You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
12 Ekim 2012 tarihinde İnönü stadında oynanan<br />
Beşiktaş-Trabzonspor futbol maçı 1-1 devam<br />
ederken çok yüksek bir motivasyon ile oynayan<br />
Beşiktaş futbol takımı oyuncuları seyircinin de<br />
bir o kadar sempatisini ve desteğini almışlardı.<br />
Son saniyeye kadar oyun namusundan ödün<br />
vermeden, ellerinden gelen her şeyi fazlası<br />
ile çimlere yansıtan Beşiktaş oyuncuları son<br />
saniyede, atılabilme ihtimali çok çok yüksek<br />
bir golü kaçırdı. Oyun bitti. O anda sahada<br />
dikkat çeken görüntü 7-8 oyuncunun çime yatıp<br />
kalmasıydı. Maçın spikeri: “Sahaya yıldırım<br />
düştü adeta” sözleriyle tarif ediyordu manzarayı.<br />
Ama sessizlik eşliğinde bir yıldırım. Hiçbir<br />
şüphe bırakmayacak dürüstlükle, “ayaklarından<br />
geleni” sonuna kadar oynayan oyuncular<br />
saniyeler sonra tribüne çağırıldı. Ve takımını<br />
gerektiği zaman protesto etmekten çekinmeyen<br />
Beşiktaş tribünleri şöyle bağırdı: “Böyle oynayın<br />
canımızı verelim.” Maç kazanılmamıştı oysa.<br />
Oyun güzeldi sadece.<br />
03 Mayıs 1989’da oynanan ve futbolseverlerin asla<br />
unutamayacağı Galatasaray-Fenerbahçe futbol<br />
karşılaşması ise başka bir oyun örneğine tanıklık<br />
etmemizi sağlamıştı. İlk yarı 3-0 Galatasaray’ın<br />
üstünlüğü ile kapanmıştı. Maçı daha sonra<br />
anlatan spiker şu cümleleri sıralıyordu: “Tam bir<br />
şok yaşanıyordu Fenerbahçe takımında ve<br />
tribünlerde (üç gol yemişlerdi). Sarı kırmızı<br />
takımdaysa “beş, beş” sesleri yükseliyordu. Öyle ki<br />
bu duruma sahadaki Galatasaraylı futbolcular da<br />
katılıyor ve futbolun manevi altın kuralı ‘rakibini<br />
asla küçümseme, onunla dalga geçme’ maddesine<br />
ihanet ediyorlardı. Kaleci Simoviç topu göğsüyle<br />
stop ederek, Prekazi topu orta sahada sektirerek,<br />
Tanju röveşatalar atarak Fenerbahçeli<br />
meslektaşlarıyla alay ediyorlardı.” Dikkat edelim,<br />
spikerin bu anlattıklarında oyun kuralına<br />
uymayan hiçbir hareket bulunmuyor. Sonraki<br />
yıllarda, o maçın iyi oynayanlarından Aykut<br />
Kocaman ile Açık Radyo’da Libero programında<br />
yaptığımız bir söyleşide kendisi de bu anı asla<br />
unutmadığını, kişisel/erkeksi bir ezilme<br />
hissinden çok, “oyunun” içine bu yaklaşımın<br />
girmesinden duyduğu öfkeyi dile getirmişti.<br />
İkinci yarı (o maç için) oyun namusu, becerisi<br />
ve hırsı tartışmasız daha yüksek olan takım,<br />
oyunun en önemli özelliklerinden “ritm ve<br />
armoni” ile de birleşiyor ve maçın son düdüğü ile<br />
galip ayrılıyordu sahadan. GS:3 - FB:4. Elbette<br />
bu tür iyi oyun her seferinde böyle bir sonuçla<br />
bitmeyebilir fakat her seferinde seyircisinden<br />
olumlu tezahürat alma olasılığı çok yüksektir.<br />
Görüldüğü gibi ahlâk kriteri oyunun sürmesine<br />
engel değildir. Rakibini oyun içinde yenmekten<br />
öte “erkeksi” hırslarla, toplum gözünde küçük<br />
düşürecek trüklerle, kurallara uymaya devam<br />
edebilirsiniz. Oyun sürebilir. Böyle bir oyun<br />
oynama, prestij getirir mi?<br />
Oyunun sürecinden bağımsız sadece sonucuna<br />
odaklanan, “her ne olursa olsun galibiyet” hedefli<br />
pozisyon alan oyuncu ve seyirci de zevk alıyor<br />
mudur acaba? Birçok filmde final sahnesinin,<br />
tarafını tuttuğumuz kahramanın büyük zaferi ile<br />
sonuçlanması ile duyduğumuz haz gibi.<br />
Mağlubiyet durumlarını asla hak edilmeyen<br />
bir olgu olarak karşılamak, karşı takımın/<br />
oyuncunun daha iyi oynamış olabileceği<br />
ihtimalini hiç gündeme getirmemek,<br />
desteklediğin takımın/oyuncunun o oyunda kötü<br />
oynadığını görmezlikten gelmek de aynı zevki<br />
veriyor mudur acaba?<br />
Karşısındakinin ne hale düştüğü değil, kendinin/<br />
takımının ne kadar iyi ya da kötü oynadığı izlense<br />
mesela, oyunun zevki bu mecrada aransa daha mı<br />
az zevk alınır?<br />
Kazanamamasına<br />
rağmen oyunun<br />
güzelliği nedeniyle<br />
taraftarın kutsadığı<br />
takım, oyun<br />
bitiminde çime<br />
yığılıp kalmıştı.<br />
SAYI 51 27