You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
140 BES ŞEHIR<br />
Î S T A N B U L<br />
141<br />
cukluk muhayyelemde bin çeşit hayâl uyandırırdı.<br />
Dört yanımı su sesleriyle, gümüş tas ve billûr<br />
kadeh şıkırtılarıyle, güvercin uçuşlarıyle dolu sanırdım.<br />
Bazan hayalim daha müşahhas olur, bu sayıklamanın<br />
tenime geçirdiği ürperişler arasında, tanıdığım<br />
İstanbul sebillerini, siyah, ıslak tulumlarından<br />
yağlı bir serinlik vehmi sızan sakaları, üstündeki salkım<br />
ağacı yüzünden her bahar bir taze gelin edası<br />
kazanan mahallemizin küçük ve fakir süslü çeşmesini<br />
görür gibi olurdum. Bazan da yalnız bir defa<br />
gittiğimiz Bentler'in yeşillik tufanı gözümün önünde<br />
canlanır, o zaman biraz da kendi kendime yaptığım<br />
gayretle, bu loş ve yeşil aydınlıklı oda gözümde,<br />
içinde hastanın, benim, etrafımızdakilerin acayip balıklar<br />
gibi yüzdüğümüz gerçekten bir havuz haline<br />
gelirdi.<br />
Bu kadın sonra ne oldu, bilmiyorum. Fakat içimde<br />
bir taraf, ölümünden sonra bir pınar perisi olduğuna<br />
hâlâ inanıyor.<br />
Her su başını bir hasret masalı yapan bu meraka<br />
senelerden sonra ancak bir mâna verebildim.<br />
İstanbul bu kadın için serin, berrak, şifalı suların<br />
şehriydi. Tıpkı babam için, hiç bir yerd? eşi bulunmayan<br />
büyük camilerin, güzel sesli müezzinlerin<br />
ve hafızların şehri olduğu gibi. Bu Müslüman adam,<br />
kadere yalnız İstanbul'dan uzakta ölmek endişesiyle<br />
isyan ederdi. Böyle bir ahret uykusunda yabancı makamlarla<br />
okunan Kur'an seslerine varıncaya kadar<br />
bir yığın hoşlanmadığı, hattâ haksız bulduğu şey karışırdı.<br />
Bir şehrin hayalimizde aldığı bu cins çehreler<br />
üzerinde düşünülecek şeydir. Bu insandan insana de-<br />
ğiştiği gibi nesilden nesile de değişir. Elbette ki XV.<br />
asır başlarında Üsküdar'da, Anadoluhisarı'nda oturan<br />
dedelerimiz İstanbul'a sadece fethedilecek bir<br />
ülke gibi bakıyorlar ve Sultantepesi'nden, Çamlıca'-<br />
dan seyrettikleri İstanbul akşamlarında Şark Kayserlerinin<br />
ergeç bir ganimet gibi paylaşacakları hazinelerini<br />
seyrediyorlardı. Buna mukabil fetihten<br />
sonrakiler için İstanbul bütün imparatorluğun ve<br />
Müslüman dünyasının gururu idi. Onunla övünüyorlar,<br />
güzelliklerini övüyorlar, her gün yeni bir âbide<br />
ile süslüyorlardı. O güzelleştikçe, kendilerini sihirli<br />
bir aynadan seyreder gibi güzel ve asil buluyorlardı.<br />
Tanzimat İstanbul'a büsbütün başka bir gözle<br />
baktı. O, bu şehirde, iki medeniyeti birleştirerek elde<br />
edilecek yeni bir terkibin potasını görüyordu.<br />
Bizim nesil için İstanbul dedelerimiz, hattâ babalarımız<br />
için olduğundan çok ayrı bir şeydir. O muhayyilemize<br />
sırmalı, altın işlemeli hil'atlere bürünerek<br />
gelmiyor, ne de din çerçevesinden onu görüyoruz.<br />
Bu kelimeden taşan aydınlık bizim için daha<br />
ziyade, kendi ruh hâletlerimize göre seçtiğimiz, mazi<br />
hâtıralarının, hasretlerin aydınlığıdır.<br />
Fakat bu hasret sade geçmiş zamana ait olan<br />
ve bugünkü hayatımızla, mantığımızla zarurî olarak<br />
çatışan bir duygu değildir. Bu çok karışık duygunun<br />
bir kolu gündelik hayatımıza, saadet hülyalarımıza<br />
kadar uzanır.<br />
O kadar ki istanbul'un bugün bizde yaşayan asıl<br />
çehresini bu dâüssıla verir, diyebiliriz. Onu bizde, en<br />
basit hususiyetleriyle şehrin kendisi besler.<br />
Asıl İstanbul, yani surlardan beride olan minare<br />
ve camilerin şehri, Beyoğlu, Boğaziçi, Üsküdar, Eren-