You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
BEŞ ŞEHİR<br />
Blas'a kadar, eski hikâyeler bu cins tesadüflerle doludur.<br />
Onlar yolculuğu zengin bir tecrübe haline getirirdi.<br />
Bugünkü yolculuk ise, tabiî bu harpte olduğu<br />
gibi fevkalâde haller bir yana bırakılırsa, sadece yerinde<br />
iyi kötü bir anket olabiliyor.<br />
Bu üçüncü gidişimde Erzurum'u bir öncekine<br />
nisbetle daha çok toparlanmış, gelişmiş buldum. Yaralar<br />
dinmişti. Araya zaman dediğimiz büyük yapıcı<br />
girmişti. İnsan ömrü, unutmanın şerbetine yiyecek<br />
kadar muhtaç. Yeni hayatın eşiğinde Erzurum<br />
eskiyi, bir başka âlemi hatırlar gibi hatırlıyordu. Yakıcı<br />
yaz güneşinin altında parça parça dökülen, toz<br />
haline gelen eski şehirle yeni yapılan beton binalar<br />
arasındaki farklar büyüktü. Fakat asıl beni sevindiren,<br />
düşündüren şey, istihsalin zaferini gördüğüm<br />
noktalar oldu. Şehir, iktisadî hayatının yeni baştan<br />
düzenleneceği günleri bekieyedursun; verimli, zengin<br />
toprak, köyleri yeniden kurmuştu. Erzurum çarşısında<br />
gezerken rastladığım, kaim siyah sağlam paltolarını<br />
giymiş dev yapılı, uzun sakallı, keskin bakışlı<br />
Daphan köylülerinin kıyafetinde ve hemen o<br />
gece gittiğimiz Cinis'te, asıl yayla köylerinde bunu<br />
farketmemek imkânsızdı.<br />
Cinis'te vaktiyle lâstik tekerlekli paytonla Aşkale'ye<br />
gidip gelen Beyleri bulamadık. Emekle, zevkle<br />
yetiştirilmiş gül bahçeleri gibi onlar da kaybolmuştu.<br />
Şimdi onların çocukları, köylülerle aynı refah<br />
seviyesinde değilse bile, aynı çalışma şartlan<br />
içinde yaşıyorlardı. Hepsi de toprağının başında duruyor,<br />
gündelik çalışmaya katılıyor, çuval kaldırıp<br />
ERZURUM<br />
yüklüyor, arabasına at koşuyor, değirmenin suyunu,<br />
patatesin ekilme vaktini düşünüyor, harman makinesinin<br />
yokluğundan, Ziraat Bankası'nm ticarî kre¬<br />
di şeklinden şikâyet ediyorlardı. Bana asıl ehemmiyetli<br />
gelen şey, kendisiyle uğraşana toprağın gülmesiydi.<br />
Eski Cinis Beylerinin torunları, muhacirlikten<br />
sonra baba yurtlarına döndükleri zaman yemek için<br />
bir çuval bulgurla, Kars'tan tedarik ettikleri bir çift<br />
öküzle işe başlamışlardı. Fakat toprak onlara gülmüştü.<br />
On yıl sonra köy, ekinleriyle hayvanlarıyle<br />
yeniden kurulmuştu. Köyün "emvali metruke" sini<br />
topraksızlara dağıtan Mutahhar Bey'in bu başarıdaki<br />
payına işaret etmek isterim. Cinis'te onun misafiri<br />
idim. Dünyada bundan sevimli insan bulamazsınız.<br />
Çiftçiliği bir macera gibi yaşıyordu. Yorulmak<br />
nedir bilmiyordu. Nitekim o kadar güçlükle Cinis'i<br />
kurduktan on dört yıl kadar sonra bir eşkiya baskınına<br />
uğramış, gene tohumdan hayvana, halıdan elbiseye<br />
kadar ne varsa elden gitmişti. Şu halde benim<br />
gördüğüm, beş evinde radyo çalman köyün hakikî<br />
geçmişi on yıllıktı. Gene aynı aileden Naci Bey'<br />
in evinde bize şerbet ikram ettikleri gümüş takım<br />
bir yana bırakılırsa, geçmiş zamanın servetinden<br />
yaşlılann hâtırasında kalanlardan başka hiç bir miras<br />
yok gibiydi. Bununla beraber köy mesuttu, refahlıydı.<br />
Bir öğle yemeğini yediğimiz Germeşevi sırtlarında<br />
iki bin hayvan otluyordu. Küçük bir kaynak<br />
başında halkalanarak geviş getiren onbeş kadar öküze<br />
baktım: ebediyetlerinde vekarlı, ârızasız sessizlikleri<br />
içinde dalgın duran Olimposlulara benziyorlardı.