You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
en<br />
BEŞ ŞEHİR<br />
ERZURUM 61<br />
Erzurum'da öteden beri devam eden bu iki başlı<br />
musiki geleneğinin son vârisi şimdi erken ölümüne<br />
o kadar yandığımız Faruk Kaleli idi. Bu süzme<br />
insan o kadar bu musikiyle hemhâl yaşamıştı ki, halim<br />
yüzü Hüseynîden henüz kanatlanmış bir nağmeye<br />
benzerdi. Şimdi, ara sıra radyoda onun repertuarından<br />
bir türküye tesadüf ettiğim zaman 1924<br />
yazında bu havaları dinlediğim günleri büsbütün başka<br />
bir hasretle hatırlıyorum. Yine onun söyledikleri<br />
arasında Bursa'lı ismail Hakkı'nın bir Celvetî nefesi<br />
vardı ki, hem güftesi, hem bestesi ile unutulmaması<br />
lâzım gelen eserler arasındadır.<br />
Büyük harpten önceki yıllarda Erzurum'da yaşayan<br />
Kolağası Ali Rıza Bey de, gelecek şöhretini<br />
eğer bu repertuar tamamıyle diske ye tele alınmışsa<br />
Faruk Kaleli'ye borçlu kalacaktır. Hasankale ılıcasında<br />
kubbeyi tepesinden atacak kadar gür sesiyle<br />
besteler okuyan bu coşkun adamın tekke şiirinin tarihinde<br />
bir yeri olması lâzımdır. Onun, şair Fâizî'nin:<br />
Taam ü emn ü âsâyiş gibi bir nimetim<br />
vardır<br />
mısraını ihtiva eden gazelini tahmis ederek yaptığı<br />
beste,<br />
Ey gönül, içmek dilersen cam-ı<br />
Cem,<br />
Dem bu demdir, dem bu demdir, dem bu dem.<br />
diye başlayan nefes, unutulmaması gereken eserlerdendir.<br />
Şimdi o kadar sene üzerinden bütün bu besteleri,<br />
mayaları, hoyratları, Zihnî, Sümmânî ağızları-<br />
m<br />
dinlediğim zamanlara bakıyorum; musikînin, nağ<br />
bir topluluğun hayatındaki yerini anlıyorum:<br />
menin<br />
Baki kalan bu kubbede Ur hoş sadâ imiş<br />
diyorum. Çünkü nağmenin kadehi kendisine boşaltılanı<br />
sonuna kadar saklıyor.<br />
- VI -<br />
Erzurum'a üçüncü gidişim ikinci Cihan Harbi'-<br />
nin son yıllarında idi. Yataklı vagonda yolculuk şüphesiz<br />
çok rahat bir şey. Fakat insanı garip bir surette<br />
etrafından ayırıyor; âdeta eski mânasında yolculuğu<br />
öldürüyor. Bir mermi gibi sağla solla temas<br />
etmek fırsatını bulmadan, gideceğiniz yere sadece<br />
yanınızda götürdüğünüz şeylerle varıyorsunuz. Falan<br />
istasyondan üzülerek veya sevinerek biniyorsunuz,<br />
bir başkasında esneyerek iniyorsunuz. İkisinin<br />
arasına, kitaplarınızın, her günkü endişelerinizin<br />
içinden, ancak şöyle bir göz atılabilen bir iki manzara<br />
girebiliyor. Asıl yolculuğu galiba üçüncü mevki<br />
vagonlarda) aramak lâzım. Gerçek hayatı halk<br />
arasında aramak lâzım geldiği gibi... Çünkü orada<br />
insanlarla en geniş mânasında temas var. Her istasyonda<br />
inen, binen, gidip gelen, ağlayan, sızlayan halkın<br />
arasında insan eski yolculuğun mânasını yapan<br />
hana, kervana yaklaşmış oluyor. Hanlar, kervansaraylar...<br />
İşte eski yolculukların sihrini yapan şeyler...<br />
Bir kervana katılmak, bir handa gecelemek... Bir<br />
gece için tanışmak, ertesi sabah ayrılmak, hayatına<br />
bir şey katmak şartıyle görmek... Binbirgsce'âen Gü