You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
164<br />
BE5 SEHÎR<br />
İSTANBUL<br />
J6J<br />
Bayezid camii, İstanbul'un toprağına atılmış bir,<br />
çekirdek gibidir. Bütün ilerideki gelişmeler, çiçek açmalar,<br />
bütün feyizli mevsimler onda vardır.<br />
Gelenek, camiin bittiği sıralarda, n. Bayezid'irt<br />
fakir bir kadından aldığı bir çift güvercini buraya<br />
hediye ettiğini söyler. Bu rivayet benim hoşuma gidiyor.<br />
Evliya Çelebi, Bayezid camii için tükenmez hazinedir.<br />
Camiin kıble yerini tayin edemeyen mimar,<br />
Sultan Bayezid'e, mihrabı ne tarafa koyalım, diye<br />
sorar. O da "Şu ayağıma bas!" der. Mimar basınca<br />
Kabe'yi görür.<br />
Camide ilk cuma namazını kıldıran da, akşam,<br />
ikindi namazlarının sünnetini bir kere olsun bırakmamış<br />
olan Sultan Bayezid'dir.<br />
Yine ona göre camiin nâzın "Şeyh-ül-islâmlar,<br />
•olmak haysiyetiyle ders-i âmı Şeyh-ül-islâmlardır,<br />
Haftada bir kere ders takrir ederler." Evliya'nın zamanında<br />
camiin dışı baştan aşağı ağaçlıkmış.<br />
Bayezid camii, karşısındaki imaret, meydanın<br />
öbür ucundaki medrese ve hamamıyle bütün bir külliye<br />
idi. II. Bayezid bu külliyeyi eski Bizans Heraklius<br />
camiasının tam bulunduğu yerde yapmakla şehrin<br />
manzarasını değiştirmişti.<br />
Kanunî'nin tahta çıktığı senelerde ise İstanbul<br />
cami, han, hamam, medrese, büyük saray, evliya<br />
türbeleri ve çeşmeleriyle tam bir Türk şehriydi.<br />
"~ Yalnız bize ait olan bu manzaranın şimdi deha<br />
ile tamamlanması, bu gelişmeyi bir infilâk haline<br />
getirmesi lâzımdı.<br />
x—*4şte Sinan bunu yapar. Yaratıcı, nizam verici<br />
hamleleriyle İstanbul ufkunu, mermeri, kalkeri, por-<br />
-firi, kubbeyi, kemeri, istalâktiti, asırlık şekilleri bir¬<br />
i, birine karıştırır; nisbetleri değiştirir, tenazurları kı-<br />
•1" rar, sanki dehasıyle kendisinden öncekilerin tecrü-<br />
, ^ belerini, buluşlarım bir sonsuzluğa taşımak istiyor-<br />
- muş gibi, her şeyi genişletir, büyütür, sayıları çoğaltır,<br />
her motiften ayrı ayrı şekiller ve terkipler çı-<br />
A<br />
i kartır.<br />
Her mimarî üslûbu bellibaşlı birkaç mesele etrafında<br />
toplanır. Sinan geldiği zaman imparatorluk<br />
mimarlığının başlıca iki meselesi vardı. Bunlardan<br />
biri yapıya şeklini hüviyetini veren kubbe idi. öteki<br />
de yan cephelerin düz duvar biteviyeliği idi. Sinan,<br />
ikisiyle de âdeta oynar. Kubbeyi içerden mâbedin<br />
üstüne, mesnetleriyle alâkası görünmeyecek şekilde<br />
asar. Dışardan ise yarım kubbe, küçük gerdanlık<br />
kubbeler ile, oyunlarla onu bütün büyük nisbetlerine<br />
rağmen âdeta tabiî bir teşekkül haline koyar.<br />
Yan cephe meselesini ise daha Şehzade camiinde<br />
halleder. Onun kemer, sütun, galeri ve pencerelerle<br />
yapüğı terkipler variyasyonu gerçekten şaşılacak<br />
şeydir. Zaten büyük ile zarifi, organik ile süsü<br />
bu kadar birbirinde bulan deha azdır. Ritmi nasıl<br />
kırar, nasıl yeniden ona döner?<br />
Fakat asıl şaşırtıcı tarafı yaratıcılığındaki geniştiktir.<br />
Herkes Şehzadenin kubbelerine hayran<br />
• iken, o kendisini Süleymaniye'nin aydınlık boşluğuna<br />
bırakır ve kartal kanatlarının tek bir süzülüşü<br />
ile İstanbul'un bir tarafını Boğaz'ın yarısına kadar<br />
doldurur. Oradan velveleli bir uçuşla eski payitahta,<br />
Edirne'ye geçer, Selimiye'nin mücevher çağlayan-