26.12.2014 Views

başkan'dan - Kayseri SMMM Odası

başkan'dan - Kayseri SMMM Odası

başkan'dan - Kayseri SMMM Odası

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

BAŞKAN’DAN<br />

<strong>SMMM</strong>. Suat ÖZSOY <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> Başkanı<br />

Çok Değerli Meslektaşlarım,<br />

Bildiğiniz gibi geçtiğimiz günlerde 21. Vergi Haftası’nı ve Muhasebeciler<br />

Günü’nü kutladık. Vergi Haftası münasebetiyle <strong>Kayseri</strong> Vergi Dairesi ile birlikte<br />

Odamız bazı faaliyetler düzenledi ve birlikte hareket ettik. Bunun gibi faaliyetlerin<br />

kamuoyunda vergi bilincini oluşturmak ve mesleğimiz adına çok önemli<br />

olduğunu düşünüyorum. Buradan Vergi Haftası münasebetiyle Vergi Dairesi ile<br />

birlikte düzenlediğimiz faaliyetlere iştirak ederek destek veren meslek mensubu<br />

üyelerimize teşekkürlerimi sunuyorum.<br />

Ayrıca, 1 Mart 1989 tarihli ve 3568 sayılı serbest muhasebecilik ve mali müşavirlik<br />

hakkında kanun ile birlikte resmi statü kazanan muhasebe meslek erbabının<br />

resmi bayramı olarak kutlanmakta olan 1 Mart Muhasebeciler Günü, muhasebe<br />

meslek mensuplarının mesleki statülerine gerçek anlamda kavuşmasını<br />

ifade etmesi açısından mesleğimiz için büyük önem arz etmektedir. Bu vesileyle<br />

bir kez daha tüm meslek mensuplarımızın ve üyelerimizin Muhasebeciler<br />

Günü’nü bir kez daha buradan kutlamak isterim.<br />

Muhasebe mesleği de artık gelişmeleri izleyen, analiz eden, yön veren, uzmanlaşmanın<br />

öneminin arttığı denetim mesleği olarak çağdaş yaşamda yerini<br />

almakta, ülkemizde ve uluslararası platformda saygınlığı ve etkinliği artmaktadır.<br />

Bu durum, biz <strong>SMMM</strong> Odaları ve yöneticilerini kararlı, güvenilir, etkin, şeffaf<br />

bir yönetim anlayışıyla öncü ve örnek bir idare olmaya, sorumluluk bilinci<br />

içerisinde çözüm odaklı çalışmaya yöneltmektedir. Bizler de bu bilinç içerisinde<br />

sizlerin ve mesleğimizin gelişimine katkı sağlayacak faaliyetlerimizi devam<br />

ettirmekteyiz.<br />

Bu kapsamda yine Ocak ayı içerisinde <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> olarak bu yıl<br />

ilkini düzenlediğimiz ve her yıl farklı bir sektör ele alınarak devam ettirilecek<br />

olan I. TÜRKİYE SEKTÖREL MUHASEBE UYGULAMALARI SEMPOZYUMU’NU “İnşaat/Taahhüt<br />

Sektörü”nü inceleyerek gerçekleştirmiş bulunmaktayız.<br />

Bildiğiniz gibi günümüz işletme koşullarında sektöre özgü koşullar ve düzenlemeler<br />

muhasebe uygulamalarını da yakından etkilemektedir. Sempozyumumuzda,<br />

bu alanda faaliyet gösteren meslek mensuplarını yakından ilgilendiren<br />

inşaat sektörünün, periyodik olarak muhasebe, vergi ve denetim yönleriyle<br />

incelenmesi, bu konularda karşılaşılan sorunların ortaya koyulması ve çözüm<br />

önerilerinin geliştirilmesi amaçlanmıştır.<br />

Yönetime geldiğimiz ilk günden itibaren Tesmer Şubesini <strong>Kayseri</strong>’de kurarak<br />

ve sizlerin yararına olacak birçok mesleki eğitim programları ile kurslar düzenleyerek<br />

eğitim faaliyetlerine önem verdik. Amacımız eğitimli, sosyal, iletişimi<br />

güçlü, saygın, vizyon sahibi bir meslek mensubu profili yetiştirmektir. <strong>Kayseri</strong><br />

<strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> olarak düzenlediğimiz bu Sempozyum da amaçlarımız doğrultusunda<br />

ilerlediğimizin ve siz değerli meslektaşlarımızın yararı için çalıştığımızın<br />

bir kanıtıdır.<br />

Sempozyumumuza 22 Odadan, 22 ayrı şehirden akademisyen, kurum yöneticisi,<br />

şirket sahibi-temsilcisi ve meslek mensubu olmak üzere toplam 400<br />

kişi iştirak etmiştir. Sempozyumumuzun Türkiye çapında ilgi görmesi ve katılımlar<br />

bizleri mutlu etmiştir. İnşaat sektörünün muhasebe, vergi ve denetim<br />

yönleriyle konunun uzmanı bürokratlar, akademisyenler ve uygulayıcılar tarafından<br />

tartışıldığı bu Sempozyumda iki gün boyunca toplam 15 konuşmacı beş<br />

ayrı oturumda bildirilerini sunmuşlardır. Sempozyum esnasında sunulan tebliğler<br />

ve tartışmalarda ortaya konan görüşler daha sonra derlenerek kitap haline<br />

getirilmiş ve siz değerli meslektaşlarımıza çok yakında ulaştırılacaktır. Ayrıca bu<br />

tebliğ ve sunuları Odamızın internet sitesinden de temin etmeniz mümkündür.<br />

Sempozyumumuza katılarak destek olan şehrimizin yöneticileri Sayın<br />

Valimiz Mevlüt Bilici’ye, Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Mehmet<br />

Özhaseki’ye, Kocasinan Belediye Başkanımız Sayın Bekir Yıldız’a, Melikgazi<br />

Belediyesi Başkan Vekili Sayın Özgül Ayhan’a, İl Genel Meclis Başkanı Sayın<br />

Sadettin Aydın’a, <strong>Kayseri</strong> Milletvekilimiz ve Meslektaşımız Sayın Ahmet<br />

Öksüzkaya’ya, Melikşah Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Reşit Özkanca’ya,<br />

Erciyes Üniversitesi İ.İ.B.F. Dekanı Sayın Prof. Dr. Ekrem Erdem’e, Melikgazi<br />

Kaymakamı Sayın Nusret Dirim’e, Ticaret <strong>Odası</strong> Başkan Vekilimiz Sayın Mustafa<br />

Erçalık ve Sanayi <strong>Odası</strong> Meclis Başkanımız Sayın Nurettin Okandan’a, sürekli<br />

desteğini hissettiğimiz TÜRMOB Genel Başkanımız Sayın Dr. Masum Türker<br />

nezdinde birçok Yönetim Kurulu Üyesine, TÜRMOB Genel Sekreteri Sayın<br />

Yücel Akdemir’e, TÜRMOB Disiplin Kurulu Başkanı Sayın Nuri Değer’e, TÜR-<br />

MOB Denetim Kurulu Başkanı Sayın Masis Yontan’a, Türkiye Muhasebe Standartları<br />

Kurulu Başkanı Sayın Bülent Üstünel’e, <strong>Kayseri</strong> Vergi Dairesi Başkanımız<br />

Sayın Niyazi Özkök’e, <strong>Kayseri</strong> İl Defterdarı Sayın Enver Çokyiğit’e, SGK<br />

<strong>Kayseri</strong> İl Müdürü Sayın Mehmet Kır’a, <strong>Kayseri</strong> Sanayi Ve Ticaret İl Müdürü<br />

Sayın Kamil Akçadırcı’ya, <strong>Kayseri</strong> İŞ-KUR Müdürü Sayın Rıfat Çetinkaya’ya,<br />

Ankara YMM <strong>Odası</strong> <strong>Kayseri</strong> İl Temsilcisi Sayın İmdat Şimşek’e, Sempozyum<br />

bildirilerini değerlendiren ve Sempozyum esnasında da bizleri yalnız bırakmayan<br />

değerli bilim kurulu üyesi hocalarımız ve üstatlarımıza, oturumlarımızı<br />

yönetmiş olan değerli oda başkanlarına ve hocalarımıza, bu Sempozyumun<br />

bilimsel yönünün oluşmasına katkıda bulunan ve büyük bir özveri ile<br />

<strong>Kayseri</strong>’ye gelip hazırladıkları bildirileri sunmuş olan değerli bildiri sahiplerine,<br />

Türkiye’nin dört bir yanından Sempozyumumuza katılarak sürekli eğitimin muhasebe<br />

mesleğinin ayrılmaz bir parçası olduğu bilincine sahip değerli Oda Başkanları,<br />

Oda mensupları ve katılımcılara, teşekkür ediyorum.<br />

Ayrıca; Sempozyum programının oluşmasında bilimsel anlamda katkı sağlayan<br />

Sayın Prof. Dr. Şükrü Kızılot’a, Sayın Prof. Dr. Rüstem Hacırüstemoğlu’na,<br />

ve Sayın Doç. Dr. Şaban Uzay’a; Sempozyumun idari kısmında görev üstelenen<br />

yönetim kurulu, disiplin kurulu ve denetim kurulu üyelerimize ve meslektaşlarımıza,<br />

Odamız personeline, düzenleme kurulunda görev alan Erciyes Üniversitesi<br />

öğretim elemanları Sayın Yrd. Doç. Dr. Talip Torun, Dr. Ahmet Somuncu ve<br />

Arş. Gör. Selma Erdoğan Akpınar’a teşekkürü bir borç biliyorum.<br />

İlkini başlattığımız Sempozyumun, aynı heyecanla önümüzdeki yıllarda da<br />

devam etmesi ümidiyle bu ve bunun gibi faaliyetleri meslektaşlarımız yararına<br />

düzenlemeye devam edeceğimizi bildirir, daha gidecek yolumuz var diyerek<br />

hepinizi <strong>Kayseri</strong> Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler <strong>Odası</strong> Yönetim Kurulu ve<br />

şahsım adına saygı ile selamlıyorum.<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

1


Başkandan<br />

içindekiler<br />

............................................................................................................................... 1<br />

İçindekiler ................................................................................................................................ 2<br />

Kısa Kısa ................................................................................................................................... 3<br />

Sempozyum ............................................................................................................................. 4<br />

<strong>Kayseri</strong> Serbest Muhasebeci<br />

Mali Müşavirler <strong>Odası</strong> Adına<br />

Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni<br />

Suat ÖZSOY<br />

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü<br />

Baki KESER<br />

Koordinatör<br />

Baki GÜMÜŞOLUK<br />

Basın Yayın ve<br />

Halkla İlişkiler Komisyonu<br />

İsa FERAH<br />

Serkan Önder DİNÇ<br />

Alper SÖĞÜT<br />

Osman CANAN<br />

Osman ŞENOL<br />

Basın Yayın Danışmanı ve<br />

Editör<br />

Songül AKSOY<br />

Adres<br />

İstasyon Mah. Ziya Sok. No: 13<br />

Kocasinan/KAYSERİ<br />

Tel: 0.352 337 07 27 (pbx)<br />

Fax: 0.352 337 07 70<br />

e-posta: info@ksmmmo.org<br />

Matbaa<br />

M-Grup Matbaacılık<br />

Tasarım<br />

<strong>Kayseri</strong> Vergi Dairesi Başkanlığından Ziyaret<br />

......................................................................... 10<br />

Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler İlköğretim<br />

Okullarında ........................................................................................................................... 11<br />

<strong>Kayseri</strong> Vergi Dairesi Başkanlığı Tarafından “22-28 Şubat<br />

Vergi Haftası” Etkinlikleri Kapsamında “21. Vergi Haftası<br />

Halı Saha Futbol Turnuvası” Düzenlendi ............................................................................... 12<br />

1 Mart Muhasebeciler Günü Kutlandı ................................................................................... 13<br />

4. Odalar Ortak Toplantısı Yapıldı<br />

.......................................................................................... 14<br />

<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong>’dan Seminer “Dönem Sonu<br />

İşlemleri” ............................................................................................................................... 15<br />

<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong>’ndan “Gelir Vergisi Beyannamesi<br />

Düzenlenmesi” Hakkında Seminer ........................................................................................ 16<br />

2010/1 <strong>SMMM</strong> Uyum Eğitimi Programı ve Özel <strong>SMMM</strong><br />

Sınavı Hazırlık Süreci 8 Mart’da Odamızda Başladı ............................................................... 17<br />

Akademisyenlerden Odamıza Ziyaret .................................................................................... 18<br />

K<strong>SMMM</strong>O Yönetimi’nden Büro Açan Üyelerimize<br />

“Hayırlı Olsun” Ziyaretleri Sürüyor ......................................................................................... 19<br />

Smmm Yeterlilik Sınavı’nı İlk Girişte Kazanan Başarılı<br />

Meslektaşlara Takdir Belgesi Verildi ...................................................................................... 20<br />

<strong>Kayseri</strong> Smmm <strong>Odası</strong>’ndan “Kurumlar Vergisi<br />

Beyannamesi Düzenlenmesi” Hakkında Seminer<br />

................................................................. 21<br />

K<strong>SMMM</strong>O’da Ruhsat Alma Heyecanı ..................................................................................... 22<br />

Aramıza Hoşgeldiniz<br />

.............................................................................................................. 24<br />

İç Kontrol Kurumsal Yönetime Yardımcı Olur<br />

(Doç. Dr. Saban UZAY) ............................................................................................................ 26<br />

İnşaat İşlerinde KDV Uygulaması (Abdullah KÜTÜKÇÜ) ......................................................... 29<br />

Vergisel Ve Hukuki Boyutlarıyla Arsa (Kat) Karşılığı İnşaat<br />

İşleri (Dr. Şenol TURUT) ......................................................................................................... 31<br />

Tel: 0.352 222 58 72 - 82<br />

Fax: 0.352 222 58 92<br />

Dergide yayımlanan yazılar kaynak<br />

gösterilerek kullanılabilir. İmzalı yazılardaki<br />

görüşler yazarlarına aittir.<br />

Basım Tarihi : 15/04/2010<br />

İnşaat Sektörünün Yeminli Mali Müşavirlik Denetiminde<br />

Karşılaşılan Sorunlar (YMM. Sakıp ŞEKER) ............................................................................. 34<br />

II. Türkiye Haksız Rekabet Kongresi’nden İzlenimler<br />

(<strong>SMMM</strong>. Ahmet SOYPAÇACI) ................................................................................................. 43<br />

E- Fatura (<strong>SMMM</strong>. Demet KALKMAZ) .................................................................................... 45<br />

Başka Meslek Ünvanında Bulunmayan Sözcük Sorunsalı<br />

Ve Çözüm Önerilerimiz (<strong>SMMM</strong>. Mesut Erhan CİHAN) ......................................................... 49<br />

Mukteza ve Özelgeler ............................................................................................................ 51<br />

2 SAYI 4 / NİSAN 2010


SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

3


SEMPOZYUM<br />

I. SEKTÖREL MUHASEBE UYGULAMALARI SEMPOZYUMU’’ yapıldı<br />

İnşaat Ve Taahhüt Sektörü Muhasebe,<br />

Vergi ve Denetim Yönleriyle Tartışıldı<br />

4 SAYI 4 / NİSAN 2010


SEMPOZYUM<br />

<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong><br />

<strong>Odası</strong>’nın TÜRMOB<br />

işbirliğiyle 15- 16<br />

Ocak 2010’da<br />

Hilton Otel’de<br />

düzenlemiş olduğu<br />

‘’ I. SEKTÖREL<br />

MUHASEBE<br />

UYGULAMALARI<br />

SEMPOZYUMU’’<br />

yapıldı.<br />

Konusunda uzman<br />

isimlerin konuşmacı<br />

olarak katıldığı Sempozyumda<br />

İnşaat/ Taahhüt<br />

Sektörü’nün sorunları, sektöre<br />

özgü koşullar ve düzenlemeler<br />

muhasebe, vergi ve denetim<br />

yönleriyle incelendi. Türkiye<br />

çapında katılımlarla gerçekleşen<br />

Sempozyuma 22 ayrı Odadan<br />

ve 22 ayrı şehirden akademisyen,<br />

kurum yöneticisi, temsilcisi<br />

ve şirket sahibi-temsilcisi<br />

ile meslek mensubu olmak<br />

üzere toplam 400 katılımcı iştirak<br />

etti. İnşaat/Taahhüt Sektörünün<br />

muhasebe, vergi ve de-<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

5


SEMPOZYUM<br />

netim yönleriyle konunun uzmanı bürokratlar, akademisyenler<br />

ve uygulayıcılar tarafından tartışıldığı<br />

Sempozyumda, iki gün boyunca toplam 15 konuşmacı<br />

beş ayrı oturumda bildirilerini sundular.<br />

Sempozyuma TÜRMOB Genel Başkanı Dr. Masum<br />

Türker, <strong>Kayseri</strong> Valisi Mevlüt Bilici, <strong>Kayseri</strong> AKP<br />

Milletvekili Ahmet Öksüzkaya, <strong>Kayseri</strong> Büyükşehir<br />

Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, <strong>Kayseri</strong> Kocasinan<br />

Belediye Başkanı Bekir Yıldız, Melikgazi Belediyesi<br />

Başkan Vekili Özgül Ayhan, <strong>Kayseri</strong> Melikgazi<br />

Kaymakamı Nusret Dirim, TMSK Başkanı Bülent Üstünel,<br />

<strong>Kayseri</strong> Sanayi <strong>Odası</strong> Meclis Başkanı Nurettin<br />

Okandan, <strong>Kayseri</strong> Ticaret <strong>Odası</strong> Başkan Vekili Mustafa<br />

Erçalık, Sanayi ve Ticaret İl Müdürü Kamil Akçadırcı,<br />

SGK İl Müdürü Mehmet Kır, <strong>Kayseri</strong> Vergi Dairesi<br />

Başkanı Niyazi Özkök, Vergi Denetmenleri, Akademisyenler,<br />

Türkiye genelinden <strong>SMMM</strong> Odaları<br />

Başkanları ve temsilcileri, Yeminli Mali Müşavirler,<br />

meslek mensupları, sanayici ve iş adamları katıldı.<br />

Sempozyumun açılışında konuşan TÜRMOB<br />

Genel Başkanı Masum Türker, muhasebecilik mesleğinin<br />

geliştirilmesi gerektiğine ve bütün başarılı<br />

yönetici, idareci, iş adamı ve siyasetçilerin yanında<br />

bir muhasebecinin bulunduğuna değinerek ‘’’’Eğer<br />

dünyaya açılmak, işinizde söz sahibi olmak istiyorsanız,<br />

yanınızda mutlaka bir muhasebeci ile bir avukat<br />

bulundurmak zorundasınız. Muhasebe mesleğinde<br />

de farklı alanlarda uzmanlaşmaya gidilmelidir.<br />

Doktorluk mesleğinde olduğu gibi muhasebecilikte<br />

de uzmanlık alanlarının geliştirilmesine çalışmaktayız.<br />

Geliştirilen bu alanlarda muhasebecilerin<br />

uzmanlaşmalarını sağlayacağız. Bu uzmanlık tescillendikten<br />

sonra muhasebecilerin daha kaliteli hizmet<br />

vereceklerini düşünmekteyiz’’ dedi.<br />

Türker, ‘’ Belirlenen uzmanlık alanlarından birisi<br />

Adli Muhasebe dalıdır ki, bu çok önemli bir<br />

konu. Mahkemelerde, mahkeme heyetinin yükünü<br />

hafifletecek ve doğru karar vermelerine yardımcı<br />

olacak bir konudur’’ diye konuştu. Türker ayrıca,<br />

Türkiye’nin ekonomik anlamda ayakta durmasının<br />

ve gelişmesinin altında muhasebecilerin bulunduğunun<br />

ifade ederek,’’ Her muhasebeci Türkiye’nin<br />

büyük bir neferidir’’ dedi.<br />

<strong>Kayseri</strong> Valisi Mevlüt Bilici yaptığı açılış konuşmasında,<br />

sivil toplum kuruluşlarının çağdaş demokrasilerin<br />

vazgeçilmez unsurları olduğunu, bu<br />

toplantıyı da öyle algıladığını ifade ederek, önemli<br />

bir sivil toplum kuruluşunun, ülkemizin sorunlarını<br />

masaya yatırıp, onlarla ilgilenip, buradan çıkacak<br />

sonuçları da belki bütün Türkiye kamuoyuyla paylaşıp<br />

önemli bir fayda yaratacağını, bu tür faaliyetlerin<br />

<strong>Kayseri</strong> için de muhasebe mesleği için de büyük<br />

önem arz ettiğini sözlerine ekledi.<br />

6 SAYI 4 / NİSAN 2010


SEMPOZYUM<br />

TBMM tarafından ‘’Yılın Belediye Başkanı’’ seçilen<br />

ve Sempozyumda konuşan <strong>Kayseri</strong> Büyükşehir<br />

Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki, dünyada<br />

her alanda çok büyük ve hızlı gelişmeler yaşandığını,<br />

<strong>Kayseri</strong> Büyükşehir Belediyesi olarak, belediye<br />

hizmetleri alanındaki gelişmeleri yakından takip<br />

ederek, <strong>Kayseri</strong>’de uygulanabilecekleri aldıklarını<br />

bildirdi. Açılış konuşmalarının ardından <strong>Kayseri</strong><br />

<strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> adına Oda Başkanı Suat Özsoy, <strong>Kayseri</strong><br />

Büyükşehir Belediyesi Başkanı Sayın Mehmet<br />

Özhaseki’ye ‘’Yılın Belediye Başkanı’’ seçilmesinin<br />

ve Sempozyuma iştirak etmesinin anısına Teşekkür<br />

Belgesi ile küçük bir hediye sundu.<br />

<strong>Kayseri</strong> Milletvekili Ve <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong><br />

Üyesi <strong>SMMM</strong>. Ahmet Öksüzkaya ise konuşmasında,<br />

muhasebecilik mesleğinde varmak istenilen<br />

esas önemli hususun, denetim mekanizması olduğununa<br />

değinerek, ‘’Biz dünyada görüyoruz ki, bizim<br />

mesleğimiz çok saygın bir meslek ve denetim<br />

konusunda çok ağırlıklı bir meslek. Yani bir muhasebecinin,<br />

mali müşavirin imzası olmadan yatırımlar<br />

belki de yapılamıyor, yatırımlar bir yerden bir<br />

yere kaydırılamıyor ve iş hayatı bu şekilde yönlendiriliyor.<br />

Yani muhasebeci ve mali müşavire ihtiyaç<br />

var. 1989 yılında 3568 sayılı yasayla meslek yasamıza<br />

kavuştuğumuzdan beri meslek adına önemli<br />

gelişmeler kaydettik. Eksiklerimiz vardı ama bu konuda<br />

dünya standartlarına oldukça yaklaşarak nereden<br />

nereye geldik. Tabii eksiklerimizi gidermek<br />

ve kendimize, mesleğimize bir şeyler katmak adına<br />

bu Sempozyum gibi uygulamalar bizim için çok<br />

sevindiricidir’’dedi.<br />

TMSK (Türkiye Muhasebe Standartları Kurulu<br />

Başkanı ) Bülent Üstünel, açılışta yaptığı konuşmada,<br />

kurulun çalışmaları hakkında bilgi verdi.<br />

TMSK’nın dünyaya uyum sağlamak amacıyla uluslararası<br />

muhasebe standartlarını referans olarak aldığını<br />

ve görevini bu şekilde yürüttüğünü belirten<br />

Üstünel, Sempozyumun konusunun da belli bir konuyla<br />

sınırlandırılmış olmasından ve derinlemesine<br />

işleneceğinden dolayı Oda yönetimini kutladığını<br />

söyledi.<br />

<strong>Kayseri</strong> Vergi Dairesi Başkanı Niyazi Özkök,<br />

yaptığı konuşmada, 2009 yılında kriz yaşanmasına<br />

rağmen, vergi tahakkukunda ve tahsilâtta geçtiğimiz<br />

seneye göre sevindirici bir artış yaşandığını,<br />

açılan işletme sayısında da bir artışın söz konusu olduğunu<br />

kaydetti.<br />

<strong>Kayseri</strong> Sanayi <strong>Odası</strong> Meclis Başkanı Nurettin<br />

Okandan da Sempozyum’da yaptığı açılış konuşmasında,<br />

<strong>Kayseri</strong> Sanayi <strong>Odası</strong> olarak muhasebenin,<br />

muhasebecinin, mali müşavirin ve denetimin<br />

çok önemli olduğunu ve buna önem vermemiz gerektiğini<br />

her platformda dile getirdiklerini ifade etti.<br />

Şayet firmalarımızı büyütmek, ölçek ekonomisine<br />

getirmek, ihracatımızı, üretimimizi, istihdamımızı<br />

artırmak istiyorsak, bunların ancak doğru muhasebe<br />

kayıtlarıyla yapılabileceğini ve muhasebeci ve<br />

mali müşavirlere gereken önemi vermemiz gerektiğini<br />

belirten Okandan, Avrupa Birliği’ne gireceksek,<br />

doğru muhasebe kayıtlarına, mali müşavirlerimize<br />

ve hatta bağımsız denetim yaptırmaya ihtiyacımız<br />

olduğunu bunun da dünya çapında rekabet edebilmek<br />

için böyle olması gerektiğini sözlerine ekledi.<br />

<strong>Kayseri</strong> Ticaret <strong>Odası</strong> Başkan Vekili Mustafa<br />

Erçalık ise, Muhasebenin, insandan en büyük organizasyona<br />

kadar herkesi yakından ilgilendiren, kâr<br />

amacı güden veya gütmeyen kuruluşların tamamı<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

7


için gerekli olan bir olgu olduğunu, ayrıca muhasebenin<br />

işletmelere göre sınıflanan en önemli uzmanlık<br />

alanlarından birisi olan inşaat sektörü merkezli<br />

olduğunu inşaat sektörünün de, Türkiye ekonomisinin<br />

lokomotif sektörü olduğunu sözlerinde<br />

dile getirerek bundan dolayı bugün bu Sempozyumun<br />

yapılmasının ne denli önemli ve faydalı olacağından<br />

bahsetti.<br />

<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> Başkanı Suat Özsoy da,<br />

bu yıl ilki yapılan I. Sektörel Muhasebe Uygulamaları<br />

Sempozyumunun bu yılki konusunun ‘’İnşaat/<br />

Taahhüt Sektöründe Muhasebe, Vergi ve Denetim’’<br />

olarak seçildiğini, Sempozyuma 22 Odadan temsilciler<br />

ile Türkiye’nin her yerinden Oda başkanları<br />

ile serbest muhasebeci mali müşavirlerin katıldığına<br />

değinerek ‘’Sempozyumumuzun bu denli ilgi<br />

görmesi bizleri çok mutlu etti. Sempozyumumuza<br />

katılarak destek olan herkese teşekkür ediyorum.<br />

Sempozyumumuz, bundan sonraki yıllarda da gelenekselleşerek<br />

devam edecek ve her Sempozyumda<br />

ayrı bir sektörü ele alıp değerlendireceğiz.’’ dedi.<br />

Sempozyum bitiminde konuşan ve Sempozyumun<br />

düzenlenmesinde, gerçekleştirilmesinde çok<br />

önemli katkıları, emeği bulunan Sempozyum Bilim<br />

Kurulu Üyesi ve Erciyes Üniversitesi İ.İ.B.F. Muhasebe<br />

Finansman Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç.<br />

Dr. Şaban Uzay ise yaptığı kapanış konuşmasında;<br />

Sempozyumun ilk başladığı andan itibaren bitimine<br />

kadar olan yoğun ilginin kendilerini çok sevindirdiğini,<br />

cesaretlendirdiğini ve bunun için katılım<br />

sağlayan herkese teşekkürlerini sunduğunu belirtti.<br />

Amaçlarının öncelikle sektör temsilcilerinden<br />

sektörün sorunlarını dinlemek olduğunu ve bu vesileyle<br />

sektörün ne kadar çok sorunları olduğunu<br />

öğrenmiş olduklarını ifade eden Uzay, Sempozyuma<br />

katılan müteahhitler, inşaat mühendisleri, meslek<br />

mensupları, akademisyenler ve bürokratlar ile<br />

güzel bir etkileşim yarattıklarını ve bu sayede her<br />

alandan temsilcilerin katılımının Sempozyumun<br />

amacı açısından çok sevindirici olduğunu da sözlerine<br />

ekledi.<br />

İki gün süren Sempozyumun ardından Bilim Kurulu<br />

Üyeleri, Düzenleme Kurulu Üyeleri, Konuşmacılar,<br />

Oturum Başkanları, diğer şehirlerin <strong>SMMM</strong><br />

<strong>Odası</strong> Başkan ve Yöneticileri ile meslek mensuplarının<br />

katılımıyla bir Gala Yemeği gerçekleştirilerek<br />

katılımcılara ve katkıda bulunanlara Katılım Belgeleriyle,<br />

Teşekkür Belgeleri takdim edildi. Daha sonra<br />

katılımcılar kendileri için düzenlenen Erciyes ve<br />

<strong>Kayseri</strong> gezisi ile programın yorgunluğunu attılar.<br />

8 SAYI 4 / NİSAN 2010


BİRİNCİ OTURUM:<br />

Türkiye’de İnşaat Sektörünün<br />

Görünümü ve Sorunlar<br />

Oturum Başkanı: Ali Metin POLAT (Ankara <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong><br />

Başkanı)<br />

— Bekir ADIYAMAN / <strong>Kayseri</strong> Ticaret <strong>Odası</strong> Meclis Başkanı<br />

— M. Şükrü KOÇOĞLU / INTES–Türkiye İnşaat Sanayicileri<br />

İşveren Sendikası Başkanı<br />

Türkiye’de İnşaat Sektörünün Genel Bir Değerlendirmesi<br />

— Prof. Dr. Şükrü KIZILOT (Gazi Üniversitesi)<br />

İnşaat Muhasebesinde Özellikli Konular<br />

İKİNCİ OTURUM:<br />

İnşaat Sektöründe Vergi Uygulamaları<br />

Oturum Başkanı: Masis YONTAN ( TÜRMOB Denetleme<br />

Kurulu Bşk.)<br />

— Hayrullah DOĞAN (Nexia Denetim Turkey Yön. Kur. Bşk.)<br />

İnşaat Sektöründe Vergi İncelemeleri<br />

— İsmail TEKKOYUN (Gelir İdaresi Grup Başkanı)<br />

Özel ve Taahhüt Şeklindeki İnşaat İşlerinde Vergisel<br />

Sorunlar<br />

— Abdullah KÜTÜKÇÜ (Gelir İdaresi Başkanlığı, KDV Şube<br />

Müdürü)<br />

İnşaat İşlerinde KDV Uygulamaları<br />

ÜÇÜNCÜ OTURUM: İnşaat Taahhüt<br />

İşletmelerinde Muhasebe Uygulamaları<br />

Oturum Başkanı: Prof. Dr. Rüstem HACIRÜSTEMOĞLU (<br />

Galatasaray Üniversitesi)<br />

— Doç. Dr. Ali ALAGÖZ (Selçuk Üniversitesi)<br />

İnşaat Taahhüt İşletmelerinde Muhasebeye Yön Veren Kurallar<br />

— Prof. Dr. Mehmet SAYARI (Başkent Üniversitesi)<br />

TMS 11: İnşaat Sözleşmeleri<br />

— Doç. Dr. Saygın Eyüpgiller (Yapı Merkezi Holding Eski Muh.<br />

Fin. İşler Koordinatörü /Gazi Üniversitesi )<br />

İnşaat Taahhüt İşletmelerinin Muhasebesinde Uygulamada<br />

Karşılaşılan Sorunlar<br />

DÖRDÜNCÜ OTURUM:<br />

Özel İnşaat İşletmelerinde Muhasebe<br />

Uygulamaları<br />

Oturum Başkanı: Ahmet İÇYER (Konya <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong><br />

Başkanı)<br />

— Prof. Dr. Mevlüt KARAKAYA (Gazi Üniversitesi)<br />

Özel İnşaat İşletmelerinde Maliyetlerin Saptanması<br />

— Dr. Şenol TURUT (BDO DENET YMM A.Ş. – Vergi<br />

Direktörü)<br />

Vergisel ve Hukuki Boyutlarıyla Kat Karşılığı İnşaat İşleri<br />

— İsa KARAKAŞ (Sosyal Güvenlik Kurumu Başmüfettişi)<br />

Asgari İşçilik Müessesesi<br />

BEŞİNCİ OTURUM:<br />

İnşaat Sektöründe Denetim<br />

Uygulamaları<br />

Oturum Başkanı: Prof. Dr. Ömer LALİK (Türkiye Denetim<br />

Standartları Kurulu Başkanı)<br />

— Prof. Dr. Hasan KAVAL (Gazi Üniversitesi)<br />

İnşaat Sektöründe Muhasebe Denetimi<br />

—Ali ÇİCEKLİ (DRT Bağımsız Denetim Şirket Ortağı)<br />

İnşaat Sektöründe Bağımsız Denetimde Karşılaşılan Sorunlar<br />

— Sakıp ŞEKER (Yeminli Mali Müşavir)<br />

İnşaat sektöründe Tasdik Denetiminde Karşılaşılan Sorunlar<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

9


VERGİ HAFTASI<br />

<strong>Kayseri</strong> Vergi Dairesi Başkanlığı’nca 22-28 Şubat 2010 tarihleri arasında<br />

kutlanmakta olan kutlanmakta olan ‘’ 21 VERGİ HAFTASI’’ etkinlikleri kapsamında<br />

Vergi Dairesi Başkanı Niyazi Özkök ve birim yöneticileri, <strong>Kayseri</strong><br />

<strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> Başkanı Suat Özsoy ve Ankara YMM <strong>Odası</strong> <strong>Kayseri</strong><br />

İl Temsilcisi İmdat Şimşek Atatürk Anıtına çelenk koydular.<br />

Sonrasında Valilik ve Büyükşehir<br />

Belediyesi’nin ardından <strong>Kayseri</strong> Vergi Dairesi<br />

Başkanı Niyazi Özkök ve birim amirleri<br />

heyet halinde Vergi Haftası münasebetiyle <strong>Kayseri</strong><br />

<strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong>’na bir ziyarette bulundular.<br />

Ziyaret esnasında <strong>Kayseri</strong> Vergi Dairesi Başkanı<br />

Niyazi Özkök bir konuşma yaptı. ‘’ Vergi Haftası<br />

hepimizin haftası, Vergi ise hepimizin işidir. Burada<br />

sadece devlet ve vatandaşlar karşılıklı taraf değildir.<br />

Aksine devlet de, vatandaşlar da aynı taraftadır.<br />

Dayanışma içinde ve birlikte öncelikle ülkemizin<br />

refahı ve kalkınması için çalışmalıyız. Bu durumda<br />

da başta siz muhasebecilere, mali müşavirlere<br />

düşen görev de mükelleflerinize vergiden kaçınmayı<br />

değil vergi verme konusunda telkinde bulunmanızdır.<br />

Geçen yıla oranla bu yıl, vergi de tahakkuk %<br />

22,5, tahsilât ise %30 artmıştır. Bu durum çok sevindiricidir.<br />

Verginin tabana yayılması ve mükellef<br />

sayısının artması için hepimiz üzerimize düşen görevleri<br />

layıkıyla yerine getirerek dayanışma içinde<br />

çalışmalıyız’’ dedi.<br />

Ziyarette konuşan <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> Başkanı<br />

Suat ÖZSOY da, Vergi Dairesi Başkanlığı ile çok<br />

uyumlu çalıştıklarını ve dayanışma içerisinde bulunduklarını<br />

belirterek, K<strong>SMMM</strong>O olarak her zaman<br />

her konuda yardıma hazır olduklarını ve üzerlerine<br />

düşen görevleri layıkıyla yapacaklarını dile<br />

getirdi. Özsoy, <strong>Kayseri</strong> Vergi Dairesi Başkanı ve beraberindeki<br />

birim amirlerinin vergi haftasını kutlayarak<br />

ziyaretlerinden duyduğu memnuniyeti dile<br />

getirdi.<br />

10 SAYI 4 / NİSAN 2010


VERGİ HAFTASI<br />

Kamuoyunda vergi bilincini oluşturmak,<br />

vergiyi toplumun tüm kesimlerine<br />

benimsetmek amacıyla gelir İdaresi<br />

Başkanlığı’nca geleneksel olarak kutlanan Vergi<br />

Haftası’nın yirmi birincisi 22-28 Şubat 2010 tarihleri<br />

arasında kutlandı.<br />

Hafta etkinlikleri ve <strong>Kayseri</strong> Vergi Dairesi tarafından<br />

belirlenen program kapsamında İl Milli Eğitim<br />

Müdürlüğü’nce belirlenen İlk ve Orta Öğretim<br />

Kurumlarında, öğrenciler için düzenlenen ‘Vergi<br />

Nedir Verginin Önemi’’ konulu konferans programına<br />

konu ile bilgi vermek için <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong><br />

<strong>Odası</strong> üyesi meslek mensuplarımız konuşmacı olarak<br />

katılmıştır.<br />

<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> üyesi 38 meslek mensubu<br />

Vergi Haftası etkinlikleri kapsamında 22-26 Şubat<br />

2010 tarihleri arasında İlköğretim okullarına giderek<br />

öğrencilere vergi kavramını ve verginin önemini<br />

anlattılar. Konferansa konuşmacı olarak katılan<br />

meslek mensupları bu gibi faaliyetlerin kamuoyunda<br />

vergi bilincini oluşturmak adına çok önemli<br />

olduğuna ve ‘’ Ağaç Yaşken Eğilir’’ atasözünden hareketle<br />

geleceğin yetişkinleri, ‘Potansiyel Vergi Mükellefleri’<br />

çocuklarla iletişim kurularak bu bilgilendirmenin<br />

şimdiden gerçekleştirilmesinin çok faydalı<br />

olduğuna dikkat çektiler.<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

11


VERGİ HAFTASI<br />

KAYSERİ VERGİ DAİRESİ<br />

BAŞKANLIĞI TARAFINDAN “22-28<br />

ŞUBAT VERGİ HAFTASI” ETKİNLİKLERİ<br />

KAPSAMINDA “21. VERGİ HAFTASI<br />

HALI SAHA FUTBOL TURNUVASI”<br />

DÜZENLENDİ<br />

22 Şubat – 28 Şubat 2010 tarihleri arasında 21’incisi kutlanan<br />

“Vergi Haftası” etkinlikleri çerçevesinde, <strong>Kayseri</strong> Vergi Dairesi<br />

Başkanlığınca düzenlenen Halı Saha Futbol Turnuvası’na<br />

<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong>’da bir takımla iştirak etti. Turnuvaya ayrıca<br />

Gevher Nesibe Vergi Dairesi, Vergi Denetmenleri Büro Başkanlığı,<br />

<strong>Kayseri</strong> Defterdarlığı, Vergi Dairesi Başkanlığı, Erciyes<br />

Vergi Dairesi, Kaleönü Vergi Dairesi ve Mimarsinan Vergi Dairesi<br />

olmak üzere toplam sekiz takım katıldı. 1 hafta süreyle yapılan<br />

turnuva maçlarından sonra <strong>Kayseri</strong> Vergi Dairesi Başkanlığı<br />

Futbol Takımı turnuva şampiyonu oldu. <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong>O Futbol<br />

Takımı İkinci, Erciyes ve Gevher Nesibe Vergi Müdürlüğü Futbol<br />

Takımları Üçüncülüğü paylaştı.<br />

Şampiyonada ikinci olan <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> Futbol Takımının<br />

kupasını takım kaptanı Sayın Ali YEDİKAYA’ya Gelirler<br />

Kontrolörü Sayın İbrahim Ethem BAL verdi.<br />

Vergi Dairesi Başkanı Niyazi ÖZKÖK, Halı Saha Futbol Turnuvasına<br />

ve Vergi Haftası etkinliklerine katkılarından dolayı <strong>Kayseri</strong><br />

<strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> Başkanı Sayın Suat ÖZSOY’a haftanın anısına Teşekkür<br />

Plaketi takdim etti.<br />

12 SAYI 4 / NİSAN 2010


MUHASEBECİLER GÜNÜ<br />

1 Mart Muhasebeciler Günü, <strong>Kayseri</strong> Serbest<br />

Muhasebeci Mali Müşavirler <strong>Odası</strong>’nın Polisevi<br />

Tesisleri’nde düzenlemiş olduğu yemekli ve müzikli<br />

toplantıyla kutlandı. Oda yönetimi, komisyon üyeleri<br />

ve serbest muhasebeci mali müşavirlerin aileleriyle<br />

katıldığı programda konuklar canlı müzik eşliğinde<br />

keyifli vakit geçirerek 1 Mart Muhasebeciler<br />

Günü’nü kutladılar.<br />

<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> Başkanı Suat Özsoy Programda<br />

yaptığı konuşmada, ‘’1 Mart Muhasebeciler<br />

Günü, 3568 sayılı serbest muhasebecilik ve mali<br />

müşavirlik hakkında kanun ile birlikte resmi statü<br />

kazanan muhasebe meslek erbabının<br />

resmi bayramı olarak kutlanmaktadır.<br />

Bu yasayla muhasebe<br />

meslek mensupları<br />

mesleki statülerine<br />

gerçek anlamda kavuşmuşlardır. Günümüzde birçok<br />

alanda sektörel gelişim ve değişimler yaşanmaktadır.<br />

Muhasebe mesleği de bütün bunlardan<br />

etkilenmekle birlikte bu gelişmeleri izleyen, analiz<br />

eden, yön veren, uzmanlaşmanın öneminin arttığı<br />

denetim mesleği olarak çağdaş yaşamda yerini<br />

almış, ülkemizde ve uluslararası platformda saygınlığının<br />

ve etkinliğinin artırılarak sağlamlaştırılması<br />

gereken bir meslek olmuştur. Bu durum, biz<br />

<strong>SMMM</strong> Odaları ve yöneticileri için de kararlı, güvenilir,<br />

etkin, şeffaf bir yönetim anlayışıyla öncü<br />

ve örnek bir idare olmayı, sorumluluk bilinci içerisinde<br />

çözüm odaklı çalışmayı gerektirmektedir. Bu<br />

doğrultuda <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> yönetimi olarak<br />

bizler de göreve geldiğimiz ilk günden itibaren bunun<br />

bilincinde olarak hareket ettik ve etmeye de<br />

devam edeceğiz.<br />

Bu bağlamda tüm serbest muhasebeci ve mali<br />

müşavirlerin, yeminli mali müşavirlerin, meslek<br />

mensubu adayı olan stajyerlerimizin 1 Mart Muhasebeciler<br />

Günü’nü kutlar, 2010 yılının Türkiye<br />

ve meslek mensuplarımız için bütün<br />

sıkıntılara rağmen iyi geçmesini<br />

dileyerek hepinize saygılar<br />

sunarım’’<br />

dedi.<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

13


TOPLANTI<br />

4. Odalar Ortak Toplantısı 11 Mart 2010 tarihinde Ticaret <strong>Odası</strong> Konferans Salonu’nda yapıldı.<br />

Toplantıya katılan Oda Başkanları ve temsilcileri 2009 yılını değerlendirerek, 2010 yılından beklentilerini<br />

dile getirdiler.<br />

Toplantıda ilk konuşmayı <strong>Kayseri</strong> Ticaret<br />

<strong>Odası</strong> Yönetim Kurulu Başkanvekili Mustafa<br />

Erçalık yaptı. Erçalık ‘’Şayet bir ekonomi<br />

iş ve aş üretemiyorsa ya da yeterince üretememişse<br />

orada başarıdan söz edilemez’’ dedi. Erçalık,<br />

Türkiye’nin en önemli sorununun işsizlik olduğunu<br />

belirtti. İşsizlik oranının artmasının en önemli<br />

nedeninin büyüme oranlarının yeni istihdam yaratabilecek<br />

düzeyi yakalayamaması olduğunu savunan<br />

Erçalık, şöyle devam etti; ‘’ Ekonomi politikalarının<br />

nihai sonucu iş ve aş yaratmaktır. Bu nedenle<br />

ne denirse densin, ne söylenirse söylensin bir ekonominin<br />

yarattığı iş ve aşa bakılır. Şayet bir ekonomi<br />

iş ve aş üretemiyorsa ya da yeterince üretememişse<br />

orada başarıdan söz edilemez. Başka bir ifadeyle<br />

işlerin iyi mi kötü mü olduğu, üretim, yatırım, istihdam<br />

ve gelir rakamlarından anlaşılır. Üretim ve yatırım<br />

artıyorsa iş ve aş imkânı da artar. Ülkede sosyal<br />

politikalar doğru uygulanıyorsa artan gelir haneler<br />

ve fertler arasında adil olarak dağıtılır, refah artar.<br />

İşte o zaman işler iyi demektir’’. Erçalık, tüm olumsuzlukları<br />

rağmen 2010 ve gelecek yıllara da iyimser<br />

bakmak gerektiğine dikkati çekti.<br />

KTO Meclis Başkanı Bekir Adıyaman ise konuşmasında<br />

geçen yıl işsizliğe çözüm bulunamadığına<br />

değindi ve bunu da<br />

devletin resmi<br />

rakamlarının<br />

ortaya koyduğunu<br />

kaydetti.<br />

Adıyaman,<br />

2009’da<br />

piyasada belirli<br />

bir canlanma<br />

gözlenemediğini<br />

belirterek,<br />

K a y s e r i ’d e k i<br />

devlet yatırımlarıyla<br />

ilgili de fazla mesafe<br />

kaydedilemediğini anlattı. 2010 yılında huzur,<br />

barış ve kardeşlik duygularının geliştirilmesinden<br />

yana olduklarını ve bunu umutla beklediklerini vurgulayan<br />

Adıyaman, ‘’Ülkenin en büyük sıkıntılarından<br />

birisi ekonomik sorunların halledilmemiş olmasıdır.<br />

Bu konuda 2010’a umutla bakıyor, daha iyi<br />

bir yıl olmasını ümit ediyoruz. Hem işsizliğin azaltılması,<br />

hem yatırımların artırılması, hem de piyasaya<br />

yön verici, rahatlatıcı tedbirlerin alınması bakımından<br />

2010 yılından büyük beklentilerimiz var’’<br />

diye konuştu.<br />

KAYSO Başkan Yardımcısı Hasan Karaman da<br />

2009 yılında <strong>Kayseri</strong> olarak Türkiye ortalamasının<br />

altında bir küçülme yaşadıklarını söyledi. Özellikle<br />

vergi indirimi yapılan sektörlerde küçülmeyi telafi<br />

ederek büyümeye geçen firmaların da olduğuna<br />

dikkati çeken Karaman, ‘’Türkiye de reform sürecinin<br />

devam etmesi lazım. Seçimlerin de<br />

zamanında yapılması gerektiğine<br />

inanıyoruz. Erken seçim konuları<br />

gündemde olmamalı.<br />

Özelleştirmeler devam<br />

etmeli ama bunun sonuçlarının<br />

da iyi düşünülmesi<br />

gerekiyor’’ dedi.<br />

<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> Başkanı<br />

Suat Özsoy ise konuşmasında, Bütün başarılı<br />

yönetici, idareci, iş adamı ve siyasetçilerin yanında<br />

bir muhasebecinin olduğunu belirterek, günümüzde<br />

de dünyada gelişmiş ülkelere baktığımız<br />

zaman en önemli mesleklerden birinin muhasebecilik<br />

olduğunu dile getirdi. ‘’Planın,<br />

bütçenin<br />

ve muh<br />

a s e b e -<br />

nin olmadığı<br />

hiçbir<br />

kurum ve<br />

kuruluşun<br />

b a ş a r ı ya<br />

u l a ş m a -<br />

sı mümkün<br />

değildir’’<br />

diyen<br />

Özsoy,<br />

‘’ 2009 yılı ile ilgili<br />

ekonomik açıdan <strong>Kayseri</strong>’de Vergi Dairesi Başkanlığımız<br />

tarafından açıklanan rakamlarda tahakkuk<br />

ve tahsilâtta pozitif bir gelişme olsa da dünyada<br />

ve Türkiye de cereyan eden ekonomik kriz şehrimizde<br />

de etkili olmuştur. 2010 yılında her kurum<br />

ve kuruluş üzerine düşen görevi en iyi şekilde yapmalıdır.<br />

Bunların başında hiç tartışmasız hükümet<br />

gelmektedir. Meclisimizin vergi mevzuatlarında yapacağı<br />

değişikliklerle mükellefleri daha teşvik edici<br />

daha geliştirici bir hale getirmemiz gerekmektedir’’<br />

diye konuştu.<br />

Özsoy ayrıca, Maliye Bakanlığının BA ve BS<br />

Formlarındaki düzeltmelerle ilgili ceza uygulamalarının<br />

son derece yanlış olduğunu, esnaflarımızın<br />

ve esnaf temsilcilerimizin bu konuda henüz tam anlamıyla<br />

cezai müeyyideleri yaşamadığını ve bunun<br />

son derece sıkıntı yaşatacağını, bu cezaların kaldırılmasıyla<br />

ilgili gerekli girişimlerin yapılması gerektiğini<br />

de vurgularken ‘’ KDV oranını da<br />

% 10’a düşmeli ve bir takım teşvikler<br />

getirilmelidir. Kredi faiz<br />

oranları düşürülmeli ve<br />

KOBİ’lerin ezilmeden, güçlü<br />

ve aktif bir şekilde ekonomik<br />

hayatta yer alması<br />

sağlanmalıdır’’ dedi.<br />

Ankara Yeminli Mali Müşavirler<br />

<strong>Odası</strong> <strong>Kayseri</strong> il Temsilcisi İmdat Şimşek<br />

de işsizliğin Türkiye’de sorun olmaya devam ettiğini<br />

buna rağmen KDV ve ÖTV indirimleri ile canlanmanın<br />

da beraberinde geldiğini dile getirdi. Şimşek kayıt<br />

dışı ekonominin biran evvel kayıt altına alınması<br />

gerektiğini vurguladı.<br />

Ticaret Borsası temsilcisi Mehmet İştahlı dünyada<br />

yaşanan ekonomik kriz ve bununla birlikte ülkelerin<br />

aldığı önlemleri sıraladı.<br />

Yahyalı Ticaret <strong>Odası</strong> Başkanı Mustafa Tütüncü<br />

de yeni çıkarılacak olan maden yasası ile birlikte<br />

bütün madenlerin devletleştirildiğini bunun geri<br />

çekilmesi gerektiğini söyledi.<br />

KESOB Başkanı Mehmet Ali Çevrim ise 2009 yılında<br />

ciddi sıkıntılar yaşamalarına rağmen 2010 yılından<br />

umutlu olduklarını vurguladı.<br />

Doğrudan gelir desteği sıfırlandı diyerek hükümeti<br />

eleştiren Kocasinan Ziraat <strong>Odası</strong> Başkanı Emin<br />

Yılmaz, tarımda yeni bir havza oluşturulduğunu<br />

havza çerçevesinde bölgelerinde ekilecek ürünlerin<br />

tespit edildiğini ama bunun da yanlış uygulandığını<br />

söyledi. ‘’Et fiyatları olması gereken yerde’’ diyen<br />

Emin Yılmaz, et el yakıyor diyenlere tepki göstererek<br />

yıllardır besicilerin eli yanıyordu dedi. Yılmaz ithal<br />

hayvan konusunu da eleştirerek’’ Türkiye’ye ithal<br />

et girerse dert girer’’ diye konuştu.<br />

14 SAYI 4 / NİSAN 2010


SEMİNER<br />

29 Ocak Cuma günü saat 14.00’de <strong>Kayseri</strong> İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Tiyatro Salonunda <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> tarafından Gelirler Başkontrolörü Eray<br />

Mercan’ın konuşmacı olarak katıldığı ‘’ Dönem Sonu İşlemleri’’ konulu bir seminer düzenlendi.<br />

Seminere Vergi Dairesi Başkanı Niyazi ÖZKÖK,<br />

<strong>Kayseri</strong> Vergi Dairesi Başkanlığı Denetim Grup Müdürü<br />

Kazım Karaca, <strong>Kayseri</strong> Serbest Muhasebeci<br />

ve Mali Müşavirler <strong>Odası</strong> Başkanı Suat ÖZSOY,<br />

K<strong>SMMM</strong>O Yönetim Kurulu Üyeleri Baki Gümüşoluk<br />

ile Baki Keser ve çok sayıda Serbest Muhasebeci ve<br />

Mali Müşavirler dinleyici olarak katıldı.<br />

<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> Başkanı Suat Özsoy seminerde<br />

yaptığı açılış konuşmasında <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong><br />

<strong>Odası</strong> için eğitimin çok önemli olduğuna değinerek<br />

her geçen gün sayıları gittikçe artan meslek mensuplarının<br />

eğitimi için çalıştıklarını ifade etti. <strong>Kayseri</strong><br />

<strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> tarafından geçtiğimiz günlerde<br />

gerçekleştirilen I. SEKTÖREL MUHASEBE UYGULA-<br />

MALARI SEMPOZYUMU’NUN da Türkiye çapında ve<br />

üyeler nezdinde büyük ilgi gördüğüne dikkat çeken<br />

Özsoy, Oda olarak, meslek mensubu üyelerin yararına<br />

olacak bu gibi eğitim faaliyetlerine hız kesmeden<br />

devam edeceklerini bildirdi.<br />

Seminere katılan <strong>Kayseri</strong> Vergi Dairesi Başkanı<br />

Niyazi ÖZKÖK de açılış konuşması yaptı. Konuşmasında<br />

Vergi Dairesi’nin uygulamalarından ve çalışmalarından<br />

kısaca bahseden Özkök, mükelleflerle<br />

işbirliği halinde yapılan çalışmalarla vergilendirme<br />

durumumuzda sevindirici şekilde artış olduğunu<br />

söyledi. Bu bağlamda mükellefleri de sahte fatura<br />

konusunda uyardı. Mükelleflerin beyannamelerini<br />

vermeden önce incelemelerini, iş işten geçmeden<br />

beyanlarını düzeltmelerini, sahte faturası olanların<br />

bunları defter ve belgelerinden çıkarmalarını istedi.<br />

Seminerde, Gelirler Başkontrolörü Eray Mercan<br />

‘’Dönem Sonu İşlemleri’’ ile ilgili bir sunum<br />

yaptı ve katılımcılara ayrıntılı bilgiler verdi.<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

15


SEMİNER<br />

27 Şubat Cumartesi günü saat 14.00’de <strong>Kayseri</strong> İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Toplantı Salonu’nda <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> tarafından Gelirler Kontrolörü İbrahim<br />

Ethem Bal’ın konuşmacı olarak katıldığı ‘‘ Gelir Vergisi Beyannamesi Düzenlenmesi’’ konulu bir seminer düzenlendi.<br />

Seminere <strong>Kayseri</strong> Vergi Dairesi Başkanı Niyazi<br />

Özkök, <strong>Kayseri</strong> Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler<br />

<strong>Odası</strong> Başkanı Suat Özsoy, K<strong>SMMM</strong>O Yönetim<br />

Kurulu Üyeleri Baki Gümüşoluk ile Baki Keser ve çok<br />

sayıda Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavir dinleyici<br />

olarak katıldı.<br />

<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> Başkanı Suat Özsoy seminerde<br />

yaptığı açılış konuşmasında <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong><br />

<strong>Odası</strong> için eğitimin çok önemli olduğuna değinerek<br />

her geçen gün sayıları gittikçe artan meslek mensuplarının<br />

eğitimi için çalıştıklarını ifade etti. Özsoy,<br />

ayrıca içinde bulunduğumuz Vergi Haftasının<br />

da önemine değinerek herkesin Vergi Haftasını kutladı.<br />

Seminere katılan <strong>Kayseri</strong> Vergi Dairesi Başkanı<br />

Niyazi ÖZKÖK de yaptığı açılış konuşmasında,<br />

kamuoyunda vergi bilincini oluşturmak, vergiyi<br />

toplumun tüm kesimlerine benimsetmek amacıyla<br />

Gelir İdaresi Başkanlığı’nca geleneksel olarak<br />

kutlanan Vergi Haftası’nın öneminden bahsederek<br />

<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> ile birlikte yürüttükleri<br />

etkinliklerde Odanın çalışmalarından ve katılımlarından<br />

dolayı teşekkürlerini sundu. Gelir İdaresi<br />

Başkanlığı ve <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong>nın görüşmeleri<br />

gereği 1 adet Gayri Menkul Sermaye İradı Beyannamesinin<br />

üyelerimiz tarafından ücretsiz düzenlenmesi<br />

konusunda ortak karara varıldığını duyuran<br />

Özkök, Odamız üyelerinin bu konuda gösterecekleri<br />

hassasiyete ve ilgiye de teşekkür etti.<br />

Seminerde, Gelirler Kontrolörü İbrahim Ethem<br />

Bal ‘’Gelir Vergisi Beyannamesi Düzenlenmesi’’ ile<br />

ilgili bir sunum yaptı ve katılımcılara ayrıntılı bilgiler<br />

vererek onların sorularını yanıtladı.<br />

16 SAYI 4 / NİSAN 2010


EĞİTİM<br />

Lisans, Önlisans ve Lise - Ortaöğretim seviyesinde<br />

eğitim ve öğretim kurumları mezunları için<br />

SM’den <strong>SMMM</strong>’ye geçişi sağlayacak olan 2010/1<br />

Mesleki Uyum Eğitimi ile Özel Serbest Muhasebeci<br />

Mali Müşavirlik Sınavı hazırlık süreci Odamızda başladı.<br />

<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> hizmet binasında gerçekleşen<br />

eğitim programına Serbest Muhasebecilikten,<br />

Serbest Muhasebeci Mali Müşavirliğe geçmek<br />

isteyen meslek mensupları bu dönem de iştirak<br />

ettiler.<br />

Mesleki unvanlarını Serbest Muhasebecilikten<br />

(SM), Serbest Muhasebeci Mali Müşavirliğe<br />

(<strong>SMMM</strong>) taşımak isteyen 19’u İlköğretim ve Lise,<br />

3’ü Ön lisans, 6’sı Lisans mezunu olmak üzere toplam<br />

28 meslek mensubu, <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> tarafından<br />

yürütülen ‘’Mesleki Uyum Eğitimi Eğitim<br />

Programı’’ ile eğitimlere başladı. 28 Serbest Muhasebeci<br />

meslek mensubu üyemizin başvurmuş olduğu<br />

programda adaylar teorik eğitimden sonra Odamızda<br />

kendileri için düzenlenen Mesleki Uyum Eğitimi<br />

programına dâhil oldular. 18 Mart Perşembe<br />

günü Odamızdaki pratik eğitimleri sona eren meslek<br />

mensupları daha sonra Odamız hizmet binasında<br />

gerçekleştirilen sınava girdiler. Başarılı olan meslek<br />

mensupları 25 Nisan 2010 tarihinde Ankara’da<br />

yapılacak olan Özel <strong>SMMM</strong> Sınavı’na katılacaklar.<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

17


ZİYARET<br />

AKADEMİSYENLERDEN ODAMIZA ZİYARET<br />

Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler<br />

Fakültesi Dekanı ve İktisat Politikası Anabilim Dalı<br />

Başkanı Prof. Dr. Ekrem ERDEM, İktisadi ve İdari<br />

Bilimler Fakültesi Muhasebe Finansman Anabilim<br />

Dalı Öğretim Üyeleri Doç. Dr. Şaban Uzay,<br />

Doç. Dr. Azzem ÖZKAN, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Doğan,<br />

Yrd. Doç. Dr. Murat ESMERAY, Mali Hukuk<br />

Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Öğr. Gör. Dr. Ahmet<br />

Somuncu’dan oluşan heyet <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong><br />

Başkanı Suat Özsoy ve Yönetim Kurulu üyelerine bir<br />

nezaket ziyaretinde bulundular.<br />

Çoğu, staja başlama ve bitirmeye yönelik kurslarımızda<br />

da üyelerimize, stajyerlerimize ders veren<br />

akademisyenler ve Erciyes Üniversitesi İktisadi<br />

ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ekrem<br />

ERDEM <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong>O Başkanı Suat Özsoy, Oda<br />

Yönetim Kurulu üyeleri Baki Gümüşolu, Baki Keser,<br />

Disiplin Kurulu Başkanı Anfer Yılmaz ile Disiplin Kurulu<br />

Üyesi Mustafa Kükürtçüoğlu ile <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong><br />

<strong>Odası</strong> Hizmet Binasında bir araya geldiler. Üniversite<br />

ile <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong>’nın eğitim konularında<br />

el ele vererek çalışmasının önemine değinen akademisyenlerimiz<br />

ve <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> yönetimi,<br />

ayrıca bu tür çalışmalarda ve bilimsel projelerde de<br />

işbirliği yapılarak birlikte çalışılacak konuların da artarak<br />

devam etmesi gerektiğine dikkat çektiler.<br />

18 SAYI 4 / NİSAN 2010


ZİYARET<br />

K<strong>SMMM</strong>O YÖNETİMİ’NDEN BÜRO<br />

AÇAN ÜYELERİMİZE “HAYIRLI<br />

OLSUN” ZİYARETLERİ SÜRÜYOR<br />

2010 yılında da bağımsız çalışmak üzere kendi bürosunu<br />

açan üyelerimize <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> Başkanı<br />

Suat Özsoy ve Yönetim Kurulu üyeleri Baki Gümüşoluk ile<br />

Baki Keser’in ‘’Hayırlı Olsun’’ ziyaretleri devam ediyor..<br />

Başkan Suat Özsoy, ‘’ Bizler, <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong><br />

olarak Bağımsız çalışmak üzere adım atan üyelerimizi<br />

desteklemek ve karşılaşacakları her türlü sorunda da<br />

onlara yardımcı olmak için her zaman meslektaşlarımızın<br />

yanındayız. ‘’ dedi.<br />

Artık Bağımsız faaliyet gösterecek olan üyelerimizin<br />

bürolarına giderek ziyarette bulunan Başkan Suat Özsoy<br />

ve Yönetim Kurulu üyeleri, üyelere bundan sonraki çalışmalarında<br />

da başarılar dilerken, K<strong>SMMM</strong>O olarak üyelere<br />

de her zaman destek vereceklerini belirttiler.<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

19


TÖREN<br />

2009 Yılı içerisinde <strong>SMMM</strong> Mesleki Yeterlilik Sınavı’nı ilk girişte<br />

bütün dersleri geçerek kazanan mali müşavir üyelerimize <strong>Kayseri</strong><br />

<strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> yönetimi tarafından, üstün başarılarından dolayı<br />

Oda hizmet binasında düzenlenen bir törenle takdir belgeleri<br />

takdim edildi. <strong>SMMM</strong> Mesleki Yeterlilik Sınavı’nı ilk girişte kazanarak<br />

üstün başarı örneği sergileyen meslek mensuplarımıza takdir<br />

belgelerini Oda Başkanı Suat Özsoy ve Yönetim Kurulu üyeleri<br />

Baki Gümüşoluk ile Baki Keser verdiler.<br />

Oda Başkanı Suat Özsoy törende yaptığı konuşmada, <strong>Kayseri</strong><br />

<strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> olarak eğitime her zaman önem vererek eğitimi<br />

ilk sıraya koyduklarını ve bunun karşılığını da üyelerden gelen<br />

üstün başarılarla aldıklarını, bu durumun da hem Odayı hem Yönetim<br />

olarak kendilerini gururlandırdığını belirtti. Oda olarak her<br />

konuda üyelerini desteklemek ve karşılaşacakları her türlü sorunda<br />

da onlara yardımcı olmak için meslektaşlarının yanında olduğunu<br />

belirten Başkan Suat Özsoy ve Yönetim Kurulu üyeleri, meslek<br />

mensuplarına bundan sonraki çalışmalarında da başarılar dilerken,<br />

<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> olarak kendilerine her zaman destek<br />

vereceklerini ifade ettiler.<br />

20 SAYI 4 / NİSAN 2010


SEMİNER<br />

<strong>Kayseri</strong> Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler<br />

<strong>Odası</strong> tarafından düzenlenen “Kurumlar Vergisi<br />

Beyannamesi Düzenleme” semineri 7 Nisan 2010<br />

Çarşamba Günü İl Kültür Turizm Müdürlüğü Toplantı<br />

Salonu’nda Saat 14.00’de gerçekleştirildi.<br />

Seminere, <strong>Kayseri</strong> Vergi Dairesi Başkanı Niyazi<br />

Özkök, <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> Başkanı Suat Özsoy<br />

ve Yönetim Kurulu üyeleri, Gelirler Kontrolörleri<br />

ve çok sayıda serbest muhasebeci mali müşavir<br />

karıldı.<br />

<strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> Başkanı Suat Özsoy, seminerde<br />

yaptığı açılış konuşmasında <strong>Kayseri</strong> <strong>SMMM</strong><br />

<strong>Odası</strong> için eğitimin çok önemli olduğuna değinerek<br />

her geçen gün sayıları gittikçe artan meslek mensuplarının<br />

eğitimi için çalıştıklarını ifade etti. Özsoy,<br />

bu ve bunun gibi eğitim faaliyetlerinin mesleğin<br />

ve meslek mensuplarının yararı için artarak devam<br />

edeceğini söyledi.<br />

Seminere katılan <strong>Kayseri</strong> Vergi Dairesi Başkanı<br />

Niyazi ÖZKÖK de yaptığı konuşmada, <strong>Kayseri</strong><br />

<strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong>’nın düzenlediği eğitim faaliyetlerinin<br />

mesleğin gelişmesi ve meslek mensuplarının<br />

bilgilendirilmesi açısından çok önemli olduğunu<br />

ve bundan büyük memnuniyet duyduklarını ifade<br />

etti. Özkök, mükelleflerle işbirliği halinde yapılan<br />

çalışmalarla vergilendirme durumumuzda sevindirici<br />

şekilde artış olduğunu söyledi. Bu bağlamda<br />

mükellefleri de sahte fatura konusunda uyaran Özkök,<br />

mükelleflerin kurumlar vergisi beyannamelerini<br />

vermeden önce sahte fatura konusunu da dikkate<br />

alarak incelemelerini, iş işten geçmeden beyanlarını<br />

düzeltmelerini, sahte faturası olanların bunları<br />

defter ve belgelerinden çıkarmalarını istedi.<br />

Gelirler Eski Başkontrolörü ve Ankara Eski<br />

Defterdar Yardımcısı, Yeminli Mali Müşavir A. Murat<br />

Yıldız’ın konuşmacı olarak katıldığı seminerde<br />

katılımcılara Kurumlar Vergisi Beyannamesi Düzenlenmesi<br />

konusunda bir sunuş yaparak onlara Kurum<br />

Kazancının Tespitinde Özellikli Konularla ilgili<br />

bilgi verdi.<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

21


RUHSAT TÖRENİ<br />

<strong>Kayseri</strong> Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler <strong>Odası</strong> tarafından düzenlenen ruhsat töreniyle<br />

yorucu bir eğitim süreci ve zorlu bir sınavın ardından 2010 yılında ruhsat almaya hak kazanan<br />

meslektaşlarımıza ruhsatları verildi. Ruhsat alan meslektaşlarımıza K<strong>SMMM</strong>O Yönetimi de bundan<br />

sonraki meslek hayatlarında başarılarının devamını diledi.<br />

22 SAYI 4 / NİSAN 2010


HABER<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

23


YENİ ÜYELER<br />

1037- SM. Mustafa İşlenmiş<br />

1969 Bünyan doğumlu. Gazi Üniversitesi Bolu Meslek Yüksekokulu Muhasebe Bölümü’nden mezun<br />

oldu. Ocak 2010’da Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

1038- <strong>SMMM</strong>. Ayşe Çolak<br />

1980 Bünyan doğumlu. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Ocak 2010’da<br />

Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

1039- <strong>SMMM</strong>. Ahmet Aktay<br />

1977 <strong>Kayseri</strong> doğumlu. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Ocak 2010’da<br />

Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

1040- <strong>SMMM</strong>. Erol Özdet<br />

1976 <strong>Kayseri</strong> doğumlu. Erciyes Üniversitesi İ.İ.B.F. ‘den mezun oldu. Ocak 2010’da Odamıza kaydını<br />

yaptırdı.<br />

1041- <strong>SMMM</strong>. İbrahim Karataş<br />

1969 Çaykara doğumlu. Süleyman Demirel Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun oldu. Şubat<br />

2010’da Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

1042- <strong>SMMM</strong>. Hidayet Ahmet Bozuklu<br />

1982 <strong>Kayseri</strong> doğumlu. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Şubat 2010’da<br />

Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

1043- <strong>SMMM</strong>. Hamza Özdemir<br />

1982 Develi doğumlu. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Şubat 2010’da<br />

Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

1044- SM. Mustafa Yüksel<br />

1973 Tomarza doğumlu. <strong>Kayseri</strong> Atatürk Ticaret Meslek Lisesi’nden mezun oldu. Şubat 2010’da<br />

Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

24 SAYI 4 / NİSAN 2010


YENİ ÜYELER<br />

1045- <strong>SMMM</strong>. Hasan Balcı<br />

1983 <strong>Kayseri</strong> doğumlu. Erciyes Üniversitesi İ.İ.B.F. ‘den mezun oldu. Şubat 2010’da Odamıza kaydını<br />

yaptırdı.<br />

1046- <strong>SMMM</strong>. Mehmet Özkurt<br />

1977 <strong>Kayseri</strong> doğumlu. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Şubat 2010’da<br />

Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

1047- <strong>SMMM</strong>. Ercan Yazır<br />

1973 Üsküdar doğumlu. Afyon Kocatepe Üniversitesi İ.İ.B.F.’den mezun oldu. Şubat 2010’da Odamıza<br />

kaydını yaptırdı.<br />

1048- <strong>SMMM</strong>. Göksel Yıldırım<br />

1974 Afşin doğumlu. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Mart 2010’da<br />

Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

1049- <strong>SMMM</strong>. Birol Övünç<br />

1978 <strong>Kayseri</strong> doğumlu. Erciyes Üniversitesi İ.İ.B.F. ‘den mezun oldu. Mart 2010’da Odamıza kaydını<br />

yaptırdı.<br />

1050- <strong>SMMM</strong>. Mustafa Aşıkoğlu<br />

1977 Yahyalı doğumlu. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Mart 2010’da<br />

Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

1051- <strong>SMMM</strong>. Selahattin Özcan<br />

1984 Tomarza doğumlu. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Mart 2010’da<br />

Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

1052- <strong>SMMM</strong>. Şaban Bilgen<br />

1979 <strong>Kayseri</strong> doğumlu. Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Mart<br />

2010’da Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

1053- <strong>SMMM</strong>. İsmail Polat<br />

1982 <strong>Kayseri</strong> doğumlu. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. Mart 2010’da<br />

Odamıza kaydını yaptırdı.<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

25


MAKALE<br />

Doç. Dr. Saban UZAY *<br />

İÇ KONTROL KURUMSAL YÖNETİME<br />

YARDIMCI OLUR<br />

* Erciyes Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi<br />

Öğretim Üyesi<br />

İşletmede önceden belirlenmiş olan hedeflere<br />

ulaşılmasında çeşitli risklerle /sürprizlerle karşılaşılır.<br />

Yöneticiler sürprizlerden hoşlanmazlar. Sürprizlerin<br />

yani risklerin ortadan kaldırılması veya yok<br />

sayılması değil, iyi bir şekilde yönetilmesi gerekir.<br />

İşletmenin karlılığını sağlamak, olağan iş akışında<br />

sürprizleri en aza indirmek açısından kontrol önlemleri<br />

alınmalıdır.<br />

İşletmenin amaçlarına ulaşmasında yönetime<br />

güvence sağlamak amacıyla oluşturulan politika ve<br />

prosedürlere iç kontrol veya kontrol sistemi adı verilir.<br />

Bir işletmenin etkin şekilde iç kontroller oluşturmasından<br />

ve sürdürmesinden yönetim sorumludur.<br />

Her işletmenin dolayısıyla muhasebe bürolarının<br />

da yazılı olsun olmasın bir iç kontrol sistemi<br />

mutlaka vardır. Örnek olarak, onay mekanizmaları,<br />

ekip toplantıları, açık iletişim, mutabakatlar, bütçe<br />

sistemi, erişim prosedürleri (şifreler) gibi.<br />

İç kontroller doğaları gereği üç kısımdan oluşur.<br />

Bunlar:<br />

• Ortaya çıkarıcı kontroller,<br />

• Önleyici kontroller ve<br />

• Koruyucu kontrollerdir.<br />

İç kontrol sisteminde en etkin kontroller önleyici<br />

kontrollerdir. En basit önleyici kontrol ise, gelecekteki<br />

iç kontrol çalışmaları ve paylaşılan bir vizyonu<br />

yerine getirmeye yönelik olandır. Kontrol önlemlerinden<br />

muhasebeye yani finansal bilgi ve raporlamanın<br />

etkinliğine yönelik olanlara muhasebe<br />

kontrolleri; süreçlerin sağlıklı işlemesine yönelik<br />

olanlara ise operasyonel kontroller ya da süreç<br />

kontrolü adı verilmektedir. Süreç kontrolü; işletmenin<br />

süreçlerinde (satın alma, satış, personel<br />

gibi) önleyici, tespit edici, düzeltici ve telafi edici<br />

kontrollerin bulunmasıdır<br />

İç kontrolü tek başına bir sistem olarak ele almaktan<br />

ziyade, planlama, bütçe, muhasebe, denetim<br />

ve bilgi sistemi türünden sistemleri birbirleriyle<br />

kaynaştıran bir kavram olarak düşünmek gerekir.<br />

Etkin çalışan bir iç kontrol sistemi organizasyonlar<br />

için temel bir unsurdur. İç kontrollerin esas amaçları<br />

şunlardır:<br />

◊◊<br />

◊◊<br />

◊◊<br />

◊◊<br />

◊◊<br />

Faaliyetlerde etkinliğin ve verimliliğinin<br />

artırılması,<br />

Kanunlara ve düzenlemelere uygunluğun<br />

sağlanması,<br />

İşletme varlıklarının güvence altına alınmasının<br />

sağlanması,<br />

Finansal raporlamanın güvenilirliğinin artırılması,<br />

Kurumsal yönetime yardımcı olunmasıdır.<br />

İç kontroller önemlidir, çünkü; kontrol eksiklikleri,<br />

onaysız yapılan ticari işlemlere, yükümlülüklerinin<br />

yerine getirilmemesine, finansal işlemlerde<br />

hatalara, fiktif satışlar, bilgi verilmeden onaylanan<br />

sözleşmeler, yolsuzluğa maruz kalınabilecek durumlar,<br />

açılan davalar gibi eksikliklere ve bunun sonucunda<br />

da kurumun itibarının azalmasına yol açabilir.<br />

Genel olarak KOBİ’lerde çalışan ve bölüm sayısının<br />

az olmasından dolayı iç kontrolü uygulamak<br />

daha kolaydır. Ancak bu tür işletmelerde aynı zamanda<br />

gayri-resmi bir alt yapının da olması dolayısıyla<br />

önemli ölçüde yardımcı önlemlerin de alınması<br />

gerekmektedir.<br />

İç kontroller ile ilgili bazı temel hususlar şöyledir;<br />

◊◊<br />

İç kontrolün başlangıç noktası kuvvetli şekilde<br />

yapılandırılmış kontrol ortamıdır.<br />

26 SAYI 4 / NİSAN 2010


MAKALE<br />

◊◊<br />

◊◊<br />

◊◊<br />

◊◊<br />

◊◊<br />

◊◊<br />

◊◊<br />

◊◊<br />

◊◊<br />

◊◊<br />

◊◊<br />

Başarılı bir kontrol ortamı, yönetimin kararlılığı<br />

ve desteğini gerektirir.<br />

İç kontroller işletmelerin ve işletmelerde<br />

gerçekleştirilen her işin ayrılmaz bir parçasıdır.<br />

İç kontrolün gerçek amacı, insanı kontrol<br />

değil, iş sürecini kontrol etmektir.<br />

Kontrollerin özünün önceliği önemlidir. Biçimin<br />

ön plana çıkmasına izin verilmemelidir.<br />

İç kontroller işlerin ilk seferinde ve her seferinde<br />

doğru olmasına yardımcı olur.<br />

İşletmenin büyümesi veya küçülmesi gibi<br />

durumlarda farklı kontrollere ihtiyaç duyulur.<br />

İç kontrol ile işletme verimliliği arasında<br />

doğrudan ve dolaylı yakın bir ilişki vardır.<br />

İç kontroller iş akışlarının üstüne değil, içine<br />

yerleştirilmelidir.<br />

Etkili olmak için kontroller denetime değil,<br />

önemli noktalara yerleştirilmelidir.<br />

İç kontrollerle ilgili maliyet fayda karşılaştırması<br />

yapılmalıdır.<br />

İç kontrollerde bilgi teknolojisinden azami<br />

ölçüde yararlanılmalıdır.<br />

Finansal raporlama<br />

Uygunluk<br />

Faaliyetler<br />

Kontrol Faaliyetleri<br />

Kontrol Çevresi<br />

Yönetimin kontrol hedeflerine ulaşmasında<br />

makul güvenceyi sağlamak amacıyla oluşturduğu<br />

kontroller başlıca beş kısımda incelenmektedir.<br />

Bunlar:<br />

◊◊<br />

◊◊<br />

◊◊<br />

◊◊<br />

◊◊<br />

Kontrol ortamı,<br />

Risk değerleme,<br />

Kontrol faaliyetleri,<br />

Bilgi ve iletişim,<br />

İzlemedir.<br />

İç kontrolün unsurları şekil 1’de gösterilmiştir.<br />

Aşağıda iç kontrol unsurları hakkında daha<br />

açıklayıcı bilgi verilmektedir. Bunlar:<br />

a) Kontrol Ortamı: Bir işletmede kontrol bilincinin<br />

oluşması açısından, üst yönetimin bu konudaki<br />

kültür, tutum ve davranışları çok önemlidir. Kontrol<br />

ortamı, işletmenin üst yöneticileri, müdürleri ve ortaklarının<br />

işletmenin iç kontrolü ve önemine ilişkin<br />

tutumlarını yansıtan eylemleri, politikaları ve prosedürlerinden<br />

oluşur.<br />

b) Risk Değerleme: Finansal raporlama sürecinin<br />

genel kabul görmüş standartlara uygun olmasının<br />

temini açısından yönetimin yapmış olduğu risk<br />

tanımları ve analizlerinden oluşur. İşletmeler sürekli<br />

olarak iç ve dış kaynaklı çeşitli risklerle karşı<br />

Birimler<br />

Ya da<br />

Faaliyetler<br />

karşıyadırlar. Çünkü ekonomik, endüstriyel ve faaliyet<br />

koşulları sürekli olarak değişmektedir. Dolayısıyla<br />

bu değişime iç kontrolün de uyum sağlaması<br />

gerekir. Yönetim, hata ve hileleri en aza indirebilmek,<br />

iç kontrolü etkin hale getirebilmek için riskleri<br />

değerler. Finansal kuruluşlarda ve kurumsallaşmış<br />

işletmelerde yönetim, ayrı bir risk yönetim birimi<br />

oluşturabilmektedir. İç kontroller riskleri azaltmaya<br />

yardımcı olur, ancak risklerin tamamını ortadan<br />

kaldırmaz.<br />

c) Kontrol Faaliyetleri: İşletmenin hedeflerine<br />

ulaşması için, belirlenen riskleri önlemek için gerekli<br />

tedbirleri almasına yardımcı olacak ve diğer<br />

dört kontrol unsurunda da yer alan politikalar ve<br />

prosedürlerdir. Bunlar, fiziksel, yönetsel ve muhasebe<br />

ile ilgili kontrollerdir. Kontrol faaliyetleri geleneksel<br />

(manüel) olabildiği gibi otomatik de olabilir.<br />

Örneğin, GPS sistemi ile araçların takibi gibi. Başlıca<br />

özel kontrol faaliyeti türleri şunlardır:<br />

• Görevlerin ayrımında yeterlilik: Denetçi<br />

özellikle şu alanlarda görevlerin ayrımına<br />

dikkat eder; i) muhasebe ve varlıkları<br />

koruma görevleri ayrı olmalıdır. Örneğin,<br />

veznedar muhasebe kayıtlarına erişememelidir.<br />

ii) Varlıkları koruma ile işlemleri<br />

gerçekleştirme görevleri ayrı olmalıdır. Örneğin,<br />

satın alma işlemini gerçekleştiren<br />

kişi ile ödemeyi yapanın aynı kişi olmaması<br />

gibi. iii) İşlemlerin kaydedilmesinin, işlemin<br />

gerçekleştiği departmanın dışında bir<br />

departmanda yapılması. iv) Bilgi işlem biriminin,<br />

kullanıcı departmanlardan ayrı olmasıdır.<br />

İşletmenin büyüklüğü doğal olarak<br />

görevlerin ayrımının kapsamının belirlenmesinde<br />

etkilidir. Küçük işletmelerde<br />

ek maliyet getirmesinden dolayı yeterli<br />

bir ayrım yapılamamaktadır. Ancak küçük<br />

işletmelerin gayri resmi faaliyetlerinin<br />

de olabileceği göz önünde tutularak başka<br />

tedbirlerin alınması gerekir. Örnek olarak;<br />

üst yönetim (ortak) tarafından ödemelerin<br />

ve banka doğrulamalarının incelenmesi,<br />

kredi alımlarının ve şüpheli alacakların<br />

onaylaması, iadelerin, cari hesapların incelenmesi<br />

gibi.<br />

• İşlem ve faaliyetlerin uygun yetkilendirilmesi:<br />

Şayet işletme çalışanlarının hepsi,<br />

varlık satın alma veya satma konusunda<br />

yetkili ise, o işletmede bir karmaşa ortamının<br />

olması kaçınılmazdır. Yetkilendirme<br />

genel veya özel olabilir. Genel yetkilendirmeden<br />

kastedilen, örgütün izleyeceği<br />

politikaların yönetim tarafından oluşturulmasıdır.<br />

Örneğin, fiyat listesi, müşteriler<br />

için kredi limitleri gibi. Özel yetkilendirme<br />

ise, işlem bazında uygulanır. Onaylama<br />

ile yetkilendirme arasında farklılık söz<br />

konusudur. Onaylama, bir işlem için yetkilendirme<br />

politikasına uyulduğunun gösterilmesidir.<br />

Günümüzde bazı işlemlerde<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

27


MAKALE<br />

onaylama işlemi bilgisayar aracığıyla da<br />

yapılabilmektedir.<br />

• Yeterli belgeler ve kayıtlar: Faturalar, sipariş<br />

fişleri, ürün teslim tutanakları gibi<br />

belgeler ile muhasebe kayıtları, işlemlerin<br />

gerçekleştiğinin delileri olup, bunların<br />

bilgisayar ortamında ve/veya dışarıda saklanması<br />

gerekir. Hatta sadece cari yılın değil,<br />

geçmiş yıllara ait belge ve kayıtların da<br />

düzenli bir arşiv sistemi ile korunması gerekir.<br />

İşletmede herhangi bir orijinal işlem<br />

ve kaydın belgesinin olmaması, ciddi kontrol<br />

problemlerine yol açar. Çünkü belgeler,<br />

varlıklar üzerinde uygun bir kontrolün gerçekleştiğinin<br />

ve bunların doğru bir şekilde<br />

kaydedildiğinin göstergesidir. Bu bakımdan<br />

belge ve kayıtlara ilişkin aşağıda sıralanan<br />

kurallara uyulması önerilir. Bunlar:<br />

• Belgeler ve kayıtlar müteselsil sıra<br />

numaralı olmalıdır,<br />

• Belgeler ve kayıtlar, ilgili işlem gerçekleştiği<br />

anda oluşturulmalıdır,<br />

• Basit ve anlaşılır olmalıdır,<br />

• Birden fazla kullanıcı düşünülerek<br />

tasarlanmalıdır,<br />

• Doğru hazırlanmasını teşvik edecek<br />

tarzda oluşturulmalıdır. Yani<br />

belge üzerinde onay için uygun<br />

alanlar bırakılmalıdır.<br />

• Varlıklar ve kayıtlar üzerindeki fiziksel<br />

kontrol: Yeterli düzeyde iç kontrolü sürdürebilmek<br />

için varlıkların ve kayıtların korunmasına<br />

dikkat edilmelidir. Varlıklar yeterince<br />

korunmazsa çalınabilir. Kayıtlar ise<br />

kaybolabilir veya zarar görebilir. Sadece<br />

dolu defter ve belgeler değil, boş olanların<br />

da korunması gerekir. Günümüzde muhasebe<br />

kayıtlarının önemli bir kısmı bilgisayar<br />

ortamında tutulduğu için, bilgisayarın,<br />

dosyaların, programların korunmasına<br />

da azami dikkat gösterilmelidir. Varlıklar<br />

ve kayıtlar çeşitli fiziksel önlemlerle korunabilir.<br />

Örneğin; kilitli depolar, yangına<br />

karşı dayanıklı çelik para kasaları gibi. Ancak<br />

bunların yanı sıra, asıl olarak personel<br />

seçimine dikkat edilmeli ve işe almadan<br />

önce yeterince araştırılmalıdır. İşletme yönetimi<br />

varlıkların kötüye kullanımı konusunda<br />

önemsiz vakalarda dahi katı davranmalıdır.<br />

Üst yönetim, bilgi teknolojileri konusunda<br />

temel düzeyde bile olsa bilgi sahibi<br />

olmalıdır. Aksi takdirde bu teknolojiye<br />

sahip personel varlıkları kötüye kullanma<br />

fırsatı elde edebilir. Varlıkların ve kayıtların<br />

çalınması dışında, iş güvenliği kapsamında<br />

da gerekli önlemler alınmalıdır. Örneğin,<br />

yeterli bir yangın koruma sistemi,<br />

sigorta yaptırılması, işletme sahası içinde<br />

azami hız uygulaması, otostop yapan birinin<br />

şirket aracına alınmaması, emanet<br />

alınmaması gibi.<br />

• Bağımsız performans kontrolleri: Yönetim<br />

tarafından yukarıda sıralanan dört<br />

kontrol faaliyetinin düzenli olarak izlenmesi<br />

gerekmektedir. Çünkü kontrol faaliyetleri<br />

zamanla umursanmaz hale gelirse<br />

işletmede hata ve hilelerle karşılaşma ihtimali<br />

artar. İç doğrulama veya performans<br />

kontrollerini yapan kişilerin icra sorumluluğu<br />

olmaması yani bağımsız olması gerekmektedir.<br />

Bazı performans kontrolleri<br />

bilgisayar yardımıyla otomatik olarak da<br />

yapılabilir.<br />

d) Bilgi ve iletişim: İç kontrol yapısının merkezi<br />

sinir sistemidir. Bu sistem sayesinde yönetim hedeflerini,<br />

politikalarını çalışanlarına ulaştırır. Bir işletmenin<br />

muhasebe bilgi ve iletişim sisteminin asıl<br />

amacı, işlemlerin başlatılması, gerçekleşmesi, kaydedilmesi<br />

ve raporlanması ile ilgili sorumluluğun<br />

korunmasını sağlamaktır. Muhasebe sisteminin<br />

bunu sağlayacak şekilde tasarlanması gerekir. Örneğin,<br />

kayıtlara girmemiş hiçbir satış faturası olmamalı<br />

veya müşteriden olan alacağın iki kez kaydedilmesine<br />

sistem izin vermemelidir. Dolayısıyla yönetim,<br />

işletmede iş süreçlerini ve bu süreçlerle ilgili<br />

sorumlulukları dikkatli bir şekilde tanımlamalı ve<br />

yazılı prosedürler oluşturmalıdır.<br />

e) İzleme (Gözetim): Yönetim tarafından kontrollerin<br />

amacına uygun şekilde işleyip işlemediğini<br />

ve değişen koşullara göre yapılması gerekenleri<br />

saptamak amacıyla, iç kontrol performansının kalitesinin<br />

sürekli veya belirli zaman aralıkları ile izlenmesidir.<br />

Bu aşamada, işletmede şayet varsa iç denetçilerin<br />

hazırlamış olduğu raporlar, çalışanların<br />

ve üçüncü kişilerin geri bildirimleri yönetime yardımcı<br />

olur.<br />

Sonuç olarak, iyi bir kurumsal yönetim; iç kontrol,<br />

dürüstlük ve etik değerler, yönetim felsefesi ve<br />

işletim tarzı, örgütsel yapı, yönetim kurulu, yönetim<br />

ve çalışanlar için iyi tanımlanmış görevler ve sorumluluklar,<br />

mükemmeliyetçi bir yaklaşım, etkin ve<br />

faal bir yönetim kurulu ve komitesi gibi yapı taşlarından<br />

oluşmaktadır. Etkin bir iç kontrol sistemini<br />

işletmede oluşturmak ve sürekli hale getirmek için<br />

başta üst yönetimin desteği almak ve bütün işletme<br />

çalışanlarında “iç kontrol anlayışını” geliştirmek<br />

gerekmektedir.<br />

Bir işletmede etkin bir iç kontrol sistemini oluşturmak<br />

ve sürdürmek yönetimin görevidir. Ancak<br />

sistemin etkinliğini sürekli olarak izlemek, varsa eksiklikler<br />

ve aksaklıklar konusunda üst yönetimi bilgilendirmek<br />

iç denetçilerin görevidir. İç denetim,<br />

ülkemizde bankacılık başta olmak üzere mali kesim<br />

tarafından yaygın bir şekilde uygulanmaktadır. Ancak<br />

reel kesimde bunun önemi kavramış başta holdingler<br />

ve büyük ölçekli ve yabancı sermayeli işletmeler<br />

de rastlanılmaktadır. Hâlbuki etkin iç kontrollere<br />

dolayısıyla başarılı bir yönetime ve sürdürülebilirliğe<br />

ulaşmak için belirli büyüklüğe ulaşmış işletmelerin<br />

organizasyon şemalarında iç denetim birimine<br />

yer vermelerinde büyük yarar bulunmaktadır.<br />

Gerek uluslararası araştırmalarda gerekse ülkemizde<br />

yapılan araştırmalarda iç denetçilerin ağırlıklı<br />

olarak aynı zamanda <strong>SMMM</strong> ruhsatına da sahip<br />

olmaları, muhasebe mesleğinin çok farklı alanlara<br />

hitap ettiğinin de bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.<br />

Bununla birlikte muhasebe ile iç denetimin<br />

ayrı ayrı meslekler olduğu da unutulmamalıdır. 1<br />

KAYNAKÇA<br />

1. Muhasebe Denetimi, Editörler: Seval Kardeş<br />

Selimoğlu, Şaban Uzay, Gazi Kitabevi,<br />

2. Baskı, 2009, ss.94-102.<br />

2. COSO (Committee of Sponsoring Organizations<br />

of The Treadway Commission), Internal<br />

Control – Integrated Framework,<br />

December, 2008.<br />

1 Türkiye’de iç denetim mesleği hakkında<br />

fazla bilgi için bakınız: www.tide.org.tr<br />

28 SAYI 4 / NİSAN 2010


MAKALE<br />

Abdullah KÜTÜKÇÜ Gelir İdaresi Başkanlığı, KDV Şube Müdürü<br />

İNŞAAT İŞLERİNDE KDV UYGULAMASI *<br />

* Türkiye Sektörel Muhasebe Uygulamaları<br />

Sempozyumu-I: “İnşaat/Taahhüt Sektöründe Muhasebe,<br />

Vergi ve Denetim”, Bildiri, 15-16 Ocak 2010, <strong>Kayseri</strong><br />

KATMA DEĞER VERGİSİ<br />

KDV; Bir mal veya hizmetin üretim veya ithalinden<br />

son tüketiciye kadar olan süreçte ortaya çıkan<br />

her el değiştirme aşamasında yalnızca o aşamanın<br />

“KATMA DEĞER”i üzerinden alınan GENEL<br />

BİR HARCAMA VERGİSİDİR.<br />

KATMA DEĞER” KAVRAMI<br />

İktisat biliminin temel kavramlarından olan<br />

“Katma Değer” bir malın alış fiyatı ile satış fiyatı<br />

arasındaki farkı ifade etmektedir.<br />

Ülkemizde 1.1.1985 tarihinden itibaren 3065<br />

sayılı Yasa olarak uygulanmaya başlanmıştır. Başta<br />

AB olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde uygulanan<br />

bu vergi en gelişmiş harcama vergisi kabul<br />

edilmektedir. Yürürlük ve yürütme maddeleri dahil<br />

toplam 63 maddeden oluşan Yasanın halen yürürlükte<br />

bulunan 9 adet de geçici maddesi mevcuttur.<br />

Bu açıdan başka temel vergi yasalarına göre kısa sayılmaktadır.<br />

KDV Yasası (kısa olmakla birlikte) hem Bakanlar<br />

Kuruluna hem de Maliye Bakanlığına verilen<br />

pek çok düzenleme yetkisine sahiptir. Bu nedenle<br />

uygulama büyük ölçüde düzenleyici/açıklayıcı alt<br />

normlara başka bir deyişle ikincil mevzuata ve hatta<br />

doktrine dayanmaktadır.<br />

2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçesi ile<br />

22 milyar 636 milyon TL Dahilde Alınan KDV,<br />

30 milyar 108 milyon TL İthalde Alınan KDV,<br />

Olmak üzere toplam 52 milyar 744 milyon TL<br />

KDV Geliri hedeflenmiştir.<br />

Gelir İdaresi Başkanlığı verilerine göre, İnşaat<br />

sektöründe 47.673 gerçek kişi, 74.684 kurum, Olmak<br />

üzere toplam 122.527 adet KDV mükellefi faaliyet<br />

göstermektedir.<br />

KDV’NİN KONUSU : KDV Yasasına göre verginin<br />

konusunu oluşturan işlemler; Türkiye’de yapılan<br />

TESLİMLER ve HİZMETLER ile Türkiye’ye yapılan<br />

İTHALATTIR.<br />

BİR İŞLEMİN KDV’NİN KONUSUNA GİRMESİ-<br />

NİN ŞARTLARI<br />

Bir teslim veya hizmetin KDV’nin konusuna girebilmesi<br />

için; Teslim veya hizmet Türkiye’de ticari,<br />

sınai, zirai veya mesleki faaliyet çerçevesinde yapılmalı<br />

ya da KDV Kanununun 1. maddesinin 3. fıkrasında<br />

sayılan bir işlem olmalıdır. İthalat her koşulda<br />

KDV’nin konusuna dahildir.<br />

MÜKELLEF VE SORUMLU : KDV Kanununun 8.<br />

maddesine göre KDV’nin mükellefi teslimi yapan,<br />

hizmeti ifa eden veya malı Türkiye’ye ithal edendir.<br />

KDV Kanununun 9. maddesi ise; Mükellefin Türkiye<br />

içinde ikametgahı, işyeri, kanuni merkezi ve iş<br />

merkezi bulunmaması ve Maliye Bakanlığınca gerekli<br />

görülen diğer hallerde “vergiye tabi işlemlere<br />

taraf olanları” Verginin ödenmesinden sorumlu<br />

tutmuştur.<br />

SORUMLULUK UYGULAMASI<br />

KDV Kanununun 9. maddesinin Maliye Bakanlığına<br />

verdiği yetkiye dayanarak yapılan ve inşaat<br />

sektörünü ilgilendiren düzenlemeler; Yurt dışından<br />

ithal edilen (Türkiye’de faydalanılan) hizmetler,<br />

Başta kamusal nitelikli kurumlar ve bankalar olmak<br />

üzere belirli kuruluşlara yönelik ortaya çıkan<br />

yapım işleri ile mühendislik-mimarlık ve etüt proje<br />

hizmetleri, Yapı denetim hizmetleri, İşgücü temin<br />

hizmetleri, için Hesaplanan KDV’nin tamamının ya<br />

da bir kısmının (1/6,1/3, 1/2, 9/10) sorumlu sıfatıyla<br />

beyanına ilişkindir.<br />

VERGİYİ DOĞURAN OLAY<br />

KDV Kanununun 10. maddesine göre KDV’de<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

29


MAKALE<br />

vergiyi doğuran olay kısaca teslim veya hizmetin<br />

yapılması ile vuku bulur. Teslim veya hizmetten<br />

önce fatura düzenlenirse faturada gösterilen miktarla<br />

sınırlı olmak üzere, kısım kısım yapılan teslim<br />

veya hizmetlerde ise her bir kısmın teslimi ya da<br />

hizmetin yapılması ile o işleme ait vergiyi doğuran<br />

olay da meydana gelir. Buna göre teslim işlemlerinde<br />

vergiyi doğuran olay anlıktır. Hizmette ise bir süreç<br />

sonunda ortaya çıkar.<br />

İSTİSNALAR<br />

KDV Kanununun 17/4. maddesinin;<br />

(d) bendindeki iktisadi işletmelere dahil olmayan<br />

gayrimenkullerin kiralanması işlemeleri,<br />

(k) bendindeki organize sanayi bölgeleri ile küçük<br />

sanayi sitelerinin kurulması amacıyla oluşturulan<br />

iktisadi işletmelerin arsa ve işyeri teslimleri,<br />

(p) bendindeki Hazinece yapılan taşınmaz mal<br />

teslimi ve kiralamaları, irtifak hakkı tesisi, kullanma<br />

izni ve ön izin verilmesi işlemleri ile TOKİ tarafından<br />

yapılan arsa ve arazi teslimleri,<br />

(r) bendindeki Kurumların (gayrimenkul ticareti<br />

yapanlar hariç) aktifinde veya belediyeler ile il özel<br />

idarelerin mülkiyetinde en az iki tam yıl süreyle bulunan<br />

gayrimenkullerin satışı suretiyle yapılan devir<br />

ve teslimler ile<br />

Geçici 28. maddede yer alan 3/7/2009 tarihinden<br />

önce bina inşaat ruhsatı almış konut<br />

yapı kooperatiflerince, üyelerine yapılan konut<br />

teslimleri,İçin öngörülen istisna hükümleri, inşaat<br />

sektörünün işlerinde sıklıkla uygulanmaktadır.<br />

KDV ORANLARI : KDV Kanununun 28. maddesinin<br />

verdiği yetkiye dayanarak yayımlanan<br />

2007/13033 sayılı BKK ile<br />

% 1 (I sayılı liste)<br />

% 8 (II sayılı liste)<br />

% 18 ( Genel Oran )<br />

Olmak üzere üç farklı KDV oranı tespit edilmiştir.<br />

% 1 ORANINDA KDV’YE TABİ İŞLEMLER<br />

Net alanı 150 m 2 ’ye kadar konut teslimleri, Konut<br />

yapı kooperatiflerine yapılan inşaat taahhüt işleri,<br />

Kanunla kurulmuş sosyal güvenlik kuruluşları<br />

ve belediyelere 150 m 2 ’ye kadar konutlar için yapılan<br />

inşaat taahhüt işleri, 150 m 2 ’ ye kadar konut<br />

yapımı için projelendirilmiş arsaların belediyeler, il<br />

özel idareleri ve TOKİ’ye teslimi,<br />

İNDİRİM :<br />

İndirim, katma değer vergisini diğer harcama<br />

vergilerinden ayıran ve ona üstünlük sağlayan temel<br />

özelliktir. KDV Yasasında indirim hükümleri 29.<br />

maddede başlayıp 36. maddede bitmektedir. Bu<br />

hükümlere göre; KDV’nin indirim konusu yapılabilmesi<br />

için verginin ilgili belgelerde ayrıca gösterilmesi,<br />

bu belgenin yasal defterlere hesap dönemi<br />

geçmeden kaydedilmesi, alış ve giderlerin KDV<br />

Kanununun 30. maddesi kapsamında yer almaması<br />

şarttır<br />

İNDİRİMLİ ORANA TABİ İŞLEMLERDE İADE<br />

KDV Yasası’nın 29/2. maddesi % 1 ve 8 KDV<br />

oranına tabi işlemlerle ilgili olup teslim ve hizmetin<br />

gerçekleştiği vergilendirme döneminde indirilemeyen<br />

ve tutarı Bakanlar Kurulunca belirlenen sınırı<br />

aşan verginin aylık dönemde mahsuben, yıllık dönemde<br />

de nakden iade edileceğini buyurmuştur.<br />

Ayrıca bu hüküm hem Bakanlar Kuruluna hem<br />

de Maliye Bakanlığına düzenleme yetkileri tanımış<br />

ve her iki organ bu yetkileri kullanmıştır.<br />

Kullanılan yetkilere dayanarak gerçekleşen düzenlemeler<br />

uyarınca indirimli orana tabi işlemler<br />

için aylık mahsuben veya yıllık nakden iade uygulaması<br />

yaşama geçmiştir.<br />

İNDİRİMLİ ORANA TABİ İŞLEMLERE İLİŞKİN<br />

BKK<br />

KDV Yasasını 29/2. maddesinin verdiği yetkiye<br />

dayanarak çıkarılan;<br />

2006/10379 sayılı BKK ile aylık mahsuba ilişkin<br />

parasal sınır 2006 yılı için 10 bin TL olarak belirlenmiştir.<br />

Bu sınır izleyen yıllarda yeniden değerleme<br />

oranında artırılmıştır. 2009 yılında 13 bin TL olarak<br />

uygulanan söz konusu sınır, 2010 yılında 13 bin 300<br />

TL olarak uygulanacaktır. Bakanlar Kurulu KDV Yasasının<br />

29/2. maddesindeki bir diğer yetkiye dayanarak<br />

çıkardığı 2008/13903 sayılı Kararname ile de<br />

konaklama tesislerini işleten mükelleflerin indirimli<br />

orana tabi işlemlerine ait iade hesabına ATİK’lere<br />

ait yüklenilen KDV’nin dahil edilmemesini kabul etmiştir<br />

İNDİRİMLİ ORANA TABİ İŞLEMLERDE İADE<br />

İndirimli KDV oranına tabi işlemlerden doğan<br />

iade uygulamasının ayrıntıları Maliye Bakanlığı’na<br />

verilen yetkiye dayanarak yayımlanan 99 Seri No.lu<br />

KDV Genel Tebliği belirlenmiştir.<br />

2006 yılından itibaren uygulanmaya başlayan<br />

bu Tebliğ ile indirimli orana tabi işlemlerden doğan<br />

iade alacaklarının; Aylık dönemde mahsuben, Yıllık<br />

dönemde de nakden (ya da mahsuben) Olmak üzere<br />

iki türlü iadesini öngörmüştür.<br />

AYLIK MAHSUBEN İADE<br />

İndirimli orana tabi teslim ve hizmetler dolayısıyla<br />

yüklenilen ve indirim yoluyla giderilemeyen<br />

KDV tutarlarının, BKK ile belirlenen sınırı (2009 için<br />

13.000, 2010 için 13.300 TL) aşan kısmı mükellefin<br />

kendisine ait ithalde alınanlar da dahil;<br />

Vergi borçlarına,<br />

SSK prim borçlarına,<br />

Elektrik ve doğalgaz borçlarına yılı içinde<br />

vergilendirme dönemleri itibariyle mahsup<br />

edilecektir.<br />

Yılı içinde mahsuben iade edilecek KDV tutarlarının<br />

hesaplanması, ilgili yılın Ocak döneminden<br />

itibaren 74 ve 76 Seri No.lu KDV Genel Tebliğlerine<br />

göre aylar itibariyle ve kümülatif olarak gerçekleştirilir.<br />

Bu şekilde yapılacak hesaplama sonunda<br />

iade tutarının belirlenen tutarı geçtiği dönemde<br />

aşan kısmın, izleyen dönemlerde ise tamamının<br />

mahsuben iadesi talep edilebilir.<br />

YILLIK NAKDEN/MAHSUBEN İADE<br />

99 Seri No.lu KDV Genel Tebliğine göre; indirimli<br />

orana tabi işlemlerden doğan iade alacağının<br />

yılı içinde mahsup edilemeyen kısmı, izleyen yıl<br />

içinde nakden veya mahsuben iade edilecektir.İade<br />

talebi izleyen yılın en erken Ocak, en geç Kasım dönemi<br />

beyannamesi ile yapılacaktır.<br />

Bu kapsamda iade edilecek vergi miktarı, yıl<br />

içinde mahsup edilen vergiler dikkate alınmadan<br />

yılın tamamı için yıllık olarak ve Aralık sonu itibariyle<br />

hesaplanacaktır. Hesaplanan tutardan yılı içinde<br />

mahsup edilen vergiler düşüldükten sonra kalan<br />

meblağın ilgili yıl için geçerli alt sınırı aşan bölümü<br />

“İade edilecek KDV” olarak kabul edilecektir<br />

YURTDIŞI MÜTEAHHİTLİK İŞLEMLERİNDE KDV<br />

Yurt dışı müteahhitlik işlemleri; Türkiye’de yapılan<br />

veya Türkiye’de faydalanılan Bir işlem olmadığından<br />

ilke olarak KDV’nin konusuna girmez ve KDV<br />

Yasasındaki herhangi bir istisnadan yararlanamaz.<br />

Yurt dışında inşaat işi yapan firmalar; Bir daha<br />

geri getirmemek üzere yurt dışına götürdükleri<br />

makine-teçhizat ve malzeme bakımından ihracatçı<br />

sayıldıkları için, KDV Yasasının 11 ve 12. maddeleri<br />

çerçevesinde ihracat istisnasından yararlanabilmektedirler.<br />

Yurt dışında inşaat işi yapan firmaların; Yurt dışındaki<br />

şubeleri arasında veya Türkiye’de yerleşik<br />

yurtdışındaki başka bir firmaya yapacakları teslim<br />

ve hizmetler de Türkiye’de gerçekleşen bir işlem sayılmadığından,<br />

KDV’nin konusuna girmez.<br />

YURTDIŞINDA YAPILAN İNŞAAT İŞLERİNE İLİŞ-<br />

KİN PROJELER<br />

Yurt dışında yapılacak inşaat işlerine ilişkin<br />

Türkiye’de yapılacak proje çizim hizmeti KDV Yasasının<br />

11/1-a ve 12/2 maddesi uyarınca hizmet ihracı<br />

kapsamında KDV’den müstesnadır.<br />

KONUT YAPI KOOPERATİFLERİNİN İŞLEMLERİ<br />

29/7/1998 tarihinden önce inşaat ruhsatı alan<br />

konut yapı kooperatiflerine yapılan inşaat taahhüt<br />

işleri KDV Yasasının geçici 15. maddesine göre<br />

KDV’den müstesnadır.<br />

29/7/1998 tarihinden sonra inşaat ruhsatı alan<br />

konut yapı kooperatiflerine yapılan inşaat taahhüt<br />

işleri ise % 1 oranında KDV’ye tabidir<br />

30 SAYI 4 / NİSAN 2010


MAKALE<br />

Dr. Şenol TURUT BDO Denet YMM A.Ş., Vergi Ditektörü<br />

VERGİSEL VE HUKUKİ BOYUTLARIYLA<br />

ARSA (KAT) KARŞILIĞI İNŞAAT İŞLERİ *<br />

* Türkiye Sektörel Muhasebe Uygulamaları<br />

Sempozyumu-I: “İnşaat/Taahhüt Sektöründe Muhasebe,<br />

Vergi ve Denetim”, Bildiri, 15-16 Ocak 2010, <strong>Kayseri</strong><br />

Arsa Karşılığı İnşaat Sözleşmesinin Hukuki Niteliği<br />

Arsa karşılığı inşaat sözleşmesini Maliye İdaresi<br />

“trampa sözleşmesi” olarak değerlendirmekte; Danıştay<br />

ise, hukuki açıdan bir çok işlemi içeren ve arsanın<br />

değerlendirilmesi amacına yönelik, Kat Mülkiyeti<br />

Kanunu hükümlerinin uygulamasını da gerektiren,<br />

tamamen kendisine özgü (sui generis) bir hukuki<br />

muamele olarak nitelendirmektedir. Kimi Yargıtay<br />

kararlarında ise Borçlar Kanunu’nun 355. ve<br />

devamı maddelerinde düzenlenen “eser sözleşmesinin”<br />

bir türü olarak kabul görmektedir.<br />

Sözleşme bir yönüyle eser sözleşmesine benzemekle<br />

birlikte, tipik bir eser sözleşmesi de değildir.<br />

Çünkü, işin ücreti, arsa üzerinden verilen pay<br />

ile ayni olarak ödenmektedir. Arsa sahibi diğer bir<br />

sözleşmenin (satım sözleşmesi) karakteristik bir asli<br />

edimini üstlenmiştir.<br />

Nitekim Yargıtay içtihatında arsa karşılığı inşaat<br />

sözleşmelerinin karma sözleşme niteliğinde olduğu<br />

ve “çift tipli karma sözleşme” kategorisinde<br />

yer aldığı görüşü hakimdir.<br />

Çift tipli karma sözleşme, tarafların edimlerinin<br />

tipik sözleşmelerden herhangi birisine ait olduğu<br />

sözleşmelerdir. Yani tipik sözleşmelere ait edimler<br />

değiş tokuş edilmektedir. Nitekim konumuz sözleşmelerde<br />

arsa sahibinin edimi satım sözleşmesine,<br />

müteahhidin edimi eser sözleşmesine özgü edimler<br />

olup, bu edimler değiş tokuş edilmektedir.<br />

Doktrinde “Çift tipli karma sözleşme”de taraflardan<br />

her birinin edimine, o edimin nitelikçe ait<br />

olduğu sözleşme tipine ilişkin hükümleri doğrudan<br />

doğruya uygulaması gerekeceği görüşü hakimdir<br />

Arsa Karşılığı İnşaat İşlerinin Vergisel Boyutu<br />

Arsa karşılığı inşaat işlerinin vergilendirilmesiyle<br />

ilgili vergi kanunlarımızda doğrudan bir düzenlemeye<br />

yer verilmemiştir. Vergileme daha çok genel<br />

hükümlere dayalı olarak yapılmaya çalışılmakta, bu<br />

da bünyesinde pek çok özellikli durum barındıran<br />

bu tür işler için yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle bu<br />

işlerde gerek arsa sahibinin gerekse müteahhidin<br />

vergisel durumları son derece karmaşık bir vaziyet<br />

almıştır. Maliye İdaresinin ve Yargı Mercilerinin konunun<br />

pek çok noktasında birbirine uygun olmayan<br />

yaklaşımları da, mükellefler açısından tam bir belirsizlik<br />

ortamı yaratmaktadır. Dolayısıyla ekonomideki<br />

büyüklüğü gittikçe artan bu sektörde çoğu zaman<br />

vergisizlik hakim olmaktadır. Aşağıda konuya ilişkin<br />

Maliye İdaresinin ve Danıştay’ın görüşlerine yer verilip<br />

şahsi kanaatimiz belirtilecektir.<br />

Mali İdarenin Görüşü<br />

Mali İdarenin arsa karşılığı inşaat işini tüm yönleri<br />

ile değerlendirdiği Tebliğ bazında bir görüşü bulunmamaktadır.<br />

Yalnızca bu işlemin KDV yönü kısıtlı<br />

bir şekilde 30 seri nolu KDV Genel Tebliğinde değerlendirilmiştir.<br />

Bu Tebliğ’de Bakanlığın belirlediği<br />

uygulama esasları şöyledir:<br />

Arsa karşılığı inşaat işinde iki ayrı teslim vardır.<br />

Birincisi arsa sahibi tarafından müteahhide arsa<br />

teslimi, ikincisi müteahhit tarafından arsa karşılığında<br />

arsa sahibine bağımsız bölüm (konut ya da<br />

işyeri) teslimidir. İdare bu işlemi arsa ile inşaatın<br />

trampa edilmesi olarak değerlendirmektedir. Vergi<br />

hukuku doktrininde ağırlıklı görüş de budur.<br />

Bu trampa işlemi arsa sahibi yönünden şöyle<br />

değerlendirilmiştir.<br />

Arsa bir iktisadi işletmeye dahilse veya arsa sahibi<br />

arsa alım satım işini mutad ve sürekli olarak<br />

yani ticari faaliyet şeklinde yapıyorsa, müteahhide<br />

konut ya da işyeri karşılığında yapılan arsa teslimleri<br />

KDV’ne tabidir.<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

31


MAKALE<br />

Ancak arsa sahibi arsasını arızi bir işlem olarak<br />

daire ve işyeri karşılığında müteahhide teslim ediyorsa<br />

yani yapılan bu işlem arsa sahibinin ticari kazanç<br />

bazında mükellef olmasını gerektirmiyorsa bu<br />

şekilde yapılan arsa teslimleri KDV’ne tabi değildir.<br />

Tebliğde müteahhit tarafından arsa sahibine<br />

yapılan konut ya da işyeri teslimlerinin de KDV’ne<br />

tabi olduğu ve bu teslimdeki KDV matrahının arsa<br />

sahibine verilen konut yada işyerlerinin emsal bedeli<br />

olduğu belirtilmiştir.<br />

Tebliğde arsa sahibinin yaptığı arsa tesliminin<br />

matrahı hususunda bir belirleme yapılmamıştır.<br />

Ancak bu konudaki yaklaşım arsa sahibinin teslimi<br />

açısından da yine aynı esasın yani emsal bedel<br />

esasının uygulanması yönündedir.<br />

Karşılıklı bu teslimlerin, dolayısıyla KDV açısından<br />

vergiyi doğuran olayın ne zaman gerçekleşeceği<br />

hususunda Tebliğde açık bir hüküm bulunmamaktadır.<br />

Ancak bu konudaki İdarenin yaklaşımı;<br />

arsa sahibi açısından arsayı tapuya tescil suretiyle<br />

müteahhide devrettiği ya da böyle bir devir gerçekleşmese<br />

dahi arsayı müteahhidin fiili kullanımına<br />

sunduğu tarihte, müteahhit açısından ise binayı<br />

tamamlayarak arsa sahibine teslim ettiği tarihte<br />

vergiyi doğuran olayın gerçekleşeceği yönündedir<br />

Netice olarak Maliye İdaresi arsa sahibinin müteahhide<br />

arsa payının devrini hem gelir/kurumlar<br />

hem de KDV açısından vergiye tabi işlemler olarak<br />

değerlendirmektedir. (Belirttiğimiz istisnai durumlar<br />

hariç)<br />

Danıştay’ın Görüşü<br />

Danıştay arsa karşılığı inşaat hususunda Mali<br />

İdare ile tamamen farklı bir görüşü benimsemiştir.<br />

Danıştay’ın neredeyse içtihat haline gelmiş bu anlayışının<br />

temel dayanak noktaları şöyledir :<br />

Öncelikle belirtelim ki, bu muamelenin trampa<br />

niteliğinde bulunmadığı Danıştay’ın süregelen içtihatlarındandır.<br />

Bu sözleşmede tamamen kendisine<br />

özgü (sui generis) bir hukuki muamele olarak nitelendirilmektedir.<br />

Arsa karşılığı daire alınması amacıyla arsanın<br />

müteahhide teslimini, gelir sağlayan bir muamele<br />

olarak kabul etmek mümkün değildir. Burada arsanın<br />

değerlendirilmesine yönelik bir hazırlık işlemi<br />

söz konusudur.<br />

Mükellefin faaliyetinin servet edinme amacına<br />

yönelik bulunması nedeniyle ortada elde edilen<br />

kazanç yoktur.<br />

Bir kişinin kat edinme karşılığında arsasını müteahhide<br />

vermesi ve inşa edilen binadan kat sahibi<br />

olması, servetin değerlendirilmesi, servetin biçim<br />

değiştirmesidir.<br />

Danıştay’ın konumuz işlerin hukuki niteliği ve<br />

buna bağlı olarak vergilendirilmesi hususunda benzer<br />

gerekçelerle ve aynı yönde vermiş olduğu daha<br />

bir çok kararı mevcuttur. Danıştay’ın bu yaklaşımına<br />

göre; bu işlemler nedeniyle gerek arsa sahibinin<br />

gerekse müteahhidin gelir/kurumlar vergisi<br />

ve katma değer vergisi açısından herhangi bir yükümlülüğünü<br />

doğmamaktadır.<br />

Ancak Danıştay 11. D.’nin arsa sahiplerine “işyeri”<br />

teslimi yapıldığı ya da arsa sahibinin şirket olduğu<br />

bazı olaylarda, müteahhidin tesliminin ticari<br />

faaliyet olduğu ve KDV’ne tabi bulunduğu yönünde<br />

istisnai de olsa kararları mevcuttur.<br />

Ancak bu görüşler istisnai olup, tersi yönde<br />

de birçok karar mevcuttur. Kaldı ki, arsa sahibinin<br />

“şirket“olduğu yada arsa sahibine “işyeri” teslim<br />

edildiği hallerde, müteahhidin elde ettiği kazancın<br />

ticari kazanç olacağı; diğer hallerde ise vergiye tabi<br />

herhangi bir muamelenin bulunmadığı gibi bir netice<br />

çıkmaktadır ki, bu neticenin müteahhidin her iki<br />

halde de yapmış olduğu faaliyetin aynı olması karşısında<br />

hukuki bir dayanağı yoktur. Müteahhidin tesliminin<br />

konut ya da işyeri olması ya da arsa sahibinin<br />

hukuki yapısının olayın mahiyetini hiçbir şekilde<br />

etkilememesi gerektiğini düşünüyoruz.<br />

Konuya İlişkin Görüşümüz<br />

Arsa sahibinin arsasının bir kısmını müteahhide<br />

vererek konut ya da işyeri elde etmesi olayında<br />

malın niteliği değişmektedir. Bu değişim esnasında<br />

ticari bir faaliyetin gerçekleştiği ya da gelir<br />

elde edildiğinin söylenmesi gerçekçi bir yaklaşım<br />

olmaz. Arsa sahibi arsasını değerlendirmeye yönelik<br />

bir işlem yapmış ve servetinin şeklini değiştirmiştir.<br />

Bunu vergilendirmek gelir üzerinden değil<br />

servet üzerinden vergi almak anlamını taşır. Vergilendirilecek<br />

gelir, arsa sahibinin arsası karşılığında<br />

elde ettiği konut ya da işyerlerini satmak ya da kiraya<br />

vermek gibi şekillerde değerlendirdiğinde meydana<br />

gelir.<br />

Dolayısıyla kanaatimizce Danıştay’ın yaklaşımı<br />

özünde isabetlidir. Bununla birlikte, Danıştay’ın<br />

müstakar hale gelmiş bu görüşüne rağmen Mali<br />

İdare belirtilen yaklaşım çerçevesinde uygulamaya<br />

yön vermektedir. Bu nedenle konunun orta bir yolla<br />

çözümlenmesini tavsiye ediyoruz.<br />

Arsa karşılığı inşaat sözleşmesinin Yargıtay uygulamasında<br />

ihtilafsız olarak “çift tipli karma sözleşme”<br />

olarak kabul gördüğünü belirtmiştik. Kaldı ki,<br />

müteahhidin arsa sahibine inşaat yapması arsa sahibinin<br />

de arsa paylarının devrini gerçekleştirmesi<br />

bir “mal” değişimi niteliğinde olmadığından trampa<br />

olarak da değerlendirilemez. Burada müteahhidin<br />

elinde bir mal yoktur. Bu arsanın mülkiyeti arsa<br />

sahibinindir. Bu arsa üzerinde yapılan inşaat da, bu<br />

malın bütünleyici parçasıdır (mütemmim cüzüdür)<br />

ve bu inşaatın mülkiyeti de arsa sahibinindir. Müteahhidin<br />

bir malı değil, bir iş görme hizmeti vardır.<br />

Netice olarak arsa payı karşılığı bağımsız bölüm yapımı<br />

sözleşmesi “trampa sözleşmesi” olmayıp, müteahhit<br />

açısından da bir “hizmetin” varlığı söz konusudur<br />

Ancak, eğer arsa karşılığı inşaat Mali İdarenin<br />

yaklaşımı ile yani trampa olarak değerlendirilirse<br />

dahi, bu taktirde bize göre şu şekilde işlem yapılmalıdır.<br />

Maliye İdaresinin yaklaşımına göre, her iki tarafın<br />

teslimi de gelir veya kurumlar vergisi ile KDV<br />

açısından vergilendirilmesi gereken muameleler<br />

olacaktır. Ancak bu işlemi trampa olarak kabul etsek<br />

dahi, trampanın ne zaman gerçekleşeceği ve<br />

hangi bedeller üzerinden gerçekleşmesi gerektiği<br />

konusunda Mali İdarenin yaklaşımın katılmak<br />

mümkün değildir<br />

Şöyle ki;<br />

Arsa karşılığı inşaat işinde esas olan müteahhidin<br />

konut ya da iş yerini tamamlayarak arsa sahibine<br />

teslim etmesi, arsa sahibinin de bu teslim karşılığında<br />

arsanın belli bir bölümünü müteahhide devretmesidir.<br />

Arsa sahibinin arsanın bir kısmını müteahhide<br />

devretmeyi taahhüt etmesi ya da iş tamamlanmadan<br />

arsa payının müteahhit adına tapuya<br />

tescili, bu olayın gerçek mahiyetinden ayrı,<br />

şekli bir işlem olup, müteahhide verilen bir çeşit<br />

güvencedir. Vergi hukukunda şekli değil fiili duruma<br />

itibar edilir. Vergilemede esas olan vergiyi doğuran<br />

olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti<br />

olduğundan, bu karşılıklı teslimin buna bağlı olarak<br />

da vergiyi doğuran olayın gerçekleşmesi, arsa payının<br />

alıcı adına tescili veya bu yönde taahhütte bulunulması<br />

ile değil, inşaatın tamamlanarak iktisadi<br />

tasarruf hakkının arsa sahibine bırakılması ile tekemmül<br />

eder.<br />

İnşaatın bitim tarihinin tespiti açısından inşaatın<br />

fiziken tamamlanması, bittiğinin kabulü için<br />

tek başına yeterli değildir. İmar Kanunu’ nun 31 nci<br />

maddesinde “İnşaatın bitme günü, kullanma izninin<br />

verildiği tarihtir.” hükmü uyarınca yasal olarak<br />

inşaatın bitmiş sayılması için yapı kullanma izninin<br />

alınmış olması gerekir. Dolayısıyla müteahhidin<br />

binaları tamamlayarak bu yapının kullanılabilmesi<br />

için yapı kullanma iznini (iskan ruhsatı) aldığı<br />

tarih (iskan ruhsatının geciktiği durumlarda, eğer<br />

yapı alıcının fiili kullanımına terk edilmişse, bu tarih)<br />

vergi hukuku açısından karşılıklı satışın gerçekleştiği,<br />

buna bağlı olarak hasılat ve kazancın elde<br />

edilip, gelir ya da kurumlar vergisi ile KDV açısından<br />

vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarih olarak<br />

kabul edilmeli ve karşılıklı faturalaşmalar bu tarihte<br />

gerçekleştirilmelidir.<br />

Karşılıklı teslimlerin hangi bedel üzerinden yapılması<br />

gerektiği hususunda ise görüşümüzü şöyle<br />

belirtebiliriz. Öncelikle müteahhit tarafından arsa<br />

sahiplerine verilen bağımsız bölümlerin bedelinin<br />

arsa değerini içermemesi gerekir. Çünkü müteahhit<br />

arsa sahiplerine kalacak bağımsız bölümlerin arsa<br />

payını zaten uhdesine geçirmemektedir. Bu durumda<br />

müteahhidin teslim almadığı arsa payını karşı tarafa<br />

devrettiği, teslim ettiği düşünülemez. Dolayısıyla<br />

bu değerlerin karşılıklı teslimlerinde emsal bedel<br />

uygulanması yönündeki Mali İdarenin görüşüne<br />

katılmıyoruz.<br />

32 SAYI 4 / NİSAN 2010


MAKALE<br />

Eğer bu işlem trampa ise, iki tarafın karşılıklı bu<br />

edinimleri haricinde birbirlerinden talep ettikleri<br />

ayni veya nakdi bir değer kalmayacağından, bu teslimlerin<br />

bedeli aynı olmalıdır. Karşılıklı teslime esas<br />

bedel müteahhidin arsa sahibine devredeceği inşaat<br />

bölümü için yapmış olduğu maliyetlerin toplamı<br />

olarak teşekkül etmelidir.<br />

Arsa sahibinin müteahhitle yapmış olduğu sözleşmeye<br />

istinaden hatta arsa payının devrine rağmen<br />

inşaat tamamlanıp karşılıklı teslim değerleri<br />

belirlenmeden (müteahhidin uhdesinde inşa maliyetleri<br />

oluşmadan), gelir veya kurumlar vergisi ile<br />

KDV açısından yapılması gereken bir işlem yoktur.<br />

Netice olarak, iskan ruhsatının alındığı tarihte<br />

müteahhit arsa sahibine teslim ettiği konut ya<br />

da işyerleri için katlandığı ve uhdesinde biriktirdiği<br />

maliyetleri bina bedeli olarak KDV’li fatura etmelidir.<br />

Arsa sahibi bu faturada yer alan bedeli, kendisine<br />

devredilen konut ya da işyerlerinin inşa maliyeti<br />

olarak dikkate almalı ve aktifindeki bu konut ya da<br />

işyerlerine tekabül eden arsa maliyeti ile birleştirerek,<br />

bu binaların toplam maliyetini oluşturmalıdır.<br />

Arsa sahibi (gerçek usulde mükellef ise) de aynı tarihte<br />

müteahhidin düzenlediği fatura tutarını esas<br />

alarak, müteahhide bir arsa faturası düzenlemelidir.<br />

Müteahhit bu bedeli uhdesinde kalan binaların<br />

arsa maliyeti olarak dikkate almalıdır.<br />

Arsa Karşılığı Alınan Bağımsız Bölümlerin Satışı<br />

Arsa sahibinin, arsa payı karşılığında müteahhitten<br />

devraldığı bağımsız bölümlerin yeni bir gayrimenkul<br />

iktisabı olup olmadığı hususu yasada yer<br />

almayan ve yine tereddüt yaratan bir konudur. Arsa<br />

payı karşılığı alınan bağımsız bölümlerin yeni bir iktisap<br />

olarak kabul edilip edilmemesi bunların satışında,<br />

özellikle gerçek kişiler açısından vergilendirmenin<br />

mahiyetini çoğu zaman tamamen değiştirmektedir.<br />

Öncelikle belirtelim ki, doktrinde arsa<br />

karşılığı alınan bölümlerin yeni bir iktisap olduğu<br />

görüşü yaygındır.<br />

Maliye İdaresinin Görüşü : Bu işlemin gayrimenkulün<br />

vasfını değiştirdiği ve arsa sahibine teslim<br />

edilen bağımsız bölümlerin yeni bir iktisap olarak<br />

dikkate alınması gerektiği yönündedir. Dolayısıyla<br />

İdare, arsa sahibinin arsasının bir kısmı karşılığında<br />

edindiği bağımsız bölümlerin arsa ile bağlantısını<br />

koparmakta ve bunları yeni bir gayrimenkul<br />

iktisabı olarak kabul etmektedir. Bu durumda arsa<br />

sahibinin bu yeni gayrimenkulleri, yeni bir tarihte<br />

satın almış (ya da edinmiş) olduğu kabul edildiğinden<br />

vergileme şartları da buna göre belirlenmektedir.<br />

Danıştay’ın Görüşü : Danıştay’ın arsa sahibinin<br />

arsa payı karşılığında edindiği bağımsız bölümlerin<br />

yeni bir iktisap olup olmadığı hususundaki uygulaması<br />

istikrar arz etmemektedir. Yargıya yansıyan<br />

uyuşmazlıklarda bu güne değin verilmiş kararlar<br />

irdelendiğinde, birbirine zıt iki görüşün yansıtıldığı<br />

görülmektedir.<br />

Danıştay’ın vermiş olduğu bir kısım kararlarda,<br />

arsa karşılığı iktisap edilen katların, arsadan bağımsız<br />

yeni bir iktisap olduğu kabul edilmiştir. Bununla<br />

birlikte Danıştay’a yansıyan bazı uyuşmazlıkların<br />

ise, arsanın belli bir kısmı karşılığında alınan bağımsız<br />

bölümlerin, yeni bir iktisap olmadığı yönünde<br />

karara bağlanmıştır<br />

Bununla birlikte yeni bir iktisap olarak görülen<br />

bu bağımsız bölümlerin maliyet bedelinin tespiti<br />

hususunda Danıştay’ın vermiş olduğu bazı kararlarda,<br />

arsa karşılığı alınan bağımsız bölümlerin maliyet<br />

bedelinin, bu bağımsız bölümlerin müteahhitten<br />

devralındığı tarihteki rayiç bedeli olduğuna hükmedilmiştir.<br />

Bu bedel de bağımsız bölümlerin o tarihlerdeki<br />

piyasa fiyatına tekabül etmektedir. Bu bağımsız<br />

bölümlerin iktisap edildiği yıl satılmaları halinde<br />

maliyet bedeli ile satış bedeli eşit kabul edildiğinden<br />

kazanç doğmayacak, takip eden yılarda satıldığında,<br />

yine iktisap tarihindeki rayiç bedelin artırılmış<br />

(revize edilmiş) tutarı ile satış bedeli arasındaki<br />

fark vergi matrahını teşkil edecektir. Görüldüğü<br />

üzere, Danıştay yaklaşımı uyarınca, arsa karşılığı<br />

alınan bağımsız bölümlerin arsa sahibince inşaatın<br />

devamı sırasında yada inşaatın tamamlandığı yılda<br />

satılması halinde bir değer artış kazancından bahsedilemeyecektir.<br />

Şahsi Kanaatimiz : Arsa payı karşılığı edinilen<br />

bağımsız bölümlerin “yeni bir iktisap” olduğu yaklaşımı<br />

doğru kabul edilse dahi, kanaatimizce bu bağımsız<br />

bölümlerin arsa kısmının değil, üzerindeki<br />

“inşaat kısmının yeni iktisap” olduğu esas alınmalıdır.<br />

Arsa zaten mevcut ve aktiftedir. İnşaat kısmı ise<br />

yeni bir edinimdir.<br />

Dolayısıyla kanaatimce, arsa sahibinin uhdesinde<br />

kalan bağımsız bölümlerin satışından elde edilen<br />

kazancın “değer artış kazancı” mahiyetinde olduğu<br />

hallerde, 5 yıllık “elde tutma süresinin” hesaplanmasında<br />

ya da maliyet bedelinin endekslenmesinde;<br />

bağımsız bölümün “arsa kısmının” iktisap<br />

tarihi olarak, arsanın iktisap tarihine; “inşaat kısmı”<br />

iktisap tarihi olarak ise, bağımsız bölümün iktisap<br />

tarihine itibar edilmelidir. Aksi uygulama, yıllar<br />

önce iktisap edilmiş bir arsanın ya da veraset suretiyle<br />

edinilmiş bir arsanın kendi değerinde ortaya<br />

çıkan artışın da vergilendirilmesi anlamı taşır.<br />

Diğer Bazı Hususlar<br />

• Arsa payı karşılığında bağımsız bölüm ve<br />

bir miktar para verilmesi.<br />

• Sözleşmenin noterde düzenleme şeklinde<br />

yapılması<br />

• İşin devam ettiği sürede arsa sahibine<br />

ödenen kira bedelleri<br />

• İşteki gecikme nedeniyle arsa sahibine<br />

ödenen kira tutarı kadar tazminat<br />

• Yapı denetim ücretleri ve arsa sahibinin<br />

KDV’si<br />

• Blok blok bina paylaşımı<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

33


MAKALE<br />

YMM. Sakıp ŞEKER<br />

İNŞAAT SEKTÖRÜNÜN YEMİNLİ<br />

MALİ MÜŞAVİRLİK DENETİMİNDE<br />

KARŞILAŞILAN SORUNLAR *<br />

* Türkiye Sektörel Muhasebe Uygulamaları<br />

Sempozyumu-I: “İnşaat/Taahhüt Sektöründe Muhasebe,<br />

Vergi ve Denetim”, Bildiri, 15-16 Ocak 2010, <strong>Kayseri</strong><br />

I-İnşaat İşlerinde Muhasebe Uygulamaları<br />

ve Tasdik Denetiminin Planlanması<br />

YMM’ler tarafından yapılacak tasdik denetiminin<br />

planlanmasında öncelikle denetlenecek işletmenin<br />

faaliyet türü, yapılan inşaat işinin organizasyon<br />

ve teknik özelliği göz önüne alınarak, teknik bilginin<br />

yanı sıra vergi ve muhasebe hukukuna ilişkin<br />

yeterli mesleki bilgiye de sahip olunmalıdır.<br />

İnşaat işleri esas olarak beş değişik şekilde yürütülmekte<br />

olup, muhasebe ve vergi denetimi yönünden<br />

beş ayrı durumun göz önünde bulundurulması<br />

gerekir.<br />

1- Taahhüt Şeklinde Yürütülen İnşaat İşleri<br />

a. Yıllara yaygın inşaat ve onarma işleri,<br />

b. Yıllara yaygın olmayan inşaat ve onarma<br />

işleri,<br />

2- Özel İnşaat İşleri<br />

a. Kendi nam ve hesabına bina inşa ederek<br />

satmak amacıyla yapılan inşaat işleri,(Yapsat)<br />

b. Kat karşılığı inşaat işleri,( konut ve işyeri<br />

inşaatları)<br />

c. Satmak amacı olmaksızın kendi arsa veya<br />

arazisi üzerine bina inşa edilmesi (Genellikle<br />

konut amacı ile yapılan inşaatlar)<br />

3- İktisadi işletmeler tarafından satmak amacı<br />

taşımayan, işin yürütülmesi (yatırım) amacıyla yapılan<br />

inşaat işleri (İşyeri amacıyla bizzat inşa edilen<br />

büro, fabrika, tesis vb. inşaatlar)<br />

4- Özel Maliyet Kapsamında Yapılan İnşaat İşleri<br />

5- Yapı Kooperatiflerince Yürütülen İnşaat İşleri<br />

Yapı kooperatiflerince yürütülen konut veya işyeri<br />

inşaatları bir yönüyle özel inşaat işlerine bir yönüyle<br />

yatırım amaçlı inşaat işlerine benzemektedir.<br />

Kooperatifler tarafından yürütülen inşaat işleri<br />

bazen kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre yapılmaktadır.<br />

Konut yapı kooperatifleri tarafından yürütülen<br />

inşaat işleri indirimli orana tabi olduğundan<br />

KDV iadesi uygulaması yönünden de özellik taşımaktadır.<br />

II-İnşaat Taahhüt İşlerinde Tasdik Denetiminde<br />

Karşılaşılan Genel Sorunlar<br />

1.İnşaat İşlerinde Kayıt Dışı İşlem Gerçeği<br />

Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin en yoğun olduğu<br />

sektörlerden birisi inşaat sektörüdür. Alt yapı ve<br />

konut inşaatları bu sektörün önemli bir kısmını teşkil<br />

eder. Altyapı inşaatlarının en büyük alıcısı devlet<br />

ve belediyelerdir. Konut inşaatlarında da devlet<br />

TOKİ vasıtasıyla önemli bir alıcı/satıcı konumundadır.<br />

Devletin bu denli etkin olduğu bu sektörde kayıt<br />

dışılığın neden büyük boyutlarda olduğu araştırılmalıdır.<br />

Kamuya ait inşaat işlerinde maliyetler yönünden,<br />

özel inşaat işlerinde ise hem maliyet hem<br />

hâsılat yönünden kayıt dışılık söz konusudur. Diğer<br />

bir ifade ile kamu kuruluşları için inşaat işi yapan<br />

müteahhitler maliyetlerini yeterince belgelendiremediği<br />

için gerçek kazançlarını tespit etmekte güçlük<br />

çektikleri halde, özel inşaat işlerinde hem maliyetlerin<br />

hem de hâsılatın tespitinde güçlükler yaşanmaktadır.<br />

Vergi mükellefiyeti olmayan kalıpçı, boyacı, sıvacı,<br />

duvarcı gibi kişilerden belgesiz inşaat hizmeti<br />

satın alınması, ücretler üzerindeki vergi ve SGK<br />

prim yüklerinin yüksekliği ile işin alımında ve yürütülmesi<br />

sırasında ödenen gayri kanuni ödemeler<br />

gerçek maliyetlerin belgelendirilmesinde karşı-<br />

34 SAYI 4 / NİSAN 2010


MAKALE<br />

laşılan engellerin başında gelmektedir. Ayrıca tapu<br />

harçlarının ve emlak vergi oranlarının yüksekliği,<br />

emlak vergi değerlerinin tespitinde görülen gerçek<br />

dışı değerlemeleri burada belirtmek gerekmektedir.<br />

Vergi mükellefiyeti bulunmayan kalıpçı, demirci,<br />

sıvacı, duvarcı, boyacı gibi inşaat işçiliklerinin basit<br />

usulde stopaj yoluyla vergilendirilmesi bu alandaki<br />

yaygın kayıt dışılığı belli ölçüde azaltabilir.<br />

2. Ortaklar Cari Hesabı veya Kasa Hesabındaki<br />

Fiktif Paralar Sorunu<br />

Kayıt dışı ekonomik faaliyetler işletmelerin bilançolarında<br />

iki şekilde kendini gösterir. Kayıt dışı<br />

faaliyetlerden elde edilen gelirler işletmenin bilançosunda<br />

“331-Ortaklara Borçlar” hesabında, belgesiz<br />

harcamalar ise bilançoda “131-Ortaklardan Alacaklar”<br />

hesabında kendini gösterir.<br />

Kamuya iş yapan inşaat işletmelerinde kayıt<br />

dışı gelir elde edilmesi söz konusu olmadığı halde,<br />

kayıt dışı harcamalara oldukça sık karşılaşılır.<br />

Bu tür işletmelerin bilançolarında ortaklardan alacaklar<br />

hesabı yüksektir. Ortaklardan alacaklar hesabının<br />

yüksek görünmesinin diğer bir nedeni de şirket<br />

ortaklarının yasal kar dağıtımı yapmadan şirketten<br />

borç para alışkanlığıdır. Bazı şirket ortakları kendi<br />

şirketinden borç para almayı bir hak olarak görmektedir.<br />

Özel inşaat işlerinde ise kayıt dışı işlemler<br />

çift yönlüdür. Hem gelirlerde hem de maliyetlerde<br />

belgesiz işlem vardır. Bilançoda görülen yüksek tutarlı<br />

kasa bakiyesi de işletmede kayıt dışı faaliyetlerin<br />

varlığını gösterir.<br />

İşletmenin ortaklara olan borçları tek başına<br />

bir vergi sorunu yaratmadığı halde ortaklardan alacaklar<br />

hesabının veya kasa bakiyesinin yüksekliği<br />

transfer fiyatlandırması yönünden sakınca yaratır.<br />

Bu durumda işletmenin ortaklarından alacakları<br />

için faiz hesaplanması gerekmektedir. Ancak bu tür<br />

uygulamalar ortaklar cari hesabının çığ gibi büyümesine<br />

ve bilançonun daha da bozulmasına neden<br />

olmaktadır. Bilançoyu düzeltmenin tek yolu varsa<br />

geçmiş yıllar karlarının dağıtımının yapılarak ortaklardan<br />

olan alacak hesabının kapatılmasıdır.<br />

3. Doğrulama (Karşıt İnceleme) Çalışmalarında<br />

Karşılaşılan Sorunlar<br />

YMM Genel Tebliğlerine göre tasdik yapan yeminli<br />

mali müşavirlerin doğrulama amacıyla alt firmalar<br />

nezdinde karşıt inceleme yapmaları gerekmektedir.<br />

Alt firma incelemesi yapıp yapmamak<br />

konusunda yeminli mali müşavire serbestlik tanınmış<br />

olmakla birlikte, yapılan vergi incelemesi sonucunda<br />

ortaya çıkacak vergi farkından YMM şahsen<br />

sorumlu tutulmaktadır. YMM’lik tasdikinden kaynaklanan<br />

sorumluluk her ne kadar “kusursuz sorumluluk”<br />

esasına göre belirlenmiş olmakla birlikte,<br />

YMM’in sorumluluktan kurtulabilmesi ancak<br />

usulüne uygun iç ve dış denetim yaptığının kanıtlanması<br />

ile mümkündür. Bu yönüyle bakıldığında<br />

YMM’lerin sorumluluğu bir “tam kusursuz sorumluluk”<br />

değil, deyim yerinde ise “sınırlı kusurlu sorumluluk”<br />

tur. Bu nedenle YMM’lerin yapacakları<br />

denetimin şekli ve genişliği sorumluluklarının tespiti<br />

yönünden büyük önem taşımaktadır.<br />

YMM’ler işletmenin kendi kayıtları dışında doğrulama<br />

çalışmalarını iki şekilde yürütmektedir.<br />

--<br />

Vergi daireleri dâhil kamu kurum ve kuruluşlarından<br />

bilgi istenmesi,<br />

--<br />

Satıcı firma nezdinde car hesap mutabakatı<br />

yapılması, karşıt inceleme tutanağı düzenlenmesi<br />

veya ilgili YMM’den yazılı bilgi<br />

istenmesi,<br />

Satıcının vergi dairesinden bilgi istenmesi durumunda<br />

vergi daireleri ya geç cevap vermekte ya<br />

da hiç cevap vermemektedir. YMM’lerin birbirlerine<br />

bilgi vermesi zorunlu olmadığı için bazı YMM’ler<br />

bilgi isteme yazılarına ya hiç cevap vermemekte ya<br />

da geç cevap vermektedir. Bu durum dışsal doğrulama<br />

çalışmalarını aksatmakta ve YMM’lerin sorumluluğunu<br />

ve riskini artırmaktadır.<br />

Bilindiği gibi 27 ve 29 nolu YMM Genel Tebliğlerinde<br />

yeminli mali müşavirler tarafından tasdik<br />

edilecek işlemlerin gerçeği yansıtıp yansıtmadığının<br />

tespiti için alt firma incelemelerinin “karşıt<br />

inceleme tutanağı” na bağlanması zorunlu tutulmuş<br />

olup, KDV hariç tutarı 2009 yılı için 16 bin<br />

lirayı aşan mal ve hizmet alım faturalarının karşıt<br />

inceleme tutanağına bağlanması gerektiği belirtilmiştir.<br />

Ancak, her bir fatura tutarı 16.000 lirayı aşmamakla<br />

birlikte bir aylık dönemde bir mükelleften<br />

alınan mal ve hizmet alımlarının tutarının 2009 yılı<br />

için 48.000 TL’yi aşması halinde satıcı firma nezdinde<br />

karşıt inceleme yapılması, KDV iadesi tasdik işlemlerinde<br />

indirilecek KDV’nin %80 veya daha fazlasına<br />

tekabül eden mal ve hizmet alımlarının karşıt<br />

inceleme tutanağına bağlanması gerektiği belirtilmiştir.<br />

Bununla birlikte indirilecek KDV’nin 1/3’ü<br />

veya daha fazlasının karşıt inceleme zorunluluğu<br />

kapsamı dışında bırakılan mal ve hizmet alımlarından<br />

kaynaklandığı hallerde, karşıt inceleme zorunluluğu<br />

kapsamı dışında bırakılan mal ve hizmet<br />

alımları ile ilgili indirilecek KDV’nin yarısına tekabül<br />

eden mal ve hizmet alımları ile ilgili karşıt inceleme<br />

yapılması ile yetinilecek ve bu durumda %80 oranı<br />

aranmayacaktır.<br />

29 nolu Tebliğde kanıt toplama ve denetim<br />

yöntemlerinden birinin de karşıt inceleme olduğu<br />

ve karşıt incelemenin amacının tasdike konu işlemin<br />

gerçek mahiyetinin ortaya çıkarılmasını sağlamak<br />

olduğu, ayrıca tam tasdik kapsamında yapılan<br />

karşıt incelemenin amacının kendisiyle tam tasdik<br />

sözleşmesi yapılan mükellefin gelir ve kurumlar<br />

vergisi beyannamesinde yer alan matrah ve vergiye<br />

ilişkin tutarların doğruluğunu sağlamak şeklinde<br />

ifade edilmiştir. Tebliğde ayrıca, tam tasdik işleminde<br />

sorumluluğun yeminli mali müşavire ait olmak<br />

üzere karşı incelemenin yapılıp yapılmamasından<br />

veya hangi aşamaya kadar yapılacağına tam<br />

tasdik işlemini yapan yeminli mali müşavirin karar<br />

vereceği, yeminli mali müşavirin karşıt inceleme<br />

yapılmasını gerekli görmesi halinde karşıt incelemenin<br />

27 ve 29 nolu genel tebliğler çerçevesinde<br />

yapılması gerektiği belirtilmiştir. Tebliğde tam tasdik<br />

sözleşmesi kapsamında düzenlenen sözleşmelere<br />

ilişkin düzenlenecek gelir ve kurumlar vergisi<br />

beyannamesi tasdiklerinde yeminli mali müşavire<br />

her ne kadar bir serbestlik tanınmış ise de bu serbestlik<br />

yeminli mali müşaviri müteselsil sorumluluktan<br />

ve disiplin kovuşturmasından kurtarmamaktadır.<br />

Bu nedenle tam tasdik sözleşmesi kapsamındaki<br />

tasdik işlemlerinde de yeminli mali müşavirin<br />

makul derecede karşıt inceleme ve diğer doğrulama<br />

çalışması yapması gerekmektedir.<br />

Söz konusu genel tebliğlerde yapılan açıklamalara<br />

göre, düzenlenecek tutanakta yeminli mali<br />

müşavirin imzası ve mührü ile nezdinde inceleme<br />

yapılan mükellefin veya yetkili temsilcisinin imzasının<br />

bulunacağı, ayrıca tutanağın düzenleme tarihi<br />

ve yerinin belirtileceği, tutanak sayısının fazla olduğu<br />

durumlarda en yüksek mal ve hizmet alımlarına<br />

ilişkin 10 tutanağın aslının rapora ekleneceği hükme<br />

bağlanmıştır. Söz konusu genel tebliğlerde tutanaklarda<br />

bulunması gereken diğer bilgiler geniş<br />

bir şekilde açıklanmış bulunmaktadır. Bu tutanakların<br />

çok kapsamlı olması nedeniyle bazı firmalarda<br />

bir tutanağın düzenlenmesi bir günden fazla zaman<br />

almaktadır.<br />

Öteden beri karşıt inceleme tutanaklarında bulunması<br />

gereken unsurlar konusunda vergi daireleri<br />

arasında farklı uygulama ve algılamalar bulunmaktadır.<br />

Bunlardan birisi, “… en yüksek on alıma<br />

” ifadesinin ne anlama geldiği konusudur. Bu ifadeyi<br />

bazı vergi daireleri en yüksek mal alımı yapılan<br />

on satıcı, bazıları ise satıcının kim olduğuna bakılmaksızın<br />

fatura büyüklüğü olarak algılamaktadır.<br />

GİB’lığınca verilen bir özelgede, “… en yüksek<br />

10 alım ifadesinin (….)ilgili dönemlerdeki en yüksek<br />

tutarlı ve iadeye konu 10 alım (fatura) bilgilerinin<br />

anlaşılması gerektiği” şeklindedir. Bu özelgedeki<br />

görüşün genel tebliğ haline getirilmesinde yarar<br />

bulunmaktadır. Diğer bir konu da, KDV iadelerinde<br />

iadeye konu mal ve hizmetlerin tedarik edildiği<br />

bir alt kademedeki firmanın da (imalatçının) indirilecek<br />

KDV’nin %80’inin karşıt incelemesinin yapılıp<br />

yapılmayacağıdır. Mal ve hizmet alımları ile ilgili<br />

indirilecek KDV’nin %80’inin karşıt incelemeleri<br />

imalatçı firmanın bir alt kademesine kadar yapılmalı,<br />

karşıt incelemenin her safhasında nezdinde<br />

karşıt inceleme yapan firma veya firmaların indirilecek<br />

KDV’sinin %80’ine tekabül eden mal ve hizmetlere<br />

ilişkin karşıt inceleme yapılması zorunluluğu<br />

bulunmamaktadır. Aksi takdirde karşıt incelemelerin<br />

sonu gelmeyecektir. Örneğin ihracatçı firma<br />

aynı zamanda ihraç edilen malı imal etmiş ise<br />

alt incelemeler özel bir neden yoksa hammadde<br />

alımlarıyla yetinilmelidir. Alt incelemelerde istenecek<br />

belgeler ve bilgiler iade konusu mal/hizmet ile<br />

sınırlı tutulmalıdır.<br />

Yukarıda yapılan kısa açıklamalardan anlaşıla-<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

35


MAKALE<br />

cağı üzere, karşıt inceleme tutanaklarının, yapılan<br />

denetim ve tasdik işinin doğruluğunu sağlamaya<br />

yönelik bir delil toplama tekniği olduğu sonucuna<br />

varılmaktadır. Uluslar arası denetim standartlarında<br />

genel kabul gören yaklaşıma göre, iki türlü karşıt<br />

inceleme (doğrulama çalışması) söz konusudur.<br />

Bunlardan birisi, yazılı olumlu (açık) teyit, diğeri ise<br />

olumsuz (kapalı) teyittir. Olumlu teyitte (açık teyit),<br />

karşı taraftan teyidi isteyenin belirttiği durumlar<br />

hakkındaki bilgilerde mutabık olunduğunu bildirilmesi<br />

veya bilgi için boşluk bırakılan alanın doldurulması<br />

istenir. Bu yöntemde, bilgi talep edilen tarafın<br />

teyit isteğindeki bilgiyi doğrulamadan cevaplama<br />

riski bulunmaktadır. Olumsuz dış teyitte (kapalı<br />

teyit), karşı taraftan teyidi isteyenin belirttiği<br />

durumlar hakkındaki bilgilerde sadece kabul etmediği<br />

hususları cevaplandırması istenir. Olumsuz<br />

dış teyit isteği cevaplandırılmadığı takdirde, incelemeyi<br />

yapan ilgili tarafların teyit isteğini aldıklarını<br />

ve teyit isteğindeki bilginin doğrulandığının kesin<br />

kanıtı olmadığı kabul edilir. Bu nedenle, olumsuz<br />

dış teyit isteklerinin kullanımı olumlu dış teyit<br />

isteklerinin kullanımından daha az güvenilir kanıt<br />

sağladığından olumsuz dış teyit isteğinin kullanımına<br />

ek olarak, diğer maddi doğrulama tekniklerinin<br />

de dikkate alınması gerekir. Bununla birlikte, olumlu<br />

ve olumsuz teyit istekleri birlikte de kullanılabilir.<br />

Söz konusu genel tebliğlerde belirtildiği şekilde<br />

düzenlenmesi istenen karşıt inceleme tutanaklarının<br />

bizzat yeminli mali müşavirler tarafından yerine<br />

getirilmesi fiilen imkansızdır. Şöyle ki, satıcı firmanın<br />

herhangi bir riskli mükellef olup olmadığı, nezdinde<br />

tasdik işlemi yapılacak mükellefin işlem hacmi<br />

dikkate alınmadan, sadece fatura tutarına bakılarak<br />

karşıt inceleme yapılmasının amaca uygun olmadığı<br />

açıktır. İndirilecek KDV’nin %80’ininden fazlasının<br />

tutanağa bağlanması bir yeminli mali müşavirin<br />

duruma göre aylarca il il dolaşarak karşıt inceleme<br />

yapmasını gerektirebilmektedir. Bu durum<br />

karşısında bir yeminli mali müşavirin birkaç mükellefin<br />

dışında mükellefe hizmet vermesi imkansız<br />

hale gelecek ve bürosunda yardımcı personel çalıştırmasına<br />

da gerek kalmayacaktır. Böyle bir durum<br />

ülkemizde yeminli mali müşavirlik kurumunun hukuken<br />

olmasa bile fiilen kaldırılması anlamına gelmektedir.<br />

Oysa, uluslar arası denetim standartlarında<br />

yapılan denetimin gerçeği yansıtıp yansıtmadığının<br />

belgelendirilmesi denetçi tarafından bizzat<br />

yapılacak karşıt incelemelerle değil, yukarıda belirtilen<br />

açık veya kapalı teyit yazıları ile gerçekleştirilmektedir.<br />

Bu nedenle, karşıt inceleme sırasında tutanakta<br />

yer alması gereken bilgilerin azaltılması yanında<br />

bazı satıcı firmalar nezdinde karşıt inceleme<br />

yapılması zorunluluğu kaldırılmalıdır.<br />

Özellikle KDV iadesi tasdik raporlarının vergi<br />

dairelerince VEDOP kayıtları ve Ba/Bs formları değerlendirilmek<br />

suretiyle detaylı bir şekilde incelendiği<br />

dikkate alındığında, yeminli mali müşavirlerce<br />

yapılacak karşıt incelemenin makul bir sayıya ve<br />

orana çekilmesi gerekir. Bu kapsamda KDV iade işlemlerinde<br />

bir satıcıdan belli bir dönemde yapılan<br />

alımların toplamının 50.000 TL’nin üzerinde olması<br />

halinde karşıt inceleme yapılmalı ve karşıt inceleme<br />

oranı %80’den %50’ye çekilmelidir.<br />

Bu kapsamda, devletin çeşitli kurumları tarafından<br />

sürekli denetim altında tutulan;<br />

a. İMKB’ye kayıtlı mükellefler,<br />

b. Büyük Mükellefler Vergi Dairesine kayıtlı<br />

mükellefler,<br />

c. Kamu kurumu niteliğinde olup olmadığına<br />

bakılmaksızın elektrik, su, doğalgaz dağıtımı<br />

ile telekomünikasyon hizmeti veren<br />

mükellefler,<br />

d. Akaryakıt dağıtım ve rafineri şirketleri,<br />

e. Bankalar, finansal kiralama şirketleri, factoring<br />

ve sigorta şirketleri,<br />

f. Birinci el araç alım satımı ve imalatı ile uğraşan<br />

işletmeler,<br />

g. Hava, demir ve deniz yolu ile havaalanı işletmecileri,<br />

h. Tütün ve alkollü içki imalatçıları ile bunların<br />

dağıtıcıları ve bayilerinin tütün ve alkollü<br />

içki satışlarına ilişkin işlemleri,<br />

i. Vergi tevkifatlı faturalar,<br />

j. Yıl içerisinde aynı YMM tarafından en az 3<br />

kez olumlu tutanak düzenlenmiş satıcılar,<br />

özel bir neden olmadıkça karşıt inceleme kapsamından<br />

çıkarılmalı ve cari hesap mutabakatı gibi<br />

diğer doğrulama yöntemleri ile yetinilmelidir.<br />

Diğer taraftan, yeminli mali müşavir tarafından<br />

gelir/kurumlar vergisi beyannamesi tasdik sözleşmesi<br />

bulunan firmalar nezdinde yapılacak karşıt<br />

incelemelerde, tasdik sözleşmesi bulunan yeminli<br />

mali müşavir tarafından bilgi verilmesi zorunlu hale<br />

getirilmelidir. Ancak, bilgi veren yeminli mali müşavirin<br />

sorumluluğu sadece verilen bilginin kapsamı<br />

ile sınırlı olmalıdır. Gerek mükellefin defterini tutan<br />

mali müşavir gerekse mali tabloları ve vergi beyannamesini<br />

tasdik eden YMM ilgili mükellefin düzenlediği<br />

faturanın doğruluğundan belli ölçüde sorumlu<br />

tutulmalıdır. Sahte faturadan sadece bu belgeyi<br />

kullanan meslek mensubundan ziyade, sahte faturayı<br />

düzenleyen mükellefin muhasebecisi veya müşaviri<br />

sorumlu olmalıdır.<br />

4. Kod Listeleri Uygulaması Sorunu<br />

Gerek vergi mükellefleri gerekse YMM’ler kod<br />

listesi uygulamasından şikâyetçidir. Kod uygulamasından<br />

en çok zarar gören firmalar arasında KDV iadesi<br />

alan firmalar ile inşaat işi yapan firmalardır.<br />

Özellikle taşeronluk yapan alt yükleniciler belli bir<br />

süre sonra işlerini terk etmektedir. Vergi dairesi adresinde<br />

bulamadığı firmadan mal veya hizmet satın<br />

alan firmaların öncelikle KDV indirimlerin reddedilmektedir.<br />

Bu uygulama seri şekilde yazılan vergi<br />

tekniği raporlarına ya da yoklama memurlarının<br />

tespitine dayandırıldığı için hukuksal yönden eksiklikler<br />

içermektedir. Yasal dayanağı olmayan bu uygulama<br />

ile hukuk ihlallerine neden olunmaktadır.<br />

Vergi idaresinin mükellefleri risk gruplarına ayırması<br />

ve bu hakkı kendinde görmesi belli sınırlar içinde<br />

kabul edilebilir.<br />

Öncelikle idarenin her türlü eylem ve tasarrufunun<br />

yargı denetimine tabi olduğu ilkesi gereği,<br />

idare mükellefe kod listelerine alınacağı konusunda<br />

gerekçeli bir yazı yazılmalı ve mükellefe bu idari<br />

işleme karşı dava açma veya düzeltme hakkı verilmelidir.<br />

Ayrıca, söz konusu listelere giren mükelleflerin<br />

hangi koşullarda bu listelerden çıkarılacağı<br />

açıklığa kavuşturulmalıdır. Mevcut uygulamada<br />

soyut ifadelerle mükellefler kolaylıkla kod listelerine<br />

alınabilmekte ancak bu listelerden çıkmak hemen<br />

hemen imkânsız bulunmaktadır. Keza, idarenin<br />

“koddan çıkarılanlar listesi” tuttuğu konuşulmaktadır.<br />

Mükelleflerin kod listelerinden çıkarılması<br />

konusunda YMM’lerce düzenlenecek özel amaçlı<br />

raporlardan da yararlanılmalıdır.<br />

5. Randıman Hesabının Yapılmasında Karşılaşılan<br />

Sorunlar<br />

Her maliyet oluşumunda olduğu gibi inşaat işlerinde<br />

de bir randıman hesabı yapmak mümkündür.<br />

İnşaat giderleri içinde yer alan demir, çimento,<br />

akaryakıt, kereste, tuğla, kum, çakıl vb. malzemelerin<br />

ne miktarda kullanılması gerektiği kesin olmasa<br />

bile yaklaşık olarak hesaplanabilir. Projede belirtilen<br />

betonun dozu ve hacmi (metreküp) dikkate<br />

alınarak, kullanılması gereken çimento, kum ve<br />

çakıl miktarını hesaplamak mümkündür. Bu nedenle<br />

bütün işletmelerde stok modülünün kullanılması<br />

mecburi hale getirilmelidir.<br />

İşletmeler dönem sonlarında kullanılan malzemelerin<br />

yapılan işlere dağıtımında da gereken özen<br />

ve dikkati göstermek durumundadır. Aksi halde (A)<br />

işi için kullanılan demir (B) işine hataen yazılsa bile,<br />

dönem kazancını etkileyebileceği için vergi incelemelerinde<br />

eleştiri konusu edilebilir.<br />

Biten inşaatlarla ilgili olarak yapılacak işlerden<br />

birisi de, biten inşaattan arta kalan hurda ve malzemelerin<br />

değerlendirilmesidir. Pek çok işletme buna<br />

dikkat etmemektedir. Örneğin, taahhüt işinde kullanılan<br />

kalıplar konut inşaatında veya diğer bir taahhüt<br />

işinde kullanılmaktadır.<br />

Mükellefler her iki inşaatın da aynı işletmeye<br />

ait olduğunu düşünerek yapılan bu malzeme devrinde<br />

yasal olmayan bir yön görmemektedirler.<br />

Oysa biten taahhüt işinin geliri o yıl yeni inşaatına<br />

başlanılan inşaatın geliri ise belki üç yıl sonra beyan<br />

edilecektir. Böyle bir durum her inşaat işinin maliyetinin<br />

ve dönem kazancının doğru hesaplanmasına<br />

imkân vermez.<br />

Biten inşaatlarda arta kalan malzemelerin değerlendirilmesi<br />

konusunda şu hususlar göz önünde<br />

tutulmalıdır:<br />

36 SAYI 4 / NİSAN 2010


MAKALE<br />

- Arta kalan malzemelerin diğer şantiyelere taşınması<br />

halinde, hiç kullanılmamış olanların fatura<br />

bedeli veya maliyet bedeli üzerinden biten inşaat<br />

giderinden çıkartılarak kullanılmak amacıyla götürüldüğü<br />

inşaat maliyetine yazılmalıdır.<br />

- Kullanılmış olup diğer işlerde de kullanılabilecek<br />

olan inşaat malzeme ve artıkları emsal bedeli<br />

ile biten inşaat giderinden çıkartılarak diğer inşaatın<br />

giderine veya stok hesaplarına alınmalıdır.<br />

-İnşaat artıklarının satılması halinde elde edilen<br />

gelirin 649. Diğer Olağan Gelir ve Karlar hesabına<br />

alınmalı, satış bedelinin yüksek olmadığı durumlarda<br />

artıkların maliyet bedeli kesin olarak hesaplanamıyorsa,<br />

maliyet bedelinin ilgili olduğu inşaat maliyetinden<br />

çıkartılmaması veya satış bedelinin maliyet<br />

bedeli olarak dikkate alınması uygun olabilir.<br />

Kullanılmadan satılması gereken malzemeler ilgili<br />

inşaat maliyetinden çıkartılarak 157-Diğer Stoklar<br />

hesabına veya 153-Ticari Mallar hesabına, daha<br />

sonra kullanılması düşünülüyorsa 150-Stoklar hesabına<br />

alınmalıdır.<br />

III-İnşaat Sektörünün Tasdik Denetiminde<br />

Karşılaşılan Vergi Uygulamasından Kaynaklanan<br />

Sorunlar<br />

1. İndirimli Orana Tabi Konut Teslimlerinde<br />

Ortak Kullanım Alanı Sorunu<br />

İndirimli orana tabi konut satışlarında yüklenilen<br />

KDV’nin hesabında bazı ortak kullanım alanlarının<br />

(yüzme havuzu, çocuk parkı, bahçe düzenleme,<br />

çim ekimi, spor alanı, alış veriş merkezi, otopark,<br />

kuyu açılması, su arıtma tesisi, elektrik trafosu,<br />

v.b.) dikkate alınmaması gerektiği yönündeki<br />

GİB’lığı özelgeleri Kanunun özüne ve sözüne<br />

aykırıdır. 1 Mütemmim cüz niteliğindeki yapıların<br />

satılan malın (taşınmazın) maliyeti içinde değerlendirilmesi,<br />

ancak eklenti niteliğindeki ( buzdolabı,<br />

bulaşık makinesi v.b.) demirbaşların taşınmazın<br />

maliyetinden ayrı olarak değerlendirilmesi ve %18<br />

oranında KDV’ne tabi tutulmalıdır. Bununla birlikte<br />

150m 2 ’nin hesabında ortak kullanım alanlarından<br />

konuta isabet eden kısmın da dikkate alınması<br />

gerekir. Bununla birlikte alış veriş merkezi, spor<br />

merkezi gibi konut alanının tespitinde dikkate alınması<br />

mümkün olmayan bağımsız nitelikteki yapılara<br />

ait yüklenilen KDV’nin iade edilecek KDV hesabına<br />

alınmaması, bu gibi ortak alanların ayrı fatura<br />

ile %18 oranında KDV’ne tabi tutulması daha doğru<br />

bir yöntem olabilir.<br />

2. Kat Karşılığı İnşaat İşlerinde Müteahhidin<br />

Mal Sahibine Trampa Hükümleri Çerçevesinde Fatura<br />

Düzenlemesi ve KDV Hesaplaması Sorunu<br />

Danıştay’ın yüzlerce aleyhte kararına rağmen<br />

kat karşılığı inşaat işlerinde halen 30 nolu KDV Genel<br />

Tebliği uygulamaya yön vermektedir. Tebliğde<br />

1 GİB İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı’nın<br />

9.5.2009 tarih ve GİB.4.35.17.01/KDV:02-<br />

2466/1085 sayılı özelgesi<br />

kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin trampa niteliğinde<br />

sözleşmeler olduğu, kat karşılığı sözleşmesi kapsamında<br />

faaliyet gösteren müteahhitlerin mal sahibinin<br />

payına düşen bağımsız bölümlerin emsal bedeli<br />

üzerinden KDV hesaplamaları gerektiği belirtilmektedir.<br />

Danıştay ve Yargıtay ise söz konusu kat<br />

karşılığı inşaat sözleşmelerinin trampa sözleşmesi<br />

niteliğinde olmadığı, bu sözleşmelerin karma tip<br />

(sui generius) sözleşmeler olduğu görüşündedirler.<br />

Mal sahibine ait daire veya dükkânların arsası<br />

mal sahibine ait olduğuna göre, ortada bir daire<br />

veya dükkân tesliminden söz edilemez. Taşınmaz<br />

hukukunda üst (bina) arzın (arsa veya arazinin) hukuki<br />

durumuna tabidir. Kat karşılığı inşaat sözleşmesi<br />

kapsamında müteahhidin arsa sahibine verdiği<br />

şey daire veya dükkân değil, inşaat hizmetidir. Diğer<br />

bir ifade ile ortada mal teslimi değil hizmet ifası<br />

bulunmaktadır. Bu nedenle müteahhidin arsa sahibine<br />

verdiği hizmet bedeli üzerinden KDV hesaplanması<br />

gerekir. BKK ile 1 sayılı Listede yapılacak bir<br />

değişiklikle, arsa karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında<br />

150 m2’nin altındaki konut inşaatı hizmetlerinde<br />

KDV’nin %1 olarak düzeltilmesi uygun olacaktır.<br />

3. Mevduat Faizi ve Kur Farkı Gelirlerinin Durumu<br />

Yıllara yaygın inşaat ve onarım işi yapanların,<br />

işin devamı süresince elde ettikleri hakedişler (istihkaklar)<br />

ve yaptıkları giderler nedeniyle, her yıl<br />

itibariyle kar-zarar beyanında bulunmayacakları<br />

hususunda (Gelir Vergisi Kanunu’nun 42. maddesindeki<br />

özel hüküm nedeniyle) herhangi bir tereddüt<br />

olmamasına karşın, aynı işin sürdürülmesi sırasında<br />

bu istihkakların tahsil edilip bankada vadeli<br />

ya da vadesiz mevduat olarak değerlendirilmesi nedeniyle<br />

elde edilen faiz gelirlerini her yıl itibariyle<br />

beyan edilip edilmeyeceği konusunda farklı görüşler<br />

vardır. Aynı şekilde, hakedişlerini döviz ya da dövize<br />

bağlı olarak alan inşaatçı firmaların, hak edişin<br />

tahakkuk ettiği tarih ve ödeneceği tarih arasında<br />

kur artışından doğan farkın da, her yıl itibariyle mi<br />

beyan edileceği yoksa yıllara yaygın inşaat ve onarım<br />

işinin bir geliri olarak mı nitelendirileceği tartışmaya<br />

konu ikinci durumdur. 2<br />

İnşaat işinden tahsil edilen hak ediş bedelinin<br />

gerek mevduat faizi ve repo şeklinde gerekse menkul<br />

kıymet (Hazine bonosu, devlet tahvili, yatırım<br />

fonu katılma belgesi gibi) satın alınmasının esas<br />

amacı paranın değerini enflasyon karşısında korumaktır.<br />

Kur farkları ise özellikle dövizle ödenen<br />

kamu ihalelerinde, hak ediş tarihi ile paranın ödenmesi<br />

tarihi arasında geçen süreden kaynaklanmaktadır.<br />

a) Maliye Bakanlığı’nın Görüşü<br />

Maliye Bakanlığı bir özelgesinde, ticari kazan-<br />

2 Şükrü KIZILOT, “Yıllara Yaygın İnşaatlarda<br />

Mevduat Faizi ve Kur Farkı Gelirleri”, Yaklaşım,<br />

Sayı: 17, s. 5<br />

cın öz sermaye kıyaslanması yöntemiyle belirlendiği,<br />

faiz gelirinin öz sermayenin bir unsuru olduğu,<br />

faiz gelirlerinin, muhasebe tekniği olarak ayrı hesaplarda<br />

izlenmesi gerektiği ve dönemsellik ilkesi<br />

gereği, yıllara yaygın inşaat işi yapanlarda da banka<br />

faizi gelirlerinin yıllık esasına göre beyan edilmesi<br />

gerektiği görüşünde olduğunu açıklamıştır. 3<br />

Maliye Bakanlığı özelgesinde, faiz gelirlerini<br />

esas işin bitimi beklenmeden beyan edilmesi halinde<br />

inşaat işine ait ödenen faiz giderlerinin de dönem<br />

gideri veya zararı olarak değerlendirilmesi gerektiği<br />

şeklindeki görüşe itibar etmemiş ve bu konuda<br />

şu görüşleri ileri sürülmüştür.<br />

“Bilindiği üzere, inşaat işi için alınan kredi faizleri<br />

inşaat maliyetinin bir unsurudur. Kaldı ki alınan<br />

kredi karşılığı ödenen faizler karşı kurumda o yılın<br />

geliri olarak beyan edilmekte ve vergilenmektedir.<br />

Şirketinizce alınan faiz gelirleri ise ödemeyi yapan<br />

banka tarafından aynı yılda gider yazılmakta, buna<br />

karşılık şirketinizce gelir yazılması inşaatın bitimine<br />

ertelenmektedir. Bu durumda gelirin yıllık olması ilkesine<br />

aykırıdır. Çünkü faiz geliri öz sermayenin bir<br />

unsurudur.<br />

Nitekim, vergi kanunlarımıza göre; yıllara yaygın<br />

inşaat işi yapan bir kurum, inşaat için satın aldığı<br />

bazı malzemeyi veya inşaat işinde kullandığı bazı<br />

makineleri inşaatın bitiminde önce satması halinde,<br />

bu satımdan elde ettiği karı (veya zararı) yılın<br />

kazancı olarak beyan etmek zorundadır.”<br />

Özelgedeki görüşlere katılmak elbette mümkün<br />

değildir. Yıllara yaygın inşaat işlerindeki “özel vergilendirme<br />

rejimi” ni göz önüne almadan genel esaslara<br />

göre yapılacak değerlendirmelerle doğru bir<br />

sonuca varılamaz. Mükellefin aynı dönemdeki finansman<br />

giderini dönem gideri kabul etmeyip faiz<br />

gelirini dönem geliri kabul etmenin hiç bir mantıklı<br />

ve doğru yanı yoktur. Bankadan elde edilen faiz<br />

gelirini banka tarafından gider yazıldığı gibi, bankaya<br />

ödene faiz ve komisyonlar da bankaca gelir yazılıp<br />

beyan edilmektedir. Ayrıca inşaat malzemelerini<br />

satanlar da elde ettikleri gelirleri dönem geliri olarak<br />

beyan etmektedirler.<br />

Maliye Bakanlığının döviz olarak tahsil edilen<br />

hak edişlerden kaynaklanan kur farkının KDV’ne<br />

tabi olmadığı şeklinde özelge düzeyinde açıklamaları<br />

vardır. Ancak, 105 no’lu KDV Genel Tebliğinde<br />

kur farklarının vade farkı niteliğinde olduğu ileri sürülerek,<br />

teslim veya hizmetin yapıldığı tarih ile bedelin<br />

tahsil edildiği tarih arasında ortaya çıkan lehe<br />

kur farkı için satıcı tarafından fatura düzenlenmek<br />

ve faturada gösterilen kur farkına, teslim veya hizmetin<br />

yapıldığı tarihte bu işlemler için geçerli olan<br />

oran uygulanmak suretiyle KDV hesaplanacağı,<br />

bedelin tahsil edildiği tarihte alıcı lehine kur farkı<br />

oluşması halinde ise kur farkı tutarı üzerinden alıcı<br />

tarafından satıcıya bir fatura düzenlenerek, teslim<br />

ve hizmetin yapıldığı tarihteki oran üzerinden KDV<br />

3 KIZILOT, a.g.m. s. 5 (Maliye Bakanlığının<br />

24.12.1984 ve 22123 sayılı özelgesi)<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

37


MAKALE<br />

hesaplanması gerektiği belirtilmiştir. 4 Tebliğde kur<br />

farkına ilişkin KDV ödeme tarihine ertelendiği halde,<br />

bazı meslek mensupları kraldan çok kralcı rolü<br />

ile dönem sonu kur değerlemelerine de KDV’li fatura<br />

düzenlettirme eğilimindedir.<br />

b) Danıştay’ın Görüşü<br />

Konuyla ilgili olarak Danıştay’a yansıyan bir<br />

olayda, yıllara yaygın inşaat işinden dolayı döviz<br />

olarak elde edilen avans ve istihkak bedellerinin<br />

bankalarda değerlendirilmesi sonucu oluşan<br />

kur farkı ve faiz gelirlerinin GVK’nun 42. maddesi<br />

uyarınca yıllara yaygın inşaat işinin hasılatına dahil<br />

edilerek, işin bitiminde kazancın tespitinde dikkate<br />

alınması gerektiğine karar verilmiştir. Karar gerekçesi<br />

şöyledir: ([3]) 5<br />

“Uyuşmazlık, yıllara yaygın inşaat işi yapan<br />

Davacı Anonim Şirketin sözleşme gereği yabancı<br />

para cinsinden elde ettiği istihkak bedellerini bankada<br />

tutması nedeniyle oluşan kur farkı ve faiz gelirinin<br />

birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat<br />

ve onarma işinin hâsılatı olarak Gelir Vergisi<br />

Kanunu’nun 42 nci maddesi uyarınca işin bittiği yılın<br />

geliri mi sayılacağı, yoksa inşaat işi ile ilgilendirilmeyip<br />

dönem kazancı olarak mı beyanı gerektiği<br />

konusuna ilişkin bulunmaktadır.<br />

Vergi Usul Kanunu’nun 19 uncu maddesinde,<br />

vergi alacağının vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları<br />

olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü<br />

ile doğacağı belirtilmiştir. Her vergi<br />

kanunda o verginin doğumu için gerekli olan<br />

olayda ve hukuki durumlar tarif ve tespit edilmiştir.<br />

Gelir Vergisi Kanun’nun 42 nci maddesinde,<br />

“Birden fazla takvim yılına sirayet eden<br />

inşaat ve onarma işlerinde kar veya zarar işin<br />

bittiği yıl kati olarak tespit edilir ve tamamı o yılın<br />

geliri sayılarak, mezkûr yıl beyannamesinde<br />

gösterilir.” denilmektedir. Yıllara yaygın inşaat<br />

ve onarma işinde vergi alacağı, inşaat işinin bittiği<br />

yılda doğar. Olayda yıllara yaygın inşaat işiyle<br />

ilgili olarak döviz cinsinden elde edilen hak<br />

edişlerin bankalarda durması sonucu TL. değer<br />

değişikliğinden lehe oluşan kur farklarını, inşaat<br />

işi dışında ayrı bir ticari organizasyon sonucu<br />

elde edilmemiş olması karşısında hak edişin bir<br />

unsuru, türevi olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.<br />

Bunun sonucu olarak da hak edişler<br />

hangi hesaba kaydedildi ise kur farklarının da<br />

o hesapla ilişkilendirilmesi başka bir anlatımla<br />

inşaat işinin sonunda elde edilen vergiye tabi<br />

kazancın belirlenmesinde hak edişlerle birlikte<br />

göz önünde tutulmasının kabulü gerekir.<br />

Yıllara yaygın inşaat işi nedeniyle alınan istihkaklardan<br />

sarf edilmeyerek bankada mevduat<br />

olarak tutulan meblağ karşılığı elde edilen faiz<br />

geliri, yapılan inşaat işinden elde edilen gelir-<br />

4 105 nolu Tebliğ 30.6.2007 tarihli Resmi<br />

Gazetede yayımlanmıştır.<br />

5 Danıştay 4. Dairesinin 8.6.1994 gün ve E:<br />

1994/581; K: 1994/3495 sayılı Kararı<br />

den ayrı, başka bir kaynaktan elde edilmiş gelir<br />

niteliğinde sayılamayacağından, inşaat işinden<br />

ayrı yıllık dönemler itibariyle vergilendirilmesi<br />

gereken gelir olarak nitelendirilmesi yerinde<br />

görülmemiştir. Söz konusu kur farkı ve faizler<br />

işin bitiminde kar ve zararı etkileyeceğinden,<br />

inşaat işlerine ait gelirin bir unsuru olarak,<br />

inşaat hesabıyla ilişkilendirilerek işin bitim<br />

tarihi itibariyle vergilendirilmesi, Gelir Vergisi<br />

Kanunu’nun 42 nci maddesi gereğidir. Bu yüzden<br />

aksi yönde verilen mahkeme kararında isabet<br />

görülmemiştir.”<br />

Danıştay’ın yukarıda belirtilen kararına karşı<br />

vergi dairesince yapılan düzeltme talebi de aynı<br />

gerekçelerle reddedilmiştir. (30.5.1995 gün ve E:<br />

1994/4989; K: 1995/2383)<br />

Birden fazla yıllara yaygın inşaat işinde her işin<br />

parasının ayrı ayrı izlenmesi ve nemalandırılması<br />

mümkün değildir. İşletmenin “kasa”sı bir havuz<br />

gibidir. Bütün kaynaklardan gelen paralar burada<br />

toplanır ve buradan harcanır. Böyle bir durumda<br />

devam etmekte olan işlerden elde edilen paranın<br />

izini sürmek oldukça zordur. Ancak ortak genel giderlerin<br />

dağıtımında kullanılan hasılat ölçüsü burada<br />

da kullanılabilir.<br />

Bizim bu konudaki önerimiz, yıllara yaygın inşaat<br />

işlerinde, avans ve hak ediş gelirlerinin bankalarda<br />

nemalandırılması sonunda elde edilen mevduat<br />

ve repo faizleri ile kur farklarının hangi inşaat işine<br />

ait olduğu kesin olarak belliyse o inşaat işinin gelirine<br />

yazılmasıdır. Kesin bir belirleme yapılamıyorsa<br />

cari dönemin geliri olarak beyan edilmelidir.<br />

4. Yurt Dışında Yapılan İnşaat Ve Onarma İşlerinden<br />

Elde Edilen Kazançlara İlişkin İstisnanın Uygulanmasında<br />

Karşılaşılan Sorunlar<br />

a)Genel Olarak<br />

KVK’nın 5/1’nci maddesinin (h) alt bendine<br />

göre, “yurt dışında yapılan inşaat, onarım, montaj<br />

işleri ile teknik hizmetlerden sağlanarak Türkiye’de<br />

genel sonuç hesaplarına intikal ettirilen kazançlar”<br />

hiçbir koşula bağlı olmaksızın (yurt dışında vergi<br />

ödenip ödenmediğine bakılmaksızın) kurumlar vergisinden<br />

istisna edilmiştir.<br />

Konuyla ilgili olarak 1 no’lu KVK Genel Tebliğinde<br />

aşağıdaki açıklamalara yer verilmiştir.<br />

“Teknik hizmetlerden elde edilen kazançların<br />

da anılan istisnadan yararlanabilmesi için bu işlerin<br />

yurt dışında bulunan işyerleri veya daimi temsilciler<br />

aracılığıyla yapılması; yurt dışında ayrıca bir<br />

işyeri veya daimi temsilci olmadan yapılan teknik<br />

hizmetlerin, hizmet ihracatı olarak değerlendirilmesi<br />

gerekmektedir. Ayrıca, teknik hizmetlerin yurt<br />

dışındaki inşaat, onarım ve montaj işlerine bağlı<br />

olarak yapılma şartı bulunmamaktadır.<br />

İnşaat, onarım ve montaj işlerinin yurt dışında<br />

gerçekleştirilmesi için bir işyeri bulunması gerekirken,<br />

bu işlere bağlı teknik hizmetlerin yurt dışında<br />

herhangi bir işyeri olmaksızın Türkiye’den gerçekleştirilebilmesi<br />

de mümkün olabilmektedir. Proje<br />

hazırlanması gibi teknik hizmetler, inşaat ve onarma<br />

işinin tamamlayıcı bir unsuru olmasına karşın;<br />

kurumların yurt dışında devam eden bir inşaat ve<br />

onarma işi olmadığı ya da ayrıca bir işyeri veya daimi<br />

temsilci bulundurulmadığı durumlarda, bu faaliyetin<br />

ihracat olarak değerlendirilmesi gerekmekte<br />

olup yurt dışındaki inşaat işine bağlı olarak<br />

Türkiye’de yapılan teknik hizmetlerden sağlanan<br />

kazançların bu istisnadan yararlandırılması mümkün<br />

bulunmamaktadır. Dolayısıyla, kurumların yurt<br />

dışında bir inşaat ve onarım işi varsa, buna bağlı<br />

teknik hizmetler ister Türkiye’de isterse yurt dışında<br />

yapılsın, elde edilen kazançlar istisnadan yararlanabilecektir.<br />

Kurumların yurt dışında yaptıkları<br />

bir inşaat ve onarım işinin bulunmaması halinde<br />

ise ancak yurt dışında bir işyeri veya daimi temsilci<br />

aracılığıyla yaptıkları teknik hizmetlerden elde<br />

edilen kazançlar istisnadan yararlanılabilecektir.”<br />

Kanunda yurt dışında yapılan teknik hizmetlerden<br />

elde edilen kazanç istisnasından yararlanmak<br />

için yurt dışında bağımsız bir işyeri veya kanuni<br />

temsilci bulundurulmasına ilişkin açık bir hüküm olmamakla<br />

birlikte, söz konusu istisna kazancın fiilen<br />

yurt dışında elde edildiğinin ispatı mükellefe aittir.<br />

Bu nedenle teknik hizmet niteliğindeki kazançların<br />

yurt dışında elde edildiğini göstermek üzere, işi yapan<br />

teknik elemanların yurt dışında makul bir süre<br />

bulunduğunun ve ücretlerinin yurt dışından ödendiğinin<br />

veya teknik hizmetlerin yurt dışından sağlandığının<br />

kanıtlanması gerekmektedir. Yurt dışında<br />

bir işyerinin varlığı, söz konusu işin fiilen yurt dışında<br />

yapıldığını gösteren önemli bir karinedir. Yurt<br />

dışında bir işyeri bulunmayan, işin yapılması amacıyla<br />

yurt dışına teknik eleman göndermeyen veya<br />

bu tür bir hizmetin yurt dışından temin edildiğini<br />

kanıtlayamayan bir mükellefin söz konusu kazanç<br />

istisnasından yararlanması mümkün değildir.<br />

Öte yandan, yurt dışı faaliyet sonucunda elde<br />

edilen kazançlar elde edildiği dönem itibarıyla,<br />

Türkiye’de ilgili olduğu geçici vergi matrahının tespitinde<br />

de dikkate alınacaktır.<br />

b) Yurt Dışı İnşaat İşlerinden Elde Edilen Kazançlara<br />

İlişkin İstisnadan Yararlanmak İçin Kazancın<br />

Türkiye’ye Getirilmesi Zorunlu mudur<br />

Yurt dışı inşaat işlerinden elde edilen kazancın<br />

kurumlar vergisinden istisna edilebilmesi için<br />

elde edilen kazancın Türkiye’ye getirilmesinin veya<br />

muhasebe kayıtlarına intikal ettirilmesinin zorunlu<br />

olup olmadığı konusunda tereddüt gösterilmektedir.<br />

1 nolu Tebliğde, “bu istisnanın uygulanması açısından,<br />

yurt dışında yapılan inşaat, onarım, montaj<br />

işleri ile teknik hizmetlerden sağlanan kazançların<br />

Türkiye’ye getirilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır.<br />

Söz konusu kazançların Türkiye’de genel<br />

sonuç hesaplarına intikal ettirilmesi istisnadan<br />

yararlanılması için yeterlidir.” Denilmektedir. Tebliğdeki<br />

ifadeden yurt dışında elde edilen kazancın<br />

38 SAYI 4 / NİSAN 2010


MAKALE<br />

Türkiye’deki sonuç hesaplarına intikal ettirilmemesi<br />

halinde söz konusu istisnadan yararlanılamayacağı<br />

anlaşılmaktadır.<br />

Maliye Bakanlığı’nın anlayışına göre, yurt dışındaki<br />

şube veya şantiyenin bilançosunun merkezin<br />

bilançosu ile konsolidasyonu zorunlu değil, sadece<br />

sonucunun merkezin mali tablolarına yansıtılması<br />

yeterlidir. Bu anlayış bilançonun tekliği ilkesine<br />

aykırıdır.<br />

Tebliğde ayrıca, yurt dışındaki şubelerden elde<br />

edilen kazançların genel sonuç hesaplarına intikal<br />

ettirilmesinde, faaliyette bulunulan yabancı ülkenin<br />

mevzuatına göre hesap döneminin kapandığı<br />

tarih itibarıyla ilgili ülke mevzuatına göre tespit<br />

edilen faaliyet sonucunun, Türkiye’de de aynı tarih<br />

itibarıyla genel sonuç hesaplarına kaydedilmesi, bu<br />

hususun Türkiye’de genel sonuç hesaplarına intikal<br />

ettirilmesinde, kazancın kambiyo mevzuatına göre<br />

fiilen Türkiye’ye getirilmesinin herhangi bir etkisinin<br />

olmayacağı, faaliyette bulunulan yabancı ülkede<br />

kazanca tasarruf edilebilmesinin yeterli olduğu<br />

belirtilmiştir.<br />

Yurt dışında elde ettiği kazancı Türkiye’deki sonuç<br />

hesaplarına intikal ettirmeyen bir mükellef<br />

hakkında cezalı vergi tarh edilmesi, her ne kadar<br />

tebliğde genel sonuç hesabına intikalin gerekli olduğu<br />

belirtilmekle birlikte, kanunda sonuç hesabına<br />

intikalin zamanı konusunda açık bir hüküm bulunmadığını<br />

belirtmek isteriz. ( Örneğin, yurt dışı iştirak<br />

kazançları istisnasında iştirak kazancının elde<br />

edildiği hesap dönemine ilişkin kurumlar vergisi<br />

beyannamesinin verilmesi gereken tarihe kadar<br />

Türkiye’ye transfer edilmesi gerekmektedir.) Sonuç<br />

hesabına intikal ettirilmeyen kazanç unsurunun bir<br />

vergi incelemesi sonucunda tespit edilmesi halinde,<br />

söz konusu kazanç sonuç hesabına intikal ettirilmiş<br />

ve vergi incelemesinden maksadın ödenmesi<br />

gereken verginin doğruluğunu tespit etmek olduğundan,<br />

bu takdirde de kayıt ve beyan dışı bırakılan<br />

kazancın istisnadan yararlandırılması gerektiği<br />

söylenebilir. Usule ilişkin bir noksanlık teşvik amaçlı<br />

bir istisna hükmünden yararlanmaya engel olmamalıdır.<br />

Bu açıklamalarımızdan yurt dışı inşaat işlerinden<br />

elde edilen kazançların kazancın elde edildiği,<br />

yani kazanca tasarruf edilebildiği dönemde<br />

Türkiye’deki sonuç hesaplarına intikal ettirilip ettirilmediğinin<br />

önemi yoktur şeklinde anlaşılmamalıdır.<br />

Söz konusu kazançlar mutlaka Türkiye’deki sonuç<br />

hesaplarına zamanında intikal ettirilmelidir.<br />

Yurt dışında elde edilen kazancın şirket ortaklarının<br />

özel hesaplarına intikal ettirildiğinin tespit edilmesi<br />

halinde, şirket kazancının ortaklara fiilen kar payı<br />

olarak dağıtıldığı kabul edilerek, ayrıca GVK’nın 94<br />

ve KVK’nın 15 ve 30’ncu maddelerine göre vergi ziyaı<br />

cezalı gelir/kurumlar vergisi tevkifatı yapılmasını<br />

gerektirir.<br />

Türkiye’de genel sonuç hesaplarına intikal ettirilen<br />

kazanç, hesaplara intikal ettirilmesi gereken<br />

tarihte T.C. Merkez Bankasının o gün için tespit ve<br />

ilan ettiği döviz alış kurlarıyla değerlendirilecektir.<br />

c) Yurt Dışında Yapılan İnşaat İşinin Tamamlanmasından<br />

Sonra Ödenen Faiz ve Kur Farklarının<br />

Durumu<br />

Yurt dışında ihalesi alınan bir işte kullanılmak<br />

üzere alınan bir krediye ait faiz ve kur farkının<br />

yurt dışındaki işin maliyetine kaydedilmesi gerektiği<br />

açıktır. Ancak, iş tamamlandıktan sonra ödenen<br />

faiz ve kur farklarının ne şekilde kaydedileceği<br />

tereddüt konusudur. 1 nolu KVK Genel Tebliğinde,<br />

“yurt dışında yapılan inşaat işlerinde kullanılmak<br />

üzere alınmış krediler için, inşaat işlerinin sona erdirilmesinden<br />

sonra ödenmesi gereken faiz ve kur<br />

farkları, yabancı ülkede bunları ödeyecek bir işletmenin<br />

kalmaması ve bu işe ilişkin olarak elde edilen<br />

hasılatın yurt dışındaki inşaata harcanan kredi<br />

tutarı kadar kısmının Türkiye’ye getirilmesi halinde,<br />

söz konusu kredi Türkiye’deki merkezin bir borcu<br />

haline gelmekte ve merkez tarafından ödenmesi<br />

zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Bu kredilere ilişkin<br />

olarak yurt dışındaki inşaat işlerinin sona ermesinden<br />

sonra doğan kur farkı ve faizler, merkezdeki<br />

kurum için ticari kazancın elde edilmesi ve idamesi<br />

için yapılmış bir gider niteliğinde olduğundan,<br />

genel esaslar çerçevesinde kurum kazancının<br />

tespitinde dikkate alınabilecektir.” İfadelerine yer<br />

verilmiştir. Yurt dışında harcanan kredi kadar bir<br />

hâsılatın Türkiye’ye getirilmesi halinde söz konusu<br />

krediye ilişkin faiz ve kur farkı Türkiye’de gider yazılabilecektir.<br />

Tebliğdeki koşulun yerine getirilmesi<br />

hemen hemen imkânsızdır. Alınan kredi kadar kar<br />

elde edilmesi mümkün olamayacağından yurt dışındaki<br />

işler nedeniyle alınan kredilere ait faiz ve<br />

kur farklarının KVK’nın 5/3’ncü maddesi uyarınca<br />

kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınması<br />

gerekmektedir. Ödenen faiz ve kur farkının<br />

Türkiye’de gider yazılacak kısmı Türkiye’ye getirilen<br />

kazanç kısmıyla sınırlı olacaktır. Örneğin, 1 milyon<br />

TL kredi için ödenen 50.000 TL faizin 20.000 TL’si iş<br />

tamamlandıktan sonra ödenmiş ise 20.000 TL faizin<br />

gider yazılabilmesi için Türkiye’ye kullanılan kredinin<br />

%40’ı olan 400 bin TL kazancın getirilmiş olması<br />

gerekmektedir. Türkiye’ye getirilen istisna kazanç<br />

tutarı 100 bin TL ise, ödenen 20 bin TL faizin 15 bin<br />

TL’lik kısmının kanunen kabul edilmeyen gider olarak<br />

değerlendirilmesi gerekecektir.<br />

d) Merkez ve Yurt Dışı Şube Arasındaki Cari<br />

Hesapların Değerlemesi<br />

Yurt dışında yapılan inşaat işleri ile ilgili olarak<br />

Türkiye’deki merkez ile yurt dışındaki işyeri arasında<br />

ortaya çıkan ilişkilerde yurt dışındaki işyerine<br />

Türkiye’den fatura kesilmek suretiyle yapılan ve<br />

o işyerinde maliyet veya gider olarak kabul edilen<br />

mal ve hizmet hareketleri ile yurt dışındaki işyeri<br />

ile Türkiye’deki merkez arasındaki para hareketlerinin<br />

ayrı ayrı hesaplarda izlenmesi ve değerlemenin<br />

buna göre yapılması gerekmektedir.<br />

Yurt dışındaki işyerine merkez tarafından fatura<br />

düzenlenmek suretiyle ihraç olunan emtia ile yurt<br />

dışına yönelik olarak fatura düzenlenmek suretiyle<br />

yapılan hizmetlerden doğan dövize bağlı alacak ve<br />

borçların aynen mal veya hizmet ihracından doğan<br />

alacak ve borçlarda olduğu gibi değerlemeye tabi<br />

tutulacağı ve değerleme farklarının vergi matrahının<br />

tespitinde dikkate alınacağı tabiidir.<br />

1 nolu KVK Genel Tebliğinde, Türkiye’de bulunan<br />

merkez ile yurt dışındaki işyeri arasında gerçekleşen<br />

para hareketlerinden doğan alacak ve<br />

borçların gerçek bir alacak ve borç niteliği taşımadığı<br />

belirtilerek, söz konusu para hareketlerine dayalı<br />

cari hesap bakiyelerinin değerlemesine gerek<br />

bulunmadığı ifade edilmiştir.<br />

Yurt dışındaki şantiyelere gönderilen avans niteliğindeki<br />

paraların gerçek bir borç ve alacak niteliği<br />

taşımadığı doğru olmakla birlikte, ayrı vergilendirme<br />

rejimlerine tabi işletmeler arasındaki borç<br />

alacak ilişkisinde KVK’nın 5/3’ncü maddesindeki<br />

kuralın göz önünde bulundurulması gerekmektedir.<br />

Mükellefin yurt dışındaki şantiyesine gönderdiği<br />

borç para (avans) kendi parası ise transfer fiyatlandırması<br />

hükümleri de göz ardı edilerek faiz veya<br />

kur farkı hesaplanmaması kabul edilebilir. Ancak,<br />

gönderilen para bir kredi kurumundan temin edilmiş<br />

ise söz konusu kredi için ödenen faiz ve kur farkının<br />

yurt dışındaki şantiye veya şubenin hesabına<br />

kaydedilmesi gerektiği görüşündeyim.<br />

e) Geçici Olarak İhraç Edilen Makine Ve Teçhizatın<br />

Türkiye’ye İthalinde Değerleme ve Amortisman<br />

İşlemleri<br />

1 nolu KVK Genel Tebliğinde, “tam mükellef<br />

kurumların aktiflerinde yer alan makine ve teçhizatların,<br />

yurt dışında yapılan inşaat işleri ile ilgili<br />

olarak yurt dışına geçici olarak ihraç etmeleri<br />

halinde, geçici olarak ihraç edilen ve işin bitiminde<br />

Türkiye’ye getirilen makine ve teçhizat ile ilgili<br />

olarak Türkiye’de amortisman ayrılmasına son verileceği;<br />

işin bitiminde söz konusu makine ve teçhizatların<br />

Türkiye’ye ithalinde ise amortisman uygulamasının<br />

kaldığı yerden devam edeceği” belirtilmiştir.<br />

Ne amortisman teorisinde ne de Vergi Usul<br />

Kanunu’nda amortismana ara verme durumu vardır.<br />

Yurt dışındaki şantiye veya şubeye geçici olarak<br />

ihraç edilen makine ve teçhizatın üçüncü bir firmanın<br />

kullanımına tevdi edilmesi arasında bir fark<br />

yoktur. Söz konusu makine ve teçhizat mükellefin<br />

bilançosunda yer almaya devam ettiğine göre,<br />

amortisman ayrılmasında da bir sakınca olmamalıdır.<br />

Amortismanın merkez hesaplarında gider yazılması<br />

halinde amortisman giderinden az olmamak<br />

üzere kira geliri tahakkuk ettirilmesi veya amortisman<br />

giderinin yurt dışındaki işin maliyetine kaydedilmek<br />

üzere dekont düzenlenmesi olayın mahiyetine<br />

daha uygun düşmektedir.<br />

Öte yandan yurt dışına geçici ihraçla gönderilen<br />

ancak daha sonra kesin ihraca dönüşen ve yurt<br />

dışında bırakılan veya kesin ihraca dönüşen maki-<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

39


MAKALE<br />

nelerin satışından elde edilen karlar ile yurt dışında<br />

elde edilen makine kira gelirleri söz konusu istisna<br />

kapsamında değildir.<br />

5. Zarar Beyan Eden Mükelleflere 2003 ve Önceki<br />

Yıllara Ait Fon Payının İade Edilmemesi Sorunu<br />

2003 yılına ait fon paylarının mahsup ve iadeye<br />

konu edilemeyeceğine ilişkin 4842 Sayılı Kanunun<br />

Geçici 1.maddesinin “…. bu kazanç ve iratlara<br />

ilişkin olarak vergilendirme dönemi içinde ödenen<br />

fon payları mahsup ve iadeye konu olmaz”<br />

bölümünü, Anayasa Mahkemesinin 20.03.2008 tarih<br />

ve E:2004/94; K:2008/83 sayılı Kararıyla, “tevkif<br />

suretiyle alınan vergiler üzerinden hesaplanan<br />

fon payları ile stopaja tabi gelir elde etmemiş ve<br />

2003 yılı gelirini 2004 yılında beyan edecek mükellefler<br />

arasında farklılık yaratıldığı” gerekçesiyle<br />

iptal edilmiştir.<br />

Anayasa Mahkemesinin iptal kararının uygulaması<br />

ile ilgili olarak yayımlanan 13 Seri Nolu Kurumlar<br />

Vergisi Kanunu Sirkülerinde, söz konusu fon<br />

paylarının 2003 yılı vergilendirme dönemine ilişkin<br />

olarak verilen yıllık gelir ve kurumlar vergisi beyannamesi<br />

üzerinden hesaplanan gelir ve kurumlar<br />

vergisi tutarının %10’unu aşmayan kısmının mahsup<br />

ve iadesinin mümkün olduğu, %10’unu aşan<br />

kısmının ise gider veya maliyet yazılması gerektiği<br />

belirtilmiştir.<br />

Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı ise, 2008 yılında<br />

yıllara yaygın inşaat işinden zarar beyan eden ve<br />

2003 yılında kesinti suretiyle ödenen fon payının iadesini<br />

talep eden bir inşaat şirketine gönderdiği yazıda,<br />

“… 2003 yılı vergilendirme dönemine ilişkin<br />

olup daha önce mükelleflerce ödenen ancak mahsup<br />

ve iadeye konu edilmeyen fon payı tutarlarının<br />

ilgili döneme ilişkin olarak verilen kurumlar vergisi<br />

beyannamesi üzerinden hesaplanan kurumlar<br />

vergisi tutarının %10’unu aşmayan kısmının mahsup<br />

ve iade edilebileceğini, 2003 hesap dönemi kurumlar<br />

vergisi beyannamesinde hesaplanan kurumlar<br />

vergisinin bulunmaması durumunda, 4842<br />

sayılı Kanunun geçici 4’ncü maddesinde yer alan<br />

%10’luk oranın değerlendirilebilmesinin mümkün<br />

olmadığı gibi fon payı tutarının herhangi bir şekilde<br />

mahsup veya iadesinin de mümkün bulunmadığını,<br />

öte yandan, kar ve zararı 2003 vergilendirme<br />

döneminden sonra tespit edilerek beyan edilecek<br />

yıllara sari inşaat ve onarma işleriyle ilgili fon payının<br />

işin bittiği yıla ilişkin olarak verilen yıllık kurumlar<br />

vergisi beyannamesi üzerinden hesaplanan verginin<br />

%10’una kadar olan kısmının mahsup ve iadeye<br />

konu edilebilmesinin mümkün bulunmadığını,<br />

2008 yılı hesap döneminde iadesi talep edilen<br />

fon payının ilgili yıl kurumlar vergisi beyannamesinde<br />

hesaplanan kurumlar vergisinin bulunmadığı<br />

gerekçesiyle mükellefin mahsup talebinin yerine<br />

getirilemeyeceğini belirtmiştir.<br />

Vergi Dairesi Başkanlığı’nın yazısından mükellefin<br />

beyan ettiği kazanç yoksa fon payının iade edilemeyeceği,<br />

ancak mükellefin kazanç beyan etmiş olması<br />

halinde ödenen fon payının hesaplanan verginin<br />

%10’una kadar olan kısmının mükellefe iade<br />

edilebileceği, %10’unu aşan kısmın ise kanunen kabul<br />

edilmeyen gider olarak dikkate alınacağı sonucu<br />

çıkmaktadır. Bir hukuk devletinde böyle bir mantık<br />

olabilir mi Fon payı gelir üzerinden alınan bir<br />

tür vergidir. Gelir doğmamış ise ortada ödenmesi<br />

gereken vergi de fon payı da doğmaz. Kesinti suretiyle<br />

tahsil edilen vergilerin tamamı zarar durumunda<br />

mükellefe iade edilir. Bu durum Türk Vergi<br />

Sisteminde öteden beri var olan bir kuraldır. Anayasamızın<br />

73. Maddesindeki “ödeme gücü ilkesi”<br />

de bunu gerektirir. (GVK; Md:121,KVK Md:34) Zarar<br />

beyan eden mükellefe iadenin yapılamayacağı<br />

tezinin hiçbir haklı ve mantıklı nedeni yoktur. Zarar<br />

beyan eden mükellefe kesinti yoluyla ödenen gelir/kurumlar<br />

vergisinin tamamı iade edildiğine göre<br />

aynı şekilde fon payının da mükellefe iade edilmesi<br />

kanun gereğidir.<br />

4842 sayılı Kanunun geçici 4. Madde hükmü,<br />

geçici 1. Maddenin Anayasa Mahkemesince iptal<br />

edilmesi nedeniyle fiilen ve hukuken geçersiz<br />

hale gelmiştir. Şöyle ki, geçici 4. Madde hükmü iptal<br />

edilen geçici 1. Madde hükmüne “gönderme”<br />

yapmaktadır. Gönderme yapılan kanun hükmü ortadan<br />

kalktığına göre, geçici 1. Madde hükmü halen<br />

yürürlükteymiş gibi yorumda bulunmanın hiçbir<br />

haklı ve geçerli tarafı yoktur. Geçici 4. Maddede<br />

aynen şöyle denilmektedir: “ Bu Kanunun Geçici<br />

1.maddesi uyarınca mahsup ve iadeye konu olmayan<br />

fon paylarının 2003 yılı vergilendirme dönemlerine<br />

ilişkin 1.1.2004 tarihinden sonra verilen<br />

ve 31.12.2004 tarihinden önce sona eren özel hesap<br />

dönemlerine ilişkin olarak verilecek yıllık gelir<br />

ve kurumlar vergisi beyannameleri üzerinden<br />

hesaplanan gelir ve kurumlar vergisi tutarlarının<br />

%10’unu aşan kısmı beyannamenin verildiği döneme<br />

ilişkin kazancın tespitinde gider olarak dikkate<br />

alınır.” Anayasa Mahkemesinin geçici 1. Maddesindeki<br />

“ödenen fon payının mahsup ve iadeye konu<br />

olmayacağına” ilişkin hükmünün iptali ile ortada<br />

“geçici 1.madde uyarınca mahsup ve iadeye konu<br />

olmayan fon payı” kalmadığına göre, hesaplanan<br />

gelir ve kurumlar vergisi tutarının %10’unu aşan<br />

kısmından da söz edilemez. Bu nedenle, Anayasa<br />

Mahkemesinin yukarıda sözü edilen kararı uyarınca<br />

2003 ve önceki yıllarda kesinti suretiyle ödenen<br />

fon payının her hal ve takdirde mükellefe iade edilmesi<br />

ve geçici 4. Maddenin işlevsiz kaldığının kabulü<br />

gerekmektedir. Diğer bir anlatımla, bir kanun<br />

hükmünün atıfta bulunduğu eski kanun hükmü ortadan<br />

kalkmış ise daha sonra çıkarılan ve önceki kanuna<br />

atıf yapan kanun hükmü de hukuken ortadan<br />

kalkar.<br />

Sonuç itibarıyla, 4842 sayılı Kanunun geçici 1.<br />

Maddesindeki, “ bu kazanç ve iratlara ilişkin olarak<br />

vergilendirme dönemi içinde ödenen fon payları<br />

mahsup ve iadeye konu olmaz” ibaresi Anayasa<br />

Mahkemesinin 20.03.2008 tarih ve E:2004/94;<br />

K:2008/83 sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Anılan Kanuna<br />

daha sonra 5228 sayılı Kanunla eklenen geçici<br />

4. Maddedeki “… bu kanunun geçici 1. Maddesi<br />

uyarınca mahsup ve iadeye konu olmayan fon<br />

paylarının (…) verilecek gelir ve kurumlar vergisi<br />

beyannameleri üzerinden hesaplanan gelir ve kurumlar<br />

vergisi tutarlarının %10’unu aşan kısmı beyannamenin<br />

verildiği döneme ilişkin kazancın tespitinde<br />

gider olarak dikkate alınır” hükmü, gönderme<br />

yapılan geçici 1. Madde hükmünün Anayasa<br />

Mahkemesi Kararı ile iptal edilmiş olması nedeni<br />

ile hukuken geçersiz hale gelmiştir. Bu konudaki<br />

iade taleplerinin ret edilmesi durumunda yargı yoluna<br />

başvurulmasını önermekteyim.<br />

6. KDV Tevkifatından Kaynaklanan İade Sorunları<br />

KDV sistemimizde sorumlu sıfatıyla KDV beyannamesi<br />

verilmesi uygulaması bir vergi güvenlik<br />

müessesesi olarak Kanunda yer almıştır. Ancak,<br />

son yıllarda bazı mal ve hizmet işlemlerindeki KDV<br />

tevkifatı yaygınlaştırılarak sistemin önemli bir unsuru<br />

haline getirilmiştir. Kamu kurum ve kuruluşları<br />

ile bazı mükelleflere karşı yapılan inşaat ve onarma<br />

işleri 2003 yılından itibaren KDV tevkifatı kapsamına<br />

alınmıştır.<br />

a) Yapım İşlerinde Tevkifat Oranı<br />

Yapım işlerinde 1/3 oranında KDV tevkifatı uygulanmaktayken,<br />

99 nolu KDV Genel Tebliği ile<br />

14.7.2006 tarihinden itibaren bu oran 1/6’ya indirilmiştir.<br />

30/04/2006 (bu tarih dahil) tarihinden<br />

önce ihalesi tamamlanmış yapım işleri için<br />

11.7.2006 tarihinden sonra düzenlenecek faturalarda<br />

KDV tevkifatı kaldırılmıştır. Buradaki ihale kavramından,<br />

yapım işlerinin yazılı bir sözleşmeye dayanılarak<br />

yapılması durumunu anlamak gerekmektedir.<br />

Ancak, 30.4.2006 tarihinden önce ihalesi tamamlanmış<br />

inşaat hak edişlerinden tevkifat yapılmazken,<br />

bu işlerle ilgili olarak daha sonraki tarihlerde<br />

alt taşeronluk sözleşmesi yapılması halinde taşeronlardan<br />

1/6 oranında tevkifat yapılacaktır. 6<br />

b) Yapım İşleri ile Bu İşlere İlişkin Mühendislik-<br />

Mimarlık ve Etüt-Proje Hizmetlerinde KDV Tevkifatı<br />

KDV tevkifatı uygulanmasında yapım işleri;<br />

bina, karayolu, demiryolu, otoyol, havalimanı, rıhtım,<br />

liman, tersane, köprü, tünel, metro, viyadük,<br />

spor tesisi, alt yapı, boru iletim hattı, haberleşme<br />

ve enerji nakil hattı, baraj, enerji santrali, rafineri<br />

tesisi, sulama tesisi, toprak ıslahı, taşkın koruma ve<br />

dekupaj gibi her türlü inşaat işleri ve bu işlerle ilgili<br />

tesisat, imalat, ihrazat, nakliye, tamamlama, (boya<br />

badana dahil) her türlü onarım, restorasyon, çevre<br />

düzenlemesi, sondaj, yıkma, güçlendirme ve montaj<br />

işleri ile benzeri yapım işlerini kapsamakta ve<br />

tevkifata tabi bulunmaktadır.<br />

Ayrıca, yapım işleri ile birlikte ifa edilen mimarlık<br />

ve mühendislik, etüt ve proje, harita ve kadastro,<br />

imar uygulama, her ölçekte imar planı hizmet-<br />

6 03.08.2006 tarih ve 41 nolu KDV Sirküleri<br />

40 SAYI 4 / NİSAN 2010


MAKALE<br />

leri ve benzeri hizmetlere de tevkifat uygulanacaktır.<br />

Ancak, bu hizmetler yapım işlerinden ayrı olarak<br />

danışmanlık ve benzeri hizmetler adı altında verildiği<br />

takdirde tevkifatın danışmanlık ve denetim hizmetleri<br />

kapsamında yapılması gerekmektedir.<br />

Öte yandan, yükleniciler tarafından tamamen<br />

veya kısmen alt yüklenicilere (taşeronlara) veya<br />

daha alt yüklenicilere devredilmiş ve devredilecek<br />

yapım işlerinde, işi devreden her yüklenicinin,<br />

kendisine ifa edilen hizmete ait katma değer vergisi<br />

üzerinden yukarıda belirtilen esaslar çerçevesinde<br />

tevkifat yapması gerekir. Alt yüklenicilere tevkifat<br />

uygulanması, yukarıda sayılan kuruluşlarca yapım<br />

işinin asıl yüklenicisine tevkifat uygulanmasına<br />

engel değildir.<br />

Yapım işi ile birlikte ifa edilmeyen ve bağımsız<br />

olarak gerçekleştirilen proje, etüd, harita, kadastro<br />

gibi hizmetler danışmanlık ve denetim hizmetleri<br />

kapsamında değerlendirilecek ve yalnız olarak<br />

ifa edilen bu hizmetlerin taşeronlara devredilmesi<br />

aşamalarında tevkifat uygulanmayacaktır. Ancak<br />

bu hizmetleri yukarıda belirlenen kurum ve kuruluşlara<br />

doğrudan yapanlardan ödemeyi yapanlarca<br />

( ihale makamlarınca) ½ oranında KDV tevkifatı<br />

yapılacaktır.<br />

c) İade İşlemleri<br />

Yapım işleri nedeniyle tevkif edilen vergilerden<br />

doğan katma değer vergisi iadesinin üç şekilde alınması<br />

mümkün bulunmaktadır.<br />

1- İncelemesiz ve teminatsız olarak mükellefin<br />

1.000 TL’yi aşmayan KDV alacaklarının kendi vergi<br />

borçlarına mahsubu,<br />

2- Tutarına bakılmaksızın yeminli mali müşavir<br />

tasdik raporu karşılığında mükellefin kendi vergi ve<br />

SGK prim borçlarına mahsuben veya nakden iadesi,<br />

3- Vergi inceleme raporu karşılığında nakden<br />

veya mahsuben iade,<br />

İade alacağının temin mektubu karşılığında<br />

alınması halinde, teminat mektupları vergi inceleme<br />

raporu veya yeminli mali müşavir tasdik raporundan<br />

sonra çözülmektedir.<br />

KDV tevkifatının yaygınlaştırılması mükelleflere<br />

olan güvensizliğin bir sonucudur. Bu güvensizlik<br />

ortamı iyileştirilmeden tevkifat esasına göre vergi<br />

tahsili iyi niyetli mükelleflerin aleyhine olmakta,<br />

bu defa alıcılar tarafından satıcıya ödenmeyen vergi<br />

satıcılar tarafından vergi dairesinden iade yoluyla<br />

talep edilmektedir. İade sürecinin uzun zaman alması<br />

mükelleflerin finansman maliyetlerini, muhasebecilerin<br />

ise iş yükünü önemli ölçüde artırmaktadır.<br />

7.Gelir/Kurumlar Vergisi Tevkifatından Kaynaklanan<br />

İade İşlemleri<br />

Gelir Vergisi Kanununun 121 ve Kurumlar Vergisi<br />

Kanununun 34. maddelerinde; beyannamede<br />

gösterilen gelire dahil kazanç ve iratlardan Gelir/<br />

Kurumlar Vergisi Kanunlarına göre kesilmiş bulunan<br />

vergilerin, beyanname üzerinden hesaplanan<br />

gelir/kurumlar vergisine mahsup edileceği, mahsubu<br />

yapılan miktarın gelir/kurumlar vergisinden<br />

fazla olması halinde aradaki farkın vergi dairesince<br />

mükellefe bildirileceği ve mükellefin tebliğ tarihinden<br />

itibaren bir yıl içinde müracaatı üzerine kendisine<br />

ret ve iade olunacağı belirtilmiştir.<br />

5035 sayılı Kanunla GVK’nın 121. maddesinde<br />

01.01.2004 tarihinden geçerli olmak üzere yapılan<br />

düzenleme ve 5520 sayılı KVK’nın 34. maddesi uyarınca,<br />

iadesi gereken vergiler ile ilgili olarak; iadeyi<br />

mahsuben veya nakden yaptırma, inceleme raporuna,<br />

yeminli mali müşavir raporuna veya teminata<br />

bağlama ve iade için aranılacak belgeleri belirleme<br />

konusunda Maliye Bakanlığına yetki verilmiştir.<br />

Bu yetki; kazanç türlerine, iade şekillerine, geliri<br />

elde edenin veya ödemeyi yapanın hukuki statüsüne<br />

göre ayrı ayrı kullanılabileceği gibi belli hadler<br />

çerçevesinde de kullanılabilecektir.<br />

Maliye Bakanlığı’na verilen yetki uyarınca çıkarılan<br />

252 no.lu Gelir Vergisi Genel Tebliği ile eski uygulamaya<br />

temel teşkil eden 169 no.lu Genel Tebliğ<br />

ve bu Tebliğe atıfta bulunan Tebliğler yürürlükten<br />

kaldırılmış ve kesinti suretiyle ödenen vergilerin<br />

mahsup ve iadesi mükellefler yönünden basitleştirilmiş,<br />

mükellefin kendi vergi borçlarına mahsup<br />

işlemlerinde teminat mektubu alınması uygulamasına<br />

son verilmiş, mükelleflerin ortağı bulunduğu<br />

firmaların vergi borçlarına da mahsup imkânı<br />

sağlanmıştır.<br />

a) Beyanname Üzerinden Hesaplanan Vergiye<br />

Mahsup<br />

Yıllık beyanname ile beyan edilen gelir veya<br />

kurum kazancı üzerinden hesaplanan vergiden yıl<br />

içinde tevkif yoluyla kesilen vergiler mahsup edilir.<br />

Mahsup işleminin yapılabilmesi için, tevkif yoluyla<br />

kesilen verginin beyannameye dâhil edilen gelir<br />

veya kazanca ilişkin olması gerekir.<br />

Tevkif yoluyla kesilen vergilerin, yıllık gelir veya<br />

kurumlar vergisinden mahsubunda mükelleflerin<br />

kendilerinden yapılan vergi tevkifatı ile ilgili olarak<br />

kesintiyi yapan vergi sorumlularının adı-soyadı<br />

veya unvanını, bağlı olduğu vergi dairesini ve vergi<br />

kimlik numaralarını, kesintiye esas alınan brüt tutarları,<br />

kesilen vergileri ve kesinti yapılan dönemleri<br />

gösteren 252 no.lu Tebliğ ekinde yer alan 1 no.lu<br />

tabloyu yıllık beyannamelerine eklemeleri yeterli<br />

olacaktır.<br />

Beyanname üzerinde yapılacak mahsup işlemlerinde<br />

kesinti suretiyle ödenen vergilerin ilgili vergi<br />

sorumlusundan söz konusu verginin beyan edildiğine<br />

ilişkin bir yazı alınmasına gerek bulunmamaktadır.<br />

b)Diğer Vergi Borçlarına Mahsuben İade<br />

Tevkif yoluyla kesilen vergilerin yıllık beyannamedeki<br />

mahsuplar sonunda kalan kısmının diğer<br />

vergi borçlarına mahsup talebi, tutarına bakılmaksızın,<br />

inceleme raporu ve teminat aranılmadan<br />

yerine getirilmektedir.<br />

Bunun için mahsup talebinin 252 no.lu Tebliğin<br />

ekinde yer alan form dilekçe ile yapılması ve yıl içinde<br />

yapılan tevkifatlara ilişkin 1 no.lu tablo ve dilekçenin<br />

verilmesi gerekmektedir. Söz konusu tablo ve<br />

dilekçenin daha önce yıllık beyanname ekinde yer<br />

almış olması halinde, mahsup dilekçesi yeterli olacaktır.<br />

Mahsup dilekçesi ve ilgili tablonun ibraz edilmiş<br />

olması kaydıyla, mükelleflerin vergi borçlarına<br />

ilişkin mahsup talepleri yıllık beyannamenin verildiği<br />

tarih esas alınarak yerine getirilir.<br />

252 No.lu Tebliğde, yıllık gelir veya kurumlar<br />

vergisi beyannamesinin kanuni süresinde verilmemesi<br />

ya da sair nedenlerle ikmalen veya re’sen yapılan<br />

tarhiyatlar üzerine tahakkuk eden vergiler ile<br />

ilgili olarak daha önce tevkif yoluyla kesilen vergilerin<br />

öncelikle tarhiyat aşamasında vergi dairesince<br />

dikkate alınarak yerine getirileceği belirtilmektedir.<br />

Mükellefler dilerlerse ortağı bulundukları adi<br />

ortaklık veya kollektif şirketlerin müteselsilen sorumlu<br />

oldukları vergi borçlarına da mahsuben<br />

iade talebinde bulunabilirler. İş ortaklıklarının da<br />

adi ortaklık statüsünde olduğu dikkate alındığında<br />

iş ortaklıklarının borcuna da mahsup yapılması<br />

mümkün bulunmaktadır. Bu taleplerin yerine getirilebilmesi<br />

için, iade alacaklısı mükellefin muaccel<br />

hale gelmiş vergi borcunun bulunmaması ve mahsup<br />

dilekçesinde adi ortaklık veya kollektif şirketin<br />

hangi dönem borçları için mahsup talep edildiğinin<br />

belirtilmesi gerekir. Mahsup talebine ilişkin dilekçe<br />

ve eklerinin vergi dairesi kayıtlarına girdiği tarih<br />

esas alınır.<br />

Mükellefin muaccel hale gelmiş vergi borcunun<br />

bulunmaması halinde, iade alacağının sonraki<br />

dönemlerde muaccel hale gelecek vergi borçlarına<br />

mahsubu mümkündür. Bu takdirde mahsup talebi<br />

sonraki dönemlerde doğacak verginin tahakkuku<br />

ile hüküm ifade eder.<br />

c-Nakden İade İşlemleri<br />

Nakden iade taleplerinin dilekçe ile yapılması<br />

şarttır. Tevkif yoluyla kesilen vergilere ilişkin nakden<br />

iade edilecek tutarın 10 bin lirayı geçmemesi<br />

halinde iade talebi, yıl içinde yapılan tevkifatlara<br />

ilişkin tablo ile birlikte;<br />

Ticari kazançlar ve zirai kazançlara ilişkin olarak<br />

tevkif yoluyla kesilen vergilerin vergi sorumlusu<br />

tarafından ilgili vergi dairesine ödenmiş olduğuna<br />

ilişkin belgenin, ilgili kurumca onaylanan bir örneğinin<br />

dilekçeye eklenmesi koşuluyla inceleme raporu<br />

ve teminat aranmaksızın yerine getirilmektedir..<br />

Nakden yapılacak iade taleplerinin 10 bin lirayı<br />

aşması halinde, 10 bin lirayı aşan kısım Vergi Usul<br />

Kanununa göre vergi inceleme yetkisi bulunanlarca<br />

yapılacak inceleme sonucunda düzenlenecek vergi<br />

inceleme raporuna göre iade edilir. 10 bin liraya<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

41


MAKALE<br />

kadar olan kısım ise, dilekçe ekinde yukarıda belirtilen<br />

belgelerin yer alması koşuluyla teminat aranmaksızın<br />

ve inceleme raporu beklenmeksizin iade<br />

edilir.<br />

Nakden iade talebinin 100 bin liraya kadar olan<br />

kısmı mükellefle süresinde tam tasdik sözleşmesi<br />

düzenlemiş yeminli mali müşavirce düzenlenecek<br />

tam tasdik raporu uyarınca iade edilir. İade talebinin<br />

100 bin lirayı aşan kısmının iadesi ise Maliye<br />

denetim elemanlarınca düzenlenen vergi inceleme<br />

raporu sonucuna göre yerine getirilmektedir.<br />

Vergi sorumluları tarafından kesilen verginin ilgili<br />

vergi dairesine beyan edilmemesi halinde mahsup<br />

talepleri, beyan edildiği halde ödenmemesi<br />

halinde ise nakden iade talepleri yerine getirilmemektedir.<br />

Kesinti suretiyle ödenen vergilerden gerek diğer<br />

vergi borçlarına mahsup edilmesi gerekse YMM<br />

raporuna göre nakden iaden alınan iadenin haksız<br />

olduğunun ortaya çıkarılması halinde ilgili YMM<br />

‘nin sorumluluğu bulunmaktadır.<br />

Gerek normal vergi incelemelerinin gerekse<br />

vergi inceleme raporuna bağlı stopaj iade işlemlerinin<br />

çok geç sonuçlandırılması hem mükellefi hem<br />

de tasdik yapan yeminli mali müşavirin aleyhine olmaktadır.<br />

Zaman geçmesi nedeniyle bazı satıcıların<br />

adreslerinde bulunmaması veya mükellefiyetini<br />

terk etmesi veya defter ve belgesini ibraz etmemesi<br />

YMM için bir risk unsurudur.<br />

42 SAYI 4 / NİSAN 2010


MAKALE<br />

<strong>SMMM</strong>. Ahmet SOYPAÇACI<br />

II. TÜRKİYE HAKSIZ REKABET<br />

KONGRESİ’NDEN İZLENİMLER<br />

Değerli Meslektaşlarım,<br />

Bildiğiniz üzere 19-20 Şubat 2010 tarihlerinde<br />

muhasebe ve denetim mesleğinde haksız rekabetin<br />

incelendiği ‘II. Türkiye Haksız Rekabet Kongresi’<br />

İstanbul’da yapılmıştır. Akademik çevrelerden, Haksız<br />

Rekabetle Mücadele Kurulu üyeleri ile Oda temsilcilerinden<br />

oluşan katılımcılarla, konu birçok yönüyle<br />

ele alınmıştır. Bende bu yazımda, bu toplantıya<br />

katılan Haksız Rekabetle Mücadele Kurulu Üyesi<br />

ve K<strong>SMMM</strong>O Haksız Rekabetle Mücadele Kurul<br />

Başkanı olarak izlenimlerimi ve <strong>SMMM</strong> olarak bizleri<br />

ilgilendiren ‘ücret uygulaması nedeniyle yaşadığımız<br />

haksız rekabeti’ incelemeye çalışacağım.<br />

Öncelikle şu hususu önemle vurgulamak isterim<br />

ki; TÜRMOB camiasında son zamanlar da takip<br />

edilen en önemli konulardan birisi de hiç kuşkusuz<br />

‘Haksız Rekabet Uygulamaları’ ile ‘Etik İlkeler<br />

ve Konular’’dır. Bu da göstermektedir ki son derece<br />

dinamik bir meslek camiamız vardır. Konuları sürekli<br />

olarak dikkatle ve titizlikle takip etmektedirler.<br />

Sorunları ve çözüm yollarını da hep birlikte aramaktadırlar.<br />

Bu vesile ile mensubu olduğum meslek camiamızdan<br />

bir kez daha gurur duyduğumu belirtmek<br />

isterim.<br />

Kongrede dile getirilen Haksız Rekabet Uygulamaları<br />

şöyle belirtilebilir;<br />

--<br />

Asgari ücret tarifesinin altında iş alınması,<br />

--<br />

Meslek mensuplarının işlerini yürüttüğü<br />

müşterilerine diğer meslek mensuplarının<br />

düşük ücretle iş takibi için teklif verilmesi,<br />

--<br />

Büyük denetim şirketlerinin ‘Anahtar teslimi’<br />

olarak adlandırılan muhasebe, tam<br />

tasdik ve bağımsız denetim hizmetlerini<br />

bir bütün olarak vermeleri,<br />

--<br />

Muhasebe kökenli YMM’ler ile kamu denetim<br />

elemanı kökenli YMM’ler arasında<br />

yaşanan sorunlar,<br />

--<br />

Ücret tahsil edememe hususları,<br />

--<br />

Maliye Bakanlığı ve SGK uygulamalarından<br />

dolayı oluşan artan iş yükü zorlukları,<br />

--<br />

Mesleğe yeni başlayan <strong>SMMM</strong>, YMM’ler<br />

ve Bağımsız Denetim Şirketlerin yarattığı<br />

haksız rekabet uygulamaları,<br />

--<br />

Ücret tahsil edilmediği halde işi yapmaya<br />

devam edilmesi, işin terki halinde ise bir<br />

başka meslek mensubunun işi devralmasıdır.<br />

--<br />

Bağımlı çalışan meslek mensupların, çalıştıkları<br />

işletmelerin birden çok işyerlerinin<br />

işlerini yürütmesi veya beyannamelerini<br />

imzalamaları,<br />

--<br />

Meslek mensubunun kapasitesinin çok<br />

üzerinde iş alması,<br />

--<br />

Mesleği aktif ve şahsi olarak yapmayarak<br />

belgesini bir başkasına kullandırılması<br />

veya kiraya verilmesi,<br />

Toplantıya katılan meslek mensuplarımızın taleplerinden<br />

de anlaşılmaktadır ki, yoğun ve yaygın<br />

olarak karşılaşılan haksız rekabet uygulamaları olarak,<br />

asgari ücret tarifesinin altında iş alınması, meslek<br />

mensuplarının işlerini yürüttüğü müşterilerine<br />

diğer meslek mensuplarının düşük ücretle iş takibi<br />

için teklif verilmesi, ücret tahsil edilmediği halde işi<br />

yapmaya devam edilmesi, işin terki halinde ise bir<br />

başka meslek mensubunun işi devralmasıdır.<br />

Şu hususu önemle vurgulamak isterim ki; önümüzdeki<br />

dönemde ‘defter değişimi’ olarak adlandırılan<br />

hususlar mahalli odalarımız kurulları tarafın-<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

43


MAKALE<br />

dan mercek altına alınacak, haksız rekabet uygulamalarına<br />

rastlanırsa derhal cezai yaptırım uygulanacaktır.<br />

Bu çerçevede meslek mensuplarımızın,<br />

1. Müşterileri ile her yıl sözleşme yapması,<br />

öteden beri devam eden sözleşmesini<br />

gözden geçirmeleri,<br />

2. Tahsil edilen hizmet bedeli için düzenli<br />

olarak Serbest Meslek Makbuzlarının düzenlenmesi,<br />

yılsonuna kadar tahsil edilmeyen<br />

kısımlar için tarifede öngörülen<br />

tutara ulaşılıncaya kadar Serbest Meslek<br />

Makbuzu düzenlemeleri,<br />

(bu tutar için belge altına “işbu makbuz<br />

tutarı ayrıca makbuzla belgelenmedikçe<br />

tahsil edilmiş sayılmaz” yazmak uygun olmaktadır.)<br />

3. Önceki 5 yılda eksik alınan hizmet bedeli<br />

varsa tahsilinin yapılması, tahsil yapılıp da<br />

Serbest Meslek Makbuzu düzenlenmeyen<br />

kısım varsa Serbest Meslek Makbuzu eksikliğinin<br />

tamamlanması,<br />

4. Defterlerini tuttuğu müşterilerinin hangi<br />

sebeple olursa olsun bir başka meslek<br />

mensubu ile sözleşme yapması halinde<br />

eski meslek mensubumuzun durumu<br />

mutlaka defter değişimi çerçevesinde<br />

odalara yazılı olarak duyurmaları gerekmektedir.<br />

Mahalli Odalara intikal eden ‘defter değişimi’<br />

bildirimleri yetkili kurullar tarafından;<br />

1. Yeni meslek mensubu tarafından müşterisi<br />

ile Sözleşme yapılıp yapılmadığı,<br />

2. Yılsonuna kadar Serbest Meslek Makbuzu<br />

düzenlenip düzenlenmediği,<br />

3. Defterleri devralan yeni meslek mensubunun<br />

eleman ve diğer yönlerle yeterli kapasitede<br />

olup olmadığı,<br />

4. Yeni meslek mensubunun Meslek Odaları<br />

ile irtibatının olup olmadığı ile düzenlenen<br />

eğitim seminerlerine katılma düzeyi,<br />

5. Defterleri devralan meslek mensuplarının<br />

önceki yıllar uygulamaları ile kendisi hakkında<br />

Haksız Rekabet yapıp yapmadığı hususunda<br />

başkaca şikayet olup olmadığı<br />

hususlarının araştırılması ile defter değişiminde<br />

Haksız Rekabet uygulamasının olup<br />

olmadığı konusunda kanaat ve sonucuna<br />

varılacaktır. Haksız Rekabet uygulamasına<br />

rastlandığı takdirde öngörülen cezai yaptırımlar<br />

tatbik edilecektir.<br />

Asgari Ücret Tarifesinde öngörülen işler için tarifenin<br />

altında bir bedelle iş yaparak ve belge düzenine<br />

uymayarak haksız rekabet uygulamasına sebebiyet<br />

veren meslek mensubu, haksız rekabete sebebiyet<br />

verdiği işlemi şu şekilde gerçekleştirmektedir:<br />

Örneğin;<br />

Meslek mensubunun tarifede 100 TL öngörülen işi<br />

50TL bedele yaptığını varsayalım.<br />

100 TL + KDV olan bir işin ücreti belge düzenine uyularak<br />

ve noksansız olarak tahsil edilmesi halinde müşteriye<br />

yıllık 1200 + 216=1416 TL KDV dâhil mal olmaktadır.<br />

50 TL’ye iş yapıldığı takdirde yıllık olarak 600 TL’ye<br />

mal olmaktadır. Bu durumda Serbest Meslek Makbuzu<br />

ya hiç düzenlenmemekte ya da çok az düzenlenmektedir.<br />

Yapılan kontrollerde Meslek Mensupları, Serbest<br />

Meslek Makbuzu düzenlenmesi için tahsilât esasının olduğunu<br />

ve yapılan tahsilât kadar Serbest Meslek Makbuzu<br />

düzenlendiğini belirtmektedir.<br />

Bu durumda, belge düzenlenmeyerek 216 TL KDV<br />

ve 240 TL Gelir Vergisi olmak üzere 456 TL vergisel kayıp<br />

oluşmaktadır.<br />

Yaptığımız maliyet çalışmalarında,<br />

--<br />

Çalıştırdığı elemanlarının sigortasını yapmayarak,<br />

--<br />

Çok düşük ücret ödeyerek,<br />

--<br />

Gerçek geliri göstermeyerek eksik munzam aidat<br />

ödeyerek,<br />

--<br />

Lisanssız muhasebe programları kullanarak<br />

Gelire göre %17 civarında haksız kazanç elde edildiği<br />

bilinmektedir.<br />

Bu oranı örneğimize uyguladığımızda parasal değeri<br />

204 TL olmaktadır.<br />

Vergisel kayıp 456TL<br />

Genel masraftan haksız kazanç 204TL olmak üzere,<br />

660 TL haksız kazanç transferi yapılmaktadır.<br />

Yukarıdaki örnekte yapılan hesaplamada göstermektedir<br />

ki, haksız rekabet yapan meslek mensubu<br />

devletten, birlikte çalıştığı çalışma arkadaşlarından,<br />

meslek mensubu arkadaşlarından, meslek<br />

odasından bir şeyler çalarak bunu haksız yoldan iş<br />

aldığı müşterisine indirim olarak sunmaktadır.<br />

Bunun ne kadar ahlaki, ne kadar etik olduğunu<br />

görüşlerinize sunarım.<br />

44 SAYI 4 / NİSAN 2010


MAKALE<br />

<strong>SMMM</strong>. Demet KALKMAZ<br />

E- FATURA<br />

Elektronik fatura, elektronik yoldan kâğıtsız faturalama<br />

yapılmasıdır. Elektronik fatura; şirketler<br />

arasındaki ve şirketle müşterileri arasındaki fatura<br />

bilgisi akışının tamamen otomasyonunu hedefleyen<br />

ve kağıt fatura gönderilmesi ve alınmasını elimine<br />

eden ve oluşturulan faturanın e-mail yoluyla<br />

doğrudan doğruya müşteriye gönderilmesini sağlayan<br />

süreçtir. Elektronik fatura, satın alma süreçlerinin<br />

elektronik olarak birbirine bağlanmasını, satış<br />

ve faturalama gibi iş süreçlerinin elektronik ortama<br />

taşınmasını mümkün kılmaktadır.<br />

Avrupa birliği e-fatura ile ilgili düzenlemesini<br />

2001/115/EC sayılı Direktifle yapmıştır. Türkiye’de<br />

ise bu konuda atılan adımlardan biri E-Dönüşüm<br />

Projesi 2005 Eylem Planının 49 ve 50 Numaralı<br />

“Elektronik Faturanın Kullanım Usul ve Esaslarının<br />

Belirlenmesine Yönelik Hazırlık Çalışmalarının<br />

Yapılması” ve “Ticari defterlerin elektronik ortamda<br />

tutulması” başlıklarında tanımlanan eylemlerdir.<br />

Sorumlu kuruluş Maliye Bakanlığı olarak belirlenmiştir.<br />

VUK’un 175. maddesinde 4108 sayılı Kanunla<br />

eklenen son fıkrasına göre, Maliye Bakanlığı’na,<br />

muhasebe kayıtlarının bilgisayar programları aracılığıyla<br />

izleyen mükellefler ile bu bilgisayar programları<br />

üreten gerçek ve tüzel kişilerin uyması gereken<br />

kuralları ve bilgisayar programlarının içermesi<br />

gereken asgari hususlar ile standartları ve uygulamaya<br />

ilişkin usul ve esasları belirleme yetkisi verilmiştir.<br />

TTK Tasarısı’ nın 1503. maddesinde, Ticaret Hukuku<br />

bakımından elektronik faturayla ilgili bir düzenleme<br />

yapılmıştır. Bu düzenlemeye göre, tarafların<br />

açıkça anlaşmaları ve 18. maddenin üçüncü fıkrası<br />

saklı kalmak şartıyla, ihbarlar, ihtarlar, itirazlar,<br />

ve benzeri beyanlar; fatura, teyit mektubu, iştirak<br />

taahhütnamesi, toplantı çağrıları ve bu hüküm uyarınca<br />

yapılan elektronik gönderme ve elektronik<br />

saklama sözleşmesi, elektronik ortamda düzenlenebilir,<br />

yollanabilir, itiraza uğrayabilir ve kabul edilmişse<br />

hüküm ifade eder.<br />

Elektronik defter ve belgelerin değiştirilmemesi,<br />

bozulmaması, silinememesi, okunamaz hale getirilmesini<br />

içeren bir kayıt sistemi olması gerekmektedir.<br />

Bunun yanında kayıtlar istenildiğinde kâğıda<br />

dökülebilecek nitelikte olacaktır. Özellikle denetim<br />

için istenildiğinde, ispat aracı olarak istenildiğinde<br />

kağıda dökülerek yükümlülük yerine getirilmiş olacaktır.<br />

Elektronik İmza Kanunu’na göre, elektronik<br />

sertifika sağlayıcı şirketin yazılım sisteminde zaman<br />

damgası bulunacaktır.<br />

1. Yasal Dayanak<br />

213 Sayılı Vergi Usul Kanununun madde 229,<br />

madde 230, madde 231, madde 232<br />

5766 Sayılı Kanunun 17’nci maddesi ile değişen<br />

Mükerrer 242’nci maddesi<br />

Vergi Usul Kanunu’nun 397 sayılı tebliği<br />

2.Tanımlar ve Kısaltmalar<br />

Elektronik Kayıt : Elektronik ortamda tutulan ve<br />

elektronik defter ve belgeleri oluşturan, elektronik yöntemlerle<br />

erişimi ve işlenmesi mümkün olan en küçük bilgi<br />

öğesini,<br />

Elektronik Belge : Şekil hükümlerinden bağımsız olarak<br />

Vergi Usul Kanununa göre düzenlenmesi zorunlu olan<br />

belgelerde yer alan bilgileri içeren elektronik kayıtlar bütününü,<br />

Başkanlık : Gelir İdaresi Başkanlığı’nı,<br />

Elektronik Fatura (e-Fatura) : Bu Tebliğde yer alan<br />

şartlara uygun olan ve elektronik belge biçiminde oluşturulmuş<br />

faturayı,<br />

E-Fatura Uygulaması : Başkanlık tarafından belirlenen<br />

standartlara uygun mesajların, taraflar arasında güvenli<br />

bir şekilde aktarılması imkânını sunan uygulamala-<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

45


MAKALE<br />

rın genel adını,<br />

E-Fatura Portalı : e-Fatura Uygulamasına ait temel<br />

fonksiyonların, internet üzerinden genel kullanımını sağlamak<br />

amacı ile Başkanlık tarafından geliştirilen portalı,<br />

TÜBİTAK-UEKAE : Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma<br />

Kurumu - Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma<br />

Enstitüsü’nü,<br />

HSM : (Hardware Security Module-Donanımsal Güvenlik<br />

Modülü) İçerisine mali mühür sertifikası yüklenebilen<br />

ve birim zamanda akıllı karttan çok daha fazla sayıda<br />

işlem yapma kapasitesine sahip aracını<br />

ifade eder.<br />

3. Fatura ve e-fatura<br />

Vergi Usul Kanununun 229 uncu maddesinde<br />

fatura, satılan emtia veya yapılan iş karşılığında<br />

müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere<br />

emtiayı satan veya işi yapan tüccar tarafından<br />

müşteriye verilen ticari vesika olarak tanımlanmış,<br />

230 uncu maddesinde ise faturanın şekli belirtilerek<br />

içermesi gereken asgari bilgiler sayılmıştır. Anılan<br />

Kanunun 231 inci maddesinde de fatura düzenlenmesinde<br />

uyulacak kaidelere, 232 nci maddesinde<br />

ise fatura kullanma mecburiyetine ilişkin esaslara<br />

yer verilmiştir.<br />

Vergi Usul Kanununun Mükerrer 242 nci maddesinin<br />

2 numaralı fıkrasında yer alan elektronik<br />

defter konusuna yer verilmiş; şekil hükümlerinden<br />

bağımsız olarak bu Kanuna göre tutulması zorunlu<br />

olan defterlerde yer alması gereken bilgileri kapsayan<br />

elektronik kayıtlar bütünüdür şeklinde tanımlanmıştır.<br />

Konu ile ilgili Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıştır.<br />

Elektronik defter ve belgelerin değiştirilmemesi,<br />

bozulmaması, silinememesi, okunamaz hale<br />

getirilmesini içeren bir kayıt sistemi olması gerekmektedir.<br />

Bunun yanında kayıtlar istenildiğinde kağıda<br />

dökülebilecek nitelikte olacaktır. Özellikle denetim<br />

için istenildiğinde, ispat aracı olarak istenildiğinde<br />

kağıda dökülerek yükümlülük yerine getirilmiş<br />

olacaktır. Elektronik İmza Kanunu’na göre,<br />

elektronik sertifika sağlayıcı şirketin yazılım sisteminde<br />

zaman damgası bulunacaktır.<br />

05.03.2010 tarihinde 27512 nolu Resmi<br />

Gazete’de yayımlanan 397 sıra nolu 213 Sayılı Vergi<br />

Usul Kanununu Tebliği düzenlenmesi, müşteriye<br />

verilmesi, müşteri tarafından da istenmesi ve alınması<br />

zorunlu olan faturanın, elektronik belge olarak<br />

düzenlenmesi, müşteriye elektronik ortamda<br />

iletilmesi ve elektronik ortamda muhafaza ve ibraz<br />

edilmesine ilişkin yapılan düzenlemelere yer vermektedir.<br />

e-Fatura, yeni bir belge türü olmayıp, kağıt fatura<br />

ile aynı hukuki niteliklere sahiptir.<br />

Mal veya hizmet satışı dolayısıyla fatura düzenlemek<br />

zorunda olan mükellefler, genel hükümler<br />

çerçevesinde kâğıt fatura düzenleyebilecekleri<br />

gibi 397 Sayılı Tebliğde yer alan şartlar çerçevesinde<br />

e-fatura da düzenleyebilirler. Aynı mal veya<br />

hizmet satışı işleminde hem kâğıt faturanın hem de<br />

elektronik faturanın bir arada düzenlenmesi mümkün<br />

değildir. Müşterinin talep etmesi durumunda<br />

ise genel hükümler çerçevesinde sadece kâğıt fatura<br />

verilmesi zorunludur.<br />

E-faturanın uygulama koşullarına baktığımızda<br />

;<br />

1. Ücretli değildir.<br />

2. Kâğıt fatura ile birebir aynıdır.<br />

3. Geçerliliği TC. Maliye Bakanlığı tarafından<br />

onaylanmıştır. Fatura ID ve fatura tutarı<br />

bilgilerini girerek e-fatura geçerlilik sorgulaması<br />

yapılabilir.<br />

4. E-faturaya geçildiğinde sadece güvenli<br />

elektronik imzalı dijital e-fatura e-posta<br />

adresine gönderilir.<br />

5. E-mail ile gelen pdf formatındaki e-fatura<br />

dosyasının çıktısı alınarak gerçek fatura<br />

olarak kullanılabilir.<br />

6. E-fatura servisi istendiğinde iptal edilebilir.<br />

4. e-Fatura Uygulamasından Yararlanma<br />

e-fatura Uygulamasının sağlıklı bir biçimde gelişimini<br />

sağlamak amacı ile Başkanlık, uygulamanın<br />

kademeli bir biçimde yaygınlaştırılmasını planlamaktadır.<br />

Bu bakımdan başlangıç olarak, anonim<br />

ve limitet şirket statüsünü haiz mükelleflerin uygulama<br />

kapsamında e- fatura gönderme ve/veya almasına<br />

izin verilmesi uygun görülmüştür. Gerçek kişilerin<br />

ise e-fatura Uygulaması bünyesinde e-fatura<br />

göndermeleri ve almaları (Tebliğin 8 inci bölümünde<br />

yer alan istisna hariç olmak üzere) mümkün bulunmamaktadır.<br />

Uygulamadan yararlanmak isteyen anonim ve<br />

limited şirketlerin yerine getirmeleri gereken işlemler<br />

sırası ile aşağıda yer almaktadır.<br />

1. http://www.efatura.gov.tr/ internet adresinde<br />

yer alan “e-Fatura Uygulaması<br />

Başvuru Formu ve Taahhütnamesi (Tüzel<br />

Kişiler İçin)” ile Tebliğin 7 nci bölümünde<br />

ifade edilen düzenlemeler çerçevesinde<br />

oluşturulan Mali Mühüre ilişkin “Elektronik<br />

Mali Mühür Sertifika Sahibi Taahhütnamesi”<br />

doldurularak yetkili kişi veya kişiler<br />

tarafından imzalanacaktır.<br />

2. Aşağıda yer alan belgeler ile Başkanlığa<br />

yazılı olarak başvuruda bulunulacaktır.<br />

i. “e-Fatura Uygulaması Başvuru Formu ve<br />

Taahhütnamesi (Tüzel Kişiler İçin)” nin imzalı<br />

aslı,<br />

ii.<br />

iii.<br />

“Elektronik Mali Mühür Sertifika Sahibi<br />

Taahhütnamesi” nin imzalı aslı,<br />

iv.<br />

Şirket kuruluş sözleşmesinin yer aldığı ticaret<br />

sicil gazetesinin noter onaylı örneği<br />

(Sonradan unvan değişikliği yapılması halinde<br />

en son unvanın ilan edildiği ticaret<br />

sicil gazetesinin noter onaylı örneğinin de<br />

eklenmesi gerekmektedir.)<br />

Başvuru formuna şirket adına imza atan<br />

kişi veya kişilerin yetkili olduğunu gösteren<br />

şirket imza sirkülerinin noter onaylı<br />

örneği.<br />

3. Başkanlık tarafından yapılan değerlendirme<br />

sonrasında başvuruları uygun bulunanların<br />

kullanıcı hesapları tanımlanacaktır.<br />

Hesaplarının tanımlandığı bilgisi kendilerine<br />

iletilenler Mali Mühürlerinin temini<br />

işlemlerini yerine getirecektir.<br />

4. Mali Mühür’ü kendisine ulaştırılanlar, başvuruda<br />

bildirdikleri yetkilileri aracılığı ile<br />

mali mühür sertifikalarının aktivasyonunu<br />

gerçekleştirecektir.<br />

Bu işlemlerin tamamlanmasının ardından aktive<br />

edilen sertifikalar kullanılarak sistem üzerinde<br />

tanımlanan kullanıcı hesabı aracılığı ile e-fatura<br />

gönderme ve/veya alma işlemleri gerçekleştirilebilecektir.<br />

Gerçek kişi olmayanlar ile anonim ve limitet şirket<br />

statüsünde bulunmayanlardan e-Fatura göndermek<br />

ve/veya almak isteyen kurum, kuruluş ve<br />

işletmelerin uygulama karşısındaki durumu ve uygulamadan<br />

yararlanma prosedürleri, yapacakları<br />

yazılı başvuru üzerine Başkanlık tarafından belirlenecektir.<br />

5. e-Fatura Düzenlenmesi ve İletilmesi<br />

Faturaların elektronik belge olarak oluşturulması<br />

ve gönderilmesinde uyulması gereken format<br />

ve standartlar http://www.efatura.gov.tr/ internet<br />

adresinde duyurulmuştur. 397 Sıra nolu Tebliğde<br />

belirlenen usul ve esaslar ile söz konusu format<br />

ve standartlara uygun olarak düzenlenmeyen, düzenlense<br />

dahi e-fatura Uygulaması aracılığı ile gönderilmeyen<br />

veya alınmayan herhangi bir elektronik<br />

belge, Vergi Usul Kanunu kapsamında düzenlenmiş<br />

fatura hükmünde değildir.<br />

e-fatura Uygulaması kapsamında fatura oluşturma,<br />

gönderme ve alma işlemleri,<br />

6. e-faturanın Muhafaza ve İbraz Yükümlülüğü<br />

i. Bilgi işlem sistemlerinin e-fatura Uygulamasına<br />

entegre edilmesi yoluyla veya<br />

ii.<br />

e-fatura Uygulamasına ait temel fonksiyonların<br />

internet üzerinden genel kullanımını<br />

sağlamak amacı ile oluşturulan ve<br />

http://www.efatura.gov.tr/ internet adresinde<br />

hizmete sunulan e-fatura Portalı<br />

aracılığıyla gerçekleştirilebilir.<br />

Vergi Usul Kanununun ilgili hükümlerine göre<br />

mükellefler, gerek düzenledikleri gerekse adlarına<br />

düzenlenen faturaları, yasal süreler dahilinde mu-<br />

46 SAYI 4 / NİSAN 2010


MAKALE<br />

hafaza ve istendiğinde ibraz etmekle yükümlüdürler.<br />

e-faturanın veri bütünlüğünün sağlanması ile<br />

kaynağının inkar edilemezliği Mali Mühürle garanti<br />

altına alınmaktadır. Mührün doğruluk ve geçerlilik<br />

kontrolünün ancak elektronik ortamda yapılabilmesi<br />

nedeniyle e-faturanın kağıda basılarak saklanması<br />

söz konusu değildir. Bu nedenle mükellefler,<br />

düzenledikleri ve aldıkları e-faturaları, üzerindeki<br />

Mali Mühürü de içerecek şekilde kanuni süreler<br />

dahilinde kendi bünyelerindeki elektronik, manyetik<br />

veya optik ortamlarda muhafaza ve istendiğinde<br />

elektronik, manyetik veya optik araçlar vasıtasıyla<br />

ibraz edeceklerdir.<br />

Muhafaza ve ibraz yükümlülüğü, arşivlenen faturaların<br />

doğruluğuna, bütünlüğüne ve değişmezliğine<br />

ilişkin olan her türlü elektronik kayıt ve veri,<br />

veritabanı dosyası, saklama ortamı ile doğrulama<br />

ve görüntüleme araçlarının tümünü kapsamakta<br />

olup, e-faturalara istendiğinde kolaylıkla erişebilmeyi,<br />

anlaşılabilir ve eksiksiz bir biçimde görüntüleyebilmeyi<br />

ve faturaların okunabilir kağıt baskılarını<br />

üretebilmeyi sağlayacak biçimde yerine getirilmelidir.<br />

Mükelleflere ait e-faturaların yine mükelleflere<br />

ait bilgi işlem sistemlerinde saklanması gerekmekte<br />

olup, üçüncü kişiler nezdinde ya da yurt dışında<br />

yapılan saklama işlemi Başkanlık açısından herhangi<br />

bir hüküm ifade etmemektedir. Arşivlemenin<br />

Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde ve Türkiye<br />

Cumhuriyeti Kanunlarının geçerli olduğu yerlerde<br />

yapılması zorunluluğu, yurt dışında da ikincil bir arşivleme<br />

yapılmasına engel teşkil etmez.<br />

7. Mali Mühür<br />

Vergi Usul Kanunu kapsamında yapılacak düzenlemeler<br />

çerçevesinde kullanılmak üzere, tüzel<br />

kişi ve diğer kurum, kuruluş ve işletmelere ait veri<br />

bütünlüğünün, kaynağın ve içeriğin garanti altına<br />

alınması ile gerekli durumlarda gizliliğin sağlanması<br />

fonksiyonlarının yerine getirilmesi amacı ile oluşturulan<br />

ve e-Fatura Uygulaması bünyesinde yapılan<br />

işlemlerde kullanılması zorunlu olan Mali Mühür,<br />

Başkanlık adına TÜBİTAK-UEKAE tarafından hazırlanan<br />

elektronik sertifika alt yapısını ifade etmektedir.<br />

Kullanım alanı ve bahsedilen fonksiyonları nedeni<br />

ile Mali Mühürün, kurumun bildirilen yetkili<br />

veya yetkililerinin kontrolü altında kullanılması,<br />

yetkili kişi veya kişilerin değişmesi halinde de yeni<br />

yetkili veya yetkililerin derhal belirlenmesi ve bunlara<br />

ait bilgilerin Başkanlıkça belirlenecek yöntemlerle<br />

bildirilmesi zorunludur.<br />

Tüzel kişilerin ve diğer kurumların herhangi bir<br />

nedenle unvanlarının değişmesi halinde, eski unvanı<br />

barındıran sertifikaları geçerliliğini kaybedeceğinden,<br />

unvan değişikliğini izleyen 15 gün içerisinde<br />

yeni unvanına uygun sertifika başvurusu yapması<br />

gerekmektedir.<br />

Sahiplerine kart okuyucuları ile birlikte teslim<br />

edilecek sertifikaların HSM aracılığı ile kullanılması<br />

da mümkündür. Ancak bu durumda Mali Mühür<br />

Sertifikalarının HSM’lere yüklenmesi işleminin<br />

TÜBİTAK-UEKAE veya yetkili kıldığı kişiler/kurumlar<br />

aracılığı ile yapılması ve tercih edilen HSM modellerinin<br />

TÜBİTAK-UEKAE tarafından yayımlanacak niteliklere<br />

sahip olması gerekmektedir.<br />

Mali Mühürün başvuru, işleyiş ve kullanımı ile<br />

ilgili tüm bilgi ve belgeler http://mm.kamusm.gov.<br />

tr/ internet sitesinde yer almaktadır.<br />

8. EFKS Kapsamında Düzenlenen Faturalar<br />

Elektronik fatura çalışmaları kapsamında, Başkanlıkça<br />

Elektronik Fatura Kayıt Sistemi (EFKS) adı<br />

altında bir başlangıç adımı tasarlanmış ve sınırlı sayıda<br />

mükellef ile protokol imzalanarak uygulamaya<br />

konulmuştur.<br />

9. Sorumluluk ve Cezai Müeyyideler<br />

Başkanlık tarafından bu Tebliğde yer alan usul<br />

ve esaslara aykırı biçimde e-fatura düzenleyen mükellefler<br />

hakkında, işledikleri fiile göre Vergi Usul<br />

Kanununda öngörülen cezalar uygulanır.<br />

e-fatura Uygulamasından yararlanma yetkisi<br />

bulunmakla birlikte, bu Tebliğde belirtilen usul ve<br />

esaslara uymayan ve Başkanlıkça yapılacak uyarıya<br />

rağmen durumlarını düzeltmeyen mükelleflerin,<br />

e-Fatura gönderme ve/veya alma yetkileri Başkanlık<br />

tarafından yapılacak değerlendirme üzerine iptal<br />

edilebilir. Yetkileri Başkanlıkça iptal edilen mükellefler,<br />

iptal edilen yetkileri bakımından bir yıl<br />

süre ile e-Fatura Uygulamasından yararlanamazlar.<br />

Mükellefler, e-Fatura Uygulaması kapsamında<br />

oluşturdukları elektronik belgelerde yer verdikleri<br />

bilgilerin gerçek duruma uygunluğunu sağlamaktan<br />

sorumlu olup, bu çerçevede Başkanlığın herhangi<br />

bir sorumluluğu bulunmamaktadır.<br />

e-Fatura düzenleme yetkisi bulunan mükelleflerin<br />

gerek kendi sistemlerinde gerekse e-Fatura<br />

Uygulamasında meydana gelebilecek arıza ve kesinti<br />

durumlarında fatura düzenleyebilmek için yeteri<br />

kadar basılı kağıt fatura bulundurmaları zorunludur.<br />

Başkanlık, gerek görmesi halinde uygulamadan<br />

yararlanan mükelleflerin bilgi işlem sistemini/<br />

sistemlerini denetleme yetkisine sahiptir. Bu denetimler<br />

sırasında mükellefler, gerekli her türlü imkanı<br />

(uygun donanım ve yazılımlar, terminallere ulaşım<br />

izinleri ve uzman personel gibi) sağlamak zorundadır.<br />

Mükellefler, bilgi işlem sistemini/sistemlerini<br />

oluşturan yazılım, donanım, dosya, dokümantasyon<br />

ve diğer unsurları, hiçbir şekilde kısmen veya<br />

tamamen vergi inceleme elemanlarının ve Başkanlıkça<br />

görevlendirilecek personelin erişimini ve denetimini<br />

engelleyecek bir sözleşme veya lisansa<br />

konu edemez.<br />

10. Vergi Usul Kanunu Kapsamında Düzenlenen<br />

Diğer Belgeler<br />

e-Fatura Uygulaması, Vergi Usul Kanunu kapsamında<br />

düzenlenmesi zorunlu olan fatura dışında<br />

kalan belgelerin de taraflar arasında dolaşımına<br />

imkan verecek şekilde tasarlanmıştır. Bu çerçevede,<br />

taraflar arasında elektronik belge olarak dolaşımı<br />

Başkanlıkça uygun bulunanlar, ilgili format ve<br />

standartların duyurulmasının ardından, e-Fatura<br />

Uygulaması aracılığı ile gönderilip alınabilecektir.<br />

SONUÇ<br />

VUK 359. Madde sahte ve muhteviyatı itibariyle<br />

yanıltıcı belge kullanımı e-faturanın yaygınlaşması<br />

ile birlikte ortadan kalkacağı kanısındayım. Sistemin<br />

elektronik ortama taşınması bilgiye ulaşımı kolaylaştıracak,<br />

şeffaf ve hızlı bir yapı ortaya çıkacaktır.<br />

Arşivleme yükü de ortadan kalkacaktır.<br />

BA ve BS formları e-faturanın yaygınlaşması<br />

ile maliye açısından gerekliliği ortadan kalkacaktır.<br />

Böylece biz <strong>SMMM</strong> iş yükü azalacaktır.<br />

Türkiye’deki yıllık kâğıt tüketimi: 4 milyon tondur.<br />

Bunun sadece 1,6 milyon tonu sanayiye geri<br />

dönüyor. Başka bir ifadeyle atık kâğıtların yüzde<br />

60’ı toplanamıyor E-fatura uygulaması ile kâğıt,<br />

boya tasarrufu sağlanmış olacak; alarm vermekte<br />

olan ormanlarımız korunacaktır. Dünyada her yıl<br />

13 milyon hektar ormanın yok olduğunu düşünürsek<br />

katkısı büyük olacağı ortadadır.<br />

Kayıt dışı ekonomi ortadan kalkacaktır. Ülkemizin<br />

en büyük sorunlarından biri olan kayıt dışılık<br />

rekabet ortamına büyük etki yaratmakta gelir<br />

dağılımı ve vergi adaletsizliğine neden olmaktadır.<br />

E-fatura sistemi ile büyük şirketleri kontrol altına<br />

alan maliye teşkilatı sistemin dışındaki grupları vergi<br />

şemsiyesi altına toplayacaktır.<br />

İşgücü ve zaman tasarrufu sağlanacaktır.<br />

E-fatura kullanıcıları sistemden faturalara kısa sürede<br />

ulaşacak böyle postada geçen süre ve kaybolma<br />

riski ortadan kalkacaktır. Kâğıt ortamında kesilen<br />

faturanın posta kanalı ile gönderildiğini düşünürsek<br />

posta maliyeti de ortadan kalkmaktadır.<br />

Mali açıdan e-beyanname, e-SGK, e-şifre ve<br />

e- fatura uygulaması ile e-devlet projesi yaygınlaşacaktır.<br />

Maliye Bakanlığı e- fatura izni vereceği şirketler<br />

hakkında geniş araştırmalar yapacağından Açık<br />

ve şeffaf şirketler oluşacak; yönetim kurulu, şirket<br />

müdürü, adres, ünvan değişikliklerini kolayca izleyebilecektir.<br />

E-fatura kullanan şirketlere mali mühür verecektir.<br />

Mali mühür uygulaması güven ortamını artıracaktır.<br />

Maliye teşkilatının oluşturacağı mükellef karnesine<br />

doğru ve güncel veri sağlayacaktır.<br />

Türkiye’de internet kullanımı ve teknoloji ho-<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

47


MAKALE<br />

mojen bir dağılım göstermemesi e-fatura kullanımını<br />

aksatacaktır. Bu durumda erişim problemleri<br />

doğuracaktır.<br />

Denetim yetkisinin sadece Bakanlık elemanlarına<br />

verilmiş olması denetim etkinliğini azaltacaktır.<br />

YMM ve <strong>SMMM</strong> belirli yetkilerin verilmesi de sistemin<br />

daha hızlı işlemesini sağlayacaktır.<br />

e-fatura kullanacak firmaların bilgi işlem altyapılarının<br />

oluşturulması gerekecektir. Bu durumda<br />

teknolojiye daha fazla kaynak aktarması demektir.<br />

Fatura dışında diğer belgelerin de elektronik<br />

ortama aktarılması çalışmaları hızlanacaktır.<br />

Ayrıca yeni TTK e-fatura uygulamasına paralel<br />

maddelerin bulunması destekleyici olacaktır.<br />

Kağıda basılı faturaların şekil ve şartlarını düzenleyen<br />

Vergi Usul Kanunu’nun 1961 yılında yasalaşmasının<br />

ardından tam 48 yıl sonra elektronik<br />

faturaya geçiş yapılması güvenli bir geleceğe atılan<br />

büyük adımdır.<br />

Kaynakça:<br />

Eray MERCAN, Mustafa DÜNDAR, Temel Vergi Hukuku,<br />

Ankara <strong>SMMM</strong> <strong>Odası</strong> Yayın No: 63, Ocak 2009<br />

Dr. Ö. Hakan ÇAVUŞ, İsa KARAKAŞ, Vergi –Sosyal Güvenlik<br />

Ve Ticaret İşlemleri Açısından Fatura Uygulama<br />

Rehberi, İstanbul Ticaret <strong>Odası</strong> Yayın No:2009-26<br />

Veysi SEVİĞ, E-Fatura Uygulamasında Mali Mühür,<br />

Referans Gazetesi 12.03.2010<br />

Muhammed CÜCE, E-fatura, Çevre Dostu Teknoloji<br />

Dergisi, Mart 2010 Sayı: 12<br />

Vergi Usul Kanunu, 213 Sayılı Kanun, 04.01.1961,<br />

Resmi Gazete 10703 10.01.1961<br />

Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda<br />

Ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun,<br />

5766 Sayılı Kanunun, 04.06.2008, Resmi Gazete<br />

26898 Mükerrer 06.06.2008<br />

Vergi Usul Kanunu’nun 397 sayılı Tebliği, Resmi Gazete<br />

27512 05.03.2010<br />

Teknik Destek:<br />

Murat YERLİKHAN,<br />

Selim Kadir SEPİCİ<br />

48 SAYI 4 / NİSAN 2010


MAKALE<br />

<strong>SMMM</strong>. Mesut Erhan CİHAN<br />

BAŞKA MESLEK ÜNVANINDA<br />

BULUNMAYAN SÖZCÜK SORUNSALI<br />

VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİMİZ<br />

Serbest sözcüğü, Farsçada “ser” (baş) + “best”<br />

(bağlı olmak) sözcüklerinin birleşmesiyle oluşmuş<br />

olup , “başı bağlı olmak” demektir. “Ser verip sır<br />

vermedi” deyiminde de “Ser” baş anlamındadır.<br />

Osmanlı İmparatorluğu zamanında İstanbul’a başka<br />

vilayetlerden girebilmek bugünkü gibi çok kolay<br />

değilmiş. Şehre girerken İstanbul kapılarında<br />

yapılan kontrollerde şehre girmek isteyenlere<br />

“SERBEST (BAŞI BAĞLI)” olup-olmadıklarına bakılırmış.<br />

Yani şehirde her hangi bir iş veya yakın akrabası<br />

olup olmadıkları araştırılır, sonunda sadece<br />

başı bağlı olanlar şehre girebilirmiş. Ne ilginçtir ki<br />

bu gün biz bu sözcüğü muhasebe meslek unvanının<br />

başında “bağımsız” anlamında “SERBEST(Başı Bağlı)<br />

Muhasebeci Mali Müşavir” olarak kullanıyoruz.<br />

Başımdan geçen bir anekdotu sizlerle paylaşmak<br />

istiyorum. Kapadokya’da Kadir ÇÖPDEMİR’ in<br />

stand-up şovunu izledim. Şovunda ‘’ Duydunuz mu<br />

ülkemizde çok ilginç bir meslek var. Serbest Muhasebeciler.<br />

Bir de bunların zincirlileri vardır. Ayrıca<br />

yine bir de bunların yeminlileri var. Tabii yeminlisi<br />

varsa da bunların birde Yeminsizleri (<strong>SMMM</strong>) de<br />

var’’. Salonda herkes kahkahaya boğulurken (ben<br />

hariç), ben kafamı yere eğdim. Salonda dostlarım<br />

da gülerek bana bakıyordu. Alay konusu olduk. Bakıyorum<br />

muhasebe mesleğinin haricinde hangi<br />

mesleğin başında bu sözcükler var ( Örnek: Serbest<br />

Eczacı, Bağımsız Eczacı, Bağımlı Eczacı, Yeminli<br />

Eczacı ya da diğer serbest meslek erbaplarının başına<br />

bu sözcükleri siz de koyabilirsiniz.)<br />

13.06.1989 tarihinde yayımlanan 3568 sayılı<br />

meslek yasamızda meslek unvanı Serbest Muhasebeci,<br />

Serbest Muhasebeci Mali Müşavir ve Yeminli<br />

Mali Müşavir olarak 3 çeşit meslek öngörülmüş.<br />

26 Temmuz 2008 tarihinde yayımlanan 5786 sayılı<br />

kanunla değişiklik olmuş. Kalkmasını umduğumuz<br />

Serbestlik sözcüğü ne hikmetse bu kanunda da kullanılmış<br />

olup meslek unvanının sayısının azalmasını<br />

beklerken 3’ ten 4’ e çıkmıştır:<br />

1. Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler<br />

(<strong>SMMM</strong>).<br />

2. Özel Sınavla Serbest Muhasebeci Mali<br />

Müşavirler (ÖSMM).<br />

3. Özel Sınava katılmayan Serbest Muhasebeciler<br />

(SM).<br />

4. Yeminli Mali Müşavirler.<br />

Serbestlik, bağımsızlık tabii ki çok önemlidir.<br />

Aksini de iddia etmiyoruz. Ancak bu sözcüklerin unvana<br />

koyulurken halk arasında aksinin düşünülmesi<br />

ve unvan konusunun şovlarda malzeme olabildiği<br />

de biraz düşünülmelidir. Zaten bağımsızlık ve diğer<br />

kriterler yasa ve yönetmelikle düzenlenmekte<br />

olup, unvan bulunmasının da bunun uygulanacağı<br />

garantisini taşıyamayacağı aşikârdır.<br />

Muhasebe etkinlikleri, biri diğerinin devamı<br />

olan iki ayrı süreç içerisinde gerçekleştirilmektedir.<br />

Muhasebe ve denetim. Muhasebe, denetimin<br />

temel dayanağı, denetim de muhasebenin sağlanmasıdır.<br />

Bu süreçlerin birincisinde finansal verilerin<br />

üretimi ve raporlanması gerçekleştirilmekte, ikincisinde<br />

ise eğer gerek duyulursa finansal veriler üreten<br />

veya farklı meslek mensuplarınca çözümlenmekte<br />

ve yorumlanmaktadır.<br />

Meslek Unvan sorunsalına çözüm önerilerimiz<br />

şu şekildedir:<br />

Yasanın başlığının Serbest Muhasebeci Mali<br />

Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanunu yerine<br />

“Muhasebe Uzmanı ve Denetim Uzmanı<br />

Meslek Kanunu” ; Meslek Unvanlarının yerine ise<br />

“Muhasebe Uzmanı ve Denetim Uzmanı” olarak<br />

iki unvan belirlenebilir. . Bunların da kendi aralarında<br />

şu şekilde bölümlendirilmesi sağlanabilir:<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

49


MAKALE<br />

A- Muhasebe Uzmanı : Baş Muhasebe Uzmanı<br />

unvanının kazanılması için en az fiilen 10 Yıl, Kıdemli<br />

Muhasebe Uzmanı unvanının kazanılması<br />

için en az fiilen 6 yıl, Muhasebe Uzmanı unvanının<br />

kazanılması için en az 3 yıl mesleki deneyim şarttır.<br />

Ayrıca Muhasebe Uzmanı sınavını kazanmış olmak<br />

ve kanunda belirtilen okullardan lisans düzeyinde<br />

mezun olmuş olmak şarttır.<br />

B- Denetim Uzmanı : Baş Denetim Uzmanı unvanının<br />

kazanılması için en az fiilen 10 Yıl ( Baş Denetim<br />

Uzmanı unvanının yanı sıra ayrıca Yeminli<br />

Denetim Uzmanı Ünvanını da sınavla alarak (mevcut<br />

YMM sınavsız) tam tasdik, katma değer vergi<br />

iadesi raporlarının düzenlemesi gibi görevleri de<br />

yükümlenebilirler. Kıdemli Denetim Uzmanı unvanının<br />

kazanılması için en az fiilen 6 yıl, Denetim Uzmanı<br />

unvanının kazanılması için en az 3 yıl mesleki<br />

deneyim şarttır. Ayrıca Denetim Uzmanı sınavını<br />

kazanmış ve kanunda belirtilen okullardan lisans<br />

düzeyinde mezun olmuş olmak şarttır.<br />

Gerekçe olarak : Müşavirlik veya daha güncel<br />

kelime ile danışmanlık görevi toplumumuzun bir<br />

kesimince yeterince anlaşılamamakta, hatta yer yer<br />

küçümsenmektedir. Meslek işlevlerinin, yükümlülüklerinin<br />

önemli bir bölümünün danışmanlık dışındaki<br />

yükümlülükler olmasıdır. Ayrıca bu mesleklerin<br />

yeterince geliştiği ve örgütlendiği, önemli uluslararası<br />

ekonomik ilişkilerimizin bulunduğu ülkelerde<br />

ülkemizdeki anlamda unvanlar kullanılmamaktadır.<br />

Bu nedenle de ülkemizdeki muhasebe ve denetim<br />

mesleğinin işlevleri ve önemi yabancı ülkelerde<br />

yeterince anlaşılamamaktadır.<br />

Kaynak:<br />

1. Prof. Dr. Seha SELEK, Dokuz Eylül Üniversitesi<br />

İİBF, MUHASEBE MESLEGİNİN BAĞIMSIZ, ÖR-<br />

GÜTLÜ VE YASAL OLARAK YÜRÜTÜLMESİ; MES-<br />

LEK YASASININ DEĞİŞTİRİLMESİ İÇİN HAZIRLA-<br />

NARAK MECLİSE SUNULAN YASA TASLAĞININ<br />

AKADEMİK GÖZLE GENEL BİR DEĞERLEMESİ<br />

2. http://nedir.antoloji.com/serbest/<br />

50 SAYI 4 / NİSAN 2010


MUKTEZA<br />

Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz Referans: 27.01.2010<br />

Kiralık işyerine yapılan<br />

masraf gider yazılır mı<br />

KİRALANAN İŞYERİ İÇİN<br />

YAPILAN MASRAFLAR<br />

SORU : Bir şirket kiraladığı işyeriyle ilgili masraf<br />

yaparsa (Özel Maliyet) yaptığı harcamaları aktifleştirip<br />

beş yıl içinde yüzde 20 oranında amortisman<br />

ayırarak mı gider yazacaktır Yoksa bu konuda Maliye<br />

Bakanlığı’nın belirlediği amortisman oranlarına<br />

göre mi gider kaydedecektir<br />

YANIT : Vergi Usul Yasası’nın 272’nci maddesi<br />

uyarınca “Normal bakım, tamir ve temizleme giderleri<br />

dışında, gayrimenkulü veya elektrik üretim ve<br />

dağıtım varlıklarını genişletmek veya iktisadi kıymetini<br />

devamlı olarak artırmak maksadıyla yapılan<br />

giderler, gayrimenkulün veya elektrik üretim ve<br />

dağıtım varlıklarının maliyet bedeline” eklenmektedir.<br />

Aynı yasal düzenlemenin parantez içi düzenlenmiş<br />

ikinci fıkra hükmü uyarınca da “Bir geminin<br />

iktisap tarihindeki süratini fazlalaştırmak, yolcu<br />

ve eşya yükleme ve barındırma tertibatını genişletmek<br />

veya değiştirmek suretiyle iktisadi kıymetini<br />

devamlı olarak artıran giderlerle bir motorlu kara<br />

nakil vasıtasının kasa veya motorunun yenisi ile değiştirilmesi<br />

veya alımında mevcut olmayan yeni bir<br />

tertibatın eklenmesi için yapılan giderler maliyet<br />

bedeline eklenmesi gereken giderlerdir.”<br />

Söz konusu yasa maddesinin üçüncü fıkrasında<br />

da hükme bağlandığı üzere, “Gayrimenkuller kira<br />

ile tutulmuş veya elektrik üretim ve dağıtım varlıklarının<br />

işletme hakkı verilmiş ise kiracı veya işletme<br />

hakkına sahip tüzel kişi tarafından yapılan” yukarıda<br />

belirtilen giderler, bunların özel maliyet bedeli<br />

olarak ayrıca değerlenir. Kiracının veya işletme hakkına<br />

sahip tüzel kişinin faaliyetini icra için vücuda<br />

getirdiği tesisata ait giderler de bu kapsamda kabul<br />

edilmektedir.<br />

Yasal düzenleme gereği olarak gayrimenkuller<br />

veya elektrik üretim veya dağıtım varlıkları için yapılan<br />

giderler hem tamir hem de kıymet artırma giderlerinden<br />

oluşuyorsa, bu takdirde mükellef, bu<br />

giderlerden maliyet bedeline eklenecek kısmı ayrı<br />

göstermek zorundadır.<br />

Vergi Usul Yasası’nın “Özel maliyet bedellerinin<br />

itfası” başlıklı 327’nci maddesi uyarınca “Gayrimenkullerin,<br />

elektrik üretim ve dağıtım varlıklarının<br />

ve gemilerin iktisadi kıymetlerini artıran ve 272’nci<br />

maddede yazılı özel maliyet bedelleri, kira veya işletme<br />

hakkı süresine göre eşit yüzdelerle itfa edilir.<br />

Kira veya işletme hakkı süresi dolmadan veyahut<br />

da herhangi bir şekilde kullanım hakkı edinilen ve<br />

işletme hakkı alınan şeyin boşaltılması veya işletme<br />

hakkının herhangi bir nedenle sona ermesi halinde,<br />

henüz itfa edilmemiş olan giderler, boşaltma<br />

veya hakkın sona erdiği yılda bir defada gider yazılır.”<br />

Bu durumda söz konusu giderler kullanım hakkını<br />

devreden veya kiraya veren açısından ise beyan<br />

edilmesi gereken gelirdir.<br />

Vergi Usul Yasası’nın 272’nci maddesi uyarınca<br />

özel maliyet bedeli olarak aktifleştirilen giderler<br />

kira süresine eşit yüzdelerle amortismana tabi tutulur.<br />

Özel maliyet bedellerinde amortisman oranını<br />

kira süresi belirlendiğinden bu süreye göre tespit<br />

edilen orandan daha yüksek veya daha yüksek<br />

bir amortisman oranının uygulanması mümkün değildir.<br />

İtfa süresinin hesaplanmasında dikkate alınması<br />

gereken süre özel maliyet bedelinin aktifleştirildiği<br />

dönemde kira sözleşmesinde yazılı süredir. Bu<br />

sürenin daha sonra başka sözleşmelerle değiştirilmesinin<br />

önemi yoktur. (Özyer, Mehmet Ali “Vergi<br />

Usul Kanunu Açıklamaları” Sf:798)<br />

Kira süresinin belli olmaması halinde dahi maliyet<br />

bedelleri genel hükümler çerçevesinde yüzde<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

51


MUKTEZA<br />

20 oranını geçmeyecek şekilde amortismana tabi<br />

tutulabilir. Böyle bir durumda da beş yılın sonunda<br />

kiralanan şey boşaltılmasa bile özel maliyet bedeli<br />

olarak aktifleştirilen iktisadi kıymetin kiraya veren<br />

açısından elde edilmiş bulunduğu kabul edilir.<br />

Bu nedenle de kiraya veren tarafından gayrimenkul<br />

sermaye iradı elde edilmiş sayılır. (V. Seviğ)<br />

TAŞIT SİGORTALARININ<br />

GİDERLEŞTİRİLMESİ<br />

SORU : Şirketimiz aktifinde yer alan taşıtların<br />

sigortaları satın alındığı ve dolayısıyla aktifleştirildiği<br />

tarihlerden itibaren başlamakta olup, her taşıtın<br />

aktifleştirildiği tarih farklı olduğundan, poliçelerde<br />

farklı tarihlerde yenilenmektedir. Böyle bir durumda<br />

söz konusu poliçe bedelleri ödenirken, ilgili yıla<br />

ait kısmının mı giderleştirilmesi gerekir<br />

YANIT : Vergi Usul Yasası’nın 283’üncü maddesi<br />

uyarınca “Gelecek bir hesap dönemine ait olarak<br />

peşin ödenen giderlerle cari hesap dönemine ait<br />

olup da henüz tahsil edilmemiş olan hasılat, mukayyet<br />

değerleri üzerinden aktifleştirilmek suretiyle<br />

değerlenir.”<br />

Peşin ödenen giderler, cari hesap döneminde<br />

ödenmekle birlikte, gelecek hesap dönemini ilgilendiren<br />

giderler olup, mukayyet (muhasebede kayıtlı)<br />

değerle değerlenir. Peşin ödenen kiralar, hükmü<br />

gelecek yıla da sirayet eden sigorta poliçesinin<br />

primleri için ödenen primleri de kapsamaktadır.<br />

Örneğin bir ticari işletmenin aktifine<br />

01.09.2009 tarihinde dahil olan bir motorlu taşıt<br />

aracı için 726 TL sigorta primi ödendiğini varsayacak<br />

olursak ve sigortalanma süresinin de bir yıl olduğu<br />

dikkate alınırsa, bu durumda söz konusu sigorta<br />

priminin ancak dört aylık bölümü 2009 yılına<br />

ait olduğundan, ödenen sigorta priminden bir aylık<br />

döneme isabet eden kısım (726/12 =) 60.50 TL olup<br />

bu miktardan 2009 yılı için giderleştirilecek miktar<br />

(60.50x4=) 242 TL’dir.<br />

Söz konusu sigorta poliçesi için ödenen 726<br />

TL’nin sekiz aylık kısmı olan (60.5x8=) 484 TL ise<br />

2010 yılına ait olduğu için bu kısmın 2009 yılı bilançosunda<br />

“Aktif Geçici Hesaplar”da gösterilmesi<br />

gerekmektedir. Bir başka anlatımla söz konusu araç<br />

için ödenen sigorta priminden 2010 yılına ait olan<br />

kısmın 2009 yılında giderleştirilmemesi gerekir. (V.<br />

Seviğ)<br />

ESKİ TİP ÇEKLERİN<br />

KULLANIM SÜRESİ<br />

SORU : Çek kanunu değiştirilerek artık hamiline<br />

yazılı çeklerin farklı olması konusu kanunlaştı. Biz<br />

şirket olarak elimizde eski çekleri kullanıyoruz. Ancak,<br />

yeni çeklerin kullanılması ile ilgili olarak gerekli<br />

duyuru Merkez Bankası tarafından yapılmış bulunuyor.<br />

Mevcut çekler ne vakit yenileri ile değiştirilecektir<br />

YANIT : Çek Yasası’nın 2’nci maddesinin 6’ncı<br />

fıkrası uyarınca, “Çek defterlerinin baskı şeklini belirleyen<br />

esaslar Maliye Bakanlığı, Türkiye Bankalar<br />

Birliği ve Türkiye Katılım Bankaları Birliği’nin görüşü<br />

alınarak Türkiye Cumhuriyet Bankası tarafından<br />

Resmi Gazete’de yayımlanacak tebliğ ile” düzenlenmiş<br />

bulunmaktadır.<br />

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası tarafından<br />

yayımlanan “Çek Defterlerinin Baskı Şekline, Bankaların<br />

Hamile Ödemekle Yükümlü Olduğu Miktar<br />

ile Çek Düzenleme ve Çek Hesabı Açma Yasağı Kararlarının<br />

Bildirilmesine ve Duyurulmasına İlişkin”<br />

2010/2 sayılı tebliğ ile çek defterlerinin basımla ilgili<br />

özellikler belirlenmiş bulunmaktadır.<br />

Diğer taraftan yeni Çek Yasası’nın geçici birinci<br />

maddesinin ikinci fıkrası gereği olarak Bankalar 1<br />

Temmuz 2010 tarihine kadar müşterilerine yeni çek<br />

defterlerini vermek ve ellerindeki eski çek defterlerini<br />

imha etmekle yükümlü tutulmuştur.<br />

Dolayısıyla bankalar 1 Temmuz 2010 tarihine<br />

kadar Merkez Bankası tarafından yayımlanan tebliğe<br />

uygun olarak çek karnelerini bastırarak Çek<br />

Yasası’nda belirtilen koşullar çerçevesinde müşterilerine<br />

verecekler ve müşterilerinde bulunan kullanılmamış<br />

çek karnelerini de geri alarak imha edeceklerdir.<br />

Merkez Bankası’nca yayımlanan tebliğin geçici<br />

ikinci maddesi uyarınca sözü edilen tebliğin yayımı<br />

tarihi olan 20 Ocak 2010 tarihinden önce yayımlanan<br />

tebliğler çerçevesinde bastırılan çeklerden<br />

ötürü muhatap banka, süresinde ibraz edilen çekin<br />

karşılığının bulunmaması halinde her çek yaprağı<br />

için beş yüz Türk Lirası’na kadar ve kısmen karşılığının<br />

bulunması halinde ise bu miktarı her çek yaprağı<br />

için 500 Türk Lirası’nı tamamlayacak şekilde ödeme<br />

yapmakla yükümlüdür. (V. Seviğ)<br />

YARGI KARARLARINDA<br />

KANUNİ TEMSİLCİ<br />

1. Danıştay 10. Dairesi E.2004/5790,<br />

K.2007/520 sayı ve 19.02.2007 tarihli kararı<br />

“Davaya konu ödeme emri ecrimisil alacağına<br />

ilişkin olup, borcun kaynağı vergi alacağı olmadığı<br />

için, söz konusu ödeme emri konulu uyuşmazlıkta<br />

VUK’nun 10. maddesinin tatbiki mümkün değildir.<br />

Davalı İdare ödeme emrinin dayanağı olarak<br />

VUK’nun 10. maddesini ve 6183 sayılı kanunun mükerrer<br />

35. maddesini göstermiştir.<br />

6183 sayılı kanunun mükerrer 35. maddesine<br />

istinaden ödeme emri düzenlenmesi mümkün olduğundan,<br />

bu husus tek başına bozma sebebi kabul<br />

edilemez. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun<br />

84 ve 85. maddeleri uyarınca, dernek tüzel kişiliğini<br />

temsil yetkisi yönetim kuruluna aittir.<br />

Dava dosyasındaki belgelerden, kanuni temsilci<br />

olduğundan bahisle ödeme emri tebliğ edilen<br />

davacının dernek yönetim kurulu yedek üyesi olduğu<br />

anlaşılmaktadır. Yönetim kurulu yedek üyelerinin<br />

dernek tüzel kişiliğini temsil yetkisi olmadığından,<br />

ödenmeyen kamu alacağından da sorumlu tutulmaları<br />

mümkün değildir.”<br />

2. Danıştay 4. Dairesi E.2008/5383,<br />

K.2009/1912 sayı ve 13.04.2009 tarihli kararı<br />

“TTK’nun 540. maddesi gereğince, limitet şirket<br />

ortaklarının her biri müdür sıfatı ile şirketi temsile<br />

yetkili ve mecburudur. Bununla beraber, şirket<br />

ana sözleşmesi veya umumi heyet kararı ile şirketi<br />

temsil yetkisinin bir veya birkaç ortağa bırakılması<br />

da mümkündür.<br />

Kanuni temsilcinin sorumluluğuna ilişkin VUK<br />

10. maddesi ve 6183 sayılı kanunun mükerrer 35.<br />

maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, limitet şirketin<br />

vergi borcunun öncelikle şirketin malvarlığından<br />

tahsiline çalışılacağı, vergi borcunun şirketten<br />

tahsilinin olanaksız olduğunun tespit edilmesi halinde<br />

ise vergilendirme ile ilgili ödevleri yerine getirmekle<br />

sorumlu bulunmasına karşın, bu ödevleri<br />

yerine getirmeyen kanuni temsilcilerin takip edileceği,<br />

kanuni temsilcinin varlığından da vergi borcunun<br />

tahsil edilememesi halinde ise ortakların ilgili<br />

olduğu döneme göre sermaye miktarı veya sermaye<br />

hissesi göz önünde bulundurularak takip edilebilecekleri<br />

anlaşılmaktadır.<br />

İncelenen dosyada, vergi borcunun şirketten<br />

tahsilinin olanaksız hale geldiği belirtilerek, ortak<br />

olan davacı adına ödeme emirleri düzenlenmiş ise<br />

de dosyada mevcut ortaklar kurulu kararı ile şirket<br />

ortaklarından (...)’nın şirketi temsile yetkili kılındığı<br />

anlaşılmaktadır.<br />

Şirket borçları için söz konusu kişi hakkında kanuni<br />

temsilci sıfatı ile takip yapılmadan, doğrudan<br />

sadece şirket ortağı sıfatına haiz davacı adına düzenlenen<br />

ödeme emirlerinde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.”<br />

3. Danıştay 7. Dairesi’nin E.2000/6726,<br />

K.2002/791 sayı ve 27.02.2002 tarihli kararı<br />

“Davacının yönetim kurulu üyesi olan eşinin şirketteki<br />

hisselerinin, ölümünden sonra Sulh Hukuk<br />

Mahkemesi’nin veraset ilamıyla, sağ kalan eşi davacıya<br />

geçtiği, davacının bu hisseleri 29.9.1989 tarihinde<br />

başka bir şahsa devrettiği, yapılan araştırmalar<br />

neticesinde şirketin malvarlığının bulunmadığının<br />

tespiti üzerine davacı adına tanzim ve tebliğ<br />

edilen ödeme emirleriyle şirkete ait ödenmeyen<br />

vergi borçlarının da istenildiği anlaşılmaktadır.<br />

Veraset yoluyla şirket ortağı olan ve kanuni<br />

temsilcilik sıfatı bulunmayan davacının, VUK’nun<br />

10. maddesi uyarınca şirket borçlarından sorumlu<br />

tutulması olanaklı bulunmadığından, düzenlenen<br />

ödeme emirlerinde yasal isabet yoktur.”<br />

4. Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun<br />

52 SAYI 4 / NİSAN 2010


MUKTEZA<br />

E.2006/27, K.2006/174 sayı ve 16.06.2006 tarihli<br />

kararı<br />

“6183 Sayılı Kanun, vergi dahil tüm amme alacaklarının<br />

tahsil usulünü düzenlediğinden, mükerrer<br />

35. madde vergi ve buna bağlı alacaklar için de<br />

uygulanabilir gibi görünse de VUK’nun 10. maddesinin<br />

özel nitelikli bir düzenleme olması karşısında,<br />

bu maddenin 2. fıkrası zımnen veya açık olarak ilga<br />

edilmediği için, vergi ve buna bağlı alacaklarda mükerrer<br />

35. maddenin uygulanma olanağı yoktur.<br />

Nitekim kanunun gerekçesinde de VUK’nun 10.<br />

maddesine atıfta bulunularak, mükerrer 35. maddenin<br />

‘diğer amme alacakları’ için getirildiği belirtilmekle,<br />

paralel bir düzenlemeyle bu ayrıma gidilmiş<br />

olmaktadır.<br />

Bu durumda, vergi ve buna bağlı alacaklarda<br />

kanuni temsilcilerin takibi için uygulanacak madde,<br />

özel hüküm olan VUK’nun 10. maddesi olup,<br />

kanuni temsilcisi olduğu anonim şirketin ödenmeyen<br />

vergi borçlarının tahsili amacıyla, davacı adına<br />

6183 sayılı kanunun mükerrer 35. maddesi uyarınca<br />

düzenlenen ödeme emirlerinde hukuka uyarlık<br />

bulunmamaktadır.<br />

Bu sebeple davayı, ödeme emirleri 6183 sayılı<br />

kanuna istinaden düzenlenmiş olmakla beraber<br />

bu durumun davacının VUK’nun 10. maddesinden<br />

doğan sorumluluğunu kaldırmayacağı gerekçesiyle<br />

reddeden mahkeme kararı hukuka aykırıdır.”<br />

ÖZELGELERDE<br />

KDV<br />

1. Konya Vergi Dairesi Başkanlığı’nın<br />

14.10.2009 tarih ve 1607 sayılı özelgesi<br />

“2007/13033 sayılı bakanlar kurulu kararının<br />

I sayılı listesinin 11. sırasında yer alması itibariyle,<br />

net alanı 150 m2’ye kadar konut teslimleri ile belediyeler,<br />

il özel idareleri, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı<br />

ve bunların % 51 veya daha fazla hissesine<br />

ya da yönetiminde oy hakkına sahip oldukları işletmeler<br />

tarafından konut yapılmak üzere projelendirilmiş<br />

arsaların (sosyal tesisler için ayrılan bölümler<br />

dahil) net alanı 150 m2’nin altındaki konutlara isabet<br />

eden kısımlarının teslimi, % 1 oranında KDV’ye<br />

tabidir.<br />

Tapu kaydında arsa olarak görünen gayrimenkullerin<br />

üzerinde fiilen ve kullanılabilir halde konut<br />

bulunması bu gayrimenkullerin arsa olma vasfını<br />

ortadan kaldırarak, arsayı üzerinde bulunan konut/<br />

konutların mütemmim cüzü haline getirmektedir.<br />

Bu hükümler gereğince, tapuya kayıtlı taşınmaz<br />

üzerinde 4 adet ev, depo, ağaçlar, müştemilatı<br />

ile 79/1600 m2’lik borçlu hissesine isabet eden<br />

128,33 m2 alanlı taşınmazın satışı % 1 KDV’ye tabiidir.”<br />

2. Konya Vergi Dairesi Başkanlığı’nın<br />

02.11.2009 tarih ve 1667 sayılı özelgesi<br />

“KDVK’nun 17/4-e maddesinde; banka ve sigorta<br />

vergisi kapsamına giren işlemler ve sigorta<br />

aracılarının sigorta şirketlerine yaptığı sigorta muamelelerine<br />

ilişkin işlemleri ile KVK’nun 7/24. maddesinde<br />

belirtilen kurumların teminat sağlama işlemlerinin,<br />

Katma Değer Vergisi’nden istisna olduğu<br />

hükme bağlanmıştır.<br />

Gider Vergisi Kanunu’nun 28. maddesinde ise<br />

bankalara teminat mektubu alımı karşılığı ödenen<br />

bedellerin BSMV’ye tabi olduğu düzenlenmiştir.<br />

Bu hükümler gereğince, Müşteriler tarafından<br />

bankalara teminat mektubu alımı karşılığı ödenen<br />

komisyon bedellerinin, herhangi bir fark ilave edilemeden<br />

aynı tutarla şirketinize yansıtılması (fatura<br />

edilmesi) işlemi Katma Değer Vergisi’ne tabi değildir.”<br />

3. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı’nın<br />

16.09.2009 tarih ve 1881 sayılı özelgesi<br />

“KDVK’nun 17/4-r maddesinde, kurumların aktifinde<br />

en az iki yıl süreyle kayıtlı bulunan taşınmazın<br />

satışı suretiyle gerçekleşen devir ve teslim işlemlerinin<br />

Katma Değer Vergisi’nden istisna olduğu<br />

hükme bağlanmıştır.<br />

Bu arada Kurumlar Vergisi’nde gayrimenkul satış<br />

kazancı istisnasının düzenlendiği 5. maddesinde<br />

de 2 yıl aktifte bulunma şartı yer almakta olup,<br />

maddede iki yıllık sürenin tespitinde nazara alınabilecek<br />

kriterler belirtilmiştir.<br />

Buna göre, fiiliyatta cins tashihinin kurum adına<br />

tapuya tescilinde gecikmeler olabileceği, bu gibi<br />

durumlarda, taşınmazın işletme aktifinde iki yıl süreyle<br />

bulunup bulunmadığının tespitinde, iki yıldır<br />

fiilen kullanıldığının, yapı inşaatı ruhsatı, vergi dairesi<br />

tespiti veya resmi kurum kayıtlarından biri ile<br />

tevsik edilebileceği belirtilmiştir.<br />

Bu hükümler uyarınca, 24.11.2004 tarihli tapu<br />

senedine istinaden aktife alınan, (...) adresindeki<br />

arsa üzerine inşa edilen fabrika binasının, vergi<br />

dairesince düzenlenen 19.1.2007 tarihli yoklama<br />

fişli ile binanın 15.12.2006 tarihinden itibaren fiilen<br />

merkez işyeri olarak kullanıldığının tespit edilmiş<br />

olması karşısında, söz konusu gayrimenkulün<br />

15.12.2008 tarihinden sonra satılması halinde<br />

KDVK’nun 17/4-r maddesinde düzenlenen istisnadan<br />

yararlanması mümkündür.”<br />

4. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı’nın<br />

09.10.2009 tarih ve 1983 sayılı özelgesi<br />

“KDVK’nun 29. maddesinde vergi nispetleri indirilen<br />

teslim ve hizmetlerle ilgili olan, söz konusu<br />

işlemin gerçekleştiği vergilendirilme döneminde indirilmeyen<br />

ve tutarı bakanlar kurulunca belirlenen<br />

sınırı aşan verginin, söz konusu mükellefin vergi ve<br />

sosyal sigorta prim borçlarına, sermayesinin % 51’i<br />

veya daha fazlası kamuya ait olan veya özelleştirme<br />

kapsamında bulunan işletmeler ile organize sanayi<br />

bölgelerinden temin ettikleri mal ve hizmet bedellerine<br />

ilişkin borçlarına mahsuben ödeneceği hükme<br />

bağlanmıştır.<br />

Madde hükmünden de anlaşılacağı üzere, söz<br />

konusu mal ve hizmetlerin organize sanayi bölgesinden<br />

temin ediliyor olmasında sınırlayıcı bir hükme<br />

yer verilmemiştir.<br />

99 seri No’lu KDVK Genel Tebliği’nde de indirimli<br />

orana tabi işlemlerden doğan KDV alacağının,<br />

01.10.2006 tarihinden itibaren mükellefin kendisinin<br />

elektrik ve doğalgaz borçlarına mahsubunu talep<br />

edebileceği belirtilmiştir. Bu hüküm ve açıklamalar<br />

uyarınca, 2008 yılına ait indirimli orana tabi<br />

teslimler dolayısıyla yüklenilen ve indirimle giderilemeyen<br />

KDV iade alacağının, organize sanayi bölgesi<br />

müdürlüğüne olan doğalgaz harcama bedeli<br />

borçlarına mahsubu mümkündür.”<br />

5. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi<br />

Başkanlığı’nın 30.04.2009 tarih ve 14593 sayılı<br />

özelgesi<br />

“KDVK’nun 16/1-b maddesi ile Gümrük<br />

Kanunu’nun geçici ithalat ve hariçte işleme rejimi<br />

ile geri gelen eşyaya ilişkin hükümleri kapsamında<br />

Gümrük Vergisi’nden muaf veya istisna olan eşyanın<br />

ithalinin, KDV’den istisna olduğu hükme bağlanmıştır.<br />

Öte yandan, Gümrük Kanunu’nun 167/9-d<br />

maddesi uyarınca, deniz ve hava ulaşım araçlarına<br />

ait donanım ve işletme malzemeleri Gümrük<br />

Vergisi’nden istisnadır.<br />

Bu hükümler uyarınca, firmaya ait hava taşıtlarında<br />

kullanılmak üzere ithal edilecek yedek parçaların,<br />

Gümrük Kanunu kapsamında donanım ve işletme<br />

malzemesi olarak gümrük vergisinden muaf<br />

olması halinde, KDV’den de istisna olacaktır. Aksi<br />

takdirde % 18 oranında vergi tatbik edilecektir.”<br />

6. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi<br />

Başkanlığı’nın 16.06.2009 tarih ve 20553 sayılı<br />

özelgesi<br />

“KDVK’nun 1/3-d maddesinde, müzayede mahallerinde<br />

ve gümrük depolarında yapılan satışların<br />

KDV’ye tabi olduğu düzenlenmiştir.<br />

Ancak, yine KDVK’da düzenlenen vergiden istisnaya<br />

ilişkin hükümlerin müzayede mahallerinde<br />

veya gümrük deposunda yapılan satışlara da tatbik<br />

edileceği tabiidir.<br />

Bu sebeple, şirketinize ait ‘fabrika binası, müştemilatı<br />

ve arsasının’ en az iki tam yıl süreyle şirket<br />

aktifinde bulunması, satma amacı güdülmeksizin<br />

şirket faaliyetlerinin yürütülmesine tahsis edilmiş<br />

olması koşuluyla, açık artırmada (müzayede suretiyle)<br />

satılmak suretiyle devir ve teslimi KDVK’nun<br />

17/4-r maddesi kapsamında KDV’den istisnadır.”<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

53


ÖZELGE<br />

ÖZELGELERDE<br />

KAMU ALACAKLARININ TAHSİLİ<br />

1. Konya Vergi Dairesi Başkanlığı’nın<br />

29.01.2009 tarih ve 225 sayılı özelgesi<br />

“İYUK’nun 28. maddesinde, haciz ve ihtiyati haciz<br />

uygulamalarıyla ilgili davalarda verilen kararlar<br />

hakkında bu kararların kesinleşmesinden sonra<br />

idarece işlem tesis edileceği hükme bağlanmıştır.<br />

İhtiyati hacze karşı dava açılmadığı halde, bu haczin<br />

dayanağı olan tarhiyata karşı dava açılması durumunda<br />

ve ilk derece mahkemesince tarhiyatın<br />

kısmen veya tamamen terkinine yönelik karar verilmesi<br />

ve bu kararın kesinleşmesi halinde, bu tarhiyata<br />

dayalı ihtiyati haczin kaldırılması gerekir.<br />

Bu açıklamalar uyarınca, hakkında alınan ihtiyati<br />

haciz ve ihtiyati tahakkuk kararlarına istinaden<br />

menkul ve gayrimenkullerine haciz tatbik edilen<br />

ve banka hesaplarına bloke konulan mükellefle<br />

ilgili olarak, söz konusu mükellefin hakkında tatbik<br />

edilen ihtiyati hacze karşı değil, ihtiyati haciz kararı<br />

uyarınca tarh edilen vergi ve cezaların iptali talebi<br />

ile dava açıldığı anlaşılmaktadır.<br />

Bu durumda, söz konusu mükellefin vergi dairesince<br />

bloke edilen banka hesapları tahsil edilerek<br />

KDV borçlarına mahsup edilemez. Ancak, davanın<br />

kesinleşmesi halinde mahsup işlemi mümkün<br />

olacaktır.<br />

Bu sebeple blokelerin kaldırılarak hesapta bulunan<br />

paranın vergi dairesince tahsil edilmesi ve<br />

emanet hesabına alınması, davanın kesinleşmesini<br />

müteakip, vergi dairesi lehine karar verilmiş ise<br />

mahsup işleminin dilekçe tarihi itibariyle yapılması<br />

gerekir.”<br />

2. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı’nın<br />

25.08.2009 tarih ve 68 sayılı özelgesi<br />

“A seri 1 sıra no’lu Tahsilat Genel Tebliği’nin<br />

‘VII. Kanuni Temsilerin Sorumluluğu’ başlıklı bölüm<br />

uyarınca, bir anonim şirketin kanuni temsilcilerinin<br />

belirlenmesinde, ticaret sicil kayıtları ve ilgili<br />

ilanın yapıldığı Ticaret Sicil Gazetesi açıklamaları<br />

esas alınır.<br />

Bu arada, kamu borçlusunun birden fazla kanuni<br />

temsilcisi bulunduğu takdirde, ilgili kanunlara<br />

göre kanuni temsilcilerin sorumluluk şekillerine<br />

bakılır ve müteselsil sorumlu olanlar hakkında tahsil<br />

edilemeyen veya edilemeyeceği anlaşılan kamu<br />

alacağının tamamı için her birine ayrı ayrı ödeme<br />

emri düzenlenmek suretiyle takibe geçilir.<br />

Bu itibarla anonim şirkette kanuni temsilcilik sıfatının<br />

son bulması için bu sıfatın son bulduğuna<br />

ilişkin yönetim kurulu kararının ticaret sicil kayıtlarında<br />

ve ilanın yapıldığı Ticaret Sicil Gazetesi’nde<br />

yer alması gerekmekte olup, pay devrine ilişkin kararın<br />

pay defterine işlenmesi yeterli olmayacağından<br />

ödevli hakkında daha öncesinde kanuni temsilcisi<br />

olduğu ancak paylarını devrettiğini ifade eden<br />

kişi hakkında kanuni temsilcisi olduğundan bahisle<br />

şirket borçları için icra-takip işlemleri yapılması<br />

uygun olup, yapılmakta olan işlemlerin kaldırılması<br />

mümkün değildir.”<br />

3. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın<br />

04.05.2009 tarih ve 4863 sayılı özelgesi<br />

“Kamu alacağının takip ve tahsiline ilişkin usul<br />

ve esaslar bu konuda özel kanun olan 6183 sayılı<br />

kanunda düzenlenmiştir. Bu sebeple söz konusu kanunun<br />

75. ve 76. maddeleri uyarınca, kamu borçlusunun<br />

aciz halinin tespitinin ve takibinin alacaklı<br />

tahsil dairesince yapılması gerekir.<br />

Dolayısıyla borçlu mükellefin aciz halinde olduğuna<br />

dair tespitin, İcra İflas Kanunu hükümlerine<br />

göre icra daireleri tarafından yapılması söz konusu<br />

değildir.<br />

Bu itibarla söz konusu şirketin tüzelkişiliğinden<br />

tahsil imkânı bulunmayan kamu alacağından 6183<br />

sayılı kanunun mükerrer 35. maddesi gereğince sorumlu<br />

tutulması gereken kanuni temsilcilerin aciz<br />

halinde oldukları yine 6183 sayılı kanunun 75. ve<br />

76. maddesi uyarınca alacaklı vergi dairesince tespit<br />

edilmediği sürece haklarında yapılan cebri takip<br />

işlemlerine devam edilmesi gerekir.”<br />

54 SAYI 4 / NİSAN 2010


ÖZELGE<br />

ÖZELGELERDE KDV<br />

1. Konya Vergi Dairesi Başkanlığı’nın<br />

19.11.2009 tarih ve 1704 sayılı özelgesi<br />

“Tasfiyeye girmiş bir konut yapı kooperatifinin<br />

görevi, alacaklarının tahsil edilmesi, borçlarının<br />

ödenmesi, kooperatif mal varlığının elden çıkartılması<br />

ve amacına uygun gerçekleştirdiği meskenleri<br />

üyelerine teslim etmek suretiyle tasfiyesinin sonuçlandırılmasıdır.<br />

Dolayısıyla tasfiye halindeki kooperatifin bu işlemler<br />

dışındaki herhangi bir iş yapması halinde<br />

KDVK’nun geçici 15. maddesi uyarınca vergiden<br />

muaf veya istisna olmasını gerektiren durum ortadan<br />

kalkacaktır. Bu açıklamalar uyarınca, tasfiye halindeki<br />

kooperatifin, tasfiyeye girdiği tarihten itibaren,<br />

yaptırılacak olan inşaat taahhüt işlerinin katma<br />

değer vergisinden istisna tutulması veya %1 oranının<br />

uygulanması mümkün olmayıp, mal ve hizmet<br />

alımlarına Kanunun genel esasları çerçevesinde satın<br />

alınan mal ve hizmetin tabi olduğu oranda katma<br />

değer vergisi uygulanır.”<br />

2. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi<br />

Başkanlığı’nın 16.07.2009 tarih ve 24523 sayılı<br />

özelgesi<br />

“KDV’nin 29/3. maddesi hükmü gereğince, katma<br />

değer vergisi indirim hakkı vergiyi doğuran olayın<br />

takvim yılı aşılmamak kaydıyla ilgili vesikaların<br />

kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde<br />

kullanılabilir. Bu hüküm karşısında, 2005 yılı<br />

hesaplarına ilişkin olarak hazırlanan Rapora istinaden<br />

KDV beyanlarının düzeltilmesi sonucu 2007/<br />

Haziran döneminde haksız iade alınması nedeniyle<br />

KDV tarhiyatı yapılan mükellefin, uzlaşma sonucu<br />

kesinleşerek ödediği katma değer vergisini indirim<br />

konusu yapması mümkün değildir.”<br />

3. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi<br />

Başkanlığı’nın 6.7.2009 tarih ve 23022 sayılı özelgesi<br />

“Serbest bölge içerisinde faaliyet gösteren firmaların<br />

serbest bölgede vermiş olduğu hizmetler<br />

KDVK’nun 17/4-ı maddesi kapsamında vergiden istisnadır.<br />

Serbest bölge dışından serbest bölgeye yönelik<br />

verilen hizmetler ise genel esaslar çerçevesinde<br />

KDV’ye tabidir. Serbest bölge dışında ancak Türkiye<br />

içinde bir yerden serbest bölgeye mal gönderilmesi<br />

KDVK’nun 11. ve 12. maddeleri (mal ihracı)<br />

kapsamında KDV’den istisnadır.<br />

Serbest bölgeler dışında ancak Türkiye içinde<br />

bir yerden serbest bölgeye yapılan hizmet transferi<br />

ise (serbest bölgedeki müşterilere yapılan fason<br />

hizmet hariç) istisna kapsamına girmemektedir.<br />

Bu arada, hazır beton imal edilerek transmikserle<br />

dökülmesi işi KDV uygulamasında inşaat taahhüt<br />

işleri kapsamında ‘hizmet’ olarak değerlendirilmektedir.<br />

Bu hizmetin serbest bölgedeki inşaatlar<br />

için verilmesi de mal teslimi olarak kabul edilemeyeceğinden<br />

KDV’ye tabi olacaktır.”<br />

4. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın<br />

18.03.2009 tarih ve 2606 sayılı özelgesi<br />

“Derneğin tüzel kişiliği itibariyle ticari, sınaî, zirai<br />

faaliyet ve serbest meslek faaliyetinde bulunmadığı<br />

sürece katma değer vergisi mükellefiyeti olmayacaktır.<br />

Ancak, derneğin bedel mukabili dergi çıkarması<br />

veya dergi bedelsiz olsa dahi, dergiye reklam ve<br />

ilan almak suretiyle gelir elde edilmesi iktisadi işletmeyi<br />

oluşturacağından iktisadi işletmeye ilişkin<br />

katma değer vergisi mükellefiyetinin tesisi gerekir.”<br />

5. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın<br />

13.03.2009 tarih ve 2443 sayılı özelgesi<br />

“Şirketin Kurumlar Vergisi Kanunu’na göre aktif<br />

ve pasifiyle kül halinde devredilmesi halinde, devralınan<br />

şirketin daha önceki dönemlerde ihraç ettiği<br />

mallarla ilgili yüklendiği ve indirim yoluyla gideremediği<br />

ve dönem beyannamelerinde de iade<br />

olarak talep etmeyip ‘sonraki döneme devreden<br />

KDV’ olarak beyan ettiği vergilerin zamanaşımı süresi<br />

içinde düzeltme beyannamesi vermek suretiyle<br />

tercih değişikliği yapılarak (mükerrer indirime sebebiyet<br />

vermemek kaydıyla) iadesinin talep edilmesi<br />

mümkündür.”<br />

SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

55


YARGI KARARI<br />

YARGI KARARLARINDA<br />

ÖRTÜLÜ KAZANÇ DAĞITIMI<br />

1. Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel<br />

Kurulu’nun E.2004/26, K.2004/82 sayı ve<br />

25.06.2004 tarihli kararı<br />

“Davacı şirketin bankadan aldığı kredinin bir<br />

kısmını ortağına kullandırması örtülü kazanç dağıtımı<br />

kabul edilerek Kurumlar Vergisi tarhiyatı yapıldığı<br />

ve davacı şirketin tekdüzen hesap planı ve mali<br />

tablolara ilişkin usul ve esaslara uymadığı sebebiyle<br />

özel usulsüzlük cezası kesildiğinin anlaşıldığı, ancak<br />

davacı şirketin kullandığı kredinin 258.082 dolarlık<br />

kısmının hiçbir şekilde kayıtlara intikal ettirilmediği<br />

ve buna ilişkin faiz gider yazılmadığından, KVK’nun<br />

(5422 sayılı) 17/3. maddesine göre örtülü kazanç<br />

dağıtımından bahsetmenin mümkün olmadığı, zira<br />

olayda borç para verenin şirket değil banka olduğu,<br />

alınan banka kredilerinin ortaklara aynen kullandırılması<br />

ve kredi maliyetlerinin aynen aktarılması ticari<br />

teamüllerin gereği olup bu gibi aktarımlarda<br />

sakıncanın, kredi maliyetinin altında veya üstünde<br />

faiz uygulanması ve farkın sebebinin izah edilmemesi<br />

durumunda ortaya çıktığı, olayda ise, şirketin<br />

aldığı kredinin bir kısmının ortak tarafından kullanıldığı<br />

ve sözü edilen kredinin faiz ve komisyon giderlerinin<br />

ortak tarafından karşılandığı açık olduğundan,<br />

ayrıca faiz alınmadığından söz edilip örtülü<br />

kazanç dağıtıldığı varsayılarak yapılan tarhiyatta<br />

isabet yoktur.”<br />

2. Danıştay 4. Dairesi’nin E.2006/1865,<br />

K.2007/485 sayı ve 22.02.2007 tarihli kararı<br />

“5422 sayılı KVK’nun 17. maddesi gereğince şirketler<br />

tarafından örtülü kazanç dağıtımı yapıldığından<br />

söz edebilmek için sermaye şirketlerinin maddede<br />

sayılan gerçek ve tüzel kişilerle olan münasebetlerinde<br />

emsaline nazaran göre göze çarpacak<br />

derecede yüksek veya düşük bedeller üzerinden<br />

yahut bedelsiz olarak alım satım ilişkilerinde bulunduğunun<br />

tespit edilmiş olmasının gerektiği, olayda<br />

davacı şirketin, serbest bölgede faaliyet gösteren<br />

kardeş firmaya sattığı malların kısa bir süre sonra<br />

bu firma tarafından ortalama % 75 oranında fazla<br />

fiyatla yurt dışına satılması nedeniyle örtülü kazanç<br />

dağıtımının var olduğundan bahisle tarhiyat yapılmışsa<br />

da davacı şirketle aynı alanda faaliyet gösteren<br />

müesseseler nezdinde hiçbir emsal araştırma<br />

yapılmadığından ve sırf söz konusu malların davacı<br />

şirket tarafından kardeş firmaya satıldığı fiyatla,<br />

bu firma tarafından yurt dışındaki firmalara satıldığı<br />

fiyat arasında kıyaslama yapılması örtülü kazanç<br />

dağıtımının var olduğunun tespiti için yeterli bulunmadığından,<br />

yapılan tarhiyatta yasal isabet görülmemiştir.”<br />

3. Danıştay 3. Dairesi’nin E.2007/334,<br />

K.2008/498 sayı ve 21.02.2008 tarihli kararı<br />

“Davacının, ticaretini yaptığı mamulü yurtdışına<br />

satabileceği fiyattan 484.229,58 ABD Doları düşük<br />

bedelle satmasının ticari gereklere uygun düşmediği<br />

açıktır. Esasen, inceleme sırasında aynı emtia<br />

veya mamulün davacıdan serbest bölgeye ve<br />

yurt dışına intikal bedelleri üzerinden karşılaştırma<br />

yapıldığından, ayrı bir emsal araştırması aranmasına<br />

da gerek bulunmamaktadır.<br />

Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesi gereğince,<br />

vergi idaresince saptanan yüksek maliyete katlanmasını<br />

veya kazançtan vazgeçmesini gerektiren<br />

haklı nedenlerin varlığı ve doğruluğunun davacı tarafından<br />

kanıtlanması gerektiği gözetilmeksizin ve<br />

bu amaçla dava dilekçesine eklenerek dosyaya sunulan<br />

belgeler incelenip, gerekli görülen kanıtlar<br />

toplanmaksızın, tarhiyatın, yazılı gerekçeyle kaldırılması<br />

yolunda verilen karar hukuka uygun düşmediğinden,<br />

davacı tarafından sunulan kanıtlar ve<br />

yargılama hukukunun tanıdığı yetki uyarınca, gerek<br />

görülürse, tüm nitelikleri aynı olmak koşuluyla davacının<br />

yurtiçi ve yurtdışına sattığı mamul bedelleri<br />

ile karşılaştırma da yapıldıktan sonra yeniden karar<br />

verilmek üzere vergi mahkemesi kararının bozulması<br />

gerekmiştir.”<br />

4. Danıştay 3. Dairesi’nin E.2007/89,<br />

K.2007/2446 sayı ve 20.09.2007 tarihli kararı<br />

“Davacının, Serbest Bölgeler Kanunu ile sağlanan<br />

olanaklardan yararlanarak girdi ihtiyacını<br />

ucuz ve düzenli sağlayabilmek için Mersin Serbest<br />

Bölgesi’nde şube açtığı, şubeye 2.298.137,79 Dolara<br />

yurtdışından ithal edilen emtianın, hiçbir işlem<br />

ve üretime tabi tutulmaksızın ve kısa süre içinde<br />

davacı merkeze 3.214.135,00 dolara satıldığı dosyadan<br />

anlaşılmaktadır.<br />

Anılan Yasanın 8. maddesi gereğince, merkez<br />

ile şube arasındaki ticaretin dış ticaret rejimine<br />

bağlı tutulması, esasen merkez tarafından şubeye<br />

yurtdışından ithal edilen emtianın, vergi hukuku<br />

ve ticaret hukukun düzenlemelerine göre merkezin<br />

işyeri olan şubeden, Türkiye’deki merkeze intikalinde,<br />

ithalat bedelinden 915.997,21 dolar yüksek<br />

bedel uygulanması, ekonomik ve ticari gereklere<br />

olduğu kadar davacının, 3218 sayılı Yasanın tanıdığı<br />

olanaktan yararlanma amacına da uygun görülmemektedir.<br />

Nitekim vergi mahkemesince de serbest bölgedeki<br />

şubenin merkezden ayrı bir işletme olmadığının<br />

kabulüyle aynı sonuca ulaşılmıştır.<br />

Ancak, ithal edilen emtianın, Türkiye’deki merkeze<br />

tesliminde dış ticaret rejiminde doğan maliyeti<br />

göz ardı edilmiştir.<br />

VUK’nun 3. maddesi uyarınca, vergi idarelerince<br />

saptanan yüksek maliyetin, dış ticaret rejiminin<br />

gerektirdiği harcamalardan kaynaklandığını kanıtlaması<br />

gereken davacının bu amaçla sunabileceği<br />

kanıtlar istenip, tarh matrahının miktarı yönünden<br />

yapılacak inceleme sonucuna göre yeniden karar<br />

verilmesi gerekmektedir.”<br />

5. Danıştay 3. Dairesi’nin E.2007/3846,<br />

K.2007/4127 sayı ve 12.12.2007 tarihli kararı<br />

“İncelenen dosyada 5422 sayılı Kanun’un 17.<br />

maddesinde düzenlenmiş olan örtülü kazanç dağıtımına<br />

ilişkin unsurların olayda gerçekleşmediği sonucuna<br />

ulaşılmaktadır. Diğer taraftan iktisadi işletmenin<br />

dosyada mevcut olan uyuşmazlık dönemine<br />

ait gelir tablosu ve bilançosunun incelenmesinden,<br />

iktisadi işletmenin de kurumlar vergisi matrahı beyan<br />

ettiği, dolayısıyla davacının tahsil etmesi gerektiği<br />

belirtilen faizin, iktisadi işletme açısından gider<br />

niteliği taşıdığı ve kurumlar vergisinin düz oranlı<br />

olduğu göz önüne alındığında, iktisadi işletmeye<br />

kullandırılan para nedeniyle olayda bir vergi kaybının<br />

söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle<br />

bulunan matrah farkında ve hususa ilişkin davayı<br />

reddeden mahkeme kararında isabet bulunmamaktadır.”<br />

56 SAYI 4 / NİSAN 2010


SAYI 4 / NİSAN 2010<br />

57

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!