Hazar Raporu - Issue 02 - Winter 2012
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
artık yasak değil, grup toplantı haklarında<br />
bazı sınırlandırmalar ortadan kalktı. Mevcut<br />
meclis aritmetiği içerisinde ve genel olarak<br />
Türkiye’deki siyasi gruplara bakıldığında,<br />
MHP dışındaki partilerin de aslında<br />
Türkiye’deki farklı grupların kimlik haklarını<br />
verme yönünde olumlu yaklaşımları olduğunu<br />
görüyoruz. Dolayısıyla değişime yönelik olarak<br />
siyasal aktörlerde olumlu bir perspektif var,<br />
ama bu süreç biraz pazarlık süreci şeklinde<br />
gelişecek.<br />
Avrupa Birliği süreci ve<br />
demokratikleşme Türkiye’deki kimlik<br />
tartışmalarını nasıl etkilemiştir<br />
Tabii ki Avrupa Birliği entegrasyon süreci,<br />
Türkiye’deki özellikle 80 Darbesi ve 82<br />
Anayasası’nın oluşturduğu otoriter devlet<br />
çerçevesinin ortadan kaldırılması ve bunun<br />
müzakereyle tasfiye edilmesi adına önemli bir<br />
çerçeve sağladı. Türkiye’de 82 Anayasası’yla<br />
birlikte toplumun her tarafinı kuşatan bir<br />
devlet anlayışı hakim olmuştu. Bu anlayış,<br />
tüm kimlikleri dışlayan, başlangıçtaki<br />
cumhuriyetin homojen kimlik kurgusuyla<br />
paralel bir çerçeve ortaya koyuyordu.<br />
Toplantı hakları, örgütlenme haklarında<br />
da bazı sınırlamalar getiriyordu. Nihai<br />
açıdan Avrupa Birliği sürecini, Türkiye’nin<br />
kimlik sorunlarını çözmek adına temel süreç<br />
olarak görmememiz gerekiyor. Tam tersine<br />
Türkiye’de biraz otoriter şekilde ortaya çıkan<br />
bu 82 Anayasası ve biraz öncesinde oluşan<br />
otoriter düzenin tasfiyesi açısından önemli<br />
bir süreçti. Ancak Türkiye’nin kendi kimlik<br />
sorunlarını, kendi siyasi sorunlarını toplumsal<br />
aktörlerin bir araya geldiği bir çerçevede<br />
çözmesi gerekiyor. O yüzden ben, Türkiye’nin<br />
tüm sorunlarının Avrupa Birliği çerçevesinde<br />
çözülebileceğini düşünenlerden değilim. Aksine<br />
bu olumsuz düzenin tasfiyesi ve bunun yanı<br />
sıra toplumsal aktörlerin bir araya gelmesini<br />
sağlayabilecek bir çerçeve vermesi açısından<br />
önemsiyorum. Ne yazık ki bu aktörlerin bir<br />
araya gelmesini engelleyen şeylerden bir tanesi<br />
de PKK ve şiddet. Bu durum süreci biraz<br />
geciktiriyor ancak açıkçası ben Türkiye’deki<br />
aktörlerin, Türkiye’nin geleceğinin anayasal<br />
çerçevesinin yalnızca müzakereyle ortaya<br />
konulan çerçevede bir yere gelebileceğini<br />
düşünmeye başladıkları kanısındayım. Sebebi<br />
her ne olursa olsun, bunun önemli olduğunu<br />
düşünüyorum. Bu işi konuşmadan, müzakere<br />
etmeden çözülemeyeceği fikri artık yavaş yavaş<br />
yerleşiyor. Avrupa Birliği sürecinin Türkiye’ye<br />
kattıklarını da göz ardı edemeyiz. Yani bugün<br />
devlet mekanizmasının kurumlarının yeniden<br />
organize edilmesinde, hukuki çerçevenin<br />
düzenlenmesinde, hatta bu darbeye karşı<br />
kurulabilen kanunların ortaya çıkmasında<br />
bu çerçevenin önemli etkisi olduğu ve Avrupa<br />
Birliği çerçevesinden öğrenebileceğimiz şeyler<br />
olduğu bir gerçek. Ama bu durum aynı<br />
zamanda bürokratik aktörler karşısında siyasi<br />
toplumsal aktörleri güçlendirdi. Asıl önemli<br />
olan yönünün bu olduğunu düşünüyorum.<br />
Artık Türkiye’deki toplumsal aktörler ve<br />
bürokrasi haricindeki toplumsal aktörlerin<br />
Türkiye’nin geleceğini tartışabilecek, müzakere<br />
edebilecek düzeye ve meşruiyete geldiğini<br />
düşünüyorum ki bu da çok önemli bir<br />
aşamadır.<br />
HAZAR RAPORU<br />
97 95