Hazar Raporu - Issue 02 - Winter 2012
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Sait isyanı da aslında bunun bir göstergesiydi.<br />
Tabii ki daha sonraki sekülerleşme deneyimi de<br />
söz konusu. Yani bir yandan hilafet ilga edildi<br />
ama onun yanında aslında cumhuriyetin, yani<br />
Türkiye milliyetçiliğinin temel harcı olan İslam<br />
bir kenara atılmadı. Bunun yerine Diyanet<br />
İşleri Başkanlığı kuruldu ve bunun üzerinden<br />
Türkiye’ye has, milli sınırlar içerisinde bir<br />
din, yani sınırları aşmayan, hilafette olduğu<br />
gibi, bir din aynı zamanda inşa da edilmeye<br />
çalışıldı. Dolayısıyla aslında cumhuriyet<br />
kimliğinin kuruluşunda bir yandan Osmanlı’nın<br />
bakiyesinden kalan Müslüman kimlikler, bir<br />
yandan da bu kimlikleri bir vatan coğrafyası,<br />
bir vatan sınırı içerisinde yeni bir kimlik inşa<br />
etme çabası vardı. Ve tabii ki Hristiyanlar ve<br />
gayrimüslimler bunun dışında kalmıştı. Bu<br />
millileştirme süreci içerisinde tabii ki herkes<br />
aynı deneyimi yaşamadı. Bu cumhuriyetçi<br />
kimliğinin zaman içerisinde pratikte öncelediği<br />
bir kimlik ortaya çıktı. Özellikle Balkanlar’dan<br />
gelen Müslüman, Hanefi, Sünni kitle ve biraz<br />
da aslında İslam’ı bizim anladığımız manada<br />
daha muhafazakâr yaşayan değil de biraz daha<br />
seküler olacak şekilde yaşayan, aslında ideal<br />
bir cumhuriyet kimliği oluşturulmaya çalışıldı.<br />
Cumhuriyetin ideal kimlik inşa çalışması<br />
da buna paraleldi. Yani nominal düzeyde<br />
Müslüman kimliği olan Sünni, Hanefi ama bu<br />
Müslüman kimliğini milli sınırlar içerisinde<br />
biraz daha seküler bir şekilde yaşayan ve<br />
bağımlılığı devletine olan bir kurgu oluşturmaya<br />
çalışıldı. Bunu yaparken tabii ki dini gruplar,<br />
tarikatlar da tasfiye edilmeye çalışıldı. Özellikle<br />
Güney Doğu’da tarikatların haricinde, oradaki<br />
aşiretlerle de son derece sorunluydu cumhuriyet.<br />
Yani kendine bağlı bireyler yaratmaya çalıştı<br />
ve bu bireysel çerçevenin dışında oluşabilecek<br />
dini, aşiretsel diğer tüm grupları tasfiye etmeye<br />
çalıştı ki bu tasfiye süreci son derece sıkıntılı<br />
ve kanlı oldu, cumhuriyetin ilk döneminde.<br />
Dersim’de yaşanan olaylar var, Şeyh Sait<br />
İsyanı var, yine Takrir-i SükûnKanunlarının<br />
çıkarılması var. Dolayısıyla bu homojen kimlik<br />
yaratma süreci sıkıntılı oldu. Türkiye’deki<br />
resmi ideolojinin yaratmaya çalıştığı ve<br />
dayatmaya çalıştığı kimlik projesinin aslında<br />
biraz yansımaları, bugünkü kimlik… Yani o<br />
zaman şöyle bir düşünce tabii ki vardı. Tüm<br />
bunlar hayata geçirilirse cumhuriyete bağlı<br />
bir birey yaratılacaktı. İşte Köy Enstitüleri<br />
bunun bir ürünüydü. Yani bu kimliği köyde<br />
de taşrada da yayacak kurumlar oluşturuldu.<br />
Cumhuriyetin öğretmenlik, eğitim projeleri<br />
hep bunun bir parçası olarak inşa edildi ve<br />
bir yandan da aslında bu batılılaşma projesi<br />
kapsamında, batılılaşma ve modernleşme<br />
iyi bir şekilde sürdürülebilirsediğer alternatif<br />
geleneksel kimliklerin -dini kimlikler, etnik<br />
kimlikler- bir anlamı kalmayacaktı bu süre<br />
içerisinde. Böyle bir proje vardı. Tabii ki bu<br />
proje bir yere kadar başarılı oldu, bir yere<br />
kadar da başarılı olamadı. Evet, Balkanlar’dan<br />
gelen, Kafkasya’dan gelen, Orta Doğu’nun bir<br />
kısmından gelen insanlardan devletine bağlı bir<br />
cumhuriyet kimliği inşa edildi. Ve gerçekten bir<br />
Türk ulusal kimliği, yani ırkçı bağlamda değil,<br />
etnisite üzerinden değil gerçekten kapsayıcı bir<br />
Türk kimliği oluşturuldu ama geleneksel bağları<br />
olan dini gruplar, tarikatlar ve özellikle Güney<br />
Doğu’daki Kürtçe konuşan Kürtler bu kimlik<br />
etrafinda tam olarak toplanmadılar. Aleviler de<br />
benzer şekilde dini yorumlardaki farklılıklardan<br />
dolayı bazı sıkıntılar yaşadılar.<br />
HAZAR RAPORU<br />
93 95