Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
150 BEŞ ŞEHİR<br />
unutmuş olmayacağız. Çünkü o bizim ruh maceralarımızdan<br />
biridir.<br />
- III —<br />
Eski İstanbul bir terkipti. Bu terkip küçük büyük,<br />
manalı mânâsız, eski yeni, yerli yabancı, güzel<br />
çirkin — hattâ bugün için bayağı — bir yığın unsurun<br />
birbiriyle kaynaşmasından doğmuştu. Bu terkibin<br />
arkasında Müslümanlık ve imparatorluk müessesesi,<br />
bu iki mihveri de kendi zaruretlerinin çarkında<br />
döndüren bir iktisadî şartlar bütünü vardı. Bu<br />
terkip iki asırdanberi büyük mânasında, hemen her<br />
sahada müstahsil olmaktan çıkmış bir içtimaî manzumenin<br />
malıydı. Bu itibarla gerçekte fakir, fakat<br />
zevkle değilse bile inanılarak yaşandığı için halis<br />
ve ayrı; büyük bir mazi mirasının son parçalarını dağıtarak<br />
geçindiği için dışarıdan gösterişli, bütün bir<br />
görenekler zincirine dayandığı için de zengindi. Hususî<br />
bir yaşayış şekli, bütün hayata istikamet veren<br />
ve her dokunduğunu rahmanîleştiren dinî bir kisve<br />
bu terkibin mucizesini yapıyordu. Gümrükten geçen<br />
her şey Müslümanlaşıyordu. Kazaskerin sırtında İngiliz<br />
sofu, hanımının sırtında Lyon kumaşından çarşaf,<br />
üst tarafına asılmış Yesarîzâde yazması yüzünden<br />
Fransız üslûbu konsol, Bohemya işi lâmba hep Müslümandı.<br />
ingiltere'den dün gelmiş rokoko saat, melez<br />
döşenmiş aynalı, saksılı, Louis XV. üslûplu otoman<br />
ve markizetti yahut patiska minderli odaya girer<br />
girmez çok Müslüman bir zamanı saymağa başladığı<br />
için derhal Müslümanlaşır, kuvvetli ilâhiyat<br />
tahsili yüzünden az zamanda ulema kisvesini taşı-<br />
ÎSTANBUL 151<br />
mağa hak kazanan bir mühtedi yahut hiç olmazsa<br />
Keçecizade İzzet Molla'nın meclisinde Kur'an ve Hadîs<br />
bilgisiyle asıl Müslümanları susturan Hançerli<br />
Bey gibi birşey olurdu. Zaten bu yerliliğin birçok<br />
unsurları dışarda imâl edilmeye başlanmıştı.<br />
Çocukluğumda, istanbul'un hemen her evinde,<br />
saat başlarında, "Entarisi ala benziyor" u, yahut<br />
"Üsküdar'dan geçer iken" i çalan masa saatleri vardı.<br />
Bunlar o devrin işporta mallarıydı. Sonra üstü al<br />
bayraklı, "Hatıra-i istanbul" lu, veya "Hürriyet,<br />
Adalet, Müsavat" yazılı kahve fincanları peydahlanmıştı.<br />
Evet, bizim küçüklüğümüzün şarkı biraz da<br />
dışarıda, yerli simsarların işaretiyle toptan yapılırdı.<br />
Bizim çocukluğumuzdan çok evvel de bu böyle<br />
idi. Fakat böyle de olsa, içine girdiği terkip o kadar<br />
enfüsî bir âlemdi ki, farkedilmezdi. Büyük orkestranın<br />
içinde münferit sazlar kendiliklerinden kaybolurdu.<br />
Çünkü asıl yayı çeken ve âhengi gösteren şeyler<br />
bizimdi. Bunlar şehrin kendisi, bizim olan mimarlık,<br />
bizim olan musiki ve hayat, nihayet hepsinin üzerinde<br />
dalgalanan, hepsini kendi içine alan, kendimize<br />
mahsus duygulanmaları, hüzünleri, neşeleriyle,<br />
hayalleriyle sadece bizim olan zaman ile takvim'di.<br />
Eski istanbul mahallelerinde dolaşıp ta bu zamanı<br />
duymamak, onun tılsımlı kuyusuna düşmemek<br />
imkânsızdı. Bu elle dokunulacak kadar kesif, ruhanî<br />
renklere bürünmüş, her karşılaştığını bir rahmaniliğin<br />
sınırlarına kadar götüren, en basit şeylere<br />
bir içlenme, bir "mağfiret" edâsı veren, dua ve tevekkül<br />
yüklü, dünya ile ahretin arasında aralık bir<br />
kapı gibi duran garip bir zamandı. Eski istanbullu,<br />
yüzünü bu zamanın aynasında çok uzak, âdeta eri-