You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Sayı 58 Ocak-Şubat 2011<br />
58
‹mtiyaz Sahibi<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu adına<br />
Genel Başkan<br />
Avni Çebi<br />
Sorumlu Yaz› ‹flleri Müdürü<br />
Hasan Kurt<br />
Yay›n Kurulu<br />
Mehmet İşci, Osman Arı, Yakup Güler,<br />
Mahmut Çelik, Yavuz Sarı,<br />
Mesut Uğur,<br />
Osman Şahbaz, Yılmaz Ada<br />
Bu Say›ya Katk›da Bulunanlar<br />
Murat Özmen<br />
Prof. Dr. Oğuz Borat<br />
Prof. Dr. Selim Zaim<br />
Mehmet Erdem Temür<br />
Ertan Kirik<br />
Ömer Doğan<br />
Yay›n Dan›flma Kurulu<br />
Prof. Dr. İlhami Karayalçın,<br />
Prof. Dr. Nazif Gürdoğan, Adnan Çelik,<br />
Prof. Dr. Nizamettin Aydın,<br />
Prof. Dr. Zeki Çizmecioğlu,<br />
Yrd. Doç. Dr. Ömer Faruk Kültür,<br />
Ali Reyhan Esen, Fatih Dönmez<br />
‹letiflim Adresi<br />
Kuştepe Biracılar Sok. No: 7<br />
Mecidiyeköy/İstanbul<br />
Tel: 212 217 51 00<br />
Fax: 212 217 22 63<br />
Web: www.mmg.org.tr<br />
E-posta: mmg@mmg.org.tr<br />
Yay›n Koordinatörü<br />
İsmail Şaşmaz<br />
ismail@ajanspiksel.com<br />
Editör<br />
A. Kadir Mermertaş<br />
kadir@ajanspiksel.com<br />
Görsel Yönetmen<br />
Nevzat Albayrak<br />
Renk Ayr›m›<br />
Muhammet Dilsiz<br />
Reklam<br />
Fatih Göksu<br />
reklam@ajanspiksel.com<br />
Eski Osmanlı Sok. Cansun Apt. 5/7<br />
Mecidiyeköy/İstanbul<br />
Tel: 212 273 27 50<br />
Fax: 212 273 27 51<br />
Web: www.ajanspiksel.com<br />
E-posta: info@ajanspiksel.com<br />
Bas›m<br />
Milsan Basın San. A.Ş.<br />
0212 471 71 50<br />
Yay›n Türü<br />
İki ayda bir yayınlanır.<br />
Yerel Süreli Yayın<br />
Ücretsizdir<br />
Sayı 58 Ocak-Şubat 2011<br />
58<br />
editörden<br />
YEN‹ yılın ilk sayısında yeni yılda önemli gündem<br />
maddelerinden biri olacak istihdam konusuyla birlikteyiz.<br />
Ülkemizin ve tüm dünyanın en önemli sorunlarından<br />
biri olan çözüm önerilerin yoğun olarak<br />
konuşulduğu istihdam sorununu bizde uzmanlarla<br />
değerlendirdik.<br />
Bir ülkenin gelişmişliğinin en önemli<br />
göstergelerinden biri de yarattıkları nitelikli iş<br />
gücüdür. Nitelikli iş gücünü de ortaya çıkaran<br />
teknoloji ve AR-GE’ye verilen önemdir. Bu iki konuya<br />
verilen değer ve kaynak nitelikli iş gücünü doğuracaktır.<br />
Buna bağlı olarak da istihdam edilen iş gücü<br />
sayısı artacaktır.<br />
İşsizlik problemi sadece ekonomik bir problem değil<br />
aynı zamanda toplumsal bir sorun olarak da<br />
karşımıza çıkmaktadır. Bu bağlamda ülkeler sahip<br />
oldukları insan kaynaklarını en etkin şekilde üretime<br />
sokabilmelidirler. Aksi takdirde önemli derecede<br />
sosyal ve ekonomik maliyet yüklenmek zorunda kalabilirler.<br />
Mimar ve Mühendis Dergisi olarak bu sayımızda bu<br />
önemli sorunu mühendislerin istihdamı bağlamında<br />
ele alarak istihdam sorunu ile ilgili akademisyenler<br />
ve iş hayatı temsilcilerinin değerlendirmelerine yer<br />
verdik.<br />
Ayrıca dergimizde her sayımızda ilgi ile takip ettiğiniz<br />
makaleler, gezi yazıları ve Mimar ve Mühendisler<br />
Grubu’ndan haberleri okuyabileceksiniz.<br />
Son olarak Mimar ve Mühendisler Grubu’nun son<br />
dönemdeki atılımına önemli katkılar sağlayan,<br />
projeler üreten MMG Genel Sekreteri Adem Sarı’yı<br />
genç yaşında Hakk’a uğurlamanın derin üzüntüsünü<br />
yaşamaktayız. Her nefsin ölümü tadacağı bu<br />
dünyadan uğurladığımız Adem Sarı kardeşimize rahmet,<br />
ailesi ve yakınlarına sabır diliyoruz.<br />
Gelecek sayımızda buluşmak dileğiyle…<br />
Yazı ve reklamların içerik sorumluluğu<br />
sahiplerine aittir. Kaynak gösterilerek<br />
alıntı yapılabilir.
içindekiler<br />
6 Bizden Haberler<br />
32<br />
26 Mimarl›k; Mehmet ‹flci<br />
Günümüz cami mimarisi<br />
üzerine düflünceler -1-<br />
76 Kent ve Yaflam; Yavuz Sar›<br />
Nisf-i Cihan; ‹SFAHAN<br />
80 Söylefli; Bursa Büyükflehir<br />
Belediye Baflkan› Recep Altepe:<br />
“Bursa kentlerin en güzeli olacak”<br />
86 Söylefli; Hakan Bozkurt:<br />
“Hayat›n silgisi yok,<br />
hayat vicdan ve vefad›r”<br />
KAPAK; Ülkelerin sahip olduklar› iflgücünün durumu ve niteli¤i<br />
ülkelerin hem ekonomik hem de toplumsal gelifliminin önemli<br />
göstergesidir. Bu ba¤lamda istihdam sorunu her alanda geliflmenin<br />
önündeki en büyük engel olarak karfl›m›zda durmaktad›r. Özellikle<br />
ülkemizde istihdam uzun y›llardan beri çözülemeyen bir sorun olarak<br />
hep gündemdeki yerini korumufltur.<br />
88 Makale; Ali K›l›ç<br />
Sosoyal A¤lar’›n ifl dünyas›ndaki etkisi<br />
ve sosyal medya ile hedef kitleye eriflim<br />
90 Anma; Kimseye minneti olmayan,<br />
dürüst, düzgün ve merhametli bir adam:<br />
ADEM SARI<br />
20 Haber Analiz<br />
Orman vasf›n› tam olarak kaybetmifl<br />
orman arazilerinin durumu 2B<br />
92 Sinema ve<br />
Mühendislik<br />
Alevler içinde<br />
Afganistan’›n<br />
küllerinden<br />
do¤mufl, tertemiz<br />
bir aflk hikayesi<br />
ya da modern<br />
zamanlar›n “Leyla<br />
ile Mecnun”u<br />
BARAN<br />
4 M‹MAR VE MÜHEND‹S
BAfiKANDAN<br />
‹stihdam ve De¤erlerimiz<br />
‹NSAN hayatının önemli bir kısmı çalışma hayatında geçer, çoğu zaman günün içinde<br />
geçirdiğimiz zamanın büyük kısmı iş için yapıp ettiklerimizden oluşur. Çalışma hayatı<br />
bizim için günlük geçimimizi sağlayan bir işlevsellikten öte sosyal ve kültürel hayatımız<br />
ile zihin ve ruh gelişimimize katkı sağlar. Bütün bu aktiviteler istihdamın yalnız iş olarak<br />
görülmemesi gerektiğini bize gösterir.<br />
İstihdam konusu bireyin kendisini ekonomik olarak hayatın içersinde aktive olmasının<br />
ötesinde kendisini geliştirmesinde, ailesi, yaşadığı toplum ve hatta insanlık için değer<br />
üretim süreçlerinin içerisinde olması anlamına gelir. İstihdam ekonomik verilerinin<br />
ötesinde belki ondan daha büyük bir işlev olarak kişinin iç barışını ve hatta toplumsal<br />
barışımızı sağlamamıza yardım eder. Bütün ekonomik, kültürel ve sosyal aktivitelerin<br />
amacı bu sosyal barışı ve huzuru sağlamaktır.<br />
Dünyanın yaşadığı metalaşma, hızlı yaşam, tüketim olgusu ve sanayideki otomasyon<br />
insanı bütün aktivitelerin ana öznesi olmaktan çıkarmaya başladı. Daha doğrusu böyle<br />
bir yanılsama hali küresel olarak yaşanmaya başladı. Bütün bu yapıp ettiklerimizden<br />
amaç bireyin mutluluğu ve barışını sağlamak olmalıydı oysa. İş hayatı, bireyin kendisini<br />
geliştirmesi, onun üretim süreçlerine katılarak kendisini sosyalleştirmesi, aynı zamanda<br />
üretim aşamasında kendisini ve etrafını keşif etmesi için bir ortam hazırlar.<br />
İstihdam, tarih boyunca bireyler ve devletler için önemli bir sosyal sorun olmuştur. Özellikle<br />
yaşanılan büyük ekonomik krizlerde ekonomik sıkıntıları aşmada en önemli unsur<br />
olarak istihdamın azaltılması ve ücretlerin dondurulması gündeme gelir. Son yaşanılan<br />
krizde bunları sıkça görmeye başladık. Dünya ekonomisinde her şeyin sanallaşması ve<br />
ranta dayalı bir yapı oluşturması krizlerin daha sık görülmesi için bir zemin oluşturdu.<br />
Oysa bütün ekonomik faaliyetlerin girdi ve çıktılarında en önemli unsur insan emeğidir.<br />
Bunun ucuzlatılması ve hakkının verilmemesi üretilen ekonomik değerin bir kısım kişi<br />
ve kurumlarda birikmesini sağlar, buda hayatın durması ve güvensizliğin artmasını<br />
getirir.<br />
Bir taraftan iş gücünün kalitesinin arttırılması ve sürekli eğitim kapsamında bireyin<br />
yetkinliklerinin arttırılması, hem çalışanın hem de işverenin sorumluluğudur. Yaşanılan<br />
aşırı rekabet ortamı bunu gerekli kılmaktadır. İstihdamın arttırılmasında nitelikli iş<br />
gücünün istihdamı ve AR-GE’yi firmalarımız için önemli kılmaktadır. Ülkemizde ilkokuldan<br />
üniversiteye gelene kadar çocuklarımızın adeta sınavlarla meşgul edilmesi, onların<br />
kendisini mesleki ve estetik beceriler geliştirmekten mahrum etmekte, üniversite bitiminde<br />
diplomalı işsizler ordusuna katmaktadır. Eğitim sistemimiz çocuklarımızı sınava<br />
hazırlayan sistem olmaktan çıkarılmalı onları geleceğin dünyasına elleri, zihinleri ve<br />
gönüllerini iyi kullanan bireyler olarak hazırlamalıdır. Bu büyük sorun, bugün ülkemizin<br />
yaşadığı istihdam sorunlarını aşmada birinci öncelikli konu olarak görülmelidir.<br />
İstihdamın arttırılması ve sürekliliğin sağlanması yalnız başına bir ekonomik faaliyet<br />
olarak görmemeli, işin ahlaki boyutunu ihmal etmemeliyiz. Bu da bireylerin işveren<br />
olması durumunda yaşadığı geçmişi unutmaması, insanı ve ülkesi için üreteceği en<br />
önemli değerin istihdamın arttırılması ve hakkının verilmesi konusundaki çabalarının<br />
olduğunun fark ettirilmesi olarak görmeliyiz. Çalışanı ve işvereniyle hayatı daha mamur<br />
ve yaşanılır kılmak için çalışmalı ve bunun yarını da olduğunu unutmamalıyız.<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu’muzun değerli Genel Sekreteri Adem Sarı kardeşimiz<br />
yakalandığı lösemi hastalığından vefat etmiştir. Kendisinin grubumuza yaptığı katkıları<br />
unutamayız. Hastalığı sırasında değerli katkılarını esirgemeyen değerli dostlarımıza<br />
teşekkür eder, Adem kardeşimize Allahtan rahmet dileriz.<br />
Dünyan›n yaflad›¤›<br />
metalaflma, h›zl›<br />
yaflam, tüketim<br />
olgusu ve sanayideki<br />
otomasyon insan›<br />
bütün aktivitelerin<br />
ana öznesi olmaktan<br />
ç›karmaya bafllad›.<br />
Daha do¤rusu böyle<br />
bir yan›lsama hali<br />
küresel olarak<br />
yaflanmaya bafllad›.<br />
Bütün bu yap›p<br />
ettiklerimizden amaç<br />
bireyin mutlulu¤u ve<br />
bar›fl›n› sa¤lamak<br />
olmal›yd› oysa.<br />
Avni Çebi<br />
Genel Başkan<br />
OCAK-fiUBAT 2011 5
B‹ZDENHABERLER<br />
Ahmet Erkoç:<br />
“ENERJ‹ KAYNAKLARIMIZI<br />
VER‹ML‹ KULLANMALIYIZ”<br />
ENERJİ verimliği alanında yürüttüğü çalışmaları hız kesmeden sürdüren<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu, bu kez Bizbize Konuşmalar’da konuk ettiği<br />
Ahmet Erkoç tarafından verilen “Enerji Verimliliği ve Kompanzasyon” konulu<br />
seminerle bu alandaki çalışmalarına bir yenisini ekledi.<br />
Geçtiğimiz yıl düzenlenen ve 2 bin 500 okul müdürünün enerji verimliliği<br />
konusunda bilinçlenmesini amaçlayan geniş kapsamlı organizasyonun<br />
ardından çalışmalarını yoğunlaştıran MMG, ülke için en büyük katma değer<br />
oluşturacak alanlardan biri olarak gördüğü enerji verimliliği çalışmalarını<br />
sürdürüyor.<br />
MMG Genel Merkezi’ndeki “Bizbize Konuşmalar”da “Enerji Verimliliği ve<br />
Kompanzasyon” konusunda seminer veren Ahmet Erkoç, çoğu firmanın bu<br />
alanda gerekli tedbirleri almadığı için yüksek cezalarla karşı karşıya kaldığını,<br />
ayrıca ülke kaynaklarının verimli kullanılması açısından büyük zaaflara<br />
uğradığımızı ifade ederek “Bu mesele her şeyden önce bir kültür meselesidir.<br />
Kaynaklarımız halen yeterli düzeydeyken bunları etkin ve verimli şekilde kullanmanın<br />
yollarını aramazsak bu müsriflik olacaktır” dedi.<br />
Kompanzasyon konusuna değinen Erkoç, kompanzasyonu öncelikli olarak<br />
sınırlı olan enerji kaynaklarının verimli kullanılabilmesi için çözümler ortaya<br />
koyan bir uğraş olarak tanımladı. Elektrik tüketiminin dengeli ve reel veriler<br />
üzerinden ücretlendirilmesi ve firmaların reaktif kullanım denen tüketim<br />
cezasından korunabilmesi için mutlaka iyi tasarlanmış bir kompanzasyon<br />
donanımına sahip olması gerektiğini belirten Ahmet Erkoç, çıplak kullanım<br />
bedellerinin üzerine yüzde 30’lar civarında ilave edilen vergi ve diğer tüketim<br />
bedellerinin reaktif tüketim bedeliyle birlikte çok ağır bir yüke dönüşeceğini<br />
hatırlatarak firmaları bu konuda dikkatli olmaya çağırdı.<br />
MMG Bursa fiubesi’nde Teknik Gezi;<br />
“‹NEGÖL<br />
KENT MÜZES‹”<br />
KURULDUĞU günden bu yana yerli ve yabancı<br />
ziyaretçilere ev sahipliği yapan, Türkiye’de<br />
birçok kente örnek olan İnegöl Kent Müzesi,<br />
bu sefer Mimar ve Mühendisler Grubu<br />
Bursa Şubesi tarafından düzenlenen teknik geziye<br />
ev sahipliği yaptı.<br />
İnegöl Belediyesi’nin yaptığı prestijli projelerden<br />
olan İnegöl Kent Müzesi’ni hem teknik açıdan<br />
incelemek hem de gezmek maksadıyla bir<br />
teknik gezi düzenleyen Mimar ve Mühendisler<br />
Grubu Bursa Şube Başkanı Mustafa Bayraktar;<br />
“Bursa Şubesi olarak, her ay bir yere teknik inceleme<br />
gezisi düzenliyor, bu gezi ve incelemeler<br />
esnasında da aylık toplantımızı gerçekleştiriyoruz.<br />
Bu ayki gezimizde İnegöl’ü seçtik. İnegöl’ü<br />
seçmemizde İnegöl Belediyesi’nin yaptığı projeler<br />
ile İnegöl Kent Müzesi etkili oldu” dedi.<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu Bursa Şubesi yönetim<br />
kurulu üyesi olan Ali Yılmaz ise Kent<br />
Müzesi gezisinin son derece faydalı olduğunu,<br />
hem teknik açıdan hem de İnegöl kültürü açısından<br />
fayda sağladığını belirtti. Daha önce 15<br />
farklı yere gezi düzenlediklerini ve en son olarak<br />
ta Petkim Aliağa Rafinelerini gezdiklerini<br />
vurgulayan Yılmaz; İnegöl’e yaptıkları ziyarette<br />
İnegöl Kent Müzesine hayran kaldıklarını da<br />
vurguladı.<br />
İnegöl Belediye Başkanı Alinur Aktaş ise “Mimar<br />
ve Mühendisler Grubu Bursa Şubesi’nden<br />
25 kişilik bir ekip gezi ve incelemelerde bulunmak<br />
için İnegöl’e gelmek istediklerini belirtiklerinde,<br />
kendilerine İnegöl Kent Müzesini önerdik.<br />
Gelip incelediler. Hem gezdiler hem de konularıyla<br />
alakalı oldukları için bizlerden bilgi<br />
aldılar. İnegöl Kent Müzemizde kendilerine kısa<br />
bir de sunum yaptık. Çok faydalı bir gezi olduğunu<br />
belirten grup üyeleri, müzemize de<br />
hayran kaldıklarını ifade ettiler. Biz de kendilerine<br />
İnegöl Köftesi ikram ederek memnuniyetimizi<br />
belirttik. Tüm grup üyelerine teşekkür ediyorum”<br />
dedi.<br />
ANKARA KALKINMA AJANSI’NA Z‹YARET<br />
MMG Ankara Şube Başkanı Yılmaz Ada, Yönetim Kurulu Üyeleri Ömer Sami<br />
Yapıcı ve Ertuğrul Kuyrukçu görevine yeni başlayan Ankara Kalkınma Ajansı<br />
Genel Sekreteri Doç. Dr. Asım Balcı’ya hayırlı olsun ziyaretlerinde bulundular.<br />
Ziyaret esnasında MMG’nin yaptığı etkinlik ve faaliyetler hakkında Balcı’ya genel<br />
bilgiler verildi. Dergimizin dosya konularının kendi çalışma alanlarını da kapsadığını<br />
belirten Balcı, bu konularla ilgili ve uzman MMG üyeleriyle birlikte<br />
çalışmak isteğini bildirdi.<br />
MMG Ankara Şubesi’nin Ankara Kalkınma Ajansı Kurulu’nda olmasının da hem<br />
kendileri için hem de MMG için faydalı olacağını belirten Balcı, MMG Ankara<br />
Şubesi’nin kurulda yer alması için elinden geleni yapacağını ifade etti.<br />
6 M‹MAR VE MÜHEND‹S
B‹ZDENHABERLER<br />
‹fl Sa¤l›¤› ve Güvenli¤i<br />
Uzman› Birol Vural;<br />
“‹fi GÜVENL‹⁄‹<br />
KONUSUNDA<br />
Z‹HN‹YET<br />
DE⁄‹fiMEL‹”<br />
MMG’nin “Bizbize Konuşmalar” etkinliğine<br />
konuk olan İş Sağlığı ve Güvenliği Uzmanı<br />
Birol Vural, iş sağlığı ve güvenliği alanında<br />
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nca<br />
uygulamaya konan yeni düzenlemeler hakkında<br />
bilgilerini katılımcılarla paylaştı.<br />
Vural, iş güvenliği ve sağlığı konusunda yürütülen<br />
çalışmaların kanunlar nezdinde sıkı<br />
kontrol altına alınmasına rağmen, yaşanan<br />
iş kazalarında genellikle insan hatalarının<br />
rol oynaması nedeniyle etkin bir güvenliğin<br />
ancak “zihniyette” yaşanan bir değişimle<br />
mümkün olacağını belirtti.<br />
Türkiye’nin en önemli meselelerinden biri<br />
olarak ele alınması gerektiğini belirttiği iş<br />
kazaları hakkında bazı rakamlara da değinen<br />
Vural, dünya üzerinde her yıl 270<br />
milyon iş kazası yaşandığını, bu kazalarda<br />
1 milyon 825 bin kişinin hayatını kaybettiğini<br />
söyledi.<br />
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından<br />
son zamanlarda hassasiyetle yürütülen<br />
çalışmalara rağmen hala ciddi eksiklerin<br />
bulunduğuna da dikkat çeken Birol<br />
Vural, özellikle, bilinçlenmeye yönelik tanıtım<br />
filmleri konusunda hiçbir çalışma<br />
yapılmadığını, kısa vadede çözümü basit<br />
olan bu meselenin pratik ve verimli bir eğitim<br />
materyali üretebileceğini aktardı.<br />
Ayrıca genç mühendisler için önemli bir<br />
istihdam alanı sağlayacak olan iş güvenliği<br />
ve sağlığı uzmanlığı konusuna da değinen<br />
Birol Vural, orta vadede bu alanda yaklaşık<br />
25 bin mühendisin sertifikalı iş güvenliği<br />
ve sağlığı uzmanı olarak çalışabileceğini, getirilen<br />
yeni kriterlerle 50 kişi ve üzerinde<br />
personel istihdam eden iş yerlerinin bu eksikliğini<br />
kısa sürede kapatmak zorunda olduğunu<br />
söyledi.<br />
Baflbakanl›k E-Devlet Dan›flma Grubu<br />
Baflkan› Dr. A. Ramazan Alt›nok;<br />
“DÖNÜfiEN DEVLETE<br />
D‹RENEN KURUMLAR VAR”<br />
MMG tarafından düzenlenmeye başlanan “Cumartesi Söyleşileri”nin ilk programına<br />
konuk olan Başbakanlık E-Devlet Danışma Grubu Başkanı Dr. A. Ramazan<br />
Altınok, “E-Dönüşüm Türkiye Projesi: Yapılanlar, Yapılamayanlar ve 2015 Projeksiyonu”<br />
başlıklı bir sunum gerçekleştirdi.<br />
İlk olarak, vatandaşın günlük yaşamında giderek daha sık karşılaşmaya başladığı<br />
e-devlet kavramının hala kapsamlı bir tanıma kavuşmadığını belirten Altınok,<br />
“E-devlet projesi, öncelikli olarak kamu yönetimi reformunun bir alt başlığıdır.<br />
Klasik anlayışta devlet, hikmetinden sual olunmayan, sorgulanmayan bir yapıyı<br />
ifade eder. Bu noktada öne çıkan Goverment ve Govermence kavramları, teba<br />
mahiyetinde, yalnızca talimatı uygulayan vatandaş modeliyle, karşılıklı etkileşimin<br />
ağırlıkta olduğu ve devletin vatandaşa hizmet sunduğu, vatandaşın ihtiyaçlarına<br />
göre yapılandığı iki farklı olgudur ve e-dönüşüm çalışmaları, bunlardan ikincisinin<br />
kapsamı dahilindedir” dedi.<br />
Tamamlanan ve yürürlükte olan e-devlet projeleriyle ilgili bilgileri aktaran Altınok,<br />
yeni bir “yönetişim” yaklaşımını beraberinde getiren bu uygulamaların sanıldığı<br />
gibi teknik çalışmalardan ibaret olmadığını, çok geniş alanlarda yankı bulduğunu,<br />
zihniyette ve siyasi yapılanmada köklü değişiklikleri beraberinde getirecek<br />
sonuçlar doğurduğunu belirtti. Altınok, bu projelerin Başbakalanlık E-Devlet Danışma<br />
Grubu Başkanlığı’nca yürütüldüğünü, fakat daha geniş çaplı bir organizasyona<br />
ve teşkilat yapısına gerek duyulduğunu söyledi.<br />
E-Devlet uygulamalarında ilk 10 arasında yer alan ülkelerde bu yapılanmanın nasıl<br />
sağlandığına dair örnekler veren Altınok, sözlerine şöyle devam etti: “ Birleşmiş<br />
Milletlerin yayınladığı e-devlet indeksinde ilk 10’a giren ülkelere baktığınızda iki<br />
ortak özellik görüyorsunuz. Biri, hepsinin Anglo-Sakson kökenli oluşu. Dolayısıyla<br />
devlet algısında da farklılıklar var. Mesela kamu yönetiminde performans ölçümü<br />
buralarda önemli bir kriter teşkil ediyor. Diğer özellik ise e-devlet koordinasyon<br />
kurulu doğrudan cumhurbaşkanına bağlı. Ve cumhurbaşkanı, son 10 yıldır,<br />
hiç aksatmadan e-devlet danışma grubunun toplantılarına başkanlık ederek projeleri<br />
ilk ağızdan öğreniyor. Dolayısıyla siyasi yapılanmada da köklü değişiklikleri<br />
beraberinde getirmesi bakımından büyük öneme sahip olan e-devlet dönüşümüne<br />
en üst siyasi makam tarafından öncülük edilmesi verimli sonuçlar doğuruyor.”<br />
Dr. A. Ramazan Altınok, mevzuat ve yapılanma konusunda telafi edilmesi gereken<br />
eksikliklerin yanı sıra e-devlet projeleri kapsamında yaşanan dönüşüme mevcut<br />
siyasi teşkilatın ve kurumların da direnç gösterdiğine işaret etti. Hayata geçirilecek<br />
bir projenin, yüzlerce çalışanıyla faaliyet gösteren bir müdürlüğün, hatta bakanlığın<br />
bile “3,5 inçlik bir harddiske sığdırılması” anlamına gelebileceğini belirten<br />
Altınok, e-devlet dönüşüm sürecinde karşılaşılan en ciddi sorunun bu değişime<br />
kurumlar tarafından gösterilen direnç olduğunu söyledi.<br />
8 M‹MAR VE MÜHEND‹S
B‹ZDENHABERLER<br />
TÜRK‹YE'DE MOB‹L<br />
TEKNOLOJ‹LER VE<br />
GEL‹fi‹M SEYR‹<br />
Ali Bayraktar;<br />
“DEPREM ‹NSANLI⁄A<br />
HAYAT VER‹R”<br />
MİMAR ve Mühendisler Grubu’nca düzenlenen Bizbize Konuşmalar’a<br />
konuşmacı olarak katılan Ali Bayraktar, yığma yapı mühendisliğinin tarihsel<br />
süreçte gelişimi ve depreme dayanıklı yapılar konusunda bilgi verdi.<br />
Sismik Güçlendirme Merkezi Genel Müdürü Ali Bayraktar, yapı tekniği<br />
ve yığma yapı mühendisliği konusundaki çalışmalarını yürütürken arkeolojik<br />
verilerden azami istifade ettiğini, yıllara yayılan araştırmaları sürdükçe<br />
antik çağlarda bir “bilge adam” tarafından uygulanan temel sisteminin<br />
günümüzde en güvenilir sistem olduğunu fark ettiğini ifade etti.<br />
Yapı mühendisliği alanının deprem bilimiyle yakın ilişki içinde bulunduğunu<br />
belirten Ali Bayraktar, depremin bugüne dek yanlış bir şekilde algılandığını,<br />
depremle birlikte yaşama yolları tıkanan insanın depremi kötü<br />
bir şey gibi addettiğini söyledi. Yeryüzünde hayat için birinci dereceden<br />
önem arz eden suyun ancak yüzde 0,06’sının insanlar tarafından kullanılabildiğini,<br />
bu suyun da yeryüzünde sürekli devam eden depremler sayesinde<br />
yer altı kayaçlarında dolaşarak mineral zenginliğe kavuştuğunu,<br />
bu durum yaşanmadığı takdirde insanlığın su kaynaklarının ortadan kalkacağını<br />
sözlerine ekleyen Ali Bayraktar, yeryüzünde hiçbir şeyin fuzuli<br />
olmadığını hatırlattı.<br />
Yığma yapı mühendisliği konusundaki araştırmalarını tarihin eski dönemlerine<br />
doğru derinleştiren Ali Bayraktar, Roma Mimarisi’nin karakteristik<br />
özelliklerini taşıyan ve ilginç bir tecelli ile sadece Anadolu’da bulunan<br />
temel tekniğinin deprem sırasında kesişen dalgalar halinde yapıları<br />
sarsan “p” ve “s” dalgalarını aynı anda nötralize etme özelliğine sahip olduğunu<br />
fark etmiş. Küçük parçalı kayaçların temel olarak kullanıldığı bu<br />
teknikte zeminden bağımsız inşa edilen bina, büyük kütleli bloklar üzerinde<br />
yükseliyor ve bu durum da depremin yıkıcı dalgalarının küçük<br />
parçalı kayaçlarca emilirken zemin üzerindeki kısmın ise sarsıntıyla birlikte<br />
esnek bir hal kazanması yapıyı depremin yıkıcı etkisinden yalıtmış<br />
oluyor. Bu modeli örnekleriyle açıklayan Ali bayraktar, 1400 yıllık Dikilitaşı’nda,<br />
1700 yıllık Çemberlitaş’ın da, kadim tarihlere uzanan Kabe’nin<br />
de aynı teknikle inşa edildiğini söyledi. Kur’an-ı Kerim’den ve diğer kutsal<br />
metinlerden alıntılar da yapan Ali Bayraktar, statik hesaplamaları bakımından<br />
kusursuz olduğunu belirttiği Kabe’yi inşa eden Hz. İbrahim’in bu<br />
tekniğin en iyi örneklerini sunduğunu, daha sonra Roma tarafından Anadolu<br />
coğrafyasında sürdürüldüğünü ve nihayet Mimar Sinan’la en güzide<br />
eserlerini verdiğini kaydetti.<br />
MİMAR ve Mühendis Grubu tarafından düzenlenen<br />
“Bizbize Konuşmalar” programında konuşmacı olarak<br />
ağırlanan Ahmet Okutan verdiği bilgilerle Türkiye’nin<br />
mobil teknolojiler sektörü için çok büyük bir pazar<br />
olduğunu, bilinç düzeyi yüksek bir kullanıcı kitlesinin<br />
bu alandaki gelişmeleri takip ettiğini söyledi. Türkiye’de<br />
mobil teknolojilere öncülük eden alanın GSM<br />
sektörü olduğunu ifade eden Ahmet Okutan, “Türkiye’de<br />
mobil teknolojilerin kullanılmaya başladığı tarih<br />
olarak ilk GSM operatörünün 80 bin abonesiyle faaliyete<br />
başladığı 1994 yılını kabul edebiliriz. Sonraki<br />
yıllarda hızlı bir yükseliş gerçekleşti ve günümüzde<br />
62 milyon abonesi olan bir GSM sektörü ortaya çıktı.<br />
Bu da Türkiye’de mobil teknolojilerin yüksek oranda<br />
kullanıldığını gösteren bir veridir” dedi.<br />
Bu gelişim sürecinde teknolojik uygulamaların ve kullanıcı<br />
eğilimlerinin de ciddi değişimler geçirdiğini söyleyen<br />
Okutan, sektördeki firmalar arasında büyük bir<br />
inovasyon rekabeti yaşandığını, bir zamanlar sektörün<br />
en güçlü aktörü olan Nokia firmasının bugün Apple’la<br />
sektörü paylaşmak zorunda kaldığını, bunun ana<br />
nedeninin ise yeni teknolojilerin çok farklı uygulamalarla<br />
uyumla halde kullanılabildiğini, esnek yazılımların<br />
günümüz piyasasında daha avantajlı durumda olduğunu<br />
ifade etti.<br />
Kullanıcı profili açısından meydana gelen başlıca değişimler<br />
arasında ise GSM operatörlerinin kısa mesaj<br />
(SMS) servislerinin giderek daha yoğun kullanılması.<br />
Özellikle 15-25 yaş arası kullanıcı kesiminin kısa mesajı<br />
daha yoğun kullandığını belirten Ahmet Okutan,<br />
meydana gelen bir diğer değişimin ise kullanım amaçları<br />
bakımından yaşandığını söyledi. Ahmet Okutan,<br />
önceden ağırlıklı olarak iletişim aracı olarak kullanılan<br />
mobil teknolojilerin günümüzde internet erişimi,<br />
sosyal ağlara giriş, video izlemek gibi pek çok farklı<br />
maksatlarla kullanıldığını ifade ederek “teknoloji bağımlılığı”<br />
olgusuna işaret etti.<br />
10 M‹MAR VE MÜHEND‹S
B‹ZDENHABERLER<br />
Prof. Dr. Sadettin Ökten;<br />
“‹NSAN<br />
B‹R DE⁄ERLER<br />
S‹STEM‹NE BA⁄LI<br />
OLMALIDIR”<br />
MİMAR ve Mühendisler Grubu tarafından düzenlenen<br />
Bizbize Konuşmalar'a katılan Prof. Dr.<br />
Sadettin Ökten, katılımcılara “Şehir, İnsan ve Mimari”<br />
başlıklı bir seminer verdi.<br />
Kültür, insan, inanç, estetik ve irade üzerine çarpıcı<br />
tespitlerde bulunan Prof. Dr. Sadettin Ökten,<br />
farklı değerlerle inşa edilmiş çok kutuplu medeniyetler<br />
haritası üzerinde en belirgin müştereklerin<br />
“mutsuzluk” ve “memnuniyetsizlik” olduğunu belirterek<br />
-kırılgan- ilişkilere dayanan bir çağda bulunduğumuzu,<br />
hırs ve hükmetme arzusu içinde,<br />
anlık, derinlikten uzak varoluş hamleleriyle bir<br />
bunalım toplumuna dönüştüğümüzü söyledi.<br />
Toplumları ayakta tutan değerlerin şekil itibariyle<br />
yaşamakla birlikte temsil ettiği manadan uzaklaşması<br />
durumunda anlamını ve işlevini yitireceğini<br />
söyleyen Prof. Dr. Sadettin Ökten, “İnsan, varlık<br />
olarak, bir değerler sistemine bağlı yaşamak zorundadır.<br />
Bu değerler sistemi insan tarafından aranır,<br />
istenir, yoksa inşa edilir ya da inananlar için aşkın<br />
bir kaynaktan gelir” sözleriyle önemli bir gerçeğe<br />
işaret etti.<br />
Sahip olunan değerlerin hayata yansımaması durumunda<br />
ütopik bir hal aldığını ve içinin boşaldığını<br />
da belirten Ökten, mevcut değerlerin hayata<br />
yansıtılmasıyla insana şekil veren çevrenin ve çevreyi<br />
“kurgulama” ihtirası içinde bulunan insanın<br />
içiçe bir etkileşim halinde bulunduğunu ortaya<br />
koyduktan sonra İslam Medeniyeti'nin son dönemlerde<br />
kendi değerlerini hayata yansıtamaması<br />
sebebiyle “yok sayılma” noktasına geldiğini söyledi.<br />
MMG’den Teknik Gezi;<br />
“TURK‹SH ENGINEER CENTER (TEC)”<br />
MİMAR ve Mühendisler Grubu TEC-Turkish Engine Center’ın Sabiha Gökçen<br />
Havaalanı’nda bulunan motor bakım merkezine bir teknik gezi düzenleyerek<br />
TEC merkezinde teknik incelemelerde bulundu.<br />
İlk olarak TEC Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Bilal Ekşi tarafından bilgilendirilen<br />
25 kişilik MMG heyeti bu brifingde TEC’in yapısı, faaliyet alanları,<br />
teknik kabiliyetleri, pazardaki hedefleri ve gelecek vizyonuyla ilgili bilgi edindi.<br />
Türk Hava Yolları Teknik ve Pratt - Whitney ortaklığında kurulan Turkish Engine<br />
Center’ın bu yıl 80 uçak motoru bakımı yapmayı hedeflediklerini belirten<br />
Bilal Ekşi bir uçak motorunun ortalama 2.5 milyon dolara onarıldığını, bu hedefi<br />
tutturmaları neticesinde bölge ülkeleri arasında önemli bir role sahip olacaklarını<br />
belirtti. HABOM (Havacılık Bakım Onarım ve Modifikasyon Merkezi)<br />
projesinin ilk ayağı olarak faaliyete geçen TEC, ilk uçak motorunu 2010<br />
Ocak ayında teslim etmişti.<br />
Türk Hava Yolları’nın kapasitesini ikiye katlayacak bir master planı çerçevesinde<br />
tasarlanan HABOM projesi kapsamında halen yürütülen ağır bakım ve hat<br />
bakım servislerinin uluslar arası standartlara uygun olarak verildiğini ve Turkish<br />
Engine Center’ın faaliyete geçmesiyle birlikte bu kabiliyetlere yenilerinin eklendiğini<br />
belirten Bilal Ekşi, Türk Sivil Havacılık sektörünün yükselişte olduğunu<br />
söyledi.<br />
Ağırlıklı olarak THY’ye hizmet veren TEC’in müşteri portföyü arasında Sun Express,<br />
BH Airlines, Sky Airlines firmalarının yanı sıra sektörde öncü pek çok<br />
firma yer alıyor.<br />
MMG ‹zmir fiubesi’inde Seminer;<br />
“‹fi SA⁄LI⁄I VE GÜVENL‹⁄‹”<br />
MMG İzmir Şubesi, düzenlediği etkinlikte Metalürji Mühendisi A. Serdar<br />
Anlaş’ı konuk ederek “İş Güvenliğinde Başarı Öyküleri, Ağır Sanayide<br />
Kazasızlık Projeleri” konulu seminerde bu alanda yapılan çalışmaları<br />
ve ortaya çıkan istatistikleri MMG’li mimar ve mühendislerle<br />
paylaştı. Seminerde iş güvenliğinin tarihine değinerek söze başlayan A.<br />
Serdar Anlaş, İngiltere’de madenlerde meydana gelen çocuk ölümleri<br />
nedeniyle alınan tedbirlerin iş güvenliği konusunda bir temel teşkil ettiğini<br />
söyledi. Yeni sömürge arayışı içinde olan emperyalist bir imparatorluğun<br />
kendi ulusundan olmayan işçileri köle olarak madenlere çalıştırmak<br />
şeklinde ortaya koyduğu ‘iş güvenliği’ tedbirlerinin günümüzde<br />
insani amaçlara hizmet ettiğini de vurgulayan Anlaş “Türkiye’de bu konuda<br />
alınması gereken uzun bir yol” olduğunu söyledi.<br />
Son zamanlarda iş güvenliği alanında uygulanan mevzuatın son derece<br />
katı ve işçi ve işveren açısından ciddi yükümlülükler barındıran bir<br />
yapıda olduğunu hatırlatan Anlaş, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın<br />
konuyu çok ciddiye aldığını ve işveren ve işgörenlerin mevzuata<br />
mutlaka uyması gerektiğini söyledi.<br />
12 M‹MAR VE MÜHEND‹S
B‹ZDENHABERLER<br />
THY Teknik A.fi. Genel Müdürü Doç. Dr. ‹smail Demir;<br />
“UÇAK ÜRETMEK B‹R‹K‹M VE TECRÜBE ‹STER”<br />
MMG TARAFINDAN DÜZENLENEN KAHVALTILI TOPLANTIDA KONUfiAN THY TEKN‹K A.fi. GENEL MÜDÜRÜ DOÇ.<br />
DR. ‹SMA‹L DEM‹R HAVACILIK SEKTÖRÜ HAKKINDA ÖNEML‹ B‹LG‹LER VERD‹. KEND‹ UÇA⁄IMIZI YAPMA<br />
PROJES‹N‹N ÖNEML‹ B‹R PROJE OLDU⁄UNU BEL‹RTEN DEM‹R, “BÜTÜN DÜNYADA OLDU⁄U G‹B‹ B‹R ÇEK‹RDEK<br />
OLUfiMADAN, B‹R KR‹T‹K KÜTLEYE GEL‹NMEDEN, B‹R YAN SANAY‹N‹N VARLI⁄INDAN SÖZ ED‹LMEDEN, BELL‹ B‹R<br />
ENTELEKTÜEL B‹R‹K‹M OLMADAN BU ‹fiE G‹R‹fiMEN‹N ÇOK ANLAMLI OLMADI⁄ININ B‹L‹NMES‹ GEREK‹R,” DED‹.<br />
MİMAR ve Mühendisler Grubu, geleneksel olarak düzenlediği<br />
kahvaltı toplantıların Aralık ayı etkinliğinde THY Teknik A.Ş.<br />
Genel Müdürü Doç. Dr. İsmail Demir’i konuk etti. Toplantıda<br />
konuşan Doç. Dr. İsmail Demir THY Teknik A.Ş. bünyesinde<br />
yürütülen çalışmaların yanı sıra sivil havacılıkta yaşanan teknik<br />
gelişmeleri katılımcılarla paylaştı.<br />
Mimar ve Mühendisler Grubu Genel Başkanı Avni Çebi, açılış<br />
konuşmasında özellikle son yıllarda hızlı bir gelişim süreci yakaladığını<br />
belirttiği THY’nin en önemli hamlesi olarak tanımladığı<br />
THY Teknik A.Ş.’nin göz dolduran çalışmalar yürüttüğünü<br />
ifade etti. Genel Başkan Avni Çebi, sivil havacılık alanında bireysel<br />
teşebbüsleriyle tanınan Nuri Demirağ'ı da anmak gerektiğini,<br />
sivil havacılıkta bugün gelinen noktada Nuri Demirağ'ın<br />
payı olduğunu hatırlattı.<br />
“Havacılığın Mutfağı: Türk Hava Yolları”<br />
THY Teknik A.Ş. Genel Müdürü Doç. Dr. İsmail Demir, konuşmasında,<br />
Türkiye’de sivil havacılık çalışmalarının tarihine değindi.<br />
Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Türkiye’ye uygulanan ambargo<br />
neticesinde “Uçağını Kendin Yap” projesinin başlatıldığını<br />
ve havacılık çalışmalarının ciddi şekilde ele alınmaya başladığını<br />
söyleyen Demir, kendisinin de aynı dönemde uçak mühendisi<br />
olmaya karar verdiğini belirtti. THY’nin, uluslar arası standartlarda,<br />
uzman kadrosu ve gelişmiş teknik kabiliyetiyle sivil<br />
havacılığın merkezinde bulunduğunu söyleyen Demir, son derece<br />
komplike bir yapıya sahip olan havacılık hizmetlerinin teknik,<br />
eğitim, donanım ve istihdam gibi çok çeşitli kollardan beslendiğini<br />
ve bunların her birinin kusursuz olmasının bir zorunluluk<br />
olduğunu ifade etti.<br />
“Kendi uçağımızı üretme fikri<br />
üzerinde iyice düşünmemiz gerek”<br />
Doç. Dr. İsmail Demir, son zamanlarda kendi uçağımızı üretmemiz<br />
konusunda yapılan tartışmalara ve bu alanda yürütülen<br />
çalışmalara da değindi. “Türkiye’de uçak imalatı ve havacılık<br />
sanayi gibi konular konuşulduğunda bütün dünyada olduğu gibi<br />
bir çekirdek oluşmadan, bir kritik kütleye gelinmeden, bir yan<br />
sanayinin varlığından söz edilmeden, belli bir entelektüel birikim<br />
olmadan bu işe girişmenin çok anlamlı olmadığının bilinmesi<br />
gerekir. Örneğini isterseniz, F-16 meselesine bakabilirsiniz.<br />
F-16 üreteceğiz diyerek montaj hatları kurduk. İlerleyen<br />
süreçte belli sayıdaki F-16 montajı bittikten sonra ise –acaba<br />
bu TAI tesislerini ne yapacağız?- diye kendimize sorduk. Gelinen<br />
noktada ise TAI adında belli bir teknik birikim elde etmiş<br />
bir kuruluşumuz var fakat etraftan parça-bölük gelen işlerle büyümeye,<br />
gelişmeye çalışıyor.”<br />
“Yeni bir proje: HABOM”<br />
THY’nin teknik gereksinimlerini karşılayacak bir yapıya duyduğu<br />
ihtiyaç neticesinde 2006 yılında kurulan THY Teknik<br />
14 M‹MAR VE MÜHEND‹S
A.Ş.’nin kısa sürede yabancı ortaklıklar için cazip bir<br />
müessese haline geldiğinin altını çizen İsmail Demir,<br />
tüm bu gelişimin belli bir potansiyelin oluşması ve talebin<br />
ortaya çıkması neticesinde sağlandığını hatırlattı.<br />
“Türk Hava Yolları filosu, THY Teknik A.Ş.’nin bağımsız<br />
bir şirket olmasının ardından iki kat artış kaydetti. Personel<br />
sayımızı, yüzde 20’ler civarında sağladığımız bu<br />
artışın sürmesi için son dönemlerde ciddi bir istihdama<br />
yönelmiş bulunuyoruz."<br />
THY’nin yeni projesi HABOM (Havacılık Bakım-Onarım<br />
Merkezi) kapsamında yürütülen çalışmalara da değinen<br />
Genel Müdür Demir, Sabiha Gökçen Uluslararası<br />
Havalimanı’nda kurulacak uçak bakım onarım tesislerinin<br />
372 bin m 2 ’nin üzerinde bir alana inşa edileceğini ve<br />
HABOM Projesi kapsamında kurulacak tüm bakım<br />
onarım tesislerinde 3 bin 500’e yakın kişiye istidam sağlanmasının<br />
hedeflendiğini belirtti. İsmail Demir, HA-<br />
BOM Projesi kapsamında dar ve geniş gövdeli uçaklar<br />
için uçak gövde bakımı, motor bakımı ve komponent<br />
bakımı hizmetlerinin verilmesinin planlandığını, Sabiha<br />
Gökçen Uluslararası Havalimanı kurulacak tesislerde<br />
bakım hizmeti sunulan uçak tipleri için her üç segmentte<br />
(uçak, motor ve komponent) de bir mükemmeliyet<br />
merkezi olması hedeflendiğini söyledi.<br />
“Havacılık sektöründen<br />
alınan pay arttırılacak”<br />
Kurulacak uçak ve komponent bakım hangarları için<br />
yapılması planlanan toplam yatırım yaklaşık 500 milyon<br />
Amerikan Doları (USD) bulacağını belirten İsmail<br />
Demir, “uçak ve komponent bakım-onarım pazarından<br />
2020 yılında 1 milyar USD büyüklüğünü geçen bir pay<br />
almayı hedefliyoruz” dedi. Demir “Türk Hava Yolları<br />
Teknik A.Ş. kurucusu olacağı HABOM Projesi’nin daimi<br />
hissedarı olmayı hedefliyor ve buna ek olarak, bu yeni<br />
yatırımları uluslararası bir ortak girişim şeklinde gerçekleştirmeyi<br />
de ciddi bir seçenek olarak değerlendiriyor.”<br />
“İnsan kaynakları<br />
konusunda sıkıntı yaşıyoruz”<br />
Havacılık sektörünün çok keskin kurallar ve standartlar<br />
çerçevesinde hizmet ürettiğini belirten İsmail Demir, bu<br />
standartların yakalanmasında eğitimli personelin katkısının<br />
büyük olduğunu ifade etti. İsmail Demir, Türkiye’de<br />
eğitimli personel konusunda ciddi sıkıntılar bulunduğunu,<br />
mühendislerin özellikle dil konusunda yetersiz<br />
kaldıklarını da belirterek bu durumda üniversitelerin<br />
de sorumluluğu bulunduğunu söyledi. Havacılık<br />
sektörüne eleman temin etmeyi amaçlayan okulların<br />
açıldığını fakat bu öğrencilerin eğitim müfredatı ve gereksinimleriyle<br />
ilgili kendilerine danışılmadığını söyleyen<br />
İsmail Demir, “Havacılık sektörü için eleman yetiştiren<br />
bir eğitim kurumunun, bu sektörün hangi nitelikte<br />
personele ihtiyaç duyduğunu sormamasını garip buluyoruz”<br />
sözleriyle bu konudaki görüşlerini belirtti.<br />
Program sonunda Mimar ve Mühendisler Grubu Genel<br />
Başkanı Avni Çebi tarafından THY Teknik A.Ş. Genel<br />
Müdürü Doç. Dr. İsmail Demir’e ve toplantıya sponsor<br />
olarak katkı sağlayan Ütopya Mimarlık Genel Müdürü<br />
Serhan Sarıpınar’a plaket hediye edildi.<br />
Seyhun Recep Özkara;<br />
“E-T‹CARET BÜYÜMEYE<br />
DEVAM EDECEK”<br />
MMG Bizbize Konuşmalar programında İdeaSoft Genel<br />
Müdürü Seyhun Recep Özkara’yı ağırladı. Türkiye’de ve<br />
dünyada her sektörden firmanın elektronik ticarete ağırlık<br />
vermeye başladığını ve ürünlerini ya da hizmetlerini internet<br />
üzerinden pazarlamaya başladığını ifade eden Seyhun<br />
Recep Özkara, Türkiye genelinde e-ticaret cirosunun milyar<br />
dolarlarla ifade edilecek hacme ulaştığını söyledi. Özkara,<br />
“2010 yılı, Türkiye’de e-ticaret hacminin en yüksek noktaya<br />
ulaştığı yıl olarak kayıtlara geçti. İlk 9 ayda, bankalar<br />
arası kart merkezinin ortaya koyduğu verilere göre 10.5<br />
milyar TL tutarında internet alışverişi gerçekleşmiştir” dedi.<br />
Özkara, yeni yıla yaklaştığımız bu günlerde bu rakamın 13<br />
milyar TL’ye ulaşması beklendiğini sözlerine ekledi.<br />
“Güvenli Alışveriş”<br />
Türkiye’nin elektronik ticaret geçmişinde tüketiciyi tedirgin<br />
eden durumlar yaşandığını, günümüzde ise koşulların<br />
güven veren bir zemine oturduğunu belirten Seyhun Recep<br />
Özkara, 3D Security olarak bilinen ve şifreli kullanımı<br />
zorunlu kılan sistemle birlikte kredi kartının çalınması ya<br />
da kaybolması durumunda bile, kart şifresi bilinmediği<br />
sürece alışveriş yapılamadığını, bunun da tüketici lehine<br />
olduğunu söyledi.<br />
E-ticaretin sağladığı diğer bir kolaylık ise anlık olarak kalite<br />
ve fiyat kıyaslaması imkânı sunması. İnternet otamından<br />
ürün veya hizmetlerini pazarlamaya çalışan firmaların kalite<br />
ve fiyat bilgilerinin hızlı şekilde paylaşılıyor ve bu da rekabeti<br />
tetikleyerek tüketici lehine sonuçlar doğuruyor.<br />
Ulaştığı hacim göz önüne alındığında elektronik ticaretin<br />
göz ardı edilemeyecek boyutlarda olduğunu hatırlatan<br />
Seyhun Recep Özkara, buna rağmen bilişim suçları ya da<br />
elektronik ticaretle ilgili kapsamlı bir yasa bulunmadığını,<br />
bunun ciddi bir eksiklik olduğunu söyledi.<br />
“Kalifiye Personel Sıkıntısı Var”<br />
E-ticaret çözümleri sunan bir firmanın genel müdürü<br />
olarak, sektörün bir diğer sıkıntısına değinen Özkara,<br />
mühendislik fakültelerinden mezun olan bilgisayar mühendisi<br />
ya da matematik mühendisi gençlerin özel sektördeki<br />
deneyim eksikliği ve aldıkları eğitimin sadece temel düzeyde<br />
oluşu nedeniyle nitelikli personel bulmakta güçlük<br />
yaşadıklarını da belirtti.<br />
OCAK-fiUBAT 2011 15
B‹ZDENHABERLER<br />
Çal›flma ve Sosyal Güvenlik Bakan›<br />
Prof. Dr. Ömer Dinçer:<br />
“N‹TEL‹KL‹ ‹fi<br />
GÜCÜ ÜRETMEL‹,<br />
‹NSAN ODAKLI<br />
ÇALIfiMA HAYATI<br />
OLUfiTURMALIYIZ”<br />
M‹MAR VE MÜHEND‹SLER GRUBU TARAFINDAN<br />
DÜZENLENEN KAHVALTILI ÇALIfiMA TOPLANTISINA<br />
KONUfiMACI OLARAK KATILAN ÇALIfiMA VE SOSYAL<br />
GÜVENL‹K BAKANI PROF. DR. ÖMER D‹NÇER<br />
‹ST‹HDAM VE ‹fi HAYATI ‹LE ‹LG‹L‹ ÖNEML‹ AÇIKLA-<br />
MALARDA BULUNDU. ÇALIfiMA HAYATINDA YAfiANAN<br />
ZORLUKLAR, ‹fiS‹ZL‹K VE ‹ST‹HDAM, KAYIT DIfiILIK, ‹fi<br />
SA⁄LI⁄I VE GÜVENL‹⁄‹, SOSYAL GÜVENL‹K SORUN-<br />
LARI VE SEND‹KAL HAKLAR G‹B‹ KONULARA DE⁄‹NEN<br />
BAKAN D‹NÇER, “ÇALIfiMA HAYATININ EN ÖNEML‹<br />
SORUNU ‹fiS‹ZL‹K VE ‹ST‹HDAM ALANINDA<br />
YAfiANMAKTADIR,” DED‹.<br />
‹fiS‹ZL‹K ve istihdam konusunda verdiği bilgiler arasında<br />
Türkiye’nin kendine özgü koşulları olduğunu ifade eden Çalışma<br />
ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer şunları kaydetti:<br />
“Öncelikle şunu söyleyelim, bizim batılı ülkelerden farklı bir<br />
istihdam profilimiz var. Şu anda batı ülkelerinde istihdam<br />
oranları yüzde 60 civarında ve 2020 yılına kadar bu oranı<br />
yüzde 75’e çıkarmayı planlıyorlar. Batıda işsizlik dendiğinde<br />
çalışmakta olduğu işini kaybeden insanlardan ya da artık o işi<br />
yapamayacak kişilerden bahsetmiş olursunuz. Ülkemizde ise<br />
istihdam oranı yüzde 44’lerde ve işgücüne katılma oranı çok<br />
düşük; yaklaşık yüzde 50 civarında. Yani çalışma çağına gelen<br />
insanların ancak yarısı iş talep ederken bundan daha azı istihdam<br />
edilebilmekte. Bir diğer konu ise ekonomimizin büyüyor<br />
olması. 2003 yılından itibaren batılı ülkelerden farklı olarak<br />
sağladığımız yüzde 8 civarındaki büyüme sayesinde her yıl<br />
yaklaşık 550 bin kişiye istihdam sağladık. Küresel ekonomik<br />
kriz sürecinde tüm dünyada olduğu gibi bizde de işsizlik arttı<br />
ama diğer ülkelerden farklı olarak bizde istihdam da arttı ve<br />
2008 yılında küçülen ekonomiye rağmen 83 bin kişiye istihdam<br />
sağladık. Peki, işsizlik oranı niçin arttı? Çünkü çok genç<br />
bir nüfusumuz var. Her yıl yaklaşık 850 bin kişi çalışma çağına<br />
geliyor. 29 yaş ve altında bulunan nüfusumuzun oranı ise<br />
yüzde 52. Bunlar çalışmaya hayatına dâhil olduklarında sadece<br />
belirli bir oranda istihdam edilmesi bile çok önemli bir meseleden<br />
bahsediyor oluruz.”<br />
İnsan odaklı bir çalışma hayatı tesis etmek zorundayız<br />
Mevcut sorunları değerlendirirken çalışma hayatında esnek bir<br />
yaklaşıma sahip olunması gerektiğini belirten Bakan Dinçer,<br />
Türkiye’de insanların iyi koşullarda çalışmakta olduğu işleri<br />
koruma ve işyeri değiştirme konusuna direnç gösterme eğiliminde<br />
olduklarını belirterek farklı çalışma modellerini, esnek<br />
çalışma yöntemlerini artık değerlendirmeye almamız gerektiğini<br />
vurguladı. Bu durumun “hayat boyu öğrenme” kavramına<br />
yabancı iş gücünün doğal eğilimi olduğunu söyleyen Bakan<br />
Dinçer, sürekli gelişim içinde olan, mesleki gelişimini çalışma<br />
hayatı boyunca sürdüren kimselerin ekonomiye daha fazla<br />
katkı sağlayacağını, bu sayede belli bir iş ya da işyerindeki varlığını<br />
koruma konusundaki dirence gerek kalmayacağını, nitelikli<br />
iş gücünün her zaman değer üretebileceğini söyledi.<br />
Kıdem tazminatı yalnızca işverenin sorunu değil<br />
Ömer Dinçer, sosyal hak ve yükümlülükler konusuna da değinerek<br />
güncel meseleler arasında yer alan kıdem tazminatı konusuna<br />
değindi. Dinçer, “Kıdem tazminatı bu ülkede sadece<br />
işverenin sorunu gibi algılanıyor. Ama ben bir başka gerçekten<br />
16 M‹MAR VE MÜHEND‹S
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan’ı Prof. Dr. Ömer Dinçer’e Mimar ve<br />
Mühendisler Grubu Genel Başkanı Avni Çebi tarafından plaket takdim edildi.<br />
Mevcut sorunları değerlendirirken çalışma<br />
hayatında esnek bir yaklaşıma sahip<br />
olunması gerektiğini belirten Bakan Dinçer,<br />
Türkiye’de insanların iyi koşullarda<br />
çalışmakta olduğu işleri koruma ve işyeri<br />
değiştirme konusuna direnç gösterme<br />
eğiliminde olduklarını belirterek farklı<br />
çalışma modellerini, esnek çalışma<br />
yöntemlerini artık değerlendirmeye<br />
almamız gerektiğini vurguladı<br />
bahsetmek istiyorum. 2009 yılında 2.5 milyon insan işten çıktı<br />
veya işini değiştirdi. Bu insanların sadece yüzde 8’i kıdem<br />
tazminatı alabildi. Bu öncelikle çalışanların sorunudur. Bugün<br />
pek çok alt işveren hizmet üretirken yıllık dönemlerde faaliyet<br />
göstermesi nedeniyle çalışanların kıdem tazminatını ödememektedir,”<br />
dedi. Konuyu çeşitli örneklerle açıklayan Bakan<br />
Dinçer istihdam artışı sağlanması için hükümet tarafından sağlanan<br />
teşvikleri kıdem tazminatını ödeme gücünden mahrum<br />
olan işletmelerin kullanamadığını ifade etti. “Herkes açısından<br />
önemli bir sorun teşkil eden kıdem tazminatı meselesini çözelim<br />
diyoruz, buna da karşı çıkıyorlar. Muhalefet karşı çıkıyor,<br />
işçi sendikaları karşı çıkıyor, işveren sendikaları karşı çıkıyor.<br />
Peki, o zaman istihdam sorununu nasıl çözeceğiz?” diyerek<br />
günlük politikalar ve küçük çıkarlar peşinden giderek ülkenin<br />
önemli meselelerinin çözülemeyeceğini belirtti.<br />
18-20 bin işçi belediyelerden ücretlerini alamıyor<br />
Bakan Dinçer, “Bizim tahminimiz, 18-20 bin kişi arasında işçi<br />
belediyelerden ücretlerini alamıyor. Çünkü belediyeler başka<br />
yerlerde yaşayan hemşehrilerini kendi nüfuslarına kaydettirmişler.<br />
Ona göre yüksek ücretler alıyorlarmış ve ona göre de<br />
istihdam kapasitesi oluşturmuşlar. Ama Adrese Dayalı Kayıt<br />
Sistemi sebebiyle her ilin, ilçenin, beldenin nüfusu gerçek hale<br />
dönüşünce ciddi oranda birçok beldenin nüfusu düştü. Gelirlerin<br />
düşmesi sebebiyle belediyeler işçilerin ücretlerini ödeyemez<br />
hale geldi.”<br />
Kayıt dışılıkla mücadele<br />
Bakan Dinçer, kayıt dışılıkla ilgili çok ciddi mücadele ettiklerinin<br />
altını çizerek, “Türkiye, yüzde 44 civarında istihdamda<br />
kayıt dışılık yaşıyor. 2002 yılında kayıt dışılık oranı yüzde<br />
52 idi. Bir puanlık kayıt dışılığın bu ülkeye maliyeti, 820 milyon<br />
lira,” dedi.<br />
Türkiye'de 16 milyon 200 bin civarında kayıtlı çalışanın bulunduğunu<br />
anlatan Dinçer, ancak çalıştığını ifade eden insan<br />
sayısının 23 milyonu bulduğunu belirtti.<br />
İş kazaları ve meslek hastalıklarının yüzde yüze yakın oranda<br />
önlenebilir hususlar olduğunu ifade eden Dinçer, tedbirlerin<br />
alınmaması halinde bunun maliyetinin de yüksek olduğunu<br />
söyledi. Dinçer, “Türkiye, her yıl sadece 200 milyon liralık iş<br />
kazasını önlemek üzere yatırım yapsaydı, 4 milyar liralık tasarruf<br />
sağlayacaktı,” dedi.<br />
Programın ardından basınınsorularınıda yanıtlayan Çalışma<br />
ve Sosyal Güvenlik Bakan’ı Prof. Dr. Ömer Dinçer’e Mimar ve<br />
Mühendisler Grubu Genel Başkanı Avni Çebi tarafından plaket<br />
takdim edildi.<br />
OCAK-fiUBAT 2011 17
HABER<br />
“GEL‹fiEN TÜRK‹YE’DE<br />
DE⁄‹fiEN ‹ST‹HDAM”<br />
TÜRK‹YE’N‹N SON YILLARDAK‹ EN ÖNEML‹<br />
SORUNLARINDAN B‹R‹ OLAN ‹ST‹HDAM, “‹NSAN<br />
KAYNAKLARI PANEL‹ 2011”DE MASAYA YATIRILDI.<br />
MARMARA ÇALIfiANLAR FEDERASYONU (MÇF) VE<br />
GLOBALCV.COM ‹fiB‹RL‹⁄‹NDE DÜZENLENEN<br />
PANELDE, KAMU VE ÖZEL SEKTÖRÜN ÖNDE GELEN<br />
‹S‹MLER‹ DÜZENLENEN OTURUMLARDA ‹ST‹HDAM<br />
VE ‹ST‹HDAMIN YAPISAL SÜREÇLER‹N‹<br />
‹NCELEYEREK ÇÖZÜM ÖNER‹LER‹NDE BULUNDU.<br />
‹ST‹HDAM, iş hayatındaki değer yargıları ve ilkeler gibi<br />
önemli konuların tüm yönleriyle tartışıldığı panele, çeşitli kamu<br />
kurum ve kuruluşlarının bürokrat ve temsilcileri ile muhtelif<br />
odalar ve meslek örgütleri yöneticileri katıldı. Ayrıca akademisyenler<br />
ve 350’yi aşkın firmanın üst düzey yöneticileri ve insan<br />
kaynakları profesyonelleri de panelde hazır bulundu.<br />
“Gelişen Türkiye’de Değişen İstihdam” üst başlığı ile düzenlenen<br />
panelin “İstihdam Politikalarının İş Dünyasına Yansımaları” başlıklı<br />
1. oturumunda, oturum başkanı İstanbul Üniversitesi İktisat<br />
Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sedat Murat, Türkiye Cumhuriyet<br />
Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Dr. İbrahim Turhan, İŞKUR<br />
İstanbul İl Müdürü Muammer Coşkun, Avea İletişim Hizmetleri<br />
CEO’su Erkan Akdemir, ADECCO Türkiye Başkanı Tibet Eğrioğlu<br />
yer aldı.<br />
“Türkiye’de İnsan Kaynakları Profili ve Etik Değerler” konulu<br />
2.oturumda ise oturum başkanı Marmara Üniversitesi İktisadi<br />
ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. İbrahim<br />
Öztürk , İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet<br />
Cevat Acar , THY Genel Müdür Yardımcısı Kazım Çalışkan,<br />
UTESAV Başkanı ve İTO Yönetim Kurulu Üyesi İsrafil Kuralay,<br />
Colin’s – Loft İnsan Kaynakları Direktörü Dr. Abdurrahman<br />
Baş konuşmacı olarak katıldı.<br />
Kamu, işveren ve insan kaynakları sektöründen katılımcıları bir<br />
araya getiren panelde, Türkiye’de çalışma hayatının sorunlarına<br />
ve bu sorunlardan en önemlisi istihdama dikkat çeken konuşmacılar<br />
istihdamın bugününe ve yapısına dikkat çekerken, çözüm<br />
bekleyen konular üzerinde ise önemli açıklamalarda bulundu.<br />
Merkez Bankası Başkan Yardımcısı İbrahim Turhan, Türkiye’nin<br />
enflasyon konusunda dünyada istisna bir ülke olduğunu belirterek,<br />
“Bizim gibi 20 yıllık bir dönem boyunca yüksek kronik enflasyonla<br />
yaşamış çok az ülke vardır. Biz de istediğimiz seviyeye<br />
gelemedik” dedi. Marmara Çalışanlar Federasyonu’nun, GlobalCV<br />
ile ortaklaşa düzenlediği İnsan Kaynakları Paneli’nde konuşan<br />
Turhan, Merkez Bankası’nın temel amacının, fiyat istikrarını<br />
sağlamak ve kalıcı kılmak olduğunu söylerken, ancak fiyat<br />
istikrarının hiçbir zaman büyüme ve istihdamı destekleme ile<br />
çelişmemesi gerektiğini anlattı. Turhan, küresel krizde ihracatın<br />
18 M‹MAR VE MÜHEND‹S
“Gelişen Türkiye’de Değişen İstihdam” üst başlığı ile düzenlenen<br />
panelin “İstihdam Politikalarının İş Dünyasına Yansımaları”<br />
başlıklı 1.oturumunda, oturum başkanı İstanbul Üniversitesi<br />
İktisat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sedat Murat, Türkiye<br />
Cumhuriyet Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Dr. İbrahim<br />
Turhan, İŞKUR İstanbul İl Müdürü Muammer Coşkun,<br />
AVEA İletişim Hizmetleri CEO’su Erkan Akdemir,<br />
ADECCO Türkiye Başkanı Tibet Eğrioğlu yer aldı.<br />
“Türkiye’de İnsan Kaynakları Profili ve Etik Değerler” konulu<br />
2.oturumda ise oturum başkanı Marmara Üniversitesi İktisadi<br />
ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. İbrahim<br />
Öztürk , İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof.<br />
Dr. Ahmet Cevat Acar , THY Genel Müdür Yardımcısı Kazım<br />
Çalışkan, UTESAV Başkanı ve İTO Yönetim Kurulu Üyesi<br />
İsrafil Kuralay, Colin’s – Loft İnsan Kaynakları Direktörü<br />
Dr. Abdurrahman Baş konuşmacı olarak katıldı.<br />
olumsuz etkilenmesi nedeniyle Türkiye’de de işsizliğin arttığını<br />
da belirterek, “Türkiye’de işsizlik yüzde 14,8’e kadar çıktıktan<br />
sonra kriz önceki seviyelere doğru bir iniş sürecine geçildi. Türkiye’de<br />
toparlanmanın çabuk olduğunu görüyoruz” diye konuştu.<br />
Turhan, 1981-2003 yılları arasında Türkiye'nin ortalama büyüme<br />
hızının yüzde 3 olarak gerçekleştiğini hatırlatarak, “Zaten bu<br />
süre içinde nüfus yüzde 2,5 arttı. Yani doğal büyüme de artan<br />
tüketimle bu civarlarda olacaktı” dedi ve söz konusu dönemde<br />
insan kaynaklarının verimli kullanılamadığına dikkat çekti.<br />
Türkiye'yi “25 milyonluk işgücüne sahip ve her yıl 1 milyon kişiye<br />
iş bulmak zorunda olan bir ülke” şeklinde tanımlayan Turhan,<br />
2005'ten 2010'a kadar Avrupa'da işsizliğin yüzde 7,3'ten<br />
10,1'e, ABD'de yüzde 5'ten 9,8'e çıktığını, Türkiye'de ise 1,7<br />
puan artarak yüzde 11,6'ya yükseldiğini hatırlatarak, “Türkiye<br />
daha çabuk toparlandı. Bu, ülkedeki ekonomik avantajlardan<br />
kaynakladı” şekline konuştu.<br />
Panel’de konuşan Avea CEO’su Erhan Akdemir, Avea olarak istihdama<br />
yönelik çalışmalarının olduğunu ve çalışan sayısının 2<br />
yıl içinde yüzde 50 artarak 3 bine ulaştığını söyledi. Akdemir,<br />
2011’dede çalışan sayısının yüzde 20 artacağına dikkat çekti.<br />
Akdemir, bayiler ve teknik servislerle birlikte toplam çalışan sayılarının<br />
35 bini bulduğunu söyledi. GSM sektörünün 30 milyar<br />
dolarlık büyüklüğe ulaştığını dile getiren Akdemir, son iki<br />
yılda bin 500'e yakın yeni personel istihdam ederek kadrolarını<br />
3 bine çıkardıklarını aktardı. 2012 sonuna kadar kadrolarına<br />
600 kişiyi daha ekleyeceklerini bildiren Akdemir, sektörde bir ilki<br />
gerçekleştirerek Ar-Ge merkezi kurduklarını, burada 250<br />
mühendisin çalıştığını kaydetti. Halen 20 farklı şirketi bünyelerinde<br />
toplayıp bir kuluçka sistemi gibi çalışarak Türkiye'nin tanıdık<br />
olmadığı bir iş modeline geçeceklerini duyuran Akdemir,<br />
bu yıl bir de pazarlama akademisi kuracaklarını açıkladı. Her<br />
yıl 10 bin stajyerin çalışmak için Avea'ya başvurduğunu da sözlerine<br />
ekledi. Akdemir, dünyada hızla yayılan evden çalışma tarzını<br />
GSM operatörü Avea’nın da benimsediğini belirterek. Söz<br />
konusu yöntemin maliyetleri düşürdüğünü, özellikle bayanların<br />
verimi arttırdığını vurguladı.<br />
İŞKUR İstanbul İl Müdürü Muammer Coşkun yaptığı konuşmada;<br />
“Girişimci ruh ne kadar artarsa işsizlik de o kadar aşağılara<br />
inecektir; hedefimiz 2011’de 5 bin kişiye girişimcilik eğitimi vermek”<br />
dedi. Bunun dışında İŞKUR tarafından verilen mesleki eğitimlerde<br />
hedefledikleri rakamın 2011 yılı içerisinde 32 bin kişiyi<br />
mesleki eğitime almak olduğunun altını çizdi.<br />
4441 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nun geçici 10. maddesinde<br />
değişikliğe gidilmesi hakkında da açıklamalarda bulunan İŞKUR<br />
İstanbul İl Müdürü Muammer Coşkun yeni düzenlemelerde işvereninde<br />
işçinin de karlı olacağının sinyallerini verdi. Coşkun,<br />
uzun süren konuşmasını işverenlere ithafen söylediği “Biz İŞKUR<br />
olarak bu devletin garson kurumuyuz. Daha önceden tozlu ve<br />
topraklı tabelalara sahip bir iş ve işçi bulma kurumuydu. Ama<br />
bize gelmiş olan hizmet alıyor. Hizmetin karşılığında ise kasasında<br />
parası kalıyor. Eğer bizimle çalışmak istiyorlarsa kapımız<br />
açık” sözleriyle noktaladı.<br />
OCAK-fiUBAT 2011 19
HABERANAL‹Z<br />
ORMAN VASFINI TAM<br />
OLARAK KAYBETMİŞ<br />
ORMAN ARAZİLERİNİN<br />
DURUMU (2B)<br />
2B ARAZİLERİ SADECE “ŞEHİR, KASABA VE KÖY YAPILARININ TOPLU<br />
OLARAK BULUNDUĞU YERLEŞİM ALANLARI”NI KAPSAMAMAKTADIR.<br />
2B ARAZİLERİ DENDİĞİNDE AKLA İLK OLARAK BU TÜR YERLERİN<br />
GELMESİNİ OLSA OLSA BU YERLERDEKİ OLUŞMASI MUHTEMEL RANT<br />
OLARAK SÖYLEYEBİLİRİZ.<br />
YILMAZ ALUÇ Harita Yük. Müh.<br />
20 M‹MAR VE MÜHEND‹S
ÜLKEMİZDE özellikle son on yılda<br />
kentsel yaşamı daha iyi hale getirmek<br />
için yapılan mevzuat düzenlemeleri<br />
had safhadadır. Kuşkusuz<br />
bunların başında 5216 sayılı “Büyükşehir<br />
Belediyesi Kanunu” , 5747 sayılı “Büyükşehir<br />
Belediyesi Sınırları İçerisinde İlçe<br />
Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik<br />
Yapılması Hakkında Kanun” gibi kanunlar<br />
toplumsal yaşamanın temelini oluşturan<br />
şehircilik olgusunda bütün yapıları tamamlanmaya<br />
çalışılmıştır. Şehircilik hizmetlerini<br />
vatandaşa sağlayan en önemli<br />
kamu tüzel kişiliklerinin başında belediyeler<br />
gelmektedir. İşte tam bu noktada belediyeler<br />
vatandaşa hizmet sağlarken bir<br />
kısım yasal yükümlülükleri de yerine getirmekle<br />
yükümlüdür. Biryandan imarlı<br />
alanlara hizmet götürme yükümlülüğü<br />
olan belediye diğer yandan da imarsız yapılaşmanın<br />
olduğu mahalleler bütününe<br />
de 21. yüzyıl dünyasında adeta hizmet götürme<br />
bakımından bir çıkmaz içindedir.<br />
İmarsız yapılaşmaların birçok sebepleri<br />
var olmakla beraber konumuzla alakalı<br />
olması bakımından orman vasfını tamamen<br />
kaybetmiş 2B kapsamındaki orman<br />
arazilerine bireylerin ruhsatsız olarak yapı<br />
yapmaları bir nevi işgal etmeleriyle yeni<br />
binalar türemesidir.<br />
Orman Bakanlığı’nca öteden beri yürütülmekte<br />
olan “orman vasfında olmayan bazı<br />
arazilerin orman sınırları dışına çıkarılması”<br />
çalışmalarının tarihini 1945 yılına<br />
kadar götürebiliriz. Bu konuda ilk yasal<br />
düzenleme 1970 yılında anayasada (1961<br />
Anayasası) yapılan değişikliklere paralel<br />
olarak 1974 yılında çıkarılan 1744 Sayılı<br />
Kanunla yapılmıştır. 1982 yılında kabul<br />
edilen mevcut anayasamızda, 1961 Anayasa’sının<br />
ormanlarla ilgili hükümleri aynen<br />
benimsenmiştir. 1961 Anayasa’sındaki<br />
orman vasfının kaybedilme tarihi 15<br />
Ekim 1961 iken bu tarih 1982 Anayasa’sında<br />
31 Aralık 1981 tarihine çekilmiştir.<br />
2003 yılında yapılan ancak cumhurbaşkanınca<br />
tekrar görüşülmek üzere TBMM’ye<br />
geri gönderilen anayasa değişikliği metninde<br />
de 31 Aralık 1981 tarihi aynen korunmuştur.<br />
2B Arazileri sadece konut alanı olan araziler<br />
olmamakla beraber bu tip arazilerin<br />
tanımını irdeleyelim. Anayasa ve yasalara,<br />
6831 Sayılı Orman kanunu’nun 2B maddesine<br />
göre; 31 Aralık 1981 tarihinden önce<br />
bilim ve fen bakımından orman niteliğini<br />
tam olarak kayıp etmiş yerlerden tarla,<br />
bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık,<br />
fıstıklık (antep fıstığı, çam fıstığı) gibi çeşitli<br />
tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak<br />
gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar<br />
olduğu tespit edilen araziler ile şehir,<br />
kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu<br />
yerleşim alanları 2B arazileri<br />
olarak adlandırılmıştır.<br />
Tanımdan da anlaşılacağı üzere 2B arazileri<br />
sadece “şehir, kasaba ve köy yapılarının<br />
toplu olarak bulunduğu yerleşim alanları”nı<br />
kapsamamaktadır. 2B arazileri<br />
dendiğinde akla ilk olarak bu tür yerlerin<br />
gelmesi olsa olsa bu yerlerdeki oluşması<br />
muhtemel rant olarak söyleyebiliriz. Bu<br />
tür arazilerin gerçek sahibi devlet olmakla<br />
beraber ilgili yasalara göre 2B arazileri,<br />
orman kadastro kesin sonuçlarına ve<br />
yasaya göre hak sahibi olan şağilleri (işğal<br />
ederek kullananları) ve yasada belirtilen<br />
şehir kasaba, köy yerleşim yerlerindeki<br />
toplu yerleşim arazileri yasal şağilleri,<br />
orman 2B kadastrosunda kullandıkları<br />
şağili oldukları orman sayılmayan aksine<br />
tarım arazisi olan ve yerleşim yeri arazileri<br />
hak sahibi olarak kadastro tutanağına<br />
yazılanlar, diğer yasal şartlarada sahip<br />
iseler 2B arazilerinde ilgili yasalara göre<br />
hak sahibidirler.<br />
Türkiye’de ilgili bakanlığın açıklamasına<br />
göre 2B arazisi toplamda 250 bin hektar<br />
olduğu ifade edilmektedir. Bilindiği üzere<br />
üç bakanlığın ortak çalışması ile 2B çalışmaları<br />
yürütülmektedir. Çevre ve Orman<br />
Bakanlığı koordinasyonunda Maliye Bakanlığı<br />
ve Bayındırlık ve İskan Bakanlığından<br />
oluşmaktadır. İlk olarak Tapu Kadastro<br />
Genel Müdürlüğü tarafından bu kapsamdaki<br />
arazilerin durum tespiti yapılarak<br />
envanterleri güncel olarak oluşturulmuştur.<br />
Milli Emlak Genel Müdürlüğü’nce<br />
envanter tespiti yapılan 2B arazilerinin<br />
değerleri tespit edilmektedir. Bu işlemler<br />
yapılırken arazilerin devlet adına sahibi<br />
Orman Genel Müdürlüğü ile gerekli iletişim<br />
kurularak yasal mevzuatın altyapı çalışmalarının<br />
yürütüldüğü izlenmektedir.<br />
Meclise şubat ayı içerisinde gelecek yasa<br />
tasarısında 2B arazileri hak sahiplerine şu<br />
şekilde verilmesi planlanmaktadır. Yeni<br />
yasa ile rayiç bedel komisyonu ile bina ve<br />
tesisleri fiilen kullananlar yer, mevkii, rayiç<br />
gibi hususları dikkate alarak her taşın-<br />
OCAK-fiUBAT 2011 21
HABERANAL‹Z<br />
Orman arazileri konusunda tüm kamu kurum ve<br />
kuruluşlarının yetki ve yükümlülükleri tekrar düzenlenerek<br />
siyasi gelecek uğruna geleceğimiz olan ormanlarımız bir oy<br />
uğruna peşkeş çekilmesinin önüne geçilmiş yasal<br />
düzenlemeler ve yaptırımlar yapılması gerekmektedir.<br />
maz için ayrı değer tespiti yapılacaktır.<br />
Teşkil edilecek satış komisyonu ile de tüm<br />
satış işlemleri yapılacaktır. Satış bedeline<br />
arazinin değerine ve işgalin kullanım süresine<br />
göre ecri misilde ekleneceği gözlemlenmiştir.<br />
SONUÇ VE ÖNERİLER<br />
1. Özellikle şehir ve kasabalarda 2B arazisi<br />
olup da yerleşim yeri olmuş mahalle<br />
kurulmuş alanlar zaten imarsız yapılar olduğu<br />
için belediyelerin yetkisinde olan<br />
ketsel dönüşüm yapma yetkisi bu alanlarda<br />
öncelik verilmesi ve bu alanlara da uygulanması<br />
zorunlu olmalıdır. Her zilyedin<br />
kentsel dönüşüme katılması zorunlu hale<br />
getirilmesi ve belediye tüzel kişiliklerinin<br />
2B alanlarında 5 yıl içinde kentsel dönüşüm<br />
yapması zorunlu hale getirilmelidir.<br />
2. Belediyeler bankalar ile işbirliği yaparak<br />
2B arazileri için yapılacak kentsel dönüşüm<br />
projelerinde uzun vadeli konut finansmanı<br />
olarak adlandırılan MORTGAGE<br />
sistemi ilk olarak ülkemizde bu alanlarda<br />
uygulanabilir. Böylece dar gelirli olarak<br />
adlandırılan hak sahiplerinin bu projeye<br />
katılmaları teşvik edilmiş olacaktır.<br />
3. Ayrı ayrı değer tespiti yapılan 2B arazilerinin<br />
devlet eliyle rayiç değeri tespiti yapılması<br />
yerine kendi alanlarında uzmanlaşmış<br />
bağımsız gayrimenkul değerleme<br />
uzmanlarına rayiç değer tespitleri yaptırılarak<br />
belediyelerden de görevlilerin olduğu<br />
devlet adına teşkil edilen satış komisyonunca<br />
kontrollerinin yapılarak onaylanan<br />
bir rayiç bedel tespiti yapılması daha<br />
faydalı olacaktır. Şöyle ki kredi ihtiyacı<br />
olan hak sahibi bankaya başvurduğunda<br />
değer tespitinin tekrar yapılması gündeme<br />
gelmesi kaçınılmazdır.<br />
4. 2B sorununun çözümüne anayasa değişikliğiyle<br />
başlansa da geçmişte yapılan<br />
yasal düzenlemeler ve yargı kararları da<br />
dikkate alınarak yasal altyapının çok iyi<br />
hazırlanması gerekir. 5831 sayılı Kanunla<br />
yapılan değişiklikler genelde teknik altyapının<br />
oluşturulmasına yönelik olup bu yasa<br />
2B alanlarının satışına imkan vermemektedir.<br />
5. Her şeyden önemlisi, tabir yerindeyse,<br />
kangren haline gelmiş bu sorun, geçmişte<br />
yapılan hatalar da dahil, sade vatandaşa<br />
her yönüyle açıkça anlatılmalıdır. Ülkemizin<br />
orman varlığının korunması ve geliştirilmesi<br />
için faaliyet gösteren sivil toplum<br />
kuruluşları da sorunun çözümüne<br />
katkı sağlamaları gerekir.<br />
6. 40 yıldır çözüm bekleyen 2B sorunu çözümsüz<br />
kaldıkça, “Nasıl olsa bir gün bu<br />
sorun çözülür biz de bu işten karlı çıkarız”<br />
düşüncesinde olanlar ormanlarımızı tehdit<br />
etmeye devam edeceklerdir. Çözümsüzlüğün,<br />
bu kamu arazilerini bedelsiz<br />
olarak kullananların dışında, hiç kimsenin<br />
menfaatine olmadığını düşünmekteyiz.<br />
7. Siyasi ve sosyal bütün toplumsal kesimler<br />
2B sorununun çözümünde kamu yararına<br />
olacak bir formül üzerinde uzlaşmalıdırlar.<br />
Bir daha bu konunun gündeme<br />
gelmemesi için, mevcut Anayasamızın<br />
169. ve 170. maddelerinde yer alan “Orman<br />
sınırlarının daraltılması”na dair hükümler<br />
yeniden düzenlenmelidir.<br />
8. Yapılacak bu yasal düzenleme orman<br />
arazileri ve sınırları konusunda bir milat<br />
olarak kabul edilmelidir.<br />
9. Ülkemizde ihtiyaç olması halinde orman<br />
kadastrosunun tekrar yapılarak güncel<br />
bir kadastro çalışması yapılmalı ve bu<br />
çalışmalar farklı teknolojik harita üretim<br />
yöntemleri (fotoğrametrik ve uydu fotoğrafları)<br />
ile sınırlar belli periyotlarda güncellenmelidir.<br />
10. Orman arazileri konusunda tüm kamu<br />
kurum ve kuruluşlarının yetki ve yükümlülükleri<br />
tekrar düzenlenerek siyasi gelecek<br />
uğruna geleceğimiz olan ormanlarımız<br />
bir oy uğruna peşkeş çekilmesinin<br />
önüne geçilmiş yasal düzenlemeler ve<br />
yaptırımlar yapılması gerekmektedir.<br />
22 M‹MAR VE MÜHEND‹S
HABERANAL‹Z<br />
Piri Reis Harita Derneği Başkanı Harita Mühendisi Selami Balcı<br />
“YAPILAŞMANIN OLDUĞU<br />
2B ARAZİLERİ KENTSEL<br />
DÖNÜŞÜM İÇİN MİLAT”<br />
SON BİRKAÇ YILDIR ÜZERİNDE ÇOK KONUŞULAN VE BÜYÜK BİR<br />
EKONOMİK GETİRİ BEKLENEN 2B ARAZİLERİ İLE İLGİLİ BİLİNMESİ<br />
GEREKENLERİ, GETİRİLERİNİ PİRİ REİS HARİTA DERNEĞİ BAŞKANI VE<br />
HARİTA MÜHENDİSİ SELAMİ BALCI İLE KONUŞTUK. TBMM’DE<br />
YENİDEN GÜNDEME GELEN 2B ARAZİLERİNİN EKONOMİK GETİRİSİNİN<br />
OLACAĞINI BELİRTEN BALCI, “YAPILAŞMANIN OLDUĞU 2B ARAZİLERİ<br />
KENTSEL DÖNÜŞÜM VE MORTGAGE İÇİN BİR MİLATTIR,” DEDİ.<br />
2B arazi ne demektir? Hangi bölgelerimizde<br />
daha yoğun yer almaktadır? Miktar<br />
olarak söylendiği kadar fazla mıdır?<br />
2B, Orman kanunun 2. maddesi B fıkrasıdır.<br />
6831 sayılı Orman Kanunun 2B maddesine<br />
göre; 31 Aralık 1981 tarihinden önce<br />
bilim ve fen bakımından orman niteliğini<br />
tam olarak kayıp etmiş yerlerden tarla,<br />
bağ, bahçe, meyvelik, zeytinlik, fındıklık,<br />
fıstıklık (antep fıstığı, çam fıstığı) gibi çeşitli<br />
tarım alanları veya otlak, kışlak, yaylak<br />
gibi hayvancılıkta kullanılmasında yarar<br />
olduğu tespit edilen araziler ile şehir, kasaba<br />
ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu<br />
yerleşim alanları 2B arazileri olarak<br />
adlandırılmıştır. Orman Kadastro Komisyonları’nca<br />
orman sınırları dışına çıkarılan<br />
alanları ifade etmektedir. Orman sınırları<br />
dışına çıkarma işlemi büyük çoğunlukla<br />
Hazine adına yapılmaktadır. Bu araziler<br />
Maliye Hazinesi adına tescilli olsun veya<br />
olmasın Maliye Hazinesinin sayılmaktadır.<br />
Türkiye genelinde orman vasfını yitirmiş<br />
arazi kapsamında 473 bin hektarlık arazi<br />
bulunuyor. 2-B arazilerinin bulunduğu iller<br />
sıralamasında, 45 bin 548 hektarlık<br />
arazi ile Antalya birinci sırada yer alıyor.<br />
Antalya'yı Balıkesir, Mersin, Adapazarı,<br />
Muğla ve İstanbul takip ediyor. İstanbul<br />
içinde ise 2B arazileri en çok, Beykoz,<br />
Ümraniye, Sultanbeyli, Kartal, Pendik,<br />
Eyüp, Gaziosmanpaşa, Çatalca Silivri ilçelerinde<br />
bulunmaktadır İstanbul’da 100.000<br />
den fazla parselin kadastrosu yapılmıştır.<br />
2B yasasının tarafı olan kamu kurumları<br />
nelerdir? Ne kadar hazırlıklılar ve uygulamada<br />
ne gibi sorunlar yaşanabilir?<br />
2B Orman Kanunu’nun bir maddesi olduğuna<br />
göre Orman Bakanlığı yani Orman<br />
İşletme Müdürlükleri (Orman Kadastro<br />
Komisyonları) bu maddeye göre daha önce<br />
orman olan alanların, orman vasfını yitirdiğinden<br />
orman sınırı dışına Hazine adına<br />
çıkardığından (1744 sayılı yasada eski<br />
tapu sahipleri adına da çıkarma olmuştur)<br />
diğer kurum Maliye Bakanlığı yani Milli<br />
Emlak Müdürlüğüdür. Sorun bu yerlerin<br />
tapuya geçirilmesidir. Tapuya aktarılmayan<br />
bu tür yerlerin değerlendirilmesi söz<br />
24 M‹MAR VE MÜHEND‹S
konusu değildir. Bunun için kadastro çalışması<br />
yapılmıştır. İstanbul genelinde,<br />
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü özel<br />
sektörden hizmet satın alarak (ölçüm-hesaplama-çizim)<br />
Orman İdaresinin de katılımı<br />
ile tüm İstanbul’daki 2B arazilerinin<br />
kadastrosunu yaparak bu arazilerin fiili<br />
kulanım durumları ile kim veya kimler tarafından<br />
kaç yıldan beri kullanıldığını,<br />
üzerinde varsa binalarında tespitlerini yaparak,<br />
Maliye Hazinesi adına tapuya tescilini<br />
sağlama çalışmasını bitirme aşamasındadır.<br />
Yeni yasa çalışmasında Toplu<br />
Konut İdaresi ve belediyeler de bu tip arazilerin<br />
değerlendirilmesinde söz sahibi olmaları<br />
söz konusudur.<br />
Neden 2B arazi diye bir sorun veya kavram<br />
ortaya çıkmıştır? 2B arazileri insanlar<br />
tarafından nasıl kullanılmaya başlandı?<br />
2/B arazileri çok eskiden beri tarla, bağ,<br />
bahçe, zeytinlik, meyvelik olarak kullanıldığı<br />
halde, orman idaresince ormanlar<br />
haritaya bağlanırken bu araziler orman<br />
bütünlüğünü bozmasın diye orman olarak<br />
değerlendirilmiş daha sonra bu yerler orman<br />
sınırları dışına çıkarılmış alanlar olduğu<br />
ve sahiplerince kullanılmasına devam<br />
edildiği gibi, ormandan açılmış yerlerin<br />
geçen zaman içinde niteliğinin değişmesi<br />
(şehirleşme gibi) nedeniyle orman<br />
sınırı dışına çıkarılan araziler olabilmektedir.<br />
Bu ayrımı yapmak son derece zordur.<br />
Özellikle yapılaşmanın olduğu arazilerin<br />
tekrar orman olması neredeyse imkânsız<br />
gibidir.<br />
2B arazilerinin devlet tarafından sahiplerine<br />
satışı sonrası yeni bir çarpık yapılaşma<br />
veya imar sorunları gündeme gelebilir<br />
mi? Bu alanlar yerleşime açık alanlar mıdır?<br />
Bu alanlarda çarpık yapılaşmanın olmaması<br />
için neler yapılmalıdır?<br />
Bu tür arazilerin satışı mutlak surette sıkı<br />
bir disipline bağlı olmalıdır. Yapılaşan yerler<br />
bir ölçüde satılmalı, diğer yerlerde fiili<br />
kullanıcılara satış belli bir metrekare ile<br />
sınırlandırılmalı, planlanmalı insanca yaşanabilir<br />
mekân ve çevre oluşturulmalı<br />
ekonomiye bu şekliyle kazandırılmalıdır.<br />
Ayrıca ilgili yasa tasarısında şöyle denilmektedir:<br />
“Tarım arazileri dışında kalan,<br />
üzerinde yapılaşma bulunan ve kentsel<br />
dönüşüm projeleri kapsamında değerlendirilmesi<br />
talep edilen yerlerden maliye<br />
Kentleşmenin olduğu 2B<br />
arazilerinde çözümden<br />
kaçınmak bu alanlarda<br />
yaşayanları kaderlerine terk<br />
etmek anlamına gelecektir.<br />
Bu vatandaşların da kent<br />
yaşamına entegrasyonu<br />
sağlanmalıdır. Yasal<br />
boşluklar giderilerek<br />
ulusumuzun en büyük<br />
sermayelerinden olan orman<br />
arazileri her ne sebepten<br />
olursa olsun işgaline kamu<br />
otoriteleri göz<br />
yummamalıdır.<br />
bakanlığınca uygun görülen taşınmazlar,<br />
hak sahipleri ve hakları da belirtilmek sureti<br />
ile 1319 sayılı kanunun 29. maddesine<br />
göre belirlenen asgari metrekare birim<br />
değeri üzerinden öncelikle toplu konut<br />
idaresi başkanlığına, talebinin olmaması<br />
halinde büyükşehirlerde büyükşehir belediyelerine,<br />
büyükşehir belediyelerinin talebinin<br />
olmaması halinde ilgili belediyelere,<br />
diğer yerlerde ilgili belediyelere devredilebilir.”<br />
Ülkemizde 5216 sayılı yasa kapsamında<br />
belediyelere kentsel dönüşüme<br />
yetki verilmiştir. Özellikle dar gelirli vatandaşlar<br />
tarafından işgale edilen kısımlar<br />
için kentsel dönüşüm projeleri geliştirilebilir.<br />
Bunun içinde vatandaşın finansman<br />
ihtiyacı yasal olarak düzenlenmiş<br />
mortgage (uzun vadeli konut finansmanı )<br />
sistemi ile karşılanması gündeme gelebilir.<br />
Kentleşmenin olduğu 2B arazilerinde<br />
çözümden kaçınmak bu alanlarda yaşayanları<br />
kaderlerine terk etmek anlamına<br />
gelecektir. Bu vatandaşların da kent yaşamına<br />
entegrasyonu sağlanmalıdır. Yasal<br />
boşluklar giderilerek ulusumuzun en<br />
büyük sermayelerinden olan orman arazileri<br />
her ne sebepten olursa olsun işgaline<br />
kamu otoriteleri göz yummamalıdır.<br />
2B arazilerinin ekonomik getirisi sizce ne<br />
kadar olacaktır? Bu getiri ülke ekonomisine<br />
büyük katkısı olacak mıdır?<br />
20 milyar dolar gelir getirmesi beklenen<br />
473 bin hektarlık araziden 50 bin civarında<br />
kısmının kadastro ve güncelleme çalışmaları<br />
tamamlandığı ifade edilmektedir.<br />
İlgili yasa tasarısında edinilen bilgilere<br />
göre kadastronun ardından Orman Bakanlığı<br />
2B arazilerini 'orman' kapsamı dışına<br />
çıkarması öngörülmektedir. Maliye<br />
Bakanlığı da Hazine arazisi olarak öncelikle<br />
hak sahiplerine satması planlanmaktadır.<br />
Arazilerde 5 yıl kullanım şartı<br />
aranacak. Hak sahiplerinden müracaat<br />
sırasında 10 bin liraya kadar başvuru bedeli<br />
alınması, bedelin en az yüzde 10'u<br />
ödenmesi ve 5 yıl taksit yapılması öngörülmektedir.<br />
İşgal tazminatı da 10 yıldan 5<br />
yıla inmesi ve ağaçlandırılabilecek yerler<br />
ise yeniden Orman Bakanlığı'na verilmesi<br />
planlanmaktadır.<br />
Arazilerin bedelsiz işgal edilmesi önüne<br />
geçilecek, ikinci el piyasası hareketlenecek<br />
ve bu arazilerdeki konutlardan Emlak<br />
Vergisi alınabilecek.<br />
2B arazileri tahmin edilen rakamların çok<br />
üstünde bir getiri demektir. Yapılaşmanın<br />
olduğu 2B arazilerinde eğer olduğu gibi<br />
fiili kullanıcılarına satış yapılırsa 5 bin m 2 ,<br />
10 bin m 2 , 20 bin m 2 gibi kullanıcılarına satışlar<br />
yapılacak. Devlet m 2 başına 1 birim<br />
gelir elde ederse, satıştan sonra satın<br />
alan 500 birim kazanacak, bu alanlarda<br />
kamu tüzel kişilikleri eliyle kentsel dönüşüm<br />
yapılırsa Devlet ekonomiye 5 bin birim<br />
katkı sağlayacak ülke ekonomisi büyük<br />
yarar görecektir.<br />
OCAK-fiUBAT 2011 25
M‹MARLIK<br />
GÜNÜMÜZ CAMİ<br />
MİMARİSİ ÜZERİNE<br />
DÜŞÜNCELER -I-<br />
MEHMET İŞCİ / Mimar<br />
Adak Işığı<br />
Sıcak yaz göklerinde<br />
Önde uzanan ovada<br />
Birden bir ışık sağdan<br />
Bir ışık soldan çıkar<br />
Ve bunlar<br />
Şimşek hızıyla birbirlerine ulaşırlar<br />
Bunu halk adak için uğur sayar<br />
Derler: Leyla ile Mecnun buluştular<br />
Bu göz açıp kapama anında<br />
Ne varsa dile muradında<br />
Mutlak yerine gelir arzun<br />
Yerde kavuşmayanlar gökte kavuşurlar<br />
Ve bir uğurlu anda<br />
Kavuşmak isteyenleri kavuştururlar<br />
Sezai Karakoç<br />
26 M‹MAR VE MÜHEND‹S
“Allah'›n mescidlerini ancak, Allah'a ve ahiret gününe (ruhu ölmeden evvel Allah'a<br />
ulaflt›rma gününe) îmân eden ve namaz› ikame eden ve zekât veren ve Allah'tan<br />
baflkas›ndan korkmayan kimseler imar eder. ‹flte onlar›n böylece hidayete erenlerden<br />
olmas› umulur.(Tevbe,18)”<br />
CAMİ KAVRAMI VE İSLAMIN<br />
SANAT VE ESTETİĞE YAKLAŞIMI<br />
Cami; toplayıcı, toplayan, kaplayan, müslümanların<br />
ibadet gayesiyle toplandıkları<br />
yer, ibadet mekanıdır."Câmi" terimi "(cemaatleri)<br />
bir araya getiren mescid" anlamındaki<br />
"el-mescidü'l-câmi"den kısaltılarak<br />
sonradan kullanılmaya başlanmıştır.<br />
Kur'an'da, hadislerde ve ilk tarihî kaynaklarda<br />
"câmi" yerine "mescid" kelimesi<br />
geçmektedir. "Mescid", "secde edilen<br />
yer" anlamında bir mekân ismidir. Namazın<br />
başka rükünleri de olmasına rağmen<br />
ibadet edilen yer, önemine binaen secdeye<br />
izafe edilmiştir. İnsanın daha ilk yaratılışında<br />
şahit olduğu secde (el-Bakara,<br />
2/34) hürmet ve tazimin en güzel ifadesidir.<br />
Hz. Peygamber (s.a.s) onu, kulun Allah'a<br />
en yakın anı olarak vasıflandırmıştır.<br />
(Nesâî, Tatbik, 78) İçinde Allah'a ibadet<br />
edilen her yere mescid denilmiştir. Kur'an<br />
bu geniş anlamıyla mescidi geçmiş dinlerin<br />
mabedleri ile beraber zikreder. (el-<br />
Hac, 22/41).<br />
Batı dillerinde kullanılmakta olan "mosquee"<br />
ve benzeri terimler "mescid"in değişik<br />
telaffuzundan doğmuştur. Osmanlılar<br />
da sultanlar tarafından yaptırılan câmilere<br />
"selâtin câmi", vezirler ve rical tarafından<br />
yaptırılanlara, yaptıranın adına<br />
izafeten "câmii" küçük olanlara da "mescid"<br />
demişlerdir. Üstü açık yerlere namazgah<br />
denilmiştir. Câmi aynı zamanda<br />
“istediğini istediği zaman istediği yerde<br />
toplayan” anlamına gelen Allah'ın 99 esma-ül<br />
hüsna’sından biridir. Yaygın kabul<br />
görmeyen bir yaklaşıma göre cami kavramının<br />
dört büyük meleğin isminin baş<br />
harflerinden (Cebrail, Azrail, Mikail ve İsrafil(a.s.)<br />
oluştuğu şeklinde iddia edenler<br />
de vardır.<br />
Hilmi Yavuz bir yazısında “Yahya Kemal,<br />
Sermet Sami Uysal’la Sohbetler’inden birinde,<br />
Mehmet Akif ile kendisi arasındaki<br />
farkı şöyle dile getirir: ‘Akif, İslam ahlak<br />
ve akaidinin şairidir; ben İslam’ın şiirinin<br />
şairiyim’. Onun, ‘ben İslam şiirinin şairiyim’,<br />
sözünü, onun İslam medeniyetinin<br />
şairi olduğu biçiminde de okuyabiliriz.<br />
Eğer bu doğruysa, Mehmet Akif’le Yahya<br />
Kemal arasındaki ayırt edici çizgiyi, örneğin,<br />
‘Cami’ kavramından yola çıkarak çizebiliriz,<br />
-şöyle: İslam akaidinin şairi olarak<br />
Akif’ için ‘cami’, Müslümanların Allah’ın<br />
önünde topluca ya da tek tek, secdeye<br />
gelip ibadet ettikleri mekan’dır; Yahya<br />
Kemal için ise, tıpkı Itri’nin Naat’ı, Karahisari’nin<br />
bir hattı gibi, İslam Medeniyetinin<br />
estetik ifadesi…” belirtmektedir.<br />
Bilge Mimar Turgut Cansever Türkiye’de<br />
cami mimarisi ile ilgili olarak şunları söylüyor.<br />
Hz. Peygamber “İnsanların en iyisi<br />
âlimin iyisi, insanların en kötüsü âlimin<br />
kötüsüdür.” buyuruyor. Bütün yetki, o alanı<br />
en iyi bilen insana verilmiş. Biz Türkiye’de<br />
böyle bir girişimden söz edebilir miyiz?<br />
Yani şu kişi bu işi en iyi biliyor diyebilir<br />
miyiz? Tabiî bu da bir ilk meseledir. Bütün<br />
İslâm dünyasında bundan bir asır evvel<br />
hâlâ dünya şaheserleri üretenler vardı.<br />
Bugün İslâm dünyasında doğru dürüst<br />
bir şey yapılamıyor. Evvela iyi ve kötünün<br />
ne olduğu bilinmiyor, tabiî bir yığın pespayelikler<br />
görülüyor, bunları aşmak için vasat<br />
iyilerin örnek teşkil etmesi yeterli değildir.<br />
Mutlak süratle en iyinin etkinliğini<br />
sağlamak gerekiyor. Dolayısıyla da biz<br />
mimarlar olarak, bu defa o en iyinin ne olduğunu<br />
tarif etmek mecburiyetindeyiz. Ve<br />
buna giderken de peşin hükümlerimizden<br />
vazgeçmeye de hazır olmalıyız, her türlü<br />
egodan sıyrılarak, hakikate dosdoğru bakarak<br />
çözüme doğru ilerlemeliyiz. Bunun<br />
çok zor olduğu da ortada. Tabiî biz dini,<br />
ibadetten ibaret saydık. Evet din, “Amel<br />
bilgisidir buyruluyor, yani işlerimizi nasıl<br />
yapacağımızın bilgisi. Biz Türkiye’de iyiyi<br />
seçmek için bir araya gelip gerçekten<br />
hangisi iyidir?<br />
Bugün gerçekten şehirlerimizin, konut<br />
stokumuzun ve camilerimizin perişanlığı<br />
bir vakıa. Bunu nasıl aşabileceğimizi hep<br />
beraber düşünmemiz, iyi örneklerin ortaya<br />
konulmasına tavassut etmemiz ve ortaya<br />
konulacak iyi örneklerin de hayata<br />
geçmesini, tanıtılmasını, değişime katkıda<br />
bulunacak şekilde halka takdim edilmesini<br />
bir program haline getirmemiz<br />
icap edecek.”<br />
Günümüz camilerinin estetik ve sanattan<br />
yoksun ve nispetleri bozulmuş şekilde 16.<br />
yy formlarını başarısız tekrarlar yapmalarını<br />
nasıl izah edebiliriz. Camilere tip proje<br />
önerenlerden, ayakkabıyla girilip sıra-<br />
OCAK-fiUBAT 2011 27
M‹MARLIK<br />
lara oturulmasına kadar son derece temelsiz<br />
ve mimarlık, sanat ve kültürel değerlere<br />
uzak görüş sergilenmesi sıkça<br />
rastlanılan tavırlardır. Osmanlı döneminin<br />
hiç şüphesiz en büyük mimarbaşı olan Sinan<br />
dahi kendi eserlerini bir daha tekrar<br />
etmemiş, her seferinde daha iyisini aramıştır.<br />
Camiyi kiliseye benzetmek isteyen<br />
ve camiye hiç gitmeyen malum çevreler<br />
camilere ayakkabıyla girmeyi ve sıralarda<br />
oturmayı önerecek cüreti göstermişlerdir.<br />
Allah’ın insanı halifesi olarak yarattığı<br />
ve ona dünyayı güzelleştirme, yaşanılır<br />
kılma ve hüsnü muhafaza görevi verdiğinin<br />
ihmali mi bizim muhayyilemizi böylesine<br />
daralttı? Öyle ki İslam’ın bir medeniyet<br />
olduğu olgusunun gözardı edilip geriye<br />
itilip buna karşılık, onun sadece akaidden<br />
ibaret bir nasslar manzumesi olduğu<br />
görüşü İslamcı çevrelerin yeni paradigması<br />
haline geldi.<br />
Bugün Türkiye’de şu ya da bu<br />
biçimlerin ötesinde caminin<br />
toplumsal, politik ve estetik<br />
yönleriyle mimarlık<br />
hafızamızda yer alan<br />
geçmişimizle, gündelik<br />
gerçeğin hesaplaşması pek<br />
yapılamamaktadır.<br />
CAMİ MİMARİSİNİN ÖNEMİ VE<br />
MİMARLARIN ÖNÜNDEKİ TABULAR<br />
Camiler, mimarlık eserlerinin en plastik,<br />
en zarif, en estetik unsurlarının ifade edilebileceği<br />
öncü, yönlendirici ve taşıyıcı<br />
yanlarını ifade ederler. Bu kavramsal tanımlama<br />
mühendislikte örneklemeye çalışılırsa;<br />
bir ülkede “havacılık ve uzay mühendisliği”nin<br />
gelişmesi o ülkenin ileri<br />
teknolojiyi topyekun üretmesine öncülük<br />
etmesi açısından nasıl etkiliyorsa cami<br />
mimarisi de genel mimarlık faaliyetlerini<br />
o ölçüde etkiler...<br />
Son yüzyılda inşaa edilen cami projelerinde<br />
temel iki yaklaşıma rastlanmaktadır.<br />
Ya din ve cami gibi arkaik (güzel sanatlarda<br />
klasik çağ öncesinden kalan) ve içselleştirilmiş<br />
anlamlar katmanı taşıyan ve<br />
bunu belirgin sembollerle (kubbe, minare<br />
gibi) gösteren bir alanda çeşitli metaforlar<br />
kullanan, mevcut sembolleri yeniden yorumlayarak<br />
tekrarlayan ve sonuçta nispetleri<br />
bozularak abartılı biçimlere ulaşan<br />
ya da konuyu ve dolayısıyla biçimleri azaltarak,<br />
arındırarak, saflaştırarak ibadet etme<br />
eyleminin özüne inmeye çalışan ve bunu<br />
minimalist bir dille ifade etme yolunu<br />
seçen yaklaşımlar görülmektedir. Ancak<br />
her iki yaklaşımın da ıskaladığı bir tutum<br />
var; bugün Türkiye’de şu ya da bu biçimlerin<br />
ötesinde caminin toplumsal, politik ve<br />
estetik yönleriyle mimarlık hafızamızda<br />
yer alan geçmişimizle, gündelik gerçeğin<br />
hesaplaşması pek yapılamamaktadır.<br />
“Mimar Sinan” ve “geleneksel cami mimarisinin”<br />
bugün Türkiye’de mimarlığın<br />
gelişmesinde engel gibi görülen tabuların<br />
en büyüklerinden birisi olduğuna dair<br />
görüşler sıkça yer almaya başlamıştır.<br />
Uğur Tanyeli’nin Garanti Galeri’den çıkan<br />
“Mimarlığın Aktörleri: Türkiye<br />
1900–2000” kitabında belirttiği gibi Osmanlı<br />
cami geleneği ve onun tek temsil-<br />
28 M‹MAR VE MÜHEND‹S
cisi olarak gösterilen Mimar Sinan etrafında<br />
oluşturulan hâle bugün cami meselesinin<br />
gerçekçi bir şekilde ele alınmasını<br />
engellemektedir. Uğur Tanyeli ”Mimar<br />
Sinan’a bu kadar yüce bir durum atfettikçe<br />
onun altında eziliyor ve bir şey yapamaz<br />
duruma geliyoruz. Onunla asla kazanamayacağınız<br />
bir yarışın içindesiniz<br />
demektir bu. Bu yarış kazanılabilir mi?<br />
Bütün doğruları temsil eden ebedi doğru<br />
karşısında sefil, trajik figüranlar durumuna<br />
düşüyoruz hep” demişti. Camilerle<br />
ilgili proje yarışmalarında “Büyük Usta<br />
Mimar Sinan’ın Anısına” gibi ibarelerle<br />
tanımlamalar daha en baştan yarışmacıları<br />
mitleştirilmiş ve dokunulmaz kılınmış<br />
bir isim ile karşı karşıya getiriyor. Bu durumsa,<br />
tüm bu külliyatla baş etmek adına<br />
abartılı davranmak ya da tevazu ile az<br />
yapmak gibi ilk bakışta iki karşıt durum<br />
gibi görünseler de aslında çok benzer bir<br />
davranış modelini doğuruyor.”<br />
İNKILAP – KAPİTALİZM İLİŞKİSİ/ ELİTLER<br />
VE MİMARLIĞIN DÖNÜŞEMEMESİ<br />
Osmanlı mimarisi (dolayısıyla cami mimarisi),<br />
Selçuklu mimarisinin geliştirilerek<br />
ve Bizans ve diğer çevre unsurları da<br />
mezceden bir geleneğin ürünüdür. Yüzyıllar<br />
boyunca yavaş yavaş, damıtılarak tekamül<br />
etmiştir. Bu şekliyle toplumla tevhid<br />
edilmiştir. Dil gibi topluma içkindir,<br />
onun ayrılmaz bir parçasıdır, modern<br />
dünyada böylesine tevhidi yaklaşımın/bir<br />
dil birliğinin olmadığı ortadadır. Elimizde<br />
referans alabileceğimiz ve tevarüs eden<br />
sabit bir gerçeklikten çok, üretilen, tüketilen<br />
ve bir süre sonra yerini başka sanal<br />
gerçeklere bırakan nitelikte bir yaklaşım<br />
biçimi mevcuttur. Hal böyle olunca ya referansını<br />
bu değişken gerçeklikten olan<br />
bireysel dilin teşkili gerekir ya da cismi<br />
olan ama koşulları artık olmayan bir gerçekliğe<br />
referans verdiğinizde tekrar ve<br />
ucuz bir taklit olma durumunda kalınmaktadır.<br />
Tevhide aykırı temellenen bu<br />
şekli ile denenen bütün çabaların bizi<br />
mutlak gerçekliğe ve geçmişimizin toplum<br />
nezdinde genel kabul görmüş tevhidi<br />
diline ulaştırması mümkün değildir.<br />
Yakın tarihimizde 20.yüzyıl başlarında bir<br />
kırılma yaşayan toplumumuzda bu sorunun<br />
nasıl bir ideolojik yaklaşımlardan<br />
kaynaklandığını anlamaya çalışılmalıdır.<br />
Cumhuriyet’in ilanı bir devrimdi ve asırlardır<br />
yerleşik olan ve son dönemde pörsümüş<br />
olan dünya çapındaki medeniyetimizle,<br />
irfanımızla bir hesaplaşma ve batıya<br />
öykünme üzerine bina edilmekteydi.<br />
Bir günde insanlardan yüzyıllardır bildikleri<br />
yaşam pratiklerinin, düşünme şekilleri,<br />
değerler manzumesi ve hatta okumayazma<br />
aracı olan harfleri bırakmaları istendi.<br />
Bu dönüşüm 1920’lerin dünya siyasi<br />
konjonktüründe emperyalizmin hedeflediği<br />
doğal bir süreçti. Bütün dünya uluslararası<br />
güçler eliyle 19. yüzyıldan itibaren<br />
başlayan uluslaşma sürecine itilmiş, Türkiye<br />
Cumhuriyeti de modern batı dünyasındaki<br />
yerini almak üzere uygun adımları<br />
atmaya başlamıştı. Ardarda yapılan inkılaplarla<br />
toplumda radikal değişiklikler<br />
yapılmaya çalışıldı. Böylelikle Cumhuriyet<br />
elitleri Türkiye’yi Türklük(!) ve laiklik kavramları<br />
temelinde yeniden şekillendirdiler.<br />
Ama burada değişmeyen temel bir tavır<br />
devam ettirilerek son dönem Osmanlı<br />
elitlerinin yerini Cumhuriyet elitleri aldı;<br />
Anadolu yani taşra yine dışarıda bırakıldığı<br />
gerçeğidir.<br />
Yeni dönemde genç cumhuriyetin “cami<br />
mimarisi ve yapımı” gibi bir sorunu yoktu.<br />
Bunun iki sebebi ileri sürülmekteydi. Birincisi<br />
savaş sonrası küçülen ve nüfusu<br />
azalan ülkede yeni camilere ihtiyaç yoktu.<br />
İkincisi hâkim ideoloji cami yapımını laikliğe<br />
karşı bir tavır olarak telakki ediyor ve<br />
buna karşı direnç göstererek laiklik kalesini<br />
koruma iddiasındaydı. Buna karşılık<br />
köyden kente göç sürecinde özellikle büyükşehir<br />
periferilerinde oluşan yeni yerleşmelerde<br />
halkın talepleri yeni cami yapımını<br />
zorunlu kılmaktaydı. İktidarın yaptırmama<br />
yönündeki iradesine karşılık<br />
halk kamuya ait arazileri çevirerek geçici<br />
mescitler yapmaya başlamış ve ardından<br />
da bu geçici yapılar yıkılarak proje ve ruhsatı<br />
olmayan camiler inşaa etmeye başlamıştı.<br />
Hâkim ideoloji cami yaptırmamayı<br />
laikliğin bir kazanımı olarak değerlendirirken,<br />
halk da derme çatma da olsa cami<br />
yapmayı dinin başarısı olarak değerlendiriyor<br />
ve kaleyi fethetmenin(!) mutluluğunu<br />
yaşıyordu. Yerel yönetimler 1990’lı yıllara<br />
kadar imar planlarında cami alanı ayırmayı<br />
bile düşünemiyorlardı. Ancak 1990<br />
sonrası yerel yönetimlerdeki iktidar değişikliği<br />
ile camiler de imar planında esaslı<br />
bir şekilde yer almaya başladı. 2010 yılından<br />
sonra bile hala kamu projelerinin büyük<br />
çoğunluğunda mescit yerinin ayrılmaması<br />
veya yeterli büyüklükte olmaması<br />
aynı tavrın bir devamı gibiydi.<br />
Mimarlık çevrelerinde özgün ve aykırı görüşleriyle<br />
öne çıkan Mimar Uğur Tanyeli;<br />
“Bu noktada bir parantez açmak gerekiyor.<br />
Birinci kuşak olarak adlandırılabilecek<br />
Avrupa merkezli modernleşme süreci<br />
ile ikinci kuşak modernleşme olarak<br />
adlandırılabilecek Türkiye modernleşmesi<br />
arasındaki en temel fark şuydu: Batıda<br />
modernleşme süreci belirli bir sermaye<br />
birikiminin ardından, feodal yapılanmaların<br />
çözülmesiyle ortaya çıkan toplumsal<br />
ve ekonomik taleplerin baskısıyla oluşmuş<br />
ve motivasyonunu tabandan alan bir<br />
süreçtir. Türkiye modernleşmesi ise İttıhat<br />
ve Terakki’den beri Batı’ya dahil olmaya<br />
çalışan bir devlet elitinin projesidir<br />
ve burada toplumsal bir talep değil ideolojik<br />
bir tercih vardır.<br />
Mimarlar, Osmanlı’dan beri hep bu elit<br />
geleneğin bir parçası olmuşlardır. Osmanlı’da<br />
mimar devletin halk üzerinde tahakküm<br />
kurmasındaki önemli aktörlerden<br />
biri idi. Modern Türkiye Cumhuriyet’inin<br />
ilanından sonra bir anda “eski<br />
olan” kötü ve köhne olarak nitelenirken<br />
“yeni olan” mutlak doğru olarak kabul<br />
edildi. Mimarlar da bu sefer yeni oluşan<br />
elit grubun ideolojisini görünür kılmak gibi<br />
bir görev edindiler. Dönemin Arkitekt ve<br />
diğer ev dergilerine bakıldığında modern<br />
konutun ve içindeki yaşamın nasıl övüldüğünü<br />
görmek mümkündür. Her planda<br />
bir köşeye piyano kondu, verilecek parti-<br />
OCAK-fiUBAT 2011 29
M‹MARLIK<br />
Bu yüzden bugün el yordamı ile günlük ihtiyaçlara<br />
cevap vermek için yapılan her<br />
cami bir garabet olarak niteleniyor, lanetleniyor.<br />
Evet, belki gerçekten öyledirler<br />
ama bir yandan da çok basit, gündelik<br />
pratiklerle üretilmektedirler. Buna sırt<br />
çevrilemez, görmezden gelinemez. Hemen<br />
birkaç basit gerçek sıralayalalım:<br />
Kapitalist ekonomi içinde arsa bir metadır<br />
ve özellikle kent içindeki ekonomik değeri<br />
sadece bir camiye ayrılamayacak kadar<br />
büyüktür. Dokunulmaz cami geleneği ve<br />
programı çok kolayca ve pragmatik bir tavırla<br />
zemin katındaki bir çarşı ya da marketle<br />
birleşebilir. Ya da caminin toplum<br />
nezdinde bir tabu olması durumu kolayca<br />
kentin çeperlerinde imar izni olmadan<br />
oluşan ve sürekli yerlerinden edilme korkusu<br />
yaşayanların hemen bir cami inşa<br />
ederek meşruluklarının olmasa bile en<br />
azından dokunulmazlıklarının aracı olabilir.<br />
Bu örneklere merkezi yönetimin dışladığı<br />
bir eğitim modeline camilerin ev sahipliği<br />
yapması ya da cami yaptırma vakıf<br />
ve derneklerinin bir bağış ekonomisinin<br />
parçası haline gelmesi kolayca eklenebilir.<br />
Kısaca söylemek gerekirse Türkiye’de<br />
mimarlık kendi tarihinden gelen konvansiyonlar<br />
nedeni ile dönüşemezken, cami<br />
mimarisi çok pragmatik temeller üzerinde<br />
değişmiş ve içinde mimarlığın ol(a)madığı<br />
bir şekle bürünmüştür. Sürekli mimarlığın<br />
Türkiye’de bir meşruluk sorunu olduğundan<br />
bahsediyor, pek çok kentsel kararda<br />
mimara bir aktör olarak yeterince<br />
önem verilmediğine değiniyoruz. Bunu da<br />
düşünmeden, anlamadan daha çok veryansın<br />
ederek yapıyoruz. Sanırım cami konusunda<br />
(ve aslında her alanda) mimarlık<br />
toplumsal ve gündelik olana elit ve uzak<br />
bakışını bırakmadıkça bu konuda atılan<br />
her adım biçimlerin ve sığ tartışmaların<br />
dışına çıkamayacak“ şeklinde görüşlerini<br />
dile getirmektedir.<br />
Yerleşik düşünce kalıpları içerisinde hareket eden bir cemaatin<br />
baskısı ve sınırlandırmaları çoğu zaman tasarımcının üzerinde<br />
olduğu ve koşulların zorlandığı, yerleşik kalıpların kırıldığı<br />
bazı örneklerde, kimi zaman geleneksel çini ve tezyinat<br />
kullanımı gibi tasarımın felsefesine uymayan uygulamalar<br />
görülmekte, kimi zaman da, mimar yapıyı teslim ettikten sonra<br />
benzer unsurlar mimariye kullanıcılar eliyle eklenmektedir.<br />
ler için geniş teraslar konutun bir parçası<br />
haline geldi. Ancak henüz ortada bu modern<br />
yaşamı doğuracak bir toplumsal talep,<br />
sermaye birikimi ve endüstrileşme<br />
yoktu. Bunun için 1950’li yılları beklemek<br />
gerekecekti.” (…)<br />
1950’li yıllar kendi sermaye birikimini<br />
oluşturan taşranın taleplerini yüksek sesle<br />
telaffuz etmeye başladığı ilk yıllardır. Bu<br />
açıdan bakıldığında Türkiye’nin son 50 yıllık<br />
siyasi tarihi mevcut ideolojiye göre çok<br />
daha muhafazakar ama bir o kadar da<br />
pragmatik olan taşra ile devlet elitleri arasındaki<br />
mücadelenin tarihidir. Ancak taşranın<br />
muhafazakar görünümlü talepleri<br />
basit bir geri dönüş talebi değildir. Tam<br />
tersine modern ve kapitalist dünyanın<br />
zenginliklerinden pay alma hatta yön verme<br />
talebidir. Ve bu talep beraberinde kendi<br />
dünya anlayışını, modasını, kültürünü ve<br />
mekansal kurgularını getirmiştir. Ancak<br />
mimarlık bu yeni dünyanın bir parçası olamamış;<br />
kendi elit geleneğinin düşünce yapısı<br />
ve araçları tabandan gelen talebi anlamakta<br />
yetersiz kalmıştır. Durum böyle<br />
olunca da boş bırakılan alan anlık, basit,<br />
gelişi güzel reflekslerle doldurulmaya<br />
başlanmıştır.<br />
DEĞERLENDİRME VE SONUÇ<br />
21. yüzyıl cami mimarisini çağdaş malzeme<br />
ve teknoloji ile oluşturma arayışının<br />
sonucu olan mimarinin her örnekte farklı<br />
olması tasarımı yapan mimarlardan çok,<br />
yerleşik kalıpları kırmanın zorluğunda<br />
aranmalıdır. Yerleşik düşünce kalıpları<br />
içerisinde hareket eden bir cemaatin baskısı<br />
ve sınırlandırmaları çoğu zaman tasarımcının<br />
üzerinde olduğu ve koşulların<br />
zorlandığı, yerleşik kalıpların kırıldığı bazı<br />
örneklerde, kimi zaman geleneksel çini ve<br />
tezyinat kullanımı gibi tasarımın felsefesine<br />
uymayan uygulamalar görülmekte, kimi<br />
zaman da mimar yapıyı teslim ettikten<br />
sonra benzer unsurlar mimariye kullanıcılar<br />
eliyle eklenmektedir.<br />
20. yüzyılın son çeyreğinde, büyük kentlerimizin<br />
yaşanır olmaktan çıkaran çarpık<br />
imar faaliyetlerine ve onun parçasını oluşturan<br />
niteliksiz mimariye karşı bir tepki<br />
doğmuş ve bir avuç aydından, sokaktaki<br />
insana kadar bu tepkinin yaygınlaşması<br />
ise ancak 90’lı yıllarda gerçekleşmiş, çevremizi<br />
saran binlerce caminin niteliği ya<br />
da niteliksizliği bu dönemde konuşulmaya<br />
başlanmıştır. 1990’lı yıllar, cami tasarımında<br />
özgün arayışların yeniden canlandığı<br />
dönemdir.<br />
Günümüzde yapılması gereken, özgün<br />
çağdaş cami örneklerinin mimarlar ve geniş<br />
halk kitlelerince incelenip, tartışılması<br />
ve bu alandaki yeni yorum ve arayışların<br />
teşvik edilmesidir.<br />
Mimarlık hayatın yaşanmakta olduğu her<br />
yerde insanlığa yön vermekte ve hayatın<br />
şekillenmesini sağlamaktadır. Özgün mimari<br />
velud cemiyetlerden neşet eder. Bir<br />
cemiyet kendi durumunu ıslah etmedikçe<br />
onların hayatına etki eden hiçbir şey iyileştirilemeyecektir.<br />
30 M‹MAR VE MÜHEND‹S
DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />
32 M‹MAR VE MÜHEND‹S
EKONOMİK VE TOPLUMSAL BİR SORUN:<br />
İŞSİZLİK VE İSTİHDAM<br />
ÜLKELER‹N SAH‹P OLDUKLARI ‹fiGÜCÜNÜN DURUMU VE N‹TEL‹⁄‹ ÜLKELER‹N HEM EKONOM‹K HEM DE<br />
TOPLUMSAL GEL‹fi‹M‹N‹N ÖNEML‹ GÖSTERGES‹D‹R. BU BA⁄LAMDA ‹ST‹HDAM SORUNU HER ALANDA<br />
GEL‹fiMEN‹N ÖNÜNDEK‹ EN BÜYÜK ENGEL OLARAK KARfiIMIZDA DURMAKTADIR. ÖZELL‹KLE ÜLKEM‹ZDE<br />
‹ST‹HDAM UZUN YILLARDAN BER‹ ÇÖZÜLEMEYEN B‹R SORUN OLARAK HEP GÜNDEMDEK‹ YER‹N‹<br />
KORUMUfiTUR. M‹MAR VE MÜHEND‹S DERG‹S‹ OLARAK B‹Z DE BU SAYIMIZDA BU ÖNEML‹ SORUN ‹LE<br />
‹LG‹L‹ UZMANLARIN TESP‹TLER‹NE VE ÇÖZÜM ÖNER‹LER‹NE SAYFALARIMIZDA YER VERD‹K. DOSYA<br />
KONUMUZDA AKADEM‹SYENLER, ‹fi HAYATINDA YER ALAN ‹S‹MLER VE S‹V‹L TOPLUM KURULUfiLARI<br />
TEMS‹LC‹LER‹N‹N, ÜLKEM‹Z‹N TOPLUMSAL VE EKONOM‹K ANLAMDA GEL‹fiMES‹N‹N ÖNÜNDE ENGEL<br />
OLARAK GÖRÜLEN BU BÜYÜK SORUN ‹LE ‹LG‹L‹ GÖRÜfiLER‹N‹ OKUYACAKSINIZ.<br />
OCAK-fiUBAT 2011 33
DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />
G‹R‹fi<br />
İŞSİZLİK İLE İLGİLİ<br />
KALICI ÇÖZÜMLER<br />
ÜRETİLMELİDİR<br />
TÜRK‹YE’N‹N KARfiI KARfiIYA KALDI⁄I EKONOM‹K VE<br />
TOPLUMSAL SORUNLARIN EN ÖNEML‹LER‹NDEN B‹R‹<br />
‹ST‹HDAM SORUNUDUR. AB’YE TAM ÜYEL‹K YOLUNDA<br />
ÇEfi‹TL‹ ALANLARDA DE⁄‹fi‹M VE DÖNÜfiÜMLER‹N YAfiANDI⁄I<br />
ÜLKEM‹ZDE, ‹ST‹HDAM ALANINDA DA BUGÜNKÜ OLUMSUZ<br />
TABLOYU DÜZELTECEK, KALICI ÇÖZÜM YOLLARI<br />
GEL‹fiT‹R‹LMEL‹D‹R. ‹fiS‹ZL‹K G‹B‹ ÇOK YÖNLÜ TOPLUMSAL<br />
ETK‹LER‹ OLAN B‹R SORUN ÇÖZÜLMEDEN, BAfiKA<br />
ALANLARDA TOPLUMUN GENEL‹NE YÖNEL‹K BAfiARILI<br />
SONUÇLAR ELDE ETMEK DE MÜMKÜN DE⁄‹LD‹R.<br />
Ü<br />
lkelerin sahip oldukları işgücünün<br />
durumu ve niteliği o ülkelerin ekonomik<br />
gelişimlerinin temel göstergelerinden<br />
biridir. Ülkeler sahip oldukları<br />
insan kaynaklarını en etkin şekilde üretime<br />
sokabilmelidir. Aksi takdirde önemli<br />
derecede sosyal ve ekonomik maliyet yüklenmek<br />
zorunda kalırlar. Bu açıdan bakıldığında<br />
işsizlik problemi, sadece gelişmekte<br />
olan ülkelerin değil, gelişmiş ülkelerin<br />
de üstesinden gelmek zorunda olduğu<br />
bir sorundur. Avrupa'da işsizlik sorunu<br />
her geçen gün büyümektedir. ABD'de de<br />
durum çok farklı değildir. Gelişen teknoloji<br />
ve küreselleşme ülkelerde işsizliği<br />
arttırmaktadır. Afrika, Asya, Latin Amerika<br />
ülkelerinde işsizlik sorunu yoksullukla<br />
birlikte toplumsal sefalete dönüşmektedir.<br />
İstihdam oluşturmak amacıyla bu ülkelerde<br />
farklı politikalar geliştirilmekte ve<br />
uygulanmaya çalışılmaktadır. Ülkemizde<br />
de bu önemli sorunla ilgili çözüm önerileri<br />
uzmanlarca tartışılmaya devam etmektedir.<br />
Ekonomik ve toplumsal gelişim süreci<br />
istihdam sorununun çözümlerinin<br />
hayata geçirilmesiyle doğru orantılıdır.<br />
‹fi BÜROLARI DAHA ETK‹N OLMALIDIR<br />
Firmalar arasında mekik dokuyan ve kurumsal<br />
ilişkileri kuranlar arasında iş büroları<br />
ile ilgili bir kanaat oluşmuştur. Bir<br />
işsizlik sorunu varsa, işverenlerin çalışanlardan,<br />
çalışanların işverenlerden bir<br />
memnuniyetsizlikleri varsa bir yerde<br />
problem var demektir. İŞ-KUR’dan başlayarak<br />
şu anda Türkiye’de lisansını almış<br />
yaklaşık 500’e yakın iş bürosu var. Bunların<br />
en bilinenleri ve en büyükleri web siteleri<br />
üzerinden işveren ve iş arayanları buluşturuyor.<br />
Bu siteler üzerinden başvurduğu<br />
pozisyon ile ilgili gerekli kriterlere<br />
sahip olanların o işe girme oranları şu anda<br />
binde iki seviyelerinde. Bu da çok düşük<br />
bir orandır. Bunun nedeni olarak bir<br />
çok sebep sayılabilir. Burada işe başvuracak<br />
insanların firma algısı da önemli. Örneğin<br />
büyüklükleri aynı da olsa aynı sektördeki<br />
iki firmaya başvurular çok farklı<br />
olabiliyor. Biri çok yoğun bir talep alırken<br />
diğeri çok daha az talep alıyor. Burada firma<br />
ismi, semti vs. önemli etkenler.<br />
İş bürolarının bir kısmı web portalları üzerinden<br />
iş arayanlar ile işvereni buluşturuyor.<br />
Web portalları üzerinden çalışan iş<br />
bürolarının ‘ben size güvenilir, sağlam, nitelikli<br />
elemanlar bulacağım’ diye bir garantisi<br />
ve iddiası yok. Bu alan piyasası<br />
oluşmuş fakat çok da verimli olmayan bir<br />
alan. Web portalları üzerinden işe alım<br />
süreçleri hem zahmetli hem de istenilen<br />
düzeyde verim alınamadan sonuçlanıyor.<br />
İş büroları bu verimsizlikten hareketle sadece<br />
web portalı üzerinden çalışmanın yanında,<br />
danışmanlık hizmeti de vermelidir.<br />
İnsanları iş ehliyetleri konusunda iş ve<br />
sosyal sorgulamalarını yaptıktan sonra işverenlere<br />
gönderilmelidir. İşverenin kurumsal<br />
yapısına uygunluğunu sorgulayarak<br />
gittiği kurumda zorluk çekmemesini<br />
ve kuruma kolay uyum göstermesi sağlanmalıdır.<br />
Bu iş tabiri caizse organ nakline<br />
benziyor. Organın o insanın dokusuna<br />
uygunluğunu kontrol eder gibi işverene<br />
yardımcı olunmalıdır.<br />
‹fiS‹ZLER ÖNCE KEND‹LER‹N‹<br />
TANIMLAMALIDIR<br />
İstihdamı tartışırken gözden kaçan önemli<br />
bir konu da var. İnsanlar çok iş değiştiri-<br />
34 M‹MAR VE MÜHEND‹S
İnsanlar bir işe talip olduklarında kendilerini merkeze<br />
koyuyorlar ve işi tanımlıyorlar. Aslında işe talip olan kişi<br />
önce aynaya bakıp kendisini tanımlamalıdır. Talip olduğu iş<br />
ile ilgili neleri nasıl yapabileceğini ortaya koymalıdır.<br />
İşte bu noktada insanlarımız kendilerini analiz etmekten<br />
korkuyorlar.<br />
yor. Yani sorun istihdam sorunu mu yoksa<br />
insanlar neye talip oldukları ile ilgili kendilerini<br />
tanımlama problemi mi? İnsanlar<br />
bir işe talip olduklarında kendilerini merkeze<br />
koyuyorlar ve işi tanımlıyorlar. Aslında<br />
işe talip olan kişi önce aynaya bakıp<br />
kendisini tanımlamalıdır. Talip olduğu iş<br />
ile ilgili neleri nasıl yapabileceğini ortaya<br />
koymalıdır. İşte bu noktada insanlarımız<br />
kendilerini analiz etmekten korkuyorlar.<br />
Kişilere kendilerini analiz etme yeteneklerini<br />
kazandırmak, bu konuya ağırlık vermek<br />
gerekiyor. Şirketler yakın çevrelerinin<br />
referansları ile işe aldığı elemanları<br />
yetiştirip tatmin edici maaşlar vermediği<br />
sürece nitelikli eleman bulma konusunda<br />
sıkıntılar yaşamaya devam edeceklerdir.<br />
Çalıştıkları şirketlerde tatminsizlik yaşadıkları<br />
için insanlar çok fazla iş değiştiriyorlar.<br />
Diğer ön plana çıkarmamız gereken<br />
konu ise şirkete çalışması ile bir değer<br />
katan, şirketin kazancını artıran çalışan,<br />
bilançoda yazmasa bile şirketin ortağı<br />
olarak görülmelidir. Buna karşılık da bu<br />
çalışmalarından dolayı kendisi diğer ortaklar<br />
gibi kazançtan pay almalıdır.<br />
ARA ELEMAN SIKINTISI G‹DER‹LMEL‹<br />
Aslında bir adım daha geriye gidilerek eğitim<br />
konusuna da ağırlık verilmelidir. Bugün<br />
iş arayan elemanlar bir eğitim sürecinden<br />
geçerek bugüne geliyor. Eğitimler<br />
bugünkü iş dünyası dikkate alınarak verilmelidir.<br />
Okulda farklı bölümler okurken iş<br />
dünyasında okuldaki eğitimden farklı görevler<br />
oluyor. Makine, kimya, endüstri<br />
mühendisliği bölümleri okunuyor örneğin.<br />
Ama iş dünyasına gelince bu insanlar AR-<br />
GE mühendisi, bakım mühendisi gibi görevler<br />
alıyorlar. Bir diğer sıkıntı ise ara<br />
eleman sıkıntısıdır. Orta ölçekli firmaların<br />
birçoğu ara eleman konusunda sıkıntılar<br />
yaşıyor. Bu konuda meslek liselerine de<br />
ağırlık vermek gerekiyor.<br />
Türkiye’de nitelikli ara eleman ile ilgili büyük<br />
sorunlar var. Ara elemanlar meslek<br />
sahibi olmalıdır. Ama Türkiye’de bu elemanlar<br />
devekuşu misali ne deve ne de kuş<br />
gibiler. Mühendislik eğitimi ülkemizde<br />
belli düzeyde veriliyor. Fakat mühendis<br />
mezun olduğunda tamam olmuyor. Sadece<br />
bir formasyon almış oluyor. Mezun olduktan<br />
sonra da kendini geliştirmek zorundadır.<br />
Aslında üniversiteler ihtiyaca<br />
göre eğitim vermeli ve insan yetiştirmelidir.<br />
Bugün üniversitelerimiz ihtiyaca göre<br />
değil kendi isteklerine göre insan yetiştiriyorlar.<br />
Ara eleman konusunda üniversitelerimize<br />
büyük görevler düşmektedir.<br />
MESLEK‹ YÖNLEND‹RME<br />
YAPILARAK E⁄‹T‹M VER‹LMEL‹<br />
Türkiye’de işsizlik sorunun temelinde aslında<br />
iş değil mesleksizlik sorunu var. İlköğretimin<br />
8 yıla çıkması fidanlığımızı yok<br />
etmiştir. Çünkü 8 yıllık öğretimi bitiren çocuk<br />
artık fidan olmaktan çıkmış genç olmuştur.<br />
Artık ona gereken mesleki eğitimi<br />
vermezsiniz. Ağaç yaşken eğilir misali<br />
bu çocukları mesleki yönden eğitme fırsatını<br />
kaçırıyoruz. Böylece mesleksiz bir nesil<br />
yetişmiş oluyor. Üniversite eğitimi<br />
mesleki eğitimi tam anlamıyla veremez.<br />
Bu arada çalışan insanların yer değiştirmesi,<br />
diğer şirketler tarafından transfer<br />
edilmesi çok tehlikeli bir durumdur. Çünkü<br />
yer değiştiren veya transfer edilen kişi<br />
çalıştığı kurumda bir organizasyon sayesinde<br />
başarılı olmuştur. O organizasyon<br />
OCAK-fiUBAT 2011 35
DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />
içerisinden onu alıp başka bir şirkete büyük<br />
paralarla getirdiğinizde başarılı olması<br />
çok zordur. Bunun için böyle yer değiştirmelerde<br />
başarı çok istisnai bir durumdur.<br />
Bundan dolayı şirketlerin büyük paralar<br />
vererek böyle işlere girmek yerine<br />
kendi organizasyonları doğru bir şekilde<br />
oluşturup kendi elemanlarını yetiştirmek<br />
zorundadır.<br />
Türkiye’de bir meslek planlaması yapılmadığını<br />
görmekteyiz. YÖK ve Milli Eğitim<br />
Bakanlığı’nın önümüzdeki yıllar için bir<br />
meslek planlaması yapmadığını görüyoruz.<br />
Yani önümüzdeki yıllarda hangi meslek<br />
gruplarında ne kadar elemana ihtiyaç<br />
duyulacağı ile ilgili bir planlama yapılmaktadır.<br />
Bir diğer konu da iş hayatının patronları<br />
çalışanlarının sosyal hayatlarını ve<br />
gelir durumlarını iyi incelemek zorundadırlar.<br />
Gelir durumu gelişirken mesleki<br />
anlamda da bir çalışan gelişmelidir.<br />
ÜN‹VERS‹TE – SANAY‹<br />
‹fiB‹RL‹⁄‹ SA⁄LANMALI<br />
Önemli konulardan bir tanesi de üniversite-sanayi<br />
işbirliğinin sağlanmasıdır. Bu<br />
işbirliği sağlandığı takdirde üniversitelerde<br />
iyi eğitim alanların iş bulmaları da daha<br />
kolay olacaktır. Bu işbirliği bugün bazı<br />
üniversitelerimizde kısmen uygulanmaya<br />
başlamış olsa da yeterli düzeyde olmadığını<br />
görüyoruz. İş değiştirme konusu da<br />
önemli bir konu. Bugün özellikle AVM’lerde<br />
çok sık iş değiştirmeler yaşanıyor. Bu<br />
ahlaki zafiyetleri de beraberinde getiriyor.<br />
Bu aslında sosyolojik bir profil. İşsizliğin<br />
YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın önümüzdeki yıllar için bir<br />
meslek planlaması yapmadığını görüyoruz. Yani<br />
önümüzdeki yıllarda hangi meslek gruplarında ne kadar<br />
elemana ihtiyaç duyulacağı ile ilgili bir planlama<br />
yapılmaktadır. Bir diğer konuda iş hayatının patronları<br />
çalışanlarının sosyal hayatlarını ve gelir durumlarını iyi<br />
incelemek zorundadırlar. Gelir durumu gelişirken mesleki<br />
anlamda da bir çalışan gelişmelidir.<br />
yanında işsizlerin de profillerinin incelenmesi<br />
gerekiyor. Çünkü doğru dürüst iş<br />
aranmıyor, bulunan işler beğenilmiyor, az<br />
çalışarak çok paralar kazanılmak isteniyor.<br />
Bunlar tek başlarına aslında birer sorun<br />
olarak karşımızda duruyor. Bununla<br />
ilgili olarak adalet merkezli bir iş dünyası<br />
kurulmalıdır. İşverenler ile iş görenler<br />
arasında adil bir ilişkinin kurulması gerekiyor.<br />
Firma çalışıyor, para kazanıyor ise<br />
çalışanının hakkını vermelidir. Helal kazanç<br />
adil bir şekilde paylaşılmalıdır. İşsizliğin<br />
azaltılması için bir diğer önemli konu<br />
da girişimcilerin sayısının artırılmasıdır.<br />
ÜN‹VERS‹TELER DAHA ÇOK<br />
PROJE ÜRETMEL‹D‹RLER<br />
İş hayatında eğitim önemli bir yer tutmaktadır.<br />
Özellikle vakıf üniversitelerinin de<br />
açılmasıyla eğitim dünyasında ciddi bir rekabet<br />
oluştu. Bu rekabet ilk olarak tersine<br />
beyin göçünün gerçekleşmesini sağladı.<br />
Yurtdışındaki öğretim görevlilerin işi biraz<br />
daha zordur. Orada çalışan öğretim görevlileri<br />
proje kovalamak, proje üretmek<br />
zorundadır. Çünkü yanındaki asistanın parasını<br />
kendi veriyor. Buradaki gibi devlet<br />
ödemiyor parasını. Bu yüzden ciddi rekabet<br />
olduğu için de üretim fazla oluyor. Ülkemizde<br />
bir öğretim görevlisi proje üretmeden<br />
sadece ders vererek hocalık kariyerini<br />
sürdürüyor. Son yıllarda üniversitelerdeki<br />
özellikle vakıf üniversitelerindeki<br />
artış belli bir rekabeti getirse de proje<br />
üretimleri henüz yeterli seviyeye ulaşmamıştır.<br />
Ülkemizde üniversite sayısı daha<br />
da artmalıdır. Çünkü hala arz - talep dengeli<br />
değil. Bu denge sağlandığında üretim<br />
de daha fazla olacaktır.<br />
Ülkemiz bir kalkınma sürecine girmiştir.<br />
Bu kalkınma süreci beraberinde ekonomik<br />
büyümeyi getirecektir. Bunun sonucu<br />
olarak insan niteliği gelişecek. Nitelikli insan<br />
gücü ile beraber kalkınırken önemli<br />
bir istihdamda üretilmiş olacak. Bir çok<br />
toplumsal sorunun temelinde yer alan işsizlik<br />
sorunu giderildikçe her alanda başarı<br />
kendiliğinden gelmeye başlayacaktır.<br />
36 M‹MAR VE MÜHEND‹S
DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />
MAKALE<br />
TÜRKİYE’DE İSTİHDAM VE<br />
MESLEKİ EĞİTİM İLİŞKİLERİNİN<br />
GELİŞTİRİLMESİ<br />
BU ÇALIŞMADA TÜRKİYE’DE İSTİHDAM VE EĞİTİM İLE İLGİLİ FAALİYETLER İNCELENMİŞTİR.<br />
EĞİTİM VE İSTİHDAM İLE İLGİLİ KURULUŞLAR BİRBİRİNDAN BAĞIMSIZ OLARAK<br />
YÜRÜTTÜKLERİ ÇALIŞMALARINI SON 5-6 YILDAN BERİ BİRLİKTE VE GENİŞ PAYDAŞ KATILIMI<br />
İLE ELE ALMAKTADIRLAR. BU ÇERÇEVEDE STRATEJİ PLANLARI, EYLEM PLANLARI, RAPOR-<br />
LAR, PROTOKOLLER, TEDBİRLER GİBİ BİRÇOK ÇALIŞMA YAPILMIŞTIR. ÇALIŞMA VE SOSYAL<br />
GÜVENLİK BAKANLIĞI KOORDİNASYONUNDA BAŞLATILAN GENİŞ KATILIMLI TOPLANTI-<br />
LARDA BU BELGELER DEĞERLENDİRİLMİŞ VE "İSTİHDAM VE MESLEKİ EĞİTİM İLİŞKİSİNİN<br />
GÜÇLENDİRİLMESİ EYLEM PLANINI" HAZIRLANMIŞTIR. BU BAĞLAMDA YAPILAN VE YAPI-<br />
LABİLECEK KONULAR İNCELENMİŞ VE ÖNERİLERDE BULUNULMUŞTUR.<br />
Prof. Dr.<br />
Oğuz BORAT<br />
İstanbul Ticaret<br />
Üniversitesi<br />
Mühendislik ve<br />
Tasarım Fakültesi<br />
Endüstri<br />
Mühendisliği<br />
Bölümü<br />
38 M‹MAR VE MÜHEND‹S<br />
E⁄‹T‹M SEKTÖRÜNDEK‹ FAAL‹YETLER<br />
Türkiye’de son 25 yıldan beri dünyayla entegrasyon,<br />
ekonominin yeniden yapılanması, demokratikleşme<br />
ve gerekli yapısal değişiklik çalışmaları başladı. Avrupa<br />
Birliği’ne (AB) geçiş sürecinin gerektirdiği bazı<br />
önlemler de alındı. Eğitim sektörü ekonomi ve demokrasiye<br />
duyarlı hale geldi, AB’de eğitim konusundaki<br />
süreçlere katılmaya başladı. Son yıllarda eğitim<br />
sektörü iş piyasasındaki beceri ihtiyaçlarına yönelmeye<br />
başladı. Türkiye’de eğitim sektörü denilince<br />
öncelikle “okul öncesi, ilköğretim, orta öğretim örgün<br />
ve yaygın eğitim sistemiyle” Milli Eğitim Bakanlığı<br />
(MEB); “önlisans, lisans, yüksek lisans ve doktora<br />
eğitimi” ile Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) akla<br />
gelmektedir. Bu iki alt eğitim sektöründeki eğitici<br />
sayısı 832 bin 998; öğrenci sayısı 19milyon 247 bin<br />
541 mertebesindedir (Borat, Oğuz, 2010).<br />
İSMEK (İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sanat ve<br />
Meslek Eğitimi Kursları), "örgün eğitim sistemi dışında<br />
planlı, programlı ve sistemli olarak yürütülen<br />
bir eğitim şekli" olarak tanımlanan "yaygın eğitimin<br />
ilkeleriyle gerçekleştirilen bir yetişkin eğitimi organizasyonu"dur.<br />
İSMEK, 218 kurs merkezinde 123<br />
branşta MEB’nın belirlediği kurallar çerçevesinde<br />
3,5 aydan 10 aya kadar süren eğitimlerin yanı sıra<br />
bazı branşlarda tekamül kursları vermektedir (İS-<br />
MEK, 2010). 2008 yılı verilerine göre tüm belediyelerde<br />
yetişkin eğitiminden geçenlerin sayısı 318 bin<br />
776’dır (Rıfat Miser, Ozana Ural ve Özlem Ünlühisarcıklı,<br />
2010). Bunun 196 bin 787’si İSMEK tarafından<br />
gerçekleştirilmiştir.<br />
ÖZİMEK (Özel İdare Mesleki Eğitim Kursları) Projesinde<br />
İstanbul İl Özel İdaresi, İl Millî Eğitim Müdürlüğü,<br />
Türkiye İş Kurumu İstanbul İl Müdürlüğü ve İstanbul<br />
Ticaret Odası ile işbirliği yapmaktadır. 1 Haziran<br />
2010 tarihi itibariyle 82 ayrı eğitim merkezinde<br />
24 bin 093 kursiyere 260 saat ve üstü eğitim verilmiş,<br />
kursiyerlerin 22 bin 112’si mezun olmuştur<br />
(ÖZİMEK, 2010).<br />
Eğitime büyük bir destek de Çalışma ve Sosyal Güvenlik<br />
Bakanlığı (ÇSGB) bünyesindeki İŞKUR tarafından<br />
sağlanmaktadır. Türkiye’de 2008 yılında 2<br />
milyon 947 bin 148 kişi mesleki yetişkin eğitiminden<br />
faydalanmıştır; eğer sosyal ve kültürel eğitim programları<br />
ile okuma-yazma programları da dâhil edilirse<br />
bu rakam 3 milyon 648 bin 298 kişiye çıkmaktadır;<br />
bunun yüzde 65’i MEB tarafından açılan yaygın<br />
eğitim kurslarından faydalanan bireylerdir (TÜİK,<br />
2009). Türkiye’de örgün ve yaygın eğitim sektöründe<br />
çalışan eğitici, idareci personel ve öğrenci sayısı 22<br />
milyon mertebesine ulaşmıştır. Bu boyuttaki eğitim<br />
sektörü, gerçekleştirilen çalışmalar sayesinde şeffaflık,<br />
katılımcılık, sosyal ortaklarla birlikte çalışma,<br />
esneklik, uyum ve sürdürülebilirlik gibi önemli hedeflere<br />
yaklaşmıştır (Borat, Oğuz, 2010).<br />
‹ST‹HDAM VE MESLEK‹ E⁄‹T‹M<br />
ARASINDAK‹ ‹L‹fiK‹LER<br />
İstihdam ve eğitim arasındaki zayıf ilişkilerin iyileştirilmesi<br />
1995 yılından beri üzerinde en çok çalışılan<br />
konular arasındadır. Son yıllara kadar eğitim programları<br />
sektörlerin “öğrenme çıktısı” olarak isimlendirilen<br />
beklentileri esas alınarak hazırlanmamıştır.<br />
Eğitim programlarını tamamlayan bireylerin kazanımları<br />
sektörlerin beklentilerine uymadığı için<br />
istihdam meselesi çözülememekte, okumuş işsizler
ordusu ortaya çıkmaktadır.<br />
Eğitim konusundan Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ve<br />
Yükseköğretim Kurulu (YÖK), istihdamdan Çalışma<br />
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) yetkili ve sorumlu<br />
bakanlıktır. Bu kuruluşlar ilgi alanlarındaki<br />
konuları bir araya gelip görüşmelerine rağmen uygulamalarda<br />
bir bütünlük sağlanmamış, hatta bazen<br />
“bu konu benim sorumluluğumdadır, başkası<br />
karışamaz” yaklaşımı ile bağımsızlık korunmaya çalışılmıştır.<br />
Bunun en önemli sebebi bu kuruluşların<br />
başındaki siyasi kişinin kurumlar arası ilişilerin önemini<br />
farketmemesi ve bürokratlarından gösteri<br />
amaçlı çıktılar beklemesidir. Son 6-7 sene içerisinde<br />
önemli gelişmeler olmuştur; bu kuruluşlar arasında<br />
koordineli çalışmalar başlamış, paydaş katılımları<br />
ile önemli kararlar alınmıştır.<br />
Bu bağlamda 2003-2006 tarihleri arasında MEB,<br />
ÇSGB, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı (STB), Devlet<br />
Planlama Teşkilatı (DPT), Türkiye Odalar ve Borsalar<br />
Birliği (TOBB), Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar<br />
Konfederasyonu (TESK), işçi ve işveren konfederasyonları<br />
(TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, DİSK, TİSK), sivil toplum<br />
kuruluşlarının (STK) katıldığı çeşitli toplantılarda “iş<br />
piyasası ihtiyaç analizi ve beceri analizi çalışmalarının<br />
yapılması, sektörlerin kendi meslek standartlarını<br />
hazırlaması, eğitim kuruluşlarının eğitim standartlarını,<br />
programlarını ve müfredatlarını bu meslek<br />
standartlarına göre hazırlaması, mezunların<br />
ölçme ve değerlendirilmesinin ilgili sektör tarafından<br />
yapılması” prensip olarak benimsenmiştir. Bu<br />
görüşler doğrultusunda toplumun bütün kesimlerinin<br />
katılımını sağlamak, ulusal meslek standartlarını<br />
(UMS) hazırlamak, ulusal yeterliliklerin esaslarını<br />
belirlemek; denetim, ölçme ve değerlendirme, belgelendirme<br />
ve sertifikalandırmaya ilişkin faaliyetleri<br />
yürütmek, ulusal yeterlilik çerçevesini (UYÇ) ve ulusal<br />
yeterlilik sistemini (UYS) kurmak üzere hazırlanan<br />
kanun taslağı TBMM’den geçerek Mesleki Yeterlilik<br />
Kurumu kurulmuştur (MYK, 2006).<br />
Kurumların bütünleşik çalışmalarına ilişkin sonuç<br />
getiren bir diğer faaliyet MEB ve ÇSGB arasında olmuştur.<br />
2005 yılında yapılan çalışmalarla İl İstihdam<br />
Kurulu ile İl Mesleki Eğitim Kurulları birleştirilerek<br />
İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurulları’na (İİ-<br />
MEK) dönüştürülmüştür. Bu şeklî birleşme üzerinde<br />
halen titiz bir şekilde durulmaktadır; 2008 tarihinde<br />
çıkarılan yönetmelikte değişiklik ve eklemeler<br />
yapılmıştır (ÇSGB, (2008). Bu konuda paydaşların<br />
görüşlerine dayanılarak “İİMEK, mevzuatla kendisine<br />
yüklenen görev ve sorumlulukları yerine getirebilecek,<br />
görev alanına giren sorunlara hâkim olabilecek,<br />
politikalar geliştirip uygulayabilecek altyapıya,<br />
donanıma ve insan kaynağına sahip değildir” denilebilmektedir<br />
(Mütevellioğlu, Nergis ve Aksoy,<br />
Beyhan 2010). Bu zayıflıkların giderilmesi ile istihdam<br />
ve mesleki eğitim işbirliğinde yerel seviyede<br />
önemli gelişmeler sağlanabilecektir.<br />
MEB koordinasyonunda 2007 tarihinde Türkiye’deki<br />
Mesleki Eğitim ve Öğretimin Strateji Belgesi paydaşlarla<br />
birlikte hazırlanmıştır (MEB, 2007) 2010 tarihinde<br />
YÖK’ün de dâhil olduğu büyük bir paydaş katılımı<br />
ile bu belge revize edilmiştir (MEB, 2010). Gene<br />
MEB’in koordinasyonunda, çeşitli kesimlerin katılımları<br />
sağlanarak “Hayat Boyu Öğrenme (HBÖ)<br />
Strateji Belgesi” ve “Türkiye HBÖ Stratejisi Eylem<br />
Planı” önemli çalışmalardan birisidir. Bu Strateji<br />
İstihdam ve eğitim<br />
arasındaki zayıf<br />
ilişkilerin<br />
iyileştirilmesi 1995<br />
yılından beri üzerinde<br />
en çok çalışılan<br />
konular arasındadır.<br />
Son yıllara kadar<br />
eğitim programları<br />
sektörlerin “öğrenme<br />
çıktısı” olarak<br />
isimlendirilen<br />
beklentileri esas<br />
alınarak<br />
hazırlanmamıştır.<br />
Eğitim programlarını<br />
tamamlayan bireylerin<br />
kazanımları sektörlerin<br />
beklentilerine<br />
uymadığı için istihdam<br />
meselesi<br />
çözülememekte,<br />
okumuş işsizler ordusu<br />
ortaya çıkmaktadır.<br />
OCAK-fiUBAT 2011 39
DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />
İş piyasasının<br />
işgücünde aradığı<br />
mesleki beceri ve<br />
yetkinlikler çeşitli<br />
faktörlere bağlı olarak<br />
değişmektedir. Bunlar<br />
arasında işin türü, ürün<br />
veya hizmete ait<br />
beklentiler, teknolojik<br />
gelişmeler, kullanılan<br />
araç-gereç ve yöntemler<br />
gelmektedir.<br />
Belgesi ve Eylem Planı 5 Haziran 2009 tarihinde<br />
Yüksek Planlama Kurulu tarafından kabul edilmiştir<br />
(MEB, 2009).<br />
Bu şekilde MEB, ÇSGB, STB, YÖK, MYK gibi kuruluşların<br />
koordinasyonunda, istihdam ve eğitim ilişkileri,<br />
UMS, UYÇ, UYS konularında strateji belgeleri,<br />
eylem planları, raporlar, protokoller, tedbirler gibi<br />
birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmaların gözden<br />
geçirilerek mükerrerliklerin ve varsa uyumsuzlukların<br />
giderilmesi, gerekli olan ilave çalışmaların belirlenerek<br />
kurum ve kuruluşların görevlerinin netleştirilmesi<br />
ve kurumlar arası işbirliği ile koordinasyonun<br />
geliştirilmesi amacıyla; ÇSGB, MEB, STB,<br />
YÖK, DPT, MYK ve İŞKUR temsilcilerinin katılımlarıyla<br />
28 Aralık 2009 tarihinde ÇSGB'de yapılan toplantıda,<br />
eylem planı oluşturma çalışmalarına ilişkin<br />
durum tespiti yapılmış ve çalışma takvimi belirlenmiştir.<br />
Yapılan çalışmalar MYK tarafından derlenerek<br />
taraflara bildirilmiş ve 20 Ocak 2010 tarihinde<br />
yapılan toplantıda, işbirliği esaslarına yönelik somut<br />
alanlar belirlenmiş ve teknik çalışmaları yürütmek<br />
üzere, ÇSGB, MEB, STB, DPT, MYK ve İŞKUR temsilcilerinin<br />
yer aldığı bir teknik komite oluşturulmuştur.<br />
Teknik komite tarafından yapılan çalışmalar<br />
neticesinde, "İstihdam ve Mesleki Eğitim İlişkisinin<br />
Güçlendirilmesi Eylem Planı" ön taslağı hazırlanarak<br />
ilgili kurum ve kuruluşların görüş ve önerilerine<br />
sunulmuştur. Eylem planına ilişkin yürütülen<br />
çalışmalar tüm tarafların katılımlarıyla 23 Şubat<br />
2010 ve 30 Mart 2010 tarihlerinde gerçekleştirilen<br />
toplantılarda ele alınmış ve taslak eylem planı üzerinde<br />
teknik mutabakat sağlanmıştır. 13 Nisan 2010<br />
tarihinde gerçekleştirilen toplantıda ise ilgili bakanlar<br />
ile ilgili kurumların üst düzey yöneticilerinin yapmış<br />
oldukları değerlendirmeler doğrultusunda taslak<br />
eylem planında gerekli düzeltmeler yapılmış ve<br />
18 Mayıs 2010 tarihinde yine ilgili bakanlar, YÖK<br />
Başkanı, ilgili müsteşarlar ve kurum başkanları ile<br />
TOBB, TESK, TÜRK-İŞ, DİSK, HAK-İŞ, TİSK, TÜSİAD,<br />
MÜSİAD, TUSKON, TÜRKONFED ve ASKON başkan<br />
ve üst düzey temsilcilerinin katılımlarıyla ÇSGB'de<br />
gerçekleştirilen toplantıda taslak plana nihai şekli<br />
verilmiştir. "İstihdam ve Mesleki Eğitim İlişkisinin<br />
Güçlendirilmesi Eylem Planı" taslağı son olarak 22<br />
Haziran 2010 tarihinde Ekonomi Koordinasyon Kurulu’na<br />
sunulmuş ve 5/7/2010 tarihinde Bakanlar<br />
Kurulu Kararı ile kabul edilmiştir (ÇSGB, 2010). Eylem<br />
Planı 29 Aralık 2010 tarihinde Bakanların ve üst<br />
düzey paydaş temsilcilerin katıldığı bir toplantı ile<br />
gözden geçirilerek bazı eklemeler yapılmıştır. Bu<br />
çerçevede Uzmanlaşmış Meslek Edindirme Merkezleri<br />
(UMEM) Projesi MEB, ÇSGB ve TOBB arasında<br />
üçlü protokolle 23 Haziran 2010 tarihinde gerçekleştirmiş;<br />
beş yılda bir milyon vasıfsız elemana<br />
meslek kazandırma hedeflenmiştir. MEB/ETGM,<br />
ÇSGB/İŞKUR, 81 ilde faaliyet gösteren teknik ve endüstri<br />
meslek liseleri arasından 19 ildeki 111 okulu<br />
belirlemiş, TOBB/ETÜ iş gücü piyasası araştırması<br />
yapmış ve meslek liselerindeki yeni alan ve dal<br />
programları sektörün beklentileri doğrultusunda ilgili<br />
sektör temsilcileriyle birlikte hazırlanmıştır.<br />
Tahsis edilen takriben119 milyon TL ile bu okulların<br />
araç-gereç ve teknolojik alt yapısı güçlendirilecek, 2<br />
bin 84 öğretmen eğitilecek, 21 alanda her yıl 9858<br />
meslek kursu açılacak ve 197 bin 160 kişi eğitilecektir.<br />
Bu çerçevede TOBB öğrencilere işyerinde eğitim-staj<br />
imkanı hazırlayarak öğrencilerin bilgilerinin<br />
beceriye dönüştürülmesi sağlanacaktır.<br />
40 M‹MAR VE MÜHEND‹S
SONUÇ VE ÖNER‹LER<br />
ÇSGB, MEB, STB, YÖK, DPT, MYK, TOBB, TESK, TÜRK-İŞ, DİSK,<br />
HAK-İŞ, TİSK, TÜSİAD, MÜSİAD, TUSKON, TÜRKONFED ve AS-<br />
KON’un üst düzey temsilcileri, istihdam ve mesleki eğitimle ilgili<br />
strateji planlarını, eylem planlarını ve diğer çalışmaları derlemiş,<br />
düzenli ve sürekli bir hale getirmiş, sorumlu ve ilgili kuruluşları<br />
belirlemiş, "İstihdam ve Mesleki Eğitim İlişkisinin Güçlendirilmesi<br />
Eylem Planını" hazırlatmış, İzleme ve Değerlendirme<br />
Kurulu olarak olarak görev yapmıştır.<br />
Bu üst kurulun ÇSGB koordinasyonunda mesleki ve akademik<br />
ulusal kalite güvencesi normlarını belirlemesi, izleme ve değerlendirme<br />
yapması,“İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurullarının” bu<br />
üst kurul ile ilişkilendirilmesi, dolayısıyla “Ulusal İstihdam ve<br />
Mesleki Eğitim Kurulu “ şeklinde isimlendirilmesi, böylece sürdürülebilir<br />
bir yapının oluşması çok faydalı olabilir.<br />
Ayrıca MYK’nın UYS’yi kurması ve sektörlerin isteklerini öne çıkaran<br />
yaklaşımı, keza UMEM Projesindeki sahada beceri geliştirme<br />
çalışmaları oldukça önemli yaklaşımlardır. Bu çalışmaların<br />
desteklenmesi beklenmektedir. İş piyasasının işgücünde aradığı<br />
mesleki beceri ve yetkinlikler çeşitli faktörlere bağlı olarak<br />
değişmektedir. Bunlar arasında işin türü, ürün veya hizmete ait<br />
beklentiler, teknolojik gelişmeler, kullanılan araç-gereç ve yöntemler<br />
gelmektedir.<br />
Bu çerçevede ISCO ve ISCED yapısına dayanan, 6 bin beceri ve 5<br />
bin mesleği ihtiva eden “Avrupa Beceri/Yetkinlik, yeterlilik ve<br />
Mesleklerin çok dilli taksonomisi” (The European multilingual<br />
taxonomy of Skills/Competences, qualifications and Occupations<br />
– ESCO) istihdam hizmetlerini kolaylaştırmak için iş ile aday arasındaki<br />
eşleşmeyi iyileştirmek için hazrlanmaktadır. Rekabetin<br />
arttığı dünyada yeni mesleklerin ve yeni becerilerin ele alınması<br />
önem kazanmıştır. Türkiye’de bu görevi yerine getirecek ve AR-<br />
GE çalışmalarını destekleyecek ÇSGB bünyesinde bir kurula ihtiyaç<br />
vardır.<br />
KAYNAKLAR<br />
Borat, Oğuz (2010), Eğitim Sektöründeki Gelişmeler. Projeler Dergisi. Millî Eğitim Bakanlığı<br />
Projeler Kordinasyon Merkezi, Yıl 4, Sayı 2010/3, Sayfa 32-43, 2010 / Improvements in<br />
Education Sector. Journal of Projects. Ministry of National Education Projects Coordination<br />
Centre, Year 4, Sayı 2010/3, Sayfa 32-43, 2010.<br />
ÇSGB (2008), İl İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurulları Çalışma Usul ve Esasları Hakkında<br />
Yönetmelik, Resmî Gazete Sayı: 27031, Tarih: 21.10.2008, (Ek ve Değişiklikler: RG.:<br />
15.01.2011/27816 ) .<br />
ÇSGB (2010), İstihdam ve Mesleki Eğitim İlişkisinin Güçlendirilmesi Eylem Planı. Bakanlar<br />
Kurulu Kararı, Karar Numarası: 2010/660, Karar Tarihi: 05.07.2010. Resmî Gazete Sayısı:<br />
27642, Tarihi: 15.07.2010.<br />
İSMEK (2010), İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sanat ve Meslek Eğitimi Kursları İBB-İS-<br />
MEK. http://ismek.ibb.gov.tr/, İstanbul, 2010.<br />
MEB (2007), Türkiye’deki Mesleki Eğitim ve Öğretim: Strateji Belgesi, Mesleki Eğitim ve Öğretim<br />
Sisteminin Güçlendirilmesi Projesi (MEGEP) / Strengthening the Vocational Education<br />
and Training System in Turkey (SVET), MEB Projeler Koordinasyon Merkezi yayını,<br />
Ankara, Kasım 2007..<br />
MEB (2009), Hayat Boyu Öğrenme Strateji Belgesi ve Eylem Planı. Yüksek Planlama Kurulu<br />
Kararı Sayı 2009/21, Tarih 5/6/2009. Millî Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı.<br />
Ankara,2009.<br />
MEB (2010), Türkiye’deki Mesleki Eğitim ve Öğretim Strateji Belgesi: 2010-2013İnsan Kaynaklarının<br />
Mesleki Eğitim Yoluyla Geliştirilmesi Projesi, (İKMEP) / Human Resources Development<br />
through Vocational Education and Training Project (HRD-VET), MEB Projeler Koordinasyon<br />
Merkezi, Ankara, Haziran 2010.<br />
MYK (2006), Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanunu. Kanun No. 5544, Kabul Tarihi :<br />
21/9/2006. Resmî Gazete, Sayı: 26312 , 7 Ekim 2006.<br />
Mütevellioğlu, Nergis ve Aksoy, Beyhan (2010), İşsizlikle Mücadelede İl İstihdam ve Mesleki<br />
Eğitim Kurullarının İşlevi. Çalışma İlişkileri Dergisi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Eğitim ve<br />
Araştırma Merkezi, ÇASGEM Yayınları 2010 Cilt 1, Sayı 1, S.25. 2010.<br />
ÖZİMEK (2010), Meslekive Teknik Eğitim Kursları. İstanbul İl Özel İdaresi, İl Millî Eğitim<br />
Müdürlüğü, Türkiye İş Kurumu İstanbul İl Müdürlüğü ve İstanbul Ticaret Odası Özimek<br />
Meslekive Teknik Eğitim Kursları. http://www.ioi.gov.tr/mesleki_ve_teknik_egitimi.php),<br />
İstanbul, 2010.<br />
Rıfat Miser, Ozana Ural ve Özlem Ünlühisarcıklı (2010), Herkesin Nitelikli Temel Eğitime<br />
Erişimi Bağlamında Türkiye’de Yetişkin Eğitiminin Durumu. UNESCO Türkiye Milli Komisyonu<br />
Eğitim İhtisas Komitesi Yetişkin Eğitimi Çalışma Grubu. Ankara, 2010.<br />
TÜİK (2009), Milli Eğitim İstatistikleri, Yaygın Eğitim, 2007/2008, Türkiye İstatistik Kurumu.<br />
Ankara. 2009<br />
OCAK-fiUBAT 2011 41
DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />
SÖYLEfi‹<br />
HAK-İŞ Genel Başkanı Salim Uslu:<br />
“MESLEKİ EĞİTİM<br />
İSTİHDAMI ARTIRIR”<br />
MESLEKİ EĞİTİM İLE İSTİHDAM ARASINDA DOĞRUDAN VE DOLAYLI BİR BAĞ BULUNDUĞUNU<br />
BELİRTEN HAK-İŞ GENEL BAŞKANI SALİM USLU, “MESLEKİ EĞİTİM YOLU İLE İSTİHDAM İMKANLARI<br />
ARTIRILMIŞ OLUR,” DEDİ. DÜNYADAKİ SON TRENDİN DE BU YÖNDE OLDUĞUNU SÖYLEYEN USLU,<br />
“MESLEKİ EĞİTİM, DOĞRUDAN SANAYİNİN, BİLGİNİN, TEKNOLOJİNİN, HİZMETLERİN VE TARIMIN BİR<br />
ÇAĞRIŞIMIDIR,” DEDİ. HAK-İŞ GENEL BAŞKANI SALİM USLU İLE İSTİHDAM VE İŞSİZLİK SORUNUNU<br />
VE ÇÖZÜM ARAYIŞLARINI KONUŞTUK.<br />
SÖYLEŞİ: YILMAZ ADA<br />
Nitelikli iş gücünün, istihdamında yaşanılan<br />
sorunlar nelerdir?<br />
Türkiye’de kronik hale gelen işsizlik sorunun<br />
çözülememesinin ve özellikle de<br />
gençler arasındaki işsizlik oranının hala<br />
yüksek olmasını üç nedene bağlayabiliriz.<br />
Birinci olarak, eğitim durumu yüksek olan<br />
gençler işgücüne daha fazla katılmaktadır<br />
ve yeterli düzeyde yeni iş alanı oluşturulmadığında<br />
işsiz kalmaktadırlar. İkinci olarak,<br />
eğitim sistemi ile işgücü piyasası arasındaki<br />
bağlantı zayıftır ve okuldan istihdama<br />
geçiş etkili biçimde gerçekleşmemektedir.<br />
Üçüncü olarak, işgücünün sahip<br />
olduğu niteliklerle işgücü piyasasında<br />
ihtiyaç duyulan niteliklerin örtüşmemesi<br />
sorunu bulunmaktadır.<br />
Mesleki eğitim ile istihdam arasında da<br />
doğrudan ve dolaylı bir bağ bulunmaktadır.<br />
Mesleki eğitim, doğrudan sanayinin,<br />
bilginin, teknolojinin, hizmetlerin ve tarımın<br />
bir çağrışımıdır. Bu sektörler, hem<br />
mesleki eğitime ihtiyaç duymakta ve hem<br />
de mesleki eğitim doğurmaktadır. Bu haliyle,<br />
mesleki eğitim yolu ile istihdam imkanları<br />
artırılmış olur. Dünyadaki trend de<br />
bu şekildedir. AB de son yıllarda bilgi ekonomisi<br />
ile istihdam oluşturmayı hedeflemektedir.<br />
Bunun pratik bir ayağını mesleki<br />
eğitim oluşturmaktadır.<br />
İstihdam ile ekonomik büyüme ve sosyal<br />
bütünleşme arasında çok güçlü bir ilişki<br />
vardır. Ancak bu ihmal edildiği zaman<br />
başta nitelikli işgücü olmak üzere istihdamda<br />
çeşitli sorunlar yaşanmaktadır.<br />
Dolayısıyla ekonomi politikaları ve sosyal<br />
politikalar belirlenirken istihdam, bu politikaların<br />
merkezine konulmalıdır. Girişimciliği<br />
ve yatırımcılığı geliştiren, istihdamı<br />
cezalandırmayan, eğitim, mesleki eğitim<br />
ve yaşam boyu öğrenme ile işgücünün istihdam<br />
edilebilirliğini artıran, küresel rekabette<br />
karşılaştırmalı üstünlükleri öne<br />
çıkaran, istihdam dostu politikalar hayata<br />
geçirilmelidir. Özel grupların istihdamına<br />
yönelik olarak vurgulamamız gereken konu<br />
Ulusal İstihdam Stratejisi’nin eksikliğidir.<br />
Böyle bir strateji hayata geçirilse<br />
meslek bazındaki istihdam sorunlarının<br />
giderilmesi daha kolay olacaktır.<br />
Günümüzde, istihdam sorununun önemli<br />
bir boyutu da nitelikli insan gücünün istihdamında<br />
yaşanan sorunlardır. Bu sorun,<br />
oluşacak diğer istihdamların da önünü<br />
kesmekte ve duruma göre beyin göçlerine<br />
neden olmaktadır. Beyin göçünü ve umutsuzluktan<br />
doğan beyin göçmesini önlemek<br />
için neler yapılabilir?<br />
Beyin göçü, yetiştirilmesi için büyük kaynak<br />
gerektiren veya yetiştirildiği halde ilgisizlik<br />
ve imkansızlık sebebi ile bilim ada-<br />
42 M‹MAR VE MÜHEND‹S
Vasıflı eleman istihdamını artırmak için gerekli mesleki<br />
ortam yaratılmalı, ekonomik önlemler alınmalı, bu<br />
alanlardaki yatırımlara hız verilmeli, gerekli ücret<br />
politikaları yeniden belirlenmelidir. Beyin göçünü<br />
önlemeye yönelik olarak tüm dünyada olduğu gibi<br />
Türkiye’de de Tersine Beyin Göçü’nü sağlamaya<br />
yönelik programlar bulunmaktadır.<br />
mı, hekim, mühendis vb. gibi vasıflı insan<br />
gücünün başka bir ülkeye göç etmesidir.<br />
Beyin göçünün nedenleri arasında siyasi<br />
ve ekonomik istikrarın bulunmaması, demokratik<br />
yapının zedelenmesi, can ve mal<br />
güvenliğinin azalması gibi nedenlerin yanı<br />
sıra istihdam imkanlarının sınırlı olması<br />
da yer almaktadır. Türkiye gibi gelişmekte<br />
olan bir ülkenin beyin göçüne tahammülü<br />
yoktur. Bu nedenle vasıflı eleman istihdamını<br />
artırmak için gerekli mesleki ortam<br />
oluşturulmalı, ekonomik önlemler alınmalı,<br />
bu alanlardaki yatırımlara hız verilmeli,<br />
gerekli ücret politikaları yeniden belirlenmelidir.<br />
Beyin göçünü önlemeye yönelik<br />
olarak tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de<br />
de Tersine Beyin Göçü’nü sağlamaya<br />
yönelik programlar bulunmaktadır.<br />
Kuşkusuz bu programların amacı beyin<br />
göçünü asgari düzeyi indirmek ve yetişen<br />
değerlere sahip çıkmaktır. Türkiye’nin<br />
ilerlemesi ve gelişimi açısından emek vermesi<br />
beklenen yetişmiş değerlerin Türkiye’de<br />
kalması ve gidenlerin yeniden getirilmesi<br />
ülkemizin vazgeçilmesi olmalıdır.<br />
Tabii ki burada söylemek istediğimiz sıfır<br />
beyin göçü anlamına da gelmemektedir.<br />
Çünkü bu dünya gerçekleri ile bağdaşmamaktadır.<br />
Beyin göçünün getirileri daha<br />
da büyük olabilir. Önemli olan Türkiye’nin<br />
belli bir strateji dahilinde gelişimini ortaya<br />
koymasıdır. Yapılabilecekleri yapmasıdır.<br />
OCAK-fiUBAT 2011 43
DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />
Konuyu mesleki yeterlilik, ihtiyaca göre insan<br />
eğitimi, eğitim-sanayi işbirliği, stratejik<br />
kalkınmada öncelikli sektörler ve gerekli<br />
istihdam ihtiyacı, alt sektörlerde yeterli<br />
teknik personelin sağlanması ekseninde<br />
bakmamız durumunda istihdamı artırmak<br />
için süreçler nasıl yönetilmelidir?<br />
Son dönemde iş piyasasının ihtiyacı olan<br />
nitelikte iş gücü yetiştirmek ve istihdamı<br />
arttırmak maksadıyla AB tarafından desteklenen<br />
mesleki eğitimin güçlendirilmesi<br />
projeleri önemli kazanımlar sağlarken<br />
ve çalışma hayatının tüm aktörleri bu reform<br />
projelerine destek verirken, katsayı<br />
konusunda, mesleki eğitimi düzenleyici ve<br />
özendirici düzenlemelerin çeşitli ideolojik<br />
kaygılarla yapılamaması, iş piyasasının<br />
kalitesini ve gelecekte küresel rekabetimizi<br />
olumsuz yönde etkileyecektir.<br />
HAK-İŞ olarak, mesleki eğitim ve hayat<br />
boyu eğitim sorununu, ülkemizin en<br />
önemli sorunlarından biri olarak görüyor,<br />
bu konuda gerekli reform adımlarının hiçbir<br />
engele takılmaksızın biran önce atılmasını<br />
istiyoruz. Mesleki eğitim konusunun,<br />
insan gücümüzün kalifikasyonu, sanayinin<br />
ihtiyacı, iş güvencesi, gelir güvencesi,<br />
toplumun beklentisi ve ekonomimizin<br />
rekabet gücü dikkate alınarak hayat<br />
boyu öğrenme yaklaşımı içinde yeniden<br />
yapılandırılmasını talep ediyoruz.<br />
Biz ülke olarak, bir an önce önümüzdeki<br />
10-20 yıl içerisinde Türkiye’nin hangi<br />
mesleklerde, hangi nitelikte, ne kadar insana<br />
ihtiyacı olduğunun bir profilini çıkarmak<br />
zorundayız. Bunu yaparken aynı zamanda<br />
önümüzdeki 10 - 20 yıl içerisinde<br />
Avrupa’da yükselen meslekler ve sektörleri<br />
de dikkate almak zorundayız. Planlama,<br />
ulusal strateji, politika ve önceliklerin<br />
tespiti, yeterliliklerin, eğitim modüllerinin<br />
ve eğitim programlarının oluşturulması,<br />
okul yönetimi eğitimin verilmesi ve denetim<br />
gibi sistemin oluşturulmasına yönelik<br />
her aşamada iş dünyasının tarafları da karar<br />
süreçlerinde söz sahibi olmalıdır.<br />
Mesleki eğitim tanımını da iyi yapmak gerekmektedir.<br />
Mesleki eğitim, genelde<br />
Türkiye’de çıraklık boyutunda, örgün eğitimin<br />
alternatifi olarak algılanmaktadır.<br />
Oysa bu çok yanlış bir algılamadır. Mesleki<br />
eğitimi, dünya ve AB’deki trendleri dikkate<br />
alarak tanımlarsak ki tanımlamamız<br />
lazımdır. Bir mesleğe vakıf olmak, o meslekle<br />
ilgili gelişmeleri izleyip benimseyebilmek,<br />
o meslekle ilgili her aşamada<br />
üretken ve yenilikçi olmaktır. Bu noktadan<br />
baktığımızda siz işi değil, iş sizi bulacaktır.<br />
HAK-İŞ olarak, mesleki eğitim ve hayat boyu eğitim<br />
sorununu, ülkemizin en önemli sorunlarından biri olarak<br />
görüyor, bu konuda gerekli reform adımlarının hiçbir engele<br />
takılmaksızın biran önce atılmasını istiyoruz<br />
Kurumlar da bu anlayışa göre yeniden şekillenecektir.<br />
Yaşam boyu öğrenme yaklaşımının hayata<br />
geçirilmesi ve istihdam politikalarımızın<br />
Avrupa İstihdam Stratejisine uyumlu hale<br />
getirilmesi suretiyle, eğitim ve istihdam<br />
alanında yaşanan sorunların çözümünde<br />
aşağıdaki hususların dikkate alınmasında<br />
yarar görülmektedir:<br />
- Mesleki ve teknik eğitim sistemi arza dayalı<br />
yapıdan kurtarılarak, iş yaşamının ihtiyaç<br />
duyduğu sayı ve nitelikte işgücünün<br />
yetiştirilmesine imkan verecek biçimde,<br />
yaşam boyu öğrenme yaklaşımı ile yeniden<br />
yapılandırılmalıdır.<br />
- Örgün ve yaygın mesleki eğitime ağırlık<br />
verilerek mesleki ve teknik eğitimin payı<br />
artırılmalıdır.<br />
- Toplumda hayat boyu öğrenme anlayışının<br />
benimsenmesini esas alan her türlü<br />
yaygın eğitim imkanı geliştirilerek, kamu<br />
sektörünün yanında mahalli idarelerin,<br />
gönüllü kuruluşların ve özel sektörün bu<br />
konudaki faaliyetleri özendirilmelidir.<br />
- Ortaöğretimde etkili bir mesleki rehberlik<br />
ve yönlendirme sistemi kurulmalıdır.<br />
- Sosyal tarafların istihdam ve eğitim politikalarının<br />
belirlenmesine ve uygulamaya<br />
aktif ve fonksiyonel katılımı sağlanmalıdır.<br />
- Ücretten yapılan kesintilerin yüksekliği<br />
kayıt dışı istihdamın en önemli sebeplerinden<br />
biri olmaya devam etmektedir. Kayıt<br />
dışı istihdamın azaltılması kapsamında<br />
yapılacak çalışmalarda bu husus göz<br />
önünde bulundurulmalıdır.<br />
- Kendi işini kuracaklara idari ve mali kolaylıklar<br />
getirilmeli, bireysel girişimcilik<br />
teşvik edilmelidir.<br />
- KOBİ’lerin istihdam yaratma potansiyellerinden<br />
azami ölçüde yararlanılmalıdır.<br />
- Kadınlar, genç işsizler, uzun süreli işsizler<br />
ve özürlüler için ek istihdam teşvikleri<br />
getirilmelidir.<br />
- Tarım sektöründeki ücretsiz aile işçilerine,<br />
kentlerdeki ev kadınlarına ve gençlere<br />
yönelik istihdam sağlayıcı iş gücü mobilitesi<br />
ve kalitesinin yükseltilmesi, ek katma<br />
değer yaratı projeler geliştirilmelidir.<br />
- Mesleki yeterliliklerin güvenilir biçimde<br />
değerlendirilmesi amacıyla oluşturulan<br />
Mesleki Yeterlilikler Kurumu’nun kapasitesi<br />
güçlendirilmelidir.<br />
- Mesleki ve teknik öğretim programlarının<br />
meslek standartlarına dayalı olarak<br />
44 M‹MAR VE MÜHEND‹S
geliştirilmesi sağlanmalıdır.<br />
- Yerel ve bölgesel ihtiyaçların doğru biçimde<br />
tespiti ve giderilmesi için il mesleki<br />
eğitim ve istihdam kurullarının çalışmalarına<br />
etkinlik kazandırılması amacıyla projeler<br />
oluşturulmalıdır.<br />
- Örgün ve yaygın mesleki ve teknik öğretim<br />
kurumlarından mezun olanların iş yaşamındaki<br />
durumlarını sürekli ve sistematik<br />
biçimde ortaya koyacak izleme çalışmaları<br />
yapılarak sonuçları yayınlanmalıdır.<br />
Bütün bunları, katılımcı bir anlayışla realize<br />
etmeli, siyasi irade, idare ve sosyal taraflar<br />
sabırlı ve verimli bir çalışma içinde<br />
mesleki eğitim koordine edilmelidir. Nitekim,<br />
mesleki eğitimin uzun yıllar uygulandığı,<br />
geliştirildiği ülkelere baktığımız zaman<br />
sosyal tarafların etkin katılımı ve<br />
uzun erimli çalışmaların gerektiğini görüyoruz.<br />
Ancak AB sürecinde uluslararası<br />
rekabet, kaliteli üretim ve hayat boyu eğitim<br />
felsefesiyle mesleki ve teknik eğitimde<br />
büyük reform ihtiyacı içinde olduğumuz<br />
bu dönemde meslek liselerinin katsayı<br />
sorunuyla önünün tıkanması büyük<br />
çelişkidir.<br />
İstihdamın sürekliliğinde, sürekli eğitimin<br />
rolü nedir ve ülke olarak biz bunu ne kadar<br />
gerçekleştirebiliyoruz?<br />
Türkiye’de istihdam edilmek kadar o istihdamın<br />
sürekliliği de son derece önemlidir.<br />
Çünkü gençlerimiz üniversitelerden yaratıcılıktan<br />
uzak tamamen ezbere dayalı bir<br />
eğitim anlayışıyla mezun olmaktadır. Çok<br />
iyi bir mühendis yetiştirilebilir. Meslek<br />
yüksek okulundan çok iyi teorik eğitim almış<br />
bir motor bölümü elemanı yetiştirilebilir.<br />
Ancak bunlar mezun olduklarında<br />
teori ile pratiği birleştirmede sıkıntı yaşamakta,<br />
çalışma hayatına girişte ve adaptasyonda<br />
sorunlar yaşamaktadır.<br />
Bunun yanı sıra artan küresel rekabet,<br />
Türkiye, kaygı verici<br />
boyutlara ulaşan işsizliğin<br />
azaltılması, temel sosyal<br />
haklar, sendika özgürlüğü,<br />
grev hakkı, insan onuruna<br />
yakışır düzgün işlerin<br />
artırılması, asgari gelir ve<br />
vergilendirmenin<br />
iyileştirilmesi, sosyal<br />
diyaloğun<br />
kurumsallaştırılması, sağlık,<br />
güvenlik, istihdamın<br />
artırılması, ekonomik ve<br />
sosyal çıkarları korumakta<br />
kamunun sorumluluğunun<br />
artırılması ve sosyal koruma<br />
sistemlerinin<br />
güçlendirilmesi konularında<br />
ülkemizin kendi<br />
gerçeklerine dayanan bir<br />
“sosyal model”<br />
geliştirmelidir.<br />
bilgi ekonomisi gibi kavramlar da üniversitelerde<br />
öğrenilen bilgilerin geçerliliğini<br />
kısa sürede kaybettiği ve her gün yenilenmeye<br />
ve geliştirilmeye muhtaç olduğu bir<br />
dönemi yaşıyoruz.<br />
Dolayısıyla işgücümüzü yeni dönemin gerektirdiği,<br />
mesleki becerilerle donatmak<br />
ve dünya ölçeğinde rekabet edebilir hale<br />
getirmek en öncelikli hedefimiz olmalıdır.<br />
Çünkü günümüzün geçerli kavramı<br />
hayat boyu öğrenme ve mesleki yeterliliklerdir.<br />
Günümüzde ön plana çıkmış<br />
kavramların karşılığı da Türkiye’de oluşturulmuş<br />
ve Mesleki Yeterlilikler Kurumu<br />
kurulmuştur.<br />
Merkezi hükümetlerin istihdam politikalarıyla<br />
istihdam çözülebilir mi, üniversite<br />
ve iş dünyası bunun için neler yapabilir?<br />
İstihdam sorunun çözümü konusunda<br />
merkezi hükümetlerin uyguladığı politikalar<br />
kuşkusuz büyük önem taşımaktadır.<br />
Ancak ülkemizin en önemli sorunlarından<br />
biri bölük pörçük bağlam, konsept gözetilmeksizin<br />
yapılan çalışma kültürüdür.<br />
İhtiyaca, konjonktüre, iç ya da dış baskılara,<br />
lobilere göre öncelik belirleyerek, bölük<br />
pörçük bağlam, konsept gözetilmeksizin<br />
yapılan değişiklikler ya da düzenlemeler<br />
sağlıklı bir yol olmadığı gibi sorunları<br />
da çözmemektedir.<br />
Türkiye, kaygı verici boyutlara ulaşan işsizliğin<br />
azaltılması, temel sosyal haklar,<br />
sendika özgürlüğü, grev hakkı, insan onuruna<br />
yakışır düzgün işlerin artırılması, asgari<br />
gelir ve vergilendirmenin iyileştirilmesi,<br />
sosyal diyaloğun kurumsallaştırılması,<br />
sağlık, güvenlik, istihdamın artırılması,<br />
ekonomik ve sosyal çıkarları korumakta<br />
kamunun sorumluluğunun artırılması<br />
ve sosyal koruma sistemlerinin güçlendirilmesi<br />
konularında ülkemizin kendi<br />
gerçeklerine dayanan bir “sosyal model”<br />
geliştirmelidir. Çünkü ülkemiz işgücü piyasasının<br />
ihtiyacı olan sosyal paydaş katkı<br />
ve katılımıyla bütüncül bir yaklaşımı esas<br />
alarak hazırlanan, kısa, orta ve uzun vadeli<br />
etkin politika ve araçların eşgüdüm ve<br />
koordinasyon içinde hayata geçirilmesidir.<br />
Bu kapsamda üniversitelerin, işçi ve işveren<br />
örgütlerinin kısacası bütün sosyal<br />
paydaşların katkı vermesi büyük önem taşımaktadır.<br />
Bütün bunları yapmak için<br />
Türkiye’nin en çok ihtiyaç duyduğu Ulusal<br />
İstihdam Stratejisi geliştirilmesidir. Bunun<br />
geliştirilmesi için de herkese sorumluluklar<br />
düşmektedir.<br />
OCAK-fiUBAT 2011 45
DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />
MAKALE<br />
İŞSİZLİKLE İLGİLİ YAPISAL<br />
SORUNLAR VE ÇÖZÜM YOLLARI<br />
TÜRKİYE'DE İŞSİZLİK MESELESİNİN ÇÖZÜMÜNDE İKTİSADİ KRİZLERİN OLUŞTURDUĞU<br />
GEÇİCİ ANAFORLARDAN ZİYADE KRONİK HALE BİR VAZİYETTE YILLARDAN BERİ<br />
SÜREGELEN YAPISAL SEBEPLER ÜZERİNDE DURMAK GEREKMEKTEDİR. YAPISAL SEBEPLER<br />
ORTADAN KALDIRILMADIKÇA KRONİK İŞSİZLİK DEVAM EDECEKTİR.<br />
Doç. Dr. Halil ZAİM<br />
Fatih Üniversitesi<br />
Öğretim Üyesi<br />
Küresel düzeyde yaşanan iktisadi krizler genellikle<br />
beraberlerinde pek çok sosyal meseleyi<br />
de tetikler. Bunlardan biri de son yıllarda<br />
üzerinde en çok konuşulan sosyal meselelerden biri<br />
olan işsizlik meselesidir. Gerçekten Türkiye ile<br />
birlikte birçok ülkenin de başını ağrıtan işsizlik meselesi,<br />
iktisadi krizlerin toplum hayatına yönelik en<br />
dramatik yansımalarından biri olarak değerlendirilebilir.<br />
2008 krizi ile birlikte tüm dünyada işsizlik<br />
oranları hızla artmaya başlaması işsizlikle ilgili tartışmaları<br />
da gündemin ilk sıralarına taşıdı. Gelişmekte<br />
olan ülkelerin büyük bölümü ile birlikte AB<br />
uzun yıllardan beri işsizlikle mücadele etmeye devam<br />
ederken bu sorunu yakın zamana kadar fazlaca<br />
hissetmeyen ABD ve Japonya gibi ülkeler de son yıllarda<br />
işsizlikle mücadele eden ülkeler kervanına katıldı.<br />
Krizin etkileri yavaş yavaş geçmeye başlasa da<br />
henüz bunun istihdam piyasalarına yeterince yansıdığını<br />
söylemek güç. Bu sebeple tüm dünyada işsizlik<br />
meselesi ciddiyetini ve önemini korumaktadır.<br />
Türkiye'de uzun yıllardır yaklaşık yüzde 10'lar civarında<br />
seyreden işsizlik oranları ekonomik krizin etkisiyle<br />
2009 yılında en yüksek seviyesi olan yaklaşık<br />
yüzde 15'leri gördü. İktisadi yapıdaki toplarlanma ile<br />
birlikte 2010 yılında yüzde 11,3'e kadar gerilese de<br />
yılı yaklaşık yüzde 12 civarında tamamlaması bekleniyor.<br />
1 Ancak kanaatimce esas üzerinde durulması<br />
gereken konu, uzun zamandır müzmin biçimde seyretmekte<br />
olan yapısal işsizliktir. Zira yapısal işsizlik<br />
sorunu ekonomik krizlerden kaynaklanmamakta ve<br />
bu sebeple ekonomik büyüme sağlansa da işsizlik<br />
sorunu çözülememektedir. Bu sebeple de ekonomik<br />
büyümenin istihdam oluşturmadığı öne sürülmektedir.<br />
Esasen ekonomik büyüme istihdam oluşturmakta<br />
ancak emek piyasasının yapısal sorunları sebebi<br />
oluşturulan istihdam genç nüfus sebebi ile sürekli<br />
büyüyen işgücünü iş sahibi yapmakta yetersiz<br />
kalmaktadır. Dolayısıyla işsizliğin esas sebebini<br />
emek piyasasının yapısal sorunlarında aramak yerinde<br />
olacaktır.<br />
Türkiye’deki emek piyasasının yapısal sorunlarının<br />
başında işgücünün nitelik bakımından piyasanın ihtiyaçlarına<br />
cevap verememesi gelmektedir. Bu durum<br />
yalnızca işgücünün yaklaşık yüzde 60'ını oluşturan<br />
belirli bir mesleği olmayan, eğitim seviyesi düşük vasıfsız<br />
veya yarı vasıflı insanları değil üniversite mezunları<br />
dahil vasıflı işgücünü de yakından ilgilendirmektedir.<br />
Zira kağıt üstünde "vasıflı" veya “diplomalı”<br />
görünen işgücünün de önemli bir bölümü malesef<br />
piyasanın ihtiyaç duyduğu niteliklere sahip değildir.<br />
Genel bir tahlilde işgücünün istihdam edilebilirliğinin<br />
düşük olduğu söylenebilir. Böylelikle bir yanda milyonlarca<br />
insan iş ararken diğer yanda birçok şirket<br />
yöneticisi istediği nitelikte personel bulamamaktan<br />
dert yanmaktadır. Bu sebeple işsizlikle mücadelede<br />
kalıcı neticeler elde etmenin yolu eğitimden ve özellikle<br />
de mesleki eğitimden geçmektedir.<br />
İkinci önemli yapısal sorun emek piyasasının katılığıdır.<br />
Nitekim başta ABD ve İngiltere olmak üzere<br />
Kıta Avrupası ülkeleri ve Güney Amerika'da 1980'li<br />
yılların ortalarından itibaren işsizlikle mücadele tedbirlerinin<br />
başında gelen hususlardan biri emek piyasasının<br />
esnekleştirilmesidir. Zira esnek çalışma biçimleri<br />
söz konusu ülkelerde hem normal şartlarda<br />
çalışma imkanı bulamayan bir nüfusun aktif olarak<br />
emek piyasasına katılmasını kolaylaştırmış ve söz<br />
konusu insanların ekonomik açıdan üretken hale<br />
dönüştürülmesini sağlamış hem de istihdam oranının<br />
artmasına katkı yapmıştır. Türkiye'de de esnek<br />
çalışma biçimleri teşvik edilmekte ve giderek yaygınlaşmaktadır.<br />
Öte yandan esnek çalışma uygulamalarında<br />
yaşanan bazı suistimallerin ve olumsuz<br />
uygulamaların acilen giderilmesi hem çalışanların<br />
haklarının korunması hem de esnek çalışmanın da-<br />
46 M‹MAR VE MÜHEND‹S
ha yaygınlaştırılması açısından büyük önem arz etmektedir.<br />
Emek piyasası ile ilgili bir diğer yapısal sorun<br />
da işgücü maliyetlerinin yüksekliği ve buna paralel<br />
olarak ele alınması gereken kayıt dışı istihdamdır.<br />
İşgücü maliyetlerinin yüksekliği derken Türkiye'de<br />
işgücünü hem istihdam etme hem de işten çıkarma<br />
maliyetleri oldukça yüksektir. İşgücü üzerinde<br />
yüksek oranda salınmış vergi ve primlere ilave<br />
olarak kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve iş güvencesi<br />
uygulamalarının da dengeli biçimde ele alınmayışı<br />
işgücü maliyetlerini işveren açısından oldukça<br />
yüksek hale getirmiştir. Bir de yaklaşık yüzde 40'lar<br />
civarında olduğu düşünülen kayıtdışı istihdam gözönüne<br />
alındığında bunun haksız rekabet doğuran ve<br />
kanunlara uyan işçi ve işverenleri adeta cezalandıran<br />
bir sistem olduğu aşikardır. Bu sebeple son dönemde<br />
uygulanmaya başlayan prim indirimleri ve istihdam<br />
teşvikleri işveren üzerindeki yükleri hafifletmeyi<br />
ve işgücü maliyetlerini düşürmeyi hedeflemektedir.<br />
Buradaki amaç hem işçilerin haklarını korumak<br />
ve kayıt dışı istihadamı önlemek hem de işverenlerin<br />
rekabet gücünü yükseltmektir.<br />
Diğer yandan tarımda çalışan nüfusun durumu ve<br />
eskisine oranla azalsa bile halen devam etmekte<br />
olan köyden kente göç de önemli bir yapısal sorundur.<br />
Tarımda çalışan nüfus hem önemli ölçüde gizli<br />
işsizliğe hem de yüksek oranlarda mevsimsel işsizliğe<br />
sebep olmaktadır. Köylerden kentlere doğru yaşanan<br />
göç dalgaları kırsal kesimlerde ücretsiz aile<br />
fertleri olarak çalışıyor görünen ancak marjinal verimliliği<br />
sıfır olan gizli işsizlerin büyük şehirlerin çeperlerinde<br />
açık işsizlere dönüşmesine yol açmaktadır.<br />
Bölgesel kalkınmışlık seviyeleri arasındaki farklar<br />
fakir ve geri kalmış bölgeler lehine azaldıkça<br />
göçlere bağlı işsizliğin de azalması beklenebilir.<br />
İşsizliğin yapısal sebepleri içinde son olarak ele almak<br />
istediğim husus Türkiye'nin demografik yapısı<br />
ile ilgilidir. Malum Türkiye diğer OECD ülkeleri veya<br />
AB ile karşılaştırıldığında mukayeseli olarak genç<br />
bir nüfusa sahiptir. 2 Bu durum Türkiye'nin önüne<br />
önemli fırsatlarla birlikte çözüm bekleyen meseleler<br />
de getirmektedir. Zira söz konusu genç nüfusun eğitilmesi<br />
ve işgücüne aktif ve verimli biçimde kazandırılması<br />
göründüğü kadar kolay bir iş değildir. Ancak<br />
unutulmamalıdır ki söz konusu genç nüfus Türkiye'nin<br />
en stratejik kaynağı ve en önemli ekonomik ve<br />
sosyal dinamiğidir. Bu nüfus şayet eğitilebilir ve verimli<br />
biçimde istihdam edilebilirse Türkiye'nin kalkınmasında<br />
anahtar unsurlardan biri olarak yerini<br />
alması beklenmektedir.<br />
Bütün bu saydığımız sebeplerden ötürü Türkiye'de<br />
işsizlik meselesinin çözümünde iktisadi krizlerin<br />
oluşturduğu geçici anaforlardan ziyade kronik bir<br />
vaziyette yıllardan beri süregelen yapısal sebepler<br />
üzerinde durmak gerekmektedir. Zira ekonomik<br />
krizlerin tetiklediği arızi işsizlik dalgaları ekonominin<br />
toplarlanması ile birlikte kısa sürede bertaraf<br />
edilmektedir. Ancak yapısal sebepler ortadan kaldırılmadıkça<br />
kronik işsizlik devam etmektedir. Nitekim<br />
hükümet tarafından ortaya konulan işsizlikle<br />
mücadele eylem planının üçüncü ve son aşaması da<br />
büyük ölçüde işsizliğin yapısal sorunlarını çözmeyi<br />
hedef almaktadır. Ancak işsizlik meselesinin çözümünü<br />
tek başına hükümetten beklemek kanaatimce<br />
doğru değildir. Bu konuda şirketlerin, sivil toplum<br />
kuruluşlarının, başta üniversiteler olmak üzere eğitim<br />
müesseselerinin, medyanın ve toplumun diğer<br />
kesimlerinin aynı duyarlılıkla hareket etmesi ve işsizlikle<br />
mücadelenin bir seferberlik gibi algılanması<br />
gerekmektedir.<br />
1<br />
www.tuik.gov.tr<br />
2<br />
ww.oecd.org<br />
Genç nüfusun<br />
eğitilmesi ve işgücüne<br />
aktif ve verimli<br />
biçimde kazandırılması<br />
göründüğü kadar kolay<br />
bir iş değildir. Ancak<br />
unutulmamalıdır ki,<br />
söz konusu genç nüfus<br />
Türkiye'nin en stratejik<br />
kaynağı ve en önemli<br />
ekonomik ve sosyal<br />
dinamiğidir. Bu nüfus<br />
şayet eğitilebilir ve<br />
verimli biçimde<br />
istihdam edilebilirse<br />
Türkiye'nin<br />
kalkınmasında anahtar<br />
unsurlardan biri olarak<br />
yerini alması<br />
beklenmektedir.<br />
OCAK-fiUBAT 2011 47
DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />
MAKALE<br />
VERİMLİLİK, İSTİHDAM VE<br />
NİTELİKLİ İŞGÜCÜ<br />
İSTİHDAM SORUNUNUN GELİŞEN TEKNOLOJİ VE BİLGİ DÜZEYİ İLE BİRLİKTE ELE ALINARAK<br />
NİTELİKLİ İŞGÜCÜ YARATILMASI VE BUNUN VERİMLİLİĞE YÖNELİK KATKILARI<br />
ÇERÇEVESİNDE DÜŞÜNÜLMESİ VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİNİN BU YÖNDE GELİŞMESİ, DAHA<br />
UZUN VADELİ VE SAĞLAM POLİTİKALAR GELİŞTİRİLMESİ İÇİN ÖNEMLİDİR.<br />
Dr. Mustafa<br />
Mahir KUTAY<br />
MPM İstanbul<br />
Bölge Müdürü<br />
Elif SANDAL<br />
ÖNAL<br />
Uzman<br />
Günümüz gelişmiş ve gelişmekte olan dünya<br />
ülkelerinde, sanayileşme, yenilik ve teknolojinin<br />
ilerlemesi gibi gelişmelerle eş zamanlı<br />
olarak büyüyen sorunlardan biri de istihdam sorunudur.<br />
İnsan emeğinin en önemli üretim faktörü<br />
olarak ele alındığı günümüz ekonomilerinde, tüm<br />
üretim faktörlerinin kullanımı anlamına gelen istihdam<br />
kelimesi insan gücünün kullanımı ya da “bireyin<br />
işlendirilmesi” şeklinde yorumlanmaktadır. İstihdam<br />
sorunu bir ülkede çalışabilecek durumda<br />
olan bireylerin işgücüne çeşitli sebeplerle katılamamaları<br />
sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu sebepler<br />
ülkeden ülkeye hatta ülkelerin içindeki çeşitli idari<br />
yapılar arasında değişim göstermekle birlikte, pek<br />
çoğunun temelinde önemli makro ekonomik nedenler<br />
bulunmaktadır. Örneğin Bozdağlıoğlu (2008)<br />
Türkiye’deki işsizliğin en önemli sebeplerinden biri<br />
olarak sanayi yatırımlarında sürekliliğin sağlanamaması<br />
ile tarımsal işgücü fazlalığının tarım dışı<br />
sektörler tarafından olması gerektiği kadar istihdam<br />
edilememesini göstermektedir. Bununla birlikte<br />
istihdam her ne kadar ekonomik yapı ile ilgili<br />
sorunlar çerçevesinde ele alınsa da sosyal yaşamın<br />
en önemli konularından birini de teşkil etmektedir<br />
(Eyüboğlu, 2003). Zira modern toplumların pek çoğunda<br />
sosyal statünün en önemli göstergesi bir “iş”<br />
sahibi olmaktır ve bunun tersi durumlar statü kaybı<br />
olarak algılanarak hem bireysel hem de toplumsal<br />
düzeyde bazı sorunları beraberinde getirebilmektedir.<br />
İstihdam sorunları, toplumsal düzeyde işgücüne<br />
katılım, işsizlik ve bunlarla ilgili alt göstergelerle ortaya<br />
konmaktadır. İşsizlik sorunu ele alınırken çeşitli<br />
türler altında değerlendirilmekte, her bir tür ile<br />
ilgili çözüm stratejisi buna göre yapılandırılmaya çalışılmaktadır<br />
(örn. iradi işsizlik, gayri iradi işsizlik,<br />
friksiyonel -geçici- işsizlik, konjoktürel işsizlik,<br />
mevsimsel işsizlik, yapısal işsizlik, gizli işsizlik, teknolojik<br />
işsizlik; Bozdağlıoğlu, 2008). Bununla birlikte<br />
işsizlik türleri yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, meslek<br />
vb. demografik değişkenlere veya diğer sosyo-kültürel<br />
etkilere bağlı olarak da kategorize edilebilmektedir.<br />
Tüm bu kategorilerden bağımsız olarak<br />
gözden kaçırılmaması gereken nokta ise, artan nüfus<br />
ve teknoloji ile birlikte çalışabilecek durumda<br />
olan kişilerin istihdamının her geçen gün daha da<br />
zorlaştığıdır.<br />
Diğer taraftan yine gelişen teknoloji ile birlikte iş süreçlerinin<br />
karmaşıklaşması, iş çeşitliliğinin artması<br />
ve uzmanlaşmanın ayırıcı bir işçi özelliği olarak güç<br />
geçtikçe daha fazla önem kazanması işsizliğe çözüm<br />
olabilecek istihdam stratejilerinde önemli bir<br />
belirleyici olmuştur. Nitelikli elemanların istihdamının,<br />
yalnızca işsizliğin çözümünde değil, verimliliğin<br />
artmasında da kritik olduğu pek çok çalışmada belirtilmektedir.<br />
Örneğin işsizliğe yönelik çözüm önerilerinin<br />
yer aldığı kitapta Eyüboğlu (2003), nitelikli<br />
işgücünün istihdama katkısını belirtirken, bilgi temeline<br />
dayalı bir ekonominin gelişmesinin sağlanmasının<br />
ve nitelikli istihdamın gelişmesinin piyasanın<br />
gerekliliklerini sağlayacak bir eğitim ve öğretim<br />
sistemi ile olabileceğine işaret etmektedir. Eyüboğlu’na<br />
göre (2003) “nitelikli bir istihdam ortamı<br />
oluştırılmasında, insanlara bilgi temeline dayalı bir<br />
topluma dâhil olma ve bu toplumdan yararlanma<br />
kapasitesi verilmiş olmalıdır. Bir yandan okul hayatından<br />
iş hayatına geçişi kolaylaştıracak bir sistem<br />
gereklidir. Öte yandan etkili bir öğrenim ve eğitim<br />
sistemi, temel niteliklerle donatılmış bir insan kaynağının<br />
oluşmasında ve bunun ekonomik ve toplumsal<br />
değişimlere uyum göstermesinde önemli bir<br />
48 M‹MAR VE MÜHEND‹S
yer tutar. Çünkü yaşam boyu eğitim için sağlam bir<br />
temel oluşturur. Bu temel aynı zamanda nitelik<br />
açıklarının giderilmesinde, işsizlik ve dışlanma nedeniyle<br />
niteliklerin körelmesinin önlenmesinde<br />
önem taşımaktadır. İşgücü piyasasının bu açıdan niteliklerinin<br />
geliştirilmesi için; eğitim ve öğretim sistemlerinin<br />
nitelik olarak geliştirilmesi, çıraklık sistemlerinin<br />
iyileştirilmesi, temel eğitim ve yaşam boyu<br />
eğitim sistemleri kapsamında gerekli yönlendirmelerin<br />
sağlanması, iş başında eğitim koşullarının<br />
geliştirilmesi ve çok amaçlı yerel öğretim merkezlerinin<br />
oluşturulması gerekmektedir (s.101-102). 2006<br />
yılında İstanbul Sanayi Odası tarafından hazırlanmış<br />
olan “İstihdam Stratejileri ve Türkiye için bir Model<br />
Önerisi” başlıklı raporda, Türkiye’de istihdamın artırılması<br />
yönünde sunulan çözüm önerilerinin bir tanesi<br />
de işgücü piyasasının yeniden yapılandırılmasıdır.<br />
Buna göre mevcut işgücü piyasasının daha etkin<br />
istihdam stratejilerine hizmet eder hale getirilmesinin<br />
en önemli adımlarından biri de aktif işgücü piyasası<br />
stratejilerinin hayata geçirilmesidir. Bu önlemler<br />
“devletim işsizlik sorununun çözümüne aktif bir<br />
biçimde katılması, istihdam yaratıcı politikalar izlemesi<br />
ve çeşitli önlemlerle istihdam artışını teşvik etmesi”<br />
biçiminde tanımlanmaktadır (İstanbul Sanayi<br />
Odası, 2006, s.129).<br />
2006 yılında Dünya Bankası tarafından hazırlanmış<br />
olan “Turkey Labor Market Study” çalışmasında<br />
(World Bank, 2006) ülkemizde pek çok zaman nüfus<br />
artışının istihdam artışını geride bıraktığı ve yetişkin<br />
nüfusun artışı ile istihdamın artış hızı arasındaki farkın<br />
açıldığı belirtilmektedir. Türkiye İstatistik Kurumu<br />
Eylül, Ekim ve Kasım aylarını kapsayan 2010 Hanehalkı<br />
İşgücü Araştırması’nda çalışma çağındaki<br />
nüfusun bir önceki yılın aynı dönemine göre 855 bin<br />
kişi artarak 52 milyon 788 bin kişiye ulaştığı görülmektedir.<br />
Ancak bir önceki yılın aynı dönem ile karşılaştırıldığında<br />
işsizlik oranının bu dönem için<br />
yüzde 1,8 oranında azaldığı görülmektedir (TUİK,<br />
2010). Her ne kadar genç nüfusta bir önceki dönemde<br />
%24 olan işsizliğin yüzde 21,3’e düşmesi<br />
(TUİK, 2010) olumlu bir gelişmeyse de işsizliğin en<br />
yaygın olduğu kesimin gençler olması işgücü açısından<br />
önemli bir potansiyelin kendini gerçekleştiremediğini<br />
göstermektedir. Dünya Bankası raporunda<br />
Türkiye’deki iş piyasasının en önemli sorunlarından<br />
biri de nitelikli genç iş gücünün istihdamı konusunda<br />
yaşandığı ve işsizlik rakamlarının özellikle bu kesimde<br />
arttığına dikkat çekilmektedir. Bu durumun<br />
yol açan faktörlerin hem arz hem de taleple ilgili olduğu<br />
belirtilmekte ve Türkiye ekonomisinin nitelik<br />
gerektiren işler üretmekte eksik kaldığı bununla<br />
birlikte eğitim düzeyi yüksek gençlerin piyasanın talep<br />
ettiği işler için yeteri kadar donanımlı olmamasının<br />
da söz konusu oranlarda etkili olduğu ortaya<br />
konmaktadır. Dolayısıyla çözüm önerileri her iki durumu<br />
da kapsar nitelikte olmadığı sürece yani bir<br />
taraftan nitelik gerektiren ve artı değer üretilebilecek<br />
işler yaratılıp diğer taraftan işgücü potansiyelinin<br />
daha donanımlı hale getirilmesi söz konusu olmadığı<br />
sürece istihdam sorunları büyümeye devam<br />
edecektir (World Bank, 2006).<br />
İstihdam ve verimlilik arasındaki ilişkiye bakıldığında,<br />
verimlilik artışının istihdam üzerindeki kısa ve<br />
uzun dönemli etkilerinin farklılaşabildiği ortaya çıkmaktadır.<br />
Suiçmez (2009), verimlilik artışı sağlayacak<br />
en önemli yatırımların teknoloji temelli olduğunu<br />
belirtmekte ancak kısa vadede teknoloji artışı yolu<br />
ile sağlanan verimlilik artışının teknolojik işsizliğe<br />
yol açma olasılığının olduğundan bahsetmektedir.<br />
Dünya Bankası<br />
raporunda<br />
Türkiye’deki iş<br />
piyasasının en önemli<br />
sorunlarından biri de<br />
nitelikli genç iş<br />
gücünün istihdamı<br />
konusunda yaşandığı ve<br />
işsizlik rakamlarının<br />
özellikle bu kesimde<br />
arttığına dikkat<br />
çekilmektedir. Bu<br />
durumun yol açan<br />
faktörlerin hem arz hem<br />
de taleple ilgili olduğu<br />
belirtilmekte ve Türkiye<br />
ekonomisinin nitelik<br />
gerektiren işler<br />
üretmekte eksik kaldığı,<br />
bununla birlikte eğitim<br />
düzeyi yüksek gençlerin<br />
piyasanın talep ettiği<br />
işler için yeteri kadar<br />
donanımlı olmamasının<br />
da söz konusu oranlarda<br />
etkili olduğu ortaya<br />
konmaktadır<br />
OCAK-fiUBAT 2011 49
DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />
Teknoloji artışının<br />
sağladığı verimliliğin<br />
istihdama olumsuz<br />
yansıması ise<br />
öncelikle nitelikli<br />
işgücünün<br />
geliştirilmesi ile<br />
engellenebilir.<br />
İşgücünün nitelikli<br />
hale getirilmesi, iş<br />
ortamlarında<br />
işgücünü nitelik<br />
olarak<br />
geliştirebilecek<br />
unsurlara yer<br />
verilmesi ve<br />
teknolojik<br />
değişimlerin işgücü<br />
potansiyeline uygun<br />
olarak planlanması<br />
söz konusu olumsuz<br />
etkilerin ortadan<br />
kaldırılmasına<br />
yardımcı<br />
olabilecektir.<br />
Teknolojik yatırımların başta üretim olmak üzere<br />
bazı alanlardaki insan gücünü ikame edebilecek<br />
başka araçların kullanılmasına olanak sağladığından,<br />
kısa vadede istihdamı olumsuz etkileyebilmektedir.<br />
Suiçmez’e (2009) göre, çalışanların verimliliğinin<br />
artması, aynı işin daha az kişi ile yapılması anlamına<br />
gelmektedir; dolayısıyla işsizlikle arasında pozitif<br />
bir nedensellik olması beklenmektedir. Ancak<br />
uzun vadede kaynakların verimli kullanılması ve artan<br />
karlılık; yeni yatırımların yapılmasını kolaylaştıracağından<br />
yeni iş sahaları oluşturabilecek dolayısıyla<br />
istihdama olumlu katkı yapılmasını sağlayabilecektir.<br />
Ancak birinci durumda daha mikro gerçekleşmesi<br />
söz konusu olan değişim, ikinci durum olan<br />
uzun vadede daha makro bir alanda olması beklenen<br />
bir değişimdir. Dolayısıyla iki durum arasındaki<br />
ilişkinin anlamlı olup olmadığının detaylı biçimde<br />
incelenmesi gerekmektedir. Teknoloji artışının sağladığı<br />
verimliliğin istihdama olumsuz yansıması ise<br />
öncelikle nitelikli işgücünün geliştirilmesi ile engellenebilir.<br />
İşgücünün nitelikli hale getirilmesi, iş ortamlarında<br />
işgücünü nitelik olarak geliştirebilecek<br />
unsurlara yer verilmesi ve teknolojik değişimlerin<br />
işgücü potansiyeline uygun olarak planlanması söz<br />
konusu olumsuz etkilerin ortadan kaldırılmasına<br />
yardımcı olabilecektir.<br />
İstihdamın artırılmasına yönelik gerçekleştirilecek<br />
olan yatırımların, nitelikli işgücünün geliştirilmesi<br />
hususu göz önüne alınarak yapılması; mevcut işgücü<br />
potansiyelinin daha etkin kullanımını sağlayarak<br />
işgücü verimliliğine katkıda bulunacaktır. Kuşkusuz<br />
nitelikli işgücünün varlığı ve mevcut işgücü potansiyeli<br />
içerisindeki yeri, gelişmiş ve gelişmemiş ülkeler<br />
arasındaki farkı belirleyen en önemli unsurlardan<br />
biridir. Buna göre sanayi ülkeleri arasındaki ticaretin<br />
büyük bölümü nitelikli işgücü farklılıkları ile<br />
açıklanabilir. Dolayısıyla nitelikli işgücü açısından<br />
daha iyi durumda olan ülkeler, üretimi nitelikli işgücüne<br />
bağlı olan malların üretimi konusunda uzmanlaşırken,<br />
niteliksiz işgücü sahibi ülkelerin ürettiği<br />
mallar, niteliksiz emeği içerir. Bu iki ürün arasındaki<br />
fark ise nitelikli emek-yoğun mallar ile sermaye<br />
yoğun malların aynı olması ile görülebilmektedir.<br />
Bu durum verimlilik ve istihdam arasındaki makro<br />
ilişkiyi de destekler niteliktedir. Zira daha önce de<br />
belirtildiği gibi teknolojik gelişmeler yeni istihdam<br />
alanları oluşturabilmektedir. Ancak söz konusu teknolojiyi<br />
kullanabilen işgücünün nitelikli olması elzemdir.<br />
Sonuç olarak istihdam sorununun gelişen teknoloji<br />
ve bilgi düzeyi ile birlikte ele alınarak nitelikli işgücü<br />
oluşturulması ve bunun verimliliğe yönelik katkıları<br />
çerçevesinde düşünülmesi ve çözüm önerilerinin bu<br />
yönde gelişmesi, daha uzun vadeli ve sağlam politikalar<br />
geliştirilmesi için önemlidir. İstihdamın artırılması<br />
için yapılacak yatırımlarda verimliliği artıracak<br />
olan makro alanlarda alınacak aktif tedbirlerle potansiyelin<br />
işgücünün uygun biçimde eğitiminin teknolojik<br />
gelişmelerle uyumlandırılmasıdır.<br />
KAYNAKLAR<br />
Bozdağlıoğlu, Y. (2008). Türkiye’de İşsizliğin Özellikleri ve İşsizlikle<br />
Mücadele Politikaları, Sosyal Bilimler Dergisi, 20, 45-65.<br />
Eyüboğlu, D. (2003). 2001 Krizi sonrasında İşsizlik ve Çözüm Yolları.<br />
MPM Yayın No. 674, Ankara.<br />
İstanbul Sanayi Odası (2006). İstihdam Stratejileri ve Türkiye için bir<br />
Model Önerisi. Dünya Yayıncılık, İstanbul.<br />
Türkiye İstatistik Kurumu Web Sitesi. Hanehalkı İşgücü Araştırması 2010<br />
Ekim Dönemi Sonuçları, www.tuik.gov.tr, 17.01.2011<br />
World Bank Poverty Reduction and Economic Management Unit (2006).<br />
Turkey Labor Market Study. Report No. 33-254TR.<br />
Suiçmez, H. (2009). Verimlilik İstihdam İlişkisi. MPM Yayın No. 707,<br />
Ankara.<br />
*Makale Milli Prodüktivite Merkezi İstanbul Bölge Müdürlüğü tarafından<br />
hazırlanmıştır.<br />
50 M‹MAR VE MÜHEND‹S
DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />
SÖYLEfi‹<br />
İŞ-KUR Genel Müdürü Doç. Dr. Mustafa Kemal Biçerli;<br />
“NİTELİKLİ İNSAN GÜCÜNE<br />
GEREKEN ÖNEMİ VERMELİYİZ”<br />
NİTELİKLİ İNSAN GÜCÜNÜN KATMA DEĞERİ YÜKSEK SEKTÖRLERE YÖNLENDİRİLMESİ GEREKTİĞİNİ<br />
BELİRTEN İŞ-KUR GENEL MÜDÜRÜ DOÇ. DR. MUSTAFA KEMAL BİÇERLİ, “REFAH SEVİYEMİZİ<br />
TEKNOLOJİ YOĞUN ÜRETİMLE ARTIRABİLİRİZ. DOLAYISIYLA BİLİME, TEKNOLOJİYE, AR-GE’YE VE<br />
YETİŞMİŞ İNSAN GÜCÜNE GEREKEN ÖNEMİ VERMEMİZ GEREKLİDİR,” DEDİ. MUSTAFA KEMAL<br />
BİÇERLİ İLE İŞ HAYATINDAKİ GELİŞMELERİ VE İSTİHDAM KONUSUNU KONUŞTUK.<br />
SÖYLEŞİ: YILMAZ ADA<br />
İstihdam günümüzde üzerinde çok konuşulan,<br />
çözüm aranılan önemli bir sosyal<br />
sorun. İstihdamın yeterli düzeyde olmaması<br />
bazı toplumsal sorunlar ortaya çıkarmaktadır.<br />
Bu bağlamda nitelikli işgücünün,<br />
özellikle teknik eğitim almış mühendislerin<br />
istihdamında yaşanılan sorunlar<br />
nelerdir?<br />
Ülkemizde, diğer mesleki alanların istihdamında<br />
olduğu gibi mühendis istihdamında<br />
da sıkıntılar yaşanmakta olduğunu<br />
yadsıyamayız. İşgücü piyasasında, mezun<br />
olan mühendis sayısına oranla yeterli sayıda<br />
işgücü talebinin olmaması en temel<br />
sorun olarak karşımızda durmaktadır.<br />
Son birkaç yıldır İŞKUR sisteminde kayıtlı<br />
mühendis verilerine göre mevcut açık iş<br />
sayısı ve mühendislerimizin sayılarında<br />
artış gözlemlemekteyiz. Ancak mühendis<br />
sayısındaki bu artışlar, açık iş sayısından<br />
daha fazla olmaktadır. İşgücü talebinin<br />
yetersizliğinin yanında bir diğer önemli<br />
gördüğüm sorun ise adil ve etkin bir ücret<br />
sisteminin olmamasının, emeğini arz<br />
eden mühendislerin istedikleri ücret seviyesinde<br />
iş bulamamalarına yol açmasıdır.<br />
Üniversitelerimiz teknik donanım yetersizliği<br />
ve dil öğrenimindeki aksaklıklar da,<br />
mesleki eğitim boyutunda yaşanan aksaklıklardan<br />
birini oluşturmaktadır.<br />
Kamu sektörü ve özel sektörde, mühendislerin<br />
gelişimine yönelik Ar-Ge çalışmaları<br />
yapacak sistemlerin eksikliği, nitelik<br />
yönünden yetersiz kalmamıza sebep<br />
olmaktadır. Son olarak üniversitelerle,<br />
sanayi ve imalatçı firmalar arasında işbirliği<br />
ve koordinasyon eksikliği, mühendis<br />
adaylarının pratik yaparak beceri kazanmasını<br />
engellemesi örnek verilebilir.<br />
İstihdam sorununda önemli bir konu da<br />
nitelikli insan gücünün istihdam edilememesi<br />
sorundur. Bu sorun, oluşacak diğer<br />
istihdamların da önünü kesmekte ve duruma<br />
göre beyin göçlerine neden olmaktadır.<br />
İstihdam edilmeme ve iş bulamama<br />
korkusuyla oluşan beyin göçüne karşı neler<br />
yapılmalıdır?<br />
Beyin göçünü, iyi eğitim görmüş nitelikli<br />
işgücünün yetiştiği az gelişmiş veya gelişmekte<br />
olan bir ülkeden gelişmiş bir ülkeye<br />
akışı olarak tanımlayabiliriz. Kıt ve sınırlı<br />
kaynakları ile yetiştirdiği nitelikli beyinleri<br />
yitiren ülkelerin ekonomik gelişmeleri<br />
durağanlaşırken, gelişmiş ülkelerin<br />
yetişmiş beyinleri istihdam etmesi ile<br />
birlikte gelişmeleri daha da hızlanmakta<br />
ve sonunda beyin göçü ülkeler arasındaki<br />
gelişmişlik farkını daha da artırmaktadır.<br />
Yapılan araştırmalarda; iyi eğitim görmüş<br />
her 100 kişiden 59’unun yurtdışına gittiği<br />
tespit edilmiştir. Yurt dışına en çok öğrenci<br />
gönderen ülkeler arasında Türkiye 11<br />
inci sırada yer alıyor. Almanya’da 24 bin,<br />
ABD’de 15 bin olmak üzere 50 bin’den<br />
fazla Türk genci yurt dışında eğitim görmektedir.<br />
TÜSİAD’a göre Türk öğrencilerin<br />
ABD ekonomisine yılda 824 milyon dolar<br />
katkı sağlamaktadır. İlgili verilerden<br />
izaha gerek kalmayacak netlikte çıkan sonuçlardan<br />
biri, ülkemizin en nitelikli beşeri<br />
sermayesinin göç alan ülkelere yöneldiğidir.<br />
Bu bilgiler beyin göçünün ülkemiz<br />
açısından son dönemde düzenlemelere<br />
gidilmesine rağmen, halen ciddi tehlikeleri<br />
barındırdığını göstermekte. Bu<br />
göçü önlemek için, göçe neden olan faktörlerin<br />
derinlemesine irdelenmesi gerekir.<br />
Bunları temel başlıklar olarak sıralayacak<br />
olursak; ekonomik ve politik nedenler,<br />
bilim ve teknoloji politikaları ile<br />
eğitim sistemindeki yanlışlıklar ve işsizlik<br />
olarak ifade edilebiliriz.<br />
Beyin göçünü engellemek için bu sorunu<br />
önemsemeliyiz ve bireylerin sosyal refahını<br />
artırarak, yaşam standartlarını yükseltmeliyiz.<br />
Refah seviyemizi teknoloji yoğun<br />
üretimle artırabiliriz. Dolayısıyla bilime,<br />
teknolojiye, Ar-Ge’ye ve yetişmiş insan<br />
gücüne gereken önemi vermemiz gereklidir.<br />
Ayrıca çalışanlara tatmin edici<br />
52 M‹MAR VE MÜHEND‹S
mesleki gelir sağlanmalı, bilim ve araştırma<br />
ortamı oluşturulmalı ve geliştirilmeli,<br />
askerlik mükellefiyeti ile ilgili yapısal düzenlemeler<br />
gerçekleştirilmelidir. Tüm bu<br />
önlemlerle birlikte toplumsal bilincin<br />
yükseltilmesi paralel geliştiğinde sorunun<br />
zaman içinde küçülmesi kaçınılmaz<br />
olacaktır.<br />
İstihdam konusuna mesleki yeterlilik, ihtiyaca<br />
göre insan eğitimi, eğitim-sanayi<br />
işbirliği, stratejik kalkınmada öncelikli<br />
sektörler ve gerekli istihdam ihtiyacı, alt<br />
sektörlerde yeterli teknik personelin sağlanması<br />
ekseninde bakmamız durumunda<br />
istihdamı artırmak için süreçler nasıl<br />
yönetilmelidir?<br />
Mesleki eğitim ve piyasanın ihtiyaç duyduğu<br />
işgücünün yetiştirilmesi, tek bir kurum<br />
tarafından yönetilemeyecek kadar büyük<br />
ve işbirliğine ihtiyaç duyulan bir konu olarak<br />
görmekteyim. Bu noktada; işsizliğin<br />
azaltılması ve istihdamın artırılması için<br />
sosyal tarafların bir araya geldiği, ortak<br />
hedeflerin beraber belirlendiği ve sürecin<br />
izleme ve değerlendirilmesinin birlikte<br />
gerçekleştirildiği ortak yönetim modelinin<br />
bu sürecin yönetilmesindeki en uygun<br />
yöntem olabileceğini düşünüyorum. İŞ-<br />
KUR olarak; ulusal düzeyde Genel Kurulumuz,<br />
yerel düzeyde ise İl İstihdam ve<br />
Mesleki Eğitim Kurullarımız ile sosyal taraflar<br />
ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlarla<br />
bu yöntemi en verimli şekilde yönetmeye<br />
çalışıyoruz.<br />
Eldeki bilgiler beyin göçünün ülkemiz açısından son<br />
dönemde düzenlemelere gidilmesine rağmen, halen ciddi<br />
tehlikeleri barındırdığını göstermekte. Bu göçü önlemek<br />
için, göçe neden olan faktörlerin derinlemesine irdelenmesi<br />
gerekir. Bunları temel başlıklar olarak sıralayacak olursak;<br />
ekonomik ve politik nedenler, bilim ve teknoloji politikaları<br />
ile eğitim sistemindeki yanlışlıklar ve işsizlik olarak ifade<br />
edilebiliriz.<br />
Ülkemizde mühendislik eğitiminin yapısı,<br />
iş dünyasının çalışandan beklentileri, konusunda<br />
neler söylenebilir?<br />
Ülkemizde çok iyi eğitim veren ve uluslararası<br />
kalitede mühendis yetiştiren köklü<br />
eğitim kurumları bulunmasının yanında,<br />
çok zayıf bir teknik donanım ile mühendislik<br />
eğitimi vermeye çalışan fakültelerin<br />
de var olduğunu biliyoruz.<br />
İş dünyası öncelikle nitelikli bir işgücü<br />
beklemektedir. Yani çalışanın mezuniyet<br />
sürecinde aldığı eğitimin gerek staj imkânları<br />
gerekse de laboratuvar uygulamaları<br />
ile teoriyle eşdeğer pratik yapmış<br />
olmasını istemektedir. Ayrıca çalışanın<br />
değişen şartlarda karşılaşacağı problemlerde,<br />
analitik çözümler ve alternatifler<br />
geliştirme becerisinin olması iş dünyasının<br />
diğer bir beklentisidir. Mevcut teknolojiye<br />
hâkim olmanın yanı sıra alternatif<br />
teknolojileri de araştırma ve geliştirme<br />
becerisi kazanmaları emeğini arz edenlerde<br />
aranan diğer bir unsurdur Ayrıca<br />
küreselleşen dünyada entegrasyonu sağlamak<br />
açısından bir veya birkaç yabancı<br />
dil bilmek çalışanlar için tercih edilme sebebi<br />
olduğunu ifade edebilirim.<br />
Nitelikli personel istihdamında ücret politikaları<br />
yeterli mi?<br />
Ülkemizde düşük ücretle çalıştırma oldukça<br />
yaygın. Ücret politikası kamu sektörü<br />
ve özel sektörde farklılık göstermekte.<br />
Kamu sektöründe yeterli ücret tatmini<br />
göremeyen nitelikli personel yüksek ücretlerle<br />
özel sektöre transfer olmaktadır.<br />
Öte yandan özel sektör kamuya oranla nitelikli<br />
personele tatminkâr ücret politikası<br />
uygulamakla beraber kamunun sunduğu<br />
iş garantisini çalışanına sağlayamamaktadır.<br />
Her ne kadar kurumsallaşmış<br />
bazı özel sektör kuruluşları nitelikli işgü-<br />
OCAK-fiUBAT 2011 53
DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />
uzaklaşmaktadır. Sürekli eğitimin sağladığı<br />
vasıflar kişi özelinde istihdamın sürekliliğini<br />
artırmada en önemli yapı taşlarından<br />
biri olduğunu düşünmekteyim.<br />
İŞKUR olarak biz sürekli eğitimi önemini<br />
biliyor, gerek işsizlere gerekse çalışanlara<br />
yenilenen teknolojiler dâhilinde eğitimler<br />
vermeye devam ediyoruz.<br />
cüne kamuya oranla yüksek ücret verse<br />
de bu durum her iki sektörde de işgücünün<br />
beklediği düzeye ulaşmış değildir.<br />
Günümüzde, mühendislerin istihdam<br />
edildiği ana alanlar; AR-GE, teknoloji geliştirme,<br />
imalat, işletme ve satış mühendisliği<br />
ekseninde olmakta. Bu alanlarda<br />
çalışanların beklentileri karşılanıyor mu?<br />
Ülkemizin gereksinim duyduğu atılımların<br />
başarılmasının temelinde ileri teknoloji ve<br />
bilgiyi kullanma becerisi gelmektedir. Bu<br />
husus kalkınmanın en önemli ayaklarından<br />
biridir. Bu süreçte mühendislerimizin<br />
katkıları son derece önemlidir. Her geçen<br />
yıl gerek özel gerekse kamu sektörlerinin<br />
yatırımlarını artırdığı bir dönemde mühendislerimizin<br />
işten beklentilerin her<br />
geçen gün artarak karşılanacağından<br />
emin olduğumu ifade etmek isterim.<br />
İş hayatında bu şekilde konumlanan mühendisler,<br />
alanlarıyla ilgili gereken bilgi<br />
ve donanıma ulaşabiliyor mu? Bu konuda<br />
gereken eğitimin temel bileşenleri neler<br />
olmalı?<br />
Ülkemiz, küreselleşme ve bilgiye ulaşmanın<br />
kolaylığı sayesinde teknik konularda<br />
uluslararası standartları son derece hızlı<br />
bir şekilde yakalayabilmektedir. Kendini<br />
iyi yetiştiren, alanıyla ilgili bilimsel verileri<br />
ve teknolojik ilerlemeyi takip eden mühendislerimizin<br />
gereken bilgiye ulaşamamalarının<br />
mümkün olamayacağını düşünüyorum.<br />
Bu düşüncelerime örnek vermem<br />
gerekirse, sadece İŞKUR olarak her<br />
yıl ülkemizin yetiştirmiş olduğu ortalama<br />
2 bin mühendisimize yurtdışında çalışma<br />
yürüten firmalarımız aracılığıyla dünyanın<br />
birçok ülkesinde istihdam olanağı yaratmamız<br />
bu durumun bir göstergesidir.<br />
Üniversitelerimizin altyapılarını geliştirme<br />
yönündeki çabaları ve ilgili mühendislik<br />
alanındaki hâkim dili yeteri düzeyde<br />
öğrencilerine aktarabilmeleri, bu konuda<br />
mühendislerimizin yeterliliklerinin artmasına<br />
önemli katkı sağlayacaktır.<br />
İstihdamın sürekliliğinde, sürekli eğitimin<br />
rolü nedir ve ülke olarak biz bunu ne kadar<br />
gerçekleştirebiliyoruz?<br />
Günümüz toplumunda; teknolojik değişmelerle<br />
birlikte işbölümü ve ihtisaslaşmaya<br />
dayanan işler, yerini uzmanlık ve<br />
beceri ağırlıklı işlere bırakmaya başladı.<br />
Artık her işçinin bir işten sorumlu olma<br />
anlayışı, yerini farklı işleri aynı anda yapabilen<br />
daha nitelikli işçiye duyulan ihtiyacı<br />
artırdı. Bu durum sürekli eğitim ile istihdam<br />
arasındaki korelasyonu önemli ölçüde<br />
artırdığını düşünüyorum. Bireyler daha<br />
nitelikli ve aranan işçi olabilmek için niteliklerini<br />
geliştirebilecekleri mesleki eğitimlere<br />
ihtiyaç duymaktadırlar. Bu şekilde<br />
niteliklerini gelişen işçiler işveren gözünde<br />
kolaylıkla vazgeçilebilen bir konumdan<br />
Merkezi hükümetlerin istihdam politikalarıyla<br />
istihdam çözülebilir mi, üniversite<br />
ve iş dünyası bunun için neler yapabilir?<br />
İstihdam politikalarının başarısını ve sürekliliğini<br />
toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla<br />
gerçekleştirilebilecek bir olgu<br />
olarak görüyorum. Az önce de bahsettiğim<br />
gibi; Genel Kurulumuz ve İl İstihdam<br />
ve Mesleki Eğitim Kurullarımızda istihdam<br />
sorununu iş dünyasının da içerisinde<br />
bulunduğu sosyal taraflar, üniversiteler<br />
ve diğer ilgili kurum ve kuruluşlarla bu<br />
anlayış doğrultusunda çalışmalarımızı<br />
sürdürmekteyiz.<br />
Üniversite ve iş dünyasının birbirlerinin<br />
ihtiyaçlarını görerek kollektif çalışması<br />
son derece önemlidir. İş dünyasının ihtiyaçlarına<br />
cevap verebilecek işgücünün<br />
üniversitelerce yetiştirilmesi, gerek kişilerin<br />
piyasaya ilk kez girdikleri zaman yaşadıkları<br />
sıkıntıların çözümüne gerekse<br />
uzun süreli istihdamın sağlanmasına ciddi<br />
katkılar sağlayacağını düşünmekteyim.<br />
AB sürecinde, işgücünün serbest dolaşımının<br />
gerçekleşmesi durumunda, Türkiye’nin<br />
işgücü niteliği bunu karşılamaya<br />
yeterli mi? Ülkemiz dışarıdan gelecek istihdama<br />
hazır mı? Bizim insanımız benzer<br />
işlerde aldığı eğitim ve tecrübeyle yeterli<br />
iş imkânı üretebilir mi?<br />
AB sürecinde işçilerin serbest dolaşımı,<br />
özellikle Türkiye’nin aday statüsü kazanmasıyla<br />
birlikte oldukça tartışmalı bir konu<br />
haline geldi. Türkiye ve Avrupa Birliği<br />
arasındaki ekonomik farklılıklar, işgücü<br />
piyasalarının hacim ve yapı itibariyle farklılıklar<br />
göstermektedir. Ülkemizde kabul<br />
edilebilecek ücret düzeyini düşük olmasının,<br />
rekabetçi baskıları artıracağı açıktır.<br />
Serbest dolaşımın gerçekleşmesi durumunda<br />
AB’de oluşabilecek işgücü açığını<br />
karşılayabilecek kalifikasyonlara sahip bir<br />
güç olarak Türkiye bölgede yeni bir denge<br />
yaratacaktır.<br />
Dinamik ve genç nüfus özelliklerine sahip<br />
olan ülkemizdeki işgücü piyasası demografik<br />
yapımızdan en çok etkilenen piyasaların<br />
başında gelmektedir. Bu hareketlilik<br />
54 M‹MAR VE MÜHEND‹S
içinde ekonomimizin son 10 yılda yakaladığı<br />
ivme ve belirli sektörlerde başarmış<br />
olduğu atılımla birlikte, ülkemizden yurtdışına<br />
gidecek işgücünü de beraber düşünecek<br />
olursak yeteri kadar talebe cevap<br />
verebileceğimizi düşünüyorum. Türk misafirperverliği<br />
ve çok kültürlülüğe alışkın<br />
olmamız sayesinde ülkemize gelecek<br />
kimselerin iş yaşamında büyük sorunlar<br />
yaşamayacağını ve iş barışının kolaylıkla<br />
sağlanabileceğini ümit etmekteyim.<br />
Yurt dışına olan beyin göçünün tersine<br />
çevrilmesi durumunda bunlara yeterli istihdam<br />
ne kadar sağlanır? Bu durum, yeni<br />
istihdama ne kadar etki yapar?<br />
Beyin göçünün tersine çevrilmesi durumunda<br />
ilgili işgücünün nitelikli olmasından<br />
ötürü istihdam edilebilmelerinde çok<br />
fazla sorun yaşayacaklarını düşünmüyorum.<br />
Mesela yurt dışına gitmiş bir doktorumuzun<br />
ülkemize döndüğü takdirde<br />
açıkta kalmayacağı rahatlıkla söylenebilir.<br />
Son zamanlarda göç edenler arasında<br />
doktor oranında azalma görülmesine karşılık,<br />
mimar ve mühendis oranının arttığı<br />
göze çarpmaktadır. Ama yine de özellikle<br />
hangi mühendislik branşlarında göçün<br />
yoğunlaştığı da ülkemiz açısından önem<br />
taşımaktadır. Eğer ki işgücü talep fazlasının<br />
olduğu mühendislik branşlarında geriye<br />
dönüş artarsa bu durum gerek kalkınmamızda<br />
gerekse istihdamın kalitesinin<br />
artmasında önemli etkilere neden<br />
olacaktır.<br />
Mühendislerimiz, ülkemizin rekabet gücünü<br />
artırmak için yeterli donanıma sahip<br />
mi? Ülke olarak nitelikli insan gücümüzü<br />
rekabetçi olabileceğimiz hangi sektörlere<br />
yönlendirmeliyiz?<br />
Bir ülkenin refah düzeyinin ve bünyesinde<br />
bulunan firmaların karlılığının artması, o<br />
ülkenin diğer ülkelerle rekabet edebilirliğinin<br />
artması ile mümkün. Uluslararası<br />
rekabetin gittikçe arttığı küresel pazar<br />
ekonomisinde; ülkelerin nitelikli insan<br />
kaynağına yatırımı, hammaddeye olan yatırımdan<br />
daha önemli bir hal almaya başladı.<br />
Bu çerçevede bir ülkede nitelikli insan<br />
kaynağının iyi şartlarda istihdam edilmesi<br />
o ülkenin refah düzeyini gösterir.<br />
Türkiye sürekli artan bir ivmeyle gelişirken<br />
niteliksel ve niceliksel olarak mühendis<br />
kaynağı da artmakta. Bu anlamda ülkemizin<br />
kalifiye eleman ve mühendislik<br />
alanında oldukça önemli rekabet avantajı<br />
var. Üretim alanında, ara elemandan mühendise<br />
kadar nitelikli insan gücünün yetişmesine<br />
yönelik alt yapı bulunmakta.<br />
Küresel anlamda Türk mühendislerinin rekabet gücü<br />
olması, mühendis ve ara eleman maliyetinin pek çok<br />
ülkeden düşük olmasına da bağlanabilir. Ayrıca Türk<br />
mühendislerinin pratik çözüm kabiliyetleri, yaklaşımları,<br />
zor koşullara adaptasyonu Türk mühendislerinin tercih<br />
edilmesinde en önemli faktörlerden birisidir.<br />
Mühendislik bölümleri her zaman en çok<br />
tercih edilen bölümler arasında yer aldı ve<br />
bu alanda kendini yetiştirmek isteyen<br />
genç insan gücü mühendisliğe yöneldi.<br />
Küresel anlamda Türk mühendislerinin<br />
rekabet gücü olması, mühendis ve ara<br />
eleman maliyetinin pek çok ülkeden düşük<br />
olmasına da bağlanabilir. Ayrıca Türk<br />
mühendislerinin pratik çözüm kabiliyetleri,<br />
yaklaşımları, zor koşullara adaptasyonu<br />
Türk mühendislerinin tercih edilmesinde<br />
en önemli faktörlerden birisidir.<br />
Ülke olarak nitelikli insan gücümüzü katma<br />
değeri yüksek, nitelikli malların üretildiği<br />
sektörlere yönlendirmeliyiz. Ürettiğimiz<br />
ürünlerin ikamesinin artması, yurtdışında<br />
yaşanan teknolojik gelişmeler ve<br />
bu gelişmelere uzak kalmak bizi dezavantajlı<br />
konuma düşürebilmekte. Ancak Türkiye’de<br />
makine imalat sektöründe önemli<br />
bir rekabet üstünlüğü yakaladık ve bu da<br />
ülke ekonomisine önemli bir artı değer<br />
getirdi.<br />
İstihdamın iki bileşeni olan, işveren ve çalışanı<br />
bir araya getirecek kurumlar yeterince<br />
var mı? Bunlar bu işi başarmada ne<br />
kadar yeterli oluyor?<br />
İşveren ve çalışanı bir araya getiren farklı<br />
nitelikte kurumlarımız var. Çalışan ve işveren<br />
ilişkisinde ve uzlaşmasında önemli<br />
bir fonksiyonu olan kurumumuz, istihdam<br />
ve işgücü piyasasına yönelik pek çok hizmeti<br />
gerçekleştirmekte. İŞKUR olarak<br />
çalışanlarımızı ve işverenlerimizi Genel<br />
Kurulumuzda, Yönetim Kurulumuzda ve İl<br />
İstihdam ve Mesleki Eğitim Kurullarımızda<br />
bir araya getirerek ortak karar alma<br />
konusunda önemli adımlar attık.<br />
İŞKUR, veri tabanı üzerinden açık iş kaydı<br />
ve iş arayan kaydı alarak hem istihdam<br />
hizmeti sağlamakta hem çeşitli mesleki<br />
eğitimler ile işgücünün uyum ve yeterliliklerini<br />
artırmakta hem işgücü piyasasına<br />
ilişkin düzenlemeleri gerçekleştirmektedir.<br />
Özel istihdam büroları da çalışma hayatına<br />
önemli yararlar sağlamaktadır. İşveren<br />
ve çalışan arasındaki köprü işlevini<br />
gerek nitel gerekse nicel olarak önemli<br />
ölçüde karşılayabilir hale geldiler.<br />
Bir bütün olarak bu kurumların; işgücü ve<br />
işverenin bir araya gelmesi, uzlaşması,<br />
standartların iyileştirilmesi, daha iyi bilgi<br />
hizmetlerinin sağlanmasına yönelik olarak<br />
iyi bir koordinasyonla çalışması sağlanmalıdır.<br />
OCAK-fiUBAT 2011 55
DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />
MAKALE<br />
KATMA DEĞER ÜRETMEK VE<br />
MÜHENDİSLERİN İSTİHDAMI<br />
MÜHENDİSLERİMİZE SÜREKLİ VE İSTİKRARLI İŞ SAĞLAYABİLMENİN YOLU YÜKSEK KATMA<br />
DEĞER ÜRETEN SEKTÖRLERDE ÇALIŞMALARINI SAĞLAMAKTIR. YÜKSEK KATMA DEĞER<br />
ÜRETEBİLEN İŞLER İSE YÜKSEK TEKNOLOJİYE SAHİP OLMAK VE BÜTÜN DÜNYA İLE REKABET<br />
EDEBİLİR ÜRÜN VE HİZMETLER ÜRETEBİLMEKTEN GEÇİYOR. ÜLKEMİZİN DE YÜKSEK KATMA<br />
DEĞER ÜRETEN BİR ÜLKE HALİNE GELMESİ UZUN VE ZAHMETLİ BİR SÜRECİ GEREKTİRİYOR.<br />
Ahmet ERKOÇ<br />
Elektrik Yüksek<br />
Mühendisi<br />
İş’i olmak, bir meslek sahibi olmak. Bir işe gitmek<br />
ve mesleğini icra ederek para kazanmak.<br />
Ne kadar önemli bir konu.<br />
Yıllar ve yıllar süren eğitimin nihai amaçlarından biri.<br />
İyi, geçerli bir meslek sahibi olmak.<br />
Mühendisler için de diğer mesleklerden çok farklı<br />
olmayan bir sonuç gibi görülüyor. Ancak yıllarını<br />
mühendislik eğitimi almak için harcayan bir kişi için<br />
mühendislik mesleğini yaparak hayatını kazanması<br />
tabi ki çok önemli. Diğer eğitim dallarında da benzer<br />
şeyler söz konusu.<br />
Peki, mühendislik eğitimi alanlar nasıl mühendislik<br />
konusunda iş bulacaklar?<br />
Aldıkları eğitimi iş deneyimi ile birleştirerek mesleğe<br />
dönüştürecekler? Bu buldukları işin sürekliliği<br />
ne olacak? Çalışma yaşamları boyunca mühendislik<br />
mesleğini bir veya daha fazla kurumda, şirkette sürdürecekler.<br />
Kaç yaşlarına geldiklerinde artık aldıkları maaşı çıkaramayan,<br />
yöneticileri gözünde kurtulunması gereken<br />
elemanlar olarak görülecekler? Bu yaklaşım<br />
ülkeden ülkeye değişir mi?<br />
Bu ve bunun gibi soruları çoğaltmak mümkün. Biz<br />
en temel olan konudan başlayalım. Mühendis veya<br />
üniversite mezunu olan bir kişi hiç sene kaybetmeden<br />
okursa yaklaşık 16 yıllık bir eğitim almak zorunda.<br />
Yabancı bir lisan öğrenme (İngilizce elbette artık<br />
tartışma kalmamıştır) 1 bazen 2 yıllık bir süre alıyor.<br />
Daha ileri düzeyde bir eğitim avantaj sağlar deyip bir<br />
de yüksek lisans eklenirse 2-3 yıl daha ekleyin. Toplam<br />
yirmi yılı geçti. En az 1 veya 2 yıllık bir payı da<br />
katmak gerekebiliyor.<br />
Bütün bu yılların toplamı aileler için kaynak sağlanması<br />
gereken bir süreç. Çünkü eğitimi süren bir<br />
mühendislik öğrencisinin iş bulması kendini geçindirebilecek<br />
bir duruma gelmesi oldukça zor.<br />
Devlet için ilgili eğitim kuruluşlarının kurulması ve<br />
sürdürülmesi maliyeti yüksek bir bedel. Vakıf üniversiteleri<br />
için de benzeri maliyetler söz konusu.<br />
Bütün bu çaba ne için; ekonominin koşullarına uygun<br />
katma değeri üretmeye hazır bir insanın mesleki<br />
anlamda ve kişisel olarak yetiştirilebilmesi için.<br />
Bunca uzun ve yüksek maliyetlerle mesleğe hazırlanan<br />
kişinin beklentisi de (haklı olarak) yüksek.<br />
Ancak yüksek beklentinin karşılanabilmesi ve sürdürülebilir<br />
olması için üretilen katma değerin de<br />
orantılı olarak yüksek olması ve sürekliliğinin olması<br />
gerekir.<br />
Yüksek katma değer üretebilen iş konularının mevcut<br />
olması ise çoğu zaman kişisel çabaların dışındaki<br />
faktörlerle ilgili bir konu. Genellikle ülkelerin durumları<br />
ile ilgili bir konu.<br />
56 M‹MAR VE MÜHEND‹S
120 civarındaki üniversitemizin çoğunda değişik dalları<br />
içeren mühendislik bölümleri mevcut ve her yıl<br />
binlerce meslektaşımız iş hayatına atılıyor.<br />
Bu kadar mühendis nasıl iş bulacak ve işini nasıl<br />
sürdürecek?<br />
Böyle bir kaynağın olması ülkemizin gücü, kuvveti,<br />
zenginliği.<br />
Ancak bunca zahmetlerle yetişen gençlerin ve mevcut<br />
mühendislerimizin mesleğinde çalışarak yüksek<br />
katma değer üretememesi çok önemli bir problem.<br />
Peki, çözüm ne olabilir? Yurdumuzda sektörel bazda<br />
bakıldığında otomotiv, tekstil, gemicilik, inşaat,<br />
müteahhitlik, iletişim, finans gibi sektörlerin başı<br />
çektiğini görüyoruz.<br />
Bu sektörlerdeki faaliyetlere bakarsak üretim,<br />
montaj, bakım, servis, pazarlama gibi konular en<br />
yaygın olarak ihtiyaç duyulan konulardan.<br />
Dünyada herhangi bir ülkenin (özellikle Çin ve diğer<br />
uzak doğu ülkelerinin) yaptığı işi yaparak, malı, hizmeti<br />
üreterek para kazanmak kolay değil. Hatta<br />
mümkün değil.<br />
Yurdumuzdaki girdi (ücret, hammadde, enerji, altyapı,<br />
vergi vs.) maliyetleri ile uzak doğu ülkeleri ile rekabet<br />
edebilmek birçok sektörde pek mümkün görünmüyor.<br />
Nitelikli mühendislerimize sürekli ve istikrarlı iş<br />
sağlayabilmenin yolu; yüksek katma değer üreten<br />
sektörlerde çalışmaktır.<br />
Yüksek katma değer üreten sektör demek yapılan<br />
işteki bütün faaliyetlerin değerli olduğu çalışma konuları,<br />
alanları demek. Yüksek teknoloji gerektiren<br />
alanlar demek.<br />
Örneğin havacılık, savunma sanayi, haberleşme ve<br />
bilişim teknolojileri, ilaç, biyo teknoloji gibi alanlar<br />
bir çırpıda sayılabilen alanlar.<br />
Eğer siz iletişim sektöründe tasarımını da kendisi<br />
yaparak geliştirdiği ürünleri üreten bir üretici iseniz;<br />
araştırma, geliştirmeden üretime, bakımdan pazarlamaya<br />
iş kolundaki bütün etkinlikler değerlidir.<br />
Yüksek seviyede bir katma değer üretir. Dolayısıyla<br />
bu konudaki çalışmaları (örneğin üretimi) iş gücünün<br />
ucuz olduğu ülkelere kaydırmak gibi bir ihtiyaç<br />
olmayacaktır. Yeni teknoloji ve ürünlerin tasarım ve<br />
uygulama süreci çok yoğun mühendis istihdamı gerektiren<br />
bir konudur. Kendi teknolojisini üreten bir<br />
kuruluşun mühendis ihtiyacı ile hazır bir teknolojiyi<br />
uygulayan bir kuruluşun mühendis ihtiyacı karşılaştırılırsa<br />
çok çarpıcı sonuçlara ulaşılır. Kendi teknolojisini<br />
üreten kuruluş (konuya göre farklılıklar göstermekle<br />
birlikte) diğerinden onlarca hatta yüzlerce<br />
kat daha fazla mühendis istihdam etmek durumundadır.<br />
Yüksek katma değerli mal ve hizmet üreten-<br />
Nitelikli<br />
mühendislerimize<br />
sürekli ve istikrarlı iş<br />
sağlayabilmenin yolu;<br />
yüksek katma değer<br />
üreten sektörlerde<br />
çalışmaktır.<br />
Yüksek katma değer<br />
üreten sektör demek<br />
yapılan işteki bütün<br />
faaliyetlerin değerli<br />
olduğu çalışma<br />
konuları, alanları<br />
demek. Yüksek<br />
teknoloji gerektiren<br />
alanlar demek.<br />
OCAK-fiUBAT 2011 57
DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />
İleri teknoloji üreten<br />
ülkelerdeki<br />
mühendislerin<br />
önemli bir çoğunluğu<br />
65-70 yaşlarına kadar<br />
aktif olarak<br />
mesleklerini<br />
yapmakta, yapma<br />
imkânına sahip<br />
olmaktadır. Bu<br />
ülkelerde<br />
mühendislerin en<br />
verimli dönemi olarak<br />
40-55 yaş arası<br />
gösterilmektedir.<br />
Ancak ülkemizde bu<br />
çağdaki (40-55 yaş) bir<br />
mühendis bir çok<br />
kuruluşta artık işe<br />
yaramayan bir eleman<br />
olarak algılanmaktadır.<br />
lerin bu üretimden pay alacakları tabidir. Her işletme<br />
ekonomik davranmak zorundadır. Daha ucuza<br />
yapılabilecek bir işin daha fazla bir maliyetle yapılması<br />
o kurumun, ülkenin rekabet gücünü kötü yönde<br />
etkileyecektir. Bu da nihayetinde işin sürdürülememesi<br />
ile sonuçlanacaktır.<br />
İleri teknoloji üreten ülkelerdeki mühendislerin<br />
önemli bir çoğunluğu 65-70 yaşlarına kadar aktif<br />
olarak mesleklerini yapmakta, yapma imkânına sahip<br />
olmaktadır. Bu ülkelerde mühendislerin en verimli<br />
dönemi olarak 40-55 yaş arası gösterilmektedir.<br />
Ancak ülkemizde bu çağdaki (40-55 yaş) bir mühendis<br />
bir-çok kuruluşta artık işe yaramayan bir<br />
eleman olarak algılanmaktadır.<br />
Diğer bir yöntem sektörlerdeki değerli işleri yapmalıyız,<br />
yapabilecek duruma gelmeliyiz.<br />
Sektördeki değerli işler araştırma, geliştirme ve sonucun<br />
ürüne dönüştürülerek uluslararası değerde<br />
bir marka haline getirmesidir. Bunu başarabilen<br />
şirketler ne üretirlerse üretsinler çok yüksek düzeyde<br />
katma değer sağlayabiliyorlar. Üretimin yapıldığı<br />
yerin pek bir önemi kalmıyor. Tekstil ürünleri, ayakkabı,<br />
ev eşyaları gibi konularda bu yöntem yaygın<br />
olarak kullanılıyor. IKEA bunun en güzel örneklerinden<br />
biri. Kataloglarına baktığınızda her ürünün tasarımcısını<br />
belirtiyor. Tabi ki büyük çoğunluğu İsveç’ten.<br />
Üretim yerlerine baktığınızda ise çok önemli<br />
bir bölümü İsveç dışındaki onlarca ülke.<br />
Nitelikli mühendislerin yetiştirilmesi ve bunların<br />
yüksek katma değer üretebileceği kurum ve kuruluşlarda<br />
çalıştırılması istihdam sorununu ülkemizin<br />
gücüne dönüştürecektir.<br />
Mühendislerin yüksek katma değer üretebilen işlerde<br />
çalışması sürekli istihdamın kilit noktası olarak<br />
görülüyor. Yüksek katma değer üretebilen işler ise<br />
yüksek teknolojiye sahip olmak ve bütün dünya ile<br />
rekabet edebilir ürün ve hizmetler üretebilmekten<br />
geçiyor.<br />
Bu sektörlerin belirlenerek ülkemizin de yüksek<br />
katma değer üreten bir ülke haline gelmesi uzun ve<br />
zahmetli bir süreci “devlet politikalarını” gerektiriyor.<br />
Son söz olarak merhum M.Akif ERSOY’un ‘Seyfi Baba’<br />
şiirinden’ bir beyit’i tekrarlamak istiyorum.<br />
‘’Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası<br />
dostunun yüz karası, düşmanının maskarası’’<br />
Allah hiç kimseyi böyle bir duruma düşürmesin duasıyla.<br />
58 M‹MAR VE MÜHEND‹S
DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />
MAKALE<br />
MÜHENDİSLERİN VE<br />
MÜHENDİSLİĞİN İSTİHDAMINA<br />
İLİŞKİN FARKLI BİR YAKLAŞIM<br />
MÜHENDİSLER KENDİ MÜHENDİSLİK ALANLARININ DIŞINDA DA ÇOK BAŞARILI OLABİLİR.<br />
ANCAK YİNE DE MÜHENDİSLİĞİN TOPLUMUMUZDA DAHA İYİ ALGILANMASI VE HAK<br />
ETTİĞİ YERİ BULABİLMESİ İÇİN GERÇEK ANLAMDA MÜHENDİSLİK FAALİYETLERİNİN DAHA<br />
İYİ OLMASI İLE MÜMKÜNDÜR. BU KONUDAKİ SORUMLULUK BİZ MÜHENDİSLERE<br />
DÜŞMEKTEDİR. MÜHENDİSLİĞİN DAHA ETKİN KULLANILMASI MÜHENDİSLERİN<br />
İSTİHDAMINI DA KOLAYLAŞTIRACAK VE SORUNLARI AZALTACAKTIR.<br />
Ömer DOĞAN<br />
Bilgisayar Yüksek<br />
Mühendisi<br />
Türkiye’de istihdama ilişkin pek çok sorun mevcuttur.<br />
Ancak burada mühendislik açısından<br />
konu farklı bir bakış açısıyla ele alınmaya çalışılacaktır.<br />
Öncelikle mühendislerin istihdamı ile<br />
mühendisliğin istihdamının farkını ortaya koymaya<br />
çalışacağım.<br />
Bilindiği gibi üniversitelerimizin çoğunda mühendislik<br />
dalları mevcut olup çoğunlukla ihtiyaçtan fazla<br />
mühendis mezun olmaktadır. Bu duruma toplumun<br />
taleplerini de dikkate aldığımızda mühendis olarak<br />
fazlaca karşı çıkamamaktayız. Ancak mezun olanların<br />
ne kadarının mühendislik yapma arzusunda olduğu,<br />
mühendislik yapmak isteyenlerin de ne kadarının<br />
bu alanda istihdam edilebildikleri sorunun ana<br />
eksenini oluşturmaktadır. Mezun olan mühendislerin<br />
büyük çoğunluğu farklı konularda çalışmakta veya<br />
işletme, iktisat, kamu yönetimi gibi dallarda yüksek<br />
lisans yaparak yönetici, pazarlama, satınalma,<br />
kamu görevlisi gibi alanlarda ilerlemeyi hedeflemektedir.<br />
Bu duruma sadece yönlendirmeler değil,<br />
biran önce yüksek gelire ve rahat bir işe kavuşma<br />
isteği de neden olmaktadır. Çünkü fiili mühendislik<br />
hemen mezun olunduğunda kısa sürede zahmetsizce<br />
yapılacak bir iş değildir. Belirli bir süre güncel<br />
bilgilerin ve tecrübelerin aktarılması gereken, başlangıçta<br />
biraz da zahmetli bir iştir. Ancak bu dönem<br />
geçildikten sonra uzun yıllar şevkle yapılacak güzel<br />
bir meslektir. Bu nedenledir ki mezun olan mühendislerin<br />
pek çoğu kendi konusu ile alakalı bir iş yapmamaktadır.<br />
Bu gözle bakıldığında mühendisler istihdam<br />
edilme açısından büyük sorunlar yaşamamakla<br />
beraber mühendislik açısından sorun bitmemektedir.<br />
Gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de<br />
ekonominin ana eksenini KOBİ’ler oluşturmaktadır.<br />
Bu kurumlar ne kadar güçlü olursa, teknolojik gelişmelere<br />
katkıları ne kadar fazla olursa ülkeler de<br />
o kadar hızlı büyümektedir. Bu nedenle KOBİ düzeyinde<br />
faaliyet gösteren kurumların katma değeri daha<br />
yüksek işler yapmaları, dünya ile rekabet edebilmeleri<br />
açısından da çok önemlidir. Bu açıdan bakıldığında<br />
mühendisliğin önemi daha net anlaşılabilmektedir.<br />
Ancak ülkemizde bu konuda mühendislerin<br />
devreye girmesinde başka bir sosyal problem<br />
ortaya çıkmaktadır. Bu sorun da özellikle küçük işletmelerin<br />
sahiplerinin piyasadan yetişme ve teknik<br />
eğitimi olmayan ilkokul mezunu insanlardan oluşması.<br />
Zamanında girişimciliğin güzel örneklerini<br />
teşkil etmiş ve rekabetin sınırlı olduğu dönemlerde<br />
piyasada yer edinmiş ve başarıyla günümüze kadar<br />
firmalarının hayatiyetini devam ettirmişlerdir. Ancak<br />
gümrük duvarlarının yavaş yavaş kalktığı, sermaye<br />
hareketlerinin kolaylaştığı günümüzde güncel üretim<br />
teknolojilerini izlemeden üretim yapmak ve rekabet<br />
etmek zorlaşmıştır. Bu nedenle özellikle makine,<br />
elektronik, kimya gibi sektörlerde ciddi anlamda<br />
mühendislik desteği gerekmektedir. Fakat firma<br />
sahiplerinin işin sırrı olarak gördükleri konuları<br />
başkalarının eline geçmesinden ve kendilerinden<br />
eğitim olarak daha yukarıda gördükleri mühendisleri<br />
gerek maddi gerekse idari olarak istihdam etmekten<br />
çekinmeleri büyük bir sorun oluşturmaktadır.<br />
Bu da mühendislerin kendi alanlarında faaliyet<br />
göstermelerini zorlaştırmaktadır. Bu konunun çözümü<br />
sanıldığı kadar kolay değildir. Kötü olarak algılanabilecek<br />
bazı örnekler olmakla birlikte pek çok<br />
60 M‹MAR VE MÜHEND‹S
aşarılı örnek olmasına rağmen insanların bu konudaki<br />
çekinceleri ağır basmakta ve sorun çözümü konusunda<br />
fazla yol kat edilememektedir. Bu konuda<br />
yaşamış olduğum bir örnek gerçekten dikkate değerdir.<br />
Yılardır kapı güvenliği konusunda faaliyet<br />
gösteren bir firma sektörün elektronik tabanlı sistemlere<br />
doğru gittiğini fark etmiş ve bu konuda bizimle<br />
proje bazında çalışmaya başlamıştı. Ancak<br />
daha hızlı ilerleme isteğine karşılık bizim kendisine<br />
bu konuda çözüm olarak ilettiğimiz kendi bünyesinde<br />
elektronik mühendisi istihdam etmesi ile ilgili<br />
teklifimizi kabul etmemişti. Buna sebep olarak da<br />
bir mühendisi kontrol edemeyeceklerini ve sırlarının<br />
başkaları tarafından elde edilebileceğini ifade ettiler.<br />
Bu konuda ileri sürdükleri en büyük kanıt aynı<br />
sektörde başka bir firmanın başına gelen kötü bir<br />
durum idi. Aslında bu örnekte firma sahiplerinin<br />
haklı oldukları taraflar yok değil ancak mühendis istihdamı<br />
ile ilgili ciddi bir sorunu gözler önüne sermek<br />
açısından da bize bazı ipuçları vermektedir. Ülkemiz<br />
için mühendisliğin yaygın istihdamında aşılması<br />
gereken engeller henüz bitmemiştir. Bu konuda<br />
yapılabilecek en güzel tavsiye firmaların gelişmelere<br />
daha açık olması, üretim ve hizmet alanındaki<br />
teknolojik gelişmeleri takip edebilmek için mühendislerden<br />
ve mühendislik biliminden daha fazla<br />
yararlanmalarıdır.<br />
Mühendisliğin istihdamının önündeki en büyük engellerden<br />
biri de maalesef mühendislerin kendileri<br />
olabilmektedir. Alanında son derece başarılı olup<br />
gerçek anlamda mühendislik yapması durumunda<br />
çok başarılı projelere imza atabilecek mühendislerin<br />
kendi dallarında iş yapmayıp kısa sürede yükselerek<br />
idari alanlara kayması mühendislik açısından<br />
da ciddi kayıpları oluşturmaktadır. Bu kayıplar bir<br />
araya geldiğinde ülke için de ciddi boyutlara ulaşabilmektedir.<br />
Yıllarca beyin göçü denen olgunun ülkeye<br />
verdiği zararı hepimiz bilmekteyiz. Bir de bunlara<br />
aslında yurtta olup da bir nedenle atıl kalan beyinler<br />
eklendiğinde zararın boyutunun nedenli daha<br />
büyük olduğu daha net anlaşılır. Mühendislerin firma<br />
sahibi ya da ortağı olması da bazı durumlarda<br />
benzer bir engeli ortaya çıkarmaktadır. Kısa bir süre<br />
içinde mühendislikten uzaklaşıp, yalnızca idarecilik,<br />
pazarlama ve işletme faaliyetlerine yönelme de<br />
mühendisliğin önündeki ciddi sorunlardan biridir.<br />
Bu da mühendislerin istihdamı ile mühendisliğin istihdamı<br />
arasındaki farkı bize çok güzel göstermektedir.<br />
Bir firmada çok sayıda mühendis olması o firmada<br />
mühendisliğin iyi kullanıldığı anlamına gelmemektedir.<br />
Aslında toplumdaki mühendislik algısındaki kusurlar<br />
da bu tür durumlardan ortaya çıkmaktadır. Mühendisler<br />
toplumun en üretken ve öğrenme kabiliyeti<br />
en üst seviyede olan bireylerindendir. Bu nedenle<br />
her konuda başarılı olabilecek özelliklere sahiptirler.<br />
Kendi mühendislik alanlarının dışında da<br />
çok başarılı olabilirler. Ancak yine de mühendisliğin<br />
toplumumuzda daha iyi algılanması ve hak ettiği yeri<br />
bulabilmesi için gerçek anlamda mühendislik faaliyetlerinin<br />
daha iyi olması ile mümkündür. Bu konuda<br />
ülkemizde daha kat edilmesi gereken yol vardır.<br />
Ancak bu konudaki sorumluluk biz mühendislere<br />
düşmektedir. Mühendisliğin daha etkin kullanılması<br />
mühendislerin istihdamını da kolaylaştıracak<br />
ve sorunları azaltacaktır.<br />
Ülkemiz için<br />
mühendisliğin yaygın<br />
istihdamında aşılması<br />
gereken engeller henüz<br />
bitmemiştir. Bu konuda<br />
yapılabilecek en güzel<br />
tavsiye firmaların<br />
gelişmelere daha açık<br />
olması, üretim ve<br />
hizmet alanındaki<br />
teknolojik gelişmeleri<br />
takip edebilmek için<br />
mühendislerden ve<br />
mühendislik<br />
biliminden daha fazla<br />
yararlanmalarıdır.<br />
OCAK-fiUBAT 2011 61
DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />
MAKALE<br />
İŞSİZLİK Mİ? MESLEKSİZLİK Mİ?<br />
GÜNÜMÜZDE İŞVERENLERİMİZİN BİRÇOĞU NİTELİKLİ İŞÇİ ARAMAKTADIR. DÜZ LİSEYİ<br />
BİTİRMİŞ ELİNDE MESLEĞİ OLMAYAN GENÇLERİMİZİN ÜLKEMİZDE ÇOĞALMASI YERİNE<br />
MESLEK LİSELERİNİ ÇOĞALTIP ÜNİVERSİTE HEDEFİ OLMAYAN GENÇLER MESLEK LİSELERİNE<br />
YÖNLENDİRİLMELİDİR. MESLEK LİSELERİ KONUSUNU ÖTELEMEK, ÖNÜNE ENGELLER<br />
KOYMAK DA ÜLKEYE YAPILMIŞ EN BÜYÜK İHANETTİR.<br />
Osman SAHBAZ<br />
Makina Mühendisi<br />
62 M‹MAR VE MÜHEND‹S<br />
T<br />
ürk ekonomisinde 2002-2007 seneleri arasında<br />
toplam yüzde 41'lik büyüme süreci gerçekleşti.<br />
Türkiye 2008-2009 yılları arasındaki dönemi<br />
dünyadaki küresel ekonomik krize rağmen<br />
fazla hasar görmeden atlattı. Son yıllarda dünyada,<br />
Türkiye Çin'den sonra en büyük gelişmeyi gerçekleştirmiş,<br />
bu büyüme hızıyla 2. sırada yer almıştır.<br />
Özellikle Türk parasındaki reform girişimi, sağlık<br />
reformu, TOKİ projeleri, Orta Doğu, Afrika açılmaları,<br />
duble yollar, KOBİ destekleri ve birçok konu öne<br />
çıkmaktadır.<br />
72 milyon nüfuslu ülkemizin 49 milyon seçmene sahip<br />
iken 7,5 milyonluk vergi vereninin oluşu dikkat<br />
edilmesi gereken bir sayıdır. 1,3 milyon girişimcimizin<br />
varlığı ülkemiz için de azdır. Bu sayı gelişmiş ülkelerde<br />
ve AB'de daha fazladır. Uluslararası girişimcilik<br />
endeksine göre, 100 yetişkin içinde şirket<br />
kuran insanların sayısına bakıldığında, Türkiye ancak<br />
yüzde 4,6 ile 29. sırada yer almaktadır. Bu sayı<br />
ABD`de yüzde 11,7, Güney Kore’de yüzde 15, Meksika`da<br />
yüzde 18,7, Japonya'da ise ülkemizin 3 katıdır.<br />
Türkiye’de son dönemde hayvancılığa verilen destek<br />
genişleterek devam ettirilmeli, sürdürülmelidir. Bunun<br />
yanında Türkiye’deki gelir dağılımındaki paylaşımındaki<br />
dengesizlik, adaletsizlik sorununu çözmesi<br />
için ilk yapılacak iş vergi adaletini sağlamak ve<br />
vergi reformunu gerçekleştirilmek olacaktır.<br />
Avrupa’da özellikle güneyi ve doğusunda da acil bir<br />
şekilde iş arayan işsiz gençlerin bulunduğunu biliyoruz.<br />
Özellikle AB'de eğitime, sosyal ve ekonomik<br />
alanlarda önem verdiklerini görüyoruz.<br />
Macaristan'da ise son yılların en az nüfusunun olduğu<br />
dönem yaşanıyor. İstatistiki rakamlara göre Macar<br />
nüfusu tarih boyunca ilk defa 10 milyonun altına<br />
düştü. Kadın başına düşen doğum oranı 1,27. AB<br />
içerisinde en düşük oranlardan birisi. Eğer Romanlar<br />
(Çingeneler ) hesaba katılmasa oran yüzde 1'in<br />
altına düşecek. Çocuk sahibi olunması için hükümet<br />
kadınlara üç yıllık doğum iznini yeniden yürürlüğe<br />
soktu. Bir de işsizliğin yüzde 11'lerde olduğu Macaristan'da<br />
işsizliğe belki bir çare olur düşüncesiyle<br />
yarı zamanlı işleri artırmanın da yollarını arıyorlar.<br />
Müslüman dünyasında Türkiye en büyük ve en çeşitlendirilmiş<br />
ekonomiye sahip bir ülke. Günümüz<br />
dünyası yenilikçiliğin, yatırımcılığın ve girişimciliğin<br />
ön planda tutulduğu zamandır. Aynı zamanda verimlilikler<br />
artırılırken, yenilikçi temelli altyapıları da<br />
günün şartlarına adapte etmeliyiz. Gençlerimizi girişimci<br />
yapmalıyız, gençler artık nasıl memur olurum<br />
değil nasıl girişimci olurum demeli.<br />
Bu başarıları sürükleyecek, yeniliklere gelişmelere<br />
açık fırsatlar konusunda gündemi önceden takip<br />
eden yatırımcı ve şirketlerimizin çoğalmasına, hayalleri<br />
olan o hayalleri gerçekleştirecek projeleri<br />
olan gençlere ve girişimcilere ihtiyaç var.<br />
Son 10 ay içerisindeki Türkiye’nin yüzde 8,9 büyümesi,<br />
bu büyüme zarfında 1,1 milyon kişiye ilave iş<br />
imkanı oluşturmuştur. Bu konuları ortaya koyduktan<br />
sonra işsizlik mi? mesleksizlik mi? konusunu biraz<br />
daha düşünelim.<br />
Günümüzde işverenlerimizin birçoğu nitelikli işçi<br />
aramaktadır. Düz liseyi bitirmiş elinde mesleği olmayan<br />
gençlerimizin ülkemizde çoğalması yerine<br />
meslek liselerini çoğaltıp üniversite hedefi olmayan<br />
gençler meslek liselerine yönlendirilmelidir. Meslek<br />
lisesini bitirenleri adı üzerinde bitirdiği bölümlerde<br />
zaten çok kolay iş bulma imkanı yakalayacaktır.<br />
Meslek liselerinin bir an evvel önünün açılması gerekmektedir.<br />
Meslek liselerini bitiren genç üniversite<br />
sınavına düz liseyi bitirenlerle en azından aynı<br />
şartlarda üniversite sınavına girebilmelidir. Kazanabiliyorsa<br />
da üniversiteyi okuyabilmeli. Mevzuat, kanun<br />
ve yönetmeliklerle meslek lisesini bitiren gençlerin<br />
önü tıkanmamalıdır. İşsizliğin nispeten aşağıya<br />
çekildiği bu dönemde. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun<br />
100. yılında dünyanın ilk 10 ekonomisi
içinde olma hedefimiz varsa. Ki var!<br />
O zaman meslek liselerinin önünde bulunan engeller bir an önce<br />
kaldırılmalı. İmam hatip liselerini bahane ederek önü kapanan<br />
meslek eğitimi, neticede ülkemizin ayaklarına vurulmuş<br />
pranga, en büyük zulümdür. İmam hatip lisesi kompleksiyle de<br />
bu meslek liseleri konusunu ötelemek, önüne engeller koymak<br />
da ülkeye yapılmış en büyük ihanettir. Türkiye’de büyümenin itici<br />
gücü özel sektördür. Özel sektöre de meslek lisesi mezunu,<br />
nitelikli elemanlar gerekmektedir. İstihdamda ciddi artış var. Tabii<br />
bu Türkiye'nin büyümesine paralel gelişen bir neticedir. Girişimci<br />
sayının da artması gerekmektedir ki istihdamı artıralım,<br />
işsizliği aşağıya çekelim. Eğer insanların karnının aç olması istemiyorsa,<br />
girişimcilere göz bebeğimiz gibi bakmalıyız.<br />
Günümüzde en önemli sorunumuz işsizlik ve mesleksizliktir.<br />
Ayrıca meslek liseleri ikinci sınıf liselermiş gibi algı oluşturuldu<br />
son yıllarda. Konuyu imam hatip liseleri bağlamında çok bir anlamının<br />
olmadığı da anlaşıldı. Meslek liseleri Türkiye’nin birincil<br />
meselesi olmalı. Meslek liselerine gidenlerin yüzde 100'ü nerdeyse<br />
mutsuz. Çünkü okulu bitirdiğinde önünün kapalı olduğunu<br />
biliyor. Hâlbuki Türkiye’nin koyduğu hedefler içerisinde, nitelikli<br />
meslek sahibi gençlere fazlasıyla ihtiyaç duymaktadır. Üniversitelerimizin<br />
ve sanayicilerimizin işbirliği de çok önemlidir.<br />
Üniversiteler biz sadece öğretim kurumlarıyız diyemez, dememelidir.<br />
İşbirliğini artırıcı her fırsatı değerlendirmeliler. Genç nüfusa<br />
sahip ülkemiz ciddi gelecek vaat etmektedir, bir hata yanlış<br />
yapılmazsa. AB'nin ve gelişmiş dünyanın elinde olmayan güç,<br />
enerji, potansiyel genç nüfus Türkiye'de mevcuttur. Eğer bu genç<br />
nüfus istihdama katılır değer üretirse gelecekte ülkemizin önü<br />
açık olacak, en büyük ekonomilerle de baş edecek seviyelere<br />
ulaşacaktır.<br />
Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in dediği gibi, “Zaman bendedir ve<br />
mekan bana emanettir” diyen, cesaretli, nitelikli, hayatın gerçekleriyle<br />
barışık gençlere ihtiyacımız var. Gençlerimiz ülkemizin<br />
geleceğini inşa edeceklerinin bilinciyle yetişmeleri konusunu<br />
dikkate almalıyız.<br />
Uzun dönemli büyüme performanslarımızı belirleyen temel unsur<br />
özellikle de müteşebbis insan varlığı ve gücüdür. Gençlerimize<br />
bu olguyu da aşılamalıyız.<br />
İhracatımızın yüzde 65 gelişmiş batı ülkelerine yapmayı, dünyanın<br />
en gelişmiş piyasalarıyla rekabeti sürdürmek hatta artırmak<br />
istiyorsak nitelikli meslek sahibi gençlere ihtiyacımız giderek artacaktır.<br />
Ülkemizdeki imam hatip lisesi mezunlarına benzer önyargıyı,<br />
Almanya'da Türk gençleri de yaşamaktadır. Bu önyargının<br />
kalkması, gençlerin iyi eğitim alması için çalışan ve mücadele<br />
veren gençler organize olarak kurdukları 'Deukische Generation'<br />
(Türk-Alman Kuşağı) adlı dernek ile kendilerinin varlığının<br />
mücadelesini veriyorlar. Kimseyi öteki gibi görmemeliyiz. Birbirini<br />
seven, barış içinde yasamaya gayret eden, aynı fikirde olmasa<br />
da anlayış gösteren, empati kuran, dünya ve Türkiye’deki adaletsizliklere<br />
karşı durabilen bir gençlik oluşmalı. Güçlünün haklı<br />
olduğu değil, haklının güçlü olduğu bir Türkiye ve dünya için<br />
çaba gösterebilecek gençliğe ihtiyaç var.<br />
Girişimcilerimizin azlığı sorununun temeli geçmişe dayanmaktadır.<br />
1912’de ülkemizi ziyaret eden yabancı bir yazar ülkemizin<br />
yapısını tasvir ederken şu sözlerle ifade etmiştir. “Yalnız memurluk<br />
etmek, askerlik yapmak, ticaret ve sanayiye rağbet göstermemek,<br />
Türkleri eksiltmiş ve fakirleştirmiştir. Teşebbüs fikri ve<br />
gayreti olmayınca da kazançları sınırlı kalmıştır.”<br />
Türkiye'de her yıl işgücü piyasasına yeni giren 700 bin gencimize<br />
iş olanağı sağlamanın tek yolu, girişimci sayımızı artırmak, özel<br />
sektörümüzün hacmini büyütmektir. Ülkemizin nüfusunun<br />
gençliği ciddi avantajlarımızdandır. Türkiye nüfusunun yüzde 65’i<br />
30 yaşın altında, iş üretme potansiyeli yüksek gençlerden oluşmaktadır.<br />
Avrupa'da en genç nüfusa sahip olan ülkemizin elindeki<br />
bu büyük gücün farkında olmalıyız.<br />
“Balık verme, balık tutmayı öğret” sözü hiçbirimiz için yabancı<br />
değil. Gençlerimize meslek edindirip balık tutmalarına imkan<br />
vermeliyiz. Geleceğin rekabetçi dünyasında önlerde, hedef, gündem<br />
belirleyen ülke olmak için insan kaynağımızı en etkin şekilde<br />
kullanmak zorundayız.<br />
Gelecekten çok umutlu olmamızı gerektiren bir nedense günümüz<br />
gençlerinin çok daha eğitimli ve donanımlı yetişmeleri, ancak<br />
bu tek boyutlu olmamalı.<br />
Teorinin yanında pratikten de haberdar olunmalı ki üretilen değer<br />
kullanılabilir olsun. Gençlerin geleceği ülkenin, ülkenin geleceği<br />
de gençlerin geleceğine bağlıdır.<br />
OCAK-fiUBAT 2011 63
DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />
ARAfiTIRMA<br />
OSTİM İŞGÜCÜ ARAŞTIRMASI<br />
OSTİM 5 BİN İŞLETMESİ, 50 BİN ÇALIŞANI VE 100 FARKLI SEKTÖR İLE TÜRKİYE İŞ HAYATININ<br />
BİR ÖRNEĞİ OLARAK FAALİYET GÖSTERMEKTEDİR. OSTİM’DEKİ İŞ HAYATI İLE İLGİLİ<br />
VERİLER TÜRKİYE GENELİ İLE İLGİLİ ÖNEMLİ İPUÇLARI SUNMAKTADIR. BURADA GERÇEK-<br />
LEŞTİRİLEN İŞGÜCÜ ARAŞTIRMASI İLE ÜLKEMİZDEKİ MESLEK SORUNLARI HAKKINDA<br />
GENEL BİR BAKIŞI ORTAYA KONMAKTADIR.<br />
Prof. Dr. Ömer ÇAHA<br />
Prof. Dr. Selim ZAİM<br />
Yard. Doç. Dr.<br />
Havva ÇAHA<br />
Yard. Doç. Dr. Ali<br />
TÜRKYILMAZ<br />
A<br />
nkara’da bulunan OSTİM, yaklaşık 5 bin işletmesi,<br />
50 bin çalışanı ve 100 farklı sektörde<br />
faaliyet gösteren küçük ve orta boy işletmeleriyle<br />
Türkiye’nin en önemli KOBİ kenti hüviyetinde<br />
bir sanayi bölgesidir. Gerek OSTİM üst yönetimiyle,<br />
gerekse firma temsilcileriyle yapılan görüşmelerde,<br />
OSTİM’de üretimin arttırılması, danışmanlık, finansman<br />
temini, nitelikli eleman yetiştirilmesi, eğitim,<br />
kapasite geliştirme, inovasyon ve küresel rekabet<br />
gibi konularda üniversitelerin öncülüğüne ya da<br />
desteğine ihtiyaç duyulduğu tespit edilmiştir.<br />
OSTİM’de yer alan işletmelerin değişik faaliyet alanları<br />
olmakla birlikte, esas faaliyet alanının “imalat”<br />
sektöründe yoğunlaştığı söylenebilir. İmalatın, metal<br />
işleme başta olmak üzere gıda, tekstil, mobilya,<br />
kağıt, kimya-petrol, taş-toprak ve inşaat gibi alt sektörlerde<br />
yoğunlaştığı görülmektedir. OSTİM’de yer<br />
alan hizmet sektöründeki faaliyetlerin ise ticaret,<br />
barınma, beslenme, depolama, ulaşım, haberleşme,<br />
kiralama, ticaret, savunma ve eğitim gibi alanlarda<br />
yoğunlaştığı görülmektedir.<br />
Araştırmamız, “imalat” alanında faaliyet gösteren<br />
işletmeler üzerinde gerçekleştirilmiştir. Çalışmada,<br />
ana hatlarıyla imalat sektöründe faaliyet gösteren<br />
işletmelerin ve bu işletmelerde istihdam edilen işgücünün<br />
profili, OSTİM’de ihtiyaç duyulan meslekler<br />
ve OSTİM’deki işgücünün eğitimi gibi hususlar ele<br />
alınmıştır. Araştırmanın iki ayağı bulunmaktadır.<br />
Bunlardan birincisi, OSTİM’de faaliyet gösteren firmaların<br />
temsilcileriyle gerçekleştirilen “odak grup”<br />
çalışması, ikincisi ise imalat sektöründe faaliyet<br />
gösteren firmalar üzerinde gerçekleştirilen kapsamlı<br />
anket çalışmasıdır. Takip eden bölümlerde<br />
yapılan analizler, araştırmanın bu iki ayağından elde<br />
edilen bulgular üzerine bina edilmiştir.<br />
OSTİM İşgücü Araştırması’nın genel tespitlerini dört<br />
başlık altında toplamak mümkündür: OSTİM’deki<br />
imalat sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin genel<br />
profiline yönelik tespitler, imalat sektöründe istihdam<br />
edilen işgücü profiline ilişkin tespitler, imalat<br />
sektörünün mesleki tercihine ilişkin tespitler ve<br />
işgücünün eğitimine ilişkin tespitler. Öncelikle bu<br />
dört tespit verilecek ardından bu tespitler ışığında<br />
bazı önerilerde bulunulacaktır.<br />
‹MALAT SEKTÖRÜNDEK‹ ‹fiLETME<br />
PROF‹L‹NE ‹L‹fiK‹N TESP‹TLER<br />
OSTİM’de faaliyet gösteren işletmelerin önemli bir<br />
kesiminin, Türkiye İstatistik Kurumu’nun Tüm Ekonomik<br />
Faaliyetlerin Uluslararası Standart Sanayi Sınıflandırması<br />
(ISIC Rev:2) ilkelerine göre “çok küçük”<br />
ve “küçük boy” işletme kategorisinde yer aldığı<br />
anlaşılmaktadır. Söz konusu kriterlere göre değerlendirildiğinde<br />
araştırmamız içinde yer alan 748<br />
işletmeden yaklaşık olarak yüzde 80 düzeyindeki işletme<br />
bu kategoriye girmektedir. OSTİM’de karşılaşılan<br />
sorunların bir kısmının işletmelerin küçük<br />
çaplı nitelikte oluşlarından kaynaklandığı tahmin<br />
edilebilir.<br />
OSTİM’de faaliyet gösteren işletme sahiplerinin ya<br />
da yöneticilerinin eğitim düzeyinin ilkokuldan üniversiteye<br />
kadar uzandığı görülmektedir. Üniversite<br />
eğitimine sahip olanların oranıyla, ilk ve ortaokul<br />
eğitimine sahip olanların toplam oranının hemen<br />
hemen aynı olması önemli bir bulgu olarak görünmektedir.<br />
İşletme sahibinin veya yöneticisinin üçte<br />
birinden fazlasının lise eğitimine sahip olduğu anlaşılmaktadır.<br />
OSTİM örneğinden hareketle, eğitimle<br />
girişimcilik arasında bir ilişki olmakla birlikte, düşük<br />
eğitime sahip olmanın da girimcilik açısından<br />
bir engel teşkil etmeyeceği tezine ulaşılabilir. Nitekim<br />
işletme adına yetkili olup, yalnızca ilkokul eğiti-<br />
64 M‹MAR VE MÜHEND‹S
mine sahip olanların araştırma içindeki oranının<br />
yüzde 14 dolaylarında olması bu tezimizi desteklemektedir.<br />
OSTİM imalat sanayinde faaliyet gösteren işletmelerin<br />
dikkate değer bir verimlilik probleminin olduğu<br />
bariz biçimde görülmektedir. Araştırmada yer alan<br />
işletmelerin yaklaşık olarak yarısı orta kapasiteyle<br />
çalıştığını belirtmiştir. Yüksek kapasiteyle çalıştığını<br />
ifade eden işletme oranı yalnızca yüzde 24 kadar<br />
çıkmıştır. İşletmelerin yaklaşık yüzde 20’si düşük<br />
kapasiteyle çalıştığını beyan etmişlerdir. İşletmelerin<br />
verimsizliğinde rol oynayan çok değişik faktörlerin<br />
içinde, “sektörün genel durumu”, “girdi maliyetlerinin<br />
yüksek oluşu” ve “nitelikli işgücü eksikliği”<br />
gibi üç faktör en önemli unsurlar olarak ön plana<br />
çıkmaktadır. Enerji ve ham madde maliyetlerinin<br />
yüksek oluşuna ilave olarak vergilerin, sanayiciyi sıkıntıya<br />
soktuğu genel bir tespit olarak görülmüştür.<br />
İşletmelerin verimsizliğinde rol oynayan önemli faktörlerden<br />
biri nitelikli eleman açığı olarak görülmektedir.<br />
Nitelikli elemanın sanayiye işgücü olarak<br />
yetiştirilemeyişinde rol oynayan çok değişik faktörlerin<br />
olduğunu söylemek mümkündür. Bunların bir<br />
kısmının aşağıda analiz edilenler arasında olduğu<br />
söylenebilir.<br />
OST‹M’DEK‹ ‹fiGÜCÜ<br />
PROF‹L‹NE ‹L‹fiK‹N TESP‹TLER<br />
OSTİM imalat sektöründe çalışmakta olan işgücünün<br />
%90 kadar bir kısmının erkeklerden oluştuğu<br />
görülmektedir. Kadın istihdamı, çoğunlukla büro işleri,<br />
sekreterlik, pazarlama, halkla ilişkiler ve müşteri<br />
temsilciliği gibi işlerde yoğunlaşmaktadır. Metal<br />
işleme alt sektöründe dikkate değer bir kadın grubunun<br />
özellikle takı ve süs eşyası imalatında istihdam<br />
edildiği anlaşılmaktadır.<br />
OSTİM imalat sektöründe istihdam edilen işgücü,<br />
eğitim durumuna göre değerlendirildiğinde dikkate<br />
değer bir tablo ortaya çıkmaktadır. Buradaki istihdamın<br />
eğitim durumuna göre dağılımı sırasıyla düz<br />
lise, ilkokul, ortaokul ve teknik/meslek lisesi olduğu<br />
görülmektedir. Teknik/meslek lisesi eğitimine sahip<br />
işgücü oranının diğerlerinin altında kalışının Türkiye’de<br />
takip edilmekte olan eğitim politikasıyla yakın<br />
bir ilişkisinin olduğu söylenebilir. Özellikle üniversiteye<br />
girişte katsayı uygulaması teknik/meslek liselerinin<br />
öğrenci kaynağını kurutarak öğrencileri düz<br />
liselere yönlendirmiştir. Düz liselerden mezun olan<br />
başarılı öğrenciler üniversitelere girerken, mezun<br />
olmayanların sanayiye yöneldiği görülmektedir. Düz<br />
liseden mezun olduktan sonra sanayiye işgücü olarak<br />
gelen öğrenciler hem sanayi, hem de genel olarak<br />
ülke ekonomisi açısından ciddi bir maliyete yol<br />
açmaktadır.<br />
Üniversiteye girişte uygulanan katsayı uygulaması,<br />
aynı zamanda nitelikli öğrencilerin düz liselere kaymasına<br />
yol açmaktadır. Üniversiteye girme kapasitesi<br />
olan öğrenciler bu konudaki şanslarını değerlendirmek<br />
için düz liseye kayarken, üniversiteye girme<br />
şansının olmadığı düşünülen, sanayicilerin ifadesiyle<br />
“döküntü” öğrenciler açıkta kalmamak için<br />
teknik/meslek liselerine yönelmektedirler. Böylece,<br />
bu liselerin beyin niteliğinin düştüğüne ilişkin şikayet,<br />
sanayiciler arasında yaygın olarak görülmüştür.<br />
Oysa teknik/meslek lisesi eğitiminin belli bir zihinsel<br />
nitelik ve yatkınlık gerektirdiği için buraya “seçme”<br />
öğrencilerin gelmesinin daha yararlı olacağı<br />
anlaşılmaktadır.<br />
OSTİM Sanayi Bölgesi’nde istihdam edilen işgücünün<br />
gelir düzeyi Türkiye’deki yaşam standardının altında<br />
kalmaktadır. Maaşların genel olarak 700 ile<br />
1000 TL arasında yoğunlaştığı görülmektedir. Nite-<br />
İşletmelerin<br />
verimsizliğinde rol<br />
oynayan çok değişik<br />
faktörlerin içinde,<br />
“sektörün genel<br />
durumu”, “girdi<br />
maliyetlerinin yüksek<br />
oluşu” ve “nitelikli<br />
işgücü eksikliği” gibi<br />
üç faktör en önemli<br />
unsurlar olarak ön<br />
plana çıkmaktadırlar.<br />
Enerji ve ham madde<br />
maliyetlerinin yüksek<br />
oluşuna ilave olarak<br />
vergilerin, sanayiciyi<br />
sıkıntıya soktuğu genel<br />
bir tespit olarak<br />
görülmüştür.<br />
İşletmelerin<br />
verimsizliğinde rol<br />
oynayan önemli<br />
faktörlerden biri<br />
nitelikli eleman açığı<br />
olarak görülmektedir.<br />
OCAK-fiUBAT 2011 65
DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />
likli elemanların üniversitelerde yığılmasının, dolayısıyla sanayiden<br />
kaçmasının altında yatan nedenlerden birinin sanayideki<br />
emek değerinin düşük olması olarak düşünülebilir. Sanayideki<br />
düşük gelirden dolayı, öğrenciler üniversitelere yönelmekte, düz<br />
liseleri bunun için bir atlama tahtası olarak kullanmaya çalışmaktadırlar.<br />
Bu sorunun ülkemiz ekonomisinin genel durumuyla<br />
bağlantısı olmakla birlikte sanayinin ve özel sektörün de bu<br />
konuyu yeniden masaya yatırmasının büyük bir önemi bulunmaktadır.<br />
Ülkemizin genel geçer kültürel değerlerine göre “statü”, bazı durumlarda<br />
“gelir”den daha büyük önem taşıyabilmektedir. Sanayide<br />
geçerli olan mesleklerin, toplumumuzun genel geçer kültürel<br />
kalıplarına göre üniversite eğitimini gerektiren mesleklere<br />
göre daha “düşük statüde” olduğunu söylemek mümkündür. Öğrencilerin<br />
bu denli yüksek sayılarda üniversite kapılarında yoğunlaşmasının<br />
altında, bunun önemli bir faktör olarak yattığını<br />
söylemek yanlış olmayacaktır. Bu bakımdan öğrencilerin daha ilkokuldan<br />
itibaren ara mesleklere eğilimli hale getirilerek bu<br />
yönde sosyalleştirilmeleri büyük önem arz etmektedir.<br />
İşgücünün sanayiden kaçmasına yol açan nedenlerden birinin de<br />
çalışma güvenliğinin olduğu söylenebilir. Gerçi araştırmamızda<br />
OSTİM imalat sektöründe istihdam edilen işgücünün dikkate değer<br />
bir istikrar içinde olduğu anlaşılmaktadır. Araştırmamızda<br />
elde edilen bulgulara göre, bir meslekte uzmanlaşmış elemanlar<br />
kolay kolay açıkta kalmamakta, açığa çıktıklarında da rahatlıkla<br />
iş bulabilmekte ve bir işte uzun süre çalışabilmektedirler.<br />
Buna rağmen, Türkiye şartlarında kamu sektörünün, özel sektöre<br />
göre daha fazla iş güvenliğine sahip olduğu yaygın bir kanaat<br />
olarak bilinmektedir. Düz liselere, oradan da üniversitelere yönelişin<br />
altında yatan faktörlerden biri “sosyal statü” ise, birinin<br />
de “iş güvenliği” olduğu söylenebilir. Buradan hareketle, özel<br />
sektördeki çalışma şartlarının da belli bir güvenliğe kavuşturulması<br />
gerektiği söylenebilir.<br />
MESLEK TERC‹H‹NE ‹L‹fiK‹N TESP‹TLER<br />
Araştırmamızda, OSTİM imalat sektöründeki “öncelikli” meslekler<br />
tespiti sanayicinin gözüyle değerlendirilmiştir. İşletmelerin<br />
en fazla ihtiyaç duyduğu mesleklerden hareketle, öncelikli meslek<br />
tespiti yapıldığında karşımıza şöyle bir tablonun çıktığı söylenebilir:<br />
Gelişmiş teknoloji kullanan, karışık imalat yapan sektörlerde<br />
teknoloji bilgi ve becerisi gerektiren mesleklerin daha fazla<br />
ihtiyaç duyulan meslekler olarak ön plana çıktığı görülmektedir.<br />
Bu bağlamda en fazla aranan mesleklerin, genel olarak operatörlük,<br />
özel olarak da CNC operatörlüğü, veri düzenleme ve<br />
planlamaya dayalı bilgisayar bilgi ve becerisi, teknik resim ve<br />
grafik gibi meslekler olduğu görülmektedir. Oysa daha az karışık<br />
sektörlerde daha basit mesleklerin revaçta olduğu söylenebilir.<br />
Bu çerçevede OSTİM’de en fazla ihtiyaç duyulan mesleklerin<br />
kaynakçılık, torna/tesviye/frezecilik olduğu anlaşılmaktadır.<br />
OSTİM’de ihtiyaç duyulan öncelikli meslekler konusundaki ihtiyacını,<br />
sanayici büyük ölçüde kendisi görmektedir. Bu konuda<br />
sanayicinin ihtiyacını karşılayacak tarzda profesyonel mesleki<br />
eğitim kurumları gelişemediği için, sanayici ihtiyaç duyduğu elemanı<br />
kendisi işbaşında, üretim süreci içinde kendisi yetiştirmektedir.<br />
Sanayide dikkate değer bir ihtiyaç olarak ön plana çıkarılan<br />
CNC operatörlerinin genel olarak işbaşında eğitilmek suretiyle<br />
sanayici tarafından yetiştirildiği gözlenmiştir. Bu tür mesleklerin,<br />
altı ayla bir yıllık süre içinde öğretilebildiği anlaşılmaktadır.<br />
İhtiyaç duyulan meslekler konusunda alt sektörler bazında bir<br />
analiz yapıldığında, her sektörün kendine özgü önceliği olan<br />
mesleklere ihtiyaç duyduğu anlaşılmaktadır. Ancak hemen hemen<br />
tüm sektörlerde az ya da çok ihtiyaç duyulan ortak mesleklerin<br />
olduğu söylenebilir. Kaynakçılık, operatörlük (tesis, makine,<br />
CNC), torna/tesviye/frezecilik, satış ve pazarlamacılık gibi mesleklerin<br />
alt sektörlerin büyük bir kısmında ortak mesleki ihtiyaçlar<br />
olarak ön plana çıktığı görülmektedir.<br />
OSTİM’de, ülke ekonomisinin üzerinde seyreden bir işgücü istihdam<br />
kapasitesinin olduğunu söylemek mümkündür. Araştırmamızda<br />
yer alan işletmeler, önümüzdeki bir yıllık süre içinde, yaklaşık<br />
olarak bin 400 civarında değişik alanlarda yetişmiş elemana<br />
ihtiyaç duyduklarını belirtmişlerdir. Araştırma örneklemi kapsamında<br />
ulaşılan işletmelerde istihdam edilen toplam işgücünün<br />
10 bin civarında olduğu düşünüldüğünde, OSTİM Sanayi Bölgesinin<br />
yüzde 14 oranında bir istihdam kapasitesine ihtiyaç duy-<br />
66 M‹MAR VE MÜHEND‹S
duğu anlaşılmaktadır. Bu kapasitenin ülkemizin ortalama kalkınma<br />
hızı olan yüzde 7’lik oranın iki katı olduğunun altını çizmek<br />
gerekiyor.<br />
OSTİM’de istihdam edilen mesleklerin ciddi bir istikrar içinde olduğu<br />
söylenebilir. Bir işçinin ortalama çalışma süresine ilişkin<br />
yöneltilen sorulara gelen cevaplardan edinilen bilgiye göre, bir<br />
meslekte uzmanlaşmış elamanlar beklenmedik sorunlar olmadıkça<br />
işlerini kaybetmemektedirler. İşten ayrılmaların çoğunlukla<br />
çalışanlar tarafından gerçekleştirildiği görülmektedir. Araştırma<br />
örneklemi içinde yer alan işgücünün yaklaşık olarak yüzde<br />
40’ı 6 ay ile 2 yıl arasında bir süre çalışmaktadır. Bir o kadar çalışan<br />
da 5 ya da daha fazla yıl çalışmaktadır. Emekli oluncaya kadar<br />
bir işte çalışan elemanların oranının yüzde 12 düzeyinde olması<br />
bu anlamda önemli bir göstergedir. Bu bilgilerden hareketle,<br />
belli bir alanda uzmanlaşmış bir elemanın sanayici tarafından<br />
kolay kolay terk edilmediği sonucuna varmak mümkündür. Bu<br />
tür elemanlar ya daha iyi ücretlere başka firmalara transfer olmakta<br />
ya da kendileri iş kurarak ayrılmaktadırlar.<br />
‹fiGÜCÜNÜN E⁄‹T‹M‹NE ‹L‹fiK‹N TESP‹TLER<br />
OSTİM’deki mesleki eğitim ihtiyacını karşılayacak sayıda ve yeterlilikte<br />
eğitim kurumlarının olmayışı ciddi ve önemli bir sorun<br />
olarak dikkat çekmektedir. OSTİM havzasında eğitim hizmeti sunan<br />
bir lise, üç merkez, Fatih Üniversitesi’ne bağlı iki de meslek<br />
yüksek okulu bulunmaktadır. Ancak bu kurumların, sanayinin ihtiyacını<br />
karşılamada son derece yetersiz kaldıkları anlaşılmaktadır.<br />
Özellikle meslek yüksek okulunun vermiş olduğu eğitimin,<br />
sanayinin ihtiyacıyla buluşamadığının altını çizmek gerekiyor.<br />
Araştırmada yer alan işletmeler, satış ve pazarlama, muhasebe,<br />
bilgisayar ve yabancı dil konusunda istihdam ettikleri işgücüne<br />
fazla eğitim vermediklerini ifade etmişlerdir. Oysa meslek yüksek<br />
okulunda bu alanlarda eğitim veren bölümler bulunmaktadır.<br />
Buradan hareketle, meslek yüksek okulunun verdiği eğitimle,<br />
sanayicinin OSTİM’de buluşamadığı söylenebilir.<br />
İşgücü istihdamında eğitimin önemli bir faktör olarak göz önünde<br />
bulundurulduğu tespit edilmiştir. İşletmeler, eleman istihdam<br />
ederken bunların belli bir hizmet içi eğitiminden geçirilmesine<br />
büyük önem vermektedir. İşletmelerin görmek istedikleri eğitimlerin<br />
mesleki bilgi, uygulama becerisi ve işe yatkınlığı gibi<br />
alanlarda yoğunlaşması önemsenmektedir. Doğrudan doğruya<br />
işletmelerin ihtiyacıyla, başka bir deyişle üretim ve imalatla ilgili<br />
olan bu hususların yanı sıra, işletmeciler, işgücünün kişilik yönünden<br />
de belli bir eğitimden geçmesini önemsemektedir. Kişilik<br />
olarak saygılı, efendi, uyumlu ve dürüst olması, işgücünde<br />
mesleki bilgi ve beceriden daha fazla önemsenen bir değer olarak<br />
ön plana çıkmıştır. Bunun da iki nedeni olduğunu düşünmek<br />
mümkündür: Birinci olarak işletmecinin, kişiliği itibariyle uyumlu<br />
birini işe kazandırmanın kolay olacağını düşündüğü sonucu çıkarılabilir.<br />
İkinci olarak da Türk kültüründe önemsenen “ahenk” ve<br />
“uyum”un istihdam edilecek olan çalışanlarda da görülme isteğinin<br />
genel bir eğilim olarak ön plana çıktığı söylenebilir.<br />
OSTİM imalat sanayinde belli bir eğitimden geçmiş olmak önemsenen<br />
bir değer olmasına rağmen, işletmecilerin bu konuda dikkate<br />
değer bir performans sergilemedikleri anlaşılmaktadır. İşletmecilere<br />
yöneltilen, “çalışanlarına herhangi bir eğitim aldırıp<br />
aldırmadığı” yolundaki soruya gelen cevapların fazla da iyimser<br />
bir tablo ortaya koyduğunu söyleyemiyoruz. İşletmecilerin, eğitimi<br />
önemsemesine rağmen bu konuda harcama yapmaktan kaçınmasının<br />
bazı nedenlerinin olabileceği düşünülebilir. Kendilerine<br />
bu konuda yeterli bir arzın sunulamamış olması, işletmeci<br />
olarak daha pratik ve pragmatik bir tutum içinde olmaları ve tam<br />
kapasiteyle üretim yapamadıkları için fazla para kazanamamaları<br />
gibi birçok faktörün bunun arkasında yattığı düşünülebilir. Ancak<br />
bu konunun, bu araştırmanın boyutunu aşan nitelikte sosyolojik<br />
bir araştırma konusu olduğunu burada belirtmek gerekir.<br />
Araştırmada elde edilen bulgulara göre sanayici, sektöre yönelik<br />
eğitim hizmetlerini desteklemeye hazır ve istekli görünmektedir.<br />
Araştırma kapsamında yer alan işletmelerin büyük bir kısmı, öğrencilerin<br />
işbaşında üretim süreci içinde eğitilmesi, bilgi ve becerilerini<br />
geliştirmesi için kendi işletmelerini eğitim kurumlarına<br />
açmaya hazır olduklarını beyan etmişlerdir. Bu noktada altı çizilmesi<br />
gereken bir husus da işletme yetkililerinin, başta üniversitelerde<br />
olmak üzere eğitim kurumlarının verdiği teorik ve uygulamadan<br />
kopuk eğitimin sanayici açısından olumlu bir manzara<br />
ortaya koyamadığını, buradan hareketle eğitimin “teorik” ve “uygulama”<br />
gibi iki ayak üzerine bina edilmesi gerektiğini acil bir ihtiyaç<br />
olarak gördüğünü belirtmek gerekiyor. Eğitimin uygulama<br />
kısmına destek olmak için sanayicinin kendi imkânlarını eğitim<br />
kurumlarının hizmetine sunabileceği anlaşılmaktadır.<br />
SONUÇ<br />
Yukarıda ayrıntılı biçimde ifade edilen genel tespitlerden hareketle<br />
geliştirilen öneriler iki ana başlık altında toplanabilir. Bunlardan<br />
birincisi “mesleki eğitim”e ilişkin genel öneriler; ikincisi<br />
üniversite-sanayi işbirliğine ilişkin öneriler şeklinde değerlendirilebilir.<br />
Bu önerilerin, özel olarak OSTİM’deki imalat sektörüyle,<br />
genel olarak da tüm sanayi kuruluşlarında çalışmakta olan işgücüyle<br />
ilgili olduğunun altını çizmek gerekiyor. OSTİM, bir KOBİ<br />
merkezi olarak Türkiye’deki meslek sorunuyla ilgili sorunları<br />
resmeden örnek bir olay olarak düşünülmelidir. Bu bakımdan<br />
yukarıda ifade edilen bulgular, ülkemizde yaşanan meslek sorunuyla<br />
ilgili genel tespitlerdir. Ancak bunların, OSTİM İşgücü<br />
Araştırması sonucunda ulaşılan tespitlerden hareketle geliştirildiğini<br />
unutmamak gerekir.<br />
OCAK-fiUBAT 2011 67
DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />
MAKALE<br />
İSTİHDAM-SORUMLU İŞVERENLİK VE<br />
ERDEMLİ İŞADAMLIĞI ANLAYIŞI<br />
İŞ ADAMLIĞINI, SANAYİCİLİĞİ BÜTÜNSEL VE ÇOK BOYUTLU OLARAK<br />
DÜŞÜNMEK DURUMUNDAYIZ. İŞ ADAMI KÜLTÜRDEN, SANATTAN, EĞİTİMDEN<br />
AYRI KALAMAZ. İŞ ADAMI SOKAĞINDAKİ, MAHALLESİNDEKİ, ŞEHRİNDEKİ,<br />
ÜLKESİNDEKİ HATTA DÜNYADAKİ FAKİRLERİ, FUKARALARI, ÖĞRENCİLERİ,<br />
MUHTAÇLARI DÜŞÜNMEK VE KOLLAMAK ZORUNDADIR. İŞ ADAMI SAHİP<br />
OLDUĞU KÜLTÜRÜ VE KÜLTÜREL, TARİHİ ESERLERİ YAŞATMAK, BİR SONRAKİ<br />
NESİLLERE TAŞIMAK ZORUNDADIR.<br />
Recep Ali TOPÇU<br />
İktisatçı-Yönetici<br />
Sanayicilik; yapılan işi sadece çalışanlarımıza<br />
istihdam sağlamak, onların emeklerini belli<br />
bir para karşılığında satın almak seviyesine indirgenmemeli,<br />
birlikte yol arkadaşlığı yapılan bir aile<br />
olarak görülmelidir. Çalışan da emeğini satarak<br />
hayatını kazanmak şeklinde yorumlamamalıdır iş<br />
yapmayı. Külli iradenin belirlediği bir kaderi olarak<br />
hepimize vermiş olduğu rollerin neticesi bir araya<br />
gelmiş, aynı çatıyı paylaşan, evinden çok zamanını<br />
birlikte geçirdiği bir sosyal çatı, bir aile olarak görmelidir<br />
işyerini. Çalışma arkadaşlarının, işverenin,<br />
işinin hakkını korumalı, vazifesini tam olarak yapmalıdır.<br />
İnancımızda, kültürümüzde sınıf kavramı<br />
yoktur. Hepimiz Yüce Yaratıcımız’ın (cc) eşrefi mahlukat<br />
olarak yarattığı, dünyaya gönderdiği, farklı roller<br />
bahşettiği ve buradaki rolümüz bittiğinde hepimizin<br />
tabutta bir kefen ile eşit hale geldiğimiz birer misafiriz,<br />
yolcuyuz. Hepimiz insanlık platformunda eşitiz,<br />
aynı havada çamaşırlarımız kurutuluyor, aynı gök<br />
kubbe altında yaşıyoruz. Hayat doğum ile ölüm arasındaki<br />
bir sokağın ismidir. Bu dünyadaki rolümüz<br />
bittiğinde, sokağın sonuna geldiğimizde hepimiz aynı<br />
şekilde günahlarımız, sevaplarımız yanında sadece<br />
bir kefen ile hakka yürüyeceğiz.<br />
İşadamlığını, sanayiciliği bütünsel ve çok boyutlu<br />
olarak düşünmek durumundayız. İşadamı kültürden,<br />
sanattan, eğitimden ayrı kalamaz. İşadamı sokağındaki,<br />
mahallesindeki, şehrindeki, ülkesindeki hatta<br />
dünyadaki fakirleri, fukaraları, öğrencileri, muhtaçları<br />
düşünmek ve kollamak zorundadır. İşadamı sahip<br />
olduğu kültürü ve kültürel, tarihi eserleri yaşatmak,<br />
bir sonraki nesillere taşımak zorundadır.<br />
Çalışanlarımız sevk-i ilahi ile bizim yanımıza gelmiş,<br />
yol arkadaşlarımızdır, Yüce Yaratıcımız’ın (cc) bize<br />
emanet ettiği kardeşlerimizdir. Şefkatimizi personelimize<br />
dolu dolu yaşatmalıyız. Şirketin en büyük sermayesi<br />
gönül sermayesidir. Kalbi kazanılmayan çalışanın,<br />
fiili çalışması verimli olamaz. İnsan, değerler<br />
bahçesinin en nadide, en özel ve en güzel çiçeğidir.<br />
Bu çiçeğin bakımı, geliştirilmesi, zararlı otlardan ayrılması,<br />
sulanması konusunda önemli bir görevde<br />
işverene düşmektedir. Tabii ki, bunları yaparken çalışanlarımızda<br />
yapılanlara destek olmaları, aktif katılmaları<br />
ve iyi niyetli olmaları şarttır.<br />
Çalışanlar kalpsiz bir makine topluluğu değildir. İnsanlar<br />
ne kadar nitelikliyse, beklentileri de o kadar<br />
yüksektir ve sadece ücretleriyle değil, çalışma ortamının<br />
duygusal havasıylada ilgilenirler. Yetenekli insanlar,<br />
kendi kendilerinden hep daha fazlasını beklerler<br />
ve geri beslemelerle eksikliklerinin farkına<br />
varmak isterler. İşadamı çalışanların, çevresinin hayat<br />
koçudur, onların hayatına dokunmak, sosyal, teknik<br />
becerilerini güçlendirmek zorundadır. İşveren<br />
hiçbir karşılık beklemeden personele ilgisini, şefkatini<br />
kendisine emanet edilmiş olan çalışanından esirgememelidir.<br />
Bunu bir vazife olarak telakki etmelidir.<br />
Özel hayatında başarılı olamayan çalışanlar iş<br />
hayatlarında da, sosyal hayatlarında da başarılı olamıyorlar.<br />
Dolayısıyla sanayiciler olarak bizlere düşen<br />
görev çalışanların gönül kapılarından girerek onların<br />
bakış açılarını genişletmek, şahsi hayat deneyimlerimizi,<br />
çözümlerimizi onlarla paylaşmak, yetemediğimiz<br />
noktalarda profesyonel destek almaktır.<br />
İyi yönetici, iyi bir öğretmen olmalıdır. İyi bir öğretmen<br />
olarak iş görenlerin belleklerinde yarı uyur halde<br />
bulunan şeyleri açığa çıkararak, akıllarını kullandırmalarına<br />
yardımcı olmalıdır. Lider, yönetici çevresine<br />
enerji, coşku ve canlılık aşılayan bir kaynak<br />
olmalıdır. Beslendiği kaynaktan aldığı enerjiyi trafo<br />
gibi kendinden sonrakilere ulaştırmalıdır. Süreklilik<br />
içindeki döngü içerisinde öğrenmeli, yaşamalı ve anlatmalıdır.<br />
Bu işi hep yapmalı, tekrar etmelidir. İnsan<br />
belli bir yaşa kadar almakla mutlu olduğu gibi,<br />
belli bir yaştan sonra ise ineğin ancak sütünü verdiğinde<br />
rahatladığı bilgi ve birikimlerini paylaştığı takdirde<br />
mutlu olabilecektir. Aksi takdirde birikimleri,<br />
deneyimleri kendisine yük olacaktır.<br />
İş âleminin paydaşları gerek işveren, geren çalışan-<br />
68 M‹MAR VE MÜHEND‹S
lar, gerek tedarikçiler, gerekse müşteri ve sosyal<br />
paydaşlar iş yapmayı hayat yolculuğunun bir anı olarak<br />
görmeli, birbirine destek olarak yolculuklarını<br />
kolaylaştırmalıdır.<br />
Yönetimin ve yöneticinin en temel idarî görevi, ilişki<br />
yönetimidir. Liderlik performans kriterlerimizin arasına<br />
“personel gelişim endeksi” ilave etmeli, her yıl<br />
personelimizi gerek hayat bilgisi, ulvi değerler ve gerekse<br />
teknik beceriler alanında ne kadar geliştirdiğimizi<br />
kontrol etmeliyiz. Bir insana değer verdiğinizde,<br />
gerçekte onu daha değerli ve daha başarılı kılarsınız.<br />
Her zaman değerimizi azaltacak değil arttıracak insanlar<br />
ararız. Personelimize, kendilerine değer verdiğinizi<br />
bilmelerini sağlamalı, bizin için önemli olduklarını<br />
hissettirmeliyiz. Mutlu eden, mutlu olur.<br />
Değer veren değer bulur. Hatırlayan hatırlanır.<br />
Önemseyen önemsenir…<br />
Erdemli bir liderin birlikte çalıştığı personelinin sadece<br />
maddi yönüyle onların geçimini sağlamak değil,<br />
mana ve manevi yönüyle ilgilenme sorumluluğu<br />
ve irşat etme, tebliğ ve temsil etme görevi vardır.<br />
Onların hakk ve hakikatlerle tanışması, sınıf atlamaları,<br />
hayatlarına yön ve yol vermeleri anlamında bize<br />
de vazifeler düşüyor bir büyükleri olarak. Çevremizdekilerin,<br />
değdiklerimizin, ilişkide olduklarımızın hayattan,<br />
güzelliklerden daha fazla istifade edebilmeleri,<br />
daha mutlu, daha huzurlu insan olabilmeleri<br />
için kepçelerini büyütmelerine destek vermeliyiz.<br />
Mevlana hazretlerinin belirttiği üzere okyanusun büyüklüğünden<br />
ziyade bizim kepçemizin büyüklüğü<br />
önemli. Kuyunun derinliğinden ziyade bizim ipimizin<br />
uzunluğu önemli. Önce kendimiz kendi everestimize<br />
çıkmaya gayret etmeli, kendimize yatırım yapmalı,<br />
en iyimizi ortaya koymalı, devamında da çevremizdekilerin<br />
ipini uzatmaya, kepçelerini büyütmeye, gönül<br />
bahçelerini güzelleştirmeye destek vermeliyiz.<br />
Firma olarak fabrikamızda oluşturmaya gayret ettiğimiz<br />
”Şirketimizde çalışmak için kalbinizde iyilik,<br />
kafanızda bilgi, davranışlarınızda dürüstlük, hareketlerinizde<br />
saygı olmalıdır” şiarı tüm çalışanlara<br />
aşılanmalıdır. Oluşturduğumuz “İşyeri Ahlak Yönetmeliği”<br />
ile çalışanlarımızı yüksek ahlaki standartlara<br />
ulaştırmak istiyoruz. Ahlaki değerler bir üstünlük,<br />
meziyet olarak değil vazife olarak kabul edilmelidir.<br />
Şirket personeli bir şahsi manevinin uzuvlarıdır. Geleceğe<br />
giden bir geminin tayfalarıdır. El gözün ayıbını<br />
görmez, belki yardım eder. Tüm personel birbirini<br />
tamamlar. Elin içi iş yapar, ancak üstü öpülür. Her<br />
ikisi birbirini tamamladığında el olur. Burada yönetim,<br />
liderlik elin üstünü temsil ederken, tüm personel<br />
ve organizasyon mensupları da elin içini temsil<br />
eder. Elin üstünün öpülebilmesi için elinin içinin güzel<br />
iç sonuçları üretmesi gerekmektedir.<br />
Çalışanlarımızı bir çalışan gibi değil önce bir insan<br />
gibi seven, kabul eden yönetici olmalıyız. Çalışanlarımızla<br />
iyi günlerini, anlarını paylaşmalıyız. Saatler,<br />
günler, aylar diyalogsuz ve paylaşımsız geçmemeli.<br />
Aksi takdirde bir süre sonra tek paylaşım konusu<br />
sorunlar veya aksilikler oluveriyor.<br />
İşveren olarak, çalışan olarak, insanlar içinde bir insan<br />
olarak geldiği zaman sevinilen, ortamı, ruhları<br />
genişleten, aydınlatan, neşe ve huzur katan, pozitif<br />
enerji taşıyan şeker insanlar olmalıyız. Gittiğimizde<br />
ise insanların üzüldüğü, boşluğu doldurulamayan, iz<br />
bırakan insan olmalıyız. Geldiğinde üzünülen, ortamı<br />
ve ruhları kakartan, negatif enerji taşıyan, gittiğinde<br />
ise insanları sevindiren ve is bırakan insan kesinlikle<br />
olmamalıyız. Taşlanan değil, taçlanan insan olabilmek<br />
ne güzel…<br />
İşveren erdemli olmaya gayret ederken, personelin<br />
de daha kanaatkâr olmaya gayret etmesi, alan değil<br />
veren biri olmaya çalışması, vefalı ve dürüst insanlar<br />
olmaları beklenmektedir.<br />
Baki kalan bu kubbede hoş bir seda imiş. Yüce Yaratıcımız<br />
hepimize hoşnut olacağı bir hayat yaşamayı<br />
ve hoş seda bırakmayı nasip eylesin. Gönül tarlanızın<br />
suyu olan sevginiz eksilmesin. Yolunuz açık, ışığınız<br />
bol olsun. Su gibi aziz olun.<br />
Yönetimin ve<br />
yöneticinin en temel<br />
idarî görevi, ilişki<br />
yönetimidir. Liderlik<br />
performans<br />
kriterlerimizin arasına<br />
“personel gelişim<br />
endeksi” ilave etmeli,<br />
her yıl personelimizi<br />
gerek hayat bilgisi, ulvi<br />
değerler ve gerekse<br />
teknik beceriler<br />
alanında ne kadar<br />
geliştirdiğimizi kontrol<br />
etmeliyiz.<br />
OCAK-fiUBAT 2011 69
DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />
MAKALE<br />
BEYİN GÖÇÜ, NEYİN GÖÇÜ?<br />
BEYİN GÖÇÜ İLE İLGİLİ ESKİ TANIMLARI VE ALGILARI GÜNCELLEMEMİZ GEREKİYOR.<br />
ARTIK ÖNEMLİ OLAN MİLLİ BEYİNLERİMİZİN DÜNYANIN HANGİ COĞRAFYASINDAN<br />
SİNYAL VERDİĞİ DEĞİL, HANGİ MERKEZE KAR SAĞLADIĞIDIR.<br />
Ertan KİRİK<br />
Uluslararası<br />
İlişkiler<br />
Y<br />
urtdışına yüksek lisans veya doktora yapmaya<br />
giden akademisyenlerin çoğu dönmüyor.<br />
Bunlardan devlet bursuyla gidenler ağırlaştırılmış<br />
maddi bedeller ödeme pahasına gittikleri ülkelere<br />
yerleşiyorlar. Neden?<br />
Mavi yakadan beyaz ve hatta altın yakaya kadar özel<br />
sektör çalışanları için yurtdışından gelen teklifler<br />
çoğu zaman cazip görülüyor ve kabul edenler gittikleri<br />
yerde kalıyor, dönenler gitmenin yollarını arıyor.<br />
Neden?<br />
Bunlar kendimizi bildik bileli gördüğümüz, duyduğumuz,<br />
dinlediğimiz ve artık kanıksadığımız Türkiye<br />
gerçekleri. Genel adıyla: Beyin göçü.<br />
Peki, tüm beyinlerimizi Misak-ı Milli sınırları dâhilinde<br />
tutmak mümkün mü? En önemlisi de yararlı<br />
mı? Daha cesurca soralım: Beyin göçü tamamen<br />
zararlı mı? Yoksa yararları var mı? Zararlarından<br />
korunabilir ve ondan faydalanabilir miyiz?<br />
Daha sarsıcı sorular da var sırada:<br />
•Yabancı bir firmanın Türkiye ofisinde çalışan yerli<br />
beyinleri göçmüş mü saymalıyız?<br />
•Yerli firmalarımızın sayıları hızla artan yurtdışındaki<br />
üretim tesislerinde veya satış, pazarlama veya dağıtım<br />
üslerinde çalışan arkadaşlarımızı hangi kategoriye<br />
alacağız?<br />
•Ya Türk ve yabancı ortak girişimlerinin burada veya<br />
yurtdışında istihdam ettiği vatandaşlarımıza ne<br />
demeli?<br />
Görüldüğü üzere, sermayenin son derece likit hale<br />
geldiği bu karmaşık serbest piyasa ortamında kurumun<br />
yerinden ziyade faydanın merkezi belirleyici<br />
oluyor. Meşhur tabirle “parayı takip etmek” bizi doğru<br />
adrese götürüyor. Dolayısıyla eski tanımları ve algıları<br />
güncellememiz gerekiyor. Artık önemli olan<br />
milli beyinlerimizin dünyanın hangi coğrafyasından<br />
sinyal verdiği değil, hangi merkeze kar sağladığıdır.<br />
Sözü fazla uzatmadan minik bir araştırmanın çarpıcı<br />
sonuçlarına getirmek istiyorum. Öteden beri “Beyinler<br />
Göçü”nün çıkış noktası olarak bilinen Boğaziçi<br />
Üniversitesi’nin mezunları arasında bir sorgulama<br />
yaptık. İlginçtir ki katılımcıların hemen hiç biri<br />
beyin göçü kavramının negatif çağrışımlarına katılmıyor.<br />
Dahası, hemen hepsi eşit şartlar sağlandığında<br />
ülkeye geri dönmeye can atıyor. Ama tabi ki<br />
eşit şartlar maaşlar ve primlerden ibaret değil: Özgürlükler,<br />
demokrasi, beceri ve başarıya verilen değer,<br />
kurallar, temizlik, düzen, vs.<br />
Buradan da anlaşılıyor ki yapılması gereken gidenleri<br />
engellemeye yönelik tedbirler almak değil, onları<br />
cezp edecek ortam sağlamak.<br />
Öne çıkan 5 örneği tabloda sunuyoruz. Görüleceği<br />
üzere farklı ülke ve meslek gruplarından profesyoneller<br />
genelde aynı noktalara temas ediyorlar.<br />
Yazımızı yine Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve<br />
Uluslararası İlişkiler mezunu, birçok önemli firmada<br />
başarılı bir üst düzey yönetici olarak görev yapmış Ejder<br />
Ormancı’nın çarpıcı cümleleriyle bitirelim:<br />
“Ben maalesef şimdiye dek yurt dışına sadece iş gereği<br />
kısa ziyaretler için gittim. Ama bir fırsatını bulursam,<br />
en uzak yere kaçacağım ve inşallah bir daha<br />
hiç geri dönmeyeceğim.”<br />
Hepimize düşen, kimsenin bu düşünceyi aklından<br />
bile geçirmeyeceği bir ortam oluşturmak. Haydi,<br />
hep beraber…<br />
70 M‹MAR VE MÜHEND‹S
SORULAR<br />
1. Hangi ulkede yasiyorsunuzyasadiniz?<br />
2. Ne kadar zamandir?<br />
3. Ne isle mesgulsunuz?<br />
4. Size saglanan sartlar<br />
Türkiye'deki esdeger pozisyona<br />
gore daha mi iyi?<br />
5. Ayni veya tatminkar sartlar<br />
saglansa ulkenizde yasamayi<br />
dusunur musunuz?<br />
6. Sizce beyin gocu ulkemiz<br />
icin zararli mi, faydalari da var<br />
mi? Aciklar misiniz?<br />
7. Zararli oldugunu dusunuyorsaniz<br />
nasil engellenebilecegine<br />
inaniyorsunuz?<br />
8. Yurtdisi deneyimi size neler<br />
katti?<br />
AHMET LEVENT SERTTAŞ<br />
Guney Afrika, Ingiltere ve<br />
Birlesik Arap Emirlikleri<br />
7 yil<br />
Finansal yonetim<br />
Evet<br />
Evet<br />
Bence beyin gocu icinde olumsuz bir anlam<br />
barindiriyor. Sanirim son 10-20 yilda bu<br />
tamlamanin hep olumsuz kullanilmasindan<br />
kaynaklanan bir sorun.<br />
Benim kanaatim Turkiye'den insanlarin<br />
Avrupadaki meslektaslari kadar yurtdisinda<br />
gorev almalari gerektigi yonunde<br />
Kesinlille engellenmemeli<br />
Oz guven ve teknik gelisme<br />
MEHMET ALİ EROĞLU<br />
Azerbaycan, Rusya Federasyonu Dağıstan<br />
bölgesi<br />
2 + 4 yıl<br />
Öğretim Üyesi<br />
Ozluk haklari (SGK+Saglik+ bazi tazminat )<br />
vs net ele gecen miktar cihetiyle esdeger,<br />
TR ulasim, konut kirası, ev esyası taşıma<br />
veya yenileme cihetiyle negatif.<br />
Eger manevi sartlar olarak esdeger bir sart<br />
da dahil edilirse evet yoksa maddiyattan ote<br />
ic huzur onceliklidir.<br />
Beyin gocu faydalidir, vatan Turkiye ve<br />
misak-i milli sinirlari ile daraltilamaz.<br />
Suurlu bireyin var olmasi esastir nerede<br />
olursa olsun vatani icin yapacagi cok buyuk<br />
isler vardir. Dunya capinda etkin olan kuruluslari<br />
ulkemizde olusturmak icin calismak<br />
gereklidir ama olusmasi icin de beyin<br />
gucunu niteliksiz islerde beklenti icersinde<br />
bulundurmak yersizdir. Etkin kuruluslarda<br />
vatanini seven bireylerin olmasi daha<br />
onemlidir.<br />
Zararli degil bilakis faydalidir. Kalifiye elemanlar<br />
beyin gocu ile gitmezse yeni ufku<br />
acik beyinler ortaya cikmaz. Yeni nesle rol<br />
model olmalari acisindan beyin gocu<br />
olmali.<br />
Allah'a Sukran hissimi guclendirdi. yapilmasi<br />
gereken hedef ufkunu cok daha<br />
otelere goturdu. Basimiza is cikartti.<br />
M. OKAN KİBAROĞLU<br />
İngiltere<br />
10 yıl<br />
IT Direktoru<br />
Önce aynıydı, şimdi daha iyi. Ancak İngiltere<br />
gibi pahalı ülkelerde hayat pahalı<br />
olduğundan kimi standartlarınız yükselirken<br />
ükenizde sıradan olan bazı imkanlar<br />
lüks kalabiliyor.<br />
Evet, ama çocukların eğitimlerini tamamlamaları<br />
ya da bizler yanlarında olmadan<br />
devam ettirebilme durumuna gelmeleri<br />
şartıyla.<br />
Düşünce ufkum ve global anlayışım burada<br />
geçirdiğimiz süre zarfında muazzam bir<br />
şekilde genişledi Eğer Türkiye bu potansiyeli<br />
kullanabilirse büyük faydaları olacaktır.<br />
Beyin göçünü engellemeye<br />
çalışmaktansa, ters beyin göçünü<br />
destekleyecek politikalar geliştirmenin<br />
daha anlamlı olacağını düşünüyorum.<br />
Global bir dünyaya doğru hızla ilerliyoruz.<br />
Parlak beyinlerin bu çekim merkezlerine<br />
gitmeleri bir nevi kaçınılmaz. Daha çok bilgi<br />
ve iş merkezlerini Türkiye’ye nasıl çekebiliriz,<br />
bunun üzerinde yoğunlaşmamız<br />
gerekir.<br />
Global bir bakış açısı kazandım. Öncelikle,<br />
eğitim sistemimizin ve diğer etki<br />
odaklarının Türkiye’de iken bizi ne kadar<br />
kısıtlı bir pesrpektifle sınırladığını gördüm.<br />
Çocuklarımın burada aldığı eğitimi<br />
yakından takip etme fırsatı buldum ve<br />
aradaki farkların ne kadar büyük olduğunu<br />
farkettim. Öğretimin ezberden ziyade, fikir<br />
geliştirme, karşılaştırma ve araştırma yapmaya<br />
dayalı olduğunu ve öyle de olması<br />
gerektiğini gördüm. Bizim iş bitirme pratikliğimizin<br />
burada olmamasının işlerin nasıl<br />
gecikmesine yol açtığını fark etmekle birlikte,<br />
planlamaya verilen önemin nasıl<br />
sağlam ve kalıcı sonuçlar ortaya çıkardığını<br />
doğrudan yaşadım. Şu anda da araştırma<br />
ve geliştirme alanında dünya sıralamasında<br />
ilk on içinde yer alan bir üniversitede<br />
çalıştığım için, eğitim öğretim ve teknoloji<br />
alanlarında bilgi birikimimi önemli ölçüde<br />
genişlettiğimi düşünüyorum.<br />
AKİF ÖZMEN<br />
Suudi Arabistan<br />
83-84 ve 95-97 olmak üzere toplam 3 yıl.<br />
Makina Mühendisi<br />
İlki daha fazlaydı ama ikincisi aynı<br />
Hayır, özel nedenlerden gittim.<br />
Uluslararası ortamda çalışmak faydalı.<br />
Mutlaka diğer kültürlerde yetişmiş meslektaşlardan<br />
öğrenilen konular var. Daha<br />
sonra Türkiye’de çalışırken o ülkelerle<br />
yapılacak işlerde bilgi ve görgü avantajları<br />
sağlıyor.<br />
Eğer çalıştığınız ortam bilgi ve görgünüze<br />
katkıda bulunmuyorsa, zaman kaybıdır.<br />
Yurtdışı deneyimi, çeşitli ülkelerdeki<br />
mühendis kalitesi, iş disiplini, iş kültürü<br />
hakkında bilgilenmemi sağladı.<br />
ALİ YURTSEVER<br />
AMERİKA<br />
8 yıl<br />
Öğretim Üyesi, think tank yöneticisi<br />
Maas olarak daha farkli, genelde daha iyi<br />
TR'de net 3 milyar alacakken burada net 5<br />
000 dolar alabiliyorsunuz<br />
Mesele sadece maddi degil, kurallarin<br />
oturmus olmasi, temizlik, duzen, trafik, dolayisiyla<br />
stres, siyasi ve dini ozgurluk, hepsinin<br />
gocte onemi var.<br />
Gidenler donerlerse faydali hale gelir; gelismis<br />
ulkeleri gormek, oranin nimetlerinden<br />
istifade etmek, donuldugunde onlari da<br />
ulkemizde gormek icin gayret sarfetmek.<br />
Ama insanlığa hizmet boyutuyla dusunurseniz,<br />
oralara sizin kulturunuzu anlayisinizi<br />
goturmesi acisindan faydali denilebilir..<br />
Gerek gidisleri engellemek, gerekse donusleri<br />
artirmak icin, ulkemizdeki her alanda<br />
kaliteyi artirmak gerekiyor. Maalesef<br />
ozellikle universitelerimiz Amerikadakilerle<br />
kiyaslayinca cok cok kotu durumda ... bilim<br />
uretilmiyor, siyaset, ideoloji on planda, gerekli<br />
alt yapi bir cok universitede yok.. sistem<br />
hem burokraside hem de akademik<br />
ortamlarda daha cok fayda uretmeye ve<br />
verimli olmaya gore dizayn edilmemis, basarili<br />
olanlar mukafatlandirilmiyor.. torpil<br />
rusvet adam kayirma vs on planda. bunlar<br />
da dolayisiyla insanlarin geri donmesini geciktiriyor<br />
yada isteksiz hale getiriyor..<br />
Din ve fikir ozgurlugu.. Insanlari ideolojilerinden<br />
ziyade yaptiklariyla degerlendirme,<br />
temizlik, duzen, haklara saygili olma, kurallara<br />
uymanin onemi, cezalarin yaptirimi<br />
olmasi ve insanlari daha duzenli olmaya<br />
sevk etmesi<br />
OCAK-fiUBAT 2011 71
DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />
MAKALE<br />
AVRUPA BİRLİĞİ’NDE HİZMETLERİN<br />
SERBEST DOLAŞIMI VE TÜRKİYE<br />
AB’YE TAM ÜYE OLMA YOLUNDA CİDDİ ADIMLAR ATMAYA BAŞLADIKTAN SONRA,<br />
HİZMETLERİN SERBEST DOLAŞIMININ GETİRDİĞİ HAKLARI TANIMA ANLAMINDA OLMASA<br />
DA YABANCILARIN YAPMASI YASAK OLAN MESLEKLERDE VE YABANCILARIN TÜRKİYE’DE<br />
ÇALIŞMA ŞARTLARINDA ÖNEMLİ LİBERALLEŞTİRMELER YAŞANMAKTADIR.<br />
Yrd. Doç. Dr.<br />
Özlem YÜCEL<br />
M. Ü. İİBF<br />
Öğretim Üyesi<br />
Milattan Sonra 476’da Batı Roma İmparatorluğu’nun<br />
yıkılmasından sonra Avrupa’nın<br />
tek bir devlet haline getirilmesi için Şarlman’dan<br />
Napolyon’a, hatta Hitler’e kadar birçok siyasi<br />
ve askeri faaliyet yapılmıştır. Fakat bütün bu başarısız<br />
örneklerden ders alan Avrupalılar, gözlerini<br />
başarılı örneklere yöneltmişlerdir. 200’den fazla<br />
devletten 1871’de tek bir devlet oluşturan Almanya’nın<br />
birliğini gerçekleştirme sürecini incelediklerinde<br />
Almanların önce aralarında gümrük birliği<br />
(zollverein) gerçekleştirip, ekonomik birliğe ulaştıktan<br />
sonra kolayca siyasi birliği sağladıklarını tespit<br />
ettiler. Bundan ilham alarak II. Dünya Savaşı’nın yıkıntıları<br />
arasından Avrupa’da tek bir devlet ideali<br />
gerçekleştirmek için yapılan faaliyetlerde strateji<br />
önce ekonomik birlik, bunda başarılı olduktan sonra<br />
Avrupa’da siyasi birlik oldu.<br />
İşte Avrupalı devletler arasında ekonomik birliği<br />
sağlamak için Avrupa Birliği (AB) üyesi devletler<br />
arasında oluşturulan AB Hukuku’nda getirilen 4 temel<br />
özgürlükten (1. Malların serbest dolaşımı, 2. Kişilerin<br />
serbest dolaşımı, 3. Sermayenin serbest dolaşımı)<br />
birisi de hizmetlerin serbest dolaşımıdır.<br />
Hizmetlerin serbest dolaşımı, AB üyesi devlet vatandaşlarının<br />
ücret karşılığı sınıraşan hizmetlerde bulunduklarında<br />
AB Hukuku’na tabi olarak yararlandığı<br />
bir özgürlüktür. Bu özgürlükten AB üyesi devletlerin<br />
vatandaşları, AB üyesi ülkelerde yaptıkları sınıraşan<br />
ücretli hizmetlerde yararlanabilirler. Yabancılık<br />
unsuru taşımayan ve ücret karşılığı olmayan faaliyetler<br />
hizmetlerin serbest dolaşımına dahil değildir.<br />
Hizmet yükümlüsü ile hizmet alacaklısı farklı AB<br />
üyesi ülke vatandaşları olabileceği gibi hizmet yükümlüsü<br />
sınıraşan durumunda olmadan, bizatihi<br />
hizmetin kendisi de sınıraşan durumunda olması da<br />
yeterlidir (bankacılık, sigortacılık hizmetleri gibi).<br />
Hizmetlerin serbest dolaşımını yine AB Hukuku’nda<br />
bulunan yerleşme özgürlüğünden ayırmak çok zor<br />
hatta zaman zaman imkansızdır. Hizmetin devam<br />
süresi, hizmet için oluşturulan teşkilatın kapsamı ve<br />
faaliyetin niteliği yerleşme özgürlüğüyle etkileşimini<br />
etkiler. AB üyesi ülkelerdeki ağır yerleşme şartları<br />
hizmetlerin serbest dolaşımından yararlanmayı zorlaştırabilmektedir.<br />
Bazı durumlarda hizmetlerin serbest dolaşımının<br />
malların serbest dolaşımıyla da etkileşimi olur. Örneğin;<br />
televizyon sinyallerinin gönderilmesi.<br />
Hizmetlerin serbest dolaşımı sermayenin serbest<br />
dolaşımındaki hizmetleri de bu alandaki liberalleşmeye<br />
bağlı olarak kapsamaktadır.<br />
Hizmet yükümlüsü hizmetini geçici olarak hizmetin<br />
verileceği AB üyesi devlet ülkesinde yaparken, o<br />
devletin kendi vatandaşlarına da tanıdığı eşit şartlara<br />
tabi olur. Ancak bu eşitlik, her zaman sanıldığı<br />
kadar elverişli bir ortam sağlamaz. Örneğin AB üyesi<br />
ülkede hizmetin yapılabilmesi için o ülkede ika-<br />
72 M‹MAR VE MÜHEND‹S
met ediyor olma şartı gibi. AB Adalet Divanı bu konudaki<br />
bir davada ikametgahın bir kısıtlama sebebi<br />
olamayacağına karar vermiştir. Yani ikametgah şartı<br />
konularak başka bir AB üyesi devlet vatandaşının<br />
hizmet vermesinin engellenemeyecektir.<br />
Hizmetlerin serbest dolaşımında, hizmetin yapıldığı<br />
AB üyesi devletin şartlarının tamamına uyulması yani<br />
eşitlik artık temini zorunlu bir kamu menfaati varsa<br />
uygulanabilecektir. Artık her bir hizmette, AB<br />
üyesi devletteki mevcut hukuki şartlar, gereklilik ve<br />
uygunluk mülahazası dikkate alınarak, bu ölçüye<br />
uyup uymadığı belirlenecektir. Örneğin, mimarlık,<br />
mühendislik gibi mesleklerde AB üyesi devletlerin<br />
mevzuatlarda bulunan vatandaşlık, ikametgah gibi<br />
ayırımlarla başka bir AB üyesi devlet vatandaşının<br />
mesleğini icrası, hizmetlerin serbest dolaşımı kuralı<br />
nedeniyle engellenemeyecektir.<br />
Karşılıklılık şartı hatta mesleğin ifası için yer bulma<br />
şartlarındaki farklılıklar da açık ayrımcılık sayılmıştır.<br />
Ayrıca bu gibi açık ayrımcılıklar yanında dolaylı<br />
olarak getirilen ayrımcılıklar da yasaklanmıştır.<br />
Hizmetlerin serbest dolaşımıyla ilgili AB üyesi devletlerdeki<br />
kısıtlamalar bir süreç sonrasında tamamen<br />
kaldırılmıştır. Ancak bu konuda AB üyesi devletler<br />
ancak kamu düzeni, kamu güvenliği, kamu<br />
sağlığı ve kamu otoritesinin kullanılması gerekçesiyle<br />
kısıtlamalar getirilebilir.<br />
Bunlardan kamu düzeni, kamu güvenliği ve kamu<br />
sağlığı çok geniş ve ülkeden ülkeye değişebilen kavramlar<br />
iken istisna olarak kullanılmasında ancak<br />
dar bir uygulama alanı bulabilir. Özellikle AB Adalet<br />
Divanı kararlarıyla bu kavramların istisna olarak<br />
kullanılmasında oldukça dar yorumlamaktadır. Örneğin<br />
kamu düzeni gerekçesiyle yerleşme, çalışma<br />
ve hizmet verme özgürlüklerinin kısıtlanması ancak<br />
gerçek ve ağır tehlike teşkil etmesi ve toplumun<br />
menfaatinin bundan haleldar olması halinde mümkündür.<br />
Burada da kendi vatandaşında kamu düzenini<br />
bozmayan bir şey başka bir AB üyesi devlet vatandaşı<br />
için kamu düzenini bozuyor olamaz.<br />
Kamu otoritesinin kullanılması kavramı da dar anlamda<br />
yorumlanmakta ve egemenlik hakkına dayanılarak<br />
kamu otoritesinin kullanıldığı hallerde hizmetlerin<br />
serbest dolaşımının bir üye devlet tarafından<br />
engellenmesine izin verilmektedir.<br />
Örneğin, avukatlık mesleği yarı resmi bir görev olduğundan<br />
AB Adalet Divanı tarafından tartışılmıştır.<br />
Mahkeme avukatlık mesleğinin bu istisnaya girmeyeceğini,<br />
kamu otoritesi istisnasının ancak bu gücün<br />
doğrudan kullanılması ve o gücün bizzat temsil edilmesi<br />
durumunda geçerli olacağına karar vermiştir.<br />
Bu kritere uyan bir mesleğin de noterlik olacağını<br />
başka bir kararında belirtmiştir.<br />
Hizmetlerin serbest dolaşımında AB üyesi devletler<br />
arasındaki uyumlaştırma ve koordinasyonun gerçekleştirilmesi<br />
uzun zaman almıştır. Bütün serbest<br />
Hizmetlerin serbest<br />
dolaşımı, AB üyesi<br />
devlet vatandaşlarının<br />
ücret karşılığı sınıraşan<br />
hizmetlerde<br />
bulunduklarında AB<br />
Hukuku’na tabi olarak,<br />
yararlandığı bir<br />
özgürlüktür. Bu<br />
özgürlükten AB üyesi<br />
devletlerin<br />
vatandaşları, AB üyesi<br />
ülkelerde yaptıkları<br />
sınıraşan ücretli<br />
hizmetlerde<br />
yararlanabilirler.<br />
OCAK-fiUBAT 2011 73
DOSYA: ‹ST‹HDAM<br />
Hizmetlerin serbest<br />
dolaşımıyla ilgili AB<br />
üyesi devletlerdeki<br />
kısıtlamalar bir<br />
süreç sonrasında<br />
tamamen<br />
kaldırılmıştır. Ancak<br />
bu konuda AB üyesi<br />
devletler ancak<br />
kamu düzeni, kamu<br />
güvenliği, kamu<br />
sağlığı ve kamu<br />
otoritesinin<br />
kullanılması<br />
gerekçesiyle<br />
kısıtlamalar<br />
getirilebilir.<br />
74 M‹MAR VE MÜHEND‹S<br />
mesleklerle ilgili olmasa da bazıları için özel yönergeler<br />
kabul edilmiştir. Yüksek okulları diplomalarının<br />
tanınması, yerleşme ve hizmet alanındaki kısıtlamaları<br />
konusunda da yönergeler yapmışlardır.<br />
Türkiye’nin durumuna gelince; bu konuda bizim tarihten<br />
gelen bir hassasiyetimiz bulunmaktadır. Osmanlı<br />
İmparatorluğu zamanında devletin başına<br />
önemli sorunlar açan konulardan biri olan kapitülasyonlar<br />
içinde sadece yabancı malların serbest<br />
dolaşımı değil, yabancıların ülkemizde her türlü<br />
mesleği yapmada serbestlik getiren yani bir nevi<br />
hizmetlerin serbest dolaşımını sağlayan hükümler<br />
bulunmaktadır. Kapitülasyonlar, Lozan Barış Andlaşması’nın<br />
görüşmeleri sırasında bizi en fazla uğraştıran<br />
konulardan olmuştur. Bütün ısrarlarına<br />
rağmen kararlı tutumumuz karşısında kazanılmış<br />
haklar dışında bu haklarından vazgeçmek zorunda<br />
kalmışlardır. Lozan Barış Andlaşması’ndan sonra<br />
Türkiye’de çıkarılan yeni yasalarla birçok mesleğin<br />
yabancılar tarafından yapılması yasaklanmıştır.<br />
Hatta kapitülasyonlara olan aşırı bir tepki olarak yabancılara<br />
yasaklanan meslekler içinde bekçilik, kapıcılık,<br />
garsonluk, hamallık, berberlik gibi meslekler<br />
de bulunmaktaydı.<br />
AB’ye tam üye olma yolunda ciddi adımlar atmaya<br />
başladıktan sonra, hizmetlerin serbest dolaşımının<br />
getirdiği hakları tanıma anlamında olmasa da yabancıların<br />
yapması yasak olan mesleklerde ve yabancıların<br />
Türkiye’de çalışma şartlarında önemli liberalleştirmeler<br />
yaşanmaktadır. Bu yeni düzenlemeler<br />
sadece AB çerçevesinde değil, dünya çapında<br />
yapılan Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) tarafından hazırlanan<br />
GATS (General Agreement on Trade in Service=Hizmet<br />
Ticareti Genel Andlaşması) nedeniyle<br />
de yapılması uygun olan düzenlemelerdir. AB Hukuku’nda<br />
olduğu kadar haklar tanımasa da GATS ile<br />
dünya çapında da hizmetlerin serbest dolaşımının<br />
sağlanmaya çalışılmaktadır.<br />
AB’ye karşı halen hizmetlerin serbest dolaşımı konusunda<br />
bir yükümlülüğümüz yoktur. 1963 Ankara<br />
Andlaşması ve 1995 Gümrük Birliği konusundaki Ortaklık<br />
Konseyi kararıyla Türkiye’nin hizmetlerin serbest<br />
dolaşımı konusunda ciddi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır.<br />
Gümrük Birliği kararı zaten adından<br />
da anlaşılacağı gibi malların serbest dolaşımını<br />
düzenlemiştir. Ayrıca 1963 Ankara Andlaşması ile<br />
Türk vatandaşlarının serbest dolaşım hakkı 1987 yılından<br />
itibaren AB üyesi devletlerce uygulanması yükümü<br />
halen uygulanmamaktadır ve Türkiye tam üye<br />
olsa bile uygulanmayacağı yönünde AB içinde kararlar<br />
alınmaktadır. 1963 Ankara Andlaşması’nı açıkça<br />
ihlal eden AB tutumunu tartışmadan şunu belirtmeliyiz<br />
ki hizmetlerin serbest dolaşımının uygulanabilmesi<br />
için hayati önemi olan kişilerin serbest dolaşımı<br />
ve yerleşme serbestisinin sağlanmadan Türkiye’nin<br />
AB üyeliği durumunda hizmetlerin serbest<br />
dolaşımının Türkiye ile AB arasında karşılıklı olarak<br />
hakkıyla uygulanması mümkün olmayacaktır.
KENTVEYAfiAM<br />
NİSF-İ CİHAN;<br />
İSFAHAN<br />
İSFAHAN TARİHİN CANLI ŞAHİDİ... İSLAM MİMARİSİNİN AÇIK HAVA<br />
MÜZESİ… BEYLERİN, HAKANLARIN, ŞAHLARIN, ALİMLERİN,<br />
SANATKARLARIN MEMLEKETİ… SELÇUKLUNUN, İLHANLININ, SAFEVİNİN<br />
BAŞKENTİ… LAKİN İSTERSEN ÇÖLDE BİR SERAP, BİR VAHA, BİR HAN,<br />
TÜM CAZİBESİYLE BEKLİYOR SENİ ŞARK’IN BÜYÜSÜ İSFAHAN…<br />
76 M‹MAR VE MÜHEND‹S
YAVUZ SARI / Mimar<br />
Ç<br />
ÖLÜN ortasında bir zümrüt, Zayendehrud Nehri’nin<br />
suladığı bir vaha, Şark’ın yıldızı, tarihin görkemli<br />
aynası, Selçuklu’nun bestesi, İlhanlı’nın<br />
güftesi, Safevi’nin gür sesi, açık hava müzesi, minareler<br />
şehri İsfahan…<br />
İsfahan Eyaleti'nin merkezi olan İsfahan şehri, İran’ın Tahran<br />
ve Şiraz’dan sonra üçüncü büyük şehridir. Nüfusu<br />
2006 yılı verilerine göre 1.5 milyon civarındadır. İsfahan,<br />
hem önemli bir tarım kenti, hem de İran'ın büyük sanayi<br />
merkezlerinden biridir. İsfahan’ın içinden geçen Zayendehrud<br />
Nehri, İsfahan’ın tarihte bir cazibe merkezi olmasını<br />
sağlayan önemli unsurlardan biridir. Bahtiyari Dağları’ndan<br />
doğup, batıdan doğuya Gavhûni Bataklığı’na kadar<br />
akan nehrin üzerinde Urgan Köprüsü, Zamanhan Köprüsü,<br />
Kelle Köprüsü, Baba Mahmud Köprüsü, Flavercan Köprüsü,<br />
Marnan Köprüsü, Siyose Köprüsü, Haco Köprüsü, Sehristan<br />
Köprüsü, Desti Köprüsü, Verzene Köprüsü gibi çok<br />
sayıda tarihi köprünün yanı sıra Filizî Köprüsü, Âzer Köprüsü,<br />
Firdevsî Köprüsü gibi modern köprüler bulunmaktadır.<br />
Ayrıca nehrin çevresinde büyük güzel bahçeler, mesire<br />
yerleri, müzeler, sanat merkezleri, çay bahçeleri ve mimari<br />
şaheserler yer almaktadır.<br />
İsfahan, tarih boyunca, coğrafi konumu ve doğal kaynakları<br />
dolayısıyla, İran’ın önemli yerleşim merkezlerinden biri<br />
olmuştur. İran’da kurulan birçok medeniyet ve devletin ya<br />
başkenti ya da önemli şehirlerinden biri olmayı sürdürmüştür.<br />
Bu durumu hazırlayan sebeplerin en önemlilerinden<br />
biri, Asya’dan Mezopotamya, Anadolu ve Avrupa’ya giden<br />
coğrafyada yer almasıdır. Bununla birlikte, İsfahan’ın<br />
birçok şehirden farklı bir tarihi serüveni vardır. Tarihi boyunca<br />
İsfahan’da varlık gösteren yönetimler, bu kenti ele<br />
geçirebilmek için önce savaş açmış ve şehri tahrip etmişler,<br />
sonra burada büyük imar faaliyetlerine girişmişlerdir.<br />
İsfahan’ın tarihi M.Ö 4. bin yıla kadar dayanır. Şehir bu dönemde<br />
İlamlıların hâkimiyetindedir. M.S. 224-652 yıllarını<br />
kapsayan Sâsâni devrinde şehir yönetim merkezidir. Sâsâni<br />
döneminden günümüze kalan iki eser; Ateşgâh Tepesi’nde<br />
bulunan Zerdüşt Ateşegedesi ve Zayendehrud Nehri<br />
üzerindeki Şehristan Köprüsü’dür. Hz. Ömer devrinde<br />
Müslümanlar tarafından fethedilen İsfahan yaklaşık 300 yıl<br />
boyunca Arap hakimiyetinde kalmıştır.<br />
İsfahan tarihinde en önemli dönemlerden birisi Büyük Selçuklu<br />
Devleti hakimiyetinde kaldığı yıllardır. Selçuklu hükümdarı<br />
Tuğrul Bey zamanında önce Nişabur’da olan devlet<br />
merkezi, daha sonra 1043 yılında Rey kentine taşınmıştır.<br />
Alparslan zamanında da Rey kentinde kalan devlet<br />
OCAK-fiUBAT 2011 77
KENTVEYAfiAM<br />
İsfahan, tarih boyunca, coğrafi konumu ve doğal kaynakları<br />
dolayısıyla, İran’ın önemli yerleşim merkezlerinden biri<br />
olmuştur. İran’da kurulan birçok medeniyet ve devletin ya<br />
başkenti ya da önemli şehirlerinden biri olmayı sürdürmüştür. Bu<br />
durumu hazırlayan sebeplerden biri, Asya’dan Mezopotamya,<br />
Anadolu ve Avrupa’ya giden coğrafyada yer almasıdır.<br />
merkezi, oğlu Melikşah zamanında İsfahan’a<br />
nakledilmiştir. İsfahan onun zamanında,<br />
günümüze kadar gelecek önemli<br />
mimari eserlerin inşa alanı olmuştur. İslam<br />
cami mimarisinin en güzel örneklerinden<br />
biri olan İsfahan Mescid-i Cuması’nın<br />
çekirdek yapısı o dönemde oluşur.<br />
Ardistân, Zevvare Mescid-i Cumaları, Ali,<br />
Çihil Duhteran, Sariban gibi minareler de,<br />
o dönemden günümüze kadar gelen örneklerdir.<br />
Selçuklular sonrası şehre hakim olan İlhanlılar,<br />
Selçuklular’ın başlattığı inşa faaliyetlerini<br />
devam ettirmiş ve şehre<br />
önemli eserler kazandırmışlardır. Bu<br />
eserlerden günümüze kalan bazıları; Oştorcân<br />
Mescid-i Cuması, Aziran ve Deşti<br />
Camileri ile Baba Kasım Türbesi, İmamiye<br />
Medresesi, Bağ-i Kuşhane Minaresi’dir.<br />
1335 – 1393 yılları arasında İsfahan’a Muzafferiler<br />
hâkim olur. İsfahan Mescid-i<br />
Cuması’nın doğu tarafındaki Suffe-i Ömer<br />
(Medrese-i Ömer) olarak bilinen medrese<br />
kısmı bu dönemde (1366-1367) ilave edilir.<br />
Derdest minarelere bitişik Sultan Baht<br />
Ağa Hanım’a ait türbe de yine bu dönemden<br />
günümüze gelmiştir. Timur 1387'de<br />
İsfahan’ı alır ve şehir 1453’e kadar Timurlular’ın<br />
elinde kalır. Şahşahan Türbesi ve<br />
Mescid-i Cuma’nın bazı eyvanları, batı tarafındaki<br />
Beytü'ş-şitâ bu dönem eserlerindendir.<br />
1453'de İsfahan, Karakoyunlular'ın eline<br />
geçer. Mescid-i Cuma’nın ana eyvanında<br />
bazı panolar, yine Mescid-i Cuma güney<br />
eyvanı üzerinde yükselen çifte minareler<br />
Karakoyunlu dönemi eseridir. Cihan Şah<br />
devri eseri olan 1453 tarihli Derb-i İmâm<br />
da bu dönem yapılarına örnektir.<br />
İsfahan, 1469'da Akkoyunlular'ın eline geçer.<br />
Akkoyunlu Rüstem'in 1496'da yaptırdığı<br />
Derb-i Köşk bu dönem eserlerine örnektir.<br />
Mes'ûdiye Türbesi, bir başka Akkoyunlu<br />
eseridir.<br />
İsfahan 1501’de Safevîler'in hâkimiyetine<br />
girmiştir. İsfahan, Kanuni Sultan Süleyman<br />
zamanında bir süre için de olsa, Osmanlı<br />
hakimiyetinde kalmıştır. Safeviler,<br />
1501–1725 yılları arasında İsfahan’a hükmetmişlerdir.<br />
İsfahan’da mevcut eserlerin<br />
çoğu bu döneme aittir. Şah I. Abbas'ın<br />
başşehri buraya taşımasıyla 1597'de Şahlık<br />
merkezi haline gelmiştir. İsfahan günümüzdeki<br />
ana şeklini, Safeviler zamanında<br />
almıştır. Bu dönemde İsfahan tekrar<br />
‘Nısf-ı Cihan’ lakabını alır. 17. yüzyılda<br />
yapılan ve günümüzde dünyanın en büyük<br />
meydanlarından birisi olan Nakş-ı Cihan<br />
Meydanı, Unesco tarafından Dünya Mirası<br />
listesine dahil edilmiştir. Çevresindeki<br />
eserler hem kendi estetik değerleri hem<br />
de şehrin siluetine katkıları bakımından<br />
önemlidir. 512m. x 159 m. boyutlarındaki<br />
meydan çevresinde; Şeyh Lütfullah Camii,<br />
Mescid-i İmam, Âlî Kâpû Köşkü ve çarşılar<br />
yer almaktadır.<br />
Safevi dönemi, İsfahan’da el sanatlarının<br />
da zirveye ulaştığı bir dönemdir. Bu dö-<br />
78 M‹MAR VE MÜHEND‹S
nem bronz işçiliğinde dünyanın en iyi örneklerini<br />
sunar. İsfahan metal oyma islerinin<br />
önemli merkezlerindendir. Bakır ve<br />
bronz eşya satan dükkanların çoğu hala<br />
İsfahan’dadır.<br />
Kaçarlar döneminde (1753–1925) başkent<br />
Tahran’a alınır. İsfahan’daki Mescid-i Seyyid,<br />
Rahim Han ve Rüknülmülk Camileri<br />
bu dönem eserlerindendir.<br />
I. ve II. Dünya Savaşları’nda Rus ve İngiliz<br />
işgaline uğrayan İsfahan, II. Dünya Savaşı<br />
sonrasında işgalden kurtulur.<br />
İsfahan, düzenli şehirciliği, büyüleyici mimarisi,<br />
doğal güzellikleri ve ılıman iklimi<br />
ile diğer İran şehirlerinden farkını ortaya<br />
koyuyor. Şehrin bu olumlu havası insanlarına<br />
da yansıyor. İsfahanlılar, şehirlerine<br />
ve tarihlerine sahip çıkıyor. İnsanlarının<br />
kültür ve bilinç düzeyi yüksek. Tarihi dokuyu<br />
bozacak ve çevreye zarar verecek<br />
yapılaşmaya müsaade etmiyorlar. Eski<br />
eserler restorasyon çalışmalarıyla onarılıyor<br />
ve gelecek nesillere miras olarak bırakabilmek<br />
adına özenle korunuyor.<br />
İsfahan, birçok güzel bulvarıyla, köprüleriyle,<br />
saraylarıyla, camileriyle ve minareleriyle<br />
İslami mimariyi en güzel şekilde<br />
yansıtan şehirlerden birisidir. Nakş-ı Cihan<br />
Meydanı’nda bulunan Ali Kapu, Safevi<br />
hükümdarı Şah Abbas’ın istirahat mekanı<br />
ve aynı zamanda hükümet sarayıdır. Yapı<br />
çinileri, alçı motifleri, oymalı ahşap sütunları,<br />
minyatürleri ve nakışlarıyla büyüleyici<br />
bir atmosfere sahiptir. Meydana komşu<br />
diğer bir yapı olan İmam Mescidi, çifte minareli<br />
taç kapısı ve çinilerle kaplı mavi<br />
kubbesiyle, gök kubbenin ihtişamını yer<br />
kürede yansıtıyor. Siesepol Köprüsü, 33<br />
kemerli yapısıyla Zayende Nehri üzerinde<br />
inci bir gerdanlık gibi uzanırken, Chubi ve<br />
Hace Köprüleri bu seti tamamlayan takılar<br />
olarak göze çarpıyor. Köprülerin ayaklarında<br />
bulunan çayhaneler, çayınızı yudumlarken<br />
bu güzellikleri doya doya seyretmeye<br />
imkan sağlıyor.<br />
Çehel Sütun (40 sütun) güzel bir gül bahçesi<br />
içinde, 17.yy'dan kalma bir köşk yapısıdır.<br />
Ön cephesindeki 20 büyük ahşap sütun,<br />
önündeki havuzda yansıdığı için 40<br />
sütunlu köşk diye anılır. Heşt Behişt (8<br />
Cennet) isimli köşk de şehirdeki harika<br />
yapılardan birisidir. Allah’ın yedi cennetinden<br />
sonra yeryüzünde cennetin de mümkün<br />
olabileceğini düşündürttüğü için verilmiş<br />
bu isim. Safevi döneminin son sultanları<br />
bu sarayda yaşamış. Botanik bahçesi<br />
ise büyüleyici bir güzelliğe sahip. Selçuklu’nun<br />
Mescid-i Cuma’sı, kuş cenneti<br />
Bağıparendegan, medreseler, camiler,<br />
türbeler, minareler… İsfahan’ın hazineleri<br />
saymakla bitecek gibi değil…<br />
İsfahan sahip olduğu doğal ve tarihi güzelliklerin<br />
yanı sıra, el sanatlarında da oldukça<br />
ilerlemiştir. Kakmacılık, çinicilik, seramik,<br />
nakkaşlık, halı, seccade, kilim, heybe,<br />
minyatür, sedef, deri dikimi, gümüş işleri,<br />
telkari, sikke, bakır ve bronz oyma,<br />
kuyumculuk, tuğlacılık gibi el sanatları,<br />
İsfahan’ın adını dünyaya duyurmuştur. Bu<br />
sanatların eşsiz örneklerini kapalı çarşıda<br />
görmek mümkündür.<br />
İsfahan tarihin canlı şahidi... İslam Mimarisinin<br />
açık hava müzesi… Beylerin, hakanların,<br />
şahların, alimlerin, sanatkarların<br />
memleketi… Selçuklu’nun, İlhanlı’nın,<br />
Safevi’nin başkenti…<br />
Lakin istersen çölde bir serap, bir vaha,<br />
bir han, tüm cazibesiyle bekliyor seni<br />
Şark’ın büyüsü İsfahan…<br />
Kaynaklar:<br />
1. ‹sfahan’da Büyük Selçuklu ve ‹lhanl› Dönemi Mimari<br />
Eserleri, Kemal Özkurt<br />
2. ‹sfahan gezi notlar›<br />
OCAK-fiUBAT 2011 79
SÖYLEfi‹<br />
Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe:<br />
“BURSA KENTLERİN EN<br />
GÜZELİ OLACAK”<br />
BURSA’NIN GÜNCEL KONULARI VE BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ’NİN YÜRÜTTÜĞÜ ÇALIŞMALARI MMG<br />
BURSA ŞUBESİ ÜYE’Sİ CİHAT KESKİL’E ANLATAN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI RECEP ALTEPE,<br />
“BURSA’YI MARKA KENT SEVİYESİNE ULAŞTIRMAK İÇİN GECE GÜNDÜZ DEMEDEN ÇALIŞIYORUZ.<br />
İÇİNDE BULUNDUĞUMUZ YÜZYIL KENTLERİN YÜZYILI. BİZ DE BURSA’NIN ‘KENTLERİN EN GÜZELİ’<br />
OLMASI İÇİN UĞRAŞIYORUZ” DEDİ.<br />
SÖYLEŞİ: CİHAT KESKİL<br />
Bursa’nın geleceğine dair hedefleriniz<br />
nelerdir?<br />
Bizler Bursa’yı büyüklerimizden emanet<br />
aldık. Bu kenti en iyi şekilde işleyip hak ettiği<br />
değere kavuşturarak bizden sonraki<br />
nesillere güzel bir kent olarak bırakmayı<br />
hedefliyoruz. Sağlıklı bir geleceğe ancak<br />
sağlıklı şehirlerle ve bilinçli toplumlarla<br />
ulaşılabileceğinin farkındayız. Bu nedenle<br />
Bursa’yı marka kent seviyesine ulaştırmak<br />
için gece gündüz demeden çalışıyoruz.<br />
İçinde bulunduğumuz yüzyıl kentlerin<br />
yüzyılı. Biz de Bursa’nın ‘kentlerin en güzeli’<br />
olması için uğraşıyoruz.<br />
Bursa’nın bugünkü durumu ve kentte yaşanan<br />
öncelikli sıkıntıların çözümü noktasında<br />
nasıl bir yol izlediğiniz?<br />
80 yıl önce nüfusun yüzde 20’si kentlerde<br />
yaşıyorken, şimdi Bursa’da belediye nüfusunun<br />
yüzde 88’i kentte yaşıyor. Bu da<br />
gösteriyor ki artık hemen hemen yaşam<br />
tamamen kentlerde gelişiyor. Bu kentlerin<br />
geleceği, gelişimi, planlaması bizim için<br />
önemli. Keşke bugünkü düzenli çalışmalar<br />
30-40 yıl önce yapılabilseydi de bizler<br />
de bugün çektiğimiz sıkıntıları çekmeseydik.<br />
Özellikle son 25-30 yılda alınan kararlardan<br />
dolayı sıkıntı çekiyoruz. Çünkü şehirlerimiz<br />
son 30-40 yılda gelişti.<br />
Bursa, son 50 yılda 17 kat büyüdü. İstanbul’dan<br />
3,5 kat daha hızlı büyüdü. Şu anda<br />
İstanbul’dan da daha fazla nüfus alıyor. Bu<br />
şehri yaşanabilir, sağlıklı ve ulaşılabilir bir<br />
kent haline getirmeye çalışıyoruz. Devamlı<br />
binalar yapıyoruz ki, yeni tesisler ve sosyal<br />
donatı alanları kuralım. Şehrin merkezinde<br />
son 6 yılda 2 bin bina yıktık, bu işleri<br />
yapabilmek için. Çalışmalarımız hızlı bir<br />
şekilde devam ediyor. Kentsel dönüşüm<br />
çalışmaları, tüm bölgelerin çağdaş bir<br />
kente yakışır hale gelmesiyle ilgili sosyal<br />
donatı alanlarının kazandırılması, herkesin<br />
yaşadığı muhitte çağdaş bir kentin imkanlarına<br />
kavuşabilmesiyle ilgili çalışmalarımızı<br />
hızla sürdürüyoruz.<br />
Bursa’ya olan hassasiyetinizi biliyoruz. Bu<br />
kentin değerlerinin korunması noktasında<br />
çalışmalarınızdan bahseder misiniz?<br />
Bu şehir sadece üreten yani tek yönlü bir<br />
şehir olmasın. Bursa çok yönlü bir şehir.<br />
Bu nedenle bu kentin diğer özelliklerini de<br />
öne çıkaralım istiyoruz. Bursa da tarihi boyunca<br />
birçok medeniyete ev sahipliği yapmış,<br />
bunların izlerini taşıyan bir şehir.<br />
Bursa’daki bu izlerin ve tarih başkenti<br />
kimliğinin ortaya çıkarılması konusunda<br />
adımlar atılmasını hedefliyoruz.<br />
Osmanlı’nın İstanbul’dan önceki 130 yılına<br />
damgasını vuran ilk başkent Bursa, ilk 6<br />
padişaha da ev sahipliği yapan bir kent olma<br />
özelliği taşıyor. İlk dönem Osmanlı mimari<br />
eserlerinin bulunduğu ve çadır hayatından<br />
devlet yaşamına geçilen Bursa,<br />
han, hamam, tekke, şifahane, imaret,<br />
mescit ve cami gibi eserlerin örneklerinin<br />
verildiği ve buradan da diğer coğrafyalara<br />
nakledildiği önemli bir merkez. Bu konuda<br />
neler yapabilirizi düşündük ve Türkiye’de<br />
konuyla ilgili seferberlik başlattık. Tüm<br />
üniversitelerimizle irtibat kurduk. Bursa’da<br />
bu konuda destek verebilecek tüm<br />
kurum kuruluşlarla, sivil toplum kuruluşlarıyla<br />
ve eski belediye başkanlarıyla diyaloga<br />
geçtik. Çalışmalarımızı bu doğrultuda<br />
sürdürüyoruz. Bursa’da iki ana bölge var;<br />
biri Hisar (Suriçi), diğeri de Hanlar Bölgesi.<br />
Burada özellikle Suriçi bölgesi Osmanlı<br />
öncesini temsil ettiği için dünya mirası<br />
ve 2 bin 300 yıllık surların bulunduğu bölgeydi.<br />
Bu surlar, 3 bin 400 metre uzunluğunda<br />
şehri çeviren 5 kapısı bulunan surlardı.<br />
Yaklaşık 100 yıl kadar önce surların<br />
kapıları tamamen yıkılmış, belediyeler ta-<br />
80 M‹MAR VE MÜHEND‹S
Recep ALTEPE<br />
BURSA BÜYÜKfiEH‹R<br />
BELED‹YE BAfiKANI<br />
rafından yol yapılmış, bunların kitabeleri de<br />
müzeye konmuş. İşte bunlardan bir tanesi en<br />
önemli şehrin ana giriş kapısı Saltanat Kapısı,<br />
Ortapazar Caddesi üzerindedir. Burada<br />
yaptığımız çalışmayla bu kapıyı aynen buraya<br />
koyduk. Orijinal projeyi çıkarttık daha önceki<br />
rölyeflerinden ve 1890’lardaki fotoğraflarından<br />
orijinaline uygun olarak rekonstrüksiyonunu<br />
da gerçekleştirdik. Bu çalışmayı diğer<br />
kapılarda da yaptık. Bu sayede Bursa’da bir<br />
sur olduğu ortaya çıktı. Surların doğuya, şehre<br />
bakan noktalarında Fetih Kapı, Yer Kapı gibi<br />
diğer kapılarda da çalışmalara başladık.<br />
Burada bulunan fabrikalar işyerleri kamulaştırıldı<br />
ve bugünkü son şeklini aldı. Bu çalışmalar<br />
şu anda Büyükşehir Belediyesi tarafından<br />
devam ediyor. Diğer kapılar Kaplıca Kapı,<br />
Zindan Kapı başta olmak üzere tüm binaların<br />
kamulaştırılması, restorasyon ve rekonstrüksiyonu<br />
diğer bölgelerle birlikte sürüyor.<br />
Kısa zamanda bunların tamamlanmasını hedefliyoruz.<br />
Hanlar Bölgesi’ndeki durum ve yapılan çalışmalar<br />
hakkında bilgi alabilir miyiz?<br />
Tarihi Çarşı ve Hanlar Bölgesi, Bursa’nın en<br />
önemli noktalarından olma özelliği taşıyor.<br />
Osmanlı döneminde Bursa fethedildikten<br />
sonra Suriçi’ndeki hayat sur dışına taşınmış<br />
ve güvenlik dönemi başlamış. Artık kapılar<br />
kaldırılmış ve yeni semtler kurulmaya başlanmış.<br />
İlk kurulan semt de Bursa’yı fetheden<br />
Orhan Gazi’nin kurduğu çarşı bölgesi. Bu bölgede<br />
yapmak istediklerimizle ilgili olarak 1,5<br />
yıllık mücadeleden sonra izin aldık ve buradaki<br />
Uzun Çarşı’nın üzeri kapatıldı, tüm cepheler<br />
yenilendi. Cam çatıyla birlikte artık burası<br />
bir alışveriş merkezine döndürüldü. Eskiden<br />
insanlar yağmur başlayınca çarşıdan<br />
kaçıyorlardı, şimdi ise çarşıya geliyorlar.<br />
Bunun devamında, hiç gündeme getirilmeyen,<br />
olmaz gözüyle bakılan Okçular Çarşısı’nın<br />
da üzeri aynı şekilde kapatıldı. Burada<br />
510 civarında dükkan, tabelaları tek tip hale<br />
getirilerek, aks boyunca yenilenmiş oldu. Ka-<br />
1959´da Bursa´da do¤du. ‹lk,<br />
orta ve lise ö¤renimini<br />
Bursa´da tamamlad›. Gazi<br />
Üniversitesi Mühendislik<br />
Fakültesi Makine<br />
Mühendisli¤i Bölümü´nü<br />
bitiren Recep Altepe, 1983<br />
y›l›nda kendi iflini kurarak<br />
kalorifer, buhar kazan›<br />
imalat›, ›s›tma-so¤utma<br />
tesisat› ve proje iflleri yapt›.<br />
Siyasete 1989 y›l›nda Refah<br />
Partisi ‹l Yöneticisi olarak<br />
giren Recep Altepe, 1994´te<br />
ayn› partinin ‹l Baflkan<br />
Yard›mc›l›¤› ve Yerel<br />
Yönetimler Baflkanl›¤›<br />
görevine geldi. Fazilet Partisi<br />
döneminde bir y›l süreyle<br />
Genel Merkez Müfettiflli¤i<br />
görevini sürdürdü.<br />
1994 y›l› yerel seçimlerinde<br />
Bursa Büyükflehir ve Y›ld›r›m<br />
Belediyesi Meclis Üyelikleri<br />
ile BUSK‹ Genel Kurul<br />
Üyeli¤i´ne seçildi. Altepe,<br />
1999 y›l›ndaki seçimlerde<br />
tekrar seçilerek üst üste iki<br />
dönem bu görevleri yürütme<br />
imkan› buldu. Bu görevler<br />
s›ras›nda yurt içi ve yurt d›fl›<br />
gezilere, çal›flmalara kat›ld›.<br />
Ayr›ca Y›ld›r›m ve Büyükflehir<br />
Belediye Meclisleri´nin; Bütçe<br />
ve Mali ‹fller, ‹mar ve Ulafl›m<br />
Komisyonlar›´nda görev<br />
yapt›.<br />
Recep Altepe, 2004 y›l› yerel<br />
seçimlerinde AK Parti´den<br />
Osmangazi Belediye<br />
Baflkanl›¤›na seçildi. 29 Mart<br />
2009 y›l› yerel seçimlerinde<br />
halk›n büyük teveccühü ile<br />
AK Parti´den Bursa<br />
Büyükflehir Belediye<br />
Baflkanl›¤›´na seçildi.<br />
Türkiye Sa¤l›kl› Kentler Birli¤i<br />
ve Marmara ve Bo¤azlar›<br />
Belediyeler Birli¤i´nin de<br />
baflkan› olan Altepe, evli ve<br />
üç çocuk babas›d›r.<br />
OCAK-fiUBAT 2011 81
SÖYLEfi‹<br />
pan Han çevresi de komple yenilendi, ahşap<br />
ve camla değişik bir konstrüksiyon uygulandı.<br />
Batıda Cumhuriyet Caddesi’nin<br />
devamı olan Kayhan bölgesi ile ilgili düzenlemeyi<br />
de yaptık. Bu bölgeden de artık<br />
çarşının devamı olarak yararlanılıyor.<br />
Kaderine terk edilen değerler kente kazandırılıyor.<br />
Aynı şekilde Tuz Han da yıkılmak<br />
üzereyken yapılan çalışmalarla 9 ayda<br />
restore edilerek, 600 yıllık eser kente<br />
kazandırıldı. Çarşının merkezinde bulunan<br />
Geyve Han da restore edildi.<br />
Buralarda bizim belediyemizin dükkanı,<br />
işyeri yok. Bunları yapıp daha sonra işyeri<br />
sahiplerine veriyoruz. Harcadığımız paranın<br />
aldığımız fon destekleri düşülerek,<br />
hiçbir fark koymadan aylara bölünerek seneler<br />
sonra uzun yıllarda tahsilatı yapılıyor.<br />
Yeter ki bu yapılara sahip çıkalım.<br />
Bursa’yı baştan başa yeniliyorsunuz. Bunlardan<br />
başka ne tür çalışmalarınız var?<br />
Tarihi eserlerin çevresinin düzenlenmesi<br />
ve ışıklandırılması çalışmalarımız da sürüyor.<br />
Ulucami’nin çevre düzenlemesi yapılırken,<br />
ışıklandırması da tamamlandı ve<br />
bugünkü görünümünü aldı. Büyükşehir<br />
Belediyesi’ne ait Fabrika-i Hümayun’un<br />
yenilenmesi projesi de yine bu dönem başında<br />
başladı ve birinci yıl tamamlandığında,<br />
ünlü modacı tasarımcı Faruk Saraç ile<br />
yapılan anlaşmayla restore edildi. Bu dönemin<br />
başında projesi başladı, 19. aydayız<br />
ve şu anda burada 2 aydır eğitim devam<br />
ediyor. Özel şahıslarla restorasyon yapılınca<br />
çalışmalar daha da hızlı tamamlandı.<br />
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı<br />
törenle açılışı yapılan bu mekan 1,5<br />
yılda tamamen bitirilmiş oldu. Şehbenderler<br />
Konağı da restorasyonu yapılan ve kütüphane<br />
olarak kente kazandırılan bir başka<br />
mekan. Mudanya’daki tren istasyonumuz<br />
restore edildi ve geçtiğimiz sene sosyal<br />
tesis olarak hizmet vermeye başladı.<br />
Restore edilen eserlerin kültür merkezi<br />
olarak değerlendirilmesi bir tesadüf mü?<br />
Genelde eserlerimizin çoğu kültür merkezi<br />
oluyor. Neden her eseri kültür merkezi<br />
yaptığımız her zaman soruluyor. Bursa’da<br />
bu konuda umduğumuzun çok üzerinde<br />
talep var. Bu nedenle bu yapıları kültür<br />
merkezi olarak değerlendirmeyi uygun<br />
görüyoruz. Bu şehir, medeniyetlerin yatağı.<br />
Bu medeniyet örneklerinin ve kültür<br />
merkezlerinin kentte öne çıkması gerekiyor.<br />
Şehrin tam merkezinde yaya olarak<br />
ulaşılabilecek bu tür mekanların bulunmasına,<br />
kolay ulaşılabilir olmasına önem<br />
veriyoruz ve tüm mahallelerimize bu tarz<br />
yapıları kazandırıyoruz.<br />
Bahsetmek istediğiniz diğer çalışmalarınız<br />
nelerdir?<br />
Üftade Hazretleri’nin dağın eteğinde bulunan<br />
tekkesini dernekler yapamayınca Büyükşehir’in<br />
planına koyduk. Çalışmalarımıza<br />
başladık, restorasyonunun da kısa<br />
sürede tamamlamayı planlıyoruz.<br />
Başta şehir merkezinde Atatürk Caddesi’nde<br />
olmak üzere Osmangazi, Yıldırım,<br />
Nilüfer, Kestel, Gürsu, Gemlik, Mudanya<br />
gibi tüm merkez ilçelerde cadde ve sokaklarda<br />
restorasyon çalışmalarımız devam<br />
ediyor. İncirli Hamamı’nın da kamulaştırması<br />
bitti, önümüzdeki günlerde restorasyonu<br />
yapılacak. Dökümhane ve İbrahim<br />
Paşa hamamları da aynı şekilde ele alındı.<br />
Bitme aşamasında olan Yörük Türkmen<br />
Kültür Konağı’nın açılışını önümüzdeki<br />
günlerde yapacağız.<br />
Emirsultan Hamamı, yanındaki birimlerle<br />
birlikte restorasyonu tamamlandı. Demirkapı<br />
Kilisesi ile Mudanya Hasan Paşa Hamamı<br />
ve Mudanya Tahir Ağa Hamamı’nda<br />
da çalışmalar hızlıca sürdürülüyor. Kızık<br />
82 M‹MAR VE MÜHEND‹S
Genelde eserlerimizin<br />
çoğu kültür merkezi<br />
oluyor. Neden her eseri<br />
kültür merkezi yaptığımız<br />
her zaman soruluyor.<br />
Bursa’da bu konuda<br />
umduğumuzun çok<br />
üzerinde talep var. Bu<br />
nedenle bu yapıları kültür<br />
merkezi olarak<br />
değerlendirmeyi uygun<br />
görüyoruz. Bu şehir,<br />
medeniyetlerin yatağı. Bu<br />
medeniyet örneklerinin ve<br />
kültür merkezlerinin<br />
kentte öne çıkması<br />
gerekiyor.<br />
köyleri kültür merkezi, Paşa Konağı Gemlik,<br />
Yalı Konağı Gemlik, Gemlik Balık Pazarı<br />
Hamamı ve Kestel Kalesi çevre düzenlemesi<br />
gibi çalışmalarımız da çalışmalarımız<br />
arasında yer alıyor.<br />
Soyut miras projelerinizle ilgili olarak neler<br />
söyleyebilirsiniz?<br />
Somut olmayan miras çalışmalarımız kapsamında<br />
mahalle kültürü çalışmalarımız<br />
mevcut. Mahallelerin kimler tarafından<br />
kurulduğu, oranın kültürü, tarihi eserleri,<br />
birikimi tek tek kitap haline getirildi. Sadece<br />
mahalleler ve çarşıyla ilgili 17. kitabımız<br />
çıkıyor. Her yıl iki yerli köy ile ilgili çalışmalar<br />
yapıyoruz. Köydeki Türk tarihi eserleri<br />
onarıyoruz, köyü ayağa kaldırıp Bursa’nın<br />
fethi haftası münasebetiyle orada etkinlikler<br />
düzenliyoruz. Yerli Yörük ve Türkmen<br />
köylerinin kitapları da hazırlanıyor.<br />
Çalışmalarınız Bursa ile sınırlı kalmıyor,<br />
Anadolu’ya ve Balkanlar’a da ulaşıyorsunuz.<br />
Bursa dışındaki projeleriniz neler?<br />
Kendi şehrimizin yanı sıra Balkanlar’da da<br />
çalışmalarımız sürüyor. Bursa’nın hangi<br />
sokağına girerseniz girin Balkanlar’a çıkıyor.<br />
Balkanların başkenti olmuş Bursa.<br />
Bursa fethedildikten sonra 1. Murat Hüdavendigar<br />
bugünkü Trakya’yı, Bulgaristan,<br />
Makedonya ve ardından Kosova’yı fethetmiş.<br />
Biz de onun peşinden gidiyor, oralarda<br />
yaşayan hemşehrilerimize yalnız olmadıklarını<br />
hissettirmeye çabalıyoruz.<br />
Kırcaali Dedeler Köyü Camii, Dedeler Köyü<br />
Okulu, Üsküp Kebir Mehmet Çelebi Camii,<br />
Kosova Mamuşa Belediye Hizmet Binası<br />
ve Üsküp Hatuncuk Camii’nde çalışmalar<br />
yaptık ve bu eserleri bugünkü görünümlerine<br />
kavuşturduk.<br />
Öte yandan Kosova’da Murad Hüdavendigar’ı<br />
anma törenlerini her yıl yapıyoruz, bu<br />
yıl 6.’sı yapıldı. Bulgaristan’da Cebel Meydanı<br />
ve Koşukavak Eğrek Cami düzenlemeleri<br />
de oradaki yatırımlarımızdan bazıları.<br />
Kosova ve Saraybosna’da yine bu tarz<br />
çalışmalarımız sürüyor. Bu bölgelerden<br />
Bursa’ya göç etmiş, Bursalı işadamlarıyla<br />
birlikte hayata geçirdiğimiz bu projelerle<br />
diğer coğrafyalarda ecdadımızın bıraktığı<br />
izleri ayağa kaldırmış oluyoruz.<br />
Bu arada Anadolu’yu da unutmadık. Anadolu<br />
kentleriyle ilgili ayrı bir projemiz var.<br />
Mimarlardan şehir plancılarına kadar birçok<br />
konuda uzman teknik ekibimiz Mardin’den<br />
Ardahan’a kadar birçok kentte incelemeler<br />
yapıyor. Hatta Antakya’nın dar<br />
sokaklarıyla ilgili projelerimiz bile var.<br />
Hem Anadolu’da hem Balkanlar’da bu<br />
kültürü ve tarihi mirası ayağa kaldıran çalışmalarımızı<br />
sürdürüyoruz. Çünkü biz her<br />
köşeyi bir bütün olarak görüyoruz. Bu çalışmalarımız<br />
bizim kültürümüzün hızlı bir<br />
şekilde değer kazanmasına ve Türkiye’nin<br />
prestijinin tüm dünyada artmasına da büyük<br />
katkı sağlamış oluyor. Her yönüyle<br />
kültürümüze ve insanımıza sahip çıkmaya<br />
gayret ediyoruz.<br />
OCAK-fiUBAT 2011 83
STKTANITIM<br />
‹KT‹SAD‹ G‹R‹fi‹M VE<br />
‹fi AHLÂKI DERNE⁄‹, ‹G‹AD<br />
2003 y›l›nda kurulan ‹G‹AD, ifl ahlâk› ve giriflimcilik<br />
alanlar›nda faaliyet gösteren bir sivil toplum kurulufludur.<br />
‹G‹AD, giriflimcili¤in teflvik edilmesi ve ifl ahlâk›n›n<br />
yayg›nlaflt›r›lmas› hususunda bilgilendirme, e¤itim ve yay›n<br />
faaliyetleriyle toplumda ve özellikle ifl dünyas›nda ahlâki bir<br />
duyarl›l›k oluflturmay› amaçlamaktad›r.<br />
İ<br />
MEHMET ERDEM TEMÜR<br />
GİAD, ahlâkî olmayan bir işi meşru kabul<br />
etmeyerek piyasa şartlarını yeniden<br />
sorgulamakta, hak eksenli bir iş hayatının<br />
inşası için gayret sarfetmektedir. Helâl<br />
kazancın adil bölüşümünü yaygınlaştırmaya<br />
çalışmaktadır. Öte yandan bu yolda<br />
çalışacak girişimcileri desteklemekte, onlara<br />
rehber olmayı ve model sunmayı ve<br />
bu bağlamda iş hayatını dayanışma ekseninde<br />
yeniden kurmayı amaçlamaktadır.<br />
İGİAD, bu amaçlarını gerçekleştirmek için,<br />
iş ahlâkı ve girişimcilik alanlarında seminer,<br />
konferans, panel vb. eğitim programları<br />
düzenlemekte; periyodik bülten, ilgi<br />
alanındaki konularda kitap yayını (telif ve<br />
tercüme), web yayını yapmakta; yurtiçi ve<br />
yurtdışı fuar ziyaretleri, ikili ilişkileri geliştirmek<br />
üzere kurum ve işyeri ziyaretleri<br />
gerçekleştirmektedir.<br />
İGİAD, iktisat ve ahlak arasındaki kopartılmış<br />
bağı tekrar kurmaya gayret ediyor ve<br />
çalışmalarını bu doğrultuda kurgulamaya<br />
özen gösteriyor. Bu bağlamda piyasa şartlarının<br />
meşruiyetini sorguluyor ve meşru<br />
kabul edilmeyen kuralların dönüştürülmesi<br />
gerektiğini savunuyor. İş ve iktisat<br />
kültürüne dair çalışmaları bu ilke etrafında<br />
şekillendiriyor.<br />
İGİAD’ın bir diğer temel ilkesi de iş adamının<br />
bütün çalışmalarında adaleti merkeze<br />
alması ve adaleti üstün tutması ilkesidir.<br />
Bu sebeple de İGİAD, “Hak eksenli bir iş<br />
hayatını” savunur.<br />
İGİAD, çalışmalarında ahlakın ve iktisadi<br />
hayatın bütün unsurlarında yer almasını<br />
ön görüyor. Ahlaki olan tutumun helal yollardan<br />
kazanmak olduğunu kabul ediyor<br />
ve güzel ahlakın iktisadi hayatın bütün unsurlarında<br />
(işveren- iş gören- iş) belirleyici<br />
konuma getirilmesini benimsiyor. Ahlaki<br />
değerlerin iş dünyasına egemen kılınmasını<br />
amaçlıyor ve tam da bu yüzden, ahlaki<br />
olmayan işi meşru saymıyor.<br />
İGİAD’ın bir diğer ilkesi de girişimcilere<br />
rehberlik yapmak ve onlara modeller sunmaktır.<br />
İş hayatında ahlaklı insanların girişimciliğini<br />
destekliyor ve küçük sermayelerin<br />
bir araya gelerek çok ortaklı şirketlerin<br />
kurmalarını teşvik ediyor.<br />
İGİAD, adil paylaşımın yaygınlaştırılmasını<br />
savunan bir sivil toplum kuruluşudur. Bunun<br />
için de iş görenlere adil ve yeterli ücretin<br />
ödenmesini teşvik ediyor. Yardımlaşmayı<br />
temel alarak, “helal kazancın adil<br />
bölüşümü”nü savunuyor. Her yıl Aralık<br />
ayında yaptığı bir araştırma neticesinde,<br />
kamuoyuna Asgari Geçim Ücretini (AGÜ)<br />
ilan ediyor.<br />
İGİAD yukarıda zikredilen şekliyle düşünen<br />
kişi ve kurumların dayanışma içinde bir<br />
araya gelmesini destekliyor, dayanışma bilinci<br />
ve sistemi oluşturmaya gayret ediyor.<br />
İş ahlakının ve işletme kültürünün sürekliliğini<br />
sağlamak için çalışmalar yapıyor. Bu<br />
yüzden, “iş hayatının dayanışma ekseninde<br />
yeniden inşası” idealini savunuyor.<br />
‹G‹AD’IN HEDEFLER‹ NED‹R?<br />
İş ahlâkını geliştirmeye yönelik hedefler<br />
• İş ahlâkı ile ilgili akademik araştırmalara,<br />
teorik ve pratik çalışmalara yardım ve<br />
öncülük yaparak iş ahlâkının tüm iktisadî<br />
kavramlara ve iş dünyasına uygulanmasının<br />
önünü açmak,<br />
• Dürüst insanların oluşturduğu bir topluluğun<br />
varlığıyla iş dünyasında olumlu bir<br />
ortam oluşturmak,<br />
• Ahlâkın rekabet gücü olması için üyelerinin<br />
kârlarını artırıcı birliktelikler oluşturmak,<br />
• İş dünyasında yardımlaşma, dayanışma<br />
ve ahlâkın egemen olduğu bir ortam oluşturmak.<br />
• İGİAD sisteminin modelini çıkarmak ve<br />
yaygınlaştırmak,<br />
Girişimciliği özendirmeye yönelik hedefler<br />
• Bilgi ve tecrübe aktararak girişimcilik<br />
ruhu oluşturmak / geliştirmek,<br />
• Küçük girişimciliği yaygınlaştırarak işsizliği<br />
azaltmak, sosyal dayanışmayı artırmak,<br />
• Küçük birikimleri bir araya getirerek çok<br />
ortaklı müessese girişimciliğini özendirmek,<br />
• Mevcut KOBİ’lere sermaye ve bilgi desteği<br />
sağlayıcı projeler üretmek.<br />
‹G‹AD’IN ÜYES‹ OLDU⁄U<br />
ULUSLARARASI KURULUfiLAR<br />
EBEN-TR Avrupa İş Ahlakı Ağı Türkiye Koordinatörlüğü<br />
TGTV Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı<br />
İDSB İslam Dünyası Sivil Toplum Kuruluşları<br />
Birliği<br />
KOM‹SYONLAR<br />
İGİAD çalışmalarını beş komisyon ile yürütmektedir.<br />
Bu komisyonların görev<br />
alanları genel hatlarıyla:<br />
Teşkilâtlanma Komisyonu,<br />
Eğitim, Kültür ve Tanıtım Komisyonu,<br />
Kurumsal ve Dış İlişkiler Komisyonu,<br />
İş Geliştirme, Yardımlaşma ve AR-GE Komisyonu,<br />
Mâlî İşler ve Bütçe Komisyonu<br />
84 M‹MAR VE MÜHEND‹S
SÖYLEfi‹<br />
“HAYATIN S‹LG‹S‹<br />
YOK, HAYAT V‹CDAN<br />
VE VEFADIR”<br />
Davran›fl bilimci ve tiyatro oyuncusu Hakan Bozkurt ifl<br />
hayat›nda ve sosyal hayatta baflar›l› olmak için yap›lmas›<br />
gerekenleri konufltuk. Baflar›l› olmak isteyen insan›n daima<br />
kendisini gelifltirmesi gerekti¤ini belirten Bozkurt, “önemli olan<br />
baflkalar›ndan üstün olmak de¤il, dünkü halimizden üstün<br />
olmakt›r,” dedi.<br />
SÖYLEŞİ: HASAN KURT FOTOĞRAF: TAHA ARI<br />
Hakan Bozkurt’u kısaca tanıyabilir miyiz?<br />
Newport Amerikan Üniversitesi Davranış<br />
Bilimleri lisans ve psikoloji yüksek lisans<br />
mezunuyum. NLP kurucularından Dr.<br />
Waytt Woodsmall'dan Trainer ünvanı aldım.<br />
16 yıldır profesyonel olarak eğitim<br />
vermekteyim.Profesyonel iş hayatıma<br />
1990 yılında TRT-1'de yayımlanan "Çiçekler<br />
Açmak İster" dizisinde profesyonel<br />
oyuncu olarak başladım. Çeşitli özel tiyatrolarda<br />
oyunculuk, yönetmenlik ve eğitimcilik<br />
yaptım. TRT spikerleri ile birlikte<br />
fonetik-diksiyon eğitimleri verdim. Üstün<br />
Zekâlılar Okulu'na ve Yüzyıl Işıl Okulları’nda<br />
drama ve beden dili dersleri ile son<br />
on yıldır bir psikolog ile profesyonel çalışmalarımı<br />
bireylere koçluk ve kurumlara<br />
genel eğitimler vermekteyim. Aynı zamanda<br />
Tiyatro Oyuncuları Derneği (TO-<br />
DER) üyesiyim. Şu an Dünya Hafıza Şampiyonu<br />
Melih Duyar ile beraber çalışmaktayım.<br />
Aynı zamanda Etiler Polis Akademisi’nde<br />
öğretim görevlisi olarak hizmet<br />
vermekteyim.<br />
Ne çeşit eğitimler vermektesiniz, bugüne<br />
kadar hangi kurumlarda bulundunuz?<br />
Profesyonel eğitimci olarak THY, İDO,<br />
TCDD, İETT, Alarko Holding, Koç Holding,<br />
Sabancı Holding, Ziraat Bankası, Coca-<br />
Cola, Şekerbank, Anadolubank, Temsa,<br />
Ülker, Yıldız Holding, Data Teknik, Siemens<br />
Akademi, İzocam, L'oreal Matrix,<br />
Vepa Kozmetik gibi çok sayıda kurum ve<br />
firmaya “iletişim ve motivasyon”, “diksiyon,<br />
beden dili ve hitabet”, “görgü kuralları<br />
ve beden dili” eğitimleri verdim. Kendi<br />
yazdığım ve yönettiğim 2.5 saatlik “Hayatın<br />
Silgisi Yok” başlıklı eğitim tabanlı hüzünlü<br />
güldürüyü personel motivasyonun<br />
artırılması amacıyla yapılan şirket toplantılarında<br />
ve şirketlerin önemli günlerinde<br />
sunmaktayım. Profesyonel çalışmalarımın<br />
yanında Darülaceze ve itfaiye çalışanlarına;<br />
zabıta, kondüktör, taksi şoförü,<br />
çöpçü gibi meslek gruplarına, Bayrampaşa<br />
Cezaevi’ndeki çocuk mahkumlara,<br />
körlere ve engellilere; "motivasyon ve<br />
kendine güven" seminerlerini vererek<br />
sosyal sorumluluk projelerine destek verdim.<br />
Halen devam eden yoğun bir eğitim<br />
dönemi geçirmekteyim.<br />
“‹NSANIN BEDEN D‹L‹ VE<br />
KONUfiMASI KARTV‹Z‹T‹D‹R”<br />
Hangi meslek grupları size daha fazla ihtiyaç<br />
duymaktadır ?<br />
Özellikle bilmediğini bilmeyenlerle ve biliyorumu<br />
oynayanlarla ilgilenmiyorum.<br />
86 M‹MAR VE MÜHEND‹S
“ Yaflam yolunda herkesi<br />
kand›rabilir ard›ndan<br />
övgüler tebrikler<br />
alabilirsiniz fakat aynadaki<br />
insan› kand›r›yorsunuz<br />
sonuç ac› ve gözyafl›d›r. “<br />
“Bir insan ailede çeyrekse<br />
d›flar›da bir numara da olsa<br />
kendisini her zaman çeyrek<br />
hissedecektir. Motivasyon<br />
ailede bafllar. Bizim en büyük<br />
sorunumuz e¤itimde karnenin<br />
sol taraf› için yar›fl at›<br />
pozisyonunda hayat›m›z›n<br />
puan› beklenir. Oysa<br />
diploman›n ötesinde as›l<br />
diplomay› hayat veriyor yani<br />
karnenin sa¤ taraf› duygusal<br />
zeka.”<br />
Farkındalığını fark eden gelişmek isteyen<br />
kişi ve gruplarla çalışmaktayım. Hukukçular<br />
başta olmak üzere iktisatçılar, egitmenler,<br />
doktorlar mimar ve mühendisler<br />
vb. şirketlerde çalışan ağırlıklı orta-üst<br />
kademe yöneticiler.<br />
Neden sizden eğitim almak istiyorlar?<br />
Hepsine neden bu eğitimi tercih ediyorsunuz<br />
diye sorduğumda çok net cevap “Biz<br />
üniversitede uygulamalı hitabet eğitimi<br />
görmüyoruz.” Yani insanlar ne kadar bilgili<br />
olursa olsun ne kadar kalbi temiz<br />
olursa olsun eğer sunumu yoksa üzgünüm<br />
figüran kalacaktır. Yani gönlümüz<br />
Mevlana sunum beton olamaz.<br />
20 yıllık deneyimle şunu ifade edebilirim<br />
ki eğer bir insan gelişmek istemiyorsa o<br />
insana hiç kimse bir şey yapamıyor. İlk<br />
çalışmada doğru nefes tekniklerini öğreniyor.<br />
Nefesle beraber diksiyon, fonetik,<br />
kıyafet, görgü, yürüyüş ve en çarpıcı konu<br />
hepimizin sıkıntısı kürsü korkusu ve topluluk<br />
karşısında konuşma dersleri almaktadırlar.<br />
Kürsü korkusunun yenilmesi<br />
ve ilk 5 dakikalık sürede başarılı bir konuşma<br />
gerçekleştirmesi için çok özel nefes<br />
teknikleri kullanmaktayız. Bunlar dışsal<br />
çalışmalardır. Nefesle içsel çalışmalara<br />
girerek nefesle iyileşme ve NLP teknikleriyle<br />
sinir sistemi kontrolü sağlanmaktadır.<br />
“ÖNEML‹ OLAN BAfiKALARINDAN<br />
ÜSTÜN OLMAK DE⁄‹L, DÜNKÜ<br />
HAL‹M‹ZDEN ÜSTÜN OLMAKTIR.”<br />
Mesleğinizle alakalı bir hayaliniz var mı?<br />
Üniversitelerde hitabet eğitimlerinin uygulamalı<br />
bir yıl süreyle verilmesinin zorunlu<br />
ders statüsünde kabul edilmesini<br />
çok arzu etmekteyim. Ardından da orta<br />
dereceli okullarda şahsiyet eğitiminin bir<br />
ders olarak konulmasını istiyorum. Sosyal<br />
sorumluluk kapsamında kendi yazıp yönettiğim<br />
hayatın silgisi yok adlı oyunu tüm<br />
Türkiye de kişilerin aile ve sosyal yaşam<br />
kalitesini arttırmak için sunmak isterim.<br />
Tabi ki bu çalışmalar ancak sponsorlar<br />
sayesinde gerçekleşebilmektedir.<br />
Yürüttüğünüz ortak çalışmalar neler?<br />
Çeşitli dönemlerde beden dili, hitabet,<br />
diksiyon ve görgü kuralları eğitimlerini<br />
beraber çalıştığımız arkadaşlarımız olmaktadır.<br />
Uzun zamandır Mahmut Çelik<br />
ile de bu konularda ortak çalışmalar yürütmekteyiz.<br />
Farklı gruplarda eğitim çalışmaları<br />
planlamakta ve halen devam<br />
eden yazılı bir metin üzerinde çalışmaktayız.<br />
Mahmut Bey’den kişisel gelişim konusunda<br />
çok ümitliyim, iyi bir eğitimci<br />
olacağını düşünüyorum.<br />
“Karnenin sol taraf› ak›lc›<br />
zeka inkar edilemez sayg›<br />
duyulmas› gereken bir<br />
gerçek, sizi en iyi fakülteden<br />
mezun edebilir fakat<br />
karnenin sa¤ taraf› Duygusal<br />
Zeka (iletiflim, beden dili,<br />
görgü, konuflma teknikleri)<br />
sizi hayattan mezun eder.”<br />
OCAK-fiUBAT 2011 87
MAKALE<br />
Sosyal Ağlar’ın İş Dünyasındaki<br />
Etkisi ve Sosyal Medya ile<br />
Hedef Kitleye Erişim<br />
Yönetim açısından bakıldığında sosyal ağlar gerçek zamanlı olarak 21. yüzyılın liderliğini ele<br />
geçiriyor. Kim olduğunu ve neye inandığını açıkladıktan sonra sosyal ağlarda saklanmak<br />
mümkün değildir. Burada şeffaflık esastır.<br />
ALİ KILIÇ<br />
Elektrik Mühendisi<br />
2010 yılında iş dünyasının en önemli<br />
gelişimi nedir derseniz, herhalde herkesin<br />
ortak vereceği cevap “Sosyal Ağlar”<br />
olacaktır. Yıl boyunca ilk başlarda gençlerin<br />
kişisel iletişim aracı olan bu ortamlar,<br />
şirket yöneticilerinin hem çalışanları hem de<br />
müşterileri ile daha yakınlaşabilme çabası<br />
için kullanılan platformlara dönüşmeye başladı.<br />
Bunun en büyük sebebi ise çift taraflı<br />
ilişkiye imkan tanıyor olması oldu.<br />
Çok uzun değil daha bir yıl önce, bir sürü<br />
insan Facebook’u gençlerin birbirine ulaştığı,<br />
oyunların oynandığı ve mezuniyet resimlerinin<br />
paylaşıldığı bir ortam olarak konumlandırıyordu.<br />
Bugün ise dünya çapında 600<br />
milyondan fazla kullanıcısı aktif olan bir site<br />
var karşımızda. En hızlı artan yaş grubu<br />
ise 40 yaş üstü olanlar. Bir istatistiğe gore,<br />
300 milyondan fazla kullanıcı en az günde<br />
1 saatini Facebook’ta geçiriyor. Yaklaşık 200<br />
milyon insan 140 karakterlik limitine rağmen<br />
aktif olarak Twitter’da yazı yazıyor. Bir<br />
100 milyon da LinkedIn kullanıyor. Bu ortamların<br />
hiçbiri geçtiğimiz 10 yıl içerisinde<br />
yoktu.<br />
IBM’in lideri Sam Palmisano, PepsiCo’dan<br />
Indra Nooyi, Apple’ın Steve Jobs’u, Microsoft’un<br />
Steve Ballmer’ı hepsi aktif sosyal<br />
medya kullanıcısı. Peki, ama neden? Çünkü<br />
bu sosyal ağlar ulaşmak istedikleri geniş<br />
çaptaki kitlelere gerçek zamanlı olarak ulaşabilecekleri<br />
tek nokta. İstedikleri herhangi<br />
bir yerde ve zamanda bir basın toplantısı<br />
yapmadan, video çekimi veya metin yazarlarının<br />
onların adına yazı yazmalarını beklemeden<br />
mesajlarını iletebilirler. Artık onların<br />
düşünceleri ve söyleyecekleri her şey çok<br />
daha değerli ve ciddi bir şekilde yönlendirici<br />
olabiliyor.<br />
Sosyal ağlar aynı zamanda organizasyonların<br />
hiyerarşik yapısını da ortadan kaldırıyor.<br />
Bu ortamda herkes eşit ve hiyerarşiye<br />
gerek yok.<br />
En büyük sorunu tabii orta kademe yöneticiler<br />
yaşıyor. Çünkü böyle bir ortamda artık<br />
mesajları yukarıdan aşağıya veya tersi yönde<br />
götürüp getirecek kişilere ihtiyaç kalmıyor.<br />
Sosyal ağlarda, başarının anahtarı asıl işi yapan<br />
kişileri güçlendirmektir. Yani ürünü dizayn<br />
eden, üreten, pazarlamasını yapan ve<br />
satan kişilerin öne çıkıp liderliği hiyerarşi olmadan<br />
ele almasıdır. Bunu sağlamak içindir<br />
ki özellikle yabancı şirketler kişilere daha<br />
çok delegasyon ile kendi işlerinin kararlarını<br />
kendileri versinler diye çaba sarf etmektedirler.<br />
Perakende sektöründeki şirketler kişiselleşti-<br />
88 M‹MAR VE MÜHEND‹S
ilmiş mesajlarla kendi hedef kitlelerine ulaşmak<br />
için özel çabalar sarf ediyor. Bilinen<br />
reklam yöntemlerine para harcamak yerine<br />
kendi içeriklerini oluşturup bu mecralarda<br />
yer alıyorlar. Mesela Kraft Foods, artık yiyecek<br />
üzerine en çok içeriği sunan yayıncılardan<br />
bir tanesi. IBM fikir liderliği komuniteleri<br />
oluşturuyor. PepsiCo sosyal ağları kullanarak<br />
daha önce hiç aksatmadığı Super<br />
Bowl reklamından vazgeçiyor. Yani yönetim<br />
açısından bakıldığında sosyal ağlar gerçek<br />
zamanlı olarak 21. yüzyılın liderliğini ele<br />
geçiriyor. Kim olduğunu ve neye inandığını<br />
açıkladıktan sonra sosyal ağlarda saklanmak<br />
mümkün değildir. Burada şeffaflık esastır.<br />
Üstelik sosyal ağlar geçmiş 10 yılda şirket yöneticilerinin<br />
kaybettiği inandırıcılığı da tekrar<br />
kazanmaları için onlara bir imkan sunuyor.<br />
İşte tam bu yüzden sosyal ağlar iş dünyasının<br />
bu yılki en önemli gelişmesidir.<br />
Sosyal Medya ile Hedef Kitlenize<br />
Ulaşmak İçin 5 Yöntem!<br />
Sosyal ağları, sosyal medya olarak kullanmayı<br />
düşünen işletmeler için en büyük zorluklardan<br />
bir tanesi doğru hedef kitleye ulaşabilmektir.<br />
Herhangi bir kitle oluşturmak basit<br />
olsa da iyi hedeflenmediği sürece pek fazla<br />
etkisi olmuyor. Belki de bir sonraki oyunun<br />
kurallarını değiştirecek kampanyayı yapmak<br />
üzere olabilirsiniz, fakat hitap edecek bir hedef<br />
kitle oluşturamazsanız büyük olasılıkla<br />
ölü bir kampanya doğacaktır. Bu yazıda da 5<br />
tane basit öneri de bu konuda zaman harcayan<br />
uzmanlar tarafından belirtiliyor.<br />
1) İyi bir hazırlık ile ev ödevinizi iyi yapın!<br />
Sosyal medya kısa yoldan başarının anahtarı<br />
değildir. Hiçbir zaman olmadı ve olmayacak.<br />
Ancak iyi bir hazırlık ve sıkı çalışma ile<br />
akılcı adımlar atarak işletmenin fırsatları iyi<br />
değerlendirmesini sağlayabilir. Peki, ama nereden<br />
başlamak gerekir? Hangi kitle ile bağlantı<br />
kurmayı hedeflediğinize karar verin.<br />
Hangi tip müşteri sizin ürünlerinizi, servislerinizi<br />
kullanır ve bunların lokasyonları<br />
nerededir, yaşları kaçtır, cinsiyeti nedir, gelir<br />
düzeyi nedir? Eğer hedef kitlenizin kim olduğunu<br />
bilemiyorsanız onları nasıl hedeflemeyi<br />
düşünebilirsiniz ki?<br />
2) Çözüm; anahtar kelimelerde!<br />
İşletmeniz için sizi tanımlayan anahtar kelimeleri<br />
bulmak iyi bir başlangıç noktasıdır.<br />
Ürünleriniz, servisleriniz, sektörünüz, rakipleriniz<br />
ve sizi tanımlayacak her türlü kelimeyi<br />
belirleyin. Öncelikli ve ikincil olmak<br />
üzere iki kategoriye ayırın ve potansiyel kitlelere<br />
göre düzenleyin.<br />
Sosyal a¤larda, baflar›n›n<br />
anahtar› as›l ifli yapan<br />
kiflileri güçlendirmektir.<br />
Yani ürünü dizayn eden,<br />
üreten, pazarlamas›n›<br />
yapan ve satan kiflilerin<br />
öne ç›k›p liderli¤i<br />
hiyerarfli olmadan ele<br />
almas›d›r. Bunu sa¤lamak<br />
içindir ki özellikle<br />
yabanc› flirketler kiflilere<br />
daha çok delegasyon ile<br />
kendi ifllerinin kararlar›n›<br />
kendileri versinler diye<br />
çaba sarf etmektedirler.<br />
3) Detaylı arama<br />
Hem Facebook hem de Twitter gerçekten<br />
çok iyi detaylı arama özelliğine sahiptir. Mesela<br />
Twitter ile anahtar kelime bazında ilgili<br />
kişileri bulmanıza yardımcı olabiliyor. Yani<br />
sizin belirlediğiniz anahtar kelime ile eşleşen<br />
kişiler potansiyel müşteriniz olabilir. Aynı<br />
zamanda ilgi alanınızda kişilerin nelerden<br />
bahsettiğini de takip etmek için iyi bir yardımcıdır.<br />
Facebook ise sessizce ve arkadaşca<br />
şirket bazında kişileri (belki de rakibi) takip<br />
etmede faydalı olabilir.<br />
4) Araçlar<br />
Sosyal medyanın en önemli yanlarından bir<br />
tanesi şudur: Senin yapmakta zorlandığın<br />
bir iş olursa, mutlaka senin gibi başkaları da<br />
olduğundan birileri o işi yapacak bir araç<br />
üretir ve insanlar bunu kullanarak hayatlarını<br />
kolaylaştırır. Hedef kitlenize ulaşmak için<br />
faydalanabileceğiniz bu araç gibi bir sürü bedava<br />
ya da paralı araç var. Fakat dikkatli<br />
olun ve hepsini birden kullanmak yerine,<br />
amacınıza uygun olanı seçerek ilerleyin ve<br />
tek başına bu araçlardan medet ummayın!<br />
5) Liste ve gruplar<br />
İnsanoğlu sosyalleşmeyi sever, ister gerçek<br />
hayatta olsun ister sanal. Bütün sosyal hayatın<br />
vazgeçilmezi ise bir topluluğa ait olmaktır.<br />
İşte sanal ortamda bu topluluklar, listeler<br />
veya guplar ile karşılık buluyor. Twitter listeleri<br />
kullanırken, Facebook grupları giderek<br />
artan bir trend gösteriyor. Sizin anahtar<br />
kelimelerinizi arattığınızda karşınıza çıkan<br />
Twitter listeleri veya Facebook gruplarına<br />
üye olan kişilere fırsatlarınızdan bahsetmek<br />
iyi bir fikir olabilir.<br />
OCAK-fiUBAT 2011 89
ANMA<br />
Kimseye minneti<br />
olmayan, dürüst,<br />
düzgün ve merhametli<br />
bir adam;<br />
ADEM SARI<br />
Antalya’da bir cumartesi günü, küçük<br />
bir cami avlusundan bir grup inanm›fl<br />
insanla birlikte onu son yolculu¤una ve<br />
gerçek evine u¤urlad›k. Sizinle ayn›<br />
yafltaki bir dostunuzu ve ortak bir<br />
fleyler paylaflt›¤›n›z bir arkadafl›n›z›,<br />
size göre erken ayr›lmas›n›n<br />
anlat›lmas› zor bir ac›s› vard›r. Ama<br />
yaflanmas› gerekenler yaflan›r hayatta,<br />
bundan kaçamazs›n›z…<br />
Bazen uzun mesafeli yolculuklara<br />
çıktığınızda, ilerlediğiniz toprak yolların<br />
kenarında rastladığınız ağaçlar olur.<br />
Heybeti ve kararlılığı ile yerinde öylesine<br />
sağlam dururlar. Ona zarar vermemek<br />
için yolu hafifçe dolaştırmak zorunda<br />
kalmıştır insanlar. Siz de dümdüz uzayıp<br />
giden yolunuzdan biraz sapmak zorunda<br />
kalırsınız. İçinizden keşke şu ağaç biraz<br />
yanda dursaydı dümdüz ilerlerdik, daha iyi<br />
olurdu dediğiniz olur. Ve bazen böyle<br />
ağaçlar yüzünden yolunuzu sık sık<br />
çevirmek zorunda kalırsınız. İçin için<br />
kızarsınız, sonra, aradan zaman geçtiğinde<br />
o yolda gidip geldikçe o ağacın bir anlamı<br />
olduğunu, aslında öyle durmasının<br />
90 M‹MAR VE MÜHEND‹S<br />
doğanın bütünlüğü ve çevre güzelliği<br />
açısından daha iyi olduğunu fark edersiniz.<br />
Çünkü orada durmasıyla yolunuzu<br />
çevirmesiyle birlikte farkında olarak veya<br />
olmayarak, size harika bir manzara<br />
seyrettirmiştir. Keyifli bir yolculuk<br />
yaptırmıştır. Varlığına alışır ve seversiniz o<br />
yolu. Her geçişinizde zevk almaya<br />
başlamışsınızdır. Ama sonradan değerini<br />
anlar ve hakkını teslim edersiniz o<br />
ağacın…<br />
Adem Sarı, okul yıllarında tanıştığım,<br />
beraber aynı evi paylaştığım kişilikli,<br />
düzgün ve kararlı duruşu olan, yaptığı<br />
işinin hakkını vermeye prensip olarak<br />
inanmış bir arkadaşımdı. Kendisinden<br />
öğrendiğim çok şey oldu. Sıra dışı bir<br />
dosttu, ama bunu doğal olarak<br />
yapmacıksız yapardı ve ona yakışırdı.<br />
Kaliteli insanlarla arkadaşlık yaptığınız<br />
zaman algılarınızı ve insanlar için<br />
kafanızda oluşturduğunuz şablonları bir<br />
kenara bırakmak zorunda kalırsınız. Buna<br />
sizi tatlı bir şekilde mecbur ederler siz de<br />
kabullenirsiniz. Adem Sarı, bulunduğu<br />
ortamda bazen kendi kurallarını koyan ve<br />
doğru bildiğini yaptıran güçlü bir kişiliğe<br />
sahipti. Bazen sizi zorladığı için içinizden<br />
kızdığınız olur ama samimiyetini ve<br />
doğruluğunu bildiğiniz için ona kızamaz ve<br />
kabullenirdiniz. Kimseye minneti olmayan,<br />
dürüst, düzgün ve merhametli bir adamdı.<br />
Kısacası adam gibi adamdı Adem<br />
kardeşim. Antalya’da bir cumartesi günü,<br />
küçük bir cami avlusundan bir grup<br />
inanmış insanla birlikte onu son<br />
yolculuğuna ve gerçek evine uğurladık.<br />
Sizinle aynı yaştaki bir dostunuzu ve ortak<br />
bir şeyler paylaştığınız bir arkadaşınızı,<br />
size göre erken ayrılmasının anlatılması<br />
zor bir acısı vardır. Ama yaşanması<br />
gerekenler yaşanır hayatta, bundan kaçamazsınız…<br />
Her insanın çocukluğundan ödünç aldığı<br />
günler vardır. Yaşı ne kadar ilerlerse ilerlesin<br />
yanında taşır bu emanet günleri. Ve<br />
hep bir tarafı çocuk kalır bunları taşıdığı<br />
sürece. Annenizi, babanızı, kardeşinizi<br />
veya çok yakın bir dostunuzu kaybederek<br />
teker teker ödersiniz bu ödünç aldığınız<br />
günlerin borcunu. Birkaç gündür bu günler,<br />
yaşanması ve ödenmesi gereken günlerdir.<br />
Onları ödemeden ve yaşamadan<br />
olgun ve güçlü bir adam olamazsınız.<br />
Bunları yaşadığı her günün ertesi<br />
sabahında, her erkek daha güçlü bir<br />
erkek, her kadın daha güçlü bir kadın<br />
olarak uyanır ve durur ayaklarının<br />
üzerinde. Ve artık çocukluktan<br />
çıkmışsınızdır.<br />
Kanada dönüşünden sonra hoş bir tevafukla<br />
tekrar bir araya gelmiştik. Onu MMG<br />
de yıllık faaliyet planlarını yaparken ve<br />
dernek için yaptığı planları ve hayalleri<br />
tutkuyla bana anlatırken hatırlayacağım.<br />
Bu sayede dernek üyeliğime de vesile<br />
olmuştu. Ecel emeli kesiyor ve bunu<br />
bazen duvara çarparak öğreniyoruz. Adem<br />
kardeşimi odasındaki kendine has çalışma<br />
düzeni ve bir şeylere inanmanın verdiği
Baki'ye dostlar› sorar; "kaç çeflit dost vard›r?" diye. Baki, "üç çeflit dost vard›r" der:<br />
Bir dost vard›r g›da gibidir, sen onu her gün arars›n. Bir dost vard›r ilaç gibidir,<br />
gerekti¤inde arars›n. Bir dost vard›r hastal›k gibidir, o seni arar. Dostumuz Adem<br />
Sar›, bizler seni hep arayaca¤›z. O MMG’yi sahiplenen sesini, bizleri teflvik eden<br />
güler yüzünü hiç unutmayaca¤›z.<br />
“Gördü¤ünüzde size Allah’› hat›rlatan, konufltu¤unuzda bilginizi artt›ran, ilmiyle de<br />
size ahireti hat›rlatan sizin için en hay›rl› arkadaflt›r” der Alemlerin Sultan› Hz.<br />
Muhammed Aleyhisselam. Sen bu tan›ma ne güzel uyars›n de¤il mi? Mekân›n<br />
Cennet, rehberin ve komflun Hz. Muhammed (s.a.v) olsun.<br />
Mahmut ÇEL‹K ( MMG Yönetim Kurulu Üyesi )<br />
enerjik ve kafası dolu bir insan olarak hayallerimde<br />
saklayacağım. Derneğe her<br />
gelişimde veya mail alışımda aklımın bir<br />
köşesinden hatıraları geçecek. Bir gün<br />
istisnasız hepimiz onu takip edeceğiz.<br />
Arkamızdan eserlerimiz, hatıralarımız ve<br />
bırakabilmişsek eğer “bir hoş sadamız”<br />
kalacak. Dünyaya hırsla sarılmanın ve bu<br />
nedenle insanları kırmanın anlamsız ve<br />
gerisinin boş olduğunu bir kez daha idrak<br />
ederek, kendisini Rahmet-i Rahmana<br />
emanet ediyor, ailesine, anne, babasına,<br />
eşine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.<br />
Zor günlerinde ona destek olan tüm üye<br />
arkadaşlarımıza da bu asilce<br />
davranışlarından dolayı şahsım ve benimle<br />
bu düşünceyi paylaşan arkadaşlarım adına<br />
en içten teşekkürlerimi sunuyorum.<br />
Burhan OTÇU<br />
Fedakar ve gayretkefl<br />
bir insan;<br />
ADEM SARI<br />
Değerli, fedakar ve hedefini yakalayan kişiliği<br />
ile Adem Sarı kardeşim; derneğimizde<br />
seninle sıklıkla karşılaştık, mesai paylaştık,<br />
hasbihal ettik. Ancak en yakın olduğumuz<br />
dönem, o sabah erken Başkan Avni<br />
Çebi, ağabeyimin de katıldığı, Metro City<br />
AVM'de buluşup Macaristan Baskonsolosu<br />
Amb. Dr. Andras Gyenge beyi ziyaretimiz<br />
oldu.<br />
Bu ziyaret öncesi katılacak birçok arkadaşımızın<br />
eksik evraklarını kişisel gayret ve<br />
çabalarınla tamamlaman, çok takdir etmiştim<br />
İşi akışına bırakmayışını.<br />
Olumlu yönde inisiyatifi eline alman ve<br />
kullanman, herhalde terbiyenin ve aldığın<br />
eğitimin gerekleriydi. Çok hoşuma gitmişti.<br />
Hatta konsolos bayan basit bazı eksikleri<br />
söylediğinde, pasaport sahiplerini aramadan<br />
kendin tamamlamıştın. Müthiştin!<br />
Zaten o gayretkeşliğini, iş takibini, o Macaristan'a<br />
gezi organizasyonumuz ve gezi<br />
sürecince hep hissettik. Aman eksik bir<br />
şey kalmasın, geziye katılanlar MMG adına<br />
yanlış, eksik bir şey söylemesinler. Hem<br />
konaklanılan otelde, hem yemeklerde,<br />
hem de ziyaretlerimiz sürecinde MMG<br />
Başkanımızın bir gölgesi gibi davranışın.<br />
Hele o Budapeşte'de, Macaristan Mimar<br />
Mühendisler Odasını ziyaretimiz sonunda,<br />
kullandığın inisiyatif çok fazla takdire şayandı.<br />
Esztergom, Visegrad, Szentendre,<br />
Zigetvár , Mohacs buraları ziyaretlerimizde<br />
de her an senin varlığını hissediyorduk.<br />
Belki özellikle de otobüste arkada oturuyordun.<br />
Her birimizi rahat görmek için. Sıkıntılarımızı<br />
çözmek için. Daha sonra İstanbul’a<br />
dönüldü.<br />
Döndüğümüzde rahatsızlandığını duyduk.<br />
Her konuşmamızda dua istiyordun. Sadece<br />
dua... Ben de kendi içimde, kendi adıma<br />
acı hissediyordum.<br />
Özellikle Cuma geceleri yolladığın mesajların,<br />
aslında benim kendim için aldığım<br />
bir mesajdı. Yine istediğin, sadece bir dua,<br />
bir Yasin-i Şerif'ti. Evet, bizler de dualarımızı<br />
ismen senin için eksik etmiyorduk.<br />
Hatta eve çıktığını da duyduğumda, daha<br />
iyi haberlerini de alacağımı hep düşünüyordum.<br />
Bir sabah erkenden "O" haberi aldığımda,<br />
çok ama çok üzülmüştüm.<br />
İlk aklıma gelen de değerli eşin oldu. Çünkü<br />
Macaristan gezimiz boyunca o kadar<br />
güzel bir aile tablosu çizmiştiniz ki çok<br />
uyumluydunuz.<br />
Bugün öğleden önce yine çok eski genç<br />
Macar arkadaşımın cenazesindeydim. Kilisenin<br />
yanındaki krematoryumda yakılmış,<br />
küçük bir kutuya konmuş, o kutusuyla<br />
toprağa gömdüler. Vefatına ayrı üzüldüm,<br />
yakılmasına ayrı. Ya küçük yavruları, annelerine<br />
sarılıp hep ağladılar.<br />
Tabii, hiç fark etmiyor, Hıristiyan, Yahudi,<br />
ateist. Her canlı ölümü tadacak.<br />
Şükürler olsun ki, Müslüman doğuyoruz,<br />
senin de İslam üzerine vefatına şahidiz.<br />
Rabbimden Rahmet diliyorum. Mekanın<br />
Cennet olsun.<br />
Senin gibi güzel bir insani tanımaktan da<br />
bahtiyarım.<br />
Osman SAHBAZ / MMG Yönetim<br />
Kurulu Üyesi<br />
OCAK-fiUBAT 2011 91
S‹NEMAVEMÜHEND‹SL‹K<br />
ALEVLER ‹Ç‹NDE AFGAN‹STAN’IN KÜLLER‹NDEN DO⁄MUfi, TERTEM‹Z B‹R<br />
AfiK H‹KAYES‹, YA DA MODERN ZAMANLARIN “LEYLA ‹LE MECNUN”U<br />
BARAN, FARSÇA B‹R KEL‹ME, “YA⁄MUR” ANLAMINA GEL‹YOR. AMA BURADA “RAHMET” SÖZCÜ⁄Ü<br />
DAHA UYGUN DÜfiÜYOR. BARAN, “CENNET‹N ÇOCUKLAR”, “CENNET‹N RENG‹” G‹B‹ ULUSLAR<br />
ARASI ÜNE KAVUfiMUfi ‹RANLI YÖNETMEN MAC‹D MAC‹D‹’N‹N (OSKAR’A ADAY GÖSTER‹LM‹fi TEK<br />
‹RANLI YÖNETMEN) 2001’DE ÇEKT‹⁄‹ B‹R S‹NEMA fiAHESER‹, B‹R BAfiYAPIT. B‹Z‹M<br />
YÖNETMENLER‹N ÜZER‹NDE ÇOK KAFA YORDU⁄U, AMA B‹R TÜRLÜ BECEREMED‹KLER‹ “DO⁄U<br />
KÜLTÜRÜNE A‹T B‹R S‹NEMA D‹L‹ OLUfiTURMA” MESELES‹N‹ ÇÖZMÜfi B‹R‹. BARAN, GÜNÜMÜZÜN<br />
“LEYLA ‹LE MECNUNU.” BARAN, YAZILI KÜLTÜRDEN, GÖRSEL KÜLTÜRE GEÇ‹fiTE KEND‹ D‹L‹N‹<br />
KURMUfi, MODERN ZAMANLARA DÜfiEN B‹R FUZUL‹ GÖLGES‹.<br />
T<br />
EROL MERMER / Senarist<br />
ahran’da, 7-8 katlı bir inşaatın her<br />
katında hummalı bir çalışma. Sağa<br />
sola koşturan ameleler, kaynayan<br />
zift kazanları, çimento torbası taşıyanlar,<br />
karılan harçlar, örülen duvarlar, toz, duman..<br />
Latif, 17 yaşlarında bir Azeri genci.<br />
İnşaatın çaycısı. Herkesle kavga eden,<br />
alaycı, delidolu bir genç. İnşaatta kaçak<br />
olarak çalışan Afganlılardan biri üçüncü<br />
kattan yere düşer ve bir kamyonetle hemen<br />
hastaneye kaldırırlar. Taliban korkusundan<br />
İran’a kaçmış bu Afganlının evde<br />
bakmakta olduğu çocukları mağdur olunca<br />
yerine 16 yaşlarında ki kızı Rahmat erkek<br />
kıyafeti giyerek inşaatta çalışmaya<br />
başlar. Ağır işlerde çok zorlanır. Bir gün<br />
taşıdığı kireç torbası elinden kayar ve alt<br />
kattakilerin üzerine dökülür. İnşaatın kalfası<br />
onu işten çıkarmak ister ama Rahmat’ı<br />
getiren Afganlının ısrarı üzerine ona<br />
bir şans daha verir. Yeni görevi, Latif’in yerine<br />
çay işlerine bakacaktır. Latif’de kum,<br />
çimento taşıyacaktır. İşimi elimden aldın<br />
diye Latif o günden sonra Rahmat’a düşman<br />
kesilir. Olmadık eziyetler eder. Bir<br />
gün çay ocağına girer, ne varsa yerlere<br />
atar, kırar, parçalar, tarumar eder. Rahmat<br />
hiç karşılık vermez, hep sessiz kalır.<br />
Çay ocağını yeni baştan sıvar, temizler, her<br />
şeyi bir güzel yerleştirir. Kadın eli değdiği<br />
bellidir.<br />
Bir gün Latif çimento torbası almak için alt<br />
kata iner. Tam torbayı sırtlarken gözü çay<br />
ocağının perdesine takılır. O kirli perde yerine<br />
yamalıklı ama temiz bir perde takılmıştır.<br />
Perde rüzgarda hafif aralanır. İçerde<br />
gölge halinde Rahmat’ı görür gibi olur.<br />
Tuhaf bir duyguya kapılır. Sessizce yaklaşır,<br />
perdeyi aralar. Gördüğü şey karşısında<br />
donakalır. Aynada bir kız saçlarını tarıyordur.<br />
Kız saçlarını taradıktan sonra arkaya<br />
topuz yapıp üzerine Afganlı erkeklerin giydiği<br />
sarığı dolamaya başlar. Latif bir uykudan<br />
uyanır gibi kendine gelir ve hızla koşarak<br />
çimento torbalarının arkasına saklanır.<br />
Gözleri çok derin ve manalı bakmaktadır.<br />
Adeta büyülenmiş gibidir. Birkaç gün<br />
sora Rahmat işten ayrılır. Başka bir kasabada<br />
iş bulmuştur. Latif çılgına döner, yollara<br />
düşer, onu aramaya başlar.<br />
Tabi biz burada bütün filmi baştan sona<br />
anlatacak değiliz. Ama aşk nelere kadirdir.<br />
Bu kaba saba deli oğlandan nasıl bir<br />
şeker gibi insan çıkar. Aşk insanı nasıl şe-<br />
92 M‹MAR VE MÜHEND‹S
Ödüller<br />
Farj Film Festivali (2001)<br />
En İyi Film-Majid Majidi<br />
Farj Film Festivali (2001)<br />
En İyi Yönetmen-Majid Majidi<br />
Farj Film Festivali (2001)<br />
En İyi Müzik-Ahmat Pezhman<br />
Farj Film Festivali (2001)<br />
En İyi Erkek Oyuncu-Hossein Abedini<br />
Farj Film Festivali (2001)<br />
En İyi Ses Tasarımı-Mohammad Reza Delpak<br />
Farj Film Festivali (2001)<br />
En İyi Ses Miksajı-Mohammad Reza Delpak<br />
Farj Film Festivali (2001)<br />
Sinema Başarı Ödülü-Majid Majidi<br />
Montreai Film Festivali (2001)<br />
Jüri Özel Ödülü-Majid Majidi<br />
Abadan Film Festivali (2002)<br />
En İyi Film-Majid Majidi<br />
Abadan Film Festivali (2002)<br />
En İyi Yönetmen-Majid Majidi<br />
Baran (Yağmur)<br />
killendirir. Filmi izleyince göreceksiniz.<br />
Fakat ben filmin finalini anlatayım. Rahmat<br />
ailesiyle birlikte Afganistan’a dönmek<br />
için onları götürecek aracı beklemekteler.<br />
Latif, Rahmat’a kendisinin kız olduğunu<br />
bildiğini hissettirmemiştir. Daha önce inşaatta<br />
birlikte çalıştıkları Rahmat’ın babasını<br />
ziyarete gelmiş gibi davranır. O ana<br />
kadar aralarında aşka dair tek kelime etmek<br />
bir yana, göz göze dahi gelmemişlerdir.<br />
Kamyonet gelir, eşyaları taşımaya<br />
başlarlar. En son kapıdan Rahmat çıkar.<br />
Kamyonete yürürken elindeki kap devrilir<br />
ve içindekiler yere saçılır. Toplarken Latif’te<br />
yardım eder. İkisi de derin bir huşu<br />
içindedir. Rahmat kamyonete yönelir ama<br />
çamura saplanan ayakkabısı ayağından çıkar.<br />
Latif ayakkabıyı çamurdan çıkararak<br />
Rahmat’a verir. Rahmat da araca binince<br />
araç hareket eder. İlk defa Rahmat Latif’e<br />
bakar. Bu kısa bir andır. Sonra peçesini indirir.<br />
Latif hiç kımıldamadan kamyonet<br />
gözden kayboluncaya kadar bakar. Kıvrılan<br />
patika yolda nihayet kamyonet kaybolur.<br />
Latif öylece kalakalmıştır. Yüzüne düşen<br />
birkaç yağmur damlası onu kendine<br />
getirir. Sonra önündeki ayak izini görür.<br />
Ondan kalan tek hatıradır. Yüzünü hüzünlü<br />
bir tebessüm kaplar. Yağmur damlaları<br />
gittiçe çoğalarak ayak izini doldurur. Onun<br />
ayak izi rahmetle dolmuştur. Aslında o<br />
ayak izi bir semboldür. Kadem-i Şerif’e<br />
naziredir. Beşeri aşk bitmiş ve ilahi aşka<br />
ilk adımdır.<br />
F‹LM‹N KÜNYES‹<br />
Filmin Adı : BARAN<br />
Yapım : 2001 / İran<br />
Tür<br />
: Dram<br />
Yönetmen : Majid Majidi<br />
Oyuncular : Hossein Abedini, Hamid<br />
Aghazi, Abbas Rahimi,<br />
Hossein Mahjoub,<br />
Zahra Bahrami<br />
Senaryo : Majid Majidi<br />
Yapımcı : Majid Majidi, Fouad Nahas<br />
Görüntü Yönt. : Mohammad Davudi<br />
Müzik : Ahmad Pezhman<br />
Süre : 94 dakika<br />
Vizyona Giriş : 03 Mayıs 2002<br />
Filmografi<br />
The Song of Sparrows (2008), The Willow Tree (2005), Olympics In the Camp (2003)<br />
Barefoot to Herat (2002), Baran (2001), The Color Of Paradise (1999),<br />
Children of Heaven (1997), God will come (1996), Father (1996) The last village (1993),<br />
Baduk (1992), A Day With POWs (1989), Examination day (1988), Hoodaj (1984), Explosion (1981)<br />
OCAK-fiUBAT 2011 93
K‹TAPLIK<br />
B‹L‹M VE<br />
YANILGI<br />
ERCÜMENT GÜNDOĞDU<br />
Tanıtımını yapacağımız, usta gazeteci<br />
ve araştırmacı Taha Akyol’ un<br />
“Bilim ve Yanılgı” adlı kitabı, on üç<br />
yıl aradan sonra yeni eklentileriyle yeniden<br />
yayımlandı. Genişletilmiş bu yeni baskılar,<br />
hızla değişen dünyanın yeni oluşumları<br />
ışığında kaleme alınarak Doğan Yayıncılık<br />
tarafından Kasım 2010 ve Ocak<br />
2011’de yapıldı.<br />
Kitabı okurken kendinizi, hayati<br />
önemi haiz bir konunun heyecanlı<br />
ve kışkırtıcı tartışması içinde<br />
buluyorsunuz. Altı çizilesi satırlar<br />
ve alıntılar, kitabın birçok yerine<br />
not almak zorunda bırakıyor<br />
okuyucuyu. Hayati önemi haiz<br />
diye nitelediğim bu konu, bizim<br />
kadim sorumuz olan “Neden<br />
geri kaldık?” sorumuza ışık<br />
tutuyor aslında. Bilim ve düşünce<br />
tarihimizdeki pozitif ve negatif örnekler<br />
kronolojik bir bakışla incelenerek çarpıcı<br />
saptamalar yapılıyor.<br />
“Tablo çok ilginçtir; XII. yüzyılda yaşayan<br />
Kur’an tefsircisi İmam Razi’ye göre<br />
geometri öğrenmek farzdır. XIV. yüzyılda<br />
yaşayan İbni Haldun’a göre doğru<br />
düşünmek için geometri bilmek şarttır.<br />
94 M‹MAR VE MÜHEND‹S<br />
Ama XVII. yüzyıla geldiğimizde İmam<br />
Rabbani geometrinin faydasız olduğunu<br />
yazmaktadır.’’<br />
Kitapta en çok “Her şey”ci ideolojiler<br />
eleştirilmekte ve gelişmenin önündeki en<br />
büyük engel olarak görülmektedir. “Her<br />
şey” ci ideolojileri şu alıntılarla adeta<br />
resmetmiş Taha Akyol:<br />
-101. sayfada Benito<br />
Mussolini’den yaptığı alıntı;<br />
“Bütün dünya bizim görüşlerimizi<br />
kabul edecektir. Çünkü,<br />
okuyan herkes görecektir ki,<br />
çözüm getirmediğimiz sorun,<br />
cevap verilmedik soru,<br />
keşfedilecek meçhul<br />
bırakmadık.”<br />
-102. sayfada ise Cemalettin<br />
Kaplan’dan yaptığı alıntı;<br />
“İslam müçtehitleri her meseleyi<br />
halletmişler, her problemi çözmüşler ve<br />
olmuş, olacak, olması muhtemel her<br />
hadiseyi hükme bağlamışlardır.”<br />
Bu alıntılarla “Her şey” ci ideolojiler yeterince<br />
anlatılıyor, değil mi?<br />
“Nereden baksanız, ‘ilerici’ anlayışın vardığı<br />
sonuç, ideolojiyi bilim sanmak, bilimi bilim<br />
olarak kavrayamamaktır.” saptamasıyla da<br />
“<br />
‘Her fley’ci ideoloji,<br />
zihnimize bir ç›k›fl yolu, bir<br />
flüphe imkan› da<br />
b›rakmam›flt›r. Her fleyin<br />
cevab› haz›r ise biz neyi<br />
sorup cevap araflt›raca¤›z?<br />
Yan›lg›lardan ar›nd›r›lm›fl<br />
ve de ‘Tek bir bütünsel<br />
bilim’e ba¤lanm›flsak, art›k<br />
flüphe duymam›z,<br />
sorgulamam›z,<br />
araflt›rmam›z mümkün mü?
““Gelece¤e dönük özlem ve<br />
tasavvurlar›m›z “Her fley”ci bir<br />
yan›lmazl›k ideolojisine dönüflürse,<br />
felaket getirmektedir.”<br />
”<br />
O<br />
başka bir kesimi eleştirmekte ve şöyle bir saptama daha yapmaktadır<br />
Taha Akyol: “Bir teori ‘her şey’ i izah etmeye<br />
kalkıştığında, ‘test edilebilir’ olmaktan çıkar!” diyerek, Karl<br />
Popper’ın Marks’a yönelttiği eleştiriyi de alıntılıyor 152. sayfada:<br />
“Bilim yöntemi sonsuz sayıdaki olaylardan teorimizi<br />
doğrulayacak olanları seçmeyi değil, aksine yanlışlayabilecek<br />
olguları aramayı gerektirir.”<br />
Aslında söylenmek istenen, hangi çağda ve inançta bulunursak<br />
bulunalım, bilimi ve bilimsel düşünme metodlarını doğru<br />
kavramak ve buna göre bir bakış açısı oluşturulması gerektiğidir.<br />
Bunu yapamadığımızda, ya hamasi bir ideolojinin ya<br />
olayları komplo teorileriyle açıklamaya çalışan soyut bir<br />
bakışın ya da astrolojiye endeksli gerçeküstü algıların<br />
büyüsüne kapılacağımız anlatılmaya çalışılmaktadır.<br />
Ama bütün bunlar, günümüz itibariyle olumlu bir gidişata<br />
girmiş gibi algılanmakta olmalı ki geleceğe olan bakış<br />
oldukça pozitif, “Bilim ve Yanılgı”da. Özelde Türkiye, genelde<br />
ise Asya kıtası açısından aydınlık bir gelecek tasavvur<br />
edilmekte, Türkiye’nin 2020’li yıllarda dünyanın en büyük on<br />
ekonomisi arasında yer alacağı, Asya ülkelerinin de 2050’ li<br />
yıllara damgasını vuracağı öngörülmektedir. Çünkü bilim ve<br />
ekonomi arasındaki sıkı ilişki ile üniversitelerin hem<br />
Türkiye’de hem de Çin, Hindistan, Kore gibi Asya ülkelerinde<br />
ne kadar önemsenmeye başladığı kitapta zaten yeterince<br />
anlatılmaktadır.<br />
Kitaptaki içerik ve kaynakça oldukça kabarıktır. Kapitalizm,<br />
Marksizm, Faşizm, piyasa ekonomisi, pragmatizm, pozitivizm,<br />
Hegelci’lik, Platonizm, Freudizm gibi birçok kavram ve ideolojiye<br />
değinilmiş, yerli ve yabancı onlarca müelliften alıntılar<br />
yapılmıştır. Yüz elliye yakın kaynakçaya sahip olan kitapta,<br />
bilim felsefecisi Karl Popper’a özel bir önem atfedilmiştir.<br />
Sonuç olarak, bu kitabın da her kitap gibi eleştiriye açık<br />
olduğu söylenebilirse de “tenkit kolay san’at zordur.” ilkesi<br />
gereğince saygıyı yeterince hak ediyor denilebilir. Sıkılmadan<br />
okunacak, hem içeriğinden, hem de kaynaklarından<br />
fazlasıyla yararlanılabilecek bir kitap “Bilim ve Yanılgı”.<br />
OTOMOB‹L‹N<br />
EKOLOJ‹S‹<br />
tomobilin ortaya çıkışından günümüze kadar<br />
geçen süre içinde, on yedi milyondan fazla insan<br />
kazalarda can vermiş, milyonlarcası da bu kazalar<br />
sonucu sakat kalmıştır. Otomobil kazalarıyla ilgili<br />
haberler, yazılı ve 'görüntülü' basının kanıksanmış bir<br />
üslupla verdiği günlük haberlerden biri haline gelmiştir.<br />
Bu kazaların sorumlusu olarak, hala hatalı otomobil<br />
kullanımı ('Trafik Canavarı') gösterilir ki bu belli bir<br />
ölçüde doğrudur.<br />
Otomobil kazalarının sorumluluğunun tümüyle bireylere<br />
yüklenmesi Peter Freund ile George Martin'e göre<br />
konuyu tek boyutuyla ele almak demektir. Hız<br />
göstergeleriyle ortalama bir yarış arabasını andıran<br />
günümüz otomobillerinin sıkışık bir trafikte bir beygir<br />
hızıyla seyretmek durumunda kalmaları, 'otomobil<br />
merkezli bir ulaşım sistemi'nin tek 'gülünç' çelişkisi<br />
değildir. Trafik tıkanıklıklarını gidermek için inşa edilen<br />
ek yolların, tıkanıklıkların daha da<br />
geniş bir alana yayılmasına neden<br />
olması, sürücülerinin trafiğe<br />
takılma korkusu nedeniyle birçok<br />
arabanın günün büyük bir<br />
bölümünde otoparklarda konaklaması<br />
gibi örnekler, otomobilin<br />
bir ulaşım aracı olarak kendisinden<br />
beklenenleri gereği gibi<br />
yerine getiremediğini hatta hiç<br />
yerine getiremeyeceğini<br />
gösteren bir iki örnektir sadece.<br />
Otomobile bağımlı bir ulaşım<br />
sisteminin kendi içinde yaşadığı<br />
bu çelişkilerin, kısırdöngülerin ve neden olduğu<br />
trajik kazaların yanı sıra ekolojik dengeyi bozması,<br />
gürültü kirliliğine neden olması, erkek egemen söylemi<br />
çoğaltması ve insan sağlığına yaptığı olumsuz etkiler<br />
gözardı edilemeyecek denli büyük boyutludur. İnsanı,<br />
caddelerde beş duyunun beşini de kullanmaya zorlayarak<br />
açık havada hayal kurma zevkinden mahrum<br />
bırakması; sokak hayatını, komşuluk ilişkilerini,<br />
keyfiliği, kısacası insani bir kent hayatını yok etmesi<br />
'otomobil merkezli ulaşımın' en önemli açmazlarıdır.<br />
Otomobilin Ekolojisi'nde, alternatif ulaşım tarzlarının<br />
(trenler, otoraylar, bisiklet vb.) nasıl inşa edileceği, yeni<br />
bir kent yapılaşmasının nasıl olması gerektiği,<br />
halihazırdaki örneklerden yararlanıp geleceğe yönelik<br />
projeler üretilerek irdeleniyor. Hayatımızın hemen her<br />
alanına tecavüz eden otomobilin, birçok insanın<br />
sorgusuz sualsiz kabul ettiği sistemsel doğasını<br />
acımasızca sorgulayan, merkezinde otomobilin yer aldığı<br />
bir ulaşım sisteminin dayattığı ideolojiyi çelişkileriyle<br />
gözler önüne seren bu kitapta daha insani ulaşım tarzlarına<br />
imkan tanıyacak modeller de öneriliyor.<br />
'Maruz kalınan' bir kamusallık yerine 'seçerek, razı<br />
olan' bir kamusallıktan yana olanlar için vazgeçilmez<br />
bir kaynak.<br />
OCAK-fiUBAT 2011 95
Ç‹ZG‹YORUM<br />
Yakup Güler<br />
96 M‹MAR VE MÜHEND‹S