Hazar Raporu - Issue 01 - Fall 2012
- Page 3 and 4: HAZAR RAPORU Yayıncı: Hazar Strat
- Page 5 and 6: EDİTÖRDEN… Merhaba değerli oku
- Page 7: EKİM /ARALIK 2012 İçindekiler R
- Page 10: TANAP PROJESİ Ön Mutabakat Tarihi
- Page 13 and 14: hükümet olarak, tüketici ülkele
- Page 15 and 16: TANAP bir Proje Bilgi İlanı yayı
- Page 17 and 18: Sonuç TANAP konsorsiyumunun şirke
- Page 19 and 20: Süreç Türkiye üzerinden Azerbay
- Page 21 and 22: konusunda Bakü’de müzakerelere
- Page 23 and 24: zorundadır. Türkiye’nin “resm
- Page 25 and 26: tutmaları beklenmiştir. İkinci o
- Page 27 and 28: işe yaramamaktadır. Kemer sıkma
- Page 29 and 30: AB daha da ulus ötesi yapılandır
- Page 31 and 32: Alman Almanlar da dâhil olmak üze
- Page 33 and 34: 50-60 yıllık tarihinden dolayı N
- Page 35 and 36: yıllara geldiğinde demokratikleş
- Page 37 and 38: AB’ye uyum süreci azınlık (Loz
- Page 39 and 40: en önemli rolü cinsel şiddet de
- Page 41 and 42: uygulayacağını söylediği polit
- Page 43 and 44: Bildiri ve Makale Çağrısı Hazar
- Page 45 and 46: OCTOBER - DECEMBER 2012 Contents AR
- Page 47 and 48: government as an owner of the gas w
- Page 49 and 50: a Letter of Intent and a technical
- Page 51 and 52: ealization of the South Stream proj
HAZAR RAPORU<br />
Yayıncı:<br />
<strong>Hazar</strong> Strateji Enstitüsü<br />
Yayıncı Adına İmtiyaz Sahibi:<br />
Haldun Yavaş<br />
Genel Yayın Yönetmeni:<br />
Efgan Niftiyev<br />
Yazı İşleri Müdürü:<br />
Cemile Çağıl<br />
Editörler:<br />
Dr. Esra Hatipoğlu<br />
Dr. Gönül Tol<br />
Araştırma Asistanları:<br />
Ferahşan Yaprak Gençkaya<br />
Hande Yaşar - Ünsal<br />
Röportajlar:<br />
Ferahşan Yaprak Gençkaya<br />
Görsel Sorumlusu:<br />
Mefail Başgülşen<br />
Basımcı:<br />
<strong>Hazar</strong> Strateji Enstitüsü<br />
Grafik Tasarım:<br />
Fikir Cumhuriyeti Creative<br />
Basıldığı Yer:<br />
Milsan Basım Sanayi A.Ş.<br />
Yayın Türü:<br />
Süreli<br />
Yazışma Adresi:<br />
Veko Giz Plaza, Maslak Meydan Sok., No:3 Kat:4 Daire:11-12 Maslak,<br />
34298 Şişli-İstanbul-TÜRKİYE<br />
Telefon:<br />
+90 212 999 66 00<br />
Fax:<br />
+90 212 999 66 <strong>01</strong><br />
Email:<br />
hazar.raporu@hasen.org.tr
BAŞLARKEN…<br />
Selamlar,<br />
<strong>Hazar</strong> Strateji Enstitüsü olarak “<strong>Hazar</strong> <strong>Raporu</strong> Güz Sayısı” ile ilk yayınımızı yapmanın<br />
kıvanç ve heyecanını duymaktayız.<br />
Raporda, <strong>Hazar</strong> bölgesi ve çevresi ile ilgili önemli konuları yenilikçi stratejik bakış açısıyla<br />
değerlendireceğiz. Böylelikle bölgenin Türkiye gündeminde hak ettiği yeri almasına katkıda<br />
bulunmuş olacağız.<br />
Üç ayda bir yayınlanacak dergide enerji, ekonomi, uluslararası ilişkiler, kalkınma,<br />
savunma, güvenlik, eğitim ve çevre konularında makaleler, incelemeler ve röportajlar yer<br />
alacak. Seçilen konular ve işleniş biçimiyle Türkiye’nin bölgeyi daha doğru algılamasına,<br />
<strong>Hazar</strong> Havzası ile Türkiye arasında daha güçlü işbirliklerinin kurulmasına, ortak<br />
sorunların çözüm yollarına ve birlikte gelişme imkânına ışık tutmuş olacağız.<br />
<strong>Hazar</strong> bölgesinin, Türkiye gündeminde doğru bir şekilde yer almasına yönelik<br />
çalışmalarımız rapor gibi basılı yayınlar ile sınırlı kalmayacak, aylık dijital dergi, dijital<br />
kitap, konferans, seminer, haber ve tartışma programlarının da bulunacağı online platform<br />
ile devam edecek. Odak noktası <strong>Hazar</strong> ve bölgesi olan söz konusu platform ile Türkiye’de<br />
emsali bulunmayan bir ilke imza atmış olacağız. Zira mevcut medya ve enstitüler<br />
arasında, sadece bölgeye yoğunlaşan bir yayın organı bulunmamakta.<br />
<strong>Hazar</strong> Strateji Enstitüsü olarak <strong>Hazar</strong> ve bölgesine yönelik çalışmalarımızla, dünyanın<br />
en etkili düşünce kuruluşu olmayı amaçlamakta ve böyle bir misyonu üstlenmekten dolayı<br />
mutluluk duymaktayız.<br />
Birçok eksikliklerimizin farkında olarak yol boyunca fikirlerinizi, eleştirilerinizi ve<br />
yorumlarınızı bizlerle paylaşmanızı, yayınlanmasını istediğiniz makalelerinizi<br />
hazar.raporu@hasen.org.tr email adresi ile irtibata geçerek bizlere ulaştırmanızı dileriz.<br />
Saygılarımla;<br />
Haldun YAVAŞ<br />
<strong>Hazar</strong> Strateji Enstitüsü<br />
Genel Sekreter
EDİTÖRDEN…<br />
Merhaba değerli okurlar…<br />
İsminden de anlaşılacağı üzere <strong>Hazar</strong> <strong>Raporu</strong> dünyanın en büyük gölü olan <strong>Hazar</strong>’ı,<br />
onun zenginliklerini, bölgesel ve global önemini araştırmak ve anlatmak üzere yayın<br />
hayatına başlıyor. <strong>Hazar</strong>’ı ve onu çevreleyen beş ülkeyi etkileyen ve Avrupa’dan başlayıp<br />
Çin’e uzanan coğrafyayı okumak, analiz etmek, anlatmak çok iddialı bir hedef olsa gerek.<br />
Fakat umuyoruz ki, bu dergi enstitümüzün yaptığı diğer bilimsel ve kültürel çalışmalarla<br />
birlikte <strong>Hazar</strong> bölgesine yeni bir bakış getirecektir. Bu çalışmalar bölge ülkeleri arasında<br />
etkileşimlerin sadece politik düzlemde değil aynı zamanda ekonomik, akademik, kültürel,<br />
medya ve sivil toplum boyutlarında gelişmesine de katkı sağlayacaktır.<br />
<strong>Raporu</strong>muzun ilk sayısının kapak dosyası olarak bölgenin iki önemli ülkesi Azerbaycan<br />
ve Türkiye’nin ortak projesi olan, <strong>Hazar</strong>’ın enerjisini Avrupa’ya taşıyacak Trans Anadolu<br />
Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’ni (TANAP) seçtik. TANAP projesi yine bu iki ülke<br />
tarafından tamamlanmış olan Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı projesinden sonra<br />
Azerbaycan ve Türkiye’nin tam bir stratejik başarı öyküsü aslında. Bölgesel iş birliğine<br />
ve ekonomik kalkınmaya büyük katkılar sağlayacak TANAP projesini iki uzman kalem,<br />
Azerbaycan’dan Gulmira Rzayeva ve Türkiye’den Burcu Punsmann anlattı.<br />
<strong>Raporu</strong>muzda sadece enerji ve <strong>Hazar</strong>’ı değil aynı zamanda bu bölgenin etkileşim<br />
çevresini de işlemeye çalıştık. Türkiye’nin önemli akademisyenlerinden Kemal Kirişçi’nin<br />
değerlendirmesi ve Georgetown Üniversitesi’nden doktorasını almış ekonomi uzmanımız<br />
Fatih Macit’in makalesi Avrupa Birliği’nin şu anki politik ve ekonomik durumuna ışık<br />
tuttu. ABD’den Prof. Stephen Larrabee ile yaptığımız mülakatta, Arap Baharı ve<br />
Türkiye - Amerika ilişkileri masaya yatırıldı. Kıymetli akademisyen Prof. Dr. Nilüfer<br />
Narlı’nın, azınlıklar ve kadının rolü konusunda değerlendirmeleri bu kadar politika ve<br />
ekonomi ağırlıklı raporumuza ayrı bir renk kattı.<br />
Son olarak raporumuzun hazırlanmasının her aşamasında yaptıkları çok değerli<br />
katkılardan dolayı Ferahşan Gençkaya, Cemile Çağıl, Hande Yaşar - Ünsal, Gökhan Çay,<br />
Mefail Başgülşen ve Genel Sekreterimiz Haldun Yavaş’a teşekkür ederim.<br />
Keyifli Okumalar…<br />
Efgan Niftiyev<br />
Genel Yayın Yönetmeni
HAZAR<br />
RAPORU<br />
EKİM /ARALIK 2<strong>01</strong>2<br />
İçindekiler<br />
MAKALELER<br />
TANAP – <strong>Hazar</strong> Gazını Avrupa’ya Taşıyan Atılım Projesi<br />
Petrol stratejisinin başarıyla hayata geçirilmesinin ardından Azerbaycan, gaz ihracat politikası<br />
ile ilgili stratejik amaçlar belirlemeye başlamıştır. Azerbaycan, hâlihazırda uluslararası piyasalara<br />
(Türkiye, Rusya, Gürcistan) gaz ihraç eden, bölge genelindeki tek ülkedir. Bu nedenle de AB<br />
tarafından, Güney Gaz Koridoru’nun “sağlayıcı ve iştirakçi”si olarak görülmektedir.<br />
Gulmira Rzayeva / Enerji Uzmanı<br />
Azerbaycan-Türkiye İlişkilerinde Bir Adım:<br />
Trans Anadolu Boru Hattı (TANAP)<br />
Azerbaycan-Türkiye Boru Hattı Projesi, ikili ilişkilerin duygusallık aşamasını geçmesini<br />
sağlayarak her iki tarafın çıkarlarının belirlenmesine imkân verecek ve böylece iki devlet<br />
arasındaki iş birliği, kazan-kazan temelli pragmatik anlaşmalara dayalı daha sağlıklı bir zemine<br />
taşınmış olacaktır.<br />
Dr. Burcu Gültekin Punsmann / Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV)<br />
Kıdemli Dış Politika Analisti<br />
Avro Krizinin Neresindeyiz<br />
Yunanistan’ın IMF ve Avrupa Birliği (AB) ile ilk kurtarma paketi imzalamasının üzerinden iki<br />
yıldan fazla bir süre geçti. O zamanlarda Avrupa borç krizi, Yunan borç krizi ile eş görülüyordu.<br />
Piyasalar ve yatırımcılar Portekiz, İrlanda, İspanya ve İtalya hakkında çok ciddi bir endişe<br />
duymuyorlardı. Fakat daha sonraki süreçte problemin Yunanistan ile sınırlı olmadığı anlaşıldı.<br />
Yrd. Doç. Fatih Macit / Süleyman Şah Üniversitesi Ekonomi Bölümü, Bölüm Başkanı<br />
10<br />
16<br />
22<br />
4
EKİM /ARALIK 2<strong>01</strong>2<br />
İçindekiler<br />
RÖPORTAJLAR<br />
Prof. Dr. Kemal Kirişci<br />
Boğaziçi Üniversitesi<br />
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler<br />
Öğretim Üyesi<br />
“Euro krizinin bir takım mali ve parasal detayları etrafında dönüşen tartışmalara ve<br />
Merkel’in aldığı pozisyona, özellikle İtalyan Başbakanıyla yaptığı son toplantıdan<br />
çıkan imaj, Almanya’nın ya hakikaten bütünleşmeye ciddi bir şekilde devam edeceğiz<br />
ya da ‘Ben bu Euro parasal sistemini bu şekilde desteklemeye devam edemem,<br />
arkasından ne çıkar bakarız’ gibi bir sinyal veriyor.”<br />
26<br />
Prof. Dr. Nilüfer Narlı<br />
Bahçeşehir Üniversitesi<br />
Sosyoloji Bölümü ve Akdeniz Araştırmaları Bölümü<br />
Bölüm Başkanı<br />
“Türkiye’de hepimiz T.C. vatandaşıyız, hepimizin farklı etnik kimlikleri var ama bir<br />
potada erime durumu söz konusuyken şu anda tekrar kimliklerin ve siyasi görüşlerin<br />
kutuplaştığı bir döneme girmiş bulunuyoruz. Kadınlar açısından bu olaylara<br />
bakarsak, bu gerilimli dönemlerde kadınlar erkeklere göre iki misli etkileniyorlar.”<br />
32<br />
F. Stephen Larrabee<br />
RAND Corporation<br />
Avrupa Güvenliği Başkanı<br />
“Orta Doğu’daki birçok kişi Türkiye’yi potansiyel ve muhtemel bir rol model olarak<br />
görmekte. Diğer taraftan, Türkiye kendisini takip edilmesi zorunlu bir rol model<br />
olarak tanımlamamakla birlikte, bölge halkına bir tür ilham kaynağı olmayı tercih<br />
etmiş durumda.”<br />
38<br />
HAZAR RAPORU<br />
5
Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı<br />
(TANAP): Enerji İş Birliğinde<br />
Önemli Bir Atılım<br />
İstanbul, 26 Haziran 2<strong>01</strong>2 tarihinde,<br />
Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin tarihi<br />
anlarından birine tanık oldu. Türkiye ve<br />
Azerbaycan, Azeri doğal gazını Türkiye<br />
üzerinden Avrupa’ya ulaştırmayı planlayan<br />
7 milyar dolarlık hükümetler arası Trans<br />
Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi<br />
(TANAP) anlaşmasını imzaladı.<br />
İmza töreninde yaptığı konuşmada,<br />
“Bugünkü imza bu proje için yasal<br />
çerçevenin tamamlanmasındaki en<br />
önemli adımdır.” diyen Başbakan Erdoğan<br />
sözlerine şöyle devam etti: “Bu proje<br />
sadece ülkelerimiz arasındaki bağları<br />
derinleştirmeyecek, Türkiye üzerinden<br />
Azerbaycan ve Avrupa arasında organik<br />
bir bağ oluşturacaktır.” Aliyev ise “Bu<br />
bölgede Türkiye ile Azerbaycan olmadan<br />
sağlıklı bir enerji koridoru hayal etmek<br />
mümkün değildir. TANAP sadece bu iki<br />
devlete ait bir projedir ve biz bu alanda<br />
iş birliğimizi sıkılaştırmaya kararlıyız.”<br />
dedi. Azerbaycan Cumhurbaşkanı<br />
İlham Aliyev, <strong>Hazar</strong> sürdürülebilir enerji<br />
erişiminin önemini vurguladı ve projenin<br />
enerji ikmal yollarının çeşitlendirilmesi<br />
amacıyla Avrupa için kilit rol oynadığını<br />
belirtti. Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi<br />
(SOCAR), Türk Devlet Boru Hattı ve<br />
Gaz Şirketi (BOTAŞ) ve Türk Petrolleri<br />
Anonim Ortaklığı (TPAO) temsilcileri de<br />
törende hazır bulundu.<br />
SOCAR`ın yapmış olduğu bu yatırım<br />
Türkiye ekonomisindeki en büyük<br />
uluslararası doğrudan yatırımdır. 2<strong>01</strong>7 yılı<br />
sonuna kadar Petkim edinimi ve TANAP<br />
dâhil olmak üzere, SOCAR’ın Türk<br />
ekonomisine yatırımlarının 17 Milyar<br />
ABD Dolarına ulaşması bekleniyor.<br />
Azerbaycan’ın Şah Deniz II alanından<br />
bir yılda 16 milyar metreküp gazı<br />
ulaştırarak, altı yıl içinde tamamlanması<br />
öngörülen TANAP’ın %20 payı BOTAŞ’a<br />
ve %80’i SOCAR’a aittir. Mart ayında,<br />
bir Türk Enerji Bakanlığı yetkilisi,<br />
Türkiye’nin projedeki %20 olan hissesini<br />
artırabileceğini söyledi. Boru hattının<br />
başlangıç kapasitesinin yıllık 16 milyar<br />
metreküpe ulaşması bekleniyor. Yaklaşık<br />
6 milyar metreküp Türkiye’ye, geri kalanı<br />
ise Avrupa’ya teslim edilecek olan proje,<br />
<strong>Hazar</strong> Denizi’nin Azerbaycan bölümünde<br />
çıkarılan büyük gaz rezervlerini Türkiye<br />
üzerinden Avrupa’ya sağlamak üzere<br />
tasarlanmıştır. Proje aynı zamanda sırasıyla<br />
ilk elden gaz satışını ve bu satış kârının<br />
Azerbaycan ve Türkiye’yi geliştirmek için<br />
yönetilmesini de içerir. İnşaatının 2<strong>01</strong>4<br />
sonu veya 2<strong>01</strong>5 yılı başlarında başlaması<br />
beklenen projenin ilk aşamasının 2<strong>01</strong>8<br />
yılında hazır olması öngörülüyor.<br />
HAZAR RAPORU<br />
7
TANAP PROJESİ<br />
Ön Mutabakat Tarihi 26 Aralık 2<strong>01</strong>1<br />
İmzalanma Tarihi 26 Haziran 2<strong>01</strong>2<br />
Taraflar<br />
Türkiye Cumhuriyeti-Azerbaycan Cumhuriyeti<br />
Yatırım Miktarı<br />
7 Milyar ABD Doları<br />
Yatırımcılar<br />
SOCAR (Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi)<br />
BOTAŞ (Boru Hatları ile Petrol Taşıma A.Ş.)<br />
TPAO (Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı)<br />
Hisse Payı<br />
%20 BOTAŞ ve TPAO<br />
%80 SOCAR<br />
Doğal Gaz Hattı Güzergâhı<br />
Başlangıç Noktası<br />
Azerbaycan Şah Deniz II sahası<br />
Transit Ülke<br />
Gürcistan<br />
Türkiye Giriş Noktası<br />
Türkgözü (Ardahan)<br />
Avrupa Çıkış Noktası<br />
Bulgaristan ve/veya Yunanistan<br />
İnşaat Başlangıç Tarihi<br />
2<strong>01</strong>4 sonu veya 2<strong>01</strong>5 başı<br />
Dizayn<br />
31 milyar metreküpe kadar genişletilebilir.<br />
Aşamalar<br />
1.Aşama 2<strong>01</strong>8<br />
2.Aşama<br />
2020 yılında - 16 milyar metreküp<br />
3.Aşama<br />
2023 yılında - 23 milyar metreküp<br />
4.Aşama<br />
2026 yılında - 31 milyar metreküp<br />
Türkiye’nin gaz alış fiyatları:<br />
İran: 585 (1000 m/c)<br />
Rusya: 400 (1000 m/c)<br />
Azerbaycan: 330 (1000 m/c) (Şu anki – TANAP’tan gelecek gazın fiyatı henüz belli değil.)<br />
8
TANAP – <strong>Hazar</strong> Gazını Avrupa’ya<br />
Taşıyan Atılım Projesi<br />
Gulmira Rzayeva<br />
Enerji Uzmanı<br />
Giriş<br />
Petrol stratejisinin başarıyla hayata<br />
geçirilmesinin ardından Azerbaycan, gaz<br />
ihracat politikası ile ilgili stratejik amaçlar<br />
belirlemeye başlamıştır. Azerbaycan,<br />
hâlihazırda uluslararası piyasalara<br />
(Türkiye, Rusya, Gürcistan) gaz ihraç<br />
eden, bölge genelindeki tek ülkedir. Bu<br />
nedenle de AB tarafından, Güney Gaz<br />
Koridoru’nun “sağlayıcı ve iştirakçi”si<br />
olarak görülmektedir.<br />
Bu strateji doğrultusunda, Azerbaycan,<br />
uzun vadede AB için önemli ve stratejik bir<br />
doğal gaz ihracatçısı ülke olmayı hedefliyor.<br />
Şah Deniz Sahası (SD) alanından Avrupalı <br />
son kullanıcılara, değer zincirinin her<br />
halkasında yer edinmeyi amaçlıyor.<br />
Proje Destek Anlaşması (PDA) üzerine<br />
gelişen SD II, 2036 yılına kadar geçerli<br />
olup, projenin ömrü bugünden itibaren<br />
24 yıldır 1 . O zamana kadar SOCAR’ın<br />
(Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi)<br />
sözleşme koşullarını veya hisse değerlerini<br />
değiştirmesi mümkün olmayacaktır.<br />
1 BP in Azerbaijan: Sustainability Report http://www.<br />
bp.com/liveassets/bp_internet/globalbp/STAGING/<br />
global_assets/downloads/A/Azerbaijan_Sustainability_Report_2<strong>01</strong>0.pdf<br />
Ancak bugün, hızla gelişen maddi gücü<br />
ve projedeki stratejik konumu ile değer<br />
zincirinde daha fazla hisse satın alması<br />
mümkündür. Bu durum, pay sahibi olduğu<br />
piyasaya gaz ulaştırarak altyapıyı kontrol<br />
etmesi adına SOCAR’a imkân sağlar.<br />
Bu aşamada Azerbaycan, net hammadde<br />
ihracatçısı olarak Türk-Avrupa sınırında<br />
sadece satıcı rolüyle yetinmek istemiyor.<br />
Gaz stratejik bir üründür ve bu ürün<br />
akıllıca kullanıldığı zaman SOCAR ile<br />
Azerbaycan önemli bir jeostratejik ve<br />
finansal konuma erişebilir. Gelecekteki<br />
muhtemel bağlantıları yönetmek gün<br />
geçtikçe daha da önemli hal almaktadır.<br />
Bu durum SOCAR’ı gelecek 20 yılki gaz<br />
firmaları ve Avrupa’nın temel yapısına<br />
bağlanmaktan; bu sayede de ekonomik ve<br />
politik manipülasyona maruz kalmaktan<br />
korumaktadır.<br />
Güney Kafkasya Boru Hattı (SCP)<br />
projesinin büyümesiyle, Azerbaycan<br />
potansiyel gaz hacmini kaynağından son<br />
kullanıcıya kadar kontrol ederek çıkarlarını<br />
korumuş olacaktır. Ancak bu düzenleme<br />
gaz ihracını yaygınlaştırma hedefinde<br />
olan bir ülkeyi tatmin etmeyecektir.<br />
Azerbaycan, gaz kaynakları olan bir<br />
“Metnin orijinal dili sayfa 44’de.<br />
10
hükümet olarak, tüketici ülkelere ait<br />
bir konsorsiyumun sahip olduğu ve gaz<br />
üretici ülkelerin çıkarlarının korunmadığı<br />
bir boru hattı aracılığıyla gaz satışı<br />
yapmayı istemeyecektir. Aynı şekilde, SD<br />
konsorsiyumunun ortakları da ileride<br />
Türkiye topraklarında Doğu Nabucco<br />
olarak değişecek ve yine gelecekte<br />
Orta Asya ile birlikte yüksek miktarda<br />
Azerbaycan gazını taşıyacak bir boru<br />
hattı inşasına ilişkin Bakü stratejisini<br />
destekleyeceklerdir.<br />
T ANAP stratejik açıdan önemli ve<br />
ölçeklenebilir boru hattı/ana hattır.<br />
SOCAR’ın böyle bir adım atmasının iki<br />
sebebi vardır. İlki, ölçeklenebilir altyapının<br />
2<strong>01</strong>7’den sonra SD gazını taşıyabilmesi<br />
ve 2025’ten sonra yeni keşiflerden çıkan<br />
gazla birlikte Azerbaycan gaz üretiminin<br />
her yıl 50 milyar metreküpe çıkması<br />
hedefidir 2 . Bu tasarıların gerçekleşmesi<br />
halinde, oldukça yüksek hacimde gaz nakli<br />
Güney Kafkasya Boru Hattı’ndaki (SCP)<br />
%10’luk hissesinden memnun olmayan<br />
SOCAR, SCP’yi geliştirmek için ilk adımı<br />
atmıştır. Önerilen sistem Azerbaycan<br />
gazının 30 milyar metreküpe kadar<br />
ölçeklenebilir olmasını sağlayacak ve hatta<br />
bu sistem ileride Orta Asya gazını da<br />
kapsayacaktır.<br />
yapılacaktır. Ayrıca Trans-<strong>Hazar</strong> Boru<br />
Hattı’nın inşası da yeni ölçeklenebilir<br />
boru hattının faaliyete geçirilmesinde rol<br />
oynayan başka bir sebeptir.<br />
Projedeki hissesini artırmak ve hatta<br />
hisselerin çoğunluğuna sahip olmak adına<br />
2 http://eurasianenergyanalysis.blogspot.com/2<strong>01</strong>2/06/<br />
trans-anatolian-gas-pipeline-strongest.html<br />
HAZAR RAPORU<br />
11
ikinci SCP’yi faaliyete geçirmek, SOCAR<br />
için mükemmel bir fırsat olacaktır. Değer<br />
zincirinin Kafkasya halkasındaki çoğunluk<br />
hissesiyle Azerbaycan, bu stratejik<br />
projenin bir kısmını işletme ve denetleme<br />
imkânına sahip olacaktır. Bakü’nün elinde<br />
efektif para, gaz kaynakları, TANAP ve<br />
SCP gibi para kaynağı olan boru hatları<br />
var. BP ve diğer Şah Deniz (SD) ortakları<br />
SCP’nin geliştirilmesi hakkında bir görüş<br />
birliğine varmış durumdalardır.<br />
SOCAR’ın Türk topraklarında,<br />
değerler zincirinin alt sıralarındaki<br />
çıkarlarını ileride muhafaza edebilmesi<br />
için yukarıda bahsedilen stratejinin<br />
geliştirilmesi ciddi bir gereklilik halini<br />
almıştır. 17 Kasım 2<strong>01</strong>1’de Trans<br />
Anadolu Boru Hattı’nın ilanıyla gelen<br />
çözüm, Güney Gaz Koridoru’nda<br />
kaçınılmaz bir oyun değiştirici olmuştur.<br />
Beklenildiği üzere, Azerbaycan<br />
ve Gürcistan topraklarındaki yer<br />
değişimin ardından boru hattı,<br />
SCP’nin geliştirilmesi yoluyla Türk<br />
topraklarındaki Doğu Nabucco’yu<br />
değiştirecektir.<br />
Trans Anadolu Boru Hattı (TANAP)<br />
ilk olarak Ekim 2<strong>01</strong>1’de Türkiye-<br />
Azerbaycan transit müzakereleri<br />
esnasında “aniden gündeme gelmiş”<br />
ve 25 Ekim 2<strong>01</strong>1 tarihinde IGA’daki<br />
(Hükümetlerarası Anlaşma) “ilave bir<br />
madde” ile güvence altına alınmıştır.<br />
Sonrasında 24 Aralık 2<strong>01</strong>1’de TANAP<br />
için Mutabakat Zaptı (MOU) ve 26<br />
Haziran 2<strong>01</strong>2’de özel IGA imzalanmıştır.<br />
Birçok uzmanın öngördüğünün<br />
aksine, TANAP müzakerelerinde boru<br />
hattının yasal düzenlemeleri tartışmalı<br />
bir konu değildi. Oysaki iki yıl süren<br />
müzakerelerin ardından 25 Ekim<br />
2<strong>01</strong>1 tarihinde imzalanan BOTAŞ-<br />
SOCAR transit anlaşmasında hukuki<br />
altyapı temel sorunu oluşturmaktaydı.<br />
TANAP’ın IGA/HGA 3 ’sının İsviçre<br />
hukukuna göre düzenleneceği kabul<br />
edilmişti.<br />
Her iki tarafın da kabul ettiği üzere,<br />
TANAP aracılığıyla Türk piyasasına<br />
6 milyar metreküp gaz ihraç edilmesi<br />
şartının metne eklenmesi SOCAR<br />
açısından önemliydi. 6 milyar<br />
metreküp gaz olmaksızın TANAP’ın<br />
hayata geçirilmesi mümkün değildir.<br />
Çünkü 56 inç ve 31 milyar metreküp<br />
kapasiteli boru hattı, yalnızca 10 milyar<br />
metreküplük bir başlangıç hacmi ile<br />
ekonomik açıdan uygun olmayacaktır.<br />
Bu sebeple Türk Meclisi tarafından<br />
onaylanmış olan 25 Ekim 2<strong>01</strong>1 tarihli<br />
IGA’nın “transit” başlıklı kısmı ve aynı<br />
tarihte imzalanan BOTAŞ-SOCAR<br />
Transit Gaz Anlaşması (GTA) gayri<br />
resmi manada TANAP projesi için<br />
“uygulanamaz” hükmündedir.<br />
Azerbaycan ve Türk hükümetlerince<br />
TANAP ciddi manada<br />
desteklenmektedir. Ayrıca TANAP<br />
İngiltere, ABD, AB ve hatta Trans<br />
Adriyatik Boru Hattı (TAP) ile<br />
Nabucco konsorsiyumları tarafından<br />
da desteklenmektedir. BP ise farklı<br />
yaklaşımlardan ötürü hem TANAP hem<br />
de BOTAŞ şebekesini desteklemektedir.<br />
3 IGA: Hükümetlerarası Anlaşma, HGA: Ev Sahibi Hükümet<br />
Anlaşması<br />
12
TANAP bir Proje Bilgi İlanı yayınlamış,<br />
TANAP Konsorsiyumu ise bir Niyet<br />
Mektubu yayınlamak suretiyle<br />
potansiyel yeni ortaklarla müzakere<br />
sürecini başlatmıştır ve yine TOTAL,<br />
STATOIL ve BP ortaklığı için bir<br />
teknik bilgi belgesi yayınlamıştır.<br />
TOTAL, petrol üretimini bizzat<br />
yapan bir şirkettir ve bu zamana kadar<br />
SCP (Güney Kafkasya Boru Hattı)<br />
dışında hiçbir aracı projeye yatırım<br />
yapmamıştır. Ancak Azerbaycan’ın<br />
Absheron gaz sahasında %40’lık hisseye<br />
sahip olduğundan ötürü TANAP gibi<br />
aracı projelere ortak olmak TOTAL<br />
için anlam ifade edebilir. Aynı durum<br />
BP için de geçerlidir. BP de SCP ve<br />
BTC hariç, hiçbir aracı projede hisse<br />
sahibi değildir. Fakat Şafak-Asiman<br />
sahasına yatırım yapması, BP’nin<br />
nakliye alanından para kazanması için<br />
teşvik unsuru oluşturmaktadır. Üstelik<br />
kaynakta doğal gazı olan bu firmaları<br />
davet etmek, finansal alanda destek<br />
oluşturacaktır.<br />
Türk firmalarının projedeki hisseleri<br />
henüz belirlenmemiştir. BOTAŞ’ın %5<br />
ila 20, TPAO’nun ise %0 ila 20 arasında<br />
hissesinin olması beklenmektedir.<br />
Hisse yüzdelerine, kurumsal yapının<br />
oluşturulması sırasında konsorsiyum<br />
karar verecektir. BOTAŞ şu an<br />
TANAP’ın %15 ila 20 hissesine sahiptir.<br />
Şirket, bu boru hattı aracılığıyla<br />
Türkiye’ye 6 milyar metreküp gazın<br />
ulaştırılmasından sorumlu olacaktır.<br />
SOCAR Türkiye’nin talebi ile %51<br />
oranında hissenin altına düşmeyecektir.<br />
T ürkiye ekonomik sebeplerden ötürü İran<br />
ve Rusya’dan alınan gazın artışına tahammül<br />
edebilecek durumda değildir. İran, Türkiye’ye,<br />
Türkiye’nin gaz faturasını yıllık 800 milyon<br />
ABD Doları artıracak şekilde, bin metreküpüne<br />
585 dolar talep ederek gaz satmaktadır.<br />
Bin metreküplük doğal gazın uluslararası<br />
piyasadaki değeri 400 dolar civarındadır.<br />
Hattın öbür ucunda, AB tarafında<br />
tüketicilere ilişkin tamamıyla farklı bir<br />
yaklaşım söz konusudur. Avrupa açısından<br />
bakıldığında serbest piyasada çeşitli<br />
alternatifler vardır. AB üçüncü kişi erişim<br />
hukuku çerçevesinde, tek bir firmaya<br />
üretim, aracılık ve dağıtım projelerinde<br />
%50’nin üzerinde hisseye sahip olma<br />
hakkı tanınmaz. Açık bir şekilde görülüyor<br />
ki, oransal tekelden ötürü AB, SD<br />
konsorsiyumu hissedarlarına üçüncü şahıs<br />
istisnası tanımayacaktır. Hangi tahliye<br />
yolu ve boru hattının, İtalya ya da Güney<br />
Doğu Avrupa (TAP ya da Batı Nabucco)<br />
seçildiğine bakılmaksızın, SOCAR, BP,<br />
STATOIL ve benzerleri de dahil olmak<br />
üzere SD konsorsiyum hissedarları<br />
değerler zinciri dahilinde %50’nin<br />
üzerinde hisse sahibi olamayacaklardır.<br />
SOCAR ve BP’nin gaz alan firmalara ve<br />
Avrupalı son kullanıcılara gaz satışlarına<br />
ilişkin hisselerinin çokluğu, bu firmaların<br />
SD, SCP ve TANAP’taki toplam<br />
hisselerine bağlıdır.<br />
TANAP aynı zamanda taraflar için<br />
jeopolitik sonuçlar temin etmektedir.<br />
Türkiye ile Azerbaycan arasında anlaşma<br />
HAZAR RAPORU<br />
13
imzalanmasıyla birlikte Rusya ve İran<br />
da proje ile ilgilenmeye başlamışlardır.<br />
TANAP üzerinden yıllık ekstra 6 milyar<br />
metreküp gaz ile birlikte Türkiye, gelecekte<br />
Rusya ve İran gazına bağımlı olmaktan<br />
kurtulmayı hedeflemektedir. Türkiye<br />
gaz ihtiyacının artmasından tedirgin<br />
olmaktadır. Bu sebeple enerji politikası<br />
uzun süreli enerji temininin sağlanmasına<br />
yöneliktir.<br />
Türkiye ekonomik sebeplerden ötürü<br />
İran ve Rusya’dan alınan gazın artışına<br />
tahammül edebilecek durumda değildir.<br />
İran, Türkiye’ye, Türkiye’nin gaz faturasını<br />
yıllık 800 milyon ABD Doları artıracak<br />
şekilde, bin metreküpüne 585 dolar talep<br />
ederek gaz satmaktadır. Bin metreküplük<br />
doğal gazın uluslararası piyasadaki<br />
değeri 400 dolar civarındadır. Dahası,<br />
Tahran’la Ankara arasında gaz ticaretine<br />
ilişkin sorunlardan bir tanesi de “al ya<br />
da öde” şartıdır. TANAP anlaşmasının<br />
imzalanmasından sonra İran gaz fiyatlarını<br />
505 dolardan 585 dolara 4 çekmiştir ki<br />
bu rakam Türkiye’nin ödediği en yüksek<br />
ücrettir.<br />
Şubat ayında Türkiye Cumhuriyeti<br />
Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın açıkladığı<br />
üzere, Türk topraklarında aynı istikameti<br />
takip eden Nabucco ve TANAP<br />
projelerinin olası birleşmelerini Türkiye<br />
destekleyecektir.<br />
Yukarıda da bahsedildiği üzere,<br />
Azerbaycan, Türkmenistan ve Avrupa<br />
Komisyonu arasında kurulan Trans-<strong>Hazar</strong><br />
Gaz Hattı’na ilişkin birkaç ay önceki üç<br />
4 http://www.byegm.gov.tr/yabanci-bultenler.aspxd=15.03.2<br />
<strong>01</strong>2&pg=2&ahid=5<strong>01</strong>89&act=3<br />
taraflı yoğun müzakere gibi, bu iki projenin<br />
birleştirilmesiyle birlikte Şah Deniz<br />
projesi de yoğun bir değerlendirmeye tabi<br />
tutulmaktadır. Her ne kadar eski Türkmen<br />
yönetimi tarafından Azerbaycan’a ilişkin<br />
Kapaz/Serdar sahası ile alakalı ihtilafta<br />
uluslararası mahkemeye gitme iddiaları<br />
öne sürülse de konu ile ilgili müzakereler<br />
askıya alınmıştır.<br />
Rusya ise iki “kardeş” ülke arasında<br />
anlaşma sağlanması için tavrını<br />
belirlemiş durumdadır ve Ankara’yı<br />
Azerbaycan’dan daha fazla gaz alması<br />
durumunda kışın ihtiyaç duyulabilen<br />
ekstra gazı sağlamamakla tehdit etmiştir.<br />
Türkiye, yakın zamanda Rus gazına<br />
ilişkin bir indirim sağlayıp gazın fiyatını<br />
400 dolara 5 çekmiştir. Bu rakam aslında<br />
Avrupa piyasalarındaki ortalama fiyattır.<br />
Türkiye’nin ekonomik olarak en uygun<br />
aldığı gaz 330 dolarla Azerbaycan gazıdır.<br />
Netice itibarıyla, Türkiye Şah Deniz gaz<br />
ihracını artırmayı hedeflemektedir.<br />
Rusya politik alanda da tepkisini<br />
göstermiştir. 2<strong>01</strong>2 Haziran’ında<br />
Aşkabat’tan yapılan açıklamalara<br />
göre, Kapaz/Serdar sahasına ilişkin<br />
uyuşmazlık, Uluslararası Adalet<br />
Divanı’na taşınacak ve daha da<br />
önemlisi Azeri yetkililer sahaya ilişkin<br />
ifadelerinden dolayı dava edilecektir.<br />
Rusya’nın tıpkı İran gibi Aşkabat<br />
üzerinde politik ve ekonomik baskısı<br />
söz konusudur. Unutmamak gerekir ki<br />
Türkmenistan; Rusya yahut İran’ın gizli<br />
onayı dâhilinde hareket etmektedir.<br />
5 http://www.todayszaman.com/news-270575-turkey-eyessolution-as-iran-insists-on-unfair-gas-price.html<br />
14
Sonuç<br />
TANAP konsorsiyumunun şirket<br />
olarak Hollanda merkezli işlerini ise<br />
Türkiye'de kuracağı şube üzerinden<br />
gerçekleştirecektir. Bilerek ya da<br />
bilmeyerek, Güney Akım AG firması da<br />
yeniden Hollanda’ya taşınacaktır. Rusya<br />
ve Gazprom agresif bir şekilde büyük<br />
Güney Koridor Projesi’nin bir parçası<br />
olan Batı Nabucco Projesi’yle hemen<br />
hemen aynı piyasa ve istikamete sahip<br />
Güney Akım Projesi’nin gerçekleşmesi<br />
için uğraşmaktadır. Güney Koridor’la<br />
rekabet içerisinde olan Güney Akım<br />
konsorsiyumu, Orta ve Güney Doğu<br />
Avrupa piyasasında irtibat halinde<br />
olduğu ülkelerle Transit Gaz, IGA ve alım<br />
satım anlaşmaları imzalamak için acele<br />
etmektedir.<br />
Güney Akım ve bazı Orta Avrupa ülkeleri<br />
arasında anlaşmalar söz konusudur. Bu<br />
ülkeler ya Güney Akım’la birlikte Rusya’ya<br />
bağımlılıklarını artırmak istememekte, ya<br />
da anlaşmaları olsa bile fizibilite çalışmaları<br />
aracılığıyla başlangıç tarihini ertelemekte<br />
ve Başlangıç Aşaması Mühendislik Dizaynı<br />
(FEED) sayesinde yeşil ışık yakmak<br />
için Rusya’dan ciddi teşvik primleri<br />
almaktadırlar. Bulgaristan Nisan ayından<br />
Aralık 2<strong>01</strong>2’ye kadar Gazprom’dan<br />
%11 gaz indirimi elde etmiştir. Açıkça<br />
görülüyor ki bunun karşılığında Rusya,<br />
Bulgaristan’dan Başlangıç Aşaması<br />
Mühendislik Dizaynı için onay alacaktır.<br />
anlaşması imzalamıştır. Sonuç olarak<br />
Avrupa piyasası gayri resmi biçimde<br />
Gazprom ve SD konsorsiyumu arasında<br />
bölünmüş durumdadır: Orta Avrupa<br />
Gazprom’a ait, Batı Balkanlar ve İtalya<br />
ise SD konsorsiyum öncülüğünde BP ve<br />
SOCAR’a aittir.<br />
Türkiye açısından, hızla büyüyen<br />
gaz talebini karşılamak için 6 milyar<br />
metreküplük SD II gazı net biçimde yeterli<br />
olmayacaktır. Türkiye bu durumdan endişe<br />
etmekte ve İran’la Rusya’dan sağlanan gaz<br />
teminini çeşitlendirmeyi amaçlamaktadır.<br />
Kuzey Irak bu durumda Türk gaz piyasası<br />
için anahtar rolü görmektedir. Her ne<br />
kadar Irak gazı TANAP’la Türkiye’ye yahut<br />
ileri de Batı istikametlere ulaştırılmayacak<br />
olsa da, Türkiye şu anda bütünüyle Kuzey<br />
Irak gaz sahasına ilişkin gelişmelere<br />
odaklanmış durumdadır ve Türk enerji<br />
firmaları bu alanlarda devasa yatırımlar<br />
yapmaktadırlar.<br />
Sırbistan 5 milyar metreküp gaz için<br />
10 yıllığına Gazprom’la bir alım satım<br />
HAZAR RAPORU<br />
15
Azerbaycan-Türkiye İlişkilerinde Bir Adım:<br />
Trans Anadolu Boru Hattı (TANAP)<br />
Dr. Burcu Gültekin Punsmann<br />
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, TEPAV<br />
Kıdemli Dış Politika Analisti<br />
Türkiye üzerinden Avrupa’ya Şah<br />
Deniz sahasından gaz sağlayacak Trans<br />
Anadolu Boru Hattı’nı (TANAP) inşa<br />
edecek konsorsiyumun kurulması için<br />
26 Aralık 2<strong>01</strong>1 tarihinde Azerbaycan<br />
ve Türkiye arasında mutabakat zaptı<br />
imzalandı.<br />
TANAP boru hattının uygulanmasına<br />
ilişkin Azerbaycan-Türkiye hükümetler<br />
arası anlaşma ise taraflarca 26 Haziran<br />
2<strong>01</strong>2 tarihinde imzalandı. Her iki<br />
ülke de TANAP’ı “yeni bir çağa doğru<br />
ortaklık” adımı olarak görmekte.<br />
Azerbaycan-Türkiye Boru Hattı Projesi,<br />
ikili ilişkilerin duygusallık aşamasını<br />
geçmesini sağlayarak her iki tarafın<br />
çıkarlarının belirlenmesine imkân<br />
verecek ve böylece iki devlet arasındaki<br />
iş birliği, kazan-kazan temelli pragmatik<br />
anlaşmalara dayalı daha sağlıklı bir<br />
zemine taşınmış olacaktır.<br />
TANAP, Türkiye-Azerbaycan enerji<br />
ilişkilerini Türk-Rus ilişkileri düzeyine<br />
yükseltme potansiyeli taşımakta.<br />
Rusya son 15 yıldır enerji alanında<br />
Türkiye’nin başlıca ortağı olmuştur.<br />
Ayrıca, ana hedefi enerji alanında<br />
transit ve ‘hub’ ülke olmayı hedefleyen<br />
Türkiye, Rusya’yı siyasi iradesiyle<br />
sahada mevcut durumu değiştirebilme<br />
potansiyeline sahip bir ülke olarak<br />
görmektedir. İlginçtir, Türkiye<br />
ve Rusya arasında Güney Akım<br />
anlaşması, TANAP’tan birkaç gün<br />
ve BOTAŞ’ın 1986 gaz anlaşmasını<br />
yenilememe kararından iki aydan<br />
az bir süre sonra, beklenmedik bir<br />
hareket olarak geldi. 28 Aralık 2<strong>01</strong>1<br />
tarihinde, GAZPROM ve BOTAŞ<br />
Güney Akım’ın hayata geçmesine izin<br />
verecek gerekli sözleşmeleri imzaladı.<br />
TANAP, Nabucco sonrası boru hattı<br />
projesidir. Türkiye ile iş birliğinde<br />
Azerbaycan girişimiyle gerçekleştirilen<br />
uluslararası bir gaz ihraç projesi<br />
olarak, bir oyun değiştirici konumuna<br />
sahiptir. SOCAR’ın (Azerbaycan<br />
Devlet Petrol Şirketi) en stratejik<br />
yatırımları arasında yer alan bu proje,<br />
Türkiye’nin dünya coğrafyasındaki<br />
gelecek konumuna avantaj sağlayarak,<br />
<strong>Hazar</strong> gazının Avrupa’ya taşınmasında<br />
temel bir değişiklik yaratacaktır.<br />
“Metnin orijinal dili sayfa 50’de.<br />
16
Süreç<br />
Türkiye üzerinden Azerbaycan gazının<br />
transit ve alımıyla ilgilenen Şah Deniz<br />
II Anlaşması uzun transit şartları ve<br />
fiyat konularında uzun bir müzakere<br />
sürecini geride bırakarak, 25 Ekim 2<strong>01</strong>1<br />
tarihinde İzmir’de imzalandı.<br />
Azerbaycan’daki Şah Deniz gaz<br />
üreticileri konsorsiyumu, projenin<br />
ikinci fazı için gerekli yatırım kararını<br />
daha fazla erteleyemeyeceklerinden<br />
ötürü gazın nasıl taşınacağı konusunun<br />
belirlenmesi hususu, 2<strong>01</strong>2 yılının<br />
başından beri zaruri oldu. Azerbaycan<br />
gaz üretiminin 2025 yılına kadar<br />
yıllık 50 milyar metreküpe (mevcut<br />
yıllık üretimin iki katı) ulaşması<br />
bekleniyor. Şah Deniz dışında, bu artışın<br />
Azerbaycan’la ortaklıklar oluşturmuş<br />
tüm uluslararası şirketleri dâhil eden,<br />
Apsheron, Umid, Babek, derin su<br />
ACG ve muhtemel Şafak-Asiman<br />
projelerinden gelmesi beklenmektedir.<br />
Gaz transiti ile ilgili olan hükümetler<br />
arası ve çerçeve anlaşmaları, Azerbaycan<br />
gazının Türkiye üzerinden batıya transiti<br />
için iki olası seçenek öngörmüştür.<br />
Birinci seçenek, Türkiye’nin çalışan<br />
BOTAŞ boru hattı sisteminin transit<br />
için geliştirilmesi şartıyla kullanımı idi.<br />
Diğer seçenek ise, Türkiye genelinde<br />
ortaklaşa inşa edilecek olan Trans-<br />
Anadolu gaz boru hattı olarak tespit<br />
edildi. Bu anlaşmaların imza töreninde,<br />
Azerbaycan tarafı “sıfırdan bir Trans-<br />
Anadolu boru hattı” kurulması tercihini<br />
açıkça belirtmiştir.<br />
Anlaşma<br />
TANAP projesine Azerbaycan, gaz<br />
temin edeceğini ve mali kaynak<br />
aktaracağını belirtmiştir. TANAP’ın<br />
maliyeti 7 Milyar ABD Doları olarak<br />
tahmin edilmektedir. Proje ortakları,<br />
kendi mülkiyet paylarıyla orantılı<br />
olarak boru hattının inşaatını finanse<br />
edecektir. (SOCAR: % 80, BOTAŞ:<br />
%5, TPAO: %15). Üçüncü taraf<br />
olarak gaz üreten şirketlerinin yani<br />
Şah Deniz Konsorsiyum ortaklarının,<br />
azınlık hissedarları olarak, daha sonra<br />
konsorsiyuma katılmalarına izin<br />
verilebilir.<br />
Transit hattı kapasitesi, ilk aşamada<br />
yılda 16 milyar metreküp (bcm)<br />
olarak tasarlanmış, ikinci aşamada<br />
ise 23 milyar metreküpe artırılması<br />
öngörülmüştür. Bu miktarlar<br />
kapsamında Türkiye, Azerbaycan<br />
ile arasındaki uzun vadeli anlaşma<br />
uyarınca, ikinci aşama üretimi<br />
döneminde (2<strong>01</strong>7 itibarıyla) Şah<br />
Deniz’den yılda 6 milyar metreküp<br />
satın alma hakkına sahip olacaktır.<br />
Yeni imzalanan mutabakat zaptı<br />
kapsamında, Azerbaycan ve Türkiye,<br />
2<strong>01</strong>2 başlarında Trans Anadolu<br />
Boru Hattı için fizibilite çalışması<br />
sonrası 2<strong>01</strong>4 - 2<strong>01</strong>5 yıllarında inşaat<br />
çalışmalarını başlatacak ve 2<strong>01</strong>8<br />
yılında hattı tamamlayacaktır. 2<strong>01</strong>8<br />
tarihi, yıllık 16 metreküp olacak Şah<br />
Deniz üretiminin başlayacağı yıla<br />
tekabül etmektedir.<br />
HAZAR RAPORU<br />
17
Avrupa pazarlarına ulaşım<br />
yolları<br />
TANAP boru hattı, Avrupa’ya<br />
Rus gazına alternatif gaz taşımak<br />
üzere tasarlanan güney koridoru<br />
kavramını canlı tutmaktadır. Yeni<br />
boru hattı gerek Türkiye ve gerekse<br />
AB’nin tedarik güvenliğine katkıda<br />
bulunacaktır. AB Enerji Komiseri<br />
Sayın Oettinger, “Avrupa’nın artık<br />
Azerbaycan ve <strong>Hazar</strong> bölgesindeki<br />
diğer ülkelerden doğrudan gaz<br />
alma amacına bir adım daha yakın”<br />
olduğunu vurgulayarak, girişimi<br />
memnuniyetle karşıladı. Ancak<br />
TANAP, AB dışında tasarlanmıştır ve<br />
Azerbaycan gazının her zaman Avrupa<br />
pazarına gönderileceğine dair teminat<br />
içermemektedir.<br />
S OCAR, Türkiye ekonomisinde en büyük<br />
uluslararası doğrudan yatırımcı haline<br />
gelmektedir. 2<strong>01</strong>7 yılı sonlarında, SOCAR’ın<br />
PETKİM’in alımı ve TANAP dâhil olmak<br />
üzere Türk ekonomisindeki yatırımları 17<br />
milyar ABD Doları’na ulaşması bekleniyor.<br />
Şah Deniz Konsorsiyumu (BP ve<br />
Norveç STATOIL her biri % 25,5<br />
ile SOCAR, TOTAL, LUKOIL,<br />
İran NICO %10 ile ve TPAO %9<br />
ile) Azerbaycan gazının Avrupa’ya<br />
taşınmasını sağlayacak boru<br />
hattı güzergâhının seçimini 2<strong>01</strong>2<br />
ortalarından 2<strong>01</strong>3 yılı ortalarına<br />
erteledi. Halen alternatif güzergâhların<br />
gündemde tutulmasına rağmen,<br />
TANAP’ın Güney Gaz Koridoru’nun<br />
temelini oluşturarak, Türkiye<br />
bölümünde de Nabucco’dan beklenen<br />
işlevi üstlenecek olması kuvvetle<br />
muhtemeldir. Şimdi ise ana sorun,<br />
boru hattının en iyi şekilde nasıl<br />
Avrupa pazarlarına bağlanacak<br />
oluşudur.<br />
Merkezi Avrupa’ya Doğru:<br />
Nabucco Batı diye adlandırılan<br />
Nabucco’nun kısaltılmış versiyonu,<br />
tasarım kapasitesinin yarısı oranında<br />
(yani, yıllık yaklaşık 31 milyar<br />
metreküpten 23 milyar metreküpe)<br />
küçültülmüş ve Türk-Bulgar sınırından<br />
(Türkiye’nin doğusundan başlayan<br />
sınır yerine) başlayan bir yol olarak,<br />
Avusturyalı proje yöneticileri<br />
tarafından bir seçenek olarak<br />
sunulmaktadır. Bu öneri Nabucco<br />
fikrini, planlanan Trans-Anadolu<br />
Boru Hattından AB topraklarındaki<br />
Nabucco ülkelerine “bir devam boru<br />
hattı” olarak canlı tutabilir. Her iki<br />
proje de Şah Deniz Konsorsiyumunun<br />
üyeleri tarafından desteklenen diğer iki<br />
seçenek ile yarışması beklenmektedir.<br />
British Petroleum (BP), Nabucco<br />
Konsorsiyumuna katılma niyetini ilan<br />
eden Şah Deniz üreticileri arasında<br />
ilk şirket olmuştur. Konsorsiyum,<br />
Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi’ne<br />
Nabucco Batı Projesine girmesini teklif<br />
etmiştir. Mantıken aynı doğrultuda,<br />
Nabucco Projesi Şirketi, TANAP ile<br />
Nabucco Batı’yı birbirine bağlanması<br />
18
konusunda Bakü’de müzakerelere<br />
başlamayı önermiştir.<br />
BP daha önce, Türkiye devlet boru<br />
hatlarından yararlanılmasını öngören<br />
bir kavram öne sürmüştü. Güney-<br />
Doğu Avrupa Boru Hattı’nın (SEEP)<br />
fikrinin altında yatan mantık inşa<br />
maliyetlerinden tasarruf etmekti. SEEP<br />
Türkiye’nin doğusundan “Merkezi<br />
Avrupa”ya tüm güzergâh boyunca<br />
mevcut ulusal boru hatlarını, boru<br />
hattı bölümlerini ve ara bağlantıları<br />
kullanabilecekti. Yani, özel bir boru hattı<br />
inşa etmek yerine, yarım düzine ülkede<br />
bazı yeni bölümler eklenmesiyle mevcut<br />
bağlantıları geliştirecekti.<br />
Güney Avrupa’ya Doğru:<br />
Merkezi Avrupa yerine güney Avrupa’ya<br />
yılda 20 milyar metreküp gaz ulaşması<br />
için TAP*, Türkiye’nin boru hatlarını<br />
kullanacak ve Yunanistan’daki yolun<br />
bir bölümü için yeni bir boru hattı inşa<br />
edecek. Böylece Yunanistan, Arnavutluk ve<br />
Adriyatik deniz yatağı üzerinden İtalya’ya<br />
ulaşmış olacak.<br />
* Trans-Adriyatik Boru Hattı (TAP):<br />
STATOIL (Şah Deniz Konsorsiyumu<br />
ticari operatörü) tarafından yürütülen,<br />
Azerbaycan gazının Batı Balkanlar<br />
üzerinden İtalya’ya olası ulaşımı.<br />
Azerbaycan için neticeleri<br />
Kendisine ait bir boru hattı, ya da<br />
Türkiye’de Azerbaycan’ın kontrolü<br />
altındaki bir boru hattı, Azerbaycan<br />
açısından en uygun çözümdür.<br />
Nabucco Konsorsiyumu, bu boru hattı<br />
projesinde Azerbaycan Devlet Petrol<br />
Şirketi’nin dâhil edilmesi konusuna<br />
açıklık getirememiştir. Şah Deniz II’nin<br />
TANAP Boru Hattı ile gaz ihracatındaki<br />
kontrolün önemli bölümü, bir Avrupa<br />
boru hattı konsorsiyumu tarafından<br />
değil, neredeyse tamamen Azerbaycan’ın<br />
kendisine aittir.<br />
Bu proje Azerbaycan için, yeni ihracat<br />
olanakları açar ve dış ilişkilerin<br />
çeşitlendirilmesini sağlayarak <strong>Hazar</strong>’ı<br />
Batı’ya açarak istikrarlı bir gelir kaynağı<br />
sağlar. TANAP, Azerbaycan’ın ilk<br />
kez kendi boru hattı ile kendi gazını<br />
Türkiye’nin AB ile batı sınırında Avrupa<br />
müşterilerine doğrudan satmasını<br />
sağlayacaktır. Azerbaycan’ın kendisine<br />
ait boru hattını transit hizmeti için<br />
ücret ödemek zorunda kalmadan<br />
kullanması, Avrupa’da Azerbaycan gaz<br />
fiyatını rekabetçi hale getirecektir. Bakü<br />
bu projeyi “Azerbaycan’dan Avrupa’ya<br />
doğrudan bir yol” ve “Azerbaycan’ın<br />
geleceğe yolu” olarak tanımlamaktadır.<br />
Azerbaycan; enerji tedarikçisi ülke,<br />
transit ülke (Trans-<strong>Hazar</strong> boyutu), kendi<br />
sınırları dışındaki yatırımcı ülke olarak<br />
üçlü bir rol üstlenecektir.<br />
Türkiye için neticeleri<br />
Türkiye kendi iç pazarının tedariği<br />
için, Azerbaycan ile daha önce<br />
imzalamış olduğu uzun vadeli anlaşma<br />
doğrultusunda, Şah Deniz II’den<br />
yıllık 6 milyar metreküp satın alma<br />
hakkına sahip olacaktır. Türkiye’nin<br />
en önemli önceliği arz güvenliği<br />
ihtiyacını karşılamaktır. BOTAŞ’a<br />
HAZAR RAPORU<br />
19
göre, Türkiye’nin doğal gaz talebinin<br />
2020 yılında yaklaşık 66 milyar<br />
metreküpe ulaşması beklenmektedir.<br />
Ancak, ek ithalat sözleşmeleri<br />
olmaksızın, Türkiye’ye 2020 yılında<br />
yaklaşık 41 milyar metreküp tedarik<br />
edilecektir. Uzun dönem ikili gaz alım<br />
anlaşmasının varlığı, Nabucco Boru<br />
Hattı Projesi görüşmeleri sırasında<br />
unutulmuştu. Bu görüşmelerde, Türk<br />
tarafının iç piyasasına sunmak üzere<br />
Nabucco’dan iletilecek gazın %15’i<br />
veya Azeri gazından yıllık 4-8 milyar<br />
metreküplük isteği kabul edilemez<br />
olarak değerlendirilmişti. Ankara, iç<br />
pazarı için bir miktar gaz temin etmeden<br />
topraklarından bu kadar önemli gaz<br />
hacimlerinin geçişine izin veremezdi.<br />
Türkiye ilk defa bir boru hattı projesinin<br />
ana ortağı olacak ve doğal gaz alanında<br />
Avrupa’nın dördüncü ana arteri olma<br />
amacını gerçekleştirecektir. Trans-<br />
Anadolu Projesi’nin aynı zamanda<br />
Türkiye’de gaz depolamasını içerip<br />
içermediği cevap arayan bir soru<br />
olarak kalmıştır. Azerbaycan’ın imza<br />
töreninde sarf ettiği “gazı Avrupa’da<br />
birlikte pazarlamayla” ilgili bazı sözleri,<br />
Türkiye’de bir miktar depolama<br />
olacağına bir ima olarak okunabilir.<br />
Gürcistan için neticeleri<br />
Gürcistan, Azerbaycan’dan Türkiye’ye<br />
olan transit yol üzerinde “kazan-kazan”<br />
konumuna sahiptir. Trans-Anadolu<br />
Projesi, yılda 16 milyar metreküpten 23<br />
milyar metreküpe çıkarak, Gürcistan<br />
üzerinden boru hattı kapasitesinin en<br />
azından iki katına çıkması ve gaz akışının<br />
da minimum mevcut düzeyinden üç kat<br />
artması öngörülmektedir.<br />
Önümüzdeki çetin müzakere<br />
süreci<br />
Yakın gelecekte, Türkiye-Azerbaycan<br />
arasındaki ikili düzeydeki çabalar;<br />
müzakerelere, anlaşmaların ayrıntılarına<br />
ve mekanizmaların oluşturulmasına<br />
odaklanacaktır. Bu da uzun müzakerelere<br />
yol açacak bile olsa sonuçta ticari<br />
konular ve pragmatik anlaşmalar<br />
üstün gelecektir. Bu süreçte kardeş<br />
söyleminin devamı taraflar arasında<br />
çıkar ve yetkileri belirleyen genel resmin<br />
netleşmesine mani olarak her iki ülkede<br />
rahatsızlık yaratma riski de taşıdığı göz<br />
ardı edilmemelidir.<br />
Düşük maliyetli gaz ithalatı, BOTAŞ’ın<br />
Türkiye’nin enerji güvenliği için<br />
hazırladığı öncelik listesinde üst<br />
sıralarda yer almaktadır. Türkiye’nin<br />
coğrafi konumunu dikkate alan<br />
BOTAŞ, <strong>Hazar</strong> ve Körfez bölgesi ile<br />
Orta Doğu’da üretilen gaz için Merkezi<br />
Avrupalılarla aynı fiyatı ödemeye karşı<br />
çıkmaktadır. Türk yetkililer, doğu<br />
sınırlarındaki gazı daha düşük bir fiyata<br />
satın almak için ısrar etmektedir. Diğer<br />
yandan Azerbaycan, kendi doğal gazını<br />
en yüksek fiyata satmak arzusundadır.<br />
Azerbaycan’ın gaz üretimi büyük<br />
olasılıkla 2<strong>01</strong>5 yılında 30 milyar<br />
metreküp ve 2025 yılında 50 milyar<br />
metreküpe ulaşacaktır. Azeri gazının,<br />
yüksek değerdeki Avrupa pazarlarına<br />
transit koşulları netlik kazanmak<br />
20
zorundadır. Türkiye’nin “resmi bir<br />
gaz transit rejimi” oluşturması zaruri<br />
olmuştur. Uzun vadede, Türkiye’nin,<br />
sadece fiziki açıdan enerji ticaret<br />
merkezi olma hedefi, beraberinde<br />
gaz satma hakkının saklı tutulmasını<br />
gerektirmektedir.<br />
Önümüzdeki müzakereler, SOCAR’ın<br />
Türkiye ortamında önemli bir oyuncu<br />
olacağı döneme denk gelecektir. SOCAR<br />
Türkiye ekonomisinde en büyük<br />
uluslararası doğrudan yatırımcı haline<br />
gelmeye adaydır. 2<strong>01</strong>7 yılı sonlarında,<br />
SOCAR’ın PETKİM’in alımı ve TANAP<br />
dâhil olmak üzere Türk ekonomisindeki<br />
yatırımlarının 17 Milyar ABD Dolarına<br />
ulaşması bekleniyor.<br />
elinde tutmakta ısrarcı olacaktır. Ayrıca,<br />
SOCAR’ın BP tarafından yapılan,<br />
orijinal Nabucco Hattının Şah Deniz<br />
II Gaz Projesi söz konusu olduğunda,<br />
artık müzakere masasında bulunmadığı<br />
doğrultusunda yaptığı açıklamaya<br />
katılmadığını vurgulaması da eşit<br />
derecede önemlidir.<br />
SOCAR son zamanlarda, vergi ve yatırım<br />
rejimi ile ilgili konular dolayısıyla<br />
uzlaşmada gecikme yaşandığını ve<br />
medyada iddia edilenin aksine bu<br />
sürecin Azeri ve Türk ortaklarının hisse<br />
paylarının tartışılmasıyla bağlantılı<br />
olmadığını açıkladı. Türklerin,<br />
TANAP projesinde SOCAR ile eşit söz<br />
hakkına sahip olma peşinde olduğu<br />
haberleri, hükümetler arası anlaşmanın<br />
imzalanmasından önce gündemdeydi.<br />
Bu bağlamda SOCAR, aslında<br />
kendisini kısıtlamıştır. Çünkü TANAP,<br />
kendilerine ait %80 hissenin bir kısmını<br />
Azerbaycan’da gaz sondaj hakkına sahip<br />
şirketlere dağıtmayı planlamaktadır. Bu<br />
şirketler öncelikle, boru hattına dâhil<br />
olmak için teklifte bulunmuş olan BP<br />
ve STATOIL’dir. SOCAR, TANAP’taki<br />
nihaî ortaklık yapısı ne olursa olsun,<br />
boru hattı yönetiminin kontrolünü<br />
HAZAR RAPORU<br />
21
Avro Krizinin Neresindeyiz<br />
Yrd. Doç. Fatih Macit<br />
Süleyman Şah Üniversitesi<br />
Ekonomi Bölümü<br />
Bölüm Başkanı<br />
Yunanistan’ın IMF ve Avrupa<br />
Birliği (AB) ile ilk kurtarma paketi<br />
imzalamasının üzerinden iki yıldan<br />
fazla bir süre geçti. O zamanlarda<br />
Avrupa borç krizi, Yunan borç krizi<br />
ile eş görülüyordu. Piyasalar ve<br />
yatırımcılar Portekiz, İrlanda, İspanya<br />
ve İtalya hakkında çok ciddi bir endişe<br />
duymuyorlardı. Fakat daha sonraki<br />
süreçte problemin Yunanistan ile<br />
sınırlı olmadığı anlaşıldı. Yunanistan’ın<br />
kurtarma paketinden bir yıl sonra<br />
İrlanda; AB ve IMF ile 85 milyar<br />
avroluk; Portekiz ise 78 milyar avroluk<br />
kurtarma paketi imzaladı. Son dönemde<br />
borçlanma ihalelerinde oluşan yüksek<br />
faizlere bakılırsa İspanya ve İtalya borç<br />
krizinin potansiyel yeni kurbanları<br />
olarak dikkat çekiyor.<br />
Bu makalenin amacı iki önemli<br />
soruya cevap aramak olacak.<br />
Birincisi bu borç krizinin temelleri<br />
nedir<br />
İkincisi ise probleme kalıcı bir çözüm<br />
bulunabilmesi için hangi adımların<br />
atılması gerekiyor<br />
1999’da Avro’ya geçilmeden önce AB,<br />
temelinde sabit kur rejimi olan Avrupa<br />
Parasal Sistemi (APS) ile çevrelenmiş<br />
durumdaydı. Üye ülkeler para<br />
birimlerini kendi aralarında sabitlemiş<br />
ve kurların belli limitler dâhilinde<br />
dalgalanmasına müsaade etmişlerdi.<br />
Buradaki amaç sabit kur rejimi ile üye<br />
ülkeleri para ve maliye politikalarını<br />
daha uyumlu hale getirmeye zorlamak<br />
ve nihayetinde sistemin ortak bir para<br />
biriminin olacağı parasal birliğe doğru<br />
yönelmesini sağlamaktı. Fakat sistemin<br />
ilk uygulama aşamasında ülkelerin<br />
para ve maliye politikaları benzer<br />
hale gelmemiş ve bu durum özellikle<br />
Alman Markı üzerinden değer kazancı<br />
baskısının oluşmasına neden olmuştur.<br />
Bu duruma bir çözüm olması adına 1991<br />
yılında Maastricht Anlaşması önerilmiş<br />
ve anlaşma ile ülkelerin para ve maliye<br />
politikalarını benzer hale getirmelerine<br />
yönelik önemli maddeler konulmuştur.<br />
Parasal birliğe geçiş yolunda üç önemli<br />
madde Maastricht Anlaşması’nda<br />
dile getirilmiştir. İlk kural olarak üye<br />
ülkelerden sabit kur rejimine sadık<br />
kalmaları istenmiş ve para birimlerinin<br />
değerini belirlenen sınırlar çerçevesinde<br />
22
tutmaları beklenmiştir. İkinci olarak<br />
üye ülkelerde enflasyon oranının en<br />
düşük enflasyona sahip üç ülkenin<br />
ortalamasından en fazla % 1,5 fazla<br />
olmasına izin verilmiştir. Son olarak ise<br />
uygulanacak maliye politikasına ilişkin<br />
önemli tedbirler getirilmiştir. Buna<br />
göre bütçe açığının GSYİH’ye oranı<br />
için üst sınır % 3 olarak belirlenirken;<br />
kamu borcunun GSYİH’ye oranı için<br />
de % 60 maksimum seviye olmuştur.<br />
Fakat özellikle bütçe ve kamu borcu<br />
ile ilgili kurallar Avro’ya geçilen 1999<br />
yılından beri bugünün problemli<br />
ülkeleri tarafından genel olarak yerine<br />
getirilmemiştir. 1992 yılında İngiltere<br />
APS’den ayrılmış ve dalgalı kur rejimine<br />
geçmiştir. 1993 yılında ise bazı üye<br />
ülkelerin döviz kurlarını belirlenen<br />
limitlerde tutmakta zorlanmaları<br />
nedeniyle kurların dalgalanmasına izin<br />
verilen aralık genişletilmiştir. Böylece<br />
kurlardaki baskı kırılmış ve birçok<br />
ülkenin para birimi Alman Markına<br />
karşı değer kaybetmiştir. Bütün bu<br />
değişiklikler neticesinde zamanla<br />
ülkelerin para ve maliye politikaları<br />
daha uyumlu hale gelmiş ve üye ülkeler<br />
arasındaki enflasyon farkı ciddi şekilde<br />
daralmıştır. Nihayetinde 1 Ocak 1999<br />
tarihinde 11 AB üyesi ülke Avro ortak<br />
para birimine geçmiş ve 1 Ocak 2<strong>01</strong>2<br />
tarihinde de Avro banknotlar dolaşıma<br />
çıkmıştır.<br />
Krugman ve Obstfeld (2009) AB’nin<br />
ortak para birimine geçişinin altında<br />
dört önemli neden görmektedir.<br />
Birincisi ortak para birimi ve dolayısıyla<br />
parasal birliğe geçilmesi ile piyasa<br />
entegrasyonunun daha da güçleneceği<br />
ve bunun bütün üye ülkeler için daha<br />
yüksek ekonomik büyüme anlamına<br />
geleceği düşünülmüştür. İkincisi parasal<br />
birliğin birlik içinde siyasi istikrara da<br />
yardımcı olacağı ve üye ülkelerin siyasi<br />
çıkarlarını birbiriyle daha uyumlu hale<br />
getireceği beklenmiştir. Üçüncüsü<br />
APS’de Almanya’nın etkisi çok fazla<br />
hissedilirken parasal birliğe geçmekle<br />
birlikte bu etkinin Avrupa Merkez<br />
Bankacılığı Sistemi ile zayıflayacağı<br />
benimsenmiştir. Son olarak ise<br />
ortak para biriminin kullanılmasının<br />
1990’larda APS’de görülen devalüasyon<br />
ve revalüasyon olaylarını ortadan<br />
kaldıracağı öngörülmüştür.<br />
Aradan geçen on yıldan fazla süre<br />
göstermiştir ki ortak para birimi<br />
bu belirtilen hedeflerin bir kısmına<br />
ulaşamamıştır. Bunun en önemli<br />
sebeplerinden bir tanesi ortak para<br />
birimi ve ortak bir merkez bankası ile<br />
üye ülkelerin para politikaları uyumlu<br />
hale getirilirken, ülkelerin maliye<br />
politikalarındaki heterojen yapının<br />
devam etmiş olmasıdır. Grafikte<br />
görüleceği üzere Yunanistan, Portekiz,<br />
HAZAR RAPORU<br />
23
İrlanda, İspanya ve İtalya gibi bugünün<br />
problemli ülkeleri ciddi bütçe açıkları<br />
vermiş ve borç rasyoları önemli ölçüde<br />
kötüleşmiştir. Bu dönemde üye ülkelerin<br />
bütçe ve borç dinamiklerine önemli<br />
kurallar getiren Maastricht Anlaşması<br />
yürürlükte olmasına rağmen bu<br />
ülkeler birçok sefer kurallara uymamış<br />
ve uymadıkları için de herhangi bir<br />
yaptırımla karşılaşmamıştır.<br />
Burada önemli olan soru ise bu ülkelerin<br />
nasıl ve neden bu kadar borçlu hale<br />
geldiğidir. Grafikte de görüleceği üzere<br />
ortak para birimine geçilmesinden<br />
sonra Yunanistan, İspanya, Portekiz,<br />
İtalya ve İrlanda gibi ülkeler borçlanma<br />
maliyetlerinde ciddi düşüşler yaşadılar.<br />
Bu durumun oluşmasında Almanya<br />
ve Fransa gibi iki güçlü ülkenin de<br />
bulunduğu Avro şemsiyesi altında<br />
bulunmanın yatırımcılar tarafındaki<br />
olumlu algısı etkili oldu. Düşük<br />
borçlanma imkânı bu ülkeler tarafında<br />
daha fazla kamu harcaması yapma ve<br />
oluşan bütçe açıklarını ucuz bir şekilde<br />
finanse edebilme noktasında teşvik edici<br />
bir unsur oldu. Daha detaya inildiğinde<br />
ise bu ülkelerin aslında büyüyebilmek<br />
için bu yola başvurdukları görülüyor.<br />
Ortak para birimine geçilmesiyle<br />
üye ülkeler devalüasyon yapma gibi<br />
bir imkanları kalmadığı için rekabet<br />
güçlerinde ciddi kayıp yaşadılar.<br />
Örneğin, 1999 ile 2008 arası dönemde<br />
Almanya’da nominal işçilik ücretleri<br />
sadece % 15,7 artarken, bu oran<br />
Yunanistan’da % 62 olarak gerçekleşti.<br />
Dolayısıyla bu sorunlu ülkeler kaybolan<br />
rekabet güçlerini devalüasyon yaparak<br />
geri alamadıkları için ekonomik<br />
büyümelerini sürdürebilme gerekçesiyle<br />
daha fazla iç talebe ve kamu harcamasına<br />
yüklenmek zorunda kaldılar. Finansal<br />
ortam da buna müsait olunca ülkeler<br />
daha fazla borçlanma ve borçlarını<br />
artırma yolunu seçtiler.<br />
Geçmişteki hatalar ne olursa olsun<br />
artık ortada çözülmesi gereken bir<br />
kriz var. Artık son sorulabilecek<br />
soru bu krizin çözülebilmesi için ne<br />
yapılması gerektiğidir. Aslında sorun<br />
bir borç sorunu olarak görülmekle<br />
birlikte Yunanistan, İspanya, Portekiz<br />
ve İtalya gibi ülkeler için öncelikli<br />
husus ekonomik büyümedir. AB<br />
tarafından bu ülkelere dayatılan<br />
kemer sıkma politikaları ülkelerin<br />
içinde bulunduğu mevcut durumu<br />
daha da kötüleştirmekten başka bir<br />
24
işe yaramamaktadır. Kemer sıkma<br />
politikaları ile beraber ülkelerdeki<br />
durgunluk daha da derinleşiyor ve<br />
ülkeler vergi geliri elde edemez hale<br />
geliyorlar. Dolayısıyla ekonomik<br />
durgunluğun olduğu ortamda bütçe<br />
açıkları daha da kötüleşiyor. Örneğin,<br />
bugünlerde herkes İspanya’dan<br />
harcamalarını kısıp vergileri artırarak<br />
bütçe açığını küçültmesini istiyor.<br />
Fakat hiç kimse % 20’nin üzerinde bir<br />
işsizlik oranı ile yaşayan bir ülkede<br />
nereden vergi toplanıp nasıl bütçe<br />
açığının kapatılacağı noktasında bir<br />
fikir vermiyor. Dolayısıyla atılacak olan<br />
adımlar bu ülkelerin tekrar rekabet<br />
güçlerini kazanıp sürdürülebilir bir<br />
ekonomik büyümeye geçmesine yönelik<br />
olmalıdır.<br />
Bu ülkelerin krizden çıkmalarını<br />
sağlayacak iki çözüm görünüyor.<br />
Bunlardan birincisi bu sorunlu ülkelerin<br />
Avro’dan çıkışını sağlayarak ülkelerin<br />
yeterli miktarda devalüasyonla tekrar<br />
rekabet güçlerini kazanmalarını<br />
sağlamaktır. Bu şekilde bu ülkeler orta<br />
vadede tekrar büyümeyi yakalayıp<br />
yapısal reformlarını gerçekleştirebilirler.<br />
Avrupalı otoriteler tutarlı ve sürekli bir<br />
şekilde bu ihtimali kabul etmeseler de,<br />
özellikle Yunanistan başta olmak üzere<br />
bu durum bazı ülkeler için kaçınılmaz<br />
son olabilir.<br />
Kriz için ikinci çözüm yolu ise Avrupa<br />
Merkez Bankası’nın (AMB) ellerinde.<br />
Krizin başladığı günden bu yana<br />
AMB faiz oranlarını tarihin en düşük<br />
seviyelerine kadar indirdi. Fakat hala<br />
AMB’nin faiz indirebilecek yeri mevcut<br />
görünüyor. Bunun yanında AMB ikincil<br />
piyasadan sorunlu ülkelerin tahvillerini<br />
daha çok almalı ve sisteme daha fazla<br />
likidite vermelidir. Hem düşük faiz oranı<br />
hem de sisteme verilen likidite orta<br />
vadede Avro’nun değer kaybetmesini<br />
sağlayacak ve sorunlu ülkelerin<br />
tekrar rekabet güçlerini kazanarak<br />
ihracat yoluyla büyümelerine olanak<br />
sağlayacaktır. Bu şekilde daha yüksek<br />
ekonomik büyüme ile vergi gelirleri<br />
artacak ve ülkeler mali dengelerini<br />
düzeltme imkânına sahip olacaklardır.<br />
Avro’daki değer kaybıyla zaman kazanan<br />
bu ülkeler bir taraftan işgücü piyasasının<br />
daha esnek hale getirilmesi ve rekabet<br />
ortamının geliştirilmesi gibi yapısal<br />
tedbirleri de tamamlayarak uzun vadede<br />
ekonomilerinin daha sağlıklı bir yapıya<br />
kavuşmalarını sağlayacaktır. Özellikle<br />
Alman tarafında AMB kaynaklı bu<br />
çözüme karşı oluşabilecek enflasyon<br />
tehdidinden dolayı ciddi direnç var.<br />
Fakat sorunlu ülkelerin Avro’dan çıkışına<br />
müsaade edilmediği müddetçe bu çözüm<br />
önerisi ciddi şekilde masada olacaktır.<br />
Sonuç olarak, Avrupalı otoriteler<br />
gerekli adımları cesurca atamadıkça kriz<br />
daha da derinleşecektir. Görünen o ki,<br />
önümüzdeki birkaç yıl Avrupa açısından<br />
sıkıntılı geçecek. Dış talep açısından<br />
ciddi şekilde Avrupa’ya bağlı olan ülkeler<br />
bu durumu dikkate almalılardır.<br />
HAZAR RAPORU<br />
25
RÖPORTAJ<br />
Prof. Dr. Kemal Kirişci Kimdir<br />
Kemal Kirişci Boğaziçi Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası<br />
İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesidir. Aynı zamanda Avrupa<br />
Entegrasyonu Jean Monnet Kürsüsü Başkanı’dır. 2002 ve Haziran<br />
2008 tarihleri arasında üniversitede Avrupa Çalışmaları Merkezi’nin<br />
direktörü olarak görev yaptı. 1986 yılında Londra’da City<br />
Üniversitesi’nden doktorasını aldı. Araştırma alanları arasında Avrupa<br />
entegrasyonu, sığınma, Avrupa Birliği sınır yönetimi ve göçmenlik<br />
konuları, AB-Türkiye ilişkileri, Türk dış politikası, etnik çatışmalar<br />
ve mülteci hareketleri yer almaktadır. Daha önce İngiltere, İsviçre ve<br />
Amerika’daki üniversitelerde dersler vermiştir. Kirişci ayrıca, AB-<br />
Türkiye ilişkilerinde göçmenlik konuları hakkında birçok rapor yazdı.<br />
Avrupa Birliği’nin şu anki politik<br />
ve iktisadi durumunu nasıl<br />
değerlendiriyorsunuz<br />
Bölgedeki ekonomik krizle birlikte, AB<br />
kurulduğu günden beri süregelen “nereye<br />
kadar bütünleşme, nereye kadar ulus ötesi<br />
yapılanma” tartışması yeniden canlandı.<br />
Bildiğiniz üzere, AB’nin tarihi<br />
Kömür-Çelik Birliği ve Ortak Pazarın<br />
kurulmasıyla tanımlanmaktadır.<br />
Genişleme ile ilgili tarihi yani; yeni<br />
üyelerin AB’ye katılmasıyla bağlantılı<br />
tarihi, bir de AB’nin derinleşmesi,<br />
bütünleşmesini içeren tarihi. Bundan da<br />
kastettiğimiz; üye devletlerin artan bir<br />
şekilde değişik alanlarda egemenliklerini<br />
AB’nin kurumlarıyla paylaşması. Demem<br />
o ki, elindeki gücü Avrupa Komisyonu’yla<br />
paylaşması, Bakanlar Konseyi ile<br />
paylaşması, son 20 senede artan bir şekilde<br />
Avrupa Parlamentosuyla da paylaşması,<br />
bir de tabi bunun yanında Avrupa<br />
Divanı’nın da yetkilerinin artırılması.<br />
Euro krizi Euro’nun ortak para birimi<br />
olarak kabul edilmesi ile ulus ötesine<br />
taşınmış olan para politikaları ile<br />
henüz üye ülkelerin egemenliklerinde<br />
olan mali politikalar arasında oluşan<br />
uyumsuzluklardan kaynaklanan bir<br />
krizdir. En önemlisi Almanya örneğidir.<br />
Mark’tan vazgeçip Euro’yu kabul etti.<br />
Bu çok önemli bir egemenlik paylaşımı<br />
ve devridir. Ama mali politikalarını yani<br />
vergi politikalarını, paraların nasıl nerede<br />
harcanacağı konusunu devretmediler.<br />
Euro’yu kabul etmiş bütün ülkeler için<br />
geçerli bu durum. Şimdi, bu ülkeler<br />
üzerinde reform için bir baskı var. Yani<br />
temelde yatan reform mali politikaları<br />
da bir şekilde ulus ötesi düzeye taşımak,<br />
“biz bu devri de yapacağız, bu egemenlik<br />
paylaşımını da bir şekilde başaracağız ve<br />
26
AB daha da ulus ötesi yapılandırmaya<br />
doğru götüreceğiz” iddiasında bulunanlar<br />
var. Hatta bu tartışmalar içerisinde ABD<br />
ile bir takım paralellikler de kuruluyor.<br />
Mesela Amerika bir federal devlet ama<br />
federal devlet hem mali politikaları hem<br />
de para politikasını Washington D.C’den<br />
takip ediyor. O yönde ilerleme olması<br />
gerektiğini söyleyenler var fakat çok<br />
ilginç bir şekilde bu tartışma, AB’ye üye<br />
ülkelerdeki siyasetin sağ tarafa doğru<br />
kaydığı, milliyetçiliğin arttığı, Avrupa<br />
kimliğinin zayıfladığı bir döneme denk<br />
geliyor.<br />
kullanımı. Ya da İngiltere için Schengen<br />
vize rejiminde ve sosyal politika alanında<br />
uygulanan bir takım ayrıcalıklar. Yani,<br />
kısacası, AB içerisinde daha fazla<br />
bütünleşmeye direnen çevreler de var.<br />
Burada tabi ilginç olanı Almanya tarihsel<br />
olarak her zaman bütünleşmeyi tercih<br />
etmiş, ulus ötesi bir yapılanmaya destek<br />
vermiş bir kurucu üye ülke ancak bu krizle<br />
T ürkiye gibi bir ülkenin tek başına<br />
Filistin sorununu ya da Suriye’deki sorunu<br />
çözebilmesi çok zor. Bu gerçeği artık<br />
kavradığımızı düşünüyorum. Bu sorunların<br />
çözümü, başka ülkelerle yapılabilecek iş<br />
birliğiyle mümkündür.<br />
Öte yandan her zaman olduğu gibi<br />
ulus ötesi bir reforma direnen ve biraz<br />
İngiltere’nin, biraz İsveç’in tercih<br />
ettiği pozisyonda gündemde. O da AB<br />
daha fazla bütünleşmesin, daha fazla<br />
yetkiler ulus ötesine devredilmesin<br />
pozisyonu. Onun yerine, daha ziyade<br />
bir devletler birliği ve şimdiye kadar<br />
paylaşılan egemenliğin devamının ötesine<br />
geçilmemesinin sağlanması tercih eden bir<br />
yaklaşım. Zaten biliyorsunuz, İngiltere<br />
ve İsveç’in bazı alanlarda bütün diğer<br />
AB üyeleriyle beraber paylaşmadığı<br />
egemenlikler var. Örneğin Euro’nun<br />
beraber Almanya’nın içerisinde de bu ulus<br />
ötesi hedeften vazgeçmeye başlayanlar,<br />
hedefi sorgulamaya başlayanlar bunu<br />
iyiden iyiye dillendirmeye başlamış<br />
durumdalar.Euro krizinin bir takım mali<br />
ve parasal detayları etrafında dönüşen<br />
tartışmalara ve Merkel’in aldığı pozisyona,<br />
özellikle İtalyan Başbakanıyla yaptığı son<br />
toplantıdan çıkan imaj, Almanya’nın ya<br />
hakikaten bütünleşmeye ciddi bir şekilde<br />
devam edeceğiz ya da “ben bu Euro parasal<br />
sistemini bu şekilde desteklemeye devam<br />
edemem, arkasından ne çıkar bakarız” gibi<br />
bir sinyal veriyor. Arkasından ne çıkacağı<br />
konusunda, benim takip edebildiğim<br />
kadarıyla şu anda Euro Bölgesi üyesi olan<br />
ülkelerin Euro’dan çıkmaları ile daha dar,<br />
daha küçük ve daha fazla bütünleşebilecek<br />
HAZAR RAPORU<br />
27
RÖPORTAJ<br />
bir çekirdek yapının, AB içerisinde<br />
oluşması olarak görünüyor.<br />
Ekonomik krizin, bugüne kadar<br />
ırkçılıkla çeşitli platformlarda<br />
mücadele vermiş olan AB’ye<br />
etkilerine ilişkin öngörüleriniz<br />
nelerdir<br />
Bence çok ciddi bir sorun. Bu konuyu, her<br />
ne kadar AB üyesi olmasa da, Norveç’te<br />
en uç haliyle gördük. Ama bunun diğer<br />
bir çıkışı da AB içerisinde seçmenlerin bir<br />
kısmının sağa doğru yönelmesi, mesela<br />
bunu Yunanistan’da gördük. AB içerisinde<br />
sola da bir kayış var özellikle sosyal<br />
demokratlara. Fransa Cumhurbaşkanı<br />
Hollanda’nın da seçimi bunu gösteriyor.<br />
Almanya’da da Merkel’in Hristiyan<br />
Demokrat Partisi’nin eskisi kadar siyasi<br />
olarak iyi bir performans göstermediğini<br />
ve Sosyal Demokratların çıkış içerisinde<br />
olduğunu görüyoruz. Uzun dönemde<br />
bu durum AB’yi ırkçılık konusunda<br />
nereye götürür hep birlikte göreceğiz.<br />
Ama şunun da altını çizmek lazım, bizde<br />
bu konu sık gündeme geliyor, ırkçılığın<br />
çıkışı, İslamafobya, oradaki Türklere,<br />
Türk göçmenlere yönelik davranışlar sık<br />
sık bizimde medyanın dikkatini çekiyor.<br />
Tabi tenkit ediliyor haklı olarak. Yalnız<br />
AB kurumları içerisinde bu ırkçılığa karşı<br />
ve yabancıların, göçmenlerin topluma<br />
daha iyi entegre edilebilmelerine yönelik<br />
çok ciddi politikalar da var. Çok önemli<br />
kaynaklar bu konulara ayrılıyor.<br />
AB’nin bir diğer sıkıntısı da borçların<br />
ödenmesi. Yaşlanan bir kıta olması yani<br />
demografik yapısı artan bir şekilde<br />
yaşlanıyor. Bunun çıkardığı bir takım mali<br />
politikalara yönelik çok ciddi sorunlar<br />
var. Aynı zamanda parasal politikalara<br />
yönelik sıkıntılar da var. Yani Dünya<br />
Pazarı bu paraları AB’ye veren ve verecek<br />
olan çevrelerin hep aklından geçen “böyle<br />
yaşlanan bir kıta bu borçları uzun<br />
dönemde nasıl ödeyecek” sorusu. Tabi<br />
bu tartışmalar içerisinde önemli bir konu<br />
Avrupa’yı gençleştirmek, doğuma yönelik<br />
destekler vermek ve göçmenleri topluma<br />
daha iyi entegre etmek ve aynı zamanda<br />
göçü kolaylaştırmak. Fakat siyasi olarak<br />
AB içerisinde yeni göçmenlerin kabulüne<br />
yönelik çok ciddi bir direnç var. Zaten<br />
bence Dünyadan da enteresan bir<br />
tepki var. Özellikle mesela Türkiye gibi<br />
bir ülkeden bu sorundan dolayı, yani<br />
ırkçılıktan kaynaklanan, islamafobyadan<br />
kaynaklanan sorundan dolayı insanlar<br />
AB’ye gitme konusunda daha tedirgin,<br />
daha çekingen oluyorlar. Bu bakımdan<br />
Türkiye’nin kendine özgü özel bir konumu<br />
var. Türk ekonomisinin büyüyor olması<br />
ve dinamik olması bırakın Türkiye’den<br />
AB’ye yönelik bir göçün devamını,<br />
aslında Türkiye’ye yönelik bir göçün<br />
oluşmasına neden oluyor. Son birkaç<br />
seneye baktığımız zaman zannediyorum<br />
2006 veya 2007’den itibaren bu tarafa<br />
doğru Almanya’dan Türkiye’ye yönelik<br />
göç, bunun içerisinde Türk asıllı Almanlar<br />
olduğu gibi Türk göçmenler var. Hatta<br />
28
Alman Almanlar da dâhil olmak üzere,<br />
oradan Türkiye’ye gelen göçün sayısı<br />
Türkiye’den Almanya’ya göçün sayısından<br />
daha büyük bir oranı yakalamış durumda.<br />
Yani göç hareketinin yönü, Türkiye’den<br />
Almanya’ya değil, Almanya’dan<br />
Türkiye’ye dönmüş durumda. Ve aynı<br />
zamanda da AB’nin ekonomik sıkıntısı<br />
olan ülkelerinden de Türkiye’ye yönelik<br />
bir göç var. Mesela artan sayıda Yunan<br />
vatandaşı Türkiye’de çalışmaya başladı.<br />
Bulgaristan’dan da göçmenler ülkemize<br />
geliyor, Romanya’dan da. Tabi bunların<br />
bir kısmı legal bir kısmı ise illegal bir<br />
şekilde evlerde bakıcı vs olarak çalışıyorlar.<br />
Yani Türkiye’ye yönelik de AB’den bir<br />
göç var. Bizim için burada önemli olan<br />
Türkiye’yi bu duruma hazırlamamız.<br />
T ürk ekonomisinin büyüyor olması<br />
ve dinamik olması bırakın Türkiye’den<br />
AB’ye yönelik bir göçün devamını, aslında<br />
Türkiye’ye yönelik bir göçün oluşmasına<br />
neden oluyor.<br />
Gündemimizde yer alan Suriye mülteci<br />
krizinden de görüyoruz ki, Türkiye, öyle<br />
her zaman söylediğimiz, her zaman<br />
inanmak istediğimiz kadar da misafire<br />
açık bir toplum değil. Yunanistan da bunu<br />
yaşadı. Yunanistan aynı Türkiye gibi<br />
göç veren bir ülke iken, AB’ye girdikten<br />
ve ekonomik olarak zenginleşmeye<br />
başladıktan sonra, aşağı yukarı 90’ların<br />
başı ortasında itibaren, çok büyük bir<br />
göç aldı. Tam sayıları veremeyeceğim<br />
ama yaklaşık 10 milyonluk bir<br />
Yunanistan’da 1-1.5 milyonluk göçmenden<br />
bahsediliyordu bundan birkaç sene önce.<br />
Ve bugün, Yunanistan’ın seçmenlerinin bir<br />
kısmının sağa hatta aşırı sağa kaymasının<br />
önemli nedenlerinden bir tanesi de<br />
göçmenlerin varlığı.<br />
1 Temmuz 2<strong>01</strong>2 itibariyle Güney<br />
Kıbrıs AB dönem başkanlığını<br />
üstlendi. Bu süreçte TR-AB ilişkileri<br />
nasıl şekillenecek Her iki tarafı neler<br />
beklemekte<br />
Daha genel bir çerçeveden konuya<br />
yaklaşırsak Kıbrıs’ın AB başkanlığını<br />
devralması iki açıdan sıkıntılı diyebiliriz.<br />
Birincisi; Kıbrıs küçük bir ülke ve AB<br />
büyük bir birlik. Kıbrıs’ın nüfusu yaklaşık<br />
1 milyon ve bugün itibarıyla 400 milyona<br />
yaklaşmış veya geçmiş olan bir AB’nin<br />
başkanlığını yapacak. Yalnız şunun hemen<br />
altını çizmek lazım; Lizbon Anlaşması<br />
öncesi AB başkanlığı ve Lizbon sonrası<br />
AB başkanlığı arasında çok önemli farklar<br />
var. Hem başkanlığın yetkileri hem de<br />
HAZAR RAPORU<br />
29
RÖPORTAJ<br />
kaynakları açısından. Olayın bir bu<br />
boyutu var. Diğer bir boyutu da bu her ne<br />
kadar açık açık söylenmese de; Kıbrıs AB<br />
içerisine İngilizce ‘frozen conflict’ donmuş<br />
bir çatışma sorunu taşımış bir ülke. Daha<br />
önce de küçük ülkeler AB’de başkanlık<br />
yapmış ve her zaman daha göreceli<br />
olarak büyük olan bir ülke, o ülkeye<br />
destek vermiştir ve 6 ay idare edilmiştir.<br />
Ama hiçbir diğer küçük ülke böyle büyük<br />
donmuş bir sorunu beraberinde AB<br />
başkanlığına taşımamıştır. Onun için AB<br />
açısından bu önümüzdeki 6 ay farklı bir<br />
6 ay olacaktır. Haliyle bunun da getirdiği<br />
sıkıntılar gündeme gelecektir. Bunların<br />
belki de en önemlisi de Türkiye’dir. Zaten<br />
bu noktada, Türkiye açık ve net bir şekilde<br />
AB ile olan siyasi ilişkilerini bu başkanlık<br />
döneminde askıya alacağını söyledi.<br />
Bu noktada, mesela, vize sorununun<br />
çözülmesi, geriye kabul anlaşmasının bir<br />
şekilde yürürlüğe geçirilmesi konuları var.<br />
Ama bunun yanında bizim Gümrük Birliği<br />
ile bağlantılı olarak, son derece önemli bir<br />
takım ekonomik konularımız var. Ayrıca,<br />
AB’nin Suriye’deki sıkıntılar çerçevesinde<br />
de Türkiye ile yakın çalışması gerekiyor.<br />
Bunların hepsi sıkıntılar yaratacaktır. Ama<br />
tahmin ediyorum ki yine bir şekilde AB<br />
ve Türkiye bu sıkıntıların ya etrafından<br />
dolaşacaktır ya da aşacaklardır. Özellikle<br />
de ikili ilişkiler üzerinden, yani Türkiye-<br />
İngiltere, Türkiye-Fransa, Türkiye-<br />
Almanya ilişkileri üzerinden bunlar<br />
aşılacaktır bir şekilde diye düşünüyorum.<br />
Sizce, Türkiye kamuoyunun AB’ye<br />
olan ilgisinde bir düşüş söz konusu<br />
mudur<br />
Türkiye’de AB’ye olan ilginin düştüğü<br />
net bir şekilde görülüyor. Orta Doğu’ya<br />
açılım, Orta Doğu’yla ekonomik<br />
ilişkiler, sosyal ilişkilerin gelişmesi<br />
herkesi heyecanlandırdı, tabi beni de.<br />
Fakat son kriz, yani Suriye’de son 6 ay<br />
içerisinde yaşanan olaylar neticesinde,<br />
zannediyorum yavaş yavaş hem hükümet<br />
nezdinde, hem de toplum nezdinde,<br />
belki çökmek üzere olan hatta içimizde<br />
bazen açık bazen söylemesek de ‘oh<br />
olsun çöksünler’ gibi bir hissi yaşatsa da,<br />
Türkiye’nin AB ile olan yakın ilişkilerinin<br />
o kadar da kötü olmadığını, hem<br />
ekonomik hem de siyasi açıdan hepimize<br />
gösterdi.<br />
Suriye krizi zannediyorum ki, Türkiye<br />
açısından çok öğretici ve eğitici bir<br />
kriz olacak. Çeşitli nedenlerden dolayı<br />
bu tipten sorunların - ki buna Filistin<br />
sorununu da eklemek lazım -, insanlara<br />
çok acı veren, hakikaten çözümü çok<br />
arzu edilen sorunlar olsa da, çözümü zor<br />
olan konular. Türkiye gibi bir ülkenin tek<br />
başına Filistin sorununu ya da Suriye’deki<br />
sorunu çözebilmesi çok zor. Bu gerçeği<br />
artık kavradığımızı düşünüyorum. Bu<br />
sorunların çözümü, başka ülkelerle<br />
yapılabilecek iş birliğiyle mümkündür.<br />
Bunu başka bir kulüple yapmak lazım.<br />
Galiba kamuoyu ve devlet mekanizması<br />
içindekiler fark ediyor ki; Türkiye son<br />
30
50-60 yıllık tarihinden dolayı NATO üyeliği,<br />
Avrupa Konseyi üyeliği, AB ilişkilerinden<br />
dolayı her şeye rağmen bu sorunlarını yine<br />
de Avrupa ile çözülebileceğini düşünüyor.<br />
Bunu Rusya, İran ya da Irak’la yapmanın,<br />
hem siyasi hem de ekonomik olarak zor<br />
olduğu anlaşılmış durumda. Suriye krizi<br />
sonrasında, bir anda her şey bozuldu.<br />
Gaziantep ve çevre bölgesinde Suriye’ye<br />
yatırım yapmış bir sürü insan, her manada<br />
yani para yatırıp orda fabrika mağaza<br />
açanlardan tutun da, emeğini o ilişkilere<br />
veren insanlara kadar çoğu esnaf bir anda<br />
ortada kaldı. Ama Avrupa ile böyle bir şey<br />
yok. Avrupa bir hukuk devleti olduğu için siz<br />
oraya yatırımınızı yaptıysanız ve kurallar<br />
içerisinde hareket ediyorsanız siz işinizi<br />
yürütmeye devam edebiliyorsunuz. Yani<br />
Avrupa, çok daha istikrarlı bir yer. Bir de<br />
tabi AB boyutu var bunun. Nasıl ki bizde<br />
bazı kesimlerde AB için “oh yıkılsın çöksün”<br />
diye bir görüş varsa, onlarda da Türkiye’ye<br />
yönelik böyle bir düşünce yani “Türkler<br />
de palazlanıyor gibi” bakış açısına sahip<br />
olanlar mevcut. Buna rağmen pragmatik<br />
ve gerçekçi davranıp bu hisleri aşarak,<br />
Türkiye ile kendi menfaatleri için, kendi<br />
ekonomik ihtiyaçlarından dolayı ilişkilerini<br />
geliştirmeye çalışan çevreler de var. Bunun<br />
örneğini vize alanında görüyoruz. AB<br />
kamuoyuna sorsanız bir sürü insan vizelerin<br />
kaldırılmasından tedirgin olur. Ama iş<br />
adamları iş çevreleri öyle bakmıyorlar bu<br />
konuya. Türkiye ile vizelerin kaldırılmasının,<br />
AB’ye ekonomik bir canlandırma getireceğini<br />
net bir şekilde görüyorlar.<br />
HAZAR RAPORU<br />
31
RÖPORTAJ<br />
Prof. Dr. Nilüfer Narlı Kimdir<br />
Lisans eğitimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen ve Edebiyat<br />
Fakültesi Eğitim Bölümü’nde (Felsefe Major, Sosyoloji Minor)<br />
Bölüm birincisi olarak tamamlamıştır. Aynı fakültede İnsan Bilimleri<br />
Bölümü’nde Lisansüstü çalışmalarına başlamış ve asistan olarak<br />
görev almıştır. 1983 yılında Devlet bursu ile Malezya’da University<br />
Sains Malezya Üniversitesi’nde Siyaset Sosyolojisi dalında başladığı<br />
doktora eğitimini 1987 yılında tamamlamıştır. Narlı, Bahçeşehir<br />
Üniversitesi’nde Sosyoloji Bölümü ve Akdeniz Araştırmaları Bölüm<br />
Başkanı olarak görev yapmaktadır.<br />
Büyük umutlarla başlatılan Kürt<br />
Açılımında sıkıntılar yaşandı ve<br />
yaşanmaya da devam etmekte. Sizce<br />
yaşanan bu sıkıntıların nedeni<br />
nelerdir<br />
Ülkemizde kimlik tartışmaları son 10<br />
yıldır gündeme damgasını vuran bir<br />
konu. Türkiye’deki hukuk teorisine göre<br />
yalnızca gayrimüslimler azınlık olarak<br />
tanımlanıyor. Onun dışında herkes<br />
etnik kimliği ne olursa olsun Türkiye<br />
Cumhuriyeti vatandaşıdır ve yasalar<br />
önünde eşittir. Türkiye Cumhuriyeti<br />
vatandaşı olmak hiç kimsenin etnik<br />
kimliğini unutması anlamına gelmemekle<br />
birlikte bu durum zaman zaman sıkıntılı<br />
durumların yaşanmasına ve yanlış<br />
algılara yol açtı. Hatta bazı dillerin<br />
konuşulması sadece kamu alanında<br />
değil özel alanda bile yasaklandı. AK<br />
Parti dönemindeki demokratik açılım<br />
öncesinde Turgut Özal’ın başlattığı<br />
demokratik açılımdan söz etmeden,<br />
konuyu tartışmamız mümkün değil.<br />
Askeri rejim sonrası 1983 genel<br />
seçimlerinden başarı ile çıkan Turgut<br />
Özal yönetimin ve Özal’ın liberal<br />
görüşlerinin damgasını vurduğu<br />
80’li yıllarda izlenen liberal ekonomi<br />
politikası ile birlikte siyasette<br />
liberalleşme ve tabu olan bir takım<br />
konuların tartışılması çok önemlidir.<br />
Mesela ilk olarak o dönemde Turgut<br />
Özal, ailesindeki bazı kişilerin de<br />
Kürtçe konuştuğunu söylemiş ve<br />
bu konuşması tabuları yıkmaktaki<br />
önemli adımlardan biri olmuştur.<br />
Terörle mücadelede yoğun bir dönem<br />
olan 1990’lı yıllarda, terör örgütü<br />
PKK ile Türkiye’deki güvenlik<br />
güçleri arasındaki çatışmalarda<br />
30.000 kişinin şehit olduğundan söz<br />
ediyorduk. İnsanların acıları vardı,<br />
travmaları vardı ve bazı insanların<br />
kinleri vardı. Türkiye 2000’li<br />
32
yıllara geldiğinde demokratikleşmeyi<br />
güçlendiren yeni dinamikler ve süreçler<br />
ortaya çıktı. Burada iki önemli<br />
süreçten bahsedebiliriz. Bunlardan<br />
birisi AB’ye uyum sürecidir. Bu süreçte<br />
Türkiye kanunlarını, anayasasını ve<br />
uygulamalarını AB ile uyumlu bir hale<br />
getirmek için çok sayıda reform paketi<br />
hazırlayarak, bunları meclisten geçirdi.<br />
Bu reformlar sayesinde bugün bir Kürtçe<br />
TV kurulabiliyor. Kürtçe yayın yapan<br />
devlet televizyonu<br />
var. Kürtçe<br />
okuma-yazma<br />
kursları açılıp bu<br />
dilde çalışmalar<br />
yapılabiliyor.<br />
AB uyum süreci<br />
bu anlamda<br />
Türkiye’deki politik<br />
süreci şekillendiren<br />
önemli bir dinamik.<br />
İkinci önemli<br />
süreç ise AK Parti<br />
Hükümeti’nin<br />
yaklaşımları<br />
ve uyguladığı<br />
politikalar. Tabi<br />
bu politikalar aynı zamanda AB’ye<br />
uyum süreciyle şekillenmiştir. AK<br />
Parti seçimlerde bir söz vermişti ve<br />
yine Başbakan Erdoğan bu sözden<br />
bahsetmişti: “Değişim”. Bu değişim,<br />
siyasete yeni bir soluk getirme ve<br />
kalkınma temellerine dayalıydı.<br />
Geçmişin siyasi tabularını yıkmak bu<br />
değişimin önemli unsuru idi. İşte böyle<br />
bir iklimde “demokratik açılım” başladı.<br />
Fakat bu açılım başladığı zaman bu<br />
sürecin nasıl bir reform süreci olacağına<br />
ilişkin kapsamlı bir tanımlama ve<br />
anlatım yapılamadı. Aydınlarla, bilim<br />
insanlarıyla toplantılar yapıldı fakat<br />
kamuoyunun kafası karışmıştı. Aslında<br />
kamuoyunun açılımı tartışması ve<br />
içeriğinin doldurulması beklentisi vardı.<br />
Bazı kişiler “açılımı” desteklerken,<br />
oluşan yanlış algılar nedeni ile bazıları<br />
“Ne oluyor bölünüyor<br />
muyuz” gibi sorular<br />
sordu. Tüm bu<br />
tartışmalar yapılırken<br />
BDP’nin TBMM’de<br />
temsil edilmesi<br />
önemli idi. Beklenen<br />
ise BDP’nin terörü<br />
lanetlemesi ve kendisini<br />
tamamen PKK’dan<br />
ayrıştırması idi. Fakat<br />
söylem düzeyinde<br />
bu ayrıştırma<br />
gerçekleşemedi. Belki<br />
de ayrıştırmasında<br />
bir takım zorluklar<br />
yaşıyor. Tabi bu çok<br />
hassas bir konu. Benim buradaki kanım<br />
bu konunun farklı uzmanlarla bir<br />
uzlaşma masası seminerleri çerçevesinde<br />
tartışılması.<br />
Bugün geldiğimiz noktada Suriye Devlet<br />
Başkanı Esad’ın Türkiye’nin Suriye’ye<br />
politikasına karşı PKK’yı desteklemeyi<br />
seçmesi ve terörist faaliyetlerini<br />
HAZAR RAPORU<br />
33
RÖPORTAJ<br />
sürdürmesi içinde ortam sağlaması<br />
Türkiye’de gerilimin artmasına ve<br />
her gün şehitlere ağlamamıza yol<br />
açtı. Bugün nerdeyse her gün şehit<br />
haberleri alıyoruz. Bu tip haberlerle<br />
de toplumdaki kutuplaşmanın<br />
arttığını görüyoruz. Bu koşullarda<br />
kişilerin kimliklerinden bahsederken<br />
kimliklerini politize etmesi gerilimi<br />
biraz daha artabiliyor. Türkiye’de<br />
hepimiz T.C vatandaşıyız hepimizin<br />
farklı etnik kimlikleri var ama bir<br />
potada erime durumu söz konusuyken<br />
şu anda tekrar kimliklerin ve siyasi<br />
görüşlerin kutuplaştığı bir döneme<br />
girmiş bulunuyoruz. Kadınlar açısından<br />
bu olaylara bakarsak, bu gerilimli<br />
dönemlerde kadınlar erkeklere göre iki<br />
misli etkileniyorlar. Genelde her türlü<br />
çatışma ortamlarında iç savaşlarda<br />
kadınlar daha fazla zarar görebiliyor.<br />
Kadın dul kalıyor, çocuklarını<br />
yitirebiliyor. Hele ki bu kadın kendi<br />
ayakları üzerinde duramayan, eğitim<br />
ve istihdam açısından dezavantajlı<br />
ise, kadının hayatını idame ettirme<br />
sorunu ortaya çıkıyor. Bugün Irak’ta<br />
ve Suriye’de çok sayıda dul kadın var<br />
ve kendi başlarına hayatlarını idame<br />
ettiremiyorlar. Bazıları geleneksel bir<br />
ortamda yetişip küçük yaşta evlenip<br />
çok sayıda çocuk sahibi olmuştur.<br />
Bir anda erkek ortadan kaybolunca<br />
sorunlarla baş başa kalmıştır. Ayrıca<br />
çatışma zamanlarında olumsuz imajlar<br />
kadınlara atfedilir. Taraflar birbirini<br />
incitmek istedikleri zaman onların<br />
kadınlarını aşağılıyor ve kadına tecavüz<br />
ederek kendi kafasındaki düşmanı<br />
cezalandırdığını düşünebiliyor. Yani<br />
gerilimin ve kutuplaşmanın arttığı bu<br />
tarz çatışma dönemlerinde kadınlar çok<br />
daha fazla olumsuz etkilenebiliyorlar.<br />
Kadınlar bu durumun farkında ve 21.<br />
YY’da demokrasi ve barış için mücadele<br />
etmeye çok fazla yatkınlık gösteriyorlar.<br />
Bu doğrultuda bizim daha fazla<br />
farkındalık yaratmamız çok önemlidir.<br />
AB üyelik süreci Türkiye’ye kadın<br />
ve azınlık hakları alanında gereken<br />
katkıyı sağlamış mıdır<br />
Kadın hakları konusundaki ilerlemede<br />
AB’ye üyelik süreci ve uyum yasaları<br />
çok önemli bir etki yaptı. Fakat asıl<br />
mesele zihniyet, kanunların uygulanması<br />
ve yaptırım sorunudur. Kanunlarda<br />
değişiklik oluyor fakat bazı alanlarda<br />
kanun yaptırımı çok düşük olduğu<br />
için uygulamada sorunlar devam<br />
ediyor. Mesela bugün Türkiye’de<br />
evlilik yaşı anne-babanın izniyle 16 ve<br />
normali ise 18. Fakat bugün hala çok<br />
sayıda çocuk gelin ve çocuk anne var<br />
Türkiye’de. Çocuk anne ne demek, 13-<br />
14 yaşında okuldan alınıp evlenmeye<br />
zorlanmış, hamile kalmış ve belki de<br />
istemeden çocuk sahibi olmuş. Bunları<br />
gördüğümüz zaman Türkiye’de hala<br />
kadın hakları alanında yapılacak çok şey<br />
var diyebiliriz. Atılacak yeni adımlara<br />
ihtiyaç var.<br />
34
AB’ye uyum süreci azınlık (Lozan<br />
Azınlıklarından bahsediyoruz) hakları<br />
konusunda da ilerlemelere yol açtı.<br />
Eskiden, çöken bir kilisenin duvarı<br />
dahi yapılmazken bugün biliyorsunuz<br />
birçok kilisenin restorasyonu yapılıyor<br />
ve tekrar hizmete açılıyor. Hukukçu<br />
olmadığım için azınlık hakları<br />
konusunda konuşmam yanlış olur. Bir<br />
sosyolog olarak şunu söyleyebilirim ki;<br />
azınlıklarla ilgili tartışmalarda tabular<br />
yıkıldı. Kadın hakları, azınlık hakları<br />
özgürlükler daha rahat konuşulabiliyor.<br />
Bu süreci olumsuz etkileyecek gelişme<br />
Suriye’nin terör örgütü PKK’yı tekrar<br />
destekleyerek ülkedeki terör faaliyetlerini<br />
artırması ve bu süreçte tekrar bir<br />
kutuplaşmanın yaşanması.<br />
Kadınların iş dünyasına katılımında<br />
pozitif ayrımcılığın etkili olduğu<br />
yönünde görüşler var. Sizce bu önemli<br />
bir etken midir<br />
Önce kendi hikâyemden başlayayım.<br />
Günümüzde Türkiye’de bir kadının<br />
ayrımcılığa uğramaması söz konusu<br />
değil. Çalışan kadının evlenip çocuk<br />
sahibi olup tamamen çekip gidebileceği<br />
ve kariyerini terk edeceği düşüncesi<br />
çok hâkim. Yani bu konuda, çoğunluğu<br />
erkek olan işverenleri ikna etmek çok<br />
zor oluyor. Bugün hala birçok kurum<br />
özel sektörde bir kadın elemana yatırım<br />
yapmak istemiyor. Diyor ki “bu her an<br />
evlenip çekip gidebilir, ben en iyisi erkek<br />
elemana yatırım yapayım”. Her şeyden<br />
önce bu düşünceyi yıkmak gerekli fakat<br />
kolay değil. Ayrıca siz en başta kadın<br />
olduğunuz için kendinizi iki kez ispat<br />
etmeniz gerekiyor. Bir erkeğin yaptığı bir<br />
tez çalışmasına göre daha ilginç bir tez<br />
yapacaksınız ki kabul görsün.<br />
Bugün kariyerinde yükselmiş bütün<br />
kadınlar bunu söylüyor. Biz aynı<br />
profesyonel niteliklere sahip erkeklerden<br />
daha fazla çalışarak kendimizi ispat<br />
etmek zorunda kaldık. Ayrıca şunu<br />
unutmayalım, özellikle Türkiye’de bekar<br />
bir kadınsanız toplum sizi dışlıyor.<br />
Bunun sonucunda destek networkları<br />
oluşturmak ve çevre edinmek zorlaşıyor.<br />
Bekar bir kadın her ortamda “tehlikeli”<br />
görülüyor ve o kadını uzak tutalım<br />
tutumu nedeni ile aile, arkadaşlık<br />
ve yakın çevre networklerinden uzak<br />
kalıyorsunuz. Türkiye’de özellikle aile,<br />
akraba, arkadaşlık networkü insanların<br />
iş bulmalarında, kariyerlerinde hızlı<br />
ilerlemelerinde çok önemli yer tutuyor.<br />
Peki, iş hayatında ne yapılmalı Tabi<br />
kadınlar için pozitif ayrımcılık önemli.<br />
Kadın sayısını artıran iş yerlerinin<br />
vergileri düşürülebilir. Bütün iş<br />
yerlerinin muhakkak bir kreş açması<br />
gerekir. Bu kanununda var fakat<br />
ceza o kadar düşük ki iş yerleri bu<br />
meblağı ödeyip kreş açmamayı tercih<br />
ediyor. Ayrıca kadınlar evlenip çocuk<br />
doğurmak istiyorlar ancak iş hayatına<br />
döndükleri zaman onları hemen<br />
taze bilgilerle güncelleyebileceğiniz<br />
programların eksikliği sorun yaratıyor.<br />
Bu tür programlara acilen ihtiyaç<br />
HAZAR RAPORU<br />
35
RÖPORTAJ<br />
var. İşine geri dönen kadının yeni<br />
bilgi ve teknolojilerden kopmaması<br />
gerekiyor. Bilgi çağındayız, hızla yeni<br />
bilgi ve yöntemler gelişiyor. Meslekten<br />
altı ay uzak kalmanız, yeni bilgi ve<br />
uygulamalara uyum göstermeniz için<br />
sorun yaratabilir bu nedenle mesleki<br />
güncelleme desteğine ihtiyaç var. Buna<br />
ek olarak şirketlerin kadınlara liderlik<br />
eğitimi vermesi gerekiyor. Bu konuda<br />
büyük eksiklikler var.<br />
Pozitif ayrımcılığın tartışıldığı<br />
bir başka platform da TBMM. 550<br />
sandalyeli Mecliste yalnızca 78<br />
sandalye kadın milletvekillerine ait.<br />
Sizce, kota uygulaması TBMM’de de<br />
uygulanmalı mı<br />
Kota uygulamasının her zaman<br />
yanındayım. Bunu geçmişte de<br />
söyledim, hiç olmazsa Mecliste %25<br />
-30 kadın milletvekili olana kadar<br />
kota uygulanabilir ve sonrasında<br />
bırakılabilir. Türkiye sadece Meclisteki<br />
kadın temsil oranıyla geride kalmıyor.<br />
Sosyal cinsiyet uçurumu dediğimiz bir<br />
uçurum var. Biliyorsunuz BM Kalkınma<br />
Forumu UNDP her yıl ülkelerin “İnsani<br />
ve ekonomik kalkınmışlık” düzeyini<br />
ölçüyor. Ayrıca bunu kadın-erkek olarak<br />
farklılaştırarak, insani ve ekonomik<br />
kalkınma düzeyi farkını ölçüyor.<br />
Türkiye’de sosyal cinsiyet uçurumu<br />
yüksek ve bu durum devam ediyor. 2<strong>01</strong>1<br />
yılında 135 ülke arasında 122’inci<br />
sıradayız. Yani uçurumun derinliği<br />
açısından ilk 10 ülke arasındayız.<br />
Sosyal cinsiyet uçurumunun sebebi<br />
hala yeterli sayıda kadının eğitime<br />
katılamamış olması. Her ne kadar son 5<br />
yılda kız çocuklarının okullaşma oranı<br />
çeşitli kampanyalar ve 8 yıllık eğitim<br />
zorunluluğuyla artmış olsa da hala<br />
yetersiz. Şu anda iş hayatında kadın<br />
istihdam oranı %29’a ulaştı. Bu olumlu<br />
bir gelişme, çünkü 2000’li yılların<br />
ortasında kadın istihdamı %22’ye<br />
gerilemişti. Kadın girişimci oranı ise<br />
AB ve OECD ülkeleri arasında en düşük<br />
düzeyde. Fakat Türkiye’de toplam<br />
CEO’ların oranı % 12. Bu İsveç’le<br />
aynı düzeyde bir rakam. Türkiye’de<br />
özel sektör yetenekli bir kadın gördüğü<br />
zaman ona yatırım yapıyor. Ama kamu<br />
sektöründe, orta ve üst düzey yönetimde<br />
kadınlar %1 gibi bir oranda temsil<br />
ediliyor. Örneğin 337 genel müdür<br />
yardımcısından 32’si kadın, 1976 daire<br />
başkanından ise 286’sı kadındır (DPB,<br />
Nisan 2<strong>01</strong>2). Türkiye’de oldukça<br />
çelişkili durumlar gözlemleniyor. Özel<br />
sektörde yönetici kadınların oranı<br />
kamudaki yönetici kadınlara göre çok<br />
daha yüksek.<br />
Peki, bu süreçte medya üzerine<br />
düşen görevi yapıyor diyebilir<br />
miyiz<br />
Medyada kadına karşı şiddet<br />
konusunda ciddi anlamda duyarlılık<br />
sergilemeye başladı. Şiddeti önlemek<br />
için erkek eğitim programları başlatıldı;<br />
kadın hakları konulu konferanslar<br />
düzenleniyor. Medyanın son 10 yıldaki<br />
36
en önemli rolü cinsel şiddet de dâhil<br />
olmak üzere kadına karşı şiddeti,<br />
kadının insan hakları sorunu olarak<br />
görmeye başlaması. Yine de medya<br />
üzerine düşen görevi tam olarak<br />
yapamıyor. Kadının reyting kaygısı ile<br />
cinsel bir obje olarak sergilenmesi devam<br />
ediyor. Yine, paparazzi programlarında<br />
kadın imajlarının sömürü amaçlı<br />
kullanılması devam eden olumsuzluklar.<br />
Suriye başta olmak üzere Türkiye’yi<br />
itme ve negatif bir örnek olarak algılama<br />
eğilimi var. O nedenle Arap ülkeleriyle<br />
olan ilişkilerimizde yeni bir döneme<br />
girdiğimizi düşünüyorum. Bu yeni<br />
dönemde “Türkiye deneyiminden bir ders<br />
çıkarılır mı”, “Türkiye bir örnek olabilir<br />
mi” soruları sorulmaya devam edecek ve<br />
yeni tartışmalar gündeme gelecektir.<br />
Eksikliklere rağmen<br />
demokratikleşme süreciyle Türkiye,<br />
bölgesinde örnek teşkil edebilir mi<br />
Tabi ki, Türkiye bir örnek teşkil<br />
edebilir. Zaten pek çok Arap ülkesi<br />
Türkiye’yi birebir kopyalamak değil,<br />
deneyimlerinden faydalanmak istiyor.<br />
Arap Baharı ve Suriye krizinden önce<br />
Arap dünyası AK Parti’nin modern<br />
demokratik normlarla İslami değerleri<br />
nasıl uzlaştırdığı sorusunu sorarak<br />
Türkiye’yi yakından inceliyorlardı. Çok<br />
sayıda Arap gazeteci Türkiye’ye gelip<br />
ofis açtılar. Birçok Arap akademisyen<br />
Türkiye ile ilgili konferans düzenledi.<br />
Çalışmalarım dolayısıyla sık sık Arap<br />
entelektüelleriyle bir araya geldiğim için<br />
bu gelişmeleri yakından takip edebildim.<br />
İlginçtir ki, hangi Arap ülkesine gitsem<br />
çok sayıda insan benden, AK Parti<br />
politikasıyla ilgili bilgi almak istedi. Arap<br />
Baharı ile Türkiye konusunda çelişkili<br />
algılar ortaya çıktı. Türkiye ile gerilim<br />
yaşayan Arap ülkeleri Türkiye’ye çok<br />
farklı bir şekilde bakmaya başladı.<br />
HAZAR RAPORU<br />
37
RÖPORTAJ<br />
Stephen Larrabee Kimdir<br />
F. Stephen Larrabee, RAND Corporation’da Avrupa Güvenliği<br />
Başkanlığını yürütmektedir. RAND’a katılmadan önce, Larrabee<br />
1983-1989 yılları arasında New York Doğu-Batı Güvenlik Çalışmaları<br />
Enstitüsü’nde başkan yardımcısı ve yönetici olarak görev yaptı. 1978<br />
yılından 1981 yılına kadar, Larrabee Beyaz Saray ABD Ulusal<br />
Güvenlik Konsey kadrosunda Sovyet-Doğu Avrupa ilişkileri ve Doğu-<br />
Batı politik-askeri ilişkileri uzmanı olarak görev almıştır.<br />
Türkiye ve ABD arasındaki ikili<br />
ilişkilerin şu anki durumunu nasıl<br />
görüyorsunuz<br />
Başkan Obama döneminde, ABD ve<br />
Türkiye arasındaki ilişkilerin önemli<br />
ölçüde geliştiğini düşünüyorum. Tabi<br />
buna, Başbakan Erdoğan ve Başkan<br />
Obama arasında yakın iletişim<br />
olmasının da büyük katkısı var. Haliyle<br />
de bu durum, ilişkileri yoğunlaştırmaya<br />
yardımcı oluyor. Özellikle, son bir yılda<br />
gördüğüm kadarıyla, ABD ve Türkiye<br />
arasında birçok politik uzlaşma var ve<br />
her ikisi de bazı konularda aynı şeylerden<br />
bahsetmekteler.<br />
ABD-Türkiye stratejik ortaklığında<br />
yaşanan başlıca problemler nelerdir<br />
Açıkçası, bu problemlerden ilkinin<br />
Suriye Krizi olduğunu düşünüyorum.<br />
2<strong>01</strong>2 Kasım’ında yapılacak olan ABD<br />
seçimlerinden önce Obama yönetimi<br />
Suriye Krizi için askeri bir müdahalede<br />
yer almak istememekte. Seçimleri kimin<br />
kazanacağı belli değil ama Başkan<br />
Obama kazanırsa - ki bunun mümkün<br />
olduğunu düşünüyorum- ABD, Suriye<br />
Krizinde daha aktif rol oynayacaktır.<br />
ABD, Türkiye’nin yanı sıra, özellikle<br />
Suudi Arabistan ve Ürdün de dâhil olmak<br />
üzere bölgedeki müttefiklerle birlikte<br />
bölgeyi koordine edecektir diye tahmin<br />
ediyorum. Buna ek olarak, seçimler<br />
sonrası ABD’nin bölgede daha aktif<br />
bir politika izleyeceği öngörülmekte.<br />
Öte yandan, duruma askeri olarak<br />
karışmanın çatışmayı daha da kötü<br />
duruma getireceği endişesi ilgili tarafların<br />
ortak kanaati gibi görünüyor.<br />
ABD’deki seçimlerden bahsettiniz.<br />
Sonuçlara ilişkin öngörüleriniz<br />
nelerdir<br />
Başkan Obama’nın şansının Romney’e<br />
göre daha fazla olduğunu düşünüyorum.<br />
Özelikle Romney, şayet kazanırsa ve<br />
“Metnin orijinal dili sayfa 56’da.<br />
38
uygulayacağını söylediği politikaları<br />
hayata geçirirse daha fazla problemimiz<br />
olacaktır diye de endişe ediyorum.<br />
Romney, neo-muhafazakâr tarafın<br />
tavsiyelerini almış gibi görünüyor. Yine de<br />
onun desteklediği politikalara kendisinin<br />
bile inandığını söylemek zor. Yani, bana<br />
göre söylemleri sadece politik nedenlerden<br />
ötürü. Kazanıp kazanamayacağını<br />
sonucu bekleyip göreceğiz. Ama kesinlikle<br />
konuşmalarının coşku vermediği bir<br />
gerçek.<br />
yüzyılı aşkın bir süre emek vermiştir.<br />
Bu nedenle Türk modelini otomatik<br />
olarak uygulamanın mümkün olmadığını<br />
düşünmekteyim. Sonuç olarak kimse,<br />
böyle bir zemine sahip olmayan bölge<br />
ülkelerinden, bir gecede Türkiye gibi<br />
olmasını beklememeli.<br />
Orta Doğu’da halen etkilerini<br />
gördüğümüz Arap Baharı ile ilgili<br />
görüşleriniz nelerdir<br />
Birçok insan Orta Doğu’daki sosyal ve<br />
ekonomik değişimleri göz ardı ettiğinden<br />
dolayı, Arap Baharı onlara sürpriz oldu.<br />
Tunus’ta başlayan bu hareket, sonrasında<br />
Orta Doğu’nun neredeyse tamamına<br />
yayıldı. Bu noktada bir hususun altını<br />
çizmek gerek. Orta Doğu’daki birçok<br />
kişi Türkiye’yi potansiyel ve muhtemel<br />
bir rol model olarak görmekte. Diğer<br />
taraftan, Türkiye kendisini takip<br />
edilmesi zorunlu bir rol model olarak<br />
tanımlamamakla birlikte, bölge halkına<br />
bir tür ilham kaynağı olmayı tercih<br />
etmiş durumda. Özellikle ekonomi ve<br />
demokrasi alanlarında, pek çok Arap için<br />
Türkiye’nin cazip olan yönleri var. Fakat<br />
bu ülkeler ve Türkiye arasında siyasi<br />
ve ekonomik gelişim düzeyi açısından<br />
belirgin farklılıklar olduğunu da göz<br />
ardı etmemek gerek. Şöyle ki, Türkiye<br />
kendi demokrasi şeklini geliştirmek için<br />
Suriye’de aylardan beri devam<br />
eden ve birçok sivilin de yaşamını<br />
kaybettiği çatışmalara, uluslararası<br />
müdahalenin bir zorunluluk<br />
olduğunu düşünüyor musunuz<br />
Örneğin, Bosna ve Libya’da<br />
olduğu gibi NATO’nun bu olaya<br />
da müdahalesini gerekli görüyor<br />
musunuz<br />
NATO üyesi ülkelerde, Suriye’de yaşanan<br />
krize dâhil olmak gibi bir fikir birliği<br />
görmedim. En son, Suriyeliler tarafından<br />
Türk jetinin düşürülmesi olayının<br />
ardından yapılan NATO toplantısında,<br />
Türkiye’nin destekleneceği belirtildi ama<br />
askeri bir müdahaleye dâhil olmak adına<br />
HAZAR RAPORU<br />
39
RÖPORTAJ<br />
bir irade sergilenmedi. Ama yapılabilir<br />
şeyler de var tabii ki. Bunlardan biri,<br />
sorunu NATO ile değil ABD ve kilit<br />
müttefikleri ile çözmek olabilir. Diğeri<br />
ise isyancıları eğitmenin gerekli olup<br />
olmadığıdır. Daha önce bahsettiğim gibi<br />
ABD kesiminde askeri müdahalede yer<br />
almak adına bir isteksizlik var. Fakat<br />
bu durum seçim sonucuna bağlı olarak<br />
değişebilir. Ama o zaman bile ABD hala<br />
Afganistan’da ve Irak’ta yer alıyor olacak<br />
ve ikisi de çok hoş deneyimler değildi.<br />
Şu an için ABD, askeri harcamaları<br />
azaltmış olmakla birlikte, ülkedeki askeri<br />
müdahaleye olan çekimserliğin devam<br />
edeceğini düşünüyorum.<br />
ABD’nin gerek Kürt sorunu<br />
gerekse PKK’ya karşı mücadelede<br />
Türkiye ile olan ilişkilerini nasıl<br />
değerlendiriyorsunuz<br />
ABD hâlihazırda PKK’ya karşı mücadele<br />
için çok şey yapmıştır. Ve bu noktadaki en<br />
önemli nokta, Türkiye’nin kendi sorununu<br />
kendisinin çözmesidir. Bence Kürt sorunu<br />
siyasi, sosyal ve ekonomik temellere<br />
dayanmakla birlikte zor bir sorun. Bu<br />
nedenle, yalnız askeri yöntemlerle sorunu<br />
çözmek mümkün değildir. Sosyal, siyasi<br />
ve ekonomik önlemler içeren çok daha<br />
geniş bir program gerektirmekte. Sadece<br />
PKK’ya karşı saldırıları yoğunlaştırarak<br />
bunu yapmak mümkün olmayacaktır. Bu<br />
durum özellikle Suriye’deki krizle daha<br />
da kritik bir hale geldi.<br />
Gürcistan ve Ukrayna’nın<br />
NATO’ya katılım talepleri<br />
çerçevesinde, ABD’nin Karadeniz<br />
bölgesi politikasını nasıl<br />
değerlendiriyorsunuz<br />
Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya<br />
üyelik şansının halen devam ettiğini<br />
düşünüyorum. Ama gerçekçi konuşmak<br />
gerekirse ben bu konuların bir bütün<br />
olduğu kanaatindeyim. Örneğin,<br />
Ukrayna’daki durum. Cumhurbaşkanı<br />
Yanukoviç Şubat 2<strong>01</strong>0 tarihindeki<br />
seçimden sonra siyasi olarak önemli<br />
ölçüde kayıplar yaşamakta. Ve bildiğim<br />
kadarıyla Gürcistan’da da halen askeri<br />
reformlar alanında yapılması gereken<br />
bir sürü iş var. Üyelik konusunda kapılar<br />
hala açık ama yapılması gereken daha<br />
pek çok şey var. Özellikle, Ukrayna’daki<br />
durum kötüleşmeye devam ettiği sürece<br />
NATO’da genişleme konusunda hiçbir<br />
uzlaşmaya varılamayacaktır.<br />
40
Bildiri ve Makale Çağrısı<br />
<strong>Hazar</strong> Strateji Enstitüsü olarak, <strong>Hazar</strong><br />
<strong>Raporu</strong> isimli dergimizde yayınlanmak üzere<br />
makale önerileri gönderilmesi için çağrıda<br />
bulunuyoruz. <strong>Hazar</strong> <strong>Raporu</strong>; <strong>Hazar</strong>, Orta<br />
Asya, Kafkasya, Türkiye ve Avrasya bölgesiyle<br />
alakalı araştırma yapan akademisyenler,<br />
sektörel temsilciler ve aydınlar ile iletişim<br />
kurup fikir alışverişinde bulunmayı hedefliyor.<br />
Bu duyurunun amacı; farklı fikirlerin bir araya<br />
gelmesi ve düşünce zenginliğinin gelişimine<br />
katkıda bulunarak yukarıda bahsedilen<br />
coğrafyaya ilişkin analitik bakış açıları<br />
oluşmasını sağlamaktır. Ayrıntılı bilgi için<br />
www.hasen.org.tr adresini ziyaret edebilirsiniz.<br />
Tarih, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, kamu<br />
yönetimi, iktisat, sosyoloji ve uyuşmazlık<br />
çözümü gibi alanlarda makale önerilerinizi<br />
bekliyoruz. Makalelerin teması ile ilgili<br />
hususi bir kısıtlama söz konusu olmamakla<br />
birlikte altını çizmek gerekir ki makale konusu<br />
mutlaka ilgililere tavsiye verici ve yol gösterici<br />
nitelikte olmalıdır.<br />
1 Kasım 2<strong>01</strong>2 tarihine kadar makaleniz ve kısa<br />
biyografinizi iki ayrı Word dosyası halinde<br />
paper@hasen.org.tr adresine gönderebilirsiniz.<br />
<strong>Hazar</strong> Strateji Enstitüsü Hakkında<br />
<strong>Hazar</strong> Strateji Enstitüsü, İstanbul merkezli<br />
kar amacı gütmeyen bir düşünce kuruluşudur.<br />
Misyonu; yüksek kalitede, bağımsız<br />
araştırmalar yürütmek ve <strong>Hazar</strong> Bölgesi’ne<br />
ilişkin yenilikçi, stratejik öneriler sağlamaktır.<br />
Enerji, enerji güvenliği ve ulaştırma konularına<br />
yoğunlaşan Enstitü, Türkiye ve dünyanın önde<br />
gelen düşünce kuruluşlarından biri olmayı<br />
hedeflemektedir. Bu doğrultuda yayınlar,<br />
konferanslar, seminerler, eğitim çalışmaları ve<br />
atölye faaliyetlerini içeren dinamik bir program<br />
izleyerek tartışma ve araştırmaları teşvik eder<br />
ve kamu bilincini geliştirir.<br />
HAZAR RAPORU<br />
41
CHOICE FOR<br />
ENERGY OF<br />
TURKEY’S<br />
TOMORROW<br />
Turkey’s largest private natural gas importer.<br />
With its PNG and LNG portfolio, supplies major<br />
industrial customers and cities throughout the country.<br />
www.enercoenerji.com
OCTOBER - DECEMBER 2<strong>01</strong>2<br />
Contents<br />
ARTICLES<br />
TANAP – the Breakthrough Project of Caspian Gas-to-Europe<br />
“With its oil strategy successfully realized, Azerbaijan has begun to pursue its strategic goals<br />
related to gas export policy; it is currently the only country in the region exporting gas to<br />
international markets (i.e. Turkey, Russia, Georgia), and so the country has been designated as<br />
an “enabler of- and contributor to” the Southern Gas Corridor by the EU.”<br />
Gulmira Rzayeva / Energy Expert<br />
44<br />
A Step Ahead Towards the Stage of Maturation in Azerbaijani-<br />
Turkish Relations: The Trans Anatolian Pipeline<br />
“The Azerbaijani-Turkish pipeline project will emancipate the bilateral relations from the realm<br />
of emotions, set clearly the interests of each side, thus transferring cooperation between the<br />
two states on a healthier ground based on win-win pragmatic dealings.”<br />
Dr. Burcu Gültekin Punsmann / Senior Foreign Policy Analyst<br />
Economic Policy Research Foundation of Turkey, TEPAV<br />
50<br />
English Part<br />
Contents<br />
INTERVIEW<br />
F. Stephen Larrabee<br />
RAND Corporation<br />
President of the European Security<br />
“A lot of people by surprise it really began in Tunisia and then spread across the rest<br />
of the Middle East. I think for many Arabs in the ME, Turkey is seen as a potential<br />
and possible role model. But I think, on the other hand, Turkey at the same time sees<br />
itself, sees itself as a kind of inspiration but not necessarily a model to be followed.”<br />
56<br />
CASPIAN REPORT
TANAP – the Breakthrough Project<br />
of Caspian Gas-to-Europe<br />
Gulmira Rzayeva<br />
Energy Expert<br />
Introduction<br />
With its oil strategy successfully<br />
realized, Azerbaijan has begun to pursue<br />
its strategic goals related to gas export<br />
policy; it is currently the only country in<br />
the region exporting gas to international<br />
markets (i.e. Turkey, Russia, Georgia),<br />
and so the country has been designated<br />
as an “enabler of- and contributor to” the<br />
Southern Gas Corridor by the EU.<br />
In line with this strategy, Azerbaijan<br />
is aiming to become an important and<br />
strategic gas exporter country for the<br />
EU in the long-term. It is now putting<br />
significant effort into establishing a<br />
presence at every part of the value chain,<br />
from the SD field to the European end<br />
users.<br />
The PSA on the SD II of development<br />
is valid till 2036, and the lifetime of<br />
the project is 24 years from now 1 . Until<br />
then, SOCAR will not be able to change<br />
the terms of the contract or change the<br />
sharing of assets. However, today, with<br />
its rapidly growing financial capabilities<br />
1 BP in Azerbaijan: Sustainability Report http://www.<br />
bp.com/liveassets/bp_internet/globalbp/STAGING/<br />
global_assets/downloads/A/Azerbaijan_Sustainability_Report_2<strong>01</strong>0.pdf<br />
and strategic position in the project, it<br />
is able to acquire more assets along the<br />
value chain. This allows it to control the<br />
infrastructure through which its gas will<br />
be transported to the market, where the<br />
company can also have stakes.<br />
At this stage, Azerbaijan would never sell<br />
its gas at the Turkish-European border<br />
as a net crude exporter. Gas is a strategic<br />
commodity, and by using this asset<br />
wisely, SOCAR and the country can gain<br />
important geostrategic and financial<br />
leverage. The issue of controlling the<br />
prospective network is becoming<br />
increasingly urgent. This would secure<br />
SOCAR from being dependant on<br />
the European infrastructure and gas<br />
consumer companies for next two<br />
decades, which would be able to expose<br />
economic and political manipulation.<br />
With the expansion of SCP, Azerbaijan<br />
would be able to secure its interests in<br />
controlling the potential volume of gas<br />
from the wellhead till the end users<br />
over half of the value chain. However,<br />
this arrangement would not satisfy the<br />
broader goal of becoming an influential<br />
gas exporting country. The Azerbaijani<br />
44
government as an owner of the gas<br />
would not want to transport its gas via<br />
a pipeline that belongs to a consortium<br />
that represents the interests of consumer<br />
countries, and to be dependent on<br />
an infrastructure where gas producer<br />
companies interests are not represented.<br />
Similarly, the SD consortium<br />
shareholders would be aligned with such<br />
a strategy and support Baku’s initiative<br />
to build a dedicated, standalone<br />
pipeline, which would deliver huge<br />
volumes of Azerbaijani, and in the future<br />
of Azerbaijan has begun an initiative<br />
to expand the SCP. The proposed<br />
system would be scalable up to 31 bcm<br />
of Azerbaijani gas, and in the future,<br />
include Central Asian gas as well.<br />
There are two reasons that such an<br />
initiative was suggested. First, the<br />
scalable infrastructure is needed to<br />
transport SD gas after 2<strong>01</strong>7, and the<br />
gas from new discoveries will ensure<br />
Azerbaijani gas production reaches 50<br />
bcm/pa after 2025 2 . Yet the huge volume<br />
of gas that under some scenarios will be<br />
Central Asian, gas and thus replace<br />
Nabucco East in Turkish territory.<br />
Implications<br />
Not satisfied with the 10 percent<br />
stake in the South Caspian Pipeline<br />
(SCP), SOCAR State Oil Company<br />
shipped from Turkmenistan once the<br />
Transcaspian pipeline is built is further<br />
reason to launch a new scalable pipeline.<br />
Launching the second SCP would be<br />
an excellent opportunity for SOCAR to<br />
increase its share in the project, and even<br />
2 http://eurasianenergyanalysis.blogspot.com/2<strong>01</strong>2/06/<br />
trans-anatolian-gas-pipeline-strongest.html<br />
CASPIAN REPORT<br />
45
to become a majority share operator. With<br />
a majority stake in the Caucasus section of<br />
the whole value chain, Azerbaijan would<br />
be able to operate and control part of the<br />
strategic project. Baku has the cash, and<br />
gas resources and financing pipelines<br />
like SCP and TANAP is something the<br />
country is happy to do. BP and other SD<br />
partners have already reached a consensus<br />
on the expansion of SCP. However altering<br />
the share allocation in the new pipeline is<br />
the issue yet to be agreed.<br />
Driven by the strategy described above<br />
there was a strong necessity for SOCAR to<br />
further securing its interest down the value<br />
chain on the Turkish territory. The solution<br />
that came with announcement of the<br />
Transanatolian pipeline on 17 November<br />
2<strong>01</strong>1 was an inevitable game changer<br />
for the entire Southern Gas Corridor.<br />
As expected, the pipeline would replace<br />
the entire Nabucco East on Turkish soil,<br />
following its replacement on Azerbaijani<br />
and Georgian territory via the expansion of<br />
SCP.<br />
Transanatolian Pipeline (TANAP) first<br />
time was “suddenly appeared” in October<br />
2<strong>01</strong>1 during the Turkey-Azerbaijan transit<br />
negotiations and secured “a dedicated<br />
article” (without a name) within IGA<br />
on 25 October 2<strong>01</strong>1. After that on 24<br />
December 2<strong>01</strong>1 MoU was signed for<br />
TANAP and 26 June 2<strong>01</strong>2 dedicated IGA<br />
was signed.<br />
Contrary to what many experts<br />
predicted, the legal regulatory<br />
framework of the pipeline was not<br />
a problematic issue in the TANAP<br />
negotiations. It was, however, the main<br />
issue for the BOTAS-SOCAR transit<br />
agreement, signed on 25 October, 2<strong>01</strong>1<br />
after two years of negotiations. It has<br />
been agreed that the IGA/HGA 3 of<br />
TANAP will be based on Swiss law.<br />
It was important for SOCAR to include<br />
the terms of transporting 6 bcm of gas<br />
for export to the Turkish market via<br />
TANAP, and both sides have agreed on<br />
these terms. Without this 6 bcm of gas,<br />
TANAP is not feasible, as its 56-inch<br />
and 32 bcm capacity pipeline will not<br />
be economically viable with a startup<br />
volume of only 10 bcm.<br />
Therefore “transit” chapter of IGA of 25<br />
October 2<strong>01</strong>1, which is already ratified<br />
on Turkish General Assembly and Gas<br />
Transit Agreement (GTA) of BOTAS-<br />
SOCAR signed on same day are now<br />
informally “non applicable” to TANAP<br />
project.<br />
TANAP is fully supported by both the<br />
Azerbaijani and Turkish governments.<br />
It is also supported by the UK, the USA<br />
and the EU, as well as the TAP and even<br />
Nabucco consortiums. BP supports<br />
both TANAP and Botas Grid based on<br />
different approaches.<br />
TANAP released a Request for<br />
Information and the TANAP<br />
Consortium started negotiation with<br />
potential new shareholders by releasing<br />
3 IGA: Intergovernmental Agreement, HGA: Host Government<br />
Agreement<br />
46
a Letter of Intent and a technical<br />
information document for BP, Statoil<br />
and Total for partnership. Total is an<br />
upstream company and so far has not<br />
invested in any midstream projects<br />
except for SCP. But because TOTAL has<br />
a 40% stake in Azerbaijan’s Absheron<br />
gas field, it would make sense for it<br />
to be interested in securing a share in<br />
midstream projects such as TANAP. The<br />
same is applicable to BP. BP also holds<br />
no stakes in midstream projects, except<br />
for SCP and BTC, but its investment<br />
in the Shafag-Asiman field is provided<br />
incentives for BP to have transportation<br />
assets.<br />
Shares of Turkish companies in the<br />
project have not been defined yet. It is<br />
expected that Botas would hold from<br />
5 to 20% and TPAO from 0 to 20%. It<br />
will be decided by consortium during<br />
corporate structure. BOTAS now opt<br />
to 15-20% of share at TANAP. Also<br />
the company would be responsible<br />
for transportation of 6 bcm of gas for<br />
Turkey via this pipeline. SOCAR wants<br />
to hold at least 51 percent, but securing<br />
this will not be an easy task.<br />
However, there is a completely different<br />
approach from the consumer side at the<br />
other end of the network on the part of<br />
the EU. From the European perspective<br />
a free market creates actionable<br />
alternatives. According to EU third party<br />
access law, a single company cannot own<br />
assets of more than 50 percent in the<br />
upstream, midstream and downstream<br />
projects. It is obvious that due to a<br />
monopoly rationale the EU will not<br />
give third party exemption to the SD<br />
Consortium shareholders. Regardless<br />
of which evacuation route and pipeline<br />
is selected – Italian or South East<br />
European (TAP or Nabucco West) - the<br />
SD consortium shareholders, including<br />
SOCAR, BP, Statoil etc cannot own<br />
more than a 50 percent stake along the<br />
value chain. How much SOCAR and<br />
BP will own assets in supply chain to<br />
sell gas to the gas buyer companies and<br />
European end users will depend on their<br />
total stakes at SD, SCP and TANAP.<br />
If even the SD consortium shareholder<br />
companies will not have direct access to<br />
the end users and distribution network<br />
in the market, it would still be profitable,<br />
indeed lucrative, for them to sell gas to<br />
European gas buyer companies. They<br />
will not lose anything because the price<br />
in the market is still high enough.<br />
TANAP also holds geopolitical<br />
implications for the parties. Following<br />
the signing of the agreement between<br />
Azerbaijan and Turkey, Russia and<br />
Iran have indicated concerns over the<br />
project. Through TANAP, Turkey is<br />
aiming to reduce its dependence on<br />
Russian and Iranian gas imports in the<br />
future with the additional 6 bcm/y of<br />
gas that TANAP would provide. Turkey<br />
is anxious about its increasing demand<br />
for gas, and its energy policy is designed<br />
to ensure long-term energy security.<br />
CASPIAN REPORT<br />
47
Turkey cannot countenance increasing<br />
the gas import volume from Russia and<br />
Iran, simply based on the economics<br />
of it. Iran sells its gas to Turkey for<br />
$585 per thousand cubic meters, which<br />
increases Turkey’s annual natural gas<br />
bill by an extra more than $800 million.<br />
The price of a thousand cubic meters<br />
of natural gas is currently $400 in<br />
international markets. Moreover, much<br />
of the problem in the gas trade between<br />
Tehran and Ankara derives from a “take<br />
or pay” condition in the contract. After<br />
the TANAP agreement was signed,<br />
Iran increased the gas price for Turkey<br />
from $505 to $585, 4 the highest price<br />
Turkey pays. In February Turkish energy<br />
minister Taner Yildiz announced that<br />
Turkey supports the possible merger of<br />
the Nabucco and TANAP project which<br />
have the same route on Turkish soil.<br />
The above mentioned merger of<br />
two projects was a while under<br />
serious consideration of the Shah<br />
Deniz consortium few months ago<br />
as intensive trilateral negotiations on<br />
Trans-Caspian Gas Pipeline among<br />
European Commission, Azerbaijan<br />
and Turkmenistan were conducted.<br />
However, after a number of statements<br />
of Turkmen senior authorities to take<br />
Azerbaijan to the International Court<br />
over the disputed Kyapaz/Serdar field,<br />
negotiations have been suspended.<br />
With regards to Russia, it has also<br />
reacted to the deal between the two<br />
4 http://www.byegm.gov.tr/yabanci-bultenler.aspxd=15.03.2<br />
<strong>01</strong>2&pg=2&ahid=5<strong>01</strong>89&act=3<br />
“brother” countries, and has threatened<br />
Ankara that it will not supply additional<br />
volumes of gas to Turkey in case of<br />
winter emergencies if the latter buys<br />
from Azerbaijan. Although Turkey has<br />
recently secured a discount for Russian<br />
gas, and pays $400, 5 this is the average<br />
in the context of the European price<br />
standard. The cheapest and most<br />
commercially attractive price is the $330<br />
that Turkey pays for Azerbaijani gas.<br />
Consequently, Ankara is more interested<br />
in increasing the gas export volume from<br />
Shah Deniz in long run.<br />
Russia has also reacted on the political<br />
level. The recent announcement from<br />
Ashgabat in June 2<strong>01</strong>2 that it will take<br />
the disputed Kyapaz/Serdar field case<br />
to the International Court of Justice<br />
and, more importantly, will sue the<br />
Azerbaijani officials for their statements<br />
on the field, is no coincidence. Russia<br />
has political and economic leverage over<br />
Ashgabat, so does Iran, and it should not<br />
be ruled out that Turkmenistan is acting<br />
with Russia’s or Iran’s silent consent.<br />
Conclusion<br />
The headquarter of the TANAP<br />
consortium will be centered, but its<br />
Turkey branch will be responsible<br />
for operations in the Netherlands.<br />
Accidentally or not, the South Stream<br />
AG company will also be re-located to<br />
the Netherlands. Russia and Gazprom<br />
aggressively pushing forward the<br />
5 http://www.todayszaman.com/news-270575-turkey-eyessolution-as-iran-insists-on-unfair-gas-price.html<br />
48
ealization of the South Stream project,<br />
which would have almost the same<br />
route and the markets as the Nabucco<br />
West project part of the mega Southern<br />
Corridor project. The South Stream<br />
consortium having the Southern<br />
Corridor on its way as a competitor is<br />
in rush to sign and have the Gas Transit<br />
Agreements, IGAs and sale & purchase<br />
agreements with those countries on<br />
hand and thus, secure being first to<br />
penetrate the Central and South East<br />
European markets within this project.<br />
Agreements between South Stream<br />
and some Central European countries<br />
have been reached already and those<br />
countries that either reluctant to deepen<br />
their dependence on Russian via South<br />
Stream or have an agreement but delay<br />
the go-ahead with feasibility studies and<br />
FEED are getting good incentive from<br />
Russia to give the green light. Bulgaria<br />
got 11 percent discount for gas from<br />
Gazprom from April till December<br />
2<strong>01</strong>2 6 . It is obvious that in return Russia<br />
will get go-ahead with FEED in Bulgaria.<br />
With regards to Turkey, it is obvious<br />
that 6 bcm of gas from SD II for Turkish<br />
market will not be sufficient to satisfy<br />
the Turkish rapidly growing gas demand.<br />
Turkey is concerned and specifically<br />
interested in diversification of gas<br />
supply sources from those of Iranian<br />
and Russian. Northern Iraq is key for<br />
future Turkish gas market. Turkey now<br />
totally focused on the development of<br />
the northern Iraqi gas fields and Turkish<br />
energy companies has huge investments<br />
in those fields. However Iraqi gas will<br />
not be shipped via TANAP to Turkey<br />
and in the future to Western directions.<br />
Serbia signed a new sale & purchase of<br />
5 bcm of gas agreement with Gazprom<br />
for the period of 10 years. Consequently,<br />
one can conclude that the European<br />
market is unofficially divided between<br />
Gazprom and the SD consortium:<br />
Central Europe reserved for Gazprom,<br />
West Balkans and Italy dedicated for the<br />
BP+SOCAR-lead SD consortium.<br />
6 http://www.wgc2<strong>01</strong>5.org/bulgaria-russia-energy-gas-2/<br />
CASPIAN REPORT<br />
49
A Step Ahead Towards the Stage of<br />
Maturation in Azerbaijani-Turkish<br />
Relations: The Trans Anatolian Pipeline<br />
Dr. Burcu Gültekin Punsmann<br />
Economic Policy Research Foundation of Turkey, TEPAV<br />
Senior Foreign Policy Analyst<br />
The signature of the memorandum<br />
of understanding between Azerbaijan<br />
and Turkey on 11 December 2<strong>01</strong>1 for<br />
the establishment of the consortium<br />
that will build the Trans Anatolian<br />
Pipeline (TANAP) to supply gas from<br />
Shah Deniz gas field to Europe through<br />
Turkey was a surprise development. The<br />
Azerbaijani-Turkish inter-governmental<br />
agreement on the implementation of the<br />
TANAP pipeline was signed on 26 June<br />
2<strong>01</strong>2. Both countries hailed TANAP<br />
as a step ahead ‘towards a new age of<br />
partnership’.<br />
The Azerbaijani-Turkish pipeline<br />
project will emancipate the bilateral<br />
relations from the realm of emotions,<br />
set clearly the interests of each side, thus<br />
transferring cooperation between the<br />
two states on a healthier ground based<br />
on win-win pragmatic dealings.<br />
The deal carries to potential to upgrade<br />
Turkish-Azerbaijani energy relations to<br />
the level of Turkish-Russian relations.<br />
Russia has been Turkey’s principal<br />
partner in the field of energy over the<br />
last 15 years. Furthermore, Turkey has<br />
been considering Russia - a country<br />
whose political will alone could<br />
change facts on the ground - as the<br />
cornerstone of her ambition to become<br />
an energy transit and a hub country.<br />
Interestingly a deal on the South Stream<br />
between Turkey and Russia came as<br />
an unexpected move a few days after<br />
the one on TANAP and less than two<br />
months after the decision of BOTAŞ<br />
not to review the 1986 gas deal. On 28<br />
December Gazprom and Botaş signed<br />
the amended contracts as the South<br />
Stream permits were displayed to Prime<br />
Minister Putin.<br />
TANAP as a post Nabucco pipeline<br />
and a transnational gas export project<br />
realized on the initiative of Azerbaijan<br />
and in cooperation with Turkey will<br />
be a game changer. Among SOCAR’s<br />
most strategic investments capitalyzing<br />
on Turkey’s future position in world<br />
geography, TANAP will fundamentally<br />
change the situation around bringing<br />
Caspian gas to Europe.<br />
50
The process<br />
To the Shah Deniz 2 agreement signed<br />
on 25 October 2<strong>01</strong>1 in Izmir for the<br />
transit through Turkey and purchase<br />
of Azerbaijani gas succeded a period<br />
of lengthy negotiations on the transit<br />
agreement and the price setting.<br />
The Shah Deniz gas producers’<br />
consortium in Azerbaijan could no<br />
longer postpone the investment<br />
decision in that project’s Phase Two,<br />
which necessitates determining the<br />
transportation solution in early 2<strong>01</strong>2.<br />
Azerbaijan expects gas production to<br />
reach some 50 bcm of gas annually<br />
by 2025 (double the present annual<br />
production). Apart from Shah Deniz,<br />
that increase is anticipated to come from<br />
the Apsheron, Umid, Babek, deep-water<br />
ACG, and possibly Shafak-Asiman<br />
projects, all involving international<br />
companies in partnerships with<br />
Azerbaijan. The inter-governmental<br />
agreement and the framework<br />
agreement on gas transit envisaged<br />
two possible options for the transit of<br />
Azerbaijani gas westward via Turkey.<br />
One option was to use Turkey’s Botasoperated<br />
pipeline system, conditional<br />
on certain upgrading for this purpose.<br />
The other option was identified as<br />
a trans-Anatolian gas pipeline, to be<br />
jointly built across Turkey. Already at<br />
the signing event for these agreements,<br />
the Azerbaijani side made clear its<br />
preference for building a trans-Anatolia<br />
pipeline from scratch.<br />
The agreement<br />
TANAP is backed up by gas and<br />
funding from Azerbaijan. The cost<br />
is estimated at 5 billion USD. The<br />
partners will finance the construction<br />
of the pipeline proportionately to<br />
their respective ownership shares.<br />
(SOCAR: 80%, BOTAŞ: 10%, TPAO:<br />
10%). Third-party gas-producing<br />
companies, apparently meaning Shah<br />
Deniz consortium partners, may be<br />
allowed to join the consortium later,<br />
as minority shareholders. The capacity<br />
of the transit line is projected at 16<br />
billion cubic meters (bcm) annually<br />
in the first stage, to be increased to 24<br />
bcm in the second stage.<br />
Of those amounts, Turkey will be<br />
entitled to buy 6 bcm annually from<br />
Shah Deniz, Phase Two of production<br />
(from 2<strong>01</strong>7 onward), in accordance<br />
with the long-term agreement between<br />
Turkey and Azerbaijan. Under the<br />
MOU just signed, Azerbaijan and<br />
Turkey will complete the feasibility<br />
study for the trans-Anatolia pipeline in<br />
early 2<strong>01</strong>2, start construction work in<br />
the same year, and complete the line<br />
in 2<strong>01</strong>7. This date is correlated with<br />
the Shah Deniz production coming<br />
on stream in that year and reaching 16<br />
bcm annually post-2<strong>01</strong>7.<br />
Connections towards European<br />
markets<br />
The TANAP pipeline keeps alive the<br />
strategic rationale for a new southern<br />
energy corridor to provide Europe with<br />
CASPIAN REPORT<br />
51
non-Russian gas. The new pipeline will<br />
contribute to both Turkey’s and the<br />
EU’s security of supply. Mr Oettinger,<br />
the EU commissioner for energy<br />
welcomed the initiative stressing that<br />
‘Europe is now a step closer to its aim to<br />
get gas directly from Azerbaijan and the<br />
other countries in the Caspian region.’<br />
TANAP’s scheme falls outside the<br />
EU’s scope, there is no guarantee that<br />
Azerbaijani gas will always be sent to<br />
European markets. However Azerbaijan<br />
has a high interest in European markets<br />
because of their size, predictability and<br />
high value.<br />
Shah Deniz consortium (BP and<br />
Norway’s Statoil with 25.5 percent<br />
each; SOCAR, Total, Lukoil, and Iran’s<br />
NICO with 10%; and TPAO with 9%)<br />
postponed from mid-2<strong>01</strong>2 to mid-2<strong>01</strong>3<br />
the selection of a pipeline route for<br />
Azerbaijani gas to Europe. It is highly<br />
likely that TANAP will become the<br />
basis for the Southern gas Corridor and<br />
take over the functions of Nabucco’s<br />
Turkish section though alternative<br />
routes are said to be still considered.<br />
The main issue is now how best to<br />
connect the pipeline to European<br />
markets.<br />
Towards Central Europe:<br />
An abridged version of Nabucco<br />
rebaptised Nabucco West and downsized<br />
to one half of its design capacity (i.e.,<br />
from 31 bcm to some 15 bcm annually),<br />
and starting from the Turkish-Bulgarian<br />
border (instead of starting in eastern<br />
Turkey) has recently been proposed by<br />
the project’s Austrian management as<br />
one option. This could keep Nabucco<br />
alive as a continuation pipeline, from<br />
the planned Trans-Anatolia pipeline into<br />
the Nabucco countries on EU territory.<br />
Nabucco West will be competing with<br />
two other options backed each with a<br />
consortium member of the Shah Deniz<br />
consortium.<br />
T he negotiations ahead will take place in a<br />
context where SOCAR will be an important<br />
player in the Turkish context. SOCAR is<br />
becoming the biggest international direct<br />
investor in Turkey’s economy. By late 2<strong>01</strong>7,<br />
SOCAR’s investments in the Turkish economy<br />
are expected to reach 17 USD billion including<br />
the PETKİM acquisition and TANAP.<br />
British Petroleum (BP) has become<br />
the first among Shah Deniz producers<br />
to announce its intention to join the<br />
Nabucco consortium. The consortium<br />
has also made overtures to Azerbaijan’s<br />
State Oil Company for possible<br />
entry into the Nabucco-West project.<br />
Logically along the same lines, the<br />
Nabucco project company has proposed<br />
in Baku to start talks about connecting<br />
Nabucco-West with TANAP<br />
BP had previouly proposed a concept<br />
which would have made use of<br />
Turkey’s state-owned pipelines. The<br />
first rationale of South-East Europe<br />
Pipeline (SEEP) was to save on pipeline<br />
construction costs. SEEP would use<br />
existing, nationally owned pipelines,<br />
52
pipeline sections, and interconnectors<br />
along the entire route from eastern<br />
Turkey to central Europe. It would build<br />
some new sections and upgrade some<br />
others in half-a-dozen countries, instead<br />
of building a new, dedicated pipeline.<br />
Towards Southern Europe:<br />
Trans-Adriatic Pipeline (TAP) led<br />
by Statoil (commercial operator in<br />
the Shah Deniz consortium) will<br />
carry Azerbaijani gas via the western<br />
Balkans to Italy. 20 bcm annually<br />
will be supplied to southern Europe,<br />
instead of central Europe. TAP would<br />
use Turkey’s pipelines and build a new<br />
pipeline for part of the way in Greece.<br />
TAP would reach Italy via Greece,<br />
Albania and the Adriatic seabed.<br />
Implications for Azerbaijan<br />
A dedicated pipeline, or one under<br />
Azerbaijan’s control in Turkey, is the<br />
optimal solution from Azerbaijan’s<br />
standpoint. The Nabucco consortium<br />
had never resolved the issue of<br />
accepting Azerbaijan’s State Oil<br />
Company as a partner in that pipeline<br />
project. The major control of the Shah<br />
Deniz II gas exports via the TANAP<br />
pipeline will lie almost exclusively<br />
by Azerbaijan itself rather than by a<br />
European pipeline consortium.<br />
For Azerbaijan, it opens new<br />
export opportunities, allows the<br />
diversification of external relations and<br />
ensures stable income with the opening<br />
of the Caspian to the West. TANAP<br />
will enable Azerbaijan, for the first<br />
time, to sell its own gas through its own<br />
pipeline, at Turkey’s western border<br />
with the EU, directly to European<br />
customers. Using an Azerbaijani-owned<br />
pipeline without having to pay for the<br />
transit service would make Azerbaijan’s<br />
gas price-competitive in Europe. Baku<br />
describes this project as a “direct<br />
road from Azerbaijan to Europe” and<br />
“Azerbaijan’s road into the future.”<br />
Azerbaijan is assuming a triple role:<br />
energy supplier country, transit country<br />
(transcaspian dimension), investor<br />
country beyond its own borders.<br />
Implications for Turkey<br />
Turkey will be entitled to buy 6<br />
bcm/y from Shah Deniz Phase Two<br />
of production in accordance with the<br />
long term agreement signed previously<br />
with Azerbaijan, to supply her domestic<br />
market. The very first priority for<br />
Turkey is to meet her supply security<br />
needs. According to BOTAŞ, Turkey’s<br />
natural gas demand is expected to<br />
increase to around 66 bcm by 2020. But<br />
without additional import contracts,<br />
Turkey will only be supplied with<br />
approximately 41 bcm by 2020. The<br />
existence of the bilateral long term<br />
gas purchase agreement was forgotten<br />
during the negotiation for the Nabucco<br />
pipeline project. Turkish requests to<br />
CASPIAN REPORT<br />
53
secure 15% of the gas piped through<br />
Nabucco or 4-8 bcm/y of the Azeri<br />
gas to supply her domestic market was<br />
considered as unacceptable. Ankara<br />
found it exceedingly difficult to agree<br />
to allow the passage of substantial<br />
gas volumes across Turkish territory<br />
without being able to access a portion<br />
of these volumes for the Turkish<br />
market.<br />
For the first time Turkey will be a main<br />
partner in a pipeline project and realize<br />
her aim of becoming the fourth artery<br />
of Europe in terms of natural gas. .<br />
Whether the trans-Anatolia project also<br />
involves gas storage in Turkey remains<br />
an open question. Some remarks from<br />
Azerbaijan at the signing ceremony<br />
about marketing gas in Europe<br />
together, may be read as implying some<br />
storage in Turkey.<br />
Implications for Georgia<br />
Georgia enjoys a win-win position on<br />
the transit route from Azerbaijan to<br />
Turkey. The trans-Anatolia project,<br />
at 16 bcm to 24 bcm annually,<br />
presupposes at least doubling the<br />
capacity of the pipeline through<br />
Georgia, and at least trebling the gas<br />
flow from the present level.<br />
Fierce negotiations ahead<br />
In the near future, Turkish-Azerbaijani<br />
bilateral efforts will focus on working<br />
out the details and mechanisms of the<br />
TANAP agreements. This can give way<br />
to lengthy negotiations. Commercial<br />
considerations and pragmatic dealings<br />
will prevail at the end of the day. The<br />
continuation of the brother rhetoric in<br />
this context carries the risk of blurring<br />
the picture of each side’s own interest<br />
and prerogatives which will become<br />
irritating for both sides.<br />
Importing low cost gas ranks high in<br />
the list of BOTAŞ’s priority for Turkey’s<br />
energy security. Noting Turkey’s<br />
geographical location, BOTAŞ has been<br />
opposed to paying the same price as<br />
Central Europeans for gas produced<br />
in the Caspian and Gulf regions and in<br />
the Middle East. Turkish officials have<br />
been insisting on purchasing the gas at<br />
Turkey’s eastern border at a lower price.<br />
On the contrary, Azerbaijan has an<br />
interest in selling its gas at the highest<br />
price.<br />
Azerbaijan’s gas production will likely<br />
reach 30 bcm/y by 2<strong>01</strong>5 and 50 bcm/y<br />
by 2025. The conditions of the transit<br />
of the Azeri gas onwards the high value<br />
European markets have to be clearly<br />
settled. Turkey should be moving<br />
towards formalizing a gas transit<br />
regime. In the longer term, Turkey’s<br />
aspiration to become an energy trading<br />
hub as opposed to a merely physical<br />
hub would imply the reselling of gas.<br />
The negotiations ahead will take place<br />
in a context where SOCAR will be<br />
54
an important player in the Turkish<br />
context. SOCAR is becoming the<br />
biggest international direct investor<br />
in Turkey’s economy. By late 2<strong>01</strong>7,<br />
SOCAR’s investments in the Turkish<br />
economy are expected to reach 17<br />
USD billion including the PETKİM<br />
acquisition and TANAP.<br />
Recently, SOCAR explained the delay<br />
in reaching the deal over issues related<br />
to tax and investment regime and not<br />
over the size of the respective stakes<br />
between Azerbaijani and Turkish<br />
partners as it has been presumed<br />
in the press. News that Turkish<br />
entities were seeking an equal stake<br />
with SOCAR in the TANAP project<br />
circulated before the signature of<br />
the intergovernmental agreement.<br />
SOCAR may indeed feel constrained<br />
because they plan to distribute parts<br />
of their 80 percent stake in TANAP<br />
to companies with gas drilling rights<br />
in Azerbaijan; namely, BP and Statoil,<br />
both of whom have proposed to join<br />
the pipeline. Regardless of TANAP’s<br />
final ownership structure, SOCAR<br />
will insist on retaining control of the<br />
pipeline’s management. It is equally<br />
important to notice that SOCAR has<br />
publicly disagreed with an assessment<br />
by BP that the original Nabucco route<br />
is off the table for the Shah Deniz-II gas<br />
project.<br />
CASPIAN REPORT<br />
55
INTERVIEW<br />
Stephen Larrabee :<br />
F. Stephen Larrabee holds the Distinguished Chair in European<br />
Security at the RAND Corporation.Before joining RAND, Larrabee<br />
served as vice president and director of studies of the Institute of<br />
East–West Security Studies in New York from 1983 to 1989. He<br />
was a distinguished Scholar in Residence at the Institute from 1989<br />
to 1990. From 1978 to 1981, Larrabee served on the U.S. National<br />
Security Council staff in the White House as a specialist on Soviet–East<br />
European affairs and East-West political-military relations.<br />
How do you see current state of<br />
bilateral relations between Turkey<br />
and the US<br />
Well, I think that it has improved<br />
significantly under President Obama and<br />
right now I would say very good shape<br />
in a sense that there is a very important<br />
dialog between Prime Minister Erdoğan<br />
and President Obama. That is I think help<br />
to intensify relations quite a bit. I think<br />
you can see that there has been much more<br />
convergence of interest between the US<br />
and Turkey over the last year. And that in<br />
some sense there has been a kind of slightly<br />
alignment of policy so that both are talking<br />
from the same book right now. That does<br />
not mean that they agreed everything but<br />
the main aligns are I think very definitely<br />
in the same direction.<br />
What are the major challenges<br />
that define US–Turkey strategic<br />
partnership<br />
Well, I think obviously the first one is the<br />
Syrian Crisis itself. And here is before<br />
the US election in November there is a<br />
great reluctance on the part of the Obama<br />
administration to get deeply involved<br />
militarily in the Syrian Crisis. What will<br />
happen after the election of course will first<br />
depend on the election itself, who wins.<br />
But if President Obama does win, which I<br />
think is possible, then I think the US will<br />
play more active incentive role in Syrian<br />
Crisis. Of course we will want to coordinate<br />
and consult with Turkey as well as other<br />
key allies in the region particularly, Saudi<br />
Arabia and Jordan. But I think we will see<br />
much more active policy on part of the US.<br />
But still a reluctance to get deeply involved<br />
militarily. There is a concern that getting<br />
too deeply involved make the conflict worse<br />
rather than help the situation.<br />
What were the major reasons that<br />
triggered revolutions across the<br />
Middle East Do you see Turkey as<br />
56
ole model in post-revolutionary<br />
Middle East<br />
I think there is you know people are<br />
underestimated the extend towards social,<br />
economic changes were taking place in the<br />
Middle East. A lot of people by surprise it<br />
really began in Tunisia and then spread<br />
across the rest of the Middle East. I think<br />
for many Arabs in the ME, Turkey is seen<br />
as a potential and possible role model.<br />
But I think, on the other hand, Turkey<br />
at the same time sees itself, sees itself as a<br />
kind of inspiration but not necessarily a<br />
model to be followed. But there are aspects<br />
of Turkish development particularly its<br />
economy and its democracy which I think<br />
are very appealing to many Arabs. At the<br />
same time, there are obvious differences<br />
in terms of the level of development of<br />
political and economic position in these<br />
countries and no one should expect that<br />
the Turkish model would be able to be<br />
applied automatically after it took Turkey<br />
several hundred years to develop its own<br />
form of democracy. One can’t expect other<br />
countries which don’t even have that<br />
background to be able to do it over a night<br />
either.<br />
Crisis in Syria has been going on since<br />
months and reconciliation is yet to<br />
come. Do you think international<br />
intervention by force is a must In this<br />
context should NATO get involved as<br />
it happened in Bosnia and Libya<br />
I think the situations in Bosnia and Libya<br />
are quite different than the situation in Syria.<br />
And there is no real strong consensus within<br />
NATO to get involved to do so. So that, when<br />
the downing of the Turkish jet by the Syrians<br />
took place the meeting with NATO will support<br />
Turkey but there is no enthusiasm to getting<br />
involved militarily and there is still isn’t. But<br />
there are things that it can be done, one of them<br />
is being considered now not in NATO but<br />
certainly by the US and it’s key allies and that<br />
is whether the US and others should do more<br />
to arm and train the rebels. But as I mentioned<br />
before a reluctance to get involved deeply<br />
militarily in the part of the US is mat changes<br />
after the elections depending on the outcome of<br />
the election. But even then the US is still involved<br />
in Afghanistan and to a certain extend in Iraq<br />
neither of which have been pleasant experiences.<br />
So there is general overall reluctance especially as<br />
a time when the US as to cutback on expenses so<br />
low to get back to another military conflict.<br />
CASPIAN REPORT<br />
57
INTERVIEW<br />
In what way do you think US can help<br />
Turkey to resolve its Kurdish problem<br />
and to combat against PKK<br />
The US has already done a lot in terms of<br />
helping to combat against PKK. The biggest<br />
thing is to Turkey itself try to resolve the<br />
problem. And here I would just emphasize<br />
the problem with the Kurds is a political,<br />
social and economic problem and it is hard.<br />
Therefore, you cannot be solve by military<br />
means alone. It requires a much broader<br />
program and reforms which will involve<br />
social, political and economic measures.<br />
Simply intensifying attacks against PKK<br />
will not be able to do it. This is especially<br />
obviously become more critical with the<br />
situation in Syria. If Turkey had taken the<br />
steps, of course the Erdoğan government had<br />
taken some steps, situation would be in a<br />
better shape to manage it.<br />
How would you evaluate US policy<br />
towards Black Sea region, particularly<br />
Georgia and Ukraine given their<br />
aspirations to join NATO<br />
I think the door still open for membership<br />
to Ukraine and Georgia. But realistically<br />
speaking those issues have been put on whole<br />
one. Because the situation in Ukraine has<br />
significantly deteriorated politically since the<br />
February 2<strong>01</strong>0 when President Yanukovich<br />
was elected. And as far as is Georgia<br />
considered, there is a lot of work that still<br />
needs to be done on military reform. This<br />
is an issue it has been put on whole doors<br />
still open but not much is likely to happen.<br />
Because there is no consensus in NATO now<br />
for trying to expand NATO especially as<br />
long as the situation in Ukraine continues to<br />
deteriorate.<br />
The presidential elections in the US<br />
is coming. Do you think there will be<br />
substantial change in US foreign policy<br />
if incumbent candidate loses or gets<br />
another presidential term<br />
It’s very hard to say, I would say we will<br />
not see a substantial change if the president<br />
Obama gets elected and I think his<br />
chances actually better than the Romney’s<br />
. For Romney it is very hard to say, If he<br />
implements the policy that he has said he will<br />
implement than he will have lot of problems I<br />
think. Difficulties with Romney’s whether he<br />
believes what he says if he believes it I think<br />
rather going to be a difficult time. Because he<br />
seems to taken the advices that are from the<br />
neo-conservative side. However, in many ways<br />
it’s really hard to say he really believes what<br />
he says, whether he is just saying that for<br />
political reasons. So, we have to wait and see<br />
what happens if he is elected. But certainly his<br />
speeches do not give cause for enthusiasm.<br />
58
Call for Papers<br />
Caspian Strategy Institute calls for individual<br />
policy paper proposals for its Caspian Report<br />
journal. Caspian Report aims to facilitate<br />
dialogue and exchange of ideas between<br />
policy makers, scholars and researchers whose<br />
research is related to Caspian, Central Asia,<br />
Caucasus, Turkey and broader Eurasia. The<br />
program aims to contribute to the diversity of<br />
voices and analytical perspectives on abovementioned<br />
geographies. For further information,<br />
visit www.hasen.org.tr<br />
We welcome individual paper proposals on<br />
policy-relevant issues from disciplines such<br />
as history, political science, international<br />
relations, public policy, economics, sociology<br />
and conflict resolution. While papers can be<br />
from a broad range of topics, we emphasize<br />
that the subject matter should have policy<br />
implications.<br />
Please submit your paper and a short bio page<br />
as separate word document attachments to<br />
paper@hasen.org.tr by November 1, 2<strong>01</strong>2.<br />
About Caspian Strategy Institute<br />
The Caspian Strategy Institute is a non-profit<br />
public policy organization based in Istanbul,<br />
Turkey. Caspian Strategy Institute (CSI)<br />
aims to encourage greater public awareness of<br />
Caspian region. CSI works to stimulate debate<br />
and research on energy, energy security, and<br />
international relations through a dynamic<br />
program of publications, seminars,<br />
conferences, workshops and educational<br />
activities. Our vision is to become a leading<br />
research, debate and study platform to build<br />
and foster a comprehensive strategic study on<br />
Caspian and broader Eurasia.<br />
CASPIAN REPORT<br />
59
NOTLAR<br />
..................................................................................................................................................................................................................................................<br />
..................................................................................................................................................................................................................................................<br />
..................................................................................................................................................................................................................................................<br />
..................................................................................................................................................................................................................................................<br />
..................................................................................................................................................................................................................................................<br />
..................................................................................................................................................................................................................................................<br />
..................................................................................................................................................................................................................................................<br />
..................................................................................................................................................................................................................................................<br />
..................................................................................................................................................................................................................................................<br />
..................................................................................................................................................................................................................................................<br />
..................................................................................................................................................................................................................................................<br />
..................................................................................................................................................................................................................................................<br />
..................................................................................................................................................................................................................................................<br />
..................................................................................................................................................................................................................................................<br />
..................................................................................................................................................................................................................................................<br />
..................................................................................................................................................................................................................................................<br />
..................................................................................................................................................................................................................................................<br />
..................................................................................................................................................................................................................................................<br />
.................................................................................................................................................................................................................................................<br />
60
Veko Giz Plaza Maslak Meydanı Sk. No:3 Kat:4 D:11-12<br />
Maslak, 34398 Şişli, İstanbul / Türkiye<br />
T: +90 212 999 66 00 F: +90 212 999 66 <strong>01</strong><br />
info@hasen.org.tr www.hasen.org.tr<br />
Fiyatı: 10 $ / 15 TL