30.07.2014 Views

Bildiriler - Spor Bilim

Bildiriler - Spor Bilim

Bildiriler - Spor Bilim

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

şimdi sizlerle paylaşmak istediklerimi o zaman, süre açısından tam anlamıyla ifade etme fırsatı<br />

bulamamıştım.<br />

Basit bazı örnekler getirerek probleme olan yaklaşımımı açmaya çalışacağım.<br />

Formal eğitimde, konservatuvarların eğitim-öğretim programları, (buna Kırkpınar örneği<br />

de dahil) her türlü geleneksel müzik ya da kültür iletim-aktarım zincirinden oldukça farklı bir<br />

biçimde işlemektedir. Konservatuvarlarda standart derslerden bazıları solfej-bona-müzik teorisi<br />

v.s. (Batı/GTM-Divan Müziği?/Halk Müziği) hatta neredeyse tümü sınıf ortamında, belli<br />

standartlara uygun olarak verilmekte ve değerlendirme ölçütleri yine akademik eğitim-öğretim<br />

kriterlerine göre işletilmektedir. Ancak burada öğretilecek olan geleneksel ikili, açık hava<br />

çalgılarından belki de en önemlileri arasında yer alan davul-zurna ikilisi ise bu çalgımız bu tip<br />

kurumlarda, sınıf ortamında hangi yöre üslubu dikkate alınarak öğretileceklerdir? Örneğin şu<br />

anda zurna eğitim-öğretimi hangi yöre/bölge tavrına göre yapılmaktadır? Çünkü hepimizce<br />

malum – yalnız ülkemizdeki çeşitleri ile bile ses, tını, yapı ve çalınış tekniği açısından irili-ufaklı<br />

bilinen-bilinmeyen pek çok çeşidi bulunan zurna: Edirne'de farklı, hemen yanındaki<br />

Kırklareli'nde, Keşan'da bile farklıdır. Üslup ve yapı söz konusuysa, Gelibolu'ndan, ya da<br />

Çanakkale'den tutun da, çalgı olarak çok sevildiği Antalya, Fethiye, Muğla, Balıkesir, Kırıkkale,<br />

Elazığ, Van, Kars ve burada sayamayacağımız kadar çok yerde yine bölgesel kültür kökenine<br />

bağlı yerel/mahalli farklılıklar gösterebilmektedir. Müzikal-kültürel özellikleri çerçevesinde<br />

önemli yapısal, tınısal değişiklikler olduğu kadar, yine temelde bölge kültürünün şekillendirdiği<br />

çalınış tekniklerinde önemli üslup farklılıkları göstermektedir. Çünkü söz konusu kültürel<br />

kodların paralelinde tarihsel süreç içerisinde geliştirilen geleneksel repertuvar da, tarz ya da üslup<br />

olarak birbirinden ayrılmaktadır…<br />

Öyleyse ilk akla gelen soru yine şu olmaktadır: Konservatuvarların formal eğitim çizgisi<br />

içerisinde bu yörelerden hangisine göre zurna eğitimi verilecek ve neye, hangi kıstaslara göre<br />

ister-istemez bazıları göz ardı edilmiş olacaktır? Kaldı ki hiç kimse her çalgıyı her yöre tavrı ve<br />

tarzına göre çalmak zorunda değildir. Bu, müzikal ve teknik kalite göz önünde bulundurulursa,<br />

pratikte imkansız değilse de - oldukça zor bir iştir. Yalnızca zurnanın bırakın dünya<br />

coğrafyasındaki çeşitlerini, ülkemiz sınırları içerisinde bile, yapı, tarz, tını, dizi, çalınış tekniği<br />

v.b. gibi bazı değişkenlere bağlı pek çok çeşidi bulunmaktadır… Dolayısıyla burada yine aynı<br />

soruya gelmekteyiz. Bunlardan hangi biri, yine hangi kriterlere göre temel alınıp öğretilecektir ve<br />

programa bağlı öğretilmeyen, öğretilemeyen, bir şekilde elenen diğerleri unutulup kaybolmayı<br />

neyle hak etmişlerdir? Konservatuvarlarda zurna öğretimi – çalgıyı üfleyip bu çalgıdan ses<br />

çıkarmak ve bu sesleri de perde yüksekliklerine göre nota saymanın, notaya alınmış belli bir<br />

repertuvarın yine notaya göre seslendirilmesinin ötesine gidemeyecektir öyleyse… Bu da bir<br />

bakıma çalgının özünde var olan, bu çalgıyı çalma kültüründe önemli yer tutan doğaçlama<br />

yorumun derinliğinden ve duygusundan yoksun, pek de tatmin edici sonuçlar ortaya koyamayan<br />

sınırlı bir yaklaşımı getirecektir. Hiçbir geleneksel çalgı üstadı ya da uzmanı bu tarz “her şeyi her<br />

kültüre/bölgeye/yöreye/mahalleye göre çalabilen” adeta bir “universal music mashine” olarak<br />

değerlendirilmek istemez aslında çünkü bu beraberinde profesyonel uzmanlıktan uzak, daha<br />

yüzeysel ve popüler bir kimliği çağrıştırmakta, kalite bakımından müzisyen olarak “özel”<br />

olmamayı düşündürmektedir. Bir ders odasında öğretim elemanı tarafından notası ile, metodu ile<br />

öğretilen (ve aslında bir açık hava çalgısı olan) zurna ile – belki de sokakta, mahalle aralarında, er<br />

meydanında, ustanın her nefes alış verişini, en ufak hareketini, nerede hızlanıp nerede<br />

yavaşladığını hemen oracıkta takip etme, gözlemleme, belleğine kaydetme olanağının yarattığı<br />

eşsiz fırsatla öğrenilen zurna arasında önemli bir fark olmaz mı? Olacaksa bu fark neden, nereden<br />

kaynaklanmaktadır?<br />

Yılların zurnacılarından, merhum Osman Zurna ve ailesi ile birlikte, Kırkpınar Güreş<br />

Havaları ile adeta özdeşleşen bir başka üstad Fahrettin Zurnacı'nın kendi ifadesi ile: “Biz<br />

pehlivanların o anki durumuna göre müziği değiştiriyoruz, bazen yavaşlatıyoruz, bazen de “ceng<br />

harbi”ne (Ceng-i Harbi usulü) geçip hızlanıyoruz, bunu da bir yerde – “bak dikkat et yenilmek<br />

üzeresin!, gözünü aç! toparlan!” mesajı olsun diye yapıyoruz” … Şimdi ustanın bu sözlerine

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!