Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Z20<br />
BEŞ ŞEHÎB<br />
İSTANBUL 221<br />
ettiği kadar serbest bırakmaz. Hülya ve düşüncelerimize<br />
kendiliğinden bir istikamet verirler. Bu esrarlı<br />
dehliz öyle teşekkül etmiştir ki, bir tarafında<br />
yaşanan şey, öbür tarafında bir hâtıra gibi tadılır.<br />
Çünkü güneş, Boğaziçi'nde doğup batmaz. Tıpkı hoparlörle<br />
dışarıdan dinlenen bir opera gifcü, bütün hareket<br />
adesenizin dışında kalır: Siz yalnız musikîyi<br />
duyarsınız. Her iki kıyı birbirine saatlerin aynasını<br />
tutar.<br />
Beylerbeyi'nde, Emirgânda, Kandilli veya İstinye'de<br />
günün her saati birbirinden ayrı şeylerdir.<br />
Beykoz, Çubuklu, ağaçlarının serin gölgesinde henüz<br />
son rüyalarını üstlerinden atmağa çalışırken Yeniköy<br />
veya Büyükdere gözlerinin tâ içine batan güneşle<br />
erkenden uyanırlar. Kuzguncuk'ta sular, sahil<br />
boyunca, arasına tek-tük sümbül karışmış bir menekşe<br />
tarlası gibi mahmur külçelenirken, ince bip<br />
sis tabakasının büyük zambaklar gibi kestiği İstanbul<br />
minareleri kendi hayallerinden daha beyaz bir<br />
aydınlıkta erirler.<br />
Bilhassa akşamlar böyledir. Rumeli kıyısında<br />
akşam, daima uzakta, daima eşyaya sinmiş bir hal<br />
olarak tadılır. Meğer ki karşı kıyıdaki yalıların çamlarını<br />
kanlı bir hasretle tutuşturmasın; önünüzde<br />
kıpırdayan denizde yer yer alev parçalarını, sanki<br />
bir tarafta bir gül bahçesi yıkılmış, her türlü renkli<br />
taştan bir bahar çökmüş gibi yüzdürmesin. Fakat<br />
ben daha ziyade onu ağaçların tepelerinde peydahlanan<br />
yumuşak ve yaldızlı aydınlıkta; birden karşı<br />
sahil boyunca uzanan o dar, çok beyaz âdeta gümüşten<br />
çizgide seyretmekten hoşlanırım. Bu beyaz zırhın<br />
üzerinde görüldüğü için karşı kıyı hiç tanıma-<br />
dığınız bir yer gibi sizi birdenbire çeker. Gömüldüğü<br />
altın sarısı aydınlıkta yıkanan o hayal dünyayı,<br />
sabahleyin bol güneşte Rumeli tarafını nasıl özlerseniz,<br />
biraz evvel ayrıldığınız Beykoz, Paşabahçe veya<br />
Çubuklu olduğunu bile bile, öyle özlersiniz. Sonra<br />
bütün bu aydınlık, bu renkler kendisini besleyecek<br />
madde kalmamış bir yangının akisleri gibi sönerler.<br />
Ağaçlar, evler, mukaddes bir ziyaretten arta kalmış<br />
mahlûklar gibi biçare ve mahzun, geceye girerler.<br />
Onun kendisine seçtiği elbiseye bürünürler. Bu<br />
bazen bir musikinin sırmadan hil'atı olur, bazen sadece<br />
mehtabın sarı gülleridir, bazen yaşayan günün<br />
dilde ve damakta dolaşan lezzeti veya dört bir taraftan<br />
semt ve mahalle adlarının hayalimize birbiri ardınca<br />
sunduğu hâtıralardır. Fakat hangi kılıkta gelirse<br />
gelsin, hangi kadehte uzanırsa uzansın daima<br />
bir yalnızlık hissi ile beraber yürür.<br />
XVI. asrın ortasına kadar Boğaziçi istanbul'un<br />
hayatına hemen hemen uzaktan karışır. Vâkıa her<br />
hükümdar şu veya bu köyü tercih ederek bir bahçe<br />
veya köşk yaptırır. Büyük vezirler ve devlet adamları<br />
bazan siyasî icaplarla, bazan da zevkleri için<br />
bazı köylerin imarına çalışırlar. Diğer taraftan Boğaziçi<br />
İstanbul'un her tarafı gibi ve hattâ biraz fazla<br />
müstahsildir, bu yüzden kendiliğinden teşekküller<br />
olur. istinye ve Bebek Karadeniz'e gidip gelen<br />
gemicilerin toplandıkları yerlerdi; Beykoz dalyanları<br />
XVI. asırdanberi mevcuttu. Fakat şehrin eğlence<br />
ve zevk hayatı daha ziyade Haliç ve Kâğıthane<br />
taraflarında idi. Tophane, Fındıklı, Beşiktaş gibi istanbul'a<br />
çok yakın köyler hariç, Boğaz köyleri is-