29.11.2014 Views

Odtulu51

Odtulu51

Odtulu51

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Sokakta oynayan çocuklar, başlarında<br />

hakem, öğretmen, veli gibi karar verici<br />

bir iktidar olmadan nasıl oluyor da<br />

oyunun tüm kurallarına uyabiliyorlar?<br />

İsyancı olması beklenen çocuk, nasıl oluyor da<br />

kurallara uyarak bir oyunu tamamlayabiliyor?<br />

İrrasyonel bir durum değil mi?<br />

Zorunlu olmadığı halde<br />

insanlığın tüm tarihinde icra<br />

etmekten asla vazgeçmediği<br />

“oyun” nasıl açıklanabilir?<br />

Oyunun insanlarda başlangıçtan beri var<br />

olduğunu, hemen her yaşta icra edilen<br />

bir eylem olduğunu söylemek yanlış da olmaz,<br />

kimseyi de şaşırtmaz herhalde. İnsanlığın<br />

bu önemli, biraz da gizemli eylemini tanımlamak<br />

ise çok da kolay görünmüyor. Bunun en önemli<br />

nedenlerinden biri, oyunun yaşamsal/biyolojik<br />

bir ihtiyaca karşılık olarak düzenlenmiş<br />

olmaması. Yani yemek, barınmak, üremek gibi<br />

gerçekleştirilmediğinde ölümcül sonuçları olan<br />

bir eylem değildir oyun; onsuz da doğum ile<br />

ölüm arası zamanın geçirilmesi, daha doğrusu<br />

tüketilmesi mümkün olabilir. Peki, bu durumda,<br />

aslında yapılması zorunlu olmadığı halde<br />

insanlığın tüm tarihinde icra etmekten asla<br />

vazgeçmediği “oyun” nasıl açıklanabilir?<br />

“Oyunun yaşam enerjisinin fazlalığından<br />

kurtulmanın bir biçimi” olarak tanımlanabileceği<br />

düşünülmüş mesela. Bazı tanımlarda “Canlı<br />

varlık oyun oynarken doğuştan gelen taklit<br />

etme eğiliminin hükmü altındadır,” denirken;<br />

“zararlı eğilimlerden masum bir şekilde kurtulma<br />

yolu olarak oynamak” gibi unsurlar üzerinden<br />

tanımlandığı da görülüyor.<br />

Oyun hakkındaki tüm bu tanımların kabul<br />

edilebileceği ama aynı zamanda sadece “biyolojik<br />

beklentilere cevap verdiği” savında Johan<br />

Huizinga*. Bu durumda gerçekten bizim de<br />

hemen aklımıza gelen soruları eklemiş yazar<br />

kitabında: “Peki o zaman oyuncunun neden<br />

hırstan gözü döner? Neden binlerce kişi kalabalık<br />

bir futbol maçında çılgınlığa varan bir heyecan<br />

yaşayabilir?” Bu noktanın biyolojik<br />

çözümlemelerle açıklanamayacağını söylüyor<br />

Huizinga. Gerçi zamanımızda bu anları “hormon<br />

hareketleri”, “beynin elektriksel aktiviteleri” vb.<br />

kimyasal, fiziksel yaklaşımlarla tanımlama<br />

çabaları oldukça artmış durumda. Bu tartışmalar<br />

bu yazının konusu dışında. Ancak her nasıl<br />

gerçekleşiyorsa gerçekleşsin, gerek oynayanlarda<br />

gerekse seyredenlerde duyumsal/psikolojik<br />

bir boyuttan söz etmek mümkün: Zevk almak.<br />

Yaşamsal hiçbir karşılığı olmadığı halde; yaşam<br />

bir oyun, oyun da yaşam olmadığı halde; “oyunun<br />

bize verdiği heyecan, gerilim, sevinç, matraklık gibi<br />

temel duygular” zevk alma unsurunu besler.<br />

Bununla beraber bu zevkin sadece çocuksu<br />

bir haz olmadığı yönünde akla yatkın savlar da<br />

bulunmakta. Oyunu kazandığımızda “toplumsal<br />

itibar”, “prestij”, “başarı”, “ödüllendirilme”,<br />

“beğenilme” gibi yetişkin taleplerimizi tatmin<br />

etmek ya da “ego”muzu beslemek de haklı<br />

görünen iddialardır. Sahi prestije neden bu kadar<br />

ihtiyaç duyarız ki?<br />

Oyuna devam:<br />

Olmazsa olmazları vardır. Oyunun alan/<br />

mekan sınırlaması vardır. Süresi vardır, sınırlı.<br />

Ve kuralları vardır mutlaka. Alan, zaman,<br />

kural sınırları içinde hedeflenen beceriyi<br />

*Johan Huizinga<br />

Homo Ludens,<br />

Oyunun Toplumsal<br />

İşlevi Üzerine Bir<br />

Deneme.<br />

Çev. Mehmet Ali<br />

Kılıçbay, Ayrıntı<br />

Yayınları<br />

SAYI 51 25

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!