01.11.2014 Views

1ba2e3e633

1ba2e3e633

1ba2e3e633

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Sayı 58 Ocak-Şubat 2011<br />

58


‹mtiyaz Sahibi<br />

Mimar ve Mühendisler Grubu adına<br />

Genel Başkan<br />

Avni Çebi<br />

Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü<br />

Hasan Kurt<br />

Yay›n Kurulu<br />

Mehmet İşci, Osman Arı, Yakup Güler,<br />

Mahmut Çelik, Yavuz Sarı,<br />

Mesut Uğur,<br />

Osman Şahbaz, Yılmaz Ada<br />

Bu Say›ya Katk›da Bulunanlar<br />

Murat Özmen<br />

Prof. Dr. Oğuz Borat<br />

Prof. Dr. Selim Zaim<br />

Mehmet Erdem Temür<br />

Ertan Kirik<br />

Ömer Doğan<br />

Yay›n Dan›flma Kurulu<br />

Prof. Dr. İlhami Karayalçın,<br />

Prof. Dr. Nazif Gürdoğan, Adnan Çelik,<br />

Prof. Dr. Nizamettin Aydın,<br />

Prof. Dr. Zeki Çizmecioğlu,<br />

Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Kültür,<br />

Ali Reyhan Esen, Fatih Dönmez<br />

‹letiflim Adresi<br />

Kuştepe Biracılar Sok. No: 7<br />

Mecidiyeköy/İstanbul<br />

Tel: 212 217 51 00<br />

Fax: 212 217 22 63<br />

Web: www.mmg.org.tr<br />

E-posta: mmg@mmg.org.tr<br />

Yay›n Koordinatörü<br />

İsmail Şaşmaz<br />

ismail@ajanspiksel.com<br />

Editör<br />

A. Kadir Mermertaş<br />

kadir@ajanspiksel.com<br />

Görsel Yönetmen<br />

Nevzat Albayrak<br />

Renk Ayr›m›<br />

Muhammet Dilsiz<br />

Reklam<br />

Fatih Göksu<br />

reklam@ajanspiksel.com<br />

Eski Osmanlı Sok. Cansun Apt. 5/7<br />

Mecidiyeköy/İstanbul<br />

Tel: 212 273 27 50<br />

Fax: 212 273 27 51<br />

Web: www.ajanspiksel.com<br />

E-posta: info@ajanspiksel.com<br />

Bas›m<br />

Milsan Basın San. A.Ş.<br />

0212 471 71 50<br />

Yay›n Türü<br />

İki ayda bir yayınlanır.<br />

Yerel Süreli Yayın<br />

Ücretsizdir<br />

Sayı 58 Ocak-Şubat 2011<br />

58<br />

editörden<br />

YEN‹ yılın ilk sayısında yeni yılda önemli gündem<br />

maddelerinden biri olacak istihdam konusuyla birlikteyiz.<br />

Ülkemizin ve tüm dünyanın en önemli sorunlarından<br />

biri olan çözüm önerilerin yoğun olarak<br />

konuşulduğu istihdam sorununu bizde uzmanlarla<br />

değerlendirdik.<br />

Bir ülkenin gelişmişliğinin en önemli<br />

göstergelerinden biri de yarattıkları nitelikli iş<br />

gücüdür. Nitelikli iş gücünü de ortaya çıkaran<br />

teknoloji ve AR-GE’ye verilen önemdir. Bu iki konuya<br />

verilen değer ve kaynak nitelikli iş gücünü doğuracaktır.<br />

Buna bağlı olarak da istihdam edilen iş gücü<br />

sayısı artacaktır.<br />

İşsizlik problemi sadece ekonomik bir problem değil<br />

aynı zamanda toplumsal bir sorun olarak da<br />

karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda ülkeler sahip<br />

oldukları insan kaynaklarını en etkin şekilde üretime<br />

sokabilmelidirler. Aksi takdirde önemli derecede<br />

sosyal ve ekonomik maliyet yüklenmek zorunda kalabilirler.<br />

Mimar ve Mühendis Dergisi olarak bu sayımızda bu<br />

önemli sorunu mühendislerin istihdamı bağlamında<br />

ele alarak istihdam sorunu ile ilgili akademisyenler<br />

ve iş hayatı temsilcilerinin değerlendirmelerine yer<br />

verdik.<br />

Ayrıca dergimizde her sayımızda ilgi ile takip ettiğiniz<br />

makaleler, gezi yazıları ve Mimar ve Mühendisler<br />

Grubu’ndan haberleri okuyabileceksiniz.<br />

Son olarak Mimar ve Mühendisler Grubu’nun son<br />

dönemdeki atılımına önemli katkılar sağlayan,<br />

projeler üreten MMG Genel Sekreteri Adem Sarı’yı<br />

genç yaşında Hakk’a uğurlamanın derin üzüntüsünü<br />

yaşamaktayız. Her nefsin ölümü tadacağı bu<br />

dünyadan uğurladığımız Adem Sarı kardeşimize rahmet,<br />

ailesi ve yakınlarına sabır diliyoruz.<br />

Gelecek sayımızda buluşmak dileğiyle…<br />

Yazı ve reklamların içerik sorumluluğu<br />

sahiplerine aittir. Kaynak gösterilerek<br />

alıntı yapılabilir.


içindekiler<br />

6 Bizden Haberler<br />

32<br />

26 Mimarl›k; Mehmet ‹flci<br />

Günümüz cami mimarisi<br />

üzerine düflünceler -1-<br />

76 Kent ve Yaflam; Yavuz Sar›<br />

Nisf-i Cihan; ‹SFAHAN<br />

80 Söylefli; Bursa Büyükflehir<br />

Belediye Baflkan› Recep Altepe:<br />

“Bursa kentlerin en güzeli olacak”<br />

86 Söylefli; Hakan Bozkurt:<br />

“Hayat›n silgisi yok,<br />

hayat vicdan ve vefad›r”<br />

KAPAK; Ülkelerin sahip olduklar› iflgücünün durumu ve niteli¤i<br />

ülkelerin hem ekonomik hem de toplumsal gelifliminin önemli<br />

göstergesidir. Bu ba¤lamda istihdam sorunu her alanda geliflmenin<br />

önündeki en büyük engel olarak karfl›m›zda durmaktad›r. Özellikle<br />

ülkemizde istihdam uzun y›llardan beri çözülemeyen bir sorun olarak<br />

hep gündemdeki yerini korumufltur.<br />

88 Makale; Ali K›l›ç<br />

Sosoyal A¤lar’›n ifl dünyas›ndaki etkisi<br />

ve sosyal medya ile hedef kitleye eriflim<br />

90 Anma; Kimseye minneti olmayan,<br />

dürüst, düzgün ve merhametli bir adam:<br />

ADEM SARI<br />

20 Haber Analiz<br />

Orman vasf›n› tam olarak kaybetmifl<br />

orman arazilerinin durumu 2B<br />

92 Sinema ve<br />

Mühendislik<br />

Alevler içinde<br />

Afganistan’›n<br />

küllerinden<br />

do¤mufl, tertemiz<br />

bir aflk hikayesi<br />

ya da modern<br />

zamanlar›n “Leyla<br />

ile Mecnun”u<br />

BARAN<br />

4 M‹MAR VE MÜHEND‹S


BAfiKANDAN<br />

‹stihdam ve De¤erlerimiz<br />

‹NSAN hayatının önemli bir kısmı çalışma hayatında geçer, çoğu zaman günün içinde<br />

geçirdiğimiz zamanın büyük kısmı iş için yapıp ettiklerimizden oluşur. Çalışma hayatı<br />

bizim için günlük geçimimizi sağlayan bir işlevsellikten öte sosyal ve kültürel hayatımız<br />

ile zihin ve ruh gelişimimize katkı sağlar. Bütün bu aktiviteler istihdamın yalnız iş olarak<br />

görülmemesi gerektiğini bize gösterir.<br />

İstihdam konusu bireyin kendisini ekonomik olarak hayatın içersinde aktive olmasının<br />

ötesinde kendisini geliştirmesinde, ailesi, yaşadığı toplum ve hatta insanlık için değer<br />

üretim süreçlerinin içerisinde olması anlamına gelir. İstihdam ekonomik verilerinin<br />

ötesinde belki ondan daha büyük bir işlev olarak kişinin iç barışını ve hatta toplumsal<br />

barışımızı sağlamamıza yardım eder. Bütün ekonomik, kültürel ve sosyal aktivitelerin<br />

amacı bu sosyal barışı ve huzuru sağlamaktır.<br />

Dünyanın yaşadığı metalaşma, hızlı yaşam, tüketim olgusu ve sanayideki otomasyon<br />

insanı bütün aktivitelerin ana öznesi olmaktan çıkarmaya başladı. Daha doğrusu böyle<br />

bir yanılsama hali küresel olarak yaşanmaya başladı. Bütün bu yapıp ettiklerimizden<br />

amaç bireyin mutluluğu ve barışını sağlamak olmalıydı oysa. İş hayatı, bireyin kendisini<br />

geliştirmesi, onun üretim süreçlerine katılarak kendisini sosyalleştirmesi, aynı zamanda<br />

üretim aşamasında kendisini ve etrafını keşif etmesi için bir ortam hazırlar.<br />

İstihdam, tarih boyunca bireyler ve devletler için önemli bir sosyal sorun olmuştur. Özellikle<br />

yaşanılan büyük ekonomik krizlerde ekonomik sıkıntıları aşmada en önemli unsur<br />

olarak istihdamın azaltılması ve ücretlerin dondurulması gündeme gelir. Son yaşanılan<br />

krizde bunları sıkça görmeye başladık. Dünya ekonomisinde her şeyin sanallaşması ve<br />

ranta dayalı bir yapı oluşturması krizlerin daha sık görülmesi için bir zemin oluşturdu.<br />

Oysa bütün ekonomik faaliyetlerin girdi ve çıktılarında en önemli unsur insan emeğidir.<br />

Bunun ucuzlatılması ve hakkının verilmemesi üretilen ekonomik değerin bir kısım kişi<br />

ve kurumlarda birikmesini sağlar, buda hayatın durması ve güvensizliğin artmasını<br />

getirir.<br />

Bir taraftan iş gücünün kalitesinin arttırılması ve sürekli eğitim kapsamında bireyin<br />

yetkinliklerinin arttırılması, hem çalışanın hem de işverenin sorumluluğudur. Yaşanılan<br />

aşırı rekabet ortamı bunu gerekli kılmaktadır. İstihdamın arttırılmasında nitelikli iş<br />

gücünün istihdamı ve AR-GE’yi firmalarımız için önemli kılmaktadır. Ülkemizde ilkokuldan<br />

üniversiteye gelene kadar çocuklarımızın adeta sınavlarla meşgul edilmesi, onların<br />

kendisini mesleki ve estetik beceriler geliştirmekten mahrum etmekte, üniversite bitiminde<br />

diplomalı işsizler ordusuna katmaktadır. Eğitim sistemimiz çocuklarımızı sınava<br />

hazırlayan sistem olmaktan çıkarılmalı onları geleceğin dünyasına elleri, zihinleri ve<br />

gönüllerini iyi kullanan bireyler olarak hazırlamalıdır. Bu büyük sorun, bugün ülkemizin<br />

yaşadığı istihdam sorunlarını aşmada birinci öncelikli konu olarak görülmelidir.<br />

İstihdamın arttırılması ve sürekliliğin sağlanması yalnız başına bir ekonomik faaliyet<br />

olarak görmemeli, işin ahlaki boyutunu ihmal etmemeliyiz. Bu da bireylerin işveren<br />

olması durumunda yaşadığı geçmişi unutmaması, insanı ve ülkesi için üreteceği en<br />

önemli değerin istihdamın arttırılması ve hakkının verilmesi konusundaki çabalarının<br />

olduğunun fark ettirilmesi olarak görmeliyiz. Çalışanı ve işvereniyle hayatı daha mamur<br />

ve yaşanılır kılmak için çalışmalı ve bunun yarını da olduğunu unutmamalıyız.<br />

Mimar ve Mühendisler Grubu’muzun değerli Genel Sekreteri Adem Sarı kardeşimiz<br />

yakalandığı lösemi hastalığından vefat etmiştir. Kendisinin grubumuza yaptığı katkıları<br />

unutamayız. Hastalığı sırasında değerli katkılarını esirgemeyen değerli dostlarımıza<br />

teşekkür eder, Adem kardeşimize Allahtan rahmet dileriz.<br />

Dünyan›n yaflad›¤›<br />

metalaflma, h›zl›<br />

yaflam, tüketim<br />

olgusu ve sanayideki<br />

otomasyon insan›<br />

bütün aktivitelerin<br />

ana öznesi olmaktan<br />

ç›karmaya bafllad›.<br />

Daha do¤rusu böyle<br />

bir yan›lsama hali<br />

küresel olarak<br />

yaflanmaya bafllad›.<br />

Bütün bu yap›p<br />

ettiklerimizden amaç<br />

bireyin mutlulu¤u ve<br />

bar›fl›n› sa¤lamak<br />

olmal›yd› oysa.<br />

Avni Çebi<br />

Genel Başkan<br />

OCAK-fiUBAT 2011 5


B‹ZDENHABERLER<br />

Ahmet Erkoç:<br />

“ENERJ‹ KAYNAKLARIMIZI<br />

VER‹ML‹ KULLANMALIYIZ”<br />

ENERJİ verimliği alanında yürüttüğü çalışmaları hız kesmeden sürdüren<br />

Mimar ve Mühendisler Grubu, bu kez Bizbize Konuşmalar’da konuk ettiği<br />

Ahmet Erkoç tarafından verilen “Enerji Verimliliği ve Kompanzasyon” konulu<br />

seminerle bu alandaki çalışmalarına bir yenisini ekledi.<br />

Geçtiğimiz yıl düzenlenen ve 2 bin 500 okul müdürünün enerji verimliliği<br />

konusunda bilinçlenmesini amaçlayan geniş kapsamlı organizasyonun<br />

ardından çalışmalarını yoğunlaştıran MMG, ülke için en büyük katma değer<br />

oluşturacak alanlardan biri olarak gördüğü enerji verimliliği çalışmalarını<br />

sürdürüyor.<br />

MMG Genel Merkezi’ndeki “Bizbize Konuşmalar”da “Enerji Verimliliği ve<br />

Kompanzasyon” konusunda seminer veren Ahmet Erkoç, çoğu firmanın bu<br />

alanda gerekli tedbirleri almadığı için yüksek cezalarla karşı karşıya kaldığını,<br />

ayrıca ülke kaynaklarının verimli kullanılması açısından büyük zaaflara<br />

uğradığımızı ifade ederek “Bu mesele her şeyden önce bir kültür meselesidir.<br />

Kaynaklarımız halen yeterli düzeydeyken bunları etkin ve verimli şekilde kullanmanın<br />

yollarını aramazsak bu müsriflik olacaktır” dedi.<br />

Kompanzasyon konusuna değinen Erkoç, kompanzasyonu öncelikli olarak<br />

sınırlı olan enerji kaynaklarının verimli kullanılabilmesi için çözümler ortaya<br />

koyan bir uğraş olarak tanımladı. Elektrik tüketiminin dengeli ve reel veriler<br />

üzerinden ücretlendirilmesi ve firmaların reaktif kullanım denen tüketim<br />

cezasından korunabilmesi için mutlaka iyi tasarlanmış bir kompanzasyon<br />

donanımına sahip olması gerektiğini belirten Ahmet Erkoç, çıplak kullanım<br />

bedellerinin üzerine yüzde 30’lar civarında ilave edilen vergi ve diğer tüketim<br />

bedellerinin reaktif tüketim bedeliyle birlikte çok ağır bir yüke dönüşeceğini<br />

hatırlatarak firmaları bu konuda dikkatli olmaya çağırdı.<br />

MMG Bursa fiubesi’nde Teknik Gezi;<br />

“‹NEGÖL<br />

KENT MÜZES‹”<br />

KURULDUĞU günden bu yana yerli ve yabancı<br />

ziyaretçilere ev sahipliği yapan, Türkiye’de<br />

birçok kente örnek olan İnegöl Kent Müzesi,<br />

bu sefer Mimar ve Mühendisler Grubu<br />

Bursa Şubesi tarafından düzenlenen teknik geziye<br />

ev sahipliği yaptı.<br />

İnegöl Belediyesi’nin yaptığı prestijli projelerden<br />

olan İnegöl Kent Müzesi’ni hem teknik açıdan<br />

incelemek hem de gezmek maksadıyla bir<br />

teknik gezi düzenleyen Mimar ve Mühendisler<br />

Grubu Bursa Şube Başkanı Mustafa Bayraktar;<br />

“Bursa Şubesi olarak, her ay bir yere teknik inceleme<br />

gezisi düzenliyor, bu gezi ve incelemeler<br />

esnasında da aylık toplantımızı gerçekleştiriyoruz.<br />

Bu ayki gezimizde İnegöl’ü seçtik. İnegöl’ü<br />

seçmemizde İnegöl Belediyesi’nin yaptığı projeler<br />

ile İnegöl Kent Müzesi etkili oldu” dedi.<br />

Mimar ve Mühendisler Grubu Bursa Şubesi yönetim<br />

kurulu üyesi olan Ali Yılmaz ise Kent<br />

Müzesi gezisinin son derece faydalı olduğunu,<br />

hem teknik açıdan hem de İnegöl kültürü açısından<br />

fayda sağladığını belirtti. Daha önce 15<br />

farklı yere gezi düzenlediklerini ve en son olarak<br />

ta Petkim Aliağa Rafinelerini gezdiklerini<br />

vurgulayan Yılmaz; İnegöl’e yaptıkları ziyarette<br />

İnegöl Kent Müzesine hayran kaldıklarını da<br />

vurguladı.<br />

İnegöl Belediye Başkanı Alinur Aktaş ise “Mimar<br />

ve Mühendisler Grubu Bursa Şubesi’nden<br />

25 kişilik bir ekip gezi ve incelemelerde bulunmak<br />

için İnegöl’e gelmek istediklerini belirtiklerinde,<br />

kendilerine İnegöl Kent Müzesini önerdik.<br />

Gelip incelediler. Hem gezdiler hem de konularıyla<br />

alakalı oldukları için bizlerden bilgi<br />

aldılar. İnegöl Kent Müzemizde kendilerine kısa<br />

bir de sunum yaptık. Çok faydalı bir gezi olduğunu<br />

belirten grup üyeleri, müzemize de<br />

hayran kaldıklarını ifade ettiler. Biz de kendilerine<br />

İnegöl Köftesi ikram ederek memnuniyetimizi<br />

belirttik. Tüm grup üyelerine teşekkür ediyorum”<br />

dedi.<br />

ANKARA KALKINMA AJANSI’NA Z‹YARET<br />

MMG Ankara Şube Başkanı Yılmaz Ada, Yönetim Kurulu Üyeleri Ömer Sami<br />

Yapıcı ve Ertuğrul Kuyrukçu görevine yeni başlayan Ankara Kalkınma Ajansı<br />

Genel Sekreteri Doç. Dr. Asım Balcı’ya hayırlı olsun ziyaretlerinde bulundular.<br />

Ziyaret esnasında MMG’nin yaptığı etkinlik ve faaliyetler hakkında Balcı’ya genel<br />

bilgiler verildi. Dergimizin dosya konularının kendi çalışma alanlarını da kapsadığını<br />

belirten Balcı, bu konularla ilgili ve uzman MMG üyeleriyle birlikte<br />

çalışmak isteğini bildirdi.<br />

MMG Ankara Şubesi’nin Ankara Kalkınma Ajansı Kurulu’nda olmasının da hem<br />

kendileri için hem de MMG için faydalı olacağını belirten Balcı, MMG Ankara<br />

Şubesi’nin kurulda yer alması için elinden geleni yapacağını ifade etti.<br />

6 M‹MAR VE MÜHEND‹S


B‹ZDENHABERLER<br />

‹fl Sa¤l›¤› ve Güvenli¤i<br />

Uzman› Birol Vural;<br />

“‹fi GÜVENL‹⁄‹<br />

KONUSUNDA<br />

Z‹HN‹YET<br />

DE⁄‹fiMEL‹”<br />

MMG’nin “Bizbize Konuşmalar” etkinliğine<br />

konuk olan İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanı<br />

Birol Vural, iş sağlığı ve güvenliği alanında<br />

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca<br />

uygulamaya konan yeni düzenlemeler hakkında<br />

bilgilerini katılımcılarla paylaştı.<br />

Vural, iş güvenliği ve sağlığı konusunda yürütülen<br />

çalışmaların kanunlar nezdinde sıkı<br />

kontrol altına alınmasına rağmen, yaşanan<br />

iş kazalarında genellikle insan hatalarının<br />

rol oynaması nedeniyle etkin bir güvenliğin<br />

ancak “zihniyette” yaşanan bir değişimle<br />

mümkün olacağını belirtti.<br />

Türkiye’nin en önemli meselelerinden biri<br />

olarak ele alınması gerektiğini belirttiği iş<br />

kazaları hakkında bazı rakamlara da değinen<br />

Vural, dünya üzerinde her yıl 270<br />

milyon iş kazası yaşandığını, bu kazalarda<br />

1 milyon 825 bin kişinin hayatını kaybettiğini<br />

söyledi.<br />

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından<br />

son zamanlarda hassasiyetle yürütülen<br />

çalışmalara rağmen hala ciddi eksiklerin<br />

bulunduğuna da dikkat çeken Birol<br />

Vural, özellikle, bilinçlenmeye yönelik tanıtım<br />

filmleri konusunda hiçbir çalışma<br />

yapılmadığını, kısa vadede çözümü basit<br />

olan bu meselenin pratik ve verimli bir eğitim<br />

materyali üretebileceğini aktardı.<br />

Ayrıca genç mühendisler için önemli bir<br />

istihdam alanı sağlayacak olan iş güvenliği<br />

ve sağlığı uzmanlığı konusuna da değinen<br />

Birol Vural, orta vadede bu alanda yaklaşık<br />

25 bin mühendisin sertifikalı iş güvenliği<br />

ve sağlığı uzmanı olarak çalışabileceğini, getirilen<br />

yeni kriterlerle 50 kişi ve üzerinde<br />

personel istihdam eden iş yerlerinin bu eksikliğini<br />

kısa sürede kapatmak zorunda olduğunu<br />

söyledi.<br />

Baflbakanl›k E-Devlet Dan›flma Grubu<br />

Baflkan› Dr. A. Ramazan Alt›nok;<br />

“DÖNÜfiEN DEVLETE<br />

D‹RENEN KURUMLAR VAR”<br />

MMG tarafından düzenlenmeye başlanan “Cumartesi Söyleşileri”nin ilk programına<br />

konuk olan Başbakanlık E-Devlet Danışma Grubu Başkanı Dr. A. Ramazan<br />

Altınok, “E-Dönüşüm Türkiye Projesi: Yapılanlar, Yapılamayanlar ve 2015 Projeksiyonu”<br />

başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.<br />

İlk olarak, vatandaşın günlük yaşamında giderek daha sık karşılaşmaya başladığı<br />

e-devlet kavramının hala kapsamlı bir tanıma kavuşmadığını belirten Altınok,<br />

“E-devlet projesi, öncelikli olarak kamu yönetimi reformunun bir alt başlığıdır.<br />

Klasik anlayışta devlet, hikmetinden sual olunmayan, sorgulanmayan bir yapıyı<br />

ifade eder. Bu noktada öne çıkan Goverment ve Govermence kavramları, teba<br />

mahiyetinde, yalnızca talimatı uygulayan vatandaş modeliyle, karşılıklı etkileşimin<br />

ağırlıkta olduğu ve devletin vatandaşa hizmet sunduğu, vatandaşın ihtiyaçlarına<br />

göre yapılandığı iki farklı olgudur ve e-dönüşüm çalışmaları, bunlardan ikincisinin<br />

kapsamı dahilindedir” dedi.<br />

Tamamlanan ve yürürlükte olan e-devlet projeleriyle ilgili bilgileri aktaran Altınok,<br />

yeni bir “yönetişim” yaklaşımını beraberinde getiren bu uygulamaların sanıldığı<br />

gibi teknik çalışmalardan ibaret olmadığını, çok geniş alanlarda yankı bulduğunu,<br />

zihniyette ve siyasi yapılanmada köklü değişiklikleri beraberinde getirecek<br />

sonuçlar doğurduğunu belirtti. Altınok, bu projelerin Başbakalanlık E-Devlet Danışma<br />

Grubu Başkanlığı’nca yürütüldüğünü, fakat daha geniş çaplı bir organizasyona<br />

ve teşkilat yapısına gerek duyulduğunu söyledi.<br />

E-Devlet uygulamalarında ilk 10 arasında yer alan ülkelerde bu yapılanmanın nasıl<br />

sağlandığına dair örnekler veren Altınok, sözlerine şöyle devam etti: “ Birleşmiş<br />

Milletlerin yayınladığı e-devlet indeksinde ilk 10’a giren ülkelere baktığınızda iki<br />

ortak özellik görüyorsunuz. Biri, hepsinin Anglo-Sakson kökenli oluşu. Dolayısıyla<br />

devlet algısında da farklılıklar var. Mesela kamu yönetiminde performans ölçümü<br />

buralarda önemli bir kriter teşkil ediyor. Diğer özellik ise e-devlet koordinasyon<br />

kurulu doğrudan cumhurbaşkanına bağlı. Ve cumhurbaşkanı, son 10 yıldır,<br />

hiç aksatmadan e-devlet danışma grubunun toplantılarına başkanlık ederek projeleri<br />

ilk ağızdan öğreniyor. Dolayısıyla siyasi yapılanmada da köklü değişiklikleri<br />

beraberinde getirmesi bakımından büyük öneme sahip olan e-devlet dönüşümüne<br />

en üst siyasi makam tarafından öncülük edilmesi verimli sonuçlar doğuruyor.”<br />

Dr. A. Ramazan Altınok, mevzuat ve yapılanma konusunda telafi edilmesi gereken<br />

eksikliklerin yanı sıra e-devlet projeleri kapsamında yaşanan dönüşüme mevcut<br />

siyasi teşkilatın ve kurumların da direnç gösterdiğine işaret etti. Hayata geçirilecek<br />

bir projenin, yüzlerce çalışanıyla faaliyet gösteren bir müdürlüğün, hatta bakanlığın<br />

bile “3,5 inçlik bir harddiske sığdırılması” anlamına gelebileceğini belirten<br />

Altınok, e-devlet dönüşüm sürecinde karşılaşılan en ciddi sorunun bu değişime<br />

kurumlar tarafından gösterilen direnç olduğunu söyledi.<br />

8 M‹MAR VE MÜHEND‹S


B‹ZDENHABERLER<br />

TÜRK‹YE'DE MOB‹L<br />

TEKNOLOJ‹LER VE<br />

GEL‹fi‹M SEYR‹<br />

Ali Bayraktar;<br />

“DEPREM ‹NSANLI⁄A<br />

HAYAT VER‹R”<br />

MİMAR ve Mühendisler Grubu’nca düzenlenen Bizbize Konuşmalar’a<br />

konuşmacı olarak katılan Ali Bayraktar, yığma yapı mühendisliğinin tarihsel<br />

süreçte gelişimi ve depreme dayanıklı yapılar konusunda bilgi verdi.<br />

Sismik Güçlendirme Merkezi Genel Müdürü Ali Bayraktar, yapı tekniği<br />

ve yığma yapı mühendisliği konusundaki çalışmalarını yürütürken arkeolojik<br />

verilerden azami istifade ettiğini, yıllara yayılan araştırmaları sürdükçe<br />

antik çağlarda bir “bilge adam” tarafından uygulanan temel sisteminin<br />

günümüzde en güvenilir sistem olduğunu fark ettiğini ifade etti.<br />

Yapı mühendisliği alanının deprem bilimiyle yakın ilişki içinde bulunduğunu<br />

belirten Ali Bayraktar, depremin bugüne dek yanlış bir şekilde algılandığını,<br />

depremle birlikte yaşama yolları tıkanan insanın depremi kötü<br />

bir şey gibi addettiğini söyledi. Yeryüzünde hayat için birinci dereceden<br />

önem arz eden suyun ancak yüzde 0,06’sının insanlar tarafından kullanılabildiğini,<br />

bu suyun da yeryüzünde sürekli devam eden depremler sayesinde<br />

yer altı kayaçlarında dolaşarak mineral zenginliğe kavuştuğunu,<br />

bu durum yaşanmadığı takdirde insanlığın su kaynaklarının ortadan kalkacağını<br />

sözlerine ekleyen Ali Bayraktar, yeryüzünde hiçbir şeyin fuzuli<br />

olmadığını hatırlattı.<br />

Yığma yapı mühendisliği konusundaki araştırmalarını tarihin eski dönemlerine<br />

doğru derinleştiren Ali Bayraktar, Roma Mimarisi’nin karakteristik<br />

özelliklerini taşıyan ve ilginç bir tecelli ile sadece Anadolu’da bulunan<br />

temel tekniğinin deprem sırasında kesişen dalgalar halinde yapıları<br />

sarsan “p” ve “s” dalgalarını aynı anda nötralize etme özelliğine sahip olduğunu<br />

fark etmiş. Küçük parçalı kayaçların temel olarak kullanıldığı bu<br />

teknikte zeminden bağımsız inşa edilen bina, büyük kütleli bloklar üzerinde<br />

yükseliyor ve bu durum da depremin yıkıcı dalgalarının küçük<br />

parçalı kayaçlarca emilirken zemin üzerindeki kısmın ise sarsıntıyla birlikte<br />

esnek bir hal kazanması yapıyı depremin yıkıcı etkisinden yalıtmış<br />

oluyor. Bu modeli örnekleriyle açıklayan Ali bayraktar, 1400 yıllık Dikilitaşı’nda,<br />

1700 yıllık Çemberlitaş’ın da, kadim tarihlere uzanan Kabe’nin<br />

de aynı teknikle inşa edildiğini söyledi. Kur’an-ı Kerim’den ve diğer kutsal<br />

metinlerden alıntılar da yapan Ali Bayraktar, statik hesaplamaları bakımından<br />

kusursuz olduğunu belirttiği Kabe’yi inşa eden Hz. İbrahim’in bu<br />

tekniğin en iyi örneklerini sunduğunu, daha sonra Roma tarafından Anadolu<br />

coğrafyasında sürdürüldüğünü ve nihayet Mimar Sinan’la en güzide<br />

eserlerini verdiğini kaydetti.<br />

MİMAR ve Mühendis Grubu tarafından düzenlenen<br />

“Bizbize Konuşmalar” programında konuşmacı olarak<br />

ağırlanan Ahmet Okutan verdiği bilgilerle Türkiye’nin<br />

mobil teknolojiler sektörü için çok büyük bir pazar<br />

olduğunu, bilinç düzeyi yüksek bir kullanıcı kitlesinin<br />

bu alandaki gelişmeleri takip ettiğini söyledi. Türkiye’de<br />

mobil teknolojilere öncülük eden alanın GSM<br />

sektörü olduğunu ifade eden Ahmet Okutan, “Türkiye’de<br />

mobil teknolojilerin kullanılmaya başladığı tarih<br />

olarak ilk GSM operatörünün 80 bin abonesiyle faaliyete<br />

başladığı 1994 yılını kabul edebiliriz. Sonraki<br />

yıllarda hızlı bir yükseliş gerçekleşti ve günümüzde<br />

62 milyon abonesi olan bir GSM sektörü ortaya çıktı.<br />

Bu da Türkiye’de mobil teknolojilerin yüksek oranda<br />

kullanıldığını gösteren bir veridir” dedi.<br />

Bu gelişim sürecinde teknolojik uygulamaların ve kullanıcı<br />

eğilimlerinin de ciddi değişimler geçirdiğini söyleyen<br />

Okutan, sektördeki firmalar arasında büyük bir<br />

inovasyon rekabeti yaşandığını, bir zamanlar sektörün<br />

en güçlü aktörü olan Nokia firmasının bugün Apple’la<br />

sektörü paylaşmak zorunda kaldığını, bunun ana<br />

nedeninin ise yeni teknolojilerin çok farklı uygulamalarla<br />

uyumla halde kullanılabildiğini, esnek yazılımların<br />

günümüz piyasasında daha avantajlı durumda olduğunu<br />

ifade etti.<br />

Kullanıcı profili açısından meydana gelen başlıca değişimler<br />

arasında ise GSM operatörlerinin kısa mesaj<br />

(SMS) servislerinin giderek daha yoğun kullanılması.<br />

Özellikle 15-25 yaş arası kullanıcı kesiminin kısa mesajı<br />

daha yoğun kullandığını belirten Ahmet Okutan,<br />

meydana gelen bir diğer değişimin ise kullanım amaçları<br />

bakımından yaşandığını söyledi. Ahmet Okutan,<br />

önceden ağırlıklı olarak iletişim aracı olarak kullanılan<br />

mobil teknolojilerin günümüzde internet erişimi,<br />

sosyal ağlara giriş, video izlemek gibi pek çok farklı<br />

maksatlarla kullanıldığını ifade ederek “teknoloji bağımlılığı”<br />

olgusuna işaret etti.<br />

10 M‹MAR VE MÜHEND‹S


B‹ZDENHABERLER<br />

Prof. Dr. Sadettin Ökten;<br />

“‹NSAN<br />

B‹R DE⁄ERLER<br />

S‹STEM‹NE BA⁄LI<br />

OLMALIDIR”<br />

MİMAR ve Mühendisler Grubu tarafından düzenlenen<br />

Bizbize Konuşmalar'a katılan Prof. Dr.<br />

Sadettin Ökten, katılımcılara “Şehir, İnsan ve Mimari”<br />

başlıklı bir seminer verdi.<br />

Kültür, insan, inanç, estetik ve irade üzerine çarpıcı<br />

tespitlerde bulunan Prof. Dr. Sadettin Ökten,<br />

farklı değerlerle inşa edilmiş çok kutuplu medeniyetler<br />

haritası üzerinde en belirgin müştereklerin<br />

“mutsuzluk” ve “memnuniyetsizlik” olduğunu belirterek<br />

-kırılgan- ilişkilere dayanan bir çağda bulunduğumuzu,<br />

hırs ve hükmetme arzusu içinde,<br />

anlık, derinlikten uzak varoluş hamleleriyle bir<br />

bunalım toplumuna dönüştüğümüzü söyledi.<br />

Toplumları ayakta tutan değerlerin şekil itibariyle<br />

yaşamakla birlikte temsil ettiği manadan uzaklaşması<br />

durumunda anlamını ve işlevini yitireceğini<br />

söyleyen Prof. Dr. Sadettin Ökten, “İnsan, varlık<br />

olarak, bir değerler sistemine bağlı yaşamak zorundadır.<br />

Bu değerler sistemi insan tarafından aranır,<br />

istenir, yoksa inşa edilir ya da inananlar için aşkın<br />

bir kaynaktan gelir” sözleriyle önemli bir gerçeğe<br />

işaret etti.<br />

Sahip olunan değerlerin hayata yansımaması durumunda<br />

ütopik bir hal aldığını ve içinin boşaldığını<br />

da belirten Ökten, mevcut değerlerin hayata<br />

yansıtılmasıyla insana şekil veren çevrenin ve çevreyi<br />

“kurgulama” ihtirası içinde bulunan insanın<br />

içiçe bir etkileşim halinde bulunduğunu ortaya<br />

koyduktan sonra İslam Medeniyeti'nin son dönemlerde<br />

kendi değerlerini hayata yansıtamaması<br />

sebebiyle “yok sayılma” noktasına geldiğini söyledi.<br />

MMG’den Teknik Gezi;<br />

“TURK‹SH ENGINEER CENTER (TEC)”<br />

MİMAR ve Mühendisler Grubu TEC-Turkish Engine Center’ın Sabiha Gökçen<br />

Havaalanı’nda bulunan motor bakım merkezine bir teknik gezi düzenleyerek<br />

TEC merkezinde teknik incelemelerde bulundu.<br />

İlk olarak TEC Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Bilal Ekşi tarafından bilgilendirilen<br />

25 kişilik MMG heyeti bu brifingde TEC’in yapısı, faaliyet alanları,<br />

teknik kabiliyetleri, pazardaki hedefleri ve gelecek vizyonuyla ilgili bilgi edindi.<br />

Türk Hava Yolları Teknik ve Pratt - Whitney ortaklığında kurulan Turkish Engine<br />

Center’ın bu yıl 80 uçak motoru bakımı yapmayı hedeflediklerini belirten<br />

Bilal Ekşi bir uçak motorunun ortalama 2.5 milyon dolara onarıldığını, bu hedefi<br />

tutturmaları neticesinde bölge ülkeleri arasında önemli bir role sahip olacaklarını<br />

belirtti. HABOM (Havacılık Bakım Onarım ve Modifikasyon Merkezi)<br />

projesinin ilk ayağı olarak faaliyete geçen TEC, ilk uçak motorunu 2010<br />

Ocak ayında teslim etmişti.<br />

Türk Hava Yolları’nın kapasitesini ikiye katlayacak bir master planı çerçevesinde<br />

tasarlanan HABOM projesi kapsamında halen yürütülen ağır bakım ve hat<br />

bakım servislerinin uluslar arası standartlara uygun olarak verildiğini ve Turkish<br />

Engine Center’ın faaliyete geçmesiyle birlikte bu kabiliyetlere yenilerinin eklendiğini<br />

belirten Bilal Ekşi, Türk Sivil Havacılık sektörünün yükselişte olduğunu<br />

söyledi.<br />

Ağırlıklı olarak THY’ye hizmet veren TEC’in müşteri portföyü arasında Sun Express,<br />

BH Airlines, Sky Airlines firmalarının yanı sıra sektörde öncü pek çok<br />

firma yer alıyor.<br />

MMG ‹zmir fiubesi’inde Seminer;<br />

“‹fi SA⁄LI⁄I VE GÜVENL‹⁄‹”<br />

MMG İzmir Şubesi, düzenlediği etkinlikte Metalürji Mühendisi A. Serdar<br />

Anlaş’ı konuk ederek “İş Güvenliğinde Başarı Öyküleri, Ağır Sanayide<br />

Kazasızlık Projeleri” konulu seminerde bu alanda yapılan çalışmaları<br />

ve ortaya çıkan istatistikleri MMG’li mimar ve mühendislerle<br />

paylaştı. Seminerde iş güvenliğinin tarihine değinerek söze başlayan A.<br />

Serdar Anlaş, İngiltere’de madenlerde meydana gelen çocuk ölümleri<br />

nedeniyle alınan tedbirlerin iş güvenliği konusunda bir temel teşkil ettiğini<br />

söyledi. Yeni sömürge arayışı içinde olan emperyalist bir imparatorluğun<br />

kendi ulusundan olmayan işçileri köle olarak madenlere çalıştırmak<br />

şeklinde ortaya koyduğu ‘iş güvenliği’ tedbirlerinin günümüzde<br />

insani amaçlara hizmet ettiğini de vurgulayan Anlaş “Türkiye’de bu konuda<br />

alınması gereken uzun bir yol” olduğunu söyledi.<br />

Son zamanlarda iş güvenliği alanında uygulanan mevzuatın son derece<br />

katı ve işçi ve işveren açısından ciddi yükümlülükler barındıran bir<br />

yapıda olduğunu hatırlatan Anlaş, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın<br />

konuyu çok ciddiye aldığını ve işveren ve işgörenlerin mevzuata<br />

mutlaka uyması gerektiğini söyledi.<br />

12 M‹MAR VE MÜHEND‹S


B‹ZDENHABERLER<br />

THY Teknik A.fi. Genel Müdürü Doç. Dr. ‹smail Demir;<br />

“UÇAK ÜRETMEK B‹R‹K‹M VE TECRÜBE ‹STER”<br />

MMG TARAFINDAN DÜZENLENEN KAHVALTILI TOPLANTIDA KONUfiAN THY TEKN‹K A.fi. GENEL MÜDÜRÜ DOÇ.<br />

DR. ‹SMA‹L DEM‹R HAVACILIK SEKTÖRÜ HAKKINDA ÖNEML‹ B‹LG‹LER VERD‹. KEND‹ UÇA⁄IMIZI YAPMA<br />

PROJES‹N‹N ÖNEML‹ B‹R PROJE OLDU⁄UNU BEL‹RTEN DEM‹R, “BÜTÜN DÜNYADA OLDU⁄U G‹B‹ B‹R ÇEK‹RDEK<br />

OLUfiMADAN, B‹R KR‹T‹K KÜTLEYE GEL‹NMEDEN, B‹R YAN SANAY‹N‹N VARLI⁄INDAN SÖZ ED‹LMEDEN, BELL‹ B‹R<br />

ENTELEKTÜEL B‹R‹K‹M OLMADAN BU ‹fiE G‹R‹fiMEN‹N ÇOK ANLAMLI OLMADI⁄ININ B‹L‹NMES‹ GEREK‹R,” DED‹.<br />

MİMAR ve Mühendisler Grubu, geleneksel olarak düzenlediği<br />

kahvaltı toplantıların Aralık ayı etkinliğinde THY Teknik A.Ş.<br />

Genel Müdürü Doç. Dr. İsmail Demir’i konuk etti. Toplantıda<br />

konuşan Doç. Dr. İsmail Demir THY Teknik A.Ş. bünyesinde<br />

yürütülen çalışmaların yanı sıra sivil havacılıkta yaşanan teknik<br />

gelişmeleri katılımcılarla paylaştı.<br />

Mimar ve Mühendisler Grubu Genel Başkanı Avni Çebi, açılış<br />

konuşmasında özellikle son yıllarda hızlı bir gelişim süreci yakaladığını<br />

belirttiği THY’nin en önemli hamlesi olarak tanımladığı<br />

THY Teknik A.Ş.’nin göz dolduran çalışmalar yürüttüğünü<br />

ifade etti. Genel Başkan Avni Çebi, sivil havacılık alanında bireysel<br />

teşebbüsleriyle tanınan Nuri Demirağ'ı da anmak gerektiğini,<br />

sivil havacılıkta bugün gelinen noktada Nuri Demirağ'ın<br />

payı olduğunu hatırlattı.<br />

“Havacılığın Mutfağı: Türk Hava Yolları”<br />

THY Teknik A.Ş. Genel Müdürü Doç. Dr. İsmail Demir, konuşmasında,<br />

Türkiye’de sivil havacılık çalışmalarının tarihine değindi.<br />

Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Türkiye’ye uygulanan ambargo<br />

neticesinde “Uçağını Kendin Yap” projesinin başlatıldığını<br />

ve havacılık çalışmalarının ciddi şekilde ele alınmaya başladığını<br />

söyleyen Demir, kendisinin de aynı dönemde uçak mühendisi<br />

olmaya karar verdiğini belirtti. THY’nin, uluslar arası standartlarda,<br />

uzman kadrosu ve gelişmiş teknik kabiliyetiyle sivil<br />

havacılığın merkezinde bulunduğunu söyleyen Demir, son derece<br />

komplike bir yapıya sahip olan havacılık hizmetlerinin teknik,<br />

eğitim, donanım ve istihdam gibi çok çeşitli kollardan beslendiğini<br />

ve bunların her birinin kusursuz olmasının bir zorunluluk<br />

olduğunu ifade etti.<br />

“Kendi uçağımızı üretme fikri<br />

üzerinde iyice düşünmemiz gerek”<br />

Doç. Dr. İsmail Demir, son zamanlarda kendi uçağımızı üretmemiz<br />

konusunda yapılan tartışmalara ve bu alanda yürütülen<br />

çalışmalara da değindi. “Türkiye’de uçak imalatı ve havacılık<br />

sanayi gibi konular konuşulduğunda bütün dünyada olduğu gibi<br />

bir çekirdek oluşmadan, bir kritik kütleye gelinmeden, bir yan<br />

sanayinin varlığından söz edilmeden, belli bir entelektüel birikim<br />

olmadan bu işe girişmenin çok anlamlı olmadığının bilinmesi<br />

gerekir. Örneğini isterseniz, F-16 meselesine bakabilirsiniz.<br />

F-16 üreteceğiz diyerek montaj hatları kurduk. İlerleyen<br />

süreçte belli sayıdaki F-16 montajı bittikten sonra ise –acaba<br />

bu TAI tesislerini ne yapacağız?- diye kendimize sorduk. Gelinen<br />

noktada ise TAI adında belli bir teknik birikim elde etmiş<br />

bir kuruluşumuz var fakat etraftan parça-bölük gelen işlerle büyümeye,<br />

gelişmeye çalışıyor.”<br />

“Yeni bir proje: HABOM”<br />

THY’nin teknik gereksinimlerini karşılayacak bir yapıya duyduğu<br />

ihtiyaç neticesinde 2006 yılında kurulan THY Teknik<br />

14 M‹MAR VE MÜHEND‹S


A.Ş.’nin kısa sürede yabancı ortaklıklar için cazip bir<br />

müessese haline geldiğinin altını çizen İsmail Demir,<br />

tüm bu gelişimin belli bir potansiyelin oluşması ve talebin<br />

ortaya çıkması neticesinde sağlandığını hatırlattı.<br />

“Türk Hava Yolları filosu, THY Teknik A.Ş.’nin bağımsız<br />

bir şirket olmasının ardından iki kat artış kaydetti. Personel<br />

sayımızı, yüzde 20’ler civarında sağladığımız bu<br />

artışın sürmesi için son dönemlerde ciddi bir istihdama<br />

yönelmiş bulunuyoruz."<br />

THY’nin yeni projesi HABOM (Havacılık Bakım-Onarım<br />

Merkezi) kapsamında yürütülen çalışmalara da değinen<br />

Genel Müdür Demir, Sabiha Gökçen Uluslararası<br />

Havalimanı’nda kurulacak uçak bakım onarım tesislerinin<br />

372 bin m 2 ’nin üzerinde bir alana inşa edileceğini ve<br />

HABOM Projesi kapsamında kurulacak tüm bakım<br />

onarım tesislerinde 3 bin 500’e yakın kişiye istidam sağlanmasının<br />

hedeflendiğini belirtti. İsmail Demir, HA-<br />

BOM Projesi kapsamında dar ve geniş gövdeli uçaklar<br />

için uçak gövde bakımı, motor bakımı ve komponent<br />

bakımı hizmetlerinin verilmesinin planlandığını, Sabiha<br />

Gökçen Uluslararası Havalimanı kurulacak tesislerde<br />

bakım hizmeti sunulan uçak tipleri için her üç segmentte<br />

(uçak, motor ve komponent) de bir mükemmeliyet<br />

merkezi olması hedeflendiğini söyledi.<br />

“Havacılık sektöründen<br />

alınan pay arttırılacak”<br />

Kurulacak uçak ve komponent bakım hangarları için<br />

yapılması planlanan toplam yatırım yaklaşık 500 milyon<br />

Amerikan Doları (USD) bulacağını belirten İsmail<br />

Demir, “uçak ve komponent bakım-onarım pazarından<br />

2020 yılında 1 milyar USD büyüklüğünü geçen bir pay<br />

almayı hedefliyoruz” dedi. Demir “Türk Hava Yolları<br />

Teknik A.Ş. kurucusu olacağı HABOM Projesi’nin daimi<br />

hissedarı olmayı hedefliyor ve buna ek olarak, bu yeni<br />

yatırımları uluslararası bir ortak girişim şeklinde gerçekleştirmeyi<br />

de ciddi bir seçenek olarak değerlendiriyor.”<br />

“İnsan kaynakları<br />

konusunda sıkıntı yaşıyoruz”<br />

Havacılık sektörünün çok keskin kurallar ve standartlar<br />

çerçevesinde hizmet ürettiğini belirten İsmail Demir, bu<br />

standartların yakalanmasında eğitimli personelin katkısının<br />

büyük olduğunu ifade etti. İsmail Demir, Türkiye’de<br />

eğitimli personel konusunda ciddi sıkıntılar bulunduğunu,<br />

mühendislerin özellikle dil konusunda yetersiz<br />

kaldıklarını da belirterek bu durumda üniversitelerin<br />

de sorumluluğu bulunduğunu söyledi. Havacılık<br />

sektörüne eleman temin etmeyi amaçlayan okulların<br />

açıldığını fakat bu öğrencilerin eğitim müfredatı ve gereksinimleriyle<br />

ilgili kendilerine danışılmadığını söyleyen<br />

İsmail Demir, “Havacılık sektörü için eleman yetiştiren<br />

bir eğitim kurumunun, bu sektörün hangi nitelikte<br />

personele ihtiyaç duyduğunu sormamasını garip buluyoruz”<br />

sözleriyle bu konudaki görüşlerini belirtti.<br />

Program sonunda Mimar ve Mühendisler Grubu Genel<br />

Başkanı Avni Çebi tarafından THY Teknik A.Ş. Genel<br />

Müdürü Doç. Dr. İsmail Demir’e ve toplantıya sponsor<br />

olarak katkı sağlayan Ütopya Mimarlık Genel Müdürü<br />

Serhan Sarıpınar’a plaket hediye edildi.<br />

Seyhun Recep Özkara;<br />

“E-T‹CARET BÜYÜMEYE<br />

DEVAM EDECEK”<br />

MMG Bizbize Konuşmalar programında İdeaSoft Genel<br />

Müdürü Seyhun Recep Özkara’yı ağırladı. Türkiye’de ve<br />

dünyada her sektörden firmanın elektronik ticarete ağırlık<br />

vermeye başladığını ve ürünlerini ya da hizmetlerini internet<br />

üzerinden pazarlamaya başladığını ifade eden Seyhun<br />

Recep Özkara, Türkiye genelinde e-ticaret cirosunun milyar<br />

dolarlarla ifade edilecek hacme ulaştığını söyledi. Özkara,<br />

“2010 yılı, Türkiye’de e-ticaret hacminin en yüksek noktaya<br />

ulaştığı yıl olarak kayıtlara geçti. İlk 9 ayda, bankalar<br />

arası kart merkezinin ortaya koyduğu verilere göre 10.5<br />

milyar TL tutarında internet alışverişi gerçekleşmiştir” dedi.<br />

Özkara, yeni yıla yaklaştığımız bu günlerde bu rakamın 13<br />

milyar TL’ye ulaşması beklendiğini sözlerine ekledi.<br />

“Güvenli Alışveriş”<br />

Türkiye’nin elektronik ticaret geçmişinde tüketiciyi tedirgin<br />

eden durumlar yaşandığını, günümüzde ise koşulların<br />

güven veren bir zemine oturduğunu belirten Seyhun Recep<br />

Özkara, 3D Security olarak bilinen ve şifreli kullanımı<br />

zorunlu kılan sistemle birlikte kredi kartının çalınması ya<br />

da kaybolması durumunda bile, kart şifresi bilinmediği<br />

sürece alışveriş yapılamadığını, bunun da tüketici lehine<br />

olduğunu söyledi.<br />

E-ticaretin sağladığı diğer bir kolaylık ise anlık olarak kalite<br />

ve fiyat kıyaslaması imkânı sunması. İnternet otamından<br />

ürün veya hizmetlerini pazarlamaya çalışan firmaların kalite<br />

ve fiyat bilgilerinin hızlı şekilde paylaşılıyor ve bu da rekabeti<br />

tetikleyerek tüketici lehine sonuçlar doğuruyor.<br />

Ulaştığı hacim göz önüne alındığında elektronik ticaretin<br />

göz ardı edilemeyecek boyutlarda olduğunu hatırlatan<br />

Seyhun Recep Özkara, buna rağmen bilişim suçları ya da<br />

elektronik ticaretle ilgili kapsamlı bir yasa bulunmadığını,<br />

bunun ciddi bir eksiklik olduğunu söyledi.<br />

“Kalifiye Personel Sıkıntısı Var”<br />

E-ticaret çözümleri sunan bir firmanın genel müdürü<br />

olarak, sektörün bir diğer sıkıntısına değinen Özkara,<br />

mühendislik fakültelerinden mezun olan bilgisayar mühendisi<br />

ya da matematik mühendisi gençlerin özel sektördeki<br />

deneyim eksikliği ve aldıkları eğitimin sadece temel düzeyde<br />

oluşu nedeniyle nitelikli personel bulmakta güçlük<br />

yaşadıklarını da belirtti.<br />

OCAK-fiUBAT 2011 15


B‹ZDENHABERLER<br />

Çal›flma ve Sosyal Güvenlik Bakan›<br />

Prof. Dr. Ömer Dinçer:<br />

“N‹TEL‹KL‹ ‹fi<br />

GÜCÜ ÜRETMEL‹,<br />

‹NSAN ODAKLI<br />

ÇALIfiMA HAYATI<br />

OLUfiTURMALIYIZ”<br />

M‹MAR VE MÜHEND‹SLER GRUBU TARAFINDAN<br />

DÜZENLENEN KAHVALTILI ÇALIfiMA TOPLANTISINA<br />

KONUfiMACI OLARAK KATILAN ÇALIfiMA VE SOSYAL<br />

GÜVENL‹K BAKANI PROF. DR. ÖMER D‹NÇER<br />

‹ST‹HDAM VE ‹fi HAYATI ‹LE ‹LG‹L‹ ÖNEML‹ AÇIKLA-<br />

MALARDA BULUNDU. ÇALIfiMA HAYATINDA YAfiANAN<br />

ZORLUKLAR, ‹fiS‹ZL‹K VE ‹ST‹HDAM, KAYIT DIfiILIK, ‹fi<br />

SA⁄LI⁄I VE GÜVENL‹⁄‹, SOSYAL GÜVENL‹K SORUN-<br />

LARI VE SEND‹KAL HAKLAR G‹B‹ KONULARA DE⁄‹NEN<br />

BAKAN D‹NÇER, “ÇALIfiMA HAYATININ EN ÖNEML‹<br />

SORUNU ‹fiS‹ZL‹K VE ‹ST‹HDAM ALANINDA<br />

YAfiANMAKTADIR,” DED‹.<br />

‹fiS‹ZL‹K ve istihdam konusunda verdiği bilgiler arasında<br />

Türkiye’nin kendine özgü koşulları olduğunu ifade eden Çalışma<br />

ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer şunları kaydetti:<br />

“Öncelikle şunu söyleyelim, bizim batılı ülkelerden farklı bir<br />

istihdam profilimiz var. Şu anda batı ülkelerinde istihdam<br />

oranları yüzde 60 civarında ve 2020 yılına kadar bu oranı<br />

yüzde 75’e çıkarmayı planlıyorlar. Batıda işsizlik dendiğinde<br />

çalışmakta olduğu işini kaybeden insanlardan ya da artık o işi<br />

yapamayacak kişilerden bahsetmiş olursunuz. Ülkemizde ise<br />

istihdam oranı yüzde 44’lerde ve işgücüne katılma oranı çok<br />

düşük; yaklaşık yüzde 50 civarında. Yani çalışma çağına gelen<br />

insanların ancak yarısı iş talep ederken bundan daha azı istihdam<br />

edilebilmekte. Bir diğer konu ise ekonomimizin büyüyor<br />

olması. 2003 yılından itibaren batılı ülkelerden farklı olarak<br />

sağladığımız yüzde 8 civarındaki büyüme sayesinde her yıl<br />

yaklaşık 550 bin kişiye istihdam sağladık. Küresel ekonomik<br />

kriz sürecinde tüm dünyada olduğu gibi bizde de işsizlik arttı<br />

ama diğer ülkelerden farklı olarak bizde istihdam da arttı ve<br />

2008 yılında küçülen ekonomiye rağmen 83 bin kişiye istihdam<br />

sağladık. Peki, işsizlik oranı niçin arttı? Çünkü çok genç<br />

bir nüfusumuz var. Her yıl yaklaşık 850 bin kişi çalışma çağına<br />

geliyor. 29 yaş ve altında bulunan nüfusumuzun oranı ise<br />

yüzde 52. Bunlar çalışmaya hayatına dâhil olduklarında sadece<br />

belirli bir oranda istihdam edilmesi bile çok önemli bir meseleden<br />

bahsediyor oluruz.”<br />

İnsan odaklı bir çalışma hayatı tesis etmek zorundayız<br />

Mevcut sorunları değerlendirirken çalışma hayatında esnek bir<br />

yaklaşıma sahip olunması gerektiğini belirten Bakan Dinçer,<br />

Türkiye’de insanların iyi koşullarda çalışmakta olduğu işleri<br />

koruma ve işyeri değiştirme konusuna direnç gösterme eğiliminde<br />

olduklarını belirterek farklı çalışma modellerini, esnek<br />

çalışma yöntemlerini artık değerlendirmeye almamız gerektiğini<br />

vurguladı. Bu durumun “hayat boyu öğrenme” kavramına<br />

yabancı iş gücünün doğal eğilimi olduğunu söyleyen Bakan<br />

Dinçer, sürekli gelişim içinde olan, mesleki gelişimini çalışma<br />

hayatı boyunca sürdüren kimselerin ekonomiye daha fazla<br />

katkı sağlayacağını, bu sayede belli bir iş ya da işyerindeki varlığını<br />

koruma konusundaki dirence gerek kalmayacağını, nitelikli<br />

iş gücünün her zaman değer üretebileceğini söyledi.<br />

Kıdem tazminatı yalnızca işverenin sorunu değil<br />

Ömer Dinçer, sosyal hak ve yükümlülükler konusuna da değinerek<br />

güncel meseleler arasında yer alan kıdem tazminatı konusuna<br />

değindi. Dinçer, “Kıdem tazminatı bu ülkede sadece<br />

işverenin sorunu gibi algılanıyor. Ama ben bir başka gerçekten<br />

16 M‹MAR VE MÜHEND‹S


Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan’ı Prof. Dr. Ömer Dinçer’e Mimar ve<br />

Mühendisler Grubu Genel Başkanı Avni Çebi tarafından plaket takdim edildi.<br />

Mevcut sorunları değerlendirirken çalışma<br />

hayatında esnek bir yaklaşıma sahip<br />

olunması gerektiğini belirten Bakan Dinçer,<br />

Türkiye’de insanların iyi koşullarda<br />

çalışmakta olduğu işleri koruma ve işyeri<br />

değiştirme konusuna direnç gösterme<br />

eğiliminde olduklarını belirterek farklı<br />

çalışma modellerini, esnek çalışma<br />

yöntemlerini artık değerlendirmeye<br />

almamız gerektiğini vurguladı<br />

bahsetmek istiyorum. 2009 yılında 2.5 milyon insan işten çıktı<br />

veya işini değiştirdi. Bu insanların sadece yüzde 8’i kıdem<br />

tazminatı alabildi. Bu öncelikle çalışanların sorunudur. Bugün<br />

pek çok alt işveren hizmet üretirken yıllık dönemlerde faaliyet<br />

göstermesi nedeniyle çalışanların kıdem tazminatını ödememektedir,”<br />

dedi. Konuyu çeşitli örneklerle açıklayan Bakan<br />

Dinçer istihdam artışı sağlanması için hükümet tarafından sağlanan<br />

teşvikleri kıdem tazminatını ödeme gücünden mahrum<br />

olan işletmelerin kullanamadığını ifade etti. “Herkes açısından<br />

önemli bir sorun teşkil eden kıdem tazminatı meselesini çözelim<br />

diyoruz, buna da karşı çıkıyorlar. Muhalefet karşı çıkıyor,<br />

işçi sendikaları karşı çıkıyor, işveren sendikaları karşı çıkıyor.<br />

Peki, o zaman istihdam sorununu nasıl çözeceğiz?” diyerek<br />

günlük politikalar ve küçük çıkarlar peşinden giderek ülkenin<br />

önemli meselelerinin çözülemeyeceğini belirtti.<br />

18-20 bin işçi belediyelerden ücretlerini alamıyor<br />

Bakan Dinçer, “Bizim tahminimiz, 18-20 bin kişi arasında işçi<br />

belediyelerden ücretlerini alamıyor. Çünkü belediyeler başka<br />

yerlerde yaşayan hemşehrilerini kendi nüfuslarına kaydettirmişler.<br />

Ona göre yüksek ücretler alıyorlarmış ve ona göre de<br />

istihdam kapasitesi oluşturmuşlar. Ama Adrese Dayalı Kayıt<br />

Sistemi sebebiyle her ilin, ilçenin, beldenin nüfusu gerçek hale<br />

dönüşünce ciddi oranda birçok beldenin nüfusu düştü. Gelirlerin<br />

düşmesi sebebiyle belediyeler işçilerin ücretlerini ödeyemez<br />

hale geldi.”<br />

Kayıt dışılıkla mücadele<br />

Bakan Dinçer, kayıt dışılıkla ilgili çok ciddi mücadele ettiklerinin<br />

altını çizerek, “Türkiye, yüzde 44 civarında istihdamda<br />

kayıt dışılık yaşıyor. 2002 yılında kayıt dışılık oranı yüzde<br />

52 idi. Bir puanlık kayıt dışılığın bu ülkeye maliyeti, 820 milyon<br />

lira,” dedi.<br />

Türkiye'de 16 milyon 200 bin civarında kayıtlı çalışanın bulunduğunu<br />

anlatan Dinçer, ancak çalıştığını ifade eden insan<br />

sayısının 23 milyonu bulduğunu belirtti.<br />

İş kazaları ve meslek hastalıklarının yüzde yüze yakın oranda<br />

önlenebilir hususlar olduğunu ifade eden Dinçer, tedbirlerin<br />

alınmaması halinde bunun maliyetinin de yüksek olduğunu<br />

söyledi. Dinçer, “Türkiye, her yıl sadece 200 milyon liralık iş<br />

kazasını önlemek üzere yatırım yapsaydı, 4 milyar liralık tasarruf<br />

sağlayacaktı,” dedi.<br />

Programın ardından basınınsorularınıda yanıtlayan Çalışma<br />

ve Sosyal Güvenlik Bakan’ı Prof. Dr. Ömer Dinçer’e Mimar ve<br />

Mühendisler Grubu Genel Başkanı Avni Çebi tarafından plaket<br />

takdim edildi.<br />

OCAK-fiUBAT 2011 17


HABER<br />

“GEL‹fiEN TÜRK‹YE’DE<br />

DE⁄‹fiEN ‹ST‹HDAM”<br />

TÜRK‹YE’N‹N SON YILLARDAK‹ EN ÖNEML‹<br />

SORUNLARINDAN B‹R‹ OLAN ‹ST‹HDAM, “‹NSAN<br />

KAYNAKLARI PANEL‹ 2011”DE MASAYA YATIRILDI.<br />

MARMARA ÇALIfiANLAR FEDERASYONU (MÇF) VE<br />

GLOBALCV.COM ‹fiB‹RL‹⁄‹NDE DÜZENLENEN<br />

PANELDE, KAMU VE ÖZEL SEKTÖRÜN ÖNDE GELEN<br />

‹S‹MLER‹ DÜZENLENEN OTURUMLARDA ‹ST‹HDAM<br />

VE ‹ST‹HDAMIN YAPISAL SÜREÇLER‹N‹<br />

‹NCELEYEREK ÇÖZÜM ÖNER‹LER‹NDE BULUNDU.<br />

‹ST‹HDAM, iş hayatındaki değer yargıları ve ilkeler gibi<br />

önemli konuların tüm yönleriyle tartışıldığı panele, çeşitli kamu<br />

kurum ve kuruluşlarının bürokrat ve temsilcileri ile muhtelif<br />

odalar ve meslek örgütleri yöneticileri katıldı. Ayrıca akademisyenler<br />

ve 350’yi aşkın firmanın üst düzey yöneticileri ve insan<br />

kaynakları profesyonelleri de panelde hazır bulundu.<br />

“Gelişen Türkiye’de Değişen İstihdam” üst başlığı ile düzenlenen<br />

panelin “İstihdam Politikalarının İş Dünyasına Yansımaları” başlıklı<br />

1. oturumunda, oturum başkanı İstanbul Üniversitesi İktisat<br />

Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sedat Murat, Türkiye Cumhuriyet<br />

Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Dr. İbrahim Turhan, İŞKUR<br />

İstanbul İl Müdürü Muammer Coşkun, Avea İletişim Hizmetleri<br />

CEO’su Erkan Akdemir, ADECCO Türkiye Başkanı Tibet Eğrioğlu<br />

yer aldı.<br />

“Türkiye’de İnsan Kaynakları Profili ve Etik Değerler” konulu<br />

2.oturumda ise oturum başkanı Marmara Üniversitesi İktisadi<br />

ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. İbrahim<br />

Öztürk , İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet<br />

Cevat Acar , THY Genel Müdür Yardımcısı Kazım Çalışkan,<br />

UTESAV Başkanı ve İTO Yönetim Kurulu Üyesi İsrafil Kuralay,<br />

Colin’s – Loft İnsan Kaynakları Direktörü Dr. Abdurrahman<br />

Baş konuşmacı olarak katıldı.<br />

Kamu, işveren ve insan kaynakları sektöründen katılımcıları bir<br />

araya getiren panelde, Türkiye’de çalışma hayatının sorunlarına<br />

ve bu sorunlardan en önemlisi istihdama dikkat çeken konuşmacılar<br />

istihdamın bugününe ve yapısına dikkat çekerken, çözüm<br />

bekleyen konular üzerinde ise önemli açıklamalarda bulundu.<br />

Merkez Bankası Başkan Yardımcısı İbrahim Turhan, Türkiye’nin<br />

enflasyon konusunda dünyada istisna bir ülke olduğunu belirterek,<br />

“Bizim gibi 20 yıllık bir dönem boyunca yüksek kronik enflasyonla<br />

yaşamış çok az ülke vardır. Biz de istediğimiz seviyeye<br />

gelemedik” dedi. Marmara Çalışanlar Federasyonu’nun, GlobalCV<br />

ile ortaklaşa düzenlediği İnsan Kaynakları Paneli’nde konuşan<br />

Turhan, Merkez Bankası’nın temel amacının, fiyat istikrarını<br />

sağlamak ve kalıcı kılmak olduğunu söylerken, ancak fiyat<br />

istikrarının hiçbir zaman büyüme ve istihdamı destekleme ile<br />

çelişmemesi gerektiğini anlattı. Turhan, küresel krizde ihracatın<br />

18 M‹MAR VE MÜHEND‹S


“Gelişen Türkiye’de Değişen İstihdam” üst başlığı ile düzenlenen<br />

panelin “İstihdam Politikalarının İş Dünyasına Yansımaları”<br />

başlıklı 1.oturumunda, oturum başkanı İstanbul Üniversitesi<br />

İktisat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sedat Murat, Türkiye<br />

Cumhuriyet Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Dr. İbrahim<br />

Turhan, İŞKUR İstanbul İl Müdürü Muammer Coşkun,<br />

AVEA İletişim Hizmetleri CEO’su Erkan Akdemir,<br />

ADECCO Türkiye Başkanı Tibet Eğrioğlu yer aldı.<br />

“Türkiye’de İnsan Kaynakları Profili ve Etik Değerler” konulu<br />

2.oturumda ise oturum başkanı Marmara Üniversitesi İktisadi<br />

ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. İbrahim<br />

Öztürk , İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof.<br />

Dr. Ahmet Cevat Acar , THY Genel Müdür Yardımcısı Kazım<br />

Çalışkan, UTESAV Başkanı ve İTO Yönetim Kurulu Üyesi<br />

İsrafil Kuralay, Colin’s – Loft İnsan Kaynakları Direktörü<br />

Dr. Abdurrahman Baş konuşmacı olarak katıldı.<br />

olumsuz etkilenmesi nedeniyle Türkiye’de de işsizliğin arttığını<br />

da belirterek, “Türkiye’de işsizlik yüzde 14,8’e kadar çıktıktan<br />

sonra kriz önceki seviyelere doğru bir iniş sürecine geçildi. Türkiye’de<br />

toparlanmanın çabuk olduğunu görüyoruz” diye konuştu.<br />

Turhan, 1981-2003 yılları arasında Türkiye'nin ortalama büyüme<br />

hızının yüzde 3 olarak gerçekleştiğini hatırlatarak, “Zaten bu<br />

süre içinde nüfus yüzde 2,5 arttı. Yani doğal büyüme de artan<br />

tüketimle bu civarlarda olacaktı” dedi ve söz konusu dönemde<br />

insan kaynaklarının verimli kullanılamadığına dikkat çekti.<br />

Türkiye'yi “25 milyonluk işgücüne sahip ve her yıl 1 milyon kişiye<br />

iş bulmak zorunda olan bir ülke” şeklinde tanımlayan Turhan,<br />

2005'ten 2010'a kadar Avrupa'da işsizliğin yüzde 7,3'ten<br />

10,1'e, ABD'de yüzde 5'ten 9,8'e çıktığını, Türkiye'de ise 1,7<br />

puan artarak yüzde 11,6'ya yükseldiğini hatırlatarak, “Türkiye<br />

daha çabuk toparlandı. Bu, ülkedeki ekonomik avantajlardan<br />

kaynakladı” şekline konuştu.<br />

Panel’de konuşan Avea CEO’su Erhan Akdemir, Avea olarak istihdama<br />

yönelik çalışmalarının olduğunu ve çalışan sayısının 2<br />

yıl içinde yüzde 50 artarak 3 bine ulaştığını söyledi. Akdemir,<br />

2011’dede çalışan sayısının yüzde 20 artacağına dikkat çekti.<br />

Akdemir, bayiler ve teknik servislerle birlikte toplam çalışan sayılarının<br />

35 bini bulduğunu söyledi. GSM sektörünün 30 milyar<br />

dolarlık büyüklüğe ulaştığını dile getiren Akdemir, son iki<br />

yılda bin 500'e yakın yeni personel istihdam ederek kadrolarını<br />

3 bine çıkardıklarını aktardı. 2012 sonuna kadar kadrolarına<br />

600 kişiyi daha ekleyeceklerini bildiren Akdemir, sektörde bir ilki<br />

gerçekleştirerek Ar-Ge merkezi kurduklarını, burada 250<br />

mühendisin çalıştığını kaydetti. Halen 20 farklı şirketi bünyelerinde<br />

toplayıp bir kuluçka sistemi gibi çalışarak Türkiye'nin tanıdık<br />

olmadığı bir iş modeline geçeceklerini duyuran Akdemir,<br />

bu yıl bir de pazarlama akademisi kuracaklarını açıkladı. Her<br />

yıl 10 bin stajyerin çalışmak için Avea'ya başvurduğunu da sözlerine<br />

ekledi. Akdemir, dünyada hızla yayılan evden çalışma tarzını<br />

GSM operatörü Avea’nın da benimsediğini belirterek. Söz<br />

konusu yöntemin maliyetleri düşürdüğünü, özellikle bayanların<br />

verimi arttırdığını vurguladı.<br />

İŞKUR İstanbul İl Müdürü Muammer Coşkun yaptığı konuşmada;<br />

“Girişimci ruh ne kadar artarsa işsizlik de o kadar aşağılara<br />

inecektir; hedefimiz 2011’de 5 bin kişiye girişimcilik eğitimi vermek”<br />

dedi. Bunun dışında İŞKUR tarafından verilen mesleki eğitimlerde<br />

hedefledikleri rakamın 2011 yılı içerisinde 32 bin kişiyi<br />

mesleki eğitime almak olduğunun altını çizdi.<br />

4441 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nun geçici 10. maddesinde<br />

değişikliğe gidilmesi hakkında da açıklamalarda bulunan İŞKUR<br />

İstanbul İl Müdürü Muammer Coşkun yeni düzenlemelerde işvereninde<br />

işçinin de karlı olacağının sinyallerini verdi. Coşkun,<br />

uzun süren konuşmasını işverenlere ithafen söylediği “Biz İŞKUR<br />

olarak bu devletin garson kurumuyuz. Daha önceden tozlu ve<br />

topraklı tabelalara sahip bir iş ve işçi bulma kurumuydu. Ama<br />

bize gelmiş olan hizmet alıyor. Hizmetin karşılığında ise kasasında<br />

parası kalıyor. Eğer bizimle çalışmak istiyorlarsa kapımız<br />

açık” sözleriyle noktaladı.<br />

OCAK-fiUBAT 2011 19


HABERANAL‹Z<br />

ORMAN VASFINI TAM<br />

OLARAK KAYBETMİŞ<br />

ORMAN ARAZİLERİNİN<br />

DURUMU (2B)<br />

2B ARAZİLERİ SADECE “ŞEHİR, KASABA VE KÖY YAPILARININ TOPLU<br />

OLARAK BULUNDUĞU YERLEŞİM ALANLARI”NI KAPSAMAMAKTADIR.<br />

2B ARAZİLERİ DENDİĞİNDE AKLA İLK OLARAK BU TÜR YERLERİN<br />

GELMESİNİ OLSA OLSA BU YERLERDEKİ OLUŞMASI MUHTEMEL RANT<br />

OLARAK SÖYLEYEBİLİRİZ.<br />

YILMAZ ALUÇ Harita Yük. Müh.<br />

20 M‹MAR VE MÜHEND‹S


ÜLKEMİZDE özellikle son on yılda<br />

kentsel yaşamı daha iyi hale getirmek<br />

için yapılan mevzuat düzenlemeleri<br />

had safhadadır. Kuşkusuz<br />

bunların başında 5216 sayılı “Büyükşehir<br />

Belediyesi Kanunu” , 5747 sayılı “Büyükşehir<br />

Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe<br />

Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik<br />

Yapılması Hakkında Kanun” gibi kanunlar<br />

toplumsal yaşamanın temelini oluşturan<br />

şehircilik olgusunda bütün yapıları tamamlanmaya<br />

çalışılmıştır. Şehircilik hizmetlerini<br />

vatandaşa sağlayan en önemli<br />

kamu tüzel kişiliklerinin başında belediyeler<br />

gelmektedir. İşte tam bu noktada belediyeler<br />

vatandaşa hizmet sağlarken bir<br />

kısım yasal yükümlülükleri de yerine getirmekle<br />

yükümlüdür. Biryandan imarlı<br />

alanlara hizmet götürme yükümlülüğü<br />

olan belediye diğer yandan da imarsız yapılaşmanın<br />

olduğu mahalleler bütününe<br />

de 21. yüzyıl dünyasında adeta hizmet götürme<br />

bakımından bir çıkmaz içindedir.<br />

İmarsız yapılaşmaların birçok sebepleri<br />

var olmakla beraber konumuzla alakalı<br />

olması bakımından orman vasfını tamamen<br />

kaybetmiş 2B kapsamındaki orman<br />

arazilerine bireylerin ruhsatsız olarak yapı<br />

yapmaları bir nevi işgal etmeleriyle yeni<br />

binalar türemesidir.<br />

Orman Bakanlığı’nca öteden beri yürütülmekte<br />

olan “orman vasfında olmayan bazı<br />

arazilerin orman sınırları dışına çıkarılması”<br />

çalışmalarının tarihini 1945 yılına<br />

kadar götürebiliriz. Bu konuda ilk yasal<br />

düzenleme 1970 yılında anayasada (1961<br />

Anayasası) yapılan değişikliklere paralel<br />

olarak 1974 yılında çıkarılan 1744 Sayılı<br />

Kanunla yapılmıştır. 1982 yılında kabul<br />

edilen mevcut anayasamızda, 1961 Anayasa’sının<br />

ormanlarla ilgili hükümleri aynen<br />

benimsenmiştir. 1961 Anayasa’sındaki<br />

orman vasfının kaybedilme tarihi 15<br />

Ekim 1961 iken bu tarih 1982 Anayasa’sında<br />

31 Aralık 1981 tarihine çekilmiştir.<br />

2003 yılında yapılan ancak cumhurbaşkanınca<br />

tekrar görüşülmek üzere TBMM’ye<br />

geri gönderilen anayasa değişikliği metninde<br />

de 31 Aralık 1981 tarihi aynen korunmuştur.<br />

2B Arazileri sadece konut alanı olan araziler<br />

olmamakla beraber bu tip arazilerin<br />

tanımını irdeleyelim. Anayasa ve yasalara,<br />

6831 Sayılı Orman kanunu’nun 2B maddesine<br />

göre; 31 Aralık 1981 tarihinden önce<br />

bilim ve fen bakımından orman niteliğini<br />

tam olarak kayıp etmiş yerlerden tarla,<br />

bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık,<br />

fıstıklık (antep fıstığı, çam fıstığı) gibi çeşitli<br />

tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak<br />

gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar<br />

olduğu tespit edilen araziler ile şehir,<br />

kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu<br />

yerleşim alanları 2B arazileri<br />

olarak adlandırılmıştır.<br />

Tanımdan da anlaşılacağı üzere 2B arazileri<br />

sadece “şehir, kasaba ve köy yapılarının<br />

toplu olarak bulunduğu yerleşim alanları”nı<br />

kapsamamaktadır. 2B arazileri<br />

dendiğinde akla ilk olarak bu tür yerlerin<br />

gelmesi olsa olsa bu yerlerdeki oluşması<br />

muhtemel rant olarak söyleyebiliriz. Bu<br />

tür arazilerin gerçek sahibi devlet olmakla<br />

beraber ilgili yasalara göre 2B arazileri,<br />

orman kadastro kesin sonuçlarına ve<br />

yasaya göre hak sahibi olan şağilleri (işğal<br />

ederek kullananları) ve yasada belirtilen<br />

şehir kasaba, köy yerleşim yerlerindeki<br />

toplu yerleşim arazileri yasal şağilleri,<br />

orman 2B kadastrosunda kullandıkları<br />

şağili oldukları orman sayılmayan aksine<br />

tarım arazisi olan ve yerleşim yeri arazileri<br />

hak sahibi olarak kadastro tutanağına<br />

yazılanlar, diğer yasal şartlarada sahip<br />

iseler 2B arazilerinde ilgili yasalara göre<br />

hak sahibidirler.<br />

Türkiye’de ilgili bakanlığın açıklamasına<br />

göre 2B arazisi toplamda 250 bin hektar<br />

olduğu ifade edilmektedir. Bilindiği üzere<br />

üç bakanlığın ortak çalışması ile 2B çalışmaları<br />

yürütülmektedir. Çevre ve Orman<br />

Bakanlığı koordinasyonunda Maliye Bakanlığı<br />

ve Bayındırlık ve İskan Bakanlığından<br />

oluşmaktadır. İlk olarak Tapu Kadastro<br />

Genel Müdürlüğü tarafından bu kapsamdaki<br />

arazilerin durum tespiti yapılarak<br />

envanterleri güncel olarak oluşturulmuştur.<br />

Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nce<br />

envanter tespiti yapılan 2B arazilerinin<br />

değerleri tespit edilmektedir. Bu işlemler<br />

yapılırken arazilerin devlet adına sahibi<br />

Orman Genel Müdürlüğü ile gerekli iletişim<br />

kurularak yasal mevzuatın altyapı çalışmalarının<br />

yürütüldüğü izlenmektedir.<br />

Meclise şubat ayı içerisinde gelecek yasa<br />

tasarısında 2B arazileri hak sahiplerine şu<br />

şekilde verilmesi planlanmaktadır. Yeni<br />

yasa ile rayiç bedel komisyonu ile bina ve<br />

tesisleri fiilen kullananlar yer, mevkii, rayiç<br />

gibi hususları dikkate alarak her taşın-<br />

OCAK-fiUBAT 2011 21


HABERANAL‹Z<br />

Orman arazileri konusunda tüm kamu kurum ve<br />

kuruluşlarının yetki ve yükümlülükleri tekrar düzenlenerek<br />

siyasi gelecek uğruna geleceğimiz olan ormanlarımız bir oy<br />

uğruna peşkeş çekilmesinin önüne geçilmiş yasal<br />

düzenlemeler ve yaptırımlar yapılması gerekmektedir.<br />

maz için ayrı değer tespiti yapılacaktır.<br />

Teşkil edilecek satış komisyonu ile de tüm<br />

satış işlemleri yapılacaktır. Satış bedeline<br />

arazinin değerine ve işgalin kullanım süresine<br />

göre ecri misilde ekleneceği gözlemlenmiştir.<br />

SONUÇ VE ÖNERİLER<br />

1. Özellikle şehir ve kasabalarda 2B arazisi<br />

olup da yerleşim yeri olmuş mahalle<br />

kurulmuş alanlar zaten imarsız yapılar olduğu<br />

için belediyelerin yetkisinde olan<br />

ketsel dönüşüm yapma yetkisi bu alanlarda<br />

öncelik verilmesi ve bu alanlara da uygulanması<br />

zorunlu olmalıdır. Her zilyedin<br />

kentsel dönüşüme katılması zorunlu hale<br />

getirilmesi ve belediye tüzel kişiliklerinin<br />

2B alanlarında 5 yıl içinde kentsel dönüşüm<br />

yapması zorunlu hale getirilmelidir.<br />

2. Belediyeler bankalar ile işbirliği yaparak<br />

2B arazileri için yapılacak kentsel dönüşüm<br />

projelerinde uzun vadeli konut finansmanı<br />

olarak adlandırılan MORTGAGE<br />

sistemi ilk olarak ülkemizde bu alanlarda<br />

uygulanabilir. Böylece dar gelirli olarak<br />

adlandırılan hak sahiplerinin bu projeye<br />

katılmaları teşvik edilmiş olacaktır.<br />

3. Ayrı ayrı değer tespiti yapılan 2B arazilerinin<br />

devlet eliyle rayiç değeri tespiti yapılması<br />

yerine kendi alanlarında uzmanlaşmış<br />

bağımsız gayrimenkul değerleme<br />

uzmanlarına rayiç değer tespitleri yaptırılarak<br />

belediyelerden de görevlilerin olduğu<br />

devlet adına teşkil edilen satış komisyonunca<br />

kontrollerinin yapılarak onaylanan<br />

bir rayiç bedel tespiti yapılması daha<br />

faydalı olacaktır. Şöyle ki kredi ihtiyacı<br />

olan hak sahibi bankaya başvurduğunda<br />

değer tespitinin tekrar yapılması gündeme<br />

gelmesi kaçınılmazdır.<br />

4. 2B sorununun çözümüne anayasa değişikliğiyle<br />

başlansa da geçmişte yapılan<br />

yasal düzenlemeler ve yargı kararları da<br />

dikkate alınarak yasal altyapının çok iyi<br />

hazırlanması gerekir. 5831 sayılı Kanunla<br />

yapılan değişiklikler genelde teknik altyapının<br />

oluşturulmasına yönelik olup bu yasa<br />

2B alanlarının satışına imkan vermemektedir.<br />

5. Her şeyden önemlisi, tabir yerindeyse,<br />

kangren haline gelmiş bu sorun, geçmişte<br />

yapılan hatalar da dahil, sade vatandaşa<br />

her yönüyle açıkça anlatılmalıdır. Ülkemizin<br />

orman varlığının korunması ve geliştirilmesi<br />

için faaliyet gösteren sivil toplum<br />

kuruluşları da sorunun çözümüne<br />

katkı sağlamaları gerekir.<br />

6. 40 yıldır çözüm bekleyen 2B sorunu çözümsüz<br />

kaldıkça, “Nasıl olsa bir gün bu<br />

sorun çözülür biz de bu işten karlı çıkarız”<br />

düşüncesinde olanlar ormanlarımızı tehdit<br />

etmeye devam edeceklerdir. Çözümsüzlüğün,<br />

bu kamu arazilerini bedelsiz<br />

olarak kullananların dışında, hiç kimsenin<br />

menfaatine olmadığını düşünmekteyiz.<br />

7. Siyasi ve sosyal bütün toplumsal kesimler<br />

2B sorununun çözümünde kamu yararına<br />

olacak bir formül üzerinde uzlaşmalıdırlar.<br />

Bir daha bu konunun gündeme<br />

gelmemesi için, mevcut Anayasamızın<br />

169. ve 170. maddelerinde yer alan “Orman<br />

sınırlarının daraltılması”na dair hükümler<br />

yeniden düzenlenmelidir.<br />

8. Yapılacak bu yasal düzenleme orman<br />

arazileri ve sınırları konusunda bir milat<br />

olarak kabul edilmelidir.<br />

9. Ülkemizde ihtiyaç olması halinde orman<br />

kadastrosunun tekrar yapılarak güncel<br />

bir kadastro çalışması yapılmalı ve bu<br />

çalışmalar farklı teknolojik harita üretim<br />

yöntemleri (fotoğrametrik ve uydu fotoğrafları)<br />

ile sınırlar belli periyotlarda güncellenmelidir.<br />

10. Orman arazileri konusunda tüm kamu<br />

kurum ve kuruluşlarının yetki ve yükümlülükleri<br />

tekrar düzenlenerek siyasi gelecek<br />

uğruna geleceğimiz olan ormanlarımız<br />

bir oy uğruna peşkeş çekilmesinin<br />

önüne geçilmiş yasal düzenlemeler ve<br />

yaptırımlar yapılması gerekmektedir.<br />

22 M‹MAR VE MÜHEND‹S


HABERANAL‹Z<br />

Piri Reis Harita Derneği Başkanı Harita Mühendisi Selami Balcı<br />

“YAPILAŞMANIN OLDUĞU<br />

2B ARAZİLERİ KENTSEL<br />

DÖNÜŞÜM İÇİN MİLAT”<br />

SON BİRKAÇ YILDIR ÜZERİNDE ÇOK KONUŞULAN VE BÜYÜK BİR<br />

EKONOMİK GETİRİ BEKLENEN 2B ARAZİLERİ İLE İLGİLİ BİLİNMESİ<br />

GEREKENLERİ, GETİRİLERİNİ PİRİ REİS HARİTA DERNEĞİ BAŞKANI VE<br />

HARİTA MÜHENDİSİ SELAMİ BALCI İLE KONUŞTUK. TBMM’DE<br />

YENİDEN GÜNDEME GELEN 2B ARAZİLERİNİN EKONOMİK GETİRİSİNİN<br />

OLACAĞINI BELİRTEN BALCI, “YAPILAŞMANIN OLDUĞU 2B ARAZİLERİ<br />

KENTSEL DÖNÜŞÜM VE MORTGAGE İÇİN BİR MİLATTIR,” DEDİ.<br />

2B arazi ne demektir? Hangi bölgelerimizde<br />

daha yoğun yer almaktadır? Miktar<br />

olarak söylendiği kadar fazla mıdır?<br />

2B, Orman kanunun 2. maddesi B fıkrasıdır.<br />

6831 sayılı Orman Kanunun 2B maddesine<br />

göre; 31 Aralık 1981 tarihinden önce<br />

bilim ve fen bakımından orman niteliğini<br />

tam olarak kayıp etmiş yerlerden tarla,<br />

bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık,<br />

fıstıklık (antep fıstığı, çam fıstığı) gibi çeşitli<br />

tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak<br />

gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar<br />

olduğu tespit edilen araziler ile şehir, kasaba<br />

ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu<br />

yerleşim alanları 2B arazileri olarak<br />

adlandırılmıştır. Orman Kadastro Komisyonları’nca<br />

orman sınırları dışına çıkarılan<br />

alanları ifade etmektedir. Orman sınırları<br />

dışına çıkarma işlemi büyük çoğunlukla<br />

Hazine adına yapılmaktadır. Bu araziler<br />

Maliye Hazinesi adına tescilli olsun veya<br />

olmasın Maliye Hazinesinin sayılmaktadır.<br />

Türkiye genelinde orman vasfını yitirmiş<br />

arazi kapsamında 473 bin hektarlık arazi<br />

bulunuyor. 2-B arazilerinin bulunduğu iller<br />

sıralamasında, 45 bin 548 hektarlık<br />

arazi ile Antalya birinci sırada yer alıyor.<br />

Antalya'yı Balıkesir, Mersin, Adapazarı,<br />

Muğla ve İstanbul takip ediyor. İstanbul<br />

içinde ise 2B arazileri en çok, Beykoz,<br />

Ümraniye, Sultanbeyli, Kartal, Pendik,<br />

Eyüp, Gaziosmanpaşa, Çatalca Silivri ilçelerinde<br />

bulunmaktadır İstanbul’da 100.000<br />

den fazla parselin kadastrosu yapılmıştır.<br />

2B yasasının tarafı olan kamu kurumları<br />

nelerdir? Ne kadar hazırlıklılar ve uygulamada<br />

ne gibi sorunlar yaşanabilir?<br />

2B Orman Kanunu’nun bir maddesi olduğuna<br />

göre Orman Bakanlığı yani Orman<br />

İşletme Müdürlükleri (Orman Kadastro<br />

Komisyonları) bu maddeye göre daha önce<br />

orman olan alanların, orman vasfını yitirdiğinden<br />

orman sınırı dışına Hazine adına<br />

çıkardığından (1744 sayılı yasada eski<br />

tapu sahipleri adına da çıkarma olmuştur)<br />

diğer kurum Maliye Bakanlığı yani Milli<br />

Emlak Müdürlüğüdür. Sorun bu yerlerin<br />

tapuya geçirilmesidir. Tapuya aktarılmayan<br />

bu tür yerlerin değerlendirilmesi söz<br />

24 M‹MAR VE MÜHEND‹S


konusu değildir. Bunun için kadastro çalışması<br />

yapılmıştır. İstanbul genelinde,<br />

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü özel<br />

sektörden hizmet satın alarak (ölçüm-hesaplama-çizim)<br />

Orman İdaresinin de katılımı<br />

ile tüm İstanbul’daki 2B arazilerinin<br />

kadastrosunu yaparak bu arazilerin fiili<br />

kulanım durumları ile kim veya kimler tarafından<br />

kaç yıldan beri kullanıldığını,<br />

üzerinde varsa binalarında tespitlerini yaparak,<br />

Maliye Hazinesi adına tapuya tescilini<br />

sağlama çalışmasını bitirme aşamasındadır.<br />

Yeni yasa çalışmasında Toplu<br />

Konut İdaresi ve belediyeler de bu tip arazilerin<br />

değerlendirilmesinde söz sahibi olmaları<br />

söz konusudur.<br />

Neden 2B arazi diye bir sorun veya kavram<br />

ortaya çıkmıştır? 2B arazileri insanlar<br />

tarafından nasıl kullanılmaya başlandı?<br />

2/B arazileri çok eskiden beri tarla, bağ,<br />

bahçe, zeytinlik, meyvelik olarak kullanıldığı<br />

halde, orman idaresince ormanlar<br />

haritaya bağlanırken bu araziler orman<br />

bütünlüğünü bozmasın diye orman olarak<br />

değerlendirilmiş daha sonra bu yerler orman<br />

sınırları dışına çıkarılmış alanlar olduğu<br />

ve sahiplerince kullanılmasına devam<br />

edildiği gibi, ormandan açılmış yerlerin<br />

geçen zaman içinde niteliğinin değişmesi<br />

(şehirleşme gibi) nedeniyle orman<br />

sınırı dışına çıkarılan araziler olabilmektedir.<br />

Bu ayrımı yapmak son derece zordur.<br />

Özellikle yapılaşmanın olduğu arazilerin<br />

tekrar orman olması neredeyse imkânsız<br />

gibidir.<br />

2B arazilerinin devlet tarafından sahiplerine<br />

satışı sonrası yeni bir çarpık yapılaşma<br />

veya imar sorunları gündeme gelebilir<br />

mi? Bu alanlar yerleşime açık alanlar mıdır?<br />

Bu alanlarda çarpık yapılaşmanın olmaması<br />

için neler yapılmalıdır?<br />

Bu tür arazilerin satışı mutlak surette sıkı<br />

bir disipline bağlı olmalıdır. Yapılaşan yerler<br />

bir ölçüde satılmalı, diğer yerlerde fiili<br />

kullanıcılara satış belli bir metrekare ile<br />

sınırlandırılmalı, planlanmalı insanca yaşanabilir<br />

mekân ve çevre oluşturulmalı<br />

ekonomiye bu şekliyle kazandırılmalıdır.<br />

Ayrıca ilgili yasa tasarısında şöyle denilmektedir:<br />

“Tarım arazileri dışında kalan,<br />

üzerinde yapılaşma bulunan ve kentsel<br />

dönüşüm projeleri kapsamında değerlendirilmesi<br />

talep edilen yerlerden maliye<br />

Kentleşmenin olduğu 2B<br />

arazilerinde çözümden<br />

kaçınmak bu alanlarda<br />

yaşayanları kaderlerine terk<br />

etmek anlamına gelecektir.<br />

Bu vatandaşların da kent<br />

yaşamına entegrasyonu<br />

sağlanmalıdır. Yasal<br />

boşluklar giderilerek<br />

ulusumuzun en büyük<br />

sermayelerinden olan orman<br />

arazileri her ne sebepten<br />

olursa olsun işgaline kamu<br />

otoriteleri göz<br />

yummamalıdır.<br />

bakanlığınca uygun görülen taşınmazlar,<br />

hak sahipleri ve hakları da belirtilmek sureti<br />

ile 1319 sayılı kanunun 29. maddesine<br />

göre belirlenen asgari metrekare birim<br />

değeri üzerinden öncelikle toplu konut<br />

idaresi başkanlığına, talebinin olmaması<br />

halinde büyükşehirlerde büyükşehir belediyelerine,<br />

büyükşehir belediyelerinin talebinin<br />

olmaması halinde ilgili belediyelere,<br />

diğer yerlerde ilgili belediyelere devredilebilir.”<br />

Ülkemizde 5216 sayılı yasa kapsamında<br />

belediyelere kentsel dönüşüme<br />

yetki verilmiştir. Özellikle dar gelirli vatandaşlar<br />

tarafından işgale edilen kısımlar<br />

için kentsel dönüşüm projeleri geliştirilebilir.<br />

Bunun içinde vatandaşın finansman<br />

ihtiyacı yasal olarak düzenlenmiş<br />

mortgage (uzun vadeli konut finansmanı )<br />

sistemi ile karşılanması gündeme gelebilir.<br />

Kentleşmenin olduğu 2B arazilerinde<br />

çözümden kaçınmak bu alanlarda yaşayanları<br />

kaderlerine terk etmek anlamına<br />

gelecektir. Bu vatandaşların da kent yaşamına<br />

entegrasyonu sağlanmalıdır. Yasal<br />

boşluklar giderilerek ulusumuzun en<br />

büyük sermayelerinden olan orman arazileri<br />

her ne sebepten olursa olsun işgaline<br />

kamu otoriteleri göz yummamalıdır.<br />

2B arazilerinin ekonomik getirisi sizce ne<br />

kadar olacaktır? Bu getiri ülke ekonomisine<br />

büyük katkısı olacak mıdır?<br />

20 milyar dolar gelir getirmesi beklenen<br />

473 bin hektarlık araziden 50 bin civarında<br />

kısmının kadastro ve güncelleme çalışmaları<br />

tamamlandığı ifade edilmektedir.<br />

İlgili yasa tasarısında edinilen bilgilere<br />

göre kadastronun ardından Orman Bakanlığı<br />

2B arazilerini 'orman' kapsamı dışına<br />

çıkarması öngörülmektedir. Maliye<br />

Bakanlığı da Hazine arazisi olarak öncelikle<br />

hak sahiplerine satması planlanmaktadır.<br />

Arazilerde 5 yıl kullanım şartı<br />

aranacak. Hak sahiplerinden müracaat<br />

sırasında 10 bin liraya kadar başvuru bedeli<br />

alınması, bedelin en az yüzde 10'u<br />

ödenmesi ve 5 yıl taksit yapılması öngörülmektedir.<br />

İşgal tazminatı da 10 yıldan 5<br />

yıla inmesi ve ağaçlandırılabilecek yerler<br />

ise yeniden Orman Bakanlığı'na verilmesi<br />

planlanmaktadır.<br />

Arazilerin bedelsiz işgal edilmesi önüne<br />

geçilecek, ikinci el piyasası hareketlenecek<br />

ve bu arazilerdeki konutlardan Emlak<br />

Vergisi alınabilecek.<br />

2B arazileri tahmin edilen rakamların çok<br />

üstünde bir getiri demektir. Yapılaşmanın<br />

olduğu 2B arazilerinde eğer olduğu gibi<br />

fiili kullanıcılarına satış yapılırsa 5 bin m 2 ,<br />

10 bin m 2 , 20 bin m 2 gibi kullanıcılarına satışlar<br />

yapılacak. Devlet m 2 başına 1 birim<br />

gelir elde ederse, satıştan sonra satın<br />

alan 500 birim kazanacak, bu alanlarda<br />

kamu tüzel kişilikleri eliyle kentsel dönüşüm<br />

yapılırsa Devlet ekonomiye 5 bin birim<br />

katkı sağlayacak ülke ekonomisi büyük<br />

yarar görecektir.<br />

OCAK-fiUBAT 2011 25


M‹MARLIK<br />

GÜNÜMÜZ CAMİ<br />

MİMARİSİ ÜZERİNE<br />

DÜŞÜNCELER -I-<br />

MEHMET İŞCİ / Mimar<br />

Adak Işığı<br />

Sıcak yaz göklerinde<br />

Önde uzanan ovada<br />

Birden bir ışık sağdan<br />

Bir ışık soldan çıkar<br />

Ve bunlar<br />

Şimşek hızıyla birbirlerine ulaşırlar<br />

Bunu halk adak için uğur sayar<br />

Derler: Leyla ile Mecnun buluştular<br />

Bu göz açıp kapama anında<br />

Ne varsa dile muradında<br />

Mutlak yerine gelir arzun<br />

Yerde kavuşmayanlar gökte kavuşurlar<br />

Ve bir uğurlu anda<br />

Kavuşmak isteyenleri kavuştururlar<br />

Sezai Karakoç<br />

26 M‹MAR VE MÜHEND‹S


“Allah'›n mescidlerini ancak, Allah'a ve ahiret gününe (ruhu ölmeden evvel Allah'a<br />

ulaflt›rma gününe) îmân eden ve namaz› ikame eden ve zekât veren ve Allah'tan<br />

baflkas›ndan korkmayan kimseler imar eder. ‹flte onlar›n böylece hidayete erenlerden<br />

olmas› umulur.(Tevbe,18)”<br />

CAMİ KAVRAMI VE İSLAMIN<br />

SANAT VE ESTETİĞE YAKLAŞIMI<br />

Cami; toplayıcı, toplayan, kaplayan, müslümanların<br />

ibadet gayesiyle toplandıkları<br />

yer, ibadet mekanıdır."Câmi" terimi "(cemaatleri)<br />

bir araya getiren mescid" anlamındaki<br />

"el-mescidü'l-câmi"den kısaltılarak<br />

sonradan kullanılmaya başlanmıştır.<br />

Kur'an'da, hadislerde ve ilk tarihî kaynaklarda<br />

"câmi" yerine "mescid" kelimesi<br />

geçmektedir. "Mescid", "secde edilen<br />

yer" anlamında bir mekân ismidir. Namazın<br />

başka rükünleri de olmasına rağmen<br />

ibadet edilen yer, önemine binaen secdeye<br />

izafe edilmiştir. İnsanın daha ilk yaratılışında<br />

şahit olduğu secde (el-Bakara,<br />

2/34) hürmet ve tazimin en güzel ifadesidir.<br />

Hz. Peygamber (s.a.s) onu, kulun Allah'a<br />

en yakın anı olarak vasıflandırmıştır.<br />

(Nesâî, Tatbik, 78) İçinde Allah'a ibadet<br />

edilen her yere mescid denilmiştir. Kur'an<br />

bu geniş anlamıyla mescidi geçmiş dinlerin<br />

mabedleri ile beraber zikreder. (el-<br />

Hac, 22/41).<br />

Batı dillerinde kullanılmakta olan "mosquee"<br />

ve benzeri terimler "mescid"in değişik<br />

telaffuzundan doğmuştur. Osmanlılar<br />

da sultanlar tarafından yaptırılan câmilere<br />

"selâtin câmi", vezirler ve rical tarafından<br />

yaptırılanlara, yaptıranın adına<br />

izafeten "câmii" küçük olanlara da "mescid"<br />

demişlerdir. Üstü açık yerlere namazgah<br />

denilmiştir. Câmi aynı zamanda<br />

“istediğini istediği zaman istediği yerde<br />

toplayan” anlamına gelen Allah'ın 99 esma-ül<br />

hüsna’sından biridir. Yaygın kabul<br />

görmeyen bir yaklaşıma göre cami kavramının<br />

dört büyük meleğin isminin baş<br />

harflerinden (Cebrail, Azrail, Mikail ve İsrafil(a.s.)<br />

oluştuğu şeklinde iddia edenler<br />

de vardır.<br />

Hilmi Yavuz bir yazısında “Yahya Kemal,<br />

Sermet Sami Uysal’la Sohbetler’inden birinde,<br />

Mehmet Akif ile kendisi arasındaki<br />

farkı şöyle dile getirir: ‘Akif, İslam ahlak<br />

ve akaidinin şairidir; ben İslam’ın şiirinin<br />

şairiyim’. Onun, ‘ben İslam şiirinin şairiyim’,<br />

sözünü, onun İslam medeniyetinin<br />

şairi olduğu biçiminde de okuyabiliriz.<br />

Eğer bu doğruysa, Mehmet Akif’le Yahya<br />

Kemal arasındaki ayırt edici çizgiyi, örneğin,<br />

‘Cami’ kavramından yola çıkarak çizebiliriz,<br />

-şöyle: İslam akaidinin şairi olarak<br />

Akif’ için ‘cami’, Müslümanların Allah’ın<br />

önünde topluca ya da tek tek, secdeye<br />

gelip ibadet ettikleri mekan’dır; Yahya<br />

Kemal için ise, tıpkı Itri’nin Naat’ı, Karahisari’nin<br />

bir hattı gibi, İslam Medeniyetinin<br />

estetik ifadesi…” belirtmektedir.<br />

Bilge Mimar Turgut Cansever Türkiye’de<br />

cami mimarisi ile ilgili olarak şunları söylüyor.<br />

Hz. Peygamber “İnsanların en iyisi<br />

âlimin iyisi, insanların en kötüsü âlimin<br />

kötüsüdür.” buyuruyor. Bütün yetki, o alanı<br />

en iyi bilen insana verilmiş. Biz Türkiye’de<br />

böyle bir girişimden söz edebilir miyiz?<br />

Yani şu kişi bu işi en iyi biliyor diyebilir<br />

miyiz? Tabiî bu da bir ilk meseledir. Bütün<br />

İslâm dünyasında bundan bir asır evvel<br />

hâlâ dünya şaheserleri üretenler vardı.<br />

Bugün İslâm dünyasında doğru dürüst<br />

bir şey yapılamıyor. Evvela iyi ve kötünün<br />

ne olduğu bilinmiyor, tabiî bir yığın pespayelikler<br />

görülüyor, bunları aşmak için vasat<br />

iyilerin örnek teşkil etmesi yeterli değildir.<br />

Mutlak süratle en iyinin etkinliğini<br />

sağlamak gerekiyor. Dolayısıyla da biz<br />

mimarlar olarak, bu defa o en iyinin ne olduğunu<br />

tarif etmek mecburiyetindeyiz. Ve<br />

buna giderken de peşin hükümlerimizden<br />

vazgeçmeye de hazır olmalıyız, her türlü<br />

egodan sıyrılarak, hakikate dosdoğru bakarak<br />

çözüme doğru ilerlemeliyiz. Bunun<br />

çok zor olduğu da ortada. Tabiî biz dini,<br />

ibadetten ibaret saydık. Evet din, “Amel<br />

bilgisidir buyruluyor, yani işlerimizi nasıl<br />

yapacağımızın bilgisi. Biz Türkiye’de iyiyi<br />

seçmek için bir araya gelip gerçekten<br />

hangisi iyidir?<br />

Bugün gerçekten şehirlerimizin, konut<br />

stokumuzun ve camilerimizin perişanlığı<br />

bir vakıa. Bunu nasıl aşabileceğimizi hep<br />

beraber düşünmemiz, iyi örneklerin ortaya<br />

konulmasına tavassut etmemiz ve ortaya<br />

konulacak iyi örneklerin de hayata<br />

geçmesini, tanıtılmasını, değişime katkıda<br />

bulunacak şekilde halka takdim edilmesini<br />

bir program haline getirmemiz<br />

icap edecek.”<br />

Günümüz camilerinin estetik ve sanattan<br />

yoksun ve nispetleri bozulmuş şekilde 16.<br />

yy formlarını başarısız tekrarlar yapmalarını<br />

nasıl izah edebiliriz. Camilere tip proje<br />

önerenlerden, ayakkabıyla girilip sıra-<br />

OCAK-fiUBAT 2011 27


M‹MARLIK<br />

lara oturulmasına kadar son derece temelsiz<br />

ve mimarlık, sanat ve kültürel değerlere<br />

uzak görüş sergilenmesi sıkça<br />

rastlanılan tavırlardır. Osmanlı döneminin<br />

hiç şüphesiz en büyük mimarbaşı olan Sinan<br />

dahi kendi eserlerini bir daha tekrar<br />

etmemiş, her seferinde daha iyisini aramıştır.<br />

Camiyi kiliseye benzetmek isteyen<br />

ve camiye hiç gitmeyen malum çevreler<br />

camilere ayakkabıyla girmeyi ve sıralarda<br />

oturmayı önerecek cüreti göstermişlerdir.<br />

Allah’ın insanı halifesi olarak yarattığı<br />

ve ona dünyayı güzelleştirme, yaşanılır<br />

kılma ve hüsnü muhafaza görevi verdiğinin<br />

ihmali mi bizim muhayyilemizi böylesine<br />

daralttı? Öyle ki İslam’ın bir medeniyet<br />

olduğu olgusunun gözardı edilip geriye<br />

itilip buna karşılık, onun sadece akaidden<br />

ibaret bir nasslar manzumesi olduğu<br />

görüşü İslamcı çevrelerin yeni paradigması<br />

haline geldi.<br />

Bugün Türkiye’de şu ya da bu<br />

biçimlerin ötesinde caminin<br />

toplumsal, politik ve estetik<br />

yönleriyle mimarlık<br />

hafızamızda yer alan<br />

geçmişimizle, gündelik<br />

gerçeğin hesaplaşması pek<br />

yapılamamaktadır.<br />

CAMİ MİMARİSİNİN ÖNEMİ VE<br />

MİMARLARIN ÖNÜNDEKİ TABULAR<br />

Camiler, mimarlık eserlerinin en plastik,<br />

en zarif, en estetik unsurlarının ifade edilebileceği<br />

öncü, yönlendirici ve taşıyıcı<br />

yanlarını ifade ederler. Bu kavramsal tanımlama<br />

mühendislikte örneklemeye çalışılırsa;<br />

bir ülkede “havacılık ve uzay mühendisliği”nin<br />

gelişmesi o ülkenin ileri<br />

teknolojiyi topyekun üretmesine öncülük<br />

etmesi açısından nasıl etkiliyorsa cami<br />

mimarisi de genel mimarlık faaliyetlerini<br />

o ölçüde etkiler...<br />

Son yüzyılda inşaa edilen cami projelerinde<br />

temel iki yaklaşıma rastlanmaktadır.<br />

Ya din ve cami gibi arkaik (güzel sanatlarda<br />

klasik çağ öncesinden kalan) ve içselleştirilmiş<br />

anlamlar katmanı taşıyan ve<br />

bunu belirgin sembollerle (kubbe, minare<br />

gibi) gösteren bir alanda çeşitli metaforlar<br />

kullanan, mevcut sembolleri yeniden yorumlayarak<br />

tekrarlayan ve sonuçta nispetleri<br />

bozularak abartılı biçimlere ulaşan<br />

ya da konuyu ve dolayısıyla biçimleri azaltarak,<br />

arındırarak, saflaştırarak ibadet etme<br />

eyleminin özüne inmeye çalışan ve bunu<br />

minimalist bir dille ifade etme yolunu<br />

seçen yaklaşımlar görülmektedir. Ancak<br />

her iki yaklaşımın da ıskaladığı bir tutum<br />

var; bugün Türkiye’de şu ya da bu biçimlerin<br />

ötesinde caminin toplumsal, politik ve<br />

estetik yönleriyle mimarlık hafızamızda<br />

yer alan geçmişimizle, gündelik gerçeğin<br />

hesaplaşması pek yapılamamaktadır.<br />

“Mimar Sinan” ve “geleneksel cami mimarisinin”<br />

bugün Türkiye’de mimarlığın<br />

gelişmesinde engel gibi görülen tabuların<br />

en büyüklerinden birisi olduğuna dair<br />

görüşler sıkça yer almaya başlamıştır.<br />

Uğur Tanyeli’nin Garanti Galeri’den çıkan<br />

“Mimarlığın Aktörleri: Türkiye<br />

1900–2000” kitabında belirttiği gibi Osmanlı<br />

cami geleneği ve onun tek temsil-<br />

28 M‹MAR VE MÜHEND‹S


cisi olarak gösterilen Mimar Sinan etrafında<br />

oluşturulan hâle bugün cami meselesinin<br />

gerçekçi bir şekilde ele alınmasını<br />

engellemektedir. Uğur Tanyeli ”Mimar<br />

Sinan’a bu kadar yüce bir durum atfettikçe<br />

onun altında eziliyor ve bir şey yapamaz<br />

duruma geliyoruz. Onunla asla kazanamayacağınız<br />

bir yarışın içindesiniz<br />

demektir bu. Bu yarış kazanılabilir mi?<br />

Bütün doğruları temsil eden ebedi doğru<br />

karşısında sefil, trajik figüranlar durumuna<br />

düşüyoruz hep” demişti. Camilerle<br />

ilgili proje yarışmalarında “Büyük Usta<br />

Mimar Sinan’ın Anısına” gibi ibarelerle<br />

tanımlamalar daha en baştan yarışmacıları<br />

mitleştirilmiş ve dokunulmaz kılınmış<br />

bir isim ile karşı karşıya getiriyor. Bu durumsa,<br />

tüm bu külliyatla baş etmek adına<br />

abartılı davranmak ya da tevazu ile az<br />

yapmak gibi ilk bakışta iki karşıt durum<br />

gibi görünseler de aslında çok benzer bir<br />

davranış modelini doğuruyor.”<br />

İNKILAP – KAPİTALİZM İLİŞKİSİ/ ELİTLER<br />

VE MİMARLIĞIN DÖNÜŞEMEMESİ<br />

Osmanlı mimarisi (dolayısıyla cami mimarisi),<br />

Selçuklu mimarisinin geliştirilerek<br />

ve Bizans ve diğer çevre unsurları da<br />

mezceden bir geleneğin ürünüdür. Yüzyıllar<br />

boyunca yavaş yavaş, damıtılarak tekamül<br />

etmiştir. Bu şekliyle toplumla tevhid<br />

edilmiştir. Dil gibi topluma içkindir,<br />

onun ayrılmaz bir parçasıdır, modern<br />

dünyada böylesine tevhidi yaklaşımın/bir<br />

dil birliğinin olmadığı ortadadır. Elimizde<br />

referans alabileceğimiz ve tevarüs eden<br />

sabit bir gerçeklikten çok, üretilen, tüketilen<br />

ve bir süre sonra yerini başka sanal<br />

gerçeklere bırakan nitelikte bir yaklaşım<br />

biçimi mevcuttur. Hal böyle olunca ya referansını<br />

bu değişken gerçeklikten olan<br />

bireysel dilin teşkili gerekir ya da cismi<br />

olan ama koşulları artık olmayan bir gerçekliğe<br />

referans verdiğinizde tekrar ve<br />

ucuz bir taklit olma durumunda kalınmaktadır.<br />

Tevhide aykırı temellenen bu<br />

şekli ile denenen bütün çabaların bizi<br />

mutlak gerçekliğe ve geçmişimizin toplum<br />

nezdinde genel kabul görmüş tevhidi<br />

diline ulaştırması mümkün değildir.<br />

Yakın tarihimizde 20.yüzyıl başlarında bir<br />

kırılma yaşayan toplumumuzda bu sorunun<br />

nasıl bir ideolojik yaklaşımlardan<br />

kaynaklandığını anlamaya çalışılmalıdır.<br />

Cumhuriyet’in ilanı bir devrimdi ve asırlardır<br />

yerleşik olan ve son dönemde pörsümüş<br />

olan dünya çapındaki medeniyetimizle,<br />

irfanımızla bir hesaplaşma ve batıya<br />

öykünme üzerine bina edilmekteydi.<br />

Bir günde insanlardan yüzyıllardır bildikleri<br />

yaşam pratiklerinin, düşünme şekilleri,<br />

değerler manzumesi ve hatta okumayazma<br />

aracı olan harfleri bırakmaları istendi.<br />

Bu dönüşüm 1920’lerin dünya siyasi<br />

konjonktüründe emperyalizmin hedeflediği<br />

doğal bir süreçti. Bütün dünya uluslararası<br />

güçler eliyle 19. yüzyıldan itibaren<br />

başlayan uluslaşma sürecine itilmiş, Türkiye<br />

Cumhuriyeti de modern batı dünyasındaki<br />

yerini almak üzere uygun adımları<br />

atmaya başlamıştı. Ardarda yapılan inkılaplarla<br />

toplumda radikal değişiklikler<br />

yapılmaya çalışıldı. Böylelikle Cumhuriyet<br />

elitleri Türkiye’yi Türklük(!) ve laiklik kavramları<br />

temelinde yeniden şekillendirdiler.<br />

Ama burada değişmeyen temel bir tavır<br />

devam ettirilerek son dönem Osmanlı<br />

elitlerinin yerini Cumhuriyet elitleri aldı;<br />

Anadolu yani taşra yine dışarıda bırakıldığı<br />

gerçeğidir.<br />

Yeni dönemde genç cumhuriyetin “cami<br />

mimarisi ve yapımı” gibi bir sorunu yoktu.<br />

Bunun iki sebebi ileri sürülmekteydi. Birincisi<br />

savaş sonrası küçülen ve nüfusu<br />

azalan ülkede yeni camilere ihtiyaç yoktu.<br />

İkincisi hâkim ideoloji cami yapımını laikliğe<br />

karşı bir tavır olarak telakki ediyor ve<br />

buna karşı direnç göstererek laiklik kalesini<br />

koruma iddiasındaydı. Buna karşılık<br />

köyden kente göç sürecinde özellikle büyükşehir<br />

periferilerinde oluşan yeni yerleşmelerde<br />

halkın talepleri yeni cami yapımını<br />

zorunlu kılmaktaydı. İktidarın yaptırmama<br />

yönündeki iradesine karşılık<br />

halk kamuya ait arazileri çevirerek geçici<br />

mescitler yapmaya başlamış ve ardından<br />

da bu geçici yapılar yıkılarak proje ve ruhsatı<br />

olmayan camiler inşaa etmeye başlamıştı.<br />

Hâkim ideoloji cami yaptırmamayı<br />

laikliğin bir kazanımı olarak değerlendirirken,<br />

halk da derme çatma da olsa cami<br />

yapmayı dinin başarısı olarak değerlendiriyor<br />

ve kaleyi fethetmenin(!) mutluluğunu<br />

yaşıyordu. Yerel yönetimler 1990’lı yıllara<br />

kadar imar planlarında cami alanı ayırmayı<br />

bile düşünemiyorlardı. Ancak 1990<br />

sonrası yerel yönetimlerdeki iktidar değişikliği<br />

ile camiler de imar planında esaslı<br />

bir şekilde yer almaya başladı. 2010 yılından<br />

sonra bile hala kamu projelerinin büyük<br />

çoğunluğunda mescit yerinin ayrılmaması<br />

veya yeterli büyüklükte olmaması<br />

aynı tavrın bir devamı gibiydi.<br />

Mimarlık çevrelerinde özgün ve aykırı görüşleriyle<br />

öne çıkan Mimar Uğur Tanyeli;<br />

“Bu noktada bir parantez açmak gerekiyor.<br />

Birinci kuşak olarak adlandırılabilecek<br />

Avrupa merkezli modernleşme süreci<br />

ile ikinci kuşak modernleşme olarak<br />

adlandırılabilecek Türkiye modernleşmesi<br />

arasındaki en temel fark şuydu: Batıda<br />

modernleşme süreci belirli bir sermaye<br />

birikiminin ardından, feodal yapılanmaların<br />

çözülmesiyle ortaya çıkan toplumsal<br />

ve ekonomik taleplerin baskısıyla oluşmuş<br />

ve motivasyonunu tabandan alan bir<br />

süreçtir. Türkiye modernleşmesi ise İttıhat<br />

ve Terakki’den beri Batı’ya dahil olmaya<br />

çalışan bir devlet elitinin projesidir<br />

ve burada toplumsal bir talep değil ideolojik<br />

bir tercih vardır.<br />

Mimarlar, Osmanlı’dan beri hep bu elit<br />

geleneğin bir parçası olmuşlardır. Osmanlı’da<br />

mimar devletin halk üzerinde tahakküm<br />

kurmasındaki önemli aktörlerden<br />

biri idi. Modern Türkiye Cumhuriyet’inin<br />

ilanından sonra bir anda “eski<br />

olan” kötü ve köhne olarak nitelenirken<br />

“yeni olan” mutlak doğru olarak kabul<br />

edildi. Mimarlar da bu sefer yeni oluşan<br />

elit grubun ideolojisini görünür kılmak gibi<br />

bir görev edindiler. Dönemin Arkitekt ve<br />

diğer ev dergilerine bakıldığında modern<br />

konutun ve içindeki yaşamın nasıl övüldüğünü<br />

görmek mümkündür. Her planda<br />

bir köşeye piyano kondu, verilecek parti-<br />

OCAK-fiUBAT 2011 29


M‹MARLIK<br />

Bu yüzden bugün el yordamı ile günlük ihtiyaçlara<br />

cevap vermek için yapılan her<br />

cami bir garabet olarak niteleniyor, lanetleniyor.<br />

Evet, belki gerçekten öyledirler<br />

ama bir yandan da çok basit, gündelik<br />

pratiklerle üretilmektedirler. Buna sırt<br />

çevrilemez, görmezden gelinemez. Hemen<br />

birkaç basit gerçek sıralayalalım:<br />

Kapitalist ekonomi içinde arsa bir metadır<br />

ve özellikle kent içindeki ekonomik değeri<br />

sadece bir camiye ayrılamayacak kadar<br />

büyüktür. Dokunulmaz cami geleneği ve<br />

programı çok kolayca ve pragmatik bir tavırla<br />

zemin katındaki bir çarşı ya da marketle<br />

birleşebilir. Ya da caminin toplum<br />

nezdinde bir tabu olması durumu kolayca<br />

kentin çeperlerinde imar izni olmadan<br />

oluşan ve sürekli yerlerinden edilme korkusu<br />

yaşayanların hemen bir cami inşa<br />

ederek meşruluklarının olmasa bile en<br />

azından dokunulmazlıklarının aracı olabilir.<br />

Bu örneklere merkezi yönetimin dışladığı<br />

bir eğitim modeline camilerin ev sahipliği<br />

yapması ya da cami yaptırma vakıf<br />

ve derneklerinin bir bağış ekonomisinin<br />

parçası haline gelmesi kolayca eklenebilir.<br />

Kısaca söylemek gerekirse Türkiye’de<br />

mimarlık kendi tarihinden gelen konvansiyonlar<br />

nedeni ile dönüşemezken, cami<br />

mimarisi çok pragmatik temeller üzerinde<br />

değişmiş ve içinde mimarlığın ol(a)madığı<br />

bir şekle bürünmüştür. Sürekli mimarlığın<br />

Türkiye’de bir meşruluk sorunu olduğundan<br />

bahsediyor, pek çok kentsel kararda<br />

mimara bir aktör olarak yeterince<br />

önem verilmediğine değiniyoruz. Bunu da<br />

düşünmeden, anlamadan daha çok veryansın<br />

ederek yapıyoruz. Sanırım cami konusunda<br />

(ve aslında her alanda) mimarlık<br />

toplumsal ve gündelik olana elit ve uzak<br />

bakışını bırakmadıkça bu konuda atılan<br />

her adım biçimlerin ve sığ tartışmaların<br />

dışına çıkamayacak“ şeklinde görüşlerini<br />

dile getirmektedir.<br />

Yerleşik düşünce kalıpları içerisinde hareket eden bir cemaatin<br />

baskısı ve sınırlandırmaları çoğu zaman tasarımcının üzerinde<br />

olduğu ve koşulların zorlandığı, yerleşik kalıpların kırıldığı<br />

bazı örneklerde, kimi zaman geleneksel çini ve tezyinat<br />

kullanımı gibi tasarımın felsefesine uymayan uygulamalar<br />

görülmekte, kimi zaman da, mimar yapıyı teslim ettikten sonra<br />

benzer unsurlar mimariye kullanıcılar eliyle eklenmektedir.<br />

ler için geniş teraslar konutun bir parçası<br />

haline geldi. Ancak henüz ortada bu modern<br />

yaşamı doğuracak bir toplumsal talep,<br />

sermaye birikimi ve endüstrileşme<br />

yoktu. Bunun için 1950’li yılları beklemek<br />

gerekecekti.” (…)<br />

1950’li yıllar kendi sermaye birikimini<br />

oluşturan taşranın taleplerini yüksek sesle<br />

telaffuz etmeye başladığı ilk yıllardır. Bu<br />

açıdan bakıldığında Türkiye’nin son 50 yıllık<br />

siyasi tarihi mevcut ideolojiye göre çok<br />

daha muhafazakar ama bir o kadar da<br />

pragmatik olan taşra ile devlet elitleri arasındaki<br />

mücadelenin tarihidir. Ancak taşranın<br />

muhafazakar görünümlü talepleri<br />

basit bir geri dönüş talebi değildir. Tam<br />

tersine modern ve kapitalist dünyanın<br />

zenginliklerinden pay alma hatta yön verme<br />

talebidir. Ve bu talep beraberinde kendi<br />

dünya anlayışını, modasını, kültürünü ve<br />

mekansal kurgularını getirmiştir. Ancak<br />

mimarlık bu yeni dünyanın bir parçası olamamış;<br />

kendi elit geleneğinin düşünce yapısı<br />

ve araçları tabandan gelen talebi anlamakta<br />

yetersiz kalmıştır. Durum böyle<br />

olunca da boş bırakılan alan anlık, basit,<br />

gelişi güzel reflekslerle doldurulmaya<br />

başlanmıştır.<br />

DEĞERLENDİRME VE SONUÇ<br />

21. yüzyıl cami mimarisini çağdaş malzeme<br />

ve teknoloji ile oluşturma arayışının<br />

sonucu olan mimarinin her örnekte farklı<br />

olması tasarımı yapan mimarlardan çok,<br />

yerleşik kalıpları kırmanın zorluğunda<br />

aranmalıdır. Yerleşik düşünce kalıpları<br />

içerisinde hareket eden bir cemaatin baskısı<br />

ve sınırlandırmaları çoğu zaman tasarımcının<br />

üzerinde olduğu ve koşulların<br />

zorlandığı, yerleşik kalıpların kırıldığı bazı<br />

örneklerde, kimi zaman geleneksel çini ve<br />

tezyinat kullanımı gibi tasarımın felsefesine<br />

uymayan uygulamalar görülmekte, kimi<br />

zaman da mimar yapıyı teslim ettikten<br />

sonra benzer unsurlar mimariye kullanıcılar<br />

eliyle eklenmektedir.<br />

20. yüzyılın son çeyreğinde, büyük kentlerimizin<br />

yaşanır olmaktan çıkaran çarpık<br />

imar faaliyetlerine ve onun parçasını oluşturan<br />

niteliksiz mimariye karşı bir tepki<br />

doğmuş ve bir avuç aydından, sokaktaki<br />

insana kadar bu tepkinin yaygınlaşması<br />

ise ancak 90’lı yıllarda gerçekleşmiş, çevremizi<br />

saran binlerce caminin niteliği ya<br />

da niteliksizliği bu dönemde konuşulmaya<br />

başlanmıştır. 1990’lı yıllar, cami tasarımında<br />

özgün arayışların yeniden canlandığı<br />

dönemdir.<br />

Günümüzde yapılması gereken, özgün<br />

çağdaş cami örneklerinin mimarlar ve geniş<br />

halk kitlelerince incelenip, tartışılması<br />

ve bu alandaki yeni yorum ve arayışların<br />

teşvik edilmesidir.<br />

Mimarlık hayatın yaşanmakta olduğu her<br />

yerde insanlığa yön vermekte ve hayatın<br />

şekillenmesini sağlamaktadır. Özgün mimari<br />

velud cemiyetlerden neşet eder. Bir<br />

cemiyet kendi durumunu ıslah etmedikçe<br />

onların hayatına etki eden hiçbir şey iyileştirilemeyecektir.<br />

30 M‹MAR VE MÜHEND‹S


DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />

32 M‹MAR VE MÜHEND‹S


EKONOMİK VE TOPLUMSAL BİR SORUN:<br />

İŞSİZLİK VE İSTİHDAM<br />

ÜLKELER‹N SAH‹P OLDUKLARI ‹fiGÜCÜNÜN DURUMU VE N‹TEL‹⁄‹ ÜLKELER‹N HEM EKONOM‹K HEM DE<br />

TOPLUMSAL GEL‹fi‹M‹N‹N ÖNEML‹ GÖSTERGES‹D‹R. BU BA⁄LAMDA ‹ST‹HDAM SORUNU HER ALANDA<br />

GEL‹fiMEN‹N ÖNÜNDEK‹ EN BÜYÜK ENGEL OLARAK KARfiIMIZDA DURMAKTADIR. ÖZELL‹KLE ÜLKEM‹ZDE<br />

‹ST‹HDAM UZUN YILLARDAN BER‹ ÇÖZÜLEMEYEN B‹R SORUN OLARAK HEP GÜNDEMDEK‹ YER‹N‹<br />

KORUMUfiTUR. M‹MAR VE MÜHEND‹S DERG‹S‹ OLARAK B‹Z DE BU SAYIMIZDA BU ÖNEML‹ SORUN ‹LE<br />

‹LG‹L‹ UZMANLARIN TESP‹TLER‹NE VE ÇÖZÜM ÖNER‹LER‹NE SAYFALARIMIZDA YER VERD‹K. DOSYA<br />

KONUMUZDA AKADEM‹SYENLER, ‹fi HAYATINDA YER ALAN ‹S‹MLER VE S‹V‹L TOPLUM KURULUfiLARI<br />

TEMS‹LC‹LER‹N‹N, ÜLKEM‹Z‹N TOPLUMSAL VE EKONOM‹K ANLAMDA GEL‹fiMES‹N‹N ÖNÜNDE ENGEL<br />

OLARAK GÖRÜLEN BU BÜYÜK SORUN ‹LE ‹LG‹L‹ GÖRÜfiLER‹N‹ OKUYACAKSINIZ.<br />

OCAK-fiUBAT 2011 33


DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />

G‹R‹fi<br />

İŞSİZLİK İLE İLGİLİ<br />

KALICI ÇÖZÜMLER<br />

ÜRETİLMELİDİR<br />

TÜRK‹YE’N‹N KARfiI KARfiIYA KALDI⁄I EKONOM‹K VE<br />

TOPLUMSAL SORUNLARIN EN ÖNEML‹LER‹NDEN B‹R‹<br />

‹ST‹HDAM SORUNUDUR. AB’YE TAM ÜYEL‹K YOLUNDA<br />

ÇEfi‹TL‹ ALANLARDA DE⁄‹fi‹M VE DÖNÜfiÜMLER‹N YAfiANDI⁄I<br />

ÜLKEM‹ZDE, ‹ST‹HDAM ALANINDA DA BUGÜNKÜ OLUMSUZ<br />

TABLOYU DÜZELTECEK, KALICI ÇÖZÜM YOLLARI<br />

GEL‹fiT‹R‹LMEL‹D‹R. ‹fiS‹ZL‹K G‹B‹ ÇOK YÖNLÜ TOPLUMSAL<br />

ETK‹LER‹ OLAN B‹R SORUN ÇÖZÜLMEDEN, BAfiKA<br />

ALANLARDA TOPLUMUN GENEL‹NE YÖNEL‹K BAfiARILI<br />

SONUÇLAR ELDE ETMEK DE MÜMKÜN DE⁄‹LD‹R.<br />

Ü<br />

lkelerin sahip oldukları işgücünün<br />

durumu ve niteliği o ülkelerin ekonomik<br />

gelişimlerinin temel göstergelerinden<br />

biridir. Ülkeler sahip oldukları<br />

insan kaynaklarını en etkin şekilde üretime<br />

sokabilmelidir. Aksi takdirde önemli<br />

derecede sosyal ve ekonomik maliyet yüklenmek<br />

zorunda kalırlar. Bu açıdan bakıldığında<br />

işsizlik problemi, sadece gelişmekte<br />

olan ülkelerin değil, gelişmiş ülkelerin<br />

de üstesinden gelmek zorunda olduğu<br />

bir sorundur. Avrupa'da işsizlik sorunu<br />

her geçen gün büyümektedir. ABD'de de<br />

durum çok farklı değildir. Gelişen teknoloji<br />

ve küreselleşme ülkelerde işsizliği<br />

arttırmaktadır. Afrika, Asya, Latin Amerika<br />

ülkelerinde işsizlik sorunu yoksullukla<br />

birlikte toplumsal sefalete dönüşmektedir.<br />

İstihdam oluşturmak amacıyla bu ülkelerde<br />

farklı politikalar geliştirilmekte ve<br />

uygulanmaya çalışılmaktadır. Ülkemizde<br />

de bu önemli sorunla ilgili çözüm önerileri<br />

uzmanlarca tartışılmaya devam etmektedir.<br />

Ekonomik ve toplumsal gelişim süreci<br />

istihdam sorununun çözümlerinin<br />

hayata geçirilmesiyle doğru orantılıdır.<br />

‹fi BÜROLARI DAHA ETK‹N OLMALIDIR<br />

Firmalar arasında mekik dokuyan ve kurumsal<br />

ilişkileri kuranlar arasında iş büroları<br />

ile ilgili bir kanaat oluşmuştur. Bir<br />

işsizlik sorunu varsa, işverenlerin çalışanlardan,<br />

çalışanların işverenlerden bir<br />

memnuniyetsizlikleri varsa bir yerde<br />

problem var demektir. İŞ-KUR’dan başlayarak<br />

şu anda Türkiye’de lisansını almış<br />

yaklaşık 500’e yakın iş bürosu var. Bunların<br />

en bilinenleri ve en büyükleri web siteleri<br />

üzerinden işveren ve iş arayanları buluşturuyor.<br />

Bu siteler üzerinden başvurduğu<br />

pozisyon ile ilgili gerekli kriterlere<br />

sahip olanların o işe girme oranları şu anda<br />

binde iki seviyelerinde. Bu da çok düşük<br />

bir orandır. Bunun nedeni olarak bir<br />

çok sebep sayılabilir. Burada işe başvuracak<br />

insanların firma algısı da önemli. Örneğin<br />

büyüklükleri aynı da olsa aynı sektördeki<br />

iki firmaya başvurular çok farklı<br />

olabiliyor. Biri çok yoğun bir talep alırken<br />

diğeri çok daha az talep alıyor. Burada firma<br />

ismi, semti vs. önemli etkenler.<br />

İş bürolarının bir kısmı web portalları üzerinden<br />

iş arayanlar ile işvereni buluşturuyor.<br />

Web portalları üzerinden çalışan iş<br />

bürolarının ‘ben size güvenilir, sağlam, nitelikli<br />

elemanlar bulacağım’ diye bir garantisi<br />

ve iddiası yok. Bu alan piyasası<br />

oluşmuş fakat çok da verimli olmayan bir<br />

alan. Web portalları üzerinden işe alım<br />

süreçleri hem zahmetli hem de istenilen<br />

düzeyde verim alınamadan sonuçlanıyor.<br />

İş büroları bu verimsizlikten hareketle sadece<br />

web portalı üzerinden çalışmanın yanında,<br />

danışmanlık hizmeti de vermelidir.<br />

İnsanları iş ehliyetleri konusunda iş ve<br />

sosyal sorgulamalarını yaptıktan sonra işverenlere<br />

gönderilmelidir. İşverenin kurumsal<br />

yapısına uygunluğunu sorgulayarak<br />

gittiği kurumda zorluk çekmemesini<br />

ve kuruma kolay uyum göstermesi sağlanmalıdır.<br />

Bu iş tabiri caizse organ nakline<br />

benziyor. Organın o insanın dokusuna<br />

uygunluğunu kontrol eder gibi işverene<br />

yardımcı olunmalıdır.<br />

‹fiS‹ZLER ÖNCE KEND‹LER‹N‹<br />

TANIMLAMALIDIR<br />

İstihdamı tartışırken gözden kaçan önemli<br />

bir konu da var. İnsanlar çok iş değiştiri-<br />

34 M‹MAR VE MÜHEND‹S


İnsanlar bir işe talip olduklarında kendilerini merkeze<br />

koyuyorlar ve işi tanımlıyorlar. Aslında işe talip olan kişi<br />

önce aynaya bakıp kendisini tanımlamalıdır. Talip olduğu iş<br />

ile ilgili neleri nasıl yapabileceğini ortaya koymalıdır.<br />

İşte bu noktada insanlarımız kendilerini analiz etmekten<br />

korkuyorlar.<br />

yor. Yani sorun istihdam sorunu mu yoksa<br />

insanlar neye talip oldukları ile ilgili kendilerini<br />

tanımlama problemi mi? İnsanlar<br />

bir işe talip olduklarında kendilerini merkeze<br />

koyuyorlar ve işi tanımlıyorlar. Aslında<br />

işe talip olan kişi önce aynaya bakıp<br />

kendisini tanımlamalıdır. Talip olduğu iş<br />

ile ilgili neleri nasıl yapabileceğini ortaya<br />

koymalıdır. İşte bu noktada insanlarımız<br />

kendilerini analiz etmekten korkuyorlar.<br />

Kişilere kendilerini analiz etme yeteneklerini<br />

kazandırmak, bu konuya ağırlık vermek<br />

gerekiyor. Şirketler yakın çevrelerinin<br />

referansları ile işe aldığı elemanları<br />

yetiştirip tatmin edici maaşlar vermediği<br />

sürece nitelikli eleman bulma konusunda<br />

sıkıntılar yaşamaya devam edeceklerdir.<br />

Çalıştıkları şirketlerde tatminsizlik yaşadıkları<br />

için insanlar çok fazla iş değiştiriyorlar.<br />

Diğer ön plana çıkarmamız gereken<br />

konu ise şirkete çalışması ile bir değer<br />

katan, şirketin kazancını artıran çalışan,<br />

bilançoda yazmasa bile şirketin ortağı<br />

olarak görülmelidir. Buna karşılık da bu<br />

çalışmalarından dolayı kendisi diğer ortaklar<br />

gibi kazançtan pay almalıdır.<br />

ARA ELEMAN SIKINTISI G‹DER‹LMEL‹<br />

Aslında bir adım daha geriye gidilerek eğitim<br />

konusuna da ağırlık verilmelidir. Bugün<br />

iş arayan elemanlar bir eğitim sürecinden<br />

geçerek bugüne geliyor. Eğitimler<br />

bugünkü iş dünyası dikkate alınarak verilmelidir.<br />

Okulda farklı bölümler okurken iş<br />

dünyasında okuldaki eğitimden farklı görevler<br />

oluyor. Makine, kimya, endüstri<br />

mühendisliği bölümleri okunuyor örneğin.<br />

Ama iş dünyasına gelince bu insanlar AR-<br />

GE mühendisi, bakım mühendisi gibi görevler<br />

alıyorlar. Bir diğer sıkıntı ise ara<br />

eleman sıkıntısıdır. Orta ölçekli firmaların<br />

birçoğu ara eleman konusunda sıkıntılar<br />

yaşıyor. Bu konuda meslek liselerine de<br />

ağırlık vermek gerekiyor.<br />

Türkiye’de nitelikli ara eleman ile ilgili büyük<br />

sorunlar var. Ara elemanlar meslek<br />

sahibi olmalıdır. Ama Türkiye’de bu elemanlar<br />

devekuşu misali ne deve ne de kuş<br />

gibiler. Mühendislik eğitimi ülkemizde<br />

belli düzeyde veriliyor. Fakat mühendis<br />

mezun olduğunda tamam olmuyor. Sadece<br />

bir formasyon almış oluyor. Mezun olduktan<br />

sonra da kendini geliştirmek zorundadır.<br />

Aslında üniversiteler ihtiyaca<br />

göre eğitim vermeli ve insan yetiştirmelidir.<br />

Bugün üniversitelerimiz ihtiyaca göre<br />

değil kendi isteklerine göre insan yetiştiriyorlar.<br />

Ara eleman konusunda üniversitelerimize<br />

büyük görevler düşmektedir.<br />

MESLEK‹ YÖNLEND‹RME<br />

YAPILARAK E⁄‹T‹M VER‹LMEL‹<br />

Türkiye’de işsizlik sorunun temelinde aslında<br />

iş değil mesleksizlik sorunu var. İlköğretimin<br />

8 yıla çıkması fidanlığımızı yok<br />

etmiştir. Çünkü 8 yıllık öğretimi bitiren çocuk<br />

artık fidan olmaktan çıkmış genç olmuştur.<br />

Artık ona gereken mesleki eğitimi<br />

vermezsiniz. Ağaç yaşken eğilir misali<br />

bu çocukları mesleki yönden eğitme fırsatını<br />

kaçırıyoruz. Böylece mesleksiz bir nesil<br />

yetişmiş oluyor. Üniversite eğitimi<br />

mesleki eğitimi tam anlamıyla veremez.<br />

Bu arada çalışan insanların yer değiştirmesi,<br />

diğer şirketler tarafından transfer<br />

edilmesi çok tehlikeli bir durumdur. Çünkü<br />

yer değiştiren veya transfer edilen kişi<br />

çalıştığı kurumda bir organizasyon sayesinde<br />

başarılı olmuştur. O organizasyon<br />

OCAK-fiUBAT 2011 35


DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />

içerisinden onu alıp başka bir şirkete büyük<br />

paralarla getirdiğinizde başarılı olması<br />

çok zordur. Bunun için böyle yer değiştirmelerde<br />

başarı çok istisnai bir durumdur.<br />

Bundan dolayı şirketlerin büyük paralar<br />

vererek böyle işlere girmek yerine<br />

kendi organizasyonları doğru bir şekilde<br />

oluşturup kendi elemanlarını yetiştirmek<br />

zorundadır.<br />

Türkiye’de bir meslek planlaması yapılmadığını<br />

görmekteyiz. YÖK ve Milli Eğitim<br />

Bakanlığı’nın önümüzdeki yıllar için bir<br />

meslek planlaması yapmadığını görüyoruz.<br />

Yani önümüzdeki yıllarda hangi meslek<br />

gruplarında ne kadar elemana ihtiyaç<br />

duyulacağı ile ilgili bir planlama yapılmaktadır.<br />

Bir diğer konu da iş hayatının patronları<br />

çalışanlarının sosyal hayatlarını ve<br />

gelir durumlarını iyi incelemek zorundadırlar.<br />

Gelir durumu gelişirken mesleki<br />

anlamda da bir çalışan gelişmelidir.<br />

ÜN‹VERS‹TE – SANAY‹<br />

‹fiB‹RL‹⁄‹ SA⁄LANMALI<br />

Önemli konulardan bir tanesi de üniversite-sanayi<br />

işbirliğinin sağlanmasıdır. Bu<br />

işbirliği sağlandığı takdirde üniversitelerde<br />

iyi eğitim alanların iş bulmaları da daha<br />

kolay olacaktır. Bu işbirliği bugün bazı<br />

üniversitelerimizde kısmen uygulanmaya<br />

başlamış olsa da yeterli düzeyde olmadığını<br />

görüyoruz. İş değiştirme konusu da<br />

önemli bir konu. Bugün özellikle AVM’lerde<br />

çok sık iş değiştirmeler yaşanıyor. Bu<br />

ahlaki zafiyetleri de beraberinde getiriyor.<br />

Bu aslında sosyolojik bir profil. İşsizliğin<br />

YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın önümüzdeki yıllar için bir<br />

meslek planlaması yapmadığını görüyoruz. Yani<br />

önümüzdeki yıllarda hangi meslek gruplarında ne kadar<br />

elemana ihtiyaç duyulacağı ile ilgili bir planlama<br />

yapılmaktadır. Bir diğer konuda iş hayatının patronları<br />

çalışanlarının sosyal hayatlarını ve gelir durumlarını iyi<br />

incelemek zorundadırlar. Gelir durumu gelişirken mesleki<br />

anlamda da bir çalışan gelişmelidir.<br />

yanında işsizlerin de profillerinin incelenmesi<br />

gerekiyor. Çünkü doğru dürüst iş<br />

aranmıyor, bulunan işler beğenilmiyor, az<br />

çalışarak çok paralar kazanılmak isteniyor.<br />

Bunlar tek başlarına aslında birer sorun<br />

olarak karşımızda duruyor. Bununla<br />

ilgili olarak adalet merkezli bir iş dünyası<br />

kurulmalıdır. İşverenler ile iş görenler<br />

arasında adil bir ilişkinin kurulması gerekiyor.<br />

Firma çalışıyor, para kazanıyor ise<br />

çalışanının hakkını vermelidir. Helal kazanç<br />

adil bir şekilde paylaşılmalıdır. İşsizliğin<br />

azaltılması için bir diğer önemli konu<br />

da girişimcilerin sayısının artırılmasıdır.<br />

ÜN‹VERS‹TELER DAHA ÇOK<br />

PROJE ÜRETMEL‹D‹RLER<br />

İş hayatında eğitim önemli bir yer tutmaktadır.<br />

Özellikle vakıf üniversitelerinin de<br />

açılmasıyla eğitim dünyasında ciddi bir rekabet<br />

oluştu. Bu rekabet ilk olarak tersine<br />

beyin göçünün gerçekleşmesini sağladı.<br />

Yurtdışındaki öğretim görevlilerin işi biraz<br />

daha zordur. Orada çalışan öğretim görevlileri<br />

proje kovalamak, proje üretmek<br />

zorundadır. Çünkü yanındaki asistanın parasını<br />

kendi veriyor. Buradaki gibi devlet<br />

ödemiyor parasını. Bu yüzden ciddi rekabet<br />

olduğu için de üretim fazla oluyor. Ülkemizde<br />

bir öğretim görevlisi proje üretmeden<br />

sadece ders vererek hocalık kariyerini<br />

sürdürüyor. Son yıllarda üniversitelerdeki<br />

özellikle vakıf üniversitelerindeki<br />

artış belli bir rekabeti getirse de proje<br />

üretimleri henüz yeterli seviyeye ulaşmamıştır.<br />

Ülkemizde üniversite sayısı daha<br />

da artmalıdır. Çünkü hala arz - talep dengeli<br />

değil. Bu denge sağlandığında üretim<br />

de daha fazla olacaktır.<br />

Ülkemiz bir kalkınma sürecine girmiştir.<br />

Bu kalkınma süreci beraberinde ekonomik<br />

büyümeyi getirecektir. Bunun sonucu<br />

olarak insan niteliği gelişecek. Nitelikli insan<br />

gücü ile beraber kalkınırken önemli<br />

bir istihdamda üretilmiş olacak. Bir çok<br />

toplumsal sorunun temelinde yer alan işsizlik<br />

sorunu giderildikçe her alanda başarı<br />

kendiliğinden gelmeye başlayacaktır.<br />

36 M‹MAR VE MÜHEND‹S


DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />

MAKALE<br />

TÜRKİYE’DE İSTİHDAM VE<br />

MESLEKİ EĞİTİM İLİŞKİLERİNİN<br />

GELİŞTİRİLMESİ<br />

BU ÇALIŞMADA TÜRKİYE’DE İSTİHDAM VE EĞİTİM İLE İLGİLİ FAALİYETLER İNCELENMİŞTİR.<br />

EĞİTİM VE İSTİHDAM İLE İLGİLİ KURULUŞLAR BİRBİRİNDAN BAĞIMSIZ OLARAK<br />

YÜRÜTTÜKLERİ ÇALIŞMALARINI SON 5-6 YILDAN BERİ BİRLİKTE VE GENİŞ PAYDAŞ KATILIMI<br />

İLE ELE ALMAKTADIRLAR. BU ÇERÇEVEDE STRATEJİ PLANLARI, EYLEM PLANLARI, RAPOR-<br />

LAR, PROTOKOLLER, TEDBİRLER GİBİ BİRÇOK ÇALIŞMA YAPILMIŞTIR. ÇALIŞMA VE SOSYAL<br />

GÜVENLİK BAKANLIĞI KOORDİNASYONUNDA BAŞLATILAN GENİŞ KATILIMLI TOPLANTI-<br />

LARDA BU BELGELER DEĞERLENDİRİLMİŞ VE "İSTİHDAM VE MESLEKİ EĞİTİM İLİŞKİSİNİN<br />

GÜÇLENDİRİLMESİ EYLEM PLANINI" HAZIRLANMIŞTIR. BU BAĞLAMDA YAPILAN VE YAPI-<br />

LABİLECEK KONULAR İNCELENMİŞ VE ÖNERİLERDE BULUNULMUŞTUR.<br />

Prof. Dr.<br />

Oğuz BORAT<br />

İstanbul Ticaret<br />

Üniversitesi<br />

Mühendislik ve<br />

Tasarım Fakültesi<br />

Endüstri<br />

Mühendisliği<br />

Bölümü<br />

38 M‹MAR VE MÜHEND‹S<br />

E⁄‹T‹M SEKTÖRÜNDEK‹ FAAL‹YETLER<br />

Türkiye’de son 25 yıldan beri dünyayla entegrasyon,<br />

ekonominin yeniden yapılanması, demokratikleşme<br />

ve gerekli yapısal değişiklik çalışmaları başladı. Avrupa<br />

Birliği’ne (AB) geçiş sürecinin gerektirdiği bazı<br />

önlemler de alındı. Eğitim sektörü ekonomi ve demokrasiye<br />

duyarlı hale geldi, AB’de eğitim konusundaki<br />

süreçlere katılmaya başladı. Son yıllarda eğitim<br />

sektörü iş piyasasındaki beceri ihtiyaçlarına yönelmeye<br />

başladı. Türkiye’de eğitim sektörü denilince<br />

öncelikle “okul öncesi, ilköğretim, orta öğretim örgün<br />

ve yaygın eğitim sistemiyle” Milli Eğitim Bakanlığı<br />

(MEB); “önlisans, lisans, yüksek lisans ve doktora<br />

eğitimi” ile Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) akla<br />

gelmektedir. Bu iki alt eğitim sektöründeki eğitici<br />

sayısı 832 bin 998; öğrenci sayısı 19milyon 247 bin<br />

541 mertebesindedir (Borat, Oğuz, 2010).<br />

İSMEK (İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sanat ve<br />

Meslek Eğitimi Kursları), "örgün eğitim sistemi dışında<br />

planlı, programlı ve sistemli olarak yürütülen<br />

bir eğitim şekli" olarak tanımlanan "yaygın eğitimin<br />

ilkeleriyle gerçekleştirilen bir yetişkin eğitimi organizasyonu"dur.<br />

İSMEK, 218 kurs merkezinde 123<br />

branşta MEB’nın belirlediği kurallar çerçevesinde<br />

3,5 aydan 10 aya kadar süren eğitimlerin yanı sıra<br />

bazı branşlarda tekamül kursları vermektedir (İS-<br />

MEK, 2010). 2008 yılı verilerine göre tüm belediyelerde<br />

yetişkin eğitiminden geçenlerin sayısı 318 bin<br />

776’dır (Rıfat Miser, Ozana Ural ve Özlem Ünlühisarcıklı,<br />

2010). Bunun 196 bin 787’si İSMEK tarafından<br />

gerçekleştirilmiştir.<br />

ÖZİMEK (Özel İdare Mesleki Eğitim Kursları) Projesinde<br />

İstanbul İl Özel İdaresi, İl Millî Eğitim Müdürlüğü,<br />

Türkiye İş Kurumu İstanbul İl Müdürlüğü ve İstanbul<br />

Ticaret Odası ile işbirliği yapmaktadır. 1 Haziran<br />

2010 tarihi itibariyle 82 ayrı eğitim merkezinde<br />

24 bin 093 kursiyere 260 saat ve üstü eğitim verilmiş,<br />

kursiyerlerin 22 bin 112’si mezun olmuştur<br />

(ÖZİMEK, 2010).<br />

Eğitime büyük bir destek de Çalışma ve Sosyal Güvenlik<br />

Bakanlığı (ÇSGB) bünyesindeki İŞKUR tarafından<br />

sağlanmaktadır. Türkiye’de 2008 yılında 2<br />

milyon 947 bin 148 kişi mesleki yetişkin eğitiminden<br />

faydalanmıştır; eğer sosyal ve kültürel eğitim programları<br />

ile okuma-yazma programları da dâhil edilirse<br />

bu rakam 3 milyon 648 bin 298 kişiye çıkmaktadır;<br />

bunun yüzde 65’i MEB tarafından açılan yaygın<br />

eğitim kurslarından faydalanan bireylerdir (TÜİK,<br />

2009). Türkiye’de örgün ve yaygın eğitim sektöründe<br />

çalışan eğitici, idareci personel ve öğrenci sayısı 22<br />

milyon mertebesine ulaşmıştır. Bu boyuttaki eğitim<br />

sektörü, gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde şeffaflık,<br />

katılımcılık, sosyal ortaklarla birlikte çalışma,<br />

esneklik, uyum ve sürdürülebilirlik gibi önemli hedeflere<br />

yaklaşmıştır (Borat, Oğuz, 2010).<br />

‹ST‹HDAM VE MESLEK‹ E⁄‹T‹M<br />

ARASINDAK‹ ‹L‹fiK‹LER<br />

İstihdam ve eğitim arasındaki zayıf ilişkilerin iyileştirilmesi<br />

1995 yılından beri üzerinde en çok çalışılan<br />

konular arasındadır. Son yıllara kadar eğitim programları<br />

sektörlerin “öğrenme çıktısı” olarak isimlendirilen<br />

beklentileri esas alınarak hazırlanmamıştır.<br />

Eğitim programlarını tamamlayan bireylerin kazanımları<br />

sektörlerin beklentilerine uymadığı için<br />

istihdam meselesi çözülememekte, okumuş işsizler


ordusu ortaya çıkmaktadır.<br />

Eğitim konusundan Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve<br />

Yükseköğretim Kurulu (YÖK), istihdamdan Çalışma<br />

ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) yetkili ve sorumlu<br />

bakanlıktır. Bu kuruluşlar ilgi alanlarındaki<br />

konuları bir araya gelip görüşmelerine rağmen uygulamalarda<br />

bir bütünlük sağlanmamış, hatta bazen<br />

“bu konu benim sorumluluğumdadır, başkası<br />

karışamaz” yaklaşımı ile bağımsızlık korunmaya çalışılmıştır.<br />

Bunun en önemli sebebi bu kuruluşların<br />

başındaki siyasi kişinin kurumlar arası ilişilerin önemini<br />

farketmemesi ve bürokratlarından gösteri<br />

amaçlı çıktılar beklemesidir. Son 6-7 sene içerisinde<br />

önemli gelişmeler olmuştur; bu kuruluşlar arasında<br />

koordineli çalışmalar başlamış, paydaş katılımları<br />

ile önemli kararlar alınmıştır.<br />

Bu bağlamda 2003-2006 tarihleri arasında MEB,<br />

ÇSGB, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı (STB), Devlet<br />

Planlama Teşkilatı (DPT), Türkiye Odalar ve Borsalar<br />

Birliği (TOBB), Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar<br />

Konfederasyonu (TESK), işçi ve işveren konfederasyonları<br />

(TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, DİSK, TİSK), sivil toplum<br />

kuruluşlarının (STK) katıldığı çeşitli toplantılarda “iş<br />

piyasası ihtiyaç analizi ve beceri analizi çalışmalarının<br />

yapılması, sektörlerin kendi meslek standartlarını<br />

hazırlaması, eğitim kuruluşlarının eğitim standartlarını,<br />

programlarını ve müfredatlarını bu meslek<br />

standartlarına göre hazırlaması, mezunların<br />

ölçme ve değerlendirilmesinin ilgili sektör tarafından<br />

yapılması” prensip olarak benimsenmiştir. Bu<br />

görüşler doğrultusunda toplumun bütün kesimlerinin<br />

katılımını sağlamak, ulusal meslek standartlarını<br />

(UMS) hazırlamak, ulusal yeterliliklerin esaslarını<br />

belirlemek; denetim, ölçme ve değerlendirme, belgelendirme<br />

ve sertifikalandırmaya ilişkin faaliyetleri<br />

yürütmek, ulusal yeterlilik çerçevesini (UYÇ) ve ulusal<br />

yeterlilik sistemini (UYS) kurmak üzere hazırlanan<br />

kanun taslağı TBMM’den geçerek Mesleki Yeterlilik<br />

Kurumu kurulmuştur (MYK, 2006).<br />

Kurumların bütünleşik çalışmalarına ilişkin sonuç<br />

getiren bir diğer faaliyet MEB ve ÇSGB arasında olmuştur.<br />

2005 yılında yapılan çalışmalarla İl İstihdam<br />

Kurulu ile İl Mesleki Eğitim Kurulları birleştirilerek<br />

İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurulları’na (İİ-<br />

MEK) dönüştürülmüştür. Bu şeklî birleşme üzerinde<br />

halen titiz bir şekilde durulmaktadır; 2008 tarihinde<br />

çıkarılan yönetmelikte değişiklik ve eklemeler<br />

yapılmıştır (ÇSGB, (2008). Bu konuda paydaşların<br />

görüşlerine dayanılarak “İİMEK, mevzuatla kendisine<br />

yüklenen görev ve sorumlulukları yerine getirebilecek,<br />

görev alanına giren sorunlara hâkim olabilecek,<br />

politikalar geliştirip uygulayabilecek altyapıya,<br />

donanıma ve insan kaynağına sahip değildir” denilebilmektedir<br />

(Mütevellioğlu, Nergis ve Aksoy,<br />

Beyhan 2010). Bu zayıflıkların giderilmesi ile istihdam<br />

ve mesleki eğitim işbirliğinde yerel seviyede<br />

önemli gelişmeler sağlanabilecektir.<br />

MEB koordinasyonunda 2007 tarihinde Türkiye’deki<br />

Mesleki Eğitim ve Öğretimin Strateji Belgesi paydaşlarla<br />

birlikte hazırlanmıştır (MEB, 2007) 2010 tarihinde<br />

YÖK’ün de dâhil olduğu büyük bir paydaş katılımı<br />

ile bu belge revize edilmiştir (MEB, 2010). Gene<br />

MEB’in koordinasyonunda, çeşitli kesimlerin katılımları<br />

sağlanarak “Hayat Boyu Öğrenme (HBÖ)<br />

Strateji Belgesi” ve “Türkiye HBÖ Stratejisi Eylem<br />

Planı” önemli çalışmalardan birisidir. Bu Strateji<br />

İstihdam ve eğitim<br />

arasındaki zayıf<br />

ilişkilerin<br />

iyileştirilmesi 1995<br />

yılından beri üzerinde<br />

en çok çalışılan<br />

konular arasındadır.<br />

Son yıllara kadar<br />

eğitim programları<br />

sektörlerin “öğrenme<br />

çıktısı” olarak<br />

isimlendirilen<br />

beklentileri esas<br />

alınarak<br />

hazırlanmamıştır.<br />

Eğitim programlarını<br />

tamamlayan bireylerin<br />

kazanımları sektörlerin<br />

beklentilerine<br />

uymadığı için istihdam<br />

meselesi<br />

çözülememekte,<br />

okumuş işsizler ordusu<br />

ortaya çıkmaktadır.<br />

OCAK-fiUBAT 2011 39


DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />

İş piyasasının<br />

işgücünde aradığı<br />

mesleki beceri ve<br />

yetkinlikler çeşitli<br />

faktörlere bağlı olarak<br />

değişmektedir. Bunlar<br />

arasında işin türü, ürün<br />

veya hizmete ait<br />

beklentiler, teknolojik<br />

gelişmeler, kullanılan<br />

araç-gereç ve yöntemler<br />

gelmektedir.<br />

Belgesi ve Eylem Planı 5 Haziran 2009 tarihinde<br />

Yüksek Planlama Kurulu tarafından kabul edilmiştir<br />

(MEB, 2009).<br />

Bu şekilde MEB, ÇSGB, STB, YÖK, MYK gibi kuruluşların<br />

koordinasyonunda, istihdam ve eğitim ilişkileri,<br />

UMS, UYÇ, UYS konularında strateji belgeleri,<br />

eylem planları, raporlar, protokoller, tedbirler gibi<br />

birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaların gözden<br />

geçirilerek mükerrerliklerin ve varsa uyumsuzlukların<br />

giderilmesi, gerekli olan ilave çalışmaların belirlenerek<br />

kurum ve kuruluşların görevlerinin netleştirilmesi<br />

ve kurumlar arası işbirliği ile koordinasyonun<br />

geliştirilmesi amacıyla; ÇSGB, MEB, STB,<br />

YÖK, DPT, MYK ve İŞKUR temsilcilerinin katılımlarıyla<br />

28 Aralık 2009 tarihinde ÇSGB'de yapılan toplantıda,<br />

eylem planı oluşturma çalışmalarına ilişkin<br />

durum tespiti yapılmış ve çalışma takvimi belirlenmiştir.<br />

Yapılan çalışmalar MYK tarafından derlenerek<br />

taraflara bildirilmiş ve 20 Ocak 2010 tarihinde<br />

yapılan toplantıda, işbirliği esaslarına yönelik somut<br />

alanlar belirlenmiş ve teknik çalışmaları yürütmek<br />

üzere, ÇSGB, MEB, STB, DPT, MYK ve İŞKUR temsilcilerinin<br />

yer aldığı bir teknik komite oluşturulmuştur.<br />

Teknik komite tarafından yapılan çalışmalar<br />

neticesinde, "İstihdam ve Mesleki Eğitim İlişkisinin<br />

Güçlendirilmesi Eylem Planı" ön taslağı hazırlanarak<br />

ilgili kurum ve kuruluşların görüş ve önerilerine<br />

sunulmuştur. Eylem planına ilişkin yürütülen<br />

çalışmalar tüm tarafların katılımlarıyla 23 Şubat<br />

2010 ve 30 Mart 2010 tarihlerinde gerçekleştirilen<br />

toplantılarda ele alınmış ve taslak eylem planı üzerinde<br />

teknik mutabakat sağlanmıştır. 13 Nisan 2010<br />

tarihinde gerçekleştirilen toplantıda ise ilgili bakanlar<br />

ile ilgili kurumların üst düzey yöneticilerinin yapmış<br />

oldukları değerlendirmeler doğrultusunda taslak<br />

eylem planında gerekli düzeltmeler yapılmış ve<br />

18 Mayıs 2010 tarihinde yine ilgili bakanlar, YÖK<br />

Başkanı, ilgili müsteşarlar ve kurum başkanları ile<br />

TOBB, TESK, TÜRK-İŞ, DİSK, HAK-İŞ, TİSK, TÜSİAD,<br />

MÜSİAD, TUSKON, TÜRKONFED ve ASKON başkan<br />

ve üst düzey temsilcilerinin katılımlarıyla ÇSGB'de<br />

gerçekleştirilen toplantıda taslak plana nihai şekli<br />

verilmiştir. "İstihdam ve Mesleki Eğitim İlişkisinin<br />

Güçlendirilmesi Eylem Planı" taslağı son olarak 22<br />

Haziran 2010 tarihinde Ekonomi Koordinasyon Kurulu’na<br />

sunulmuş ve 5/7/2010 tarihinde Bakanlar<br />

Kurulu Kararı ile kabul edilmiştir (ÇSGB, 2010). Eylem<br />

Planı 29 Aralık 2010 tarihinde Bakanların ve üst<br />

düzey paydaş temsilcilerin katıldığı bir toplantı ile<br />

gözden geçirilerek bazı eklemeler yapılmıştır. Bu<br />

çerçevede Uzmanlaşmış Meslek Edindirme Merkezleri<br />

(UMEM) Projesi MEB, ÇSGB ve TOBB arasında<br />

üçlü protokolle 23 Haziran 2010 tarihinde gerçekleştirmiş;<br />

beş yılda bir milyon vasıfsız elemana<br />

meslek kazandırma hedeflenmiştir. MEB/ETGM,<br />

ÇSGB/İŞKUR, 81 ilde faaliyet gösteren teknik ve endüstri<br />

meslek liseleri arasından 19 ildeki 111 okulu<br />

belirlemiş, TOBB/ETÜ iş gücü piyasası araştırması<br />

yapmış ve meslek liselerindeki yeni alan ve dal<br />

programları sektörün beklentileri doğrultusunda ilgili<br />

sektör temsilcileriyle birlikte hazırlanmıştır.<br />

Tahsis edilen takriben119 milyon TL ile bu okulların<br />

araç-gereç ve teknolojik alt yapısı güçlendirilecek, 2<br />

bin 84 öğretmen eğitilecek, 21 alanda her yıl 9858<br />

meslek kursu açılacak ve 197 bin 160 kişi eğitilecektir.<br />

Bu çerçevede TOBB öğrencilere işyerinde eğitim-staj<br />

imkanı hazırlayarak öğrencilerin bilgilerinin<br />

beceriye dönüştürülmesi sağlanacaktır.<br />

40 M‹MAR VE MÜHEND‹S


SONUÇ VE ÖNER‹LER<br />

ÇSGB, MEB, STB, YÖK, DPT, MYK, TOBB, TESK, TÜRK-İŞ, DİSK,<br />

HAK-İŞ, TİSK, TÜSİAD, MÜSİAD, TUSKON, TÜRKONFED ve AS-<br />

KON’un üst düzey temsilcileri, istihdam ve mesleki eğitimle ilgili<br />

strateji planlarını, eylem planlarını ve diğer çalışmaları derlemiş,<br />

düzenli ve sürekli bir hale getirmiş, sorumlu ve ilgili kuruluşları<br />

belirlemiş, "İstihdam ve Mesleki Eğitim İlişkisinin Güçlendirilmesi<br />

Eylem Planını" hazırlatmış, İzleme ve Değerlendirme<br />

Kurulu olarak olarak görev yapmıştır.<br />

Bu üst kurulun ÇSGB koordinasyonunda mesleki ve akademik<br />

ulusal kalite güvencesi normlarını belirlemesi, izleme ve değerlendirme<br />

yapması,“İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurullarının” bu<br />

üst kurul ile ilişkilendirilmesi, dolayısıyla “Ulusal İstihdam ve<br />

Mesleki Eğitim Kurulu “ şeklinde isimlendirilmesi, böylece sürdürülebilir<br />

bir yapının oluşması çok faydalı olabilir.<br />

Ayrıca MYK’nın UYS’yi kurması ve sektörlerin isteklerini öne çıkaran<br />

yaklaşımı, keza UMEM Projesindeki sahada beceri geliştirme<br />

çalışmaları oldukça önemli yaklaşımlardır. Bu çalışmaların<br />

desteklenmesi beklenmektedir. İş piyasasının işgücünde aradığı<br />

mesleki beceri ve yetkinlikler çeşitli faktörlere bağlı olarak<br />

değişmektedir. Bunlar arasında işin türü, ürün veya hizmete ait<br />

beklentiler, teknolojik gelişmeler, kullanılan araç-gereç ve yöntemler<br />

gelmektedir.<br />

Bu çerçevede ISCO ve ISCED yapısına dayanan, 6 bin beceri ve 5<br />

bin mesleği ihtiva eden “Avrupa Beceri/Yetkinlik, yeterlilik ve<br />

Mesleklerin çok dilli taksonomisi” (The European multilingual<br />

taxonomy of Skills/Competences, qualifications and Occupations<br />

– ESCO) istihdam hizmetlerini kolaylaştırmak için iş ile aday arasındaki<br />

eşleşmeyi iyileştirmek için hazrlanmaktadır. Rekabetin<br />

arttığı dünyada yeni mesleklerin ve yeni becerilerin ele alınması<br />

önem kazanmıştır. Türkiye’de bu görevi yerine getirecek ve AR-<br />

GE çalışmalarını destekleyecek ÇSGB bünyesinde bir kurula ihtiyaç<br />

vardır.<br />

KAYNAKLAR<br />

Borat, Oğuz (2010), Eğitim Sektöründeki Gelişmeler. Projeler Dergisi. Millî Eğitim Bakanlığı<br />

Projeler Kordinasyon Merkezi, Yıl 4, Sayı 2010/3, Sayfa 32-43, 2010 / Improvements in<br />

Education Sector. Journal of Projects. Ministry of National Education Projects Coordination<br />

Centre, Year 4, Sayı 2010/3, Sayfa 32-43, 2010.<br />

ÇSGB (2008), İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurulları Çalışma Usul ve Esasları Hakkında<br />

Yönetmelik, Resmî Gazete Sayı: 27031, Tarih: 21.10.2008, (Ek ve Değişiklikler: RG.:<br />

15.01.2011/27816 ) .<br />

ÇSGB (2010), İstihdam ve Mesleki Eğitim İlişkisinin Güçlendirilmesi Eylem Planı. Bakanlar<br />

Kurulu Kararı, Karar Numarası: 2010/660, Karar Tarihi: 05.07.2010. Resmî Gazete Sayısı:<br />

27642, Tarihi: 15.07.2010.<br />

İSMEK (2010), İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eğitimi Kursları İBB-İS-<br />

MEK. http://ismek.ibb.gov.tr/, İstanbul, 2010.<br />

MEB (2007), Türkiye’deki Mesleki Eğitim ve Öğretim: Strateji Belgesi, Mesleki Eğitim ve Öğretim<br />

Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi (MEGEP) / Strengthening the Vocational Education<br />

and Training System in Turkey (SVET), MEB Projeler Koordinasyon Merkezi yayını,<br />

Ankara, Kasım 2007..<br />

MEB (2009), Hayat Boyu Öğrenme Strateji Belgesi ve Eylem Planı. Yüksek Planlama Kurulu<br />

Kararı Sayı 2009/21, Tarih 5/6/2009. Millî Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı.<br />

Ankara,2009.<br />

MEB (2010), Türkiye’deki Mesleki Eğitim ve Öğretim Strateji Belgesi: 2010-2013İnsan Kaynaklarının<br />

Mesleki Eğitim Yoluyla Geliştirilmesi Projesi, (İKMEP) / Human Resources Development<br />

through Vocational Education and Training Project (HRD-VET), MEB Projeler Koordinasyon<br />

Merkezi, Ankara, Haziran 2010.<br />

MYK (2006), Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanunu. Kanun No. 5544, Kabul Tarihi :<br />

21/9/2006. Resmî Gazete, Sayı: 26312 , 7 Ekim 2006.<br />

Mütevellioğlu, Nergis ve Aksoy, Beyhan (2010), İşsizlikle Mücadelede İl İstihdam ve Mesleki<br />

Eğitim Kurullarının İşlevi. Çalışma İlişkileri Dergisi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eğitim ve<br />

Araştırma Merkezi, ÇASGEM Yayınları 2010 Cilt 1, Sayı 1, S.25. 2010.<br />

ÖZİMEK (2010), Meslekive Teknik Eğitim Kursları. İstanbul İl Özel İdaresi, İl Millî Eğitim<br />

Müdürlüğü, Türkiye İş Kurumu İstanbul İl Müdürlüğü ve İstanbul Ticaret Odası Özimek<br />

Meslekive Teknik Eğitim Kursları. http://www.ioi.gov.tr/mesleki_ve_teknik_egitimi.php),<br />

İstanbul, 2010.<br />

Rıfat Miser, Ozana Ural ve Özlem Ünlühisarcıklı (2010), Herkesin Nitelikli Temel Eğitime<br />

Erişimi Bağlamında Türkiye’de Yetişkin Eğitiminin Durumu. UNESCO Türkiye Milli Komisyonu<br />

Eğitim İhtisas Komitesi Yetişkin Eğitimi Çalışma Grubu. Ankara, 2010.<br />

TÜİK (2009), Milli Eğitim İstatistikleri, Yaygın Eğitim, 2007/2008, Türkiye İstatistik Kurumu.<br />

Ankara. 2009<br />

OCAK-fiUBAT 2011 41


DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />

SÖYLEfi‹<br />

HAK-İŞ Genel Başkanı Salim Uslu:<br />

“MESLEKİ EĞİTİM<br />

İSTİHDAMI ARTIRIR”<br />

MESLEKİ EĞİTİM İLE İSTİHDAM ARASINDA DOĞRUDAN VE DOLAYLI BİR BAĞ BULUNDUĞUNU<br />

BELİRTEN HAK-İŞ GENEL BAŞKANI SALİM USLU, “MESLEKİ EĞİTİM YOLU İLE İSTİHDAM İMKANLARI<br />

ARTIRILMIŞ OLUR,” DEDİ. DÜNYADAKİ SON TRENDİN DE BU YÖNDE OLDUĞUNU SÖYLEYEN USLU,<br />

“MESLEKİ EĞİTİM, DOĞRUDAN SANAYİNİN, BİLGİNİN, TEKNOLOJİNİN, HİZMETLERİN VE TARIMIN BİR<br />

ÇAĞRIŞIMIDIR,” DEDİ. HAK-İŞ GENEL BAŞKANI SALİM USLU İLE İSTİHDAM VE İŞSİZLİK SORUNUNU<br />

VE ÇÖZÜM ARAYIŞLARINI KONUŞTUK.<br />

SÖYLEŞİ: YILMAZ ADA<br />

Nitelikli iş gücünün, istihdamında yaşanılan<br />

sorunlar nelerdir?<br />

Türkiye’de kronik hale gelen işsizlik sorunun<br />

çözülememesinin ve özellikle de<br />

gençler arasındaki işsizlik oranının hala<br />

yüksek olmasını üç nedene bağlayabiliriz.<br />

Birinci olarak, eğitim durumu yüksek olan<br />

gençler işgücüne daha fazla katılmaktadır<br />

ve yeterli düzeyde yeni iş alanı oluşturulmadığında<br />

işsiz kalmaktadırlar. İkinci olarak,<br />

eğitim sistemi ile işgücü piyasası arasındaki<br />

bağlantı zayıftır ve okuldan istihdama<br />

geçiş etkili biçimde gerçekleşmemektedir.<br />

Üçüncü olarak, işgücünün sahip<br />

olduğu niteliklerle işgücü piyasasında<br />

ihtiyaç duyulan niteliklerin örtüşmemesi<br />

sorunu bulunmaktadır.<br />

Mesleki eğitim ile istihdam arasında da<br />

doğrudan ve dolaylı bir bağ bulunmaktadır.<br />

Mesleki eğitim, doğrudan sanayinin,<br />

bilginin, teknolojinin, hizmetlerin ve tarımın<br />

bir çağrışımıdır. Bu sektörler, hem<br />

mesleki eğitime ihtiyaç duymakta ve hem<br />

de mesleki eğitim doğurmaktadır. Bu haliyle,<br />

mesleki eğitim yolu ile istihdam imkanları<br />

artırılmış olur. Dünyadaki trend de<br />

bu şekildedir. AB de son yıllarda bilgi ekonomisi<br />

ile istihdam oluşturmayı hedeflemektedir.<br />

Bunun pratik bir ayağını mesleki<br />

eğitim oluşturmaktadır.<br />

İstihdam ile ekonomik büyüme ve sosyal<br />

bütünleşme arasında çok güçlü bir ilişki<br />

vardır. Ancak bu ihmal edildiği zaman<br />

başta nitelikli işgücü olmak üzere istihdamda<br />

çeşitli sorunlar yaşanmaktadır.<br />

Dolayısıyla ekonomi politikaları ve sosyal<br />

politikalar belirlenirken istihdam, bu politikaların<br />

merkezine konulmalıdır. Girişimciliği<br />

ve yatırımcılığı geliştiren, istihdamı<br />

cezalandırmayan, eğitim, mesleki eğitim<br />

ve yaşam boyu öğrenme ile işgücünün istihdam<br />

edilebilirliğini artıran, küresel rekabette<br />

karşılaştırmalı üstünlükleri öne<br />

çıkaran, istihdam dostu politikalar hayata<br />

geçirilmelidir. Özel grupların istihdamına<br />

yönelik olarak vurgulamamız gereken konu<br />

Ulusal İstihdam Stratejisi’nin eksikliğidir.<br />

Böyle bir strateji hayata geçirilse<br />

meslek bazındaki istihdam sorunlarının<br />

giderilmesi daha kolay olacaktır.<br />

Günümüzde, istihdam sorununun önemli<br />

bir boyutu da nitelikli insan gücünün istihdamında<br />

yaşanan sorunlardır. Bu sorun,<br />

oluşacak diğer istihdamların da önünü<br />

kesmekte ve duruma göre beyin göçlerine<br />

neden olmaktadır. Beyin göçünü ve umutsuzluktan<br />

doğan beyin göçmesini önlemek<br />

için neler yapılabilir?<br />

Beyin göçü, yetiştirilmesi için büyük kaynak<br />

gerektiren veya yetiştirildiği halde ilgisizlik<br />

ve imkansızlık sebebi ile bilim ada-<br />

42 M‹MAR VE MÜHEND‹S


Vasıflı eleman istihdamını artırmak için gerekli mesleki<br />

ortam yaratılmalı, ekonomik önlemler alınmalı, bu<br />

alanlardaki yatırımlara hız verilmeli, gerekli ücret<br />

politikaları yeniden belirlenmelidir. Beyin göçünü<br />

önlemeye yönelik olarak tüm dünyada olduğu gibi<br />

Türkiye’de de Tersine Beyin Göçü’nü sağlamaya<br />

yönelik programlar bulunmaktadır.<br />

mı, hekim, mühendis vb. gibi vasıflı insan<br />

gücünün başka bir ülkeye göç etmesidir.<br />

Beyin göçünün nedenleri arasında siyasi<br />

ve ekonomik istikrarın bulunmaması, demokratik<br />

yapının zedelenmesi, can ve mal<br />

güvenliğinin azalması gibi nedenlerin yanı<br />

sıra istihdam imkanlarının sınırlı olması<br />

da yer almaktadır. Türkiye gibi gelişmekte<br />

olan bir ülkenin beyin göçüne tahammülü<br />

yoktur. Bu nedenle vasıflı eleman istihdamını<br />

artırmak için gerekli mesleki ortam<br />

oluşturulmalı, ekonomik önlemler alınmalı,<br />

bu alanlardaki yatırımlara hız verilmeli,<br />

gerekli ücret politikaları yeniden belirlenmelidir.<br />

Beyin göçünü önlemeye yönelik<br />

olarak tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de<br />

de Tersine Beyin Göçü’nü sağlamaya<br />

yönelik programlar bulunmaktadır.<br />

Kuşkusuz bu programların amacı beyin<br />

göçünü asgari düzeyi indirmek ve yetişen<br />

değerlere sahip çıkmaktır. Türkiye’nin<br />

ilerlemesi ve gelişimi açısından emek vermesi<br />

beklenen yetişmiş değerlerin Türkiye’de<br />

kalması ve gidenlerin yeniden getirilmesi<br />

ülkemizin vazgeçilmesi olmalıdır.<br />

Tabii ki burada söylemek istediğimiz sıfır<br />

beyin göçü anlamına da gelmemektedir.<br />

Çünkü bu dünya gerçekleri ile bağdaşmamaktadır.<br />

Beyin göçünün getirileri daha<br />

da büyük olabilir. Önemli olan Türkiye’nin<br />

belli bir strateji dahilinde gelişimini ortaya<br />

koymasıdır. Yapılabilecekleri yapmasıdır.<br />

OCAK-fiUBAT 2011 43


DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />

Konuyu mesleki yeterlilik, ihtiyaca göre insan<br />

eğitimi, eğitim-sanayi işbirliği, stratejik<br />

kalkınmada öncelikli sektörler ve gerekli<br />

istihdam ihtiyacı, alt sektörlerde yeterli<br />

teknik personelin sağlanması ekseninde<br />

bakmamız durumunda istihdamı artırmak<br />

için süreçler nasıl yönetilmelidir?<br />

Son dönemde iş piyasasının ihtiyacı olan<br />

nitelikte iş gücü yetiştirmek ve istihdamı<br />

arttırmak maksadıyla AB tarafından desteklenen<br />

mesleki eğitimin güçlendirilmesi<br />

projeleri önemli kazanımlar sağlarken<br />

ve çalışma hayatının tüm aktörleri bu reform<br />

projelerine destek verirken, katsayı<br />

konusunda, mesleki eğitimi düzenleyici ve<br />

özendirici düzenlemelerin çeşitli ideolojik<br />

kaygılarla yapılamaması, iş piyasasının<br />

kalitesini ve gelecekte küresel rekabetimizi<br />

olumsuz yönde etkileyecektir.<br />

HAK-İŞ olarak, mesleki eğitim ve hayat<br />

boyu eğitim sorununu, ülkemizin en<br />

önemli sorunlarından biri olarak görüyor,<br />

bu konuda gerekli reform adımlarının hiçbir<br />

engele takılmaksızın biran önce atılmasını<br />

istiyoruz. Mesleki eğitim konusunun,<br />

insan gücümüzün kalifikasyonu, sanayinin<br />

ihtiyacı, iş güvencesi, gelir güvencesi,<br />

toplumun beklentisi ve ekonomimizin<br />

rekabet gücü dikkate alınarak hayat<br />

boyu öğrenme yaklaşımı içinde yeniden<br />

yapılandırılmasını talep ediyoruz.<br />

Biz ülke olarak, bir an önce önümüzdeki<br />

10-20 yıl içerisinde Türkiye’nin hangi<br />

mesleklerde, hangi nitelikte, ne kadar insana<br />

ihtiyacı olduğunun bir profilini çıkarmak<br />

zorundayız. Bunu yaparken aynı zamanda<br />

önümüzdeki 10 - 20 yıl içerisinde<br />

Avrupa’da yükselen meslekler ve sektörleri<br />

de dikkate almak zorundayız. Planlama,<br />

ulusal strateji, politika ve önceliklerin<br />

tespiti, yeterliliklerin, eğitim modüllerinin<br />

ve eğitim programlarının oluşturulması,<br />

okul yönetimi eğitimin verilmesi ve denetim<br />

gibi sistemin oluşturulmasına yönelik<br />

her aşamada iş dünyasının tarafları da karar<br />

süreçlerinde söz sahibi olmalıdır.<br />

Mesleki eğitim tanımını da iyi yapmak gerekmektedir.<br />

Mesleki eğitim, genelde<br />

Türkiye’de çıraklık boyutunda, örgün eğitimin<br />

alternatifi olarak algılanmaktadır.<br />

Oysa bu çok yanlış bir algılamadır. Mesleki<br />

eğitimi, dünya ve AB’deki trendleri dikkate<br />

alarak tanımlarsak ki tanımlamamız<br />

lazımdır. Bir mesleğe vakıf olmak, o meslekle<br />

ilgili gelişmeleri izleyip benimseyebilmek,<br />

o meslekle ilgili her aşamada<br />

üretken ve yenilikçi olmaktır. Bu noktadan<br />

baktığımızda siz işi değil, iş sizi bulacaktır.<br />

HAK-İŞ olarak, mesleki eğitim ve hayat boyu eğitim<br />

sorununu, ülkemizin en önemli sorunlarından biri olarak<br />

görüyor, bu konuda gerekli reform adımlarının hiçbir engele<br />

takılmaksızın biran önce atılmasını istiyoruz<br />

Kurumlar da bu anlayışa göre yeniden şekillenecektir.<br />

Yaşam boyu öğrenme yaklaşımının hayata<br />

geçirilmesi ve istihdam politikalarımızın<br />

Avrupa İstihdam Stratejisine uyumlu hale<br />

getirilmesi suretiyle, eğitim ve istihdam<br />

alanında yaşanan sorunların çözümünde<br />

aşağıdaki hususların dikkate alınmasında<br />

yarar görülmektedir:<br />

- Mesleki ve teknik eğitim sistemi arza dayalı<br />

yapıdan kurtarılarak, iş yaşamının ihtiyaç<br />

duyduğu sayı ve nitelikte işgücünün<br />

yetiştirilmesine imkan verecek biçimde,<br />

yaşam boyu öğrenme yaklaşımı ile yeniden<br />

yapılandırılmalıdır.<br />

- Örgün ve yaygın mesleki eğitime ağırlık<br />

verilerek mesleki ve teknik eğitimin payı<br />

artırılmalıdır.<br />

- Toplumda hayat boyu öğrenme anlayışının<br />

benimsenmesini esas alan her türlü<br />

yaygın eğitim imkanı geliştirilerek, kamu<br />

sektörünün yanında mahalli idarelerin,<br />

gönüllü kuruluşların ve özel sektörün bu<br />

konudaki faaliyetleri özendirilmelidir.<br />

- Ortaöğretimde etkili bir mesleki rehberlik<br />

ve yönlendirme sistemi kurulmalıdır.<br />

- Sosyal tarafların istihdam ve eğitim politikalarının<br />

belirlenmesine ve uygulamaya<br />

aktif ve fonksiyonel katılımı sağlanmalıdır.<br />

- Ücretten yapılan kesintilerin yüksekliği<br />

kayıt dışı istihdamın en önemli sebeplerinden<br />

biri olmaya devam etmektedir. Kayıt<br />

dışı istihdamın azaltılması kapsamında<br />

yapılacak çalışmalarda bu husus göz<br />

önünde bulundurulmalıdır.<br />

- Kendi işini kuracaklara idari ve mali kolaylıklar<br />

getirilmeli, bireysel girişimcilik<br />

teşvik edilmelidir.<br />

- KOBİ’lerin istihdam yaratma potansiyellerinden<br />

azami ölçüde yararlanılmalıdır.<br />

- Kadınlar, genç işsizler, uzun süreli işsizler<br />

ve özürlüler için ek istihdam teşvikleri<br />

getirilmelidir.<br />

- Tarım sektöründeki ücretsiz aile işçilerine,<br />

kentlerdeki ev kadınlarına ve gençlere<br />

yönelik istihdam sağlayıcı iş gücü mobilitesi<br />

ve kalitesinin yükseltilmesi, ek katma<br />

değer yaratı projeler geliştirilmelidir.<br />

- Mesleki yeterliliklerin güvenilir biçimde<br />

değerlendirilmesi amacıyla oluşturulan<br />

Mesleki Yeterlilikler Kurumu’nun kapasitesi<br />

güçlendirilmelidir.<br />

- Mesleki ve teknik öğretim programlarının<br />

meslek standartlarına dayalı olarak<br />

44 M‹MAR VE MÜHEND‹S


geliştirilmesi sağlanmalıdır.<br />

- Yerel ve bölgesel ihtiyaçların doğru biçimde<br />

tespiti ve giderilmesi için il mesleki<br />

eğitim ve istihdam kurullarının çalışmalarına<br />

etkinlik kazandırılması amacıyla projeler<br />

oluşturulmalıdır.<br />

- Örgün ve yaygın mesleki ve teknik öğretim<br />

kurumlarından mezun olanların iş yaşamındaki<br />

durumlarını sürekli ve sistematik<br />

biçimde ortaya koyacak izleme çalışmaları<br />

yapılarak sonuçları yayınlanmalıdır.<br />

Bütün bunları, katılımcı bir anlayışla realize<br />

etmeli, siyasi irade, idare ve sosyal taraflar<br />

sabırlı ve verimli bir çalışma içinde<br />

mesleki eğitim koordine edilmelidir. Nitekim,<br />

mesleki eğitimin uzun yıllar uygulandığı,<br />

geliştirildiği ülkelere baktığımız zaman<br />

sosyal tarafların etkin katılımı ve<br />

uzun erimli çalışmaların gerektiğini görüyoruz.<br />

Ancak AB sürecinde uluslararası<br />

rekabet, kaliteli üretim ve hayat boyu eğitim<br />

felsefesiyle mesleki ve teknik eğitimde<br />

büyük reform ihtiyacı içinde olduğumuz<br />

bu dönemde meslek liselerinin katsayı<br />

sorunuyla önünün tıkanması büyük<br />

çelişkidir.<br />

İstihdamın sürekliliğinde, sürekli eğitimin<br />

rolü nedir ve ülke olarak biz bunu ne kadar<br />

gerçekleştirebiliyoruz?<br />

Türkiye’de istihdam edilmek kadar o istihdamın<br />

sürekliliği de son derece önemlidir.<br />

Çünkü gençlerimiz üniversitelerden yaratıcılıktan<br />

uzak tamamen ezbere dayalı bir<br />

eğitim anlayışıyla mezun olmaktadır. Çok<br />

iyi bir mühendis yetiştirilebilir. Meslek<br />

yüksek okulundan çok iyi teorik eğitim almış<br />

bir motor bölümü elemanı yetiştirilebilir.<br />

Ancak bunlar mezun olduklarında<br />

teori ile pratiği birleştirmede sıkıntı yaşamakta,<br />

çalışma hayatına girişte ve adaptasyonda<br />

sorunlar yaşamaktadır.<br />

Bunun yanı sıra artan küresel rekabet,<br />

Türkiye, kaygı verici<br />

boyutlara ulaşan işsizliğin<br />

azaltılması, temel sosyal<br />

haklar, sendika özgürlüğü,<br />

grev hakkı, insan onuruna<br />

yakışır düzgün işlerin<br />

artırılması, asgari gelir ve<br />

vergilendirmenin<br />

iyileştirilmesi, sosyal<br />

diyaloğun<br />

kurumsallaştırılması, sağlık,<br />

güvenlik, istihdamın<br />

artırılması, ekonomik ve<br />

sosyal çıkarları korumakta<br />

kamunun sorumluluğunun<br />

artırılması ve sosyal koruma<br />

sistemlerinin<br />

güçlendirilmesi konularında<br />

ülkemizin kendi<br />

gerçeklerine dayanan bir<br />

“sosyal model”<br />

geliştirmelidir.<br />

bilgi ekonomisi gibi kavramlar da üniversitelerde<br />

öğrenilen bilgilerin geçerliliğini<br />

kısa sürede kaybettiği ve her gün yenilenmeye<br />

ve geliştirilmeye muhtaç olduğu bir<br />

dönemi yaşıyoruz.<br />

Dolayısıyla işgücümüzü yeni dönemin gerektirdiği,<br />

mesleki becerilerle donatmak<br />

ve dünya ölçeğinde rekabet edebilir hale<br />

getirmek en öncelikli hedefimiz olmalıdır.<br />

Çünkü günümüzün geçerli kavramı<br />

hayat boyu öğrenme ve mesleki yeterliliklerdir.<br />

Günümüzde ön plana çıkmış<br />

kavramların karşılığı da Türkiye’de oluşturulmuş<br />

ve Mesleki Yeterlilikler Kurumu<br />

kurulmuştur.<br />

Merkezi hükümetlerin istihdam politikalarıyla<br />

istihdam çözülebilir mi, üniversite<br />

ve iş dünyası bunun için neler yapabilir?<br />

İstihdam sorunun çözümü konusunda<br />

merkezi hükümetlerin uyguladığı politikalar<br />

kuşkusuz büyük önem taşımaktadır.<br />

Ancak ülkemizin en önemli sorunlarından<br />

biri bölük pörçük bağlam, konsept gözetilmeksizin<br />

yapılan çalışma kültürüdür.<br />

İhtiyaca, konjonktüre, iç ya da dış baskılara,<br />

lobilere göre öncelik belirleyerek, bölük<br />

pörçük bağlam, konsept gözetilmeksizin<br />

yapılan değişiklikler ya da düzenlemeler<br />

sağlıklı bir yol olmadığı gibi sorunları<br />

da çözmemektedir.<br />

Türkiye, kaygı verici boyutlara ulaşan işsizliğin<br />

azaltılması, temel sosyal haklar,<br />

sendika özgürlüğü, grev hakkı, insan onuruna<br />

yakışır düzgün işlerin artırılması, asgari<br />

gelir ve vergilendirmenin iyileştirilmesi,<br />

sosyal diyaloğun kurumsallaştırılması,<br />

sağlık, güvenlik, istihdamın artırılması,<br />

ekonomik ve sosyal çıkarları korumakta<br />

kamunun sorumluluğunun artırılması<br />

ve sosyal koruma sistemlerinin güçlendirilmesi<br />

konularında ülkemizin kendi<br />

gerçeklerine dayanan bir “sosyal model”<br />

geliştirmelidir. Çünkü ülkemiz işgücü piyasasının<br />

ihtiyacı olan sosyal paydaş katkı<br />

ve katılımıyla bütüncül bir yaklaşımı esas<br />

alarak hazırlanan, kısa, orta ve uzun vadeli<br />

etkin politika ve araçların eşgüdüm ve<br />

koordinasyon içinde hayata geçirilmesidir.<br />

Bu kapsamda üniversitelerin, işçi ve işveren<br />

örgütlerinin kısacası bütün sosyal<br />

paydaşların katkı vermesi büyük önem taşımaktadır.<br />

Bütün bunları yapmak için<br />

Türkiye’nin en çok ihtiyaç duyduğu Ulusal<br />

İstihdam Stratejisi geliştirilmesidir. Bunun<br />

geliştirilmesi için de herkese sorumluluklar<br />

düşmektedir.<br />

OCAK-fiUBAT 2011 45


DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />

MAKALE<br />

İŞSİZLİKLE İLGİLİ YAPISAL<br />

SORUNLAR VE ÇÖZÜM YOLLARI<br />

TÜRKİYE'DE İŞSİZLİK MESELESİNİN ÇÖZÜMÜNDE İKTİSADİ KRİZLERİN OLUŞTURDUĞU<br />

GEÇİCİ ANAFORLARDAN ZİYADE KRONİK HALE BİR VAZİYETTE YILLARDAN BERİ<br />

SÜREGELEN YAPISAL SEBEPLER ÜZERİNDE DURMAK GEREKMEKTEDİR. YAPISAL SEBEPLER<br />

ORTADAN KALDIRILMADIKÇA KRONİK İŞSİZLİK DEVAM EDECEKTİR.<br />

Doç. Dr. Halil ZAİM<br />

Fatih Üniversitesi<br />

Öğretim Üyesi<br />

Küresel düzeyde yaşanan iktisadi krizler genellikle<br />

beraberlerinde pek çok sosyal meseleyi<br />

de tetikler. Bunlardan biri de son yıllarda<br />

üzerinde en çok konuşulan sosyal meselelerden biri<br />

olan işsizlik meselesidir. Gerçekten Türkiye ile<br />

birlikte birçok ülkenin de başını ağrıtan işsizlik meselesi,<br />

iktisadi krizlerin toplum hayatına yönelik en<br />

dramatik yansımalarından biri olarak değerlendirilebilir.<br />

2008 krizi ile birlikte tüm dünyada işsizlik<br />

oranları hızla artmaya başlaması işsizlikle ilgili tartışmaları<br />

da gündemin ilk sıralarına taşıdı. Gelişmekte<br />

olan ülkelerin büyük bölümü ile birlikte AB<br />

uzun yıllardan beri işsizlikle mücadele etmeye devam<br />

ederken bu sorunu yakın zamana kadar fazlaca<br />

hissetmeyen ABD ve Japonya gibi ülkeler de son yıllarda<br />

işsizlikle mücadele eden ülkeler kervanına katıldı.<br />

Krizin etkileri yavaş yavaş geçmeye başlasa da<br />

henüz bunun istihdam piyasalarına yeterince yansıdığını<br />

söylemek güç. Bu sebeple tüm dünyada işsizlik<br />

meselesi ciddiyetini ve önemini korumaktadır.<br />

Türkiye'de uzun yıllardır yaklaşık yüzde 10'lar civarında<br />

seyreden işsizlik oranları ekonomik krizin etkisiyle<br />

2009 yılında en yüksek seviyesi olan yaklaşık<br />

yüzde 15'leri gördü. İktisadi yapıdaki toplarlanma ile<br />

birlikte 2010 yılında yüzde 11,3'e kadar gerilese de<br />

yılı yaklaşık yüzde 12 civarında tamamlaması bekleniyor.<br />

1 Ancak kanaatimce esas üzerinde durulması<br />

gereken konu, uzun zamandır müzmin biçimde seyretmekte<br />

olan yapısal işsizliktir. Zira yapısal işsizlik<br />

sorunu ekonomik krizlerden kaynaklanmamakta ve<br />

bu sebeple ekonomik büyüme sağlansa da işsizlik<br />

sorunu çözülememektedir. Bu sebeple de ekonomik<br />

büyümenin istihdam oluşturmadığı öne sürülmektedir.<br />

Esasen ekonomik büyüme istihdam oluşturmakta<br />

ancak emek piyasasının yapısal sorunları sebebi<br />

oluşturulan istihdam genç nüfus sebebi ile sürekli<br />

büyüyen işgücünü iş sahibi yapmakta yetersiz<br />

kalmaktadır. Dolayısıyla işsizliğin esas sebebini<br />

emek piyasasının yapısal sorunlarında aramak yerinde<br />

olacaktır.<br />

Türkiye’deki emek piyasasının yapısal sorunlarının<br />

başında işgücünün nitelik bakımından piyasanın ihtiyaçlarına<br />

cevap verememesi gelmektedir. Bu durum<br />

yalnızca işgücünün yaklaşık yüzde 60'ını oluşturan<br />

belirli bir mesleği olmayan, eğitim seviyesi düşük vasıfsız<br />

veya yarı vasıflı insanları değil üniversite mezunları<br />

dahil vasıflı işgücünü de yakından ilgilendirmektedir.<br />

Zira kağıt üstünde "vasıflı" veya “diplomalı”<br />

görünen işgücünün de önemli bir bölümü malesef<br />

piyasanın ihtiyaç duyduğu niteliklere sahip değildir.<br />

Genel bir tahlilde işgücünün istihdam edilebilirliğinin<br />

düşük olduğu söylenebilir. Böylelikle bir yanda milyonlarca<br />

insan iş ararken diğer yanda birçok şirket<br />

yöneticisi istediği nitelikte personel bulamamaktan<br />

dert yanmaktadır. Bu sebeple işsizlikle mücadelede<br />

kalıcı neticeler elde etmenin yolu eğitimden ve özellikle<br />

de mesleki eğitimden geçmektedir.<br />

İkinci önemli yapısal sorun emek piyasasının katılığıdır.<br />

Nitekim başta ABD ve İngiltere olmak üzere<br />

Kıta Avrupası ülkeleri ve Güney Amerika'da 1980'li<br />

yılların ortalarından itibaren işsizlikle mücadele tedbirlerinin<br />

başında gelen hususlardan biri emek piyasasının<br />

esnekleştirilmesidir. Zira esnek çalışma biçimleri<br />

söz konusu ülkelerde hem normal şartlarda<br />

çalışma imkanı bulamayan bir nüfusun aktif olarak<br />

emek piyasasına katılmasını kolaylaştırmış ve söz<br />

konusu insanların ekonomik açıdan üretken hale<br />

dönüştürülmesini sağlamış hem de istihdam oranının<br />

artmasına katkı yapmıştır. Türkiye'de de esnek<br />

çalışma biçimleri teşvik edilmekte ve giderek yaygınlaşmaktadır.<br />

Öte yandan esnek çalışma uygulamalarında<br />

yaşanan bazı suistimallerin ve olumsuz<br />

uygulamaların acilen giderilmesi hem çalışanların<br />

haklarının korunması hem de esnek çalışmanın da-<br />

46 M‹MAR VE MÜHEND‹S


ha yaygınlaştırılması açısından büyük önem arz etmektedir.<br />

Emek piyasası ile ilgili bir diğer yapısal sorun<br />

da işgücü maliyetlerinin yüksekliği ve buna paralel<br />

olarak ele alınması gereken kayıt dışı istihdamdır.<br />

İşgücü maliyetlerinin yüksekliği derken Türkiye'de<br />

işgücünü hem istihdam etme hem de işten çıkarma<br />

maliyetleri oldukça yüksektir. İşgücü üzerinde<br />

yüksek oranda salınmış vergi ve primlere ilave<br />

olarak kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve iş güvencesi<br />

uygulamalarının da dengeli biçimde ele alınmayışı<br />

işgücü maliyetlerini işveren açısından oldukça<br />

yüksek hale getirmiştir. Bir de yaklaşık yüzde 40'lar<br />

civarında olduğu düşünülen kayıtdışı istihdam gözönüne<br />

alındığında bunun haksız rekabet doğuran ve<br />

kanunlara uyan işçi ve işverenleri adeta cezalandıran<br />

bir sistem olduğu aşikardır. Bu sebeple son dönemde<br />

uygulanmaya başlayan prim indirimleri ve istihdam<br />

teşvikleri işveren üzerindeki yükleri hafifletmeyi<br />

ve işgücü maliyetlerini düşürmeyi hedeflemektedir.<br />

Buradaki amaç hem işçilerin haklarını korumak<br />

ve kayıt dışı istihadamı önlemek hem de işverenlerin<br />

rekabet gücünü yükseltmektir.<br />

Diğer yandan tarımda çalışan nüfusun durumu ve<br />

eskisine oranla azalsa bile halen devam etmekte<br />

olan köyden kente göç de önemli bir yapısal sorundur.<br />

Tarımda çalışan nüfus hem önemli ölçüde gizli<br />

işsizliğe hem de yüksek oranlarda mevsimsel işsizliğe<br />

sebep olmaktadır. Köylerden kentlere doğru yaşanan<br />

göç dalgaları kırsal kesimlerde ücretsiz aile<br />

fertleri olarak çalışıyor görünen ancak marjinal verimliliği<br />

sıfır olan gizli işsizlerin büyük şehirlerin çeperlerinde<br />

açık işsizlere dönüşmesine yol açmaktadır.<br />

Bölgesel kalkınmışlık seviyeleri arasındaki farklar<br />

fakir ve geri kalmış bölgeler lehine azaldıkça<br />

göçlere bağlı işsizliğin de azalması beklenebilir.<br />

İşsizliğin yapısal sebepleri içinde son olarak ele almak<br />

istediğim husus Türkiye'nin demografik yapısı<br />

ile ilgilidir. Malum Türkiye diğer OECD ülkeleri veya<br />

AB ile karşılaştırıldığında mukayeseli olarak genç<br />

bir nüfusa sahiptir. 2 Bu durum Türkiye'nin önüne<br />

önemli fırsatlarla birlikte çözüm bekleyen meseleler<br />

de getirmektedir. Zira söz konusu genç nüfusun eğitilmesi<br />

ve işgücüne aktif ve verimli biçimde kazandırılması<br />

göründüğü kadar kolay bir iş değildir. Ancak<br />

unutulmamalıdır ki söz konusu genç nüfus Türkiye'nin<br />

en stratejik kaynağı ve en önemli ekonomik ve<br />

sosyal dinamiğidir. Bu nüfus şayet eğitilebilir ve verimli<br />

biçimde istihdam edilebilirse Türkiye'nin kalkınmasında<br />

anahtar unsurlardan biri olarak yerini<br />

alması beklenmektedir.<br />

Bütün bu saydığımız sebeplerden ötürü Türkiye'de<br />

işsizlik meselesinin çözümünde iktisadi krizlerin<br />

oluşturduğu geçici anaforlardan ziyade kronik bir<br />

vaziyette yıllardan beri süregelen yapısal sebepler<br />

üzerinde durmak gerekmektedir. Zira ekonomik<br />

krizlerin tetiklediği arızi işsizlik dalgaları ekonominin<br />

toplarlanması ile birlikte kısa sürede bertaraf<br />

edilmektedir. Ancak yapısal sebepler ortadan kaldırılmadıkça<br />

kronik işsizlik devam etmektedir. Nitekim<br />

hükümet tarafından ortaya konulan işsizlikle<br />

mücadele eylem planının üçüncü ve son aşaması da<br />

büyük ölçüde işsizliğin yapısal sorunlarını çözmeyi<br />

hedef almaktadır. Ancak işsizlik meselesinin çözümünü<br />

tek başına hükümetten beklemek kanaatimce<br />

doğru değildir. Bu konuda şirketlerin, sivil toplum<br />

kuruluşlarının, başta üniversiteler olmak üzere eğitim<br />

müesseselerinin, medyanın ve toplumun diğer<br />

kesimlerinin aynı duyarlılıkla hareket etmesi ve işsizlikle<br />

mücadelenin bir seferberlik gibi algılanması<br />

gerekmektedir.<br />

1<br />

www.tuik.gov.tr<br />

2<br />

ww.oecd.org<br />

Genç nüfusun<br />

eğitilmesi ve işgücüne<br />

aktif ve verimli<br />

biçimde kazandırılması<br />

göründüğü kadar kolay<br />

bir iş değildir. Ancak<br />

unutulmamalıdır ki,<br />

söz konusu genç nüfus<br />

Türkiye'nin en stratejik<br />

kaynağı ve en önemli<br />

ekonomik ve sosyal<br />

dinamiğidir. Bu nüfus<br />

şayet eğitilebilir ve<br />

verimli biçimde<br />

istihdam edilebilirse<br />

Türkiye'nin<br />

kalkınmasında anahtar<br />

unsurlardan biri olarak<br />

yerini alması<br />

beklenmektedir.<br />

OCAK-fiUBAT 2011 47


DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />

MAKALE<br />

VERİMLİLİK, İSTİHDAM VE<br />

NİTELİKLİ İŞGÜCÜ<br />

İSTİHDAM SORUNUNUN GELİŞEN TEKNOLOJİ VE BİLGİ DÜZEYİ İLE BİRLİKTE ELE ALINARAK<br />

NİTELİKLİ İŞGÜCÜ YARATILMASI VE BUNUN VERİMLİLİĞE YÖNELİK KATKILARI<br />

ÇERÇEVESİNDE DÜŞÜNÜLMESİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİNİN BU YÖNDE GELİŞMESİ, DAHA<br />

UZUN VADELİ VE SAĞLAM POLİTİKALAR GELİŞTİRİLMESİ İÇİN ÖNEMLİDİR.<br />

Dr. Mustafa<br />

Mahir KUTAY<br />

MPM İstanbul<br />

Bölge Müdürü<br />

Elif SANDAL<br />

ÖNAL<br />

Uzman<br />

Günümüz gelişmiş ve gelişmekte olan dünya<br />

ülkelerinde, sanayileşme, yenilik ve teknolojinin<br />

ilerlemesi gibi gelişmelerle eş zamanlı<br />

olarak büyüyen sorunlardan biri de istihdam sorunudur.<br />

İnsan emeğinin en önemli üretim faktörü<br />

olarak ele alındığı günümüz ekonomilerinde, tüm<br />

üretim faktörlerinin kullanımı anlamına gelen istihdam<br />

kelimesi insan gücünün kullanımı ya da “bireyin<br />

işlendirilmesi” şeklinde yorumlanmaktadır. İstihdam<br />

sorunu bir ülkede çalışabilecek durumda<br />

olan bireylerin işgücüne çeşitli sebeplerle katılamamaları<br />

sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu sebepler<br />

ülkeden ülkeye hatta ülkelerin içindeki çeşitli idari<br />

yapılar arasında değişim göstermekle birlikte, pek<br />

çoğunun temelinde önemli makro ekonomik nedenler<br />

bulunmaktadır. Örneğin Bozdağlıoğlu (2008)<br />

Türkiye’deki işsizliğin en önemli sebeplerinden biri<br />

olarak sanayi yatırımlarında sürekliliğin sağlanamaması<br />

ile tarımsal işgücü fazlalığının tarım dışı<br />

sektörler tarafından olması gerektiği kadar istihdam<br />

edilememesini göstermektedir. Bununla birlikte<br />

istihdam her ne kadar ekonomik yapı ile ilgili<br />

sorunlar çerçevesinde ele alınsa da sosyal yaşamın<br />

en önemli konularından birini de teşkil etmektedir<br />

(Eyüboğlu, 2003). Zira modern toplumların pek çoğunda<br />

sosyal statünün en önemli göstergesi bir “iş”<br />

sahibi olmaktır ve bunun tersi durumlar statü kaybı<br />

olarak algılanarak hem bireysel hem de toplumsal<br />

düzeyde bazı sorunları beraberinde getirebilmektedir.<br />

İstihdam sorunları, toplumsal düzeyde işgücüne<br />

katılım, işsizlik ve bunlarla ilgili alt göstergelerle ortaya<br />

konmaktadır. İşsizlik sorunu ele alınırken çeşitli<br />

türler altında değerlendirilmekte, her bir tür ile<br />

ilgili çözüm stratejisi buna göre yapılandırılmaya çalışılmaktadır<br />

(örn. iradi işsizlik, gayri iradi işsizlik,<br />

friksiyonel -geçici- işsizlik, konjoktürel işsizlik,<br />

mevsimsel işsizlik, yapısal işsizlik, gizli işsizlik, teknolojik<br />

işsizlik; Bozdağlıoğlu, 2008). Bununla birlikte<br />

işsizlik türleri yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, meslek<br />

vb. demografik değişkenlere veya diğer sosyo-kültürel<br />

etkilere bağlı olarak da kategorize edilebilmektedir.<br />

Tüm bu kategorilerden bağımsız olarak<br />

gözden kaçırılmaması gereken nokta ise, artan nüfus<br />

ve teknoloji ile birlikte çalışabilecek durumda<br />

olan kişilerin istihdamının her geçen gün daha da<br />

zorlaştığıdır.<br />

Diğer taraftan yine gelişen teknoloji ile birlikte iş süreçlerinin<br />

karmaşıklaşması, iş çeşitliliğinin artması<br />

ve uzmanlaşmanın ayırıcı bir işçi özelliği olarak güç<br />

geçtikçe daha fazla önem kazanması işsizliğe çözüm<br />

olabilecek istihdam stratejilerinde önemli bir<br />

belirleyici olmuştur. Nitelikli elemanların istihdamının,<br />

yalnızca işsizliğin çözümünde değil, verimliliğin<br />

artmasında da kritik olduğu pek çok çalışmada belirtilmektedir.<br />

Örneğin işsizliğe yönelik çözüm önerilerinin<br />

yer aldığı kitapta Eyüboğlu (2003), nitelikli<br />

işgücünün istihdama katkısını belirtirken, bilgi temeline<br />

dayalı bir ekonominin gelişmesinin sağlanmasının<br />

ve nitelikli istihdamın gelişmesinin piyasanın<br />

gerekliliklerini sağlayacak bir eğitim ve öğretim<br />

sistemi ile olabileceğine işaret etmektedir. Eyüboğlu’na<br />

göre (2003) “nitelikli bir istihdam ortamı<br />

oluştırılmasında, insanlara bilgi temeline dayalı bir<br />

topluma dâhil olma ve bu toplumdan yararlanma<br />

kapasitesi verilmiş olmalıdır. Bir yandan okul hayatından<br />

iş hayatına geçişi kolaylaştıracak bir sistem<br />

gereklidir. Öte yandan etkili bir öğrenim ve eğitim<br />

sistemi, temel niteliklerle donatılmış bir insan kaynağının<br />

oluşmasında ve bunun ekonomik ve toplumsal<br />

değişimlere uyum göstermesinde önemli bir<br />

48 M‹MAR VE MÜHEND‹S


yer tutar. Çünkü yaşam boyu eğitim için sağlam bir<br />

temel oluşturur. Bu temel aynı zamanda nitelik<br />

açıklarının giderilmesinde, işsizlik ve dışlanma nedeniyle<br />

niteliklerin körelmesinin önlenmesinde<br />

önem taşımaktadır. İşgücü piyasasının bu açıdan niteliklerinin<br />

geliştirilmesi için; eğitim ve öğretim sistemlerinin<br />

nitelik olarak geliştirilmesi, çıraklık sistemlerinin<br />

iyileştirilmesi, temel eğitim ve yaşam boyu<br />

eğitim sistemleri kapsamında gerekli yönlendirmelerin<br />

sağlanması, iş başında eğitim koşullarının<br />

geliştirilmesi ve çok amaçlı yerel öğretim merkezlerinin<br />

oluşturulması gerekmektedir (s.101-102). 2006<br />

yılında İstanbul Sanayi Odası tarafından hazırlanmış<br />

olan “İstihdam Stratejileri ve Türkiye için bir Model<br />

Önerisi” başlıklı raporda, Türkiye’de istihdamın artırılması<br />

yönünde sunulan çözüm önerilerinin bir tanesi<br />

de işgücü piyasasının yeniden yapılandırılmasıdır.<br />

Buna göre mevcut işgücü piyasasının daha etkin<br />

istihdam stratejilerine hizmet eder hale getirilmesinin<br />

en önemli adımlarından biri de aktif işgücü piyasası<br />

stratejilerinin hayata geçirilmesidir. Bu önlemler<br />

“devletim işsizlik sorununun çözümüne aktif bir<br />

biçimde katılması, istihdam yaratıcı politikalar izlemesi<br />

ve çeşitli önlemlerle istihdam artışını teşvik etmesi”<br />

biçiminde tanımlanmaktadır (İstanbul Sanayi<br />

Odası, 2006, s.129).<br />

2006 yılında Dünya Bankası tarafından hazırlanmış<br />

olan “Turkey Labor Market Study” çalışmasında<br />

(World Bank, 2006) ülkemizde pek çok zaman nüfus<br />

artışının istihdam artışını geride bıraktığı ve yetişkin<br />

nüfusun artışı ile istihdamın artış hızı arasındaki farkın<br />

açıldığı belirtilmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu<br />

Eylül, Ekim ve Kasım aylarını kapsayan 2010 Hanehalkı<br />

İşgücü Araştırması’nda çalışma çağındaki<br />

nüfusun bir önceki yılın aynı dönemine göre 855 bin<br />

kişi artarak 52 milyon 788 bin kişiye ulaştığı görülmektedir.<br />

Ancak bir önceki yılın aynı dönem ile karşılaştırıldığında<br />

işsizlik oranının bu dönem için<br />

yüzde 1,8 oranında azaldığı görülmektedir (TUİK,<br />

2010). Her ne kadar genç nüfusta bir önceki dönemde<br />

%24 olan işsizliğin yüzde 21,3’e düşmesi<br />

(TUİK, 2010) olumlu bir gelişmeyse de işsizliğin en<br />

yaygın olduğu kesimin gençler olması işgücü açısından<br />

önemli bir potansiyelin kendini gerçekleştiremediğini<br />

göstermektedir. Dünya Bankası raporunda<br />

Türkiye’deki iş piyasasının en önemli sorunlarından<br />

biri de nitelikli genç iş gücünün istihdamı konusunda<br />

yaşandığı ve işsizlik rakamlarının özellikle bu kesimde<br />

arttığına dikkat çekilmektedir. Bu durumun<br />

yol açan faktörlerin hem arz hem de taleple ilgili olduğu<br />

belirtilmekte ve Türkiye ekonomisinin nitelik<br />

gerektiren işler üretmekte eksik kaldığı bununla<br />

birlikte eğitim düzeyi yüksek gençlerin piyasanın talep<br />

ettiği işler için yeteri kadar donanımlı olmamasının<br />

da söz konusu oranlarda etkili olduğu ortaya<br />

konmaktadır. Dolayısıyla çözüm önerileri her iki durumu<br />

da kapsar nitelikte olmadığı sürece yani bir<br />

taraftan nitelik gerektiren ve artı değer üretilebilecek<br />

işler yaratılıp diğer taraftan işgücü potansiyelinin<br />

daha donanımlı hale getirilmesi söz konusu olmadığı<br />

sürece istihdam sorunları büyümeye devam<br />

edecektir (World Bank, 2006).<br />

İstihdam ve verimlilik arasındaki ilişkiye bakıldığında,<br />

verimlilik artışının istihdam üzerindeki kısa ve<br />

uzun dönemli etkilerinin farklılaşabildiği ortaya çıkmaktadır.<br />

Suiçmez (2009), verimlilik artışı sağlayacak<br />

en önemli yatırımların teknoloji temelli olduğunu<br />

belirtmekte ancak kısa vadede teknoloji artışı yolu<br />

ile sağlanan verimlilik artışının teknolojik işsizliğe<br />

yol açma olasılığının olduğundan bahsetmektedir.<br />

Dünya Bankası<br />

raporunda<br />

Türkiye’deki iş<br />

piyasasının en önemli<br />

sorunlarından biri de<br />

nitelikli genç iş<br />

gücünün istihdamı<br />

konusunda yaşandığı ve<br />

işsizlik rakamlarının<br />

özellikle bu kesimde<br />

arttığına dikkat<br />

çekilmektedir. Bu<br />

durumun yol açan<br />

faktörlerin hem arz hem<br />

de taleple ilgili olduğu<br />

belirtilmekte ve Türkiye<br />

ekonomisinin nitelik<br />

gerektiren işler<br />

üretmekte eksik kaldığı,<br />

bununla birlikte eğitim<br />

düzeyi yüksek gençlerin<br />

piyasanın talep ettiği<br />

işler için yeteri kadar<br />

donanımlı olmamasının<br />

da söz konusu oranlarda<br />

etkili olduğu ortaya<br />

konmaktadır<br />

OCAK-fiUBAT 2011 49


DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />

Teknoloji artışının<br />

sağladığı verimliliğin<br />

istihdama olumsuz<br />

yansıması ise<br />

öncelikle nitelikli<br />

işgücünün<br />

geliştirilmesi ile<br />

engellenebilir.<br />

İşgücünün nitelikli<br />

hale getirilmesi, iş<br />

ortamlarında<br />

işgücünü nitelik<br />

olarak<br />

geliştirebilecek<br />

unsurlara yer<br />

verilmesi ve<br />

teknolojik<br />

değişimlerin işgücü<br />

potansiyeline uygun<br />

olarak planlanması<br />

söz konusu olumsuz<br />

etkilerin ortadan<br />

kaldırılmasına<br />

yardımcı<br />

olabilecektir.<br />

Teknolojik yatırımların başta üretim olmak üzere<br />

bazı alanlardaki insan gücünü ikame edebilecek<br />

başka araçların kullanılmasına olanak sağladığından,<br />

kısa vadede istihdamı olumsuz etkileyebilmektedir.<br />

Suiçmez’e (2009) göre, çalışanların verimliliğinin<br />

artması, aynı işin daha az kişi ile yapılması anlamına<br />

gelmektedir; dolayısıyla işsizlikle arasında pozitif<br />

bir nedensellik olması beklenmektedir. Ancak<br />

uzun vadede kaynakların verimli kullanılması ve artan<br />

karlılık; yeni yatırımların yapılmasını kolaylaştıracağından<br />

yeni iş sahaları oluşturabilecek dolayısıyla<br />

istihdama olumlu katkı yapılmasını sağlayabilecektir.<br />

Ancak birinci durumda daha mikro gerçekleşmesi<br />

söz konusu olan değişim, ikinci durum olan<br />

uzun vadede daha makro bir alanda olması beklenen<br />

bir değişimdir. Dolayısıyla iki durum arasındaki<br />

ilişkinin anlamlı olup olmadığının detaylı biçimde<br />

incelenmesi gerekmektedir. Teknoloji artışının sağladığı<br />

verimliliğin istihdama olumsuz yansıması ise<br />

öncelikle nitelikli işgücünün geliştirilmesi ile engellenebilir.<br />

İşgücünün nitelikli hale getirilmesi, iş ortamlarında<br />

işgücünü nitelik olarak geliştirebilecek<br />

unsurlara yer verilmesi ve teknolojik değişimlerin<br />

işgücü potansiyeline uygun olarak planlanması söz<br />

konusu olumsuz etkilerin ortadan kaldırılmasına<br />

yardımcı olabilecektir.<br />

İstihdamın artırılmasına yönelik gerçekleştirilecek<br />

olan yatırımların, nitelikli işgücünün geliştirilmesi<br />

hususu göz önüne alınarak yapılması; mevcut işgücü<br />

potansiyelinin daha etkin kullanımını sağlayarak<br />

işgücü verimliliğine katkıda bulunacaktır. Kuşkusuz<br />

nitelikli işgücünün varlığı ve mevcut işgücü potansiyeli<br />

içerisindeki yeri, gelişmiş ve gelişmemiş ülkeler<br />

arasındaki farkı belirleyen en önemli unsurlardan<br />

biridir. Buna göre sanayi ülkeleri arasındaki ticaretin<br />

büyük bölümü nitelikli işgücü farklılıkları ile<br />

açıklanabilir. Dolayısıyla nitelikli işgücü açısından<br />

daha iyi durumda olan ülkeler, üretimi nitelikli işgücüne<br />

bağlı olan malların üretimi konusunda uzmanlaşırken,<br />

niteliksiz işgücü sahibi ülkelerin ürettiği<br />

mallar, niteliksiz emeği içerir. Bu iki ürün arasındaki<br />

fark ise nitelikli emek-yoğun mallar ile sermaye<br />

yoğun malların aynı olması ile görülebilmektedir.<br />

Bu durum verimlilik ve istihdam arasındaki makro<br />

ilişkiyi de destekler niteliktedir. Zira daha önce de<br />

belirtildiği gibi teknolojik gelişmeler yeni istihdam<br />

alanları oluşturabilmektedir. Ancak söz konusu teknolojiyi<br />

kullanabilen işgücünün nitelikli olması elzemdir.<br />

Sonuç olarak istihdam sorununun gelişen teknoloji<br />

ve bilgi düzeyi ile birlikte ele alınarak nitelikli işgücü<br />

oluşturulması ve bunun verimliliğe yönelik katkıları<br />

çerçevesinde düşünülmesi ve çözüm önerilerinin bu<br />

yönde gelişmesi, daha uzun vadeli ve sağlam politikalar<br />

geliştirilmesi için önemlidir. İstihdamın artırılması<br />

için yapılacak yatırımlarda verimliliği artıracak<br />

olan makro alanlarda alınacak aktif tedbirlerle potansiyelin<br />

işgücünün uygun biçimde eğitiminin teknolojik<br />

gelişmelerle uyumlandırılmasıdır.<br />

KAYNAKLAR<br />

Bozdağlıoğlu, Y. (2008). Türkiye’de İşsizliğin Özellikleri ve İşsizlikle<br />

Mücadele Politikaları, Sosyal Bilimler Dergisi, 20, 45-65.<br />

Eyüboğlu, D. (2003). 2001 Krizi sonrasında İşsizlik ve Çözüm Yolları.<br />

MPM Yayın No. 674, Ankara.<br />

İstanbul Sanayi Odası (2006). İstihdam Stratejileri ve Türkiye için bir<br />

Model Önerisi. Dünya Yayıncılık, İstanbul.<br />

Türkiye İstatistik Kurumu Web Sitesi. Hanehalkı İşgücü Araştırması 2010<br />

Ekim Dönemi Sonuçları, www.tuik.gov.tr, 17.01.2011<br />

World Bank Poverty Reduction and Economic Management Unit (2006).<br />

Turkey Labor Market Study. Report No. 33-254TR.<br />

Suiçmez, H. (2009). Verimlilik İstihdam İlişkisi. MPM Yayın No. 707,<br />

Ankara.<br />

*Makale Milli Prodüktivite Merkezi İstanbul Bölge Müdürlüğü tarafından<br />

hazırlanmıştır.<br />

50 M‹MAR VE MÜHEND‹S


DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />

SÖYLEfi‹<br />

İŞ-KUR Genel Müdürü Doç. Dr. Mustafa Kemal Biçerli;<br />

“NİTELİKLİ İNSAN GÜCÜNE<br />

GEREKEN ÖNEMİ VERMELİYİZ”<br />

NİTELİKLİ İNSAN GÜCÜNÜN KATMA DEĞERİ YÜKSEK SEKTÖRLERE YÖNLENDİRİLMESİ GEREKTİĞİNİ<br />

BELİRTEN İŞ-KUR GENEL MÜDÜRÜ DOÇ. DR. MUSTAFA KEMAL BİÇERLİ, “REFAH SEVİYEMİZİ<br />

TEKNOLOJİ YOĞUN ÜRETİMLE ARTIRABİLİRİZ. DOLAYISIYLA BİLİME, TEKNOLOJİYE, AR-GE’YE VE<br />

YETİŞMİŞ İNSAN GÜCÜNE GEREKEN ÖNEMİ VERMEMİZ GEREKLİDİR,” DEDİ. MUSTAFA KEMAL<br />

BİÇERLİ İLE İŞ HAYATINDAKİ GELİŞMELERİ VE İSTİHDAM KONUSUNU KONUŞTUK.<br />

SÖYLEŞİ: YILMAZ ADA<br />

İstihdam günümüzde üzerinde çok konuşulan,<br />

çözüm aranılan önemli bir sosyal<br />

sorun. İstihdamın yeterli düzeyde olmaması<br />

bazı toplumsal sorunlar ortaya çıkarmaktadır.<br />

Bu bağlamda nitelikli işgücünün,<br />

özellikle teknik eğitim almış mühendislerin<br />

istihdamında yaşanılan sorunlar<br />

nelerdir?<br />

Ülkemizde, diğer mesleki alanların istihdamında<br />

olduğu gibi mühendis istihdamında<br />

da sıkıntılar yaşanmakta olduğunu<br />

yadsıyamayız. İşgücü piyasasında, mezun<br />

olan mühendis sayısına oranla yeterli sayıda<br />

işgücü talebinin olmaması en temel<br />

sorun olarak karşımızda durmaktadır.<br />

Son birkaç yıldır İŞKUR sisteminde kayıtlı<br />

mühendis verilerine göre mevcut açık iş<br />

sayısı ve mühendislerimizin sayılarında<br />

artış gözlemlemekteyiz. Ancak mühendis<br />

sayısındaki bu artışlar, açık iş sayısından<br />

daha fazla olmaktadır. İşgücü talebinin<br />

yetersizliğinin yanında bir diğer önemli<br />

gördüğüm sorun ise adil ve etkin bir ücret<br />

sisteminin olmamasının, emeğini arz<br />

eden mühendislerin istedikleri ücret seviyesinde<br />

iş bulamamalarına yol açmasıdır.<br />

Üniversitelerimiz teknik donanım yetersizliği<br />

ve dil öğrenimindeki aksaklıklar da,<br />

mesleki eğitim boyutunda yaşanan aksaklıklardan<br />

birini oluşturmaktadır.<br />

Kamu sektörü ve özel sektörde, mühendislerin<br />

gelişimine yönelik Ar-Ge çalışmaları<br />

yapacak sistemlerin eksikliği, nitelik<br />

yönünden yetersiz kalmamıza sebep<br />

olmaktadır. Son olarak üniversitelerle,<br />

sanayi ve imalatçı firmalar arasında işbirliği<br />

ve koordinasyon eksikliği, mühendis<br />

adaylarının pratik yaparak beceri kazanmasını<br />

engellemesi örnek verilebilir.<br />

İstihdam sorununda önemli bir konu da<br />

nitelikli insan gücünün istihdam edilememesi<br />

sorundur. Bu sorun, oluşacak diğer<br />

istihdamların da önünü kesmekte ve duruma<br />

göre beyin göçlerine neden olmaktadır.<br />

İstihdam edilmeme ve iş bulamama<br />

korkusuyla oluşan beyin göçüne karşı neler<br />

yapılmalıdır?<br />

Beyin göçünü, iyi eğitim görmüş nitelikli<br />

işgücünün yetiştiği az gelişmiş veya gelişmekte<br />

olan bir ülkeden gelişmiş bir ülkeye<br />

akışı olarak tanımlayabiliriz. Kıt ve sınırlı<br />

kaynakları ile yetiştirdiği nitelikli beyinleri<br />

yitiren ülkelerin ekonomik gelişmeleri<br />

durağanlaşırken, gelişmiş ülkelerin<br />

yetişmiş beyinleri istihdam etmesi ile<br />

birlikte gelişmeleri daha da hızlanmakta<br />

ve sonunda beyin göçü ülkeler arasındaki<br />

gelişmişlik farkını daha da artırmaktadır.<br />

Yapılan araştırmalarda; iyi eğitim görmüş<br />

her 100 kişiden 59’unun yurtdışına gittiği<br />

tespit edilmiştir. Yurt dışına en çok öğrenci<br />

gönderen ülkeler arasında Türkiye 11<br />

inci sırada yer alıyor. Almanya’da 24 bin,<br />

ABD’de 15 bin olmak üzere 50 bin’den<br />

fazla Türk genci yurt dışında eğitim görmektedir.<br />

TÜSİAD’a göre Türk öğrencilerin<br />

ABD ekonomisine yılda 824 milyon dolar<br />

katkı sağlamaktadır. İlgili verilerden<br />

izaha gerek kalmayacak netlikte çıkan sonuçlardan<br />

biri, ülkemizin en nitelikli beşeri<br />

sermayesinin göç alan ülkelere yöneldiğidir.<br />

Bu bilgiler beyin göçünün ülkemiz<br />

açısından son dönemde düzenlemelere<br />

gidilmesine rağmen, halen ciddi tehlikeleri<br />

barındırdığını göstermekte. Bu<br />

göçü önlemek için, göçe neden olan faktörlerin<br />

derinlemesine irdelenmesi gerekir.<br />

Bunları temel başlıklar olarak sıralayacak<br />

olursak; ekonomik ve politik nedenler,<br />

bilim ve teknoloji politikaları ile<br />

eğitim sistemindeki yanlışlıklar ve işsizlik<br />

olarak ifade edilebiliriz.<br />

Beyin göçünü engellemek için bu sorunu<br />

önemsemeliyiz ve bireylerin sosyal refahını<br />

artırarak, yaşam standartlarını yükseltmeliyiz.<br />

Refah seviyemizi teknoloji yoğun<br />

üretimle artırabiliriz. Dolayısıyla bilime,<br />

teknolojiye, Ar-Ge’ye ve yetişmiş insan<br />

gücüne gereken önemi vermemiz gereklidir.<br />

Ayrıca çalışanlara tatmin edici<br />

52 M‹MAR VE MÜHEND‹S


mesleki gelir sağlanmalı, bilim ve araştırma<br />

ortamı oluşturulmalı ve geliştirilmeli,<br />

askerlik mükellefiyeti ile ilgili yapısal düzenlemeler<br />

gerçekleştirilmelidir. Tüm bu<br />

önlemlerle birlikte toplumsal bilincin<br />

yükseltilmesi paralel geliştiğinde sorunun<br />

zaman içinde küçülmesi kaçınılmaz<br />

olacaktır.<br />

İstihdam konusuna mesleki yeterlilik, ihtiyaca<br />

göre insan eğitimi, eğitim-sanayi<br />

işbirliği, stratejik kalkınmada öncelikli<br />

sektörler ve gerekli istihdam ihtiyacı, alt<br />

sektörlerde yeterli teknik personelin sağlanması<br />

ekseninde bakmamız durumunda<br />

istihdamı artırmak için süreçler nasıl<br />

yönetilmelidir?<br />

Mesleki eğitim ve piyasanın ihtiyaç duyduğu<br />

işgücünün yetiştirilmesi, tek bir kurum<br />

tarafından yönetilemeyecek kadar büyük<br />

ve işbirliğine ihtiyaç duyulan bir konu olarak<br />

görmekteyim. Bu noktada; işsizliğin<br />

azaltılması ve istihdamın artırılması için<br />

sosyal tarafların bir araya geldiği, ortak<br />

hedeflerin beraber belirlendiği ve sürecin<br />

izleme ve değerlendirilmesinin birlikte<br />

gerçekleştirildiği ortak yönetim modelinin<br />

bu sürecin yönetilmesindeki en uygun<br />

yöntem olabileceğini düşünüyorum. İŞ-<br />

KUR olarak; ulusal düzeyde Genel Kurulumuz,<br />

yerel düzeyde ise İl İstihdam ve<br />

Mesleki Eğitim Kurullarımız ile sosyal taraflar<br />

ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlarla<br />

bu yöntemi en verimli şekilde yönetmeye<br />

çalışıyoruz.<br />

Eldeki bilgiler beyin göçünün ülkemiz açısından son<br />

dönemde düzenlemelere gidilmesine rağmen, halen ciddi<br />

tehlikeleri barındırdığını göstermekte. Bu göçü önlemek<br />

için, göçe neden olan faktörlerin derinlemesine irdelenmesi<br />

gerekir. Bunları temel başlıklar olarak sıralayacak olursak;<br />

ekonomik ve politik nedenler, bilim ve teknoloji politikaları<br />

ile eğitim sistemindeki yanlışlıklar ve işsizlik olarak ifade<br />

edilebiliriz.<br />

Ülkemizde mühendislik eğitiminin yapısı,<br />

iş dünyasının çalışandan beklentileri, konusunda<br />

neler söylenebilir?<br />

Ülkemizde çok iyi eğitim veren ve uluslararası<br />

kalitede mühendis yetiştiren köklü<br />

eğitim kurumları bulunmasının yanında,<br />

çok zayıf bir teknik donanım ile mühendislik<br />

eğitimi vermeye çalışan fakültelerin<br />

de var olduğunu biliyoruz.<br />

İş dünyası öncelikle nitelikli bir işgücü<br />

beklemektedir. Yani çalışanın mezuniyet<br />

sürecinde aldığı eğitimin gerek staj imkânları<br />

gerekse de laboratuvar uygulamaları<br />

ile teoriyle eşdeğer pratik yapmış<br />

olmasını istemektedir. Ayrıca çalışanın<br />

değişen şartlarda karşılaşacağı problemlerde,<br />

analitik çözümler ve alternatifler<br />

geliştirme becerisinin olması iş dünyasının<br />

diğer bir beklentisidir. Mevcut teknolojiye<br />

hâkim olmanın yanı sıra alternatif<br />

teknolojileri de araştırma ve geliştirme<br />

becerisi kazanmaları emeğini arz edenlerde<br />

aranan diğer bir unsurdur Ayrıca<br />

küreselleşen dünyada entegrasyonu sağlamak<br />

açısından bir veya birkaç yabancı<br />

dil bilmek çalışanlar için tercih edilme sebebi<br />

olduğunu ifade edebilirim.<br />

Nitelikli personel istihdamında ücret politikaları<br />

yeterli mi?<br />

Ülkemizde düşük ücretle çalıştırma oldukça<br />

yaygın. Ücret politikası kamu sektörü<br />

ve özel sektörde farklılık göstermekte.<br />

Kamu sektöründe yeterli ücret tatmini<br />

göremeyen nitelikli personel yüksek ücretlerle<br />

özel sektöre transfer olmaktadır.<br />

Öte yandan özel sektör kamuya oranla nitelikli<br />

personele tatminkâr ücret politikası<br />

uygulamakla beraber kamunun sunduğu<br />

iş garantisini çalışanına sağlayamamaktadır.<br />

Her ne kadar kurumsallaşmış<br />

bazı özel sektör kuruluşları nitelikli işgü-<br />

OCAK-fiUBAT 2011 53


DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />

uzaklaşmaktadır. Sürekli eğitimin sağladığı<br />

vasıflar kişi özelinde istihdamın sürekliliğini<br />

artırmada en önemli yapı taşlarından<br />

biri olduğunu düşünmekteyim.<br />

İŞKUR olarak biz sürekli eğitimi önemini<br />

biliyor, gerek işsizlere gerekse çalışanlara<br />

yenilenen teknolojiler dâhilinde eğitimler<br />

vermeye devam ediyoruz.<br />

cüne kamuya oranla yüksek ücret verse<br />

de bu durum her iki sektörde de işgücünün<br />

beklediği düzeye ulaşmış değildir.<br />

Günümüzde, mühendislerin istihdam<br />

edildiği ana alanlar; AR-GE, teknoloji geliştirme,<br />

imalat, işletme ve satış mühendisliği<br />

ekseninde olmakta. Bu alanlarda<br />

çalışanların beklentileri karşılanıyor mu?<br />

Ülkemizin gereksinim duyduğu atılımların<br />

başarılmasının temelinde ileri teknoloji ve<br />

bilgiyi kullanma becerisi gelmektedir. Bu<br />

husus kalkınmanın en önemli ayaklarından<br />

biridir. Bu süreçte mühendislerimizin<br />

katkıları son derece önemlidir. Her geçen<br />

yıl gerek özel gerekse kamu sektörlerinin<br />

yatırımlarını artırdığı bir dönemde mühendislerimizin<br />

işten beklentilerin her<br />

geçen gün artarak karşılanacağından<br />

emin olduğumu ifade etmek isterim.<br />

İş hayatında bu şekilde konumlanan mühendisler,<br />

alanlarıyla ilgili gereken bilgi<br />

ve donanıma ulaşabiliyor mu? Bu konuda<br />

gereken eğitimin temel bileşenleri neler<br />

olmalı?<br />

Ülkemiz, küreselleşme ve bilgiye ulaşmanın<br />

kolaylığı sayesinde teknik konularda<br />

uluslararası standartları son derece hızlı<br />

bir şekilde yakalayabilmektedir. Kendini<br />

iyi yetiştiren, alanıyla ilgili bilimsel verileri<br />

ve teknolojik ilerlemeyi takip eden mühendislerimizin<br />

gereken bilgiye ulaşamamalarının<br />

mümkün olamayacağını düşünüyorum.<br />

Bu düşüncelerime örnek vermem<br />

gerekirse, sadece İŞKUR olarak her<br />

yıl ülkemizin yetiştirmiş olduğu ortalama<br />

2 bin mühendisimize yurtdışında çalışma<br />

yürüten firmalarımız aracılığıyla dünyanın<br />

birçok ülkesinde istihdam olanağı yaratmamız<br />

bu durumun bir göstergesidir.<br />

Üniversitelerimizin altyapılarını geliştirme<br />

yönündeki çabaları ve ilgili mühendislik<br />

alanındaki hâkim dili yeteri düzeyde<br />

öğrencilerine aktarabilmeleri, bu konuda<br />

mühendislerimizin yeterliliklerinin artmasına<br />

önemli katkı sağlayacaktır.<br />

İstihdamın sürekliliğinde, sürekli eğitimin<br />

rolü nedir ve ülke olarak biz bunu ne kadar<br />

gerçekleştirebiliyoruz?<br />

Günümüz toplumunda; teknolojik değişmelerle<br />

birlikte işbölümü ve ihtisaslaşmaya<br />

dayanan işler, yerini uzmanlık ve<br />

beceri ağırlıklı işlere bırakmaya başladı.<br />

Artık her işçinin bir işten sorumlu olma<br />

anlayışı, yerini farklı işleri aynı anda yapabilen<br />

daha nitelikli işçiye duyulan ihtiyacı<br />

artırdı. Bu durum sürekli eğitim ile istihdam<br />

arasındaki korelasyonu önemli ölçüde<br />

artırdığını düşünüyorum. Bireyler daha<br />

nitelikli ve aranan işçi olabilmek için niteliklerini<br />

geliştirebilecekleri mesleki eğitimlere<br />

ihtiyaç duymaktadırlar. Bu şekilde<br />

niteliklerini gelişen işçiler işveren gözünde<br />

kolaylıkla vazgeçilebilen bir konumdan<br />

Merkezi hükümetlerin istihdam politikalarıyla<br />

istihdam çözülebilir mi, üniversite<br />

ve iş dünyası bunun için neler yapabilir?<br />

İstihdam politikalarının başarısını ve sürekliliğini<br />

toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla<br />

gerçekleştirilebilecek bir olgu<br />

olarak görüyorum. Az önce de bahsettiğim<br />

gibi; Genel Kurulumuz ve İl İstihdam<br />

ve Mesleki Eğitim Kurullarımızda istihdam<br />

sorununu iş dünyasının da içerisinde<br />

bulunduğu sosyal taraflar, üniversiteler<br />

ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlarla bu<br />

anlayış doğrultusunda çalışmalarımızı<br />

sürdürmekteyiz.<br />

Üniversite ve iş dünyasının birbirlerinin<br />

ihtiyaçlarını görerek kollektif çalışması<br />

son derece önemlidir. İş dünyasının ihtiyaçlarına<br />

cevap verebilecek işgücünün<br />

üniversitelerce yetiştirilmesi, gerek kişilerin<br />

piyasaya ilk kez girdikleri zaman yaşadıkları<br />

sıkıntıların çözümüne gerekse<br />

uzun süreli istihdamın sağlanmasına ciddi<br />

katkılar sağlayacağını düşünmekteyim.<br />

AB sürecinde, işgücünün serbest dolaşımının<br />

gerçekleşmesi durumunda, Türkiye’nin<br />

işgücü niteliği bunu karşılamaya<br />

yeterli mi? Ülkemiz dışarıdan gelecek istihdama<br />

hazır mı? Bizim insanımız benzer<br />

işlerde aldığı eğitim ve tecrübeyle yeterli<br />

iş imkânı üretebilir mi?<br />

AB sürecinde işçilerin serbest dolaşımı,<br />

özellikle Türkiye’nin aday statüsü kazanmasıyla<br />

birlikte oldukça tartışmalı bir konu<br />

haline geldi. Türkiye ve Avrupa Birliği<br />

arasındaki ekonomik farklılıklar, işgücü<br />

piyasalarının hacim ve yapı itibariyle farklılıklar<br />

göstermektedir. Ülkemizde kabul<br />

edilebilecek ücret düzeyini düşük olmasının,<br />

rekabetçi baskıları artıracağı açıktır.<br />

Serbest dolaşımın gerçekleşmesi durumunda<br />

AB’de oluşabilecek işgücü açığını<br />

karşılayabilecek kalifikasyonlara sahip bir<br />

güç olarak Türkiye bölgede yeni bir denge<br />

yaratacaktır.<br />

Dinamik ve genç nüfus özelliklerine sahip<br />

olan ülkemizdeki işgücü piyasası demografik<br />

yapımızdan en çok etkilenen piyasaların<br />

başında gelmektedir. Bu hareketlilik<br />

54 M‹MAR VE MÜHEND‹S


içinde ekonomimizin son 10 yılda yakaladığı<br />

ivme ve belirli sektörlerde başarmış<br />

olduğu atılımla birlikte, ülkemizden yurtdışına<br />

gidecek işgücünü de beraber düşünecek<br />

olursak yeteri kadar talebe cevap<br />

verebileceğimizi düşünüyorum. Türk misafirperverliği<br />

ve çok kültürlülüğe alışkın<br />

olmamız sayesinde ülkemize gelecek<br />

kimselerin iş yaşamında büyük sorunlar<br />

yaşamayacağını ve iş barışının kolaylıkla<br />

sağlanabileceğini ümit etmekteyim.<br />

Yurt dışına olan beyin göçünün tersine<br />

çevrilmesi durumunda bunlara yeterli istihdam<br />

ne kadar sağlanır? Bu durum, yeni<br />

istihdama ne kadar etki yapar?<br />

Beyin göçünün tersine çevrilmesi durumunda<br />

ilgili işgücünün nitelikli olmasından<br />

ötürü istihdam edilebilmelerinde çok<br />

fazla sorun yaşayacaklarını düşünmüyorum.<br />

Mesela yurt dışına gitmiş bir doktorumuzun<br />

ülkemize döndüğü takdirde<br />

açıkta kalmayacağı rahatlıkla söylenebilir.<br />

Son zamanlarda göç edenler arasında<br />

doktor oranında azalma görülmesine karşılık,<br />

mimar ve mühendis oranının arttığı<br />

göze çarpmaktadır. Ama yine de özellikle<br />

hangi mühendislik branşlarında göçün<br />

yoğunlaştığı da ülkemiz açısından önem<br />

taşımaktadır. Eğer ki işgücü talep fazlasının<br />

olduğu mühendislik branşlarında geriye<br />

dönüş artarsa bu durum gerek kalkınmamızda<br />

gerekse istihdamın kalitesinin<br />

artmasında önemli etkilere neden<br />

olacaktır.<br />

Mühendislerimiz, ülkemizin rekabet gücünü<br />

artırmak için yeterli donanıma sahip<br />

mi? Ülke olarak nitelikli insan gücümüzü<br />

rekabetçi olabileceğimiz hangi sektörlere<br />

yönlendirmeliyiz?<br />

Bir ülkenin refah düzeyinin ve bünyesinde<br />

bulunan firmaların karlılığının artması, o<br />

ülkenin diğer ülkelerle rekabet edebilirliğinin<br />

artması ile mümkün. Uluslararası<br />

rekabetin gittikçe arttığı küresel pazar<br />

ekonomisinde; ülkelerin nitelikli insan<br />

kaynağına yatırımı, hammaddeye olan yatırımdan<br />

daha önemli bir hal almaya başladı.<br />

Bu çerçevede bir ülkede nitelikli insan<br />

kaynağının iyi şartlarda istihdam edilmesi<br />

o ülkenin refah düzeyini gösterir.<br />

Türkiye sürekli artan bir ivmeyle gelişirken<br />

niteliksel ve niceliksel olarak mühendis<br />

kaynağı da artmakta. Bu anlamda ülkemizin<br />

kalifiye eleman ve mühendislik<br />

alanında oldukça önemli rekabet avantajı<br />

var. Üretim alanında, ara elemandan mühendise<br />

kadar nitelikli insan gücünün yetişmesine<br />

yönelik alt yapı bulunmakta.<br />

Küresel anlamda Türk mühendislerinin rekabet gücü<br />

olması, mühendis ve ara eleman maliyetinin pek çok<br />

ülkeden düşük olmasına da bağlanabilir. Ayrıca Türk<br />

mühendislerinin pratik çözüm kabiliyetleri, yaklaşımları,<br />

zor koşullara adaptasyonu Türk mühendislerinin tercih<br />

edilmesinde en önemli faktörlerden birisidir.<br />

Mühendislik bölümleri her zaman en çok<br />

tercih edilen bölümler arasında yer aldı ve<br />

bu alanda kendini yetiştirmek isteyen<br />

genç insan gücü mühendisliğe yöneldi.<br />

Küresel anlamda Türk mühendislerinin<br />

rekabet gücü olması, mühendis ve ara<br />

eleman maliyetinin pek çok ülkeden düşük<br />

olmasına da bağlanabilir. Ayrıca Türk<br />

mühendislerinin pratik çözüm kabiliyetleri,<br />

yaklaşımları, zor koşullara adaptasyonu<br />

Türk mühendislerinin tercih edilmesinde<br />

en önemli faktörlerden birisidir.<br />

Ülke olarak nitelikli insan gücümüzü katma<br />

değeri yüksek, nitelikli malların üretildiği<br />

sektörlere yönlendirmeliyiz. Ürettiğimiz<br />

ürünlerin ikamesinin artması, yurtdışında<br />

yaşanan teknolojik gelişmeler ve<br />

bu gelişmelere uzak kalmak bizi dezavantajlı<br />

konuma düşürebilmekte. Ancak Türkiye’de<br />

makine imalat sektöründe önemli<br />

bir rekabet üstünlüğü yakaladık ve bu da<br />

ülke ekonomisine önemli bir artı değer<br />

getirdi.<br />

İstihdamın iki bileşeni olan, işveren ve çalışanı<br />

bir araya getirecek kurumlar yeterince<br />

var mı? Bunlar bu işi başarmada ne<br />

kadar yeterli oluyor?<br />

İşveren ve çalışanı bir araya getiren farklı<br />

nitelikte kurumlarımız var. Çalışan ve işveren<br />

ilişkisinde ve uzlaşmasında önemli<br />

bir fonksiyonu olan kurumumuz, istihdam<br />

ve işgücü piyasasına yönelik pek çok hizmeti<br />

gerçekleştirmekte. İŞKUR olarak<br />

çalışanlarımızı ve işverenlerimizi Genel<br />

Kurulumuzda, Yönetim Kurulumuzda ve İl<br />

İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurullarımızda<br />

bir araya getirerek ortak karar alma<br />

konusunda önemli adımlar attık.<br />

İŞKUR, veri tabanı üzerinden açık iş kaydı<br />

ve iş arayan kaydı alarak hem istihdam<br />

hizmeti sağlamakta hem çeşitli mesleki<br />

eğitimler ile işgücünün uyum ve yeterliliklerini<br />

artırmakta hem işgücü piyasasına<br />

ilişkin düzenlemeleri gerçekleştirmektedir.<br />

Özel istihdam büroları da çalışma hayatına<br />

önemli yararlar sağlamaktadır. İşveren<br />

ve çalışan arasındaki köprü işlevini<br />

gerek nitel gerekse nicel olarak önemli<br />

ölçüde karşılayabilir hale geldiler.<br />

Bir bütün olarak bu kurumların; işgücü ve<br />

işverenin bir araya gelmesi, uzlaşması,<br />

standartların iyileştirilmesi, daha iyi bilgi<br />

hizmetlerinin sağlanmasına yönelik olarak<br />

iyi bir koordinasyonla çalışması sağlanmalıdır.<br />

OCAK-fiUBAT 2011 55


DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />

MAKALE<br />

KATMA DEĞER ÜRETMEK VE<br />

MÜHENDİSLERİN İSTİHDAMI<br />

MÜHENDİSLERİMİZE SÜREKLİ VE İSTİKRARLI İŞ SAĞLAYABİLMENİN YOLU YÜKSEK KATMA<br />

DEĞER ÜRETEN SEKTÖRLERDE ÇALIŞMALARINI SAĞLAMAKTIR. YÜKSEK KATMA DEĞER<br />

ÜRETEBİLEN İŞLER İSE YÜKSEK TEKNOLOJİYE SAHİP OLMAK VE BÜTÜN DÜNYA İLE REKABET<br />

EDEBİLİR ÜRÜN VE HİZMETLER ÜRETEBİLMEKTEN GEÇİYOR. ÜLKEMİZİN DE YÜKSEK KATMA<br />

DEĞER ÜRETEN BİR ÜLKE HALİNE GELMESİ UZUN VE ZAHMETLİ BİR SÜRECİ GEREKTİRİYOR.<br />

Ahmet ERKOÇ<br />

Elektrik Yüksek<br />

Mühendisi<br />

İş’i olmak, bir meslek sahibi olmak. Bir işe gitmek<br />

ve mesleğini icra ederek para kazanmak.<br />

Ne kadar önemli bir konu.<br />

Yıllar ve yıllar süren eğitimin nihai amaçlarından biri.<br />

İyi, geçerli bir meslek sahibi olmak.<br />

Mühendisler için de diğer mesleklerden çok farklı<br />

olmayan bir sonuç gibi görülüyor. Ancak yıllarını<br />

mühendislik eğitimi almak için harcayan bir kişi için<br />

mühendislik mesleğini yaparak hayatını kazanması<br />

tabi ki çok önemli. Diğer eğitim dallarında da benzer<br />

şeyler söz konusu.<br />

Peki, mühendislik eğitimi alanlar nasıl mühendislik<br />

konusunda iş bulacaklar?<br />

Aldıkları eğitimi iş deneyimi ile birleştirerek mesleğe<br />

dönüştürecekler? Bu buldukları işin sürekliliği<br />

ne olacak? Çalışma yaşamları boyunca mühendislik<br />

mesleğini bir veya daha fazla kurumda, şirkette sürdürecekler.<br />

Kaç yaşlarına geldiklerinde artık aldıkları maaşı çıkaramayan,<br />

yöneticileri gözünde kurtulunması gereken<br />

elemanlar olarak görülecekler? Bu yaklaşım<br />

ülkeden ülkeye değişir mi?<br />

Bu ve bunun gibi soruları çoğaltmak mümkün. Biz<br />

en temel olan konudan başlayalım. Mühendis veya<br />

üniversite mezunu olan bir kişi hiç sene kaybetmeden<br />

okursa yaklaşık 16 yıllık bir eğitim almak zorunda.<br />

Yabancı bir lisan öğrenme (İngilizce elbette artık<br />

tartışma kalmamıştır) 1 bazen 2 yıllık bir süre alıyor.<br />

Daha ileri düzeyde bir eğitim avantaj sağlar deyip bir<br />

de yüksek lisans eklenirse 2-3 yıl daha ekleyin. Toplam<br />

yirmi yılı geçti. En az 1 veya 2 yıllık bir payı da<br />

katmak gerekebiliyor.<br />

Bütün bu yılların toplamı aileler için kaynak sağlanması<br />

gereken bir süreç. Çünkü eğitimi süren bir<br />

mühendislik öğrencisinin iş bulması kendini geçindirebilecek<br />

bir duruma gelmesi oldukça zor.<br />

Devlet için ilgili eğitim kuruluşlarının kurulması ve<br />

sürdürülmesi maliyeti yüksek bir bedel. Vakıf üniversiteleri<br />

için de benzeri maliyetler söz konusu.<br />

Bütün bu çaba ne için; ekonominin koşullarına uygun<br />

katma değeri üretmeye hazır bir insanın mesleki<br />

anlamda ve kişisel olarak yetiştirilebilmesi için.<br />

Bunca uzun ve yüksek maliyetlerle mesleğe hazırlanan<br />

kişinin beklentisi de (haklı olarak) yüksek.<br />

Ancak yüksek beklentinin karşılanabilmesi ve sürdürülebilir<br />

olması için üretilen katma değerin de<br />

orantılı olarak yüksek olması ve sürekliliğinin olması<br />

gerekir.<br />

Yüksek katma değer üretebilen iş konularının mevcut<br />

olması ise çoğu zaman kişisel çabaların dışındaki<br />

faktörlerle ilgili bir konu. Genellikle ülkelerin durumları<br />

ile ilgili bir konu.<br />

56 M‹MAR VE MÜHEND‹S


120 civarındaki üniversitemizin çoğunda değişik dalları<br />

içeren mühendislik bölümleri mevcut ve her yıl<br />

binlerce meslektaşımız iş hayatına atılıyor.<br />

Bu kadar mühendis nasıl iş bulacak ve işini nasıl<br />

sürdürecek?<br />

Böyle bir kaynağın olması ülkemizin gücü, kuvveti,<br />

zenginliği.<br />

Ancak bunca zahmetlerle yetişen gençlerin ve mevcut<br />

mühendislerimizin mesleğinde çalışarak yüksek<br />

katma değer üretememesi çok önemli bir problem.<br />

Peki, çözüm ne olabilir? Yurdumuzda sektörel bazda<br />

bakıldığında otomotiv, tekstil, gemicilik, inşaat,<br />

müteahhitlik, iletişim, finans gibi sektörlerin başı<br />

çektiğini görüyoruz.<br />

Bu sektörlerdeki faaliyetlere bakarsak üretim,<br />

montaj, bakım, servis, pazarlama gibi konular en<br />

yaygın olarak ihtiyaç duyulan konulardan.<br />

Dünyada herhangi bir ülkenin (özellikle Çin ve diğer<br />

uzak doğu ülkelerinin) yaptığı işi yaparak, malı, hizmeti<br />

üreterek para kazanmak kolay değil. Hatta<br />

mümkün değil.<br />

Yurdumuzdaki girdi (ücret, hammadde, enerji, altyapı,<br />

vergi vs.) maliyetleri ile uzak doğu ülkeleri ile rekabet<br />

edebilmek birçok sektörde pek mümkün görünmüyor.<br />

Nitelikli mühendislerimize sürekli ve istikrarlı iş<br />

sağlayabilmenin yolu; yüksek katma değer üreten<br />

sektörlerde çalışmaktır.<br />

Yüksek katma değer üreten sektör demek yapılan<br />

işteki bütün faaliyetlerin değerli olduğu çalışma konuları,<br />

alanları demek. Yüksek teknoloji gerektiren<br />

alanlar demek.<br />

Örneğin havacılık, savunma sanayi, haberleşme ve<br />

bilişim teknolojileri, ilaç, biyo teknoloji gibi alanlar<br />

bir çırpıda sayılabilen alanlar.<br />

Eğer siz iletişim sektöründe tasarımını da kendisi<br />

yaparak geliştirdiği ürünleri üreten bir üretici iseniz;<br />

araştırma, geliştirmeden üretime, bakımdan pazarlamaya<br />

iş kolundaki bütün etkinlikler değerlidir.<br />

Yüksek seviyede bir katma değer üretir. Dolayısıyla<br />

bu konudaki çalışmaları (örneğin üretimi) iş gücünün<br />

ucuz olduğu ülkelere kaydırmak gibi bir ihtiyaç<br />

olmayacaktır. Yeni teknoloji ve ürünlerin tasarım ve<br />

uygulama süreci çok yoğun mühendis istihdamı gerektiren<br />

bir konudur. Kendi teknolojisini üreten bir<br />

kuruluşun mühendis ihtiyacı ile hazır bir teknolojiyi<br />

uygulayan bir kuruluşun mühendis ihtiyacı karşılaştırılırsa<br />

çok çarpıcı sonuçlara ulaşılır. Kendi teknolojisini<br />

üreten kuruluş (konuya göre farklılıklar göstermekle<br />

birlikte) diğerinden onlarca hatta yüzlerce<br />

kat daha fazla mühendis istihdam etmek durumundadır.<br />

Yüksek katma değerli mal ve hizmet üreten-<br />

Nitelikli<br />

mühendislerimize<br />

sürekli ve istikrarlı iş<br />

sağlayabilmenin yolu;<br />

yüksek katma değer<br />

üreten sektörlerde<br />

çalışmaktır.<br />

Yüksek katma değer<br />

üreten sektör demek<br />

yapılan işteki bütün<br />

faaliyetlerin değerli<br />

olduğu çalışma<br />

konuları, alanları<br />

demek. Yüksek<br />

teknoloji gerektiren<br />

alanlar demek.<br />

OCAK-fiUBAT 2011 57


DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />

İleri teknoloji üreten<br />

ülkelerdeki<br />

mühendislerin<br />

önemli bir çoğunluğu<br />

65-70 yaşlarına kadar<br />

aktif olarak<br />

mesleklerini<br />

yapmakta, yapma<br />

imkânına sahip<br />

olmaktadır. Bu<br />

ülkelerde<br />

mühendislerin en<br />

verimli dönemi olarak<br />

40-55 yaş arası<br />

gösterilmektedir.<br />

Ancak ülkemizde bu<br />

çağdaki (40-55 yaş) bir<br />

mühendis bir çok<br />

kuruluşta artık işe<br />

yaramayan bir eleman<br />

olarak algılanmaktadır.<br />

lerin bu üretimden pay alacakları tabidir. Her işletme<br />

ekonomik davranmak zorundadır. Daha ucuza<br />

yapılabilecek bir işin daha fazla bir maliyetle yapılması<br />

o kurumun, ülkenin rekabet gücünü kötü yönde<br />

etkileyecektir. Bu da nihayetinde işin sürdürülememesi<br />

ile sonuçlanacaktır.<br />

İleri teknoloji üreten ülkelerdeki mühendislerin<br />

önemli bir çoğunluğu 65-70 yaşlarına kadar aktif<br />

olarak mesleklerini yapmakta, yapma imkânına sahip<br />

olmaktadır. Bu ülkelerde mühendislerin en verimli<br />

dönemi olarak 40-55 yaş arası gösterilmektedir.<br />

Ancak ülkemizde bu çağdaki (40-55 yaş) bir mühendis<br />

bir-çok kuruluşta artık işe yaramayan bir<br />

eleman olarak algılanmaktadır.<br />

Diğer bir yöntem sektörlerdeki değerli işleri yapmalıyız,<br />

yapabilecek duruma gelmeliyiz.<br />

Sektördeki değerli işler araştırma, geliştirme ve sonucun<br />

ürüne dönüştürülerek uluslararası değerde<br />

bir marka haline getirmesidir. Bunu başarabilen<br />

şirketler ne üretirlerse üretsinler çok yüksek düzeyde<br />

katma değer sağlayabiliyorlar. Üretimin yapıldığı<br />

yerin pek bir önemi kalmıyor. Tekstil ürünleri, ayakkabı,<br />

ev eşyaları gibi konularda bu yöntem yaygın<br />

olarak kullanılıyor. IKEA bunun en güzel örneklerinden<br />

biri. Kataloglarına baktığınızda her ürünün tasarımcısını<br />

belirtiyor. Tabi ki büyük çoğunluğu İsveç’ten.<br />

Üretim yerlerine baktığınızda ise çok önemli<br />

bir bölümü İsveç dışındaki onlarca ülke.<br />

Nitelikli mühendislerin yetiştirilmesi ve bunların<br />

yüksek katma değer üretebileceği kurum ve kuruluşlarda<br />

çalıştırılması istihdam sorununu ülkemizin<br />

gücüne dönüştürecektir.<br />

Mühendislerin yüksek katma değer üretebilen işlerde<br />

çalışması sürekli istihdamın kilit noktası olarak<br />

görülüyor. Yüksek katma değer üretebilen işler ise<br />

yüksek teknolojiye sahip olmak ve bütün dünya ile<br />

rekabet edebilir ürün ve hizmetler üretebilmekten<br />

geçiyor.<br />

Bu sektörlerin belirlenerek ülkemizin de yüksek<br />

katma değer üreten bir ülke haline gelmesi uzun ve<br />

zahmetli bir süreci “devlet politikalarını” gerektiriyor.<br />

Son söz olarak merhum M.Akif ERSOY’un ‘Seyfi Baba’<br />

şiirinden’ bir beyit’i tekrarlamak istiyorum.<br />

‘’Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası<br />

dostunun yüz karası, düşmanının maskarası’’<br />

Allah hiç kimseyi böyle bir duruma düşürmesin duasıyla.<br />

58 M‹MAR VE MÜHEND‹S


DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />

MAKALE<br />

MÜHENDİSLERİN VE<br />

MÜHENDİSLİĞİN İSTİHDAMINA<br />

İLİŞKİN FARKLI BİR YAKLAŞIM<br />

MÜHENDİSLER KENDİ MÜHENDİSLİK ALANLARININ DIŞINDA DA ÇOK BAŞARILI OLABİLİR.<br />

ANCAK YİNE DE MÜHENDİSLİĞİN TOPLUMUMUZDA DAHA İYİ ALGILANMASI VE HAK<br />

ETTİĞİ YERİ BULABİLMESİ İÇİN GERÇEK ANLAMDA MÜHENDİSLİK FAALİYETLERİNİN DAHA<br />

İYİ OLMASI İLE MÜMKÜNDÜR. BU KONUDAKİ SORUMLULUK BİZ MÜHENDİSLERE<br />

DÜŞMEKTEDİR. MÜHENDİSLİĞİN DAHA ETKİN KULLANILMASI MÜHENDİSLERİN<br />

İSTİHDAMINI DA KOLAYLAŞTIRACAK VE SORUNLARI AZALTACAKTIR.<br />

Ömer DOĞAN<br />

Bilgisayar Yüksek<br />

Mühendisi<br />

Türkiye’de istihdama ilişkin pek çok sorun mevcuttur.<br />

Ancak burada mühendislik açısından<br />

konu farklı bir bakış açısıyla ele alınmaya çalışılacaktır.<br />

Öncelikle mühendislerin istihdamı ile<br />

mühendisliğin istihdamının farkını ortaya koymaya<br />

çalışacağım.<br />

Bilindiği gibi üniversitelerimizin çoğunda mühendislik<br />

dalları mevcut olup çoğunlukla ihtiyaçtan fazla<br />

mühendis mezun olmaktadır. Bu duruma toplumun<br />

taleplerini de dikkate aldığımızda mühendis olarak<br />

fazlaca karşı çıkamamaktayız. Ancak mezun olanların<br />

ne kadarının mühendislik yapma arzusunda olduğu,<br />

mühendislik yapmak isteyenlerin de ne kadarının<br />

bu alanda istihdam edilebildikleri sorunun ana<br />

eksenini oluşturmaktadır. Mezun olan mühendislerin<br />

büyük çoğunluğu farklı konularda çalışmakta veya<br />

işletme, iktisat, kamu yönetimi gibi dallarda yüksek<br />

lisans yaparak yönetici, pazarlama, satınalma,<br />

kamu görevlisi gibi alanlarda ilerlemeyi hedeflemektedir.<br />

Bu duruma sadece yönlendirmeler değil,<br />

biran önce yüksek gelire ve rahat bir işe kavuşma<br />

isteği de neden olmaktadır. Çünkü fiili mühendislik<br />

hemen mezun olunduğunda kısa sürede zahmetsizce<br />

yapılacak bir iş değildir. Belirli bir süre güncel<br />

bilgilerin ve tecrübelerin aktarılması gereken, başlangıçta<br />

biraz da zahmetli bir iştir. Ancak bu dönem<br />

geçildikten sonra uzun yıllar şevkle yapılacak güzel<br />

bir meslektir. Bu nedenledir ki mezun olan mühendislerin<br />

pek çoğu kendi konusu ile alakalı bir iş yapmamaktadır.<br />

Bu gözle bakıldığında mühendisler istihdam<br />

edilme açısından büyük sorunlar yaşamamakla<br />

beraber mühendislik açısından sorun bitmemektedir.<br />

Gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de<br />

ekonominin ana eksenini KOBİ’ler oluşturmaktadır.<br />

Bu kurumlar ne kadar güçlü olursa, teknolojik gelişmelere<br />

katkıları ne kadar fazla olursa ülkeler de<br />

o kadar hızlı büyümektedir. Bu nedenle KOBİ düzeyinde<br />

faaliyet gösteren kurumların katma değeri daha<br />

yüksek işler yapmaları, dünya ile rekabet edebilmeleri<br />

açısından da çok önemlidir. Bu açıdan bakıldığında<br />

mühendisliğin önemi daha net anlaşılabilmektedir.<br />

Ancak ülkemizde bu konuda mühendislerin<br />

devreye girmesinde başka bir sosyal problem<br />

ortaya çıkmaktadır. Bu sorun da özellikle küçük işletmelerin<br />

sahiplerinin piyasadan yetişme ve teknik<br />

eğitimi olmayan ilkokul mezunu insanlardan oluşması.<br />

Zamanında girişimciliğin güzel örneklerini<br />

teşkil etmiş ve rekabetin sınırlı olduğu dönemlerde<br />

piyasada yer edinmiş ve başarıyla günümüze kadar<br />

firmalarının hayatiyetini devam ettirmişlerdir. Ancak<br />

gümrük duvarlarının yavaş yavaş kalktığı, sermaye<br />

hareketlerinin kolaylaştığı günümüzde güncel üretim<br />

teknolojilerini izlemeden üretim yapmak ve rekabet<br />

etmek zorlaşmıştır. Bu nedenle özellikle makine,<br />

elektronik, kimya gibi sektörlerde ciddi anlamda<br />

mühendislik desteği gerekmektedir. Fakat firma<br />

sahiplerinin işin sırrı olarak gördükleri konuları<br />

başkalarının eline geçmesinden ve kendilerinden<br />

eğitim olarak daha yukarıda gördükleri mühendisleri<br />

gerek maddi gerekse idari olarak istihdam etmekten<br />

çekinmeleri büyük bir sorun oluşturmaktadır.<br />

Bu da mühendislerin kendi alanlarında faaliyet<br />

göstermelerini zorlaştırmaktadır. Bu konunun çözümü<br />

sanıldığı kadar kolay değildir. Kötü olarak algılanabilecek<br />

bazı örnekler olmakla birlikte pek çok<br />

60 M‹MAR VE MÜHEND‹S


aşarılı örnek olmasına rağmen insanların bu konudaki<br />

çekinceleri ağır basmakta ve sorun çözümü konusunda<br />

fazla yol kat edilememektedir. Bu konuda<br />

yaşamış olduğum bir örnek gerçekten dikkate değerdir.<br />

Yılardır kapı güvenliği konusunda faaliyet<br />

gösteren bir firma sektörün elektronik tabanlı sistemlere<br />

doğru gittiğini fark etmiş ve bu konuda bizimle<br />

proje bazında çalışmaya başlamıştı. Ancak<br />

daha hızlı ilerleme isteğine karşılık bizim kendisine<br />

bu konuda çözüm olarak ilettiğimiz kendi bünyesinde<br />

elektronik mühendisi istihdam etmesi ile ilgili<br />

teklifimizi kabul etmemişti. Buna sebep olarak da<br />

bir mühendisi kontrol edemeyeceklerini ve sırlarının<br />

başkaları tarafından elde edilebileceğini ifade ettiler.<br />

Bu konuda ileri sürdükleri en büyük kanıt aynı<br />

sektörde başka bir firmanın başına gelen kötü bir<br />

durum idi. Aslında bu örnekte firma sahiplerinin<br />

haklı oldukları taraflar yok değil ancak mühendis istihdamı<br />

ile ilgili ciddi bir sorunu gözler önüne sermek<br />

açısından da bize bazı ipuçları vermektedir. Ülkemiz<br />

için mühendisliğin yaygın istihdamında aşılması<br />

gereken engeller henüz bitmemiştir. Bu konuda<br />

yapılabilecek en güzel tavsiye firmaların gelişmelere<br />

daha açık olması, üretim ve hizmet alanındaki<br />

teknolojik gelişmeleri takip edebilmek için mühendislerden<br />

ve mühendislik biliminden daha fazla<br />

yararlanmalarıdır.<br />

Mühendisliğin istihdamının önündeki en büyük engellerden<br />

biri de maalesef mühendislerin kendileri<br />

olabilmektedir. Alanında son derece başarılı olup<br />

gerçek anlamda mühendislik yapması durumunda<br />

çok başarılı projelere imza atabilecek mühendislerin<br />

kendi dallarında iş yapmayıp kısa sürede yükselerek<br />

idari alanlara kayması mühendislik açısından<br />

da ciddi kayıpları oluşturmaktadır. Bu kayıplar bir<br />

araya geldiğinde ülke için de ciddi boyutlara ulaşabilmektedir.<br />

Yıllarca beyin göçü denen olgunun ülkeye<br />

verdiği zararı hepimiz bilmekteyiz. Bir de bunlara<br />

aslında yurtta olup da bir nedenle atıl kalan beyinler<br />

eklendiğinde zararın boyutunun nedenli daha<br />

büyük olduğu daha net anlaşılır. Mühendislerin firma<br />

sahibi ya da ortağı olması da bazı durumlarda<br />

benzer bir engeli ortaya çıkarmaktadır. Kısa bir süre<br />

içinde mühendislikten uzaklaşıp, yalnızca idarecilik,<br />

pazarlama ve işletme faaliyetlerine yönelme de<br />

mühendisliğin önündeki ciddi sorunlardan biridir.<br />

Bu da mühendislerin istihdamı ile mühendisliğin istihdamı<br />

arasındaki farkı bize çok güzel göstermektedir.<br />

Bir firmada çok sayıda mühendis olması o firmada<br />

mühendisliğin iyi kullanıldığı anlamına gelmemektedir.<br />

Aslında toplumdaki mühendislik algısındaki kusurlar<br />

da bu tür durumlardan ortaya çıkmaktadır. Mühendisler<br />

toplumun en üretken ve öğrenme kabiliyeti<br />

en üst seviyede olan bireylerindendir. Bu nedenle<br />

her konuda başarılı olabilecek özelliklere sahiptirler.<br />

Kendi mühendislik alanlarının dışında da<br />

çok başarılı olabilirler. Ancak yine de mühendisliğin<br />

toplumumuzda daha iyi algılanması ve hak ettiği yeri<br />

bulabilmesi için gerçek anlamda mühendislik faaliyetlerinin<br />

daha iyi olması ile mümkündür. Bu konuda<br />

ülkemizde daha kat edilmesi gereken yol vardır.<br />

Ancak bu konudaki sorumluluk biz mühendislere<br />

düşmektedir. Mühendisliğin daha etkin kullanılması<br />

mühendislerin istihdamını da kolaylaştıracak<br />

ve sorunları azaltacaktır.<br />

Ülkemiz için<br />

mühendisliğin yaygın<br />

istihdamında aşılması<br />

gereken engeller henüz<br />

bitmemiştir. Bu konuda<br />

yapılabilecek en güzel<br />

tavsiye firmaların<br />

gelişmelere daha açık<br />

olması, üretim ve<br />

hizmet alanındaki<br />

teknolojik gelişmeleri<br />

takip edebilmek için<br />

mühendislerden ve<br />

mühendislik<br />

biliminden daha fazla<br />

yararlanmalarıdır.<br />

OCAK-fiUBAT 2011 61


DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />

MAKALE<br />

İŞSİZLİK Mİ? MESLEKSİZLİK Mİ?<br />

GÜNÜMÜZDE İŞVERENLERİMİZİN BİRÇOĞU NİTELİKLİ İŞÇİ ARAMAKTADIR. DÜZ LİSEYİ<br />

BİTİRMİŞ ELİNDE MESLEĞİ OLMAYAN GENÇLERİMİZİN ÜLKEMİZDE ÇOĞALMASI YERİNE<br />

MESLEK LİSELERİNİ ÇOĞALTIP ÜNİVERSİTE HEDEFİ OLMAYAN GENÇLER MESLEK LİSELERİNE<br />

YÖNLENDİRİLMELİDİR. MESLEK LİSELERİ KONUSUNU ÖTELEMEK, ÖNÜNE ENGELLER<br />

KOYMAK DA ÜLKEYE YAPILMIŞ EN BÜYÜK İHANETTİR.<br />

Osman SAHBAZ<br />

Makina Mühendisi<br />

62 M‹MAR VE MÜHEND‹S<br />

T<br />

ürk ekonomisinde 2002-2007 seneleri arasında<br />

toplam yüzde 41'lik büyüme süreci gerçekleşti.<br />

Türkiye 2008-2009 yılları arasındaki dönemi<br />

dünyadaki küresel ekonomik krize rağmen<br />

fazla hasar görmeden atlattı. Son yıllarda dünyada,<br />

Türkiye Çin'den sonra en büyük gelişmeyi gerçekleştirmiş,<br />

bu büyüme hızıyla 2. sırada yer almıştır.<br />

Özellikle Türk parasındaki reform girişimi, sağlık<br />

reformu, TOKİ projeleri, Orta Doğu, Afrika açılmaları,<br />

duble yollar, KOBİ destekleri ve birçok konu öne<br />

çıkmaktadır.<br />

72 milyon nüfuslu ülkemizin 49 milyon seçmene sahip<br />

iken 7,5 milyonluk vergi vereninin oluşu dikkat<br />

edilmesi gereken bir sayıdır. 1,3 milyon girişimcimizin<br />

varlığı ülkemiz için de azdır. Bu sayı gelişmiş ülkelerde<br />

ve AB'de daha fazladır. Uluslararası girişimcilik<br />

endeksine göre, 100 yetişkin içinde şirket<br />

kuran insanların sayısına bakıldığında, Türkiye ancak<br />

yüzde 4,6 ile 29. sırada yer almaktadır. Bu sayı<br />

ABD`de yüzde 11,7, Güney Kore’de yüzde 15, Meksika`da<br />

yüzde 18,7, Japonya'da ise ülkemizin 3 katıdır.<br />

Türkiye’de son dönemde hayvancılığa verilen destek<br />

genişleterek devam ettirilmeli, sürdürülmelidir. Bunun<br />

yanında Türkiye’deki gelir dağılımındaki paylaşımındaki<br />

dengesizlik, adaletsizlik sorununu çözmesi<br />

için ilk yapılacak iş vergi adaletini sağlamak ve<br />

vergi reformunu gerçekleştirilmek olacaktır.<br />

Avrupa’da özellikle güneyi ve doğusunda da acil bir<br />

şekilde iş arayan işsiz gençlerin bulunduğunu biliyoruz.<br />

Özellikle AB'de eğitime, sosyal ve ekonomik<br />

alanlarda önem verdiklerini görüyoruz.<br />

Macaristan'da ise son yılların en az nüfusunun olduğu<br />

dönem yaşanıyor. İstatistiki rakamlara göre Macar<br />

nüfusu tarih boyunca ilk defa 10 milyonun altına<br />

düştü. Kadın başına düşen doğum oranı 1,27. AB<br />

içerisinde en düşük oranlardan birisi. Eğer Romanlar<br />

(Çingeneler ) hesaba katılmasa oran yüzde 1'in<br />

altına düşecek. Çocuk sahibi olunması için hükümet<br />

kadınlara üç yıllık doğum iznini yeniden yürürlüğe<br />

soktu. Bir de işsizliğin yüzde 11'lerde olduğu Macaristan'da<br />

işsizliğe belki bir çare olur düşüncesiyle<br />

yarı zamanlı işleri artırmanın da yollarını arıyorlar.<br />

Müslüman dünyasında Türkiye en büyük ve en çeşitlendirilmiş<br />

ekonomiye sahip bir ülke. Günümüz<br />

dünyası yenilikçiliğin, yatırımcılığın ve girişimciliğin<br />

ön planda tutulduğu zamandır. Aynı zamanda verimlilikler<br />

artırılırken, yenilikçi temelli altyapıları da<br />

günün şartlarına adapte etmeliyiz. Gençlerimizi girişimci<br />

yapmalıyız, gençler artık nasıl memur olurum<br />

değil nasıl girişimci olurum demeli.<br />

Bu başarıları sürükleyecek, yeniliklere gelişmelere<br />

açık fırsatlar konusunda gündemi önceden takip<br />

eden yatırımcı ve şirketlerimizin çoğalmasına, hayalleri<br />

olan o hayalleri gerçekleştirecek projeleri<br />

olan gençlere ve girişimcilere ihtiyaç var.<br />

Son 10 ay içerisindeki Türkiye’nin yüzde 8,9 büyümesi,<br />

bu büyüme zarfında 1,1 milyon kişiye ilave iş<br />

imkanı oluşturmuştur. Bu konuları ortaya koyduktan<br />

sonra işsizlik mi? mesleksizlik mi? konusunu biraz<br />

daha düşünelim.<br />

Günümüzde işverenlerimizin birçoğu nitelikli işçi<br />

aramaktadır. Düz liseyi bitirmiş elinde mesleği olmayan<br />

gençlerimizin ülkemizde çoğalması yerine<br />

meslek liselerini çoğaltıp üniversite hedefi olmayan<br />

gençler meslek liselerine yönlendirilmelidir. Meslek<br />

lisesini bitirenleri adı üzerinde bitirdiği bölümlerde<br />

zaten çok kolay iş bulma imkanı yakalayacaktır.<br />

Meslek liselerinin bir an evvel önünün açılması gerekmektedir.<br />

Meslek liselerini bitiren genç üniversite<br />

sınavına düz liseyi bitirenlerle en azından aynı<br />

şartlarda üniversite sınavına girebilmelidir. Kazanabiliyorsa<br />

da üniversiteyi okuyabilmeli. Mevzuat, kanun<br />

ve yönetmeliklerle meslek lisesini bitiren gençlerin<br />

önü tıkanmamalıdır. İşsizliğin nispeten aşağıya<br />

çekildiği bu dönemde. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun<br />

100. yılında dünyanın ilk 10 ekonomisi


içinde olma hedefimiz varsa. Ki var!<br />

O zaman meslek liselerinin önünde bulunan engeller bir an önce<br />

kaldırılmalı. İmam hatip liselerini bahane ederek önü kapanan<br />

meslek eğitimi, neticede ülkemizin ayaklarına vurulmuş<br />

pranga, en büyük zulümdür. İmam hatip lisesi kompleksiyle de<br />

bu meslek liseleri konusunu ötelemek, önüne engeller koymak<br />

da ülkeye yapılmış en büyük ihanettir. Türkiye’de büyümenin itici<br />

gücü özel sektördür. Özel sektöre de meslek lisesi mezunu,<br />

nitelikli elemanlar gerekmektedir. İstihdamda ciddi artış var. Tabii<br />

bu Türkiye'nin büyümesine paralel gelişen bir neticedir. Girişimci<br />

sayının da artması gerekmektedir ki istihdamı artıralım,<br />

işsizliği aşağıya çekelim. Eğer insanların karnının aç olması istemiyorsa,<br />

girişimcilere göz bebeğimiz gibi bakmalıyız.<br />

Günümüzde en önemli sorunumuz işsizlik ve mesleksizliktir.<br />

Ayrıca meslek liseleri ikinci sınıf liselermiş gibi algı oluşturuldu<br />

son yıllarda. Konuyu imam hatip liseleri bağlamında çok bir anlamının<br />

olmadığı da anlaşıldı. Meslek liseleri Türkiye’nin birincil<br />

meselesi olmalı. Meslek liselerine gidenlerin yüzde 100'ü nerdeyse<br />

mutsuz. Çünkü okulu bitirdiğinde önünün kapalı olduğunu<br />

biliyor. Hâlbuki Türkiye’nin koyduğu hedefler içerisinde, nitelikli<br />

meslek sahibi gençlere fazlasıyla ihtiyaç duymaktadır. Üniversitelerimizin<br />

ve sanayicilerimizin işbirliği de çok önemlidir.<br />

Üniversiteler biz sadece öğretim kurumlarıyız diyemez, dememelidir.<br />

İşbirliğini artırıcı her fırsatı değerlendirmeliler. Genç nüfusa<br />

sahip ülkemiz ciddi gelecek vaat etmektedir, bir hata yanlış<br />

yapılmazsa. AB'nin ve gelişmiş dünyanın elinde olmayan güç,<br />

enerji, potansiyel genç nüfus Türkiye'de mevcuttur. Eğer bu genç<br />

nüfus istihdama katılır değer üretirse gelecekte ülkemizin önü<br />

açık olacak, en büyük ekonomilerle de baş edecek seviyelere<br />

ulaşacaktır.<br />

Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in dediği gibi, “Zaman bendedir ve<br />

mekan bana emanettir” diyen, cesaretli, nitelikli, hayatın gerçekleriyle<br />

barışık gençlere ihtiyacımız var. Gençlerimiz ülkemizin<br />

geleceğini inşa edeceklerinin bilinciyle yetişmeleri konusunu<br />

dikkate almalıyız.<br />

Uzun dönemli büyüme performanslarımızı belirleyen temel unsur<br />

özellikle de müteşebbis insan varlığı ve gücüdür. Gençlerimize<br />

bu olguyu da aşılamalıyız.<br />

İhracatımızın yüzde 65 gelişmiş batı ülkelerine yapmayı, dünyanın<br />

en gelişmiş piyasalarıyla rekabeti sürdürmek hatta artırmak<br />

istiyorsak nitelikli meslek sahibi gençlere ihtiyacımız giderek artacaktır.<br />

Ülkemizdeki imam hatip lisesi mezunlarına benzer önyargıyı,<br />

Almanya'da Türk gençleri de yaşamaktadır. Bu önyargının<br />

kalkması, gençlerin iyi eğitim alması için çalışan ve mücadele<br />

veren gençler organize olarak kurdukları 'Deukische Generation'<br />

(Türk-Alman Kuşağı) adlı dernek ile kendilerinin varlığının<br />

mücadelesini veriyorlar. Kimseyi öteki gibi görmemeliyiz. Birbirini<br />

seven, barış içinde yasamaya gayret eden, aynı fikirde olmasa<br />

da anlayış gösteren, empati kuran, dünya ve Türkiye’deki adaletsizliklere<br />

karşı durabilen bir gençlik oluşmalı. Güçlünün haklı<br />

olduğu değil, haklının güçlü olduğu bir Türkiye ve dünya için<br />

çaba gösterebilecek gençliğe ihtiyaç var.<br />

Girişimcilerimizin azlığı sorununun temeli geçmişe dayanmaktadır.<br />

1912’de ülkemizi ziyaret eden yabancı bir yazar ülkemizin<br />

yapısını tasvir ederken şu sözlerle ifade etmiştir. “Yalnız memurluk<br />

etmek, askerlik yapmak, ticaret ve sanayiye rağbet göstermemek,<br />

Türkleri eksiltmiş ve fakirleştirmiştir. Teşebbüs fikri ve<br />

gayreti olmayınca da kazançları sınırlı kalmıştır.”<br />

Türkiye'de her yıl işgücü piyasasına yeni giren 700 bin gencimize<br />

iş olanağı sağlamanın tek yolu, girişimci sayımızı artırmak, özel<br />

sektörümüzün hacmini büyütmektir. Ülkemizin nüfusunun<br />

gençliği ciddi avantajlarımızdandır. Türkiye nüfusunun yüzde 65’i<br />

30 yaşın altında, iş üretme potansiyeli yüksek gençlerden oluşmaktadır.<br />

Avrupa'da en genç nüfusa sahip olan ülkemizin elindeki<br />

bu büyük gücün farkında olmalıyız.<br />

“Balık verme, balık tutmayı öğret” sözü hiçbirimiz için yabancı<br />

değil. Gençlerimize meslek edindirip balık tutmalarına imkan<br />

vermeliyiz. Geleceğin rekabetçi dünyasında önlerde, hedef, gündem<br />

belirleyen ülke olmak için insan kaynağımızı en etkin şekilde<br />

kullanmak zorundayız.<br />

Gelecekten çok umutlu olmamızı gerektiren bir nedense günümüz<br />

gençlerinin çok daha eğitimli ve donanımlı yetişmeleri, ancak<br />

bu tek boyutlu olmamalı.<br />

Teorinin yanında pratikten de haberdar olunmalı ki üretilen değer<br />

kullanılabilir olsun. Gençlerin geleceği ülkenin, ülkenin geleceği<br />

de gençlerin geleceğine bağlıdır.<br />

OCAK-fiUBAT 2011 63


DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />

ARAfiTIRMA<br />

OSTİM İŞGÜCÜ ARAŞTIRMASI<br />

OSTİM 5 BİN İŞLETMESİ, 50 BİN ÇALIŞANI VE 100 FARKLI SEKTÖR İLE TÜRKİYE İŞ HAYATININ<br />

BİR ÖRNEĞİ OLARAK FAALİYET GÖSTERMEKTEDİR. OSTİM’DEKİ İŞ HAYATI İLE İLGİLİ<br />

VERİLER TÜRKİYE GENELİ İLE İLGİLİ ÖNEMLİ İPUÇLARI SUNMAKTADIR. BURADA GERÇEK-<br />

LEŞTİRİLEN İŞGÜCÜ ARAŞTIRMASI İLE ÜLKEMİZDEKİ MESLEK SORUNLARI HAKKINDA<br />

GENEL BİR BAKIŞI ORTAYA KONMAKTADIR.<br />

Prof. Dr. Ömer ÇAHA<br />

Prof. Dr. Selim ZAİM<br />

Yard. Doç. Dr.<br />

Havva ÇAHA<br />

Yard. Doç. Dr. Ali<br />

TÜRKYILMAZ<br />

A<br />

nkara’da bulunan OSTİM, yaklaşık 5 bin işletmesi,<br />

50 bin çalışanı ve 100 farklı sektörde<br />

faaliyet gösteren küçük ve orta boy işletmeleriyle<br />

Türkiye’nin en önemli KOBİ kenti hüviyetinde<br />

bir sanayi bölgesidir. Gerek OSTİM üst yönetimiyle,<br />

gerekse firma temsilcileriyle yapılan görüşmelerde,<br />

OSTİM’de üretimin arttırılması, danışmanlık, finansman<br />

temini, nitelikli eleman yetiştirilmesi, eğitim,<br />

kapasite geliştirme, inovasyon ve küresel rekabet<br />

gibi konularda üniversitelerin öncülüğüne ya da<br />

desteğine ihtiyaç duyulduğu tespit edilmiştir.<br />

OSTİM’de yer alan işletmelerin değişik faaliyet alanları<br />

olmakla birlikte, esas faaliyet alanının “imalat”<br />

sektöründe yoğunlaştığı söylenebilir. İmalatın, metal<br />

işleme başta olmak üzere gıda, tekstil, mobilya,<br />

kağıt, kimya-petrol, taş-toprak ve inşaat gibi alt sektörlerde<br />

yoğunlaştığı görülmektedir. OSTİM’de yer<br />

alan hizmet sektöründeki faaliyetlerin ise ticaret,<br />

barınma, beslenme, depolama, ulaşım, haberleşme,<br />

kiralama, ticaret, savunma ve eğitim gibi alanlarda<br />

yoğunlaştığı görülmektedir.<br />

Araştırmamız, “imalat” alanında faaliyet gösteren<br />

işletmeler üzerinde gerçekleştirilmiştir. Çalışmada,<br />

ana hatlarıyla imalat sektöründe faaliyet gösteren<br />

işletmelerin ve bu işletmelerde istihdam edilen işgücünün<br />

profili, OSTİM’de ihtiyaç duyulan meslekler<br />

ve OSTİM’deki işgücünün eğitimi gibi hususlar ele<br />

alınmıştır. Araştırmanın iki ayağı bulunmaktadır.<br />

Bunlardan birincisi, OSTİM’de faaliyet gösteren firmaların<br />

temsilcileriyle gerçekleştirilen “odak grup”<br />

çalışması, ikincisi ise imalat sektöründe faaliyet<br />

gösteren firmalar üzerinde gerçekleştirilen kapsamlı<br />

anket çalışmasıdır. Takip eden bölümlerde<br />

yapılan analizler, araştırmanın bu iki ayağından elde<br />

edilen bulgular üzerine bina edilmiştir.<br />

OSTİM İşgücü Araştırması’nın genel tespitlerini dört<br />

başlık altında toplamak mümkündür: OSTİM’deki<br />

imalat sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin genel<br />

profiline yönelik tespitler, imalat sektöründe istihdam<br />

edilen işgücü profiline ilişkin tespitler, imalat<br />

sektörünün mesleki tercihine ilişkin tespitler ve<br />

işgücünün eğitimine ilişkin tespitler. Öncelikle bu<br />

dört tespit verilecek ardından bu tespitler ışığında<br />

bazı önerilerde bulunulacaktır.<br />

‹MALAT SEKTÖRÜNDEK‹ ‹fiLETME<br />

PROF‹L‹NE ‹L‹fiK‹N TESP‹TLER<br />

OSTİM’de faaliyet gösteren işletmelerin önemli bir<br />

kesiminin, Türkiye İstatistik Kurumu’nun Tüm Ekonomik<br />

Faaliyetlerin Uluslararası Standart Sanayi Sınıflandırması<br />

(ISIC Rev:2) ilkelerine göre “çok küçük”<br />

ve “küçük boy” işletme kategorisinde yer aldığı<br />

anlaşılmaktadır. Söz konusu kriterlere göre değerlendirildiğinde<br />

araştırmamız içinde yer alan 748<br />

işletmeden yaklaşık olarak yüzde 80 düzeyindeki işletme<br />

bu kategoriye girmektedir. OSTİM’de karşılaşılan<br />

sorunların bir kısmının işletmelerin küçük<br />

çaplı nitelikte oluşlarından kaynaklandığı tahmin<br />

edilebilir.<br />

OSTİM’de faaliyet gösteren işletme sahiplerinin ya<br />

da yöneticilerinin eğitim düzeyinin ilkokuldan üniversiteye<br />

kadar uzandığı görülmektedir. Üniversite<br />

eğitimine sahip olanların oranıyla, ilk ve ortaokul<br />

eğitimine sahip olanların toplam oranının hemen<br />

hemen aynı olması önemli bir bulgu olarak görünmektedir.<br />

İşletme sahibinin veya yöneticisinin üçte<br />

birinden fazlasının lise eğitimine sahip olduğu anlaşılmaktadır.<br />

OSTİM örneğinden hareketle, eğitimle<br />

girişimcilik arasında bir ilişki olmakla birlikte, düşük<br />

eğitime sahip olmanın da girimcilik açısından<br />

bir engel teşkil etmeyeceği tezine ulaşılabilir. Nitekim<br />

işletme adına yetkili olup, yalnızca ilkokul eğiti-<br />

64 M‹MAR VE MÜHEND‹S


mine sahip olanların araştırma içindeki oranının<br />

yüzde 14 dolaylarında olması bu tezimizi desteklemektedir.<br />

OSTİM imalat sanayinde faaliyet gösteren işletmelerin<br />

dikkate değer bir verimlilik probleminin olduğu<br />

bariz biçimde görülmektedir. Araştırmada yer alan<br />

işletmelerin yaklaşık olarak yarısı orta kapasiteyle<br />

çalıştığını belirtmiştir. Yüksek kapasiteyle çalıştığını<br />

ifade eden işletme oranı yalnızca yüzde 24 kadar<br />

çıkmıştır. İşletmelerin yaklaşık yüzde 20’si düşük<br />

kapasiteyle çalıştığını beyan etmişlerdir. İşletmelerin<br />

verimsizliğinde rol oynayan çok değişik faktörlerin<br />

içinde, “sektörün genel durumu”, “girdi maliyetlerinin<br />

yüksek oluşu” ve “nitelikli işgücü eksikliği”<br />

gibi üç faktör en önemli unsurlar olarak ön plana<br />

çıkmaktadır. Enerji ve ham madde maliyetlerinin<br />

yüksek oluşuna ilave olarak vergilerin, sanayiciyi sıkıntıya<br />

soktuğu genel bir tespit olarak görülmüştür.<br />

İşletmelerin verimsizliğinde rol oynayan önemli faktörlerden<br />

biri nitelikli eleman açığı olarak görülmektedir.<br />

Nitelikli elemanın sanayiye işgücü olarak<br />

yetiştirilemeyişinde rol oynayan çok değişik faktörlerin<br />

olduğunu söylemek mümkündür. Bunların bir<br />

kısmının aşağıda analiz edilenler arasında olduğu<br />

söylenebilir.<br />

OST‹M’DEK‹ ‹fiGÜCÜ<br />

PROF‹L‹NE ‹L‹fiK‹N TESP‹TLER<br />

OSTİM imalat sektöründe çalışmakta olan işgücünün<br />

%90 kadar bir kısmının erkeklerden oluştuğu<br />

görülmektedir. Kadın istihdamı, çoğunlukla büro işleri,<br />

sekreterlik, pazarlama, halkla ilişkiler ve müşteri<br />

temsilciliği gibi işlerde yoğunlaşmaktadır. Metal<br />

işleme alt sektöründe dikkate değer bir kadın grubunun<br />

özellikle takı ve süs eşyası imalatında istihdam<br />

edildiği anlaşılmaktadır.<br />

OSTİM imalat sektöründe istihdam edilen işgücü,<br />

eğitim durumuna göre değerlendirildiğinde dikkate<br />

değer bir tablo ortaya çıkmaktadır. Buradaki istihdamın<br />

eğitim durumuna göre dağılımı sırasıyla düz<br />

lise, ilkokul, ortaokul ve teknik/meslek lisesi olduğu<br />

görülmektedir. Teknik/meslek lisesi eğitimine sahip<br />

işgücü oranının diğerlerinin altında kalışının Türkiye’de<br />

takip edilmekte olan eğitim politikasıyla yakın<br />

bir ilişkisinin olduğu söylenebilir. Özellikle üniversiteye<br />

girişte katsayı uygulaması teknik/meslek liselerinin<br />

öğrenci kaynağını kurutarak öğrencileri düz<br />

liselere yönlendirmiştir. Düz liselerden mezun olan<br />

başarılı öğrenciler üniversitelere girerken, mezun<br />

olmayanların sanayiye yöneldiği görülmektedir. Düz<br />

liseden mezun olduktan sonra sanayiye işgücü olarak<br />

gelen öğrenciler hem sanayi, hem de genel olarak<br />

ülke ekonomisi açısından ciddi bir maliyete yol<br />

açmaktadır.<br />

Üniversiteye girişte uygulanan katsayı uygulaması,<br />

aynı zamanda nitelikli öğrencilerin düz liselere kaymasına<br />

yol açmaktadır. Üniversiteye girme kapasitesi<br />

olan öğrenciler bu konudaki şanslarını değerlendirmek<br />

için düz liseye kayarken, üniversiteye girme<br />

şansının olmadığı düşünülen, sanayicilerin ifadesiyle<br />

“döküntü” öğrenciler açıkta kalmamak için<br />

teknik/meslek liselerine yönelmektedirler. Böylece,<br />

bu liselerin beyin niteliğinin düştüğüne ilişkin şikayet,<br />

sanayiciler arasında yaygın olarak görülmüştür.<br />

Oysa teknik/meslek lisesi eğitiminin belli bir zihinsel<br />

nitelik ve yatkınlık gerektirdiği için buraya “seçme”<br />

öğrencilerin gelmesinin daha yararlı olacağı<br />

anlaşılmaktadır.<br />

OSTİM Sanayi Bölgesi’nde istihdam edilen işgücünün<br />

gelir düzeyi Türkiye’deki yaşam standardının altında<br />

kalmaktadır. Maaşların genel olarak 700 ile<br />

1000 TL arasında yoğunlaştığı görülmektedir. Nite-<br />

İşletmelerin<br />

verimsizliğinde rol<br />

oynayan çok değişik<br />

faktörlerin içinde,<br />

“sektörün genel<br />

durumu”, “girdi<br />

maliyetlerinin yüksek<br />

oluşu” ve “nitelikli<br />

işgücü eksikliği” gibi<br />

üç faktör en önemli<br />

unsurlar olarak ön<br />

plana çıkmaktadırlar.<br />

Enerji ve ham madde<br />

maliyetlerinin yüksek<br />

oluşuna ilave olarak<br />

vergilerin, sanayiciyi<br />

sıkıntıya soktuğu genel<br />

bir tespit olarak<br />

görülmüştür.<br />

İşletmelerin<br />

verimsizliğinde rol<br />

oynayan önemli<br />

faktörlerden biri<br />

nitelikli eleman açığı<br />

olarak görülmektedir.<br />

OCAK-fiUBAT 2011 65


DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />

likli elemanların üniversitelerde yığılmasının, dolayısıyla sanayiden<br />

kaçmasının altında yatan nedenlerden birinin sanayideki<br />

emek değerinin düşük olması olarak düşünülebilir. Sanayideki<br />

düşük gelirden dolayı, öğrenciler üniversitelere yönelmekte, düz<br />

liseleri bunun için bir atlama tahtası olarak kullanmaya çalışmaktadırlar.<br />

Bu sorunun ülkemiz ekonomisinin genel durumuyla<br />

bağlantısı olmakla birlikte sanayinin ve özel sektörün de bu<br />

konuyu yeniden masaya yatırmasının büyük bir önemi bulunmaktadır.<br />

Ülkemizin genel geçer kültürel değerlerine göre “statü”, bazı durumlarda<br />

“gelir”den daha büyük önem taşıyabilmektedir. Sanayide<br />

geçerli olan mesleklerin, toplumumuzun genel geçer kültürel<br />

kalıplarına göre üniversite eğitimini gerektiren mesleklere<br />

göre daha “düşük statüde” olduğunu söylemek mümkündür. Öğrencilerin<br />

bu denli yüksek sayılarda üniversite kapılarında yoğunlaşmasının<br />

altında, bunun önemli bir faktör olarak yattığını<br />

söylemek yanlış olmayacaktır. Bu bakımdan öğrencilerin daha ilkokuldan<br />

itibaren ara mesleklere eğilimli hale getirilerek bu<br />

yönde sosyalleştirilmeleri büyük önem arz etmektedir.<br />

İşgücünün sanayiden kaçmasına yol açan nedenlerden birinin de<br />

çalışma güvenliğinin olduğu söylenebilir. Gerçi araştırmamızda<br />

OSTİM imalat sektöründe istihdam edilen işgücünün dikkate değer<br />

bir istikrar içinde olduğu anlaşılmaktadır. Araştırmamızda<br />

elde edilen bulgulara göre, bir meslekte uzmanlaşmış elemanlar<br />

kolay kolay açıkta kalmamakta, açığa çıktıklarında da rahatlıkla<br />

iş bulabilmekte ve bir işte uzun süre çalışabilmektedirler.<br />

Buna rağmen, Türkiye şartlarında kamu sektörünün, özel sektöre<br />

göre daha fazla iş güvenliğine sahip olduğu yaygın bir kanaat<br />

olarak bilinmektedir. Düz liselere, oradan da üniversitelere yönelişin<br />

altında yatan faktörlerden biri “sosyal statü” ise, birinin<br />

de “iş güvenliği” olduğu söylenebilir. Buradan hareketle, özel<br />

sektördeki çalışma şartlarının da belli bir güvenliğe kavuşturulması<br />

gerektiği söylenebilir.<br />

MESLEK TERC‹H‹NE ‹L‹fiK‹N TESP‹TLER<br />

Araştırmamızda, OSTİM imalat sektöründeki “öncelikli” meslekler<br />

tespiti sanayicinin gözüyle değerlendirilmiştir. İşletmelerin<br />

en fazla ihtiyaç duyduğu mesleklerden hareketle, öncelikli meslek<br />

tespiti yapıldığında karşımıza şöyle bir tablonun çıktığı söylenebilir:<br />

Gelişmiş teknoloji kullanan, karışık imalat yapan sektörlerde<br />

teknoloji bilgi ve becerisi gerektiren mesleklerin daha fazla<br />

ihtiyaç duyulan meslekler olarak ön plana çıktığı görülmektedir.<br />

Bu bağlamda en fazla aranan mesleklerin, genel olarak operatörlük,<br />

özel olarak da CNC operatörlüğü, veri düzenleme ve<br />

planlamaya dayalı bilgisayar bilgi ve becerisi, teknik resim ve<br />

grafik gibi meslekler olduğu görülmektedir. Oysa daha az karışık<br />

sektörlerde daha basit mesleklerin revaçta olduğu söylenebilir.<br />

Bu çerçevede OSTİM’de en fazla ihtiyaç duyulan mesleklerin<br />

kaynakçılık, torna/tesviye/frezecilik olduğu anlaşılmaktadır.<br />

OSTİM’de ihtiyaç duyulan öncelikli meslekler konusundaki ihtiyacını,<br />

sanayici büyük ölçüde kendisi görmektedir. Bu konuda<br />

sanayicinin ihtiyacını karşılayacak tarzda profesyonel mesleki<br />

eğitim kurumları gelişemediği için, sanayici ihtiyaç duyduğu elemanı<br />

kendisi işbaşında, üretim süreci içinde kendisi yetiştirmektedir.<br />

Sanayide dikkate değer bir ihtiyaç olarak ön plana çıkarılan<br />

CNC operatörlerinin genel olarak işbaşında eğitilmek suretiyle<br />

sanayici tarafından yetiştirildiği gözlenmiştir. Bu tür mesleklerin,<br />

altı ayla bir yıllık süre içinde öğretilebildiği anlaşılmaktadır.<br />

İhtiyaç duyulan meslekler konusunda alt sektörler bazında bir<br />

analiz yapıldığında, her sektörün kendine özgü önceliği olan<br />

mesleklere ihtiyaç duyduğu anlaşılmaktadır. Ancak hemen hemen<br />

tüm sektörlerde az ya da çok ihtiyaç duyulan ortak mesleklerin<br />

olduğu söylenebilir. Kaynakçılık, operatörlük (tesis, makine,<br />

CNC), torna/tesviye/frezecilik, satış ve pazarlamacılık gibi mesleklerin<br />

alt sektörlerin büyük bir kısmında ortak mesleki ihtiyaçlar<br />

olarak ön plana çıktığı görülmektedir.<br />

OSTİM’de, ülke ekonomisinin üzerinde seyreden bir işgücü istihdam<br />

kapasitesinin olduğunu söylemek mümkündür. Araştırmamızda<br />

yer alan işletmeler, önümüzdeki bir yıllık süre içinde, yaklaşık<br />

olarak bin 400 civarında değişik alanlarda yetişmiş elemana<br />

ihtiyaç duyduklarını belirtmişlerdir. Araştırma örneklemi kapsamında<br />

ulaşılan işletmelerde istihdam edilen toplam işgücünün<br />

10 bin civarında olduğu düşünüldüğünde, OSTİM Sanayi Bölgesinin<br />

yüzde 14 oranında bir istihdam kapasitesine ihtiyaç duy-<br />

66 M‹MAR VE MÜHEND‹S


duğu anlaşılmaktadır. Bu kapasitenin ülkemizin ortalama kalkınma<br />

hızı olan yüzde 7’lik oranın iki katı olduğunun altını çizmek<br />

gerekiyor.<br />

OSTİM’de istihdam edilen mesleklerin ciddi bir istikrar içinde olduğu<br />

söylenebilir. Bir işçinin ortalama çalışma süresine ilişkin<br />

yöneltilen sorulara gelen cevaplardan edinilen bilgiye göre, bir<br />

meslekte uzmanlaşmış elamanlar beklenmedik sorunlar olmadıkça<br />

işlerini kaybetmemektedirler. İşten ayrılmaların çoğunlukla<br />

çalışanlar tarafından gerçekleştirildiği görülmektedir. Araştırma<br />

örneklemi içinde yer alan işgücünün yaklaşık olarak yüzde<br />

40’ı 6 ay ile 2 yıl arasında bir süre çalışmaktadır. Bir o kadar çalışan<br />

da 5 ya da daha fazla yıl çalışmaktadır. Emekli oluncaya kadar<br />

bir işte çalışan elemanların oranının yüzde 12 düzeyinde olması<br />

bu anlamda önemli bir göstergedir. Bu bilgilerden hareketle,<br />

belli bir alanda uzmanlaşmış bir elemanın sanayici tarafından<br />

kolay kolay terk edilmediği sonucuna varmak mümkündür. Bu<br />

tür elemanlar ya daha iyi ücretlere başka firmalara transfer olmakta<br />

ya da kendileri iş kurarak ayrılmaktadırlar.<br />

‹fiGÜCÜNÜN E⁄‹T‹M‹NE ‹L‹fiK‹N TESP‹TLER<br />

OSTİM’deki mesleki eğitim ihtiyacını karşılayacak sayıda ve yeterlilikte<br />

eğitim kurumlarının olmayışı ciddi ve önemli bir sorun<br />

olarak dikkat çekmektedir. OSTİM havzasında eğitim hizmeti sunan<br />

bir lise, üç merkez, Fatih Üniversitesi’ne bağlı iki de meslek<br />

yüksek okulu bulunmaktadır. Ancak bu kurumların, sanayinin ihtiyacını<br />

karşılamada son derece yetersiz kaldıkları anlaşılmaktadır.<br />

Özellikle meslek yüksek okulunun vermiş olduğu eğitimin,<br />

sanayinin ihtiyacıyla buluşamadığının altını çizmek gerekiyor.<br />

Araştırmada yer alan işletmeler, satış ve pazarlama, muhasebe,<br />

bilgisayar ve yabancı dil konusunda istihdam ettikleri işgücüne<br />

fazla eğitim vermediklerini ifade etmişlerdir. Oysa meslek yüksek<br />

okulunda bu alanlarda eğitim veren bölümler bulunmaktadır.<br />

Buradan hareketle, meslek yüksek okulunun verdiği eğitimle,<br />

sanayicinin OSTİM’de buluşamadığı söylenebilir.<br />

İşgücü istihdamında eğitimin önemli bir faktör olarak göz önünde<br />

bulundurulduğu tespit edilmiştir. İşletmeler, eleman istihdam<br />

ederken bunların belli bir hizmet içi eğitiminden geçirilmesine<br />

büyük önem vermektedir. İşletmelerin görmek istedikleri eğitimlerin<br />

mesleki bilgi, uygulama becerisi ve işe yatkınlığı gibi<br />

alanlarda yoğunlaşması önemsenmektedir. Doğrudan doğruya<br />

işletmelerin ihtiyacıyla, başka bir deyişle üretim ve imalatla ilgili<br />

olan bu hususların yanı sıra, işletmeciler, işgücünün kişilik yönünden<br />

de belli bir eğitimden geçmesini önemsemektedir. Kişilik<br />

olarak saygılı, efendi, uyumlu ve dürüst olması, işgücünde<br />

mesleki bilgi ve beceriden daha fazla önemsenen bir değer olarak<br />

ön plana çıkmıştır. Bunun da iki nedeni olduğunu düşünmek<br />

mümkündür: Birinci olarak işletmecinin, kişiliği itibariyle uyumlu<br />

birini işe kazandırmanın kolay olacağını düşündüğü sonucu çıkarılabilir.<br />

İkinci olarak da Türk kültüründe önemsenen “ahenk” ve<br />

“uyum”un istihdam edilecek olan çalışanlarda da görülme isteğinin<br />

genel bir eğilim olarak ön plana çıktığı söylenebilir.<br />

OSTİM imalat sanayinde belli bir eğitimden geçmiş olmak önemsenen<br />

bir değer olmasına rağmen, işletmecilerin bu konuda dikkate<br />

değer bir performans sergilemedikleri anlaşılmaktadır. İşletmecilere<br />

yöneltilen, “çalışanlarına herhangi bir eğitim aldırıp<br />

aldırmadığı” yolundaki soruya gelen cevapların fazla da iyimser<br />

bir tablo ortaya koyduğunu söyleyemiyoruz. İşletmecilerin, eğitimi<br />

önemsemesine rağmen bu konuda harcama yapmaktan kaçınmasının<br />

bazı nedenlerinin olabileceği düşünülebilir. Kendilerine<br />

bu konuda yeterli bir arzın sunulamamış olması, işletmeci<br />

olarak daha pratik ve pragmatik bir tutum içinde olmaları ve tam<br />

kapasiteyle üretim yapamadıkları için fazla para kazanamamaları<br />

gibi birçok faktörün bunun arkasında yattığı düşünülebilir. Ancak<br />

bu konunun, bu araştırmanın boyutunu aşan nitelikte sosyolojik<br />

bir araştırma konusu olduğunu burada belirtmek gerekir.<br />

Araştırmada elde edilen bulgulara göre sanayici, sektöre yönelik<br />

eğitim hizmetlerini desteklemeye hazır ve istekli görünmektedir.<br />

Araştırma kapsamında yer alan işletmelerin büyük bir kısmı, öğrencilerin<br />

işbaşında üretim süreci içinde eğitilmesi, bilgi ve becerilerini<br />

geliştirmesi için kendi işletmelerini eğitim kurumlarına<br />

açmaya hazır olduklarını beyan etmişlerdir. Bu noktada altı çizilmesi<br />

gereken bir husus da işletme yetkililerinin, başta üniversitelerde<br />

olmak üzere eğitim kurumlarının verdiği teorik ve uygulamadan<br />

kopuk eğitimin sanayici açısından olumlu bir manzara<br />

ortaya koyamadığını, buradan hareketle eğitimin “teorik” ve “uygulama”<br />

gibi iki ayak üzerine bina edilmesi gerektiğini acil bir ihtiyaç<br />

olarak gördüğünü belirtmek gerekiyor. Eğitimin uygulama<br />

kısmına destek olmak için sanayicinin kendi imkânlarını eğitim<br />

kurumlarının hizmetine sunabileceği anlaşılmaktadır.<br />

SONUÇ<br />

Yukarıda ayrıntılı biçimde ifade edilen genel tespitlerden hareketle<br />

geliştirilen öneriler iki ana başlık altında toplanabilir. Bunlardan<br />

birincisi “mesleki eğitim”e ilişkin genel öneriler; ikincisi<br />

üniversite-sanayi işbirliğine ilişkin öneriler şeklinde değerlendirilebilir.<br />

Bu önerilerin, özel olarak OSTİM’deki imalat sektörüyle,<br />

genel olarak da tüm sanayi kuruluşlarında çalışmakta olan işgücüyle<br />

ilgili olduğunun altını çizmek gerekiyor. OSTİM, bir KOBİ<br />

merkezi olarak Türkiye’deki meslek sorunuyla ilgili sorunları<br />

resmeden örnek bir olay olarak düşünülmelidir. Bu bakımdan<br />

yukarıda ifade edilen bulgular, ülkemizde yaşanan meslek sorunuyla<br />

ilgili genel tespitlerdir. Ancak bunların, OSTİM İşgücü<br />

Araştırması sonucunda ulaşılan tespitlerden hareketle geliştirildiğini<br />

unutmamak gerekir.<br />

OCAK-fiUBAT 2011 67


DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />

MAKALE<br />

İSTİHDAM-SORUMLU İŞVERENLİK VE<br />

ERDEMLİ İŞADAMLIĞI ANLAYIŞI<br />

İŞ ADAMLIĞINI, SANAYİCİLİĞİ BÜTÜNSEL VE ÇOK BOYUTLU OLARAK<br />

DÜŞÜNMEK DURUMUNDAYIZ. İŞ ADAMI KÜLTÜRDEN, SANATTAN, EĞİTİMDEN<br />

AYRI KALAMAZ. İŞ ADAMI SOKAĞINDAKİ, MAHALLESİNDEKİ, ŞEHRİNDEKİ,<br />

ÜLKESİNDEKİ HATTA DÜNYADAKİ FAKİRLERİ, FUKARALARI, ÖĞRENCİLERİ,<br />

MUHTAÇLARI DÜŞÜNMEK VE KOLLAMAK ZORUNDADIR. İŞ ADAMI SAHİP<br />

OLDUĞU KÜLTÜRÜ VE KÜLTÜREL, TARİHİ ESERLERİ YAŞATMAK, BİR SONRAKİ<br />

NESİLLERE TAŞIMAK ZORUNDADIR.<br />

Recep Ali TOPÇU<br />

İktisatçı-Yönetici<br />

Sanayicilik; yapılan işi sadece çalışanlarımıza<br />

istihdam sağlamak, onların emeklerini belli<br />

bir para karşılığında satın almak seviyesine indirgenmemeli,<br />

birlikte yol arkadaşlığı yapılan bir aile<br />

olarak görülmelidir. Çalışan da emeğini satarak<br />

hayatını kazanmak şeklinde yorumlamamalıdır iş<br />

yapmayı. Külli iradenin belirlediği bir kaderi olarak<br />

hepimize vermiş olduğu rollerin neticesi bir araya<br />

gelmiş, aynı çatıyı paylaşan, evinden çok zamanını<br />

birlikte geçirdiği bir sosyal çatı, bir aile olarak görmelidir<br />

işyerini. Çalışma arkadaşlarının, işverenin,<br />

işinin hakkını korumalı, vazifesini tam olarak yapmalıdır.<br />

İnancımızda, kültürümüzde sınıf kavramı<br />

yoktur. Hepimiz Yüce Yaratıcımız’ın (cc) eşrefi mahlukat<br />

olarak yarattığı, dünyaya gönderdiği, farklı roller<br />

bahşettiği ve buradaki rolümüz bittiğinde hepimizin<br />

tabutta bir kefen ile eşit hale geldiğimiz birer misafiriz,<br />

yolcuyuz. Hepimiz insanlık platformunda eşitiz,<br />

aynı havada çamaşırlarımız kurutuluyor, aynı gök<br />

kubbe altında yaşıyoruz. Hayat doğum ile ölüm arasındaki<br />

bir sokağın ismidir. Bu dünyadaki rolümüz<br />

bittiğinde, sokağın sonuna geldiğimizde hepimiz aynı<br />

şekilde günahlarımız, sevaplarımız yanında sadece<br />

bir kefen ile hakka yürüyeceğiz.<br />

İşadamlığını, sanayiciliği bütünsel ve çok boyutlu<br />

olarak düşünmek durumundayız. İşadamı kültürden,<br />

sanattan, eğitimden ayrı kalamaz. İşadamı sokağındaki,<br />

mahallesindeki, şehrindeki, ülkesindeki hatta<br />

dünyadaki fakirleri, fukaraları, öğrencileri, muhtaçları<br />

düşünmek ve kollamak zorundadır. İşadamı sahip<br />

olduğu kültürü ve kültürel, tarihi eserleri yaşatmak,<br />

bir sonraki nesillere taşımak zorundadır.<br />

Çalışanlarımız sevk-i ilahi ile bizim yanımıza gelmiş,<br />

yol arkadaşlarımızdır, Yüce Yaratıcımız’ın (cc) bize<br />

emanet ettiği kardeşlerimizdir. Şefkatimizi personelimize<br />

dolu dolu yaşatmalıyız. Şirketin en büyük sermayesi<br />

gönül sermayesidir. Kalbi kazanılmayan çalışanın,<br />

fiili çalışması verimli olamaz. İnsan, değerler<br />

bahçesinin en nadide, en özel ve en güzel çiçeğidir.<br />

Bu çiçeğin bakımı, geliştirilmesi, zararlı otlardan ayrılması,<br />

sulanması konusunda önemli bir görevde<br />

işverene düşmektedir. Tabii ki, bunları yaparken çalışanlarımızda<br />

yapılanlara destek olmaları, aktif katılmaları<br />

ve iyi niyetli olmaları şarttır.<br />

Çalışanlar kalpsiz bir makine topluluğu değildir. İnsanlar<br />

ne kadar nitelikliyse, beklentileri de o kadar<br />

yüksektir ve sadece ücretleriyle değil, çalışma ortamının<br />

duygusal havasıylada ilgilenirler. Yetenekli insanlar,<br />

kendi kendilerinden hep daha fazlasını beklerler<br />

ve geri beslemelerle eksikliklerinin farkına<br />

varmak isterler. İşadamı çalışanların, çevresinin hayat<br />

koçudur, onların hayatına dokunmak, sosyal, teknik<br />

becerilerini güçlendirmek zorundadır. İşveren<br />

hiçbir karşılık beklemeden personele ilgisini, şefkatini<br />

kendisine emanet edilmiş olan çalışanından esirgememelidir.<br />

Bunu bir vazife olarak telakki etmelidir.<br />

Özel hayatında başarılı olamayan çalışanlar iş<br />

hayatlarında da, sosyal hayatlarında da başarılı olamıyorlar.<br />

Dolayısıyla sanayiciler olarak bizlere düşen<br />

görev çalışanların gönül kapılarından girerek onların<br />

bakış açılarını genişletmek, şahsi hayat deneyimlerimizi,<br />

çözümlerimizi onlarla paylaşmak, yetemediğimiz<br />

noktalarda profesyonel destek almaktır.<br />

İyi yönetici, iyi bir öğretmen olmalıdır. İyi bir öğretmen<br />

olarak iş görenlerin belleklerinde yarı uyur halde<br />

bulunan şeyleri açığa çıkararak, akıllarını kullandırmalarına<br />

yardımcı olmalıdır. Lider, yönetici çevresine<br />

enerji, coşku ve canlılık aşılayan bir kaynak<br />

olmalıdır. Beslendiği kaynaktan aldığı enerjiyi trafo<br />

gibi kendinden sonrakilere ulaştırmalıdır. Süreklilik<br />

içindeki döngü içerisinde öğrenmeli, yaşamalı ve anlatmalıdır.<br />

Bu işi hep yapmalı, tekrar etmelidir. İnsan<br />

belli bir yaşa kadar almakla mutlu olduğu gibi,<br />

belli bir yaştan sonra ise ineğin ancak sütünü verdiğinde<br />

rahatladığı bilgi ve birikimlerini paylaştığı takdirde<br />

mutlu olabilecektir. Aksi takdirde birikimleri,<br />

deneyimleri kendisine yük olacaktır.<br />

İş âleminin paydaşları gerek işveren, geren çalışan-<br />

68 M‹MAR VE MÜHEND‹S


lar, gerek tedarikçiler, gerekse müşteri ve sosyal<br />

paydaşlar iş yapmayı hayat yolculuğunun bir anı olarak<br />

görmeli, birbirine destek olarak yolculuklarını<br />

kolaylaştırmalıdır.<br />

Yönetimin ve yöneticinin en temel idarî görevi, ilişki<br />

yönetimidir. Liderlik performans kriterlerimizin arasına<br />

“personel gelişim endeksi” ilave etmeli, her yıl<br />

personelimizi gerek hayat bilgisi, ulvi değerler ve gerekse<br />

teknik beceriler alanında ne kadar geliştirdiğimizi<br />

kontrol etmeliyiz. Bir insana değer verdiğinizde,<br />

gerçekte onu daha değerli ve daha başarılı kılarsınız.<br />

Her zaman değerimizi azaltacak değil arttıracak insanlar<br />

ararız. Personelimize, kendilerine değer verdiğinizi<br />

bilmelerini sağlamalı, bizin için önemli olduklarını<br />

hissettirmeliyiz. Mutlu eden, mutlu olur.<br />

Değer veren değer bulur. Hatırlayan hatırlanır.<br />

Önemseyen önemsenir…<br />

Erdemli bir liderin birlikte çalıştığı personelinin sadece<br />

maddi yönüyle onların geçimini sağlamak değil,<br />

mana ve manevi yönüyle ilgilenme sorumluluğu<br />

ve irşat etme, tebliğ ve temsil etme görevi vardır.<br />

Onların hakk ve hakikatlerle tanışması, sınıf atlamaları,<br />

hayatlarına yön ve yol vermeleri anlamında bize<br />

de vazifeler düşüyor bir büyükleri olarak. Çevremizdekilerin,<br />

değdiklerimizin, ilişkide olduklarımızın hayattan,<br />

güzelliklerden daha fazla istifade edebilmeleri,<br />

daha mutlu, daha huzurlu insan olabilmeleri<br />

için kepçelerini büyütmelerine destek vermeliyiz.<br />

Mevlana hazretlerinin belirttiği üzere okyanusun büyüklüğünden<br />

ziyade bizim kepçemizin büyüklüğü<br />

önemli. Kuyunun derinliğinden ziyade bizim ipimizin<br />

uzunluğu önemli. Önce kendimiz kendi everestimize<br />

çıkmaya gayret etmeli, kendimize yatırım yapmalı,<br />

en iyimizi ortaya koymalı, devamında da çevremizdekilerin<br />

ipini uzatmaya, kepçelerini büyütmeye, gönül<br />

bahçelerini güzelleştirmeye destek vermeliyiz.<br />

Firma olarak fabrikamızda oluşturmaya gayret ettiğimiz<br />

”Şirketimizde çalışmak için kalbinizde iyilik,<br />

kafanızda bilgi, davranışlarınızda dürüstlük, hareketlerinizde<br />

saygı olmalıdır” şiarı tüm çalışanlara<br />

aşılanmalıdır. Oluşturduğumuz “İşyeri Ahlak Yönetmeliği”<br />

ile çalışanlarımızı yüksek ahlaki standartlara<br />

ulaştırmak istiyoruz. Ahlaki değerler bir üstünlük,<br />

meziyet olarak değil vazife olarak kabul edilmelidir.<br />

Şirket personeli bir şahsi manevinin uzuvlarıdır. Geleceğe<br />

giden bir geminin tayfalarıdır. El gözün ayıbını<br />

görmez, belki yardım eder. Tüm personel birbirini<br />

tamamlar. Elin içi iş yapar, ancak üstü öpülür. Her<br />

ikisi birbirini tamamladığında el olur. Burada yönetim,<br />

liderlik elin üstünü temsil ederken, tüm personel<br />

ve organizasyon mensupları da elin içini temsil<br />

eder. Elin üstünün öpülebilmesi için elinin içinin güzel<br />

iç sonuçları üretmesi gerekmektedir.<br />

Çalışanlarımızı bir çalışan gibi değil önce bir insan<br />

gibi seven, kabul eden yönetici olmalıyız. Çalışanlarımızla<br />

iyi günlerini, anlarını paylaşmalıyız. Saatler,<br />

günler, aylar diyalogsuz ve paylaşımsız geçmemeli.<br />

Aksi takdirde bir süre sonra tek paylaşım konusu<br />

sorunlar veya aksilikler oluveriyor.<br />

İşveren olarak, çalışan olarak, insanlar içinde bir insan<br />

olarak geldiği zaman sevinilen, ortamı, ruhları<br />

genişleten, aydınlatan, neşe ve huzur katan, pozitif<br />

enerji taşıyan şeker insanlar olmalıyız. Gittiğimizde<br />

ise insanların üzüldüğü, boşluğu doldurulamayan, iz<br />

bırakan insan olmalıyız. Geldiğinde üzünülen, ortamı<br />

ve ruhları kakartan, negatif enerji taşıyan, gittiğinde<br />

ise insanları sevindiren ve is bırakan insan kesinlikle<br />

olmamalıyız. Taşlanan değil, taçlanan insan olabilmek<br />

ne güzel…<br />

İşveren erdemli olmaya gayret ederken, personelin<br />

de daha kanaatkâr olmaya gayret etmesi, alan değil<br />

veren biri olmaya çalışması, vefalı ve dürüst insanlar<br />

olmaları beklenmektedir.<br />

Baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş. Yüce Yaratıcımız<br />

hepimize hoşnut olacağı bir hayat yaşamayı<br />

ve hoş seda bırakmayı nasip eylesin. Gönül tarlanızın<br />

suyu olan sevginiz eksilmesin. Yolunuz açık, ışığınız<br />

bol olsun. Su gibi aziz olun.<br />

Yönetimin ve<br />

yöneticinin en temel<br />

idarî görevi, ilişki<br />

yönetimidir. Liderlik<br />

performans<br />

kriterlerimizin arasına<br />

“personel gelişim<br />

endeksi” ilave etmeli,<br />

her yıl personelimizi<br />

gerek hayat bilgisi, ulvi<br />

değerler ve gerekse<br />

teknik beceriler<br />

alanında ne kadar<br />

geliştirdiğimizi kontrol<br />

etmeliyiz.<br />

OCAK-fiUBAT 2011 69


DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />

MAKALE<br />

BEYİN GÖÇÜ, NEYİN GÖÇÜ?<br />

BEYİN GÖÇÜ İLE İLGİLİ ESKİ TANIMLARI VE ALGILARI GÜNCELLEMEMİZ GEREKİYOR.<br />

ARTIK ÖNEMLİ OLAN MİLLİ BEYİNLERİMİZİN DÜNYANIN HANGİ COĞRAFYASINDAN<br />

SİNYAL VERDİĞİ DEĞİL, HANGİ MERKEZE KAR SAĞLADIĞIDIR.<br />

Ertan KİRİK<br />

Uluslararası<br />

İlişkiler<br />

Y<br />

urtdışına yüksek lisans veya doktora yapmaya<br />

giden akademisyenlerin çoğu dönmüyor.<br />

Bunlardan devlet bursuyla gidenler ağırlaştırılmış<br />

maddi bedeller ödeme pahasına gittikleri ülkelere<br />

yerleşiyorlar. Neden?<br />

Mavi yakadan beyaz ve hatta altın yakaya kadar özel<br />

sektör çalışanları için yurtdışından gelen teklifler<br />

çoğu zaman cazip görülüyor ve kabul edenler gittikleri<br />

yerde kalıyor, dönenler gitmenin yollarını arıyor.<br />

Neden?<br />

Bunlar kendimizi bildik bileli gördüğümüz, duyduğumuz,<br />

dinlediğimiz ve artık kanıksadığımız Türkiye<br />

gerçekleri. Genel adıyla: Beyin göçü.<br />

Peki, tüm beyinlerimizi Misak-ı Milli sınırları dâhilinde<br />

tutmak mümkün mü? En önemlisi de yararlı<br />

mı? Daha cesurca soralım: Beyin göçü tamamen<br />

zararlı mı? Yoksa yararları var mı? Zararlarından<br />

korunabilir ve ondan faydalanabilir miyiz?<br />

Daha sarsıcı sorular da var sırada:<br />

•Yabancı bir firmanın Türkiye ofisinde çalışan yerli<br />

beyinleri göçmüş mü saymalıyız?<br />

•Yerli firmalarımızın sayıları hızla artan yurtdışındaki<br />

üretim tesislerinde veya satış, pazarlama veya dağıtım<br />

üslerinde çalışan arkadaşlarımızı hangi kategoriye<br />

alacağız?<br />

•Ya Türk ve yabancı ortak girişimlerinin burada veya<br />

yurtdışında istihdam ettiği vatandaşlarımıza ne<br />

demeli?<br />

Görüldüğü üzere, sermayenin son derece likit hale<br />

geldiği bu karmaşık serbest piyasa ortamında kurumun<br />

yerinden ziyade faydanın merkezi belirleyici<br />

oluyor. Meşhur tabirle “parayı takip etmek” bizi doğru<br />

adrese götürüyor. Dolayısıyla eski tanımları ve algıları<br />

güncellememiz gerekiyor. Artık önemli olan<br />

milli beyinlerimizin dünyanın hangi coğrafyasından<br />

sinyal verdiği değil, hangi merkeze kar sağladığıdır.<br />

Sözü fazla uzatmadan minik bir araştırmanın çarpıcı<br />

sonuçlarına getirmek istiyorum. Öteden beri “Beyinler<br />

Göçü”nün çıkış noktası olarak bilinen Boğaziçi<br />

Üniversitesi’nin mezunları arasında bir sorgulama<br />

yaptık. İlginçtir ki katılımcıların hemen hiç biri<br />

beyin göçü kavramının negatif çağrışımlarına katılmıyor.<br />

Dahası, hemen hepsi eşit şartlar sağlandığında<br />

ülkeye geri dönmeye can atıyor. Ama tabi ki<br />

eşit şartlar maaşlar ve primlerden ibaret değil: Özgürlükler,<br />

demokrasi, beceri ve başarıya verilen değer,<br />

kurallar, temizlik, düzen, vs.<br />

Buradan da anlaşılıyor ki yapılması gereken gidenleri<br />

engellemeye yönelik tedbirler almak değil, onları<br />

cezp edecek ortam sağlamak.<br />

Öne çıkan 5 örneği tabloda sunuyoruz. Görüleceği<br />

üzere farklı ülke ve meslek gruplarından profesyoneller<br />

genelde aynı noktalara temas ediyorlar.<br />

Yazımızı yine Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve<br />

Uluslararası İlişkiler mezunu, birçok önemli firmada<br />

başarılı bir üst düzey yönetici olarak görev yapmış Ejder<br />

Ormancı’nın çarpıcı cümleleriyle bitirelim:<br />

“Ben maalesef şimdiye dek yurt dışına sadece iş gereği<br />

kısa ziyaretler için gittim. Ama bir fırsatını bulursam,<br />

en uzak yere kaçacağım ve inşallah bir daha<br />

hiç geri dönmeyeceğim.”<br />

Hepimize düşen, kimsenin bu düşünceyi aklından<br />

bile geçirmeyeceği bir ortam oluşturmak. Haydi,<br />

hep beraber…<br />

70 M‹MAR VE MÜHEND‹S


SORULAR<br />

1. Hangi ulkede yasiyorsunuzyasadiniz?<br />

2. Ne kadar zamandir?<br />

3. Ne isle mesgulsunuz?<br />

4. Size saglanan sartlar<br />

Türkiye'deki esdeger pozisyona<br />

gore daha mi iyi?<br />

5. Ayni veya tatminkar sartlar<br />

saglansa ulkenizde yasamayi<br />

dusunur musunuz?<br />

6. Sizce beyin gocu ulkemiz<br />

icin zararli mi, faydalari da var<br />

mi? Aciklar misiniz?<br />

7. Zararli oldugunu dusunuyorsaniz<br />

nasil engellenebilecegine<br />

inaniyorsunuz?<br />

8. Yurtdisi deneyimi size neler<br />

katti?<br />

AHMET LEVENT SERTTAŞ<br />

Guney Afrika, Ingiltere ve<br />

Birlesik Arap Emirlikleri<br />

7 yil<br />

Finansal yonetim<br />

Evet<br />

Evet<br />

Bence beyin gocu icinde olumsuz bir anlam<br />

barindiriyor. Sanirim son 10-20 yilda bu<br />

tamlamanin hep olumsuz kullanilmasindan<br />

kaynaklanan bir sorun.<br />

Benim kanaatim Turkiye'den insanlarin<br />

Avrupadaki meslektaslari kadar yurtdisinda<br />

gorev almalari gerektigi yonunde<br />

Kesinlille engellenmemeli<br />

Oz guven ve teknik gelisme<br />

MEHMET ALİ EROĞLU<br />

Azerbaycan, Rusya Federasyonu Dağıstan<br />

bölgesi<br />

2 + 4 yıl<br />

Öğretim Üyesi<br />

Ozluk haklari (SGK+Saglik+ bazi tazminat )<br />

vs net ele gecen miktar cihetiyle esdeger,<br />

TR ulasim, konut kirası, ev esyası taşıma<br />

veya yenileme cihetiyle negatif.<br />

Eger manevi sartlar olarak esdeger bir sart<br />

da dahil edilirse evet yoksa maddiyattan ote<br />

ic huzur onceliklidir.<br />

Beyin gocu faydalidir, vatan Turkiye ve<br />

misak-i milli sinirlari ile daraltilamaz.<br />

Suurlu bireyin var olmasi esastir nerede<br />

olursa olsun vatani icin yapacagi cok buyuk<br />

isler vardir. Dunya capinda etkin olan kuruluslari<br />

ulkemizde olusturmak icin calismak<br />

gereklidir ama olusmasi icin de beyin<br />

gucunu niteliksiz islerde beklenti icersinde<br />

bulundurmak yersizdir. Etkin kuruluslarda<br />

vatanini seven bireylerin olmasi daha<br />

onemlidir.<br />

Zararli degil bilakis faydalidir. Kalifiye elemanlar<br />

beyin gocu ile gitmezse yeni ufku<br />

acik beyinler ortaya cikmaz. Yeni nesle rol<br />

model olmalari acisindan beyin gocu<br />

olmali.<br />

Allah'a Sukran hissimi guclendirdi. yapilmasi<br />

gereken hedef ufkunu cok daha<br />

otelere goturdu. Basimiza is cikartti.<br />

M. OKAN KİBAROĞLU<br />

İngiltere<br />

10 yıl<br />

IT Direktoru<br />

Önce aynıydı, şimdi daha iyi. Ancak İngiltere<br />

gibi pahalı ülkelerde hayat pahalı<br />

olduğundan kimi standartlarınız yükselirken<br />

ükenizde sıradan olan bazı imkanlar<br />

lüks kalabiliyor.<br />

Evet, ama çocukların eğitimlerini tamamlamaları<br />

ya da bizler yanlarında olmadan<br />

devam ettirebilme durumuna gelmeleri<br />

şartıyla.<br />

Düşünce ufkum ve global anlayışım burada<br />

geçirdiğimiz süre zarfında muazzam bir<br />

şekilde genişledi Eğer Türkiye bu potansiyeli<br />

kullanabilirse büyük faydaları olacaktır.<br />

Beyin göçünü engellemeye<br />

çalışmaktansa, ters beyin göçünü<br />

destekleyecek politikalar geliştirmenin<br />

daha anlamlı olacağını düşünüyorum.<br />

Global bir dünyaya doğru hızla ilerliyoruz.<br />

Parlak beyinlerin bu çekim merkezlerine<br />

gitmeleri bir nevi kaçınılmaz. Daha çok bilgi<br />

ve iş merkezlerini Türkiye’ye nasıl çekebiliriz,<br />

bunun üzerinde yoğunlaşmamız<br />

gerekir.<br />

Global bir bakış açısı kazandım. Öncelikle,<br />

eğitim sistemimizin ve diğer etki<br />

odaklarının Türkiye’de iken bizi ne kadar<br />

kısıtlı bir pesrpektifle sınırladığını gördüm.<br />

Çocuklarımın burada aldığı eğitimi<br />

yakından takip etme fırsatı buldum ve<br />

aradaki farkların ne kadar büyük olduğunu<br />

farkettim. Öğretimin ezberden ziyade, fikir<br />

geliştirme, karşılaştırma ve araştırma yapmaya<br />

dayalı olduğunu ve öyle de olması<br />

gerektiğini gördüm. Bizim iş bitirme pratikliğimizin<br />

burada olmamasının işlerin nasıl<br />

gecikmesine yol açtığını fark etmekle birlikte,<br />

planlamaya verilen önemin nasıl<br />

sağlam ve kalıcı sonuçlar ortaya çıkardığını<br />

doğrudan yaşadım. Şu anda da araştırma<br />

ve geliştirme alanında dünya sıralamasında<br />

ilk on içinde yer alan bir üniversitede<br />

çalıştığım için, eğitim öğretim ve teknoloji<br />

alanlarında bilgi birikimimi önemli ölçüde<br />

genişlettiğimi düşünüyorum.<br />

AKİF ÖZMEN<br />

Suudi Arabistan<br />

83-84 ve 95-97 olmak üzere toplam 3 yıl.<br />

Makina Mühendisi<br />

İlki daha fazlaydı ama ikincisi aynı<br />

Hayır, özel nedenlerden gittim.<br />

Uluslararası ortamda çalışmak faydalı.<br />

Mutlaka diğer kültürlerde yetişmiş meslektaşlardan<br />

öğrenilen konular var. Daha<br />

sonra Türkiye’de çalışırken o ülkelerle<br />

yapılacak işlerde bilgi ve görgü avantajları<br />

sağlıyor.<br />

Eğer çalıştığınız ortam bilgi ve görgünüze<br />

katkıda bulunmuyorsa, zaman kaybıdır.<br />

Yurtdışı deneyimi, çeşitli ülkelerdeki<br />

mühendis kalitesi, iş disiplini, iş kültürü<br />

hakkında bilgilenmemi sağladı.<br />

ALİ YURTSEVER<br />

AMERİKA<br />

8 yıl<br />

Öğretim Üyesi, think tank yöneticisi<br />

Maas olarak daha farkli, genelde daha iyi<br />

TR'de net 3 milyar alacakken burada net 5<br />

000 dolar alabiliyorsunuz<br />

Mesele sadece maddi degil, kurallarin<br />

oturmus olmasi, temizlik, duzen, trafik, dolayisiyla<br />

stres, siyasi ve dini ozgurluk, hepsinin<br />

gocte onemi var.<br />

Gidenler donerlerse faydali hale gelir; gelismis<br />

ulkeleri gormek, oranin nimetlerinden<br />

istifade etmek, donuldugunde onlari da<br />

ulkemizde gormek icin gayret sarfetmek.<br />

Ama insanlığa hizmet boyutuyla dusunurseniz,<br />

oralara sizin kulturunuzu anlayisinizi<br />

goturmesi acisindan faydali denilebilir..<br />

Gerek gidisleri engellemek, gerekse donusleri<br />

artirmak icin, ulkemizdeki her alanda<br />

kaliteyi artirmak gerekiyor. Maalesef<br />

ozellikle universitelerimiz Amerikadakilerle<br />

kiyaslayinca cok cok kotu durumda ... bilim<br />

uretilmiyor, siyaset, ideoloji on planda, gerekli<br />

alt yapi bir cok universitede yok.. sistem<br />

hem burokraside hem de akademik<br />

ortamlarda daha cok fayda uretmeye ve<br />

verimli olmaya gore dizayn edilmemis, basarili<br />

olanlar mukafatlandirilmiyor.. torpil<br />

rusvet adam kayirma vs on planda. bunlar<br />

da dolayisiyla insanlarin geri donmesini geciktiriyor<br />

yada isteksiz hale getiriyor..<br />

Din ve fikir ozgurlugu.. Insanlari ideolojilerinden<br />

ziyade yaptiklariyla degerlendirme,<br />

temizlik, duzen, haklara saygili olma, kurallara<br />

uymanin onemi, cezalarin yaptirimi<br />

olmasi ve insanlari daha duzenli olmaya<br />

sevk etmesi<br />

OCAK-fiUBAT 2011 71


DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />

MAKALE<br />

AVRUPA BİRLİĞİ’NDE HİZMETLERİN<br />

SERBEST DOLAŞIMI VE TÜRKİYE<br />

AB’YE TAM ÜYE OLMA YOLUNDA CİDDİ ADIMLAR ATMAYA BAŞLADIKTAN SONRA,<br />

HİZMETLERİN SERBEST DOLAŞIMININ GETİRDİĞİ HAKLARI TANIMA ANLAMINDA OLMASA<br />

DA YABANCILARIN YAPMASI YASAK OLAN MESLEKLERDE VE YABANCILARIN TÜRKİYE’DE<br />

ÇALIŞMA ŞARTLARINDA ÖNEMLİ LİBERALLEŞTİRMELER YAŞANMAKTADIR.<br />

Yrd. Doç. Dr.<br />

Özlem YÜCEL<br />

M. Ü. İİBF<br />

Öğretim Üyesi<br />

Milattan Sonra 476’da Batı Roma İmparatorluğu’nun<br />

yıkılmasından sonra Avrupa’nın<br />

tek bir devlet haline getirilmesi için Şarlman’dan<br />

Napolyon’a, hatta Hitler’e kadar birçok siyasi<br />

ve askeri faaliyet yapılmıştır. Fakat bütün bu başarısız<br />

örneklerden ders alan Avrupalılar, gözlerini<br />

başarılı örneklere yöneltmişlerdir. 200’den fazla<br />

devletten 1871’de tek bir devlet oluşturan Almanya’nın<br />

birliğini gerçekleştirme sürecini incelediklerinde<br />

Almanların önce aralarında gümrük birliği<br />

(zollverein) gerçekleştirip, ekonomik birliğe ulaştıktan<br />

sonra kolayca siyasi birliği sağladıklarını tespit<br />

ettiler. Bundan ilham alarak II. Dünya Savaşı’nın yıkıntıları<br />

arasından Avrupa’da tek bir devlet ideali<br />

gerçekleştirmek için yapılan faaliyetlerde strateji<br />

önce ekonomik birlik, bunda başarılı olduktan sonra<br />

Avrupa’da siyasi birlik oldu.<br />

İşte Avrupalı devletler arasında ekonomik birliği<br />

sağlamak için Avrupa Birliği (AB) üyesi devletler<br />

arasında oluşturulan AB Hukuku’nda getirilen 4 temel<br />

özgürlükten (1. Malların serbest dolaşımı, 2. Kişilerin<br />

serbest dolaşımı, 3. Sermayenin serbest dolaşımı)<br />

birisi de hizmetlerin serbest dolaşımıdır.<br />

Hizmetlerin serbest dolaşımı, AB üyesi devlet vatandaşlarının<br />

ücret karşılığı sınıraşan hizmetlerde bulunduklarında<br />

AB Hukuku’na tabi olarak yararlandığı<br />

bir özgürlüktür. Bu özgürlükten AB üyesi devletlerin<br />

vatandaşları, AB üyesi ülkelerde yaptıkları sınıraşan<br />

ücretli hizmetlerde yararlanabilirler. Yabancılık<br />

unsuru taşımayan ve ücret karşılığı olmayan faaliyetler<br />

hizmetlerin serbest dolaşımına dahil değildir.<br />

Hizmet yükümlüsü ile hizmet alacaklısı farklı AB<br />

üyesi ülke vatandaşları olabileceği gibi hizmet yükümlüsü<br />

sınıraşan durumunda olmadan, bizatihi<br />

hizmetin kendisi de sınıraşan durumunda olması da<br />

yeterlidir (bankacılık, sigortacılık hizmetleri gibi).<br />

Hizmetlerin serbest dolaşımını yine AB Hukuku’nda<br />

bulunan yerleşme özgürlüğünden ayırmak çok zor<br />

hatta zaman zaman imkansızdır. Hizmetin devam<br />

süresi, hizmet için oluşturulan teşkilatın kapsamı ve<br />

faaliyetin niteliği yerleşme özgürlüğüyle etkileşimini<br />

etkiler. AB üyesi ülkelerdeki ağır yerleşme şartları<br />

hizmetlerin serbest dolaşımından yararlanmayı zorlaştırabilmektedir.<br />

Bazı durumlarda hizmetlerin serbest dolaşımının<br />

malların serbest dolaşımıyla da etkileşimi olur. Örneğin;<br />

televizyon sinyallerinin gönderilmesi.<br />

Hizmetlerin serbest dolaşımı sermayenin serbest<br />

dolaşımındaki hizmetleri de bu alandaki liberalleşmeye<br />

bağlı olarak kapsamaktadır.<br />

Hizmet yükümlüsü hizmetini geçici olarak hizmetin<br />

verileceği AB üyesi devlet ülkesinde yaparken, o<br />

devletin kendi vatandaşlarına da tanıdığı eşit şartlara<br />

tabi olur. Ancak bu eşitlik, her zaman sanıldığı<br />

kadar elverişli bir ortam sağlamaz. Örneğin AB üyesi<br />

ülkede hizmetin yapılabilmesi için o ülkede ika-<br />

72 M‹MAR VE MÜHEND‹S


met ediyor olma şartı gibi. AB Adalet Divanı bu konudaki<br />

bir davada ikametgahın bir kısıtlama sebebi<br />

olamayacağına karar vermiştir. Yani ikametgah şartı<br />

konularak başka bir AB üyesi devlet vatandaşının<br />

hizmet vermesinin engellenemeyecektir.<br />

Hizmetlerin serbest dolaşımında, hizmetin yapıldığı<br />

AB üyesi devletin şartlarının tamamına uyulması yani<br />

eşitlik artık temini zorunlu bir kamu menfaati varsa<br />

uygulanabilecektir. Artık her bir hizmette, AB<br />

üyesi devletteki mevcut hukuki şartlar, gereklilik ve<br />

uygunluk mülahazası dikkate alınarak, bu ölçüye<br />

uyup uymadığı belirlenecektir. Örneğin, mimarlık,<br />

mühendislik gibi mesleklerde AB üyesi devletlerin<br />

mevzuatlarda bulunan vatandaşlık, ikametgah gibi<br />

ayırımlarla başka bir AB üyesi devlet vatandaşının<br />

mesleğini icrası, hizmetlerin serbest dolaşımı kuralı<br />

nedeniyle engellenemeyecektir.<br />

Karşılıklılık şartı hatta mesleğin ifası için yer bulma<br />

şartlarındaki farklılıklar da açık ayrımcılık sayılmıştır.<br />

Ayrıca bu gibi açık ayrımcılıklar yanında dolaylı<br />

olarak getirilen ayrımcılıklar da yasaklanmıştır.<br />

Hizmetlerin serbest dolaşımıyla ilgili AB üyesi devletlerdeki<br />

kısıtlamalar bir süreç sonrasında tamamen<br />

kaldırılmıştır. Ancak bu konuda AB üyesi devletler<br />

ancak kamu düzeni, kamu güvenliği, kamu<br />

sağlığı ve kamu otoritesinin kullanılması gerekçesiyle<br />

kısıtlamalar getirilebilir.<br />

Bunlardan kamu düzeni, kamu güvenliği ve kamu<br />

sağlığı çok geniş ve ülkeden ülkeye değişebilen kavramlar<br />

iken istisna olarak kullanılmasında ancak<br />

dar bir uygulama alanı bulabilir. Özellikle AB Adalet<br />

Divanı kararlarıyla bu kavramların istisna olarak<br />

kullanılmasında oldukça dar yorumlamaktadır. Örneğin<br />

kamu düzeni gerekçesiyle yerleşme, çalışma<br />

ve hizmet verme özgürlüklerinin kısıtlanması ancak<br />

gerçek ve ağır tehlike teşkil etmesi ve toplumun<br />

menfaatinin bundan haleldar olması halinde mümkündür.<br />

Burada da kendi vatandaşında kamu düzenini<br />

bozmayan bir şey başka bir AB üyesi devlet vatandaşı<br />

için kamu düzenini bozuyor olamaz.<br />

Kamu otoritesinin kullanılması kavramı da dar anlamda<br />

yorumlanmakta ve egemenlik hakkına dayanılarak<br />

kamu otoritesinin kullanıldığı hallerde hizmetlerin<br />

serbest dolaşımının bir üye devlet tarafından<br />

engellenmesine izin verilmektedir.<br />

Örneğin, avukatlık mesleği yarı resmi bir görev olduğundan<br />

AB Adalet Divanı tarafından tartışılmıştır.<br />

Mahkeme avukatlık mesleğinin bu istisnaya girmeyeceğini,<br />

kamu otoritesi istisnasının ancak bu gücün<br />

doğrudan kullanılması ve o gücün bizzat temsil edilmesi<br />

durumunda geçerli olacağına karar vermiştir.<br />

Bu kritere uyan bir mesleğin de noterlik olacağını<br />

başka bir kararında belirtmiştir.<br />

Hizmetlerin serbest dolaşımında AB üyesi devletler<br />

arasındaki uyumlaştırma ve koordinasyonun gerçekleştirilmesi<br />

uzun zaman almıştır. Bütün serbest<br />

Hizmetlerin serbest<br />

dolaşımı, AB üyesi<br />

devlet vatandaşlarının<br />

ücret karşılığı sınıraşan<br />

hizmetlerde<br />

bulunduklarında AB<br />

Hukuku’na tabi olarak,<br />

yararlandığı bir<br />

özgürlüktür. Bu<br />

özgürlükten AB üyesi<br />

devletlerin<br />

vatandaşları, AB üyesi<br />

ülkelerde yaptıkları<br />

sınıraşan ücretli<br />

hizmetlerde<br />

yararlanabilirler.<br />

OCAK-fiUBAT 2011 73


DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />

Hizmetlerin serbest<br />

dolaşımıyla ilgili AB<br />

üyesi devletlerdeki<br />

kısıtlamalar bir<br />

süreç sonrasında<br />

tamamen<br />

kaldırılmıştır. Ancak<br />

bu konuda AB üyesi<br />

devletler ancak<br />

kamu düzeni, kamu<br />

güvenliği, kamu<br />

sağlığı ve kamu<br />

otoritesinin<br />

kullanılması<br />

gerekçesiyle<br />

kısıtlamalar<br />

getirilebilir.<br />

74 M‹MAR VE MÜHEND‹S<br />

mesleklerle ilgili olmasa da bazıları için özel yönergeler<br />

kabul edilmiştir. Yüksek okulları diplomalarının<br />

tanınması, yerleşme ve hizmet alanındaki kısıtlamaları<br />

konusunda da yönergeler yapmışlardır.<br />

Türkiye’nin durumuna gelince; bu konuda bizim tarihten<br />

gelen bir hassasiyetimiz bulunmaktadır. Osmanlı<br />

İmparatorluğu zamanında devletin başına<br />

önemli sorunlar açan konulardan biri olan kapitülasyonlar<br />

içinde sadece yabancı malların serbest<br />

dolaşımı değil, yabancıların ülkemizde her türlü<br />

mesleği yapmada serbestlik getiren yani bir nevi<br />

hizmetlerin serbest dolaşımını sağlayan hükümler<br />

bulunmaktadır. Kapitülasyonlar, Lozan Barış Andlaşması’nın<br />

görüşmeleri sırasında bizi en fazla uğraştıran<br />

konulardan olmuştur. Bütün ısrarlarına<br />

rağmen kararlı tutumumuz karşısında kazanılmış<br />

haklar dışında bu haklarından vazgeçmek zorunda<br />

kalmışlardır. Lozan Barış Andlaşması’ndan sonra<br />

Türkiye’de çıkarılan yeni yasalarla birçok mesleğin<br />

yabancılar tarafından yapılması yasaklanmıştır.<br />

Hatta kapitülasyonlara olan aşırı bir tepki olarak yabancılara<br />

yasaklanan meslekler içinde bekçilik, kapıcılık,<br />

garsonluk, hamallık, berberlik gibi meslekler<br />

de bulunmaktaydı.<br />

AB’ye tam üye olma yolunda ciddi adımlar atmaya<br />

başladıktan sonra, hizmetlerin serbest dolaşımının<br />

getirdiği hakları tanıma anlamında olmasa da yabancıların<br />

yapması yasak olan mesleklerde ve yabancıların<br />

Türkiye’de çalışma şartlarında önemli liberalleştirmeler<br />

yaşanmaktadır. Bu yeni düzenlemeler<br />

sadece AB çerçevesinde değil, dünya çapında<br />

yapılan Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) tarafından hazırlanan<br />

GATS (General Agreement on Trade in Service=Hizmet<br />

Ticareti Genel Andlaşması) nedeniyle<br />

de yapılması uygun olan düzenlemelerdir. AB Hukuku’nda<br />

olduğu kadar haklar tanımasa da GATS ile<br />

dünya çapında da hizmetlerin serbest dolaşımının<br />

sağlanmaya çalışılmaktadır.<br />

AB’ye karşı halen hizmetlerin serbest dolaşımı konusunda<br />

bir yükümlülüğümüz yoktur. 1963 Ankara<br />

Andlaşması ve 1995 Gümrük Birliği konusundaki Ortaklık<br />

Konseyi kararıyla Türkiye’nin hizmetlerin serbest<br />

dolaşımı konusunda ciddi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır.<br />

Gümrük Birliği kararı zaten adından<br />

da anlaşılacağı gibi malların serbest dolaşımını<br />

düzenlemiştir. Ayrıca 1963 Ankara Andlaşması ile<br />

Türk vatandaşlarının serbest dolaşım hakkı 1987 yılından<br />

itibaren AB üyesi devletlerce uygulanması yükümü<br />

halen uygulanmamaktadır ve Türkiye tam üye<br />

olsa bile uygulanmayacağı yönünde AB içinde kararlar<br />

alınmaktadır. 1963 Ankara Andlaşması’nı açıkça<br />

ihlal eden AB tutumunu tartışmadan şunu belirtmeliyiz<br />

ki hizmetlerin serbest dolaşımının uygulanabilmesi<br />

için hayati önemi olan kişilerin serbest dolaşımı<br />

ve yerleşme serbestisinin sağlanmadan Türkiye’nin<br />

AB üyeliği durumunda hizmetlerin serbest<br />

dolaşımının Türkiye ile AB arasında karşılıklı olarak<br />

hakkıyla uygulanması mümkün olmayacaktır.


KENTVEYAfiAM<br />

NİSF-İ CİHAN;<br />

İSFAHAN<br />

İSFAHAN TARİHİN CANLI ŞAHİDİ... İSLAM MİMARİSİNİN AÇIK HAVA<br />

MÜZESİ… BEYLERİN, HAKANLARIN, ŞAHLARIN, ALİMLERİN,<br />

SANATKARLARIN MEMLEKETİ… SELÇUKLUNUN, İLHANLININ, SAFEVİNİN<br />

BAŞKENTİ… LAKİN İSTERSEN ÇÖLDE BİR SERAP, BİR VAHA, BİR HAN,<br />

TÜM CAZİBESİYLE BEKLİYOR SENİ ŞARK’IN BÜYÜSÜ İSFAHAN…<br />

76 M‹MAR VE MÜHEND‹S


YAVUZ SARI / Mimar<br />

Ç<br />

ÖLÜN ortasında bir zümrüt, Zayendehrud Nehri’nin<br />

suladığı bir vaha, Şark’ın yıldızı, tarihin görkemli<br />

aynası, Selçuklu’nun bestesi, İlhanlı’nın<br />

güftesi, Safevi’nin gür sesi, açık hava müzesi, minareler<br />

şehri İsfahan…<br />

İsfahan Eyaleti'nin merkezi olan İsfahan şehri, İran’ın Tahran<br />

ve Şiraz’dan sonra üçüncü büyük şehridir. Nüfusu<br />

2006 yılı verilerine göre 1.5 milyon civarındadır. İsfahan,<br />

hem önemli bir tarım kenti, hem de İran'ın büyük sanayi<br />

merkezlerinden biridir. İsfahan’ın içinden geçen Zayendehrud<br />

Nehri, İsfahan’ın tarihte bir cazibe merkezi olmasını<br />

sağlayan önemli unsurlardan biridir. Bahtiyari Dağları’ndan<br />

doğup, batıdan doğuya Gavhûni Bataklığı’na kadar<br />

akan nehrin üzerinde Urgan Köprüsü, Zamanhan Köprüsü,<br />

Kelle Köprüsü, Baba Mahmud Köprüsü, Flavercan Köprüsü,<br />

Marnan Köprüsü, Siyose Köprüsü, Haco Köprüsü, Sehristan<br />

Köprüsü, Desti Köprüsü, Verzene Köprüsü gibi çok<br />

sayıda tarihi köprünün yanı sıra Filizî Köprüsü, Âzer Köprüsü,<br />

Firdevsî Köprüsü gibi modern köprüler bulunmaktadır.<br />

Ayrıca nehrin çevresinde büyük güzel bahçeler, mesire<br />

yerleri, müzeler, sanat merkezleri, çay bahçeleri ve mimari<br />

şaheserler yer almaktadır.<br />

İsfahan, tarih boyunca, coğrafi konumu ve doğal kaynakları<br />

dolayısıyla, İran’ın önemli yerleşim merkezlerinden biri<br />

olmuştur. İran’da kurulan birçok medeniyet ve devletin ya<br />

başkenti ya da önemli şehirlerinden biri olmayı sürdürmüştür.<br />

Bu durumu hazırlayan sebeplerin en önemlilerinden<br />

biri, Asya’dan Mezopotamya, Anadolu ve Avrupa’ya giden<br />

coğrafyada yer almasıdır. Bununla birlikte, İsfahan’ın<br />

birçok şehirden farklı bir tarihi serüveni vardır. Tarihi boyunca<br />

İsfahan’da varlık gösteren yönetimler, bu kenti ele<br />

geçirebilmek için önce savaş açmış ve şehri tahrip etmişler,<br />

sonra burada büyük imar faaliyetlerine girişmişlerdir.<br />

İsfahan’ın tarihi M.Ö 4. bin yıla kadar dayanır. Şehir bu dönemde<br />

İlamlıların hâkimiyetindedir. M.S. 224-652 yıllarını<br />

kapsayan Sâsâni devrinde şehir yönetim merkezidir. Sâsâni<br />

döneminden günümüze kalan iki eser; Ateşgâh Tepesi’nde<br />

bulunan Zerdüşt Ateşegedesi ve Zayendehrud Nehri<br />

üzerindeki Şehristan Köprüsü’dür. Hz. Ömer devrinde<br />

Müslümanlar tarafından fethedilen İsfahan yaklaşık 300 yıl<br />

boyunca Arap hakimiyetinde kalmıştır.<br />

İsfahan tarihinde en önemli dönemlerden birisi Büyük Selçuklu<br />

Devleti hakimiyetinde kaldığı yıllardır. Selçuklu hükümdarı<br />

Tuğrul Bey zamanında önce Nişabur’da olan devlet<br />

merkezi, daha sonra 1043 yılında Rey kentine taşınmıştır.<br />

Alparslan zamanında da Rey kentinde kalan devlet<br />

OCAK-fiUBAT 2011 77


KENTVEYAfiAM<br />

İsfahan, tarih boyunca, coğrafi konumu ve doğal kaynakları<br />

dolayısıyla, İran’ın önemli yerleşim merkezlerinden biri<br />

olmuştur. İran’da kurulan birçok medeniyet ve devletin ya<br />

başkenti ya da önemli şehirlerinden biri olmayı sürdürmüştür. Bu<br />

durumu hazırlayan sebeplerden biri, Asya’dan Mezopotamya,<br />

Anadolu ve Avrupa’ya giden coğrafyada yer almasıdır.<br />

merkezi, oğlu Melikşah zamanında İsfahan’a<br />

nakledilmiştir. İsfahan onun zamanında,<br />

günümüze kadar gelecek önemli<br />

mimari eserlerin inşa alanı olmuştur. İslam<br />

cami mimarisinin en güzel örneklerinden<br />

biri olan İsfahan Mescid-i Cuması’nın<br />

çekirdek yapısı o dönemde oluşur.<br />

Ardistân, Zevvare Mescid-i Cumaları, Ali,<br />

Çihil Duhteran, Sariban gibi minareler de,<br />

o dönemden günümüze kadar gelen örneklerdir.<br />

Selçuklular sonrası şehre hakim olan İlhanlılar,<br />

Selçuklular’ın başlattığı inşa faaliyetlerini<br />

devam ettirmiş ve şehre<br />

önemli eserler kazandırmışlardır. Bu<br />

eserlerden günümüze kalan bazıları; Oştorcân<br />

Mescid-i Cuması, Aziran ve Deşti<br />

Camileri ile Baba Kasım Türbesi, İmamiye<br />

Medresesi, Bağ-i Kuşhane Minaresi’dir.<br />

1335 – 1393 yılları arasında İsfahan’a Muzafferiler<br />

hâkim olur. İsfahan Mescid-i<br />

Cuması’nın doğu tarafındaki Suffe-i Ömer<br />

(Medrese-i Ömer) olarak bilinen medrese<br />

kısmı bu dönemde (1366-1367) ilave edilir.<br />

Derdest minarelere bitişik Sultan Baht<br />

Ağa Hanım’a ait türbe de yine bu dönemden<br />

günümüze gelmiştir. Timur 1387'de<br />

İsfahan’ı alır ve şehir 1453’e kadar Timurlular’ın<br />

elinde kalır. Şahşahan Türbesi ve<br />

Mescid-i Cuma’nın bazı eyvanları, batı tarafındaki<br />

Beytü'ş-şitâ bu dönem eserlerindendir.<br />

1453'de İsfahan, Karakoyunlular'ın eline<br />

geçer. Mescid-i Cuma’nın ana eyvanında<br />

bazı panolar, yine Mescid-i Cuma güney<br />

eyvanı üzerinde yükselen çifte minareler<br />

Karakoyunlu dönemi eseridir. Cihan Şah<br />

devri eseri olan 1453 tarihli Derb-i İmâm<br />

da bu dönem yapılarına örnektir.<br />

İsfahan, 1469'da Akkoyunlular'ın eline geçer.<br />

Akkoyunlu Rüstem'in 1496'da yaptırdığı<br />

Derb-i Köşk bu dönem eserlerine örnektir.<br />

Mes'ûdiye Türbesi, bir başka Akkoyunlu<br />

eseridir.<br />

İsfahan 1501’de Safevîler'in hâkimiyetine<br />

girmiştir. İsfahan, Kanuni Sultan Süleyman<br />

zamanında bir süre için de olsa, Osmanlı<br />

hakimiyetinde kalmıştır. Safeviler,<br />

1501–1725 yılları arasında İsfahan’a hükmetmişlerdir.<br />

İsfahan’da mevcut eserlerin<br />

çoğu bu döneme aittir. Şah I. Abbas'ın<br />

başşehri buraya taşımasıyla 1597'de Şahlık<br />

merkezi haline gelmiştir. İsfahan günümüzdeki<br />

ana şeklini, Safeviler zamanında<br />

almıştır. Bu dönemde İsfahan tekrar<br />

‘Nısf-ı Cihan’ lakabını alır. 17. yüzyılda<br />

yapılan ve günümüzde dünyanın en büyük<br />

meydanlarından birisi olan Nakş-ı Cihan<br />

Meydanı, Unesco tarafından Dünya Mirası<br />

listesine dahil edilmiştir. Çevresindeki<br />

eserler hem kendi estetik değerleri hem<br />

de şehrin siluetine katkıları bakımından<br />

önemlidir. 512m. x 159 m. boyutlarındaki<br />

meydan çevresinde; Şeyh Lütfullah Camii,<br />

Mescid-i İmam, Âlî Kâpû Köşkü ve çarşılar<br />

yer almaktadır.<br />

Safevi dönemi, İsfahan’da el sanatlarının<br />

da zirveye ulaştığı bir dönemdir. Bu dö-<br />

78 M‹MAR VE MÜHEND‹S


nem bronz işçiliğinde dünyanın en iyi örneklerini<br />

sunar. İsfahan metal oyma islerinin<br />

önemli merkezlerindendir. Bakır ve<br />

bronz eşya satan dükkanların çoğu hala<br />

İsfahan’dadır.<br />

Kaçarlar döneminde (1753–1925) başkent<br />

Tahran’a alınır. İsfahan’daki Mescid-i Seyyid,<br />

Rahim Han ve Rüknülmülk Camileri<br />

bu dönem eserlerindendir.<br />

I. ve II. Dünya Savaşları’nda Rus ve İngiliz<br />

işgaline uğrayan İsfahan, II. Dünya Savaşı<br />

sonrasında işgalden kurtulur.<br />

İsfahan, düzenli şehirciliği, büyüleyici mimarisi,<br />

doğal güzellikleri ve ılıman iklimi<br />

ile diğer İran şehirlerinden farkını ortaya<br />

koyuyor. Şehrin bu olumlu havası insanlarına<br />

da yansıyor. İsfahanlılar, şehirlerine<br />

ve tarihlerine sahip çıkıyor. İnsanlarının<br />

kültür ve bilinç düzeyi yüksek. Tarihi dokuyu<br />

bozacak ve çevreye zarar verecek<br />

yapılaşmaya müsaade etmiyorlar. Eski<br />

eserler restorasyon çalışmalarıyla onarılıyor<br />

ve gelecek nesillere miras olarak bırakabilmek<br />

adına özenle korunuyor.<br />

İsfahan, birçok güzel bulvarıyla, köprüleriyle,<br />

saraylarıyla, camileriyle ve minareleriyle<br />

İslami mimariyi en güzel şekilde<br />

yansıtan şehirlerden birisidir. Nakş-ı Cihan<br />

Meydanı’nda bulunan Ali Kapu, Safevi<br />

hükümdarı Şah Abbas’ın istirahat mekanı<br />

ve aynı zamanda hükümet sarayıdır. Yapı<br />

çinileri, alçı motifleri, oymalı ahşap sütunları,<br />

minyatürleri ve nakışlarıyla büyüleyici<br />

bir atmosfere sahiptir. Meydana komşu<br />

diğer bir yapı olan İmam Mescidi, çifte minareli<br />

taç kapısı ve çinilerle kaplı mavi<br />

kubbesiyle, gök kubbenin ihtişamını yer<br />

kürede yansıtıyor. Siesepol Köprüsü, 33<br />

kemerli yapısıyla Zayende Nehri üzerinde<br />

inci bir gerdanlık gibi uzanırken, Chubi ve<br />

Hace Köprüleri bu seti tamamlayan takılar<br />

olarak göze çarpıyor. Köprülerin ayaklarında<br />

bulunan çayhaneler, çayınızı yudumlarken<br />

bu güzellikleri doya doya seyretmeye<br />

imkan sağlıyor.<br />

Çehel Sütun (40 sütun) güzel bir gül bahçesi<br />

içinde, 17.yy'dan kalma bir köşk yapısıdır.<br />

Ön cephesindeki 20 büyük ahşap sütun,<br />

önündeki havuzda yansıdığı için 40<br />

sütunlu köşk diye anılır. Heşt Behişt (8<br />

Cennet) isimli köşk de şehirdeki harika<br />

yapılardan birisidir. Allah’ın yedi cennetinden<br />

sonra yeryüzünde cennetin de mümkün<br />

olabileceğini düşündürttüğü için verilmiş<br />

bu isim. Safevi döneminin son sultanları<br />

bu sarayda yaşamış. Botanik bahçesi<br />

ise büyüleyici bir güzelliğe sahip. Selçuklu’nun<br />

Mescid-i Cuma’sı, kuş cenneti<br />

Bağıparendegan, medreseler, camiler,<br />

türbeler, minareler… İsfahan’ın hazineleri<br />

saymakla bitecek gibi değil…<br />

İsfahan sahip olduğu doğal ve tarihi güzelliklerin<br />

yanı sıra, el sanatlarında da oldukça<br />

ilerlemiştir. Kakmacılık, çinicilik, seramik,<br />

nakkaşlık, halı, seccade, kilim, heybe,<br />

minyatür, sedef, deri dikimi, gümüş işleri,<br />

telkari, sikke, bakır ve bronz oyma,<br />

kuyumculuk, tuğlacılık gibi el sanatları,<br />

İsfahan’ın adını dünyaya duyurmuştur. Bu<br />

sanatların eşsiz örneklerini kapalı çarşıda<br />

görmek mümkündür.<br />

İsfahan tarihin canlı şahidi... İslam Mimarisinin<br />

açık hava müzesi… Beylerin, hakanların,<br />

şahların, alimlerin, sanatkarların<br />

memleketi… Selçuklu’nun, İlhanlı’nın,<br />

Safevi’nin başkenti…<br />

Lakin istersen çölde bir serap, bir vaha,<br />

bir han, tüm cazibesiyle bekliyor seni<br />

Şark’ın büyüsü İsfahan…<br />

Kaynaklar:<br />

1. ‹sfahan’da Büyük Selçuklu ve ‹lhanl› Dönemi Mimari<br />

Eserleri, Kemal Özkurt<br />

2. ‹sfahan gezi notlar›<br />

OCAK-fiUBAT 2011 79


SÖYLEfi‹<br />

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe:<br />

“BURSA KENTLERİN EN<br />

GÜZELİ OLACAK”<br />

BURSA’NIN GÜNCEL KONULARI VE BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ’NİN YÜRÜTTÜĞÜ ÇALIŞMALARI MMG<br />

BURSA ŞUBESİ ÜYE’Sİ CİHAT KESKİL’E ANLATAN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI RECEP ALTEPE,<br />

“BURSA’YI MARKA KENT SEVİYESİNE ULAŞTIRMAK İÇİN GECE GÜNDÜZ DEMEDEN ÇALIŞIYORUZ.<br />

İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ YÜZYIL KENTLERİN YÜZYILI. BİZ DE BURSA’NIN ‘KENTLERİN EN GÜZELİ’<br />

OLMASI İÇİN UĞRAŞIYORUZ” DEDİ.<br />

SÖYLEŞİ: CİHAT KESKİL<br />

Bursa’nın geleceğine dair hedefleriniz<br />

nelerdir?<br />

Bizler Bursa’yı büyüklerimizden emanet<br />

aldık. Bu kenti en iyi şekilde işleyip hak ettiği<br />

değere kavuşturarak bizden sonraki<br />

nesillere güzel bir kent olarak bırakmayı<br />

hedefliyoruz. Sağlıklı bir geleceğe ancak<br />

sağlıklı şehirlerle ve bilinçli toplumlarla<br />

ulaşılabileceğinin farkındayız. Bu nedenle<br />

Bursa’yı marka kent seviyesine ulaştırmak<br />

için gece gündüz demeden çalışıyoruz.<br />

İçinde bulunduğumuz yüzyıl kentlerin<br />

yüzyılı. Biz de Bursa’nın ‘kentlerin en güzeli’<br />

olması için uğraşıyoruz.<br />

Bursa’nın bugünkü durumu ve kentte yaşanan<br />

öncelikli sıkıntıların çözümü noktasında<br />

nasıl bir yol izlediğiniz?<br />

80 yıl önce nüfusun yüzde 20’si kentlerde<br />

yaşıyorken, şimdi Bursa’da belediye nüfusunun<br />

yüzde 88’i kentte yaşıyor. Bu da<br />

gösteriyor ki artık hemen hemen yaşam<br />

tamamen kentlerde gelişiyor. Bu kentlerin<br />

geleceği, gelişimi, planlaması bizim için<br />

önemli. Keşke bugünkü düzenli çalışmalar<br />

30-40 yıl önce yapılabilseydi de bizler<br />

de bugün çektiğimiz sıkıntıları çekmeseydik.<br />

Özellikle son 25-30 yılda alınan kararlardan<br />

dolayı sıkıntı çekiyoruz. Çünkü şehirlerimiz<br />

son 30-40 yılda gelişti.<br />

Bursa, son 50 yılda 17 kat büyüdü. İstanbul’dan<br />

3,5 kat daha hızlı büyüdü. Şu anda<br />

İstanbul’dan da daha fazla nüfus alıyor. Bu<br />

şehri yaşanabilir, sağlıklı ve ulaşılabilir bir<br />

kent haline getirmeye çalışıyoruz. Devamlı<br />

binalar yapıyoruz ki, yeni tesisler ve sosyal<br />

donatı alanları kuralım. Şehrin merkezinde<br />

son 6 yılda 2 bin bina yıktık, bu işleri<br />

yapabilmek için. Çalışmalarımız hızlı bir<br />

şekilde devam ediyor. Kentsel dönüşüm<br />

çalışmaları, tüm bölgelerin çağdaş bir<br />

kente yakışır hale gelmesiyle ilgili sosyal<br />

donatı alanlarının kazandırılması, herkesin<br />

yaşadığı muhitte çağdaş bir kentin imkanlarına<br />

kavuşabilmesiyle ilgili çalışmalarımızı<br />

hızla sürdürüyoruz.<br />

Bursa’ya olan hassasiyetinizi biliyoruz. Bu<br />

kentin değerlerinin korunması noktasında<br />

çalışmalarınızdan bahseder misiniz?<br />

Bu şehir sadece üreten yani tek yönlü bir<br />

şehir olmasın. Bursa çok yönlü bir şehir.<br />

Bu nedenle bu kentin diğer özelliklerini de<br />

öne çıkaralım istiyoruz. Bursa da tarihi boyunca<br />

birçok medeniyete ev sahipliği yapmış,<br />

bunların izlerini taşıyan bir şehir.<br />

Bursa’daki bu izlerin ve tarih başkenti<br />

kimliğinin ortaya çıkarılması konusunda<br />

adımlar atılmasını hedefliyoruz.<br />

Osmanlı’nın İstanbul’dan önceki 130 yılına<br />

damgasını vuran ilk başkent Bursa, ilk 6<br />

padişaha da ev sahipliği yapan bir kent olma<br />

özelliği taşıyor. İlk dönem Osmanlı mimari<br />

eserlerinin bulunduğu ve çadır hayatından<br />

devlet yaşamına geçilen Bursa,<br />

han, hamam, tekke, şifahane, imaret,<br />

mescit ve cami gibi eserlerin örneklerinin<br />

verildiği ve buradan da diğer coğrafyalara<br />

nakledildiği önemli bir merkez. Bu konuda<br />

neler yapabilirizi düşündük ve Türkiye’de<br />

konuyla ilgili seferberlik başlattık. Tüm<br />

üniversitelerimizle irtibat kurduk. Bursa’da<br />

bu konuda destek verebilecek tüm<br />

kurum kuruluşlarla, sivil toplum kuruluşlarıyla<br />

ve eski belediye başkanlarıyla diyaloga<br />

geçtik. Çalışmalarımızı bu doğrultuda<br />

sürdürüyoruz. Bursa’da iki ana bölge var;<br />

biri Hisar (Suriçi), diğeri de Hanlar Bölgesi.<br />

Burada özellikle Suriçi bölgesi Osmanlı<br />

öncesini temsil ettiği için dünya mirası<br />

ve 2 bin 300 yıllık surların bulunduğu bölgeydi.<br />

Bu surlar, 3 bin 400 metre uzunluğunda<br />

şehri çeviren 5 kapısı bulunan surlardı.<br />

Yaklaşık 100 yıl kadar önce surların<br />

kapıları tamamen yıkılmış, belediyeler ta-<br />

80 M‹MAR VE MÜHEND‹S


Recep ALTEPE<br />

BURSA BÜYÜKfiEH‹R<br />

BELED‹YE BAfiKANI<br />

rafından yol yapılmış, bunların kitabeleri de<br />

müzeye konmuş. İşte bunlardan bir tanesi en<br />

önemli şehrin ana giriş kapısı Saltanat Kapısı,<br />

Ortapazar Caddesi üzerindedir. Burada<br />

yaptığımız çalışmayla bu kapıyı aynen buraya<br />

koyduk. Orijinal projeyi çıkarttık daha önceki<br />

rölyeflerinden ve 1890’lardaki fotoğraflarından<br />

orijinaline uygun olarak rekonstrüksiyonunu<br />

da gerçekleştirdik. Bu çalışmayı diğer<br />

kapılarda da yaptık. Bu sayede Bursa’da bir<br />

sur olduğu ortaya çıktı. Surların doğuya, şehre<br />

bakan noktalarında Fetih Kapı, Yer Kapı gibi<br />

diğer kapılarda da çalışmalara başladık.<br />

Burada bulunan fabrikalar işyerleri kamulaştırıldı<br />

ve bugünkü son şeklini aldı. Bu çalışmalar<br />

şu anda Büyükşehir Belediyesi tarafından<br />

devam ediyor. Diğer kapılar Kaplıca Kapı,<br />

Zindan Kapı başta olmak üzere tüm binaların<br />

kamulaştırılması, restorasyon ve rekonstrüksiyonu<br />

diğer bölgelerle birlikte sürüyor.<br />

Kısa zamanda bunların tamamlanmasını hedefliyoruz.<br />

Hanlar Bölgesi’ndeki durum ve yapılan çalışmalar<br />

hakkında bilgi alabilir miyiz?<br />

Tarihi Çarşı ve Hanlar Bölgesi, Bursa’nın en<br />

önemli noktalarından olma özelliği taşıyor.<br />

Osmanlı döneminde Bursa fethedildikten<br />

sonra Suriçi’ndeki hayat sur dışına taşınmış<br />

ve güvenlik dönemi başlamış. Artık kapılar<br />

kaldırılmış ve yeni semtler kurulmaya başlanmış.<br />

İlk kurulan semt de Bursa’yı fetheden<br />

Orhan Gazi’nin kurduğu çarşı bölgesi. Bu bölgede<br />

yapmak istediklerimizle ilgili olarak 1,5<br />

yıllık mücadeleden sonra izin aldık ve buradaki<br />

Uzun Çarşı’nın üzeri kapatıldı, tüm cepheler<br />

yenilendi. Cam çatıyla birlikte artık burası<br />

bir alışveriş merkezine döndürüldü. Eskiden<br />

insanlar yağmur başlayınca çarşıdan<br />

kaçıyorlardı, şimdi ise çarşıya geliyorlar.<br />

Bunun devamında, hiç gündeme getirilmeyen,<br />

olmaz gözüyle bakılan Okçular Çarşısı’nın<br />

da üzeri aynı şekilde kapatıldı. Burada<br />

510 civarında dükkan, tabelaları tek tip hale<br />

getirilerek, aks boyunca yenilenmiş oldu. Ka-<br />

1959´da Bursa´da do¤du. ‹lk,<br />

orta ve lise ö¤renimini<br />

Bursa´da tamamlad›. Gazi<br />

Üniversitesi Mühendislik<br />

Fakültesi Makine<br />

Mühendisli¤i Bölümü´nü<br />

bitiren Recep Altepe, 1983<br />

y›l›nda kendi iflini kurarak<br />

kalorifer, buhar kazan›<br />

imalat›, ›s›tma-so¤utma<br />

tesisat› ve proje iflleri yapt›.<br />

Siyasete 1989 y›l›nda Refah<br />

Partisi ‹l Yöneticisi olarak<br />

giren Recep Altepe, 1994´te<br />

ayn› partinin ‹l Baflkan<br />

Yard›mc›l›¤› ve Yerel<br />

Yönetimler Baflkanl›¤›<br />

görevine geldi. Fazilet Partisi<br />

döneminde bir y›l süreyle<br />

Genel Merkez Müfettiflli¤i<br />

görevini sürdürdü.<br />

1994 y›l› yerel seçimlerinde<br />

Bursa Büyükflehir ve Y›ld›r›m<br />

Belediyesi Meclis Üyelikleri<br />

ile BUSK‹ Genel Kurul<br />

Üyeli¤i´ne seçildi. Altepe,<br />

1999 y›l›ndaki seçimlerde<br />

tekrar seçilerek üst üste iki<br />

dönem bu görevleri yürütme<br />

imkan› buldu. Bu görevler<br />

s›ras›nda yurt içi ve yurt d›fl›<br />

gezilere, çal›flmalara kat›ld›.<br />

Ayr›ca Y›ld›r›m ve Büyükflehir<br />

Belediye Meclisleri´nin; Bütçe<br />

ve Mali ‹fller, ‹mar ve Ulafl›m<br />

Komisyonlar›´nda görev<br />

yapt›.<br />

Recep Altepe, 2004 y›l› yerel<br />

seçimlerinde AK Parti´den<br />

Osmangazi Belediye<br />

Baflkanl›¤›na seçildi. 29 Mart<br />

2009 y›l› yerel seçimlerinde<br />

halk›n büyük teveccühü ile<br />

AK Parti´den Bursa<br />

Büyükflehir Belediye<br />

Baflkanl›¤›´na seçildi.<br />

Türkiye Sa¤l›kl› Kentler Birli¤i<br />

ve Marmara ve Bo¤azlar›<br />

Belediyeler Birli¤i´nin de<br />

baflkan› olan Altepe, evli ve<br />

üç çocuk babas›d›r.<br />

OCAK-fiUBAT 2011 81


SÖYLEfi‹<br />

pan Han çevresi de komple yenilendi, ahşap<br />

ve camla değişik bir konstrüksiyon uygulandı.<br />

Batıda Cumhuriyet Caddesi’nin<br />

devamı olan Kayhan bölgesi ile ilgili düzenlemeyi<br />

de yaptık. Bu bölgeden de artık<br />

çarşının devamı olarak yararlanılıyor.<br />

Kaderine terk edilen değerler kente kazandırılıyor.<br />

Aynı şekilde Tuz Han da yıkılmak<br />

üzereyken yapılan çalışmalarla 9 ayda<br />

restore edilerek, 600 yıllık eser kente<br />

kazandırıldı. Çarşının merkezinde bulunan<br />

Geyve Han da restore edildi.<br />

Buralarda bizim belediyemizin dükkanı,<br />

işyeri yok. Bunları yapıp daha sonra işyeri<br />

sahiplerine veriyoruz. Harcadığımız paranın<br />

aldığımız fon destekleri düşülerek,<br />

hiçbir fark koymadan aylara bölünerek seneler<br />

sonra uzun yıllarda tahsilatı yapılıyor.<br />

Yeter ki bu yapılara sahip çıkalım.<br />

Bursa’yı baştan başa yeniliyorsunuz. Bunlardan<br />

başka ne tür çalışmalarınız var?<br />

Tarihi eserlerin çevresinin düzenlenmesi<br />

ve ışıklandırılması çalışmalarımız da sürüyor.<br />

Ulucami’nin çevre düzenlemesi yapılırken,<br />

ışıklandırması da tamamlandı ve<br />

bugünkü görünümünü aldı. Büyükşehir<br />

Belediyesi’ne ait Fabrika-i Hümayun’un<br />

yenilenmesi projesi de yine bu dönem başında<br />

başladı ve birinci yıl tamamlandığında,<br />

ünlü modacı tasarımcı Faruk Saraç ile<br />

yapılan anlaşmayla restore edildi. Bu dönemin<br />

başında projesi başladı, 19. aydayız<br />

ve şu anda burada 2 aydır eğitim devam<br />

ediyor. Özel şahıslarla restorasyon yapılınca<br />

çalışmalar daha da hızlı tamamlandı.<br />

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı<br />

törenle açılışı yapılan bu mekan 1,5<br />

yılda tamamen bitirilmiş oldu. Şehbenderler<br />

Konağı da restorasyonu yapılan ve kütüphane<br />

olarak kente kazandırılan bir başka<br />

mekan. Mudanya’daki tren istasyonumuz<br />

restore edildi ve geçtiğimiz sene sosyal<br />

tesis olarak hizmet vermeye başladı.<br />

Restore edilen eserlerin kültür merkezi<br />

olarak değerlendirilmesi bir tesadüf mü?<br />

Genelde eserlerimizin çoğu kültür merkezi<br />

oluyor. Neden her eseri kültür merkezi<br />

yaptığımız her zaman soruluyor. Bursa’da<br />

bu konuda umduğumuzun çok üzerinde<br />

talep var. Bu nedenle bu yapıları kültür<br />

merkezi olarak değerlendirmeyi uygun<br />

görüyoruz. Bu şehir, medeniyetlerin yatağı.<br />

Bu medeniyet örneklerinin ve kültür<br />

merkezlerinin kentte öne çıkması gerekiyor.<br />

Şehrin tam merkezinde yaya olarak<br />

ulaşılabilecek bu tür mekanların bulunmasına,<br />

kolay ulaşılabilir olmasına önem<br />

veriyoruz ve tüm mahallelerimize bu tarz<br />

yapıları kazandırıyoruz.<br />

Bahsetmek istediğiniz diğer çalışmalarınız<br />

nelerdir?<br />

Üftade Hazretleri’nin dağın eteğinde bulunan<br />

tekkesini dernekler yapamayınca Büyükşehir’in<br />

planına koyduk. Çalışmalarımıza<br />

başladık, restorasyonunun da kısa<br />

sürede tamamlamayı planlıyoruz.<br />

Başta şehir merkezinde Atatürk Caddesi’nde<br />

olmak üzere Osmangazi, Yıldırım,<br />

Nilüfer, Kestel, Gürsu, Gemlik, Mudanya<br />

gibi tüm merkez ilçelerde cadde ve sokaklarda<br />

restorasyon çalışmalarımız devam<br />

ediyor. İncirli Hamamı’nın da kamulaştırması<br />

bitti, önümüzdeki günlerde restorasyonu<br />

yapılacak. Dökümhane ve İbrahim<br />

Paşa hamamları da aynı şekilde ele alındı.<br />

Bitme aşamasında olan Yörük Türkmen<br />

Kültür Konağı’nın açılışını önümüzdeki<br />

günlerde yapacağız.<br />

Emirsultan Hamamı, yanındaki birimlerle<br />

birlikte restorasyonu tamamlandı. Demirkapı<br />

Kilisesi ile Mudanya Hasan Paşa Hamamı<br />

ve Mudanya Tahir Ağa Hamamı’nda<br />

da çalışmalar hızlıca sürdürülüyor. Kızık<br />

82 M‹MAR VE MÜHEND‹S


Genelde eserlerimizin<br />

çoğu kültür merkezi<br />

oluyor. Neden her eseri<br />

kültür merkezi yaptığımız<br />

her zaman soruluyor.<br />

Bursa’da bu konuda<br />

umduğumuzun çok<br />

üzerinde talep var. Bu<br />

nedenle bu yapıları kültür<br />

merkezi olarak<br />

değerlendirmeyi uygun<br />

görüyoruz. Bu şehir,<br />

medeniyetlerin yatağı. Bu<br />

medeniyet örneklerinin ve<br />

kültür merkezlerinin<br />

kentte öne çıkması<br />

gerekiyor.<br />

köyleri kültür merkezi, Paşa Konağı Gemlik,<br />

Yalı Konağı Gemlik, Gemlik Balık Pazarı<br />

Hamamı ve Kestel Kalesi çevre düzenlemesi<br />

gibi çalışmalarımız da çalışmalarımız<br />

arasında yer alıyor.<br />

Soyut miras projelerinizle ilgili olarak neler<br />

söyleyebilirsiniz?<br />

Somut olmayan miras çalışmalarımız kapsamında<br />

mahalle kültürü çalışmalarımız<br />

mevcut. Mahallelerin kimler tarafından<br />

kurulduğu, oranın kültürü, tarihi eserleri,<br />

birikimi tek tek kitap haline getirildi. Sadece<br />

mahalleler ve çarşıyla ilgili 17. kitabımız<br />

çıkıyor. Her yıl iki yerli köy ile ilgili çalışmalar<br />

yapıyoruz. Köydeki Türk tarihi eserleri<br />

onarıyoruz, köyü ayağa kaldırıp Bursa’nın<br />

fethi haftası münasebetiyle orada etkinlikler<br />

düzenliyoruz. Yerli Yörük ve Türkmen<br />

köylerinin kitapları da hazırlanıyor.<br />

Çalışmalarınız Bursa ile sınırlı kalmıyor,<br />

Anadolu’ya ve Balkanlar’a da ulaşıyorsunuz.<br />

Bursa dışındaki projeleriniz neler?<br />

Kendi şehrimizin yanı sıra Balkanlar’da da<br />

çalışmalarımız sürüyor. Bursa’nın hangi<br />

sokağına girerseniz girin Balkanlar’a çıkıyor.<br />

Balkanların başkenti olmuş Bursa.<br />

Bursa fethedildikten sonra 1. Murat Hüdavendigar<br />

bugünkü Trakya’yı, Bulgaristan,<br />

Makedonya ve ardından Kosova’yı fethetmiş.<br />

Biz de onun peşinden gidiyor, oralarda<br />

yaşayan hemşehrilerimize yalnız olmadıklarını<br />

hissettirmeye çabalıyoruz.<br />

Kırcaali Dedeler Köyü Camii, Dedeler Köyü<br />

Okulu, Üsküp Kebir Mehmet Çelebi Camii,<br />

Kosova Mamuşa Belediye Hizmet Binası<br />

ve Üsküp Hatuncuk Camii’nde çalışmalar<br />

yaptık ve bu eserleri bugünkü görünümlerine<br />

kavuşturduk.<br />

Öte yandan Kosova’da Murad Hüdavendigar’ı<br />

anma törenlerini her yıl yapıyoruz, bu<br />

yıl 6.’sı yapıldı. Bulgaristan’da Cebel Meydanı<br />

ve Koşukavak Eğrek Cami düzenlemeleri<br />

de oradaki yatırımlarımızdan bazıları.<br />

Kosova ve Saraybosna’da yine bu tarz<br />

çalışmalarımız sürüyor. Bu bölgelerden<br />

Bursa’ya göç etmiş, Bursalı işadamlarıyla<br />

birlikte hayata geçirdiğimiz bu projelerle<br />

diğer coğrafyalarda ecdadımızın bıraktığı<br />

izleri ayağa kaldırmış oluyoruz.<br />

Bu arada Anadolu’yu da unutmadık. Anadolu<br />

kentleriyle ilgili ayrı bir projemiz var.<br />

Mimarlardan şehir plancılarına kadar birçok<br />

konuda uzman teknik ekibimiz Mardin’den<br />

Ardahan’a kadar birçok kentte incelemeler<br />

yapıyor. Hatta Antakya’nın dar<br />

sokaklarıyla ilgili projelerimiz bile var.<br />

Hem Anadolu’da hem Balkanlar’da bu<br />

kültürü ve tarihi mirası ayağa kaldıran çalışmalarımızı<br />

sürdürüyoruz. Çünkü biz her<br />

köşeyi bir bütün olarak görüyoruz. Bu çalışmalarımız<br />

bizim kültürümüzün hızlı bir<br />

şekilde değer kazanmasına ve Türkiye’nin<br />

prestijinin tüm dünyada artmasına da büyük<br />

katkı sağlamış oluyor. Her yönüyle<br />

kültürümüze ve insanımıza sahip çıkmaya<br />

gayret ediyoruz.<br />

OCAK-fiUBAT 2011 83


STKTANITIM<br />

‹KT‹SAD‹ G‹R‹fi‹M VE<br />

‹fi AHLÂKI DERNE⁄‹, ‹G‹AD<br />

2003 y›l›nda kurulan ‹G‹AD, ifl ahlâk› ve giriflimcilik<br />

alanlar›nda faaliyet gösteren bir sivil toplum kurulufludur.<br />

‹G‹AD, giriflimcili¤in teflvik edilmesi ve ifl ahlâk›n›n<br />

yayg›nlaflt›r›lmas› hususunda bilgilendirme, e¤itim ve yay›n<br />

faaliyetleriyle toplumda ve özellikle ifl dünyas›nda ahlâki bir<br />

duyarl›l›k oluflturmay› amaçlamaktad›r.<br />

İ<br />

MEHMET ERDEM TEMÜR<br />

GİAD, ahlâkî olmayan bir işi meşru kabul<br />

etmeyerek piyasa şartlarını yeniden<br />

sorgulamakta, hak eksenli bir iş hayatının<br />

inşası için gayret sarfetmektedir. Helâl<br />

kazancın adil bölüşümünü yaygınlaştırmaya<br />

çalışmaktadır. Öte yandan bu yolda<br />

çalışacak girişimcileri desteklemekte, onlara<br />

rehber olmayı ve model sunmayı ve<br />

bu bağlamda iş hayatını dayanışma ekseninde<br />

yeniden kurmayı amaçlamaktadır.<br />

İGİAD, bu amaçlarını gerçekleştirmek için,<br />

iş ahlâkı ve girişimcilik alanlarında seminer,<br />

konferans, panel vb. eğitim programları<br />

düzenlemekte; periyodik bülten, ilgi<br />

alanındaki konularda kitap yayını (telif ve<br />

tercüme), web yayını yapmakta; yurtiçi ve<br />

yurtdışı fuar ziyaretleri, ikili ilişkileri geliştirmek<br />

üzere kurum ve işyeri ziyaretleri<br />

gerçekleştirmektedir.<br />

İGİAD, iktisat ve ahlak arasındaki kopartılmış<br />

bağı tekrar kurmaya gayret ediyor ve<br />

çalışmalarını bu doğrultuda kurgulamaya<br />

özen gösteriyor. Bu bağlamda piyasa şartlarının<br />

meşruiyetini sorguluyor ve meşru<br />

kabul edilmeyen kuralların dönüştürülmesi<br />

gerektiğini savunuyor. İş ve iktisat<br />

kültürüne dair çalışmaları bu ilke etrafında<br />

şekillendiriyor.<br />

İGİAD’ın bir diğer temel ilkesi de iş adamının<br />

bütün çalışmalarında adaleti merkeze<br />

alması ve adaleti üstün tutması ilkesidir.<br />

Bu sebeple de İGİAD, “Hak eksenli bir iş<br />

hayatını” savunur.<br />

İGİAD, çalışmalarında ahlakın ve iktisadi<br />

hayatın bütün unsurlarında yer almasını<br />

ön görüyor. Ahlaki olan tutumun helal yollardan<br />

kazanmak olduğunu kabul ediyor<br />

ve güzel ahlakın iktisadi hayatın bütün unsurlarında<br />

(işveren- iş gören- iş) belirleyici<br />

konuma getirilmesini benimsiyor. Ahlaki<br />

değerlerin iş dünyasına egemen kılınmasını<br />

amaçlıyor ve tam da bu yüzden, ahlaki<br />

olmayan işi meşru saymıyor.<br />

İGİAD’ın bir diğer ilkesi de girişimcilere<br />

rehberlik yapmak ve onlara modeller sunmaktır.<br />

İş hayatında ahlaklı insanların girişimciliğini<br />

destekliyor ve küçük sermayelerin<br />

bir araya gelerek çok ortaklı şirketlerin<br />

kurmalarını teşvik ediyor.<br />

İGİAD, adil paylaşımın yaygınlaştırılmasını<br />

savunan bir sivil toplum kuruluşudur. Bunun<br />

için de iş görenlere adil ve yeterli ücretin<br />

ödenmesini teşvik ediyor. Yardımlaşmayı<br />

temel alarak, “helal kazancın adil<br />

bölüşümü”nü savunuyor. Her yıl Aralık<br />

ayında yaptığı bir araştırma neticesinde,<br />

kamuoyuna Asgari Geçim Ücretini (AGÜ)<br />

ilan ediyor.<br />

İGİAD yukarıda zikredilen şekliyle düşünen<br />

kişi ve kurumların dayanışma içinde bir<br />

araya gelmesini destekliyor, dayanışma bilinci<br />

ve sistemi oluşturmaya gayret ediyor.<br />

İş ahlakının ve işletme kültürünün sürekliliğini<br />

sağlamak için çalışmalar yapıyor. Bu<br />

yüzden, “iş hayatının dayanışma ekseninde<br />

yeniden inşası” idealini savunuyor.<br />

‹G‹AD’IN HEDEFLER‹ NED‹R?<br />

İş ahlâkını geliştirmeye yönelik hedefler<br />

• İş ahlâkı ile ilgili akademik araştırmalara,<br />

teorik ve pratik çalışmalara yardım ve<br />

öncülük yaparak iş ahlâkının tüm iktisadî<br />

kavramlara ve iş dünyasına uygulanmasının<br />

önünü açmak,<br />

• Dürüst insanların oluşturduğu bir topluluğun<br />

varlığıyla iş dünyasında olumlu bir<br />

ortam oluşturmak,<br />

• Ahlâkın rekabet gücü olması için üyelerinin<br />

kârlarını artırıcı birliktelikler oluşturmak,<br />

• İş dünyasında yardımlaşma, dayanışma<br />

ve ahlâkın egemen olduğu bir ortam oluşturmak.<br />

• İGİAD sisteminin modelini çıkarmak ve<br />

yaygınlaştırmak,<br />

Girişimciliği özendirmeye yönelik hedefler<br />

• Bilgi ve tecrübe aktararak girişimcilik<br />

ruhu oluşturmak / geliştirmek,<br />

• Küçük girişimciliği yaygınlaştırarak işsizliği<br />

azaltmak, sosyal dayanışmayı artırmak,<br />

• Küçük birikimleri bir araya getirerek çok<br />

ortaklı müessese girişimciliğini özendirmek,<br />

• Mevcut KOBİ’lere sermaye ve bilgi desteği<br />

sağlayıcı projeler üretmek.<br />

‹G‹AD’IN ÜYES‹ OLDU⁄U<br />

ULUSLARARASI KURULUfiLAR<br />

EBEN-TR Avrupa İş Ahlakı Ağı Türkiye Koordinatörlüğü<br />

TGTV Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı<br />

İDSB İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları<br />

Birliği<br />

KOM‹SYONLAR<br />

İGİAD çalışmalarını beş komisyon ile yürütmektedir.<br />

Bu komisyonların görev<br />

alanları genel hatlarıyla:<br />

Teşkilâtlanma Komisyonu,<br />

Eğitim, Kültür ve Tanıtım Komisyonu,<br />

Kurumsal ve Dış İlişkiler Komisyonu,<br />

İş Geliştirme, Yardımlaşma ve AR-GE Komisyonu,<br />

Mâlî İşler ve Bütçe Komisyonu<br />

84 M‹MAR VE MÜHEND‹S


SÖYLEfi‹<br />

“HAYATIN S‹LG‹S‹<br />

YOK, HAYAT V‹CDAN<br />

VE VEFADIR”<br />

Davran›fl bilimci ve tiyatro oyuncusu Hakan Bozkurt ifl<br />

hayat›nda ve sosyal hayatta baflar›l› olmak için yap›lmas›<br />

gerekenleri konufltuk. Baflar›l› olmak isteyen insan›n daima<br />

kendisini gelifltirmesi gerekti¤ini belirten Bozkurt, “önemli olan<br />

baflkalar›ndan üstün olmak de¤il, dünkü halimizden üstün<br />

olmakt›r,” dedi.<br />

SÖYLEŞİ: HASAN KURT FOTOĞRAF: TAHA ARI<br />

Hakan Bozkurt’u kısaca tanıyabilir miyiz?<br />

Newport Amerikan Üniversitesi Davranış<br />

Bilimleri lisans ve psikoloji yüksek lisans<br />

mezunuyum. NLP kurucularından Dr.<br />

Waytt Woodsmall'dan Trainer ünvanı aldım.<br />

16 yıldır profesyonel olarak eğitim<br />

vermekteyim.Profesyonel iş hayatıma<br />

1990 yılında TRT-1'de yayımlanan "Çiçekler<br />

Açmak İster" dizisinde profesyonel<br />

oyuncu olarak başladım. Çeşitli özel tiyatrolarda<br />

oyunculuk, yönetmenlik ve eğitimcilik<br />

yaptım. TRT spikerleri ile birlikte<br />

fonetik-diksiyon eğitimleri verdim. Üstün<br />

Zekâlılar Okulu'na ve Yüzyıl Işıl Okulları’nda<br />

drama ve beden dili dersleri ile son<br />

on yıldır bir psikolog ile profesyonel çalışmalarımı<br />

bireylere koçluk ve kurumlara<br />

genel eğitimler vermekteyim. Aynı zamanda<br />

Tiyatro Oyuncuları Derneği (TO-<br />

DER) üyesiyim. Şu an Dünya Hafıza Şampiyonu<br />

Melih Duyar ile beraber çalışmaktayım.<br />

Aynı zamanda Etiler Polis Akademisi’nde<br />

öğretim görevlisi olarak hizmet<br />

vermekteyim.<br />

Ne çeşit eğitimler vermektesiniz, bugüne<br />

kadar hangi kurumlarda bulundunuz?<br />

Profesyonel eğitimci olarak THY, İDO,<br />

TCDD, İETT, Alarko Holding, Koç Holding,<br />

Sabancı Holding, Ziraat Bankası, Coca-<br />

Cola, Şekerbank, Anadolubank, Temsa,<br />

Ülker, Yıldız Holding, Data Teknik, Siemens<br />

Akademi, İzocam, L'oreal Matrix,<br />

Vepa Kozmetik gibi çok sayıda kurum ve<br />

firmaya “iletişim ve motivasyon”, “diksiyon,<br />

beden dili ve hitabet”, “görgü kuralları<br />

ve beden dili” eğitimleri verdim. Kendi<br />

yazdığım ve yönettiğim 2.5 saatlik “Hayatın<br />

Silgisi Yok” başlıklı eğitim tabanlı hüzünlü<br />

güldürüyü personel motivasyonun<br />

artırılması amacıyla yapılan şirket toplantılarında<br />

ve şirketlerin önemli günlerinde<br />

sunmaktayım. Profesyonel çalışmalarımın<br />

yanında Darülaceze ve itfaiye çalışanlarına;<br />

zabıta, kondüktör, taksi şoförü,<br />

çöpçü gibi meslek gruplarına, Bayrampaşa<br />

Cezaevi’ndeki çocuk mahkumlara,<br />

körlere ve engellilere; "motivasyon ve<br />

kendine güven" seminerlerini vererek<br />

sosyal sorumluluk projelerine destek verdim.<br />

Halen devam eden yoğun bir eğitim<br />

dönemi geçirmekteyim.<br />

“‹NSANIN BEDEN D‹L‹ VE<br />

KONUfiMASI KARTV‹Z‹T‹D‹R”<br />

Hangi meslek grupları size daha fazla ihtiyaç<br />

duymaktadır ?<br />

Özellikle bilmediğini bilmeyenlerle ve biliyorumu<br />

oynayanlarla ilgilenmiyorum.<br />

86 M‹MAR VE MÜHEND‹S


“ Yaflam yolunda herkesi<br />

kand›rabilir ard›ndan<br />

övgüler tebrikler<br />

alabilirsiniz fakat aynadaki<br />

insan› kand›r›yorsunuz<br />

sonuç ac› ve gözyafl›d›r. “<br />

“Bir insan ailede çeyrekse<br />

d›flar›da bir numara da olsa<br />

kendisini her zaman çeyrek<br />

hissedecektir. Motivasyon<br />

ailede bafllar. Bizim en büyük<br />

sorunumuz e¤itimde karnenin<br />

sol taraf› için yar›fl at›<br />

pozisyonunda hayat›m›z›n<br />

puan› beklenir. Oysa<br />

diploman›n ötesinde as›l<br />

diplomay› hayat veriyor yani<br />

karnenin sa¤ taraf› duygusal<br />

zeka.”<br />

Farkındalığını fark eden gelişmek isteyen<br />

kişi ve gruplarla çalışmaktayım. Hukukçular<br />

başta olmak üzere iktisatçılar, egitmenler,<br />

doktorlar mimar ve mühendisler<br />

vb. şirketlerde çalışan ağırlıklı orta-üst<br />

kademe yöneticiler.<br />

Neden sizden eğitim almak istiyorlar?<br />

Hepsine neden bu eğitimi tercih ediyorsunuz<br />

diye sorduğumda çok net cevap “Biz<br />

üniversitede uygulamalı hitabet eğitimi<br />

görmüyoruz.” Yani insanlar ne kadar bilgili<br />

olursa olsun ne kadar kalbi temiz<br />

olursa olsun eğer sunumu yoksa üzgünüm<br />

figüran kalacaktır. Yani gönlümüz<br />

Mevlana sunum beton olamaz.<br />

20 yıllık deneyimle şunu ifade edebilirim<br />

ki eğer bir insan gelişmek istemiyorsa o<br />

insana hiç kimse bir şey yapamıyor. İlk<br />

çalışmada doğru nefes tekniklerini öğreniyor.<br />

Nefesle beraber diksiyon, fonetik,<br />

kıyafet, görgü, yürüyüş ve en çarpıcı konu<br />

hepimizin sıkıntısı kürsü korkusu ve topluluk<br />

karşısında konuşma dersleri almaktadırlar.<br />

Kürsü korkusunun yenilmesi<br />

ve ilk 5 dakikalık sürede başarılı bir konuşma<br />

gerçekleştirmesi için çok özel nefes<br />

teknikleri kullanmaktayız. Bunlar dışsal<br />

çalışmalardır. Nefesle içsel çalışmalara<br />

girerek nefesle iyileşme ve NLP teknikleriyle<br />

sinir sistemi kontrolü sağlanmaktadır.<br />

“ÖNEML‹ OLAN BAfiKALARINDAN<br />

ÜSTÜN OLMAK DE⁄‹L, DÜNKÜ<br />

HAL‹M‹ZDEN ÜSTÜN OLMAKTIR.”<br />

Mesleğinizle alakalı bir hayaliniz var mı?<br />

Üniversitelerde hitabet eğitimlerinin uygulamalı<br />

bir yıl süreyle verilmesinin zorunlu<br />

ders statüsünde kabul edilmesini<br />

çok arzu etmekteyim. Ardından da orta<br />

dereceli okullarda şahsiyet eğitiminin bir<br />

ders olarak konulmasını istiyorum. Sosyal<br />

sorumluluk kapsamında kendi yazıp yönettiğim<br />

hayatın silgisi yok adlı oyunu tüm<br />

Türkiye de kişilerin aile ve sosyal yaşam<br />

kalitesini arttırmak için sunmak isterim.<br />

Tabi ki bu çalışmalar ancak sponsorlar<br />

sayesinde gerçekleşebilmektedir.<br />

Yürüttüğünüz ortak çalışmalar neler?<br />

Çeşitli dönemlerde beden dili, hitabet,<br />

diksiyon ve görgü kuralları eğitimlerini<br />

beraber çalıştığımız arkadaşlarımız olmaktadır.<br />

Uzun zamandır Mahmut Çelik<br />

ile de bu konularda ortak çalışmalar yürütmekteyiz.<br />

Farklı gruplarda eğitim çalışmaları<br />

planlamakta ve halen devam<br />

eden yazılı bir metin üzerinde çalışmaktayız.<br />

Mahmut Bey’den kişisel gelişim konusunda<br />

çok ümitliyim, iyi bir eğitimci<br />

olacağını düşünüyorum.<br />

“Karnenin sol taraf› ak›lc›<br />

zeka inkar edilemez sayg›<br />

duyulmas› gereken bir<br />

gerçek, sizi en iyi fakülteden<br />

mezun edebilir fakat<br />

karnenin sa¤ taraf› Duygusal<br />

Zeka (iletiflim, beden dili,<br />

görgü, konuflma teknikleri)<br />

sizi hayattan mezun eder.”<br />

OCAK-fiUBAT 2011 87


MAKALE<br />

Sosyal Ağlar’ın İş Dünyasındaki<br />

Etkisi ve Sosyal Medya ile<br />

Hedef Kitleye Erişim<br />

Yönetim açısından bakıldığında sosyal ağlar gerçek zamanlı olarak 21. yüzyılın liderliğini ele<br />

geçiriyor. Kim olduğunu ve neye inandığını açıkladıktan sonra sosyal ağlarda saklanmak<br />

mümkün değildir. Burada şeffaflık esastır.<br />

ALİ KILIÇ<br />

Elektrik Mühendisi<br />

2010 yılında iş dünyasının en önemli<br />

gelişimi nedir derseniz, herhalde herkesin<br />

ortak vereceği cevap “Sosyal Ağlar”<br />

olacaktır. Yıl boyunca ilk başlarda gençlerin<br />

kişisel iletişim aracı olan bu ortamlar,<br />

şirket yöneticilerinin hem çalışanları hem de<br />

müşterileri ile daha yakınlaşabilme çabası<br />

için kullanılan platformlara dönüşmeye başladı.<br />

Bunun en büyük sebebi ise çift taraflı<br />

ilişkiye imkan tanıyor olması oldu.<br />

Çok uzun değil daha bir yıl önce, bir sürü<br />

insan Facebook’u gençlerin birbirine ulaştığı,<br />

oyunların oynandığı ve mezuniyet resimlerinin<br />

paylaşıldığı bir ortam olarak konumlandırıyordu.<br />

Bugün ise dünya çapında 600<br />

milyondan fazla kullanıcısı aktif olan bir site<br />

var karşımızda. En hızlı artan yaş grubu<br />

ise 40 yaş üstü olanlar. Bir istatistiğe gore,<br />

300 milyondan fazla kullanıcı en az günde<br />

1 saatini Facebook’ta geçiriyor. Yaklaşık 200<br />

milyon insan 140 karakterlik limitine rağmen<br />

aktif olarak Twitter’da yazı yazıyor. Bir<br />

100 milyon da LinkedIn kullanıyor. Bu ortamların<br />

hiçbiri geçtiğimiz 10 yıl içerisinde<br />

yoktu.<br />

IBM’in lideri Sam Palmisano, PepsiCo’dan<br />

Indra Nooyi, Apple’ın Steve Jobs’u, Microsoft’un<br />

Steve Ballmer’ı hepsi aktif sosyal<br />

medya kullanıcısı. Peki, ama neden? Çünkü<br />

bu sosyal ağlar ulaşmak istedikleri geniş<br />

çaptaki kitlelere gerçek zamanlı olarak ulaşabilecekleri<br />

tek nokta. İstedikleri herhangi<br />

bir yerde ve zamanda bir basın toplantısı<br />

yapmadan, video çekimi veya metin yazarlarının<br />

onların adına yazı yazmalarını beklemeden<br />

mesajlarını iletebilirler. Artık onların<br />

düşünceleri ve söyleyecekleri her şey çok<br />

daha değerli ve ciddi bir şekilde yönlendirici<br />

olabiliyor.<br />

Sosyal ağlar aynı zamanda organizasyonların<br />

hiyerarşik yapısını da ortadan kaldırıyor.<br />

Bu ortamda herkes eşit ve hiyerarşiye<br />

gerek yok.<br />

En büyük sorunu tabii orta kademe yöneticiler<br />

yaşıyor. Çünkü böyle bir ortamda artık<br />

mesajları yukarıdan aşağıya veya tersi yönde<br />

götürüp getirecek kişilere ihtiyaç kalmıyor.<br />

Sosyal ağlarda, başarının anahtarı asıl işi yapan<br />

kişileri güçlendirmektir. Yani ürünü dizayn<br />

eden, üreten, pazarlamasını yapan ve<br />

satan kişilerin öne çıkıp liderliği hiyerarşi olmadan<br />

ele almasıdır. Bunu sağlamak içindir<br />

ki özellikle yabancı şirketler kişilere daha<br />

çok delegasyon ile kendi işlerinin kararlarını<br />

kendileri versinler diye çaba sarf etmektedirler.<br />

Perakende sektöründeki şirketler kişiselleşti-<br />

88 M‹MAR VE MÜHEND‹S


ilmiş mesajlarla kendi hedef kitlelerine ulaşmak<br />

için özel çabalar sarf ediyor. Bilinen<br />

reklam yöntemlerine para harcamak yerine<br />

kendi içeriklerini oluşturup bu mecralarda<br />

yer alıyorlar. Mesela Kraft Foods, artık yiyecek<br />

üzerine en çok içeriği sunan yayıncılardan<br />

bir tanesi. IBM fikir liderliği komuniteleri<br />

oluşturuyor. PepsiCo sosyal ağları kullanarak<br />

daha önce hiç aksatmadığı Super<br />

Bowl reklamından vazgeçiyor. Yani yönetim<br />

açısından bakıldığında sosyal ağlar gerçek<br />

zamanlı olarak 21. yüzyılın liderliğini ele<br />

geçiriyor. Kim olduğunu ve neye inandığını<br />

açıkladıktan sonra sosyal ağlarda saklanmak<br />

mümkün değildir. Burada şeffaflık esastır.<br />

Üstelik sosyal ağlar geçmiş 10 yılda şirket yöneticilerinin<br />

kaybettiği inandırıcılığı da tekrar<br />

kazanmaları için onlara bir imkan sunuyor.<br />

İşte tam bu yüzden sosyal ağlar iş dünyasının<br />

bu yılki en önemli gelişmesidir.<br />

Sosyal Medya ile Hedef Kitlenize<br />

Ulaşmak İçin 5 Yöntem!<br />

Sosyal ağları, sosyal medya olarak kullanmayı<br />

düşünen işletmeler için en büyük zorluklardan<br />

bir tanesi doğru hedef kitleye ulaşabilmektir.<br />

Herhangi bir kitle oluşturmak basit<br />

olsa da iyi hedeflenmediği sürece pek fazla<br />

etkisi olmuyor. Belki de bir sonraki oyunun<br />

kurallarını değiştirecek kampanyayı yapmak<br />

üzere olabilirsiniz, fakat hitap edecek bir hedef<br />

kitle oluşturamazsanız büyük olasılıkla<br />

ölü bir kampanya doğacaktır. Bu yazıda da 5<br />

tane basit öneri de bu konuda zaman harcayan<br />

uzmanlar tarafından belirtiliyor.<br />

1) İyi bir hazırlık ile ev ödevinizi iyi yapın!<br />

Sosyal medya kısa yoldan başarının anahtarı<br />

değildir. Hiçbir zaman olmadı ve olmayacak.<br />

Ancak iyi bir hazırlık ve sıkı çalışma ile<br />

akılcı adımlar atarak işletmenin fırsatları iyi<br />

değerlendirmesini sağlayabilir. Peki, ama nereden<br />

başlamak gerekir? Hangi kitle ile bağlantı<br />

kurmayı hedeflediğinize karar verin.<br />

Hangi tip müşteri sizin ürünlerinizi, servislerinizi<br />

kullanır ve bunların lokasyonları<br />

nerededir, yaşları kaçtır, cinsiyeti nedir, gelir<br />

düzeyi nedir? Eğer hedef kitlenizin kim olduğunu<br />

bilemiyorsanız onları nasıl hedeflemeyi<br />

düşünebilirsiniz ki?<br />

2) Çözüm; anahtar kelimelerde!<br />

İşletmeniz için sizi tanımlayan anahtar kelimeleri<br />

bulmak iyi bir başlangıç noktasıdır.<br />

Ürünleriniz, servisleriniz, sektörünüz, rakipleriniz<br />

ve sizi tanımlayacak her türlü kelimeyi<br />

belirleyin. Öncelikli ve ikincil olmak<br />

üzere iki kategoriye ayırın ve potansiyel kitlelere<br />

göre düzenleyin.<br />

Sosyal a¤larda, baflar›n›n<br />

anahtar› as›l ifli yapan<br />

kiflileri güçlendirmektir.<br />

Yani ürünü dizayn eden,<br />

üreten, pazarlamas›n›<br />

yapan ve satan kiflilerin<br />

öne ç›k›p liderli¤i<br />

hiyerarfli olmadan ele<br />

almas›d›r. Bunu sa¤lamak<br />

içindir ki özellikle<br />

yabanc› flirketler kiflilere<br />

daha çok delegasyon ile<br />

kendi ifllerinin kararlar›n›<br />

kendileri versinler diye<br />

çaba sarf etmektedirler.<br />

3) Detaylı arama<br />

Hem Facebook hem de Twitter gerçekten<br />

çok iyi detaylı arama özelliğine sahiptir. Mesela<br />

Twitter ile anahtar kelime bazında ilgili<br />

kişileri bulmanıza yardımcı olabiliyor. Yani<br />

sizin belirlediğiniz anahtar kelime ile eşleşen<br />

kişiler potansiyel müşteriniz olabilir. Aynı<br />

zamanda ilgi alanınızda kişilerin nelerden<br />

bahsettiğini de takip etmek için iyi bir yardımcıdır.<br />

Facebook ise sessizce ve arkadaşca<br />

şirket bazında kişileri (belki de rakibi) takip<br />

etmede faydalı olabilir.<br />

4) Araçlar<br />

Sosyal medyanın en önemli yanlarından bir<br />

tanesi şudur: Senin yapmakta zorlandığın<br />

bir iş olursa, mutlaka senin gibi başkaları da<br />

olduğundan birileri o işi yapacak bir araç<br />

üretir ve insanlar bunu kullanarak hayatlarını<br />

kolaylaştırır. Hedef kitlenize ulaşmak için<br />

faydalanabileceğiniz bu araç gibi bir sürü bedava<br />

ya da paralı araç var. Fakat dikkatli<br />

olun ve hepsini birden kullanmak yerine,<br />

amacınıza uygun olanı seçerek ilerleyin ve<br />

tek başına bu araçlardan medet ummayın!<br />

5) Liste ve gruplar<br />

İnsanoğlu sosyalleşmeyi sever, ister gerçek<br />

hayatta olsun ister sanal. Bütün sosyal hayatın<br />

vazgeçilmezi ise bir topluluğa ait olmaktır.<br />

İşte sanal ortamda bu topluluklar, listeler<br />

veya guplar ile karşılık buluyor. Twitter listeleri<br />

kullanırken, Facebook grupları giderek<br />

artan bir trend gösteriyor. Sizin anahtar<br />

kelimelerinizi arattığınızda karşınıza çıkan<br />

Twitter listeleri veya Facebook gruplarına<br />

üye olan kişilere fırsatlarınızdan bahsetmek<br />

iyi bir fikir olabilir.<br />

OCAK-fiUBAT 2011 89


ANMA<br />

Kimseye minneti<br />

olmayan, dürüst,<br />

düzgün ve merhametli<br />

bir adam;<br />

ADEM SARI<br />

Antalya’da bir cumartesi günü, küçük<br />

bir cami avlusundan bir grup inanm›fl<br />

insanla birlikte onu son yolculu¤una ve<br />

gerçek evine u¤urlad›k. Sizinle ayn›<br />

yafltaki bir dostunuzu ve ortak bir<br />

fleyler paylaflt›¤›n›z bir arkadafl›n›z›,<br />

size göre erken ayr›lmas›n›n<br />

anlat›lmas› zor bir ac›s› vard›r. Ama<br />

yaflanmas› gerekenler yaflan›r hayatta,<br />

bundan kaçamazs›n›z…<br />

Bazen uzun mesafeli yolculuklara<br />

çıktığınızda, ilerlediğiniz toprak yolların<br />

kenarında rastladığınız ağaçlar olur.<br />

Heybeti ve kararlılığı ile yerinde öylesine<br />

sağlam dururlar. Ona zarar vermemek<br />

için yolu hafifçe dolaştırmak zorunda<br />

kalmıştır insanlar. Siz de dümdüz uzayıp<br />

giden yolunuzdan biraz sapmak zorunda<br />

kalırsınız. İçinizden keşke şu ağaç biraz<br />

yanda dursaydı dümdüz ilerlerdik, daha iyi<br />

olurdu dediğiniz olur. Ve bazen böyle<br />

ağaçlar yüzünden yolunuzu sık sık<br />

çevirmek zorunda kalırsınız. İçin için<br />

kızarsınız, sonra, aradan zaman geçtiğinde<br />

o yolda gidip geldikçe o ağacın bir anlamı<br />

olduğunu, aslında öyle durmasının<br />

90 M‹MAR VE MÜHEND‹S<br />

doğanın bütünlüğü ve çevre güzelliği<br />

açısından daha iyi olduğunu fark edersiniz.<br />

Çünkü orada durmasıyla yolunuzu<br />

çevirmesiyle birlikte farkında olarak veya<br />

olmayarak, size harika bir manzara<br />

seyrettirmiştir. Keyifli bir yolculuk<br />

yaptırmıştır. Varlığına alışır ve seversiniz o<br />

yolu. Her geçişinizde zevk almaya<br />

başlamışsınızdır. Ama sonradan değerini<br />

anlar ve hakkını teslim edersiniz o<br />

ağacın…<br />

Adem Sarı, okul yıllarında tanıştığım,<br />

beraber aynı evi paylaştığım kişilikli,<br />

düzgün ve kararlı duruşu olan, yaptığı<br />

işinin hakkını vermeye prensip olarak<br />

inanmış bir arkadaşımdı. Kendisinden<br />

öğrendiğim çok şey oldu. Sıra dışı bir<br />

dosttu, ama bunu doğal olarak<br />

yapmacıksız yapardı ve ona yakışırdı.<br />

Kaliteli insanlarla arkadaşlık yaptığınız<br />

zaman algılarınızı ve insanlar için<br />

kafanızda oluşturduğunuz şablonları bir<br />

kenara bırakmak zorunda kalırsınız. Buna<br />

sizi tatlı bir şekilde mecbur ederler siz de<br />

kabullenirsiniz. Adem Sarı, bulunduğu<br />

ortamda bazen kendi kurallarını koyan ve<br />

doğru bildiğini yaptıran güçlü bir kişiliğe<br />

sahipti. Bazen sizi zorladığı için içinizden<br />

kızdığınız olur ama samimiyetini ve<br />

doğruluğunu bildiğiniz için ona kızamaz ve<br />

kabullenirdiniz. Kimseye minneti olmayan,<br />

dürüst, düzgün ve merhametli bir adamdı.<br />

Kısacası adam gibi adamdı Adem<br />

kardeşim. Antalya’da bir cumartesi günü,<br />

küçük bir cami avlusundan bir grup<br />

inanmış insanla birlikte onu son<br />

yolculuğuna ve gerçek evine uğurladık.<br />

Sizinle aynı yaştaki bir dostunuzu ve ortak<br />

bir şeyler paylaştığınız bir arkadaşınızı,<br />

size göre erken ayrılmasının anlatılması<br />

zor bir acısı vardır. Ama yaşanması<br />

gerekenler yaşanır hayatta, bundan kaçamazsınız…<br />

Her insanın çocukluğundan ödünç aldığı<br />

günler vardır. Yaşı ne kadar ilerlerse ilerlesin<br />

yanında taşır bu emanet günleri. Ve<br />

hep bir tarafı çocuk kalır bunları taşıdığı<br />

sürece. Annenizi, babanızı, kardeşinizi<br />

veya çok yakın bir dostunuzu kaybederek<br />

teker teker ödersiniz bu ödünç aldığınız<br />

günlerin borcunu. Birkaç gündür bu günler,<br />

yaşanması ve ödenmesi gereken günlerdir.<br />

Onları ödemeden ve yaşamadan<br />

olgun ve güçlü bir adam olamazsınız.<br />

Bunları yaşadığı her günün ertesi<br />

sabahında, her erkek daha güçlü bir<br />

erkek, her kadın daha güçlü bir kadın<br />

olarak uyanır ve durur ayaklarının<br />

üzerinde. Ve artık çocukluktan<br />

çıkmışsınızdır.<br />

Kanada dönüşünden sonra hoş bir tevafukla<br />

tekrar bir araya gelmiştik. Onu MMG<br />

de yıllık faaliyet planlarını yaparken ve<br />

dernek için yaptığı planları ve hayalleri<br />

tutkuyla bana anlatırken hatırlayacağım.<br />

Bu sayede dernek üyeliğime de vesile<br />

olmuştu. Ecel emeli kesiyor ve bunu<br />

bazen duvara çarparak öğreniyoruz. Adem<br />

kardeşimi odasındaki kendine has çalışma<br />

düzeni ve bir şeylere inanmanın verdiği


Baki'ye dostlar› sorar; "kaç çeflit dost vard›r?" diye. Baki, "üç çeflit dost vard›r" der:<br />

Bir dost vard›r g›da gibidir, sen onu her gün arars›n. Bir dost vard›r ilaç gibidir,<br />

gerekti¤inde arars›n. Bir dost vard›r hastal›k gibidir, o seni arar. Dostumuz Adem<br />

Sar›, bizler seni hep arayaca¤›z. O MMG’yi sahiplenen sesini, bizleri teflvik eden<br />

güler yüzünü hiç unutmayaca¤›z.<br />

“Gördü¤ünüzde size Allah’› hat›rlatan, konufltu¤unuzda bilginizi artt›ran, ilmiyle de<br />

size ahireti hat›rlatan sizin için en hay›rl› arkadaflt›r” der Alemlerin Sultan› Hz.<br />

Muhammed Aleyhisselam. Sen bu tan›ma ne güzel uyars›n de¤il mi? Mekân›n<br />

Cennet, rehberin ve komflun Hz. Muhammed (s.a.v) olsun.<br />

Mahmut ÇEL‹K ( MMG Yönetim Kurulu Üyesi )<br />

enerjik ve kafası dolu bir insan olarak hayallerimde<br />

saklayacağım. Derneğe her<br />

gelişimde veya mail alışımda aklımın bir<br />

köşesinden hatıraları geçecek. Bir gün<br />

istisnasız hepimiz onu takip edeceğiz.<br />

Arkamızdan eserlerimiz, hatıralarımız ve<br />

bırakabilmişsek eğer “bir hoş sadamız”<br />

kalacak. Dünyaya hırsla sarılmanın ve bu<br />

nedenle insanları kırmanın anlamsız ve<br />

gerisinin boş olduğunu bir kez daha idrak<br />

ederek, kendisini Rahmet-i Rahmana<br />

emanet ediyor, ailesine, anne, babasına,<br />

eşine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.<br />

Zor günlerinde ona destek olan tüm üye<br />

arkadaşlarımıza da bu asilce<br />

davranışlarından dolayı şahsım ve benimle<br />

bu düşünceyi paylaşan arkadaşlarım adına<br />

en içten teşekkürlerimi sunuyorum.<br />

Burhan OTÇU<br />

Fedakar ve gayretkefl<br />

bir insan;<br />

ADEM SARI<br />

Değerli, fedakar ve hedefini yakalayan kişiliği<br />

ile Adem Sarı kardeşim; derneğimizde<br />

seninle sıklıkla karşılaştık, mesai paylaştık,<br />

hasbihal ettik. Ancak en yakın olduğumuz<br />

dönem, o sabah erken Başkan Avni<br />

Çebi, ağabeyimin de katıldığı, Metro City<br />

AVM'de buluşup Macaristan Baskonsolosu<br />

Amb. Dr. Andras Gyenge beyi ziyaretimiz<br />

oldu.<br />

Bu ziyaret öncesi katılacak birçok arkadaşımızın<br />

eksik evraklarını kişisel gayret ve<br />

çabalarınla tamamlaman, çok takdir etmiştim<br />

İşi akışına bırakmayışını.<br />

Olumlu yönde inisiyatifi eline alman ve<br />

kullanman, herhalde terbiyenin ve aldığın<br />

eğitimin gerekleriydi. Çok hoşuma gitmişti.<br />

Hatta konsolos bayan basit bazı eksikleri<br />

söylediğinde, pasaport sahiplerini aramadan<br />

kendin tamamlamıştın. Müthiştin!<br />

Zaten o gayretkeşliğini, iş takibini, o Macaristan'a<br />

gezi organizasyonumuz ve gezi<br />

sürecince hep hissettik. Aman eksik bir<br />

şey kalmasın, geziye katılanlar MMG adına<br />

yanlış, eksik bir şey söylemesinler. Hem<br />

konaklanılan otelde, hem yemeklerde,<br />

hem de ziyaretlerimiz sürecinde MMG<br />

Başkanımızın bir gölgesi gibi davranışın.<br />

Hele o Budapeşte'de, Macaristan Mimar<br />

Mühendisler Odasını ziyaretimiz sonunda,<br />

kullandığın inisiyatif çok fazla takdire şayandı.<br />

Esztergom, Visegrad, Szentendre,<br />

Zigetvár , Mohacs buraları ziyaretlerimizde<br />

de her an senin varlığını hissediyorduk.<br />

Belki özellikle de otobüste arkada oturuyordun.<br />

Her birimizi rahat görmek için. Sıkıntılarımızı<br />

çözmek için. Daha sonra İstanbul’a<br />

dönüldü.<br />

Döndüğümüzde rahatsızlandığını duyduk.<br />

Her konuşmamızda dua istiyordun. Sadece<br />

dua... Ben de kendi içimde, kendi adıma<br />

acı hissediyordum.<br />

Özellikle Cuma geceleri yolladığın mesajların,<br />

aslında benim kendim için aldığım<br />

bir mesajdı. Yine istediğin, sadece bir dua,<br />

bir Yasin-i Şerif'ti. Evet, bizler de dualarımızı<br />

ismen senin için eksik etmiyorduk.<br />

Hatta eve çıktığını da duyduğumda, daha<br />

iyi haberlerini de alacağımı hep düşünüyordum.<br />

Bir sabah erkenden "O" haberi aldığımda,<br />

çok ama çok üzülmüştüm.<br />

İlk aklıma gelen de değerli eşin oldu. Çünkü<br />

Macaristan gezimiz boyunca o kadar<br />

güzel bir aile tablosu çizmiştiniz ki çok<br />

uyumluydunuz.<br />

Bugün öğleden önce yine çok eski genç<br />

Macar arkadaşımın cenazesindeydim. Kilisenin<br />

yanındaki krematoryumda yakılmış,<br />

küçük bir kutuya konmuş, o kutusuyla<br />

toprağa gömdüler. Vefatına ayrı üzüldüm,<br />

yakılmasına ayrı. Ya küçük yavruları, annelerine<br />

sarılıp hep ağladılar.<br />

Tabii, hiç fark etmiyor, Hıristiyan, Yahudi,<br />

ateist. Her canlı ölümü tadacak.<br />

Şükürler olsun ki, Müslüman doğuyoruz,<br />

senin de İslam üzerine vefatına şahidiz.<br />

Rabbimden Rahmet diliyorum. Mekanın<br />

Cennet olsun.<br />

Senin gibi güzel bir insani tanımaktan da<br />

bahtiyarım.<br />

Osman SAHBAZ / MMG Yönetim<br />

Kurulu Üyesi<br />

OCAK-fiUBAT 2011 91


S‹NEMAVEMÜHEND‹SL‹K<br />

ALEVLER ‹Ç‹NDE AFGAN‹STAN’IN KÜLLER‹NDEN DO⁄MUfi, TERTEM‹Z B‹R<br />

AfiK H‹KAYES‹, YA DA MODERN ZAMANLARIN “LEYLA ‹LE MECNUN”U<br />

BARAN, FARSÇA B‹R KEL‹ME, “YA⁄MUR” ANLAMINA GEL‹YOR. AMA BURADA “RAHMET” SÖZCÜ⁄Ü<br />

DAHA UYGUN DÜfiÜYOR. BARAN, “CENNET‹N ÇOCUKLAR”, “CENNET‹N RENG‹” G‹B‹ ULUSLAR<br />

ARASI ÜNE KAVUfiMUfi ‹RANLI YÖNETMEN MAC‹D MAC‹D‹’N‹N (OSKAR’A ADAY GÖSTER‹LM‹fi TEK<br />

‹RANLI YÖNETMEN) 2001’DE ÇEKT‹⁄‹ B‹R S‹NEMA fiAHESER‹, B‹R BAfiYAPIT. B‹Z‹M<br />

YÖNETMENLER‹N ÜZER‹NDE ÇOK KAFA YORDU⁄U, AMA B‹R TÜRLÜ BECEREMED‹KLER‹ “DO⁄U<br />

KÜLTÜRÜNE A‹T B‹R S‹NEMA D‹L‹ OLUfiTURMA” MESELES‹N‹ ÇÖZMÜfi B‹R‹. BARAN, GÜNÜMÜZÜN<br />

“LEYLA ‹LE MECNUNU.” BARAN, YAZILI KÜLTÜRDEN, GÖRSEL KÜLTÜRE GEÇ‹fiTE KEND‹ D‹L‹N‹<br />

KURMUfi, MODERN ZAMANLARA DÜfiEN B‹R FUZUL‹ GÖLGES‹.<br />

T<br />

EROL MERMER / Senarist<br />

ahran’da, 7-8 katlı bir inşaatın her<br />

katında hummalı bir çalışma. Sağa<br />

sola koşturan ameleler, kaynayan<br />

zift kazanları, çimento torbası taşıyanlar,<br />

karılan harçlar, örülen duvarlar, toz, duman..<br />

Latif, 17 yaşlarında bir Azeri genci.<br />

İnşaatın çaycısı. Herkesle kavga eden,<br />

alaycı, delidolu bir genç. İnşaatta kaçak<br />

olarak çalışan Afganlılardan biri üçüncü<br />

kattan yere düşer ve bir kamyonetle hemen<br />

hastaneye kaldırırlar. Taliban korkusundan<br />

İran’a kaçmış bu Afganlının evde<br />

bakmakta olduğu çocukları mağdur olunca<br />

yerine 16 yaşlarında ki kızı Rahmat erkek<br />

kıyafeti giyerek inşaatta çalışmaya<br />

başlar. Ağır işlerde çok zorlanır. Bir gün<br />

taşıdığı kireç torbası elinden kayar ve alt<br />

kattakilerin üzerine dökülür. İnşaatın kalfası<br />

onu işten çıkarmak ister ama Rahmat’ı<br />

getiren Afganlının ısrarı üzerine ona<br />

bir şans daha verir. Yeni görevi, Latif’in yerine<br />

çay işlerine bakacaktır. Latif’de kum,<br />

çimento taşıyacaktır. İşimi elimden aldın<br />

diye Latif o günden sonra Rahmat’a düşman<br />

kesilir. Olmadık eziyetler eder. Bir<br />

gün çay ocağına girer, ne varsa yerlere<br />

atar, kırar, parçalar, tarumar eder. Rahmat<br />

hiç karşılık vermez, hep sessiz kalır.<br />

Çay ocağını yeni baştan sıvar, temizler, her<br />

şeyi bir güzel yerleştirir. Kadın eli değdiği<br />

bellidir.<br />

Bir gün Latif çimento torbası almak için alt<br />

kata iner. Tam torbayı sırtlarken gözü çay<br />

ocağının perdesine takılır. O kirli perde yerine<br />

yamalıklı ama temiz bir perde takılmıştır.<br />

Perde rüzgarda hafif aralanır. İçerde<br />

gölge halinde Rahmat’ı görür gibi olur.<br />

Tuhaf bir duyguya kapılır. Sessizce yaklaşır,<br />

perdeyi aralar. Gördüğü şey karşısında<br />

donakalır. Aynada bir kız saçlarını tarıyordur.<br />

Kız saçlarını taradıktan sonra arkaya<br />

topuz yapıp üzerine Afganlı erkeklerin giydiği<br />

sarığı dolamaya başlar. Latif bir uykudan<br />

uyanır gibi kendine gelir ve hızla koşarak<br />

çimento torbalarının arkasına saklanır.<br />

Gözleri çok derin ve manalı bakmaktadır.<br />

Adeta büyülenmiş gibidir. Birkaç gün<br />

sora Rahmat işten ayrılır. Başka bir kasabada<br />

iş bulmuştur. Latif çılgına döner, yollara<br />

düşer, onu aramaya başlar.<br />

Tabi biz burada bütün filmi baştan sona<br />

anlatacak değiliz. Ama aşk nelere kadirdir.<br />

Bu kaba saba deli oğlandan nasıl bir<br />

şeker gibi insan çıkar. Aşk insanı nasıl şe-<br />

92 M‹MAR VE MÜHEND‹S


Ödüller<br />

Farj Film Festivali (2001)<br />

En İyi Film-Majid Majidi<br />

Farj Film Festivali (2001)<br />

En İyi Yönetmen-Majid Majidi<br />

Farj Film Festivali (2001)<br />

En İyi Müzik-Ahmat Pezhman<br />

Farj Film Festivali (2001)<br />

En İyi Erkek Oyuncu-Hossein Abedini<br />

Farj Film Festivali (2001)<br />

En İyi Ses Tasarımı-Mohammad Reza Delpak<br />

Farj Film Festivali (2001)<br />

En İyi Ses Miksajı-Mohammad Reza Delpak<br />

Farj Film Festivali (2001)<br />

Sinema Başarı Ödülü-Majid Majidi<br />

Montreai Film Festivali (2001)<br />

Jüri Özel Ödülü-Majid Majidi<br />

Abadan Film Festivali (2002)<br />

En İyi Film-Majid Majidi<br />

Abadan Film Festivali (2002)<br />

En İyi Yönetmen-Majid Majidi<br />

Baran (Yağmur)<br />

killendirir. Filmi izleyince göreceksiniz.<br />

Fakat ben filmin finalini anlatayım. Rahmat<br />

ailesiyle birlikte Afganistan’a dönmek<br />

için onları götürecek aracı beklemekteler.<br />

Latif, Rahmat’a kendisinin kız olduğunu<br />

bildiğini hissettirmemiştir. Daha önce inşaatta<br />

birlikte çalıştıkları Rahmat’ın babasını<br />

ziyarete gelmiş gibi davranır. O ana<br />

kadar aralarında aşka dair tek kelime etmek<br />

bir yana, göz göze dahi gelmemişlerdir.<br />

Kamyonet gelir, eşyaları taşımaya<br />

başlarlar. En son kapıdan Rahmat çıkar.<br />

Kamyonete yürürken elindeki kap devrilir<br />

ve içindekiler yere saçılır. Toplarken Latif’te<br />

yardım eder. İkisi de derin bir huşu<br />

içindedir. Rahmat kamyonete yönelir ama<br />

çamura saplanan ayakkabısı ayağından çıkar.<br />

Latif ayakkabıyı çamurdan çıkararak<br />

Rahmat’a verir. Rahmat da araca binince<br />

araç hareket eder. İlk defa Rahmat Latif’e<br />

bakar. Bu kısa bir andır. Sonra peçesini indirir.<br />

Latif hiç kımıldamadan kamyonet<br />

gözden kayboluncaya kadar bakar. Kıvrılan<br />

patika yolda nihayet kamyonet kaybolur.<br />

Latif öylece kalakalmıştır. Yüzüne düşen<br />

birkaç yağmur damlası onu kendine<br />

getirir. Sonra önündeki ayak izini görür.<br />

Ondan kalan tek hatıradır. Yüzünü hüzünlü<br />

bir tebessüm kaplar. Yağmur damlaları<br />

gittiçe çoğalarak ayak izini doldurur. Onun<br />

ayak izi rahmetle dolmuştur. Aslında o<br />

ayak izi bir semboldür. Kadem-i Şerif’e<br />

naziredir. Beşeri aşk bitmiş ve ilahi aşka<br />

ilk adımdır.<br />

F‹LM‹N KÜNYES‹<br />

Filmin Adı : BARAN<br />

Yapım : 2001 / İran<br />

Tür<br />

: Dram<br />

Yönetmen : Majid Majidi<br />

Oyuncular : Hossein Abedini, Hamid<br />

Aghazi, Abbas Rahimi,<br />

Hossein Mahjoub,<br />

Zahra Bahrami<br />

Senaryo : Majid Majidi<br />

Yapımcı : Majid Majidi, Fouad Nahas<br />

Görüntü Yönt. : Mohammad Davudi<br />

Müzik : Ahmad Pezhman<br />

Süre : 94 dakika<br />

Vizyona Giriş : 03 Mayıs 2002<br />

Filmografi<br />

The Song of Sparrows (2008), The Willow Tree (2005), Olympics In the Camp (2003)<br />

Barefoot to Herat (2002), Baran (2001), The Color Of Paradise (1999),<br />

Children of Heaven (1997), God will come (1996), Father (1996) The last village (1993),<br />

Baduk (1992), A Day With POWs (1989), Examination day (1988), Hoodaj (1984), Explosion (1981)<br />

OCAK-fiUBAT 2011 93


K‹TAPLIK<br />

B‹L‹M VE<br />

YANILGI<br />

ERCÜMENT GÜNDOĞDU<br />

Tanıtımını yapacağımız, usta gazeteci<br />

ve araştırmacı Taha Akyol’ un<br />

“Bilim ve Yanılgı” adlı kitabı, on üç<br />

yıl aradan sonra yeni eklentileriyle yeniden<br />

yayımlandı. Genişletilmiş bu yeni baskılar,<br />

hızla değişen dünyanın yeni oluşumları<br />

ışığında kaleme alınarak Doğan Yayıncılık<br />

tarafından Kasım 2010 ve Ocak<br />

2011’de yapıldı.<br />

Kitabı okurken kendinizi, hayati<br />

önemi haiz bir konunun heyecanlı<br />

ve kışkırtıcı tartışması içinde<br />

buluyorsunuz. Altı çizilesi satırlar<br />

ve alıntılar, kitabın birçok yerine<br />

not almak zorunda bırakıyor<br />

okuyucuyu. Hayati önemi haiz<br />

diye nitelediğim bu konu, bizim<br />

kadim sorumuz olan “Neden<br />

geri kaldık?” sorumuza ışık<br />

tutuyor aslında. Bilim ve düşünce<br />

tarihimizdeki pozitif ve negatif örnekler<br />

kronolojik bir bakışla incelenerek çarpıcı<br />

saptamalar yapılıyor.<br />

“Tablo çok ilginçtir; XII. yüzyılda yaşayan<br />

Kur’an tefsircisi İmam Razi’ye göre<br />

geometri öğrenmek farzdır. XIV. yüzyılda<br />

yaşayan İbni Haldun’a göre doğru<br />

düşünmek için geometri bilmek şarttır.<br />

94 M‹MAR VE MÜHEND‹S<br />

Ama XVII. yüzyıla geldiğimizde İmam<br />

Rabbani geometrinin faydasız olduğunu<br />

yazmaktadır.’’<br />

Kitapta en çok “Her şey”ci ideolojiler<br />

eleştirilmekte ve gelişmenin önündeki en<br />

büyük engel olarak görülmektedir. “Her<br />

şey” ci ideolojileri şu alıntılarla adeta<br />

resmetmiş Taha Akyol:<br />

-101. sayfada Benito<br />

Mussolini’den yaptığı alıntı;<br />

“Bütün dünya bizim görüşlerimizi<br />

kabul edecektir. Çünkü,<br />

okuyan herkes görecektir ki,<br />

çözüm getirmediğimiz sorun,<br />

cevap verilmedik soru,<br />

keşfedilecek meçhul<br />

bırakmadık.”<br />

-102. sayfada ise Cemalettin<br />

Kaplan’dan yaptığı alıntı;<br />

“İslam müçtehitleri her meseleyi<br />

halletmişler, her problemi çözmüşler ve<br />

olmuş, olacak, olması muhtemel her<br />

hadiseyi hükme bağlamışlardır.”<br />

Bu alıntılarla “Her şey” ci ideolojiler yeterince<br />

anlatılıyor, değil mi?<br />

“Nereden baksanız, ‘ilerici’ anlayışın vardığı<br />

sonuç, ideolojiyi bilim sanmak, bilimi bilim<br />

olarak kavrayamamaktır.” saptamasıyla da<br />

“<br />

‘Her fley’ci ideoloji,<br />

zihnimize bir ç›k›fl yolu, bir<br />

flüphe imkan› da<br />

b›rakmam›flt›r. Her fleyin<br />

cevab› haz›r ise biz neyi<br />

sorup cevap araflt›raca¤›z?<br />

Yan›lg›lardan ar›nd›r›lm›fl<br />

ve de ‘Tek bir bütünsel<br />

bilim’e ba¤lanm›flsak, art›k<br />

flüphe duymam›z,<br />

sorgulamam›z,<br />

araflt›rmam›z mümkün mü?


““Gelece¤e dönük özlem ve<br />

tasavvurlar›m›z “Her fley”ci bir<br />

yan›lmazl›k ideolojisine dönüflürse,<br />

felaket getirmektedir.”<br />

”<br />

O<br />

başka bir kesimi eleştirmekte ve şöyle bir saptama daha yapmaktadır<br />

Taha Akyol: “Bir teori ‘her şey’ i izah etmeye<br />

kalkıştığında, ‘test edilebilir’ olmaktan çıkar!” diyerek, Karl<br />

Popper’ın Marks’a yönelttiği eleştiriyi de alıntılıyor 152. sayfada:<br />

“Bilim yöntemi sonsuz sayıdaki olaylardan teorimizi<br />

doğrulayacak olanları seçmeyi değil, aksine yanlışlayabilecek<br />

olguları aramayı gerektirir.”<br />

Aslında söylenmek istenen, hangi çağda ve inançta bulunursak<br />

bulunalım, bilimi ve bilimsel düşünme metodlarını doğru<br />

kavramak ve buna göre bir bakış açısı oluşturulması gerektiğidir.<br />

Bunu yapamadığımızda, ya hamasi bir ideolojinin ya<br />

olayları komplo teorileriyle açıklamaya çalışan soyut bir<br />

bakışın ya da astrolojiye endeksli gerçeküstü algıların<br />

büyüsüne kapılacağımız anlatılmaya çalışılmaktadır.<br />

Ama bütün bunlar, günümüz itibariyle olumlu bir gidişata<br />

girmiş gibi algılanmakta olmalı ki geleceğe olan bakış<br />

oldukça pozitif, “Bilim ve Yanılgı”da. Özelde Türkiye, genelde<br />

ise Asya kıtası açısından aydınlık bir gelecek tasavvur<br />

edilmekte, Türkiye’nin 2020’li yıllarda dünyanın en büyük on<br />

ekonomisi arasında yer alacağı, Asya ülkelerinin de 2050’ li<br />

yıllara damgasını vuracağı öngörülmektedir. Çünkü bilim ve<br />

ekonomi arasındaki sıkı ilişki ile üniversitelerin hem<br />

Türkiye’de hem de Çin, Hindistan, Kore gibi Asya ülkelerinde<br />

ne kadar önemsenmeye başladığı kitapta zaten yeterince<br />

anlatılmaktadır.<br />

Kitaptaki içerik ve kaynakça oldukça kabarıktır. Kapitalizm,<br />

Marksizm, Faşizm, piyasa ekonomisi, pragmatizm, pozitivizm,<br />

Hegelci’lik, Platonizm, Freudizm gibi birçok kavram ve ideolojiye<br />

değinilmiş, yerli ve yabancı onlarca müelliften alıntılar<br />

yapılmıştır. Yüz elliye yakın kaynakçaya sahip olan kitapta,<br />

bilim felsefecisi Karl Popper’a özel bir önem atfedilmiştir.<br />

Sonuç olarak, bu kitabın da her kitap gibi eleştiriye açık<br />

olduğu söylenebilirse de “tenkit kolay san’at zordur.” ilkesi<br />

gereğince saygıyı yeterince hak ediyor denilebilir. Sıkılmadan<br />

okunacak, hem içeriğinden, hem de kaynaklarından<br />

fazlasıyla yararlanılabilecek bir kitap “Bilim ve Yanılgı”.<br />

OTOMOB‹L‹N<br />

EKOLOJ‹S‹<br />

tomobilin ortaya çıkışından günümüze kadar<br />

geçen süre içinde, on yedi milyondan fazla insan<br />

kazalarda can vermiş, milyonlarcası da bu kazalar<br />

sonucu sakat kalmıştır. Otomobil kazalarıyla ilgili<br />

haberler, yazılı ve 'görüntülü' basının kanıksanmış bir<br />

üslupla verdiği günlük haberlerden biri haline gelmiştir.<br />

Bu kazaların sorumlusu olarak, hala hatalı otomobil<br />

kullanımı ('Trafik Canavarı') gösterilir ki bu belli bir<br />

ölçüde doğrudur.<br />

Otomobil kazalarının sorumluluğunun tümüyle bireylere<br />

yüklenmesi Peter Freund ile George Martin'e göre<br />

konuyu tek boyutuyla ele almak demektir. Hız<br />

göstergeleriyle ortalama bir yarış arabasını andıran<br />

günümüz otomobillerinin sıkışık bir trafikte bir beygir<br />

hızıyla seyretmek durumunda kalmaları, 'otomobil<br />

merkezli bir ulaşım sistemi'nin tek 'gülünç' çelişkisi<br />

değildir. Trafik tıkanıklıklarını gidermek için inşa edilen<br />

ek yolların, tıkanıklıkların daha da<br />

geniş bir alana yayılmasına neden<br />

olması, sürücülerinin trafiğe<br />

takılma korkusu nedeniyle birçok<br />

arabanın günün büyük bir<br />

bölümünde otoparklarda konaklaması<br />

gibi örnekler, otomobilin<br />

bir ulaşım aracı olarak kendisinden<br />

beklenenleri gereği gibi<br />

yerine getiremediğini hatta hiç<br />

yerine getiremeyeceğini<br />

gösteren bir iki örnektir sadece.<br />

Otomobile bağımlı bir ulaşım<br />

sisteminin kendi içinde yaşadığı<br />

bu çelişkilerin, kısırdöngülerin ve neden olduğu<br />

trajik kazaların yanı sıra ekolojik dengeyi bozması,<br />

gürültü kirliliğine neden olması, erkek egemen söylemi<br />

çoğaltması ve insan sağlığına yaptığı olumsuz etkiler<br />

gözardı edilemeyecek denli büyük boyutludur. İnsanı,<br />

caddelerde beş duyunun beşini de kullanmaya zorlayarak<br />

açık havada hayal kurma zevkinden mahrum<br />

bırakması; sokak hayatını, komşuluk ilişkilerini,<br />

keyfiliği, kısacası insani bir kent hayatını yok etmesi<br />

'otomobil merkezli ulaşımın' en önemli açmazlarıdır.<br />

Otomobilin Ekolojisi'nde, alternatif ulaşım tarzlarının<br />

(trenler, otoraylar, bisiklet vb.) nasıl inşa edileceği, yeni<br />

bir kent yapılaşmasının nasıl olması gerektiği,<br />

halihazırdaki örneklerden yararlanıp geleceğe yönelik<br />

projeler üretilerek irdeleniyor. Hayatımızın hemen her<br />

alanına tecavüz eden otomobilin, birçok insanın<br />

sorgusuz sualsiz kabul ettiği sistemsel doğasını<br />

acımasızca sorgulayan, merkezinde otomobilin yer aldığı<br />

bir ulaşım sisteminin dayattığı ideolojiyi çelişkileriyle<br />

gözler önüne seren bu kitapta daha insani ulaşım tarzlarına<br />

imkan tanıyacak modeller de öneriliyor.<br />

'Maruz kalınan' bir kamusallık yerine 'seçerek, razı<br />

olan' bir kamusallıktan yana olanlar için vazgeçilmez<br />

bir kaynak.<br />

OCAK-fiUBAT 2011 95


Ç‹ZG‹YORUM<br />

Yakup Güler<br />

96 M‹MAR VE MÜHEND‹S

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!