Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
248 BES ŞEHİR<br />
Ağa'lar, her gün onun sıcağında verimli bir sonbahar<br />
gibi kızaran ve olgunlaşan istidatlar da, üslûp ve<br />
tekniğinin akislerini taşımakla kalırlar; hiç birinin<br />
tırnak ve dişleri, o kadar derine geçmez. Hattâ efsanevî<br />
avın farkında bile değildirler: Onlar öğrendikleri<br />
bir hüneri, şurası muhakkak ki büyük bir<br />
muvaffakiyetle, tekrarlayan insanlardır.<br />
Dede hatırlar. Onun kâinatı, hatırlamanın ve<br />
hasretin kâinatıdır. Bu şüphesiz Mevlevi terbiyesinden<br />
geliyordu. Fakat bu yumuşak ruhlu derviş de<br />
hayatta ağır basar, ismail Dede, pagan zevkle imânın<br />
birbirine karıştığı XV. asır italyan ressamlarına<br />
benzer.<br />
Bütün şark, en hâlis mücevher ve madenlerden<br />
sızdırılmış bir iksir gibi orada, vahdet neşvesinin,<br />
ilâhî hasretin, gurbetin, affetmeyen sevgi ve azabın<br />
kozmik ışıklar gibi dört bir tarafını yaladığı, şaşırtıcı<br />
terkiplerle her an yeni baştan bir şehrâyin kurduğu<br />
bu eserin gecesindedir. Dede'yi sevmek için<br />
— her eser için olduğu gibi — tanımak şarttır. Fakat<br />
bu musikinin bütün kapılarım bize açabilmesi,<br />
sırrın bir alev parçası gibi etimize yapışması, bir<br />
fikr-i sabit, kendimize ait bir azap gibi peşimize takılması<br />
için onunla hiç beklenmeden karşılaşmamız,<br />
bir kerecik dahi olsa onun bizi gafil avlaması, hülâsa<br />
onunla uyanmamız lâzımdır. O zaman, önümüzü<br />
ve etrafımızı Ferâhfeza veya Acemaşiran burçlarından,<br />
göklerinden seyretmenin ne demek olduğu anlaşılır.<br />
Dede ile ölümün ebedî bir visal olarak adlandırıldığı<br />
o mistik iştiyaklar ülkesinden çıkarız. Onun<br />
I S T A N B U L<br />
249'<br />
ölüm ağacı daha gerçek bir dünyada yetişir. Tıpkı<br />
eski Boğaz bahçelerinde, Üsküdar tepelerinde, istanbul'un<br />
şurasında burasında tek başlarına yükselen o<br />
ihtiyar ve yüksek ağaçlar gibi!..<br />
Dede'nin musikisinde istanbul peyzajının ve Boğaziçi'nin<br />
daima hissesi vardır. Hattâ diyebiliriz ki<br />
bir evvelki devirden itibaren dış âleme açılan musikimiz<br />
asıl zaferi onunla idrak eder. Fakat yanılmamalı,<br />
Garp'ta yetişen eşitleri gibi o peyzajı ve hemen<br />
her söylemek istediğini, istediği gibi veremez. Eski<br />
musikimiz insan sesinin tabiî işaretiyle konuşur. Ne<br />
hususî lügati, ne de tam bir sentaksı vardır. Kudreti<br />
de, zaafı da buradadır. Hiç bir zaman kendi başına<br />
bir semboller dünyası olamamıştır. Üstün neşesi<br />
ye zaman zaman ıştırabındaki parçalayıcı kudret,<br />
çığlığa bu kadar yakın bulunmasında, hattâ onun hudutları<br />
içinde kalmasmdadır. Söyleyeceğini, insan sesinin<br />
billûruna geçirebildiği hallerde söyler. Dede<br />
işte yukarıda bahsettiğim ve bir türlü anlatamadığım<br />
kederi ile, bu peyzajı bizde, dışarı dünyadan sızmış<br />
bir şey gibi külçelendirir.<br />
Onda müşahhas âlemden hiç bir şeyi tanıyamayız.<br />
Fakat onun Mâhur'larını, Acemaşîran'larını,<br />
Rastlarını, Sultanî Yegâhlarını, Ferahfezalarını dinlerken<br />
kendimizi birdenbire bir uçta — çünkü nağmesinin<br />
kartalı daima bizi bir yere taşır — fakat<br />
dünyamızla zenginleşmiş buluruz. Itrî'nin Na't-ı Mevlâııâsı<br />
ile Dede'nin herhangi bir âyinini beraberce<br />
dinleyiniz, celî yazıdan büyük resme ve peyzaja geçtiğinizi<br />
hissedersiniz.<br />
Dede'nin bazı bestelerinde Boğaz ve istanbul<br />
peyzajı bazı büyük mücevherlerde ye kıymetli taş-