Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
250 BEŞ ŞEHİR<br />
larda yüzbinlerce sene evvelki oluş devrinden kalmış<br />
filigranlar gibi parlar.<br />
Dede istemeden bir masal sahibi olmuştur. Abdülmecid<br />
devrinin yeni ve alafranga hayatı başlar,<br />
başlamaz İstanbul'dan kaçmış ve Hicaz'da ölmüştür.<br />
Temsil ettiği âlem düşünülürse bu ölüm hikâyesi insana<br />
sembolik bir şey gibi görünebilir.<br />
Halbuki asıl eserini verdiği zamanların İstanbul'u,<br />
Tanzimat'tan sonraki İstanbul'dan daha az<br />
alafranga değildir. Yüz elli seneden fazla süren bir*<br />
yığın tecrübe bizi Garba o kadar alıştırmıştı ki Yeniçeri<br />
ocağı ortadan kalkar kalkmaz bir yığın yenilik<br />
modası şehrin hayatına birdenbire girmiştir.<br />
Zaten İsmail Dede'den sonra Türk musikisinin<br />
gelişmesini insan sesine getirdiği o zengin, içli, tarifi<br />
güç kıvrılışlarda, bu aslî vasıtayı en geniş, en<br />
mânalı iç âlem dili yapan hallerde aramalıdır. Denebilir<br />
ki bu musiki başlıca vasıtasını son devirde<br />
tekemmül ettirmiştir. Hiç bir zaman İstanbul'da hâfız<br />
ve muganni saltanatı Tanzimat senelerinde \te<br />
daha sonraki devirlerde olduğu kadar mutlak değildir.<br />
Hançere bütün hürriyetini kazanır. Manzara ve<br />
ufuklar ona bağlanır, her tepeden her açık yalı v@<br />
köşk penceresinden, her bahçeden o yükselir.<br />
Vâsıf bir şiirinde:<br />
Vâ'diniz bûse mi vuslat mı unuttum ne idi!<br />
diyerek şüphesiz Hıristiyan hanımlara — çünkü Müslüman<br />
kadınları bu devirde yalnız başlarına eğlenmek<br />
için sandala binemezlerdi — belki de Lamarti-<br />
İSTANBÜİ 251<br />
ne'in o kadar beğendiği ve durmadan başka memleketlerin<br />
güzelleri ile mukayese ettiği Ermeni kadınlara<br />
takılır. Filhakika Lamartine İstanbul'da geçirdiği<br />
bu 1833 baharında Hıristiyan teb'adan hanımların<br />
sandallarının arkasına koydukları çiçek sepetleriyle,<br />
tıpkı bugün Boğaz ve Ada vapurlarında olduğu<br />
gibi sayfiye yerlerinden dönüşlerini anlatır.<br />
Lamartine Boğaz'm güzelliğinden bize çok coşkun<br />
sahifelerle bahseder, bilhassa eski Beylerbeyi<br />
sarayına hayrandır. Şurası var ki, daha sonra "Ben<br />
bu memleketin ışığını seviyorum" diyen ve Abdülmecid<br />
Han'ın kendisine İzmir'de hediye ettiği çiftlikte<br />
ömrünü bitirmeği bile düşünen görmüş geçirmiş<br />
romantik şairi İstanbul'u sevmiş olanların başında<br />
saymak icabeder.<br />
Lamartine'in sandalı geçerken H. Mahmud Beylerbeyi<br />
sarayının köşklerinden birinde Ahmed Paşa<br />
— belki de firari Ahmed Paşa — ile berabermiş<br />
ve açık pencereden bu ecnebiyi merak etmiş gibi<br />
eliyle kendisini göstermiş. Lamartine de Yeniçerilerin<br />
ilgası ile başladığı işi sonuna götürüp götüremeyeceğini<br />
kestiremediği, fakat cesaretine hayran<br />
olduğu hükümdarın bu alâkasına hürmetkâr bir selâmla<br />
mukabele etmiş ve hattâ bu selâma cevap da<br />
almış.<br />
Lamartine bu sarayın önünde saltanat kayıklarım<br />
da görür. Birinci kayığın yirmibeş kadem kadar<br />
uzanan baş tarafındaki mahmuzu, kanatlarını<br />
açmış altın bir kuğu bitiriyormuş; ikincisini ise yayından<br />
fırlamış bir altın oka benzetir. Emirgân'da<br />
rastladığı cuma selâmlığında Lamartine bu kayıkları<br />
yine görür. Ve Garp'ta, at, araba, hiç bir şeyin