Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
KALE GĐBĐ KADIN<br />
Lidiya Yegorovna sabah kahvesini içmek üzere terasa çıktı. Vaktin öğleye yakın,<br />
havanın sıcak olmasına karşın üstündeki ipekli siyah giysinin düğmelerini<br />
çenesine dek sımsıkı iliklemişti. Belini cendereye girmişçesine sıkan bu koyu<br />
giysinin altın sarısı saçlarını açtığını, yüzünün sert hatlarına uygun düştüğünü<br />
bildiği için ondan yalnızca yatmadan yatmaya ayrılırdı.<br />
Çin işi fincandan tam bir yudum almıştı ki, terasa gelen postacı ona bir mektup<br />
uzattı. Kocasından geliyordu mektup. Şöyle yazıyordu: "Dayın bir kuruş borç<br />
vermedi. Bu yüzden senin çiftliği satmak zorunda kaldım. Yapacak başka bir şey<br />
yoktu." Yüzü sapsarı kesilen kadın iskemlesinde şöyle bir sarsıldı. "Đki<br />
aylığına Odessa'ya gidiyorum. Orada önemli işlerim var. Öperim." diye sürdürdü<br />
okumasını.<br />
- Her şeyimi yitirdim! Kocam Odessa'ya gidiyormuş. Kime gittiği belli değil.<br />
Aman Tanrım! diyerek derin bir ah çekti.<br />
Göz yuvarlağı yukarı kaydı, sendeledi, düşmemek için önündeki korkuluğa tutundu.<br />
O sırada aşağıdan birilerinin ayak patırtıları duyuldu.<br />
Yazlık komşusu, aynı zamanda kuzeni, emekli general Zazubrin çıkıyordu<br />
merdivenden yukarı. Yaşlılıktan yanağı sarkan köpekler gibi kocamış, yeni doğan<br />
kediler gibi cılız bir adamdı Zazubrin. Basamakların sağlamlığını yoklarcasına<br />
bastonuyla vurarak, ağır ağır çıkıyordu merdivenden. Generalin arkasından da,<br />
başında geniş kenarları yukarı kalkık, Nuh Nebi'den kalma şapkası, sinek kaydı<br />
tıraşlı, emekli profesör Pavel Đvanoviç Knopka bastonunu basamaklara vura vura<br />
yürüyordu. Ufak yapılı profesör de merdivenlerin sağlamlığını sınıyor gibiydi.<br />
Birinci konuk iki dirhem bir çekirdek giyinmişti, ikincisiyse düzgün tıraşı,<br />
giysilerinin beyazlığıyla dikkat çekiyordu.<br />
Emekli general titreyen sesiyle:<br />
- Biz de size geliyorduk, meleğim, dedi. Sabahlar hayırlı olsun! Güzel meleğimiz<br />
kahve sefası mı yapıyor<br />
Onun bu sözleri üzerine Lidiya Yegorovna ile profesör gülüştüler. Kadın ellerini<br />
korkuluktan çekti, dikleşti, yüzünde tatlı bir gülümsemeyle iki elini birden<br />
konuklarına uzattı. Berikiler kendilerine uzatılan birer eli öptükten sonra<br />
oturdular.<br />
- Sevgili kuzenim, bakıyorum, bugün keyfiniz yerinde. Neşeli olmak iyidir, dedi<br />
Lidiya Yegorovna.<br />
- Đyidir, iyidir... Ha, ne diyordum Güzel perimiz sabah sefası yapıyor, demek<br />
ki... Profesör ile ben de banyomuzu aldık, kahvaltımızı yaptık, dostları<br />
ziyarete çıktık. Bizim profesörle başım belada, kuzenim, size biraz dert<br />
yanayım. Onu yakında mahkemeye vermezsem adam değilim. Keh keh keh! Başımıza<br />
özgür düşünceli Voltaire kesildi.<br />
- O nasıl şey diye güldü Lidiya Yegorovna. Bir yandan da "Đki aylığına<br />
Odessa'ya... gene o kadına..." diye düşünüyordu.<br />
- Vallahi doğru! Öyle düşünceler ileri sürüyor, öyle şeyler söylüyor ki, aklınız<br />
durur! Kızılın teki! Bakın size ne diyeceğim, Pavel Đvanoviç. Kızıl rengi kimler<br />
sever, bilir misiniz Keh keh keh! Hadi, söyleyin bakalım! Sizin gibi özgür<br />
düşüncelilere bir çelme işte!<br />
Profesör düzgün tıraşlı çenesini oynatarak kahkahayı bastı:<br />
- Kah kah kah! Öyleyse ben de tutuculara bir çelme atayım da görün! Kızıl<br />
renkten kim mi korkar Boğalar! Kah kah kah! Nasıl, beğendiniz mi<br />
- O, neler görüyorum Bahçenizde zakkumlar açmış!<br />
Kontes Dromaderova'ydı bunları söyleyerek merdivenden çıkan. Lidiya<br />
Yegorovna'nın yazlık komşusu kontes az sonra terasa geldi.<br />
- Aaa! Yanınızda iki de beyefendi varmış! Bugün dalgınlığım üstümde, özür<br />
dilerim! Neler konuşuyorsunuz, bakalım Kesmeyin, general, size engel olacak<br />
değilim.<br />
- Kızıl renkten söz ediyorduk. Bununla ilgili olarak boğalardan da... Çok<br />
haklısınız, Pavel Đvanoviç! Gürcistan'da tabur komutanlığı yaptığım yıllarda bir<br />
gün pelerinimin kırmızı astarını gören bir boğa üzerime saldırdı. Hayvan<br />
kırmızıdan ürkmüş, boynuzlarıyla beni delik deşik edecek. Hemen kılıcıma<br />
davrandım. Bereket versin, yakındaki bir Kazak eri geberesiyi sırıkla kovaladı