Hazar Raporu - Issue 02 - Winter 2012
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
DEĞERLENDİRMELER<br />
Türkiye’de Alevi sorunu var mıdır<br />
Özellikle Suriye’deki gelişmeler ele<br />
alındığında bu alanda Türkiye’yi neler<br />
beklemektedir<br />
Türkiye’deki Alevi sorununu aslında<br />
Suriye’deki Alevi sorunuyla paralel<br />
düşünmemek gerekiyor. Gerek tarihsel<br />
olarak, gerek kimliğin kurgulanması olarak<br />
birbirinden çok farklı meseleler. Anadolu’nun<br />
Alevilerinin, Türklere hasgelenek ve örgütlenme<br />
açısından da aslında Suriye’deki Alevilerle<br />
hiçbir alakası yok. Bugün Türkiye’deki Alevi<br />
kompozisyonuna bakıldığında bunun %70’e<br />
yakınının Türkçe konuştuğunu ve Türkmen<br />
kökenli olduğunu biliyoruz, bunların içlerinde<br />
Kürt Alevileri de var. Hatay, Adana ve bir<br />
kısmı da Mersin’deki Aleviler, Suriye’yle<br />
daha çok bağlantılı olan, yani Nusayri<br />
diyebileceğimiz gelenekten; Türkiye’deki<br />
Aleviler ise Kızılbaş, Bektaşi kökeninden<br />
gelmektedir. Dolayısıyla Arap Aleviliği ile<br />
Anadolu Aleviliği birbirinden çok farklı<br />
entiteler ve aslında birbirleriyle organizasyonel<br />
bağları da yok. Türkiye’de bir Alevi sorunu<br />
var, doğru. Ancak, dediğim gibi cumhuriyetin<br />
homojen kimlik oluşturma çerçevesinde Hanefi,<br />
Sünni olup laik bir kimlik üretmeye çalışılmıştı.<br />
Farklı din yorumu olan Aleviler, bu çerçevenin<br />
dışında kalmıştı. Sünniler diyanet üzerinden<br />
devlet desteğiyle kendi toplumsal kurumlarını<br />
yeniden inşa etmişlerdi, toplum içerisinde<br />
değişik cemaatler birşekilde örgütlendiler. Aynı<br />
şey Aleviler için söz konusu olmadı. Alevilerin<br />
geleneksel tekkeleri, dergâhları bu çerçevede<br />
kapatıldı. 1925’teki tekke ve zaviyeler<br />
kanunuyla birlikte Aleviler kendi kimliklerini<br />
yeniden inşa edebilecekleri bir çerçeveden<br />
yoksun kaldılar. Dolayısıyla modern, şehirli<br />
ortamda özellikle 1950’lerin sonunda ve<br />
60’lardan itibaren Alevi nüfusunun ciddi<br />
oranda şehirleştiğini görüyoruz. Geleneksel<br />
olarak taşrada yaşayan Alevi ve Kızılbaş<br />
nüfusu bu çerçevede kurumsallaşmalarını<br />
gerçekleştirmişlerdir. Ancak 1960’la birlikte<br />
modern şehir ortamında biz kendi kimliğimizi<br />
nasıl inşa edeceğiz, devam ettireceğiz sorusu<br />
gündeme geldi. Bu soruya aslında gerçekçi<br />
bir cevap verilemedi. Cemevleri tartışmaları<br />
ve Alevilerin inanç merkezi tartışmaları,<br />
kendine meşru bir zemin bulamadı. Bunun<br />
çözümlenmesi gerekiyor. Evet, Türkiye’de Alevi<br />
sorunu var. Ama Türkiye’deki Alevi sorununun<br />
Suriye’deki Alevi sorunuyla hiçbir alakası<br />
yok. Alevilerin modern şehir ortamında<br />
kendi kimliklerini inşa edecekleri kurumlara<br />
ihtiyaçları var ve bu açıdan devletten destek<br />
bekliyorlar. Aynı zamanda zorunlu din<br />
derslerinden ve diyanetin varlığından rahatsız<br />
durumda olan Aleviler kendi toplumsal<br />
ve siyasi örgütlenmelerini organize etmek<br />
istiyorlar. Bu çerçevede birtakım istekleri<br />
var ve aslında bu isteklerin de grup hakları<br />
çerçevesinde çözümlenebileceğini biliyoruz.<br />
Tabii şöyle de bir sıkıntı var; özellikle 1970-<br />
80’li yıllarda Alevilerin bir kısmı şehir<br />
ortamında ideolojik olarak fazla örgütlenmiş<br />
ve angaje olmuşlardı. O dönemde Alevilerin<br />
epey bir kısmının sol örgütler, sendikalar<br />
ve değişik organizasyonlar içerisinde<br />
örgütlendiğini biliyoruz. Alevilerin daha büyük<br />
bir çoğunluğu ise hemşeri organizasyonları<br />
içerisinde organize olmuşlardır. 70’li, 80’li<br />
98 96