PDF Dosyası - Ankara Üniversitesi Kitaplar Veritabanı
PDF Dosyası - Ankara Üniversitesi Kitaplar Veritabanı PDF Dosyası - Ankara Üniversitesi Kitaplar Veritabanı
mayan kimseler bu sahaya el atmışlar, niyetlerinde samimi olsalar bile, gaf- !etleri ve ehliyetsizlikleri dolay ısiyle, keridilerine sahib olarak gelen hadislerde yapt ıklar ı talıxif ve tashifierle onlar ı bozmuşlard ır. Ellil olmayanlar ın hadis sahas ına kolayca s ızdıklarını ve orada tahribkar bir rol oynad ıklarını ortaya koymas ı bakımından el-Evzacrnin şu sözü dikkata şayand ır: "Bu ilim büyük bir şerefe sahipti. Ricalin h ıfzında iken ağızdan al ınır ve müzakere edilirdi Fakat ne zaman ki kitaba girdi, nuru kayboldu, ehil olmayanlar ın eline düştü"698. Bu sözlerde büyük bir hakikat payının bulunduğuna şüphe yoktur. Filhakika, hadisin muhafazas ının kitaba tevdi edilmesinden önceki devirlerde, bu i ş hafıza ile yürütülmü ş ve onun hafızada canl ı olarak kalmas ını sağlamak için müzakere kap ıs ı daima aç ık tutulmuştur. Bu suretle, hataya dü şüldüğü noktalarda, bu hatan ın tashihi de müzakere s ıras ında mümkin olabilmi ştir. Ancak, hadisle me şgul olmak, bu me şguliyeti meslek haline getirerek binlerce hadisi isnadlar ıyle birlikte hıfzetmek ve müzakere esnas ında her isnad ı ait olduğu metne, veya her metni ait olduğu isnada bağlamak, kudretli bir hafıza ve yüksek bir kaabiliyet i şi olmas ı dolayısiyle, her insan ın kolayca nüfüz edebilece ği bir saha olmam ış ve yalnız ehil olanların elinde kalm ışt ır. Hadis kitabetinin yayg ınlaştığı ve hafızanın ikinci plana dü ştüğü devirlerde ise, bu güçlük ortadan kalm ış ve ehil olmayan bir çok kimse, hafızaya dayanmaks ızın yazıp rivayet ettikleri hadislerle bu ilmin şerefinden nasiblerini almak istemi şlerdir. Ne var ki, ehliyetsizliğin neticesi olarak çe şitli kusurlar ın, rivayet ettikleri hadislere intikalini önleyemedikleri gibi, kendilerini hadis tenkidçilerinin sert ve sert oldu ğu kadar da ac ı dillerine dü şmekten kurtaramam ışlard ır. Daha sonralar ı tedvin edilme ğe başlayan usül kitaplar ı gözden geçirilecek olursa, bu gibi kismelerin ba şhca iki yönden tenkide tabi tutulduldar ı görülecektir. Birincisi, hadis rivayet eden kimsenin adaleti; ikincisi de, zabt ı, yani hadis tahammül ve rivayetindeki dirayetidir. Adalatten maksat, ravinin takva ve mürüvvet sahibi olmas ını sağlayan bir melekedir ki, tamamiyle onun diyanetine taalluk eder. Adil kimse, i şlerinde istikameti tam olan, f ısk ve fücürdan uzak bulunan kimsedir 699. Adalet yönünden zayıf olan râvilerde umumiyet itibariyle be ş hal görülür ve bu haller, onlar ın rivayet ettikleri hadislerden şiddetle sak ınmayı gerektirir. Adil olmayan bir ravide görülen bu hallerden birincisi, Hazreti Peygamberin hadisinde yalan söylemek, yahut hadis uydurmakt ır ki, hadis vazc ı 698 El-ljatib el-Bağadi, Takyklu'l-c ılm, s. 58. 699 ibn Hacer, Hadis ıstilahları hakk ında Nulıbetu'l-fiker şerhi (terceme: Talt Koçyi ğit), s. 34, 57. 170
ile ilgili bahislerimizde Ininun çe şitli sebepleri üzerinde durulmu ştur. İkinci râvinin hadis uydurraasa bile, uydurulmu ş hadisleri rivayet etmesi ve toplum içerisinde yalan söyleyen bir kimse olarak tan ınmas ıdır. Bu hal, râvinin Hazreti Peygamberin hadislerinde de yalan söyleyebilecek bir kimse olarak itham edilmesine ve dolay ısiyle rivayet etti ği hadislerden sak ııııılmasına sebep olur. Üçüncü hal, râvinin, islâm' ın şiddetle haram kıldığı bazı ağır günahlar' irtikâb eden kimselerden olmas ıdır ki, bu gibi kimselere fâs ık denilmiştir. Fâs ık, fıskından dolay ı hadis imamları tarafından cerhedilmi ş ve rivayeti makbul say ılmamıştır. Dördüncü hal, râvinin bid'at sahibi olması ve çok defa bideatuu destekler mahiyette hadisler rivayet etmekle şöhret kazanmas ıdır. Bidcat, lugat yönünden bir şeye başlamak, onu ihdas ve in şa eylernek manâsma gelir. Ist ılahta ise, dinin ikmalinden sonra ihdas olunan ve dine izafe edilen inanç ve amellerdir. Hadis imamlar ı, bid'at ehlinden olanları, bid'atlar ı dolayısiyle tenkide tabi tutmu şlar ve rivayetlerini kabul etmemi şlerdir700. Râvinin cerh veya tenkid edilmesine sebep olan be şinci hal de, onun mechul olmas ı, yani adalet ve zabt yönünden durumunun bilinmemesidir. Bir râvi, umumiyet itibariyle, ya çok az hadis rivayet etti ği için hadisçikr aras ında şöhret kazanmaz; yahutta isnad içinde, hadisçiler aras ında maruf olmayan bir isim, künye, lakab veya s ıfatla zikredilir. Her iki halde de hakkında cerh veya tacclil vaki olmad ığı cihetle mechul kalan böyle bir râvinin hadisi, bir ihtiyat tedbiri olarak kabul edilmezm. Zikrettiğimiz bu be ş hal, râvinin adaletine veya diyanetine taaluk eder; aynı zamanda cerh ve tacdil faaliyetinin zuhuruna yol açan âmillerden say ı- lır. Fakat yukarıda da i şaret etti ğimiz gibi râviler adalet yönünden olduğu kadar zabt veya dirayet yönünden de tenkide tabi tutulmu şlard ır. Çünkü zabt ı zayıf olan bir râVide, yine bir evvelkinde olduğu gibi, umumiyetle be ş hal görülür. Ya hatas ı çoktur, ya gâfildir; yahutta vehm üzere rivayet eder. Vehim, çok defa, râvinin, muttas ıl olan bir hadisi munkat ı olarak, yahut bunun aksine, munkat ı veya mursel olan bir hadisi muttas ıl olarak rivayet etmesine yol açar. Bazan da râvi, yine vehmi dolay ısiyle bir hadisi di ğer bir 700 Bidat, hazan iyi, güzel ve faydal ı olduğu gibi, hazan da kötü ve zararl ı olur. Bu itibarla bidcat, dini yönden iki kısma ayr ılmış, birincisine 'bidcrıt-ı hasene", ikincisine de "bidat-ı seyyie" denilmiştir Ancak hadis ıstılahnıda bid'at bahis konusu oldu ğu zaman, daima kötü ve zararlı olan, yani islâm'a ayk ırı düşen inanç ve itikadlar kasdedihni ştir. Meselâ şica, havaric, kaderiyye, cehmiyye, mutezile ve benzeri mezheblere mensilp olup bu mezheblerin görü şlerini müdafaa edenlere "mubtedica" veya "bidcat ehli" denilmi ştir. Hadis imamlar ı, umumiyetle bidat ehlinden olanların rivayetlerini kabul etmemi şlerdir. Bununla beraber baz ıları, mezhebinin dâiliğini yapmayan ve sözüne güvenilir olan baz ı mübtedi'amn rivayetlerini kabule taraftard ırlar. 701 Râvilerin adalete taalluk eden bu be ş halden dolayı tenkid edilmeleriyle ilgili daha geni ş bilgi için bkz. İbn Hacer, Hadis ıst ılahlart hakkında Nubbetu'l-fiker şerhi,s. 57 vd. 171
- Page 119 and 120: İbnu'n-Nedim, z ınd ıklığı i
- Page 121 and 122: den sonra imametin Muhammed İbn (A
- Page 123 and 124: Mukannacm, kar ılarmı ve kendisin
- Page 125 and 126: Abbasi devri tarihinde mühim rol o
- Page 127 and 128: yapan büyliciidürs". Buna benzer
- Page 129 and 130: takip etti ğini, birinci asr ın s
- Page 131 and 132: çok yoğunluk kazand ığı anla
- Page 133 and 134: Mutezile imamlar ını muhaliflerin
- Page 135 and 136: fukaha hediyyelerle taltif edilmi
- Page 137 and 138: El-Hakem İbn `Umeyr'den rivayet ed
- Page 139 and 140: itina gösteriyorlar ve bunun için
- Page 141 and 142: Goldziher'in delil olarak ele ald
- Page 143 and 144: "binekler yaln ız üç mescide do
- Page 145 and 146: Ebü (Abdillah'tan şu sözleri nak
- Page 147 and 148: İbn Muhammed İbn Harb olup, İbn
- Page 149 and 150: Aslında islânı, halku'l-Kur'ân
- Page 151 and 152: laştırılmasına sebep olmuştur.
- Page 153 and 154: kimseye, bu i şin nas ıl yap ıld
- Page 155 and 156: — Medine fukahas ı kimlerdir
- Page 157 and 158: Ebü Hurayra'dan merf0 olarak rivay
- Page 159 and 160: Ebıl Hanife ile ilgili olan bu had
- Page 161 and 162: itirdikten sonra kendisine verilen
- Page 163 and 164: de yer alan her çe şit konuya gir
- Page 165 and 166: açıldamaktan çekinraemi ş ve on
- Page 167 and 168: farkederek cerh ve ta`dil ilmini ge
- Page 169: . Be şeri zafiyetler Cerh ve ta
- Page 173 and 174: hadisine uyar, mülâki oldu ğu ş
- Page 175 and 176: zabt şartt ır; çünkü hadisinde
- Page 177 and 178: lerinin sorulup, güvenilir olanlar
- Page 179 and 180: cOmer İbn (Abdi'l- (Aziz'in emriyl
- Page 181 and 182: Ez-Zuhrrnin sözünde "bilinmeyen v
- Page 183 and 184: Mutevatir haber, bizâtihi kesinlik
- Page 185 and 186: aziz ve garib çe şitlerini içine
- Page 187 and 188: duğunu biliyoruz. Hele Allah' ın
- Page 189 and 190: hangilerinin yaln ız amell hangile
- Page 191 and 192: galattan, unutkanl ıktan ve hatada
- Page 193 and 194: aç ıklamamıştır. Bununla berab
- Page 195 and 196: Görüldüğü gibi, mutezilenin il
- Page 197 and 198: fasik olanlar ın haberiyle huccet
- Page 199 and 200: larıyle İslam tarihinde büyük b
- Page 201 and 202: men devvenel-hadIse İbn Sihabin" (
- Page 203 and 204: Her halde z ıt görünüşlü bu h
- Page 205 and 206: kat Halife el-Velid İbn Yezid öld
- Page 207 and 208: ayr ı ayr ı faaliyetlerden ibaret
- Page 209 and 210: 103) 787, Ebü Bekr Muhammed İbn M
- Page 211 and 212: İbn 'Abdirralıman İbni'l-Muğire
- Page 213 and 214: t ır. Bununla beraber şuna da i
- Page 215 and 216: teslim edilmi ştir. Hazreti Peygam
- Page 217 and 218: şu görüşü nakletmi ştir: "Mal
- Page 219 and 220: dir. Allah, kullarma Rasülünün d
ile ilgili bahislerimizde Ininun çe şitli sebepleri üzerinde durulmu ştur. İkinci<br />
râvinin hadis uydurraasa bile, uydurulmu ş hadisleri rivayet etmesi ve<br />
toplum içerisinde yalan söyleyen bir kimse olarak tan ınmas ıdır. Bu hal, râvinin<br />
Hazreti Peygamberin hadislerinde de yalan söyleyebilecek bir kimse<br />
olarak itham edilmesine ve dolay ısiyle rivayet etti ği hadislerden sak ııııılmasına<br />
sebep olur. Üçüncü hal, râvinin, islâm' ın şiddetle haram kıldığı bazı<br />
ağır günahlar' irtikâb eden kimselerden olmas ıdır ki, bu gibi kimselere fâs ık<br />
denilmiştir. Fâs ık, fıskından dolay ı hadis imamları tarafından cerhedilmi ş<br />
ve rivayeti makbul say ılmamıştır. Dördüncü hal, râvinin bid'at sahibi olması<br />
ve çok defa bideatuu destekler mahiyette hadisler rivayet etmekle şöhret<br />
kazanmas ıdır. Bidcat, lugat yönünden bir şeye başlamak, onu ihdas ve in şa<br />
eylernek manâsma gelir. Ist ılahta ise, dinin ikmalinden sonra ihdas olunan<br />
ve dine izafe edilen inanç ve amellerdir. Hadis imamlar ı, bid'at ehlinden olanları,<br />
bid'atlar ı dolayısiyle tenkide tabi tutmu şlar ve rivayetlerini kabul etmemi<br />
şlerdir700. Râvinin cerh veya tenkid edilmesine sebep olan be şinci hal<br />
de, onun mechul olmas ı, yani adalet ve zabt yönünden durumunun bilinmemesidir.<br />
Bir râvi, umumiyet itibariyle, ya çok az hadis rivayet etti ği için hadisçikr<br />
aras ında şöhret kazanmaz; yahutta isnad içinde, hadisçiler aras ında<br />
maruf olmayan bir isim, künye, lakab veya s ıfatla zikredilir. Her iki halde<br />
de hakkında cerh veya tacclil vaki olmad ığı cihetle mechul kalan böyle bir<br />
râvinin hadisi, bir ihtiyat tedbiri olarak kabul edilmezm.<br />
Zikrettiğimiz bu be ş hal, râvinin adaletine veya diyanetine taaluk eder;<br />
aynı zamanda cerh ve tacdil faaliyetinin zuhuruna yol açan âmillerden say ı-<br />
lır. Fakat yukarıda da i şaret etti ğimiz gibi râviler adalet yönünden olduğu<br />
kadar zabt veya dirayet yönünden de tenkide tabi tutulmu şlard ır. Çünkü<br />
zabt ı zayıf olan bir râVide, yine bir evvelkinde olduğu gibi, umumiyetle be ş<br />
hal görülür. Ya hatas ı çoktur, ya gâfildir; yahutta vehm üzere rivayet eder.<br />
Vehim, çok defa, râvinin, muttas ıl olan bir hadisi munkat ı olarak, yahut<br />
bunun aksine, munkat ı veya mursel olan bir hadisi muttas ıl olarak rivayet<br />
etmesine yol açar. Bazan da râvi, yine vehmi dolay ısiyle bir hadisi di ğer bir<br />
700 Bidat, hazan iyi, güzel ve faydal ı olduğu gibi, hazan da kötü ve zararl ı olur. Bu<br />
itibarla bidcat, dini yönden iki kısma ayr ılmış, birincisine 'bidcrıt-ı hasene", ikincisine de "bidat-ı<br />
seyyie" denilmiştir Ancak hadis ıstılahnıda bid'at bahis konusu oldu ğu zaman, daima kötü<br />
ve zararlı olan, yani islâm'a ayk ırı düşen inanç ve itikadlar kasdedihni ştir. Meselâ şica, havaric,<br />
kaderiyye, cehmiyye, mutezile ve benzeri mezheblere mensilp olup bu mezheblerin görü şlerini<br />
müdafaa edenlere "mubtedica" veya "bidcat ehli" denilmi ştir. Hadis imamlar ı, umumiyetle bidat<br />
ehlinden olanların rivayetlerini kabul etmemi şlerdir. Bununla beraber baz ıları, mezhebinin dâiliğini<br />
yapmayan ve sözüne güvenilir olan baz ı mübtedi'amn rivayetlerini kabule taraftard ırlar.<br />
701 Râvilerin adalete taalluk eden bu be ş halden dolayı tenkid edilmeleriyle ilgili daha<br />
geni ş bilgi için bkz. İbn Hacer, Hadis ıst ılahlart hakkında Nubbetu'l-fiker şerhi,s. 57 vd.<br />
171