09.05.2014 Views

78.Sayı (2009/3) - Orman ve Su İşleri Bakanlığı

78.Sayı (2009/3) - Orman ve Su İşleri Bakanlığı

78.Sayı (2009/3) - Orman ve Su İşleri Bakanlığı

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

yayın dünyası<br />

<strong>Orman</strong> <strong>ve</strong> Biyolojik<br />

Çeşitlilik<br />

Doğadan faydalanırken doğayı gözetme son zamanlarda üstünde<br />

sıklıkla durulan bir konu olmuştur. Dünyamızda var<br />

olan ekosistemlerin %80’nin bozulmuş olması da bu durumun<br />

önemini gösterir niteliktedir. Kitabın genelinde söz edilen korumacı<br />

yaklaşımla yararlanılabilirlik bir arada olma gayesidir.<br />

<strong>Orman</strong>cılık sektöründe bu korumacı yaklaşım önde gelen önceliklerindendir.<br />

Kitap orman amenajmanının kısa bir tarihçesinden sonra biyolojik<br />

çeşitlilik <strong>ve</strong> orman ekosistemlerinde önemiyle beraber biyolojik<br />

çeşitlilik izleme <strong>ve</strong> Türkiye ormanlarında yaban hayatı<br />

bölümleriyle son bulmuştur. Korumanın ormancılık alanında<br />

daha fazla yer bulmasının yararlı olacağı düşünülerek orman<br />

planlanması <strong>ve</strong> yönetiminde yardımcı bir kaynak oluşturulmaya<br />

çalışılmıştır.<br />

Doğa Koruma Merkezi


Prof. Dr.<br />

Hasan Z. SARIKAYA<br />

Müsteşar<br />

Değerli Okuyucularımız,<br />

Ülkemizin her geçen gün yükselen refah düzeyi <strong>ve</strong><br />

buna bağlı olarak toplumun daha ileri hayat standardı<br />

beklentisi artarak devam etmektedir. Bu süreçteki<br />

öncelikler sıralamasında çevresel kalite sorgulamasının<br />

hep ön plana çıkması çok olumlu bir gelişmedir.<br />

Esasen bir toplumun öncelikler hiyerarşi içinde çevresel<br />

kalite arayışının öne çıkması ise bir gelişmişlik<br />

göstergesidir.<br />

Bu da toplumda gelişmişlik düzeyi ile<br />

daha sağlıklı bir çevrede yaşama arzusunun<br />

doğru orantılı olduğunu ortaya<br />

koymaktadır. Esasen çevresel değerler<br />

üzerindeki en büyük tehdit de yoksulluktur.<br />

Özellikle kırsal kesimde yoksullukla mücadele<br />

araçları da birer çevre koruma unsurudur.<br />

Günlük hayatta çevre konu edildiğinde hemen aklımıza<br />

kirlilik, bunun nedeni olan atıklar, buna bağlı<br />

olarak yaşanan su-toprak <strong>ve</strong> deniz kirliliği ile atmosfere<br />

<strong>ve</strong>rilen kirleticiler gelir.<br />

Bakanlık olarak bu problemlerin çözümü için var gücümüzle<br />

çalışıyoruz. Sayın Bakanımızın dediği gibi;<br />

Ülkemizi; berrak akarsuları, temiz toprağı <strong>ve</strong> havası,<br />

masmavi deniz <strong>ve</strong> gölleri, zengin bitki <strong>ve</strong> hayvan türlerine<br />

sahip ormanları <strong>ve</strong> tabii güzellikleri ile sağlıklı<br />

bir çevrede yaşıyor olmanın huzurunu duyan, yüzü<br />

gülen mutlu insanların yaşadığı diyara dönüştürmek<br />

için şevk <strong>ve</strong> heyecanla çalışıyoruz.<br />

<strong>2009</strong> yılı sonu itibariyle, 3225 belediyenin 611 tanesini<br />

kapsayan 42 katı atık düzenli depolama tesisine<br />

ulaştık İnşaa halinde: 32, Plan-proje safhasında: 40<br />

tesisle ilgili çalışmalarımız da devam etmektedir.<br />

2012 yılına kadar bu tesisler de işletmeye alınarak<br />

57 milyon nüfusa katı atık düzenli depolama hizmeti<br />

<strong>ve</strong>rilecektir.<br />

Onaylanan Ambalaj Atıkları Yönetim Planı<br />

sayısı 108 iken bu sayı <strong>2009</strong> yılında 212’ye<br />

ulaşmıştır. Planı onaylanan bu belediyelerin<br />

toplam nüfusları 22.928.000 kişidir. Ambalaj<br />

atıkları konusunda ekonomik işletme sayısı<br />

<strong>2009</strong> yılı itibari ile 6500 işletmeye, Toplama ayırma<br />

tesislerin sayısı ise 175’e yükseltilmiştir.<br />

Tıbbi Atıklar 8 belediyede düzenli depolanarak bertaraf<br />

edilmekte, 16 belediyede ise sterilize edilmektedir.<br />

Bunlarla ilgili olarak dergimizin bu sayısında; hem<br />

sayın Bakanımızın açıklamalarından hem de diğer<br />

haberlerimizden detaylı bilgi edinme imkanını bulacaksınız.<br />

Bu <strong>ve</strong>sile ile yeni yılınızı tebrik ediyor, sağlıklı nice<br />

yıllar diliyorum.<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı<br />

Adına Sahibi <strong>ve</strong><br />

Genel Yayın Yönetmeni<br />

Prof. Dr.<br />

Hasan Z. SARIKAYA<br />

Müsteşar<br />

Yayın Koordinatörü<br />

Mustafa ARI<br />

Eğitim <strong>ve</strong> Yayın Dairesi Başkanı<br />

Yazı İşleri Müdürü<br />

Aycan SARGIN<br />

Haber Müdürü<br />

Sinan DELİDUMAN<br />

Şube Müdürü<br />

Redaksiyon<br />

Semih ŞEYDA<br />

İ. Ethem AVŞAR<br />

M. Tamer ÇOBANOĞLU<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı<br />

Eğitim <strong>ve</strong> Yayın Dairesi<br />

Başkanlığınca<br />

Hazırlanmıştır.<br />

Yönetim Yeri <strong>ve</strong><br />

Yazışma Adresi<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı<br />

Eğitim <strong>ve</strong> Yayın Dairesi<br />

Başkanlığı<br />

Söğütözü Cad. No:14/E Kat:3<br />

Beştepe - ANKARA<br />

Tel: (0312) 207 51 91-92<br />

www.eyd.cevreorman.gov.tr<br />

e-posta: eyd@cevreorman.gov.tr<br />

Grafik Tasarım - Baskı<br />

Başak Matbaacılık <strong>ve</strong> Tan. Hiz. Ltd. Şti.<br />

T: (0312) 397 16 17<br />

www.basakmatbaa.com<br />

e-mail:basaktanitim@gmail.com<br />

Grafik Tasarım:<br />

Önder ŞAHİN<br />

Baskı Tarihi:<br />

Aralık <strong>2009</strong><br />

ISSN: 1302-0145<br />

Kapak Resmi : Karataş Gölü - Ersan Berberoğlu<br />

Dergide yer alan yazılardan doğacak her türlü sorumluluk yazı sahiplerine aittir.


İçindekiler<br />

3<br />

4<br />

6<br />

12<br />

14<br />

15<br />

16<br />

18<br />

20<br />

23<br />

24<br />

27<br />

30<br />

34<br />

44<br />

46<br />

52<br />

55<br />

58<br />

60<br />

62<br />

64<br />

Ağaçlandırma <strong>ve</strong> Erozyon Kontrolü Seferberliği Tüm Hızıyla<br />

Devam Ediyor<br />

DSİ’nin 55. Kuruluş Yılında 55 Tesis<br />

Türkiye’den Haberler<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı 2010 Yılı Bütçesi TBMM<br />

Genel Kurulu’nda Kabul Edildi<br />

Hava Tahmin Çalışma Grubu 14.Genel Kurul Toplantısı<br />

Çevre Faslı<br />

AB Katılım Müzakerelerinde Çevre Faslı Açıldı<br />

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçe<strong>ve</strong> Sözleşmesi<br />

15.Taraflar Konferansı<br />

Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi<br />

Deniz Kaplumbağaları<br />

Bakanlar Konferansı Süreci<br />

Alageyik<br />

Akdeniz Adaları <strong>ve</strong> Biyoçeşitliliği<br />

Çevre İzinleri Üzerine Değerlendirmeler<br />

Foklar Kızılötesi Takipte<br />

Çevre Denetimi Yönetmeliği<br />

Türkiye’de <strong>Orman</strong> Ağacı Fidanı Üretimi<br />

Akümülatör <strong>ve</strong> Geri Kazanım<br />

Impel Çevre Mevzuatının Uygulanması<br />

Türkiye İçin Çalışıyoruz<br />

Eğitim <strong>ve</strong> Yayın Dünyası & Okuyucu Köşesi<br />

Bulmaca<br />

28<br />

Genetiği Değiştirilmiş<br />

Organizmalar<br />

38<br />

Saz Horozu<br />

42<br />

Evimizdeki Tehlikeli<br />

Atıklar<br />

48<br />

Gürültü


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

Ağaçlandırma <strong>ve</strong> Erozyon<br />

Kontrolü Seferberliği<br />

Tüm Hızıyla<br />

Devam Ediyor<br />

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül:<br />

“İnsanlık, iklimlerin nasıl değiştiğinin, kuraklığın nasıl olduğunun,<br />

sellerin nasıl büyük zararlar <strong>ve</strong>rdiğinin farkında değil.”<br />

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün himayesinde Kayseri’de<br />

başlatılan ‘’Ağaçlandırma <strong>ve</strong> Erozyon Kontrolü Seferberliği’’nin<br />

2. Etap merasimine, Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr. Veysel<br />

Eroğlu, Enerji <strong>ve</strong> Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Kayseri<br />

Valisi Mevlüt Bilici, Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki,<br />

Millet<strong>ve</strong>killeri <strong>ve</strong> da<strong>ve</strong>tliler iştirak etti.<br />

Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı seçilmesinden bu yana çevre<br />

konusuyla alakalı bütün faaliyetleri yakından takip ettiğini<br />

kaydederek, bu alandaki faaliyetlerin çoğuna katıldığını ya da<br />

himayesine aldığını belirterek, Türkiye Florası Kampanyasını<br />

himayesine almasını örnek gösterdi.<br />

Dünyanın iklim değişikliğinden kaynaklanan çevre tehdidiyle<br />

karşı karşıya olduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı<br />

Gül, ‘’İnsanlık, iklimlerin nasıl değiştiğinin, kuraklığın nasıl<br />

olduğunun, sellerin nasıl büyük zararlar <strong>ve</strong>rdiğinin farkında değil.<br />

Giderek bu tehlikenin boyutu büyüyor. Özellikle kuraklık,<br />

önümüzdeki yıllarda belki milyonlarca insanın hayatına mal<br />

olacak’’ dedi.<br />

‘’Bu çalışmalarımız, yeşil yarınlar için yürüttüğümüz Cumhuriyet<br />

tarihinin en büyük ağaçlandırma <strong>ve</strong> erozyon kontrolü<br />

seferberliğidir’’ diyen Bakan Eroğlu, şunları kaydetti:<br />

“5 yılda yaklaşık Trakya büyüklüğünde sahada ağaçlandırma,<br />

erozyon kontrolü <strong>ve</strong> bozuk alanların iyileştirilmesi faaliyetleri<br />

yapılarak 2 milyar 300 milyon adet fidanın toprakla buluşturulacak.<br />

Eylem planına göre koyduğumuz hedefimiz, 420<br />

bin hektarlık alanı ağaçlandırmaktı. Ancak biz 463 bin hektarlık<br />

alanı ağaçlandırarak hedefi aştık’’<br />

Bakan Eroğlu, yeni ormanlık alanların oluşturulması ya da<br />

bozuk orman alanlarının ıslahı çalışmalarının yanı sıra 6 bin 79<br />

okul bahçesinin, 2 bin 190 adet ibadethane <strong>ve</strong> mezarlığın, 470<br />

adet hastane <strong>ve</strong> sağlık ocağı bahçesinin, 540 kilometre karayolu<br />

ile 403 kilometre yolun ağaçlandırılmasının da gerçekleştirilğini<br />

kaydetti.<br />

Cumhurbaşkanı Gül, dünya ülkelerinin bu durumun önünü<br />

almak maksadıyla harekete geçtiğini, Türkiye’nin de üstüne<br />

düşeni en iyi şekilde yapma azminde olduğunu, ‘’Kyoto<br />

Protokolü’’nü imzalayarak da birçok ileri faaliyetlere adım atma<br />

kararı aldığını vurguladı.<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Kayseri’de<br />

başlatılan ‘’Ağaçlandırma <strong>ve</strong> Erozyon Kontrolü Seferberliği’’nin<br />

2’nci Etap merasimde yaptığı konuşmada, Bakanlığına bağlı<br />

<strong>Orman</strong> Genel Müdürlüğü ile Ağaçlandırma <strong>ve</strong> Erozyon Kontrol<br />

Genel Müdürlüğünün hazırladığı 5 ayrı projenin hayata geçirileceğini<br />

bildirdi.<br />

3


DSİ’nin<br />

. Kuruluş Yılında<br />

Tesis<br />

Devlet <strong>Su</strong> İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğünün<br />

55. yıl kutlamaları<br />

münasebetiyle 55 tesisin ortak<br />

açılış merasimi Başbakan Recep Tayyip<br />

ERDOĞAN’ın iştirakleriyle Haliç Kongre<br />

Merkezi’nde gerçekleştirildi.<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof.<br />

Dr.Veysel EROĞLU, merasimde yaptığı<br />

konuşmada, DSİ’nin çok büyük hizmetler<br />

yaptığını, barajlardan, göletlere, hidroelektrik<br />

santrallere, yüzlerce tesisi hizmete<br />

sunduğunu hatırlattı.<br />

Kurumun bir dönem genel müdürlüğünü<br />

yapmanın gururunu yaşadığını ifade<br />

eden Eroğlu, görev yaptığı dönemde 2<br />

katrilyonluk bir bütçe olduğunu, mevcut<br />

projelerin ortalama tamamlanma süresinin<br />

ise 41 yıl olarak öngörüldüğünü belirtti.<br />

Bakan EROĞLU, Başbakan Recep<br />

Tayyip ERDOĞAN’ın destekleriyle yeniden<br />

bir stratejik planlama gerçekleştirildiğini<br />

<strong>ve</strong> bütün bu açılışların yapılmaya<br />

başlandığını kaydederek, ‘’Biz DSİ’de<br />

3.2 katrilyon yani 3.2 milyar TL tasarruf<br />

gerçekleştirdik. 617 adet tesisi tamamlamış<br />

bulunuyoruz. Geçmiş hükümetler<br />

döneminde, son koalisyon ortaklığında<br />

sadece 9 tesis açılabilmişti. İlk defa temel<br />

atıldığı zaman açılış tarihini <strong>ve</strong> saatini <strong>ve</strong>ren<br />

başbakanımızla 20’şer 20’şer, 50’şer<br />

50’şer açılış yapıyoruz’’ diye konuştu.<br />

7 yılda 160 adet baraj <strong>ve</strong> gölet, 170<br />

sulama tesisinin gerçekleştirildiğini, böylece<br />

Türkiye’nin yılda 3 milyar metreküp<br />

su üretir hale geldiğini ifade eden EROĞ-<br />

LU, bugün itibariyle 834 bin 344 hektar<br />

alanın modern sulama tesisleriyle sulandığını<br />

bildirdi.<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı EROĞLU,<br />

‘’Yaptıklarımız, barajla <strong>ve</strong> göletle sınırlı<br />

değil. Bu yıl Kyoto Protokolü’ne taraf<br />

olduk. AB’ye katılım müzakerelerinde<br />

çevre faslı en zor açılan fasıldır. Biz çevre<br />

faslını da bu hafta başında açtık’’ dedi.<br />

Şu anda İstanbul’a Avrupa standartları<br />

üzerinde su <strong>ve</strong>rildiğini, sadece Antalya’da<br />

mavi bayraklı plaj sayısının 300’ün üzerine<br />

çıkarak ilk 3’e girildiğini vurgulayan<br />

EROĞLU,<br />

116 noktada hava<br />

kirliği otomatik ölçüm yerleri bulunduğunu<br />

söyledi.<br />

EROĞLU, milli park sayısının 33’ten<br />

41’e yükseldiğini, her ile tabiat parkı<br />

kurulduğunu <strong>ve</strong> 69 adet kent ormanı<br />

oluşturulduğunu dile getirerek, 491 bin<br />

hektarlık alanda ağaçlandırma <strong>ve</strong> bozuk<br />

ormanların ıslahı çalışmalarının tamamlandığını<br />

kaydetti.<br />

Bakan EROĞLU, “Güzel bir<br />

Türkiye’yi gelecek nesillere bırakmak<br />

için her türlü hazırlığı yapıyoruz. Her yıl<br />

4 milyar kilovat saatlik bir enerji üretecek<br />

bu tesislerle, 100 bin hektarlık bir alan<br />

sulanacak. 7 milyar TL toplam maliyeti.<br />

Hayırlı olmasını diliyorum’’ dedi.<br />

Programda konuşan Başbakan Recep<br />

Tayyip ERDOĞAN okullardan, hastanelerden,<br />

yollardan su <strong>ve</strong> enerji tesislerine,<br />

başladıkları bütün projeleri bitirdiklerine<br />

dikkati çekerek, geride kalan 7 sene<br />

içinde bir başarı öyküsüne, milletle el ele<br />

yürütülen büyük başarı hareketine imza<br />

attıklarını söyledi.<br />

Yaşanan küresel krize rağmen hala<br />

açılışları aynı şekilde gerçekleştirdiklerini<br />

belirten ERDOĞAN, ‘’ 7 yıl önce<br />

geldiğimizde sadece DSİ Genel Müdürlüğünün<br />

1402 adet projesini ihale edilmiş<br />

kucağımızda bulduk. Bunun toplam<br />

yatırım maliyeti 54 katrilyondu. İhaleleri<br />

yapılmış, ama büyük kısmına kazma dahi<br />

vurulmamıştı’’ diye konuştu.<br />

<strong>Su</strong>lamanın bütün ülkenin tamamı için<br />

büyük ihtiyaç olduğuna vurgu yapan ER-<br />

DOĞAN, ülkenin bütün topraklarını bir<br />

uçtan bir uca suyla donatacaklarını, ‘’su<br />

akar Türk bakar’’ dönemini kapatıp ‘’su<br />

akar Türk yapar’’ dönemi yaptıklarını belirtti.<br />

Türkiye’nin sanıldığının aksine su<br />

zengini olmadığını söyleyen Başbakan<br />

ERDOĞAN, içme sularının kullanma<br />

suyu olarak park <strong>ve</strong> bahçe gibi yerlerde<br />

harcanmaması için biyolojik arıtma tesisleri<br />

yaptıklarını ifade etti.<br />

ERDOĞAN, baraj <strong>ve</strong> göletlerde artık<br />

açık kanalet sistemine son <strong>ve</strong>rerek, kapalı<br />

sisteme geçeceklerini, yoksa buharlaşma<br />

<strong>ve</strong> kaçaklarla baş edilemeyeceğini anlatarak,<br />

tüm çalışmaları <strong>ve</strong>rim ekonomisine<br />

çevireceklerini dile getirdi.<br />

Ülke olarak bütün su kaynaklarından<br />

son damlasına kadar yararlanmak<br />

gerektiğini ifade eden Başbakan Recep<br />

Tayyip ERDOĞAN, GAP <strong>ve</strong> KOP projelerine<br />

atıfta bulunarak 2013’e kadar<br />

bu projenin etkilediği alanlara rahmet <strong>ve</strong><br />

bereket yağacağını kaydetti. ERDOĞAN,<br />

Güneydoğu’nun makus talihini yenecek<br />

adımlar attıklarını dile getirerek, buralara<br />

yapılacak çalışmalarda ülkenin kendi<br />

öz kaynaklarının kullanacağını söyledi.<br />

Akarsulara gerdanlıklar takıp suyu enerjiye<br />

çevirdiklerini belirten Başbakan ER-<br />

DOĞAN, Türkiye’nin sınırsız petrol rezervi<br />

<strong>ve</strong> altın madeni olmadığını bunların<br />

yerine öz gü<strong>ve</strong>ni, tarihi, kültürü <strong>ve</strong> sorun<br />

çözme yeteneği bulunduğunu kaydetti.<br />

Konuşmaların ardından Başbakan<br />

ERDOĞAN, bütün tesislerin açılışını<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr. Veysel<br />

EROĞLU, Devlet Bakanı <strong>ve</strong> Başbakan<br />

Yardımcısı Hayati YAZICI, Tarım <strong>ve</strong> Köyişleri<br />

Bakanı Mehdi EKER, İstanbul Valisi<br />

Muammer GÜLER, İstanbul Büyükşehir<br />

Belediye Başkanı Kadir TOPBAŞ,<br />

Korkut ÖZAL <strong>ve</strong> DSİ Genel Müdürü<br />

Haydar KOÇAKER’in de iştirakleriyle<br />

gerçekleştirdi.<br />

4


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

Ermenek Barajı<br />

Türkiye’nin en yüksek inşaat tekniği <strong>ve</strong> çevreye uyumu ile tabiat harikası<br />

Ermenek Barajı hizmete alındı.<br />

Barajın yüksekliği tabii zeminden<br />

210 metre, temelden ise 218<br />

metredir. Bu baraj, aynı zamanda<br />

yine yükseklik itibarı ile Avrupa’nın<br />

6’ncı, Dünyanın 21’nci yüksek barajı<br />

olma derecesini almıştır.<br />

Ermenek Barajı, yüzey alanı olarak<br />

sınıflandırmada da Türkiye’nin 2’nci<br />

büyük barajı olma vasfını kazanmıştır.<br />

Temelden 218 metre yükseklikteki baraj<br />

gövdesi, genişliği tepede 150 metreden az<br />

olan, tabanında ise yer yer 5 metreye kadar<br />

düşen son derece dar bir vadide inşa<br />

edilmiştir.<br />

Gövde tipi, çift eğrilikli ince beton<br />

kemer olup, gövde hacmi 302.500<br />

m3’tür. Enjeksiyon için 26.000 metre delgi<br />

yapılarak 71.569 m3 enjeksiyon şerbeti<br />

kullanılmıştır. Temelden enjeksiyon<br />

derinliği ise maksimum 255 metredir.<br />

Gövde yüksekliği itibarı ile<br />

Türkiye’nin en yüksek barajı olma özelliğine<br />

sahip Ermenek Barajı, DSİ Genel<br />

Müdürlüğü’nün 55’nci kuruluş yıl<br />

dönümü münasebetiyle; 27 Aralık tarihinde<br />

İstanbul Haliç Kongre <strong>ve</strong> Kültür<br />

Merkezi’nde düzenlenen toplu merasimle,<br />

Sayın Başbakanımız Recep Tayyip<br />

ERDOĞAN tarafından açılmıştır.<br />

ERMENEK 55.YIL BARAJI VE HES<br />

KONUMU<br />

Bu muhteşem baraj, Karaman ili hudutları<br />

içerisinde, Göksu nehrinin bir<br />

kolu olan Ermenek çayı üzerinde, Ermenek<br />

ilçesine 15 km uzaklıktadır.<br />

ERMENEK 55.YIL BARAJI VE HES<br />

YILDA 1.187 MİLYAR kWh ENERJİ<br />

ÜRETECEK<br />

Ermenek Barajı, enerji temin maksadı<br />

ile yapılmıştır. Kurulu gücü 309 MW<br />

olup, yıllık enerji üretimi 1.187 GWh’tır.<br />

Yani yılda takriben 1.2 Milyar kWh elektrik<br />

üretecektir.<br />

Bu baraj aynı zamanda mansabında<br />

bulunan Gezende Barajının regülasyonunu<br />

da yaparak Gezende Barajındaki enerji<br />

üretimini de artıracaktır.<br />

EN ÇEVRECİ BARAJ<br />

Ermenek Barajından üretilen yenilenebilir<br />

temiz enerji fosil yakıtlarından<br />

karşılansaydı ortaya çıkaracağı CO2<br />

gazı;<br />

Linyit : 1.540.000 ton CO2/yıl<br />

Fuiloil : 783.000 ton CO2 / yıl<br />

Doğalgaz : 480.000 ton CO2/ yıl<br />

Sera Gazı tabiata salınmış olacaktı.<br />

55.YIL ERMENEK BARAJI VE HES<br />

Ermenek Barajı <strong>ve</strong> HES, Ermenek<br />

Konsorsiyumu tarafından yapılmıştır.<br />

Ermenek Barajı <strong>ve</strong> HES ‘in temeli, 11<br />

Mayıs 2002 tarihinde atılmış <strong>ve</strong> 5 Temmuz<br />

2002 tarihinde yer teslimi yapılarak<br />

işe başlanmıştır.<br />

Toplam uzunluğu 1750 m olan derivasyon<br />

tünellerinin yapımına ise 2003 yılında<br />

başlanarak, 11 Kasım 2004 yılında<br />

derivasyon sağlanmıştır.<br />

25 Ocak 2008 tarihinde başlanılan baraj<br />

gövde betonu, 25 Ekim <strong>2009</strong> tarihinde<br />

tamamlanmıştır.<br />

Barajda 10 Ağustos <strong>2009</strong> tarihinde su<br />

tutulmaya başlanmıştır.<br />

Ermenek HES 2x151.2 MW, Erik<br />

HES 2x3.24 MW olup yıllık enerji üretimi<br />

1187 GWh’dır. Ermenek<br />

Barajı <strong>ve</strong> HES <strong>ve</strong> Erik HES’in elektromekanik<br />

teçhizat işi ana montajı 31 Aralık<br />

<strong>2009</strong> tarihi itibarıyla tamamlanmıştır.<br />

Erik Derivasyonu <strong>ve</strong> HES, yaklaşık<br />

2,5 m3/s sabit debiye sahip Erik kaynağının<br />

<strong>ve</strong> yağışlı mevsimde dereden gelen<br />

suların enerji maksatlı değerlendirilmesi<br />

için inşa edilmiştir.<br />

<strong>Su</strong> seviyesinin minimum kota gelmesini<br />

müteakiben santralde ıslak testlerin<br />

de yapılarak ünitelerin 2011 Temmuzunda<br />

ticari işletmeye alınması planlanmaktadır.<br />

Muhteşem sanat harikası baraj, 7 yıl<br />

gibi kısa sürede tamamlanmıştır.<br />

Barajın ihale bedeli takriben 540 milyon<br />

EURO olup, kredi ile yapılmıştır.<br />

Keşif artışı olmadan tamamlanmıştır.<br />

5


Türkiye’den Haberler<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong><br />

Bakanlığı İl Müdürleri<br />

Toplantısı<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> İl Müdürleri<br />

Toplantısı Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı<br />

Prof.Dr. Veysel EROĞLU’nun<br />

katılımlarıyla 02 Kasım-06 Kasım<br />

<strong>2009</strong> tarihleri arasında Ankara’da<br />

gerçekleştirildi.<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof.Dr.<br />

Veysel EROĞLU, 81 İlden Ankara’ya<br />

gelen İl Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Müdürlerine<br />

hitaben yaptığı konuşmada “Bakanlık<br />

olarak merkez <strong>ve</strong> taşra teşkilatımızla<br />

el ele <strong>ve</strong>rerek daha temiz, daha yeşil<br />

<strong>ve</strong> yaşanılabilir Türkiye’yi hep birlikte<br />

çok çalışarak oluşturacağız” dedi.<br />

“Web Tabanlı <strong>Orman</strong><br />

Yangın Yönetim<br />

Sistemi” (e-devlet)<br />

Dalında Birincilik<br />

Ödülü Kazandı…<br />

Bakanlığımız <strong>Orman</strong> Genel<br />

Müdürlüğü’nün “Web Tabanlı <strong>Orman</strong><br />

Yangın Yönetim Sistemi”, Bilişim<br />

Yıldızları e-Dönüşüm Yarışmasında<br />

e-tr (e-devlet) dalında birincilik ödülü<br />

almaya hak kazandı.<br />

Örnek çözümleri iş dünyasıyla<br />

tanıştırmayı <strong>ve</strong> e-dönüşüme<br />

olan ilginin artmasını sağlamayı<br />

hedefleyen, Bilişim Yıldızları<br />

e-Dönüşüm Yarışması, 13 kişiden<br />

oluşan Danışma Kurulu ile<br />

konusunda uzman <strong>ve</strong> tecrübeli 30<br />

kişiden oluşan Jüri Kurulu’nun<br />

önderliğinde gerçekleştirildi. Jüri<br />

değerlendirmesinin yanı sıra, halk<br />

oylamasının da değerlendirmeye<br />

alındığı Bilişim Yıldızları e-Dönüşüm<br />

Yarışması’nda <strong>Orman</strong> Genel<br />

Müdürlüğü, “Web Tabanlı <strong>Orman</strong><br />

Yangın Yönetim Sistemi” ile e-tr<br />

(e-devlet) dalında birincilik ödülüne<br />

layık görüldü.<br />

Yangına daha etkin <strong>ve</strong> kısa<br />

sürede müdahale etmek, gerekli<br />

organizasyonu sağlamak maksadıyla<br />

GIS tabanlı olarak kurulan, mevcut<br />

yolların, su kaynaklarının <strong>ve</strong> orman<br />

durumunun işlendiği Yangın Yönetim<br />

Sistemi ile tüm hava <strong>ve</strong> yer araçları<br />

genel müdürlük <strong>ve</strong> yangına hassas<br />

bölge müdürlüklerince izlenmektedir.<br />

Bu şekilde yangında görevli bütün<br />

hava <strong>ve</strong> yer araçları yakından<br />

takip edilerek müdahale süreleri<br />

kısaltılmakta <strong>ve</strong> araç kullanımından<br />

önemli tasarruf sağlanmaktadır.<br />

Birincilik ödülü, 18 Kasım <strong>2009</strong><br />

Çarşamba günü düzenlenen ödül<br />

merasiminde <strong>Orman</strong> Genel Müdür<br />

Yardımcısı İsmail Belen tarafından<br />

alındı.<br />

TBMM 90. Yıl <strong>Orman</strong>ı<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr.<br />

Veysel Eroğlu <strong>ve</strong> TBMM Başkanı<br />

Mehmet Ali Şahin Gölbaşı’nda<br />

oluşturulan, ‘’TBMM 90. Yıl <strong>Orman</strong>ı’’<br />

Fidan Dikim Merasimi’ne iştirak etti.<br />

Konuşmasında, TBMM’nin<br />

kuruluşundan bugüne kadar 11 bin<br />

731 millet<strong>ve</strong>kilinin vazife gördüğünü<br />

belirten Bakan Eroğlu, alana bütün<br />

millet<strong>ve</strong>killeri adına fidan dikildiğini<br />

söyledi.<br />

Ankara’da dünyaya gelen her bebek<br />

için bir fidan dikildiğini de hatırlatan<br />

Eroğlu; ‘’AOÇ’de her doğan bebek<br />

için mutlaka bir fidan dikeceğiz. Bu<br />

fidanlar, bebeklerle birlikte büyüyecek.<br />

‘Bebek <strong>Orman</strong>ı’ uygulamasını bütün<br />

Türkiye’ye yayacağız. Bunu özellikle<br />

vurgulamak istiyorum. Geçmişte,<br />

bizden önce yılda 117 milyon fidan<br />

üretiliyordu ama şu anda biz 400<br />

milyonu aştık. Hedefimiz yılda 500<br />

milyon fidan üretmek”dedi<br />

TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin<br />

konuşmasında, ağaçlandırma<br />

seferberliğinin ne kadar önemli <strong>ve</strong> ülke<br />

için hayati olduğunu yurt gezilerine<br />

çıktığında çok daha iyi gördüğünü<br />

kaydetti.<br />

Seyahatlerini bazen karayoluyla<br />

bazen de hava yoluyla yaptığını<br />

anlatan Şahin, uçaktan kentlerin<br />

etrafını incelediğini, özellikle İç<br />

Anadolu’ya baktığında kendisinde<br />

ağaçlandırma kampanyalarının daha da<br />

hızlandırılması kanaatinin oluştuğunu<br />

belirtti.<br />

TBMM Başkanı Şahin, ‘’Ülkemizde<br />

telaffuz edilen rakamların üzerinde<br />

ağaç dikme kampanyalarının<br />

artırılması hatta sadece Çevre <strong>ve</strong><br />

<strong>Orman</strong> Bakanlığı, <strong>Orman</strong> Genel<br />

Müdürlüğünün değil, diğer kamu<br />

kuruluşlarının da bu seferberlik<br />

içerisine dahil edilmesi gerektiğini<br />

düşünüyorum’’ diye konuştu.<br />

Hatıra ormanının adını Çevre <strong>ve</strong><br />

<strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr. Veysel<br />

Eroğlu’nun kendisini merasime<br />

da<strong>ve</strong>ti sırasında kararlaştırdıklarını<br />

belirten Şahin; ‘’Tabii TBMM<br />

sadece Ankara’nın meclisi değil,<br />

81 vilayetimizin meclisi. Benim bir<br />

6


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

^<br />

önerim var, ‘90. Yıl Hatıra <strong>Orman</strong>ı’nı<br />

81 vilayetimize yaygınlaştıralım.<br />

O bakımından yaptığınız işin son<br />

derece önemli olduğunu düşünüyorum.<br />

Bu kampanyanız AB sürecinde çevre<br />

faslının açılmasını da kolaylaştırdı.<br />

Bu faslın açılmasında bakanlığımızın<br />

<strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Genel Müdürlüğümüzün<br />

çok büyük payı var. O bakımdan<br />

tebrik ediyorum. Bu kampanyaya<br />

ben de yürekten destek <strong>ve</strong>riyorum.<br />

Millet<strong>ve</strong>kili arkadaşlarım yoğun destek<br />

<strong>ve</strong>riyorlar. En büyük destekçinizim’’<br />

dedi.<br />

Konuşmaların ardından, TBMM<br />

Başkanı Mehmet Ali Şahin, Çevre<br />

<strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr. Veysel<br />

Eroğlu ile kendi fidanını dikti. Şahin<br />

<strong>ve</strong> Eroğlu, daha sonra Büyük Önder<br />

Atatürk adına dikilen fidana can suyu<br />

<strong>ve</strong>rdi.<br />

75 Adet Hidroelektrik<br />

Santralin Temeli Atıldı<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof.<br />

Dr. Veysel Eroğlu, DSİ Genel<br />

Müdürlüğünde 24.11.<strong>2009</strong> tarihinde<br />

düzenlenen, çeşitli illerdeki 75 adet<br />

hidroelektrik santralin (HES) temel<br />

atma merasimine iştirak etti.<br />

Merasimde konuşan Eroğlu, temeli<br />

atılacak 75 adet HES’in “dev yatırım’’<br />

olduğunu ifade ederek, “2 milyar<br />

dolarlık yatırım, yaklaşık 3 milyar TL.<br />

Dile kolay, nereden nereye...’’ dedi.<br />

Hükümetin çalışmaları hakkında görsel<br />

materyaller eşliğinde bilgi <strong>ve</strong>ren Bakan<br />

Eroğlu, ekonomi, eğitim, ulaşım,<br />

turizm, enerji, tarım <strong>ve</strong> hayvancılık<br />

alanlarında yapılan çalışmaları anlattı.<br />

“Biraz izan <strong>ve</strong> insaf sahibi<br />

olmalarını bekliyoruz’’ diyen Eroğlu,<br />

Bakanlığının içme suyu, katı atık <strong>ve</strong><br />

atık su için hazırlanan eylem planlarına<br />

da değindi.<br />

Aralık ayında muhtemelen AB’ye<br />

üyelik süreci çerçe<strong>ve</strong>sinde, “Çevre’’<br />

faslının açılacağını ifade eden Bakan<br />

Eroğlu, çevre izin lisanslarının 1 Ocak<br />

2010’dan itibaren elektronik ortamda<br />

<strong>ve</strong>rilmeye başlanacağını söyledi.<br />

Bugüne kadar 1. 586 HES<br />

projesinin ilan edildiğini, 1. 553’üne<br />

başvurulduğunu belirten Çevre <strong>ve</strong><br />

<strong>Orman</strong> Bakanı Eroğlu, “Bunlar<br />

tamamlandığında yılda takriben 70<br />

milyar kilovat/saat elektrik üretimi<br />

yapılacak. Bu ülkede barajların,<br />

göletlerin yapılması bir mecburiyettir.<br />

Buna kimse itiraz edemez. Kış<br />

aylarında barajlarda, göletlerde<br />

biriktirilen su kentlere <strong>ve</strong>riliyor.<br />

Istranca Barajları, Melen Projesi<br />

yapılmasaydı İstanbul’a bugün su nasıl<br />

<strong>ve</strong>rilecekti?’’ diye konuştu.<br />

HES ihalesi alan bazı firmaların işini<br />

usulsüz yaptığını söyleyen Eroğlu, bu<br />

firmaların toparlanmazlarsa,evraklarına<br />

el konularak, defterlerinin apatılacağını<br />

da belirtti.<br />

Merasimde bir konuşma yapan<br />

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu<br />

(EPDK) Başkanı Hasan Köktaş, EPDK<br />

tarafından lisanslandırılan 75 adet<br />

HES’in yatırım gelişmelerinin<br />

izleneceğini ifade etti.<br />

Santrallerin toplam bin 600 megavat<br />

kurulu güce <strong>ve</strong> yıllık 5 milyar 280<br />

milyon kilovat/saat elektrik üretimine<br />

sahip olacağını anlatan Köktaş, şöyle<br />

konuştu:<br />

“Rüzgar kurulu gücümüzün 20 bin<br />

megavat, jeotermal kurulu gücümüzün<br />

ise 600 megavat mertebesine<br />

çıkartılması da amaçlanmaktadır. Biz,<br />

‘özel sektörün bu ülkeye daha fazla<br />

yatırım yapması için ne yapmalıyız?’<br />

sorusunun cevabına odaklanmış<br />

durumdayız.<br />

Bütün enerji yatırımlarını ziyaret<br />

etmekteyiz. Böylece sürmekte olan<br />

çalışmalar hakkında yerinde bilgi<br />

alıp, ihtiyaç <strong>ve</strong> problemlere çözüm<br />

getiriyoruz. Önümüzdeki süreçte<br />

bugün temelleri atılan santrallere de bu<br />

şekilde yerinde ziyaretler yapacağız.’’.<br />

TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji,<br />

Tabii Kaynaklar, Bilgi <strong>ve</strong> Teknoloji<br />

Komisyonu Başkanı Hasan Ali<br />

Çelik de enerjiye ilişkin yasaların<br />

alt yapılarının hazırlandığını <strong>ve</strong><br />

çıkarıldığını belirtti.<br />

HES’lerin sadece enerji üretiminde<br />

kullanıldığının düşünülmemesi<br />

gerektiğini ifade eden Çelik,<br />

santrallerin bulundukları yerlerde<br />

su kaynaklarının geliştirilmesine de<br />

katkıda bulunduğunu söyledi.<br />

DSİ Genel Müdürü Haydar<br />

Koçaker ise Türkiye’nin teknik<br />

olarak 216 milyar kilovat/saat<br />

hesaplanan hidroelektrik enerjisinin,<br />

ekonomik olarak değerlendirilebilir<br />

potansiyelinin yıllık 130 milyar<br />

kilovat-saat mertebesinde olduğunun<br />

altını çizdi.<br />

Koçaker, Türkiye’nin, hizmete<br />

alınan tesislere rağmen hidroelektrik<br />

potansiyelinin yüzde 40’ını<br />

değerlendirebildiğini söyledi.<br />

Konuşmaların ardından, Bakan<br />

Eroğlu, diğer konuşmacılarla birlikte<br />

görüntülü-canlı bağlantı yoluyla bazı<br />

illerde HES’lerin temellerini attı.<br />

Temel atma merasimine<br />

konuşmacıların yanında Sayıştay<br />

Başkanı Recai Akyel de iştirak etti.<br />

Çanakkale Düzenli<br />

Depolama Sahası<br />

Hizmete Girdi<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı Müsteşarı<br />

SARIKAYA: “2008 <strong>ve</strong> 2012 yıllarını<br />

içine alan eylem planı kapsamında,<br />

2003 yılında 15 olan katı atık tesis<br />

sayısının bugün 41’e yükseldi.”<br />

7


Türkiye’den Haberler<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı Müsteşarı<br />

Prof. Dr. Hasan Zuhuri Sarıkaya,<br />

Çanakkale Bölgesel Katı Atık<br />

Yönetim Projesi kapsamında inşa<br />

edilen “Çanakkale Düzenli Depolama<br />

Sahası’’nın açılış merasimine iştirak<br />

etti.<br />

Müsteşar, Sarıkaya, bu tesisin AB<br />

standartlarında <strong>ve</strong> AB hibesiyle yapılan<br />

ilk tesis olduğunu ifade ederek “Bugün<br />

burada sıhhatli bir çocuk dünyaya<br />

geldi. Artık görevimiz bu çocuğun<br />

sıhhatli bir şekilde büyümesini<br />

sağlamaktır’’ dedi.<br />

Tesisin proje bedelinin 16 milyon 562<br />

bin 265,10 avro olduğunu bildiren<br />

Sarıkaya, bedelin yüzde 71,5’nin<br />

AB’den hibeyle, kalan yüzde 28,5’lik<br />

kısmının ise İller Bankası’ndan alınan<br />

krediyle karşılandığını belirtti.<br />

Sarıkaya şöyle konuştu:<br />

“Belki bir gün tekrar bir araya<br />

geldiğimiz zaman bu tesis metan<br />

gazları çıkartacak, yenilenebilir<br />

gazları yakmasıyla enerji elde<br />

edeceğiz. Belki bir dahaki toplantıda<br />

bu tesiste üretilen gazlarla ısınarak,<br />

soğuk havada üşümeyeceğiz. Çöpten,<br />

atıktan elde edilmiş olan metan<br />

gazıyla ısınmış olacağız. Ülkemizde<br />

şu an buna benzer düzenli depolama<br />

alanı bulunan 41 tesis var. Ancak bu<br />

tesisin şöyle bir özelliği var. Bu tesis<br />

AB standartlarında <strong>ve</strong> AB hibesiyle<br />

yapılan ilk tesistir. Bu bakımdan tesis,<br />

ayrıcalıklı <strong>ve</strong> özel bir tesistir.’’<br />

Katı atık yönetimi <strong>ve</strong> atıkların<br />

durumunun herkes tarafından takip<br />

edildiğini, 1994 yılında İstanbul<br />

Ümraniye’de çöp kayması yaşandığını<br />

hatırlatan Sarıkaya, bu olayda 40<br />

vatandaşın hayatını kaybettiğini<br />

hatırlattı.<br />

Bu durumları tekrar yaşamak<br />

istemediklerini, onun için “çok geç<br />

kalınmış’’ bu konunun bitirilmesi<br />

için Bakanlığın bir eylem planı<br />

hazırladığını ifade eden Sarıkaya, 2008<br />

<strong>ve</strong> 2012 yıllarını içine alan eylem planı<br />

kapsamında, 2003 yılında 15 olan<br />

katı atık tesis sayısının bugün 41’e<br />

yükseldiğini söyledi.<br />

2012 sonunda tesis sayısının 130<br />

olacağını, atıkların yüzde 70’nin<br />

düzenli depolama <strong>ve</strong> katı atık<br />

tesislerinde bertaraf edileceğini<br />

bildiren Sarıkaya, sözlerini şöyle<br />

tamamladı:<br />

“Tabi bizim bu tesislerin tümünü<br />

AB fonlarından karşılamamız<br />

mümkün değil. Bakanlığımızın, İller<br />

Bankasının <strong>ve</strong> belediyelerin kendi öz<br />

kaynaklarından yararlanarak bunlar<br />

yapılacak. Ancak bunları yaparken biz<br />

Bakanlık olarak bir tek şeyi prensip<br />

edindik. O da, belediyelerin birlik<br />

oluşturmalarıdır. Birlik oluşturan<br />

<strong>ve</strong> birlik teşkil eden belediyelere<br />

Bakanlığımız çevre finansman<br />

fonundan yüzde 45’e kadar proje<br />

finansman desteği <strong>ve</strong>riyor. Biz bu<br />

durumu tetikleyici bir unsur olarak<br />

görüyoruz’’.<br />

37. Tabiat Parkımız<br />

Malatya’ da İlan<br />

Edildi<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr.<br />

Veysel EROĞLU’nun halkımızın<br />

günübirlik ziyaretleri sırasında<br />

yörelerinde bulunan bitki türlerini<br />

tanıyarak doğa koruma bilincinin<br />

geliştirilmesi gayesiyle 81 ile 81<br />

Tabiat Parkı projesinin başlatılması<br />

talimatına uygun olarak Doğa<br />

Koruma <strong>ve</strong> Milli Parklar Genel<br />

Müdürlüğü, ülkemizin doğal <strong>ve</strong><br />

rekreasyonel kaynak değerlerine sahip<br />

yörelerini, 2873 Sayılı Milli Parklar<br />

Kanunu’na göre Tabiat Parkı olarak<br />

tescillemekte <strong>ve</strong> planlayarak aziz<br />

milletimizin hizmetine sunmaktadır.<br />

Bu çerçe<strong>ve</strong>de 37. Tabiat Parkımız<br />

Malatya İli Merkez ilçesi Ordüzü –<br />

Pınarbaşı mevkiinde Merhum Cumhur<br />

Başkanımız Turgut ÖZAL’ın adıyla<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr.<br />

Veysel EROĞLU’nun Olur’ları ile ilan<br />

edildi.<br />

Turgut Özal Tabiat Parkı, 40 hektar<br />

büyüklüğünde Malatya il merkezine<br />

5 km mesafede <strong>ve</strong> 1000 metre<br />

yüksekliktedir. Alanın merkeze yakın<br />

olması sebebiyle Malatya halkı<br />

özellikle yaz aylarında rekreasyon<br />

ihtiyacını karşılamaktadır.<br />

Sahada orman <strong>ve</strong> sulak alan ekositemi<br />

hakimdir. <strong>Orman</strong> ekosistemini otsu<br />

<strong>ve</strong> odunsu bitki türleri oluşturmakta<br />

odunsu türlerden Karaçam, sedir,<br />

badem, servi, karaağaç, dişbudak,<br />

akasya, aylantus çok yıllık otsu<br />

türlerden ge<strong>ve</strong>n yayılış göstermektedir.<br />

<strong>Su</strong>lak alan olarak sahanın içerisinde<br />

DSİ tarafından yapılmış gölet<br />

bulunmaktadır. Yabani hayvan<br />

türlerinden tilki, tavşan, kirpi,<br />

kapbumbağa, şahin, doğan, keklik<br />

sığırcık bulunan alan Doğa Koruma<br />

<strong>ve</strong> Milli Parklar Genel Müdürlüğünce<br />

37. Tabiat Parkı olarak Malatyalıların<br />

hizmetine sunulmuştur.<br />

8


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

^<br />

DMİ Yüksek<br />

Performanslı<br />

Bilgisayar Sistemi <strong>ve</strong><br />

Kalibrasyon Merkezi<br />

Hizmete Açıldı<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr.<br />

Veysel Eroğlu, Devlet Meteoroloji<br />

İşleri Genel Müdürlüğü Konferans<br />

Salonu’nda düzenlenen merasimde,<br />

meteorolojik <strong>ve</strong>rilerin hızlı elde<br />

edilmesinde kullanılacak yüksek<br />

performanslı bilgisayar ile<br />

meteorolojik araçların kalibre edileceği<br />

kalibrasyon merkezinin açılışını<br />

gerçekleşti<br />

Bakan Eroğlu, yaptığı konuşmada<br />

Devlet Meteoroloji İşleri Genel<br />

Müdürlüğü çalışmalarında kullanılmak<br />

üzere saniyede 3.4 trilyon işlem yapan<br />

bir bilgisayar sistemi kurulduğunu,<br />

geçmişte kullanılan makinelerle<br />

bir günde alınan sonucun artık<br />

bir saatte alınacağını böylelikle<br />

yüksek performanslı bilgisayarın<br />

meteorolojinin gerçekleştirmeyi<br />

planladığı, ‘’dünyada ilk on<br />

meteoroloji teşkilatı arasına girme’’<br />

hedefine ulaşmasında yardımcı<br />

olacağını belirtti.<br />

Bu cihazların özellikle orman<br />

yangınlarına müdahalede kullanıldığını<br />

anlatan Bakan Eroğlu, ‘’Öyle bir<br />

noktadayız ki, ben de, <strong>Orman</strong> Genel<br />

Müdürü de yangınlara müdahale<br />

eden araçları odalarımızdan takip<br />

edebiliyoruz. Bütün orman alanlarının<br />

durumunu görebilecek teknolojiye<br />

sahibiz’’ diye konuştu.<br />

<strong>Orman</strong> yangınları ile ilgili erken uyarı<br />

sisteminin bu yıl çok <strong>ve</strong>rimli çalıştığını<br />

dile getiren Eroğlu, Türkiye’nin<br />

Meteorolojinin de yardımıyla Akdeniz<br />

havzasında yer alan ülkeler arasında<br />

yanan alanın azlığı açısından çok iyi<br />

durumda olduğunu kaydetti. ‘’Bunu<br />

Meteorolojinin sağladığı erken<br />

uyarı sistemine borçluyuz’’ diyen<br />

Eroğlu, kurumun çalışmalarıyla gurur<br />

duyduğunu ifade etti.<br />

Açılışı yapılacak kalibrasyon<br />

merkezine de değinen Eroğlu, ‘’Biz<br />

mühendisler iyi biliriz ki, ölçümde<br />

kullanacağınız aletler kalibre<br />

edilmemişse sonuçlar da yanlış olur.<br />

Cihazlar ne kadar modern olursa olsun.<br />

Bu nedenle bu kalibrasyon merkezini<br />

çok önemsiyorum’’ dedi.<br />

Devlet Meteoroloji İşleri Genel<br />

Müdürü Mehmet Çağlar, “Açılışı<br />

gerçekleştirilen yüksek performanslı<br />

süper bilgisayarın bölgemizin en<br />

yüksek kapasiteli sistemidir.”diyerek,<br />

benzer sayısal modellerin çalıştırıldığı<br />

Avrupa ölçeğinde ise büyüklük<br />

<strong>ve</strong> kapasite açısından Fransa’da<br />

kullanılan sistemden sonra ikinci<br />

sırada geldiğini vurguladı. Genel<br />

Müdür Çağlar; Bilgisayar sisteminin,<br />

hava tahminlerinin yanı sıra, küresel<br />

ısınma <strong>ve</strong> iklim değişikliği senaryoları,<br />

hava kirliliği <strong>ve</strong> çevrenin korunması,<br />

orman yangınlarının önlenmesi <strong>ve</strong><br />

izlenmesi, sürdürülebilir kalkınma <strong>ve</strong><br />

yenilenebilir enerji kaynakları gibi pek<br />

çok konuda yapılacak araştırma <strong>ve</strong><br />

geliştirme çalışmaları için de oldukça<br />

önemli bilgi <strong>ve</strong> ürünler sunacağını<br />

ifade etti.<br />

Meteorolojide doğru ölçümlere<br />

ancak kalibre edilmiş cihazlarla<br />

ulaşılabileceğini vurgulayan Çağlar,<br />

‘’Dünya çapında bir kalibrasyon<br />

merkezi kurduk. Diğer ülkelerde<br />

kullanılan cihazlar ile sağlık gıda <strong>ve</strong><br />

tarım alanlarında kullanılan cihazlar da<br />

burada kalibre edilebilecek’’ dedi.<br />

Gaziantep’te Asırlık<br />

İki Ağaç Bulundu<br />

Gaziantep’te en az bin yaşında olduğu<br />

tahmin edilen 2 fıstık ağacı bulundu.<br />

Türkiye Tabiatını Koruma Derneği<br />

(TTKD) Gaziantep Şube Başkanı İmam<br />

Deliler, Antep fıstığı Araştırma Enstitüsü<br />

Müdürü Selim Arpacı <strong>ve</strong> doğa gönüllüsü<br />

İlyas <strong>Su</strong>ran ile Göbek köyü yakınlarında<br />

bulunan, Antep fıstığı ağaçlarını yerinde<br />

inceledi, ölçümler yaptı. Ağaçların<br />

topraktan bir metre yükseklikten<br />

gövdelerinin çevresi ölçüldü. Ağaçlardan<br />

birinin çevresinin 4 metre 90 santimetre,<br />

diğerinin çevresinin ise 4 metre 53<br />

santimetre olduğu belirlendi.<br />

Kıyı Günü <strong>ve</strong> Özel<br />

Çevre Koruma<br />

Bölgeleri Kıyı <strong>ve</strong> Deniz<br />

Alanları Kullanım<br />

İhtiyaçları Çalıştayı<br />

İnsanlık tarihi boyunca en önemli<br />

sosyal, ekonomik <strong>ve</strong> kültürel<br />

faaliyetlere sahne olan kıyılar, aynı<br />

zamanda binlerce yıldır insanların<br />

yoğun bir biçimde yerleştiği alanlar<br />

olarak dikkat çekiyor. İnsanlık tarihi<br />

açısından bu kadar önemli olan, ancak<br />

korunması <strong>ve</strong> temizliğine yeterince<br />

ilgi gösterilmeyen kıyıların önemini<br />

vurgulamak için Birleşmiş Milletler<br />

Çevre Programı (UNEP), 2007 yılında<br />

24 Ekim tarihini Kıyı Günü olarak<br />

kabul etti. Akdeniz’e özgü bir gün olan<br />

Kıyı Günü, o tarihten beri Türkiye’nin<br />

de aralarında olduğu birçok ülkede<br />

kutlanıyor.<br />

Birleşmiş Milletler Çevre Programı<br />

teşkilatı tarafından 24 Ekim Kıyı<br />

Günü olarak ilan edilmiştir. Bu<br />

kapsamda 24-Ekim-<strong>2009</strong> tarihinde<br />

Datça’da gerçekleşitirilen Kıyı<br />

Günü etkinlikleri ile beraber, 25-<br />

Ekim-<strong>2009</strong> tarihinde Kurumumuz<br />

tarafından organize edilen Özel Çevre<br />

Koruma Bölgeleri Kıyı <strong>ve</strong> Deniz<br />

Alanları Kullanım İhtiyaçları çalıştayı<br />

gerçekleştirlmiştir.Çalıştay Deniz<br />

Ticaret Odası Marmaris Şubesi ile<br />

ortaklaşa gerçekleştirildi.<br />

9


Türkiye’den Haberler<br />

Ambalajla İlgili<br />

Kuruluşlar Plastik<br />

Poşete Karşı Birleşti<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı Çevre<br />

Yönetimi Genel Müdürlüğü<br />

önderliğinde bir araya gelen, plastik<br />

sanayicilerinden hipermarketlere<br />

kadar ambalaj kullanımı ile ilgili tüm<br />

kesimler çevreye zarar <strong>ve</strong>ren poşetlerin<br />

kullanımının azaltılması için güçlerini<br />

birleştirdi.<br />

Çalışma kapsamında plastik poşetler<br />

yerine file benzeri ambalajlara geri<br />

dönülmesi, çevreye zararı olmayan<br />

alternatiflere geçilmesi, plastik<br />

poşetin paralı hale gelmesi gibi<br />

seçenekler belirlendi. Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong><br />

Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel<br />

Müdürlüğü’nden edinilen bilgiye<br />

göre, Ambalaj Atıklarının Kontrolü<br />

Yönetmeliği kapsamında oluşturulan<br />

Taşıma Amaçlı Kullanılan Alış<strong>ve</strong>riş<br />

Poşetlerinin Kullanımının Azaltılması<br />

Komisyonu Ankara’da bir araya geldi.<br />

Çevre Yönetimi Genel Müdürü Prof.<br />

Dr. Lütfi Akça başkanlığında yapılan<br />

toplantıda komisyonun çalışmaları<br />

hakkında bilgi <strong>ve</strong>rildi.<br />

Kampanya düzenlenecek<br />

Alış<strong>ve</strong>riş poşeti kullanımının, çevresel<br />

etkilerinin azaltılmasını amaçlayan<br />

Komisyon, 30 Kasım’a kadar<br />

çalışmalarını tamamlayarak, plastik<br />

poşet kullanımının azaltılması için yol<br />

haritasını ortaya koyacak. Ardından<br />

bir yandan poşet kullanımının<br />

azaltılması için gerekli düzenlemeler<br />

yapılırken, bir yandan ülke genelinde<br />

yeni uygulamanın yerleştirilmesi için<br />

kampanya düzenlenecek. 20-25 bin<br />

ton plastik alış<strong>ve</strong>riş poşeti kullanımı<br />

olduğunu belirleyen Komisyon, dünya<br />

uygulamalarını da araştırarak çeşitli<br />

seçenekler üzerinde çalışmaya başladı.<br />

Fileye dönüş mümkün<br />

Komisyon’un raporu ile netleşecek<br />

seçenekler içinde çevreye zararı en<br />

aza indirilmiş, geri kazanımı mümkün<br />

olan alternatif ambalajlara geçilmesi,<br />

alış<strong>ve</strong>riş poşetlerinin satışının<br />

zorunlu hale getirilmesi, çok üzerinde<br />

durulmamakla birlikte poşetlerin<br />

kullanımının yasaklanması, eskiden<br />

kullanılan file örneğinde olduğu<br />

gibi tüketicinin alış<strong>ve</strong>rişe giderken<br />

yanında bulunacak sürekli bir ambalaj<br />

kullanması gibi örnekler bulunuyor.<br />

Mevcut plastik poşetlerden, çevreye<br />

<strong>ve</strong> insan sağlığına zararı olmayan<br />

ambalajlara geçiş için yaşanacak<br />

dönüşümde teşvik gerekeceğini<br />

gündeme getiren sektör temsilcileri,<br />

çalışma sonucunda <strong>ve</strong>rgi başta olmak<br />

üzere bazı avantajlar sağlanmasını da<br />

isteyecek.<br />

Karacabey Ovakorusu<br />

Ayı Barınağı<br />

Osmanlı İmpatorluğundan günümüze<br />

kadar gelen “Ayı Oynatıcılığı”nın<br />

Türkiye’nin imajını kötü<br />

etkilemesinden <strong>ve</strong> tutsak ayıların<br />

çektikleri acılara bir son <strong>ve</strong>rilmesi<br />

amacıyla Merkezi Londra’da bulunan<br />

Dünya Hayvanları Koruma Örgütü<br />

(WSPA), Şubat 1992 de “ Ayılara<br />

Özgürlük” sloganı ile bir kampanya<br />

başlattı.<br />

WSPA-Libearty Türkiye’de,Mülga T.C<br />

<strong>Orman</strong> Bakanlığı, Turizm Bakanlığı,<br />

Uludağ Üni<strong>ve</strong>rsitesi Veteriner<br />

Fakültesi <strong>ve</strong> Türkiye Hayvanları<br />

Koruma Derneği ile işbirliği içinde<br />

ayı oynatılmasını <strong>ve</strong> ayıların doğal<br />

ortamlarından uzaklaştırılmasını<br />

önlemek üzere çalışmalara başladı. İlk<br />

olarak da İstanbul Sarıyer’de bir gece<br />

de 14 ayıya el konulmasıyla bu proje<br />

başlamış oldu. Ele geçirilen ayılar<br />

tüm sağlık problemleri giderildikten<br />

sonra rehabilitasyon uygulamalarına<br />

başlanmıştır. Bu uygulamanın amacı<br />

insanlar tarafından çeşitli işkenceler<br />

sonucunda evcilleştirilmiş olan<br />

ayıları tekrar vahşileştirme <strong>ve</strong> diğer<br />

ayılarla bir arada yaşamaya alıştırma<br />

adaptasyonudur.<br />

Proje 1995 yılında bitirilerek<br />

Bursa İl Müdürlüğümüze bağlı<br />

Karacabey Ovakorusu Ayı Barınağına<br />

taşınmıştır. Hayvanların Bakım <strong>ve</strong><br />

beslenmelerine sponsor olan Alman<br />

Hayvanları Koruma Derneği olan<br />

Pro-Animale ilgilenmektedir. Projenin<br />

10


^<br />

Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

koordinasyonunu Pro-Animale ile<br />

Bursa İl Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Müdürlüğü<br />

birlikte devam etmektedirler.<br />

Bugün Ovakorusu Ayı Barınağında<br />

Türkiye’nin çeşitli yerlerinden<br />

toplanan 62 adet ayı, etrafı<br />

elektroşok tesisatı bulunan<br />

yaklaşık 10 Ha. ormanlık arazide<br />

doğal şartlarda yaşamakta olup,<br />

ülkemizdeki bu uygulama hayvan<br />

korumacılar tarafından dünyadaki<br />

en başarılı uygulama olarak örnek<br />

gösterilmektedir.<br />

Hatay’da Toplam 134<br />

Kelebek Türü Var<br />

İklim özellikleri <strong>ve</strong> bitki örtüsünün<br />

çeşitliliği nedeniyle çok sayıda canlı<br />

türüne ev sahipliği yapan Hatay’da,<br />

son 5 yıl içinde 8 yeni kelebek türünün<br />

gözlemlendiği bildirildi.<br />

Antakya Kelebek Gözlem Topluluğu<br />

Üyesi Ali Atahan, yeni gözlemlenen<br />

<strong>ve</strong> kayıt altına alınanlarla birlikte<br />

Hatay’da 134 kelebek türüne<br />

rastlandığını söyledi.<br />

Türkiye genelinde yaklaşık 360<br />

kelebek türünün bulunduğunu,<br />

bunların büyük çoğunluğunun<br />

Hatay’da yer almasının ise yöre için<br />

büyük bir avantaj olduğunu belirten<br />

Atahan, şöyle devam etti: “Toros<br />

Dağları sisteminin en güneyindeki<br />

bölümü olan Amanos Dağları’nda<br />

sürekli gözlemlerde bulunuyoruz.<br />

Yaklaşık 2 bin metre yüksekliğinde<br />

olan <strong>ve</strong> 251’i Türkiye’ye endemik<br />

olmak üzere bin 580 farklı bitki<br />

çeşidini barındıran önemli bir yer<br />

olan bu dağlar, pek çok canlı türlerine<br />

ev sahipliği yapıyor. Kelebek<br />

Gözlem Topluluğu üyelerimiz, kent<br />

genelinde <strong>ve</strong> Amanos Dağı’nda<br />

incelemelerde bulunuyor. Geçtiğimiz<br />

ay yapılan gözlemlerde bu bölgede,<br />

Niğde <strong>ve</strong> Zonguldak Karaelmas<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitelerinden iki öğretim üyesi,<br />

Trakya’dan Doğu Karadeniz Bölgesine<br />

kadar dağılım gösteren <strong>ve</strong> bu bölgede<br />

bugüne kadar gözlemlenemeyen<br />

Funda Zıpzıp Perisi (Coenonympha<br />

Arcania) ile Batı Anadolu ile Akdeniz<br />

Bölgesinde dağılım gösteren Lidya<br />

Yalancı Cadısı (Pseudochazara<br />

Lydia) türü kelebekleri gözlemledi.<br />

Görülen bu iki kelebek türüyle birlikte<br />

Hatay’da son 5 yılda 8 yeni kelebek<br />

türünü gözlemlenmiş oldu.”<br />

Kentte iklim özellikleri <strong>ve</strong> bitki<br />

çeşitliliği nedeniyle her geçen<br />

gün farklı canlı türlerinin bölgeye<br />

geldiğini ifade eden Atahan, geçen<br />

ay gözlemlenen iki kelebek türünün<br />

yanı sıra son 5 yılda bölgede, <strong>Su</strong>ltan<br />

(Danaus chrysippus), Çift Kuyruklu<br />

Paşa (Charaxes jasius), Balkan<br />

Kaplanı (Tarucus balkanicus),<br />

Akdeniz Zıpzıpı (Muschampia Proto),<br />

Nostrodamus (Gegenes Nostrodamus)<br />

<strong>ve</strong> Acem Zıpzıpı (Spialia Phlomidis)<br />

gibi toplam 8 farklı kelebek türünü<br />

gözlemlediklerini açıkladı. (aa)<br />

Toroslara 100 Milyar<br />

Sedir Tohumu<br />

Ekilecek<br />

Mersin’in Erdemli İlçesi’ne bağlı<br />

Toros Köyü sedir ekim sahasında<br />

düzenlenen ‘Toros Kozalak Toplama<br />

Şöleni’ne Erdemli Kaymakamı<br />

İbrahim Özefe, <strong>Orman</strong> Genel Müdürü<br />

Osman Kah<strong>ve</strong>ci, Mersin <strong>Orman</strong><br />

Bölge Müdürü Mustafa Gözükara,<br />

<strong>Orman</strong> işletme müdürleri, muhtarlar<br />

<strong>ve</strong> köylüler katıldı. Şölende konuşan<br />

Kah<strong>ve</strong>ci, sedir ağaçlarının önemini<br />

anlattı.<br />

Osman Kah<strong>ve</strong>ci, “Bu sene de 11<br />

milyar sedir tohumunu toprakla<br />

buluşturacağız. Bu faaliyetlerimizi<br />

daha da arttıracağız. Sedir ağacından<br />

yapılan kerestelerin bir küpü 600<br />

lira. Sedir ağaçları sadece muhteşem<br />

görüntüsü ile değil aynı zamanda<br />

ekonomik yönden de çok aranan bir<br />

türdür. İnşallah diktiğimiz fidanlar<br />

ormana dönüşür <strong>ve</strong> buralar muhteşem<br />

cennet alanları olur” dedi.<br />

Türkiye’de <strong>2009</strong>’da 1500 orman<br />

yangını çıktığını hatırlatan Kah<strong>ve</strong>ci,<br />

“Bu yangınlar sonucunda 4 bin<br />

500 hektar ormanlık alanımız zarar<br />

gördü. Geçtiğimiz yıllara oranla en<br />

az yangının <strong>ve</strong> en az hasarın oluştuğu<br />

bu yıl ki yangınların kontrol altına<br />

alınmasında personellerimizin <strong>ve</strong><br />

ekiplerimizin erken müdahaleleri<br />

büyük rol oynadı. Biz ormanlarımıza<br />

büyük değer <strong>ve</strong>riyoruz. <strong>Orman</strong><br />

yangınları ile mücadelede çok büyük<br />

yol kat ettik. Gerektiği <strong>ve</strong> istendiği<br />

zaman komşu ülkelerimize de yardıma<br />

gidebiliriz” diye konuştu.<br />

<strong>Orman</strong> Bölge Müdürü Mustafa<br />

Gözükara ise, dünyada en<br />

fazla Türkiye’de olan sedirin<br />

Kahramanmaraş’tan Muğla’ya kadar<br />

yüksek Toros Dağları’nda yer aldığını<br />

belirtti. Konuşmaların ardından<br />

Genel Müdür Osman Kah<strong>ve</strong>ci diğer<br />

yetkililerle sedir ağacına çıkarak<br />

kozalak topladı. (dha)<br />

11


“Ülkemizi; berrak<br />

akarsuları, temiz<br />

toprağı <strong>ve</strong> havası,<br />

masmavi deniz<br />

<strong>ve</strong> gölleri, zengin<br />

bitki <strong>ve</strong> hayvan<br />

türlerine sahip<br />

ormanları <strong>ve</strong><br />

tabii güzellikleri<br />

ile sağlıklı bir<br />

çevrede yaşıyor<br />

olmanın huzurunu<br />

duyan, yüzü gülen<br />

mutlu insanların<br />

yaşadığı diyara<br />

dönüştürmek için<br />

şevk <strong>ve</strong> heyecanla<br />

çalışıyoruz.”<br />

Prof. Dr. Veysel Eroğlu<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı<br />

2010 Yılı Bütçesi<br />

TBMM Genel Kurulu’nda<br />

Kabul Edildi<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı’nın 2010 Yılı Bütçesi,<br />

TBMM Genel Kurulu’nda görüşüldü. Çevre<br />

<strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Genel<br />

Kurul’da Bakanlığının 2010 Yılı Bütçesini sundu.<br />

Bakan Eroğlu Yaptığı konuşmada: “Ülkemizi; berrak<br />

akarsuları, temiz toprağı <strong>ve</strong> havası, masmavi deniz<br />

<strong>ve</strong> gölleri, zengin bitki <strong>ve</strong> hayvan türlerine sahip<br />

ormanları <strong>ve</strong> tabii güzellikleri ile sağlıklı bir çevrede<br />

yaşıyor olmanın huzurunu duyan, yüzü gülen<br />

mutlu insanların yaşadığı diyara dönüştürmek için<br />

şevk <strong>ve</strong> heyecanla çalışıyoruz.”dedi.<br />

Bakanlık olarak misyonlarının, sürdürülebilir kalkınma<br />

ilkesi çerçe<strong>ve</strong>sinde “çevre, ormancılık <strong>ve</strong> su”<br />

konularında çevrenin <strong>ve</strong> insan sağlığının korunarak<br />

hayat standartlarının bütün canlılar bakımından artırılması<br />

maksadıyla çevrenin <strong>ve</strong> ormanların bütün<br />

unsurlarının korunması, geliştirilmesi <strong>ve</strong> milletler<br />

arası kıstaslara uygun bir yönetim anlayışını hakim<br />

kılmak olduğununu belirten Bakan Eroğlu:”Bu<br />

doğrultuda, tabii kaynakların yönetiminde;var olan<br />

kaynakların korunduğu <strong>ve</strong> alanlarının artırıldığı,<br />

Gelecek nesillerin temel ihtiyaçlarının sağlandığı,<br />

Biyolojik çeşitliliğin korunduğu, Tabii kaynakların<br />

sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı ile akılcı yönetildiği,<br />

sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını gözeten<br />

bir anlayışla koruyarak kullanmayı en önemli<br />

husus olarak kabul ediyoruz.<br />

Dünyadaki çevre meselelerinin giderek artması,<br />

toplumlar üzerinde baskılar oluşturmaya başlamıştır.<br />

Özellikle küresel ısınma, iklim<br />

değişikliği <strong>ve</strong> tabii kaynakların<br />

azalması kurumlara daha fazla<br />

mesuliyet yüklemiştir. Bakanlık<br />

olarak, önümüzdeki süreçte<br />

üzerimize daha büyük yükler<br />

düşeceğinin idrakiyle<br />

görevlerimizi hassasiyetle<br />

yerine getirme gayreti<br />

içindeyiz.<br />

Hukuk devletinin, kurallar üzerine inşa edilmiş süreçlerin<br />

işletilmesiyle hayat bulacağı idraki gereğince<br />

önce kurallar <strong>ve</strong> kıstaslar tarif edilmeli diyerek<br />

bu güne kadar yapılması gerekip de henüz tamamlanmamış<br />

bir dizi kanuni <strong>ve</strong> idari düzenlemeyi peş<br />

peşe hazırlayarak yürürlüğe girmesini sağladık <strong>ve</strong><br />

sağlamaya devam etmekteyiz.”dedi.<br />

Çevre konuları, AB üyelik sürecindeki müzakerelerin<br />

en mühim unsurlarından biri olduğunu hatırlatan<br />

Eroğlu:” Mevzuat uyum çalışmalarımızın yanında<br />

uygulamaya dair gayretlerimiz <strong>ve</strong> saha üzerinde yürüttüğümüz<br />

görevlerimiz artarak sürdürülmektedir.<br />

<strong>Orman</strong>ların korunması, biyolojik çeşitlilik, özel<br />

korunan alanlar, erozyon <strong>ve</strong> çölleşmeyle mücadele,<br />

sulak alanlar, yaban hayatı, hava, su, toprak kirliliği<br />

<strong>ve</strong> atıkların bertaraf edilmesi konularında milletlerarası<br />

sözleşme, karar, direktif <strong>ve</strong> programlara etkin<br />

bir şekilde uyumlu olmaya azami dikkat gösterilmektedir.<br />

<strong>Orman</strong>cılık yönetimi anlayışında köklü değişimler<br />

başlatılmıştır. <strong>Orman</strong> halk ilişkilerinin iyileştirilmesine<br />

özel ehemmiyet gösterilmiştir. Halkımıza orman<br />

sevgisini aşılama yönünde tedbirler alınmıştır.<br />

<strong>Orman</strong> varlığımızın nicelik <strong>ve</strong> nitelik olarak artırıl-<br />

12


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

masına yönelik ağaçlandırma, erozyonla<br />

mücadele <strong>ve</strong> bozuk ormanların ıslahı çalışmaları<br />

58. <strong>ve</strong> 59. Hükümetler döneminden<br />

önceki 10 yılın ortalamasına göre 2,5<br />

kat arttırılmıştır.<br />

Sayın Başbakanımızın himayelerinde<br />

2008–2012 dönemi için başlatılan ağaçlandırma<br />

seferberliği ile alakalı çalışmalarımız<br />

artan bir hız <strong>ve</strong> hacimde sürdürülmektedir.<br />

Fidan üretimi de bu faaliyetlere<br />

paralel olarak 5 kat arttırılmıştır.<br />

Özel Ağaçlandırmanın önündeki engeller<br />

kaldırılarak, bu sahadaki çalışmalar teşvik<br />

edilmiş <strong>ve</strong> böylece özel ağaçlandırma<br />

miktarı 5 kat artırılmıştır.” Dedi<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığınca yürütülen<br />

faaliyetleri konu başlıkları altında daha<br />

teferruatlı olarak anlatan Bakan Eroğlu<br />

özetle şu konulara değindi.<br />

Katı atık yönteminde büyük ilerleme<br />

sağlandığını, 2003 yılında 15 olan katı<br />

atık düzenli depolama tesis sayısını 41’e<br />

çıkarttıklarını, yılsonu hedefinin 53 olduğunu<br />

kaydederek, şu an 32 milyon kişiye<br />

hizmet götürüldüğünü söyledi. Eroğlu,<br />

Katı Atık Eylem Planı ile 2012 yılına kadar<br />

tesis sayısının 130, hizmet <strong>ve</strong>rilmesi<br />

planlanan nüfusun ise 57,5 milyona ulaşacağını<br />

ifade etti.<br />

Eroğlu, 110 belediyede 4,5 milyon kişinin<br />

ambalaj atığının kaynağında ayrı ayrı<br />

depolandığını belirterek, ambalaj atığı<br />

toplama, ayırma <strong>ve</strong> geri dönüşüm tesis<br />

sayısının 250 olan <strong>2009</strong> hedefinin aşılarak<br />

309’a alıştığını anlattı. Eroğlu, 2003<br />

yılında 130 bin ton ambalaj atığının geri<br />

kazanılarak kayıt altına alındığını, <strong>2009</strong><br />

yılında ise bu rakamın 2 milyon tona çıktığını<br />

bildirdi.<br />

Atık suları arıtılan belediye sayısının 2003<br />

yılında 278 iken bu yıl 452’e ulaştığına<br />

işarete eden Eroğlu, “Hedefimiz 2010<br />

yılında toplam belediye nüfusunun yüzde<br />

73’nün atık sularını arıtmaktır’’ dedi.<br />

81 ile hava kalitesi ölçüm istasyonu kurulduğunu,<br />

illere ait ölçümlerin 24 saat<br />

süreyle internet üzerinden izlendiğine<br />

işarete eden Eroğlu, “Hava kalitesi ölçüm<br />

ağını genişletiyoruz. Hava kirliliğiyle<br />

mücadele için 8 temiz hava merkezi kurulacaktır’’<br />

diye konuştu.<br />

Bakan Eroğlu, çevre denetimlerinin arttırıldığını,<br />

bu yıl içinde yapılan toplam 8<br />

bin 189 denetimde 14 milyon 543 bin 225<br />

lira idari para cezası kesildiğini belirtti.<br />

“Balık çiftliklerini açık denizlere taşıyoruz’’<br />

diyen Eroğlu, çiftliklerin yüzde<br />

88’inin uygun alanlara taşındığını; kalan<br />

yüzde 12’sinin ise kiralama <strong>ve</strong>ya yargılama<br />

sürecinin neticesinin beklendiğini,<br />

yükümlülüklerini yerine getirmeyenler<br />

için cezai işlemlerin uygulandığını kaydetti.<br />

Türkiye’de mavi bayraklı plaj sayısının<br />

arttığını, 2003 yılında 139 olan mavi bayraklı<br />

plajın bu yıl 286’ya çıktığını belirten<br />

Eroğlu, AB ile uyumlu bir çevresel<br />

gürültü yönetmeliği çıkarıldığını, <strong>2009</strong>-<br />

2020 yıllarını kapsayan “çevresel gürültü<br />

eylem planı’’ hazırlandığını, ayrıca 11’i<br />

büyükşehir olmak üzere 67 belediyeye<br />

yetki devrinin gerçekleştirildiğine dikkati<br />

çekti.<br />

Eroğlu, AB ile yürütülen müzakerelere<br />

işaret ederek, çevre faslının bu yılsonu<br />

ya da gelecek yılın başında müzakerelere<br />

açılmasının hedeflendiğini söyledi.<br />

Bakan Eroğlu, çevre düzeni planlarının<br />

hazırlanmasına hız <strong>ve</strong>rildiğini, 2011 yılında<br />

Türkiye’nin yüzde 77’sinin üst ölçekli<br />

Çevre Düzeni<br />

Planı’nın tamamlanmış olacağına işaret<br />

etti. Eroğlu, 2010 yılında 14 özel çevre<br />

koruma bölgesinde 287 proje <strong>ve</strong> faaliyet<br />

gerçekleştirilmesinin hedeflendiğini ifade<br />

etti.<br />

Devlet Meteoroloji İşleri Genel<br />

Müdürlüğü’nün ülke genelinde 450’ye<br />

yakın noktada yaptığı yer <strong>ve</strong> atmosfer<br />

gözlemleriyle yüzde 90’lara varan isabet<br />

oranının yakalandığına dikkati çeken<br />

Eroğlu, kısa süreli hava tahminleri <strong>ve</strong><br />

erken uyarı için Ankara, İstanbul, Zonguldak<br />

<strong>ve</strong> Balıkesir’de kurulu bulunan<br />

4 meteoroloji radarına ila<strong>ve</strong> olarak Antalya,<br />

İzmir, Muğla, Adana, Trabzon <strong>ve</strong><br />

Samsun’da olmak üzere 6 radar daha kurulacağını<br />

söyledi. Günde 2 milyon insanın<br />

web sitesinden hava tahminlerini izlediğini<br />

belirten Eroğlu, “Ülke genelinde<br />

ölçümlerimizi yaygınlaştırmak için 200<br />

otomatik meteoroloji gözlem istasyonu<br />

kurulacak’’ dedi.<br />

GAP Eylem Planı<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Eroğlu,<br />

Türkiye’de 5,3 milyon hektar alanın sulandığını,<br />

bu yılsonu itibariyle işletmeye<br />

açılan 172 HES projesinin toplam kurulu<br />

gücünün 14 bin megavat olup, elektrik<br />

üretim kapasitesinin yılda ortalama<br />

49 milyar kilovatsaat olacağını kaydetti.<br />

Eroğlu, “Bu değer toplam hidroelektrik<br />

potansiyelinin ancak yüzde 40’ıdır’’<br />

dedi.<br />

13


Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı 2010 Yılı Bütçesi TBMM Genel Kurulu’nda Kabul Edildi<br />

Halen 27 şehrin içme-kullanma <strong>ve</strong> sanayi<br />

suyu projesinin yatırım programında yer<br />

aldığını, bu projeler tamamlandığında<br />

yılda toplam 3 milyar metreküp ila<strong>ve</strong> su<br />

temin edileceğini kaydeden Eroğlu, şöyle<br />

konuştu: “Böylece işletmede olanlarla<br />

birlikte temin edilen içme kullanma suyu<br />

miktarı 5,7 milyar metreküpe ulaşacak.<br />

297 taşkın koruma tesisini vatandaşımızın<br />

hizmetine sunduk. <strong>2009</strong> yılı yatırım<br />

programında 10 baraj, 17 büyük sulama<br />

tesisi, 9 içme suyu tesisi, 218 küçük su<br />

işleri projesi olmak üzere toplam 254 tesis<br />

tamamlanmış olacak. DSİ tarafından<br />

2003 yılından beri 588 tesis tamamlanarak<br />

hizmete alınmıştır.’’<br />

Eroğlu, GAP Eylem Planı ile 2013 yılında<br />

ekonomik olarak sulanabilir alan olan<br />

toplam 1 milyon 58 bin hektar arazinin<br />

tamamının sulamaya açılmasının hedeflendiğine<br />

işaret ederek, DSİ’nin 2010 yılı<br />

ödenekleriyle 332 tesisin bitirilmesinin<br />

planlandığını söyledi.<br />

<strong>Orman</strong> Varlığımız Artıyor<br />

<strong>Orman</strong> varlığının arttığını, 1973 yılında<br />

20,2 milyon olan varlığın 2008 yılı sonu<br />

itibariyle 21,2 milyon hektara ulaştığını,<br />

kent ormanları kurmaya devam ettiklerini<br />

belirten Bakan Eroğlu, “Akdeniz ülkeleri<br />

arasında orman yangınlarında en başarılı<br />

ülkeyiz. Son 6 yıllık periyotta yangın sayısı<br />

artmasına karşılık yanan alan miktarı<br />

azalmıştır. 1 Kasım <strong>2009</strong> itibariyle bin<br />

754 yangın çıkmış, zarar gören alan miktarı<br />

4 bin 652 hektar, yangın başına düşen<br />

ortalama yanan alan miktarı 2,6 hektar<br />

olmuştur’’ dedi.<br />

<strong>Orman</strong>ları 24 saat gözetlediklerini, yangına<br />

hassas bölgelerde yangının daha kısa<br />

sürede tespit edilmesi amacıyla 27 gözetleme<br />

kulesine 64 kamera yerleştirilerek<br />

ormanların gözetlenmesine başlandığını<br />

bildiren Eroğlu, “Ben de odamdan izleyebiliyorum.<br />

Bu sistemi başka ülkelerden<br />

de kurmak için talep alıyoruz. Bu sistem<br />

2008 yılında ödül aldı’’ dedi.<br />

TBMM Genel Kurulu’nda, Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong><br />

Bakanlığının 2010 yılı bütçesi kabul<br />

edildi.<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığının yanı sıra<br />

Devlet <strong>Su</strong> İşleri Genel Müdürlüğü, Özel<br />

Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, <strong>Orman</strong><br />

Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji<br />

İşleri Genel Müdürlüğünün 2010 yılı<br />

bütçeleri de kabul edildi.<br />

Hava Tahmin Çalışma Grubu<br />

14. Genel Kurul Toplantısı<br />

Uluslararası bir kuruluş<br />

olarak kısa<br />

vadeli sayısal hava<br />

tahmini konusunda çalışma<br />

<strong>ve</strong> araştırma yapan, ülkemizin<br />

de 1 Ocak 2008 tarihinde<br />

katıldığı ALADIN’ın<br />

14. Genel Kurul toplantısı,<br />

17 ülke <strong>ve</strong> uluslararası kuruluşun<br />

katılımıyla 12-13<br />

Kasım <strong>2009</strong> tarihlerinde<br />

İstanbul’da yapıldı.<br />

Genel Kurul Başkanı Dr.<br />

Henri MALCORPS’un açılış<br />

konuşmasıyla başlayan<br />

toplantıda, Genel Müdürümüz<br />

Sayın Mehmet ÇAĞ-<br />

LAR, Türkiye’nin bölgesel,<br />

ekonomik <strong>ve</strong> stratejik öneminden<br />

bahsederek, Devlet<br />

Meteoroloji İşleri Genel<br />

Müdürlüğünde başta sayısal<br />

hava tahmini olmak<br />

üzere, yapılan çalışma <strong>ve</strong><br />

yatırımlar konusunda katılımcılara<br />

bilgi <strong>ve</strong>rdi.<br />

İki gün süren toplantıda,<br />

ALADIN’in 2010 bütçesi,<br />

2010’dan itibaren 4 yıllık<br />

teknik <strong>ve</strong> stratejik planı <strong>ve</strong><br />

2010 yılında yenilecek Mutabakat<br />

Metni konusunda<br />

görüşme <strong>ve</strong> müzakereler<br />

yapıldı.<br />

Hava Tahmin Çalışma Grubu ALADIN’in<br />

14. Genel Kurul Toplantısı 12-13 Kasım<br />

tarihleri arasında 17 Ülkenin Genel Müdür <strong>ve</strong><br />

temsilcilerinin katılımı ile İstanbul’da yapıldı.<br />

14


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

AB Katılım<br />

Müzakerelerinde Çevre<br />

Faslı Açıldı<br />

Prof. Dr.<br />

Veysel Eroğlu:<br />

“Türkiye’nin<br />

çevre faslını<br />

müzakerelere<br />

açabilmek için çok<br />

önemli reformlar<br />

yaptık”<br />

Türkiye’nin AB katılım<br />

müzakerelerinde çevre<br />

faslı, Belçika’nın başkenti<br />

Brüksel’de düzenlenen “AB<br />

Konseyi Hükümetlerarası Katılım<br />

Konferansı”yla açıldı.<br />

Konferans’ta Türkiye’yi Devlet<br />

Bakanı <strong>ve</strong> Başmüzakereci<br />

Egemen Bağış, Dışişleri Bakanı<br />

Ahmet Davutoğlu ile Çevre <strong>ve</strong><br />

<strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr. Veysel<br />

Eroğlu temsil etti.<br />

Çevre faslının müzakerelere açılmasının<br />

ardından düzenlenen ortak<br />

basın toplantısında konuşan<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr.<br />

Veysel Eroğlu, Türkiye’nin çevre<br />

faslını müzakerelere açabilmek<br />

için çok önemli reformlar yaptığını<br />

belirterek, özellikle hava kirliliğiyle<br />

mücadelede çok önemli<br />

mesafe alındığını anlattı.<br />

Türkiye’de bugün 116 noktadaki<br />

otomatik ölçüm istasyonlarıyla<br />

hava kalitesinin kontrol altında<br />

tutulduğunu söyleyen Eroğlu, kış<br />

mevsimine rağmen hava kalitesinin<br />

standartlara uygun olduğunu<br />

belirtti.<br />

Türkiye’nin katı atıkların toplanması,<br />

su havzalarının korunması<br />

<strong>ve</strong> deniz temizliğinde de önemli<br />

adımlar atığını söyleyen Bakan<br />

Eroğlu, “Şu anda Türkiye’de<br />

300’den fazla plaj <strong>ve</strong> marinada<br />

mavi bayrak dalgalanmaktadır”<br />

dedi.<br />

Devlet Bakanı <strong>ve</strong> Başmüzakereci<br />

Egemen Bağış da, Türkiye’nin<br />

AB katılım müzakerelerinin iki<br />

taraf için “kazan-kazan” özelliği<br />

taşıdığını belirterek, “çevre faslının<br />

açılmış olmasının Brüksel<br />

için Beyaz Noel gü<strong>ve</strong>ncesi anlamına<br />

geldiğini” söyledi.<br />

Bağış, çevre faslının açılması<br />

için Türkiye’de 26 bakanlık <strong>ve</strong><br />

devlet kurumunun hazırlık çalışmasına<br />

katkıda bulunduğunu<br />

anlatarak, “Bence dünya liderleri<br />

Kopenhag’da (BM iklim konferansında)<br />

ortak bir anlayış sağlayamazken,<br />

Türkiye’nin kendi 26<br />

kurumu yanında 27 AB üyesini<br />

çevre faslının açılması için ikna<br />

edebilmesi bir mucizedir” dedi.<br />

Türkiye’nin kamu alımları, rekabet<br />

politikası, gıda gü<strong>ve</strong>nliği<br />

<strong>ve</strong> <strong>ve</strong>terinerlik, sosyal politika<br />

<strong>ve</strong> istihdam, enerji ile eğitim <strong>ve</strong><br />

kültür başta olmak üzere diğer fasılların<br />

açılması için hazırlıklarını<br />

yoğunlaştırdığını belirten Bağış,<br />

AB’nin de bu fasılların açılması<br />

için üzerine düşeni yapmasını istedi.<br />

Bağış, Türkiye’nin gerekli hazırlıkları<br />

yapabilmesi için, “açılış<br />

kriterleri konusunda AB üyelerinin<br />

henüz uzlaşma sağlamadığı<br />

10 faslın bir an önce sonuçlandırılmasını<br />

da talep etti.<br />

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu<br />

ise; Türkiye <strong>ve</strong> AB üyelerinin<br />

büyük çoğunluğunun, iki taraf<br />

arasındaki ilişkilerin stratejik<br />

öneminin farkında olduğunu vurguladı.<br />

Birkaç üye dışında AB’nin<br />

ezici çoğunluğunun, Türkiye’nin,<br />

AB’nin küresel gücü <strong>ve</strong> etkinliğine<br />

<strong>ve</strong> küresel barışa yapacağı katkının<br />

da farkında olduğunu kaydeden<br />

Davutoğlu, “AB, bugün<br />

ya da yarın stratejik karar aşamasına<br />

gelecek, ya Türkiye’nin<br />

tüm artılarını görerek tek yanlı<br />

deklarasyonlarla <strong>ve</strong> yaklaşımlarla<br />

bu sürecin kötüye kullanılmasına<br />

izin <strong>ve</strong>rmeyecek ya da bizim<br />

de istemediğimiz şekilde tüm bu<br />

stratejik artıları gereksiz siyasi<br />

endişelere ya da bir üye ülkenin<br />

taleplerine kurban edecek” dedi.<br />

15


Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı Dış İlişkiler <strong>ve</strong> AB Dairesi Başkanlığı<br />

Çevre Faslı<br />

• Çevre Faslı Müzakere Sürecine ilişkin;<br />

Çevre Faslı Tanıtıcı Tarama Toplantısı 03-11 Nisan<br />

2006,Çevre Faslı Ayrıntılı Tarama Toplantısı 29 Mayıs-03<br />

Haziran 2006 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.<br />

• Avrupa Komisyonu’nca hazırlanan <strong>ve</strong> Avrupa<br />

Konseyi’nin görüş <strong>ve</strong> onayına sunulan “Çevre Faslı Tarama<br />

Sonu Raporu Taslağı” 02 Temmuz 2007 tarihinde<br />

Dışişleri Bakanlığı’ndan alınmıştır.<br />

• Taslak raporun son bölümünde yer <strong>ve</strong>rilen (iki) 2 adet<br />

Açılış Kriteri Avrupa Birliği’ne Üye Ülkelerin görüşüne sunulmuş<br />

<strong>ve</strong> Portekiz Dönem Başkanlığı’nın 03 Ekim 2007<br />

tarihli mektubu ile Açılış Kriterlerinin onaylandığı Ülkemize<br />

bildirilmiştir.<br />

• Çevre Faslı Açılış Kriterleri:<br />

Ulusal, bölgesel <strong>ve</strong> yerel seviyede gerekli idari kapasitenin<br />

oluşturulması <strong>ve</strong> gereken finansal kaynaklar için<br />

planlar da dahil olmak üzere, bu fasıldaki müktesebatın<br />

iyi koordine edilmiş şekilde kademeli olarak uyumlaştırılmasına,<br />

uygulanmasına <strong>ve</strong> uygulamanın etkili hale getirilmesine<br />

yönelik, aşamaların <strong>ve</strong> zaman çizelgelerinin de<br />

gösterildiği, kapsamlı bir strateji sunulması,<br />

Türkiye’nin, AT-Türkiye Ortaklık Konseyi’nin kararlarına<br />

uygun olarak, ilgili çevre müktesebatının uygulanmasına<br />

dair yükümlülüklerini yerine getirmesi, olarak belirlenmiştir.<br />

1. Açılış Kriteri Kapsamında Yapılan Çalışma:<br />

Yaklaşık 400 sayfalık hacimli <strong>ve</strong> 69 Avrupa Birliği Çevre<br />

Mevzuatı için kurumsal yapı, uyum <strong>ve</strong> uygulama <strong>ve</strong> mali<br />

analiz konularına ilişkin detay içeren <strong>ve</strong> Ulusal Mevzuatın<br />

ne şekilde Avrupa Birliği Çevre Mevzuatına uyumlu hale<br />

getirileceğini, uygulanacağını <strong>ve</strong> uygulama için nasıl bir<br />

kurumsal yapılanma oluşturulacağını belirleyen “Strateji<br />

Belgesi” hazırlanmış olup, hazırlanan “Strateji Belgesi”<br />

<strong>2009</strong> Yılı Eylül Ayı sonunda Avrupa Komisyonu’na iletilmiştir.<br />

2. Açılış Kriteri Kapsamında Yapılan Çalışma:<br />

İkinci Açılış Kriteri’nin karşılanması için AT-Türkiye Ortaklık<br />

Konseyi’nin kararlarına uygun olarak, Gümrük Birliği<br />

kapsamında kalan (beş) 5 adet Avrupa Birliği Çevre<br />

Mevzuatından:<br />

• 67/548/EEC sayılı Tehlikeli Kimyasallar Direktifi,<br />

• 86/609/EEC sayılı Deney Hayvanları Direktifi,<br />

• 94/62/EC sayılı Ambalaj <strong>ve</strong> Ambalaj Atıkları Direktifi,<br />

• 98/70/EC sayılı Petrol <strong>ve</strong> Motorin Kalitesine İlişkin Direktif,<br />

16


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

• 99/32/EEC sayılı Bazı Sıvı Yakıtların<br />

Kükürt İçeriğine İlişkin Direktif için<br />

“Uygulama Notları” hazırlanmış <strong>ve</strong><br />

Avrupa Komisyonu’nun görüş <strong>ve</strong> değerlendirmesine<br />

sunulmuştur.<br />

Avrupa Komisyonu tarafından ise<br />

“Strateji Belgesi” <strong>ve</strong> “Uygulama<br />

Notları” temel alınarak “Açılış Kriterleri<br />

Değerlendirme Raporu” hazırlanmış<br />

<strong>ve</strong> hazırlanan Rapor Avrupa<br />

Konseyi’ne iletilmiştir. Avrupa<br />

Konseyi’nde yer alan Üye Ülkeler<br />

tarafından “Açılış Kriterleri Değerlendirme<br />

Raporu” onaylanmıştır.<br />

İs<strong>ve</strong>ç Dönem Başkanlığı tarafından<br />

gönderilen da<strong>ve</strong>t mektubu ile Ülkemizden<br />

“Müzakere Pozisyon Belgesi”<br />

talep edilmiş <strong>ve</strong> 13 Kasım <strong>2009</strong><br />

tarihinde “Nihai Müzakere Pozisyon<br />

Belgesi” İs<strong>ve</strong>ç Dönem Başkanlığı’na<br />

gönderilmiştir.<br />

İs<strong>ve</strong>ç Dönem Başkanlığı’nda,<br />

21 Aralık <strong>2009</strong> Pazartesi günü,<br />

Belçika’nın Brüksel kentinde gerçekleştirilen<br />

<strong>ve</strong> Bakanımız Sayın Prof.<br />

Dr. Veysel EROĞLU’nun da katılım<br />

sağladığı “Hükümetlerarası Katılım<br />

Konferansı”nda ise Çevre Faslının<br />

resmen müzakerelere açıldığı ilan<br />

edilmiştir.<br />

Türkiye ile Avrupa Birliği arasında<br />

Çevre Faslının müzakerelere açılması<br />

ile 33 fasıl içinde 12. Fasıl müzakerelere<br />

açılmış bulunmaktadır.<br />

Çevre Faslının müzakerelere açılmasının<br />

ardından atılacak adımlar,<br />

1. Açılış Kriterinin yerine getirilmesi<br />

için, Bakanlığımızın genel koordinasyonunda<br />

<strong>ve</strong> ilgili tüm kurum <strong>ve</strong> kuruluşların<br />

katkıları ile hazırlanan Strateji<br />

Belgesi ile uyumlu olacaktır.<br />

Strateji Belgesi, Çevre Faslındaki<br />

müktesebatın kademeli olarak<br />

uyumlaştırılmasına <strong>ve</strong> uygulanmasına<br />

yönelik aşamaları <strong>ve</strong> zaman çizelgelerini<br />

içermektedir.<br />

Strateji Belgesi ayrıca; ulusal, bölgesel<br />

<strong>ve</strong> yerel seviyede gerekli idari kapasitenin<br />

oluşturulması <strong>ve</strong> gereken<br />

finansal kaynaklar için planları da<br />

kapsamaktadır.<br />

Stratejinin uygulanması sürecinde<br />

de ilgili tüm kurum kuruluşlar <strong>ve</strong> paydaşlar<br />

ile işbirliği <strong>ve</strong> yoğun çalışma<br />

devam edecektir. Bakanlığımız içinde<br />

de sistemli bir şekilde, gerek her<br />

bir sektör bazında gerekse de faslın<br />

bütününe ilişkin sürecin işleyişi düzenli<br />

olarak takip edilecektir.<br />

Ayrıca, halen devam etmekte <strong>ve</strong>/<br />

<strong>ve</strong>ya yeni önerilecek projeler ile geri<br />

kalan Çevre Müktesebatının uyumlaştırılmasına<br />

<strong>ve</strong> etkin bir şekilde<br />

uygulanmasına yönelik çalışmalar<br />

sürdürülecektir.<br />

Çevre Faslının müzakerelere açılması<br />

<strong>ve</strong> bu kapsamda Topluluk Müktesebatına<br />

uyum sağlanması halkımızın<br />

yaşam kalitesinin artırılması<br />

yönünde önemli adımlar atılmasını<br />

sağlayacaktır.<br />

Topluluğun Çevre Mevzuatı:<br />

• yatay mevzuat (ÇED, çevresel bilgiye<br />

erişim, iklim değişikliği),<br />

• hava kalitesi,<br />

• su kalitesi,<br />

• atık yönetimi,<br />

• doğa koruma,<br />

• kimyasallar yönetimi<br />

• endüstriyel kirlilik kontrolü <strong>ve</strong> risk<br />

yönetimi,<br />

• gürültü yönetimi,<br />

başlıklarından oluşmaktadır.<br />

Türkiye; “27 No’lu Çevre” müzakere<br />

başlığı altındaki Topluluk Müktesebatının<br />

üstlenilmesi sürecinde, Avrupa<br />

Birliği Çevre Mevzuatının tümünü<br />

uyumlaştırmak <strong>ve</strong> uygulamak ile<br />

yükümlüdür. Müzakere edilecek tek<br />

husus ise, uygulama takvimi <strong>ve</strong> geçiş<br />

süreleridir.<br />

Topluluk Müktesebatına uyum, birçok<br />

sektör için önemli yatırımlarda<br />

(teknolojik, altyapı yatırımları, işletme<br />

maliyetleri <strong>ve</strong> kurumsal yapılanmada<br />

yönetimsel değişikliklerden doğan<br />

maliyetler) bulunulmasını gerektirecektir.<br />

Daha temiz <strong>ve</strong> yüksek standartlara<br />

sahip bir çevreye ulaşmak zaman<br />

alacaktır. Yatırımların maliyetinin yüksek<br />

olması nedeni ile de yatırımlar<br />

zamana yayılacak <strong>ve</strong> özellikle altyapının<br />

tamamlanması için belli alanlarda<br />

üyelikten sonraki dönem için<br />

geçiş süreleri talebi olacaktır.<br />

Çevre Faslının açılması ile:<br />

• Kamu sağlığını <strong>ve</strong> çevreyi korumak<br />

maksadıyla, deniz, göl <strong>ve</strong> nehirlerimize<br />

daha yüksek kalite standartları<br />

getirilecektir.<br />

• Deniz <strong>ve</strong> kıyılarda yapılan çalışmalar<br />

turizmin gelişmesini sağlayacaktır.<br />

• Atık suları arıtan belediye sayısı artacaktır.<br />

• Atıkların düzenli depolanması ile<br />

geri dönüşüme ağırlık <strong>ve</strong>rilerek ülke<br />

ekonomisine katkı sağlanacaktır.<br />

• İnsan sağlığı <strong>ve</strong> çevre açısında<br />

risk oluşturan düzensiz depolama<br />

sahaları kapatılacak <strong>ve</strong>ya rehabilite<br />

edilecektir.<br />

• Halen 81 ilde kurulu bulunan 116<br />

adet hava kalitesi ölçüm istasyonuna<br />

ila<strong>ve</strong>ler yapılacaktır.<br />

Ayrıca değişik bölgelerde kurulacak<br />

temiz hava merkezleri ile hava kalitesi<br />

ölçüm ağı genişletilecektir.<br />

• Biyolojik çeşitlilik korunacak <strong>ve</strong><br />

eko-turizm yaygınlaşacaktır.<br />

• Toplam kalite standartları <strong>ve</strong> enerji<br />

<strong>ve</strong>rimliliği uygulamaları ile sanayide<br />

üretim <strong>ve</strong>rimliliği artacak, ihracat<br />

daha da gelişecektir.<br />

• Proje paketi hazırlama, hizmet <strong>ve</strong><br />

mal alımı <strong>ve</strong> inşaat ihalelerinin sayısı<br />

artacak, bu durum özel sektör için<br />

istihdam <strong>ve</strong> ticaret ortamı sağlayacaktır.<br />

• Özel sektörün doğrudan yararlanabileceği<br />

<strong>ve</strong> araştırma <strong>ve</strong> geliştirme<br />

faaliyetlerini hızlandıracak yenilikçi<br />

çevre fonlarının kullanımı artacaktır.<br />

17


Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği<br />

Çerçe<strong>ve</strong> Sözleşmesi 15. Taraflar Konferansı<br />

07–18 Aralık<br />

<strong>2009</strong> tarihleri<br />

arasında<br />

Danimarka’nın<br />

Kopenhag<br />

kentinde<br />

düzenlenen<br />

BM İklim<br />

Zir<strong>ve</strong>sine,<br />

8000’i ülke<br />

temsilcisi,<br />

20000 Sivil<br />

Toplum<br />

Kuruluşu<br />

temsilcisi,<br />

2000’i ise<br />

gözlemci<br />

olmak üzere<br />

yaklaşık<br />

30.000 kişi<br />

katılım<br />

sağlamıştır.<br />

İklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarını<br />

azaltmak <strong>ve</strong> küresel iklim sistemini<br />

korumayı amaçlayan Birleşmiş Milletler İklim<br />

Değişikliği Çerçe<strong>ve</strong> Sözleşmesini (BMİDÇS) hukuki<br />

olarak daha bağlayıcı hale getirmek amacıyla oluşturulan<br />

Kyoto Protokolü’nün ilk yükümlülük dönemi<br />

2012 yılında sona ermektedir.<br />

Bu itibarla; uluslararası toplum, 2012 sonrası uluslar<br />

arası iklim rejimine yönelik çalışmalara hız <strong>ve</strong>rmiştir.<br />

Bunun ilk adımı 2007 yılında BMİDÇS 13. Taraflar<br />

Konferansının düzenlendiği Bali adasında atılmıştır.<br />

Bu konferans sonucunda tüm taraflarca benimsenen<br />

<strong>ve</strong> 2012 sonrası iklim rejimin kapsamı, yöntemi <strong>ve</strong><br />

takvimini içeren Bali Eylem Planı ile yola devam<br />

edilmesine karar <strong>ve</strong>rilmiştir. Bali Eylem Planı ile<br />

2012 sonrası iklim rejimine yönelik çalışmalar başlamış<br />

<strong>ve</strong> Kopenhag’da düzenlenecek BMİDÇS 15.<br />

Taraflar Konferansında nihai hale gelmesi hedeflenmiştir.<br />

Bali’den Kopenhag’ a kadar iklim değişikliği<br />

müzakereleri, Sözleşme <strong>ve</strong> Protokol altında oluşturulan<br />

geçici çalışma grupları ile yürütülmüştür.<br />

Kopenhag’daki müzakerelerde, alt çalışma gruplarına<br />

ait müzakere metinlerine son şekli <strong>ve</strong>rilerek, karar<br />

devlet <strong>ve</strong> hükümet başkanlarının katıldığı liderler<br />

zir<strong>ve</strong>sine bırakılmıştır.<br />

07–18 Aralık <strong>2009</strong> tarihleri arasında Danimarka’nın<br />

Kopenhag kentinde düzenlenen BM İklim Zir<strong>ve</strong>sine,<br />

yaklaşık 30.000 (yaklaşık 8000’i ülke temsilcisi,<br />

20000 Sivil Toplum Kuruluşu temsilcisi <strong>ve</strong> 2000 gözlemci)<br />

kişi katılım sağlamıştır.<br />

Ülkemiz de Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof.Dr.Veysel<br />

EROĞLU başkanlığında, ilgili kamu kurumları, üni<strong>ve</strong>rsiteler,<br />

iş dünyası, yerel yönetimler <strong>ve</strong> sivil toplum<br />

kuruluşlarından oluşan 115 kişilik bir heyet ile katılım<br />

sağlamıştır. Ayrıca, TBMM Çevre Komisyonu başkanı<br />

<strong>ve</strong> dört millet<strong>ve</strong>kilimiz de toplantıya katılmışlardır.<br />

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, üst düzeyin katıldığı<br />

toplantıda konuşma yapmıştır. Diğer taraftan, açılışını<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı Müsteşarı Sayın Prof.<br />

Dr. Hasan Z. SARIKAYA’nın yaptığı, “Türkiye’nin<br />

İklim Stratejisi” başlıklı yan etkinlik yapmıştır.<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı <strong>ve</strong> ilgili kurum temsilcilerimizin<br />

aktif katılım sağladığı toplantılarda, 2001<br />

yılında Marakeş’te yapılan 7. Taraflar Konferansında<br />

alınan 26/CP.7 kararı ile ülkemizin diğer EK-1 ülkelerinden<br />

farklı olarak, gelişmekte olan bir ülke olduğu,<br />

Ülkemizin “gelişmekte olan” ülkeler içine dahil edilerek<br />

bu ülkelerin talep ettiği kapasite geliştirme,<br />

adaptasyon, teknoloji transferi, ormansızlaşma <strong>ve</strong> orman<br />

alanlarının bozulması (REED) neticesinde artan<br />

emisyonların azaltılması alanlarındaki mali yardımlardan<br />

faydalanmak istediği,<br />

Kyoto Protokolü sonrası iklim rejiminin en önemli<br />

konusu olan finansman konusunda ise BMİDÇS gereği<br />

finansman yükümlülüğünün EK-II ülkelerinde<br />

olduğu vurgulanarak, ülkemizin hızla sanayileşmekte<br />

olan bir ülke olduğu <strong>ve</strong> finansman yükümlüğünün<br />

Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL : “Tüm ülkeler kendi imkanları ölçüsünde,<br />

paylarına düşen görevleri yerine getirmek üzere sorumluluk üstlenmelidirler.”<br />

Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL, Birleşmiş<br />

Milletler İklim Değişikliği Çerçe<strong>ve</strong><br />

Sözleşmesi 15. Taraflar Konferansı’nda<br />

yaptığı konuşmada; “Küresel sorunlar küresel<br />

çözümler gerektirmektedir. Bu işbirliği yaklaşımı<br />

çerçe<strong>ve</strong>sinde, geçtiğimiz iki yıl boyunca önemli<br />

ilerlemeler kaydedilmiştir. dedi”<br />

Bali’de, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği<br />

Çerçe<strong>ve</strong> Sözleşmesi’nin tam, etkili <strong>ve</strong> sürdürülebilir<br />

bir biçimde uygulanmasını sağlayacak,<br />

uzun vadeli bir işbirliği çerçe<strong>ve</strong>sini oluşturmak<br />

üzere, bir eylem planı benimsendiğini <strong>ve</strong> artık<br />

eyleme geçme zamanı geldiğini belirten Cumhurbaşkanı<br />

Abdullah GÜL; “Türkiye, Kopenhag<br />

Konferansı’nda kapsamlı bir belge oluşturulması<br />

gerektiği görüşündedir. Kopenhag’taki asıl amacımız<br />

Sözleşme’nin ortak fakat farklılaştırılmış<br />

sorumluluklar ilkesi temelinde, adil, hakça <strong>ve</strong><br />

etkin bir anlaşmaya varılması olmalıdır. Tüm ülkeler<br />

kendi imkanları ölçüsünde, paylarına düşen<br />

görevleri yerine getirmek üzere sorumluluk üst-<br />

18


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

(uyum, kapasite geliştirme <strong>ve</strong> teknoloji<br />

transferi <strong>ve</strong> tarımsal faaliyetler konularının<br />

finansmanı) olmadığı,<br />

2012 sonrası sera gazı azaltım yükümlülüğü<br />

ile ilgili olarak 26/CP.7 kararı hatırlatılmış<br />

<strong>ve</strong> yeni dönemde de (2012 sonrası)<br />

sera gazı azaltım <strong>ve</strong>ya sınırlama yükümlüğü<br />

alamayacağı, önemle vurgulanmıştır.<br />

Bu bildirimlerin yapıldığı toplantıların sonunda<br />

oluşturulan temel metinlerde; Türkiye,<br />

Kyoto Protokolünün EK-B listesinde<br />

yer almamış <strong>ve</strong> 26/CP.7 kararı kayda geçirilmiştir.<br />

2010 yılında yapılacak müzakerelerde<br />

alt çalışma gruplarında oluşturulan<br />

bu metinler dikkate alınacaktır.<br />

Kopenhag’da düzenlen BM iklim zir<strong>ve</strong>sinin<br />

son üç gününe katılan 100’ü aşkın devlet<br />

<strong>ve</strong> hükümet başkanları bir araya gelerek<br />

bu zir<strong>ve</strong>de iklim değişikliği ile mücadelede<br />

2012 sonrası politikaların yol haritasını<br />

belirlemek üzere hazırladıkları “Kopenhag<br />

Mutabakatı” metnini genel kurula getirmişlerdir.<br />

Yasal bağlayıcı bulunmayan <strong>ve</strong><br />

daha çok “uzlaşı” <strong>ve</strong> “yol haritası” niteliği<br />

taşıyan “KOPENHAG MUTABAKAT”<br />

metninde özetle;.<br />

•Hükümetler Arası İklim Değişikliği Panelinin<br />

(IPCC) 4. Değerlendirme Raporuna<br />

atıf yapılarak atmosferdeki sera gazı emisyonlarını<br />

durdurmak üzere küresel sıcaklığın<br />

2 0C nin altında tutulmasını,<br />

•Bilim <strong>ve</strong> eşitlik temelinde önlemler alınmasına<br />

<strong>ve</strong> bu amaçla gelişmekte olan ülkelerin<br />

sosyal <strong>ve</strong> ekonomik kalkınması <strong>ve</strong><br />

yoksullukla mücadelesi birincil <strong>ve</strong> öncelikli<br />

olmak üzere sürdürülebilir kalkınma<br />

için düşük emisyonlu kalkınma stratejinin<br />

zaruri olmasını,<br />

•İklim Değişikliğinin olumsuz etkilerine<br />

uyum sağlanmasının tüm ülkelerin ihtiyacı<br />

olduğuna vurgu yapılarak, özellikle az<br />

gelişmiş ülkeler, küçük ada devletleri <strong>ve</strong><br />

Afrika’nın iklim değişikliğinden etkilenebilirliğinin<br />

azaltılması için bu ülkelerde<br />

yapılacak uyuma yönelik eylemlerin desteklenmesine<br />

<strong>ve</strong> gelişmiş ülkelerin yeterli,<br />

öngörülebilir <strong>ve</strong> sürdürülebilir biçimde bu<br />

ülkelere finansman, teknoloji <strong>ve</strong> kapasite<br />

geliştirme imkanı sağlamasını,<br />

•Bu karar kağıdına ila<strong>ve</strong>li 1. Tabloya göre<br />

Sözleşmenin EK-1 ülkelerinin 2020 yılına<br />

kadarki sera gazı azaltım hedeflerini<br />

31 Ocak 2010 tarihine kadar sekretaryaya<br />

göndermelerine; Kyoto Protokolüne taraf<br />

olan EK-1 ülkelerinin, bu Protokol ile<br />

başlatılan azatım hedeflerinin daha da ilerisindeki<br />

(ötesindeki ) emisyon azaltım hedeflerini<br />

bildirmelerine; gelişmiş ülkelerin<br />

sera gazı azaltım hedeflerinin <strong>ve</strong> sağladıkları<br />

finansmanın ölçülebilir, raporlanabilir<br />

<strong>ve</strong> sağlanabilir olmasını,<br />

•Sözleşmenin Ek-1 inde yer almayan ülkelerin<br />

ise azaltım hedeflerini bu karar kağıdına<br />

ila<strong>ve</strong>li 2. Tabloya göre 31 Ocak 2010<br />

tarihine kadar sekretaryaya bildirmelerine,<br />

az gelişmiş ülkeler <strong>ve</strong> küçük ada devletlerinin<br />

gönüllü azatlımlar yapmalarını,<br />

•Gelişmekte olan ülkelerin yapmayı tasarladığı<br />

azaltım eylemlerini ulusal bildirimlerle<br />

emisyon envanterlerini ise ulusal<br />

envanter raporları ile her iki yılda bir Sekretarya<br />

ya göndermelerine, gelişmekte olan<br />

ülkelerin Ulusal Uygun Azaltım Eylemleri<br />

(NAMAs) için uluslar arası finansman<br />

desteği sağlanmasını,<br />

•Gelişmekte olan ülkelerdeki ormanlaştırma<br />

faaliyetlerinin gelişmiş ülkeler tarafından<br />

desteklenmesine <strong>ve</strong> az emisyonlu<br />

gelişmekte olan ülkelere teşvik sağlanmasını,<br />

•Gelişmiş ülkelerin öncelikle Küçük Ada<br />

Devletleri, Afrika <strong>ve</strong> Az gelişmiş ülkelere<br />

uyum <strong>ve</strong> azaltım amacıyla 2010–2012<br />

periyodunda 30 milyar dolar, 2012–2020<br />

arsında yıllık 100 milyar dolarlık fonu harekete<br />

geçirmesini,<br />

•Gelişmekte olan ülkeleri uyum, “REDD<br />

plus”, uyum, kapasite geliştirme <strong>ve</strong> teknoloji<br />

transferi konularında desteklemek üzere<br />

yeni Kopenhag Yeşil Çevre Fonu’nun<br />

oluşturulmasına, bu fonun yönetiminde<br />

gelişmekte olan <strong>ve</strong> gelişmiş ülkelerin hükümetlerinin<br />

eşit olarak temsil edilmesini,<br />

•Bu uzlaşının ifasının değerlendirme sürecinin<br />

2015 yılına kadar sürdürülmesi, hususlarını<br />

içermektedir.<br />

Bu “KOPENHAG MUTABAKAT” metninin<br />

önümüzdeki dönemde bağlayıcı bir<br />

anlaşmaya dönüşmesi beklenmektedir.<br />

Bu bağlamda, ülkemizin; özel durumunu<br />

teyit eden 26/CP.7 kararı çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />

müzakerelerini sürdürmesi, envanter <strong>ve</strong><br />

projeksiyon çalışmalarını güncelleştirmesi<br />

<strong>ve</strong> eylem planı çalışmalarını tamamlaması,<br />

uyum, kapasite geliştirme <strong>ve</strong> teknoloji<br />

transferi fonlarından faydalanılması<br />

yönünde girişimlerini sürdürmesi, düşük<br />

karbonlu ekonomiye geçiş sürecine yönelik<br />

çalışmalarını başlatması önem arz etmektedir.<br />

lenmelidirler. Ülkem, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin<br />

raporunda da belirtildiği üzere, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine<br />

karşı en savunmasız bölgelerden biri olarak tanımlanan, Doğu<br />

Akdeniz Havzasında bulunmaktadır. Bu durum, ekonomimize ila<strong>ve</strong><br />

mali yük getirecek şekilde, kapsamlı uyum eylemleri almamız gerektiği<br />

gerçeğini beraberinde getirmektedir.”dedi<br />

Öte yandan, iklim değişikliğiyle mücadele yolunda birçok önemli<br />

adımlar atıldığını söyleyen Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL; “Örneğin,<br />

yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını <strong>ve</strong> enerji <strong>ve</strong>rimliliğini<br />

teşvik ediyoruz. Bu alanlarda gerekli yasaları çıkarttık.<br />

Ülke genelinde kentlerde doğal gaz ile ısınmaya <strong>ve</strong> düşük karbonlu<br />

ulaştırma sistemlerine geçiyoruz. Gerçekleştirmek istediğimiz bir<br />

diğer hedefimiz, Türkiye’nin hidro, rüzgar <strong>ve</strong> jeotermal enerji potansiyelinin<br />

tam olarak kullanılmasıdır.”dedi.<br />

Ayrıca, kapsamlı ağaçlandırma faaliyetleri <strong>ve</strong> orman kayıplarının<br />

kontrol altına alınması yoluyla, yutak alanlarımızın arttırılmasına<br />

çalışmakta olduklarını <strong>ve</strong> 2008-2013 yılları arasındaki dönemde,<br />

2.3 milyon hektarlık alanın ağaçlandırılması yolundaki iddialı hedeflerinin<br />

hayata geçirilmekte olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı<br />

GÜL; “Bu çabalarımızı ivme kazandırarak arttırmak amacındayız.<br />

Bununla birlikte, mevcut ulusal ekonomik <strong>ve</strong> mali kısıtlar<br />

nedeniyle, başta enerji, konut <strong>ve</strong> ulaştırma alanları olmak üzere,<br />

temel altyapımızı henüz tamamlamış değiliz. Tabiatıyla, bu hedef<br />

gelişmiş ülkelerin mali <strong>ve</strong> teknolojik desteği ile gerçekleştirilebilecektir.<br />

Sonuç olarak, Türkiye, adil, hakça, kapsayıcı, şeffaf <strong>ve</strong><br />

gerçekleştirilebilir bir 2012 sonrası iklim değişikliği rejiminde yer<br />

almak isteğindedir.”dedi<br />

19


Fulya Somunkıranoğlu, Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü<br />

Türkiye Çözüme Ortak Oluyor<br />

Ulusal İklim<br />

Değişikliği Stratejisi<br />

Türkiye; iklim değişikliğinin çok ciddi çevresel <strong>ve</strong><br />

sosyo-ekonomik sonuçlara yol açabilecek, hatta ülkelerin<br />

gü<strong>ve</strong>nliğini tehdit edebilecek boyutta, çok yönlü<br />

<strong>ve</strong> karmaşık bir sorun olduğu <strong>ve</strong> bunların sebep olacağı<br />

etkilerin gelecek nesillerin yaşamını tehdit eden en önemli<br />

sınamalardan biri haline geldiği bilinciyle, iklim değişikliğine<br />

neden olan sera gazı emisyonlarının azaltılması <strong>ve</strong> iklim<br />

değişikliği ile mücadele kapsamında uluslararası işbirliğinin<br />

öneminin farkındadır.<br />

Bu çerçe<strong>ve</strong>de Türkiye, iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılmasına<br />

yönelik küresel çabalara kendi özel koşulları (Ek-1<br />

ülkeleri dahilinde) <strong>ve</strong> imkânları çerçe<strong>ve</strong>sinde katkıda bulunmak<br />

amacıyla “Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi”ni hazırlamıştır.<br />

Türkiye’de iklim değişikliği ile mücadele yönünde yapılacaklara<br />

rehberlik edecek bu belge ile Türkiye, ‘Birleşmiş<br />

Milletler İklim Değişikliği Çerçe<strong>ve</strong> Sözleşmesi’nin (BMİDÇS)<br />

temel ilkelerinden biri olan “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar<br />

çerçe<strong>ve</strong>sinde küresel iklim değişikliği ile mücadele<br />

çabalarına imkânları ölçüsünde katkıda bulunmayı bir<br />

amaç olarak belirlemekte; ulusal azaltım, uyum, finansman<br />

<strong>ve</strong> teknoloji politikalarını ortaya koymaktadır.<br />

Temel Göstergeler<br />

Türkiye;<br />

•2005 yılında yüzde 1,7 ile gerçekleşen nüfus artış hızı ile<br />

OECD içerisinde en yüksek yıllık nüfus artış hızına sahip bir<br />

ülkedir.<br />

•İnsani Kalkınma Endeksi’nde, 2006 <strong>ve</strong>rilerine göre, 177<br />

ülke içinde 92. sıradadır.<br />

•Kişi başı Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYİH) bazında, Kyoto<br />

Protokolü kapsamında sayısal sera gazı azaltım hedefleri<br />

bulunan Ek–1 ülkelerinin tamamı <strong>ve</strong> ekonomileri hızla<br />

gelişmekte olan Ek–1 dışı ülkelerin birçoğu ile mukayese<br />

edildiğinde, görece olarak daha düşük bir refah düzeyine<br />

sahiptir.<br />

•Sanayileşme seviyesi olarak, henüz diğer OECD <strong>ve</strong><br />

BMİDÇS EK-I ülkeleri ile karşılaştırılabilir seviyede değildir.<br />

•2008 yılı enerji göstergelerine bakıldığında, kişi başı birincil<br />

enerji tüketimi dünya ortalaması değeri 1,80 ton eşdeğer<br />

petrol <strong>ve</strong> OECD ortalaması 4,70 ton eşdeğer petroldür; bu<br />

değer Türkiye’de 1,29 ton eşdeğer petrol olarak gerçekleşmiştir.<br />

•Enerji tüketimi OECD ülkelerinde 2006 yılında ortalama<br />

127,4 milyon ton iken Türkiye’de bu rakam 73,4 milyon tondur.<br />

•2005 yılı <strong>ve</strong>rilerine göre, dünyada kişi başına enerji tüketimi<br />

1778 bin kcal/kgofoil, Avrupa’da 3773 bin kcal/kgofoil<br />

iken; Türkiye’de bu değer 1185 bin kcal/kgofoil’dir.<br />

•Türkiye, OECD <strong>ve</strong> BMİDÇS’nin Ek–1 listesi ülkeleri arasında<br />

kişi başı sera gazı emisyonu, kümülatif emisyon <strong>ve</strong> kişi<br />

başı birincil enerji tüketimi miktarında en düşük değere sahiptir.<br />

2007 yılı kişi başı sera gazı emisyonu değeri 5,3 ton<br />

CO2 eşdeğeridir. Aynı dönemde, OECD kişi başı emisyonu<br />

15,0 ton CO2, <strong>ve</strong> Avrupa Birliği’ne üye 27 ülkede 10,2 ton<br />

CO2 eşdeğeridir.<br />

•Türkiye’nin 1990 yılı toplam sera gazı emisyonu miktarı<br />

170 milyon ton CO2 eşdeğeri iken, 2007 yılında bu değer<br />

372 milyon ton CO2 eşdeğeri olarak gerçekleşmiştir.<br />

•Türkiye’de sera gazı yutak alanlarına bakıldığında, 1990<br />

yılında 44 milyon ton CO2 eşdeğeri sera gazı emisyonu yutak<br />

alanları tarafından yutulmuş olup, 2007 yılında bu değer<br />

yaklaşık 77 milyon ton CO2 eşdeğeri olarak gerçekleşmiştir.<br />

•Türkiye, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden en çok<br />

etkilenecek bölgeler arasında yer alan Akdeniz Havzası’nda<br />

yer almaktadır (IPCC 4. Değerlendirme Raporu - 2007)<br />

ULUSAL VİZYON<br />

Türkiye’nin ‘İklim Değişikliği’ kapsamındaki ulusal vizyonu,<br />

iklim değişikliği politikalarını kalkınma politikalarıyla entegre<br />

etmiş; enerji <strong>ve</strong>rimliliğini yaygınlaştırmış; temiz <strong>ve</strong> yenile-<br />

20


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

nebilir enerji kaynaklarının kullanımını<br />

artırmış; iklim değişikliğiyle mücadeleye<br />

“özel durumları (Ek-1 ülkeleri<br />

dâhilinde)” çerçe<strong>ve</strong>sinde aktif katılım<br />

sağlayan <strong>ve</strong> yüksek yaşam kalitesiyle<br />

refahı tüm vatandaşlarına düşük karbon<br />

yoğunluğu ile sunabilen bir ülke<br />

olmaktır.<br />

Temel İlkeler<br />

Türkiye’nin iklim değişikliğiyle küresel<br />

mücadele kapsamında temel amacı,<br />

insanlığın ortak kaygısı olan iklim değişikliğini<br />

önlemeye yönelik yürütülen<br />

<strong>ve</strong> uluslararası taraflarla işbirliği içerisinde,<br />

tarafsız <strong>ve</strong> bilimsel bulgular<br />

ışığında ortak akılla belirlenmiş küresel<br />

çabalara, sürdürülebilir kalkınma politikalarına<br />

uygun olarak, ortak fakat farklılaştırılmış<br />

sorumluluklar prensibi <strong>ve</strong><br />

ülkemizin özel durumları (Ek-1 ülkeleri<br />

dâhilinde) çerçe<strong>ve</strong>sinde katılmaktır.<br />

STRATEJİK AMAÇLAR<br />

Türkiye’nin temel ilkeler kapsamındaki<br />

stratejik amaçları:<br />

•BMİDÇS’nin “ortak fakat farklılaştırılmış<br />

sorumluluklar ilkesine uygun<br />

olarak <strong>ve</strong> özel durumları (Ek-1 ülkeleri<br />

dâhilinde) çerçe<strong>ve</strong>sinde; iklim değişikliğiyle<br />

mücadele <strong>ve</strong> uyum politikaları<br />

ile önlemlerini, ulusal kalkınma programlarına<br />

dâhil etmek;<br />

•Sera gazı emisyonlarının azaltılması<br />

gayesiyle geliştirilen küresel politikalar<br />

<strong>ve</strong> önlemlere kendi imkânları ölçüsünde,<br />

sürdürülebilir kalkınma ilkeleriyle<br />

uyumlaştırılmış kalkınma programını<br />

sekteye uğratmadan, sera gazı salım<br />

artış hızını sınırlayarak katkıda bulunmak;<br />

•Küresel iklim değişikliklerinin etkilerini<br />

azaltma <strong>ve</strong>ya uyum sağlama doğrultusunda,<br />

ulusal hazırlık seviyesi <strong>ve</strong><br />

kapasitesini artırmak; bu çabalarda<br />

elde edeceği tecrübe <strong>ve</strong> kazanımlarını<br />

uluslararası platformlarda paylaşmak;<br />

•Azaltım, uyum, teknoloji transferi <strong>ve</strong><br />

finansman ana başlıklarındaki küresel<br />

stratejik amaçların, tarafların sorumlulukları<br />

gözönünde bulundurulması sureti<br />

ile tasarlanması <strong>ve</strong> yürütülmesine<br />

uyum sağlamak <strong>ve</strong> uluslararası faaliyetlerde<br />

etkin olmak;<br />

•Azaltım <strong>ve</strong> uyum faaliyetlerini yürütebilmek<br />

için ihtiyaç duyulan mali kaynaklara<br />

erişimi artırmak,<br />

•Mevcut teknolojik <strong>ve</strong> kalkınma düzeyimiz<br />

göz önüne alınarak temiz üretim<br />

teknolojisi araştıma-geliştirme (ar-ge)<br />

<strong>ve</strong> inovasyon kapasitesini geliştirmek<br />

<strong>ve</strong> bu alanda rekabet <strong>ve</strong> üretimin artırılmasını<br />

sağlayacak ulusal <strong>ve</strong> uluslararası<br />

finansman kaynaklarını <strong>ve</strong> teşvik<br />

mekanizmalarını oluşturmak;<br />

•İklim değişikliği ile mücadele <strong>ve</strong><br />

uyum kapsamındaki faaliyetlerin etkin<br />

koordinasyonunu teminen, yönetişim<br />

ilkesi doğrultusunda şeffaf, katılımcı <strong>ve</strong><br />

bilimsel – analitik çalışmalara dayanan<br />

karar mekanizmaları geliştirebilecek<br />

bir eşgüdüm mekanizmasını kurmak<br />

<strong>ve</strong> sürekliliğini sağlamak;<br />

•İklim değişikliği alanındaki insan kaynakları<br />

kapasitesini <strong>ve</strong> kurumsal kapasiteyi<br />

artırmak;<br />

•Kamu, özel sektör, üni<strong>ve</strong>rsite, STK<br />

gibi tüm kesimlerin ortak çabaları ile<br />

tüketim kalıplarının düşük karbon izi<br />

bırakacak şekilde değiştirilebilmesi<br />

için kamuoyu bilincini artırmak;<br />

•Ulusal iklim değişikliği çalışmalarında,<br />

bilgi akışını <strong>ve</strong> paylaşımını bütünsel<br />

bir sistemle sürdürmek üzere “bilgi<br />

yönetimi” ne geçmektir.<br />

STRATEJİK HEDEFLER<br />

•Küresel iklim değişikliği ile mücadele<br />

<strong>ve</strong> uyum çabalarında, kapsamlı <strong>ve</strong><br />

işlevsel bir uluslararası işbirliği mekanizmasının<br />

oluşturulmasına yönelik<br />

yürütülen müzakerelere aktif katılım<br />

sağlamak;<br />

•‘Dinamik’ bir anlayış içinde ‘Ulusal<br />

İklim Değişikliği Stratejik<br />

•Belgesi’ ile ‘Dokuzuncu Kalkınma<br />

Programı’ doğrultusunda ‘Ulusal İklim<br />

Değişikliği Eylem Planı’nı tamamlamak;<br />

•İklim değişikliği kurumsal yapısını<br />

gözden geçirmek;<br />

•‘Bilgi yönetimi’ <strong>ve</strong> paylaşımı anlayışının<br />

<strong>ve</strong> yönteminin sürece dâhil edilmesini<br />

sağlamak <strong>ve</strong> ulusal bir portal<br />

oluşturmak.<br />

TÜRKİYE ÇÖZÜME ORTAK OLUYOR<br />

Türkiye, ulusal imkânları <strong>ve</strong> uluslararası<br />

finansman <strong>ve</strong> hibelerin ulaşılabilirliği<br />

ölçüsünde iklim değişikliği ile mücadele<br />

kapsamında sektörler bazında<br />

aşağıda belirtilen hususların yerine<br />

getirilmesinde kararlıdır.<br />

a)SERA GAZI EMİSYON KONTROLÜ<br />

Enerji<br />

•Başta yenilenebilir <strong>ve</strong> nükleer enerji<br />

olmak üzere düşük <strong>ve</strong> sıfır emisyon<br />

teknolojilerinin kullanımı teşvik edilecek;<br />

temiz teknoloji alanında araştırma-<br />

geliştirme çalışmaları yapılacak;<br />

bu alanlarda yerli sanayi desteklenecektir.<br />

•Mevcut termik santralleriniyileştirme<br />

çalışmaları tamamlanacaktır.<br />

•2020 yılına kadar enerji yoğunluğu<br />

2004 yılına göre daha düşük seviyelere<br />

indirilecektir.<br />

•Yerli kaynaklarımız olan kömür, hidro,<br />

rüzgâr, jeotermal <strong>ve</strong> güneş enerjisi<br />

başta olmak üzere, en iyi teknik uygulamalardan,<br />

enerji arz gü<strong>ve</strong>nliği <strong>ve</strong> iklim<br />

değişikliği hedefleri doğrultusunda,<br />

en üst düzeyde faydalanılacaktır.<br />

•2020 yılına kadar toplam elektrik<br />

enerjisi üretiminde yenilenebilir enerji<br />

payı %25’e çıkarılacaktır.<br />

•2020 yılına kadar sanayi sektöründe<br />

enerji <strong>ve</strong>rimliliği uygulamaları ile belirlenmiş<br />

olan tasarruf potansiyeli azami<br />

ölçüde gerçekleştirilecektir.<br />

21


•Enerji sektöründe 2020 yılına kadar<br />

referans senaryoya göre %7 karbondioksit<br />

emisyon sınırlaması potansiyeli<br />

hedeflenecektir.<br />

Ulaştırma<br />

•Yük <strong>ve</strong> yolcu taşımacılığında demiryolunun<br />

payı artırılacaktır.<br />

•Kombine taşımacılığın geliştirilmesine<br />

yönelik tedbirler alınacaktır.<br />

•Kısa mesafeli denizyolu taşımacılığı<br />

teşvik edilecektir.<br />

•Özellikle büyük şehirlerde metro <strong>ve</strong><br />

hafif raylı sistemler ile toplu taşıma sistemleri<br />

yaygınlaştırılacaktır.<br />

•Alternatif yakıt <strong>ve</strong> yeni teknoloji ürünü<br />

motorların kullanımını yaygınlaştıracak<br />

politikalar belirlenecektir.<br />

•İhtiyaç duyulan akıllı ulaşım sistemleri<br />

belirlenecek<strong>ve</strong> tesis edilecektir.<br />

•Çevre dostu araçların kullanımını<br />

artırmaya yönelik olarak mevcut araç<br />

parkının yenilenmesini sağlayacak<br />

politikalar belirlenecek <strong>ve</strong> uygulanacaktır.<br />

Sanayi<br />

•Gerek sanayiciler, gerekse tüketicilerin<br />

iklim değişikliğiyle mücadele<br />

konusunda bilinçlendirilmesi yönünde<br />

yoğun bilgilendirme çalışmaları yürütülecek<br />

<strong>ve</strong> kılavuz bir kitap/rehber yayınlanacaktır.<br />

•Enerji denetim <strong>ve</strong> yönetim sistemleri,<br />

sera gazı envanter <strong>ve</strong> raporlama<br />

sistemleri, sera gazı yönetim sistemleri<br />

(örneğin, ISO 14001 standardı) <strong>ve</strong><br />

karşılaştırma (benchmarking) gibi herhangi<br />

bir sermaye yatırımı ya da işletme<br />

maliyeti gerektirmeksizin sera gazı<br />

emisyonlarının takibine yönelik yönetim<br />

araçlarının uygulanmasını teşvik<br />

edici mekanizmalar geliştirilecektir.<br />

•Sanayide ısı geri kazanımı seçenekleri<br />

<strong>ve</strong> sınaî kojenerasyon sistemleri<br />

özendirilecek <strong>ve</strong> teşvik edilecektir.<br />

•Sanayide temiz üretime yönelik kaynaklar<br />

ile ikame <strong>ve</strong> alternatif malzemelerin<br />

kullanılması özendirilecektir.<br />

•Temiz üretim teknolojilerinin, “iklim<br />

dostu <strong>ve</strong> yenilikçi teknoloji”lerin tercih<br />

edilmesini sağlamak üzere özendirici<br />

mekanizmalar devreye sokulacak;<br />

denetim <strong>ve</strong> yaptırım mekanizmalarının<br />

etkin bir şekilde uygulanması sağlanacaktır.<br />

Atık<br />

•Belediye atıkları ile ilgili mevzuat<br />

uyumlaştırma çalışmaları <strong>2009</strong> yılı sonuna<br />

kadar tamamlanacaktır.<br />

•Yeniden kullanım <strong>ve</strong> atık geri kazanım<br />

miktarının artırılmasına yönelik oluşturulan<br />

Atık Eylem Planı (2008–2012)<br />

uygulanacaktır.<br />

•2012 yılı itibariyle ülkemizde üretilen<br />

belediye atıklarının %70’i düzenli depolama<br />

tesislerinde bertaraf edilecektir.<br />

•Atık yönetiminde; kaynağında azaltma,<br />

yeniden kullanım, geri dönüşüm<br />

<strong>ve</strong> kazanımı sıralaması daha etkin uygulanacaktır.<br />

•Düzenli depolama tesislerine giden<br />

organik madde miktarı azaltılacaktır.<br />

Arazi Kullanımı, Tarım <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong>cılık<br />

•Milli Ağaçlandırma Seferberliği kapsamında<br />

2008–2012 yılları arası 2,3<br />

milyon hektar alan ağaçlandırılacak <strong>ve</strong><br />

rehabilite edilecektir. Bu sayede mevcut<br />

yutak alanlarımız tarafından tutulan<br />

karbona ila<strong>ve</strong> olarak, 2020 yılına kadar<br />

12 yılda toplam 181,4 milyon ton karbonun<br />

orman alanlarımız tarafından<br />

tutulması sağlanacaktır.<br />

b) İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE UYUM<br />

•İklim değişikliğinin olumsuz etkileri<br />

sebebiyle artacak orman yangınlarını<br />

önlemeye <strong>ve</strong> ormansızlaşma yüzünden<br />

azalan yutak alanların korunmasına,<br />

doğal ormanların korunup geliştirilmesine<br />

<strong>ve</strong> ağaçlandırma çalışmalarına<br />

hız <strong>ve</strong>rilecektir.<br />

•<strong>Su</strong> ile ilgili mevzuat geliştirilecek <strong>ve</strong><br />

mevzuata iklim değişikliğine uyum konusunun<br />

entegrasyonu sağlanacaktır.<br />

•İklim değişikliğine bağlı artması muhtemel<br />

su baskını, çığ, heyelan gibi doğal<br />

afetler tespit edilecek <strong>ve</strong> söz konusu<br />

afetlerin etkilerini en aza indirmek<br />

için erken uyarı sistemleri kullanarak<br />

gerekli çalışmalar başlatılacaktır.<br />

c) TEKNOLOJİ GELİŞTİRME, TEKNOLOJİ<br />

TRANSFERİ<br />

•BMİDÇS altında faaliyet gösteren<br />

uzman grupların çalışmaları yakından<br />

<strong>ve</strong> aktif şekilde takip edilecektir (örneğin,<br />

Teknoloji Transferi Uzman Grubu-<br />

EGTT, İklim Teknolojisi Girişimi-CTI .<br />

•İklim değişikliği ile mücadele kapsamında<br />

sektörel bazda ‘Teknoloji<br />

İhtiyaç Değerlendirmesi’ (TNA) yapılacak<br />

<strong>ve</strong> sektör bazında, dünyada kabul<br />

görmüş en iyi uygulamalar ortaya konulacaktır.<br />

d) FİNANSMAN<br />

•Mevcut finansman kaynakları gözden<br />

geçirilecek <strong>ve</strong> öncelikler çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />

etkin kullanım sağlanacak <strong>ve</strong><br />

oluşturulacak projelerde mükerrerlik<br />

önlenecektir.<br />

•Kamu-özel sektör işbirliğinin en iyi<br />

uygulamaları göz önüne alınarak temiz<br />

teknoloji yatırımları desteklenecek<br />

<strong>ve</strong> geliştirilecektir.<br />

•Uluslar arası fonlardan daha fazla<br />

yararlanmak için uluslararası stratejik<br />

işbirlikleri (ikili <strong>ve</strong> çok taraflı) geliştirilecektir.<br />

•2010 yılından başlayarak kamu yatırımlarının<br />

programlanmasında emisyon<br />

azaltımı <strong>ve</strong> kontrolü ile uyum<br />

sağlamaya yönelik projelere öncelik<br />

<strong>ve</strong>rilecektir.<br />

e) EĞİTİM, KAPASİTE ARTIRIMI VE<br />

KURUMSAL ALTYAPI<br />

•Küresel iklim değişikliklerinin etkilerini<br />

azaltma <strong>ve</strong>ya uyum sağlamak<br />

üzere, kamuoyu bilinç düzeyi <strong>ve</strong> iklim<br />

değişikliği alanındaki insan kaynakları<br />

kapasitesi <strong>ve</strong> kurumsal kapasite artırılacaktır.<br />

•Küresel iklim değişikliği ile mücadele<br />

<strong>ve</strong> uyum çabalarında, kapsamlı <strong>ve</strong><br />

işlevsel bir uluslararası işbirliği mekanizmasının<br />

oluşturulmasına yönelik<br />

yürütülen müzakerelere aktif katılım<br />

sağlanacaktır.<br />

•‘Bilgi Yönetimi’ anlayışı <strong>ve</strong> metodolojisinin<br />

sürece dâhil edilmesi sağlanacaktır.<br />

•Ulusal İklim Değişikliği çalışmalarında,<br />

bilgi akışını <strong>ve</strong> paylaşımını bütünsel<br />

bir sistemle sürdürmek üzere ‘Bilgi<br />

Yönetimi’ ne geçilecektir.<br />

22


İrfan EKMEKÇİ, Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı, Doğa Koruma <strong>ve</strong> Milli Parklar Genel Müdürlüğü<br />

Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

Deniz Kaplumbağaları<br />

Ülkemiz taraf Olduğu BERN <strong>ve</strong><br />

BARSELONA Sözleşmeleri kapsamında<br />

koruma altında bulunan deniz<br />

kaplumbağalarına ilişkin olarak bir çok<br />

ülkede yapılan çalışmalardan daha kapsamlı<br />

<strong>ve</strong> detaylı çalışmaları ulusal ölçekte Çevre<br />

<strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı, Doğa Koruma <strong>ve</strong> Milli<br />

Parklar Genel Müdürlüğü koordinasyonu ile<br />

yapmaktadır.<br />

Akdeniz havzasındaki ülkelerde en çok yuvalama<br />

kumsalını bulunduran <strong>ve</strong> kumsalları<br />

uluslar arası platformda deklere ederek,<br />

koruma ilişkin çalışmaları yapan Türkiye<br />

Akdeniz kıyılarındaki 20 kumsalı Yuvalama<br />

alanı olarak ilan etmiştir.<br />

Bu kumsallar, Ekincik, Dalyan, Dalaman,<br />

Fethiye-Çalış kumsalı, Patara, Kale, Kumluca,<br />

Tekirova, Belek, Kızılot, Demirtaş,<br />

Gazipaşa, Anamur, Göksu Deltası, Kazanlı,<br />

Akyatan, Samandağ, Olympos-Çıralı,<br />

Alata <strong>ve</strong> Yumurtalık kumsallarıdır.<br />

Söz konusu kumsallara çeşitli koruma statüleri<br />

kazandırılması yanı sıra Deniz Kaplumbağaları<br />

Koruma Alanı olarak 1/25.000<br />

ölçekli ÇDP işlenerek, plan notlarına “Deniz<br />

Kaplumbağaları Koruma-Kullanma Koşulları”<br />

eklenerek kumsalların korunmasına<br />

ilişkin düzenleme yapılmıştır.<br />

KORUMA ÇALIŞMALARINDA<br />

ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI’NIN<br />

ROLÜ:<br />

Deniz Kaplumbağalarının korunmasına ilişkin<br />

olarak “Deniz Kaplumbağaları Bilim<br />

Komisyonu” toplantıları koordine edilmekte<br />

Ulusal ölçekte yapılan çalışmaların standartizasyonu<br />

sağlanmaktadır.<br />

Yuvalama alanlarında planlanan faaliyetlerin<br />

deniz kaplumbağaları üzerine etkileri incelenerek<br />

gerektiğinde “Deniz Kaplumbağaları<br />

Bilim Komisyonu” tarafından irdelenmesi<br />

sağlanarak alınan kararlar çerçe<strong>ve</strong>sinde Bakanlık<br />

tarafından görüşü oluşturulmaktadır.<br />

Bu çerçe<strong>ve</strong>de kumsallarda planlanan yatırım<br />

<strong>ve</strong> faaliyetlerin deniz kaplumbağalarına zarar<br />

<strong>ve</strong>rmesinin önlenmesine yönelik çalışmalar<br />

sürdürülmektedir.<br />

Yuvalama kumsallarındaki bilimsel çalışma<br />

sonuçları değerlendirilerek korumaya ilişkin<br />

önlemler sürekli olarak güncellenmektedir.<br />

Koruma çalışmalarında uluslar arası kuruluşlarla<br />

işbirliğine gidilerek uluslar arası<br />

standartlara uygun koruma önlemlerinin<br />

uygulanması <strong>ve</strong> çalışma standartlarının geliştirilmesine<br />

yönelik çalışmalar gerçekleştirilmektedir.<br />

GERÇEKLEŞTİRİLEN ÇALIŞMALAR<br />

(2007-<strong>2009</strong>)<br />

Bu çerçe<strong>ve</strong>de Bakanlığımızca son dönemde<br />

deniz kaplumbağaları koruma çalışmaları<br />

kapsamında aşağıdaki çalışmalar gerçekleştirilmiştir.<br />

-Yuvalama kumsallarında koruma <strong>ve</strong> izleme<br />

faaliyetleri koordinasyon çalışmaları sürdürülmektedir.<br />

-Deniz Kaplumbağaları Bilim Komisyonu<br />

toplantısı gerçekleştirilerek, hazırlanan<br />

“Deniz Kaplumbağaları Yuvalama Alanları<br />

Koruma-Kullanma Koşulları” taslağı nihai<br />

hale getirilmiştir.<br />

-Deniz Kaplumbağalarının Korunması konulu<br />

<strong>2009</strong>/10 sayılı Bakanlık Genelgesi<br />

yayınlanarak ilgili Valilikler <strong>ve</strong> Kurum-<br />

Kuruluşlara gönderilmiştir.<br />

-Bakanlık Genelgesi Ekinde “Deniz Kaplumbağaları<br />

Yuvalama Alanları Koruma-<br />

Kullanma koşulları” yeniden düzenlenerek<br />

<strong>ve</strong>rilmiştir.<br />

-Bakanlık Genelgesi ekinde yuvalama kumsallarının<br />

koordinatları <strong>ve</strong>rilerek, Çevre Düzeni<br />

Planlarına işlenmek üzere ilgili kurumlara<br />

gönderilmiştir.<br />

-II. Ulusal Deniz Kaplumbağaları Sempozyumunda<br />

alınan kararlar çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />

Muğla-Dalyan bölgesinde “Deniz Kaplumbağaları<br />

Araştırma <strong>ve</strong> Rehabilitasyon Merkezi”<br />

kurulmuştur.<br />

- Mersin, Hatay <strong>ve</strong> Antalya İllerimizde de<br />

“Deniz Kaplumbağaları Araştırma <strong>ve</strong> Rehabilitasyon<br />

Merkez”leri kurulmasına yönelik<br />

çalışmalar sürdürülmektedir.<br />

-Barselona Sözleşmesi altında çalışmalarını<br />

Sürdüren Biyolojik Çeşitlilik <strong>ve</strong> Korunan<br />

Alanlar Faaliyet Merkezi RAC-SPA ile işbirliğine<br />

gidilerek, RAC-SPA tarafından temin<br />

edilen markalar alınmıştır. Bu çerçe<strong>ve</strong>de<br />

ülkemizde deniz kaplumbağaları markalama<br />

çalışmalarında uluslararası standartlarda tek<br />

tip marka kullanılması amacıyla 2010 yılından<br />

itibaren çalışma yapan üni<strong>ve</strong>rsite <strong>ve</strong><br />

bilim kuruluşlarına markalar dağıtılarak tek<br />

tip marka kullanılması sağlanacaktır.<br />

-Uluslararası kuruluş <strong>ve</strong> Sözleşme<br />

Sekreteryaları’na Ulusal Raporlar gönderilerek<br />

<strong>ve</strong> Komite Toplantıları’na katılım sağlanarak<br />

Deniz Kaplumbağaları konusunda<br />

yapılan çalışmalar aktarılmıştır.<br />

23


Serdar Yegül<br />

<strong>Orman</strong> Müh.<br />

Dış İlişkiler <strong>ve</strong> AB Dairesi<br />

Başkanlığı<br />

Avrupada <strong>Orman</strong>ların Korunması<br />

Bakanlar<br />

Konferansı Süreci<br />

Avrupa Birliği<br />

ormancılık<br />

mevzuatını<br />

düzenlerken<br />

Bakanlar<br />

Konferansı ilke<br />

kararlarından<br />

yararlanmakta<br />

<strong>ve</strong> tüm Avrupa<br />

ülkeleri ormancılık<br />

politikalarını<br />

belirlerken<br />

Bakanlar<br />

Konferansı ilke<br />

kararlarını temel<br />

almaktadır.<br />

1980’lerde Avrupa’da asit yağmurlarıyla sonuçlanan hava kirliliğinin artması<br />

Avrupa ormanları üzerinde ciddi tehditler oluşturmuş, Avrupa ormanlarının<br />

sözkonusu tehditlerden ne derece etkilendiğini ortaya çıkarabilmek için ise<br />

sınırötesi etkin çalışmalara ihtiyaç duyulmuştur. Bu tür bir ihtiyaçtan hareketle,<br />

1990 yılında, ormanlar <strong>ve</strong> ormancılık ile ilgili ortak fırsatlar <strong>ve</strong> tehditler<br />

konularında işbirliğini arttırmak <strong>ve</strong> politikalar geliştirmek üzere Avrupa ülkelerinin<br />

ormanlardan sorumlu bakanları bir araya gelerek üst düzeyde bir girişim<br />

başlatmışlardır. Bu girişimin adı Avrupa’da <strong>Orman</strong>ların Korunması Bakanlar<br />

Konferansı’dır.<br />

Diğer yandan küresel düzeyde 1992 yılında<br />

Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde<br />

Birleşmiş Milletler Çevre <strong>ve</strong> Kalkınma<br />

Konferansı (UNCED) düzenlenmiş <strong>ve</strong> Konferans<br />

sonunda ormancılığa yönelik önemli çıktılar olmuştur.<br />

Rio’da ayrıca Rio çıktıları temelinde küresel bir<br />

ormancılık süreci (Rio Süreci) <strong>ve</strong> Rio Kararlarının<br />

bölgesel uygulamasını sağlamak üzere dokuz bölgesel<br />

ormancılık süreci başlatılmıştır. Ülkemiz sözkonusu<br />

bölgesel ormancılık süreçlerinden, Avrupa<br />

(Bakanlar Konferansı) <strong>ve</strong> Yakın Doğu bölgesel ormancılık<br />

sürecine katılım sağlamaktadır.<br />

Bakanlar Konferansı<br />

1990 yılında herhangi bir küresel süreçten bağımsız<br />

olarak çalışmalarına başlayan Bakanlar Konferansı,<br />

1993 yılında gerçekleştirilen İkinci Bakanlar<br />

Konferansı’nda küresel ormancılık sürecinin bir<br />

alt sürecine dönüştürülmüştür. 1992 yılında Rio’da<br />

tanımlanan “Sürdürülebilir <strong>Orman</strong> Yönetimi” (sustainable<br />

forest management) çerçe<strong>ve</strong>sinde Bakanlar<br />

Konferansı’nın amacı “Avrupa orman yönetiminde<br />

sürdürülebilir orman yönetimini hâkim kılmak”<br />

şeklinde genişletmiştir. Diğer bir ifadeyle Bakanlar<br />

Konferansı, ormanlarla ilgili Rio Kararlarının<br />

Avrupa bölgesinde uygulanması çabasıdır. Bakanlar<br />

Konferansı’nın nihai amacı ise Avrupa’da yasal<br />

bağlayıcılığı olan bir ormancılık anlaşmasını benimsemektir.<br />

Bakanlar Konferansı’nda benimsenen ilke kararlarının<br />

(resolution) hukuki bir bağlayıcılığı bulunmamakla<br />

birlikte, hükümetlere politik-siyasi yükümlülükler<br />

getirmektedir. Tüm ilke kararları Avrupa<br />

ülkeleri ormanlardan sorumlu bakanları tarafından<br />

imzalanmaktadır.<br />

Bakanlar Konferansı’na 46 İmzacı Ülke <strong>ve</strong> AB,<br />

14 Gözlemci Ülke <strong>ve</strong> 31 Gözlemci Organizasyon<br />

katılım sağlamaktadır. Ülkemiz, Bakanlar<br />

24


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

Konferansı’nda ‘imzacı ülke’ statüsünde<br />

olup Konferanslara ülkemiz adına ya zamanın<br />

ormanlardan sorumlu bakanı ya da<br />

bakan adına bir üst düzey yetkili temsilci<br />

katılım sağlamıştır.<br />

Bakanlar Konferansı İlke Kararlarının<br />

(Resolution) Önemi Nedir?<br />

Avrupa Birliği <strong>Orman</strong>cılık Mevzuatını<br />

düzenlerken Bakanlar Konferansı ilke<br />

kararlardan yararlanmakta <strong>ve</strong> tüm Avrupa<br />

ülkeleri ormancılık politikalarını belirlerken<br />

Bakanlar Konferansı ilke kararlarını<br />

temel almaktadır.<br />

Bakanlar Konferansı İlke Kararlarının<br />

İçeriği<br />

Bakanlar Konferansı tarafından bugüne<br />

değin 19 ilke kararı (resolution) alınmış<br />

olup söz konusu ilke kararlarının bazıları<br />

3-4 sayfayı, bazılarının ise ekleriyle birlikte<br />

30 sayfayı bulabilmektedir. İlke kararları<br />

üç temel (ayak) üzerine oturmaktadır.<br />

Bu temeller; ekolojik, ekonomik <strong>ve</strong><br />

sosyo-kültürel temellerdir. İlke kararlarının<br />

bazıları sadece ekolojik, bazıları sadece<br />

ekonomik, bazıları ise sadece sosyokültürel<br />

temele dayanırken, bazıları hem<br />

ekolojik hem ekonomik, bazıları hem<br />

ekonomik hem sosyo-kültürel, bazıları ise<br />

her üç temele birden dayanabilmektedir.<br />

1990 yılında Strazburg’da yapılan ilk<br />

Bakanlar Konferansı’nda 6 ilke kararı<br />

alınmış olup alınan ilke kararlarına<br />

bakıldığında kararların ağırlıklı olarak<br />

ekolojik temele dayandığı görülmektedir.<br />

Diğer bir ifadeyle ilk Konferans’ta<br />

ormanlardan sorumlu bakanlar teknik <strong>ve</strong><br />

bilimsel işbirliği konusunda taahhütlerde<br />

bulunmuşlardır. 1993 yılında Helsinki’de<br />

yapılan İkinci Bakanlar Konferansı’nda<br />

4 ilke kararı alınmış olup Avrupa bölgesi<br />

için sürdürülebilir orman yönetiminin<br />

tanımı yapılmıştır. Ayrıca, Avrupa <strong>Orman</strong>larının<br />

Sürdürülebilir Yönetimi İçin<br />

Genel Esasları; Avrupa <strong>Orman</strong>larında Biyolojik<br />

Çeşitliliğin Korunması İçin Genel<br />

Esasları <strong>ve</strong> Avrupa <strong>Orman</strong>larının İklim<br />

Değişikliğine Uzun Süreli Adaptasyonu<br />

İçin Stratejiler başlıklı ilke kararları benimsenmiştir.<br />

1998 yılında Lizbon’da yapılan Üçüncü<br />

Bakanlar Konferansında 2 ilke kararı<br />

alınmıştır. Konferans’ta Avrupa’da<br />

sürdürülebilir orman yönetimi için hazırlanmış<br />

olan kriter <strong>ve</strong> gösterge seti<br />

onaylanmış <strong>ve</strong> sürdürülebilir orman yönetiminin<br />

sosyo-ekonomik boyutlarının<br />

geliştirilmesi kararlaştırılmıştır. 2003<br />

yılında Viyana’da yapılan Dördüncü Bakanlar<br />

Konferansı’nda 5 ilke kararı daha<br />

benimsenmiştir. Konferansta tüm-Avrupa<br />

sürdürülebilir orman yönetimi kriter <strong>ve</strong><br />

göstergeleri revize edilmiş, aralarında<br />

Avrupa için Ulusal <strong>Orman</strong>cılık Programı<br />

Yaklaşımı, Avrupa’da Korunan <strong>ve</strong> Koruyucu<br />

İşlevi Olan <strong>Orman</strong>lar ile diğer Ağaçlık<br />

Alanların Değerlendirilmesi Kılavuzu<br />

gibi bir dizi belge kabul edilmiştir. Bu<br />

konferansın en önemli çıktılarından biri,<br />

Bakanlar Konferansı “Korunan” Alan<br />

Sınıflamasına göre Avrupa ülkelerinin<br />

raporlama yapmasını sağlamak olmuştur.<br />

2007 yılında Varşova’da yapılan Beşinci<br />

Bakanlar Konferansı’nda 2 ilke kararı<br />

alınmış olup bunlar; “<strong>Orman</strong>lar, Odun <strong>ve</strong><br />

Enerji” <strong>ve</strong> “<strong>Orman</strong>lar <strong>ve</strong> <strong>Su</strong>” başlıklı ilke<br />

kararlarıdır.<br />

2008 Mayıs ayında Beşinci Bakanlar<br />

Konferansı ilke kararlarını izlemek <strong>ve</strong><br />

Altıncı Bakanlar Konferansı hazırlık çalışmalarını<br />

yürütmek üzere bir Çalışma<br />

Programı benimsenmiştir. Çalışma Programı<br />

iki bölüm <strong>ve</strong> altı başlıktan oluşmaktadır.<br />

Bu başlıklar: Birinci Bölüm, (1)<br />

Sürdürülebilir <strong>Orman</strong> Yönetimi <strong>ve</strong> İklim<br />

Değişikliği; (2) Odun Hareketi <strong>ve</strong> Duyarlı<br />

Odun Kullanımı; (3) <strong>Orman</strong>lar <strong>ve</strong> <strong>Su</strong>yu<br />

içine alan <strong>Orman</strong> Ekosistem Hizmetleri;<br />

(3) Bölgesel-Küresel İşbirliği <strong>ve</strong> Ortaklık<br />

<strong>ve</strong> (5) Kesen Konular başlıklarından oluşurken;<br />

İkinci Bölüm, (1) Bakanlar Konferansının<br />

Stratejik Yönü’dür.<br />

Altıncı Bakanlar Konferansı 2011’de<br />

Nor<strong>ve</strong>ç/Oslo’da düzenlenmesi planlanmaktadır.<br />

Bakanlar Konferansı Sürecinde Son<br />

Gelişmeler<br />

<strong>2009</strong> yılı sonu itibariyle Beşinci Bakanlar<br />

Konferansı izleme süreci tamamlanmış<br />

<strong>ve</strong> Altıncı Bakanlar Konferansı hazırlık<br />

süreci başlamıştır.<br />

1-2 Eylül <strong>2009</strong> tarihlerinde “Bakanlar<br />

Konferansının Stratejik Yönü” başlıklı<br />

son çalışma grubu toplantısında sürecin<br />

geleceğine yönelik üç senaryo tartışılmıştır.<br />

Bu senaryoların ilki, çalışmaların<br />

“Bakanlar Konferansı” tarzında sürdürülmesidir.<br />

İkinci senaryo, çalışmaların bir<br />

Avrupa <strong>Orman</strong>cılık Anlaşması <strong>ve</strong> onun<br />

sekretaryası yoluyla sürdürülmesidir.<br />

Üçüncü bir senaryo ise çalışmaların hem<br />

Bakanlar Konferansı hem de Avrupa <strong>Orman</strong>cılık<br />

Anlaşması yoluyla sürdürülmesidir.<br />

Yeşil Çatılar Küresel Isınmayı Engelleyebilir<br />

Bilim adamları son yıllarda yaygınlaşan<br />

yeşil çatıların küresel ısınmayla<br />

mücadelede yardımcı olabileceğini<br />

belirtiyorlar. Yeşil çatıların, araçlardan<br />

kaynaklanan emisyonların tutulmasında<br />

faydalı olabilecekleri düşünülmektedir.<br />

Yapılan çalışmada, yeşil çatıların küresel<br />

ısınmaya sebep olan gazların tutulmasındaki<br />

faydaları incelenmiştir. Yeşil çatıların<br />

yağmur sularını tutma <strong>ve</strong> sızdırmaları<br />

sayesinde, ısınma <strong>ve</strong> havalandırma maliyetlerini<br />

azaltacağı düşünülmektedir.<br />

Yeşil çatıların karbon giderimleri konusunda<br />

bugüne kadar yapılmış bir çalışma<br />

bulunmamaktadır. Michigan <strong>ve</strong> Maryland<br />

eyaletlerinde yapılan incelemede<br />

yaklaşık bir milyon kişinin yaşadığı<br />

alanda 10.000 kamyondan ortaya çıkan<br />

gazların yeşil çatılar tarafından tutulduğu<br />

görülmüştür.<br />

ACS’ Environmental Science & Technology,<br />

(26 Eylül <strong>2009</strong>)<br />

25


Evlerin % 30’u İnternete Sahip<br />

“Bilgisayar <strong>ve</strong> İnternet kullanım oranlarının en yüksek olduğu yaş grubu 16-24 yaş grubudur.<br />

Bu oranlar tüm yaş gruplarında erkeklerde daha yüksektir. Eğitim durumuna göre<br />

incelendiğinde ise yüksekokul, fakülte <strong>ve</strong> üstü mezunları en yüksek bilgisayar <strong>ve</strong> internet<br />

kullanım oranlarına sahiptir.”<br />

Hane halkı Bilişim Teknolojileri Kullanımı<br />

Araştırması sonuçları, en güncel nüfus projeksiyonlarına<br />

göre ağırlıklandırılmakta <strong>ve</strong><br />

yayımlanmaktadır. <strong>2009</strong> yılına kadar sözü<br />

edilen nüfus projeksiyonları, genel<br />

nüfus sayımı sonuçlarına<br />

dayalı olarak hesaplanmış,<br />

2007 yılında ise Adrese<br />

Dayalı Nüfus Kayıt<br />

Sistemi (ADNKS) kurulmuştur.<br />

ADNKS <strong>ve</strong>ri<br />

tabanından elde edilen<br />

yaş <strong>ve</strong> cinsiyet yapısı ile<br />

nüfusun yerleşim yerlerine<br />

göre dağılımında, nüfus<br />

sayımlarına göre önemli dağılım<br />

farklılıkları bulunmaktadır.<br />

Bu doğrultuda, en güncel<br />

nüfus bilgilerinin elde edildiği bu<br />

sistemdeki bilgiler kullanılarak nüfus<br />

projeksiyonlarının üretilmesine başlanmış<br />

olup, ulusal <strong>ve</strong> bölgesel düzeyde nüfus<br />

projeksiyonları yenilenmiştir.<br />

2007 <strong>ve</strong> 2008 yılı Hanehalkı Bilişim Teknolojileri<br />

Kullanımı Araştırması sonuçları<br />

da yeni nüfus projeksiyonlarına göre revize<br />

edilmiş olup, söz konusu yıllara ait revize<br />

edilmiş haber bültenlerine TÜİK web sayfasından<br />

ulaşılabilmektedir.<br />

Hanelerin % 30’u İnternet Erişimine Sahiptir<br />

<strong>2009</strong> yılı Nisan ayı içerisinde gerçekleştirilen<br />

Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım<br />

Araştırması sonuçlarına göre hanelerin<br />

% 30’u internet erişimine sahiptir. İnternet<br />

erişimi olmayan hanelerin % 30,1’i evden<br />

İnternete bağlanmama nedeni olarak internet<br />

kullanımına ihtiyaç duymadıklarını belirtmişlerdir.<br />

ADSL % 85,6 ile Türkiye’de<br />

kullanılan en yaygın internet bağlantı türüdür.<br />

Bireylerin bilgisayar <strong>ve</strong> internet kullanım<br />

oranları sırasıyla % 40,1 <strong>ve</strong> % 38.1’dir.<br />

Araştırma sonuçlarına göre 16-74 yaş<br />

grubundaki bireylerde bilgisayar <strong>ve</strong> internet<br />

kullanım oranları sırasıyla erkeklerde<br />

% 50,5 <strong>ve</strong> % 48,6, kadınlarda % 30,0 <strong>ve</strong><br />

% 28,0’dır.<br />

Son üç ay içerisinde (Ocak-Mart) bireylerin<br />

% 35,6’sı bilgisayar, % 34,0’ı internet<br />

kullanmıştır. Bilgisayar kullanan bireylerin<br />

% 61,2’si bilgisayarı, internet kullanan<br />

bireylerin % 59,3’ü ise interneti<br />

hemen hemen hergün kullanmıştır.<br />

Bu dönemde,<br />

bilgisayar kullanılan<br />

yerler; % 65,1 ile ev, %<br />

32,0 ile işyeri, % 21,1<br />

ile internet kafe, internet<br />

kullanılan<br />

yerler ise; %<br />

57,6 ile ev, %<br />

32,4 ile işyeri,<br />

% 24,1 ile internet kafe<br />

olarak sıralanmaktadır.<br />

Anket uygulama dönemindeki işgücü durumu<br />

dikkate alındığında, iş<strong>ve</strong>renlerde<br />

bilgisayar <strong>ve</strong> internet kullanım oranları sırasıyla<br />

% 67,8 <strong>ve</strong> % 66,1 iken, ücretli <strong>ve</strong><br />

maaşlı çalışanlarda % 58,6 <strong>ve</strong> % 56,8’dir.<br />

Aynı oranlar işsizlerde sırasıyla % 43,2 <strong>ve</strong><br />

% 41,6’dır.<br />

Eylül ayının başı internetin ilk olarak<br />

Kaliforniya Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde kullanımının<br />

40. yılıydı. 40 yıl önce Kaliforniya<br />

Üni<strong>ve</strong>rsitesindeki bilim adamları 4,57 m<br />

uzunlukta kablo kullanarak <strong>ve</strong>ri aktarımı<br />

yapmak için iki bilgisayarı birbirine bağlamayı<br />

başarmışlardı. Fakat bilgisayarlar<br />

arasında <strong>ve</strong>ri yollanması 29 Ekim 1969<br />

tarihine kadar yapılamadı. Bu tarihte biri<br />

UCLA’de diğeri de Stanford Üni<strong>ve</strong>rsitesinde<br />

bulunan iki bilgisayar birbirine<br />

bağlanarak <strong>ve</strong>ri aktarımı denenmiştir.<br />

UCLA’deki bilgisayardan “LOGIN”<br />

olarak gönderilen mesaj Stanford Üni<strong>ve</strong>rsitesindeki<br />

bilgisayarda “LO” olarak<br />

görüntülenebilmiştir. Daha sonra yapılan<br />

ikinci denemede ise mesaj başarıyla<br />

gönderilmiştir. Bu da yeni bir sistemin<br />

(ağ yapısının) doğuşu olmuştur.<br />

İnternet En Çok E-posta İçin<br />

Kullanılıyor<br />

Son üç ay içerisinde internet kullanan<br />

bireylerin % 72,4’ü e-posta göndermekalmak,<br />

% 70’i gazete ya da dergi okumak,<br />

% 57,8’i sohbet odalarına mesaj <strong>ve</strong> anlık<br />

ileti göndermek,%56,3’ü oyun, müzik, film,<br />

görüntü indirmek ya da oynatmak için interneti<br />

kullanmıştır.<br />

İnternet kullanan bireylerin kişisel kullanım<br />

amacıyla internet üzerinden mal <strong>ve</strong>ya hizmet<br />

siparişi <strong>ve</strong>rme ya da satın alma oranı<br />

% 11,8’dir. Sipariş <strong>ve</strong>rme ya da satın alışın<br />

en son yapıldığı zamana göre % 5,8’i son<br />

üç ay içerisinde, % 2,7’si üç ay ile bir yıl<br />

arasında, % 3,3’ü ise bir yıldan uzun süre<br />

önce gerçekleştirilmiştir. internet kullanan<br />

bireylerin % 88,2’si ise İnternet üzerinden<br />

hiç mal <strong>ve</strong>ya hizmet siparişi <strong>ve</strong>rmemiş ya da<br />

satın almamıştır.<br />

Son 12 ayda internet üzerinden mal <strong>ve</strong>ya<br />

hizmet siparişi <strong>ve</strong>ren ya da satın alan bireyler<br />

en fazla elektronik araç (cep telefonu,<br />

kamera, TV, DVD oynatıcı v.b) almışlardır.<br />

Kaynak: TUİK<br />

İnternet 40 Yaşında<br />

Bundan sonraki adım ise Amerikan Savunma<br />

Bakanlığının geliştirdiği <strong>ve</strong> bugün<br />

bizim kullandığımız sistemdir. AR-<br />

PANET adı <strong>ve</strong>rilen bu sistemin kullanımı<br />

sonrasında bugün dünyada 1 milyardan<br />

fazla insan internet kullanmaktadır <strong>ve</strong><br />

Google’ın yaptığı açıklamaya göre internet<br />

üzerinde dünyadaki insanların erişimine<br />

açık olan 1 trilyon sayfa olduğu<br />

belirtilmektedir.<br />

Google’da çalışan <strong>ve</strong> internetin öncülerinden<br />

olan Vinton CERF, çevrimiçi dünya,<br />

sürecin insanların iletişiminin geliştirilmesini<br />

sağladığını belirtiyor. CERF,<br />

süreci “Bilgi güç değil, bilginin paylaşımı<br />

güçtür” diyerek özetliyor. (Disco<strong>ve</strong>r)<br />

26


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

ALAGEYİK<br />

Alageyikler; bazı tabii parklarda<br />

<strong>ve</strong> av hayvanlarının korunduğu<br />

korularda kalabalık sürüler<br />

halinde toplanır. Fakat tabiatta daha çok<br />

küçük sürüler halinde dolaşır, gündüzleri<br />

de sık çalıların arasında gizlenirler.<br />

Bol miktarda ot yemelerinin yanında,<br />

sürgünler, yapraklar <strong>ve</strong> çalılarla da beslenirler.<br />

Erkek geyikler 140-160 cm uzunluğunda,<br />

90-100 cm omuz boyunda <strong>ve</strong> 60-85<br />

kg ağırlığında olur. Dişi geyikler ise<br />

130-150 cm uzunluğunda, 75-85 cm<br />

omuz boyunda <strong>ve</strong> 30-50 kg ağırlığındadır.<br />

Yavrular ilkbaharda doğar <strong>ve</strong> doğduklarında<br />

30 cm boyunda <strong>ve</strong> 4,5 kg<br />

ağırlığında olur. Yaşam süreleri 12 yıl<br />

kadardır.<br />

Alageyikler çabuk harekete geçerler.<br />

Koşmaya hazırlanırken kuyruklarını<br />

sallar, sonra geniş adımlarla tırıs<br />

tırıs koşuya geçerler, yüksek çitlerin<br />

üzerinden atlayabilirler. İhtiyatlı olan bu<br />

hayvanların izlerinin takip edilmesi kolay<br />

değildir.<br />

Çiftleşme ekim ayındadır <strong>ve</strong> bir ay kadar<br />

sürer. Bu devrede alageyiğin derin<br />

homurtular <strong>ve</strong>ya havlamalardan meydana<br />

gelen çiftleşme çağırışı 3 - 3,5 kilometre<br />

uzaklıktan duyulabilir. Bu geyik,<br />

bağırdığı zaman boynunu ileri uzatır,<br />

normalden daha aşağı eğik başını da birden<br />

yukarı atar.<br />

Tek yavru haziranda dünyaya gelir. İkizler<br />

enderdir. Dişi alageyik yavrusuyla<br />

pek fazla ilgilenmez. Bir tehlike karşısında<br />

onu ya yanına alır, ya da çalıların<br />

arasına gizledikten sonra bir daha arkasına<br />

bakmadan kaçar. Bu geyiğin yavrusu<br />

öbür geyik türlerininkinden daha<br />

çabuk ayaklanır.<br />

Alageyik’in dallı boynuzları enli <strong>ve</strong><br />

yassıdır, uçlarında da bir elin parmakları<br />

gibi açılmış dişler bulunur. Bu geyiğin<br />

rengi yazın beyaz lekelerle süslü<br />

açık sarımsı kah<strong>ve</strong>, kışın ise grimsidir.<br />

Bütün hayvanın siyahımsı kah<strong>ve</strong>rengi<br />

olduğu zamanlar da vardır. İri bir erkek<br />

alageyik omuz hizasında 90 santim boyunda<br />

<strong>ve</strong> 100 kilo ağırlığındadır<br />

Alageyiğin anavatanı Akdeniz ise de,<br />

oralardan bütün Avrupa memleketlerine<br />

yayılmıştır. İngiltere’ye Romalılar<br />

tarafından götürüldüğü söylenmektedir.<br />

Eski Mısır’lılar ise onu kendi memleketlerine<br />

sokmuşlardır.<br />

Son yıllarda nüfus artışı <strong>ve</strong> hızlı sanayileşme<br />

ile bunların beraberinde getirdiği<br />

bir takım olumsuz koşullar, Dünya<br />

genelinde memeli türlerden bazılarının<br />

neslinin azalmasına <strong>ve</strong>ya yok olmasına<br />

yol açmaktadır. Ülkemizde yaşayan <strong>ve</strong><br />

nesli önemli ölçüde tükenme tehdidi altında<br />

bulunan en önemli türlerimizden<br />

birisi de Alageyik’tir.<br />

Son Buzul Çağının etkisiyle Avrupa’da<br />

nesli tükenen alageyiklerin, 15. Yüzyılda<br />

Rodos Şövalyelerince Avrupa’nın<br />

saray <strong>ve</strong> parklarına taşındığı bilinmektedir.<br />

Anadolu’da 20. Yüzyıl başlarına<br />

kadar çeşitli yörelerde yayılış göstermiş<br />

olan Alageyik, özellikle ormanların tarım<br />

arazisine dönüştürülmesi <strong>ve</strong> aşırı<br />

avlanmalarla sayıları hızla azalmaya<br />

başlamıştır.<br />

Alageyikler için 1966<br />

yılında Antalya Düzlerçamı’nda<br />

1750 ha’lık alan<br />

Alageyik koruma alanı<br />

olarak ayrılmış <strong>ve</strong> bu<br />

alan içerisinde yaklaşık<br />

25 ha’lık alanın,<br />

üretme istasyonu<br />

olarak tesis edilmesi ile Alageyikler<br />

koruma altına alınmışlardır.<br />

1999-2000 yıllarında, Üretme İstasyonu<br />

içerisinde, Alageyik sayısının istasyonda<br />

taşıma kapasitesinin üzerine çıkması <strong>ve</strong><br />

doğal besin bitkilerinin azalması ile birlikte,<br />

stres <strong>ve</strong> kolay hastalanma gibi sorunlar<br />

baş göstermiştir. Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong><br />

Bakanlığı’nca yürütülen bir proje çerçe<strong>ve</strong>sinde;<br />

Beslenme çeşitliliği <strong>ve</strong> yoğunluğu<br />

açısından daha zengin olan Düzlerçamı<br />

Eşenadası bölgesi, Doğa Koruma<br />

<strong>ve</strong> Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nce,<br />

Eşenadası Alageyik Üretme İstasyonu<br />

olarak 15.07.2002 tarihinde kurulmuştur.<br />

521 ha alana kurulan istasyon alanının<br />

ilk etapta 430 ha’lık bölümü kafesli tel<br />

ile çevrilmiş <strong>ve</strong> eski istasyonda bulunan<br />

64 adet Alageyik 06.11.2003 tarihinde<br />

yeni istasyona başarılı bir şekilde taşınmışlardır.<br />

İstasyon içerisinde bulunan 4<br />

adet açıklığa, her yıl, fiy, yonca gibi besin<br />

bitkileri ekilerek, Alageyiklerin beslenmesine<br />

katkıda bulunulmaktadır.<br />

İstasyon çalışmalarının yanı sıra doğal<br />

alanlarda da, Alageyik Koruma Faaliyetleri<br />

de devam etmektedir. 16.10.2005<br />

tarihinde, Bakanlar Kurulu kararı ile ilan<br />

edilen Düzlerçamı Yaban Hayatı Geliştirme<br />

Sahası, öncelikli korunan türü<br />

alageyik olan Ülkemizdeki tek Yaban<br />

Hayatı Geliştirme Sahasıdır. Alageyik<br />

korunmasında karşılaşılan başlıca sorunlar,<br />

kaçak avlanma, tarımsal faaliyetlerde<br />

bilinçsizce kullanılan zirai ilaçlar,<br />

yangın <strong>ve</strong> yaşam alanlarının daralması<br />

olarak sayılabilir.<br />

27


M. Tamer Çobanoğlu<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong><br />

Uzman Yardımcısı<br />

Genetiği<br />

Değiştirilmiş<br />

Organizmalar<br />

Dünya Sağlık<br />

Örgütü (WHO),<br />

GDO’yu genetik<br />

özellikleri (DNA)<br />

doğal olamayan<br />

yollardan<br />

değiştirilen<br />

organizmalar olarak<br />

tanımlamaktadır.<br />

Gen çalışmaları<br />

sayesinde<br />

farklı canlılar<br />

arasında genetik<br />

materyal taşınımı<br />

sağlanabilmektedir.<br />

İnsanoğlu, dünyada sahne aldığı günden bu yana doğa ile mücadelesini<br />

sürdürmektedir. Bu mücadele temelde doğal kaynaklardan daha fazla yararlanmak<br />

üzerinedir. Teknolojinin <strong>ve</strong> bilginin gelişimi sonrasında doğal kaynakların tüketimi<br />

daha da artmıştır. Kaynak kullanımı arttıkça da dünyadaki kirlilik <strong>ve</strong> sorunlar<br />

artmıştır.<br />

Yaşanan sorunlar <strong>ve</strong> bozunmalar, insanoğlunun<br />

farklı çözümler arayışına itmiştir. Bu<br />

kapsamda son yıllarda genetik şifrelerin<br />

çözülmesiyle birlikte genetik çalışmaları gelişmiş <strong>ve</strong><br />

önemli ilerlemeler sağlanmıştır.<br />

Bilimin yaşanan sorunlara çözüm üretmeye yönelik<br />

çalışmalarında genetik çalışmalar çok önemli bir yer<br />

tutmaktadır. 1990’ların ikinci yarısında başlayan bu<br />

çalışmalar günümüzde biyoteknoloji denen bu yeni<br />

çalışma alanı tarım, ilaç sektörü, hayvanlar üzerinde<br />

çalışmalar yürütmektedir. İşte bu çalışmaların ürünlerinden<br />

biri de hayatımızda bugünlerde önemli yer tutan<br />

GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar)’dur.<br />

Dünya Sağlık Örgütü (WHO), GDO’yu genetik özellikleri<br />

(DNA) doğal olamayan yollardan değiştirilen<br />

organizmalar olarak tanımlamaktadır. Gen çalışmaları<br />

sayesinde farklı canlılar arasında genetik materyal<br />

taşınımı sağlanabilmektedir.<br />

GDO çalışmaları temel olarak tarımsal üretimde daha<br />

fazla <strong>ve</strong> nitelikli ürün elde etmek, daha etkili ilaç elde<br />

etmek gibi hedeflerle yola çıkmıştır. Ama günümüzde<br />

GDO’lar çok tartışılan <strong>ve</strong> gündem oluşturan bir konu<br />

haline gelmiştir. GDO’yu yararlı <strong>ve</strong> zararlı bulan birçok<br />

görüş halen dünya genelinde tartışılmaktadır. Bu<br />

yazı kapsamında olumlu <strong>ve</strong> olumsuz görüşler ortaya<br />

koyulup, Türkiye <strong>ve</strong> dünyadaki uygulamalar incelenmeye<br />

çalışılacaktır.<br />

Olumlu Görüşler<br />

Daha ucuz <strong>ve</strong> besleyici ürünler; GDO kapsamında<br />

yapılan çalışmalar ile ürüne yapılacak müdahaleler<br />

ile besin açısından daha zengin <strong>ve</strong> daha dayanıklı<br />

hale getirilmesi hedeflenmektedir. Bunun da hem<br />

insanların daha besleyici ürünlerle beslenmesini hem<br />

de üreticilerin daha az maliyet sayesinde daha fazla<br />

gelir elde etmesini sağlayacağı düşünülmektedir.<br />

28


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

^<br />

Daha dayanıklı ürünler; Tarımsal<br />

üretimde karşılaşılan önemli sorunlardan<br />

biri bitki tohumlarının<br />

hastalıklar, böcekler <strong>ve</strong> yabani otlara<br />

karşı dayanıksız olmasından<br />

dolayı daha az ürün alınmasıdır.<br />

Bu kapsamda bitkilere yapılacak<br />

virüs <strong>ve</strong>ya bakteri geni transferi<br />

ile hastalıklara daha dirençli hale<br />

getirilmesi hedeflenmektedir. Ayrıca<br />

bu yolla bitkilerin zehirlere<br />

karşı da daha dirençli olması sağlanmaya<br />

çalışılmaktadır.<br />

Tarım ilaçlarına daha dirençli<br />

ürünler; Tarımsal amaçlı kullanılan<br />

ilaçlara karşı üründe meydana<br />

gelebilecek olumsuzluklara karşı<br />

yapılacak müdahaleler ile ilaca<br />

daha dirençli hale getirilmekte <strong>ve</strong><br />

tarımsal amaçlı kullanılacak herbisit<br />

ilaçlarının miktarını da azalmasını<br />

sağlayacaktır.<br />

Daha fazla ürün; Tohumun genetik<br />

yapısına yapılacak müdahaleler<br />

ile ilaç <strong>ve</strong> zararlılara karşı<br />

daha dirençli hale gelmesinin sağlanması<br />

ile bitkinin mevcut <strong>ve</strong>riminin<br />

artması hedeflenmektedir.<br />

Bu sayede üreticinin daha fazla<br />

ürün <strong>ve</strong> gelir elde etmesi düşünülmektedir.<br />

Daha kolay müdahale; Genetik<br />

yapıya müdahale etme ile biyoteknolojinin<br />

tüm alanlara müdahale<br />

etmeyi başarmaktadır. Bu<br />

sayede her türlü değişim ile istenilen<br />

genetik yapı ortaya çıkarılacaktır.<br />

Örnek olarak çok kısa<br />

sürede, çok <strong>ve</strong>rimli <strong>ve</strong> tarımsal<br />

ilaç kullanımına gereksinim duymadan<br />

yetişecek ürünlerin ortaya<br />

çıkarılması kısa sürede bu teknolojik<br />

gelişmeler sayesinde mümkün<br />

olacağı düşünülmektedir.<br />

Sıkı kontrol <strong>ve</strong> müşteri talepleri;<br />

Son yıllarda tüketiciler mevsimsel<br />

olarak mevcut olmayan ama<br />

turfanda olarak üretilen ürünleri<br />

marketlerde görmemiz mümkündür.<br />

Daha maliyetli olmasına rağmen,<br />

tüketici talepleri sayesinde<br />

kış aylarında karpuz tüketmek<br />

<strong>ve</strong>ya yazın sıcak günlerinde portakal<br />

tüketmemiz mümkün hale<br />

geldi. Bunun gibi örnekleri dünya<br />

genelinde çoğaltmamız mümkündür.<br />

Bu kapsamda biyoteknoloji<br />

ile yapılacak gen transferleri ile<br />

soğuk kış koşullarına uyumlu yaz<br />

ürünleri <strong>ve</strong>ya sıcak günlere uyumlu<br />

kış ürünleri üretilebilecektir.<br />

Ayrıca üretim yapan şirketler,<br />

GDO çalışmalarını sıkı kontrol<br />

altında ürettiklerini belirtmekte<br />

<strong>ve</strong> ayrıca bu çalışmaların Dünya<br />

Sağlık Örgütü <strong>ve</strong> FAO (Gıda <strong>ve</strong><br />

Tarım Örgütü) tarafından düzenlemelerle<br />

kontrolü sağlanmaktadır.<br />

Olumsuz Görüşler<br />

Sağlık riskleri; GDO içeren ürünler<br />

kullanımının sonucunda ortaya<br />

çıkabilecek risklerden bazıları<br />

potansiyel alerjenlik, potansiyel<br />

toksisite, besin değeri kaybı <strong>ve</strong><br />

ilaçlara dayanıklı organizmaların<br />

oluşması olarak düşünülmektedir.<br />

Gen transferi sonucunda ortaya<br />

çıkacak yeni yapı, alerjik özellikleri<br />

insana taşıyabilir. Toksisite<br />

konusunda ise bitkiye daha dirençli<br />

olması için genetik olarak<br />

aktarılan ilaçlar insan vücuduna<br />

zarar <strong>ve</strong>rebilir. Ayrıca bu ilaçlar<br />

ürünün yenilmesi ise insan vücudunda<br />

birikerek uzun vadede<br />

kanserojen etki ortaya çıkarabilir.<br />

Bir başka konu da gen transferi ile<br />

ürüne aktarılan mikroorganizmaların<br />

(bakteri, virüs) insan<br />

vücuduna geçmesini<br />

sağlayacak <strong>ve</strong> bu<br />

taşınım insan<br />

vücudunda<br />

bakterilerin<br />

kullanılan<br />

antibiyotiklere<br />

karşı<br />

daha dirençli<br />

olmasını<br />

sağlayacaktır.<br />

Çevresel riskler;<br />

Bu noktada GDO içeren<br />

ürünlerin yapısındaki ilaç kalıntısı<br />

<strong>ve</strong> toksiklerin su <strong>ve</strong> toprağa<br />

taşınması nedeniyle su <strong>ve</strong> toprak<br />

kirliliğine sebep olacağı düşünülmektedir.<br />

Ayrıca genetik özelliklerde<br />

yaşanan değişim nedeniyle<br />

birbiriyle yakın (akraba) türlerin<br />

yok olabileceği <strong>ve</strong>ya zararlı türlerin<br />

gelişebileceği düşünülmektedir.<br />

İlaç dayanıklılığı olan bakteri<br />

<strong>ve</strong>ya virüslerin toprağa geçmesi<br />

ile ilaç dayanıklılığı artan toprak<br />

yüzeyinde daha fazla tarımsal ilaç<br />

kullanılmasına sebep olmakta <strong>ve</strong><br />

bu alanda yaşayan yararlı türlerin<br />

de kaybına sebep olabileceği düşünülmektedir.<br />

Ortaya çıkan yeni<br />

türler, doğal süreçleri de olumsuz<br />

etkileyeceğinden yabani türler<br />

ortadan kalkabilecektir. Doğal<br />

yaşamda oluşacak basit değişimlerin<br />

oldukça karmaşık yapıdaki<br />

ekosistemler <strong>ve</strong> bu sistemdeki<br />

tüm flora <strong>ve</strong> faunayı olumsuz etkileyebileceği<br />

de bir başka çevresel<br />

risktir.<br />

Bunların yanında GDO içeren<br />

tohum üretimi konusunda dünyada<br />

yer alan üretim alanlarının<br />

hemen hemen tamamı ABD, Arjantin,<br />

Kanada <strong>ve</strong> Çin’de yer almaktadır.<br />

GDO üretimine yapılmak<br />

istenildiğinde biyoteknoloji<br />

konusunda yeterince gelişememiş<br />

ülkelerin, tohum alınması için bu<br />

ülkelere yönelinmesi gerekecektir.<br />

Bu da ülkelerin tarımsal üretimde<br />

bağımlılığını ortaya çıkarabilecektir.<br />

Bunun yanında daha pahalı<br />

olan GDO’lu ürün tohumlarının<br />

kullanımı bir<br />

yıllıktır <strong>ve</strong> aynı<br />

ilaç kullanımı<br />

gereklidir. Günümüz<br />

içni<br />

pahalı olan<br />

bu uygulama,<br />

özellikle<br />

küçük çiftçiler<br />

için önemli<br />

anlamda zorlayıcı<br />

olacaktır.<br />

Genel anlamda olumlu <strong>ve</strong> olumsuz<br />

yönlere bakıldığında bu tartışmaların<br />

süreceği görülmektedir. Her<br />

iki tarafın da süreçle ilgili güçlü<br />

iddiaları olduğunu söylenebilir.<br />

GDO Yönetmeliği<br />

Kapsamında Analizi<br />

Yapılan Ürünler<br />

- Mısır<br />

- Soya<br />

- Kolza (kanola)<br />

- Patates<br />

- Pamuk ürünleri<br />

- Çeltik-pirinç<br />

- Buğday<br />

- Ayçiçeği<br />

- Nohut<br />

- Mercimek<br />

- Tatlı patates<br />

- Manyok (tapyoka)<br />

- Muz<br />

- Elma<br />

- Papaya<br />

- Radika (karahindiba)<br />

- Balkabağı<br />

- Erik<br />

- Domates<br />

- Şeker kamışı<br />

- Bebe havucu<br />

- Tatlı biber<br />

- Şeker pancarı<br />

- Yonca<br />

- Marul<br />

- Sakız kabağı<br />

- Bakteri <strong>ve</strong>ya maya.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. www.tarim.gov.tr<br />

2.www.who.int<br />

3.www.ntvmsnbc.com<br />

4.www.wikipedia.org<br />

5.www.gidaraporu.com<br />

6.www.iyibilgi.com<br />

7.www.tarimsal.net<br />

8.http://i.current.com<br />

9.http://inconue.files.wordpress.com<br />

10.http://www.sos03.lt<br />

29


Dr. İrfan Uysal<br />

<strong>Su</strong> Ürünleri Müh.<br />

Doğa Koruma <strong>ve</strong> Milli<br />

Parklar Genel Müdürlüğü<br />

Akdeniz Adaları<br />

<strong>ve</strong><br />

Biyoçeşitliliği<br />

Akdeniz bölgesi her yıl yaklaşık 250 milyon turistin ziyaret ettiği en önemli turizm<br />

merkezlerinden biridir. 433 milyon kişinin yaşadığı Akdeniz havzasında 150<br />

milyon kişi kıyı bölgelerinde yaşamaktadır. Bunun da yaklaşık % 13’ü de sahillerde<br />

yaşamaktadır.<br />

Akdeniz eşsiz<br />

bir biyoçeşitlilik<br />

zenginliğine<br />

sahiptir. Dünya<br />

biyoçeşitliliğinin<br />

en önemli 34<br />

noktasından<br />

birisidir.<br />

Dünyanın okyanus<br />

alanı sadece<br />

biyoçeşitliliğin<br />

% 0,8’ini<br />

barındırırken,<br />

Akdeniz, önemli<br />

denizel <strong>ve</strong> kıyı<br />

biyoçeşitlilik<br />

havzalarından<br />

biri olmakla<br />

beraber, endemik<br />

türlerin %28’ini <strong>ve</strong><br />

denizel faunanın<br />

ortalama %7,5’unu<br />

<strong>ve</strong> denizel<br />

floranın %18’ini<br />

barındırmaktadır.<br />

23<br />

ülkenin sınırlarının bulunduğu<br />

Akdeniz’de yaklaşık 10,000 ada <strong>ve</strong><br />

adacık bulunmaktadır <strong>ve</strong> bu adaların<br />

çoğunluğu Akdeniz’in doğu kısmında yer almaktadır.<br />

Adaların toplam alanı tüm Akdeniz yüzeyinin<br />

sadece % 4’ünü oluştururken, 18,000 km<br />

olan kıyılarının uzunluğu ile tüm Akdeniz kıyısının<br />

% 39’unu oluşturur.<br />

Ulaşım zorluklarının bulunması nedeniyle küçük<br />

adalar, nadir türler ile tehdit altındaki türlere üreme<br />

<strong>ve</strong> barınma ortamı sağlar <strong>ve</strong> balık gibi pazar değeri<br />

yüksek türlerin dağılım merkezidir. Bu nedenle, ada<br />

biyoçeşitliliğini korumak ulusal <strong>ve</strong> uluslararası boyutta<br />

çok önemlidir.<br />

Adalar, yaban hayatına <strong>ve</strong> birçok türe yaşama ortamı<br />

sağlayarak Akdeniz biyoçeşitliliğinin korunmasına<br />

yardımcı olmaktadır. Akdeniz’in bu zenginliği,<br />

Kaynak: htpp://www.biodi<strong>ve</strong>rsityhotspots.org<br />

Akdeniz Biyoçeşitliliği<br />

şehirleşme, sanayileşme, turizm, iklim değişikliği,<br />

kirlilik <strong>ve</strong> yabancı türlerin baskısı altındadır.<br />

Akdeniz eşsiz bir biyoçeşitlilik zenginliğine sahiptir.<br />

Dünya biyoçeşitliliğinin en önemli 34 noktasından<br />

birisidir. Dünyanın okyanus alanı sadece biyoçeşitliliğin<br />

% 0,8’ini barındırırken, Akdeniz, önemli<br />

denizel <strong>ve</strong> kıyı biyoçeşitlilik havzalarından biri ol-<br />

Tür sayısı Endemik türler Endemizm oranı (%)<br />

Bitki türleri 22 500 11 700 52<br />

Kuşlar 500 25 5<br />

Memeliler 220 25 11<br />

Karasal Sürüngenler 225 80 34<br />

Amfibiler 80 30 31<br />

30


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

^<br />

makla beraber, endemik türlerin % 28’ini<br />

<strong>ve</strong> denizel faunanın ortalama %7,5’unu <strong>ve</strong><br />

denizel floranın % 18’ini barındırmaktadır.<br />

Karasal ekosistemlerle ilgili olarak Akdeniz<br />

havzası, dünya bitkilerinin % 10’unu barındırır<br />

<strong>ve</strong> bu bitkiler dünyanın başka yerinde<br />

bulunmamaktadır.<br />

Küçük adalar deniz kuşları cennetidir.<br />

Yelkovan kuşları, şahin <strong>ve</strong> balık kartalı<br />

gibi birçok kuşun yuvalama yeridir. Dünyanın<br />

en önemli üç kolonilerinden olan<br />

Akdeniz’e endemik üç fırtına kuşu türünün<br />

(albatrosların küçük kuzenleri) barınma<br />

yerleridir. Tunus’ta ki Zembra adası<br />

Boz Yelkovan Kuşlarına, Sardunya’da ki<br />

Tavolara adası Yelkovan Kuşları’na <strong>ve</strong><br />

Filfla’dan Malta’ya kadar olan ada da Fırtına<br />

Kuşları’nın barınma yerleridir. Çok<br />

sakin bir ortam isteyen bu deniz kuşları<br />

sahil ötesi yaşamlarının büyük bir bölümünü<br />

adalarda geçirir <strong>ve</strong> üremek için insanlardan<br />

<strong>ve</strong> insanlar tarafından adalara<br />

getirilen siyah yarasa, köpek <strong>ve</strong> kediler<br />

gibi yırtıcılardan uzak yerlerde yuvalarını<br />

kurarlar. Ayrıca adalar kuş göçlerinde<br />

kuşların konaklama yerleri olarak da<br />

önemli bir role sahiptir. Her yıl binlerce<br />

kuş buralarda konaklarlar. Bu nedenlerden<br />

dolayı küçük adalar koruma öncelikli<br />

alanlar olarak karşımıza çıkmaktadır.<br />

Küresel ölçekte nesli tehlike altında olan<br />

Ada Martısı (Larus audouinii)’nın yaşama<br />

<strong>ve</strong> üreme ortamı Ege <strong>ve</strong> Akdeniz kıyılarımızda<br />

bulunan adalardır. Yaklaşık 125<br />

kadar amfibi <strong>ve</strong> sürüngen türünün yaşadığı<br />

tüm Türkiye’de bu populasyonların<br />

takriben 1/4’ünün adalarımızda yaşadığı<br />

saptanmıştır. Türkiye herpetofaunası bakımından<br />

böyle bir oran çıkmasına karşın,<br />

Türkiye’nin orta <strong>ve</strong> batı bölgesinin<br />

herpetefaunası adalarımızdaki ile çok<br />

daha büyük benzerlik göstermektedir.<br />

Adalar ayrıca, Akdeniz fokları içinde<br />

oldukça önemli yaşam alanları sunmaktadır.<br />

Örneğin, Bodrum yarımadasının<br />

kuzeybatısında kalan adalar bölümü ile<br />

Foça yarımadasının önündeki adalar Akdeniz<br />

fokları açısından oldukça önemli<br />

yaşama alanlarıdır.<br />

Ada biyoçeşitliliğini tehdit eden unsurları<br />

yok etmek, etkilerini en aza indirmek<br />

<strong>ve</strong>ya riskleri ortadan kaldırmak için uluslararası<br />

boyutta işbirliğine gidilmelidir.<br />

Fakat Akdeniz’de Türkiye-Yunanistan <strong>ve</strong><br />

İspanya-Fas arasında kıta sahanlığı sorunları<br />

nedeniyle yapılacak çalışmalarda<br />

istenilen başarı yakalanamayabilir. Öncelikle<br />

bu kavramların ne anlama geldiğini<br />

açıklamakta yarar görülmektedir.<br />

Kıta sahanlığı nedir? Kıtasal uzantının<br />

kıyısal bölgeden başlayan <strong>ve</strong> ortalama<br />

olarak 130 (180) m derinliğe kadar uzanan<br />

bölümü. Uluslararası Hukukta deniz<br />

yatağı <strong>ve</strong> onun altını içeren kıyıdan 200<br />

deniz mili açığa kadar, ya da bu sınırın<br />

ötesinde bulunup sular derinliğinin işletilmesine<br />

olanak <strong>ve</strong>rdiği en derin noktaya<br />

kadar olan bölgeye <strong>ve</strong>rilen isimdir.<br />

Kıta sahanlığında, cansız doğal kaynakları<br />

araştırma, işletme, kullanma <strong>ve</strong><br />

faydalanma yetkisi kıyı devletine aittir.<br />

Milletlerarası münasebetlerde <strong>ve</strong> deniz<br />

hukukunda kıta sahanlığı <strong>ve</strong> anlaşmazlıkları<br />

sık sık görülmektedir. İlk defa İkinci<br />

Dünya Savaşından sonra, ABD Başkanı<br />

Truman tarafından ortaya atılmıştır. Ona<br />

göre, ülkelerin karasularından sonra da<br />

deniz bölgesinin altında bazı kaynakları<br />

kullanma hakkı vardır. Denizin dibindeki<br />

bu arazi “kıta sahanlığı” olarak isimlendirilmiştir.<br />

1958 senesinde Cenevre’de toplanan Birinci<br />

Deniz Hukuku Konferansında imzalanan<br />

sözleşmeye göre ülkelerin karasularının<br />

bitim sınırından başlayan 100-200<br />

metrelik derinliğe kadar olan deniz altındaki<br />

arazi kıta sahanlığı sayılmıştır.<br />

Karasuları genişliği: Ege Denizi, Türkiye<br />

ile Yunanistan arasında yer alan adeta yarı<br />

kapalı bir denizdir <strong>ve</strong> binlerce ada, adacık<br />

<strong>ve</strong> kayalıklarla doludur. 1923 yılında Lozan<br />

Barış Antlaşması imzalandığında bu<br />

denizdeki iki ülkeye ait karasuları 3 mil<br />

genişliğinde bulunmaktaydı. 1936 yılında<br />

Yunanistan karasularını 6 mile çıkarmıştır.<br />

Türkiye de 1964 yılında karasularını<br />

6 mile çıkarmıştır. Buna göre Yunanistan<br />

Ege’nin % 43,5 inde, Türkiye ise %7,5<br />

inde egemenlik hakkı bulunmaktadır. %<br />

49’u ise açık denizdir (uluslar arası sular).<br />

Yunanistan karasuları 12 mile çıkardığı<br />

takdirde ise Ege Denizi’nin % 71,5 ini<br />

kontrol edecek, Türkiye ise % 8,7, açık<br />

deniz ise % 19,7 gibi küçük bir oranda<br />

kalacak. Dolayısıyla Ege Denizi Yunan<br />

Gölü haline gelecektir. Yunanistan, BM<br />

Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde genel bir<br />

kaide olarak ortaya koyduğu azami 12<br />

mil sınırı kuralından dolayı Sözleşmeyi<br />

imzalamış, Türkiye ise imzalamamıştır.<br />

Lozan Antlaşması’nda aksine hüküm bulunmadığı<br />

hallerde ise, Asya sahillerine<br />

üç mil mesafe içinde olan adalar da Türk<br />

egemenliğine bırakılmıştır.<br />

31


^<br />

Akdeniz Adaları <strong>ve</strong> Biyoçeşitliliği<br />

Kıta sahanlığı sorunu: Türkiye ile Yunanistan<br />

arasındaki kıta sahanlığı sorunu iki<br />

nedenden kaynaklanmaktadır. Birincisi;<br />

iki ülke arasındaki deniz hudutlarının çizilmemiş<br />

olması, ikinci ise; Yunanistan’ın<br />

Ege’de çok sayıdaki adalarına dayanarak<br />

Türk karasularına kadar adeta sahiplenme<br />

arzusu <strong>ve</strong> bu yoldaki gayretleridir.<br />

1958 Cenevre Sözleşmesi’nde, deniz altındaki<br />

<strong>ve</strong> karasularının ötesindeki tarihi<br />

kaynakların işletilmesiyle ilgili bir hak<br />

olduğu belirtilmektedir. 1982 BM Deniz<br />

Hukuku Sözleşmesi’nde bu tarif daha da<br />

açılmakta, kıta sahanlığının bitişiğindeki<br />

kıtaların ana toprak parçasının tabii uzantısı<br />

olması gerekliliğine işaret edilmektedir.<br />

Yunanistan bir ada devleti değildir, bir yarımada<br />

devletidir. Dolayısıyla yarımadayı<br />

<strong>ve</strong> yaklaşık 2000 adadan oluşan Ege varlığını<br />

bir arada mütalaa etmek <strong>ve</strong> kendisini<br />

ada devleti saymaktadır. Bundan hareketle<br />

Türk karasuları dışındaki hemen tüm<br />

Ege’nin kendi kıta sahanlığı olduğu iddiasındadır.<br />

Türkiye ise Ege <strong>ve</strong> Ege adalarını<br />

özel deniz <strong>ve</strong> statü terakkisiyle adaların<br />

kendi başına kıtasahanlığı olamayacağını,<br />

Ege’nin en az yarısına ait deniz dibininkıta<br />

sahanlığının-Anadolu’nun uzantısı<br />

olduğunu düşünmektedir.<br />

Sonuç:<br />

Dünya biyoçeşitliliğinin bulunduğu en<br />

önemli 34 hassas noktasından biri olan<br />

Akdeniz <strong>ve</strong> adalarının biyoçeşitliliğini<br />

korumak, ulusal <strong>ve</strong> uluslararası boyutta<br />

çok önemlidir. Bilgi <strong>ve</strong> deneyimlerin paylaşılmasının<br />

yanı sıra, özellikle istilacı yabancı<br />

türlere karşı uluslararası işbirliğine<br />

gidilmedir. Bunun yanı sıra İspanya-Fas<br />

<strong>ve</strong> Yunanistan ile Türkiye arasında bulunan<br />

kıta sahanlığı sorunları da diplomasi<br />

yoluyla çözülmesi teknik çalışmaların ivmesini<br />

artıracağı bir gerçektir.<br />

Kaynaklar:<br />

-www.initiati<strong>ve</strong>-pim.org<br />

-www.mediterraneanislands.org<br />

-TOPUR, Tuncer. 2002. Dünya <strong>ve</strong> Türkiye-AB-Kıbrıs üçgeni.<br />

Yeni Türkiye Yayınları. S.265-272<br />

- Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı, Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi<br />

<strong>ve</strong> Eylem Planı. 2007. S. 89<br />

Karbon Ayakizi Nedir?<br />

İnsanın yürümek <strong>ve</strong> koşmak gibi fiziksel aktiviteleri nasıl<br />

ki yerde iz bırakıyorsa; insanın yaşam aktivileri de belli bir<br />

tüketim gerektiriyor <strong>ve</strong> bunun sonucu olarak da karbon salımı<br />

olarak doğada iz bırakıyor. Buna, kişinin karbon cinsinden<br />

doğaya bıraktığı iz de diyebiliriz.<br />

Karbon ayakizi, insan aktivitelerinin doğaya etkisini, üretilen<br />

sera gazı miktarının CO 2<br />

cinsinden ölçülmesine <strong>ve</strong>rilen addır.<br />

Ulus <strong>ve</strong> kuruluşların küresel ısınmaya etkilerini ölçmekle birlikte,<br />

karbon ayakizi, karbon salımını birey baza indirerek, ölçüm<br />

yapma şansı <strong>ve</strong>riyor.<br />

İnsan aktivitesi dolayısıyla ortaya çıkan CO 2<br />

miktarını ölçmekle<br />

beraber, ürün <strong>ve</strong> servis yaşam döngüleri boyunca biriken sera<br />

gazlarını da ölçmeye yarıyor.<br />

Karbon ayakizi, CO 2<br />

kg <strong>ve</strong>ya ton cinsinden, Yaşam Döngüsü<br />

Değerlendirmesi (Life Cycle Assessment - LCA) adı <strong>ve</strong>rilen bir<br />

metodla hesaplanır <strong>ve</strong> fosil yakıtların enerji kullanımından gelen<br />

salımların kısıtlanmasını sağlayabilir. Dolayısıyla, kişinin<br />

yaşamını idame etmek, iş-eğlence gibi alanlarda enerji kullanımı<br />

<strong>ve</strong> servis/ürün tüketimiyle, bireysel olarak ne kadar karbon<br />

salımına sebep olduğu hesaplanır hale geliyor.<br />

32


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

Adana Akyatan Lagünü’nde Yeni Bir<br />

Flamingo Yuvalama Alanı Keşfedildi<br />

Süleyman Ekşioğlu - Kuş Araştırmaları Derneği<br />

Kuş Araştırmaları Derneği tarafından<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı<br />

adına Adana’da yürütülen<br />

Akyatan-Tuzla Lagünleri Yönetim Planlaması<br />

Projesi kapsamında yapılan kuş<br />

araştırması çalışmaları sırasında flamingonun<br />

(Phoenicopterus ruber) Türkiye’de<br />

yuva yaptığı yeni bir alan keşfedildi. Ülkemizde<br />

sadece Tuz Gölü <strong>ve</strong> İzmir Kuş<br />

Cenneti’nde düzenli olarak ürediği bilinen<br />

flamingo için bu yeni yuvalama alanı<br />

büyük önem taşıyor.<br />

Kuş Araştırmaları Derneği tarafından Çevre<br />

<strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı adına Adana’da<br />

yürütülen Akyatan-Tuzla Lagünleri Yönetim<br />

Planlaması Projesi kapsamında yapılan<br />

kuş araştırması çalışmaları sırasında<br />

flamingonun (Phoenicopterus ruber)<br />

Türkiye’de yuva yaptığı yeni bir alan<br />

keşfedildi. Ülkemizde sadece Tuz Gölü<br />

<strong>ve</strong> İzmir Kuş Cenneti’nde düzenli olarak<br />

ürediği bilinen flamingo için bu yeni yuvalama<br />

alanı büyük önem taşıyor.<br />

Proje adına kuş araştırmasını yürüten Süleyman<br />

Ekşioğlu <strong>ve</strong> çalışmaya gönüllü<br />

olarak katılan Emin Yoğurtçuoğlu tarafından<br />

12-16 Ekim <strong>2009</strong> tarihleri arasında<br />

yapılan göç izleme çalışması sırasında<br />

Akyatan Lagünü’nde 163 yuvadan oluşan<br />

bir flamingo yuvalama bölgesi bulundu.<br />

Alandaki çamur düzlüklerinde beslenen<br />

<strong>ve</strong> sayıları 30 bine yakın kıyı kuşunu sayıp<br />

tanımlamaya çalışan kuş gözlemcileri<br />

bu sırada yaklaşık 2 km ileride bulunan<br />

flamingolara teleskopla bakarken hemen<br />

yakınlarındaki yuvaları fark ettiler. Dürbün<br />

<strong>ve</strong> teleskoplarla yapılan inceleme <strong>ve</strong><br />

gölde yapılan zahmetli bir yürüyüşten<br />

sonra gözlemciler yuvalara ulaştılar.<br />

Üreme dönemi sonrası olduğu için kaç<br />

yuvanın aktif olarak kullanıldığı henüz<br />

kesin olarak belirlenemese de bu keşif<br />

yeni bir yuvalama alanı olarak büyük<br />

önem taşıyor. Flamingoların daha önce<br />

bu bölgede ürediğine dair bir kayıt olmamasına<br />

rağmen yuvaların bir kısmının<br />

yıpranmış olması en azından son birkaç<br />

yıldır bu alanda yuva yaptıklarına işaret<br />

ediyor. Akyatan Lagünü’nün en ıssız<br />

kesimlerinde yuva yapan flamingoların<br />

varlığı Akyatan Lagünü’nün önemini<br />

bir kez daha vurguluyor. Flamingoların<br />

çamurdan yaptıkları <strong>ve</strong> güneşte kuruyup<br />

sertleşen yuvalarının çapları 30-35 cm,<br />

yükseklileri de 30-40 cm arasında değişebilmekte.<br />

Flamingonun geçmiş yıllarda ürediği<br />

bilinen Seyfe Gölü <strong>ve</strong> Ereğli Sazlıkları<br />

gibi sulak alanlarımızın günümüzde eski<br />

özelliklerini kaybederek neredeyse yok<br />

olmak üzere olmaları, bunun yanında halen<br />

üremekte oldukları Tuz Gölü’ndeki<br />

su seviyesinin her geçen yıl hızla düşerek<br />

kuruması tehlikesinden dolayı ülkemizde<br />

üreyen flamingoların durumları ciddiyetini<br />

korumakta. Geçtiğimiz yıllarda Tuz<br />

Gölü’nde suyun çekilmesinden dolayı bir<br />

çok flamingo yavrusu ölü olarak bulunmuştu.<br />

Bu yeni yuvalama alanı flamingoların<br />

Türkiye’deki nesillerini sürdürebilmesi<br />

için büyük önem taşıyor.<br />

Karbon ayakizleri, evde <strong>ve</strong> araba, uçak, tren gibi ulaşım<br />

için kullanılan enerjiden kaynaklanan direkt salımlardan<br />

<strong>ve</strong>ya kullanılan ürün <strong>ve</strong>ya servislerin üretiminden ya da<br />

tüketiminden kaynaklanan dolaylı salımlar sonucu oluşur.<br />

Kısaca karbon ayak izi kişinin küresel ısınmadaki kişisel<br />

payının bir ölçüsüdür. Enerji tüketen hemen her faaliyetimizin<br />

bir karbon maliyeti vardır. Kimi zaman bu karbon<br />

maliyeti çok açık bir şekilde görülür; işe giderken<br />

aracınızın egzoz borusundan çıkan gazlarda olduğu gibi.<br />

Kimi zaman ise durum bu kadar belirgin değildir; süpermarketten<br />

satın aldığımız ithal ürünlerin içine gizlenmiş<br />

maddelerde olduğu gibi.<br />

33


Ahmet Sandal<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong><br />

Bakanlığı İç Denetçisi<br />

Kamu Yönetimi Uzmanı<br />

Çevre İzinleri<br />

“Çevre izin<br />

<strong>ve</strong> belgeleri<br />

konusunda 2010<br />

yılında yeni bir<br />

döneme girilecektir.<br />

Bu dönemden<br />

itibaren tüm izinler<br />

için tek bir belge<br />

düzenlenmesi<br />

sözkonusu<br />

olacaktır. Bu<br />

durum bürokrasinin<br />

azaltılması <strong>ve</strong><br />

zaman kayıplarının<br />

önlenmesi<br />

açısından önemli<br />

olduğu gibi, etkin<br />

bir iç kontrol<br />

sistemi için de<br />

önem taşımaktadır.”<br />

Üzerine<br />

Değerlendirmeler<br />

Çevre, canlıların hayatları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri <strong>ve</strong> karşılıklı olarak<br />

etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik <strong>ve</strong> kültürel<br />

ortamlarının tümü şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanım Çevre Kanunda yer<br />

alan bir tanımdır. Günlük dilde çevre tanımının nasıl <strong>ve</strong> ne şekilde olduğunu<br />

düşündüğümüzde ya da etrafımızdaki kişilere “çevre nedir?” diye sorduğumuzda,<br />

şu şekildeki kısa tanımlar öne çıkmaktadır.<br />

“Çevre, içinde bulunduğumuz hayattır. Çevre, yaşadığımız<br />

Dünya’dır. Çevre, tabiattır. Çevre, su, toprak<br />

<strong>ve</strong> havadır. Çevre, canlı, cansız tüm varlıklardır.<br />

Çevre, insan <strong>ve</strong> dışındaki her şeydir. Çevre, korunması<br />

gereken bir değerdir.” Bu tür açıklamalar sürer<br />

gider. Bu açıklamaların hepsi de doğrudur. Ve çevre<br />

gerçeğine işaret eder.<br />

Bu tanımlamalardan çıkan sonuç şudur, “çevre, geniş<br />

<strong>ve</strong> kuşatıcı bir kavramdır. Çevre, hayatımızın<br />

kendisidir <strong>ve</strong> korunmalıdır.” Çevre kavramının en<br />

önemli özelliği, koruma noktasında kendisini göstermektedir.<br />

Çevre’yi koruma noktasında çevre izinleri önemli<br />

bir araç olarak görülmektedir. Ancak bu araç, çevre<br />

izleme <strong>ve</strong> denetleme göreviyle birlikte mütalaa<br />

edilmelidir.<br />

Bu yazımızda, önce çevre izinlerini tek tek tanıyalım<br />

<strong>ve</strong> sonra üzerlerinde değerlendirmelerde bulunalım.<br />

En sonra da çevre izleme <strong>ve</strong> denetleme görevi<br />

hakkında kısaca görüşlerimizi belirtelim.<br />

I-ÇEVRE İZİNLERİ<br />

Foto: Ali Rıza Baykan<br />

29.04.<strong>2009</strong> tarihinde çıkarılan <strong>ve</strong> 01.01.2010 tarihinde<br />

yürürlüğe girecek olan Çevre Kanununca<br />

Alınması Gereken İzin <strong>ve</strong> Lisanslar Hakkında Yönetmeliğin<br />

3/b maddesinde çevre izni şöyle tanımlanmaktadır.<br />

Çevre izni, mevzuat gereğince <strong>ve</strong>rilmekte<br />

olan emisyon, deşarj, gürültü kontrol, derin<br />

deniz deşarjı <strong>ve</strong> stabilize arıtma çamuru kullanım<br />

izinleridir. Aynı yönetmeliğin 3/c maddesinde ise<br />

çevre izin belgeleri tarif edilmektedir. Çevre izin<br />

34


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

^<br />

belgesi: İşletmeler için, hava, su <strong>ve</strong> toprak<br />

gibi alıcı ortamları korumak amacıyla ilgili<br />

mevzuat uyarınca <strong>ve</strong>rilecek belgedir.<br />

Halihazırda geçerli durum itibariyle,<br />

endüstriyel kaynaklı hava kirliliğinin<br />

kontrolü için emisyon izni, su kirliliğinin<br />

kontrolü için deşarj izni, derin deniz<br />

deşarj izni, toprak kirliliğinin kontrolü<br />

için de stabilize arıtma çamuru kullanım<br />

izni gerekmektedir. Hava yönetimi kapsamında<br />

geçerli olan bir izin türü de, gürültü<br />

kontrol iznidir. Bu izin türleri için<br />

ayrı ayrı izin belgesi tanzim edilmektedir.<br />

Ancak, 2010 yılından itibaren, bu izin<br />

türlerinin hepsini bir arada kapsayacak<br />

yalnızca tek bir izin belgesi sistemine geçilecektir.<br />

Böylece, hem kırtasiyecilik <strong>ve</strong><br />

bürokrasi azalacak, hem de işletme <strong>ve</strong> tesislerin<br />

izlenmesinde etkin bir iç kontrol<br />

ortamı oluşturulmuş olacaktır.<br />

a) Emisyon izni: Emisyon: Yakıt <strong>ve</strong> benzerlerinin<br />

yakılmasıyla; sentez, ayrışma,<br />

buharlaşma <strong>ve</strong> benzeri işlemlerle; maddelerin<br />

yığılması, ayrılması, taşınması <strong>ve</strong><br />

diğer mekanik işlemler sonucu bir tesisten<br />

atmosfere yayılan hava kirleticileridir.<br />

Çalışmaları <strong>ve</strong> yapısı nedeniyle insan<br />

sağlığı <strong>ve</strong> çevre üzerinde önemli olumsuz<br />

etkisi olan <strong>ve</strong> ilgili yönetmeliğin eklerinde<br />

yer alan tesislerin kurulması <strong>ve</strong> işletilmesi<br />

için, planlama aşamasında emisyon<br />

ön izni <strong>ve</strong> işletme aşamasında ise emisyon<br />

izni alınması gerekir. İlgili tesis <strong>ve</strong><br />

işletmeler yönetmelikte belirtilen sınır<br />

değerlerin altında emisyon saldıklarını<br />

belgeledikleri <strong>ve</strong> diğer şartlara uydukları<br />

takdirde, emisyon izin belgesi almaya hak<br />

kazanmaktadırlar. Bu izin belgeleri Bakanlıkça<br />

ya da İl Valiliklerince (İl Çevre<br />

<strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Müdürlükleri vasıtasıyla) <strong>ve</strong>rilmektedir.<br />

(A grubu emisyon belgesini<br />

Bakanlık, B grubu emisyon izin belgesini<br />

ise Valilikler <strong>ve</strong>rmektedir)<br />

b) Deşarj izni: Arıtılmış olsun olmasın,<br />

atıksuların doğrudan <strong>ve</strong>ya dolaylı olarak<br />

alıcı ortama (sulamadan dönen drenaj sularının<br />

kıyıdan <strong>ve</strong>ya uygun mühendislik<br />

yapıları kullanılarak toprağa sızdırılması<br />

hariç) <strong>ve</strong>ya sistemli bir şekilde yeraltına<br />

boşaltılmasıdır. İlgili yönetmelikteki şartları<br />

<strong>ve</strong> parametreleri yerine getiren tesis <strong>ve</strong><br />

işletmelere deşarj izin belgesi <strong>ve</strong>rilmektedir.<br />

<strong>Su</strong> Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğine<br />

göre deşarj izni konusunda yetkili idareler,<br />

2872 sayılı Çevre Kanununun 12 nci<br />

maddesi <strong>ve</strong> 4856 sayılı Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong><br />

Bakanlığı Teşkilat <strong>ve</strong> Görevleri Hakkında<br />

Kanunun 2 nci maddesinin (d) <strong>ve</strong> (j)<br />

bentleri uyarınca, atık, artık <strong>ve</strong> yakıtların<br />

arıtılması, uzaklaştırılması, zararsız hale<br />

getirilmesi <strong>ve</strong> ithali ile ilgili denetimlerde<br />

<strong>ve</strong> çevreye olumsuz etkileri olan her türlü<br />

faaliyetin izlenmesi <strong>ve</strong> denetlenmesindeki<br />

yetki Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığına aittir.<br />

<strong>Su</strong> Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 37.<br />

maddesine göre, “alıcı su ortamına her<br />

türlü atıksu deşarjı izni için mahalli çevre<br />

kurulunun uygun görüşü doğrultusunda<br />

mahallin en büyük mülki amirliği yetkilidir”.<br />

Ancak mahallin en büyük mülki<br />

amirliği, büyükşehir belediyeleri su <strong>ve</strong><br />

kanalizasyon idareleri, atıksu alt yapı tesislerini<br />

tamamlamış il <strong>ve</strong> ilçe belediye<br />

başkanlıkları mevzuatlarında belirlenen<br />

usul <strong>ve</strong> esaslar çerçe<strong>ve</strong>sinde denetim yapmakla<br />

yetkilidir. Kurum, kuruluş <strong>ve</strong> işletmelere<br />

işletme <strong>ve</strong> kullanım izni <strong>ve</strong>rilmesi<br />

<strong>ve</strong> denetim görevinin ifasında yetkili olmak<br />

üzere; 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha<br />

Kanununun 268-275 inci maddelerine<br />

göre Sağlık Bakanlığı, 2634 sayılı Turizmi<br />

Teşvik Kanununa göre Kültür <strong>ve</strong> Turizm<br />

Bakanlığı, 3143 sayılı Sanayi <strong>ve</strong> Ticaret<br />

Bakanlığının Teşkilat <strong>ve</strong> Görevleri<br />

Hakkında Kanuna göre Sanayi <strong>ve</strong> Ticaret<br />

Bakanlığı ile diğer kurum <strong>ve</strong> kuruluşlar,<br />

5442 sayılı İl İdaresi Kanunu, 5216 sayılı<br />

Foto: Ali Rıza Baykan<br />

Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 5393 sayılı<br />

Belediye Kanununun <strong>ve</strong>rdiği yetkiler<br />

doğrultusunda mülki amirleri, büyükşehir<br />

<strong>ve</strong> şehir belediye başkanlıkları bu hususta<br />

yetkilidir.<br />

c) Gürültü izni: İlgili yönetmelikte çevresel<br />

gürültü şu şekilde tanımlanmaktadır.<br />

Çevresel gürültü, ulaşım araçları, kara<br />

yolu trafiği, demir yolu trafiği, hava yolu<br />

trafiği, deniz yolu trafiği, açık alanda kullanılan<br />

teçhizat, şantiye alanları, sanayi<br />

tesisleri, atölye, imalathane, işyerleri <strong>ve</strong><br />

benzeri ile rekreasyon <strong>ve</strong> eğlence yerlerinden<br />

çevreye yayılan gürültü dahil olmak<br />

üzere, insan faaliyetleri neticesinde<br />

oluşan zararlı <strong>ve</strong>ya istenmeyen açık hava<br />

sesleridir. Gürültü kontrol izin belgesi,<br />

Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi<br />

<strong>ve</strong> Yönetimi Yönetmeliğinin ekinde yer<br />

alan Ek-VII Liste A <strong>ve</strong> B’deki işletmelerin<br />

bu Yönetmelikte yer alan esaslara uygun<br />

olarak çalıştığını gösteren belgedir.<br />

Gürültü kontrolü konusundaki yetki de<br />

Bakanlığımız <strong>ve</strong> yerel yönetimler arasında<br />

paylaşılmıştır. Çevre denetim birimini<br />

kuran <strong>ve</strong> yetki devri yapılmış belediyeler<br />

belediye sınırı <strong>ve</strong> mücavir alanı içinde<br />

gürültü konusunda izin belgesi <strong>ve</strong>rmeye<br />

ilgili Belediye Yönetimleri yetkilidir.<br />

Belediye sınırları <strong>ve</strong> mücavir alan dışında<br />

yetki devri yapılmış il özel idareleri<br />

bu Yönetmeliğin ekindeki Ek-VII Liste<br />

B’de yer alan işletmeler için gürültü<br />

kontrol izin belgesini <strong>ve</strong>rmekle yetkilidir.<br />

Bunun dışında kalan yerlerde izin belgesi<br />

Bakanlıkça <strong>ve</strong>rilir.<br />

35


Çevre İzinleri Üzerine Değerlendirmeler<br />

d) Derin deniz deşarj izni: Derin Deniz<br />

Deşarjı:Yeterli arıtma kapasitesine sahip<br />

olduğu mühendislik çalışmaları ile tespit<br />

edilen alıcı ortamlarda denizin seyreltme<br />

<strong>ve</strong> doğal arıtma süreçlerinden faydalanmak<br />

amacıyla atık suların sahillerden<br />

belirli uzaklıklarda deniz dibine boru<br />

<strong>ve</strong> difüzörlerle deşarj edilmesidir. Derin<br />

deniz deşarj izin belgesi, Mahalli Çevre<br />

Kurulunun uygun görüşü ile mahallin en<br />

büyük mülki amirliğince <strong>ve</strong>rilir.<br />

e) Stabilize arıtma çamuru izni: Stabilize<br />

Arıtma Çamuru: Fermente edilebilirliğini<br />

<strong>ve</strong> kullanımından kaynaklanan<br />

sağlık tehlikelerini önemli ölçüde azaltılmak<br />

üzere, biyolojik, kimyasal ya da ısıl<br />

işlemden, uzun süreli depolama ya da diğer<br />

uygun işlemlerden geçirilmiş arıtma<br />

çamurlarını ifade eder. Toprak Kirliliğinin<br />

Kontrolü Yönetmeliği hükümleri gereği<br />

evsel <strong>ve</strong> kentsel atıksuların arıtılması<br />

sonucu elde edilen arıtma çamurlarının<br />

toprakta kullanılması izne bağlıdır. Stabilize<br />

arıtma çamuru üreticileri toprakta<br />

kullanacakları arıtma çamuru için Stabilize<br />

Arıtma Çamuru Kullanım İzin Belgesi<br />

talebiyle, ilgili bilgi <strong>ve</strong> belgelerle birlikte<br />

Valiliğe başvuruda bulunurlar.<br />

II- ÇEVRE İZİNLERİ ÜZERİNE<br />

BAZI DEĞERLENDİRMELER<br />

a) Bazı soru <strong>ve</strong> cevaplar:<br />

Çevre izinleri neden <strong>ve</strong>rilmektedir? Çevre<br />

Kanununca Alınması Gereken İzin <strong>ve</strong><br />

Lisanslar Hakkında Yönetmeliğe göre<br />

<strong>ve</strong>rilme nedeni bellidir. Çevre izin belgeleri,<br />

İşletmeler için, hava, su <strong>ve</strong> toprak<br />

gibi alıcı ortamları korumak amacıyla ilgili<br />

mevzuat uyarınca <strong>ve</strong>rilecek belgedir.<br />

Maksat açık <strong>ve</strong> bellidir. Çevreyi korumaktır<br />

bu maksat. Ancak, tesisler açısından<br />

düşündüğümüzde aynı maksat acaba<br />

geçerli midir? Tesisler çevreyi korumak<br />

için mi, emisyon izin belgesi almaktadır?<br />

Buradaki maksat aynı açıklık <strong>ve</strong> netlikte<br />

değildir. Tesisler çevre izin belgelerini<br />

bir yükümlülük olarak görmektedirler.<br />

Zaten, Çevre Kanunu da bunu bir yükümlülük<br />

olarak nitelendirmektedir. Çevre<br />

Kanununun izin alma, artıma <strong>ve</strong> bertaraf<br />

etme yükümlülüğü başlıklı 11. maddesinde<br />

“üretim, tüketim <strong>ve</strong> hizmet faaliyetleri<br />

sonucunda oluşan atıklarını alıcı ortamlara<br />

doğrudan <strong>ve</strong>ya dolaylı <strong>ve</strong>rmeleri uygun<br />

görülmeyen tesis <strong>ve</strong> işletmeler ile yerleşim<br />

birimleri atıklarını yönetmeliklerde<br />

belirlenen standart <strong>ve</strong> yöntemlere uygun<br />

olarak arıtmak <strong>ve</strong> bertaraf etmekle <strong>ve</strong>ya<br />

ettirmekle <strong>ve</strong> öngörülen izinleri almakla<br />

yükümlüdürler.”<br />

Foto: Ali Rıza Baykan<br />

Çevre izin belgeleri <strong>ve</strong>rilmekle çevre doğrudan<br />

doğruya korunmuş olmakta mıdır?<br />

Ya da yukarıdaki konuyla bağlantılı olarak<br />

sormak gerekirse, çevre izin belgelerinin<br />

<strong>ve</strong>rilmesiyle birlikte maksat gerçekleşmekte<br />

midir? Bu soruya elbette olumlu<br />

cevap <strong>ve</strong>rmek mümkün değildir. Çünkü,<br />

çevre izin belgesi bulunan tesis, çevreyi<br />

kirletmeyen tesis mânâsına gelmez. Zira,<br />

çevre izin belgesi olan tesis, çevreye sıfır<br />

etkide bulunan bir tesis değildir. Zaten,<br />

izin belgeleri de mahiyeti itibariyle<br />

alıcı ortama hiçbir emisyon ya da deşarj<br />

yapılmadığı mânâsına gelmemektedir.<br />

İlgili izin belgeleri, belirli sınır değerler<br />

içerisinde emisyon <strong>ve</strong> deşarj yapıldığı anlamına<br />

gelmektedir. Yani çevreye bir etki<br />

sözkonusudur. Ayrıca, konunun başka<br />

bir boyutu da vardır. O da şudur; tesisin<br />

belgesi vardır, ancak, tesis yetkilileri ya<br />

da sahipleri, çevre koruma mantığı içinde<br />

değildirler <strong>ve</strong> çevreye zaman zaman,<br />

gizli olarak atıklarını boşaltmayı düşünebilir<br />

<strong>ve</strong> bunu -maalesef- icra edebilirler.<br />

Bu son nokta itibariyle, tesisin izne sahip<br />

olmasının çevre koruma açısından hiçbir<br />

öneminin olmadığı açığa çıkmaktadır.<br />

Çevre izin belgesi olan tesis çevreyi kirletiyorsa<br />

(daha açıkçası mevzuattaki sınır<br />

değerler aşılmışsa), ne yapılacaktır? Bunun<br />

cevabı hem mantıken hem de kanunen<br />

çok açıktır. Çevre izin belgesi olduğu<br />

hâlde bir tesis çevreyi kirletiyorsa (örneğin,<br />

emisyon izni belgesi olduğu hâlde<br />

emisyon izni sınır değerlerini aşmışsa) tesisin<br />

izni iptal edilir. Bazen tesisin izninin<br />

iptal edilmesi için sınır değerlerin aşılması<br />

da gerekmeyebilir. Bir tesis gerekli izin<br />

belgesi olduğu hâlde gerekli yükümlükleri<br />

yerine getirmiyorsa ya da çevre <strong>ve</strong> insan<br />

sağlığı yönünden tehlike arz diyorsa<br />

izin belgesi gecikmeksizin iptal edilir. Bu<br />

nokta itibariyle belirtmek gerekir ki, çevre<br />

izin belgesi çevreye zararlı etkilere bir<br />

izin ya da çevreyi kirletmeye bir hak gibi<br />

mütalaa edilmemelidir.<br />

Bu durum itibariyle şu hususun altını çizmek<br />

gerekmektedir. Çevre izin <strong>ve</strong> belgelerinin<br />

tanziminde asıl hedef, ilgili işletme<br />

<strong>ve</strong> tesislere izin <strong>ve</strong>rmek değil, çevreyi<br />

korumaktır.<br />

b) Çevre İzinlerinin Hukuki<br />

Durumları:<br />

Çevre izinlerinin hukuki mahiyetleri noktasında,<br />

ilk belirtmemiz gereken husus,<br />

bu izinlerin ilgili tesislere bir hak sağladığıdır.<br />

Bu hak işletmelere açılma <strong>ve</strong>ya faaliyetine<br />

devam etme noktasında sağlanan<br />

bir haktır. Ancak, bu hakkın, (her hakta<br />

olduğu gibi) sınırları <strong>ve</strong> çerçe<strong>ve</strong>si bellidir.<br />

İkinci olarak, bu hak belirli şartlara bağlıdır.<br />

Yani mutlak bir hak değildir. Nitekim<br />

izin için başvuran tesis, çevre koruma<br />

açısından gerekli şartları sağladığını beyan<br />

etmekte <strong>ve</strong> gerekli izinleri istemektedir.<br />

Belirli şartları sağlayan tesise izin<br />

<strong>ve</strong>rilmekle, o iznin, o hakkın çerçe<strong>ve</strong>si de<br />

belirlenmiş olmaktadır. Bu durumda, çevre<br />

izni, çevre konusunda ilgili firma ya da<br />

tesisçe alınan tedbir <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>rilen taahhütlerle<br />

birlikte hüküm ifade eder <strong>ve</strong> onlarla birlikte<br />

geçerlidir. Bir başka husus da şudur,<br />

ilgili çevre izni, o tesise çevreyi hiç kirletmediği<br />

için değil, gerekli şarları sağladığı<br />

<strong>ve</strong> tedbirleri aldığı için <strong>ve</strong>rilmektedir.<br />

36


^<br />

Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

Tesis, taahhüt ettiği tedbirleri yerine getirmezse<br />

ya da çevre konusunda kurduğu<br />

üniteyi devre dışı bırakmışsa, aldığı iznin<br />

hukuken hiçbir önemi yoktur. İlgili izin<br />

belgesi olduğu hâlde, gerekli çevre koruma<br />

şartlarını sağlamadığı anlaşılan tesisle<br />

ilgili olarak, faaliyetin durdurulmasından<br />

tutun da çevre izin belgesinin iptaline kadar<br />

çeşitli hukuki yaptırımları uygulamak<br />

mümkündür.<br />

Örnek <strong>ve</strong>rmek gerekirse, ilgili tesis, gerekli<br />

filtre <strong>ve</strong> arıtma ünitesini kurmuştur<br />

bu suretle, sınır değerleri aşmamaktadır.<br />

Böylece, hukuki olarak emisyon iznine<br />

müstahaktır. Bundan dolayı da emisyon<br />

izin belgesini almıştır. Ancak, izni olduğu<br />

hâlde, o tesisin çalışma sırasında atmosfere<br />

belirlenen sınır değerin üzerinde emisyon<br />

salması <strong>ve</strong> firmanın önlem almaması<br />

durumunda emisyon izin belgesi önemini<br />

yitirir. İlgili tesis yetkilileri, <strong>ve</strong>rilen süre<br />

sonunda tedbirleri almıyorlarsa, belgenin<br />

hukuken iptali gerekir.<br />

Konuyu deşarj izni için düşündüğümüzde,<br />

deşarj izin belgesini alan tesisler çevreyi<br />

koruma noktasında gerekli altyapıyı<br />

oluşturmuş <strong>ve</strong> ilgili deşarj standartlarını<br />

sağlamış tesisler mânâsına gelmektedir.<br />

Deşarj izin belgesi alan tesis, çevreyi kirletiyorsa,<br />

durumu değerlendirilmeli <strong>ve</strong> ek<br />

tedbirler getirilmelidir. Bu ek tedbirler işe<br />

yaramadığı ya da firma ek tedbirlere yanaşmadığı<br />

zaman, elbette deşarj izninin<br />

iptali hukuki bir zorunluluktur.<br />

Gürültü izni açısından bir mütalaa da bulunacak<br />

olursak, gürültü belirli sınır değerlerin<br />

üzerine çıkıldığında zararlı olan<br />

bir durumdur. Bu nokta itibariyle, gürültü<br />

kontrolü için belirli sınır değerler belirlenmiş<br />

olup, bu sınır değerlerin üzerine<br />

çıkıldığında insan sağlığı bozulmaktadır.<br />

İnsan sağlığının bozulduğu durumlarda<br />

iznin iptali ya da idari-adli cezalar gündeme<br />

gelir.<br />

Bu açıklamalar itibariyle, çevre konusunda<br />

<strong>ve</strong>rilen iznin iptali hukuken her zaman<br />

mümkündür <strong>ve</strong> izni olduğu hâlde çevreyi<br />

kirleten her tesisin idari ya da adli anlamda<br />

cezalandırılması da her zaman imkân<br />

dahilindedir. Çevre izinleri bir ayrıcalık<br />

<strong>ve</strong> imtiyaz sağlamadığı gibi, tam tersine<br />

çevreyi koruma noktasında daha da hassas<br />

olmayı gerektirir.<br />

Bu noktada çevre izni olan<br />

tesislerin periyodik bir<br />

şekilde izleme <strong>ve</strong> denetlenmesi<br />

gündeme<br />

gelmektedir.<br />

c) Çevre<br />

izinleri olan<br />

tesislerin<br />

izleme <strong>ve</strong><br />

denetlenmesi:<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong><br />

Bakanlığı’nın merkez<br />

<strong>ve</strong> taşra teşkilatının,<br />

çevre açısından iki<br />

büyük görevi varsa, birisi<br />

kapsama giren tesislere ilişkin gerekli<br />

izin prosedürlerini tekemmül ettirmek,<br />

diğeri ise, izin almış ya da almamış olsun,<br />

çevreye etki eden tüm tesis <strong>ve</strong> işletmeleri<br />

izlemek <strong>ve</strong> denetlemektir. Bu görevlerin<br />

her ikisi de oldukça önemlidir. Ancak,<br />

“izleme <strong>ve</strong> denetleme görevi daha önemlidir”.<br />

Çünkü, yukarıda da belirtildiği<br />

üzere çevre konusunda izin alan bir tesis<br />

çevre açısından “dokunulmazlık <strong>ve</strong> sınırsız<br />

bir hak” almamaktadır.<br />

Gerekli takip <strong>ve</strong> denetim zamanında <strong>ve</strong><br />

gecikmeksizin yapılması durumunda, izin<br />

almış bir tesisin hiçbir çevre sorununa neden<br />

olmadan çalıştırılması mümkündür.<br />

Bu sağlanmadığı müddetçe çevr ekoruma<br />

bakımından istenen maksat tam olarak<br />

gerçekleşemez. Kurum olarak yalnızca<br />

izin <strong>ve</strong>rmekle kalmış oluruz. İzin <strong>ve</strong>rmek<br />

<strong>ve</strong> denetlemek gerekmektedir.<br />

Bilindiği üzere, çevre sorununa yol açan<br />

tesislerin ister izinleri olsun, isterse olmasın<br />

faaliyetlerinin durdurulması mümkündür.<br />

Önemli olan da budur. Yani, bir<br />

proje <strong>ve</strong> tesisin neden izin alması çok da<br />

önemli değildir. Önemli olan gerekli şekilde<br />

izlenip izlenmediğini <strong>ve</strong> denetlenip<br />

denetlenmediğini <strong>ve</strong> denetim sonrasında<br />

da gereken işlemin zamanında <strong>ve</strong> gecikmeksizin<br />

uygulanıp uygulanmadığıdır.<br />

Tabi bu açıklamalardan “her çevre başvurusu<br />

da olumlu sonuçlansın, herkes çevre<br />

iznini alsın” mânâsı çıkmamalıdır. Belirtmeye<br />

dahi gerek yok ki; “yalnızca, çevre<br />

koruma için gereken tesisleri kuran <strong>ve</strong><br />

yerine getirilmesi icab eden şartları sağlayan<br />

işletmeler çevre iznini almalıdır.”<br />

Foto: Ali Rıza Baykan<br />

Sonuç:<br />

Çevre izni, çevre mevzuatı<br />

gereğince<br />

<strong>ve</strong>rilmekte olan<br />

emisyon, deşarj,<br />

gürültü kontrol,<br />

derin deniz deşarjı<br />

<strong>ve</strong> stabilize<br />

arıtma çamuru<br />

kullanım izinlerini<br />

ifade eder.<br />

Çevre izin belgeleri<br />

ise, işletmeler için,<br />

hava, su <strong>ve</strong> toprak gibi<br />

alıcı ortamları korumak<br />

amacıyla ilgili mevzuat uyarınca<br />

<strong>ve</strong>rilecek belgedir. Çevre izin <strong>ve</strong> belgelerinin<br />

tanziminde asıl hedef, ilgili işletme<br />

<strong>ve</strong> tesislere izin <strong>ve</strong>rmek değil, çevreyi korumaktır.<br />

Çevre izin <strong>ve</strong> belgeleri konusunda 2010<br />

yılında yeni bir döneme girilecektir. Bu<br />

dönemden itibaren yukarıda saydığımız<br />

tüm izinler için tek bir belge düzenlenmesi<br />

sözkonusu olacaktır. Bu durum bürokrasinin<br />

azaltılması <strong>ve</strong> zaman kayıplarının<br />

önlenmesi açısından önemli olduğu gibi,<br />

etkin bir iç kontrol sistemi için de önem<br />

taşımaktadır.<br />

Ayrıca, yine 2010 yılından itibaren,<br />

e-Devlet projesinin çevre izinleri konusunda<br />

da hayata geçirilmesiyle, bilgi <strong>ve</strong><br />

iletişim teknolojileri kullanılarak iş <strong>ve</strong><br />

sanayi dünyasının işleri kolaylaştırılacaktır.<br />

Çevrimiçi Çevre izinleri Projesi,<br />

bu sürecin elektronik ortamda <strong>ve</strong> e-imza/<br />

mobil-imza kullanılarak yapılmasına<br />

imkan sağlayacaktır. Söz konusu izin <strong>ve</strong><br />

Lisanslar için başvurular tek bir noktadan<br />

online olarak yapılacak <strong>ve</strong> ilgili otoriteler<br />

tarafından da online olarak elektronik<br />

ortamda değerlendirilecektir. Başvuru sahipleri<br />

de süreçleri elektronik ortamda takip<br />

edeceklerdir. İzin <strong>ve</strong> Lisans alma süreçleri<br />

kısalacağı gibi süreden <strong>ve</strong> kâğıttan<br />

tasarruf edilecek, bürokrasi önlenecek,<br />

kırtasiyecilik azalacaktır.<br />

Çevre izin <strong>ve</strong> belgelerinin <strong>ve</strong>rilme şekli<br />

<strong>ve</strong> sistemi önem taşıdığı kadar, bunlardan<br />

daha ehemmiyetli olanı, izin belgesi <strong>ve</strong>rilen<br />

tesislerin periyodik <strong>ve</strong> sıkı bir şekilde<br />

takip edilmesi <strong>ve</strong> denetlenmesidir.<br />

37


Proje Ekibi;<br />

Proje Yürütücüsü <strong>ve</strong><br />

Araştırmacı: Deniz<br />

MENGÜLLÜOĞLU<br />

Yerel Destek Elemanı:<br />

Kazım AKTAN<br />

Proje Danışmanı:<br />

Osman ERDEM<br />

Göksu Deltası Özel Çevre Koruma Bölgesi<br />

Saz Horozu Koruma <strong>ve</strong> İzleme Projesi<br />

Saz Horozu<br />

Özel Çevre Koruma<br />

Kurumu Başkanlığı<br />

tarafından, Kuş<br />

Araştırmaları<br />

Derneği’ne “Göksu<br />

Deltası Özel Çevre<br />

Koruma Bölgesi<br />

Saz Horozu Koruma<br />

<strong>ve</strong> İzleme Projesi”<br />

kapsamında<br />

yaptırılan “GÖKSU<br />

DELTASI’NDA<br />

SAZ HOROZU” adlı<br />

kitaptan alınmıştır.<br />

Saz Horozu<br />

Türkiye’de Saz Horozu<br />

Saz Horozunun Ülkemizde iki alt türünün<br />

bulunduğu varsayılmaktadır. Bunlardan<br />

Porphyrio porphyrio caspius Karadeniz<br />

<strong>ve</strong> Kuzeydoğu Anadolu bölgelerinde, Porphyrio<br />

porphyrio seistanicus ise Akdeniz <strong>ve</strong> Güneydoğu<br />

Anadolu bölgelerinde görülmektedir. Her iki alt türün<br />

Ülkemizdeki dağılımı son yıllardaki gözlemler<br />

de dikkate alınarak aşağıdaki haritada gösterilmektedir.<br />

Saz Horozu’na ait Ülkemizdeki ilk kayıt 1893’te<br />

İstanbul Kağıthane’de görülen bir bireye aittir.<br />

(MATHEY-DURPAZ, 1923). Kurutuluna dek türün<br />

Hatay’da bulunan Amik Gölü’nde <strong>ve</strong> Tarsus‘ta<br />

Berdan Çayı’nın beslediği Aynaz Sazlıkları’nda<br />

ürediği düşünülmektedir. Hatta 1982’de Herkenrath,<br />

Ratzke <strong>ve</strong> Steıof tarafından genç bir birey<br />

Berdan Çayı kıyısında gözlemiştir (Kasparek, Bilgin,<br />

Akın, 1989). Aynı dönemde Adana Akyatan’da<br />

da türün varlığı bilinmektedir. Tür geçmiş yıllarda<br />

Türkiye’nin birçok bölgesinde az sayılarla da olsa<br />

gözlenmiştir. 1985’te Kasparek tarafından bir birey,<br />

daha sonra 1988’de İs<strong>ve</strong>ç Ornitoloji Derneği üyelerince<br />

6 birey Kayseri’de <strong>Su</strong>ltan Sazlığı’nda gözlenmiştir<br />

(Kasparek, Bilgin, Akın, 1989). Ayrıca Akşehir<br />

Gölü (1 birey, 1977), Adıyaman Gölbaşı Gölü<br />

(Turan, avlanan 1 birey, 1969), Karataş (Adana, 1<br />

birey, 1987)’ta da saptanmıştır (Kasparek, Bilgin,<br />

Akın, 1989). Ancak yakın zamanda bu bölgelerden<br />

türün kaydı gelmemiştir.<br />

Saz horozunun güneyde sağlıklı bir biçimde ürediği<br />

tek yer Göksu Deltasıdır. Kasparek <strong>ve</strong> arkadaşları<br />

tarafından Göksu Deltası’nda (Akgöl’de) 1989 yılında<br />

üreyen çift sayısı 30 çiftten az olarak belirtilmiş<br />

<strong>ve</strong> acil koruma önerilmiştir.<br />

1990’lı yıllar <strong>ve</strong> sonrasında kuş gözlemciliğinin gelişmesiyle<br />

birlikte Samsun, Urfa, Malatya, Kars <strong>ve</strong><br />

Iğdır gibi birçok bölgede türün varlığı saptanmıştır.<br />

Bunlardan en önemlisi şu an Türkiye Saz Horozu<br />

popülasyonunun büyük bir kısmını barındıran Samsun<br />

Kızılırmak Deltası’dır. Kızılırmak Deltası’nda<br />

1994 yılında türün varlığı saptanmış. 1999 yılında<br />

ise alanda ürediği kesinleşmiştir (Kirwan, 1999).<br />

Fakat gözlenen diğer bölgelerde üreme kesinlik taşımamaktadır.<br />

Türün Biyolojisi<br />

Rallidae ailesinin batı Palearctic bölgesindeki en<br />

büyük üyesi olan Saz Horozu 45-50 cm’ye varan<br />

boyu 90-100 cm kanat açıklığıyla ailenin diğer üye-<br />

38


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

^<br />

leri olup bölgede yaşıyan <strong>Su</strong>tavuğu (ya<br />

da Saztavuğu, Gallinula chloropus) <strong>ve</strong><br />

Sakarmeke (Fulica atra)’den büyük gayet<br />

iri bir kuş türüdür. Erkek bireyler dişilerden<br />

yaklaşık %10 daha büyüktürler.<br />

Saz horozu büyük, ağır gagalı, hantal bir<br />

kuştur. Sığ sularda <strong>ve</strong> yüzey bitkileri üzerinde<br />

kolayca yürüyebilmesini <strong>ve</strong> çamura<br />

batmamasını sağlayan uzun parmaklı bir<br />

ayak yapısına sahiptir. Uzun <strong>ve</strong> kalın dizli<br />

bacakları vardır. Vücudun tüyle kaplı olmayan<br />

bölgeleri yetişkinlerde tamamen<br />

kırmızı olup gençlerde daha soluk renktedir<br />

.<br />

Ülkemizde bulunan iki alt türden biri olan<br />

<strong>ve</strong> Göksu Deltası’nda yaşıyan Porphyrio<br />

porphyrio. seistanicus diğer yakın bölgede<br />

bulunan diğer alttürlerden (Porphyrio<br />

porphyrio caspius, Porphyrio porphyrio<br />

madagascarensis) kafa bölgesindeki<br />

griliğin neredeyse boyun altına kadar<br />

inmesi, göğüs tüylerinin çok açık mavi,<br />

kanat tüylerinin ise açık mavi <strong>ve</strong> turkuaz<br />

renkte olmasıyla ayrılır. Yetişkinlerin<br />

gözleri kırmızı renktedir. Vücudun diğer<br />

bölgeleri koyu mavidir. Yavrular renk<br />

açısından erişkinlere benzemezler. Tüm<br />

alttürlerde yavrular koyu <strong>ve</strong> donuk renkte<br />

olup göğüs tüyleri gri, boğaz tüyleri ise<br />

nedeyse beyazdır (Cramp <strong>ve</strong> Simmons,<br />

1980), Eşeyler birbirine tamamen benzerdir<br />

<strong>ve</strong> mevsimsel değişiklik göstermezler.<br />

Çoğunlukla sazlıklar arasında saklanma<br />

eğilimindedirler; İnsan baskısına karşı<br />

duyarlıdırlar; ancak insan baskısının az<br />

olduğu bölgelerde açıklığa çıkarlar. Çoğunlukla<br />

sazlıkların kıyısında beslenirken<br />

<strong>ve</strong>ya güneşlenirken görülebilirler. Sık <strong>ve</strong><br />

geniş sazlıkların olduğu bölgelerde kısa<br />

uçuşlar yaparak yer değiştirebilirler. Büyüklüklerine<br />

<strong>ve</strong> çoğunlukla yürüme eğilimlerine<br />

rağmen iyi uçucudurlar. (Cramp<br />

<strong>ve</strong> Simmons, 1980).<br />

Saz horozlarının birbirine çok kolay karışıtırlabilen<br />

zengin <strong>ve</strong> çeşitli bir repertuarları<br />

vardır. Ötme eyleminin büyük<br />

bir kısmı geceleri koro halinde olur <strong>ve</strong><br />

heyecan arttıkça ses yüksekliği <strong>ve</strong> katılan<br />

birey miktarı artar. Çoğu sesin anlamı<br />

tam olarak anlaşılamamıştır. Erkek<br />

bireyler gür <strong>ve</strong> düşük frekanslı (diğer<br />

bireyler tarafından uzaktan duyulmasını<br />

kolaylaştıran) <strong>ve</strong> sonu boğuk bir trampet<br />

sesi gibi biten ötüşler, dişi bireyler ise<br />

tiz <strong>ve</strong> daha yumuşak <strong>ve</strong> genellikle ‘krik’<br />

notasıyla biten ötüşler yaparlar. Yetişkinlerde<br />

biraraya gelme, beslenme <strong>ve</strong> grubu<br />

toplama zamanlarında ‘çak-çak’ sesi <strong>ve</strong><br />

daha büyük alanlara dağılmış gruplarda<br />

daha yüksek bir ‘çak’ sesi yapılır. Temas<br />

sesi derin <strong>ve</strong> yankılı 1. ses 2. <strong>ve</strong> 3. den <strong>ve</strong><br />

daha sonrakilerden daha güçlü olan ‘tuk’<br />

<strong>ve</strong> ‘puk’ tur. Alarm sesi patlama şeklinde<br />

metal bir trompetten çıkan ‘kuuah-kuuah’<br />

tekrarlanarak gider <strong>ve</strong> alarm dışında havalanma<br />

sırasında da yapılır. Ötme ‘kuinkuinkrrkrrkuinkuinkuinkrr…’<br />

seslerinin<br />

tekrarlanmasından oluşur. Anlamı tam<br />

olarak anlaşılamasa da alan savunması<br />

için kullanıldığı düşünülmektedir. Tehdit<br />

sesi rakipler <strong>ve</strong> da<strong>ve</strong>tsiz misafirlere karşı<br />

yüksek <strong>ve</strong> sert ‘krii’ ya da ‘kriiik’tir. Ayrıca<br />

çok çeşitli ‘ga-ga-ga’ ya da ‘te-te-te’<br />

sesleri de tehdit <strong>ve</strong> kur davranışları sırasında<br />

kullanılır. Yavruların sesleri küçük<br />

bir serçe yavrusundan çok farklı değildir<br />

fakat baskı <strong>ve</strong> yakalanma anında yüksek<br />

‘piip-piip’ sesi <strong>ve</strong>rirler (Cramp <strong>ve</strong><br />

Simmons,1980).<br />

Habitat<br />

Saz horozları bitki örtüsü <strong>ve</strong> su derinliğinin<br />

uygun olduğu (yaklaşık 30-40 cm.)<br />

tatlı, hafif tuzlu ya da acı, açık gü<strong>ve</strong>nli ya<br />

da dar <strong>ve</strong> labirentlerden oluşan durgun ya<br />

da yavaş akan sulak alanları tercih ederler.<br />

Bitki örtüsü olarak genellikle ölü ya<br />

da canlı, çoğunlukla uzunlukları 1 metreyi<br />

geçmeyen Phragmites, Carex, Typha<br />

ya da diğer su üstü bitkilerinin bulunduğu<br />

alanları tercih ederler. Uzun süre bitki<br />

örtüsü içinde saklanma eğilimleri vardır.<br />

Sık çalılık <strong>ve</strong> ağaçlıklardan uzak dururlar.<br />

<strong>Su</strong> derinliği türün varlığını etkileyen en<br />

büyük etmenlerden biridir. Derin suları<br />

tercih etmezler.Yeterli besin varlığı üreme<br />

bölgesi seçiminde tür için belirleyici<br />

bir etmendir. <strong>Su</strong> derinliği de yuva predasyonu<br />

açısından önemlidir. (Sanchez-<br />

Lafuente, 1998). Çakal, sansar <strong>ve</strong> tilki<br />

gibi predatör hayvanların kolayca ulaşamayacağı<br />

yerleri tercih sebebidir. Açık su<br />

aynasında gezinmekten sakınırlar. Fakat<br />

suyun sığ olduğu kıyı şeridinde gözlenebilirler.<br />

Sürekli insan baskısına karşı<br />

duyarlıdırlar. Fakat korumanın iyi olduğu<br />

yerlerde üremede oldukça başarılıdırlar.<br />

(Cramp <strong>ve</strong> Simmons, 1980).<br />

Beslenme<br />

Saz Horozu<br />

Saz horozları omnivordurlar; hem bitkisel<br />

hem de hayvansal besinlerle beslenirler.<br />

Genelde sucul <strong>ve</strong> yarı sucul<br />

bitkilerin filizlerini, yaprak, kök, çiçek<br />

<strong>ve</strong> tohumlarını yerler. Yüksekteki bitkileri<br />

gaga yardımıyla indirerek ayaklarıyla<br />

tuttuktan sonra iyi bir şekilde ayıklar <strong>ve</strong><br />

yerler. Taze sazları <strong>ve</strong> diğer tek çeneklileri<br />

güçlü gagaları yardımıyla dipten söker<br />

<strong>ve</strong> soyarlar. Diğer bitkilerin rizom <strong>ve</strong> tüberlerini<br />

de dipten çıkararak yiyebilirler.<br />

Ayrıca Phragmites <strong>ve</strong> Typha türü sazların<br />

tohumlarını da tırmanarak yiyebilirler. Ülkemizin<br />

güneyinde bölgelerinde görülen<br />

39


Saz Horozu<br />

Seistanicus alt türü genellikle Scirpus <strong>ve</strong><br />

Phragmites gövdesi <strong>ve</strong> Typha’yla beslenir.<br />

Gagalarını çok pratik bir biçimde<br />

kullanırlar, sazın gövdesini soyduktan<br />

sonra küçük parçalara bölerek yutarlar.<br />

Bölme işlemi çok seri <strong>ve</strong> gaga içerisine<br />

sığacak büyüklükte parçalara bölünerek<br />

yapılır. Omurgasızları yiyebilmek için<br />

taşları yerinden oynatabilirler. Çok çeşitli<br />

hayvansal besinle beslenebilirler. Bunların<br />

içinde, sülükler, solucanlar, böcekler,<br />

karındanbacaklılar, balıklar, su yılanları,<br />

kurbağalar <strong>ve</strong> diğer sazlık kuşlarının<br />

yumurta <strong>ve</strong> yavruları sayılabilir. Fakat<br />

hayvansal besinler, toplam besinin küçük<br />

bir yüzdesini oluşturur <strong>ve</strong> daha çok yavru<br />

bakımı <strong>ve</strong> büyütme sırasında gerçekleşir.<br />

(Noble, Walker, Smyth, 2001).<br />

Üreme<br />

Kooperatif üreme biçimine sahiptirler.<br />

Bazen tek bir kuş (muhtemelen eşi başka<br />

bir gruba katılan ya da ölen), bazen<br />

çiftler, bazen de 3 birey yavrulara birlikte<br />

bakarlar (Vergara <strong>ve</strong> Ripoll 1999).<br />

Fakat üçlü gruplarda 3. üremeyen birey<br />

kuluçkaya yatmaz. Kooperatif üremenin<br />

nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte<br />

habitat darlığı <strong>ve</strong> taşıma kapasitesine<br />

erişilen bölgelerde daha çok olduğu <strong>ve</strong><br />

bununla bağlantılı olduğu düşünülmektedir<br />

(Sanchez-Lafuente 1993). Akdeniz<br />

bölgesinde yumurtlama Mart sonunda<br />

Göksu Deltası<br />

başlar <strong>ve</strong> Haziran’a kadar devam eder.<br />

Birden fazla yuva yaparlar, fakat sadece<br />

birine yumurtlar <strong>ve</strong> kuluçkaya yatarlar<br />

(Sanchez-Lafuente, 1998). Yuva sık sazlık<br />

örtüsü içerisinde su seviyesinin hemen<br />

üzerine yapılır. Yuva yapımında erkek çoğunlukla<br />

ölü <strong>ve</strong> kurumuş ya da yeşil bitkileri<br />

yuvaya taşırken dişi daha çok yuva<br />

dizaynıyla ilgilenir (Cramp <strong>ve</strong> Simmons,<br />

1980). Yumurtalar kirli beyaz, krem rengi<br />

üzerine bordo, açık mor ya da gri renkte<br />

noktalarla bezelidir. Sakarmeke (Fulica<br />

atra) yumurtasından daha büyük olması<br />

<strong>ve</strong> Sakarmeke yumurtasının daha küçük<br />

kah<strong>ve</strong>rengi noktalarla bezeli olmasıyla<br />

ayrılır. Saz horozu yuvasını genellikle 1<br />

metreyi geçmeyen Typha ya da Scirpus<br />

türü sazlar arasına yapar fakat Phragmites<br />

içerisinde de yuvalara rastlanmıştır. Yuva<br />

etrafında yuvaya erişimi kolaylaştıracak<br />

rampalar bulunur <strong>ve</strong> çoğunlukla yavrular<br />

tarafından kullanılırlar. Her iki birey<br />

de kuluçkaya yatar fakat dişinin erkekten<br />

daha çok kuluçkaya yattığı bilinmektedir.<br />

Erkek genellikle alan savunmasının gerekli<br />

olmadığı gece saatlerinde kuluçkaya<br />

yatarlar, gündüzleri ise alan korumasıyla<br />

ilgilenir (Sanchez-Lafuente 1993).<br />

Kuluçka süresi son yumurta yumurtlandıktan<br />

sonra 23-27 gündür. Yavrular<br />

neredeyse eş zamanlı yumurtadan çıkarlar.<br />

Yavru bakımını her iki eşey üstlenir.<br />

Yavrular yumurtadan çıktıktan kısa bir<br />

süre sonra yuvayı terk eder <strong>ve</strong> 10-15 gün<br />

içerisinde kendileri beslenmeye başlayabilirler.<br />

Ancak daha uzun süre erişkinler<br />

tarafından beslenebilirler. Yavrular yaklaşık<br />

60 günden sonra olgunluğa ulaşırlar.<br />

Bağımsızlaşma yumurtadan çıktıktan 6-8<br />

hafta sonra olur (Cramp <strong>ve</strong> Simmons,<br />

1980)<br />

ÖÇKK, Avrupa Konu Merkezi Biyoçeşitlilik Konsorsiyumu Üyesi<br />

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı,<br />

Avrupa Çevre Ajansı (AÇA) ihalesini 21<br />

Haziran 2008’de kazanarak; önümüzdeki<br />

beş yıllık dönem için (<strong>2009</strong>–2013) Fransa<br />

Ulusal Doğa Tarihi Müzesi Başkanlığındaki<br />

Avrupa Konu Merkezi/Biyoçeşitlilik<br />

Konsorsiyum Üyesi seçilmiştir.<br />

Konsorsiyumda, ülkemizi temsilen ÖÇK<br />

dâhil 9 AÇA ülkesi kurumu bulunup, Konsorsiyumun<br />

liderliğini Fransa Ulusal Doğa<br />

Tarihi Müzesi yürütmektedir (Diğer Ülkeler<br />

Fransa (MNHN), Hollanda (ECNC),<br />

İtalya (ISPRA), Avusturya (UBA), Türkiye<br />

(ÖÇKKB), İs<strong>ve</strong>ç, İngiltere (JNCC),<br />

Slovakya, Çek Cumhuriyeti).<br />

Bu kapsamda Avrupa Çevre Ajansına bağlı<br />

olarak çalışan 5 adet konu merkezi bulunmakta<br />

olup, bunlar; Hava <strong>ve</strong> İklim Değişikliği,<br />

<strong>Su</strong>, Alan Kullanımı <strong>ve</strong> Mekânsal Planlama,<br />

Sürdürülebilir Tüketim <strong>ve</strong> Üretim ile<br />

Biyolojik Çeşitlilik Konu Merkezlerinden<br />

oluşmaktadır. Konu Merkezleri, AB Çevre<br />

Direktiflerini belirler, AB Komisyonu<br />

Brüksel’e yenilerini teklif ederler. Bu imkan<br />

da enerji, tarım, ulaşım, bayındırlık,<br />

ormancılık, sanayi dahil tüm AB politikalarını<br />

belirleme anlamına da gelmektedir.<br />

Türkiye ilk kez Avrupa Çevresel Bilgi Gözlem<br />

Ağı (EIONET) <strong>ve</strong> AÇA adına Avrupa<br />

kıtasında çevresel <strong>ve</strong>rileri değerlendirerek<br />

raporlayacaktır. Kurumumuzun da hazırlanmasına<br />

katkıda bulunacağı AÇA Teknik<br />

Raporları, AÇA tarafından Brüksel’deki<br />

Avrupa Birliği (AB) Komisyonuna sunulduktan<br />

sonra; tarım, ormancılık, enerji,<br />

ulaşım, altyapı, madencilik, endüstri gibi<br />

muhtelif sektörlere ait AB politikalarının<br />

belirlenmesine rehberlik edecektir.<br />

Ayrıca ÖÇKK <strong>2009</strong> yılı içinde, Avrupa’da<br />

2010 yılında Avrupa Çevre Ajansı tarafından<br />

yayınlanacak olan “Avrupa için 10<br />

Mesaj” Projesi içerisinde yer alan Denizel<br />

Biyolojik Çeşitlilik <strong>ve</strong> Avrupa Kültür Mirası<br />

mesajlarına katkı sağlamıştır. Bununla<br />

beraber <strong>2009</strong>-2010 Avrupa Ekosistem<br />

Değerlendirmesi (EURECA), SEBI 2010<br />

(Avrupa Biyolojik Çeşitlilik İndikatörleri),<br />

SOER 2010 (Avrupa’nın Çevresinin Genel<br />

Durumu), <strong>2009</strong>-2010 Natura 2000 Ağlarının<br />

Değerlendirilmesi Projelerine katkı<br />

sağlamaya devam edecektir.<br />

40


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

^<br />

Avrupa, Sahra Çölünden Elektrik Enerjisi Üretecek…<br />

Avrupa Birliğinin Sahra Çölünden güneşten enerji üretme planı<br />

ilk ortaya konulduğunda, çoğu insan deney amaçlı olduğunu <strong>ve</strong><br />

gerçekleşmesinin çok zor olacağını düşünüyordu. Fakat şimdi<br />

birçok alternatif enerji, bu proje kapsamında oluşturulacak konsorsiyuma<br />

katılma konusundaki istekliliklerini ortaya koyuyorlar.<br />

Desertec Endüstriyel Girişimi (DII) 2050 <strong>ve</strong>ya daha öncesine<br />

kadar Avrupa elektriğinin % 15’ini, Akdeniz’i geçen enerji<br />

hatları ile sağlamayı hedeflemektedir. Proje kapsamında ayrıca<br />

ülkenin en büyük mühendislik <strong>ve</strong> enerji şirketlerini kapsayan<br />

Munich Re sigorta şirketi de süreci destekleyecektir.<br />

400 milyar dolarlık proje kapsamında, yüksek <strong>ve</strong>rimlilikteki<br />

kablolar kullanarak üretilecek elektriğin uzun mesafeler alınarak<br />

Avrupa’ya ulaştırılmasını hedeflemektedir. Güneş enerjisinden<br />

elektrik enerjisi üretimine yönelik hazırlanan proje, Avrupa<br />

için enerji ihtiyacının karşılanmasında yenilenebilir enerji kullanımına<br />

yönelik önemli bir adım olacağı görülmektedir.<br />

(Disco<strong>ve</strong>r)<br />

G-20 Ülkeleri Fosil Yakıtlara Teşviki Azaltacak<br />

25 Eylül <strong>2009</strong> – Pittsburgh bildirgesinde<br />

G–20 liderleri orta vadede fosil yakıtlarına<br />

yapılan teşviklerin azaltılması<br />

konusunda uzlaştılar. Dünya liderleri bu<br />

değişim ile enerji tasarrufunun desteklenmesi,<br />

enerji gü<strong>ve</strong>nliğinin artmasını<br />

sağlayarak sera gazı emisyonlarının azaltılmasını<br />

hedeflerini ortaya koydular.<br />

Toplantıda ABD Başkanı yaptığı konuşmada;<br />

“Fosil yakıtların dünyanın sıcaklığın<br />

artışına sebep olacağını <strong>ve</strong> bu değişimin<br />

hem yenilenebilir enerjinin daha<br />

fazla desteklenmesini sağlayacağını hem<br />

de sera gazı emisyonlarının azaltımına<br />

katkı sağlayacaktır. Bu noktada birlikte<br />

sorumluluklarımızı yerine getirme konusunda<br />

önemli bir adım attık” diyerek<br />

alınan kararın önemini ortaya koydu.<br />

Toplantıya katılan 19 ülkenin (Arjantin,<br />

Avustralya, Brezilya, Kanada, Çin, Fransa,<br />

Almanya, Hindistan, Endonezya,<br />

İtalya, Japonya, Meksika, Rusya, <strong>Su</strong>udi<br />

Arabistan, Güney Afrika Cumhuriyeti,<br />

Güney Kore, Türkiye, İngiltere <strong>ve</strong> ABD)<br />

liderleri katılım sağladı. G-20 ülkeleri<br />

dünya enerji tüketiminin % 80’inden<br />

fazlasını gerçekleştirmektedir.<br />

Kaynak: www.ens-newswire.com<br />

Dünyadaki En Verimli Güneş Enerjisi Tesisi<br />

New Mexico’daki yeni güneş enerjisi<br />

tesisi, 25 yıllık geçmişin <strong>ve</strong>rimlilik rekorunu<br />

kırdı.<br />

1986 tarihinde başlayan süreç, politik<br />

isteklilik <strong>ve</strong> finansal teşvikin artması ile<br />

yeni <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>rimli yollar arayışını sürdürmektedir.<br />

Bu anlamda güneşten gelen<br />

enerjinin elektrik yerine ısıya çevrilerek<br />

kullanılması gibi yeni teknolojiler geliştirilmeye<br />

çalışılmaktadır.<br />

Teresa Solar tarafından geliştirilen <strong>Su</strong>n-<br />

Catcher Güneş Sistemler <strong>ve</strong> Sandia Ulusal<br />

Laboratuarları Ulusal Güneş Enerji<br />

Test Merkezi yaptığı çalışmalarda 11,6<br />

m genişlikli panellerde % 31,25 güneş<br />

enerjisi tutma <strong>ve</strong>rimine ulaştı.<br />

Bu da 25 KW elektrik üretimine<br />

karşılık gelmektedir.<br />

Daha hafif <strong>ve</strong> ucuz da olan<br />

bu sistemin 2014’te Güney<br />

Kaliforniya’da 1.600 MW<br />

kapasiteli tesiste kullanılması<br />

düşünülmektedir.<br />

Aynı zamanda bir grup öğrenci, geliştirdikleri<br />

bir mikrojeneratör vasıtasıyla<br />

3 KW elektrik gücü <strong>ve</strong> yüzlerce litrelik<br />

sıcak su üretimini gerçekleştirdiler. Bu<br />

çalışma kapsamında oluşturulan<br />

mikrojeneratör, kapalı<br />

sistem <strong>ve</strong> küçük ölçeklidir.<br />

Yapılan bu çalışmanın<br />

özellikle Afrika’daki bölgelerde<br />

denenmekte <strong>ve</strong> bu<br />

kıta için kullanımı öngörülmektedir.<br />

(Disco<strong>ve</strong>r)<br />

41


Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı<br />

Çevre Yönetimi Genel<br />

Müdürlüğü<br />

Atık Yönetimi Dairesi<br />

Başkanlığı<br />

Evimizdeki<br />

Tehlikeli Atıklar<br />

Günlük yaşamda kullandığımız <strong>ve</strong> hayatımızı kolaylaştıran birçok tehlikeli<br />

ürün bulunmaktadır. Bu ürünler işlerimizi daha hızlı, kolay <strong>ve</strong> etkili bir şekilde<br />

yapmamızı sağlayan temizlik malzemeleri, deterjanlar, boyalar, kişisel bakım<br />

ürünleri, pestisitler gibi çok çeşitlidirler.<br />

Evlerimizde<br />

kullandığımız<br />

birçok ürün<br />

tehlikeli kimyasal<br />

maddeler<br />

içermekte <strong>ve</strong><br />

bu ürünlerin<br />

uygun bir şekilde<br />

kullanılmaması<br />

ya da bertaraf<br />

edilmemesi halinde<br />

zararlı etkileri<br />

görülebilmektedir.<br />

Evsel tehlikeli ürünler<br />

Tüketici olarak marketten satın aldığımız bir ürünün<br />

genellikle gü<strong>ve</strong>nilir olduğuna inanırız. Ancak evlerimizde<br />

kullandığımız birçok ürün tehlikeli kimyasal<br />

maddeler içermekte <strong>ve</strong> bu ürünlerin uygun bir<br />

şekilde kullanılmaması ya da bertaraf edilmemesi<br />

halinde zararlı etkileri görülebilmektedir. İhtiyacımız<br />

olan ürünlerin hangilerinin tehlikeli olduğunu,<br />

tehlikeli olması durumunda ürünün kullanımı, saklaması<br />

<strong>ve</strong> alternatifi olan ürünle ilgili bilgimiz olması<br />

halinde evimizi <strong>ve</strong> çevremizi daha sağlıklı <strong>ve</strong><br />

yaşanılabilir düzeye taşımamız mümkün olacaktır.<br />

Ürün Tehlikeli mi?<br />

Öncelikle satın alacağımız ürünün etiketi dikkatle<br />

okunmalıdır. Etiket bilgilerinde ürünün tehlikeli<br />

olup olmadığı hususunda bilgiler <strong>ve</strong> işaretler bulunmaktadır.<br />

Eğer ürün tehlikeliyse aşağıdaki tehlikelilik<br />

işaretlerinden bir ya da birkaçı bulunacaktır.<br />

- Yanıcı: Ateşte kolayca tutuşur <strong>ve</strong> yanar.<br />

- Korozif/Kostik: Canlı dokuyu yakar <strong>ve</strong> tahriş<br />

eder.<br />

- Patlayıcı/Reaktif: Isı, basınç ya da farklı maddelerle<br />

reaksiyona girebilir.Patlayabilir.<br />

- Toksik/Zehirli: Solunması, yutulması ya da absorblanması<br />

halinde ölüme varabilen ciddi zararlar<br />

<strong>ve</strong>rir.<br />

-Radyoaktif: Hücreye <strong>ve</strong> genetik maddeye zarar<br />

<strong>ve</strong>rir.<br />

Evsel Tehlikeli Atık Miktarı Nasıl Azaltılabilir?<br />

Tehlikesiz ürünler, tehlikelilik özelliği az olan<br />

ürünler ya da alternatif ürünler kullanılabilir. Ancak<br />

tehlikelilik özelliği taşıyan bir ürünün kullanılması<br />

gerekiyorsa dikkat edilmesi gereken bazı hususlar<br />

bulunmaktadır. Şöyle ki;<br />

- İhtiyaç kadar satın alınmalıdır<br />

- Tehlikeli ürünlerin etiket bilgileri okunmalı <strong>ve</strong> en<br />

az tehlikeli olanı tercih edilmelidir. Ürünün üzerinde<br />

tehlikelilik işaretleri <strong>ve</strong> bilgisi yoksa tehlikesiz<br />

olduğu düşünülmelidir.<br />

- Ürünün tamamı tüketilmelidir.<br />

- Tamamı tüketilemiyorsa ihtiyacı olan birine <strong>ve</strong>rilmelidir.<br />

- Tehlikeli ürün hakkında bilgi <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nli bertaraf<br />

yöntemleri araştırılmalıdır.<br />

Bu hususta www.atikyonetimi.cevreorman.gov.tr<br />

adresine başvurabilirsiniz.<br />

42


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

^<br />

Evsel Tehlikeli Ürünler Kullanılırken<br />

Nelere Dikkat Edilmelidir?<br />

Etiket bilgilerine uygun olarak gerekli koruyucu<br />

eldi<strong>ve</strong>n, maske <strong>ve</strong> elbise kullanılmalıdır.<br />

Nitril (siyanür içeren) eldi<strong>ve</strong>nler,<br />

asit <strong>ve</strong> bazlar dışında birçok tehlikeli ürünün<br />

kullanılmasında zararlı etkilerinden<br />

korunmak için uygundur. Asit <strong>ve</strong> bazların<br />

kullanımında dayanıklı kauçuk eldi<strong>ve</strong>nler<br />

giyilmelidir. Toz maskeleri de tehlikeli<br />

kimyasalların solunmasının önlemesi açısından<br />

önemlidir.<br />

Ortamın iyi havalandırılması gerekir:<br />

Birçok tehlikeli ürünün etiketinde ürünün<br />

kullanımı sırasında ortamın havalandırılması<br />

gerektiği hususu yer alır. Hava<br />

sirkülasyonunun sağlanması için ürünün<br />

kullanıldığı ortam da dahil olmak üzere<br />

evin tüm kapı <strong>ve</strong> pencereleri açılmalı maksimum<br />

havalanmayı sağlayacak şartlar yerine<br />

getirilmelidir.<br />

Gü<strong>ve</strong>nli bir ortamda saklamak gerekir:<br />

Tehlikeli ürünün kullanılmadığı zamanlarda<br />

kapağı sıkıca kapatılmalı, çocukların <strong>ve</strong><br />

evcil hayvanların ulaşamayacakları kilitli<br />

bir yerde saklanmalıdır. Ürün tamamen bitene<br />

kadar ya da bertaraf edilinceye kadar<br />

orijinal ambalajında saklanmalıdır. Tehlikeli<br />

ürünler birbirleriyle karıştırılmamalıdır.<br />

Yanıcı ürünlerin ısı <strong>ve</strong> ateş kaynaklarından<br />

uzakta bulundurulması gerekir.<br />

Ürünler etiket bilgilerine uygun sıcaklık<br />

<strong>ve</strong> koşullarda saklanmalıdır.<br />

Alınabilecek ek tedbirler de<br />

bulunmaktadır:<br />

Tehlikeli ürünlerin kullanılması sırasında<br />

kontakt lensler çıkarılmalıdır.Kontakt<br />

lensler tehlikeli kimyasal gazları absorblar<br />

<strong>ve</strong> göze zarar <strong>ve</strong>rebilirler.Tehlikeli ürünün<br />

kullanılması sırasında iş elbiseleri giyilmeli<br />

iş bittikten sonra çıkarılmalı <strong>ve</strong> cildin<br />

temas eden bölümleri yıkanmalıdır.<br />

Evsel Tehlikeli Ürünler Gü<strong>ve</strong>nli Olarak<br />

Nasıl Bertaraf Edilmelidir?<br />

Evsel tehlikeli ürüne ihtiyaç yoksa <strong>ve</strong> kimseye<br />

de <strong>ve</strong>rilemiyorsa gü<strong>ve</strong>nli bir şekilde<br />

bertarafının sağlanması gerekir. Birçok<br />

tehlikeli atığın evsel tehlikeli atıkların yönetimi<br />

programı kapsamında toplanması<br />

<strong>ve</strong> bertaraf edilmesi gerekmektedir. Konu<br />

ile ilgili olarak yerel yönetimlerden <strong>ve</strong><br />

www.atikyonetimi.cevreorman.gov.tr adresinden<br />

bilgi alınabilir.<br />

Evsel tehlikeli atıkların gü<strong>ve</strong>nli bir şekilde<br />

bertaraf tesislerine ulaşmasının sağlanması<br />

için:<br />

- Ürünler kendi orjinal ambalajlarında etiket<br />

bilgileri görünür şekilde saklanmalıdır.<br />

Üzerindeki etiket bilgileri yoksa <strong>ve</strong> ürün<br />

hakkında bilginiz varsa elinizle ürünün<br />

adı, tehlikelilik özellikleri vs. bilgiler yazılarak<br />

yetkililere teslim edilmelidir.<br />

- Tehlikeli atıklar birbirine karıştırılmamalıdır.<br />

- Tehlikeli atığın ambalajından sızmadığından<br />

emin olunmalıdır. Sızıntı vs. görülmesi<br />

halinde atığın orijinal ambalajıyla<br />

beraber ikinci sızdırmaz bir ambalaja alınması<br />

gerekir.<br />

- Tehlikeli atıklar yetkililere teslim edilinceye<br />

kadar çocuklardan, evcil hayvanlardan<br />

<strong>ve</strong> yiyeceklerden uzak bir ortamda<br />

saklanmalıdır.<br />

Evsel Tehlikeli Ürünlerin Zararları Nelerdir?<br />

İnsanlar İçin:<br />

Tehlikeli kimyasallara maruz kalınan miktar<br />

<strong>ve</strong> süreye bağlı olarak zararlı etkileri<br />

görülür.- Az zamanda <strong>ve</strong> düşük miktarda<br />

maruz kalınması halinde akut etkiler ortaya<br />

çıkar ki bu etkiler; baş ağrısı, boğaz<br />

ağrısı, nefes darlığı, cilt, göz <strong>ve</strong> burunda<br />

görülen yanma, kaşıntı <strong>ve</strong> kızarıklıklardır.<br />

- Uzun zamanda <strong>ve</strong> çok miktar tehlikeli<br />

kimyasala maruz kalınması halinde kronik<br />

etkiler ortaya çıkar ki bu etkiler; akciğer,<br />

böbrek <strong>ve</strong> merkezi sinir sisteminin zarar<br />

görmesi, kanserojen etki, doğum kusurları<br />

hatta ölümcül sonuçlardır. Tehlikeli kimyasalların<br />

zararlı etkileri 3 şekilde ortaya<br />

çıkar:<br />

Yeme/içme: Tehlikeli ürünün yenilmesi<br />

ya da içilmesi sonucu zehirlenmelere çok<br />

sık rastlanır. Özellikle çocuklarda <strong>ve</strong> evcil<br />

hayvanlarda görülür.<br />

Soluma: Tehlikeli kimyasalın solunması<br />

durumunda göz, cilt <strong>ve</strong> akciğerlere zarar<br />

<strong>ve</strong>rebilir.<br />

*Daha fazla bilgi, Çevre Yönetimi Genel<br />

Müdürlüğü’nün yayınladığı “Evimizdeki<br />

Tehlikeli Atıklar ”adlı kitaptan alınabilir.<br />

EVİMİZDE OLUŞAN<br />

TEHLİKELİ ATIKLAR<br />

Aerosoller (Basınçlı Kaplar)<br />

Ahşap koruyucular<br />

Ahşap mobilya <strong>ve</strong> yer<br />

döşemeleri/ Boyaları/<br />

Temizleyicileri/ Cilaları<br />

Akümülatörler<br />

Antifiriz<br />

Araç camı temizleme sıvısı<br />

Asbest içeren fren balataları<br />

Ayakkabı boyaları<br />

Boya/Vernik sökücüleri<br />

Boya tinerleri<br />

Çamaşır suları<br />

Deterjanlar (Bulaşıklar <strong>ve</strong><br />

çamaşırlar için)<br />

Dezenfektanlar<br />

Duman dedektörleri (İyonize<br />

tip)<br />

Evsel tıbbi atıklar<br />

Fırın temizleyicileri<br />

Flüoresan lambalar<br />

Fren sıvıları<br />

Gübreler<br />

Gü<strong>ve</strong> yok ediciler<br />

Halı temizleyicileri<br />

Havuz/Spa temizleyicileri<br />

İlaçlar ( Kullanılmayan / Tarihi<br />

geçmiş olan)<br />

Metal boyaları / Temizleyicileri<br />

Motor yağları / Yağ filtreleri<br />

Oda spreyleri / Hava<br />

temizleyicileri<br />

Ojeler / Oje çıkarıcılar<br />

Pestisitler<br />

Piller<br />

Resim <strong>ve</strong> el sanatları<br />

malzemeleri<br />

Saç boyaları<br />

Saç jölesi<br />

Saç spreyi<br />

Sol<strong>ve</strong>nt bazlı boyalar<br />

<strong>Su</strong> bazlı boyalar<br />

Transmisyon sıvısı<br />

Yağ çözücüler (Otomobiller için)<br />

Yağlama yağı / Makine yağı<br />

Yapıştırıcılar <strong>ve</strong> tutkallar<br />

Yosun öldürücüler<br />

43


<strong>Orman</strong> Ekosistem Köprüleri<br />

Serdar YEGÜL / <strong>Orman</strong> Mühendisi • Dış İlişkiler <strong>ve</strong> AB Dairesi Başkanlığı<br />

Alaska’dan Amerika Birleşik Devletlerine (ABD) ham<br />

petrol taşımak için geçmişte pek çok boru hattı inşa<br />

edildi. Bu boru hatları ren geyiklerinin asırlardır kullandıkları<br />

göç yollarını kesiyordu. Geyikler mevsimlere bağlı<br />

olarak kuzeye <strong>ve</strong> güneye geçiyorlardı. Geyiklerin bu geçiş<br />

noktaları bilindiği halde bu yerlere yine de petrol hatları inşa<br />

edildi. Geyiklerin hareketini kesen bir engel olduğunu bile<br />

bile! Söz konusu boru hatları köprü gibi üstten <strong>ve</strong>ya yeraltından<br />

gidebilecek iken bu yapılmadığı için geyiklerde boru hattı<br />

engelini aşamadılar telef oldular. Açlıktan önemli sayıda geyik<br />

ölümleri meydana geldi.<br />

Ülkemizde de son yıllarda bu yönde çalışmalar sürmekte olup<br />

‘orman ekosistem köprüleri’ kurulmaktadır.<br />

‘<strong>Orman</strong> ekosistem köprülerinin kurulmasının sebepleri şu şekilde<br />

özetlenebilir: Özellikle orman alanlarının içinden geçen<br />

yollar (otoyollar, demiryolları vb.) habitat parçalanmasına<br />

sebebiyet <strong>ve</strong>rmekte, birçok bitki <strong>ve</strong> hayvan türünün hareketini<br />

önemli ölçüde sınırlama getirmektedir. Meydana gelen<br />

parçalanma birbirinden bağımsız daha küçük popülasyonların<br />

oluşmasına sebep olmakta <strong>ve</strong> daha da önemlisi bitki <strong>ve</strong> hayvan<br />

türlerinin tükenmeye karşı daha hassas hale getirmektedir.<br />

İnsanların çevredeki olumsuz etkilerini düşünmeden gerçekleştirdikleri<br />

tesislerin yol açtığı diğer felâketleri de dikkate<br />

alan ABD 1 Ocak 1970 yılında Çevre Milli Politika Kanunu’nu<br />

(National Environmental Policy Act – NEPA) kabul etti. 2 Aralık<br />

1970’de ise Çevre Koruma Teşkilatı (Environmental Protection<br />

Agency – EPA) kuruldu.<br />

1974 yılında Alaska petrol boru hattı geyiklerin altından geçebileceği<br />

şekilde yükseltildi.<br />

Foklar<br />

Kızılötesi Takipte<br />

Orta Doğu Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />

(ODTÜ) Deniz Bilimleri<br />

Enstitüsü’nün 1994’de başlattığı<br />

Akdeniz Foklarının incelenmesi<br />

çalışması kapsamında ilk defa kızıl ötesi<br />

cihaz kullanılarak araştırma yapılacak.<br />

ODTÜ Erdemli Deniz Bilimleri Enstitüsü<br />

Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Cemal<br />

Gücü, Akdeniz foklarının yıllar önce<br />

araştırmaya başlandığını, ancak, kalıcı<br />

bilgiler elde edemediklerini söyledi.<br />

Kızılötesi cihazlarla kalıcı bilgiler elde<br />

etmeyi hedeflediklerini bildiren Doç.Dr.<br />

Gücü, “Bu yıl Kızılötesi cihazlar kullanarak<br />

40 ayrı mağarada aynı anda izlemeye<br />

alınan Akdeniz foklarının yaşam<br />

44


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

Mekong Irmağı’nda<br />

163 Yeni Canlı Türü<br />

Güneydoğu Asya’daki Mekong Irmağı<br />

bölgesinde geçen yıl 163 yeni canlı türünün<br />

keşfedildiği bildirildi.<br />

Uluslararası Doğal Hayatı Koruma Vakfı<br />

(WWF) tarafından yapılan açıklamaya<br />

göre, 2008 yılında ırmak boyunda vakıf<br />

bilim adamlarının yaptığı araştırmalarda<br />

bulunan yeni türler arasında 100 bitki,<br />

28 balık, 18 sürüngen, 14 suda <strong>ve</strong> karada<br />

yaşayabilen havyan, 2 memeli <strong>ve</strong> 1 kuş<br />

bulunuyor.<br />

Bunların yanı sıra Mekong boyunda<br />

1997’den 2007’ye kadar da 1000 yeni<br />

tür listelendi.<br />

WWF Büyük Mekong Programı Müdürü<br />

Stuart Chapman, “Binlerce yıldan sonra<br />

bu türler nihayet gün ışığına çıktığına<br />

göre, açık ki keşfedilmeyi bekleyen daha<br />

çok tür var” dedi.<br />

Chapman, iklim değişikliğinin bu türlerin<br />

yaşam ortamını olumsuz etkilediğine<br />

dikkati çekerek, “Bazı türler iklim değişikliğine<br />

uyum sağlayabilecek,<br />

ama bazıları sağlayamayacak.<br />

Bu da türlerin<br />

kitlesel olarak<br />

yok olmasına<br />

neden olacak”<br />

görüşünü dile<br />

getirdi.<br />

Uzmanlar, bölgede çok sayıda yeni türün<br />

keşfedilmesini, bölgede onlarca yıldır<br />

süren savaşların sona ermesiyle birlikte<br />

ulaşımın daha kolaylaşmasına <strong>ve</strong> bölge<br />

hükümetlerinin bitki <strong>ve</strong> hayvanları korumak<br />

için daha fazla yatırım yapmalarına<br />

bağlıyor. (aa)<br />

alanları <strong>ve</strong> göç hareketlerini takip edeceğiz.<br />

5 Ekim’de başlayacağımız çalışmaları<br />

9 kişilik grup yürütecek <strong>ve</strong> yaklaşık<br />

bir ay sürecek. Mersin’in batı sahillerinde<br />

bulunan Akdeniz foklarının inceleme<br />

çalışmaları sonunda büyük bulgular elde<br />

etmeyi düşünüyoruz” dedi.<br />

Doç. Dr. Gülçü aşırı avlanma baskısı, deniz<br />

kirliliği, kıyılardaki düzensiz yapılaşmalar<br />

<strong>ve</strong> turizm kaynaklı sorunların yanı<br />

sıra, son yıllardaki iklim değişikliğinin<br />

tüm deniz canlıları gibi fokları da olumsuz<br />

etkilediğini vurguladı. Doç. Dr. Gücü,<br />

“İklim değişikliği Akdeniz foklarının doğumunu<br />

yaklaşık 3 ay erteledi. Ağustos<br />

ayındaki alışılagelmiş üreme zamanının<br />

ertelenmesi, kış aylarında henüz yavru<br />

olan fokların yaşamlarını zorlaştırdı. İki<br />

yavrunun kayalıklara çarparak ölmesi vakası<br />

da bunun en açık örneği olmuştur”<br />

diye konuştu. Doç. Dr. Gücü, dünyada 34<br />

tür arasında yer alan <strong>ve</strong> sayıları 500’ü bulan<br />

Akdeniz foklarının Türkiye kıyılarındaki<br />

popülasyonunun devam etmesi için<br />

başlatılan bilimsel araştırma <strong>ve</strong> koruma<br />

çalışmalarının sürdüğünü, Taşucu <strong>ve</strong> Gazipaşa<br />

hattındaki 1996 - 1997 yıllarında<br />

sayıları 13 olarak bilinen fokların günümüzde<br />

40’ı aştığını kaydetti. Geçen yıl<br />

bu bölgede 5-7 yeni yavru doğmasının<br />

beklendiğini de belirten Doç. Dr. Gücü,<br />

“Bunlardan ikisi kayalıklara çarparak ölmüştü.<br />

Bunların dışında yeni doğan yavru<br />

foklarla karşılaşırsak bizim için büyük<br />

sürpriz olacak” dedi.<br />

SURİYE-FİNİKE HATTI<br />

KKTC dahil <strong>Su</strong>riye’den Finike’ye kadar<br />

olan bölgede, fokların yaşadığı bilinen<br />

mağaralarda kızıl ötesi sisteme sahip cihazlarla<br />

aynı anda izleme yapacaklarını<br />

ifade eden Doç. Dr. Gücü, şunları söyledi:<br />

“2 ay aralıklarla 3 kez tekrarlayacağımız<br />

bu çalışmalarda, fokların olası göç yolları<br />

<strong>ve</strong> yayılım alanları tam olarak ortaya konacak.<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde<br />

Birleşmiş Milletler’in<br />

Özel Koruma Alanları Grubu’ndan sağlanan<br />

10 yeni cihaz da araştırmada kullanılacak.<br />

Anne fokların su altı girişli<br />

olmayan mağaralarda doğum yapması<br />

ölüm riskini artırıyor. Akdeniz sahillerindeki<br />

mağaralar, Moritanya sahillerindeki<br />

kadar büyük değil. Moritanya’da 100’e<br />

yakın fokun aynı anda barınabileceği büyüklükte<br />

su altı girişli mağaralar mevcut.<br />

Bu gibi mağaralarda 30-40 yavru doğabiliyor.<br />

Ancak bizim sahillerimizdeki mağaralar<br />

yetersiz büyüklükteler <strong>ve</strong> hepsi<br />

de su altı girişli değil. <strong>Su</strong> altı girişi olmayan<br />

mağaralar fırtınalı günlerde yaşamsal<br />

açıdan tehlike oluşturuyor.”(dha)<br />

45


M.Tamer Çobanoğlu<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Uzman<br />

Yardımcısı<br />

Çevre Denetimi<br />

Yönetmeliği<br />

Çevre<br />

Denetimi<br />

Yönetmeliği<br />

21.11.2008<br />

tarih <strong>ve</strong><br />

27061 sayılı<br />

Resmi<br />

Gazete ile<br />

yayınlanarak<br />

yürürlüğe<br />

girmiştir.<br />

Çevrenin korunması için tesis <strong>ve</strong>ya faaliyetin çalışmaya başlamasından sona<br />

erdirilmesine kadar olan süreçte çevre denetiminin usul <strong>ve</strong> esaslarını; denetim<br />

yapacak personelin, çevre yönetim birimi/çevre görevlisinin, çevre hizmeti<br />

konusunda yetkilendirilmiş firmaların nitelikleri ile yükümlülüklerini düzenleyen<br />

Çevre Denetimi Yönetmeliği 21.11.2008 tarih <strong>ve</strong> 27061 sayılı Resmi Gazete ile<br />

yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Çevre Denetimi Yönetmeliği ile ilgili olarak<br />

22.10.<strong>2009</strong> tarih <strong>ve</strong> 27384 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan değişiklikler<br />

yapılmıştır.<br />

Çevrenin korunması için tesis <strong>ve</strong>ya faaliyetin<br />

çalışmaya başlamasından sona erdirilmesine<br />

kadar olan süreçte çevre denetiminin usul <strong>ve</strong> esaslarını;<br />

denetim yapacak personelin, çevre yönetim<br />

birimi/çevre görevlisinin, çevre hizmeti konusunda<br />

yetkilendirilmiş firmaların nitelikleri ile yükümlülüklerini<br />

düzenleyen Çevre Denetimi Yönetmeliği<br />

21.11.2008 tarih <strong>ve</strong> 27061 sayılı Resmi Gazete ile<br />

yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Çevre Denetimi<br />

Yönetmeliği ile ilgili olarak 22.10.<strong>2009</strong> tarih <strong>ve</strong><br />

27384 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan değişiklikler<br />

yapılmıştır.<br />

Çevre Denetimi Yönetmeliği kapsamında, çevre<br />

denetim görevlisi nitelikleri, faaliyet <strong>ve</strong> tesis sahiplerinin<br />

yükümlülüklerini, bu sektörde yer alan<br />

çevre danışmanlık firmalarının yetkilendirme, hizmet<br />

<strong>ve</strong>rme usul <strong>ve</strong> esaslarını, görev, sorumluluk <strong>ve</strong><br />

yetkileri ile çevre gönüllerinin nitelik <strong>ve</strong> görevlerini<br />

içermektedir.<br />

Yönetmelik kapsamında Çevre Görevlisi; faaliyetleri<br />

sonucu çevre kirliliğine neden olan <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya neden<br />

olabilecek <strong>ve</strong> Çevre Kanununa göre yürürlüğe<br />

konulan düzenlemeler uyarınca denetime tâbi kurum,<br />

kuruluş <strong>ve</strong>ya işletmelerin faaliyetlerinin mevzuata<br />

uygunluğunu, alınan tedbirlerin etkili olarak<br />

uygulanıp uygulanmadığını değerlendiren, tesis içi<br />

yıllık iç tetkik programları düzenleyen tesiste <strong>ve</strong>ya<br />

çevre yönetim hizmeti <strong>ve</strong>ren firmada çalışan görevli<br />

olarak tanımlanmaktadır. Bu kapsamda Çevre Görevlileri<br />

çok önemli görevler üstlenmektedir.<br />

Çevre Görevlisi olabilmek için aranan temel nitelikler;<br />

46


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

(1) Tesis <strong>ve</strong>ya faaliyetlerde, tesis <strong>ve</strong>ya<br />

faaliyetlerin çevre yönetim birimlerinde<br />

<strong>ve</strong>ya yetkilendirilmiş çevre danışmanlık<br />

firmalarında çalışacak çevre görevlisinin<br />

en az dört yıllık yükseköğretim kurumlarının<br />

mühendislik, fizik, kimya, biyoloji<br />

bölümlerinden <strong>ve</strong>ya <strong>ve</strong>teriner fakültesinden<br />

mezun olmak,<br />

(2) Tesis <strong>ve</strong> faaliyetlerde <strong>ve</strong>ya yetkilendirilmiş<br />

çevre danışmanlık firmalarında<br />

çalışacak çevre görevlilerinin Bakanlıkça<br />

düzenlenecek çevre görevlisi eğitimine<br />

katılıp, eğitim sonunda yapılacak sınavda<br />

başarılı olmak,<br />

Çevre Görevlilerinin yönetmelik kapsamındaki<br />

temel görevleri ise; yasal mevzuat<br />

kapsamındaki yükümlülüklerin yerine<br />

getirilip getirilmediğinin tespiti, iç tetkik<br />

gerçekleştirme <strong>ve</strong> iç tetkik raporlarının<br />

hazırlanması, uygunsuzlukların tespiti<br />

ile giderilmesi hususunda önerilerde bulunma,<br />

denetimler sırasında tesiste hazır<br />

bulunma <strong>ve</strong> istenen bilgi <strong>ve</strong> belgeleri sağlama<br />

olarak belirtilmektedir.<br />

Yönetmelik kapsamında ayrıca “Çevreye<br />

Kirletici Etkisi Yüksek Olan Faaliyet<br />

Tesisler” olarak tanımlanan Ek–1 tesisleri<br />

en az iki çevre görevlisini çalıştırmak<br />

<strong>ve</strong>ya en az üç çevre görevlisinden oluşan<br />

Çevre Yönetim Birimlerini kurmak ya<br />

da yetkilendirilmiş çevre danışmanlık<br />

firmalarından çevre yönetimi hizmeti almak<br />

zorunda iken, Ek-2’de yer alan tesis<br />

<strong>ve</strong>ya faaliyetler öncelikle çevre görevlisi<br />

istihdam etmek <strong>ve</strong>ya en az üç çevre görevlisinden<br />

oluşan çevre yönetim birimini<br />

kurmak ya da yetkilendirilmiş çevre danışmanlık<br />

firmalarından çevre yönetimi<br />

hizmeti almak zorunda tutulmuştur. Yine<br />

bu kapsamda Organize Sanayi Bölgeleri<br />

yönetimleri bünyesinde en az üç çevre<br />

görevlisinden oluşan Çevre Yönetim Biriminin<br />

kurulması <strong>ve</strong>ya en az iki çevre<br />

görevlisinin çalıştırılması ya da yetkilendirilmiş<br />

çevre danışmanlık firmalarından<br />

çevresel faaliyetlerin yürütülmesi hususunda<br />

çevre yönetimi hizmetinin alınması<br />

zorunluluğu <strong>ve</strong>rilmiştir.<br />

Belediyeler, mahalli idare birlikleri, sağlık<br />

kuruluşları <strong>ve</strong>ya hastanelerde çevre<br />

yönetim birimleri en az bir çevre görevlisinden<br />

oluşabileceği belirtilmiştir.<br />

Yürürlükte olan Denetim yönetmeliği gereği,<br />

Ek-1 listesinde yer alan tesisler en<br />

geç 01.07.1010, Ek-2 ‘de yer alan tesisler<br />

de en geç 01.01.2011 tarihinde kendileri<br />

ile ilgili düzenlemeleri yapmaları gerekmektedir.<br />

Çevre Denetimi Yönetmeliği kapsamında<br />

yapılan denetimlerde, yetkili kişilerden<br />

gerekli bilgileri alma konusunda yaşanan<br />

sıkıntıların giderilmesi <strong>ve</strong> belli bir<br />

standarda oturtulması hedeflenmektedir.<br />

Yönetmelik kapsamında yer alan faaliyetlerde,<br />

çevre görevlileri ile bu anlamda<br />

bir gelişme <strong>ve</strong> düzenlemeye ulaşmak<br />

mümkün olacaktır. Ayrıca bu anlamda<br />

sıkıntı yaşayacak faaliyet sahipleri, çevre<br />

konularında danışmanlık yapan firmalardan<br />

hizmet alabileceklerdir.<br />

Yönetmelik kapsamındaki eğitimlerin<br />

bir hedefi de farklı konu başlıklarındaki<br />

birçok mevzuat konusunda sektörde faaliyet<br />

gösteren farklı meslek dallarındaki<br />

kişilerin bilgilendirilmesi <strong>ve</strong> eğitilmesidir.<br />

Özellikle AB’ye üyelik sürecindeki<br />

ülkemizde sürekli güncelleşen mevzuata<br />

uyum açısından eğitim konusu büyük<br />

önem taşımaktadır.<br />

Çevre Denetimi Yönetmeliği ile ayrıca<br />

sektörün birçok farklı alanında hizmet<br />

üreten firmaların hem üni<strong>ve</strong>rsite mezunlarını<br />

istihdam etmelerini sağlamak hem<br />

de bu firmaları ÇED Yönetmeliğinde<br />

olduğu gibi belgelendirerek kayıt altına<br />

almaktır.<br />

EK-1<br />

ÇEVREYE KİRLETİCİ ETKİSİ YÜKSEK OLAN<br />

FAALİYET VEYA TESİSLER<br />

1. Ham Petrol, Doğal Gaz, Kömür <strong>ve</strong> Turba Çıkarma<br />

Endüstrisi<br />

2. Enerji Endüstrisi<br />

3. Metal Üretimi <strong>ve</strong> İşlenmesi<br />

4. Mineral, İnşaat Malzemeleri Endüstrisi<br />

5. Kimya <strong>ve</strong> Petrokimya Endüstrisi<br />

6. Kâğıt Endüstrisi<br />

7. Atık Yönetimi<br />

8. Gıda Endüstrisi<br />

9. Diğer Tesisler/Faaliyetler<br />

EK-2<br />

ÇEVREYE KİRLETİCİ ETKİSİ OLAN<br />

FAALİYET VEYA TESİSLER<br />

1. Madencilik, Ham Petrol, Doğal Gaz, Kömür <strong>ve</strong> Turba Çıkarma<br />

Faaliyetleri<br />

2. Enerji Endüstrisi<br />

3. Metallerin Üretimi <strong>ve</strong> İşlenmesi<br />

4. Mineral, İnşaat Malzemeleri Endüstrisi<br />

5. Kimya Endüstrisi<br />

6. Ağaç <strong>ve</strong> kağıt endüstrisi<br />

7. Atık Yönetimi<br />

8. Gıda Endüstrisi<br />

9. Tarım <strong>ve</strong> <strong>Su</strong> Ürünleri Yetiştiriciliği Tesisleri<br />

10. Diğer Tesisler<br />

47


ÇED <strong>ve</strong> Planlama Genel Müdürlüğü Çevre Envanteri Dairesi Başkanlığı’nın “Türkiye Çevre Durum Raporu” adlı yayınından derlenmiştir.<br />

“Gürültü, diğer<br />

çevre kirliliği<br />

faktörlerine<br />

benzemez, havada<br />

yayılmasına rağmen<br />

diğer birçok hava<br />

kirleticisi gibi<br />

görünmez, kokmaz.<br />

Gürültünün herhangi<br />

bir kalıntısı da<br />

yoktur, etkileri<br />

küçük adımlarla<br />

olur. Ancak kalıcı<br />

<strong>ve</strong> kurtulması zor<br />

hasarlara neden<br />

olabilir. Gürültünün<br />

insanlar üzerinde<br />

olan iletişim<br />

bozuklukları,<br />

konsantrasyon <strong>ve</strong><br />

öğrenme zorlukları,<br />

sinirlilik <strong>ve</strong> strese<br />

yol açan uyuma<br />

zorluğu gibi ruhsalduygusal<br />

kategoriye<br />

giren etkileri<br />

bilinmektedir”<br />

İnsanların huzur <strong>ve</strong> sükûnunu, beden <strong>ve</strong> ruh sağlığını bozacak şekilde çıkarılan<br />

istenmeyen sese gürültü denir. Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi <strong>ve</strong> Yönetimi<br />

Yönetmeliğinde çevresel gürültü <strong>ve</strong> titreşim aşağıdaki şekilde tanımlanmaktadır.<br />

Gürültü Kirliliğinin Tanımı <strong>ve</strong> Etkileri<br />

Çevresel Gürültü: Ulaşım araçları, karayolu trafiği,<br />

demiryolu trafiği, havayolu trafiği, deniz yolu<br />

trafiği, açık alanda kullanılan teçhizat, şantiye alanları,<br />

sanayi tesisleri, atölye, imalathane, işyerleri<br />

<strong>ve</strong> benzeri ile rekreasyon <strong>ve</strong> eğlence yerlerinden<br />

çevreye yayılan,istenmeyen <strong>ve</strong>ya zararlı açık hava<br />

seslerinin bütünü ile yapı içindeki mekanik sistemler<br />

<strong>ve</strong> diğer kaynaklardan doğan <strong>ve</strong> diğer bir mekan<br />

içinde bulunan insanları olumsuz etkileyen yapı içi<br />

gürültüleri,<br />

Çevresel Titreşim: Maden <strong>ve</strong> taş ocakları, ulaşım<br />

araçları (ağır taşıtlar, lokomotifler <strong>ve</strong> diğerleri), sanayi,<br />

inşaat makine <strong>ve</strong> benzeri işlemlerinden doğan<br />

<strong>ve</strong> yapılarda kullanım alanı dışında başka amaçlarla<br />

kullanılan hacimlerdeki faaliyetler sırasında oluşan<br />

genellikle katı, sıvı <strong>ve</strong> gaz ortamlarda yayılan <strong>ve</strong><br />

insan vücudunca hissedilen mekanik salınım hareketlerini<br />

ifade etmektedir.<br />

Gürültü, bütün dünyada, özellikle büyük kentlerde,<br />

hızlı kentleşmenin, sanayileşmenin, ulaşımın, artan<br />

nüfusun vb. etkenlerin yarattığı önemli bir sorun<br />

olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin ülkemizde<br />

büyük kentlerde son yıllarda artan karayolu trafiğinin<br />

çıkardığı gürültünün ne denli etkili olduğunu<br />

görebiliriz. Bunun gibi açık pazarlar, eğlence yerleri,<br />

çocuk park <strong>ve</strong> bahçeleri, sanayi kuruluşları, yapı,<br />

yol yapım <strong>ve</strong> onarımları, hava, deniz trafiği gibi<br />

gürültü kaynaklarını düşündüğümüz zaman, bunun<br />

da gerçekten önemli bir çevre kirliliği sorunu yarattığını<br />

söyleyebiliriz.<br />

Ülkemizde gürültü kirliliği, günlük hayatta en sık<br />

karşılaşılan bir kirlilik türü olmasına karşılık, diğer<br />

çevre problemleri arasında hemen hemen en az ilgilenilen<br />

<strong>ve</strong> yasal yollara asgari ölçüde başvurulan bir<br />

çevre zorunudur.<br />

Günümüzde önemli bir çevre kirliliği olan gürültü,<br />

insanların işitme sağlığı <strong>ve</strong> algılamasını olumsuz<br />

yönde etkileyen, fizyolojik <strong>ve</strong> psikolojik dengeleri<br />

bozabilen, iş performansını azaltan, çevrenin hoşluğunu<br />

<strong>ve</strong> sakinliğini yok ederek niteliğini değiştiren<br />

önemli bir çevre kirliliği türüdür.<br />

Mevcut Durum<br />

Teknolojideki gelişme <strong>ve</strong> hızlı sanayileşmenin beraberinde<br />

getirdiği düzensiz kentleşmenin doğurduğu<br />

sorunlardan birisi de gürültüdür. Türkiye’de gürültü<br />

kirliliği için gerçekleştirilen en son yasal düzenleme,<br />

Avrupa Birliğinin (AB) 25/06/2002 tarihli <strong>ve</strong><br />

2002/49/EC sayılı “Çevresel Gürültünün Yönetimi<br />

<strong>ve</strong> Değerlendirilmesi Direktifi”ne uygun olarak düzenlenen<br />

“Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi<br />

<strong>ve</strong> Yönetimi Yönetmeliği”dir.<br />

48


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

^<br />

Yönetmelikle, kabul edilebilir ses düzeyleri<br />

sınırı yeniden belirlenmiş olup, kişilerin<br />

beden <strong>ve</strong> ruh sağlığını, huzur <strong>ve</strong> sükununu<br />

gürültü ile bozmayacak bir çevrenin<br />

geliştirilmesi için, çevresel gürültüye maruz<br />

kalmanın etkileriyle mücadele etmeye<br />

yönelik esas <strong>ve</strong> kriterlerin belirlenmesi<br />

amaçlanmıştır. Bunun yanında Çevre Kanunu,<br />

Medeni Kanun, Türk Ceza Kanunu,<br />

Umumi Hıfzısıhha Kanunu, Çevresel<br />

Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği<br />

gibi düzenlemelerde de gürültüye ilişkin<br />

hükümler yer almaktadır.<br />

Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi<br />

<strong>ve</strong> Yönetimi Yönetmeliği’nin uygulanmasına<br />

yönelik kapasitenin geliştirilmesi<br />

için Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığınca;<br />

• Şikâyetlerin değerlendirilmesi, ölçüm,<br />

denetim, izleme, izin <strong>ve</strong> yaptırım konularına<br />

İlişkin A Tipi Eğitim Programı,<br />

• Çevresel gürültü düzeyinin hesaplanması,<br />

doz-etki analizleri ile etkilenme düzeyinin<br />

tespiti <strong>ve</strong> gürültü haritalarının hazırlanması<br />

konularına ilişkin B Tipi Eğitim<br />

Programı,<br />

• Akustik danışmanlık yapma, akustik<br />

proje performans raporu <strong>ve</strong> eylem planlarını<br />

hazırlama konularına ilişkin C Tipi<br />

Eğitim Programı hazırlanmış <strong>ve</strong> uygulanmıştır.<br />

“Gürültü Yönetimi Alanında Çevre <strong>ve</strong><br />

<strong>Orman</strong> Bakanlığının Kapasitesinin Güçlendirilmesine<br />

Yönelik Çevresel Gürültü<br />

ile İlgili Avrupa Birliği Direktifinin<br />

Uyumlaştırılması <strong>ve</strong> Uygulanması Projesi”<br />

2003 yılı AB Mali İşbirliği kapsamında<br />

kabul edilmiştir.<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı ile Almanya<br />

Federal Çevre, Doğa Koruma <strong>ve</strong> Nükleer<br />

Gü<strong>ve</strong>nlik Bakanlığı işbirliği ile yürütülmekte<br />

olan proje Mart 2006 tarihi itibariyle<br />

başlamış olup, Aralık 2007 tarihinde<br />

bitmiştir.<br />

Gürültünün İnsan Sağlığı Üzerine<br />

Etkileri<br />

Gürültü diğer çevre kirliliği faktörlerine<br />

benzemez, havada yayılmasına rağmen<br />

diğer birçok hava kirletici gibi görünmez,<br />

kokmaz. Gürültünün herhangi bir kalıntısı<br />

da yoktur.Gürültünün etkileri küçük<br />

adımlarla olur. Ancak kalıcı <strong>ve</strong> kurtulması<br />

zor hasarlara neden olabilir. Gürültünün<br />

insanlar üzerinde olan iletişim bozuklukları,<br />

konsantrasyon <strong>ve</strong> öğrenme zorlukları<br />

<strong>ve</strong> sinirlilik <strong>ve</strong> strese yol açan uyuma<br />

zorluğu gibi ruhsal-duygusal kategoriye<br />

giren etkileri bilinmektedir.<br />

Dünya Sağlık Örgütünün “İnsanın fiziksel,<br />

ruhsal <strong>ve</strong> sosyal yönden tam bir iyilik<br />

durumudur” biçiminde tanımladığı insan<br />

sağlığı için çeşitli yönlerden bir risk oluşturan<br />

çevre sorunlarından birisi de gürültü<br />

kirliliğidir. Uzun yıllar gürültünün<br />

yalnızca işitme sistemine ilişkin sorunlar<br />

yarattığı kabul edilmiştir. Ancak yapılan<br />

bilimsel çalışmalar sağlık üzerindeki<br />

daha belirginleşmiş olan gürültünün çeşitli<br />

fizyolojik etkileri <strong>ve</strong> bunların az <strong>ve</strong>ya<br />

çok kronik patolojik etkilere dönüşümü<br />

üzerinde sürdürülmektedir. Psikolojik<br />

etkilenme <strong>ve</strong> insan performansı üzerinde<br />

etkileri ise daha açık bir biçimde ortaya<br />

konulmuştur.<br />

Gürültünün insan sağlığı üzerine etkileri,<br />

işitme duyusu <strong>ve</strong> yollarında zararlara<br />

yol açması, kişilerde huzursuzluk, uykusuzluk,<br />

sinirlilik, konsantrasyon<br />

bozukluğuna neden olduğu<br />

gibi, çalışma etkinliğini<br />

azaltır, düşünmeyi<br />

engelleyebilir. Bellekle<br />

ilgili çalışmalar,<br />

sözcük öğrenme<br />

amacıyla yapılan çalışmalar<br />

gürültüden etkilenmektedir.<br />

Öğrenme<br />

yaşantılarının olumsuz<br />

etkilenmesi özellikle<br />

okullarda<br />

belirgindir.<br />

Gürültülü<br />

bölgelere yakın olan okullarda öğrenme<br />

etkinliğini azaltıcı etki yapmaktadır.<br />

Okuma, anlama, öğrenme düzeyini azalttığından<br />

okul sağlığı açısından da önemli<br />

olabilir. Ayrıca karakter değişikliklerine<br />

neden olabilir. Eğilimi olanlarda sorunların<br />

<strong>ve</strong> bunaltıların ağırlaşmasına, çabuk<br />

sinirlenmeye <strong>ve</strong> kızgınlığa yol açar.<br />

Aralıklı <strong>ve</strong> ani gürültü kişide ani adrenalin<br />

deşarjı yaratarak kalp atış <strong>ve</strong> solunum<br />

sayısını, kan basıncını arttırmakta, dikkat<br />

azalması, uyku düzeninde bozulmalara<br />

neden olabilmektedir. Ani gürültüde kalp<br />

hızı artmakta, gözbebeklerinde dilatasyon<br />

olmaktadır.<br />

Gürültüden etkilenmenin boyutu, gürültüye<br />

maruz kalma süresi, gürültünün frekansı,<br />

şiddeti, kesikli ya da sabit olması<br />

<strong>ve</strong> kişisel özelliklere bağlıdır. Başlangıçtaki<br />

etki işitme yorgunluğu olarak tanımlanmaktadır.<br />

Sesin şiddeti <strong>ve</strong> yoğunluğu<br />

arttıkça işitme yorgunluğu da artar. 140<br />

dB şiddetinde bir darbe gürültüsü ani <strong>ve</strong><br />

geri dönüşü olmayan işitme yitimine yol<br />

açabilir. Buna akustik travma denir.<br />

Gürültünün belli bir sürede belirli şiddet<br />

etkilemesinin ilk sonucu işitme eşiğinin<br />

yükselmesidir. Eğer gürültü yeterli şiddet<br />

<strong>ve</strong> sürede etkilememişse işitme eşiğindeki<br />

değişim giderek normale inmektedir.<br />

Bu olay geçici eşik kayması olarak tanımlanmaktadır.<br />

Belli bir süre dinlendikten<br />

sonra iyileşebilir. Eğer yeterli şiddet <strong>ve</strong><br />

sürede etkilenme söz konusu ise bu<br />

kez kalıcı eşik kayması ortaya<br />

çıkar.Gürültü düzeyi arttıkça<br />

oluşan işitme kaybı <strong>ve</strong><br />

buna bağlı olarak iyileşme<br />

süresi de artmaktadır.<br />

İşitme kaybının düzelebilmesi<br />

için etkilenim süresinin<br />

en az 10 katı kadar<br />

bir iyileşme süresine gerek<br />

vardır. Giderek artan<br />

sanayileşme <strong>ve</strong><br />

kentleşme sonucunda<br />

gürültü<br />

önemli<br />

49


Gürültü<br />

bir çevresel kirlilik etkeni haline gelmiştir.<br />

Gürültünün insan sağlığını pek çok<br />

yönüyle olumsuz etkilediği görülmesine<br />

karşın, toplumumuzda halen bir risk<br />

olarak algılanmamaktadır. Oysa yine<br />

bilinmektedir ki gürültünün bu olumsuz<br />

etkilerinden korunmanın en etkin yolu,<br />

gürültü kaynağının denetimidir.<br />

Gürültü; karşılıklı konuşma ile iletişim<br />

<strong>ve</strong> konsantrasyonu engelleme, dinlenme<br />

<strong>ve</strong> algılama güçlüğü yaratma, uykuyu<br />

bozma <strong>ve</strong> genel sıkıntılar oluşturma gibi<br />

olumsuzluklara neden olmaktadır. Trafik<br />

yoğunluğunun artışı, uçak trafiği, artan<br />

inşaat faaliyetleri <strong>ve</strong> giderek daha yaygın<br />

olarak kullanılan mekanik ekipmanlardan<br />

dolayı gürültü düzeyleri sürekli bir artış<br />

göstermektedir<br />

Gürültü, duyma yeteneğinde geçici <strong>ve</strong>ya<br />

kalıcı fizyolojik bozulmalara neden olabilir.<br />

Geçici bozulmalar, zayıf sesleri algılayabilme<br />

yeteneğinin birkaç saatten birkaç<br />

haftaya kadar değişebilen geçici bir süre<br />

için kaybolma şeklinde ortaya çıkar. Bu<br />

süre maruz kalınan süre <strong>ve</strong> gürültü düzeyine<br />

bağımlı olarak doğrusal bir biçimde<br />

artar. Duyma yeteneğindeki kalıcı bozulmalar<br />

ise sağırlığa kadar varabilir.<br />

Bazı bulgulara göre, 90 dB’lik sesin fabrika<br />

çalışmalarında <strong>ve</strong>rimi düşürdüğü,<br />

140 dB’lik sesin ise çıldırtıcı etki yaptığı<br />

tespit edilmiştir. Uluslararası Standartlar<br />

Örgütünce 58 dB düzeyindeki ses rahatsızlık<br />

duyma noktasının başlangıcı olarak<br />

kabul edilmiştir.<br />

Gürültünün Önlenmesi İçin<br />

Alınabilecek Önlemler<br />

Gürültünün önlenmesi için alınabilecek<br />

önlemler genel olarak şu şekilde belirtilmektedir.<br />

1- Gürültünün kaynağında azaltılması<br />

<strong>ve</strong>ya önlenmesi,<br />

- Gürültü kaynağının ses iletimini azaltan<br />

bir muhafaza içine alınması,<br />

- Titreşimi önleyecek şekilde yerleştirme,<br />

- Gürültüye yol açan parçalarda (bilya <strong>ve</strong><br />

zincirler gibi) yapısal değişikler,<br />

- Gürültüye yol açan eski makinelerin,<br />

daha az gürültü çıkaran yeni makinelerle<br />

değiştirilmesi.<br />

2- Ses yalıtımını sağlayan materyallerin<br />

kullanılması,<br />

- Sesten koruma için duvarlar,<br />

- Titreşim azaltıcılar,<br />

- Tavan <strong>ve</strong> duvar kaplamaları,<br />

- Ses geçirmeyen hücreler yapılması.<br />

3- Pasif gürültü koruması;<br />

- Gürültüye maruz kalanların bulundukları<br />

yerlere ses geçirmeyen pencereler<br />

takılması,<br />

- Gürültü önleyici duvarlar yapılması,<br />

- Gürültüye maruz kalan insanlara kulaklık<br />

<strong>ve</strong>rilmesi.<br />

4- İşletmede altyapı <strong>ve</strong> organizasyonun<br />

değiştirilmesi;<br />

- Mutlak surette gerekli olan <strong>ve</strong> önlenemeyen<br />

gürültü çıkaran çalışmaların dinlenme<br />

sürelerinin ( öğle arası,sabah <strong>ve</strong><br />

akşam saatleri) dışına çıkarılması,- Gürültü<br />

çıkaran iş safhaları arasında daha<br />

sıkı dinlenme sürelerinin konulması örnek<br />

olarak gösterilebilir.<br />

Çevresel Gürültünün Kontrolüne<br />

İlişkin Genel İlkeler<br />

Çevresel gürültünün kontrolüne ilişkin<br />

genel ilkeler “Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi<br />

<strong>ve</strong> Yönetimi Yönetmeliği”<br />

nde aşağıdaki şekilde belirtilmiştir;<br />

a) Hiç kimse susturucu <strong>ve</strong>ya ses giderici<br />

diğer parçaları olmadan bir motorlu kara<br />

taşıtını çalıştıramaz <strong>ve</strong>ya çalışmasına<br />

sebep olamaz, bakım onarım <strong>ve</strong>ya diğer<br />

değiştirme amacı dışında bir motorlu araç<br />

<strong>ve</strong>ya motosiklet üzerindeki susturucu<br />

<strong>ve</strong>ya ses giderici parça çıkarılmaz, çalışamaz<br />

hale getirilmez.<br />

b) Bir motorlu araç üzerinde <strong>ve</strong>ya içinde;<br />

korna <strong>ve</strong>ya ses çıkaran başka bir cihazın<br />

zorunlu haller dışında gürültü rahatsızlığına<br />

neden olacak şekilde çalınması yasaktır.<br />

c) Radyo, televizyon, müzik seti <strong>ve</strong> her<br />

türlü müzik aletlerinin, kamuya açık alanlar<br />

ile kamunun geçit hakkı olan kara <strong>ve</strong><br />

denizde toplu taşıma araçlarında rahatsızlık<br />

<strong>ve</strong>recek şekilde çalınması yasaktır.<br />

d) Bu Yönetmeliğin 31 inci maddesinde<br />

yer alan gürültüye duyarlı yapıların<br />

bulunduğu alanlarda; yüksek sesle konuşmak,<br />

bağırmak, ses yükselticisi gibi<br />

(anons sistemleri) araçlar kullanılarak<br />

<strong>ve</strong> darbeli düzenli <strong>ve</strong>ya düzensiz sesler<br />

çıkararak propaganda, reklam, duyuru,<br />

tanıtım <strong>ve</strong> satış yapılması yasaktır.<br />

e) Oturma alanları <strong>ve</strong> yakın çevresi ile<br />

gürültüye duyarlı alanlarda deniz motoru,<br />

motosiklet <strong>ve</strong>ya herhangi bir motorlu<br />

araçta deneme çalışmaları yapılması yasaktır.<br />

50


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

^<br />

f) Model deniz motorları, model uçaklar<br />

gibi model araçları; oturma alanları <strong>ve</strong><br />

yakın çevresi ile gürültüye duyarlı <strong>ve</strong> kamuya<br />

açık alanlarda 20.00-06.00 saatleri<br />

arasında çalıştırmak <strong>ve</strong> çalıştırılmasına<br />

izin <strong>ve</strong>rilmesi yasaktır.<br />

g) Bina içi <strong>ve</strong> dışı dâhil olmak üzere konut<br />

alanlarında <strong>ve</strong> diğer gürültüye duyarlı<br />

alanlarda mekanik <strong>ve</strong>ya motorlu dikiş<br />

makinesi, matkap, testere, öğütücü, çim<br />

biçme makinesi, koşu bandı <strong>ve</strong>ya benzeri<br />

araçların 19.00-07.00 saatleri arasında<br />

çalıştırılması <strong>ve</strong>ya çalıştırılmasına izin<br />

<strong>ve</strong>rilmesi yasaktır.<br />

h) Patlayıcı, maytap <strong>ve</strong> benzeri şeyleri<br />

kullanmak, ateşlemek gibi benzeri faaliyetlerin<br />

kamuya açık alanlarda, yollarda<br />

<strong>ve</strong> oturma alanlarında yapılması yasaktır.<br />

ı) Yangın, hava saldırısı, soygun gibi<br />

olağanüstü durumlar <strong>ve</strong> mecburi denemeler<br />

dışında, herhangi bir yangın alarmı,<br />

soygun alarmı <strong>ve</strong>ya sivil savunma<br />

alarmı, siren, düdük <strong>ve</strong>ya benzeri olağanüstü<br />

durum sinyal aletlerinin kasten<br />

çalıştırılmaları <strong>ve</strong>ya çalıştırılmasına izin<br />

<strong>ve</strong>rilmesi yasaktır. Olağanüstü durum<br />

sinyallerinin denenmesi saat 10.00’dan<br />

önce 20.00’den sonra olmamak şartıyla<br />

her zaman günün aynı saatinde uygulanır.<br />

Bu deneme günde bir defadan fazla<br />

yapılamaz. Bu alarm denemesi lojmanı<br />

olan tesislerde aynı zamanda yapılabilir,<br />

ancak otuz saniyelik süreyi geçemez. Acil<br />

durum tatbikatlarının günün herhangi bir<br />

zamanında yapılması durumunda, yetkili<br />

makamlara bildirimde bulunularak ilgili<br />

alarm/sinyalleri çalıştırılır. Bina dışında<br />

kullanılan soygun <strong>ve</strong>ya yangın alarmı ile<br />

motorlu araç soygun alarmları bir dakika<br />

için otomatik olarak ayarlanmadığı takdirde<br />

bunlara izin <strong>ve</strong>rilmez.<br />

j) Yerleşim alanı içerisinde, bu Yönetmeliğin<br />

31 inci maddesine ekli Tablo-12 de<br />

<strong>ve</strong>rilen gürültüye duyarlı faaliyet alanlarının<br />

yakınında, bitişiğinde alt <strong>ve</strong> üstündeki<br />

alanlarda açık hava aktivitelerinin (konser,<br />

gösteri, miting, tören festival, düğün<br />

<strong>ve</strong> benzeri) gerçekleştirilmesi yasaktır.<br />

k) Gayri Sıhhi Müesseseler<br />

Yönetmeliği’nde yer almayan <strong>ve</strong> gürültü<br />

rahatsızlığına neden olan poligonlar <strong>ve</strong><br />

benzeri yerlerin, bu Yönetmeliğin yürürlüğe<br />

girdiği tarihten itibaren konut alanında<br />

kurulması yasaktır.<br />

KAYNAKLAR:<br />

Cura, O., Gürültü <strong>ve</strong> Sağlık I. Ulusal Gürültü Kongresi,<br />

Kasım 1994<br />

www.bcm.org.tr.(bcm:Bursa Çevre Merkezi)<br />

Sirel, Şazi,Gürültü Denetiminde Temel Kurallar, Ocak<br />

1991<br />

Ulaştırma Bakanlığı DLH İnşaatı Genel Müdürlüğü<br />

Gürültü Yapan Benzin İstasyonlarına Yeni Düzenleme Yolda<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı Çevre Yönetimi<br />

Genel Müdürlüğü, yurttaşların mahalle<br />

aralarındaki benzin istasyonlarının<br />

gürültüsünden şikayetlerini aktarmaları<br />

üzerine EPDK’ye başvurdu.<br />

Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü’nden<br />

EPDK’ye gönderilen yazıda, “Hassas yapılar<br />

olan meskenlerin bulunduğu alanlardaki<br />

benzin istasyonlarının gece geç saatlerdeki<br />

(23:00-07:00) zaman dilimindeki<br />

insanları uykuda rahatsız etmemek için<br />

dolumun daha erken saatlerde yapılması<br />

<strong>ve</strong>ya rahatsızlık <strong>ve</strong>rmeyecek şekilde gerekli<br />

tedbirlerin alınması önem arz etmektedir”<br />

denildi. Yazıda, bu şikayetlerin tüm<br />

illerde oluşabileceği dikkate alınarak, bu<br />

duruma yönelik gerekli düzenlemelerin<br />

EPDK tarafından yapılması istendi.<br />

EPDK: “Münferinden ceza kesilsin”<br />

EPDK’den Çevre Yönetimi Genel<br />

Müdürlüğü’ne gönderilen yanıt yazısında,<br />

akaryakıt istasyonlarının farklı mahallerde<br />

konuşlandığı, işletme koşullarının<br />

da farklılıklar gösterdiği ifade edildi. Yanıtta,<br />

ülke genelindeki tüm istasyonların<br />

ikmal saatlerinin düzenlenerek bazı saatlerde<br />

ikmal yasağı getirilmesinin, amacını<br />

aşan bir düzenleme olacağı <strong>ve</strong> piyasada<br />

düzensizliklerde sebebiyet <strong>ve</strong>rilebileceği<br />

belirtildi.<br />

Geç saatlerde gürültü yapan istasyonlara<br />

yaptırım uygulanmasının uygun olacağını<br />

görüşüne yer <strong>ve</strong>rilen yazıda, “gürültüye sebebiyet<br />

<strong>ve</strong>ren işyerlerinin durumunun yerel<br />

yönetimlerce münferiden ele alınarak,<br />

kabahat oluşturduğu tespit edilen fiillere<br />

ilişkin “Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi<br />

<strong>ve</strong> Yönetimi Yönetmeliği” çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />

yaptırım uygulanması”önerildi.<br />

51


Hanifi AVCI<br />

Ağaçlandırma <strong>ve</strong> Erozyon Kontrolu<br />

Genel Müdürlüğü<br />

Türkiye’de<br />

<strong>Orman</strong> Ağacı<br />

Fidanı Üretimi<br />

Ülkemizde ilk<br />

kitlesel fidan<br />

üretimi 1925<br />

yılında Ankara’nın<br />

çorak topraklarının<br />

ağaçlandırılması<br />

için Ulu Önder<br />

Mustafa Kemal<br />

ATATÜRK’ün<br />

emri ile kurulan<br />

Ankara Fidanlığında<br />

başlamıştır.<br />

Ağaçlandırma <strong>ve</strong> Erozyon Kontrolu Genel<br />

Müdürlüğü; 6831 sayılı <strong>Orman</strong> Kanunu<br />

<strong>ve</strong> 4856 sayılı Bakanlık Kuruluş Kanunundan<br />

aldığı yetki ile Bakanlığa bağlı birimlerin,<br />

askeri birliklerin, köy tüzel kişiliklerinin, belediyelerin,<br />

üni<strong>ve</strong>rsitelerin, diğer kamu kurum <strong>ve</strong> kuruluşların<br />

<strong>ve</strong> halkımızın yapacağı ağaçlandırma,<br />

erozyon kontrolu, rehabilitasyon, mera ıslahı vb.<br />

diğer muhtelif çalışmalarda kullanacağı fidanların<br />

üretimini yapmaktadır.<br />

Ülkemizde ilk kitlesel fidan üretimi 1925 yılında<br />

Ankara’nın çorak topraklarının ağaçlandırılması<br />

için Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün emri<br />

ile kurulan Ankara Fidanlığında başlamıştır.<br />

1955 yılına kadar düşük seviyelerde seyreden ağaçlandırma<br />

çalışmaları 1969 yılında Ağaçlandırma <strong>ve</strong><br />

Erozyon Kontrolu Genel Müdürlüğünün kurulması<br />

ile birlikte planlı <strong>ve</strong> programlı bir şekilde gittikçe<br />

artan bir tempo ile sürdürülmüş, fidan üretimi de<br />

buna paralel olarak artmıştır.<br />

1992-1998 yılları arasında Finlandiya ile ortak yürütülen<br />

Türkiye’de Tüplü Fidan Üretimi <strong>ve</strong> Ağaç Islahı<br />

Tekniklerinin <strong>ve</strong> Çalışmalarının Geliştirilmesi<br />

Projesi uygulanmıştır.<br />

Bu proje ile Finlandiya’da uygulanan tüplü-(kaplı)<br />

fidan üretim tekniği Türkiye’ye getirilerek adaptasyonunu<br />

sağlanmış, ıslah edilmiş kaliteli tohum <strong>ve</strong><br />

diğer çoğaltım materyallerinin elde edileceği kaynaklar<br />

oluşturularak geliştirilmiş, 10 yıllık “Milli<br />

Ağaç Islahı Programı” hazırlanmış, orman ağacı<br />

tohumlarının kalite kontrol standartları geliştirilmiştir.<br />

Yine bu proje kapsamında <strong>Orman</strong> Toprak Laboratuarlarının<br />

alet, malzeme <strong>ve</strong> ekipman yönünden<br />

güçlendirilmiş, fidan üretimi için Doku Kültürü Laboratuarı<br />

kurulmuş, eğitim programları ile fidanlık<br />

personeli eğitilmiştir.<br />

Proje kapsamında başlangıçta pilot seçilen 5 ilde 21<br />

tane 9 milyon yıl/adet fidan üretim kapasiteli, bilgisayar<br />

kontrollü fidan üretim serası kurulmuştur.<br />

Proje sonrası yapılanlarla birlikte (22 adet) halen; 8<br />

ilde 43 serada fidan üretimine devam edilmektedir.<br />

Ülkemizdeki orman varlığının arttırılması için genetik<br />

ıslahı yapılmış, orijini belli tohumlardan sağ-<br />

52


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

^<br />

lıklı <strong>ve</strong> kaliteli fidanların üretilebilmesi<br />

için tohum meşçereleri seçilmekte <strong>ve</strong> tohum<br />

bahçeleri tesis edilerek yaşayan gen<br />

bankaları kurulmaktadır. Ülke genelinde<br />

13 türde toplam 174 adet (1182 hektar)<br />

tohum bahçesi, 28 türde toplam 339 adet<br />

(46.000 hektar) tohum meşçeresi bulunmaktadır.<br />

Toplanan tohumlar ülkemizin<br />

ekolojik durumu <strong>ve</strong> fidanlıkların dağılımı<br />

göz önüne alınarak 19 ilde tesis edilmiş<br />

olan soğuk hava depolarda muhafaza<br />

edilmektedir.<br />

Ülkemiz ormanlarındaki biyolojik çeşitliliğin<br />

devam ettirilmesi için endemik<br />

türlerimiz ile yabani mey<strong>ve</strong> <strong>ve</strong>ren yöresel<br />

türlerden tohum bahçeleri kurulmasına<br />

ayrı bir önem <strong>ve</strong>rilmektedir.<br />

Çam, göknar, sedir, meşe, badem, kayın,<br />

akçaağaç, akasya, mahlep ,dut, ahlat, alıç,<br />

ü<strong>ve</strong>z vb. türlerden yıl içinde ortalama<br />

500-600 ton tohum üretimi yapılmaktadır.<br />

Son iki yılda kurulan 11 yeni fidanlık ile<br />

birlikte <strong>2009</strong> yılı sonu itibariyle 490 milyon<br />

adet/yıl kapasiteli 119 orman fidanlığında<br />

3400 hektar alanda 400 değişik<br />

türde fidan üretimi yapılmaktadır. 2002<br />

yılında 117 milyon olan fidan üretimi her<br />

yıl artırılarak <strong>2009</strong> yılında 407 milyona<br />

çıkarılmıştır.<br />

Son yıllarda Genel Müdürlüğümüzce üretilen<br />

fidanların yıllara göre dağılımı ise<br />

aşağıda grafik halinde <strong>ve</strong>rilmiştir.<br />

<strong>2009</strong> yılında <strong>Orman</strong> Genel Müdürlüğünün<br />

geçici fidanlıklarında ürettiği 25<br />

milyon adet fidanla birlikte toplam olarak<br />

432 milyon adet fidan üretilmiştir.<br />

Ağaçlandırma çalışmalarında kullanılan<br />

kızılçam, sarıçam, karaçam, sahilçamı,<br />

fıstıkçamı, sedir, doğu ladini, kayın vb.<br />

fidan türlerinin üretimi ile birlikte kurak<br />

mıntıka ağaçlandırmalarında ihtiyaç duyulan<br />

ardıç, andız, alıç, ahlat, mahlep,<br />

çitlenbik, karaağaç, yaban eriği, kuşburnu,<br />

karamuk, dağ muşmulası vb. türlerin<br />

üretimi her yıl arttırılmaktadır. Kurak<br />

mıntıkalarda yapılan ağaçlandırma <strong>ve</strong><br />

diğer çalışmalarda başarıyı arttırmak için<br />

tüplü <strong>ve</strong> kaplı fidan üretimini son iki yılda<br />

bir kat artırılarak 50 milyon adetten 100<br />

milyon adede çıkarılmıştır.<br />

Bakanlığımızı birimleri ile diğer kamu<br />

kurum <strong>ve</strong> kuruluşlarının yapacağı ağaçlandırma<br />

çalışmalarında mey<strong>ve</strong> <strong>ve</strong>ren<br />

fidanların dikilmesi teşvik edilmektedir.<br />

Bu sebeple mey<strong>ve</strong>sinden faydalanılan<br />

fıstıkçamı, ceviz, badem, keçiboynuzu,<br />

defne, kekik, antep fıstığı, ahlat, ü<strong>ve</strong>z,<br />

alıç, hünnap, kuşburnu, biberiye vb. gelir<br />

getirici tür fidan üretimini her yıl arttırılmaktadır.<br />

Yangına dayanıklı orman ağacı türleri<br />

ile iklim değişikline uyum sağlayacak<br />

ekstrem şartlara dayanıklı yöresel ağaç,<br />

ağaççık <strong>ve</strong> çalı türlerinin fidan üretimi<br />

artırılmaktadır.<br />

Genel Müdürlüğümüz; İşkur <strong>ve</strong> Milli<br />

Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yaparak istihdamın<br />

artırılması, işsizliğin azaltılması<br />

<strong>ve</strong> insanlara yeni bir meslek öğretilmesi<br />

için muhtelif illerde “Fidan Üretimi”<br />

kursları açmıştır.<br />

Ülkemizde ilk kez <strong>2009</strong> yılında “Satın<br />

Alma Garantili Sözleşmeli Fidan Üretimi”<br />

yaptırılmıştır. 15 ilde 50 üretici ile<br />

yapılan sözleşmelerde 3,5 milyon adet fidan<br />

ürettirilerek küçük çitçiye 1,5 milyon<br />

TL. ödenmiştir. 2010 yılında bu kapsamda<br />

33 milyon adet fidan üretilecektir.<br />

Bakanlığımızca hazırlanan <strong>ve</strong> 2008-2012<br />

yıllarında uygulanacak olan “Milli Ağaçlandırma<br />

<strong>ve</strong> Erozyon Kontrolu Seferberliği<br />

Eylem Planı” çerçe<strong>ve</strong>sinde 2 milyar<br />

300 milyon fidan toprakla buluşturulacaktır.<br />

Seferberliğe Bakanlığımız dışındaki<br />

kurum <strong>ve</strong> kuruluşlar ile halkımızın<br />

ilgisi oldukça yüksektir.Sağlık Bakanlığı,<br />

Milli Eğitim Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı,<br />

Sanayi <strong>ve</strong> Ticaret Bakanlığı, Genel<br />

Kurmay Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı<br />

vb. kurumlarla yapılan protokoller<br />

çerçe<strong>ve</strong>sinde yapılacak ağaçlandırma<br />

çalışmalarında kullanılacak boylu- kaplı<br />

fidan üretimi 5 milyon adetten 10 milyon<br />

adede çıkartılmıştır.<br />

Ülkemizin coğrafi <strong>ve</strong> ekolojik çeşitliliği<br />

ile bitki zenginliğinden faydalanarak<br />

ülkemizin ihtiyacı olan park-bahçe ağacı<br />

53


<strong>ve</strong> süs bitkilerinin yurtiçinde üretilmesini<br />

sağlamak, fidan ithal eden ülke durumundan<br />

fidan ihraç eder hale gelmek, istihdamı<br />

artırmak <strong>ve</strong> işsizliği azaltmak için özel<br />

fidanlık kurmak isteyenlere Genel Müdürlüğümüzce<br />

7 yıl ödemesiz yılda ortalama<br />

% 2 faizle kredi desteği <strong>ve</strong>rilmektedir.<br />

2004 yılından <strong>2009</strong> yılı sonuna kadar<br />

1816 dekar alanda yaklaşık 2 milyon adet<br />

fidan üretim kapasiteli 75 özel fidanlık<br />

kurulmuştur.<br />

Özel fidanlıklara yaklaşık 5 milyon TL.<br />

kredi tahsisi yapılmıştır.<br />

Fidan <strong>ve</strong> tohum stok programı ile Baknlığımızın<br />

yanı sıra diğer özel <strong>ve</strong> tüzel<br />

kişilerin fidan üretimi ile ilgili envanter<br />

bilgilerinin toplanacağı, tohum kaynaklarının<br />

kayıt altına alınacağı <strong>ve</strong> istatistiki<br />

değerlendirmenin yapılacağı web tabanlı<br />

yazılım programı hazırlanmıştır.<br />

Önümüzde dönemde Genel Müdürlük<br />

olarak fidan üretiminde özel önem <strong>ve</strong>receğimiz<br />

konuları şöyle sıralayabiliriz:<br />

Yarı kurak mıntıka ağaçlandırmalarında<br />

kullanılan doğal türlerin (ardıç, andız,<br />

alıç, ahlat, mahlep v.b.) kitlesel üretimini<br />

artırmak,<br />

Genetik kaynakların korunması, biyolojik<br />

çeşitliliğin devamlılığının sağlanması<br />

için bu kaynaklara ait fidan üretmek.<br />

Yaban hayvanlarının yayılış alanlarını<br />

desteklemek için yabani mey<strong>ve</strong>ler <strong>ve</strong>ren<br />

yöresel türlerin kitlesel üretimini gerçekleştirmek<br />

Yabani mey<strong>ve</strong> <strong>ve</strong>ren yöresel doğal türlerin<br />

tohum bahçelerinin tesis etmek,<br />

Ülkemizde doğal olarak bulunan <strong>ve</strong> peyzaj<br />

değeri olan türlerin tespit ederek fidan<br />

üretimini gerçekleştirmek <strong>ve</strong> bu türlerin<br />

park <strong>ve</strong> bahçelerde kullanımını sağlanmak,<br />

Mikorizal mantar türlerini laboratuvar ortamında<br />

üretmek <strong>ve</strong> fidanlara aşılamak,<br />

Özel sektörün ihtiyaç duyduğu altlık <strong>ve</strong><br />

anaçlık fidanları üretmek.<br />

54


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

Abdurrahman Acar<br />

Akümülatör <strong>ve</strong> Geri Kazanım<br />

Sanayicileri Derneği (AKÜDER)<br />

Yönetim Kurulu Başkanı<br />

^<br />

Akümülatör <strong>ve</strong><br />

Geri Kazanım<br />

Çevrenin <strong>ve</strong> doğal kaynakların korunması global<br />

bazda önemli bir konu haline gelmiştir.<br />

Dünya ülkelerinin çözümlemeye çalıştığı en önemli<br />

konulardan biri tehlikeli atıkların en iyi şekilde zararsız<br />

olarak <strong>ve</strong>ya mümkün olabilecek en az zararla<br />

nasıl bertaraf edileceğidir.<br />

Bu bağlamda ülkemizde sürdürülebilir çevre <strong>ve</strong> sürdürülebilir<br />

kalkınma ilkeleri doğrultusunda çevrenin<br />

korunmasını sağlamak üzere 11 Ağustos 1983<br />

tarih <strong>ve</strong> 18132 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak<br />

yürürlüğe konan 2872 sayılı Çevre Kanunu, 26<br />

Nisan 2006 tarih <strong>ve</strong> 5491 sayılı Çevre Kanunu’nda<br />

Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile atıkların<br />

geri kazanımı <strong>ve</strong> yeniden kullanılması ilkesini benimsemiştir.<br />

olduğu için, hem toplama hem de taşımada sorun<br />

yaratan <strong>ve</strong> de piyasada ticari bir değeri olmayan<br />

sülfirik asit, kontrolsüz bir şekilde çevreye bırakılmaktadır.<br />

Bu durum toprak, hava <strong>ve</strong> su kirliliğine<br />

sebep olmasından dolayı çevreyi <strong>ve</strong> insan sağlığını<br />

olumsuz yönde etkilemektedir.<br />

Bu sebeple APAK Yönetmeliği’nin ilgili maddeleri<br />

doğrultusunda sorumluluk üstlenen akümülatör<br />

üreticileri <strong>ve</strong> geri kazanım sanayicileri ürünlerinin<br />

Türkiye’de geri<br />

kazanım faaliyeti<br />

daha çok akülerdeki<br />

ticari değeri olan<br />

kurşun, kurşun<br />

bileşikleri <strong>ve</strong> plastik<br />

malzemeleri üzerine<br />

yoğunlaşmıştır.<br />

Diğer taraftan pil <strong>ve</strong> akümülatörlerin üretiminden<br />

başlayarak nihai bertarafına kadar; insan sağlığına<br />

<strong>ve</strong> çevreye zarar <strong>ve</strong>recek şekilde doğrudan <strong>ve</strong>ya dolaylı<br />

olarak alıcı ortama <strong>ve</strong>rilmesinin önlenmesine,<br />

atık pil <strong>ve</strong> akümülatörlerin geri kazanım ya da nihai<br />

bertarafı için toplama sisteminin kurulmasına,<br />

yönetim planının oluşturulmasına yönelik prensip,<br />

politika <strong>ve</strong> programların belirlenmesi için hukuki<br />

<strong>ve</strong> teknik esaslar düzenleyen “Atık Pil <strong>ve</strong> Akümülatörlerin<br />

Kontrolü Yönetmeliği” (APAK) 31 Ağustos<br />

2004 tarih <strong>ve</strong> 25569 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak<br />

yürürlüğe girmiştir.<br />

Türkiye’de geri kazanım faaliyeti daha çok akülerdeki<br />

ticari değeri olan kurşun, kurşun bileşikleri <strong>ve</strong><br />

plastik malzemeleri üzerine yoğunlaşmıştır. Fakat<br />

,çevreye zararlı olan sülfürik asit bertaraf edilememektedir.<br />

Aküleri toplama işi hurdacıların elinde<br />

55


alıcı ortama olan etkilerini asgariye indirebilmek<br />

amacıyla, atık akümülatörlerin<br />

toplanması, taşınması, geri kazanımı, bertaraf<br />

<strong>ve</strong>ya ihraç edilmelerine dair yükümlülüklerinin<br />

yerine getirilmesi, bunlara<br />

yönelik gerekli harcamaların karşılanması<br />

<strong>ve</strong> eğitim faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi<br />

için, Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı koordinasyonunda<br />

bir araya gelerek “Akümülatör<br />

<strong>ve</strong> Geri Kazanım Sanayicileri Derneği-<br />

AKÜDER” adı altında 17 Kasım 2004<br />

tarihinde bir yapı oluşturarak bu süreçleri<br />

koordine etmeye başlamışlardır.<br />

AKÜDER 135 üyesi <strong>ve</strong> 400 e yakın geçici<br />

depolama noktası ile gerçekleştirdiği<br />

koordineli çalışmayla 2008 yılında, ülke<br />

genelinde toplaması gereken atığın % 88<br />

‘ini toplayarak geri kazanıma göndermiş<br />

<strong>ve</strong> ciddi miktarda atık akünün, dolayısıyla<br />

sülfirik asidin doğaya bırakılmasını<br />

önlemiştir.Yine 444 2725-APAK atık akü<br />

bilgi hattı ile ülke genelinde oluşan atık<br />

akülerden haberdar olmuş <strong>ve</strong> Çevre <strong>ve</strong><br />

<strong>Orman</strong> Bakanlığı ile ilgili il çevre müdürlüklerince<br />

de on-line izlenebilen www.<br />

atiksistemi.com adresi ile toplanan atıkları<br />

üyeleri vasıtasıyla kayıt altına almayı<br />

başarmıştır.<br />

Akümülatörlerin üretiminde her biri tehlikeli<br />

madde özelliği gösteren kurşun,<br />

sülfürik asit <strong>ve</strong> plastik olmak üzere başlıca<br />

üç hammadde kullanılmaktadır. Buna<br />

bağlı olarak 14 Mart 2005 tarih <strong>ve</strong> 25755<br />

sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe<br />

giren Tehlikeli Atıkların Kontrolü<br />

Yönetmeliği ile 5 Temmuz 2008 tarih <strong>ve</strong><br />

26927 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak<br />

yürürlüğe giren Atık Yönetimi Genel<br />

Esaslarına İlişkin Yönetmelik kapsamındaki<br />

ilgili maddelerde <strong>ve</strong> atık listesinde<br />

tehlikeli atık olarak tanımlanmıştır.<br />

Akümülatör üretiminin ana girdisi saf kurşun<br />

<strong>ve</strong> kurşunlu bileşiklerdir. Ülkemizde<br />

cevherden kurşun üretimi yapılmadığından,<br />

saf kurşun ithal edilmek suretiyle,<br />

kurşun bileşiklerinin büyük bir kısmı da<br />

atık akümülatörlerin geri dönüşümü yoluyla<br />

temin edilmektedir. Geri kazanım<br />

sonucunda elde edilen kurşun bileşikleri<br />

alaşımlandırılarak akü ızgarası üretimine<br />

uygun hale getirilebildiğinden, geri kazanım<br />

sektörü akümülatör üreticileri için<br />

büyük önem taşımaktadır.<br />

Türkiye’de atık haline gelmiş akümülatörleri<br />

geri kazandıran Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong><br />

Bakanlığından lisans almış 14 adet geri<br />

kazanım firması mevcut olup yıllık kapasiteleri<br />

150.000 tondur. Bu firmalardan 9<br />

tanesi AKÜDER Atık Yönetim Planı içerisinde<br />

yer almaktadır.<br />

Kullanılmış akülerden kurşun geri kazanımının<br />

iki temel yolu vardır. Birincisi<br />

akülerin kurşun, plastik, asit gibi bileşenlerinin<br />

önce ayrılması sonra ayrı olarak<br />

işlenmesi yada önce asidin ayrılması <strong>ve</strong><br />

ardından akünün bütün olarak işlem görmesidir.<br />

İlk durumda; geri dönüşüm malzemeleri<br />

akünün bütün bileşenlerinden<br />

geri kazanılır. Organik bileşenlerin enerji<br />

geri dönüşümüne gönderildiği ikinci durumda;<br />

sadece kurşun (kısmen de atık akü<br />

asidi) geri kazanılır. Yüksek kirlilik kontrol<br />

standartları endüstrileşmiş ülkelerin<br />

ikincil kurşun eriticilerini engellemiştir,<br />

modern kurşun geri dönüşümü ise yerel<br />

nüfus <strong>ve</strong> çevre üzerinde önemli bir sağlık<br />

tehlikesi yaratmaz.<br />

Gelişmekte olan ülkelerde kullanılmış<br />

kurşun aküler hem endüstriyel imkânlarla<br />

hem de resmi olmayan küçük girişimler<br />

vasıtasıyla geri dönüştürülür. Endüstriyel<br />

geri dönüşüm eriticileri ikincil kurşun<br />

eritmek için hem ızgara metali hem de<br />

kurşun içeren karışımı kullanır. Bunun<br />

tersine, resmi olmayan sektör, lehim ya da<br />

balık ağları için ağırlık gibi malzemeler<br />

üretmek için eski akülerin sadece metalik<br />

kısımlarını (ızgaralar, terminaller, köprüler)<br />

kullanır. Akünün geri kalan kısımları<br />

ise basitçe doğaya bırakılır.<br />

Kurşun kaynaklarındaki yetersizlik <strong>ve</strong><br />

çevresel düzenlemeler, kurşun geri kazanımını<br />

bir zorunluluk haline getirmektedir.<br />

Akülerin geri kazanımını sağlamak, üreten,<br />

ithal eden, satan <strong>ve</strong> tüketen arasındaki<br />

işbirliği ile mümkün gözükmektedir.<br />

Bunun için uygulanabilir bir toplama <strong>ve</strong><br />

geri kazanım sistemlerinin geliştirilmesi,<br />

iletişim araçlarının etkili bir şekilde kullanılarak<br />

geniş kitlelere duyurulması <strong>ve</strong><br />

yasal hükümlerin sıkı bir şekilde uygulanması<br />

gerekmektedir.<br />

Kurşun, sülfürik asit <strong>ve</strong> plastik akümülatörlerin<br />

üretiminde kullanılan <strong>ve</strong> her biri<br />

tehlikeli madde özelliği taşıyan üç esas<br />

hammaddedir. Atık akümülatörün % 55’i<br />

kurşun, % 27’si asit çözelti, % 8’i plastikten<br />

oluşmakta <strong>ve</strong> yaklaşık % 10 geri<br />

kazanılamayan kısım olarak kalmaktadır.<br />

Kurşun <strong>ve</strong> plastiğin tamamına yakın bir<br />

bölümü geri kazanılabilmektedir.<br />

Kurşun, tehlikeli madde özelliği taşımakta<br />

olduğundan çevre <strong>ve</strong> insan sağlığı üzerinde<br />

pek çok olumsuz etkiye sahip bir<br />

madde olarak tanımlanmaktadır. Kurşun<br />

solunum, içme suyu <strong>ve</strong> gıda zinciri ile insan<br />

vücuduna girebilmektedir.<br />

Serbest kurşun, canlı organizma bünyesinde<br />

uzun süre kalarak birikme özelliğine<br />

de sahiptir. Bulantı, kusma, sindirim<br />

sistemi iltihabı, ağızda metalik tat, karın<br />

ağrıları <strong>ve</strong> boğazda yanma duygusu akut<br />

kurşun zehirlenmesi durumunda organizmada<br />

gözlenen ilk belirtilerdir. Akut<br />

zehirlenmeler 2–3 gün içinde ölümle sonuçlanabilmektedir,<br />

buna karşılık kronik<br />

zehirlenmeler daha yaygın olarak gözlemlenen<br />

zehirlenme türü olarak ortaya<br />

çıkmaktadır.<br />

Tipik bir akümülatör elektrolitinin (akü<br />

asidi), yaklaşık olarak %60’ı su <strong>ve</strong> %40’ı<br />

sülfürik asitten meydana gelmektedir.<br />

56


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

^<br />

Sülfürik asit, fiziksel temas ile <strong>ve</strong>ya buharının<br />

solunması halinde vücuda zarar<br />

<strong>ve</strong>rebilen korozif bir maddedir <strong>ve</strong> aynı<br />

zamanda cilde temas etmesi durumunda<br />

yanıklara yol açar. Cildin büyük bir kısmının<br />

sülfürik asit ile temas etmesi halinde<br />

bu olay ölümle sonuçlanabilmektedir.<br />

Atık akülerin düzenli bir şekilde depolanmaması<br />

<strong>ve</strong> geri kazanımının uygun prosesler<br />

doğrultusunda gerçekleştirilmemesi<br />

sülfürik asidin çevreye yayılmasına <strong>ve</strong><br />

insan <strong>ve</strong> çevre sağlığı açısından<br />

büyük bir tehlike<br />

oluşturulmasına neden<br />

olacaktır.<br />

Plastikler akümülatör<br />

imalatında yaygın bir şekilde<br />

akümülatör kabı <strong>ve</strong> seperatör<br />

yapımında hammadde<br />

olarak kullanılmaktadır.<br />

Plastiklerin fiziksel <strong>ve</strong> kimyasal<br />

özellikleri dolayısıyla<br />

çürüme, çözünme <strong>ve</strong> biyolojik<br />

olarak ayrışabilirlik gibi<br />

özellikleri mevcut değildir.<br />

Bu fiziksel <strong>ve</strong> kimyasal özellikleri<br />

nedeniyle plastikler<br />

doğada uzun yıllar yok olmadan<br />

kalabilmektedir.<br />

Plastikler, su <strong>ve</strong> toprak kirlenmesi açısından<br />

çevre sağlığını tehdit edici unsur<br />

oluşturduklarından atık akümülatörlerin<br />

içeriğindeki plastiklerin geri kazanılması<br />

büyük önem taşımaktadır.<br />

Atık akümülatörler, tüm tehlikeli atıklar<br />

için geçerli olan <strong>ve</strong> mevzuat kapsamında<br />

tanımlanan yöntemler çerçe<strong>ve</strong>sinde toplama,<br />

geçici depolama, taşıma, geri kazanma<br />

<strong>ve</strong> bertaraf kademelerinde izleme<br />

<strong>ve</strong> kontrol açısından özen gösterilmesi<br />

gereken atıklardır.<br />

Atık akümülatörlerin çevre <strong>ve</strong> insan sağlığı<br />

üzerinde herhangi bir tehdit unsuru<br />

oluşturmasını engelleyebilmek için toplama,<br />

geçici depolama, taşıma, geri kazanım<br />

<strong>ve</strong> uzaklaştırma<br />

süreçlerinin en modern teknolojileri dikkate<br />

alan Entegre Yönetim Sistemi çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />

tanımlanması gerekmektedir.<br />

Entegre Yönetim Sistemi tüm süreçleri<br />

bütünsel bakış açısıyla izleyen, yönetebilen<br />

tüzel kişiliği haiz bir Kurumsal<br />

Yapı’nın oluşturulmasını gerektirir. Yönetim<br />

Sisteminin sağlıklı yürütülebilmesi,<br />

uygulamanın eksiksiz <strong>ve</strong> doğru bir<br />

şekilde tamamlanabilmesi için bu yapıda<br />

yer alan üreticilerin, geçici depolama<br />

<strong>ve</strong> geri kazanım tesisleri işleticilerinin<br />

<strong>ve</strong> özellikle tüketicilerin önemli görevler<br />

yüklenmesi gerekmektedir.<br />

Türkiye’de kullanılmış akümülatör miktarının<br />

yıllık 75.000 – 80.000 ton olduğu<br />

<strong>ve</strong> bunun yaklaşık %25’inin asitten meydana<br />

geldiği esasından hareketle, yapılan<br />

kontrolsüz toplama <strong>ve</strong> geri kazanım uygulamalarında<br />

yaklaşık 18.000 - 20.000 ton<br />

asidin doğrudan toprağa, çevreye döküldüğü<br />

söylenebilir. Kurşun <strong>ve</strong>ya sülfürik<br />

asitle kontamine olmuş toprak <strong>ve</strong> bunun<br />

sonucunda oluşan yeraltı suyu kirlenmesi<br />

<strong>ve</strong> alıcı suların kirlenmesinin çevrede dönüşü<br />

olmayan büyük tahribatlara neden<br />

olduğu açıktır.<br />

Akümülatörleri oluşturan bileşenlerin geri<br />

kazanılabilir nitelikte olmasından dolayı,<br />

akümülatörlerin mutlaka geri kazanım<br />

zinciri içinde değerlendirilmesi gereklidir.<br />

Ancak bu sistemin doğru <strong>ve</strong> kontrol<br />

edilebilir bir şekilde gerçekleşebilmesi<br />

için izleme/takip sisteminin iyi çalıştırılması<br />

zorunludur. Bu Yönetim Sistemi gelişi<br />

güzel toplama <strong>ve</strong> geri kazanım yapan<br />

<strong>ve</strong> bu yönü ile sisteme gerek ekonomik<br />

gerekse çevresel açıdan zarar <strong>ve</strong>ren hurdacıları<br />

da kontrol altına alarak modern<br />

bir yaklaşım biçimi sergileyecektir.<br />

Sonuç olarak;<br />

atık akümülatörler<br />

bir ürün değil,<br />

çevrenin korunması<br />

açısından belirli bir izleme<br />

zinciri içerisinde<br />

toplanmasından bertarafına<br />

kadar denetlenmesi<br />

zorunlu olan tehlikeli<br />

atıklardır. Atık Akümülatörler<br />

her tehlikeli atık<br />

için geçerli olduğu gibi<br />

Çevre Kanunu <strong>ve</strong> bu kanuna<br />

istinaden çıkartılan<br />

<strong>ve</strong> yürürlüğe konan yönetmelikler<br />

uyarınca kontrolsüz olarak<br />

çevreye <strong>ve</strong>rilemez, “Kirleten öder” prensibi<br />

doğrultusunda kirliliği oluşturan atık<br />

sahibi, oluşan çevre kirliliğini gidermek<br />

<strong>ve</strong> gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.<br />

Bu kapsamda atık akümülatörlerin yaratabileceği<br />

çevre kirliliğinin önlenmesi <strong>ve</strong><br />

geri kazanımının sağlanması için mutlaka<br />

bir izleme sistemi dâhilinde toplanmalı,<br />

taşınmalı, geri kazanılmalı <strong>ve</strong> nihayetinde<br />

kalan bakiye bertaraf edilmelidir. Aksi<br />

takdirde çevre – doğal yaşam - ortamları<br />

geri dönüşü olmayan bir tahribat ile karşı<br />

karşıya kalacak <strong>ve</strong> çevre suçu işlenmiş<br />

olacaktır.<br />

57


Volkan POLAT<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Uzman Yardımcısı<br />

Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü<br />

Ölçüm <strong>ve</strong> Denetim Dairesi Başkanlığı<br />

Impel- Çevre Mevzuatının<br />

Uygulanması <strong>ve</strong> Yaptırımı<br />

İçin Avrupa Birliği<br />

Derneğin görevi,<br />

Avrupa Birliği<br />

Çevre Mevzuatının<br />

etkin biçimde<br />

uygulanması<br />

<strong>ve</strong> yaptırımının<br />

sağlanarak çevrenin<br />

korunmasına<br />

katkıda bulunmaktır.<br />

Derneğin amacı,<br />

Avrupa Birliği<br />

Çevre Mevzuatının<br />

daha etkin<br />

uygulanmasının<br />

sağlanması<br />

konusunda gelişim<br />

kaydetmek amacıyla<br />

yeni katılan ülkeler,<br />

aday ülkeler <strong>ve</strong><br />

Avrupa Ekonomik<br />

Alanı ülkeleri de<br />

dâhil Avrupa Birliği<br />

üzerinde gerekli<br />

etkiyi oluşturmaktır.<br />

Ülkemizinde üye bulunduğu IMPEL, kar<br />

amacı gütmeyen uluslararası bir Dernek<br />

olarak kurulmuştur. Adı Çevre Mevzuatının<br />

Uygulanması <strong>ve</strong> Yaptırımı için Avrupa Birliği<br />

Ağı’dır <strong>ve</strong> kısaca IMPEL Ağı olarak adlandırılmaktadır.<br />

Dernek, 1992 yılında kurulan <strong>ve</strong> 6. AB Çevre<br />

Eylem Programı <strong>ve</strong> 4 Nisan 2001 tarih <strong>ve</strong> 2001/331<br />

sayılı Avrupa Parlamentosu <strong>ve</strong> Konseyinin Üye<br />

Devletlerde çevre denetimleri için asgari kriterler<br />

koyan tavsiyesine referansta bulunan <strong>ve</strong> yaygın olarak<br />

IMPEL Ağı olarak bilinen gayrı resmi bir ağın<br />

devamıdır.<br />

Derneğin genel merkezi Brüksel de bulunmaktadır.<br />

Avrupa Birliğinin diğer Üye Devletlerinde de idari<br />

ofisleri bulunmaktadır. Dernek, kar amacı gütmeyen<br />

dernekler, uluslararası kar amacı<br />

gütmeyen dernek <strong>ve</strong> vakıflara ilişkin<br />

27 Haziran 1921 tarihli Belçika Kanununun<br />

III. Başlığı hükümlerince<br />

idare edilmektedir.<br />

Derneğin görevi, Avrupa Birliği<br />

Çevre Mevzuatının etkin biçimde<br />

uygulanması <strong>ve</strong> yaptırımının sağlanarak<br />

çevrenin korunmasına katkıda bulunmaktır.<br />

Derneğin amacı, Avrupa Birliği Çevre Mevzuatının<br />

daha etkin uygulanmasının sağlanması konusunda<br />

gelişim kaydetmek amacıyla yeni katılan ülkeler,<br />

aday ülkeler <strong>ve</strong> Avrupa Ekonomik Alanı ülkeleri de<br />

dâhil Avrupa Birliği üzerinde gerekli etkiyi oluşturmaktır.<br />

Bu Derneğin üyesi olarak Türkiye; AB Çevre Mevzuatının<br />

en geniş anlamda uygulanması <strong>ve</strong> yaptırımının<br />

sağlanmasında yetkili ulusal, bölgesel <strong>ve</strong>ya<br />

yerel otoriteler örneğin bakanlıklar, düzenleyiciler,<br />

kurumlar <strong>ve</strong> denetim birimleri arasında bilgi <strong>ve</strong> deneyim<br />

paylaşımının artırılmasından faydalanabilir.<br />

IMPEL üyeliğinin, AB uyum sürecinde ülkemize<br />

etkin çalısmalarımızla önemli faydalar sağlaması<br />

planlanmaktadır. En önemlilerinden bir kaç tanesi<br />

su şekilde sıralanabilir;<br />

-Ulusal düzenleyici sistemlerin ortak özellikleri <strong>ve</strong><br />

farklılıklarının karşılıklı daha iyi anlaşılmasını sağladığı<br />

için ülkemizde yürürlükte olan kanun, yönetmelik<br />

<strong>ve</strong> genelgelerin uygulanmasında görüş alış<br />

<strong>ve</strong>rişinde bulunulmasını sağlar.<br />

-Ortak yaptırım projeleri gerçekleştirerek<br />

teorik yapının pratikte ortaya cıkan <strong>ve</strong>ya<br />

çıkabilecek problemlerin çözümünü,<br />

-Denetçi <strong>ve</strong> yaptırım uygulayıcıların<br />

eğitimleri <strong>ve</strong> kapasitelerinin artırılması<br />

için destek <strong>ve</strong>rmek, teşvikte bulunmak<br />

<strong>ve</strong> bunları kolaylaştırarak ülkemizdeki<br />

denetçi kalitesinin artırılmasını sağlar.<br />

-AB Çevre Mevzuatında denetim, izin <strong>ve</strong>rme, izleme,<br />

raporlama <strong>ve</strong> yaptırım ile ilgili olarak iyi <strong>ve</strong><br />

mümkün olan yerlerde en iyi uygulamaların belirlenmesi,<br />

rehberlik, araç <strong>ve</strong> ortak standartlar oluşturulması<br />

<strong>ve</strong> gelişmelere aktif olarak katkıda bulunularak<br />

dünyada <strong>ve</strong> Avrupa’daki uygulamaları ülkemiz<br />

şartlarına göre değerlendirilmesini sağlamaktadır.<br />

58


^<br />

Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

Ayrıca, AB Çevre Mevzuatının uygulandığı<br />

ülkelerde yorumlanması, uygulanması<br />

<strong>ve</strong> yaptırımında yaklaşım açısından<br />

büyük oranda tutarlık oluşturulması derneğin<br />

önemli görevlerinden biridir.<br />

Yukarıda bahsedilen faydalar haricinde,<br />

AB Müzakere surecinde yeni açılmış<br />

bulunan Çevre faslının bir cok gereklilikleri<br />

olacağı bilinmektedir. Sadece ilgili<br />

direktiflerin ülkemizdeki yerel mevzuata<br />

uyumlaştırılmasından öte uygulanması<br />

da önem arz edeceği kaçınılmaz bir gerçektir.<br />

Bu kapsamda, uygulanabilirlik <strong>ve</strong><br />

yaptırım gücü ile ilgili olarak daha iyi düzenleme<br />

konuları hakkında geri bildirim<br />

sağlanması ülkemiz için önemli bir kaynaktır.<br />

Bununla birlikte, Avrupa Komisyonuna<br />

<strong>ve</strong> ilgili mevzuatın uygulanması<br />

<strong>ve</strong> yaptırımı ile ilgili deneyimler konusunda<br />

bilgi toplayan diğer AB kurumlarına<br />

yeni <strong>ve</strong> mevcut AB Çevre Mevzuatının<br />

uygulanabilirliği <strong>ve</strong> yaptırımı konusunda<br />

uygulayıcıların bakış açısından tavsiyelerde<br />

bulunulması ülkemiz acısından etkili<br />

bir değerlendirmeyle sonuçları faydalı<br />

olacak sistemler oluşturulabilir.<br />

4.IMPEL Genel Kurul Toplantısı (2-4<br />

Aralık <strong>2009</strong> Stokholm-İs<strong>ve</strong>ç)<br />

Mevcut düzenlemelere tamamlayıcı <strong>ve</strong>ya<br />

alternatifler olarak yenilikçi düzenleyici<br />

<strong>ve</strong> düzenleyici olmayan araçların kullanım<br />

yollarının araştırılması <strong>ve</strong> bu çalışmaların<br />

sonuçlarının ülkemizde değerlendirildiğinde<br />

düşünülürse, Çevre Mevzuatının<br />

uygulanması açısından farklı bir<br />

görüş açısı oluşturacaktır.<br />

IMPEL’ e üye ülkeler, ulusal bir koordinatör<br />

tayin ederler; Ulusal IMPEL Koordinatörü<br />

olarak anılan kişi Ulusal IMPEL<br />

Temsilcisidir. İlgili ülke kendi inisiyatifinde<br />

üst düzey bir ulusal temsilci de tayin<br />

edebilir. Ulusal IMPEL Koordinatörü,<br />

Derneğin faaliyetleri ile ilgili ülkedeki<br />

üyelerin katılımlarının koordinasyonunu<br />

gerçekleştirir <strong>ve</strong> Ulusal Koordinatör,<br />

Dernekle ilgili tüm hususlar için üyelerin<br />

odak noktasını teşkil eder. Ülkemiz IM-<br />

PEL Koordinatörü; Çevre Yönetimi Genel<br />

Müdürlüğü, Ölçüm <strong>ve</strong> Denetim Dairesi<br />

Başkanı Kemal ÜNSAL’dır.<br />

Dernek, faaliyetlerini temelde bir proje<br />

yapısı üzerinden yerine getirir. Projeler<br />

bir <strong>ve</strong>ya daha fazla proje yöneticisi tarafından<br />

gerçekleştirilir. Projelere katılım,<br />

Çevre Otoriteleri tarafından istihdam edilen<br />

uzmanlara açıktır. Diğer uzmanlar da<br />

proje yöneticisinin da<strong>ve</strong>ti üzerine katılabilirler.<br />

2-4 Aralık <strong>2009</strong> ‘da gerçekleştirilen<br />

IMPEL Genel Kurulunda 17 proje üye<br />

ülkelere sunulmuş <strong>ve</strong> Türkiye bu 17 projelerden<br />

10’una katılacağını bildirmiştir.<br />

Türkiye olarak büyük bir coğrafyada büyük<br />

bir nüfusa sahip, kısacası büyük bir<br />

ülke olmamız dolayısıyla diğer büyük ülkelerin<br />

(örn; Almanya, İtalya vb.) Çevre<br />

Mevzuatının uygulanması <strong>ve</strong> yaptırımı<br />

ile ilgili aynı sorunları yasamaktadır. Bu<br />

konuda çalışan (Avrupa) kurum <strong>ve</strong> kuruluşları<br />

ile temasları neticesinde uygulama<br />

birliği sağlanabilmesi önemlidir. Doğal<br />

olarak diğer bazı nüfus <strong>ve</strong> coğrafya olarak<br />

küçük ülkelerden uygulama birliği<br />

anlamında daha büyük sorunlar yaşanması<br />

doğaldır. Bu anlamda çevre konusunda<br />

IMPEL, bahsi geçen hususların<br />

tartışılması <strong>ve</strong> görüş alış-<strong>ve</strong>rişinde bulunulmasın<br />

da Avrupa Birliğinin önemli bir<br />

platformudur.<br />

59


Çalışıyoruz<br />

Türkiye İçin<br />

734.730 HEKTAR ARAZİ SULU TARIMA KAVUŞTU<br />

<strong>2009</strong> yılı sonu itibarıyla, İşletmeye açılan 172 adet HES projesinin toplam<br />

kurulu gücü 14.011 MW olup,elektrik üretim kapasitesi yılda ortalama<br />

49.739 milyar kWh’tır.<br />

DSİ tarafından 2003 yılından bugüne kadar toplam 588 adet tesis tamamlanarak<br />

hizmete alındı. 110 adet sulama tesisi ile 734.730 hektar araziyi sulu<br />

tarıma kavuştu.<br />

463 BİN HEKTARLIK ALAN<br />

AĞAÇLANDIRILARAK HEDEF AŞILDI<br />

2008-2012 yıllarını kapsayan Ağaçlandırma <strong>ve</strong> Erozyon Kontrol Seferberliği<br />

Eylem Planına göre, 5 yılda yaklaşık Trakya büyüklüğünde sahada ağaçlandırma,<br />

erozyon kontrolü <strong>ve</strong> bozuk alanların iyileştirilmesi faaliyetleri yapılarak<br />

2 milyar 300 milyon adet fidanın toprakla buluşturulacak.<br />

Eylem planına göre konan hedef 420 bin hektarlık alanı ağaçlandırmaktı.<br />

Ancak 463 bin hektarlık alan ağaçlandırarak hedef aşıldı.<br />

61.676 AİLEYE 275 MİLYON TL KREDİ DESTEĞİ<br />

SAĞLADIK<br />

2003-2008 döneminde ferdi kredi yardımlarında % 808 oranında artış<br />

sağlandı. ORKÖY tarafından hazırlanan”İlçe Kalkınma Planları” esas alınarak<br />

düzenlenen tip projeler çerçe<strong>ve</strong>sinde,el sanatları,hayvancılık,tesis<br />

edindirme,fenni arıcılık gibi ekonomik maksatlı ferdi krediler ile güneş enerjisi<br />

<strong>ve</strong> dam örtülüğü projeleri gibi sosyal maksatlı ferdi kredi uygulamaları<br />

yürütülmektedir. Bu Çerçe<strong>ve</strong>de 61.676 aileye takriben 274 milyon TL tutarında<br />

ekonomik vasıflı kredi desteği sağlandı.<br />

HAVA TAHMİNLERİNDE %90 İSABET<br />

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ülke genelinde 450’ye yakın<br />

noktada yaptığı yer <strong>ve</strong> atmosfer gözlemleri ile %90’lara varan isabet oranlarına<br />

ulaştı.<br />

60


Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />

26 YENİ KATI ATIK TESİSİ YAPTIK<br />

2003 yılında sadece 15 olan katı atık düzenli depolama tesisi sayısını 41’e<br />

çıkardık <strong>ve</strong> yılsonu hedefimiz 53’tür. 2003 yılında 23 milyon kişiye hizmet<br />

götürülürken, şu an itibariyle 32 milyon kişiye hizmet <strong>ve</strong>rir hale geldik.<br />

110 Belediyede 4,5 Milyon kişinin ambalaj atığı kaynağında ayrı toplanmaktadır.<br />

Ambalaj atığı toplama, ayırma <strong>ve</strong> geri dönüşüm tesisi sayısı, <strong>2009</strong> yılında<br />

250 olan hedef aşılarak 309’a ulaşıldı.<br />

ATIK SULARI ARITILAN BELEDİYELERİN<br />

SAYISI 452’YE ULAŞTI<br />

<strong>2009</strong> yılı sonu itibariyle, atık suları arıtılan belediyelerin sayısı 452’ye ulaştı.<br />

Oran olarak nüfusun % 67’sinin atık suları arıtılmaktadır.<br />

<strong>2009</strong> yılında Türkiye genelinde 286 Plaj <strong>ve</strong> 14 Marina Mavi Bayrak belgesi<br />

ile ödüllendirildi.<br />

Deniz kirliliği izleme istasyonları 69’u Karadeniz, 82’si Ege <strong>ve</strong> Akdeniz <strong>ve</strong><br />

47 adet Marmara Denizinde olmak üzere 198 sayısına ulaştı.<br />

1 MİLYON HEKTARLIK ALAN KORUMA<br />

ALTINA ALINDA<br />

Ülke genelinde 41 Milli Park, 36 Tabiat Parkı, 32 adet Tabiat Koruma Alanı<br />

<strong>ve</strong> 105 Tabiat Alanı ile 1 milyon hektarlık alan koruma altına alındı.<br />

ORMAN KADASTROSU ÇALIŞMALARININ<br />

% 95’İ TAMAMLADIK<br />

Halkımızın, ormanlardan gerekli sosyal, sportif <strong>ve</strong> rekreatif ihtiyaçlarını karşılamak<br />

maksadıyla kent ormanları kuruyoruz. 2004 yılından bugüne kadar<br />

57 il <strong>ve</strong> 12 ilçemizde 69 kent ormanı kuruldu. Ayrıca, mesire yeri sayısı 144<br />

adetten 441’e çıkarıldı. <strong>2009</strong> yılı sonuna kadar yaklaşık 11 milyon m³’ün<br />

üzerinde sınai odun, 6,5 milyon ster yakacak odun, 30.000 tonda odun dışı<br />

orman ürünü üretilmesi, Bunların satışlarından 1,2 milyar TL gelir elde edilmesi<br />

beklenmektedir. <strong>2009</strong> yılı fidan üretimi 438 milyon adet olarak gerçekleşti<br />

<strong>Orman</strong> Kadastrosu çalışmalarının % 95’i tamamlandı.<br />

ÖÇKK’DAN 7 YILDA TOPLAM 1.731 PROJE<br />

Özel Çevre Koruma Bölgelerinin biyolojik çeşitliliğinin, tabii<br />

değerlerinin,tarihi <strong>ve</strong> kültürel varlıklarının korunması <strong>ve</strong> bu değerlerin gelecek<br />

nesillere intikalini sağlamak maksadıyla 1990-2002 yılları arasında,13<br />

yılda toplam 373 proje gerçekleşirken 2003-<strong>2009</strong> yılları arasında 7 yılda toplam<br />

1.731 proje gerçekleştirilmiştir.<br />

61


eğitim <strong>ve</strong> yayın dünyası<br />

Erdem MOR<br />

Kütüphaneci<br />

Çevre Çalışmaları <strong>ve</strong><br />

Yatırımları 2003–2008<br />

2003 <strong>ve</strong> 2008 yılları arsındaki beş<br />

yıllık süreç içerisindeki çevreyle<br />

ilgili yatırımlar <strong>ve</strong> çalışmalar<br />

yayında yer bulmuştur. Çevreyle<br />

ilgili olarak atık yönetimi,<br />

atıksu yönetimi, deniz <strong>ve</strong> kıyı<br />

yönetimi, kimyasal yönetim,<br />

hava kalitesi yönetimi, çevresel<br />

gürültü, iklim değişikliği, gibi<br />

alanlarda çalışma <strong>ve</strong> yatırımlar<br />

belirtilmiştir. Dünya <strong>Su</strong><br />

Forumuyla beraber OECD<br />

İkinci Türkiye Çevresel<br />

Performans inceleme raporuna da yayında<br />

değinilmiştir.<br />

<strong>Orman</strong>larımız <strong>ve</strong> ağaçlandırma çalışmaları da fidan<br />

üretimi, ağaçlandırma <strong>ve</strong> rehabilitasyon erozyonla<br />

mücadele, özel ağaçlandırma alanları yanı sıra biyolojik<br />

çeşitliliğin korunması için tür koruma, korunan alanlar,<br />

sulak alanlar şeklinde yapılan çalışmalar yer bulmuştur.<br />

Yapılan çalışmalar şekil <strong>ve</strong> grafiklerle desteklenerek beş<br />

yılın resmi ortaya konmuştur.<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı<br />

Geçmişten Günümüze<br />

<strong>Orman</strong>cılık 1839–<strong>2009</strong><br />

Osmanlı Devletinin<br />

modernleşme faaliyetleri<br />

sırasında ormanlarda ele<br />

alınmış 1839 yılında<br />

kurumsallaşma çalışmalarıyla<br />

genel müdürlüğün temelli<br />

atılmıştır. Yayında da yüz<br />

yetmiş yıllık süreç ana<br />

hatlarıyla ele alınmıştır.<br />

Kuruluş evresindeki ilk<br />

atamalara ait belgelerle<br />

birlikte Osmanlı Devleti<br />

dönemine ait belgelerde<br />

örnek olarak yer bulmuştur.<br />

<strong>Orman</strong>cılıkta kullanılan eski ekipman <strong>ve</strong> aletlerde yer<br />

bulmuş genel müdürlerin bir listesi de yayında yer<br />

almaktadır. Son olarak da Genel Müdürlüğün şimdiki<br />

durumu ele alınmıştır. Yayın ilk yıllardan ormancılığı<br />

ele alarak modern <strong>ve</strong> kurumsallaşmış ormancılığa gidişi<br />

göstermekle beraber <strong>Orman</strong> Genel Müdürlüğünün kısa bir<br />

tarihçesini yansıtmaktadır.<br />

<strong>Orman</strong> Genel Müdürlüğü<br />

Evimizdeki Tehlikeli<br />

Atıklar<br />

Kitapçık evlerdeki<br />

tehlikeli atıklar<br />

hakkında halkı<br />

bilinçlendirmek<br />

gayesiyle yola<br />

çıkılarak telif<br />

edilmiştir. Halkın<br />

bilinçlenmesiyle<br />

beraber atık<br />

oluşumunda<br />

bir azalma<br />

meydana<br />

gelecek doğru<br />

kullanım ile<br />

bertaraf daha doğru şekilde<br />

yapılacaktır.<br />

Kitapçık ta evimizdeki tehlikeli atıklara değinilmiş<br />

tehlikeli atıklar tanıtılıp tehlikelerine dikkat<br />

çekilmiş, doğru kullanımı içinde bilgi <strong>ve</strong>rilmeye<br />

çalışılmıştır.<br />

Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü<br />

İklim Değişikliği <strong>ve</strong> Yapılan<br />

Çalışmalar<br />

Yıllardır canlılara ev sahipliği yapan dünyamız sanayi devrimiyle<br />

beraber insan faaliyetleriyle tahrip edilmeye başlanmıştır. Hava,<br />

toprak, su bu olaylardan ektilenmiş <strong>ve</strong> son aşamada küresel<br />

çapta iklim değişiklikleri meydana gelmeye başlamıştır. İklim<br />

değişiklikleriyle mücadele tek başına ülkeler tarafından değil<br />

uluslar arası süreçle çözülecek niteliktedir. Ülkemizde bu süreç için<br />

TBMM tarafından iklim değişikliği ile ilgili olarak bir komisyon<br />

kurulmuştur.<br />

Yayında uluslararası süreçle beraber<br />

sera gazı emisyonları <strong>ve</strong> ülkemizin<br />

diğer ülkelerle karşılaştırılması yer<br />

almıştır. Ülkemizin iklim değişikliği<br />

ile mücadelesinde sektörel politikalar<br />

ile sera gazını azaltmak için<br />

yapılan faaliyetlerle beraber iklim<br />

değişikliğinin etkilerinin azaltılmasına<br />

yönelik çalışmaları yer almıştır.<br />

Yayın şekiller <strong>ve</strong> tablolarla<br />

desteklenerek ortaya anlaşılabilir<br />

bir değerlendirme çıkmıştır.<br />

Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı<br />

62


Okuyucu Köşesi<br />

Aycan SARGIN<br />

Yazı İşleri Müdürü<br />

Çevre <strong>ve</strong> İnsan Dergisi Yetkililerine,<br />

Derginizin 77.sayısını büyük bir beğeniyle okudum. Gerek içerik açısından,<br />

gerekse tasarım açısından son derece kaliteli bir dergi olma yolunda<br />

oldukça mesafe alınmış. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.<br />

Derginizin bundan sonraki sayılarında, İlk <strong>ve</strong> Orta öğretim çağındaki<br />

öğrencilerde çevre bilincinin artırılması adına geleceğimizin teminatı<br />

çocuklarımıza yönelik eğitici bir Çevre <strong>ve</strong> Çocuk köşesinin yer alması<br />

bizleri ayrıca memnun edecektir.<br />

Başarılı çalışmalarınızın devamını diliyorum.<br />

Hüsamettin GÜRSEL<br />

Sayın Hüsamettin GÜRSEL,<br />

Göstermiş olduğunuz yakın<br />

ilgiye teşekkür ediyoruz.<br />

Önümüzdeki yıldan itibaren<br />

sadece çocuklarımıza yönelik bir<br />

dergi yayınlamayı planlıyoruz.<br />

Özellikle genç beyinlerin çevre<br />

konusunda bilgilendirilmesi <strong>ve</strong><br />

bilinçlendirilmesi konusunda<br />

bir eksikliğin daha giderileceği<br />

inancıyla çalışmalarınızda<br />

başarılar dileriz.<br />

Biz Afyonkarahisar ili Bolvadin ilçesi Ahmet Emet İlköğretim Okulu olarak,<br />

Milli Eğitim Bakanlığımızın çevre temizliği <strong>ve</strong> çevre bilinci oluşturma<br />

amacıyla başlatmış olduğu “Mavi Gök Yeşil Yaprak” projesine katılmak<br />

istiyoruz. Bunun için öğrencilerimizde iyi bir çevre bilinci oluşturmak<br />

amacıyla afiş, broşür, eğitim cd si , uyarıcı resim vb. materyallere ihtiyaç<br />

duymaktayız. Bu konuda yardımlarınızı bekliyoruz. Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong><br />

Bakanlığı olarak çevre temizliği <strong>ve</strong> çevre bilinci oluşturmada yapacağımız<br />

çalışmalara destek olmanız ümidiyle çalışmalarınızda başarılar diler<br />

saygılar sunarız.<br />

Mehmet LORCU<br />

Ahmet Emet İlköğretim Okulu Bolvadin/Afyonkarahisar<br />

Sayın Mehmet LORCU ,<br />

İlginiz bizleri memnun etmektedir.<br />

İstediğiniz dokümanlar adresinize<br />

gönderilmiştir. Çalışmalarınızda<br />

başarılar dileriz.<br />

Sayın Yetkili,<br />

Çeaş Sofulu İlköğretim Okulunda Müdür Başyardımcısı olarak<br />

çalışmaktayım. Derginiz birkaç ay okulumuza geldi ancak bir süredir<br />

gelmemektedir. Öğretmenlerimiz <strong>ve</strong> öğrenciler tarafından çok beğenilerek<br />

okunmaktadır. Okulumuza düzenli olarak gönderilmesini istiyoruz.<br />

Gereğinin yapılmasını arz ederim<br />

Mehmet Cemal Atay<br />

Çeaş Sofulu İlköğretim Okulu<br />

SARIÇAM/ADANA<br />

Sayın Mehmet Cemal ATAY,<br />

İlginize teşekkür ederiz.Yayınımız<br />

düzenli olarak elinize ulaşacaktır.<br />

Çevre <strong>ve</strong> insan dergimizde<br />

yayınlanmak üzere haber<br />

makale yazı gibi materyaller<br />

gönderebilirsiniz.<br />

*Değerli Çevre <strong>ve</strong> İnsan Dergisi okuyucuları, dergimizle ilgili tüm eleştirilerinizi, dergimizde yer almasını istediğiniz konuları, her<br />

türlü görüş <strong>ve</strong> önerilerinizi Başkanlığımız e-posta (eyd@cevreorman.gov.tr) adresine göndermeniz bizleri memnun edecektir.<br />

63


BULMA C<br />

A<br />

Ömer BAŞKAN<br />

Şube Müdürü<br />

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10<br />

1 17 6 16<br />

2 3 14 8 15<br />

3 1 19 20 9<br />

4 11<br />

5 10<br />

6 7 3 4<br />

7 18<br />

8 12<br />

9<br />

10 2<br />

Anahtar Slogan<br />

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20<br />

Y<br />

SOLDAN SAĞA: 1.Elektrikli <strong>ve</strong> Elektronik Eşyalar Yönetmeliği ile kullanımı yasaklanan zehirli madde – İlk kez sabun üretiminin yapıldığı<br />

eski bir uygarlık. 2.Giriş –(tersi)Osmanlı İmparatorluğu tarafından yardım gören <strong>ve</strong> Flipinlerin güneyinde yer alan nüfusunun çoğunluğu Müslüman<br />

olan bir ada. 3.(tersi)Osmanlı toprak düzeninde, yıllık geliri 3 ile 20 bin akçe arasında olan küçük dirlik –(tersi)Benlik. 4.Zar(halk dili). 5.Temiz(mec.)<br />

–Avrupa Deniz Limanları Organizasyonu. 6.Duman kiri – Soy. 7.(tersi)İnsan yüzünde gülümsemeyle oluşan şekil –Bir Komutanlık. 8.(tersi)Tekil şahıs<br />

–(tersi)Atatürk’ün ilk köpeğinin adı –Arnavutluk’un trafik işareti. 9.Karadeniz bölgesinde de yetişebilen tropikal mey<strong>ve</strong> –Kör. 10.M.S. 4.yüzyılda<br />

Mısır’da yapılan ilk diş macunun üretiminde kullanılan bitki –Atmosferin alt tabakalarında su <strong>ve</strong>ya buhar tanelerinden oluşan duman.<br />

YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1.Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi – (tersi)5 gözü olan böcek. 2.(tersi)Çiçekli bitkilerin üremelerinde önemli<br />

rol oynayan bir böcek türü –(tersi)Gülgiller ailesine ait erozyon kontrolü bitkisi. 3.(tersi)Bir <strong>ve</strong>rgi türü –(tersi)Depremle ilgili. 4.Ekinin biçilmesinden<br />

sonra tarlada kalan <strong>ve</strong> yakılması son derece zararlı olan köklü sap -(tersi)İnsan sağlığına zararlı bir ametal –İla<strong>ve</strong>. 5.Her türlü üretim <strong>ve</strong> tüketim<br />

sonucunda ortaya çıkan <strong>ve</strong> doğa zarar <strong>ve</strong>ren katı, sıvı <strong>ve</strong> gaz halindeki madde –Fransa tarafından Liderine siyasi sığınma hakkı <strong>ve</strong>rilen parti. 6.Erime<br />

noktası 920 derece olan element. 7.Avrupa Birliğinin resmi ithalat <strong>ve</strong> ihracat limanı. 8.Dünya rezervinin %70’i Türkiye’de bulunan maden –Eski sosyal<br />

gü<strong>ve</strong>nlik kurumu –Bir işte başta gelen, öne çıkan. 9.(tersi)İrlanda’nın bağımsızlığı için mücadele eden eski bir örgüt. (tersi)Yumurtanın bir kısmı.<br />

10.Düz bataklık arazi –(tersi)Verimli toprakların başka yerlere taşınarak yığılması sonucu oluşan toprak.<br />

*Bulmacanın cevabı www. eyd.cevreorman.gov.tr adresinde yayınlanmaktadır.


yayın dünyası<br />

<strong>Orman</strong> Atlası<br />

<strong>Orman</strong>lar son dönemde üstünde sıklıkla durulan biyolojik çeşitlilik<br />

bakımından ülkemizde önemli bir yer tutar. Flora <strong>ve</strong> fauna<br />

zenginliği bakımından dünya ülkeleri açısından ön sırada<br />

yer alan ülkemiz bitki endemizmi yönünden sekizinci sırada<br />

yer alır.<br />

Bu kıstaslar dikkate alınarak ülkemizin orman varlığı uzaktan<br />

algılama teknikleri kullanılarak ortaya konmuştur. Yayında orman<br />

varlığımız, asli ağaç türlerimiz açısından da ayrı ayrı ele<br />

alınmıştır. Odun dışı orman ürünlerimizde bölgesel olarak dağılımı<br />

belirtilmiştir. İklim tiplerine göre orman varlığımız ele<br />

alınıp yağış miktarı da ortaya konmuş ekolojik bölge haritası<br />

da hazırlanmıştır. <strong>Orman</strong> atlası, modern teknikler kullanılarak<br />

hazırlanmış orman varlığımızı gösterir nitelikte bir atlastır.<br />

<strong>Orman</strong> Genel Müdürlüğü


II.ULUSAL TAŞKIN<br />

Sempozyum Konuları<br />

-Kırsal alan taşkınları<br />

-Şehir taşkınları<br />

-İklim değişikliği <strong>ve</strong> taşkın<br />

-Taşkınlar <strong>ve</strong> sigortalama<br />

-Taşkın <strong>ve</strong> çevre<br />

-Taşkınlar <strong>ve</strong> sebepleri<br />

-Bölgesel, tarihsel <strong>ve</strong> sağlık yönünden taşkın<br />

-Taşkın Mevzuatı <strong>ve</strong> AB Taşkın Direktifi<br />

-Taşkın <strong>ve</strong> Erozyon<br />

-Erken uyarı sistemleri<br />

-Modelleme <strong>ve</strong> projelendirme<br />

-Yapısal tedbirler<br />

-Yapısal olmayan tedbirler<br />

-Yerel halkın bilinçlendirilmesi <strong>ve</strong> katılımı<br />

-Taşkın <strong>ve</strong> mekansal planlama<br />

-Taşkın tesislerine yapılan müdahaleler<br />

-Baraj emniyeti <strong>ve</strong> taşkınlar<br />

-Sel <strong>ve</strong> taşkın önlemeye yönelik yukarı havza ıslahı<br />

-Sel <strong>ve</strong> taşkın önlemede entegre havza ıslahı modeli<br />

-Taşkın risk yönetimi<br />

-Taşkın anında yerel yönetim çalışmaları<br />

-Taşkınlar <strong>ve</strong> zararları<br />

-Taşkınların ekonomisi<br />

-Taşkınların sosyolojisi<br />

-Taşkınların meydana getirdiği psikolojik etkiler<br />

Önemli Tarihler<br />

Tebliğ Özeti Son Gönderme Tarihi: 25 Aralık <strong>2009</strong><br />

Tebliğ Özetlerinin Kabul Edildiğine Dair Bilgilendirme: 11 Ocak 2010<br />

Tebliğ Son Gönderme Tarihi: 29 Ocak 2010<br />

Sempozyum: 22-24 Mart 2010<br />

Yer<br />

Afyonkarahisar<br />

SEMPOZYUMU<br />

22-24 Mart 2010 - Afyonkarahisar<br />

Etkinlikler<br />

•21 Mart Dünya <strong>Orman</strong>cılık Günü<br />

•22 Mart Dünya <strong>Su</strong> Günü kutlamaları<br />

•23 Mart Dünya Meteoroloji Günü Kutlamaları<br />

•Fotoğraf Sergisi<br />

Taşkın Sempozyumu Sekreteryası DSİ Genel Müdürlüğü / ANKARA Tel: 0312. 418 24 04 Faks: 0312.418 33 85<br />

E-posta: sekreterya@taskinsempozyumu.org Web:www.taskinsempozyumu.org

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!