o_18rjvcmqu1r7c1bfr1ip91kbb11kga.pdf

bilakisdergisi
from bilakisdergisi More from this publisher
29.06.2014 Views

-E sen, senelerdir ticaret yapıyorsun da bir türlü tutmadı. -Bu sefer din ticareti yapıcam. Bak Hüseyin’e adam ne kadar rahat! Dini usüllere göre de biriyle evlenicem. Ağzı var dili yok bir hatun. Giydir çarşafını oturttur. -Aman Osman abi, sen karıştırma böyle şeyleri Hüseyin bu muhabbetin üzerine gayet sesli bir şekilde “FesüpaaaaaaanAllllahhhhhh” diyerek orada olduğunu hatırlattı. Osman Hüseyin’i şöyle bir süzüp odasına süzüldü. Ferit’le Yusuf gözgöze geldiler. Ne konuştuklarını unutup kalakaldılar. “Neyse görüşürüz.” lafı fırsatçı bir taksici görünümünde fırlayıp da ikisini de bu bunalımdan kurtardı. Hamit lobide beliriverdi. Elindeki suntayı yontuyordu. “Hayal Osman geldi baba.” dedi Ezgi. Hamiy arkadaşının yine karısıyla kavga ettiğini düşündü. Biraz canını sıksa da alışmıştı artık bu duruma. Güneş “Benden bu kadar.” deyip terkettikten sonra kenti otele bir sessizlik düştü. Pelin ve Hülya lobide oturuyorlardı. Ferit’le oldukça soğuk bir tanışma geçmişti aralarında. Hüseyin merdivene oturmuş fısıldar gibi dua okuyordu. Ezgi ve Hamit’te konuşmadan Pelin’le Hülya’ya eşlik ediordu. Ferit bir köşede dikilmiş sigarasını içiyordu. Herkes ilk silah sesinin nerede patlayacağını düşünüyordu. Bu sefer kimlerin öleceğini, bu geceden de sağ sıçıp çıkamayacaklarını. Otelin ışıkları kesildi. Birden bir gürültü koptu dışarıda. Kavga başlamıştı. Fakat silah sesleri yoktu. Hamit camdan başını uzattı. Panikle haykırdı; “Evleri yakıyorlar!”. Pelin büyüyen gözleriyle; “Demek bu yüzden işaretlemişler evleri.” dedi. Ezgi kimseye bir şey demeden fırladı evden. Ferit peşinden, onun peşinden de Hamit çıkmak istedi ama Hüseyin engel oldu. Ezgi soluk soluğa eritirken gideceği mesafeyi, elleri meşaleli adamları görünce durdu. Ellerini dizine yapıştırıp derin bir nefes aldı. Maskeli adamlardan bir kaçıyla gözgöze gelirken, sırtındaki elle irkildi. Ferit’ti bu. “Nereye gidiyorsun?” diye sordu. “Annemin evini de işaretlemişler.” dedi. Ezgi, eli meşaleli, yüzleri maskeli, kalpleri kilitli adamların arasından geçmek yerine ara sokağa saptı. Ferit, bu gece Ezgi’yi yalnız bırakmayacağına yemin etmişçesine peşinden gitti. Eve doğru hızla yaklaşırken yanan evlerin birinden fırlayan yanan bir adamı görünce durdular. Ezgi, ağzı açık seyretti adamın yanışını. Annesinin yerine koydu onu. Annesi de yanıyor muydu böyle? Tekrar hızla koşmaya başladı. Yardım çığlıkları geliyordu kulağına ama duymamacasına hızlı koşuyordu. Aklında sadece geç kalmamak vardı. Ölüm manzaralarını ve cehennemin ön gösterimini andıran mahalleyi geçip de annesinin evine vardığında yükselen alevleri gördü. “Artık çok geç” dedi Ferit. Alevlerden daha sıcak, daha yakıcı bakışlarıyla baktı Ferit’e Ezgi. O anda aklından mantıkla uyumlu bir düşünce akmıyordu. Fevri bir kararla evin içine koştu. Ferit tüm gece yaptığı eylemi tekrarlayarak peşinden gitti. Evin içi simsiyah dumanla kaplıydı. Gözlerini açmakta, nefes almakta zorlanıyorlardı. Bir yandan tutuşan yerlere değmeden geçme telaşı, bir yerden annesini bulabilme arzusu Ferit çok kısa bir süre sonra umudu kesip Ezgi’yi çıkarmak istedi. Ezgi ısrarla direndi. Alevler bir yerden ötekine sıçrıyor, yanan parçalar bütünden kopup yere düştükçe hareket noktalarını tıkıyordu. Alev içindeki büyük bir parça da tam kapıya yuvarlandı. Ferit, umudunu kaybetmek üzere de olsa Ezgi’yi bırakıp gitmek istemedi. Öksürük nöbetleri ikisini de teker teker esir alırken, Ezgi yine de öksürmediği kısacık anlarda “Anne” diye bağırmaya çalışıyordu. Ferit, biraz zor kullanarak da olsa Ezgi’yi çıkarmaya ikna etti. Kapıya yuvarlanan alevli parçaya baktılar. Öksürmekten Ferit’in başı iyice dönmeye başlamıştı. Son kuvvetiyle henüz tutuşmamış sandalyeyi alarak kapıyı açabildi. Kolundan tutup çekerek Ezgi’yi dışarıya çıkardı.

Dışarı çıkar çıkmaz yere yığıldılar.Üst üste öksürüyorlardı. Ezgi, yine de bir an evvel kalkıp annesini bulmak istiyordu. Gözlerini açabildiği kısacık anlarda eli meşaleli adamları gördü. Sanki içlerinden biri üzerlerine doğru geliyordu. Ama kapatıp açtığında gözlerini öyle bir şeyi görmedi. 1 5 dakika kadar yerde yattıktan sonra ikisi, Ezgi’nin omzuna dokundu annesi. Yangın çıkınca kocasıyla saklanmışlardı. Adamların tekrar geri gelmesinden korktukları için bir an evvel Ezgi’yi alıp götürdüer saklandıkları yere. Ferit de peşlerinden Ezgi’nin üvey babası telaşla sarıldı kızına. Ezgi öfkeyle itip annesine sarıldı. “Şimdi sırası mı kızım?” diye uyardı hemen annesi. “Bu herif olmasıydı, yanayacak mıydı evin?”. Tartışma uzayacak gibiydi ki, üvey babası başka bir yerine sığındı, bulundukları yerin. Ezgi annesine peşpeşe sorular sorup, pek çok da tanımlama yapıyordu. Ferit’se başından geçenleri düşünüyordu. Bir anlık bir kararla Ezgi’nin peşine takılmış, sonra her nasılsa olanlar oluvermişti. Şuan kendini iyi hissediyordu, bir an önce sabah olmasını istiyordu. Annesinin elini, yüzünü, kollarını, bacaklarını dikkatle kontrol ediyordu Aslı, üvey babasının dövme huyu da vardı çünkü. Dışarıda sosyalist, içeride -evin direği- modülüyle yaşayan enteresan bir adamdı çünkü. Ferit ona bakarken annesini anımsadı. Şuan yanında olsaydı annesi, is içinde kalmış alnını henüz daha silmeden öpmez miydi? Terlediğinde sırtına koyulan havluları, ateşi çıktığında alnınıa yayılan sirkeli bezleri düşündü. Annesi, şu an mutlaka yanında olmalıydı. İnsan burnunun dibinde oldu mu hayatının en önemli meseli, bilemiyor kıymetini. “Annem” dedi “Şuan yanımda olmalı.”. Ezgi’de annesi de hüzünle karşıladılar bu sitemi. Sonra ana-kız dertleşe dururken Ferit sızdı kaldı. Sabah olduğunda Ezgi annesinin koynunda, Ferit onların bir iki adım berisinde uyuyordu. Ezgi’nin üvey babası camdan dışarıyı süzüyor doğru zamanı kolluyordu. “Gittiler” diye bağırdı. Hepsi birden aynı anda açtılar gözlerini. “Köşede bıraktıkları gözcüleri de çekildi. Gittiler.” dedi üvey babası. “Biz ne olacağız?” diye sordu annesi Ezgi'nin. “Savaşacağız” dedi adam. Savaşmak, artık yorulmuştu annesi bu kelimeden. Çünkü ne ne için savaştığını biliyordu ne de savaşacak gücü kalmıştı. “Kalk anne gidelim.” dedi ezgi. Annesi Pınar, restleşmeye dönen kısa süreli bir kavga ettikten sonra kocasıyla, çıkıverdi sığınaktan kızıyla. Ferit de peşlerin den Yanmış evlerin, közlenmiş cesetlerin arasından geçtiler. Bazı evlerin hala dumanı tütüyordu. Umut, bu şehri çoktan terk etmişti. Kimsenin bir şeye inanacak, inandığını yaşatacak hali kalmamıştı. Kadınlar, savaşıp da onurlanacağını düşündüğü erkeklerinin bedelini yanarak ödemişlerdi. Çocuklarsa henüz bunun hesabını yapamıyorlardı. Yanan evler, yıkılan umutlar arasında hala savaşmak onurlu bir şey gibi gözüküyordu. Yanarak ölmek, gurur verici savaştan çekilmek utanç verciydi. İnsanoğlu, insan olalı böyle dangalaklık görmemişti. Otele vardıklarında pencere başlarında bekleyen otel ahalisinin meraklı gözleriyle karşılandılar. Herkes camlara dizilmiş, Ezgi’nin eve girişini seyrediyordu. Kapıdan ilk fırlayan hamit oldu. Eski karısıyla gözgöze geldi. “Hoşgeldin” dedi. “Hoşbulduk” dedi Pınar, samimi bir gülümsemeyle. 3. Bölümün sonu ENDER YILMAZ ATARAKSİYA ataraksiya.tumblr.com

Dışarı çıkar çıkmaz yere yığıldılar.Üst üste öksürüyorlardı. Ezgi, yine de bir an evvel kalkıp<br />

annesini bulmak istiyordu. Gözlerini açabildiği kısacık anlarda eli meşaleli adamları gördü. Sanki<br />

içlerinden biri üzerlerine doğru geliyordu. Ama kapatıp açtığında gözlerini öyle bir şeyi görmedi.<br />

1 5 dakika kadar yerde yattıktan sonra ikisi, Ezgi’nin omzuna dokundu annesi. Yangın çıkınca<br />

kocasıyla saklanmışlardı. Adamların tekrar geri gelmesinden korktukları için bir an evvel Ezgi’yi<br />

alıp götürdüer saklandıkları yere. Ferit de peşlerinden<br />

Ezgi’nin üvey babası telaşla sarıldı kızına. Ezgi öfkeyle itip annesine sarıldı. “Şimdi sırası mı<br />

kızım?” diye uyardı hemen annesi. “Bu herif olmasıydı, yanayacak mıydı evin?”. Tartışma<br />

uzayacak gibiydi ki, üvey babası başka bir yerine sığındı, bulundukları yerin. Ezgi annesine<br />

peşpeşe sorular sorup, pek çok da tanımlama yapıyordu. Ferit’se başından geçenleri<br />

düşünüyordu. Bir anlık bir kararla Ezgi’nin peşine takılmış, sonra her nasılsa olanlar oluvermişti.<br />

Şuan kendini iyi hissediyordu, bir an önce sabah olmasını istiyordu. Annesinin elini, yüzünü,<br />

kollarını, bacaklarını dikkatle kontrol ediyordu Aslı, üvey babasının dövme huyu da vardı çünkü.<br />

Dışarıda sosyalist, içeride -evin direği- modülüyle yaşayan enteresan bir adamdı çünkü. Ferit<br />

ona bakarken annesini anımsadı. Şuan yanında olsaydı annesi, is içinde kalmış alnını henüz<br />

daha silmeden öpmez miydi? Terlediğinde sırtına koyulan havluları, ateşi çıktığında alnınıa<br />

yayılan sirkeli bezleri düşündü. Annesi, şu an mutlaka yanında olmalıydı. İnsan burnunun<br />

dibinde oldu mu hayatının en önemli meseli, bilemiyor kıymetini. “Annem” dedi “Şuan yanımda<br />

olmalı.”. Ezgi’de annesi de hüzünle karşıladılar bu sitemi. Sonra ana-kız dertleşe dururken Ferit<br />

sızdı kaldı.<br />

Sabah olduğunda Ezgi annesinin koynunda, Ferit onların bir iki adım berisinde uyuyordu.<br />

Ezgi’nin üvey babası camdan dışarıyı süzüyor doğru zamanı kolluyordu. “Gittiler” diye bağırdı.<br />

Hepsi birden aynı anda açtılar gözlerini. “Köşede bıraktıkları gözcüleri de çekildi. Gittiler.” dedi<br />

üvey babası. “Biz ne olacağız?” diye sordu annesi Ezgi'nin. “Savaşacağız” dedi adam.<br />

Savaşmak, artık yorulmuştu annesi bu kelimeden. Çünkü ne ne için savaştığını biliyordu ne de<br />

savaşacak gücü kalmıştı. “Kalk anne gidelim.” dedi ezgi. Annesi Pınar, restleşmeye dönen kısa<br />

süreli bir kavga ettikten sonra kocasıyla, çıkıverdi sığınaktan kızıyla. Ferit de peşlerin den<br />

Yanmış evlerin, közlenmiş cesetlerin arasından geçtiler. Bazı evlerin hala dumanı tütüyordu.<br />

Umut, bu şehri çoktan terk etmişti. Kimsenin bir şeye inanacak, inandığını yaşatacak hali<br />

kalmamıştı. Kadınlar, savaşıp da onurlanacağını düşündüğü erkeklerinin bedelini yanarak<br />

ödemişlerdi. Çocuklarsa henüz bunun hesabını yapamıyorlardı. Yanan evler, yıkılan umutlar<br />

arasında hala savaşmak onurlu bir şey gibi gözüküyordu. Yanarak ölmek, gurur verici savaştan<br />

çekilmek utanç verciydi. İnsanoğlu, insan olalı böyle dangalaklık görmemişti.<br />

Otele vardıklarında pencere başlarında bekleyen otel ahalisinin meraklı gözleriyle<br />

karşılandılar. Herkes camlara dizilmiş, Ezgi’nin eve girişini seyrediyordu. Kapıdan ilk fırlayan<br />

hamit oldu. Eski karısıyla gözgöze geldi. “Hoşgeldin” dedi. “Hoşbulduk” dedi Pınar, samimi bir<br />

gülümsemeyle.<br />

3. Bölümün sonu<br />

ENDER YILMAZ<br />

ATARAKSİYA<br />

ataraksiya.tumblr.com

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!