Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
136 KFS ŞEHİR<br />
BURSA'DA ZAMAN 13?<br />
için değil, ölümünden iki yüz elli yıl sonra Kul Hasan'm<br />
ona verdiği cevap dolayısıyle:<br />
Arı vardır uçup gezer,<br />
Teni tenden seçip gezer,<br />
Canan bizden kaçıp gezer,<br />
Arı biziz bal bizdedir.<br />
Bu manzumenin bir yerinde Kul Hasan:<br />
Bahçe biziz gül bizdedir.<br />
diyor. Viyana hezimetinden sonra bu dille konuşabilmek<br />
epeyce bir mesele. Fakat beni asıl saran şey<br />
Kul Hasan'm, ölümünden iki yüz elli sene soma Eşrefoğlu<br />
ile kavga etmesidir. Demek ki ölüm'ün saltanatı<br />
o kadar mutlak değil. Hacıbayram'm damadı<br />
olan Eşref oğlu Bursa'da yatıyor; acaba nerede? Belki<br />
yerini göstermişlerdir de benim aklıma gelmiyor.<br />
IV. Mehmed'in Şeyh Vanî Efendi'ye verdiği Kestel<br />
köyüne de gidemedim. Vanî Efendi Viyana bozgunundan<br />
sonra Bursa'da menfi olarak yaşar. Acaba<br />
o kadar tazyik ettiği Mevlevi'lere ve bir zaman tekkelerini<br />
kapattığı Bektaşî'lere rastgelir miydi? Feyzullah<br />
Efendi vak'asından sonra ailesinden, hattâ<br />
kedilere varıncaya kadar alınan kanlı intikamda elbet<br />
bunun da bir payı vardır. Geç ve lüzumsuz bir<br />
zulüm. Fakat bu aydınlıkta, bu güzel ovanın karşısında<br />
Vanî Efendi'yi düşünmektense havada esrarlı<br />
şekiller, remizler çizen kuşlara bakmak daha iyi<br />
değil mi? İki güvercin, şadırvanın yalağının kenarında<br />
sanki bu kaideyi bir aşk istiaresiyle tamamla-<br />
mak ister gibi boyun boyuna duruyorlar. Belki onları<br />
buraya kahvecinin ben gelir gelmez attığı gül<br />
Çekti. Suyun hareketiyle o gül sallandıkça onlar da<br />
aşk türkülerini söyleyecekler. Hiç bir şey düşünmek<br />
istemiyorum. Sadece bu anı ve bu aydınlığı Bursa<br />
ovası denen büyük ve zümrütten yontulmuş kadehten<br />
içmekle kalacağım, "En iyisi budur, diyorum;<br />
eşyayı bırakmalı güzelliğinin saltanatını içimizde<br />
kursun."<br />
Yavaş yavaş dinlendikçe manzara ve etrafımı<br />
dolduran şeyler benden uzaklaşıyor. Küçük şadırvanda<br />
suyun hareketine uyarak gidip gelen taze gül ve<br />
dört yanımı birdenbire alan su sesleriyle başbaşa<br />
kalıyorum. Hissediyorum ki bu su sesi, şehrin üstünde<br />
görülmeyen başka bir şehir yapıyor. Çok daha<br />
seyyal, çok hayalî, bununla beraber gördüğümüz şeyler<br />
kadar mevcut mimarîsi her tarafı kaplamış. Eleğimsağma<br />
renklerinde bütün hayatı, daha temiz, daha<br />
berrak tekrarlıyor. Belki asıl zaman, mutlak mânasında<br />
zaman odur ve ben şimdi onun mücerret âleminde<br />
yaşıyorum.<br />
Şimdi iyice anlıyorum ki demin etrafımda dolaşan<br />
ve uçuşlarının fantazisine hayran olduğum güvercinler<br />
aslında bu şeffaf âleme ait, ondan bizim<br />
dünyamıza açılmış rüyalardan başka bir şey değildir.<br />
Bu âlemde her şey var. Geçmiş günlerimiz, hasretlerimiz,<br />
ıstıraplarımız, sevinçlerimiz, ümitlerimiz,<br />
hepsi orada kendi hususiyetlerini yapan renklerle<br />
mevcut.<br />
Önümde biraz evvel hayran olduğum manzara,<br />
insana bir kaçış veya kurtuluş arzusunu veren uzak<br />
köyler, Yeşü'in kapısında nöbet bekleyen taze servi-