Hazar Raporu - Issue 02 - Winter 2012

caspianreport
from caspianreport More from this publisher
30.12.2014 Views

içinde olduğu ve hala devam etmekte olan ekonomik-mali krizdir. Her ne kadar bu kriz AB’ye üye ülkelerde patlak vermişse de bunu bir iç sorundan daha ziyade olumsuz konjonktür olarak görmek gerekir. Dolayısıyla AB son iki yıldaki mesaisinin büyük bölümünü, bu anlamsız ancak oldukça tehlikeli olan mali krizle mücadeleye harcamıştır. Tabii bu arada söz konusu krizin ve AB’deki ekonomik-parasal birlik alanındaki yapıyı/kazanımları ciddi şekilde tehdit ettiğini, yer yer umutların tükendiği anlar yaşandığını, AB için konunun bir ölümkalım sorununa dönüştüğünü belirtmek gerekir. Bu durumda şayet bu yazı bu kriz öncesi yazılmış olsaydı, ya da bu kriz çıkmamış olsaydı tamamen farklı şeyler tartışılıyor olacaktı. Son husus ise AB’deki konuların hassasiyeti konusudur. Örneğin Avrupa Parlamentosundaki üyelerin doğrudan halk tarafından seçilmesi çok çabuk gerçekleşmemiştir. Bu konu başlangıçta çok hassas bulunmuş, ancak zamanla bu çerçevedeki sorunlar aşılabilmiştir. Ancak gene de yaklaşık 30 yıl beklemek gerekmiştir (1951 AKÇT antlaşması/ Haziran 1979 seçimleri). Aynı biçimde 2004 genişlemesi her ne kadar başlangıçta çok net olmayan bir görünüşe sahip olsa da, olayın önemi kavranmış, Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri, özellikle de Romanya ve Bulgaristan çok hızlı bir şekilde AB’ye alınmışlardır. Ancak bunun tam tersine Türkiye konusunda AB’de kafalar karışık olduğu için Türkiye günün birinde üye olabilme umuduyla AB’nin kapısında hala bekletilmektedir. Sonuç olarak AB belirli bir ritme tabi olarak kendi gelişimini sürdürmektedir/yaşamaktadır. Bu süreçte mutabık kalınan ve pürüz çıkmayan konularda AB’de çok çabuk ilerleme sağlanmaktadır. Bunun tersine olan durumlarda ilerleme oldukça yavaş ve sorunlu olmaktadır. Dolayısıyla AB’nin geleceğiyle ilgili senaryolar ortaya konulurken yukarıdaki faktörleri dikkate alarak yapılacak değerlendirmeler daha isabetli olacaktır. Bunun sonucu olarak bu faktörlerin olumlu ya da olumsuz olmasına, pürüz olup olmamasına bağlı olarak birtakım tahminlerde bulunmak mümkündür. Avrupa Birliği’nin Kurumsal Yapısının Geleceğiyle İlgili Muhtemel Senaryolar Yukarıdaki faktörlerin daha olumlu olması durumunda birtakım konularda bazı öngörülerde bulunulabilir: Öncelikle AB’nin kendi içinde kurumsal anlamda birtakım gelişmelerin yaşanması muhtemeldir. Bunların arasında A B’de siyasi birliğin tesisi için öncelikli olanlar nelerdir” diye sorulacak olursa. öncelikle Avrupa Konseyi Başkanı’nın daha güçlü bir konuma gelmesi ve hatta doğrudan seçimlerle işbaşına gelmesi gelmektedir. 34 32

Bu kuşkusuz çok yakın vadede gerçekleşecek bir durum değildir. Ayrıca henüz ne üye devletlerin ne de kamuoyunun böyle bir gelişmeye hazır olmadıklarını vurgulayalım. Ancak gerçekleşmesi durumunda hem AB’yi ABD federalizmine yaklaştıracak, hem de AB’de siyasi birliğin önündeki engellerin pek çoğunu bertaraf edecektir. Aynı bağlamda AB Komisyonu Başkanı’nın seçimle işbaşına gelmesi de muhtemel senaryolardan biridir. Bu noktada Almanya Şansölyesi Merkel daha önce böyle bir fikre sıcak baktığını açıkça belirtmiştir. Dolayısıyla Komisyon Başkanı’nın seçimle işbaşına gelmesi de her ne kadar şu aşamada -yakın vadede- gündemde olmasa da ilerleyen dönemde gündeme gelebilir. Bu durum son dönemlerde güç kaybeden ve adeta Konsey ile Parlamento arasına sıkışıp kalan Komisyon açısından son derece önemlidir. Zira bu sayede Komisyon, belki de Delors döneminde (1985-1995) yaşadığı altın çağı bir kez daha yaşayabilecek, belki de ilelebet daha ön planda olan bir kurum olarak kalacaktır. 2010’da Yunanistan’da patlak veren mali kriz bu açıdan değerlendirildiğinde Komisyon açısından son derece olumlu gelişmeler barındırmaktadır. Bunlara ilaveten Avrupa Konseyi başkanlığı göreviyle Komisyon başkanlığı görevinin uzun vadede aynı elde/kişide birleşmesi gündeme gelebilir. Ancak tam tersi, yani şu anki durumun devamı şeklinde de bu mümkündür. Diğer taraftan Avrupa Parlamentosu’nun gittikçe artan tempoda güçlenmesi, AB’nin, üye devletlerdeki siyasal sistemlere paralel olarak Parlamenter Demokrasi yönünde ilerleyeceğini göstermektedir. Bu noktada tıpkı ABD’de Kongre ile dengelenen bir başkanlık sistemi söz konusu olduğu gibi, AB’de de Parlamento’nun etkin olduğu bir yarı başkanlık sistemi gündeme gelebilir. Bunlara ek olarak Avrupa Birliği’nde karar alma mekanizmalarında birtakım değişikliklerin gündeme gelmesi olasıdır. Örneğin oy birliğinin en aza indirilmesi, nitelikli çoğunluk çerçevesindeki kuralların gevşetilmesi gündeme gelebilir. Bu durum doğal olarak üye devletleri biraz rahatsız edebilir. Dolayısıyla çok yakın vadede gerçekleşmeyebilir. Bu noktada unutulmaması gereken husus; üye devletlerin önemli konularda henüz kontrolü elden bırakmaya hiç mi hiç niyetli olmadıkları hususudur. Şayet bir konu üye devletler açısından önemliyse o konuda kısa vadede baş döndürücü gelişmeler beklenmemelidir. Son olarak Avrupa Birliği’nde doğrudan demokrasinin gelişimi konusunda birtakım ilerlemeler beklenebilir. Örneğin; Lizbon Antlaşması ile getirilen yurttaş girişiminin kurallarının daha da esnetilmesi ve bu girişimin yaygınlaştırılması gündeme gelebilir. Dolayısıyla AB’de uzun vadede İsviçre’dekiyle aynı olmasa da benzer türden sık sık yurttaş girişimlerini görmek muhtemeldir. HAZAR RAPORU 33 35

içinde olduğu ve hala devam etmekte<br />

olan ekonomik-mali krizdir. Her ne<br />

kadar bu kriz AB’ye üye ülkelerde patlak<br />

vermişse de bunu bir iç sorundan daha<br />

ziyade olumsuz konjonktür olarak<br />

görmek gerekir. Dolayısıyla AB son iki<br />

yıldaki mesaisinin büyük bölümünü, bu<br />

anlamsız ancak oldukça tehlikeli olan<br />

mali krizle mücadeleye harcamıştır. Tabii<br />

bu arada söz konusu krizin ve AB’deki<br />

ekonomik-parasal birlik alanındaki<br />

yapıyı/kazanımları ciddi şekilde tehdit<br />

ettiğini, yer yer umutların tükendiği anlar<br />

yaşandığını, AB için konunun bir ölümkalım<br />

sorununa dönüştüğünü belirtmek<br />

gerekir. Bu durumda şayet bu yazı bu<br />

kriz öncesi yazılmış olsaydı, ya da bu kriz<br />

çıkmamış olsaydı tamamen farklı şeyler<br />

tartışılıyor olacaktı.<br />

Son husus ise AB’deki konuların<br />

hassasiyeti konusudur. Örneğin Avrupa<br />

Parlamentosundaki üyelerin doğrudan<br />

halk tarafından seçilmesi çok çabuk<br />

gerçekleşmemiştir. Bu konu başlangıçta<br />

çok hassas bulunmuş, ancak zamanla<br />

bu çerçevedeki sorunlar aşılabilmiştir.<br />

Ancak gene de yaklaşık 30 yıl beklemek<br />

gerekmiştir (1951 AKÇT antlaşması/<br />

Haziran 1979 seçimleri). Aynı biçimde<br />

2004 genişlemesi her ne kadar başlangıçta<br />

çok net olmayan bir görünüşe sahip olsa<br />

da, olayın önemi kavranmış, Orta ve Doğu<br />

Avrupa ülkeleri, özellikle de Romanya<br />

ve Bulgaristan çok hızlı bir şekilde AB’ye<br />

alınmışlardır. Ancak bunun tam tersine<br />

Türkiye konusunda AB’de kafalar karışık<br />

olduğu için Türkiye günün birinde üye<br />

olabilme umuduyla AB’nin kapısında<br />

hala bekletilmektedir. Sonuç olarak<br />

AB belirli bir ritme tabi olarak kendi<br />

gelişimini sürdürmektedir/yaşamaktadır.<br />

Bu süreçte mutabık kalınan ve pürüz<br />

çıkmayan konularda AB’de çok çabuk<br />

ilerleme sağlanmaktadır. Bunun tersine<br />

olan durumlarda ilerleme oldukça yavaş ve<br />

sorunlu olmaktadır.<br />

Dolayısıyla AB’nin geleceğiyle ilgili<br />

senaryolar ortaya konulurken yukarıdaki<br />

faktörleri dikkate alarak yapılacak<br />

değerlendirmeler daha isabetli olacaktır.<br />

Bunun sonucu olarak bu faktörlerin<br />

olumlu ya da olumsuz olmasına, pürüz<br />

olup olmamasına bağlı olarak birtakım<br />

tahminlerde bulunmak mümkündür.<br />

Avrupa Birliği’nin Kurumsal Yapısının<br />

Geleceğiyle İlgili Muhtemel Senaryolar<br />

Yukarıdaki faktörlerin daha olumlu olması<br />

durumunda birtakım konularda bazı<br />

öngörülerde bulunulabilir:<br />

Öncelikle AB’nin kendi içinde<br />

kurumsal anlamda birtakım gelişmelerin<br />

yaşanması muhtemeldir. Bunların arasında<br />

A B’de siyasi birliğin tesisi için öncelikli olanlar<br />

nelerdir” diye sorulacak olursa. öncelikle Avrupa<br />

Konseyi Başkanı’nın daha güçlü bir konuma<br />

gelmesi ve hatta doğrudan seçimlerle işbaşına<br />

gelmesi gelmektedir.<br />

34 32

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!