22.11.2014 Views

b32bf87a73ef9b90b1539a19e06e0faddff0534a

b32bf87a73ef9b90b1539a19e06e0faddff0534a

b32bf87a73ef9b90b1539a19e06e0faddff0534a

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

BES SEHÎK<br />

ISTANBUL 259<br />

ler, belki kendimizi daha başka türlü zengin bulacaktık;<br />

fakat hiç bir zaman yokluklarının bizde uyandırdığı<br />

duyguyu tatmayacaktık; nesil ve zihniyet ayrılıkları<br />

yüzünden ancak bayramdan bayrama yüzlerini<br />

görmeğe razı olduğumuz ihtiyar akrabalar gibi<br />

zaman zaman yanlarına uğramakla kalacaktık.<br />

Heyhat ki yaldızlı tavandan, gümüş eşyadan ve geçmiş<br />

zaman hâtırasından çok çabuk bıkılıyor. Hayır<br />

muhakkak ki bu eski şeyleri kendileri için sevmiyoruz.<br />

Bizi onlara doğru çeken bıraktıkları boşluğun kendisidir.<br />

Ortada izi bulunsun veya bulunmasın, içimizdeki<br />

didişmede kayıp olduğunu sandığımız bir tarafımızı<br />

onlarda arıyoruz. Merkez Efendi hayatta iken<br />

olsa olsa onun bir dervişi olabilirdim. Yahut da onlardan<br />

yolum ayrılır, mücadele eder, veya sadece lâkayt<br />

kalırdım. Şimdi ise onu ve emsalini başka bir gözle<br />

görüyorum. Hepsi idealin serhaddinde susmuş bu insanların<br />

hikmetinde kaybolmuş bir dünyayı arıyorum.<br />

İstediğime onlarla erişemeyince şiire, yazıya dönüyorum.<br />

Onu musikinin kadehinden istiyorum; kadeh boşanıyor,<br />

susuzluğum olduğu gibi kalıyor; çünkü sanat<br />

da, aşk gibidir, kandırmaz, susatır. Ben seraptan<br />

seraba koşuyorum. Her başına koştuğum pınarda<br />

muammalı çehreler bana uzanıyor; bilmediğim, seslerini<br />

tanımadığım dudaklar benimle bitmez tükenmez<br />

işaretlerle konuşuyorlar, fakat hiçbirinin dediğini<br />

anlamıyorum; ruhum dudaklarından ayrılır ayrılmaz<br />

hiç bir şeyin değişmediğini görüyorum. Belki<br />

onlar da bana kendi tecrübelerinden, her adımda<br />

karşılarina çıkan sert duvarlardan bahsediyorlar;<br />

"Biz de senin gibiydik, diyorlar; hiç bir suale cevap<br />

alamazsın. Asıl olan içindeki hasrettir; onu söndür-<br />

memeye çalış." Ve onun eski bir ocak gibi daima<br />

uyanık bulunması için kâh Ferahfeza Peşrevini veya<br />

Acemaşiran Yürük Semaisini, kâh Süleymaniye*-<br />

nin beyaz fecir gemisini, kâh Karacaahmed'in serviliklerini<br />

karşıma çıkarıyorlar; Şerefâbâd'ın kırık<br />

mermer havuzlarına benzeyen bir yığın adı, bu hazır<br />

kalıpları içimdeki hasretle doldurayım diye bana<br />

uzatıyorlar.<br />

En büyük meselemiz budur; mazi ile nerede ve<br />

nasıl bağlanacağız; hepimiz bir şuur ve benlik buhranının<br />

çocuklarıyız; hepimiz Hamlet'ten daha keskin<br />

bir "olmak veya olmamak" dâvası içinde yaşıyoruz.<br />

Onu benimsedikçe hayatımıza ve eserimize daha<br />

yakından sahip olacağız. Belki de sadece aramak<br />

ve bütün kapıları çalmak kâfidir.<br />

Çünkü bu dâussıla'mn kendisi başlıbaşına bir<br />

âlemdir. Onunla geçmiş hayatın en iyi izahını yapabiliriz;<br />

bu sessiz ney nağmesinde ölülerimiz en fazla<br />

bağlı olduğumuz yüzleriyle canlanırlar ve biraz da<br />

böyle olduğu için, onun ışığında daha içli, daha kendimiz<br />

olan bir bugünü yaşamamız kabildir.<br />

Tabiat bir çerçeve, bir sahnedir. Bu hasret onu<br />

kendi aktörlerimizle ve havamızla doldurmamızı<br />

mümkün kılar. Fakat bu içki ne kadar lezzetli, tesirleri<br />

ne kadar derin olursa olsun Türk cemiyetinin<br />

yeni bir hayatın eşiğinde olduğunu unutturamaz.<br />

Bizzat İstanbul'un kendisi de bu hayatın ve kendisine<br />

yeni kıymetler yaratacak yeni zamanın peşinde<br />

sabırsızlanıyor.<br />

En iyisi, bırakalım hâtıralar içimizde konuşacakları<br />

saati kendiliklerinden seçsinler. Ancak bu

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!