78.Sayı (2009/3) - Orman ve Su Ä°Åleri BakanlıÄı
78.Sayı (2009/3) - Orman ve Su Ä°Åleri BakanlıÄı
78.Sayı (2009/3) - Orman ve Su Ä°Åleri BakanlıÄı
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
yayın dünyası<br />
<strong>Orman</strong> <strong>ve</strong> Biyolojik<br />
Çeşitlilik<br />
Doğadan faydalanırken doğayı gözetme son zamanlarda üstünde<br />
sıklıkla durulan bir konu olmuştur. Dünyamızda var<br />
olan ekosistemlerin %80’nin bozulmuş olması da bu durumun<br />
önemini gösterir niteliktedir. Kitabın genelinde söz edilen korumacı<br />
yaklaşımla yararlanılabilirlik bir arada olma gayesidir.<br />
<strong>Orman</strong>cılık sektöründe bu korumacı yaklaşım önde gelen önceliklerindendir.<br />
Kitap orman amenajmanının kısa bir tarihçesinden sonra biyolojik<br />
çeşitlilik <strong>ve</strong> orman ekosistemlerinde önemiyle beraber biyolojik<br />
çeşitlilik izleme <strong>ve</strong> Türkiye ormanlarında yaban hayatı<br />
bölümleriyle son bulmuştur. Korumanın ormancılık alanında<br />
daha fazla yer bulmasının yararlı olacağı düşünülerek orman<br />
planlanması <strong>ve</strong> yönetiminde yardımcı bir kaynak oluşturulmaya<br />
çalışılmıştır.<br />
Doğa Koruma Merkezi
Prof. Dr.<br />
Hasan Z. SARIKAYA<br />
Müsteşar<br />
Değerli Okuyucularımız,<br />
Ülkemizin her geçen gün yükselen refah düzeyi <strong>ve</strong><br />
buna bağlı olarak toplumun daha ileri hayat standardı<br />
beklentisi artarak devam etmektedir. Bu süreçteki<br />
öncelikler sıralamasında çevresel kalite sorgulamasının<br />
hep ön plana çıkması çok olumlu bir gelişmedir.<br />
Esasen bir toplumun öncelikler hiyerarşi içinde çevresel<br />
kalite arayışının öne çıkması ise bir gelişmişlik<br />
göstergesidir.<br />
Bu da toplumda gelişmişlik düzeyi ile<br />
daha sağlıklı bir çevrede yaşama arzusunun<br />
doğru orantılı olduğunu ortaya<br />
koymaktadır. Esasen çevresel değerler<br />
üzerindeki en büyük tehdit de yoksulluktur.<br />
Özellikle kırsal kesimde yoksullukla mücadele<br />
araçları da birer çevre koruma unsurudur.<br />
Günlük hayatta çevre konu edildiğinde hemen aklımıza<br />
kirlilik, bunun nedeni olan atıklar, buna bağlı<br />
olarak yaşanan su-toprak <strong>ve</strong> deniz kirliliği ile atmosfere<br />
<strong>ve</strong>rilen kirleticiler gelir.<br />
Bakanlık olarak bu problemlerin çözümü için var gücümüzle<br />
çalışıyoruz. Sayın Bakanımızın dediği gibi;<br />
Ülkemizi; berrak akarsuları, temiz toprağı <strong>ve</strong> havası,<br />
masmavi deniz <strong>ve</strong> gölleri, zengin bitki <strong>ve</strong> hayvan türlerine<br />
sahip ormanları <strong>ve</strong> tabii güzellikleri ile sağlıklı<br />
bir çevrede yaşıyor olmanın huzurunu duyan, yüzü<br />
gülen mutlu insanların yaşadığı diyara dönüştürmek<br />
için şevk <strong>ve</strong> heyecanla çalışıyoruz.<br />
<strong>2009</strong> yılı sonu itibariyle, 3225 belediyenin 611 tanesini<br />
kapsayan 42 katı atık düzenli depolama tesisine<br />
ulaştık İnşaa halinde: 32, Plan-proje safhasında: 40<br />
tesisle ilgili çalışmalarımız da devam etmektedir.<br />
2012 yılına kadar bu tesisler de işletmeye alınarak<br />
57 milyon nüfusa katı atık düzenli depolama hizmeti<br />
<strong>ve</strong>rilecektir.<br />
Onaylanan Ambalaj Atıkları Yönetim Planı<br />
sayısı 108 iken bu sayı <strong>2009</strong> yılında 212’ye<br />
ulaşmıştır. Planı onaylanan bu belediyelerin<br />
toplam nüfusları 22.928.000 kişidir. Ambalaj<br />
atıkları konusunda ekonomik işletme sayısı<br />
<strong>2009</strong> yılı itibari ile 6500 işletmeye, Toplama ayırma<br />
tesislerin sayısı ise 175’e yükseltilmiştir.<br />
Tıbbi Atıklar 8 belediyede düzenli depolanarak bertaraf<br />
edilmekte, 16 belediyede ise sterilize edilmektedir.<br />
Bunlarla ilgili olarak dergimizin bu sayısında; hem<br />
sayın Bakanımızın açıklamalarından hem de diğer<br />
haberlerimizden detaylı bilgi edinme imkanını bulacaksınız.<br />
Bu <strong>ve</strong>sile ile yeni yılınızı tebrik ediyor, sağlıklı nice<br />
yıllar diliyorum.<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı<br />
Adına Sahibi <strong>ve</strong><br />
Genel Yayın Yönetmeni<br />
Prof. Dr.<br />
Hasan Z. SARIKAYA<br />
Müsteşar<br />
Yayın Koordinatörü<br />
Mustafa ARI<br />
Eğitim <strong>ve</strong> Yayın Dairesi Başkanı<br />
Yazı İşleri Müdürü<br />
Aycan SARGIN<br />
Haber Müdürü<br />
Sinan DELİDUMAN<br />
Şube Müdürü<br />
Redaksiyon<br />
Semih ŞEYDA<br />
İ. Ethem AVŞAR<br />
M. Tamer ÇOBANOĞLU<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı<br />
Eğitim <strong>ve</strong> Yayın Dairesi<br />
Başkanlığınca<br />
Hazırlanmıştır.<br />
Yönetim Yeri <strong>ve</strong><br />
Yazışma Adresi<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı<br />
Eğitim <strong>ve</strong> Yayın Dairesi<br />
Başkanlığı<br />
Söğütözü Cad. No:14/E Kat:3<br />
Beştepe - ANKARA<br />
Tel: (0312) 207 51 91-92<br />
www.eyd.cevreorman.gov.tr<br />
e-posta: eyd@cevreorman.gov.tr<br />
Grafik Tasarım - Baskı<br />
Başak Matbaacılık <strong>ve</strong> Tan. Hiz. Ltd. Şti.<br />
T: (0312) 397 16 17<br />
www.basakmatbaa.com<br />
e-mail:basaktanitim@gmail.com<br />
Grafik Tasarım:<br />
Önder ŞAHİN<br />
Baskı Tarihi:<br />
Aralık <strong>2009</strong><br />
ISSN: 1302-0145<br />
Kapak Resmi : Karataş Gölü - Ersan Berberoğlu<br />
Dergide yer alan yazılardan doğacak her türlü sorumluluk yazı sahiplerine aittir.
İçindekiler<br />
3<br />
4<br />
6<br />
12<br />
14<br />
15<br />
16<br />
18<br />
20<br />
23<br />
24<br />
27<br />
30<br />
34<br />
44<br />
46<br />
52<br />
55<br />
58<br />
60<br />
62<br />
64<br />
Ağaçlandırma <strong>ve</strong> Erozyon Kontrolü Seferberliği Tüm Hızıyla<br />
Devam Ediyor<br />
DSİ’nin 55. Kuruluş Yılında 55 Tesis<br />
Türkiye’den Haberler<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı 2010 Yılı Bütçesi TBMM<br />
Genel Kurulu’nda Kabul Edildi<br />
Hava Tahmin Çalışma Grubu 14.Genel Kurul Toplantısı<br />
Çevre Faslı<br />
AB Katılım Müzakerelerinde Çevre Faslı Açıldı<br />
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçe<strong>ve</strong> Sözleşmesi<br />
15.Taraflar Konferansı<br />
Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi<br />
Deniz Kaplumbağaları<br />
Bakanlar Konferansı Süreci<br />
Alageyik<br />
Akdeniz Adaları <strong>ve</strong> Biyoçeşitliliği<br />
Çevre İzinleri Üzerine Değerlendirmeler<br />
Foklar Kızılötesi Takipte<br />
Çevre Denetimi Yönetmeliği<br />
Türkiye’de <strong>Orman</strong> Ağacı Fidanı Üretimi<br />
Akümülatör <strong>ve</strong> Geri Kazanım<br />
Impel Çevre Mevzuatının Uygulanması<br />
Türkiye İçin Çalışıyoruz<br />
Eğitim <strong>ve</strong> Yayın Dünyası & Okuyucu Köşesi<br />
Bulmaca<br />
28<br />
Genetiği Değiştirilmiş<br />
Organizmalar<br />
38<br />
Saz Horozu<br />
42<br />
Evimizdeki Tehlikeli<br />
Atıklar<br />
48<br />
Gürültü
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
Ağaçlandırma <strong>ve</strong> Erozyon<br />
Kontrolü Seferberliği<br />
Tüm Hızıyla<br />
Devam Ediyor<br />
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül:<br />
“İnsanlık, iklimlerin nasıl değiştiğinin, kuraklığın nasıl olduğunun,<br />
sellerin nasıl büyük zararlar <strong>ve</strong>rdiğinin farkında değil.”<br />
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün himayesinde Kayseri’de<br />
başlatılan ‘’Ağaçlandırma <strong>ve</strong> Erozyon Kontrolü Seferberliği’’nin<br />
2. Etap merasimine, Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr. Veysel<br />
Eroğlu, Enerji <strong>ve</strong> Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Kayseri<br />
Valisi Mevlüt Bilici, Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Özhaseki,<br />
Millet<strong>ve</strong>killeri <strong>ve</strong> da<strong>ve</strong>tliler iştirak etti.<br />
Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı seçilmesinden bu yana çevre<br />
konusuyla alakalı bütün faaliyetleri yakından takip ettiğini<br />
kaydederek, bu alandaki faaliyetlerin çoğuna katıldığını ya da<br />
himayesine aldığını belirterek, Türkiye Florası Kampanyasını<br />
himayesine almasını örnek gösterdi.<br />
Dünyanın iklim değişikliğinden kaynaklanan çevre tehdidiyle<br />
karşı karşıya olduğuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı<br />
Gül, ‘’İnsanlık, iklimlerin nasıl değiştiğinin, kuraklığın nasıl<br />
olduğunun, sellerin nasıl büyük zararlar <strong>ve</strong>rdiğinin farkında değil.<br />
Giderek bu tehlikenin boyutu büyüyor. Özellikle kuraklık,<br />
önümüzdeki yıllarda belki milyonlarca insanın hayatına mal<br />
olacak’’ dedi.<br />
‘’Bu çalışmalarımız, yeşil yarınlar için yürüttüğümüz Cumhuriyet<br />
tarihinin en büyük ağaçlandırma <strong>ve</strong> erozyon kontrolü<br />
seferberliğidir’’ diyen Bakan Eroğlu, şunları kaydetti:<br />
“5 yılda yaklaşık Trakya büyüklüğünde sahada ağaçlandırma,<br />
erozyon kontrolü <strong>ve</strong> bozuk alanların iyileştirilmesi faaliyetleri<br />
yapılarak 2 milyar 300 milyon adet fidanın toprakla buluşturulacak.<br />
Eylem planına göre koyduğumuz hedefimiz, 420<br />
bin hektarlık alanı ağaçlandırmaktı. Ancak biz 463 bin hektarlık<br />
alanı ağaçlandırarak hedefi aştık’’<br />
Bakan Eroğlu, yeni ormanlık alanların oluşturulması ya da<br />
bozuk orman alanlarının ıslahı çalışmalarının yanı sıra 6 bin 79<br />
okul bahçesinin, 2 bin 190 adet ibadethane <strong>ve</strong> mezarlığın, 470<br />
adet hastane <strong>ve</strong> sağlık ocağı bahçesinin, 540 kilometre karayolu<br />
ile 403 kilometre yolun ağaçlandırılmasının da gerçekleştirilğini<br />
kaydetti.<br />
Cumhurbaşkanı Gül, dünya ülkelerinin bu durumun önünü<br />
almak maksadıyla harekete geçtiğini, Türkiye’nin de üstüne<br />
düşeni en iyi şekilde yapma azminde olduğunu, ‘’Kyoto<br />
Protokolü’’nü imzalayarak da birçok ileri faaliyetlere adım atma<br />
kararı aldığını vurguladı.<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Kayseri’de<br />
başlatılan ‘’Ağaçlandırma <strong>ve</strong> Erozyon Kontrolü Seferberliği’’nin<br />
2’nci Etap merasimde yaptığı konuşmada, Bakanlığına bağlı<br />
<strong>Orman</strong> Genel Müdürlüğü ile Ağaçlandırma <strong>ve</strong> Erozyon Kontrol<br />
Genel Müdürlüğünün hazırladığı 5 ayrı projenin hayata geçirileceğini<br />
bildirdi.<br />
3
DSİ’nin<br />
. Kuruluş Yılında<br />
Tesis<br />
Devlet <strong>Su</strong> İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğünün<br />
55. yıl kutlamaları<br />
münasebetiyle 55 tesisin ortak<br />
açılış merasimi Başbakan Recep Tayyip<br />
ERDOĞAN’ın iştirakleriyle Haliç Kongre<br />
Merkezi’nde gerçekleştirildi.<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof.<br />
Dr.Veysel EROĞLU, merasimde yaptığı<br />
konuşmada, DSİ’nin çok büyük hizmetler<br />
yaptığını, barajlardan, göletlere, hidroelektrik<br />
santrallere, yüzlerce tesisi hizmete<br />
sunduğunu hatırlattı.<br />
Kurumun bir dönem genel müdürlüğünü<br />
yapmanın gururunu yaşadığını ifade<br />
eden Eroğlu, görev yaptığı dönemde 2<br />
katrilyonluk bir bütçe olduğunu, mevcut<br />
projelerin ortalama tamamlanma süresinin<br />
ise 41 yıl olarak öngörüldüğünü belirtti.<br />
Bakan EROĞLU, Başbakan Recep<br />
Tayyip ERDOĞAN’ın destekleriyle yeniden<br />
bir stratejik planlama gerçekleştirildiğini<br />
<strong>ve</strong> bütün bu açılışların yapılmaya<br />
başlandığını kaydederek, ‘’Biz DSİ’de<br />
3.2 katrilyon yani 3.2 milyar TL tasarruf<br />
gerçekleştirdik. 617 adet tesisi tamamlamış<br />
bulunuyoruz. Geçmiş hükümetler<br />
döneminde, son koalisyon ortaklığında<br />
sadece 9 tesis açılabilmişti. İlk defa temel<br />
atıldığı zaman açılış tarihini <strong>ve</strong> saatini <strong>ve</strong>ren<br />
başbakanımızla 20’şer 20’şer, 50’şer<br />
50’şer açılış yapıyoruz’’ diye konuştu.<br />
7 yılda 160 adet baraj <strong>ve</strong> gölet, 170<br />
sulama tesisinin gerçekleştirildiğini, böylece<br />
Türkiye’nin yılda 3 milyar metreküp<br />
su üretir hale geldiğini ifade eden EROĞ-<br />
LU, bugün itibariyle 834 bin 344 hektar<br />
alanın modern sulama tesisleriyle sulandığını<br />
bildirdi.<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı EROĞLU,<br />
‘’Yaptıklarımız, barajla <strong>ve</strong> göletle sınırlı<br />
değil. Bu yıl Kyoto Protokolü’ne taraf<br />
olduk. AB’ye katılım müzakerelerinde<br />
çevre faslı en zor açılan fasıldır. Biz çevre<br />
faslını da bu hafta başında açtık’’ dedi.<br />
Şu anda İstanbul’a Avrupa standartları<br />
üzerinde su <strong>ve</strong>rildiğini, sadece Antalya’da<br />
mavi bayraklı plaj sayısının 300’ün üzerine<br />
çıkarak ilk 3’e girildiğini vurgulayan<br />
EROĞLU,<br />
116 noktada hava<br />
kirliği otomatik ölçüm yerleri bulunduğunu<br />
söyledi.<br />
EROĞLU, milli park sayısının 33’ten<br />
41’e yükseldiğini, her ile tabiat parkı<br />
kurulduğunu <strong>ve</strong> 69 adet kent ormanı<br />
oluşturulduğunu dile getirerek, 491 bin<br />
hektarlık alanda ağaçlandırma <strong>ve</strong> bozuk<br />
ormanların ıslahı çalışmalarının tamamlandığını<br />
kaydetti.<br />
Bakan EROĞLU, “Güzel bir<br />
Türkiye’yi gelecek nesillere bırakmak<br />
için her türlü hazırlığı yapıyoruz. Her yıl<br />
4 milyar kilovat saatlik bir enerji üretecek<br />
bu tesislerle, 100 bin hektarlık bir alan<br />
sulanacak. 7 milyar TL toplam maliyeti.<br />
Hayırlı olmasını diliyorum’’ dedi.<br />
Programda konuşan Başbakan Recep<br />
Tayyip ERDOĞAN okullardan, hastanelerden,<br />
yollardan su <strong>ve</strong> enerji tesislerine,<br />
başladıkları bütün projeleri bitirdiklerine<br />
dikkati çekerek, geride kalan 7 sene<br />
içinde bir başarı öyküsüne, milletle el ele<br />
yürütülen büyük başarı hareketine imza<br />
attıklarını söyledi.<br />
Yaşanan küresel krize rağmen hala<br />
açılışları aynı şekilde gerçekleştirdiklerini<br />
belirten ERDOĞAN, ‘’ 7 yıl önce<br />
geldiğimizde sadece DSİ Genel Müdürlüğünün<br />
1402 adet projesini ihale edilmiş<br />
kucağımızda bulduk. Bunun toplam<br />
yatırım maliyeti 54 katrilyondu. İhaleleri<br />
yapılmış, ama büyük kısmına kazma dahi<br />
vurulmamıştı’’ diye konuştu.<br />
<strong>Su</strong>lamanın bütün ülkenin tamamı için<br />
büyük ihtiyaç olduğuna vurgu yapan ER-<br />
DOĞAN, ülkenin bütün topraklarını bir<br />
uçtan bir uca suyla donatacaklarını, ‘’su<br />
akar Türk bakar’’ dönemini kapatıp ‘’su<br />
akar Türk yapar’’ dönemi yaptıklarını belirtti.<br />
Türkiye’nin sanıldığının aksine su<br />
zengini olmadığını söyleyen Başbakan<br />
ERDOĞAN, içme sularının kullanma<br />
suyu olarak park <strong>ve</strong> bahçe gibi yerlerde<br />
harcanmaması için biyolojik arıtma tesisleri<br />
yaptıklarını ifade etti.<br />
ERDOĞAN, baraj <strong>ve</strong> göletlerde artık<br />
açık kanalet sistemine son <strong>ve</strong>rerek, kapalı<br />
sisteme geçeceklerini, yoksa buharlaşma<br />
<strong>ve</strong> kaçaklarla baş edilemeyeceğini anlatarak,<br />
tüm çalışmaları <strong>ve</strong>rim ekonomisine<br />
çevireceklerini dile getirdi.<br />
Ülke olarak bütün su kaynaklarından<br />
son damlasına kadar yararlanmak<br />
gerektiğini ifade eden Başbakan Recep<br />
Tayyip ERDOĞAN, GAP <strong>ve</strong> KOP projelerine<br />
atıfta bulunarak 2013’e kadar<br />
bu projenin etkilediği alanlara rahmet <strong>ve</strong><br />
bereket yağacağını kaydetti. ERDOĞAN,<br />
Güneydoğu’nun makus talihini yenecek<br />
adımlar attıklarını dile getirerek, buralara<br />
yapılacak çalışmalarda ülkenin kendi<br />
öz kaynaklarının kullanacağını söyledi.<br />
Akarsulara gerdanlıklar takıp suyu enerjiye<br />
çevirdiklerini belirten Başbakan ER-<br />
DOĞAN, Türkiye’nin sınırsız petrol rezervi<br />
<strong>ve</strong> altın madeni olmadığını bunların<br />
yerine öz gü<strong>ve</strong>ni, tarihi, kültürü <strong>ve</strong> sorun<br />
çözme yeteneği bulunduğunu kaydetti.<br />
Konuşmaların ardından Başbakan<br />
ERDOĞAN, bütün tesislerin açılışını<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr. Veysel<br />
EROĞLU, Devlet Bakanı <strong>ve</strong> Başbakan<br />
Yardımcısı Hayati YAZICI, Tarım <strong>ve</strong> Köyişleri<br />
Bakanı Mehdi EKER, İstanbul Valisi<br />
Muammer GÜLER, İstanbul Büyükşehir<br />
Belediye Başkanı Kadir TOPBAŞ,<br />
Korkut ÖZAL <strong>ve</strong> DSİ Genel Müdürü<br />
Haydar KOÇAKER’in de iştirakleriyle<br />
gerçekleştirdi.<br />
4
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
Ermenek Barajı<br />
Türkiye’nin en yüksek inşaat tekniği <strong>ve</strong> çevreye uyumu ile tabiat harikası<br />
Ermenek Barajı hizmete alındı.<br />
Barajın yüksekliği tabii zeminden<br />
210 metre, temelden ise 218<br />
metredir. Bu baraj, aynı zamanda<br />
yine yükseklik itibarı ile Avrupa’nın<br />
6’ncı, Dünyanın 21’nci yüksek barajı<br />
olma derecesini almıştır.<br />
Ermenek Barajı, yüzey alanı olarak<br />
sınıflandırmada da Türkiye’nin 2’nci<br />
büyük barajı olma vasfını kazanmıştır.<br />
Temelden 218 metre yükseklikteki baraj<br />
gövdesi, genişliği tepede 150 metreden az<br />
olan, tabanında ise yer yer 5 metreye kadar<br />
düşen son derece dar bir vadide inşa<br />
edilmiştir.<br />
Gövde tipi, çift eğrilikli ince beton<br />
kemer olup, gövde hacmi 302.500<br />
m3’tür. Enjeksiyon için 26.000 metre delgi<br />
yapılarak 71.569 m3 enjeksiyon şerbeti<br />
kullanılmıştır. Temelden enjeksiyon<br />
derinliği ise maksimum 255 metredir.<br />
Gövde yüksekliği itibarı ile<br />
Türkiye’nin en yüksek barajı olma özelliğine<br />
sahip Ermenek Barajı, DSİ Genel<br />
Müdürlüğü’nün 55’nci kuruluş yıl<br />
dönümü münasebetiyle; 27 Aralık tarihinde<br />
İstanbul Haliç Kongre <strong>ve</strong> Kültür<br />
Merkezi’nde düzenlenen toplu merasimle,<br />
Sayın Başbakanımız Recep Tayyip<br />
ERDOĞAN tarafından açılmıştır.<br />
ERMENEK 55.YIL BARAJI VE HES<br />
KONUMU<br />
Bu muhteşem baraj, Karaman ili hudutları<br />
içerisinde, Göksu nehrinin bir<br />
kolu olan Ermenek çayı üzerinde, Ermenek<br />
ilçesine 15 km uzaklıktadır.<br />
ERMENEK 55.YIL BARAJI VE HES<br />
YILDA 1.187 MİLYAR kWh ENERJİ<br />
ÜRETECEK<br />
Ermenek Barajı, enerji temin maksadı<br />
ile yapılmıştır. Kurulu gücü 309 MW<br />
olup, yıllık enerji üretimi 1.187 GWh’tır.<br />
Yani yılda takriben 1.2 Milyar kWh elektrik<br />
üretecektir.<br />
Bu baraj aynı zamanda mansabında<br />
bulunan Gezende Barajının regülasyonunu<br />
da yaparak Gezende Barajındaki enerji<br />
üretimini de artıracaktır.<br />
EN ÇEVRECİ BARAJ<br />
Ermenek Barajından üretilen yenilenebilir<br />
temiz enerji fosil yakıtlarından<br />
karşılansaydı ortaya çıkaracağı CO2<br />
gazı;<br />
Linyit : 1.540.000 ton CO2/yıl<br />
Fuiloil : 783.000 ton CO2 / yıl<br />
Doğalgaz : 480.000 ton CO2/ yıl<br />
Sera Gazı tabiata salınmış olacaktı.<br />
55.YIL ERMENEK BARAJI VE HES<br />
Ermenek Barajı <strong>ve</strong> HES, Ermenek<br />
Konsorsiyumu tarafından yapılmıştır.<br />
Ermenek Barajı <strong>ve</strong> HES ‘in temeli, 11<br />
Mayıs 2002 tarihinde atılmış <strong>ve</strong> 5 Temmuz<br />
2002 tarihinde yer teslimi yapılarak<br />
işe başlanmıştır.<br />
Toplam uzunluğu 1750 m olan derivasyon<br />
tünellerinin yapımına ise 2003 yılında<br />
başlanarak, 11 Kasım 2004 yılında<br />
derivasyon sağlanmıştır.<br />
25 Ocak 2008 tarihinde başlanılan baraj<br />
gövde betonu, 25 Ekim <strong>2009</strong> tarihinde<br />
tamamlanmıştır.<br />
Barajda 10 Ağustos <strong>2009</strong> tarihinde su<br />
tutulmaya başlanmıştır.<br />
Ermenek HES 2x151.2 MW, Erik<br />
HES 2x3.24 MW olup yıllık enerji üretimi<br />
1187 GWh’dır. Ermenek<br />
Barajı <strong>ve</strong> HES <strong>ve</strong> Erik HES’in elektromekanik<br />
teçhizat işi ana montajı 31 Aralık<br />
<strong>2009</strong> tarihi itibarıyla tamamlanmıştır.<br />
Erik Derivasyonu <strong>ve</strong> HES, yaklaşık<br />
2,5 m3/s sabit debiye sahip Erik kaynağının<br />
<strong>ve</strong> yağışlı mevsimde dereden gelen<br />
suların enerji maksatlı değerlendirilmesi<br />
için inşa edilmiştir.<br />
<strong>Su</strong> seviyesinin minimum kota gelmesini<br />
müteakiben santralde ıslak testlerin<br />
de yapılarak ünitelerin 2011 Temmuzunda<br />
ticari işletmeye alınması planlanmaktadır.<br />
Muhteşem sanat harikası baraj, 7 yıl<br />
gibi kısa sürede tamamlanmıştır.<br />
Barajın ihale bedeli takriben 540 milyon<br />
EURO olup, kredi ile yapılmıştır.<br />
Keşif artışı olmadan tamamlanmıştır.<br />
5
Türkiye’den Haberler<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong><br />
Bakanlığı İl Müdürleri<br />
Toplantısı<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> İl Müdürleri<br />
Toplantısı Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı<br />
Prof.Dr. Veysel EROĞLU’nun<br />
katılımlarıyla 02 Kasım-06 Kasım<br />
<strong>2009</strong> tarihleri arasında Ankara’da<br />
gerçekleştirildi.<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof.Dr.<br />
Veysel EROĞLU, 81 İlden Ankara’ya<br />
gelen İl Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Müdürlerine<br />
hitaben yaptığı konuşmada “Bakanlık<br />
olarak merkez <strong>ve</strong> taşra teşkilatımızla<br />
el ele <strong>ve</strong>rerek daha temiz, daha yeşil<br />
<strong>ve</strong> yaşanılabilir Türkiye’yi hep birlikte<br />
çok çalışarak oluşturacağız” dedi.<br />
“Web Tabanlı <strong>Orman</strong><br />
Yangın Yönetim<br />
Sistemi” (e-devlet)<br />
Dalında Birincilik<br />
Ödülü Kazandı…<br />
Bakanlığımız <strong>Orman</strong> Genel<br />
Müdürlüğü’nün “Web Tabanlı <strong>Orman</strong><br />
Yangın Yönetim Sistemi”, Bilişim<br />
Yıldızları e-Dönüşüm Yarışmasında<br />
e-tr (e-devlet) dalında birincilik ödülü<br />
almaya hak kazandı.<br />
Örnek çözümleri iş dünyasıyla<br />
tanıştırmayı <strong>ve</strong> e-dönüşüme<br />
olan ilginin artmasını sağlamayı<br />
hedefleyen, Bilişim Yıldızları<br />
e-Dönüşüm Yarışması, 13 kişiden<br />
oluşan Danışma Kurulu ile<br />
konusunda uzman <strong>ve</strong> tecrübeli 30<br />
kişiden oluşan Jüri Kurulu’nun<br />
önderliğinde gerçekleştirildi. Jüri<br />
değerlendirmesinin yanı sıra, halk<br />
oylamasının da değerlendirmeye<br />
alındığı Bilişim Yıldızları e-Dönüşüm<br />
Yarışması’nda <strong>Orman</strong> Genel<br />
Müdürlüğü, “Web Tabanlı <strong>Orman</strong><br />
Yangın Yönetim Sistemi” ile e-tr<br />
(e-devlet) dalında birincilik ödülüne<br />
layık görüldü.<br />
Yangına daha etkin <strong>ve</strong> kısa<br />
sürede müdahale etmek, gerekli<br />
organizasyonu sağlamak maksadıyla<br />
GIS tabanlı olarak kurulan, mevcut<br />
yolların, su kaynaklarının <strong>ve</strong> orman<br />
durumunun işlendiği Yangın Yönetim<br />
Sistemi ile tüm hava <strong>ve</strong> yer araçları<br />
genel müdürlük <strong>ve</strong> yangına hassas<br />
bölge müdürlüklerince izlenmektedir.<br />
Bu şekilde yangında görevli bütün<br />
hava <strong>ve</strong> yer araçları yakından<br />
takip edilerek müdahale süreleri<br />
kısaltılmakta <strong>ve</strong> araç kullanımından<br />
önemli tasarruf sağlanmaktadır.<br />
Birincilik ödülü, 18 Kasım <strong>2009</strong><br />
Çarşamba günü düzenlenen ödül<br />
merasiminde <strong>Orman</strong> Genel Müdür<br />
Yardımcısı İsmail Belen tarafından<br />
alındı.<br />
TBMM 90. Yıl <strong>Orman</strong>ı<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr.<br />
Veysel Eroğlu <strong>ve</strong> TBMM Başkanı<br />
Mehmet Ali Şahin Gölbaşı’nda<br />
oluşturulan, ‘’TBMM 90. Yıl <strong>Orman</strong>ı’’<br />
Fidan Dikim Merasimi’ne iştirak etti.<br />
Konuşmasında, TBMM’nin<br />
kuruluşundan bugüne kadar 11 bin<br />
731 millet<strong>ve</strong>kilinin vazife gördüğünü<br />
belirten Bakan Eroğlu, alana bütün<br />
millet<strong>ve</strong>killeri adına fidan dikildiğini<br />
söyledi.<br />
Ankara’da dünyaya gelen her bebek<br />
için bir fidan dikildiğini de hatırlatan<br />
Eroğlu; ‘’AOÇ’de her doğan bebek<br />
için mutlaka bir fidan dikeceğiz. Bu<br />
fidanlar, bebeklerle birlikte büyüyecek.<br />
‘Bebek <strong>Orman</strong>ı’ uygulamasını bütün<br />
Türkiye’ye yayacağız. Bunu özellikle<br />
vurgulamak istiyorum. Geçmişte,<br />
bizden önce yılda 117 milyon fidan<br />
üretiliyordu ama şu anda biz 400<br />
milyonu aştık. Hedefimiz yılda 500<br />
milyon fidan üretmek”dedi<br />
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin<br />
konuşmasında, ağaçlandırma<br />
seferberliğinin ne kadar önemli <strong>ve</strong> ülke<br />
için hayati olduğunu yurt gezilerine<br />
çıktığında çok daha iyi gördüğünü<br />
kaydetti.<br />
Seyahatlerini bazen karayoluyla<br />
bazen de hava yoluyla yaptığını<br />
anlatan Şahin, uçaktan kentlerin<br />
etrafını incelediğini, özellikle İç<br />
Anadolu’ya baktığında kendisinde<br />
ağaçlandırma kampanyalarının daha da<br />
hızlandırılması kanaatinin oluştuğunu<br />
belirtti.<br />
TBMM Başkanı Şahin, ‘’Ülkemizde<br />
telaffuz edilen rakamların üzerinde<br />
ağaç dikme kampanyalarının<br />
artırılması hatta sadece Çevre <strong>ve</strong><br />
<strong>Orman</strong> Bakanlığı, <strong>Orman</strong> Genel<br />
Müdürlüğünün değil, diğer kamu<br />
kuruluşlarının da bu seferberlik<br />
içerisine dahil edilmesi gerektiğini<br />
düşünüyorum’’ diye konuştu.<br />
Hatıra ormanının adını Çevre <strong>ve</strong><br />
<strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr. Veysel<br />
Eroğlu’nun kendisini merasime<br />
da<strong>ve</strong>ti sırasında kararlaştırdıklarını<br />
belirten Şahin; ‘’Tabii TBMM<br />
sadece Ankara’nın meclisi değil,<br />
81 vilayetimizin meclisi. Benim bir<br />
6
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
^<br />
önerim var, ‘90. Yıl Hatıra <strong>Orman</strong>ı’nı<br />
81 vilayetimize yaygınlaştıralım.<br />
O bakımından yaptığınız işin son<br />
derece önemli olduğunu düşünüyorum.<br />
Bu kampanyanız AB sürecinde çevre<br />
faslının açılmasını da kolaylaştırdı.<br />
Bu faslın açılmasında bakanlığımızın<br />
<strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Genel Müdürlüğümüzün<br />
çok büyük payı var. O bakımdan<br />
tebrik ediyorum. Bu kampanyaya<br />
ben de yürekten destek <strong>ve</strong>riyorum.<br />
Millet<strong>ve</strong>kili arkadaşlarım yoğun destek<br />
<strong>ve</strong>riyorlar. En büyük destekçinizim’’<br />
dedi.<br />
Konuşmaların ardından, TBMM<br />
Başkanı Mehmet Ali Şahin, Çevre<br />
<strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr. Veysel<br />
Eroğlu ile kendi fidanını dikti. Şahin<br />
<strong>ve</strong> Eroğlu, daha sonra Büyük Önder<br />
Atatürk adına dikilen fidana can suyu<br />
<strong>ve</strong>rdi.<br />
75 Adet Hidroelektrik<br />
Santralin Temeli Atıldı<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof.<br />
Dr. Veysel Eroğlu, DSİ Genel<br />
Müdürlüğünde 24.11.<strong>2009</strong> tarihinde<br />
düzenlenen, çeşitli illerdeki 75 adet<br />
hidroelektrik santralin (HES) temel<br />
atma merasimine iştirak etti.<br />
Merasimde konuşan Eroğlu, temeli<br />
atılacak 75 adet HES’in “dev yatırım’’<br />
olduğunu ifade ederek, “2 milyar<br />
dolarlık yatırım, yaklaşık 3 milyar TL.<br />
Dile kolay, nereden nereye...’’ dedi.<br />
Hükümetin çalışmaları hakkında görsel<br />
materyaller eşliğinde bilgi <strong>ve</strong>ren Bakan<br />
Eroğlu, ekonomi, eğitim, ulaşım,<br />
turizm, enerji, tarım <strong>ve</strong> hayvancılık<br />
alanlarında yapılan çalışmaları anlattı.<br />
“Biraz izan <strong>ve</strong> insaf sahibi<br />
olmalarını bekliyoruz’’ diyen Eroğlu,<br />
Bakanlığının içme suyu, katı atık <strong>ve</strong><br />
atık su için hazırlanan eylem planlarına<br />
da değindi.<br />
Aralık ayında muhtemelen AB’ye<br />
üyelik süreci çerçe<strong>ve</strong>sinde, “Çevre’’<br />
faslının açılacağını ifade eden Bakan<br />
Eroğlu, çevre izin lisanslarının 1 Ocak<br />
2010’dan itibaren elektronik ortamda<br />
<strong>ve</strong>rilmeye başlanacağını söyledi.<br />
Bugüne kadar 1. 586 HES<br />
projesinin ilan edildiğini, 1. 553’üne<br />
başvurulduğunu belirten Çevre <strong>ve</strong><br />
<strong>Orman</strong> Bakanı Eroğlu, “Bunlar<br />
tamamlandığında yılda takriben 70<br />
milyar kilovat/saat elektrik üretimi<br />
yapılacak. Bu ülkede barajların,<br />
göletlerin yapılması bir mecburiyettir.<br />
Buna kimse itiraz edemez. Kış<br />
aylarında barajlarda, göletlerde<br />
biriktirilen su kentlere <strong>ve</strong>riliyor.<br />
Istranca Barajları, Melen Projesi<br />
yapılmasaydı İstanbul’a bugün su nasıl<br />
<strong>ve</strong>rilecekti?’’ diye konuştu.<br />
HES ihalesi alan bazı firmaların işini<br />
usulsüz yaptığını söyleyen Eroğlu, bu<br />
firmaların toparlanmazlarsa,evraklarına<br />
el konularak, defterlerinin apatılacağını<br />
da belirtti.<br />
Merasimde bir konuşma yapan<br />
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu<br />
(EPDK) Başkanı Hasan Köktaş, EPDK<br />
tarafından lisanslandırılan 75 adet<br />
HES’in yatırım gelişmelerinin<br />
izleneceğini ifade etti.<br />
Santrallerin toplam bin 600 megavat<br />
kurulu güce <strong>ve</strong> yıllık 5 milyar 280<br />
milyon kilovat/saat elektrik üretimine<br />
sahip olacağını anlatan Köktaş, şöyle<br />
konuştu:<br />
“Rüzgar kurulu gücümüzün 20 bin<br />
megavat, jeotermal kurulu gücümüzün<br />
ise 600 megavat mertebesine<br />
çıkartılması da amaçlanmaktadır. Biz,<br />
‘özel sektörün bu ülkeye daha fazla<br />
yatırım yapması için ne yapmalıyız?’<br />
sorusunun cevabına odaklanmış<br />
durumdayız.<br />
Bütün enerji yatırımlarını ziyaret<br />
etmekteyiz. Böylece sürmekte olan<br />
çalışmalar hakkında yerinde bilgi<br />
alıp, ihtiyaç <strong>ve</strong> problemlere çözüm<br />
getiriyoruz. Önümüzdeki süreçte<br />
bugün temelleri atılan santrallere de bu<br />
şekilde yerinde ziyaretler yapacağız.’’.<br />
TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji,<br />
Tabii Kaynaklar, Bilgi <strong>ve</strong> Teknoloji<br />
Komisyonu Başkanı Hasan Ali<br />
Çelik de enerjiye ilişkin yasaların<br />
alt yapılarının hazırlandığını <strong>ve</strong><br />
çıkarıldığını belirtti.<br />
HES’lerin sadece enerji üretiminde<br />
kullanıldığının düşünülmemesi<br />
gerektiğini ifade eden Çelik,<br />
santrallerin bulundukları yerlerde<br />
su kaynaklarının geliştirilmesine de<br />
katkıda bulunduğunu söyledi.<br />
DSİ Genel Müdürü Haydar<br />
Koçaker ise Türkiye’nin teknik<br />
olarak 216 milyar kilovat/saat<br />
hesaplanan hidroelektrik enerjisinin,<br />
ekonomik olarak değerlendirilebilir<br />
potansiyelinin yıllık 130 milyar<br />
kilovat-saat mertebesinde olduğunun<br />
altını çizdi.<br />
Koçaker, Türkiye’nin, hizmete<br />
alınan tesislere rağmen hidroelektrik<br />
potansiyelinin yüzde 40’ını<br />
değerlendirebildiğini söyledi.<br />
Konuşmaların ardından, Bakan<br />
Eroğlu, diğer konuşmacılarla birlikte<br />
görüntülü-canlı bağlantı yoluyla bazı<br />
illerde HES’lerin temellerini attı.<br />
Temel atma merasimine<br />
konuşmacıların yanında Sayıştay<br />
Başkanı Recai Akyel de iştirak etti.<br />
Çanakkale Düzenli<br />
Depolama Sahası<br />
Hizmete Girdi<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı Müsteşarı<br />
SARIKAYA: “2008 <strong>ve</strong> 2012 yıllarını<br />
içine alan eylem planı kapsamında,<br />
2003 yılında 15 olan katı atık tesis<br />
sayısının bugün 41’e yükseldi.”<br />
7
Türkiye’den Haberler<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı Müsteşarı<br />
Prof. Dr. Hasan Zuhuri Sarıkaya,<br />
Çanakkale Bölgesel Katı Atık<br />
Yönetim Projesi kapsamında inşa<br />
edilen “Çanakkale Düzenli Depolama<br />
Sahası’’nın açılış merasimine iştirak<br />
etti.<br />
Müsteşar, Sarıkaya, bu tesisin AB<br />
standartlarında <strong>ve</strong> AB hibesiyle yapılan<br />
ilk tesis olduğunu ifade ederek “Bugün<br />
burada sıhhatli bir çocuk dünyaya<br />
geldi. Artık görevimiz bu çocuğun<br />
sıhhatli bir şekilde büyümesini<br />
sağlamaktır’’ dedi.<br />
Tesisin proje bedelinin 16 milyon 562<br />
bin 265,10 avro olduğunu bildiren<br />
Sarıkaya, bedelin yüzde 71,5’nin<br />
AB’den hibeyle, kalan yüzde 28,5’lik<br />
kısmının ise İller Bankası’ndan alınan<br />
krediyle karşılandığını belirtti.<br />
Sarıkaya şöyle konuştu:<br />
“Belki bir gün tekrar bir araya<br />
geldiğimiz zaman bu tesis metan<br />
gazları çıkartacak, yenilenebilir<br />
gazları yakmasıyla enerji elde<br />
edeceğiz. Belki bir dahaki toplantıda<br />
bu tesiste üretilen gazlarla ısınarak,<br />
soğuk havada üşümeyeceğiz. Çöpten,<br />
atıktan elde edilmiş olan metan<br />
gazıyla ısınmış olacağız. Ülkemizde<br />
şu an buna benzer düzenli depolama<br />
alanı bulunan 41 tesis var. Ancak bu<br />
tesisin şöyle bir özelliği var. Bu tesis<br />
AB standartlarında <strong>ve</strong> AB hibesiyle<br />
yapılan ilk tesistir. Bu bakımdan tesis,<br />
ayrıcalıklı <strong>ve</strong> özel bir tesistir.’’<br />
Katı atık yönetimi <strong>ve</strong> atıkların<br />
durumunun herkes tarafından takip<br />
edildiğini, 1994 yılında İstanbul<br />
Ümraniye’de çöp kayması yaşandığını<br />
hatırlatan Sarıkaya, bu olayda 40<br />
vatandaşın hayatını kaybettiğini<br />
hatırlattı.<br />
Bu durumları tekrar yaşamak<br />
istemediklerini, onun için “çok geç<br />
kalınmış’’ bu konunun bitirilmesi<br />
için Bakanlığın bir eylem planı<br />
hazırladığını ifade eden Sarıkaya, 2008<br />
<strong>ve</strong> 2012 yıllarını içine alan eylem planı<br />
kapsamında, 2003 yılında 15 olan<br />
katı atık tesis sayısının bugün 41’e<br />
yükseldiğini söyledi.<br />
2012 sonunda tesis sayısının 130<br />
olacağını, atıkların yüzde 70’nin<br />
düzenli depolama <strong>ve</strong> katı atık<br />
tesislerinde bertaraf edileceğini<br />
bildiren Sarıkaya, sözlerini şöyle<br />
tamamladı:<br />
“Tabi bizim bu tesislerin tümünü<br />
AB fonlarından karşılamamız<br />
mümkün değil. Bakanlığımızın, İller<br />
Bankasının <strong>ve</strong> belediyelerin kendi öz<br />
kaynaklarından yararlanarak bunlar<br />
yapılacak. Ancak bunları yaparken biz<br />
Bakanlık olarak bir tek şeyi prensip<br />
edindik. O da, belediyelerin birlik<br />
oluşturmalarıdır. Birlik oluşturan<br />
<strong>ve</strong> birlik teşkil eden belediyelere<br />
Bakanlığımız çevre finansman<br />
fonundan yüzde 45’e kadar proje<br />
finansman desteği <strong>ve</strong>riyor. Biz bu<br />
durumu tetikleyici bir unsur olarak<br />
görüyoruz’’.<br />
37. Tabiat Parkımız<br />
Malatya’ da İlan<br />
Edildi<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr.<br />
Veysel EROĞLU’nun halkımızın<br />
günübirlik ziyaretleri sırasında<br />
yörelerinde bulunan bitki türlerini<br />
tanıyarak doğa koruma bilincinin<br />
geliştirilmesi gayesiyle 81 ile 81<br />
Tabiat Parkı projesinin başlatılması<br />
talimatına uygun olarak Doğa<br />
Koruma <strong>ve</strong> Milli Parklar Genel<br />
Müdürlüğü, ülkemizin doğal <strong>ve</strong><br />
rekreasyonel kaynak değerlerine sahip<br />
yörelerini, 2873 Sayılı Milli Parklar<br />
Kanunu’na göre Tabiat Parkı olarak<br />
tescillemekte <strong>ve</strong> planlayarak aziz<br />
milletimizin hizmetine sunmaktadır.<br />
Bu çerçe<strong>ve</strong>de 37. Tabiat Parkımız<br />
Malatya İli Merkez ilçesi Ordüzü –<br />
Pınarbaşı mevkiinde Merhum Cumhur<br />
Başkanımız Turgut ÖZAL’ın adıyla<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr.<br />
Veysel EROĞLU’nun Olur’ları ile ilan<br />
edildi.<br />
Turgut Özal Tabiat Parkı, 40 hektar<br />
büyüklüğünde Malatya il merkezine<br />
5 km mesafede <strong>ve</strong> 1000 metre<br />
yüksekliktedir. Alanın merkeze yakın<br />
olması sebebiyle Malatya halkı<br />
özellikle yaz aylarında rekreasyon<br />
ihtiyacını karşılamaktadır.<br />
Sahada orman <strong>ve</strong> sulak alan ekositemi<br />
hakimdir. <strong>Orman</strong> ekosistemini otsu<br />
<strong>ve</strong> odunsu bitki türleri oluşturmakta<br />
odunsu türlerden Karaçam, sedir,<br />
badem, servi, karaağaç, dişbudak,<br />
akasya, aylantus çok yıllık otsu<br />
türlerden ge<strong>ve</strong>n yayılış göstermektedir.<br />
<strong>Su</strong>lak alan olarak sahanın içerisinde<br />
DSİ tarafından yapılmış gölet<br />
bulunmaktadır. Yabani hayvan<br />
türlerinden tilki, tavşan, kirpi,<br />
kapbumbağa, şahin, doğan, keklik<br />
sığırcık bulunan alan Doğa Koruma<br />
<strong>ve</strong> Milli Parklar Genel Müdürlüğünce<br />
37. Tabiat Parkı olarak Malatyalıların<br />
hizmetine sunulmuştur.<br />
8
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
^<br />
DMİ Yüksek<br />
Performanslı<br />
Bilgisayar Sistemi <strong>ve</strong><br />
Kalibrasyon Merkezi<br />
Hizmete Açıldı<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr.<br />
Veysel Eroğlu, Devlet Meteoroloji<br />
İşleri Genel Müdürlüğü Konferans<br />
Salonu’nda düzenlenen merasimde,<br />
meteorolojik <strong>ve</strong>rilerin hızlı elde<br />
edilmesinde kullanılacak yüksek<br />
performanslı bilgisayar ile<br />
meteorolojik araçların kalibre edileceği<br />
kalibrasyon merkezinin açılışını<br />
gerçekleşti<br />
Bakan Eroğlu, yaptığı konuşmada<br />
Devlet Meteoroloji İşleri Genel<br />
Müdürlüğü çalışmalarında kullanılmak<br />
üzere saniyede 3.4 trilyon işlem yapan<br />
bir bilgisayar sistemi kurulduğunu,<br />
geçmişte kullanılan makinelerle<br />
bir günde alınan sonucun artık<br />
bir saatte alınacağını böylelikle<br />
yüksek performanslı bilgisayarın<br />
meteorolojinin gerçekleştirmeyi<br />
planladığı, ‘’dünyada ilk on<br />
meteoroloji teşkilatı arasına girme’’<br />
hedefine ulaşmasında yardımcı<br />
olacağını belirtti.<br />
Bu cihazların özellikle orman<br />
yangınlarına müdahalede kullanıldığını<br />
anlatan Bakan Eroğlu, ‘’Öyle bir<br />
noktadayız ki, ben de, <strong>Orman</strong> Genel<br />
Müdürü de yangınlara müdahale<br />
eden araçları odalarımızdan takip<br />
edebiliyoruz. Bütün orman alanlarının<br />
durumunu görebilecek teknolojiye<br />
sahibiz’’ diye konuştu.<br />
<strong>Orman</strong> yangınları ile ilgili erken uyarı<br />
sisteminin bu yıl çok <strong>ve</strong>rimli çalıştığını<br />
dile getiren Eroğlu, Türkiye’nin<br />
Meteorolojinin de yardımıyla Akdeniz<br />
havzasında yer alan ülkeler arasında<br />
yanan alanın azlığı açısından çok iyi<br />
durumda olduğunu kaydetti. ‘’Bunu<br />
Meteorolojinin sağladığı erken<br />
uyarı sistemine borçluyuz’’ diyen<br />
Eroğlu, kurumun çalışmalarıyla gurur<br />
duyduğunu ifade etti.<br />
Açılışı yapılacak kalibrasyon<br />
merkezine de değinen Eroğlu, ‘’Biz<br />
mühendisler iyi biliriz ki, ölçümde<br />
kullanacağınız aletler kalibre<br />
edilmemişse sonuçlar da yanlış olur.<br />
Cihazlar ne kadar modern olursa olsun.<br />
Bu nedenle bu kalibrasyon merkezini<br />
çok önemsiyorum’’ dedi.<br />
Devlet Meteoroloji İşleri Genel<br />
Müdürü Mehmet Çağlar, “Açılışı<br />
gerçekleştirilen yüksek performanslı<br />
süper bilgisayarın bölgemizin en<br />
yüksek kapasiteli sistemidir.”diyerek,<br />
benzer sayısal modellerin çalıştırıldığı<br />
Avrupa ölçeğinde ise büyüklük<br />
<strong>ve</strong> kapasite açısından Fransa’da<br />
kullanılan sistemden sonra ikinci<br />
sırada geldiğini vurguladı. Genel<br />
Müdür Çağlar; Bilgisayar sisteminin,<br />
hava tahminlerinin yanı sıra, küresel<br />
ısınma <strong>ve</strong> iklim değişikliği senaryoları,<br />
hava kirliliği <strong>ve</strong> çevrenin korunması,<br />
orman yangınlarının önlenmesi <strong>ve</strong><br />
izlenmesi, sürdürülebilir kalkınma <strong>ve</strong><br />
yenilenebilir enerji kaynakları gibi pek<br />
çok konuda yapılacak araştırma <strong>ve</strong><br />
geliştirme çalışmaları için de oldukça<br />
önemli bilgi <strong>ve</strong> ürünler sunacağını<br />
ifade etti.<br />
Meteorolojide doğru ölçümlere<br />
ancak kalibre edilmiş cihazlarla<br />
ulaşılabileceğini vurgulayan Çağlar,<br />
‘’Dünya çapında bir kalibrasyon<br />
merkezi kurduk. Diğer ülkelerde<br />
kullanılan cihazlar ile sağlık gıda <strong>ve</strong><br />
tarım alanlarında kullanılan cihazlar da<br />
burada kalibre edilebilecek’’ dedi.<br />
Gaziantep’te Asırlık<br />
İki Ağaç Bulundu<br />
Gaziantep’te en az bin yaşında olduğu<br />
tahmin edilen 2 fıstık ağacı bulundu.<br />
Türkiye Tabiatını Koruma Derneği<br />
(TTKD) Gaziantep Şube Başkanı İmam<br />
Deliler, Antep fıstığı Araştırma Enstitüsü<br />
Müdürü Selim Arpacı <strong>ve</strong> doğa gönüllüsü<br />
İlyas <strong>Su</strong>ran ile Göbek köyü yakınlarında<br />
bulunan, Antep fıstığı ağaçlarını yerinde<br />
inceledi, ölçümler yaptı. Ağaçların<br />
topraktan bir metre yükseklikten<br />
gövdelerinin çevresi ölçüldü. Ağaçlardan<br />
birinin çevresinin 4 metre 90 santimetre,<br />
diğerinin çevresinin ise 4 metre 53<br />
santimetre olduğu belirlendi.<br />
Kıyı Günü <strong>ve</strong> Özel<br />
Çevre Koruma<br />
Bölgeleri Kıyı <strong>ve</strong> Deniz<br />
Alanları Kullanım<br />
İhtiyaçları Çalıştayı<br />
İnsanlık tarihi boyunca en önemli<br />
sosyal, ekonomik <strong>ve</strong> kültürel<br />
faaliyetlere sahne olan kıyılar, aynı<br />
zamanda binlerce yıldır insanların<br />
yoğun bir biçimde yerleştiği alanlar<br />
olarak dikkat çekiyor. İnsanlık tarihi<br />
açısından bu kadar önemli olan, ancak<br />
korunması <strong>ve</strong> temizliğine yeterince<br />
ilgi gösterilmeyen kıyıların önemini<br />
vurgulamak için Birleşmiş Milletler<br />
Çevre Programı (UNEP), 2007 yılında<br />
24 Ekim tarihini Kıyı Günü olarak<br />
kabul etti. Akdeniz’e özgü bir gün olan<br />
Kıyı Günü, o tarihten beri Türkiye’nin<br />
de aralarında olduğu birçok ülkede<br />
kutlanıyor.<br />
Birleşmiş Milletler Çevre Programı<br />
teşkilatı tarafından 24 Ekim Kıyı<br />
Günü olarak ilan edilmiştir. Bu<br />
kapsamda 24-Ekim-<strong>2009</strong> tarihinde<br />
Datça’da gerçekleşitirilen Kıyı<br />
Günü etkinlikleri ile beraber, 25-<br />
Ekim-<strong>2009</strong> tarihinde Kurumumuz<br />
tarafından organize edilen Özel Çevre<br />
Koruma Bölgeleri Kıyı <strong>ve</strong> Deniz<br />
Alanları Kullanım İhtiyaçları çalıştayı<br />
gerçekleştirlmiştir.Çalıştay Deniz<br />
Ticaret Odası Marmaris Şubesi ile<br />
ortaklaşa gerçekleştirildi.<br />
9
Türkiye’den Haberler<br />
Ambalajla İlgili<br />
Kuruluşlar Plastik<br />
Poşete Karşı Birleşti<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı Çevre<br />
Yönetimi Genel Müdürlüğü<br />
önderliğinde bir araya gelen, plastik<br />
sanayicilerinden hipermarketlere<br />
kadar ambalaj kullanımı ile ilgili tüm<br />
kesimler çevreye zarar <strong>ve</strong>ren poşetlerin<br />
kullanımının azaltılması için güçlerini<br />
birleştirdi.<br />
Çalışma kapsamında plastik poşetler<br />
yerine file benzeri ambalajlara geri<br />
dönülmesi, çevreye zararı olmayan<br />
alternatiflere geçilmesi, plastik<br />
poşetin paralı hale gelmesi gibi<br />
seçenekler belirlendi. Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong><br />
Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel<br />
Müdürlüğü’nden edinilen bilgiye<br />
göre, Ambalaj Atıklarının Kontrolü<br />
Yönetmeliği kapsamında oluşturulan<br />
Taşıma Amaçlı Kullanılan Alış<strong>ve</strong>riş<br />
Poşetlerinin Kullanımının Azaltılması<br />
Komisyonu Ankara’da bir araya geldi.<br />
Çevre Yönetimi Genel Müdürü Prof.<br />
Dr. Lütfi Akça başkanlığında yapılan<br />
toplantıda komisyonun çalışmaları<br />
hakkında bilgi <strong>ve</strong>rildi.<br />
Kampanya düzenlenecek<br />
Alış<strong>ve</strong>riş poşeti kullanımının, çevresel<br />
etkilerinin azaltılmasını amaçlayan<br />
Komisyon, 30 Kasım’a kadar<br />
çalışmalarını tamamlayarak, plastik<br />
poşet kullanımının azaltılması için yol<br />
haritasını ortaya koyacak. Ardından<br />
bir yandan poşet kullanımının<br />
azaltılması için gerekli düzenlemeler<br />
yapılırken, bir yandan ülke genelinde<br />
yeni uygulamanın yerleştirilmesi için<br />
kampanya düzenlenecek. 20-25 bin<br />
ton plastik alış<strong>ve</strong>riş poşeti kullanımı<br />
olduğunu belirleyen Komisyon, dünya<br />
uygulamalarını da araştırarak çeşitli<br />
seçenekler üzerinde çalışmaya başladı.<br />
Fileye dönüş mümkün<br />
Komisyon’un raporu ile netleşecek<br />
seçenekler içinde çevreye zararı en<br />
aza indirilmiş, geri kazanımı mümkün<br />
olan alternatif ambalajlara geçilmesi,<br />
alış<strong>ve</strong>riş poşetlerinin satışının<br />
zorunlu hale getirilmesi, çok üzerinde<br />
durulmamakla birlikte poşetlerin<br />
kullanımının yasaklanması, eskiden<br />
kullanılan file örneğinde olduğu<br />
gibi tüketicinin alış<strong>ve</strong>rişe giderken<br />
yanında bulunacak sürekli bir ambalaj<br />
kullanması gibi örnekler bulunuyor.<br />
Mevcut plastik poşetlerden, çevreye<br />
<strong>ve</strong> insan sağlığına zararı olmayan<br />
ambalajlara geçiş için yaşanacak<br />
dönüşümde teşvik gerekeceğini<br />
gündeme getiren sektör temsilcileri,<br />
çalışma sonucunda <strong>ve</strong>rgi başta olmak<br />
üzere bazı avantajlar sağlanmasını da<br />
isteyecek.<br />
Karacabey Ovakorusu<br />
Ayı Barınağı<br />
Osmanlı İmpatorluğundan günümüze<br />
kadar gelen “Ayı Oynatıcılığı”nın<br />
Türkiye’nin imajını kötü<br />
etkilemesinden <strong>ve</strong> tutsak ayıların<br />
çektikleri acılara bir son <strong>ve</strong>rilmesi<br />
amacıyla Merkezi Londra’da bulunan<br />
Dünya Hayvanları Koruma Örgütü<br />
(WSPA), Şubat 1992 de “ Ayılara<br />
Özgürlük” sloganı ile bir kampanya<br />
başlattı.<br />
WSPA-Libearty Türkiye’de,Mülga T.C<br />
<strong>Orman</strong> Bakanlığı, Turizm Bakanlığı,<br />
Uludağ Üni<strong>ve</strong>rsitesi Veteriner<br />
Fakültesi <strong>ve</strong> Türkiye Hayvanları<br />
Koruma Derneği ile işbirliği içinde<br />
ayı oynatılmasını <strong>ve</strong> ayıların doğal<br />
ortamlarından uzaklaştırılmasını<br />
önlemek üzere çalışmalara başladı. İlk<br />
olarak da İstanbul Sarıyer’de bir gece<br />
de 14 ayıya el konulmasıyla bu proje<br />
başlamış oldu. Ele geçirilen ayılar<br />
tüm sağlık problemleri giderildikten<br />
sonra rehabilitasyon uygulamalarına<br />
başlanmıştır. Bu uygulamanın amacı<br />
insanlar tarafından çeşitli işkenceler<br />
sonucunda evcilleştirilmiş olan<br />
ayıları tekrar vahşileştirme <strong>ve</strong> diğer<br />
ayılarla bir arada yaşamaya alıştırma<br />
adaptasyonudur.<br />
Proje 1995 yılında bitirilerek<br />
Bursa İl Müdürlüğümüze bağlı<br />
Karacabey Ovakorusu Ayı Barınağına<br />
taşınmıştır. Hayvanların Bakım <strong>ve</strong><br />
beslenmelerine sponsor olan Alman<br />
Hayvanları Koruma Derneği olan<br />
Pro-Animale ilgilenmektedir. Projenin<br />
10
^<br />
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
koordinasyonunu Pro-Animale ile<br />
Bursa İl Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Müdürlüğü<br />
birlikte devam etmektedirler.<br />
Bugün Ovakorusu Ayı Barınağında<br />
Türkiye’nin çeşitli yerlerinden<br />
toplanan 62 adet ayı, etrafı<br />
elektroşok tesisatı bulunan<br />
yaklaşık 10 Ha. ormanlık arazide<br />
doğal şartlarda yaşamakta olup,<br />
ülkemizdeki bu uygulama hayvan<br />
korumacılar tarafından dünyadaki<br />
en başarılı uygulama olarak örnek<br />
gösterilmektedir.<br />
Hatay’da Toplam 134<br />
Kelebek Türü Var<br />
İklim özellikleri <strong>ve</strong> bitki örtüsünün<br />
çeşitliliği nedeniyle çok sayıda canlı<br />
türüne ev sahipliği yapan Hatay’da,<br />
son 5 yıl içinde 8 yeni kelebek türünün<br />
gözlemlendiği bildirildi.<br />
Antakya Kelebek Gözlem Topluluğu<br />
Üyesi Ali Atahan, yeni gözlemlenen<br />
<strong>ve</strong> kayıt altına alınanlarla birlikte<br />
Hatay’da 134 kelebek türüne<br />
rastlandığını söyledi.<br />
Türkiye genelinde yaklaşık 360<br />
kelebek türünün bulunduğunu,<br />
bunların büyük çoğunluğunun<br />
Hatay’da yer almasının ise yöre için<br />
büyük bir avantaj olduğunu belirten<br />
Atahan, şöyle devam etti: “Toros<br />
Dağları sisteminin en güneyindeki<br />
bölümü olan Amanos Dağları’nda<br />
sürekli gözlemlerde bulunuyoruz.<br />
Yaklaşık 2 bin metre yüksekliğinde<br />
olan <strong>ve</strong> 251’i Türkiye’ye endemik<br />
olmak üzere bin 580 farklı bitki<br />
çeşidini barındıran önemli bir yer<br />
olan bu dağlar, pek çok canlı türlerine<br />
ev sahipliği yapıyor. Kelebek<br />
Gözlem Topluluğu üyelerimiz, kent<br />
genelinde <strong>ve</strong> Amanos Dağı’nda<br />
incelemelerde bulunuyor. Geçtiğimiz<br />
ay yapılan gözlemlerde bu bölgede,<br />
Niğde <strong>ve</strong> Zonguldak Karaelmas<br />
Üni<strong>ve</strong>rsitelerinden iki öğretim üyesi,<br />
Trakya’dan Doğu Karadeniz Bölgesine<br />
kadar dağılım gösteren <strong>ve</strong> bu bölgede<br />
bugüne kadar gözlemlenemeyen<br />
Funda Zıpzıp Perisi (Coenonympha<br />
Arcania) ile Batı Anadolu ile Akdeniz<br />
Bölgesinde dağılım gösteren Lidya<br />
Yalancı Cadısı (Pseudochazara<br />
Lydia) türü kelebekleri gözlemledi.<br />
Görülen bu iki kelebek türüyle birlikte<br />
Hatay’da son 5 yılda 8 yeni kelebek<br />
türünü gözlemlenmiş oldu.”<br />
Kentte iklim özellikleri <strong>ve</strong> bitki<br />
çeşitliliği nedeniyle her geçen<br />
gün farklı canlı türlerinin bölgeye<br />
geldiğini ifade eden Atahan, geçen<br />
ay gözlemlenen iki kelebek türünün<br />
yanı sıra son 5 yılda bölgede, <strong>Su</strong>ltan<br />
(Danaus chrysippus), Çift Kuyruklu<br />
Paşa (Charaxes jasius), Balkan<br />
Kaplanı (Tarucus balkanicus),<br />
Akdeniz Zıpzıpı (Muschampia Proto),<br />
Nostrodamus (Gegenes Nostrodamus)<br />
<strong>ve</strong> Acem Zıpzıpı (Spialia Phlomidis)<br />
gibi toplam 8 farklı kelebek türünü<br />
gözlemlediklerini açıkladı. (aa)<br />
Toroslara 100 Milyar<br />
Sedir Tohumu<br />
Ekilecek<br />
Mersin’in Erdemli İlçesi’ne bağlı<br />
Toros Köyü sedir ekim sahasında<br />
düzenlenen ‘Toros Kozalak Toplama<br />
Şöleni’ne Erdemli Kaymakamı<br />
İbrahim Özefe, <strong>Orman</strong> Genel Müdürü<br />
Osman Kah<strong>ve</strong>ci, Mersin <strong>Orman</strong><br />
Bölge Müdürü Mustafa Gözükara,<br />
<strong>Orman</strong> işletme müdürleri, muhtarlar<br />
<strong>ve</strong> köylüler katıldı. Şölende konuşan<br />
Kah<strong>ve</strong>ci, sedir ağaçlarının önemini<br />
anlattı.<br />
Osman Kah<strong>ve</strong>ci, “Bu sene de 11<br />
milyar sedir tohumunu toprakla<br />
buluşturacağız. Bu faaliyetlerimizi<br />
daha da arttıracağız. Sedir ağacından<br />
yapılan kerestelerin bir küpü 600<br />
lira. Sedir ağaçları sadece muhteşem<br />
görüntüsü ile değil aynı zamanda<br />
ekonomik yönden de çok aranan bir<br />
türdür. İnşallah diktiğimiz fidanlar<br />
ormana dönüşür <strong>ve</strong> buralar muhteşem<br />
cennet alanları olur” dedi.<br />
Türkiye’de <strong>2009</strong>’da 1500 orman<br />
yangını çıktığını hatırlatan Kah<strong>ve</strong>ci,<br />
“Bu yangınlar sonucunda 4 bin<br />
500 hektar ormanlık alanımız zarar<br />
gördü. Geçtiğimiz yıllara oranla en<br />
az yangının <strong>ve</strong> en az hasarın oluştuğu<br />
bu yıl ki yangınların kontrol altına<br />
alınmasında personellerimizin <strong>ve</strong><br />
ekiplerimizin erken müdahaleleri<br />
büyük rol oynadı. Biz ormanlarımıza<br />
büyük değer <strong>ve</strong>riyoruz. <strong>Orman</strong><br />
yangınları ile mücadelede çok büyük<br />
yol kat ettik. Gerektiği <strong>ve</strong> istendiği<br />
zaman komşu ülkelerimize de yardıma<br />
gidebiliriz” diye konuştu.<br />
<strong>Orman</strong> Bölge Müdürü Mustafa<br />
Gözükara ise, dünyada en<br />
fazla Türkiye’de olan sedirin<br />
Kahramanmaraş’tan Muğla’ya kadar<br />
yüksek Toros Dağları’nda yer aldığını<br />
belirtti. Konuşmaların ardından<br />
Genel Müdür Osman Kah<strong>ve</strong>ci diğer<br />
yetkililerle sedir ağacına çıkarak<br />
kozalak topladı. (dha)<br />
11
“Ülkemizi; berrak<br />
akarsuları, temiz<br />
toprağı <strong>ve</strong> havası,<br />
masmavi deniz<br />
<strong>ve</strong> gölleri, zengin<br />
bitki <strong>ve</strong> hayvan<br />
türlerine sahip<br />
ormanları <strong>ve</strong><br />
tabii güzellikleri<br />
ile sağlıklı bir<br />
çevrede yaşıyor<br />
olmanın huzurunu<br />
duyan, yüzü gülen<br />
mutlu insanların<br />
yaşadığı diyara<br />
dönüştürmek için<br />
şevk <strong>ve</strong> heyecanla<br />
çalışıyoruz.”<br />
Prof. Dr. Veysel Eroğlu<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı<br />
2010 Yılı Bütçesi<br />
TBMM Genel Kurulu’nda<br />
Kabul Edildi<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı’nın 2010 Yılı Bütçesi,<br />
TBMM Genel Kurulu’nda görüşüldü. Çevre<br />
<strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, Genel<br />
Kurul’da Bakanlığının 2010 Yılı Bütçesini sundu.<br />
Bakan Eroğlu Yaptığı konuşmada: “Ülkemizi; berrak<br />
akarsuları, temiz toprağı <strong>ve</strong> havası, masmavi deniz<br />
<strong>ve</strong> gölleri, zengin bitki <strong>ve</strong> hayvan türlerine sahip<br />
ormanları <strong>ve</strong> tabii güzellikleri ile sağlıklı bir çevrede<br />
yaşıyor olmanın huzurunu duyan, yüzü gülen<br />
mutlu insanların yaşadığı diyara dönüştürmek için<br />
şevk <strong>ve</strong> heyecanla çalışıyoruz.”dedi.<br />
Bakanlık olarak misyonlarının, sürdürülebilir kalkınma<br />
ilkesi çerçe<strong>ve</strong>sinde “çevre, ormancılık <strong>ve</strong> su”<br />
konularında çevrenin <strong>ve</strong> insan sağlığının korunarak<br />
hayat standartlarının bütün canlılar bakımından artırılması<br />
maksadıyla çevrenin <strong>ve</strong> ormanların bütün<br />
unsurlarının korunması, geliştirilmesi <strong>ve</strong> milletler<br />
arası kıstaslara uygun bir yönetim anlayışını hakim<br />
kılmak olduğununu belirten Bakan Eroğlu:”Bu<br />
doğrultuda, tabii kaynakların yönetiminde;var olan<br />
kaynakların korunduğu <strong>ve</strong> alanlarının artırıldığı,<br />
Gelecek nesillerin temel ihtiyaçlarının sağlandığı,<br />
Biyolojik çeşitliliğin korunduğu, Tabii kaynakların<br />
sürdürülebilir kalkınma yaklaşımı ile akılcı yönetildiği,<br />
sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını gözeten<br />
bir anlayışla koruyarak kullanmayı en önemli<br />
husus olarak kabul ediyoruz.<br />
Dünyadaki çevre meselelerinin giderek artması,<br />
toplumlar üzerinde baskılar oluşturmaya başlamıştır.<br />
Özellikle küresel ısınma, iklim<br />
değişikliği <strong>ve</strong> tabii kaynakların<br />
azalması kurumlara daha fazla<br />
mesuliyet yüklemiştir. Bakanlık<br />
olarak, önümüzdeki süreçte<br />
üzerimize daha büyük yükler<br />
düşeceğinin idrakiyle<br />
görevlerimizi hassasiyetle<br />
yerine getirme gayreti<br />
içindeyiz.<br />
Hukuk devletinin, kurallar üzerine inşa edilmiş süreçlerin<br />
işletilmesiyle hayat bulacağı idraki gereğince<br />
önce kurallar <strong>ve</strong> kıstaslar tarif edilmeli diyerek<br />
bu güne kadar yapılması gerekip de henüz tamamlanmamış<br />
bir dizi kanuni <strong>ve</strong> idari düzenlemeyi peş<br />
peşe hazırlayarak yürürlüğe girmesini sağladık <strong>ve</strong><br />
sağlamaya devam etmekteyiz.”dedi.<br />
Çevre konuları, AB üyelik sürecindeki müzakerelerin<br />
en mühim unsurlarından biri olduğunu hatırlatan<br />
Eroğlu:” Mevzuat uyum çalışmalarımızın yanında<br />
uygulamaya dair gayretlerimiz <strong>ve</strong> saha üzerinde yürüttüğümüz<br />
görevlerimiz artarak sürdürülmektedir.<br />
<strong>Orman</strong>ların korunması, biyolojik çeşitlilik, özel<br />
korunan alanlar, erozyon <strong>ve</strong> çölleşmeyle mücadele,<br />
sulak alanlar, yaban hayatı, hava, su, toprak kirliliği<br />
<strong>ve</strong> atıkların bertaraf edilmesi konularında milletlerarası<br />
sözleşme, karar, direktif <strong>ve</strong> programlara etkin<br />
bir şekilde uyumlu olmaya azami dikkat gösterilmektedir.<br />
<strong>Orman</strong>cılık yönetimi anlayışında köklü değişimler<br />
başlatılmıştır. <strong>Orman</strong> halk ilişkilerinin iyileştirilmesine<br />
özel ehemmiyet gösterilmiştir. Halkımıza orman<br />
sevgisini aşılama yönünde tedbirler alınmıştır.<br />
<strong>Orman</strong> varlığımızın nicelik <strong>ve</strong> nitelik olarak artırıl-<br />
12
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
masına yönelik ağaçlandırma, erozyonla<br />
mücadele <strong>ve</strong> bozuk ormanların ıslahı çalışmaları<br />
58. <strong>ve</strong> 59. Hükümetler döneminden<br />
önceki 10 yılın ortalamasına göre 2,5<br />
kat arttırılmıştır.<br />
Sayın Başbakanımızın himayelerinde<br />
2008–2012 dönemi için başlatılan ağaçlandırma<br />
seferberliği ile alakalı çalışmalarımız<br />
artan bir hız <strong>ve</strong> hacimde sürdürülmektedir.<br />
Fidan üretimi de bu faaliyetlere<br />
paralel olarak 5 kat arttırılmıştır.<br />
Özel Ağaçlandırmanın önündeki engeller<br />
kaldırılarak, bu sahadaki çalışmalar teşvik<br />
edilmiş <strong>ve</strong> böylece özel ağaçlandırma<br />
miktarı 5 kat artırılmıştır.” Dedi<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığınca yürütülen<br />
faaliyetleri konu başlıkları altında daha<br />
teferruatlı olarak anlatan Bakan Eroğlu<br />
özetle şu konulara değindi.<br />
Katı atık yönteminde büyük ilerleme<br />
sağlandığını, 2003 yılında 15 olan katı<br />
atık düzenli depolama tesis sayısını 41’e<br />
çıkarttıklarını, yılsonu hedefinin 53 olduğunu<br />
kaydederek, şu an 32 milyon kişiye<br />
hizmet götürüldüğünü söyledi. Eroğlu,<br />
Katı Atık Eylem Planı ile 2012 yılına kadar<br />
tesis sayısının 130, hizmet <strong>ve</strong>rilmesi<br />
planlanan nüfusun ise 57,5 milyona ulaşacağını<br />
ifade etti.<br />
Eroğlu, 110 belediyede 4,5 milyon kişinin<br />
ambalaj atığının kaynağında ayrı ayrı<br />
depolandığını belirterek, ambalaj atığı<br />
toplama, ayırma <strong>ve</strong> geri dönüşüm tesis<br />
sayısının 250 olan <strong>2009</strong> hedefinin aşılarak<br />
309’a alıştığını anlattı. Eroğlu, 2003<br />
yılında 130 bin ton ambalaj atığının geri<br />
kazanılarak kayıt altına alındığını, <strong>2009</strong><br />
yılında ise bu rakamın 2 milyon tona çıktığını<br />
bildirdi.<br />
Atık suları arıtılan belediye sayısının 2003<br />
yılında 278 iken bu yıl 452’e ulaştığına<br />
işarete eden Eroğlu, “Hedefimiz 2010<br />
yılında toplam belediye nüfusunun yüzde<br />
73’nün atık sularını arıtmaktır’’ dedi.<br />
81 ile hava kalitesi ölçüm istasyonu kurulduğunu,<br />
illere ait ölçümlerin 24 saat<br />
süreyle internet üzerinden izlendiğine<br />
işarete eden Eroğlu, “Hava kalitesi ölçüm<br />
ağını genişletiyoruz. Hava kirliliğiyle<br />
mücadele için 8 temiz hava merkezi kurulacaktır’’<br />
diye konuştu.<br />
Bakan Eroğlu, çevre denetimlerinin arttırıldığını,<br />
bu yıl içinde yapılan toplam 8<br />
bin 189 denetimde 14 milyon 543 bin 225<br />
lira idari para cezası kesildiğini belirtti.<br />
“Balık çiftliklerini açık denizlere taşıyoruz’’<br />
diyen Eroğlu, çiftliklerin yüzde<br />
88’inin uygun alanlara taşındığını; kalan<br />
yüzde 12’sinin ise kiralama <strong>ve</strong>ya yargılama<br />
sürecinin neticesinin beklendiğini,<br />
yükümlülüklerini yerine getirmeyenler<br />
için cezai işlemlerin uygulandığını kaydetti.<br />
Türkiye’de mavi bayraklı plaj sayısının<br />
arttığını, 2003 yılında 139 olan mavi bayraklı<br />
plajın bu yıl 286’ya çıktığını belirten<br />
Eroğlu, AB ile uyumlu bir çevresel<br />
gürültü yönetmeliği çıkarıldığını, <strong>2009</strong>-<br />
2020 yıllarını kapsayan “çevresel gürültü<br />
eylem planı’’ hazırlandığını, ayrıca 11’i<br />
büyükşehir olmak üzere 67 belediyeye<br />
yetki devrinin gerçekleştirildiğine dikkati<br />
çekti.<br />
Eroğlu, AB ile yürütülen müzakerelere<br />
işaret ederek, çevre faslının bu yılsonu<br />
ya da gelecek yılın başında müzakerelere<br />
açılmasının hedeflendiğini söyledi.<br />
Bakan Eroğlu, çevre düzeni planlarının<br />
hazırlanmasına hız <strong>ve</strong>rildiğini, 2011 yılında<br />
Türkiye’nin yüzde 77’sinin üst ölçekli<br />
Çevre Düzeni<br />
Planı’nın tamamlanmış olacağına işaret<br />
etti. Eroğlu, 2010 yılında 14 özel çevre<br />
koruma bölgesinde 287 proje <strong>ve</strong> faaliyet<br />
gerçekleştirilmesinin hedeflendiğini ifade<br />
etti.<br />
Devlet Meteoroloji İşleri Genel<br />
Müdürlüğü’nün ülke genelinde 450’ye<br />
yakın noktada yaptığı yer <strong>ve</strong> atmosfer<br />
gözlemleriyle yüzde 90’lara varan isabet<br />
oranının yakalandığına dikkati çeken<br />
Eroğlu, kısa süreli hava tahminleri <strong>ve</strong><br />
erken uyarı için Ankara, İstanbul, Zonguldak<br />
<strong>ve</strong> Balıkesir’de kurulu bulunan<br />
4 meteoroloji radarına ila<strong>ve</strong> olarak Antalya,<br />
İzmir, Muğla, Adana, Trabzon <strong>ve</strong><br />
Samsun’da olmak üzere 6 radar daha kurulacağını<br />
söyledi. Günde 2 milyon insanın<br />
web sitesinden hava tahminlerini izlediğini<br />
belirten Eroğlu, “Ülke genelinde<br />
ölçümlerimizi yaygınlaştırmak için 200<br />
otomatik meteoroloji gözlem istasyonu<br />
kurulacak’’ dedi.<br />
GAP Eylem Planı<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Eroğlu,<br />
Türkiye’de 5,3 milyon hektar alanın sulandığını,<br />
bu yılsonu itibariyle işletmeye<br />
açılan 172 HES projesinin toplam kurulu<br />
gücünün 14 bin megavat olup, elektrik<br />
üretim kapasitesinin yılda ortalama<br />
49 milyar kilovatsaat olacağını kaydetti.<br />
Eroğlu, “Bu değer toplam hidroelektrik<br />
potansiyelinin ancak yüzde 40’ıdır’’<br />
dedi.<br />
13
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı 2010 Yılı Bütçesi TBMM Genel Kurulu’nda Kabul Edildi<br />
Halen 27 şehrin içme-kullanma <strong>ve</strong> sanayi<br />
suyu projesinin yatırım programında yer<br />
aldığını, bu projeler tamamlandığında<br />
yılda toplam 3 milyar metreküp ila<strong>ve</strong> su<br />
temin edileceğini kaydeden Eroğlu, şöyle<br />
konuştu: “Böylece işletmede olanlarla<br />
birlikte temin edilen içme kullanma suyu<br />
miktarı 5,7 milyar metreküpe ulaşacak.<br />
297 taşkın koruma tesisini vatandaşımızın<br />
hizmetine sunduk. <strong>2009</strong> yılı yatırım<br />
programında 10 baraj, 17 büyük sulama<br />
tesisi, 9 içme suyu tesisi, 218 küçük su<br />
işleri projesi olmak üzere toplam 254 tesis<br />
tamamlanmış olacak. DSİ tarafından<br />
2003 yılından beri 588 tesis tamamlanarak<br />
hizmete alınmıştır.’’<br />
Eroğlu, GAP Eylem Planı ile 2013 yılında<br />
ekonomik olarak sulanabilir alan olan<br />
toplam 1 milyon 58 bin hektar arazinin<br />
tamamının sulamaya açılmasının hedeflendiğine<br />
işaret ederek, DSİ’nin 2010 yılı<br />
ödenekleriyle 332 tesisin bitirilmesinin<br />
planlandığını söyledi.<br />
<strong>Orman</strong> Varlığımız Artıyor<br />
<strong>Orman</strong> varlığının arttığını, 1973 yılında<br />
20,2 milyon olan varlığın 2008 yılı sonu<br />
itibariyle 21,2 milyon hektara ulaştığını,<br />
kent ormanları kurmaya devam ettiklerini<br />
belirten Bakan Eroğlu, “Akdeniz ülkeleri<br />
arasında orman yangınlarında en başarılı<br />
ülkeyiz. Son 6 yıllık periyotta yangın sayısı<br />
artmasına karşılık yanan alan miktarı<br />
azalmıştır. 1 Kasım <strong>2009</strong> itibariyle bin<br />
754 yangın çıkmış, zarar gören alan miktarı<br />
4 bin 652 hektar, yangın başına düşen<br />
ortalama yanan alan miktarı 2,6 hektar<br />
olmuştur’’ dedi.<br />
<strong>Orman</strong>ları 24 saat gözetlediklerini, yangına<br />
hassas bölgelerde yangının daha kısa<br />
sürede tespit edilmesi amacıyla 27 gözetleme<br />
kulesine 64 kamera yerleştirilerek<br />
ormanların gözetlenmesine başlandığını<br />
bildiren Eroğlu, “Ben de odamdan izleyebiliyorum.<br />
Bu sistemi başka ülkelerden<br />
de kurmak için talep alıyoruz. Bu sistem<br />
2008 yılında ödül aldı’’ dedi.<br />
TBMM Genel Kurulu’nda, Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong><br />
Bakanlığının 2010 yılı bütçesi kabul<br />
edildi.<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığının yanı sıra<br />
Devlet <strong>Su</strong> İşleri Genel Müdürlüğü, Özel<br />
Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı, <strong>Orman</strong><br />
Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji<br />
İşleri Genel Müdürlüğünün 2010 yılı<br />
bütçeleri de kabul edildi.<br />
Hava Tahmin Çalışma Grubu<br />
14. Genel Kurul Toplantısı<br />
Uluslararası bir kuruluş<br />
olarak kısa<br />
vadeli sayısal hava<br />
tahmini konusunda çalışma<br />
<strong>ve</strong> araştırma yapan, ülkemizin<br />
de 1 Ocak 2008 tarihinde<br />
katıldığı ALADIN’ın<br />
14. Genel Kurul toplantısı,<br />
17 ülke <strong>ve</strong> uluslararası kuruluşun<br />
katılımıyla 12-13<br />
Kasım <strong>2009</strong> tarihlerinde<br />
İstanbul’da yapıldı.<br />
Genel Kurul Başkanı Dr.<br />
Henri MALCORPS’un açılış<br />
konuşmasıyla başlayan<br />
toplantıda, Genel Müdürümüz<br />
Sayın Mehmet ÇAĞ-<br />
LAR, Türkiye’nin bölgesel,<br />
ekonomik <strong>ve</strong> stratejik öneminden<br />
bahsederek, Devlet<br />
Meteoroloji İşleri Genel<br />
Müdürlüğünde başta sayısal<br />
hava tahmini olmak<br />
üzere, yapılan çalışma <strong>ve</strong><br />
yatırımlar konusunda katılımcılara<br />
bilgi <strong>ve</strong>rdi.<br />
İki gün süren toplantıda,<br />
ALADIN’in 2010 bütçesi,<br />
2010’dan itibaren 4 yıllık<br />
teknik <strong>ve</strong> stratejik planı <strong>ve</strong><br />
2010 yılında yenilecek Mutabakat<br />
Metni konusunda<br />
görüşme <strong>ve</strong> müzakereler<br />
yapıldı.<br />
Hava Tahmin Çalışma Grubu ALADIN’in<br />
14. Genel Kurul Toplantısı 12-13 Kasım<br />
tarihleri arasında 17 Ülkenin Genel Müdür <strong>ve</strong><br />
temsilcilerinin katılımı ile İstanbul’da yapıldı.<br />
14
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
AB Katılım<br />
Müzakerelerinde Çevre<br />
Faslı Açıldı<br />
Prof. Dr.<br />
Veysel Eroğlu:<br />
“Türkiye’nin<br />
çevre faslını<br />
müzakerelere<br />
açabilmek için çok<br />
önemli reformlar<br />
yaptık”<br />
Türkiye’nin AB katılım<br />
müzakerelerinde çevre<br />
faslı, Belçika’nın başkenti<br />
Brüksel’de düzenlenen “AB<br />
Konseyi Hükümetlerarası Katılım<br />
Konferansı”yla açıldı.<br />
Konferans’ta Türkiye’yi Devlet<br />
Bakanı <strong>ve</strong> Başmüzakereci<br />
Egemen Bağış, Dışişleri Bakanı<br />
Ahmet Davutoğlu ile Çevre <strong>ve</strong><br />
<strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr. Veysel<br />
Eroğlu temsil etti.<br />
Çevre faslının müzakerelere açılmasının<br />
ardından düzenlenen ortak<br />
basın toplantısında konuşan<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof. Dr.<br />
Veysel Eroğlu, Türkiye’nin çevre<br />
faslını müzakerelere açabilmek<br />
için çok önemli reformlar yaptığını<br />
belirterek, özellikle hava kirliliğiyle<br />
mücadelede çok önemli<br />
mesafe alındığını anlattı.<br />
Türkiye’de bugün 116 noktadaki<br />
otomatik ölçüm istasyonlarıyla<br />
hava kalitesinin kontrol altında<br />
tutulduğunu söyleyen Eroğlu, kış<br />
mevsimine rağmen hava kalitesinin<br />
standartlara uygun olduğunu<br />
belirtti.<br />
Türkiye’nin katı atıkların toplanması,<br />
su havzalarının korunması<br />
<strong>ve</strong> deniz temizliğinde de önemli<br />
adımlar atığını söyleyen Bakan<br />
Eroğlu, “Şu anda Türkiye’de<br />
300’den fazla plaj <strong>ve</strong> marinada<br />
mavi bayrak dalgalanmaktadır”<br />
dedi.<br />
Devlet Bakanı <strong>ve</strong> Başmüzakereci<br />
Egemen Bağış da, Türkiye’nin<br />
AB katılım müzakerelerinin iki<br />
taraf için “kazan-kazan” özelliği<br />
taşıdığını belirterek, “çevre faslının<br />
açılmış olmasının Brüksel<br />
için Beyaz Noel gü<strong>ve</strong>ncesi anlamına<br />
geldiğini” söyledi.<br />
Bağış, çevre faslının açılması<br />
için Türkiye’de 26 bakanlık <strong>ve</strong><br />
devlet kurumunun hazırlık çalışmasına<br />
katkıda bulunduğunu<br />
anlatarak, “Bence dünya liderleri<br />
Kopenhag’da (BM iklim konferansında)<br />
ortak bir anlayış sağlayamazken,<br />
Türkiye’nin kendi 26<br />
kurumu yanında 27 AB üyesini<br />
çevre faslının açılması için ikna<br />
edebilmesi bir mucizedir” dedi.<br />
Türkiye’nin kamu alımları, rekabet<br />
politikası, gıda gü<strong>ve</strong>nliği<br />
<strong>ve</strong> <strong>ve</strong>terinerlik, sosyal politika<br />
<strong>ve</strong> istihdam, enerji ile eğitim <strong>ve</strong><br />
kültür başta olmak üzere diğer fasılların<br />
açılması için hazırlıklarını<br />
yoğunlaştırdığını belirten Bağış,<br />
AB’nin de bu fasılların açılması<br />
için üzerine düşeni yapmasını istedi.<br />
Bağış, Türkiye’nin gerekli hazırlıkları<br />
yapabilmesi için, “açılış<br />
kriterleri konusunda AB üyelerinin<br />
henüz uzlaşma sağlamadığı<br />
10 faslın bir an önce sonuçlandırılmasını<br />
da talep etti.<br />
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu<br />
ise; Türkiye <strong>ve</strong> AB üyelerinin<br />
büyük çoğunluğunun, iki taraf<br />
arasındaki ilişkilerin stratejik<br />
öneminin farkında olduğunu vurguladı.<br />
Birkaç üye dışında AB’nin<br />
ezici çoğunluğunun, Türkiye’nin,<br />
AB’nin küresel gücü <strong>ve</strong> etkinliğine<br />
<strong>ve</strong> küresel barışa yapacağı katkının<br />
da farkında olduğunu kaydeden<br />
Davutoğlu, “AB, bugün<br />
ya da yarın stratejik karar aşamasına<br />
gelecek, ya Türkiye’nin<br />
tüm artılarını görerek tek yanlı<br />
deklarasyonlarla <strong>ve</strong> yaklaşımlarla<br />
bu sürecin kötüye kullanılmasına<br />
izin <strong>ve</strong>rmeyecek ya da bizim<br />
de istemediğimiz şekilde tüm bu<br />
stratejik artıları gereksiz siyasi<br />
endişelere ya da bir üye ülkenin<br />
taleplerine kurban edecek” dedi.<br />
15
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı Dış İlişkiler <strong>ve</strong> AB Dairesi Başkanlığı<br />
Çevre Faslı<br />
• Çevre Faslı Müzakere Sürecine ilişkin;<br />
Çevre Faslı Tanıtıcı Tarama Toplantısı 03-11 Nisan<br />
2006,Çevre Faslı Ayrıntılı Tarama Toplantısı 29 Mayıs-03<br />
Haziran 2006 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir.<br />
• Avrupa Komisyonu’nca hazırlanan <strong>ve</strong> Avrupa<br />
Konseyi’nin görüş <strong>ve</strong> onayına sunulan “Çevre Faslı Tarama<br />
Sonu Raporu Taslağı” 02 Temmuz 2007 tarihinde<br />
Dışişleri Bakanlığı’ndan alınmıştır.<br />
• Taslak raporun son bölümünde yer <strong>ve</strong>rilen (iki) 2 adet<br />
Açılış Kriteri Avrupa Birliği’ne Üye Ülkelerin görüşüne sunulmuş<br />
<strong>ve</strong> Portekiz Dönem Başkanlığı’nın 03 Ekim 2007<br />
tarihli mektubu ile Açılış Kriterlerinin onaylandığı Ülkemize<br />
bildirilmiştir.<br />
• Çevre Faslı Açılış Kriterleri:<br />
Ulusal, bölgesel <strong>ve</strong> yerel seviyede gerekli idari kapasitenin<br />
oluşturulması <strong>ve</strong> gereken finansal kaynaklar için<br />
planlar da dahil olmak üzere, bu fasıldaki müktesebatın<br />
iyi koordine edilmiş şekilde kademeli olarak uyumlaştırılmasına,<br />
uygulanmasına <strong>ve</strong> uygulamanın etkili hale getirilmesine<br />
yönelik, aşamaların <strong>ve</strong> zaman çizelgelerinin de<br />
gösterildiği, kapsamlı bir strateji sunulması,<br />
Türkiye’nin, AT-Türkiye Ortaklık Konseyi’nin kararlarına<br />
uygun olarak, ilgili çevre müktesebatının uygulanmasına<br />
dair yükümlülüklerini yerine getirmesi, olarak belirlenmiştir.<br />
1. Açılış Kriteri Kapsamında Yapılan Çalışma:<br />
Yaklaşık 400 sayfalık hacimli <strong>ve</strong> 69 Avrupa Birliği Çevre<br />
Mevzuatı için kurumsal yapı, uyum <strong>ve</strong> uygulama <strong>ve</strong> mali<br />
analiz konularına ilişkin detay içeren <strong>ve</strong> Ulusal Mevzuatın<br />
ne şekilde Avrupa Birliği Çevre Mevzuatına uyumlu hale<br />
getirileceğini, uygulanacağını <strong>ve</strong> uygulama için nasıl bir<br />
kurumsal yapılanma oluşturulacağını belirleyen “Strateji<br />
Belgesi” hazırlanmış olup, hazırlanan “Strateji Belgesi”<br />
<strong>2009</strong> Yılı Eylül Ayı sonunda Avrupa Komisyonu’na iletilmiştir.<br />
2. Açılış Kriteri Kapsamında Yapılan Çalışma:<br />
İkinci Açılış Kriteri’nin karşılanması için AT-Türkiye Ortaklık<br />
Konseyi’nin kararlarına uygun olarak, Gümrük Birliği<br />
kapsamında kalan (beş) 5 adet Avrupa Birliği Çevre<br />
Mevzuatından:<br />
• 67/548/EEC sayılı Tehlikeli Kimyasallar Direktifi,<br />
• 86/609/EEC sayılı Deney Hayvanları Direktifi,<br />
• 94/62/EC sayılı Ambalaj <strong>ve</strong> Ambalaj Atıkları Direktifi,<br />
• 98/70/EC sayılı Petrol <strong>ve</strong> Motorin Kalitesine İlişkin Direktif,<br />
16
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
• 99/32/EEC sayılı Bazı Sıvı Yakıtların<br />
Kükürt İçeriğine İlişkin Direktif için<br />
“Uygulama Notları” hazırlanmış <strong>ve</strong><br />
Avrupa Komisyonu’nun görüş <strong>ve</strong> değerlendirmesine<br />
sunulmuştur.<br />
Avrupa Komisyonu tarafından ise<br />
“Strateji Belgesi” <strong>ve</strong> “Uygulama<br />
Notları” temel alınarak “Açılış Kriterleri<br />
Değerlendirme Raporu” hazırlanmış<br />
<strong>ve</strong> hazırlanan Rapor Avrupa<br />
Konseyi’ne iletilmiştir. Avrupa<br />
Konseyi’nde yer alan Üye Ülkeler<br />
tarafından “Açılış Kriterleri Değerlendirme<br />
Raporu” onaylanmıştır.<br />
İs<strong>ve</strong>ç Dönem Başkanlığı tarafından<br />
gönderilen da<strong>ve</strong>t mektubu ile Ülkemizden<br />
“Müzakere Pozisyon Belgesi”<br />
talep edilmiş <strong>ve</strong> 13 Kasım <strong>2009</strong><br />
tarihinde “Nihai Müzakere Pozisyon<br />
Belgesi” İs<strong>ve</strong>ç Dönem Başkanlığı’na<br />
gönderilmiştir.<br />
İs<strong>ve</strong>ç Dönem Başkanlığı’nda,<br />
21 Aralık <strong>2009</strong> Pazartesi günü,<br />
Belçika’nın Brüksel kentinde gerçekleştirilen<br />
<strong>ve</strong> Bakanımız Sayın Prof.<br />
Dr. Veysel EROĞLU’nun da katılım<br />
sağladığı “Hükümetlerarası Katılım<br />
Konferansı”nda ise Çevre Faslının<br />
resmen müzakerelere açıldığı ilan<br />
edilmiştir.<br />
Türkiye ile Avrupa Birliği arasında<br />
Çevre Faslının müzakerelere açılması<br />
ile 33 fasıl içinde 12. Fasıl müzakerelere<br />
açılmış bulunmaktadır.<br />
Çevre Faslının müzakerelere açılmasının<br />
ardından atılacak adımlar,<br />
1. Açılış Kriterinin yerine getirilmesi<br />
için, Bakanlığımızın genel koordinasyonunda<br />
<strong>ve</strong> ilgili tüm kurum <strong>ve</strong> kuruluşların<br />
katkıları ile hazırlanan Strateji<br />
Belgesi ile uyumlu olacaktır.<br />
Strateji Belgesi, Çevre Faslındaki<br />
müktesebatın kademeli olarak<br />
uyumlaştırılmasına <strong>ve</strong> uygulanmasına<br />
yönelik aşamaları <strong>ve</strong> zaman çizelgelerini<br />
içermektedir.<br />
Strateji Belgesi ayrıca; ulusal, bölgesel<br />
<strong>ve</strong> yerel seviyede gerekli idari kapasitenin<br />
oluşturulması <strong>ve</strong> gereken<br />
finansal kaynaklar için planları da<br />
kapsamaktadır.<br />
Stratejinin uygulanması sürecinde<br />
de ilgili tüm kurum kuruluşlar <strong>ve</strong> paydaşlar<br />
ile işbirliği <strong>ve</strong> yoğun çalışma<br />
devam edecektir. Bakanlığımız içinde<br />
de sistemli bir şekilde, gerek her<br />
bir sektör bazında gerekse de faslın<br />
bütününe ilişkin sürecin işleyişi düzenli<br />
olarak takip edilecektir.<br />
Ayrıca, halen devam etmekte <strong>ve</strong>/<br />
<strong>ve</strong>ya yeni önerilecek projeler ile geri<br />
kalan Çevre Müktesebatının uyumlaştırılmasına<br />
<strong>ve</strong> etkin bir şekilde<br />
uygulanmasına yönelik çalışmalar<br />
sürdürülecektir.<br />
Çevre Faslının müzakerelere açılması<br />
<strong>ve</strong> bu kapsamda Topluluk Müktesebatına<br />
uyum sağlanması halkımızın<br />
yaşam kalitesinin artırılması<br />
yönünde önemli adımlar atılmasını<br />
sağlayacaktır.<br />
Topluluğun Çevre Mevzuatı:<br />
• yatay mevzuat (ÇED, çevresel bilgiye<br />
erişim, iklim değişikliği),<br />
• hava kalitesi,<br />
• su kalitesi,<br />
• atık yönetimi,<br />
• doğa koruma,<br />
• kimyasallar yönetimi<br />
• endüstriyel kirlilik kontrolü <strong>ve</strong> risk<br />
yönetimi,<br />
• gürültü yönetimi,<br />
başlıklarından oluşmaktadır.<br />
Türkiye; “27 No’lu Çevre” müzakere<br />
başlığı altındaki Topluluk Müktesebatının<br />
üstlenilmesi sürecinde, Avrupa<br />
Birliği Çevre Mevzuatının tümünü<br />
uyumlaştırmak <strong>ve</strong> uygulamak ile<br />
yükümlüdür. Müzakere edilecek tek<br />
husus ise, uygulama takvimi <strong>ve</strong> geçiş<br />
süreleridir.<br />
Topluluk Müktesebatına uyum, birçok<br />
sektör için önemli yatırımlarda<br />
(teknolojik, altyapı yatırımları, işletme<br />
maliyetleri <strong>ve</strong> kurumsal yapılanmada<br />
yönetimsel değişikliklerden doğan<br />
maliyetler) bulunulmasını gerektirecektir.<br />
Daha temiz <strong>ve</strong> yüksek standartlara<br />
sahip bir çevreye ulaşmak zaman<br />
alacaktır. Yatırımların maliyetinin yüksek<br />
olması nedeni ile de yatırımlar<br />
zamana yayılacak <strong>ve</strong> özellikle altyapının<br />
tamamlanması için belli alanlarda<br />
üyelikten sonraki dönem için<br />
geçiş süreleri talebi olacaktır.<br />
Çevre Faslının açılması ile:<br />
• Kamu sağlığını <strong>ve</strong> çevreyi korumak<br />
maksadıyla, deniz, göl <strong>ve</strong> nehirlerimize<br />
daha yüksek kalite standartları<br />
getirilecektir.<br />
• Deniz <strong>ve</strong> kıyılarda yapılan çalışmalar<br />
turizmin gelişmesini sağlayacaktır.<br />
• Atık suları arıtan belediye sayısı artacaktır.<br />
• Atıkların düzenli depolanması ile<br />
geri dönüşüme ağırlık <strong>ve</strong>rilerek ülke<br />
ekonomisine katkı sağlanacaktır.<br />
• İnsan sağlığı <strong>ve</strong> çevre açısında<br />
risk oluşturan düzensiz depolama<br />
sahaları kapatılacak <strong>ve</strong>ya rehabilite<br />
edilecektir.<br />
• Halen 81 ilde kurulu bulunan 116<br />
adet hava kalitesi ölçüm istasyonuna<br />
ila<strong>ve</strong>ler yapılacaktır.<br />
Ayrıca değişik bölgelerde kurulacak<br />
temiz hava merkezleri ile hava kalitesi<br />
ölçüm ağı genişletilecektir.<br />
• Biyolojik çeşitlilik korunacak <strong>ve</strong><br />
eko-turizm yaygınlaşacaktır.<br />
• Toplam kalite standartları <strong>ve</strong> enerji<br />
<strong>ve</strong>rimliliği uygulamaları ile sanayide<br />
üretim <strong>ve</strong>rimliliği artacak, ihracat<br />
daha da gelişecektir.<br />
• Proje paketi hazırlama, hizmet <strong>ve</strong><br />
mal alımı <strong>ve</strong> inşaat ihalelerinin sayısı<br />
artacak, bu durum özel sektör için<br />
istihdam <strong>ve</strong> ticaret ortamı sağlayacaktır.<br />
• Özel sektörün doğrudan yararlanabileceği<br />
<strong>ve</strong> araştırma <strong>ve</strong> geliştirme<br />
faaliyetlerini hızlandıracak yenilikçi<br />
çevre fonlarının kullanımı artacaktır.<br />
17
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği<br />
Çerçe<strong>ve</strong> Sözleşmesi 15. Taraflar Konferansı<br />
07–18 Aralık<br />
<strong>2009</strong> tarihleri<br />
arasında<br />
Danimarka’nın<br />
Kopenhag<br />
kentinde<br />
düzenlenen<br />
BM İklim<br />
Zir<strong>ve</strong>sine,<br />
8000’i ülke<br />
temsilcisi,<br />
20000 Sivil<br />
Toplum<br />
Kuruluşu<br />
temsilcisi,<br />
2000’i ise<br />
gözlemci<br />
olmak üzere<br />
yaklaşık<br />
30.000 kişi<br />
katılım<br />
sağlamıştır.<br />
İklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarını<br />
azaltmak <strong>ve</strong> küresel iklim sistemini<br />
korumayı amaçlayan Birleşmiş Milletler İklim<br />
Değişikliği Çerçe<strong>ve</strong> Sözleşmesini (BMİDÇS) hukuki<br />
olarak daha bağlayıcı hale getirmek amacıyla oluşturulan<br />
Kyoto Protokolü’nün ilk yükümlülük dönemi<br />
2012 yılında sona ermektedir.<br />
Bu itibarla; uluslararası toplum, 2012 sonrası uluslar<br />
arası iklim rejimine yönelik çalışmalara hız <strong>ve</strong>rmiştir.<br />
Bunun ilk adımı 2007 yılında BMİDÇS 13. Taraflar<br />
Konferansının düzenlendiği Bali adasında atılmıştır.<br />
Bu konferans sonucunda tüm taraflarca benimsenen<br />
<strong>ve</strong> 2012 sonrası iklim rejimin kapsamı, yöntemi <strong>ve</strong><br />
takvimini içeren Bali Eylem Planı ile yola devam<br />
edilmesine karar <strong>ve</strong>rilmiştir. Bali Eylem Planı ile<br />
2012 sonrası iklim rejimine yönelik çalışmalar başlamış<br />
<strong>ve</strong> Kopenhag’da düzenlenecek BMİDÇS 15.<br />
Taraflar Konferansında nihai hale gelmesi hedeflenmiştir.<br />
Bali’den Kopenhag’ a kadar iklim değişikliği<br />
müzakereleri, Sözleşme <strong>ve</strong> Protokol altında oluşturulan<br />
geçici çalışma grupları ile yürütülmüştür.<br />
Kopenhag’daki müzakerelerde, alt çalışma gruplarına<br />
ait müzakere metinlerine son şekli <strong>ve</strong>rilerek, karar<br />
devlet <strong>ve</strong> hükümet başkanlarının katıldığı liderler<br />
zir<strong>ve</strong>sine bırakılmıştır.<br />
07–18 Aralık <strong>2009</strong> tarihleri arasında Danimarka’nın<br />
Kopenhag kentinde düzenlenen BM İklim Zir<strong>ve</strong>sine,<br />
yaklaşık 30.000 (yaklaşık 8000’i ülke temsilcisi,<br />
20000 Sivil Toplum Kuruluşu temsilcisi <strong>ve</strong> 2000 gözlemci)<br />
kişi katılım sağlamıştır.<br />
Ülkemiz de Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanı Prof.Dr.Veysel<br />
EROĞLU başkanlığında, ilgili kamu kurumları, üni<strong>ve</strong>rsiteler,<br />
iş dünyası, yerel yönetimler <strong>ve</strong> sivil toplum<br />
kuruluşlarından oluşan 115 kişilik bir heyet ile katılım<br />
sağlamıştır. Ayrıca, TBMM Çevre Komisyonu başkanı<br />
<strong>ve</strong> dört millet<strong>ve</strong>kilimiz de toplantıya katılmışlardır.<br />
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, üst düzeyin katıldığı<br />
toplantıda konuşma yapmıştır. Diğer taraftan, açılışını<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı Müsteşarı Sayın Prof.<br />
Dr. Hasan Z. SARIKAYA’nın yaptığı, “Türkiye’nin<br />
İklim Stratejisi” başlıklı yan etkinlik yapmıştır.<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı <strong>ve</strong> ilgili kurum temsilcilerimizin<br />
aktif katılım sağladığı toplantılarda, 2001<br />
yılında Marakeş’te yapılan 7. Taraflar Konferansında<br />
alınan 26/CP.7 kararı ile ülkemizin diğer EK-1 ülkelerinden<br />
farklı olarak, gelişmekte olan bir ülke olduğu,<br />
Ülkemizin “gelişmekte olan” ülkeler içine dahil edilerek<br />
bu ülkelerin talep ettiği kapasite geliştirme,<br />
adaptasyon, teknoloji transferi, ormansızlaşma <strong>ve</strong> orman<br />
alanlarının bozulması (REED) neticesinde artan<br />
emisyonların azaltılması alanlarındaki mali yardımlardan<br />
faydalanmak istediği,<br />
Kyoto Protokolü sonrası iklim rejiminin en önemli<br />
konusu olan finansman konusunda ise BMİDÇS gereği<br />
finansman yükümlülüğünün EK-II ülkelerinde<br />
olduğu vurgulanarak, ülkemizin hızla sanayileşmekte<br />
olan bir ülke olduğu <strong>ve</strong> finansman yükümlüğünün<br />
Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL : “Tüm ülkeler kendi imkanları ölçüsünde,<br />
paylarına düşen görevleri yerine getirmek üzere sorumluluk üstlenmelidirler.”<br />
Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL, Birleşmiş<br />
Milletler İklim Değişikliği Çerçe<strong>ve</strong><br />
Sözleşmesi 15. Taraflar Konferansı’nda<br />
yaptığı konuşmada; “Küresel sorunlar küresel<br />
çözümler gerektirmektedir. Bu işbirliği yaklaşımı<br />
çerçe<strong>ve</strong>sinde, geçtiğimiz iki yıl boyunca önemli<br />
ilerlemeler kaydedilmiştir. dedi”<br />
Bali’de, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği<br />
Çerçe<strong>ve</strong> Sözleşmesi’nin tam, etkili <strong>ve</strong> sürdürülebilir<br />
bir biçimde uygulanmasını sağlayacak,<br />
uzun vadeli bir işbirliği çerçe<strong>ve</strong>sini oluşturmak<br />
üzere, bir eylem planı benimsendiğini <strong>ve</strong> artık<br />
eyleme geçme zamanı geldiğini belirten Cumhurbaşkanı<br />
Abdullah GÜL; “Türkiye, Kopenhag<br />
Konferansı’nda kapsamlı bir belge oluşturulması<br />
gerektiği görüşündedir. Kopenhag’taki asıl amacımız<br />
Sözleşme’nin ortak fakat farklılaştırılmış<br />
sorumluluklar ilkesi temelinde, adil, hakça <strong>ve</strong><br />
etkin bir anlaşmaya varılması olmalıdır. Tüm ülkeler<br />
kendi imkanları ölçüsünde, paylarına düşen<br />
görevleri yerine getirmek üzere sorumluluk üst-<br />
18
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
(uyum, kapasite geliştirme <strong>ve</strong> teknoloji<br />
transferi <strong>ve</strong> tarımsal faaliyetler konularının<br />
finansmanı) olmadığı,<br />
2012 sonrası sera gazı azaltım yükümlülüğü<br />
ile ilgili olarak 26/CP.7 kararı hatırlatılmış<br />
<strong>ve</strong> yeni dönemde de (2012 sonrası)<br />
sera gazı azaltım <strong>ve</strong>ya sınırlama yükümlüğü<br />
alamayacağı, önemle vurgulanmıştır.<br />
Bu bildirimlerin yapıldığı toplantıların sonunda<br />
oluşturulan temel metinlerde; Türkiye,<br />
Kyoto Protokolünün EK-B listesinde<br />
yer almamış <strong>ve</strong> 26/CP.7 kararı kayda geçirilmiştir.<br />
2010 yılında yapılacak müzakerelerde<br />
alt çalışma gruplarında oluşturulan<br />
bu metinler dikkate alınacaktır.<br />
Kopenhag’da düzenlen BM iklim zir<strong>ve</strong>sinin<br />
son üç gününe katılan 100’ü aşkın devlet<br />
<strong>ve</strong> hükümet başkanları bir araya gelerek<br />
bu zir<strong>ve</strong>de iklim değişikliği ile mücadelede<br />
2012 sonrası politikaların yol haritasını<br />
belirlemek üzere hazırladıkları “Kopenhag<br />
Mutabakatı” metnini genel kurula getirmişlerdir.<br />
Yasal bağlayıcı bulunmayan <strong>ve</strong><br />
daha çok “uzlaşı” <strong>ve</strong> “yol haritası” niteliği<br />
taşıyan “KOPENHAG MUTABAKAT”<br />
metninde özetle;.<br />
•Hükümetler Arası İklim Değişikliği Panelinin<br />
(IPCC) 4. Değerlendirme Raporuna<br />
atıf yapılarak atmosferdeki sera gazı emisyonlarını<br />
durdurmak üzere küresel sıcaklığın<br />
2 0C nin altında tutulmasını,<br />
•Bilim <strong>ve</strong> eşitlik temelinde önlemler alınmasına<br />
<strong>ve</strong> bu amaçla gelişmekte olan ülkelerin<br />
sosyal <strong>ve</strong> ekonomik kalkınması <strong>ve</strong><br />
yoksullukla mücadelesi birincil <strong>ve</strong> öncelikli<br />
olmak üzere sürdürülebilir kalkınma<br />
için düşük emisyonlu kalkınma stratejinin<br />
zaruri olmasını,<br />
•İklim Değişikliğinin olumsuz etkilerine<br />
uyum sağlanmasının tüm ülkelerin ihtiyacı<br />
olduğuna vurgu yapılarak, özellikle az<br />
gelişmiş ülkeler, küçük ada devletleri <strong>ve</strong><br />
Afrika’nın iklim değişikliğinden etkilenebilirliğinin<br />
azaltılması için bu ülkelerde<br />
yapılacak uyuma yönelik eylemlerin desteklenmesine<br />
<strong>ve</strong> gelişmiş ülkelerin yeterli,<br />
öngörülebilir <strong>ve</strong> sürdürülebilir biçimde bu<br />
ülkelere finansman, teknoloji <strong>ve</strong> kapasite<br />
geliştirme imkanı sağlamasını,<br />
•Bu karar kağıdına ila<strong>ve</strong>li 1. Tabloya göre<br />
Sözleşmenin EK-1 ülkelerinin 2020 yılına<br />
kadarki sera gazı azaltım hedeflerini<br />
31 Ocak 2010 tarihine kadar sekretaryaya<br />
göndermelerine; Kyoto Protokolüne taraf<br />
olan EK-1 ülkelerinin, bu Protokol ile<br />
başlatılan azatım hedeflerinin daha da ilerisindeki<br />
(ötesindeki ) emisyon azaltım hedeflerini<br />
bildirmelerine; gelişmiş ülkelerin<br />
sera gazı azaltım hedeflerinin <strong>ve</strong> sağladıkları<br />
finansmanın ölçülebilir, raporlanabilir<br />
<strong>ve</strong> sağlanabilir olmasını,<br />
•Sözleşmenin Ek-1 inde yer almayan ülkelerin<br />
ise azaltım hedeflerini bu karar kağıdına<br />
ila<strong>ve</strong>li 2. Tabloya göre 31 Ocak 2010<br />
tarihine kadar sekretaryaya bildirmelerine,<br />
az gelişmiş ülkeler <strong>ve</strong> küçük ada devletlerinin<br />
gönüllü azatlımlar yapmalarını,<br />
•Gelişmekte olan ülkelerin yapmayı tasarladığı<br />
azaltım eylemlerini ulusal bildirimlerle<br />
emisyon envanterlerini ise ulusal<br />
envanter raporları ile her iki yılda bir Sekretarya<br />
ya göndermelerine, gelişmekte olan<br />
ülkelerin Ulusal Uygun Azaltım Eylemleri<br />
(NAMAs) için uluslar arası finansman<br />
desteği sağlanmasını,<br />
•Gelişmekte olan ülkelerdeki ormanlaştırma<br />
faaliyetlerinin gelişmiş ülkeler tarafından<br />
desteklenmesine <strong>ve</strong> az emisyonlu<br />
gelişmekte olan ülkelere teşvik sağlanmasını,<br />
•Gelişmiş ülkelerin öncelikle Küçük Ada<br />
Devletleri, Afrika <strong>ve</strong> Az gelişmiş ülkelere<br />
uyum <strong>ve</strong> azaltım amacıyla 2010–2012<br />
periyodunda 30 milyar dolar, 2012–2020<br />
arsında yıllık 100 milyar dolarlık fonu harekete<br />
geçirmesini,<br />
•Gelişmekte olan ülkeleri uyum, “REDD<br />
plus”, uyum, kapasite geliştirme <strong>ve</strong> teknoloji<br />
transferi konularında desteklemek üzere<br />
yeni Kopenhag Yeşil Çevre Fonu’nun<br />
oluşturulmasına, bu fonun yönetiminde<br />
gelişmekte olan <strong>ve</strong> gelişmiş ülkelerin hükümetlerinin<br />
eşit olarak temsil edilmesini,<br />
•Bu uzlaşının ifasının değerlendirme sürecinin<br />
2015 yılına kadar sürdürülmesi, hususlarını<br />
içermektedir.<br />
Bu “KOPENHAG MUTABAKAT” metninin<br />
önümüzdeki dönemde bağlayıcı bir<br />
anlaşmaya dönüşmesi beklenmektedir.<br />
Bu bağlamda, ülkemizin; özel durumunu<br />
teyit eden 26/CP.7 kararı çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />
müzakerelerini sürdürmesi, envanter <strong>ve</strong><br />
projeksiyon çalışmalarını güncelleştirmesi<br />
<strong>ve</strong> eylem planı çalışmalarını tamamlaması,<br />
uyum, kapasite geliştirme <strong>ve</strong> teknoloji<br />
transferi fonlarından faydalanılması<br />
yönünde girişimlerini sürdürmesi, düşük<br />
karbonlu ekonomiye geçiş sürecine yönelik<br />
çalışmalarını başlatması önem arz etmektedir.<br />
lenmelidirler. Ülkem, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin<br />
raporunda da belirtildiği üzere, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine<br />
karşı en savunmasız bölgelerden biri olarak tanımlanan, Doğu<br />
Akdeniz Havzasında bulunmaktadır. Bu durum, ekonomimize ila<strong>ve</strong><br />
mali yük getirecek şekilde, kapsamlı uyum eylemleri almamız gerektiği<br />
gerçeğini beraberinde getirmektedir.”dedi<br />
Öte yandan, iklim değişikliğiyle mücadele yolunda birçok önemli<br />
adımlar atıldığını söyleyen Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL; “Örneğin,<br />
yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını <strong>ve</strong> enerji <strong>ve</strong>rimliliğini<br />
teşvik ediyoruz. Bu alanlarda gerekli yasaları çıkarttık.<br />
Ülke genelinde kentlerde doğal gaz ile ısınmaya <strong>ve</strong> düşük karbonlu<br />
ulaştırma sistemlerine geçiyoruz. Gerçekleştirmek istediğimiz bir<br />
diğer hedefimiz, Türkiye’nin hidro, rüzgar <strong>ve</strong> jeotermal enerji potansiyelinin<br />
tam olarak kullanılmasıdır.”dedi.<br />
Ayrıca, kapsamlı ağaçlandırma faaliyetleri <strong>ve</strong> orman kayıplarının<br />
kontrol altına alınması yoluyla, yutak alanlarımızın arttırılmasına<br />
çalışmakta olduklarını <strong>ve</strong> 2008-2013 yılları arasındaki dönemde,<br />
2.3 milyon hektarlık alanın ağaçlandırılması yolundaki iddialı hedeflerinin<br />
hayata geçirilmekte olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı<br />
GÜL; “Bu çabalarımızı ivme kazandırarak arttırmak amacındayız.<br />
Bununla birlikte, mevcut ulusal ekonomik <strong>ve</strong> mali kısıtlar<br />
nedeniyle, başta enerji, konut <strong>ve</strong> ulaştırma alanları olmak üzere,<br />
temel altyapımızı henüz tamamlamış değiliz. Tabiatıyla, bu hedef<br />
gelişmiş ülkelerin mali <strong>ve</strong> teknolojik desteği ile gerçekleştirilebilecektir.<br />
Sonuç olarak, Türkiye, adil, hakça, kapsayıcı, şeffaf <strong>ve</strong><br />
gerçekleştirilebilir bir 2012 sonrası iklim değişikliği rejiminde yer<br />
almak isteğindedir.”dedi<br />
19
Fulya Somunkıranoğlu, Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı, Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü<br />
Türkiye Çözüme Ortak Oluyor<br />
Ulusal İklim<br />
Değişikliği Stratejisi<br />
Türkiye; iklim değişikliğinin çok ciddi çevresel <strong>ve</strong><br />
sosyo-ekonomik sonuçlara yol açabilecek, hatta ülkelerin<br />
gü<strong>ve</strong>nliğini tehdit edebilecek boyutta, çok yönlü<br />
<strong>ve</strong> karmaşık bir sorun olduğu <strong>ve</strong> bunların sebep olacağı<br />
etkilerin gelecek nesillerin yaşamını tehdit eden en önemli<br />
sınamalardan biri haline geldiği bilinciyle, iklim değişikliğine<br />
neden olan sera gazı emisyonlarının azaltılması <strong>ve</strong> iklim<br />
değişikliği ile mücadele kapsamında uluslararası işbirliğinin<br />
öneminin farkındadır.<br />
Bu çerçe<strong>ve</strong>de Türkiye, iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılmasına<br />
yönelik küresel çabalara kendi özel koşulları (Ek-1<br />
ülkeleri dahilinde) <strong>ve</strong> imkânları çerçe<strong>ve</strong>sinde katkıda bulunmak<br />
amacıyla “Ulusal İklim Değişikliği Stratejisi”ni hazırlamıştır.<br />
Türkiye’de iklim değişikliği ile mücadele yönünde yapılacaklara<br />
rehberlik edecek bu belge ile Türkiye, ‘Birleşmiş<br />
Milletler İklim Değişikliği Çerçe<strong>ve</strong> Sözleşmesi’nin (BMİDÇS)<br />
temel ilkelerinden biri olan “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar<br />
çerçe<strong>ve</strong>sinde küresel iklim değişikliği ile mücadele<br />
çabalarına imkânları ölçüsünde katkıda bulunmayı bir<br />
amaç olarak belirlemekte; ulusal azaltım, uyum, finansman<br />
<strong>ve</strong> teknoloji politikalarını ortaya koymaktadır.<br />
Temel Göstergeler<br />
Türkiye;<br />
•2005 yılında yüzde 1,7 ile gerçekleşen nüfus artış hızı ile<br />
OECD içerisinde en yüksek yıllık nüfus artış hızına sahip bir<br />
ülkedir.<br />
•İnsani Kalkınma Endeksi’nde, 2006 <strong>ve</strong>rilerine göre, 177<br />
ülke içinde 92. sıradadır.<br />
•Kişi başı Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYİH) bazında, Kyoto<br />
Protokolü kapsamında sayısal sera gazı azaltım hedefleri<br />
bulunan Ek–1 ülkelerinin tamamı <strong>ve</strong> ekonomileri hızla<br />
gelişmekte olan Ek–1 dışı ülkelerin birçoğu ile mukayese<br />
edildiğinde, görece olarak daha düşük bir refah düzeyine<br />
sahiptir.<br />
•Sanayileşme seviyesi olarak, henüz diğer OECD <strong>ve</strong><br />
BMİDÇS EK-I ülkeleri ile karşılaştırılabilir seviyede değildir.<br />
•2008 yılı enerji göstergelerine bakıldığında, kişi başı birincil<br />
enerji tüketimi dünya ortalaması değeri 1,80 ton eşdeğer<br />
petrol <strong>ve</strong> OECD ortalaması 4,70 ton eşdeğer petroldür; bu<br />
değer Türkiye’de 1,29 ton eşdeğer petrol olarak gerçekleşmiştir.<br />
•Enerji tüketimi OECD ülkelerinde 2006 yılında ortalama<br />
127,4 milyon ton iken Türkiye’de bu rakam 73,4 milyon tondur.<br />
•2005 yılı <strong>ve</strong>rilerine göre, dünyada kişi başına enerji tüketimi<br />
1778 bin kcal/kgofoil, Avrupa’da 3773 bin kcal/kgofoil<br />
iken; Türkiye’de bu değer 1185 bin kcal/kgofoil’dir.<br />
•Türkiye, OECD <strong>ve</strong> BMİDÇS’nin Ek–1 listesi ülkeleri arasında<br />
kişi başı sera gazı emisyonu, kümülatif emisyon <strong>ve</strong> kişi<br />
başı birincil enerji tüketimi miktarında en düşük değere sahiptir.<br />
2007 yılı kişi başı sera gazı emisyonu değeri 5,3 ton<br />
CO2 eşdeğeridir. Aynı dönemde, OECD kişi başı emisyonu<br />
15,0 ton CO2, <strong>ve</strong> Avrupa Birliği’ne üye 27 ülkede 10,2 ton<br />
CO2 eşdeğeridir.<br />
•Türkiye’nin 1990 yılı toplam sera gazı emisyonu miktarı<br />
170 milyon ton CO2 eşdeğeri iken, 2007 yılında bu değer<br />
372 milyon ton CO2 eşdeğeri olarak gerçekleşmiştir.<br />
•Türkiye’de sera gazı yutak alanlarına bakıldığında, 1990<br />
yılında 44 milyon ton CO2 eşdeğeri sera gazı emisyonu yutak<br />
alanları tarafından yutulmuş olup, 2007 yılında bu değer<br />
yaklaşık 77 milyon ton CO2 eşdeğeri olarak gerçekleşmiştir.<br />
•Türkiye, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden en çok<br />
etkilenecek bölgeler arasında yer alan Akdeniz Havzası’nda<br />
yer almaktadır (IPCC 4. Değerlendirme Raporu - 2007)<br />
ULUSAL VİZYON<br />
Türkiye’nin ‘İklim Değişikliği’ kapsamındaki ulusal vizyonu,<br />
iklim değişikliği politikalarını kalkınma politikalarıyla entegre<br />
etmiş; enerji <strong>ve</strong>rimliliğini yaygınlaştırmış; temiz <strong>ve</strong> yenile-<br />
20
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
nebilir enerji kaynaklarının kullanımını<br />
artırmış; iklim değişikliğiyle mücadeleye<br />
“özel durumları (Ek-1 ülkeleri<br />
dâhilinde)” çerçe<strong>ve</strong>sinde aktif katılım<br />
sağlayan <strong>ve</strong> yüksek yaşam kalitesiyle<br />
refahı tüm vatandaşlarına düşük karbon<br />
yoğunluğu ile sunabilen bir ülke<br />
olmaktır.<br />
Temel İlkeler<br />
Türkiye’nin iklim değişikliğiyle küresel<br />
mücadele kapsamında temel amacı,<br />
insanlığın ortak kaygısı olan iklim değişikliğini<br />
önlemeye yönelik yürütülen<br />
<strong>ve</strong> uluslararası taraflarla işbirliği içerisinde,<br />
tarafsız <strong>ve</strong> bilimsel bulgular<br />
ışığında ortak akılla belirlenmiş küresel<br />
çabalara, sürdürülebilir kalkınma politikalarına<br />
uygun olarak, ortak fakat farklılaştırılmış<br />
sorumluluklar prensibi <strong>ve</strong><br />
ülkemizin özel durumları (Ek-1 ülkeleri<br />
dâhilinde) çerçe<strong>ve</strong>sinde katılmaktır.<br />
STRATEJİK AMAÇLAR<br />
Türkiye’nin temel ilkeler kapsamındaki<br />
stratejik amaçları:<br />
•BMİDÇS’nin “ortak fakat farklılaştırılmış<br />
sorumluluklar ilkesine uygun<br />
olarak <strong>ve</strong> özel durumları (Ek-1 ülkeleri<br />
dâhilinde) çerçe<strong>ve</strong>sinde; iklim değişikliğiyle<br />
mücadele <strong>ve</strong> uyum politikaları<br />
ile önlemlerini, ulusal kalkınma programlarına<br />
dâhil etmek;<br />
•Sera gazı emisyonlarının azaltılması<br />
gayesiyle geliştirilen küresel politikalar<br />
<strong>ve</strong> önlemlere kendi imkânları ölçüsünde,<br />
sürdürülebilir kalkınma ilkeleriyle<br />
uyumlaştırılmış kalkınma programını<br />
sekteye uğratmadan, sera gazı salım<br />
artış hızını sınırlayarak katkıda bulunmak;<br />
•Küresel iklim değişikliklerinin etkilerini<br />
azaltma <strong>ve</strong>ya uyum sağlama doğrultusunda,<br />
ulusal hazırlık seviyesi <strong>ve</strong><br />
kapasitesini artırmak; bu çabalarda<br />
elde edeceği tecrübe <strong>ve</strong> kazanımlarını<br />
uluslararası platformlarda paylaşmak;<br />
•Azaltım, uyum, teknoloji transferi <strong>ve</strong><br />
finansman ana başlıklarındaki küresel<br />
stratejik amaçların, tarafların sorumlulukları<br />
gözönünde bulundurulması sureti<br />
ile tasarlanması <strong>ve</strong> yürütülmesine<br />
uyum sağlamak <strong>ve</strong> uluslararası faaliyetlerde<br />
etkin olmak;<br />
•Azaltım <strong>ve</strong> uyum faaliyetlerini yürütebilmek<br />
için ihtiyaç duyulan mali kaynaklara<br />
erişimi artırmak,<br />
•Mevcut teknolojik <strong>ve</strong> kalkınma düzeyimiz<br />
göz önüne alınarak temiz üretim<br />
teknolojisi araştıma-geliştirme (ar-ge)<br />
<strong>ve</strong> inovasyon kapasitesini geliştirmek<br />
<strong>ve</strong> bu alanda rekabet <strong>ve</strong> üretimin artırılmasını<br />
sağlayacak ulusal <strong>ve</strong> uluslararası<br />
finansman kaynaklarını <strong>ve</strong> teşvik<br />
mekanizmalarını oluşturmak;<br />
•İklim değişikliği ile mücadele <strong>ve</strong><br />
uyum kapsamındaki faaliyetlerin etkin<br />
koordinasyonunu teminen, yönetişim<br />
ilkesi doğrultusunda şeffaf, katılımcı <strong>ve</strong><br />
bilimsel – analitik çalışmalara dayanan<br />
karar mekanizmaları geliştirebilecek<br />
bir eşgüdüm mekanizmasını kurmak<br />
<strong>ve</strong> sürekliliğini sağlamak;<br />
•İklim değişikliği alanındaki insan kaynakları<br />
kapasitesini <strong>ve</strong> kurumsal kapasiteyi<br />
artırmak;<br />
•Kamu, özel sektör, üni<strong>ve</strong>rsite, STK<br />
gibi tüm kesimlerin ortak çabaları ile<br />
tüketim kalıplarının düşük karbon izi<br />
bırakacak şekilde değiştirilebilmesi<br />
için kamuoyu bilincini artırmak;<br />
•Ulusal iklim değişikliği çalışmalarında,<br />
bilgi akışını <strong>ve</strong> paylaşımını bütünsel<br />
bir sistemle sürdürmek üzere “bilgi<br />
yönetimi” ne geçmektir.<br />
STRATEJİK HEDEFLER<br />
•Küresel iklim değişikliği ile mücadele<br />
<strong>ve</strong> uyum çabalarında, kapsamlı <strong>ve</strong><br />
işlevsel bir uluslararası işbirliği mekanizmasının<br />
oluşturulmasına yönelik<br />
yürütülen müzakerelere aktif katılım<br />
sağlamak;<br />
•‘Dinamik’ bir anlayış içinde ‘Ulusal<br />
İklim Değişikliği Stratejik<br />
•Belgesi’ ile ‘Dokuzuncu Kalkınma<br />
Programı’ doğrultusunda ‘Ulusal İklim<br />
Değişikliği Eylem Planı’nı tamamlamak;<br />
•İklim değişikliği kurumsal yapısını<br />
gözden geçirmek;<br />
•‘Bilgi yönetimi’ <strong>ve</strong> paylaşımı anlayışının<br />
<strong>ve</strong> yönteminin sürece dâhil edilmesini<br />
sağlamak <strong>ve</strong> ulusal bir portal<br />
oluşturmak.<br />
TÜRKİYE ÇÖZÜME ORTAK OLUYOR<br />
Türkiye, ulusal imkânları <strong>ve</strong> uluslararası<br />
finansman <strong>ve</strong> hibelerin ulaşılabilirliği<br />
ölçüsünde iklim değişikliği ile mücadele<br />
kapsamında sektörler bazında<br />
aşağıda belirtilen hususların yerine<br />
getirilmesinde kararlıdır.<br />
a)SERA GAZI EMİSYON KONTROLÜ<br />
Enerji<br />
•Başta yenilenebilir <strong>ve</strong> nükleer enerji<br />
olmak üzere düşük <strong>ve</strong> sıfır emisyon<br />
teknolojilerinin kullanımı teşvik edilecek;<br />
temiz teknoloji alanında araştırma-<br />
geliştirme çalışmaları yapılacak;<br />
bu alanlarda yerli sanayi desteklenecektir.<br />
•Mevcut termik santralleriniyileştirme<br />
çalışmaları tamamlanacaktır.<br />
•2020 yılına kadar enerji yoğunluğu<br />
2004 yılına göre daha düşük seviyelere<br />
indirilecektir.<br />
•Yerli kaynaklarımız olan kömür, hidro,<br />
rüzgâr, jeotermal <strong>ve</strong> güneş enerjisi<br />
başta olmak üzere, en iyi teknik uygulamalardan,<br />
enerji arz gü<strong>ve</strong>nliği <strong>ve</strong> iklim<br />
değişikliği hedefleri doğrultusunda,<br />
en üst düzeyde faydalanılacaktır.<br />
•2020 yılına kadar toplam elektrik<br />
enerjisi üretiminde yenilenebilir enerji<br />
payı %25’e çıkarılacaktır.<br />
•2020 yılına kadar sanayi sektöründe<br />
enerji <strong>ve</strong>rimliliği uygulamaları ile belirlenmiş<br />
olan tasarruf potansiyeli azami<br />
ölçüde gerçekleştirilecektir.<br />
21
•Enerji sektöründe 2020 yılına kadar<br />
referans senaryoya göre %7 karbondioksit<br />
emisyon sınırlaması potansiyeli<br />
hedeflenecektir.<br />
Ulaştırma<br />
•Yük <strong>ve</strong> yolcu taşımacılığında demiryolunun<br />
payı artırılacaktır.<br />
•Kombine taşımacılığın geliştirilmesine<br />
yönelik tedbirler alınacaktır.<br />
•Kısa mesafeli denizyolu taşımacılığı<br />
teşvik edilecektir.<br />
•Özellikle büyük şehirlerde metro <strong>ve</strong><br />
hafif raylı sistemler ile toplu taşıma sistemleri<br />
yaygınlaştırılacaktır.<br />
•Alternatif yakıt <strong>ve</strong> yeni teknoloji ürünü<br />
motorların kullanımını yaygınlaştıracak<br />
politikalar belirlenecektir.<br />
•İhtiyaç duyulan akıllı ulaşım sistemleri<br />
belirlenecek<strong>ve</strong> tesis edilecektir.<br />
•Çevre dostu araçların kullanımını<br />
artırmaya yönelik olarak mevcut araç<br />
parkının yenilenmesini sağlayacak<br />
politikalar belirlenecek <strong>ve</strong> uygulanacaktır.<br />
Sanayi<br />
•Gerek sanayiciler, gerekse tüketicilerin<br />
iklim değişikliğiyle mücadele<br />
konusunda bilinçlendirilmesi yönünde<br />
yoğun bilgilendirme çalışmaları yürütülecek<br />
<strong>ve</strong> kılavuz bir kitap/rehber yayınlanacaktır.<br />
•Enerji denetim <strong>ve</strong> yönetim sistemleri,<br />
sera gazı envanter <strong>ve</strong> raporlama<br />
sistemleri, sera gazı yönetim sistemleri<br />
(örneğin, ISO 14001 standardı) <strong>ve</strong><br />
karşılaştırma (benchmarking) gibi herhangi<br />
bir sermaye yatırımı ya da işletme<br />
maliyeti gerektirmeksizin sera gazı<br />
emisyonlarının takibine yönelik yönetim<br />
araçlarının uygulanmasını teşvik<br />
edici mekanizmalar geliştirilecektir.<br />
•Sanayide ısı geri kazanımı seçenekleri<br />
<strong>ve</strong> sınaî kojenerasyon sistemleri<br />
özendirilecek <strong>ve</strong> teşvik edilecektir.<br />
•Sanayide temiz üretime yönelik kaynaklar<br />
ile ikame <strong>ve</strong> alternatif malzemelerin<br />
kullanılması özendirilecektir.<br />
•Temiz üretim teknolojilerinin, “iklim<br />
dostu <strong>ve</strong> yenilikçi teknoloji”lerin tercih<br />
edilmesini sağlamak üzere özendirici<br />
mekanizmalar devreye sokulacak;<br />
denetim <strong>ve</strong> yaptırım mekanizmalarının<br />
etkin bir şekilde uygulanması sağlanacaktır.<br />
Atık<br />
•Belediye atıkları ile ilgili mevzuat<br />
uyumlaştırma çalışmaları <strong>2009</strong> yılı sonuna<br />
kadar tamamlanacaktır.<br />
•Yeniden kullanım <strong>ve</strong> atık geri kazanım<br />
miktarının artırılmasına yönelik oluşturulan<br />
Atık Eylem Planı (2008–2012)<br />
uygulanacaktır.<br />
•2012 yılı itibariyle ülkemizde üretilen<br />
belediye atıklarının %70’i düzenli depolama<br />
tesislerinde bertaraf edilecektir.<br />
•Atık yönetiminde; kaynağında azaltma,<br />
yeniden kullanım, geri dönüşüm<br />
<strong>ve</strong> kazanımı sıralaması daha etkin uygulanacaktır.<br />
•Düzenli depolama tesislerine giden<br />
organik madde miktarı azaltılacaktır.<br />
Arazi Kullanımı, Tarım <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong>cılık<br />
•Milli Ağaçlandırma Seferberliği kapsamında<br />
2008–2012 yılları arası 2,3<br />
milyon hektar alan ağaçlandırılacak <strong>ve</strong><br />
rehabilite edilecektir. Bu sayede mevcut<br />
yutak alanlarımız tarafından tutulan<br />
karbona ila<strong>ve</strong> olarak, 2020 yılına kadar<br />
12 yılda toplam 181,4 milyon ton karbonun<br />
orman alanlarımız tarafından<br />
tutulması sağlanacaktır.<br />
b) İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE UYUM<br />
•İklim değişikliğinin olumsuz etkileri<br />
sebebiyle artacak orman yangınlarını<br />
önlemeye <strong>ve</strong> ormansızlaşma yüzünden<br />
azalan yutak alanların korunmasına,<br />
doğal ormanların korunup geliştirilmesine<br />
<strong>ve</strong> ağaçlandırma çalışmalarına<br />
hız <strong>ve</strong>rilecektir.<br />
•<strong>Su</strong> ile ilgili mevzuat geliştirilecek <strong>ve</strong><br />
mevzuata iklim değişikliğine uyum konusunun<br />
entegrasyonu sağlanacaktır.<br />
•İklim değişikliğine bağlı artması muhtemel<br />
su baskını, çığ, heyelan gibi doğal<br />
afetler tespit edilecek <strong>ve</strong> söz konusu<br />
afetlerin etkilerini en aza indirmek<br />
için erken uyarı sistemleri kullanarak<br />
gerekli çalışmalar başlatılacaktır.<br />
c) TEKNOLOJİ GELİŞTİRME, TEKNOLOJİ<br />
TRANSFERİ<br />
•BMİDÇS altında faaliyet gösteren<br />
uzman grupların çalışmaları yakından<br />
<strong>ve</strong> aktif şekilde takip edilecektir (örneğin,<br />
Teknoloji Transferi Uzman Grubu-<br />
EGTT, İklim Teknolojisi Girişimi-CTI .<br />
•İklim değişikliği ile mücadele kapsamında<br />
sektörel bazda ‘Teknoloji<br />
İhtiyaç Değerlendirmesi’ (TNA) yapılacak<br />
<strong>ve</strong> sektör bazında, dünyada kabul<br />
görmüş en iyi uygulamalar ortaya konulacaktır.<br />
d) FİNANSMAN<br />
•Mevcut finansman kaynakları gözden<br />
geçirilecek <strong>ve</strong> öncelikler çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />
etkin kullanım sağlanacak <strong>ve</strong><br />
oluşturulacak projelerde mükerrerlik<br />
önlenecektir.<br />
•Kamu-özel sektör işbirliğinin en iyi<br />
uygulamaları göz önüne alınarak temiz<br />
teknoloji yatırımları desteklenecek<br />
<strong>ve</strong> geliştirilecektir.<br />
•Uluslar arası fonlardan daha fazla<br />
yararlanmak için uluslararası stratejik<br />
işbirlikleri (ikili <strong>ve</strong> çok taraflı) geliştirilecektir.<br />
•2010 yılından başlayarak kamu yatırımlarının<br />
programlanmasında emisyon<br />
azaltımı <strong>ve</strong> kontrolü ile uyum<br />
sağlamaya yönelik projelere öncelik<br />
<strong>ve</strong>rilecektir.<br />
e) EĞİTİM, KAPASİTE ARTIRIMI VE<br />
KURUMSAL ALTYAPI<br />
•Küresel iklim değişikliklerinin etkilerini<br />
azaltma <strong>ve</strong>ya uyum sağlamak<br />
üzere, kamuoyu bilinç düzeyi <strong>ve</strong> iklim<br />
değişikliği alanındaki insan kaynakları<br />
kapasitesi <strong>ve</strong> kurumsal kapasite artırılacaktır.<br />
•Küresel iklim değişikliği ile mücadele<br />
<strong>ve</strong> uyum çabalarında, kapsamlı <strong>ve</strong><br />
işlevsel bir uluslararası işbirliği mekanizmasının<br />
oluşturulmasına yönelik<br />
yürütülen müzakerelere aktif katılım<br />
sağlanacaktır.<br />
•‘Bilgi Yönetimi’ anlayışı <strong>ve</strong> metodolojisinin<br />
sürece dâhil edilmesi sağlanacaktır.<br />
•Ulusal İklim Değişikliği çalışmalarında,<br />
bilgi akışını <strong>ve</strong> paylaşımını bütünsel<br />
bir sistemle sürdürmek üzere ‘Bilgi<br />
Yönetimi’ ne geçilecektir.<br />
22
İrfan EKMEKÇİ, Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı, Doğa Koruma <strong>ve</strong> Milli Parklar Genel Müdürlüğü<br />
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
Deniz Kaplumbağaları<br />
Ülkemiz taraf Olduğu BERN <strong>ve</strong><br />
BARSELONA Sözleşmeleri kapsamında<br />
koruma altında bulunan deniz<br />
kaplumbağalarına ilişkin olarak bir çok<br />
ülkede yapılan çalışmalardan daha kapsamlı<br />
<strong>ve</strong> detaylı çalışmaları ulusal ölçekte Çevre<br />
<strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı, Doğa Koruma <strong>ve</strong> Milli<br />
Parklar Genel Müdürlüğü koordinasyonu ile<br />
yapmaktadır.<br />
Akdeniz havzasındaki ülkelerde en çok yuvalama<br />
kumsalını bulunduran <strong>ve</strong> kumsalları<br />
uluslar arası platformda deklere ederek,<br />
koruma ilişkin çalışmaları yapan Türkiye<br />
Akdeniz kıyılarındaki 20 kumsalı Yuvalama<br />
alanı olarak ilan etmiştir.<br />
Bu kumsallar, Ekincik, Dalyan, Dalaman,<br />
Fethiye-Çalış kumsalı, Patara, Kale, Kumluca,<br />
Tekirova, Belek, Kızılot, Demirtaş,<br />
Gazipaşa, Anamur, Göksu Deltası, Kazanlı,<br />
Akyatan, Samandağ, Olympos-Çıralı,<br />
Alata <strong>ve</strong> Yumurtalık kumsallarıdır.<br />
Söz konusu kumsallara çeşitli koruma statüleri<br />
kazandırılması yanı sıra Deniz Kaplumbağaları<br />
Koruma Alanı olarak 1/25.000<br />
ölçekli ÇDP işlenerek, plan notlarına “Deniz<br />
Kaplumbağaları Koruma-Kullanma Koşulları”<br />
eklenerek kumsalların korunmasına<br />
ilişkin düzenleme yapılmıştır.<br />
KORUMA ÇALIŞMALARINDA<br />
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI’NIN<br />
ROLÜ:<br />
Deniz Kaplumbağalarının korunmasına ilişkin<br />
olarak “Deniz Kaplumbağaları Bilim<br />
Komisyonu” toplantıları koordine edilmekte<br />
Ulusal ölçekte yapılan çalışmaların standartizasyonu<br />
sağlanmaktadır.<br />
Yuvalama alanlarında planlanan faaliyetlerin<br />
deniz kaplumbağaları üzerine etkileri incelenerek<br />
gerektiğinde “Deniz Kaplumbağaları<br />
Bilim Komisyonu” tarafından irdelenmesi<br />
sağlanarak alınan kararlar çerçe<strong>ve</strong>sinde Bakanlık<br />
tarafından görüşü oluşturulmaktadır.<br />
Bu çerçe<strong>ve</strong>de kumsallarda planlanan yatırım<br />
<strong>ve</strong> faaliyetlerin deniz kaplumbağalarına zarar<br />
<strong>ve</strong>rmesinin önlenmesine yönelik çalışmalar<br />
sürdürülmektedir.<br />
Yuvalama kumsallarındaki bilimsel çalışma<br />
sonuçları değerlendirilerek korumaya ilişkin<br />
önlemler sürekli olarak güncellenmektedir.<br />
Koruma çalışmalarında uluslar arası kuruluşlarla<br />
işbirliğine gidilerek uluslar arası<br />
standartlara uygun koruma önlemlerinin<br />
uygulanması <strong>ve</strong> çalışma standartlarının geliştirilmesine<br />
yönelik çalışmalar gerçekleştirilmektedir.<br />
GERÇEKLEŞTİRİLEN ÇALIŞMALAR<br />
(2007-<strong>2009</strong>)<br />
Bu çerçe<strong>ve</strong>de Bakanlığımızca son dönemde<br />
deniz kaplumbağaları koruma çalışmaları<br />
kapsamında aşağıdaki çalışmalar gerçekleştirilmiştir.<br />
-Yuvalama kumsallarında koruma <strong>ve</strong> izleme<br />
faaliyetleri koordinasyon çalışmaları sürdürülmektedir.<br />
-Deniz Kaplumbağaları Bilim Komisyonu<br />
toplantısı gerçekleştirilerek, hazırlanan<br />
“Deniz Kaplumbağaları Yuvalama Alanları<br />
Koruma-Kullanma Koşulları” taslağı nihai<br />
hale getirilmiştir.<br />
-Deniz Kaplumbağalarının Korunması konulu<br />
<strong>2009</strong>/10 sayılı Bakanlık Genelgesi<br />
yayınlanarak ilgili Valilikler <strong>ve</strong> Kurum-<br />
Kuruluşlara gönderilmiştir.<br />
-Bakanlık Genelgesi Ekinde “Deniz Kaplumbağaları<br />
Yuvalama Alanları Koruma-<br />
Kullanma koşulları” yeniden düzenlenerek<br />
<strong>ve</strong>rilmiştir.<br />
-Bakanlık Genelgesi ekinde yuvalama kumsallarının<br />
koordinatları <strong>ve</strong>rilerek, Çevre Düzeni<br />
Planlarına işlenmek üzere ilgili kurumlara<br />
gönderilmiştir.<br />
-II. Ulusal Deniz Kaplumbağaları Sempozyumunda<br />
alınan kararlar çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />
Muğla-Dalyan bölgesinde “Deniz Kaplumbağaları<br />
Araştırma <strong>ve</strong> Rehabilitasyon Merkezi”<br />
kurulmuştur.<br />
- Mersin, Hatay <strong>ve</strong> Antalya İllerimizde de<br />
“Deniz Kaplumbağaları Araştırma <strong>ve</strong> Rehabilitasyon<br />
Merkez”leri kurulmasına yönelik<br />
çalışmalar sürdürülmektedir.<br />
-Barselona Sözleşmesi altında çalışmalarını<br />
Sürdüren Biyolojik Çeşitlilik <strong>ve</strong> Korunan<br />
Alanlar Faaliyet Merkezi RAC-SPA ile işbirliğine<br />
gidilerek, RAC-SPA tarafından temin<br />
edilen markalar alınmıştır. Bu çerçe<strong>ve</strong>de<br />
ülkemizde deniz kaplumbağaları markalama<br />
çalışmalarında uluslararası standartlarda tek<br />
tip marka kullanılması amacıyla 2010 yılından<br />
itibaren çalışma yapan üni<strong>ve</strong>rsite <strong>ve</strong><br />
bilim kuruluşlarına markalar dağıtılarak tek<br />
tip marka kullanılması sağlanacaktır.<br />
-Uluslararası kuruluş <strong>ve</strong> Sözleşme<br />
Sekreteryaları’na Ulusal Raporlar gönderilerek<br />
<strong>ve</strong> Komite Toplantıları’na katılım sağlanarak<br />
Deniz Kaplumbağaları konusunda<br />
yapılan çalışmalar aktarılmıştır.<br />
23
Serdar Yegül<br />
<strong>Orman</strong> Müh.<br />
Dış İlişkiler <strong>ve</strong> AB Dairesi<br />
Başkanlığı<br />
Avrupada <strong>Orman</strong>ların Korunması<br />
Bakanlar<br />
Konferansı Süreci<br />
Avrupa Birliği<br />
ormancılık<br />
mevzuatını<br />
düzenlerken<br />
Bakanlar<br />
Konferansı ilke<br />
kararlarından<br />
yararlanmakta<br />
<strong>ve</strong> tüm Avrupa<br />
ülkeleri ormancılık<br />
politikalarını<br />
belirlerken<br />
Bakanlar<br />
Konferansı ilke<br />
kararlarını temel<br />
almaktadır.<br />
1980’lerde Avrupa’da asit yağmurlarıyla sonuçlanan hava kirliliğinin artması<br />
Avrupa ormanları üzerinde ciddi tehditler oluşturmuş, Avrupa ormanlarının<br />
sözkonusu tehditlerden ne derece etkilendiğini ortaya çıkarabilmek için ise<br />
sınırötesi etkin çalışmalara ihtiyaç duyulmuştur. Bu tür bir ihtiyaçtan hareketle,<br />
1990 yılında, ormanlar <strong>ve</strong> ormancılık ile ilgili ortak fırsatlar <strong>ve</strong> tehditler<br />
konularında işbirliğini arttırmak <strong>ve</strong> politikalar geliştirmek üzere Avrupa ülkelerinin<br />
ormanlardan sorumlu bakanları bir araya gelerek üst düzeyde bir girişim<br />
başlatmışlardır. Bu girişimin adı Avrupa’da <strong>Orman</strong>ların Korunması Bakanlar<br />
Konferansı’dır.<br />
Diğer yandan küresel düzeyde 1992 yılında<br />
Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde<br />
Birleşmiş Milletler Çevre <strong>ve</strong> Kalkınma<br />
Konferansı (UNCED) düzenlenmiş <strong>ve</strong> Konferans<br />
sonunda ormancılığa yönelik önemli çıktılar olmuştur.<br />
Rio’da ayrıca Rio çıktıları temelinde küresel bir<br />
ormancılık süreci (Rio Süreci) <strong>ve</strong> Rio Kararlarının<br />
bölgesel uygulamasını sağlamak üzere dokuz bölgesel<br />
ormancılık süreci başlatılmıştır. Ülkemiz sözkonusu<br />
bölgesel ormancılık süreçlerinden, Avrupa<br />
(Bakanlar Konferansı) <strong>ve</strong> Yakın Doğu bölgesel ormancılık<br />
sürecine katılım sağlamaktadır.<br />
Bakanlar Konferansı<br />
1990 yılında herhangi bir küresel süreçten bağımsız<br />
olarak çalışmalarına başlayan Bakanlar Konferansı,<br />
1993 yılında gerçekleştirilen İkinci Bakanlar<br />
Konferansı’nda küresel ormancılık sürecinin bir<br />
alt sürecine dönüştürülmüştür. 1992 yılında Rio’da<br />
tanımlanan “Sürdürülebilir <strong>Orman</strong> Yönetimi” (sustainable<br />
forest management) çerçe<strong>ve</strong>sinde Bakanlar<br />
Konferansı’nın amacı “Avrupa orman yönetiminde<br />
sürdürülebilir orman yönetimini hâkim kılmak”<br />
şeklinde genişletmiştir. Diğer bir ifadeyle Bakanlar<br />
Konferansı, ormanlarla ilgili Rio Kararlarının<br />
Avrupa bölgesinde uygulanması çabasıdır. Bakanlar<br />
Konferansı’nın nihai amacı ise Avrupa’da yasal<br />
bağlayıcılığı olan bir ormancılık anlaşmasını benimsemektir.<br />
Bakanlar Konferansı’nda benimsenen ilke kararlarının<br />
(resolution) hukuki bir bağlayıcılığı bulunmamakla<br />
birlikte, hükümetlere politik-siyasi yükümlülükler<br />
getirmektedir. Tüm ilke kararları Avrupa<br />
ülkeleri ormanlardan sorumlu bakanları tarafından<br />
imzalanmaktadır.<br />
Bakanlar Konferansı’na 46 İmzacı Ülke <strong>ve</strong> AB,<br />
14 Gözlemci Ülke <strong>ve</strong> 31 Gözlemci Organizasyon<br />
katılım sağlamaktadır. Ülkemiz, Bakanlar<br />
24
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
Konferansı’nda ‘imzacı ülke’ statüsünde<br />
olup Konferanslara ülkemiz adına ya zamanın<br />
ormanlardan sorumlu bakanı ya da<br />
bakan adına bir üst düzey yetkili temsilci<br />
katılım sağlamıştır.<br />
Bakanlar Konferansı İlke Kararlarının<br />
(Resolution) Önemi Nedir?<br />
Avrupa Birliği <strong>Orman</strong>cılık Mevzuatını<br />
düzenlerken Bakanlar Konferansı ilke<br />
kararlardan yararlanmakta <strong>ve</strong> tüm Avrupa<br />
ülkeleri ormancılık politikalarını belirlerken<br />
Bakanlar Konferansı ilke kararlarını<br />
temel almaktadır.<br />
Bakanlar Konferansı İlke Kararlarının<br />
İçeriği<br />
Bakanlar Konferansı tarafından bugüne<br />
değin 19 ilke kararı (resolution) alınmış<br />
olup söz konusu ilke kararlarının bazıları<br />
3-4 sayfayı, bazılarının ise ekleriyle birlikte<br />
30 sayfayı bulabilmektedir. İlke kararları<br />
üç temel (ayak) üzerine oturmaktadır.<br />
Bu temeller; ekolojik, ekonomik <strong>ve</strong><br />
sosyo-kültürel temellerdir. İlke kararlarının<br />
bazıları sadece ekolojik, bazıları sadece<br />
ekonomik, bazıları ise sadece sosyokültürel<br />
temele dayanırken, bazıları hem<br />
ekolojik hem ekonomik, bazıları hem<br />
ekonomik hem sosyo-kültürel, bazıları ise<br />
her üç temele birden dayanabilmektedir.<br />
1990 yılında Strazburg’da yapılan ilk<br />
Bakanlar Konferansı’nda 6 ilke kararı<br />
alınmış olup alınan ilke kararlarına<br />
bakıldığında kararların ağırlıklı olarak<br />
ekolojik temele dayandığı görülmektedir.<br />
Diğer bir ifadeyle ilk Konferans’ta<br />
ormanlardan sorumlu bakanlar teknik <strong>ve</strong><br />
bilimsel işbirliği konusunda taahhütlerde<br />
bulunmuşlardır. 1993 yılında Helsinki’de<br />
yapılan İkinci Bakanlar Konferansı’nda<br />
4 ilke kararı alınmış olup Avrupa bölgesi<br />
için sürdürülebilir orman yönetiminin<br />
tanımı yapılmıştır. Ayrıca, Avrupa <strong>Orman</strong>larının<br />
Sürdürülebilir Yönetimi İçin<br />
Genel Esasları; Avrupa <strong>Orman</strong>larında Biyolojik<br />
Çeşitliliğin Korunması İçin Genel<br />
Esasları <strong>ve</strong> Avrupa <strong>Orman</strong>larının İklim<br />
Değişikliğine Uzun Süreli Adaptasyonu<br />
İçin Stratejiler başlıklı ilke kararları benimsenmiştir.<br />
1998 yılında Lizbon’da yapılan Üçüncü<br />
Bakanlar Konferansında 2 ilke kararı<br />
alınmıştır. Konferans’ta Avrupa’da<br />
sürdürülebilir orman yönetimi için hazırlanmış<br />
olan kriter <strong>ve</strong> gösterge seti<br />
onaylanmış <strong>ve</strong> sürdürülebilir orman yönetiminin<br />
sosyo-ekonomik boyutlarının<br />
geliştirilmesi kararlaştırılmıştır. 2003<br />
yılında Viyana’da yapılan Dördüncü Bakanlar<br />
Konferansı’nda 5 ilke kararı daha<br />
benimsenmiştir. Konferansta tüm-Avrupa<br />
sürdürülebilir orman yönetimi kriter <strong>ve</strong><br />
göstergeleri revize edilmiş, aralarında<br />
Avrupa için Ulusal <strong>Orman</strong>cılık Programı<br />
Yaklaşımı, Avrupa’da Korunan <strong>ve</strong> Koruyucu<br />
İşlevi Olan <strong>Orman</strong>lar ile diğer Ağaçlık<br />
Alanların Değerlendirilmesi Kılavuzu<br />
gibi bir dizi belge kabul edilmiştir. Bu<br />
konferansın en önemli çıktılarından biri,<br />
Bakanlar Konferansı “Korunan” Alan<br />
Sınıflamasına göre Avrupa ülkelerinin<br />
raporlama yapmasını sağlamak olmuştur.<br />
2007 yılında Varşova’da yapılan Beşinci<br />
Bakanlar Konferansı’nda 2 ilke kararı<br />
alınmış olup bunlar; “<strong>Orman</strong>lar, Odun <strong>ve</strong><br />
Enerji” <strong>ve</strong> “<strong>Orman</strong>lar <strong>ve</strong> <strong>Su</strong>” başlıklı ilke<br />
kararlarıdır.<br />
2008 Mayıs ayında Beşinci Bakanlar<br />
Konferansı ilke kararlarını izlemek <strong>ve</strong><br />
Altıncı Bakanlar Konferansı hazırlık çalışmalarını<br />
yürütmek üzere bir Çalışma<br />
Programı benimsenmiştir. Çalışma Programı<br />
iki bölüm <strong>ve</strong> altı başlıktan oluşmaktadır.<br />
Bu başlıklar: Birinci Bölüm, (1)<br />
Sürdürülebilir <strong>Orman</strong> Yönetimi <strong>ve</strong> İklim<br />
Değişikliği; (2) Odun Hareketi <strong>ve</strong> Duyarlı<br />
Odun Kullanımı; (3) <strong>Orman</strong>lar <strong>ve</strong> <strong>Su</strong>yu<br />
içine alan <strong>Orman</strong> Ekosistem Hizmetleri;<br />
(3) Bölgesel-Küresel İşbirliği <strong>ve</strong> Ortaklık<br />
<strong>ve</strong> (5) Kesen Konular başlıklarından oluşurken;<br />
İkinci Bölüm, (1) Bakanlar Konferansının<br />
Stratejik Yönü’dür.<br />
Altıncı Bakanlar Konferansı 2011’de<br />
Nor<strong>ve</strong>ç/Oslo’da düzenlenmesi planlanmaktadır.<br />
Bakanlar Konferansı Sürecinde Son<br />
Gelişmeler<br />
<strong>2009</strong> yılı sonu itibariyle Beşinci Bakanlar<br />
Konferansı izleme süreci tamamlanmış<br />
<strong>ve</strong> Altıncı Bakanlar Konferansı hazırlık<br />
süreci başlamıştır.<br />
1-2 Eylül <strong>2009</strong> tarihlerinde “Bakanlar<br />
Konferansının Stratejik Yönü” başlıklı<br />
son çalışma grubu toplantısında sürecin<br />
geleceğine yönelik üç senaryo tartışılmıştır.<br />
Bu senaryoların ilki, çalışmaların<br />
“Bakanlar Konferansı” tarzında sürdürülmesidir.<br />
İkinci senaryo, çalışmaların bir<br />
Avrupa <strong>Orman</strong>cılık Anlaşması <strong>ve</strong> onun<br />
sekretaryası yoluyla sürdürülmesidir.<br />
Üçüncü bir senaryo ise çalışmaların hem<br />
Bakanlar Konferansı hem de Avrupa <strong>Orman</strong>cılık<br />
Anlaşması yoluyla sürdürülmesidir.<br />
Yeşil Çatılar Küresel Isınmayı Engelleyebilir<br />
Bilim adamları son yıllarda yaygınlaşan<br />
yeşil çatıların küresel ısınmayla<br />
mücadelede yardımcı olabileceğini<br />
belirtiyorlar. Yeşil çatıların, araçlardan<br />
kaynaklanan emisyonların tutulmasında<br />
faydalı olabilecekleri düşünülmektedir.<br />
Yapılan çalışmada, yeşil çatıların küresel<br />
ısınmaya sebep olan gazların tutulmasındaki<br />
faydaları incelenmiştir. Yeşil çatıların<br />
yağmur sularını tutma <strong>ve</strong> sızdırmaları<br />
sayesinde, ısınma <strong>ve</strong> havalandırma maliyetlerini<br />
azaltacağı düşünülmektedir.<br />
Yeşil çatıların karbon giderimleri konusunda<br />
bugüne kadar yapılmış bir çalışma<br />
bulunmamaktadır. Michigan <strong>ve</strong> Maryland<br />
eyaletlerinde yapılan incelemede<br />
yaklaşık bir milyon kişinin yaşadığı<br />
alanda 10.000 kamyondan ortaya çıkan<br />
gazların yeşil çatılar tarafından tutulduğu<br />
görülmüştür.<br />
ACS’ Environmental Science & Technology,<br />
(26 Eylül <strong>2009</strong>)<br />
25
Evlerin % 30’u İnternete Sahip<br />
“Bilgisayar <strong>ve</strong> İnternet kullanım oranlarının en yüksek olduğu yaş grubu 16-24 yaş grubudur.<br />
Bu oranlar tüm yaş gruplarında erkeklerde daha yüksektir. Eğitim durumuna göre<br />
incelendiğinde ise yüksekokul, fakülte <strong>ve</strong> üstü mezunları en yüksek bilgisayar <strong>ve</strong> internet<br />
kullanım oranlarına sahiptir.”<br />
Hane halkı Bilişim Teknolojileri Kullanımı<br />
Araştırması sonuçları, en güncel nüfus projeksiyonlarına<br />
göre ağırlıklandırılmakta <strong>ve</strong><br />
yayımlanmaktadır. <strong>2009</strong> yılına kadar sözü<br />
edilen nüfus projeksiyonları, genel<br />
nüfus sayımı sonuçlarına<br />
dayalı olarak hesaplanmış,<br />
2007 yılında ise Adrese<br />
Dayalı Nüfus Kayıt<br />
Sistemi (ADNKS) kurulmuştur.<br />
ADNKS <strong>ve</strong>ri<br />
tabanından elde edilen<br />
yaş <strong>ve</strong> cinsiyet yapısı ile<br />
nüfusun yerleşim yerlerine<br />
göre dağılımında, nüfus<br />
sayımlarına göre önemli dağılım<br />
farklılıkları bulunmaktadır.<br />
Bu doğrultuda, en güncel<br />
nüfus bilgilerinin elde edildiği bu<br />
sistemdeki bilgiler kullanılarak nüfus<br />
projeksiyonlarının üretilmesine başlanmış<br />
olup, ulusal <strong>ve</strong> bölgesel düzeyde nüfus<br />
projeksiyonları yenilenmiştir.<br />
2007 <strong>ve</strong> 2008 yılı Hanehalkı Bilişim Teknolojileri<br />
Kullanımı Araştırması sonuçları<br />
da yeni nüfus projeksiyonlarına göre revize<br />
edilmiş olup, söz konusu yıllara ait revize<br />
edilmiş haber bültenlerine TÜİK web sayfasından<br />
ulaşılabilmektedir.<br />
Hanelerin % 30’u İnternet Erişimine Sahiptir<br />
<strong>2009</strong> yılı Nisan ayı içerisinde gerçekleştirilen<br />
Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım<br />
Araştırması sonuçlarına göre hanelerin<br />
% 30’u internet erişimine sahiptir. İnternet<br />
erişimi olmayan hanelerin % 30,1’i evden<br />
İnternete bağlanmama nedeni olarak internet<br />
kullanımına ihtiyaç duymadıklarını belirtmişlerdir.<br />
ADSL % 85,6 ile Türkiye’de<br />
kullanılan en yaygın internet bağlantı türüdür.<br />
Bireylerin bilgisayar <strong>ve</strong> internet kullanım<br />
oranları sırasıyla % 40,1 <strong>ve</strong> % 38.1’dir.<br />
Araştırma sonuçlarına göre 16-74 yaş<br />
grubundaki bireylerde bilgisayar <strong>ve</strong> internet<br />
kullanım oranları sırasıyla erkeklerde<br />
% 50,5 <strong>ve</strong> % 48,6, kadınlarda % 30,0 <strong>ve</strong><br />
% 28,0’dır.<br />
Son üç ay içerisinde (Ocak-Mart) bireylerin<br />
% 35,6’sı bilgisayar, % 34,0’ı internet<br />
kullanmıştır. Bilgisayar kullanan bireylerin<br />
% 61,2’si bilgisayarı, internet kullanan<br />
bireylerin % 59,3’ü ise interneti<br />
hemen hemen hergün kullanmıştır.<br />
Bu dönemde,<br />
bilgisayar kullanılan<br />
yerler; % 65,1 ile ev, %<br />
32,0 ile işyeri, % 21,1<br />
ile internet kafe, internet<br />
kullanılan<br />
yerler ise; %<br />
57,6 ile ev, %<br />
32,4 ile işyeri,<br />
% 24,1 ile internet kafe<br />
olarak sıralanmaktadır.<br />
Anket uygulama dönemindeki işgücü durumu<br />
dikkate alındığında, iş<strong>ve</strong>renlerde<br />
bilgisayar <strong>ve</strong> internet kullanım oranları sırasıyla<br />
% 67,8 <strong>ve</strong> % 66,1 iken, ücretli <strong>ve</strong><br />
maaşlı çalışanlarda % 58,6 <strong>ve</strong> % 56,8’dir.<br />
Aynı oranlar işsizlerde sırasıyla % 43,2 <strong>ve</strong><br />
% 41,6’dır.<br />
Eylül ayının başı internetin ilk olarak<br />
Kaliforniya Üni<strong>ve</strong>rsitesi’nde kullanımının<br />
40. yılıydı. 40 yıl önce Kaliforniya<br />
Üni<strong>ve</strong>rsitesindeki bilim adamları 4,57 m<br />
uzunlukta kablo kullanarak <strong>ve</strong>ri aktarımı<br />
yapmak için iki bilgisayarı birbirine bağlamayı<br />
başarmışlardı. Fakat bilgisayarlar<br />
arasında <strong>ve</strong>ri yollanması 29 Ekim 1969<br />
tarihine kadar yapılamadı. Bu tarihte biri<br />
UCLA’de diğeri de Stanford Üni<strong>ve</strong>rsitesinde<br />
bulunan iki bilgisayar birbirine<br />
bağlanarak <strong>ve</strong>ri aktarımı denenmiştir.<br />
UCLA’deki bilgisayardan “LOGIN”<br />
olarak gönderilen mesaj Stanford Üni<strong>ve</strong>rsitesindeki<br />
bilgisayarda “LO” olarak<br />
görüntülenebilmiştir. Daha sonra yapılan<br />
ikinci denemede ise mesaj başarıyla<br />
gönderilmiştir. Bu da yeni bir sistemin<br />
(ağ yapısının) doğuşu olmuştur.<br />
İnternet En Çok E-posta İçin<br />
Kullanılıyor<br />
Son üç ay içerisinde internet kullanan<br />
bireylerin % 72,4’ü e-posta göndermekalmak,<br />
% 70’i gazete ya da dergi okumak,<br />
% 57,8’i sohbet odalarına mesaj <strong>ve</strong> anlık<br />
ileti göndermek,%56,3’ü oyun, müzik, film,<br />
görüntü indirmek ya da oynatmak için interneti<br />
kullanmıştır.<br />
İnternet kullanan bireylerin kişisel kullanım<br />
amacıyla internet üzerinden mal <strong>ve</strong>ya hizmet<br />
siparişi <strong>ve</strong>rme ya da satın alma oranı<br />
% 11,8’dir. Sipariş <strong>ve</strong>rme ya da satın alışın<br />
en son yapıldığı zamana göre % 5,8’i son<br />
üç ay içerisinde, % 2,7’si üç ay ile bir yıl<br />
arasında, % 3,3’ü ise bir yıldan uzun süre<br />
önce gerçekleştirilmiştir. internet kullanan<br />
bireylerin % 88,2’si ise İnternet üzerinden<br />
hiç mal <strong>ve</strong>ya hizmet siparişi <strong>ve</strong>rmemiş ya da<br />
satın almamıştır.<br />
Son 12 ayda internet üzerinden mal <strong>ve</strong>ya<br />
hizmet siparişi <strong>ve</strong>ren ya da satın alan bireyler<br />
en fazla elektronik araç (cep telefonu,<br />
kamera, TV, DVD oynatıcı v.b) almışlardır.<br />
Kaynak: TUİK<br />
İnternet 40 Yaşında<br />
Bundan sonraki adım ise Amerikan Savunma<br />
Bakanlığının geliştirdiği <strong>ve</strong> bugün<br />
bizim kullandığımız sistemdir. AR-<br />
PANET adı <strong>ve</strong>rilen bu sistemin kullanımı<br />
sonrasında bugün dünyada 1 milyardan<br />
fazla insan internet kullanmaktadır <strong>ve</strong><br />
Google’ın yaptığı açıklamaya göre internet<br />
üzerinde dünyadaki insanların erişimine<br />
açık olan 1 trilyon sayfa olduğu<br />
belirtilmektedir.<br />
Google’da çalışan <strong>ve</strong> internetin öncülerinden<br />
olan Vinton CERF, çevrimiçi dünya,<br />
sürecin insanların iletişiminin geliştirilmesini<br />
sağladığını belirtiyor. CERF,<br />
süreci “Bilgi güç değil, bilginin paylaşımı<br />
güçtür” diyerek özetliyor. (Disco<strong>ve</strong>r)<br />
26
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
ALAGEYİK<br />
Alageyikler; bazı tabii parklarda<br />
<strong>ve</strong> av hayvanlarının korunduğu<br />
korularda kalabalık sürüler<br />
halinde toplanır. Fakat tabiatta daha çok<br />
küçük sürüler halinde dolaşır, gündüzleri<br />
de sık çalıların arasında gizlenirler.<br />
Bol miktarda ot yemelerinin yanında,<br />
sürgünler, yapraklar <strong>ve</strong> çalılarla da beslenirler.<br />
Erkek geyikler 140-160 cm uzunluğunda,<br />
90-100 cm omuz boyunda <strong>ve</strong> 60-85<br />
kg ağırlığında olur. Dişi geyikler ise<br />
130-150 cm uzunluğunda, 75-85 cm<br />
omuz boyunda <strong>ve</strong> 30-50 kg ağırlığındadır.<br />
Yavrular ilkbaharda doğar <strong>ve</strong> doğduklarında<br />
30 cm boyunda <strong>ve</strong> 4,5 kg<br />
ağırlığında olur. Yaşam süreleri 12 yıl<br />
kadardır.<br />
Alageyikler çabuk harekete geçerler.<br />
Koşmaya hazırlanırken kuyruklarını<br />
sallar, sonra geniş adımlarla tırıs<br />
tırıs koşuya geçerler, yüksek çitlerin<br />
üzerinden atlayabilirler. İhtiyatlı olan bu<br />
hayvanların izlerinin takip edilmesi kolay<br />
değildir.<br />
Çiftleşme ekim ayındadır <strong>ve</strong> bir ay kadar<br />
sürer. Bu devrede alageyiğin derin<br />
homurtular <strong>ve</strong>ya havlamalardan meydana<br />
gelen çiftleşme çağırışı 3 - 3,5 kilometre<br />
uzaklıktan duyulabilir. Bu geyik,<br />
bağırdığı zaman boynunu ileri uzatır,<br />
normalden daha aşağı eğik başını da birden<br />
yukarı atar.<br />
Tek yavru haziranda dünyaya gelir. İkizler<br />
enderdir. Dişi alageyik yavrusuyla<br />
pek fazla ilgilenmez. Bir tehlike karşısında<br />
onu ya yanına alır, ya da çalıların<br />
arasına gizledikten sonra bir daha arkasına<br />
bakmadan kaçar. Bu geyiğin yavrusu<br />
öbür geyik türlerininkinden daha<br />
çabuk ayaklanır.<br />
Alageyik’in dallı boynuzları enli <strong>ve</strong><br />
yassıdır, uçlarında da bir elin parmakları<br />
gibi açılmış dişler bulunur. Bu geyiğin<br />
rengi yazın beyaz lekelerle süslü<br />
açık sarımsı kah<strong>ve</strong>, kışın ise grimsidir.<br />
Bütün hayvanın siyahımsı kah<strong>ve</strong>rengi<br />
olduğu zamanlar da vardır. İri bir erkek<br />
alageyik omuz hizasında 90 santim boyunda<br />
<strong>ve</strong> 100 kilo ağırlığındadır<br />
Alageyiğin anavatanı Akdeniz ise de,<br />
oralardan bütün Avrupa memleketlerine<br />
yayılmıştır. İngiltere’ye Romalılar<br />
tarafından götürüldüğü söylenmektedir.<br />
Eski Mısır’lılar ise onu kendi memleketlerine<br />
sokmuşlardır.<br />
Son yıllarda nüfus artışı <strong>ve</strong> hızlı sanayileşme<br />
ile bunların beraberinde getirdiği<br />
bir takım olumsuz koşullar, Dünya<br />
genelinde memeli türlerden bazılarının<br />
neslinin azalmasına <strong>ve</strong>ya yok olmasına<br />
yol açmaktadır. Ülkemizde yaşayan <strong>ve</strong><br />
nesli önemli ölçüde tükenme tehdidi altında<br />
bulunan en önemli türlerimizden<br />
birisi de Alageyik’tir.<br />
Son Buzul Çağının etkisiyle Avrupa’da<br />
nesli tükenen alageyiklerin, 15. Yüzyılda<br />
Rodos Şövalyelerince Avrupa’nın<br />
saray <strong>ve</strong> parklarına taşındığı bilinmektedir.<br />
Anadolu’da 20. Yüzyıl başlarına<br />
kadar çeşitli yörelerde yayılış göstermiş<br />
olan Alageyik, özellikle ormanların tarım<br />
arazisine dönüştürülmesi <strong>ve</strong> aşırı<br />
avlanmalarla sayıları hızla azalmaya<br />
başlamıştır.<br />
Alageyikler için 1966<br />
yılında Antalya Düzlerçamı’nda<br />
1750 ha’lık alan<br />
Alageyik koruma alanı<br />
olarak ayrılmış <strong>ve</strong> bu<br />
alan içerisinde yaklaşık<br />
25 ha’lık alanın,<br />
üretme istasyonu<br />
olarak tesis edilmesi ile Alageyikler<br />
koruma altına alınmışlardır.<br />
1999-2000 yıllarında, Üretme İstasyonu<br />
içerisinde, Alageyik sayısının istasyonda<br />
taşıma kapasitesinin üzerine çıkması <strong>ve</strong><br />
doğal besin bitkilerinin azalması ile birlikte,<br />
stres <strong>ve</strong> kolay hastalanma gibi sorunlar<br />
baş göstermiştir. Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong><br />
Bakanlığı’nca yürütülen bir proje çerçe<strong>ve</strong>sinde;<br />
Beslenme çeşitliliği <strong>ve</strong> yoğunluğu<br />
açısından daha zengin olan Düzlerçamı<br />
Eşenadası bölgesi, Doğa Koruma<br />
<strong>ve</strong> Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nce,<br />
Eşenadası Alageyik Üretme İstasyonu<br />
olarak 15.07.2002 tarihinde kurulmuştur.<br />
521 ha alana kurulan istasyon alanının<br />
ilk etapta 430 ha’lık bölümü kafesli tel<br />
ile çevrilmiş <strong>ve</strong> eski istasyonda bulunan<br />
64 adet Alageyik 06.11.2003 tarihinde<br />
yeni istasyona başarılı bir şekilde taşınmışlardır.<br />
İstasyon içerisinde bulunan 4<br />
adet açıklığa, her yıl, fiy, yonca gibi besin<br />
bitkileri ekilerek, Alageyiklerin beslenmesine<br />
katkıda bulunulmaktadır.<br />
İstasyon çalışmalarının yanı sıra doğal<br />
alanlarda da, Alageyik Koruma Faaliyetleri<br />
de devam etmektedir. 16.10.2005<br />
tarihinde, Bakanlar Kurulu kararı ile ilan<br />
edilen Düzlerçamı Yaban Hayatı Geliştirme<br />
Sahası, öncelikli korunan türü<br />
alageyik olan Ülkemizdeki tek Yaban<br />
Hayatı Geliştirme Sahasıdır. Alageyik<br />
korunmasında karşılaşılan başlıca sorunlar,<br />
kaçak avlanma, tarımsal faaliyetlerde<br />
bilinçsizce kullanılan zirai ilaçlar,<br />
yangın <strong>ve</strong> yaşam alanlarının daralması<br />
olarak sayılabilir.<br />
27
M. Tamer Çobanoğlu<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong><br />
Uzman Yardımcısı<br />
Genetiği<br />
Değiştirilmiş<br />
Organizmalar<br />
Dünya Sağlık<br />
Örgütü (WHO),<br />
GDO’yu genetik<br />
özellikleri (DNA)<br />
doğal olamayan<br />
yollardan<br />
değiştirilen<br />
organizmalar olarak<br />
tanımlamaktadır.<br />
Gen çalışmaları<br />
sayesinde<br />
farklı canlılar<br />
arasında genetik<br />
materyal taşınımı<br />
sağlanabilmektedir.<br />
İnsanoğlu, dünyada sahne aldığı günden bu yana doğa ile mücadelesini<br />
sürdürmektedir. Bu mücadele temelde doğal kaynaklardan daha fazla yararlanmak<br />
üzerinedir. Teknolojinin <strong>ve</strong> bilginin gelişimi sonrasında doğal kaynakların tüketimi<br />
daha da artmıştır. Kaynak kullanımı arttıkça da dünyadaki kirlilik <strong>ve</strong> sorunlar<br />
artmıştır.<br />
Yaşanan sorunlar <strong>ve</strong> bozunmalar, insanoğlunun<br />
farklı çözümler arayışına itmiştir. Bu<br />
kapsamda son yıllarda genetik şifrelerin<br />
çözülmesiyle birlikte genetik çalışmaları gelişmiş <strong>ve</strong><br />
önemli ilerlemeler sağlanmıştır.<br />
Bilimin yaşanan sorunlara çözüm üretmeye yönelik<br />
çalışmalarında genetik çalışmalar çok önemli bir yer<br />
tutmaktadır. 1990’ların ikinci yarısında başlayan bu<br />
çalışmalar günümüzde biyoteknoloji denen bu yeni<br />
çalışma alanı tarım, ilaç sektörü, hayvanlar üzerinde<br />
çalışmalar yürütmektedir. İşte bu çalışmaların ürünlerinden<br />
biri de hayatımızda bugünlerde önemli yer tutan<br />
GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar)’dur.<br />
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), GDO’yu genetik özellikleri<br />
(DNA) doğal olamayan yollardan değiştirilen<br />
organizmalar olarak tanımlamaktadır. Gen çalışmaları<br />
sayesinde farklı canlılar arasında genetik materyal<br />
taşınımı sağlanabilmektedir.<br />
GDO çalışmaları temel olarak tarımsal üretimde daha<br />
fazla <strong>ve</strong> nitelikli ürün elde etmek, daha etkili ilaç elde<br />
etmek gibi hedeflerle yola çıkmıştır. Ama günümüzde<br />
GDO’lar çok tartışılan <strong>ve</strong> gündem oluşturan bir konu<br />
haline gelmiştir. GDO’yu yararlı <strong>ve</strong> zararlı bulan birçok<br />
görüş halen dünya genelinde tartışılmaktadır. Bu<br />
yazı kapsamında olumlu <strong>ve</strong> olumsuz görüşler ortaya<br />
koyulup, Türkiye <strong>ve</strong> dünyadaki uygulamalar incelenmeye<br />
çalışılacaktır.<br />
Olumlu Görüşler<br />
Daha ucuz <strong>ve</strong> besleyici ürünler; GDO kapsamında<br />
yapılan çalışmalar ile ürüne yapılacak müdahaleler<br />
ile besin açısından daha zengin <strong>ve</strong> daha dayanıklı<br />
hale getirilmesi hedeflenmektedir. Bunun da hem<br />
insanların daha besleyici ürünlerle beslenmesini hem<br />
de üreticilerin daha az maliyet sayesinde daha fazla<br />
gelir elde etmesini sağlayacağı düşünülmektedir.<br />
28
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
^<br />
Daha dayanıklı ürünler; Tarımsal<br />
üretimde karşılaşılan önemli sorunlardan<br />
biri bitki tohumlarının<br />
hastalıklar, böcekler <strong>ve</strong> yabani otlara<br />
karşı dayanıksız olmasından<br />
dolayı daha az ürün alınmasıdır.<br />
Bu kapsamda bitkilere yapılacak<br />
virüs <strong>ve</strong>ya bakteri geni transferi<br />
ile hastalıklara daha dirençli hale<br />
getirilmesi hedeflenmektedir. Ayrıca<br />
bu yolla bitkilerin zehirlere<br />
karşı da daha dirençli olması sağlanmaya<br />
çalışılmaktadır.<br />
Tarım ilaçlarına daha dirençli<br />
ürünler; Tarımsal amaçlı kullanılan<br />
ilaçlara karşı üründe meydana<br />
gelebilecek olumsuzluklara karşı<br />
yapılacak müdahaleler ile ilaca<br />
daha dirençli hale getirilmekte <strong>ve</strong><br />
tarımsal amaçlı kullanılacak herbisit<br />
ilaçlarının miktarını da azalmasını<br />
sağlayacaktır.<br />
Daha fazla ürün; Tohumun genetik<br />
yapısına yapılacak müdahaleler<br />
ile ilaç <strong>ve</strong> zararlılara karşı<br />
daha dirençli hale gelmesinin sağlanması<br />
ile bitkinin mevcut <strong>ve</strong>riminin<br />
artması hedeflenmektedir.<br />
Bu sayede üreticinin daha fazla<br />
ürün <strong>ve</strong> gelir elde etmesi düşünülmektedir.<br />
Daha kolay müdahale; Genetik<br />
yapıya müdahale etme ile biyoteknolojinin<br />
tüm alanlara müdahale<br />
etmeyi başarmaktadır. Bu<br />
sayede her türlü değişim ile istenilen<br />
genetik yapı ortaya çıkarılacaktır.<br />
Örnek olarak çok kısa<br />
sürede, çok <strong>ve</strong>rimli <strong>ve</strong> tarımsal<br />
ilaç kullanımına gereksinim duymadan<br />
yetişecek ürünlerin ortaya<br />
çıkarılması kısa sürede bu teknolojik<br />
gelişmeler sayesinde mümkün<br />
olacağı düşünülmektedir.<br />
Sıkı kontrol <strong>ve</strong> müşteri talepleri;<br />
Son yıllarda tüketiciler mevsimsel<br />
olarak mevcut olmayan ama<br />
turfanda olarak üretilen ürünleri<br />
marketlerde görmemiz mümkündür.<br />
Daha maliyetli olmasına rağmen,<br />
tüketici talepleri sayesinde<br />
kış aylarında karpuz tüketmek<br />
<strong>ve</strong>ya yazın sıcak günlerinde portakal<br />
tüketmemiz mümkün hale<br />
geldi. Bunun gibi örnekleri dünya<br />
genelinde çoğaltmamız mümkündür.<br />
Bu kapsamda biyoteknoloji<br />
ile yapılacak gen transferleri ile<br />
soğuk kış koşullarına uyumlu yaz<br />
ürünleri <strong>ve</strong>ya sıcak günlere uyumlu<br />
kış ürünleri üretilebilecektir.<br />
Ayrıca üretim yapan şirketler,<br />
GDO çalışmalarını sıkı kontrol<br />
altında ürettiklerini belirtmekte<br />
<strong>ve</strong> ayrıca bu çalışmaların Dünya<br />
Sağlık Örgütü <strong>ve</strong> FAO (Gıda <strong>ve</strong><br />
Tarım Örgütü) tarafından düzenlemelerle<br />
kontrolü sağlanmaktadır.<br />
Olumsuz Görüşler<br />
Sağlık riskleri; GDO içeren ürünler<br />
kullanımının sonucunda ortaya<br />
çıkabilecek risklerden bazıları<br />
potansiyel alerjenlik, potansiyel<br />
toksisite, besin değeri kaybı <strong>ve</strong><br />
ilaçlara dayanıklı organizmaların<br />
oluşması olarak düşünülmektedir.<br />
Gen transferi sonucunda ortaya<br />
çıkacak yeni yapı, alerjik özellikleri<br />
insana taşıyabilir. Toksisite<br />
konusunda ise bitkiye daha dirençli<br />
olması için genetik olarak<br />
aktarılan ilaçlar insan vücuduna<br />
zarar <strong>ve</strong>rebilir. Ayrıca bu ilaçlar<br />
ürünün yenilmesi ise insan vücudunda<br />
birikerek uzun vadede<br />
kanserojen etki ortaya çıkarabilir.<br />
Bir başka konu da gen transferi ile<br />
ürüne aktarılan mikroorganizmaların<br />
(bakteri, virüs) insan<br />
vücuduna geçmesini<br />
sağlayacak <strong>ve</strong> bu<br />
taşınım insan<br />
vücudunda<br />
bakterilerin<br />
kullanılan<br />
antibiyotiklere<br />
karşı<br />
daha dirençli<br />
olmasını<br />
sağlayacaktır.<br />
Çevresel riskler;<br />
Bu noktada GDO içeren<br />
ürünlerin yapısındaki ilaç kalıntısı<br />
<strong>ve</strong> toksiklerin su <strong>ve</strong> toprağa<br />
taşınması nedeniyle su <strong>ve</strong> toprak<br />
kirliliğine sebep olacağı düşünülmektedir.<br />
Ayrıca genetik özelliklerde<br />
yaşanan değişim nedeniyle<br />
birbiriyle yakın (akraba) türlerin<br />
yok olabileceği <strong>ve</strong>ya zararlı türlerin<br />
gelişebileceği düşünülmektedir.<br />
İlaç dayanıklılığı olan bakteri<br />
<strong>ve</strong>ya virüslerin toprağa geçmesi<br />
ile ilaç dayanıklılığı artan toprak<br />
yüzeyinde daha fazla tarımsal ilaç<br />
kullanılmasına sebep olmakta <strong>ve</strong><br />
bu alanda yaşayan yararlı türlerin<br />
de kaybına sebep olabileceği düşünülmektedir.<br />
Ortaya çıkan yeni<br />
türler, doğal süreçleri de olumsuz<br />
etkileyeceğinden yabani türler<br />
ortadan kalkabilecektir. Doğal<br />
yaşamda oluşacak basit değişimlerin<br />
oldukça karmaşık yapıdaki<br />
ekosistemler <strong>ve</strong> bu sistemdeki<br />
tüm flora <strong>ve</strong> faunayı olumsuz etkileyebileceği<br />
de bir başka çevresel<br />
risktir.<br />
Bunların yanında GDO içeren<br />
tohum üretimi konusunda dünyada<br />
yer alan üretim alanlarının<br />
hemen hemen tamamı ABD, Arjantin,<br />
Kanada <strong>ve</strong> Çin’de yer almaktadır.<br />
GDO üretimine yapılmak<br />
istenildiğinde biyoteknoloji<br />
konusunda yeterince gelişememiş<br />
ülkelerin, tohum alınması için bu<br />
ülkelere yönelinmesi gerekecektir.<br />
Bu da ülkelerin tarımsal üretimde<br />
bağımlılığını ortaya çıkarabilecektir.<br />
Bunun yanında daha pahalı<br />
olan GDO’lu ürün tohumlarının<br />
kullanımı bir<br />
yıllıktır <strong>ve</strong> aynı<br />
ilaç kullanımı<br />
gereklidir. Günümüz<br />
içni<br />
pahalı olan<br />
bu uygulama,<br />
özellikle<br />
küçük çiftçiler<br />
için önemli<br />
anlamda zorlayıcı<br />
olacaktır.<br />
Genel anlamda olumlu <strong>ve</strong> olumsuz<br />
yönlere bakıldığında bu tartışmaların<br />
süreceği görülmektedir. Her<br />
iki tarafın da süreçle ilgili güçlü<br />
iddiaları olduğunu söylenebilir.<br />
GDO Yönetmeliği<br />
Kapsamında Analizi<br />
Yapılan Ürünler<br />
- Mısır<br />
- Soya<br />
- Kolza (kanola)<br />
- Patates<br />
- Pamuk ürünleri<br />
- Çeltik-pirinç<br />
- Buğday<br />
- Ayçiçeği<br />
- Nohut<br />
- Mercimek<br />
- Tatlı patates<br />
- Manyok (tapyoka)<br />
- Muz<br />
- Elma<br />
- Papaya<br />
- Radika (karahindiba)<br />
- Balkabağı<br />
- Erik<br />
- Domates<br />
- Şeker kamışı<br />
- Bebe havucu<br />
- Tatlı biber<br />
- Şeker pancarı<br />
- Yonca<br />
- Marul<br />
- Sakız kabağı<br />
- Bakteri <strong>ve</strong>ya maya.<br />
KAYNAKLAR<br />
1. www.tarim.gov.tr<br />
2.www.who.int<br />
3.www.ntvmsnbc.com<br />
4.www.wikipedia.org<br />
5.www.gidaraporu.com<br />
6.www.iyibilgi.com<br />
7.www.tarimsal.net<br />
8.http://i.current.com<br />
9.http://inconue.files.wordpress.com<br />
10.http://www.sos03.lt<br />
29
Dr. İrfan Uysal<br />
<strong>Su</strong> Ürünleri Müh.<br />
Doğa Koruma <strong>ve</strong> Milli<br />
Parklar Genel Müdürlüğü<br />
Akdeniz Adaları<br />
<strong>ve</strong><br />
Biyoçeşitliliği<br />
Akdeniz bölgesi her yıl yaklaşık 250 milyon turistin ziyaret ettiği en önemli turizm<br />
merkezlerinden biridir. 433 milyon kişinin yaşadığı Akdeniz havzasında 150<br />
milyon kişi kıyı bölgelerinde yaşamaktadır. Bunun da yaklaşık % 13’ü de sahillerde<br />
yaşamaktadır.<br />
Akdeniz eşsiz<br />
bir biyoçeşitlilik<br />
zenginliğine<br />
sahiptir. Dünya<br />
biyoçeşitliliğinin<br />
en önemli 34<br />
noktasından<br />
birisidir.<br />
Dünyanın okyanus<br />
alanı sadece<br />
biyoçeşitliliğin<br />
% 0,8’ini<br />
barındırırken,<br />
Akdeniz, önemli<br />
denizel <strong>ve</strong> kıyı<br />
biyoçeşitlilik<br />
havzalarından<br />
biri olmakla<br />
beraber, endemik<br />
türlerin %28’ini <strong>ve</strong><br />
denizel faunanın<br />
ortalama %7,5’unu<br />
<strong>ve</strong> denizel<br />
floranın %18’ini<br />
barındırmaktadır.<br />
23<br />
ülkenin sınırlarının bulunduğu<br />
Akdeniz’de yaklaşık 10,000 ada <strong>ve</strong><br />
adacık bulunmaktadır <strong>ve</strong> bu adaların<br />
çoğunluğu Akdeniz’in doğu kısmında yer almaktadır.<br />
Adaların toplam alanı tüm Akdeniz yüzeyinin<br />
sadece % 4’ünü oluştururken, 18,000 km<br />
olan kıyılarının uzunluğu ile tüm Akdeniz kıyısının<br />
% 39’unu oluşturur.<br />
Ulaşım zorluklarının bulunması nedeniyle küçük<br />
adalar, nadir türler ile tehdit altındaki türlere üreme<br />
<strong>ve</strong> barınma ortamı sağlar <strong>ve</strong> balık gibi pazar değeri<br />
yüksek türlerin dağılım merkezidir. Bu nedenle, ada<br />
biyoçeşitliliğini korumak ulusal <strong>ve</strong> uluslararası boyutta<br />
çok önemlidir.<br />
Adalar, yaban hayatına <strong>ve</strong> birçok türe yaşama ortamı<br />
sağlayarak Akdeniz biyoçeşitliliğinin korunmasına<br />
yardımcı olmaktadır. Akdeniz’in bu zenginliği,<br />
Kaynak: htpp://www.biodi<strong>ve</strong>rsityhotspots.org<br />
Akdeniz Biyoçeşitliliği<br />
şehirleşme, sanayileşme, turizm, iklim değişikliği,<br />
kirlilik <strong>ve</strong> yabancı türlerin baskısı altındadır.<br />
Akdeniz eşsiz bir biyoçeşitlilik zenginliğine sahiptir.<br />
Dünya biyoçeşitliliğinin en önemli 34 noktasından<br />
birisidir. Dünyanın okyanus alanı sadece biyoçeşitliliğin<br />
% 0,8’ini barındırırken, Akdeniz, önemli<br />
denizel <strong>ve</strong> kıyı biyoçeşitlilik havzalarından biri ol-<br />
Tür sayısı Endemik türler Endemizm oranı (%)<br />
Bitki türleri 22 500 11 700 52<br />
Kuşlar 500 25 5<br />
Memeliler 220 25 11<br />
Karasal Sürüngenler 225 80 34<br />
Amfibiler 80 30 31<br />
30
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
^<br />
makla beraber, endemik türlerin % 28’ini<br />
<strong>ve</strong> denizel faunanın ortalama %7,5’unu <strong>ve</strong><br />
denizel floranın % 18’ini barındırmaktadır.<br />
Karasal ekosistemlerle ilgili olarak Akdeniz<br />
havzası, dünya bitkilerinin % 10’unu barındırır<br />
<strong>ve</strong> bu bitkiler dünyanın başka yerinde<br />
bulunmamaktadır.<br />
Küçük adalar deniz kuşları cennetidir.<br />
Yelkovan kuşları, şahin <strong>ve</strong> balık kartalı<br />
gibi birçok kuşun yuvalama yeridir. Dünyanın<br />
en önemli üç kolonilerinden olan<br />
Akdeniz’e endemik üç fırtına kuşu türünün<br />
(albatrosların küçük kuzenleri) barınma<br />
yerleridir. Tunus’ta ki Zembra adası<br />
Boz Yelkovan Kuşlarına, Sardunya’da ki<br />
Tavolara adası Yelkovan Kuşları’na <strong>ve</strong><br />
Filfla’dan Malta’ya kadar olan ada da Fırtına<br />
Kuşları’nın barınma yerleridir. Çok<br />
sakin bir ortam isteyen bu deniz kuşları<br />
sahil ötesi yaşamlarının büyük bir bölümünü<br />
adalarda geçirir <strong>ve</strong> üremek için insanlardan<br />
<strong>ve</strong> insanlar tarafından adalara<br />
getirilen siyah yarasa, köpek <strong>ve</strong> kediler<br />
gibi yırtıcılardan uzak yerlerde yuvalarını<br />
kurarlar. Ayrıca adalar kuş göçlerinde<br />
kuşların konaklama yerleri olarak da<br />
önemli bir role sahiptir. Her yıl binlerce<br />
kuş buralarda konaklarlar. Bu nedenlerden<br />
dolayı küçük adalar koruma öncelikli<br />
alanlar olarak karşımıza çıkmaktadır.<br />
Küresel ölçekte nesli tehlike altında olan<br />
Ada Martısı (Larus audouinii)’nın yaşama<br />
<strong>ve</strong> üreme ortamı Ege <strong>ve</strong> Akdeniz kıyılarımızda<br />
bulunan adalardır. Yaklaşık 125<br />
kadar amfibi <strong>ve</strong> sürüngen türünün yaşadığı<br />
tüm Türkiye’de bu populasyonların<br />
takriben 1/4’ünün adalarımızda yaşadığı<br />
saptanmıştır. Türkiye herpetofaunası bakımından<br />
böyle bir oran çıkmasına karşın,<br />
Türkiye’nin orta <strong>ve</strong> batı bölgesinin<br />
herpetefaunası adalarımızdaki ile çok<br />
daha büyük benzerlik göstermektedir.<br />
Adalar ayrıca, Akdeniz fokları içinde<br />
oldukça önemli yaşam alanları sunmaktadır.<br />
Örneğin, Bodrum yarımadasının<br />
kuzeybatısında kalan adalar bölümü ile<br />
Foça yarımadasının önündeki adalar Akdeniz<br />
fokları açısından oldukça önemli<br />
yaşama alanlarıdır.<br />
Ada biyoçeşitliliğini tehdit eden unsurları<br />
yok etmek, etkilerini en aza indirmek<br />
<strong>ve</strong>ya riskleri ortadan kaldırmak için uluslararası<br />
boyutta işbirliğine gidilmelidir.<br />
Fakat Akdeniz’de Türkiye-Yunanistan <strong>ve</strong><br />
İspanya-Fas arasında kıta sahanlığı sorunları<br />
nedeniyle yapılacak çalışmalarda<br />
istenilen başarı yakalanamayabilir. Öncelikle<br />
bu kavramların ne anlama geldiğini<br />
açıklamakta yarar görülmektedir.<br />
Kıta sahanlığı nedir? Kıtasal uzantının<br />
kıyısal bölgeden başlayan <strong>ve</strong> ortalama<br />
olarak 130 (180) m derinliğe kadar uzanan<br />
bölümü. Uluslararası Hukukta deniz<br />
yatağı <strong>ve</strong> onun altını içeren kıyıdan 200<br />
deniz mili açığa kadar, ya da bu sınırın<br />
ötesinde bulunup sular derinliğinin işletilmesine<br />
olanak <strong>ve</strong>rdiği en derin noktaya<br />
kadar olan bölgeye <strong>ve</strong>rilen isimdir.<br />
Kıta sahanlığında, cansız doğal kaynakları<br />
araştırma, işletme, kullanma <strong>ve</strong><br />
faydalanma yetkisi kıyı devletine aittir.<br />
Milletlerarası münasebetlerde <strong>ve</strong> deniz<br />
hukukunda kıta sahanlığı <strong>ve</strong> anlaşmazlıkları<br />
sık sık görülmektedir. İlk defa İkinci<br />
Dünya Savaşından sonra, ABD Başkanı<br />
Truman tarafından ortaya atılmıştır. Ona<br />
göre, ülkelerin karasularından sonra da<br />
deniz bölgesinin altında bazı kaynakları<br />
kullanma hakkı vardır. Denizin dibindeki<br />
bu arazi “kıta sahanlığı” olarak isimlendirilmiştir.<br />
1958 senesinde Cenevre’de toplanan Birinci<br />
Deniz Hukuku Konferansında imzalanan<br />
sözleşmeye göre ülkelerin karasularının<br />
bitim sınırından başlayan 100-200<br />
metrelik derinliğe kadar olan deniz altındaki<br />
arazi kıta sahanlığı sayılmıştır.<br />
Karasuları genişliği: Ege Denizi, Türkiye<br />
ile Yunanistan arasında yer alan adeta yarı<br />
kapalı bir denizdir <strong>ve</strong> binlerce ada, adacık<br />
<strong>ve</strong> kayalıklarla doludur. 1923 yılında Lozan<br />
Barış Antlaşması imzalandığında bu<br />
denizdeki iki ülkeye ait karasuları 3 mil<br />
genişliğinde bulunmaktaydı. 1936 yılında<br />
Yunanistan karasularını 6 mile çıkarmıştır.<br />
Türkiye de 1964 yılında karasularını<br />
6 mile çıkarmıştır. Buna göre Yunanistan<br />
Ege’nin % 43,5 inde, Türkiye ise %7,5<br />
inde egemenlik hakkı bulunmaktadır. %<br />
49’u ise açık denizdir (uluslar arası sular).<br />
Yunanistan karasuları 12 mile çıkardığı<br />
takdirde ise Ege Denizi’nin % 71,5 ini<br />
kontrol edecek, Türkiye ise % 8,7, açık<br />
deniz ise % 19,7 gibi küçük bir oranda<br />
kalacak. Dolayısıyla Ege Denizi Yunan<br />
Gölü haline gelecektir. Yunanistan, BM<br />
Deniz Hukuku Sözleşmesi’nde genel bir<br />
kaide olarak ortaya koyduğu azami 12<br />
mil sınırı kuralından dolayı Sözleşmeyi<br />
imzalamış, Türkiye ise imzalamamıştır.<br />
Lozan Antlaşması’nda aksine hüküm bulunmadığı<br />
hallerde ise, Asya sahillerine<br />
üç mil mesafe içinde olan adalar da Türk<br />
egemenliğine bırakılmıştır.<br />
31
^<br />
Akdeniz Adaları <strong>ve</strong> Biyoçeşitliliği<br />
Kıta sahanlığı sorunu: Türkiye ile Yunanistan<br />
arasındaki kıta sahanlığı sorunu iki<br />
nedenden kaynaklanmaktadır. Birincisi;<br />
iki ülke arasındaki deniz hudutlarının çizilmemiş<br />
olması, ikinci ise; Yunanistan’ın<br />
Ege’de çok sayıdaki adalarına dayanarak<br />
Türk karasularına kadar adeta sahiplenme<br />
arzusu <strong>ve</strong> bu yoldaki gayretleridir.<br />
1958 Cenevre Sözleşmesi’nde, deniz altındaki<br />
<strong>ve</strong> karasularının ötesindeki tarihi<br />
kaynakların işletilmesiyle ilgili bir hak<br />
olduğu belirtilmektedir. 1982 BM Deniz<br />
Hukuku Sözleşmesi’nde bu tarif daha da<br />
açılmakta, kıta sahanlığının bitişiğindeki<br />
kıtaların ana toprak parçasının tabii uzantısı<br />
olması gerekliliğine işaret edilmektedir.<br />
Yunanistan bir ada devleti değildir, bir yarımada<br />
devletidir. Dolayısıyla yarımadayı<br />
<strong>ve</strong> yaklaşık 2000 adadan oluşan Ege varlığını<br />
bir arada mütalaa etmek <strong>ve</strong> kendisini<br />
ada devleti saymaktadır. Bundan hareketle<br />
Türk karasuları dışındaki hemen tüm<br />
Ege’nin kendi kıta sahanlığı olduğu iddiasındadır.<br />
Türkiye ise Ege <strong>ve</strong> Ege adalarını<br />
özel deniz <strong>ve</strong> statü terakkisiyle adaların<br />
kendi başına kıtasahanlığı olamayacağını,<br />
Ege’nin en az yarısına ait deniz dibininkıta<br />
sahanlığının-Anadolu’nun uzantısı<br />
olduğunu düşünmektedir.<br />
Sonuç:<br />
Dünya biyoçeşitliliğinin bulunduğu en<br />
önemli 34 hassas noktasından biri olan<br />
Akdeniz <strong>ve</strong> adalarının biyoçeşitliliğini<br />
korumak, ulusal <strong>ve</strong> uluslararası boyutta<br />
çok önemlidir. Bilgi <strong>ve</strong> deneyimlerin paylaşılmasının<br />
yanı sıra, özellikle istilacı yabancı<br />
türlere karşı uluslararası işbirliğine<br />
gidilmedir. Bunun yanı sıra İspanya-Fas<br />
<strong>ve</strong> Yunanistan ile Türkiye arasında bulunan<br />
kıta sahanlığı sorunları da diplomasi<br />
yoluyla çözülmesi teknik çalışmaların ivmesini<br />
artıracağı bir gerçektir.<br />
Kaynaklar:<br />
-www.initiati<strong>ve</strong>-pim.org<br />
-www.mediterraneanislands.org<br />
-TOPUR, Tuncer. 2002. Dünya <strong>ve</strong> Türkiye-AB-Kıbrıs üçgeni.<br />
Yeni Türkiye Yayınları. S.265-272<br />
- Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı, Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Stratejisi<br />
<strong>ve</strong> Eylem Planı. 2007. S. 89<br />
Karbon Ayakizi Nedir?<br />
İnsanın yürümek <strong>ve</strong> koşmak gibi fiziksel aktiviteleri nasıl<br />
ki yerde iz bırakıyorsa; insanın yaşam aktivileri de belli bir<br />
tüketim gerektiriyor <strong>ve</strong> bunun sonucu olarak da karbon salımı<br />
olarak doğada iz bırakıyor. Buna, kişinin karbon cinsinden<br />
doğaya bıraktığı iz de diyebiliriz.<br />
Karbon ayakizi, insan aktivitelerinin doğaya etkisini, üretilen<br />
sera gazı miktarının CO 2<br />
cinsinden ölçülmesine <strong>ve</strong>rilen addır.<br />
Ulus <strong>ve</strong> kuruluşların küresel ısınmaya etkilerini ölçmekle birlikte,<br />
karbon ayakizi, karbon salımını birey baza indirerek, ölçüm<br />
yapma şansı <strong>ve</strong>riyor.<br />
İnsan aktivitesi dolayısıyla ortaya çıkan CO 2<br />
miktarını ölçmekle<br />
beraber, ürün <strong>ve</strong> servis yaşam döngüleri boyunca biriken sera<br />
gazlarını da ölçmeye yarıyor.<br />
Karbon ayakizi, CO 2<br />
kg <strong>ve</strong>ya ton cinsinden, Yaşam Döngüsü<br />
Değerlendirmesi (Life Cycle Assessment - LCA) adı <strong>ve</strong>rilen bir<br />
metodla hesaplanır <strong>ve</strong> fosil yakıtların enerji kullanımından gelen<br />
salımların kısıtlanmasını sağlayabilir. Dolayısıyla, kişinin<br />
yaşamını idame etmek, iş-eğlence gibi alanlarda enerji kullanımı<br />
<strong>ve</strong> servis/ürün tüketimiyle, bireysel olarak ne kadar karbon<br />
salımına sebep olduğu hesaplanır hale geliyor.<br />
32
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
Adana Akyatan Lagünü’nde Yeni Bir<br />
Flamingo Yuvalama Alanı Keşfedildi<br />
Süleyman Ekşioğlu - Kuş Araştırmaları Derneği<br />
Kuş Araştırmaları Derneği tarafından<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı<br />
adına Adana’da yürütülen<br />
Akyatan-Tuzla Lagünleri Yönetim Planlaması<br />
Projesi kapsamında yapılan kuş<br />
araştırması çalışmaları sırasında flamingonun<br />
(Phoenicopterus ruber) Türkiye’de<br />
yuva yaptığı yeni bir alan keşfedildi. Ülkemizde<br />
sadece Tuz Gölü <strong>ve</strong> İzmir Kuş<br />
Cenneti’nde düzenli olarak ürediği bilinen<br />
flamingo için bu yeni yuvalama alanı<br />
büyük önem taşıyor.<br />
Kuş Araştırmaları Derneği tarafından Çevre<br />
<strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı adına Adana’da<br />
yürütülen Akyatan-Tuzla Lagünleri Yönetim<br />
Planlaması Projesi kapsamında yapılan<br />
kuş araştırması çalışmaları sırasında<br />
flamingonun (Phoenicopterus ruber)<br />
Türkiye’de yuva yaptığı yeni bir alan<br />
keşfedildi. Ülkemizde sadece Tuz Gölü<br />
<strong>ve</strong> İzmir Kuş Cenneti’nde düzenli olarak<br />
ürediği bilinen flamingo için bu yeni yuvalama<br />
alanı büyük önem taşıyor.<br />
Proje adına kuş araştırmasını yürüten Süleyman<br />
Ekşioğlu <strong>ve</strong> çalışmaya gönüllü<br />
olarak katılan Emin Yoğurtçuoğlu tarafından<br />
12-16 Ekim <strong>2009</strong> tarihleri arasında<br />
yapılan göç izleme çalışması sırasında<br />
Akyatan Lagünü’nde 163 yuvadan oluşan<br />
bir flamingo yuvalama bölgesi bulundu.<br />
Alandaki çamur düzlüklerinde beslenen<br />
<strong>ve</strong> sayıları 30 bine yakın kıyı kuşunu sayıp<br />
tanımlamaya çalışan kuş gözlemcileri<br />
bu sırada yaklaşık 2 km ileride bulunan<br />
flamingolara teleskopla bakarken hemen<br />
yakınlarındaki yuvaları fark ettiler. Dürbün<br />
<strong>ve</strong> teleskoplarla yapılan inceleme <strong>ve</strong><br />
gölde yapılan zahmetli bir yürüyüşten<br />
sonra gözlemciler yuvalara ulaştılar.<br />
Üreme dönemi sonrası olduğu için kaç<br />
yuvanın aktif olarak kullanıldığı henüz<br />
kesin olarak belirlenemese de bu keşif<br />
yeni bir yuvalama alanı olarak büyük<br />
önem taşıyor. Flamingoların daha önce<br />
bu bölgede ürediğine dair bir kayıt olmamasına<br />
rağmen yuvaların bir kısmının<br />
yıpranmış olması en azından son birkaç<br />
yıldır bu alanda yuva yaptıklarına işaret<br />
ediyor. Akyatan Lagünü’nün en ıssız<br />
kesimlerinde yuva yapan flamingoların<br />
varlığı Akyatan Lagünü’nün önemini<br />
bir kez daha vurguluyor. Flamingoların<br />
çamurdan yaptıkları <strong>ve</strong> güneşte kuruyup<br />
sertleşen yuvalarının çapları 30-35 cm,<br />
yükseklileri de 30-40 cm arasında değişebilmekte.<br />
Flamingonun geçmiş yıllarda ürediği<br />
bilinen Seyfe Gölü <strong>ve</strong> Ereğli Sazlıkları<br />
gibi sulak alanlarımızın günümüzde eski<br />
özelliklerini kaybederek neredeyse yok<br />
olmak üzere olmaları, bunun yanında halen<br />
üremekte oldukları Tuz Gölü’ndeki<br />
su seviyesinin her geçen yıl hızla düşerek<br />
kuruması tehlikesinden dolayı ülkemizde<br />
üreyen flamingoların durumları ciddiyetini<br />
korumakta. Geçtiğimiz yıllarda Tuz<br />
Gölü’nde suyun çekilmesinden dolayı bir<br />
çok flamingo yavrusu ölü olarak bulunmuştu.<br />
Bu yeni yuvalama alanı flamingoların<br />
Türkiye’deki nesillerini sürdürebilmesi<br />
için büyük önem taşıyor.<br />
Karbon ayakizleri, evde <strong>ve</strong> araba, uçak, tren gibi ulaşım<br />
için kullanılan enerjiden kaynaklanan direkt salımlardan<br />
<strong>ve</strong>ya kullanılan ürün <strong>ve</strong>ya servislerin üretiminden ya da<br />
tüketiminden kaynaklanan dolaylı salımlar sonucu oluşur.<br />
Kısaca karbon ayak izi kişinin küresel ısınmadaki kişisel<br />
payının bir ölçüsüdür. Enerji tüketen hemen her faaliyetimizin<br />
bir karbon maliyeti vardır. Kimi zaman bu karbon<br />
maliyeti çok açık bir şekilde görülür; işe giderken<br />
aracınızın egzoz borusundan çıkan gazlarda olduğu gibi.<br />
Kimi zaman ise durum bu kadar belirgin değildir; süpermarketten<br />
satın aldığımız ithal ürünlerin içine gizlenmiş<br />
maddelerde olduğu gibi.<br />
33
Ahmet Sandal<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong><br />
Bakanlığı İç Denetçisi<br />
Kamu Yönetimi Uzmanı<br />
Çevre İzinleri<br />
“Çevre izin<br />
<strong>ve</strong> belgeleri<br />
konusunda 2010<br />
yılında yeni bir<br />
döneme girilecektir.<br />
Bu dönemden<br />
itibaren tüm izinler<br />
için tek bir belge<br />
düzenlenmesi<br />
sözkonusu<br />
olacaktır. Bu<br />
durum bürokrasinin<br />
azaltılması <strong>ve</strong><br />
zaman kayıplarının<br />
önlenmesi<br />
açısından önemli<br />
olduğu gibi, etkin<br />
bir iç kontrol<br />
sistemi için de<br />
önem taşımaktadır.”<br />
Üzerine<br />
Değerlendirmeler<br />
Çevre, canlıların hayatları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri <strong>ve</strong> karşılıklı olarak<br />
etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik <strong>ve</strong> kültürel<br />
ortamlarının tümü şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanım Çevre Kanunda yer<br />
alan bir tanımdır. Günlük dilde çevre tanımının nasıl <strong>ve</strong> ne şekilde olduğunu<br />
düşündüğümüzde ya da etrafımızdaki kişilere “çevre nedir?” diye sorduğumuzda,<br />
şu şekildeki kısa tanımlar öne çıkmaktadır.<br />
“Çevre, içinde bulunduğumuz hayattır. Çevre, yaşadığımız<br />
Dünya’dır. Çevre, tabiattır. Çevre, su, toprak<br />
<strong>ve</strong> havadır. Çevre, canlı, cansız tüm varlıklardır.<br />
Çevre, insan <strong>ve</strong> dışındaki her şeydir. Çevre, korunması<br />
gereken bir değerdir.” Bu tür açıklamalar sürer<br />
gider. Bu açıklamaların hepsi de doğrudur. Ve çevre<br />
gerçeğine işaret eder.<br />
Bu tanımlamalardan çıkan sonuç şudur, “çevre, geniş<br />
<strong>ve</strong> kuşatıcı bir kavramdır. Çevre, hayatımızın<br />
kendisidir <strong>ve</strong> korunmalıdır.” Çevre kavramının en<br />
önemli özelliği, koruma noktasında kendisini göstermektedir.<br />
Çevre’yi koruma noktasında çevre izinleri önemli<br />
bir araç olarak görülmektedir. Ancak bu araç, çevre<br />
izleme <strong>ve</strong> denetleme göreviyle birlikte mütalaa<br />
edilmelidir.<br />
Bu yazımızda, önce çevre izinlerini tek tek tanıyalım<br />
<strong>ve</strong> sonra üzerlerinde değerlendirmelerde bulunalım.<br />
En sonra da çevre izleme <strong>ve</strong> denetleme görevi<br />
hakkında kısaca görüşlerimizi belirtelim.<br />
I-ÇEVRE İZİNLERİ<br />
Foto: Ali Rıza Baykan<br />
29.04.<strong>2009</strong> tarihinde çıkarılan <strong>ve</strong> 01.01.2010 tarihinde<br />
yürürlüğe girecek olan Çevre Kanununca<br />
Alınması Gereken İzin <strong>ve</strong> Lisanslar Hakkında Yönetmeliğin<br />
3/b maddesinde çevre izni şöyle tanımlanmaktadır.<br />
Çevre izni, mevzuat gereğince <strong>ve</strong>rilmekte<br />
olan emisyon, deşarj, gürültü kontrol, derin<br />
deniz deşarjı <strong>ve</strong> stabilize arıtma çamuru kullanım<br />
izinleridir. Aynı yönetmeliğin 3/c maddesinde ise<br />
çevre izin belgeleri tarif edilmektedir. Çevre izin<br />
34
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
^<br />
belgesi: İşletmeler için, hava, su <strong>ve</strong> toprak<br />
gibi alıcı ortamları korumak amacıyla ilgili<br />
mevzuat uyarınca <strong>ve</strong>rilecek belgedir.<br />
Halihazırda geçerli durum itibariyle,<br />
endüstriyel kaynaklı hava kirliliğinin<br />
kontrolü için emisyon izni, su kirliliğinin<br />
kontrolü için deşarj izni, derin deniz<br />
deşarj izni, toprak kirliliğinin kontrolü<br />
için de stabilize arıtma çamuru kullanım<br />
izni gerekmektedir. Hava yönetimi kapsamında<br />
geçerli olan bir izin türü de, gürültü<br />
kontrol iznidir. Bu izin türleri için<br />
ayrı ayrı izin belgesi tanzim edilmektedir.<br />
Ancak, 2010 yılından itibaren, bu izin<br />
türlerinin hepsini bir arada kapsayacak<br />
yalnızca tek bir izin belgesi sistemine geçilecektir.<br />
Böylece, hem kırtasiyecilik <strong>ve</strong><br />
bürokrasi azalacak, hem de işletme <strong>ve</strong> tesislerin<br />
izlenmesinde etkin bir iç kontrol<br />
ortamı oluşturulmuş olacaktır.<br />
a) Emisyon izni: Emisyon: Yakıt <strong>ve</strong> benzerlerinin<br />
yakılmasıyla; sentez, ayrışma,<br />
buharlaşma <strong>ve</strong> benzeri işlemlerle; maddelerin<br />
yığılması, ayrılması, taşınması <strong>ve</strong><br />
diğer mekanik işlemler sonucu bir tesisten<br />
atmosfere yayılan hava kirleticileridir.<br />
Çalışmaları <strong>ve</strong> yapısı nedeniyle insan<br />
sağlığı <strong>ve</strong> çevre üzerinde önemli olumsuz<br />
etkisi olan <strong>ve</strong> ilgili yönetmeliğin eklerinde<br />
yer alan tesislerin kurulması <strong>ve</strong> işletilmesi<br />
için, planlama aşamasında emisyon<br />
ön izni <strong>ve</strong> işletme aşamasında ise emisyon<br />
izni alınması gerekir. İlgili tesis <strong>ve</strong><br />
işletmeler yönetmelikte belirtilen sınır<br />
değerlerin altında emisyon saldıklarını<br />
belgeledikleri <strong>ve</strong> diğer şartlara uydukları<br />
takdirde, emisyon izin belgesi almaya hak<br />
kazanmaktadırlar. Bu izin belgeleri Bakanlıkça<br />
ya da İl Valiliklerince (İl Çevre<br />
<strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Müdürlükleri vasıtasıyla) <strong>ve</strong>rilmektedir.<br />
(A grubu emisyon belgesini<br />
Bakanlık, B grubu emisyon izin belgesini<br />
ise Valilikler <strong>ve</strong>rmektedir)<br />
b) Deşarj izni: Arıtılmış olsun olmasın,<br />
atıksuların doğrudan <strong>ve</strong>ya dolaylı olarak<br />
alıcı ortama (sulamadan dönen drenaj sularının<br />
kıyıdan <strong>ve</strong>ya uygun mühendislik<br />
yapıları kullanılarak toprağa sızdırılması<br />
hariç) <strong>ve</strong>ya sistemli bir şekilde yeraltına<br />
boşaltılmasıdır. İlgili yönetmelikteki şartları<br />
<strong>ve</strong> parametreleri yerine getiren tesis <strong>ve</strong><br />
işletmelere deşarj izin belgesi <strong>ve</strong>rilmektedir.<br />
<strong>Su</strong> Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğine<br />
göre deşarj izni konusunda yetkili idareler,<br />
2872 sayılı Çevre Kanununun 12 nci<br />
maddesi <strong>ve</strong> 4856 sayılı Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong><br />
Bakanlığı Teşkilat <strong>ve</strong> Görevleri Hakkında<br />
Kanunun 2 nci maddesinin (d) <strong>ve</strong> (j)<br />
bentleri uyarınca, atık, artık <strong>ve</strong> yakıtların<br />
arıtılması, uzaklaştırılması, zararsız hale<br />
getirilmesi <strong>ve</strong> ithali ile ilgili denetimlerde<br />
<strong>ve</strong> çevreye olumsuz etkileri olan her türlü<br />
faaliyetin izlenmesi <strong>ve</strong> denetlenmesindeki<br />
yetki Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığına aittir.<br />
<strong>Su</strong> Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 37.<br />
maddesine göre, “alıcı su ortamına her<br />
türlü atıksu deşarjı izni için mahalli çevre<br />
kurulunun uygun görüşü doğrultusunda<br />
mahallin en büyük mülki amirliği yetkilidir”.<br />
Ancak mahallin en büyük mülki<br />
amirliği, büyükşehir belediyeleri su <strong>ve</strong><br />
kanalizasyon idareleri, atıksu alt yapı tesislerini<br />
tamamlamış il <strong>ve</strong> ilçe belediye<br />
başkanlıkları mevzuatlarında belirlenen<br />
usul <strong>ve</strong> esaslar çerçe<strong>ve</strong>sinde denetim yapmakla<br />
yetkilidir. Kurum, kuruluş <strong>ve</strong> işletmelere<br />
işletme <strong>ve</strong> kullanım izni <strong>ve</strong>rilmesi<br />
<strong>ve</strong> denetim görevinin ifasında yetkili olmak<br />
üzere; 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha<br />
Kanununun 268-275 inci maddelerine<br />
göre Sağlık Bakanlığı, 2634 sayılı Turizmi<br />
Teşvik Kanununa göre Kültür <strong>ve</strong> Turizm<br />
Bakanlığı, 3143 sayılı Sanayi <strong>ve</strong> Ticaret<br />
Bakanlığının Teşkilat <strong>ve</strong> Görevleri<br />
Hakkında Kanuna göre Sanayi <strong>ve</strong> Ticaret<br />
Bakanlığı ile diğer kurum <strong>ve</strong> kuruluşlar,<br />
5442 sayılı İl İdaresi Kanunu, 5216 sayılı<br />
Foto: Ali Rıza Baykan<br />
Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 5393 sayılı<br />
Belediye Kanununun <strong>ve</strong>rdiği yetkiler<br />
doğrultusunda mülki amirleri, büyükşehir<br />
<strong>ve</strong> şehir belediye başkanlıkları bu hususta<br />
yetkilidir.<br />
c) Gürültü izni: İlgili yönetmelikte çevresel<br />
gürültü şu şekilde tanımlanmaktadır.<br />
Çevresel gürültü, ulaşım araçları, kara<br />
yolu trafiği, demir yolu trafiği, hava yolu<br />
trafiği, deniz yolu trafiği, açık alanda kullanılan<br />
teçhizat, şantiye alanları, sanayi<br />
tesisleri, atölye, imalathane, işyerleri <strong>ve</strong><br />
benzeri ile rekreasyon <strong>ve</strong> eğlence yerlerinden<br />
çevreye yayılan gürültü dahil olmak<br />
üzere, insan faaliyetleri neticesinde<br />
oluşan zararlı <strong>ve</strong>ya istenmeyen açık hava<br />
sesleridir. Gürültü kontrol izin belgesi,<br />
Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi<br />
<strong>ve</strong> Yönetimi Yönetmeliğinin ekinde yer<br />
alan Ek-VII Liste A <strong>ve</strong> B’deki işletmelerin<br />
bu Yönetmelikte yer alan esaslara uygun<br />
olarak çalıştığını gösteren belgedir.<br />
Gürültü kontrolü konusundaki yetki de<br />
Bakanlığımız <strong>ve</strong> yerel yönetimler arasında<br />
paylaşılmıştır. Çevre denetim birimini<br />
kuran <strong>ve</strong> yetki devri yapılmış belediyeler<br />
belediye sınırı <strong>ve</strong> mücavir alanı içinde<br />
gürültü konusunda izin belgesi <strong>ve</strong>rmeye<br />
ilgili Belediye Yönetimleri yetkilidir.<br />
Belediye sınırları <strong>ve</strong> mücavir alan dışında<br />
yetki devri yapılmış il özel idareleri<br />
bu Yönetmeliğin ekindeki Ek-VII Liste<br />
B’de yer alan işletmeler için gürültü<br />
kontrol izin belgesini <strong>ve</strong>rmekle yetkilidir.<br />
Bunun dışında kalan yerlerde izin belgesi<br />
Bakanlıkça <strong>ve</strong>rilir.<br />
35
Çevre İzinleri Üzerine Değerlendirmeler<br />
d) Derin deniz deşarj izni: Derin Deniz<br />
Deşarjı:Yeterli arıtma kapasitesine sahip<br />
olduğu mühendislik çalışmaları ile tespit<br />
edilen alıcı ortamlarda denizin seyreltme<br />
<strong>ve</strong> doğal arıtma süreçlerinden faydalanmak<br />
amacıyla atık suların sahillerden<br />
belirli uzaklıklarda deniz dibine boru<br />
<strong>ve</strong> difüzörlerle deşarj edilmesidir. Derin<br />
deniz deşarj izin belgesi, Mahalli Çevre<br />
Kurulunun uygun görüşü ile mahallin en<br />
büyük mülki amirliğince <strong>ve</strong>rilir.<br />
e) Stabilize arıtma çamuru izni: Stabilize<br />
Arıtma Çamuru: Fermente edilebilirliğini<br />
<strong>ve</strong> kullanımından kaynaklanan<br />
sağlık tehlikelerini önemli ölçüde azaltılmak<br />
üzere, biyolojik, kimyasal ya da ısıl<br />
işlemden, uzun süreli depolama ya da diğer<br />
uygun işlemlerden geçirilmiş arıtma<br />
çamurlarını ifade eder. Toprak Kirliliğinin<br />
Kontrolü Yönetmeliği hükümleri gereği<br />
evsel <strong>ve</strong> kentsel atıksuların arıtılması<br />
sonucu elde edilen arıtma çamurlarının<br />
toprakta kullanılması izne bağlıdır. Stabilize<br />
arıtma çamuru üreticileri toprakta<br />
kullanacakları arıtma çamuru için Stabilize<br />
Arıtma Çamuru Kullanım İzin Belgesi<br />
talebiyle, ilgili bilgi <strong>ve</strong> belgelerle birlikte<br />
Valiliğe başvuruda bulunurlar.<br />
II- ÇEVRE İZİNLERİ ÜZERİNE<br />
BAZI DEĞERLENDİRMELER<br />
a) Bazı soru <strong>ve</strong> cevaplar:<br />
Çevre izinleri neden <strong>ve</strong>rilmektedir? Çevre<br />
Kanununca Alınması Gereken İzin <strong>ve</strong><br />
Lisanslar Hakkında Yönetmeliğe göre<br />
<strong>ve</strong>rilme nedeni bellidir. Çevre izin belgeleri,<br />
İşletmeler için, hava, su <strong>ve</strong> toprak<br />
gibi alıcı ortamları korumak amacıyla ilgili<br />
mevzuat uyarınca <strong>ve</strong>rilecek belgedir.<br />
Maksat açık <strong>ve</strong> bellidir. Çevreyi korumaktır<br />
bu maksat. Ancak, tesisler açısından<br />
düşündüğümüzde aynı maksat acaba<br />
geçerli midir? Tesisler çevreyi korumak<br />
için mi, emisyon izin belgesi almaktadır?<br />
Buradaki maksat aynı açıklık <strong>ve</strong> netlikte<br />
değildir. Tesisler çevre izin belgelerini<br />
bir yükümlülük olarak görmektedirler.<br />
Zaten, Çevre Kanunu da bunu bir yükümlülük<br />
olarak nitelendirmektedir. Çevre<br />
Kanununun izin alma, artıma <strong>ve</strong> bertaraf<br />
etme yükümlülüğü başlıklı 11. maddesinde<br />
“üretim, tüketim <strong>ve</strong> hizmet faaliyetleri<br />
sonucunda oluşan atıklarını alıcı ortamlara<br />
doğrudan <strong>ve</strong>ya dolaylı <strong>ve</strong>rmeleri uygun<br />
görülmeyen tesis <strong>ve</strong> işletmeler ile yerleşim<br />
birimleri atıklarını yönetmeliklerde<br />
belirlenen standart <strong>ve</strong> yöntemlere uygun<br />
olarak arıtmak <strong>ve</strong> bertaraf etmekle <strong>ve</strong>ya<br />
ettirmekle <strong>ve</strong> öngörülen izinleri almakla<br />
yükümlüdürler.”<br />
Foto: Ali Rıza Baykan<br />
Çevre izin belgeleri <strong>ve</strong>rilmekle çevre doğrudan<br />
doğruya korunmuş olmakta mıdır?<br />
Ya da yukarıdaki konuyla bağlantılı olarak<br />
sormak gerekirse, çevre izin belgelerinin<br />
<strong>ve</strong>rilmesiyle birlikte maksat gerçekleşmekte<br />
midir? Bu soruya elbette olumlu<br />
cevap <strong>ve</strong>rmek mümkün değildir. Çünkü,<br />
çevre izin belgesi bulunan tesis, çevreyi<br />
kirletmeyen tesis mânâsına gelmez. Zira,<br />
çevre izin belgesi olan tesis, çevreye sıfır<br />
etkide bulunan bir tesis değildir. Zaten,<br />
izin belgeleri de mahiyeti itibariyle<br />
alıcı ortama hiçbir emisyon ya da deşarj<br />
yapılmadığı mânâsına gelmemektedir.<br />
İlgili izin belgeleri, belirli sınır değerler<br />
içerisinde emisyon <strong>ve</strong> deşarj yapıldığı anlamına<br />
gelmektedir. Yani çevreye bir etki<br />
sözkonusudur. Ayrıca, konunun başka<br />
bir boyutu da vardır. O da şudur; tesisin<br />
belgesi vardır, ancak, tesis yetkilileri ya<br />
da sahipleri, çevre koruma mantığı içinde<br />
değildirler <strong>ve</strong> çevreye zaman zaman,<br />
gizli olarak atıklarını boşaltmayı düşünebilir<br />
<strong>ve</strong> bunu -maalesef- icra edebilirler.<br />
Bu son nokta itibariyle, tesisin izne sahip<br />
olmasının çevre koruma açısından hiçbir<br />
öneminin olmadığı açığa çıkmaktadır.<br />
Çevre izin belgesi olan tesis çevreyi kirletiyorsa<br />
(daha açıkçası mevzuattaki sınır<br />
değerler aşılmışsa), ne yapılacaktır? Bunun<br />
cevabı hem mantıken hem de kanunen<br />
çok açıktır. Çevre izin belgesi olduğu<br />
hâlde bir tesis çevreyi kirletiyorsa (örneğin,<br />
emisyon izni belgesi olduğu hâlde<br />
emisyon izni sınır değerlerini aşmışsa) tesisin<br />
izni iptal edilir. Bazen tesisin izninin<br />
iptal edilmesi için sınır değerlerin aşılması<br />
da gerekmeyebilir. Bir tesis gerekli izin<br />
belgesi olduğu hâlde gerekli yükümlükleri<br />
yerine getirmiyorsa ya da çevre <strong>ve</strong> insan<br />
sağlığı yönünden tehlike arz diyorsa<br />
izin belgesi gecikmeksizin iptal edilir. Bu<br />
nokta itibariyle belirtmek gerekir ki, çevre<br />
izin belgesi çevreye zararlı etkilere bir<br />
izin ya da çevreyi kirletmeye bir hak gibi<br />
mütalaa edilmemelidir.<br />
Bu durum itibariyle şu hususun altını çizmek<br />
gerekmektedir. Çevre izin <strong>ve</strong> belgelerinin<br />
tanziminde asıl hedef, ilgili işletme<br />
<strong>ve</strong> tesislere izin <strong>ve</strong>rmek değil, çevreyi<br />
korumaktır.<br />
b) Çevre İzinlerinin Hukuki<br />
Durumları:<br />
Çevre izinlerinin hukuki mahiyetleri noktasında,<br />
ilk belirtmemiz gereken husus,<br />
bu izinlerin ilgili tesislere bir hak sağladığıdır.<br />
Bu hak işletmelere açılma <strong>ve</strong>ya faaliyetine<br />
devam etme noktasında sağlanan<br />
bir haktır. Ancak, bu hakkın, (her hakta<br />
olduğu gibi) sınırları <strong>ve</strong> çerçe<strong>ve</strong>si bellidir.<br />
İkinci olarak, bu hak belirli şartlara bağlıdır.<br />
Yani mutlak bir hak değildir. Nitekim<br />
izin için başvuran tesis, çevre koruma<br />
açısından gerekli şartları sağladığını beyan<br />
etmekte <strong>ve</strong> gerekli izinleri istemektedir.<br />
Belirli şartları sağlayan tesise izin<br />
<strong>ve</strong>rilmekle, o iznin, o hakkın çerçe<strong>ve</strong>si de<br />
belirlenmiş olmaktadır. Bu durumda, çevre<br />
izni, çevre konusunda ilgili firma ya da<br />
tesisçe alınan tedbir <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>rilen taahhütlerle<br />
birlikte hüküm ifade eder <strong>ve</strong> onlarla birlikte<br />
geçerlidir. Bir başka husus da şudur,<br />
ilgili çevre izni, o tesise çevreyi hiç kirletmediği<br />
için değil, gerekli şarları sağladığı<br />
<strong>ve</strong> tedbirleri aldığı için <strong>ve</strong>rilmektedir.<br />
36
^<br />
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
Tesis, taahhüt ettiği tedbirleri yerine getirmezse<br />
ya da çevre konusunda kurduğu<br />
üniteyi devre dışı bırakmışsa, aldığı iznin<br />
hukuken hiçbir önemi yoktur. İlgili izin<br />
belgesi olduğu hâlde, gerekli çevre koruma<br />
şartlarını sağlamadığı anlaşılan tesisle<br />
ilgili olarak, faaliyetin durdurulmasından<br />
tutun da çevre izin belgesinin iptaline kadar<br />
çeşitli hukuki yaptırımları uygulamak<br />
mümkündür.<br />
Örnek <strong>ve</strong>rmek gerekirse, ilgili tesis, gerekli<br />
filtre <strong>ve</strong> arıtma ünitesini kurmuştur<br />
bu suretle, sınır değerleri aşmamaktadır.<br />
Böylece, hukuki olarak emisyon iznine<br />
müstahaktır. Bundan dolayı da emisyon<br />
izin belgesini almıştır. Ancak, izni olduğu<br />
hâlde, o tesisin çalışma sırasında atmosfere<br />
belirlenen sınır değerin üzerinde emisyon<br />
salması <strong>ve</strong> firmanın önlem almaması<br />
durumunda emisyon izin belgesi önemini<br />
yitirir. İlgili tesis yetkilileri, <strong>ve</strong>rilen süre<br />
sonunda tedbirleri almıyorlarsa, belgenin<br />
hukuken iptali gerekir.<br />
Konuyu deşarj izni için düşündüğümüzde,<br />
deşarj izin belgesini alan tesisler çevreyi<br />
koruma noktasında gerekli altyapıyı<br />
oluşturmuş <strong>ve</strong> ilgili deşarj standartlarını<br />
sağlamış tesisler mânâsına gelmektedir.<br />
Deşarj izin belgesi alan tesis, çevreyi kirletiyorsa,<br />
durumu değerlendirilmeli <strong>ve</strong> ek<br />
tedbirler getirilmelidir. Bu ek tedbirler işe<br />
yaramadığı ya da firma ek tedbirlere yanaşmadığı<br />
zaman, elbette deşarj izninin<br />
iptali hukuki bir zorunluluktur.<br />
Gürültü izni açısından bir mütalaa da bulunacak<br />
olursak, gürültü belirli sınır değerlerin<br />
üzerine çıkıldığında zararlı olan<br />
bir durumdur. Bu nokta itibariyle, gürültü<br />
kontrolü için belirli sınır değerler belirlenmiş<br />
olup, bu sınır değerlerin üzerine<br />
çıkıldığında insan sağlığı bozulmaktadır.<br />
İnsan sağlığının bozulduğu durumlarda<br />
iznin iptali ya da idari-adli cezalar gündeme<br />
gelir.<br />
Bu açıklamalar itibariyle, çevre konusunda<br />
<strong>ve</strong>rilen iznin iptali hukuken her zaman<br />
mümkündür <strong>ve</strong> izni olduğu hâlde çevreyi<br />
kirleten her tesisin idari ya da adli anlamda<br />
cezalandırılması da her zaman imkân<br />
dahilindedir. Çevre izinleri bir ayrıcalık<br />
<strong>ve</strong> imtiyaz sağlamadığı gibi, tam tersine<br />
çevreyi koruma noktasında daha da hassas<br />
olmayı gerektirir.<br />
Bu noktada çevre izni olan<br />
tesislerin periyodik bir<br />
şekilde izleme <strong>ve</strong> denetlenmesi<br />
gündeme<br />
gelmektedir.<br />
c) Çevre<br />
izinleri olan<br />
tesislerin<br />
izleme <strong>ve</strong><br />
denetlenmesi:<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong><br />
Bakanlığı’nın merkez<br />
<strong>ve</strong> taşra teşkilatının,<br />
çevre açısından iki<br />
büyük görevi varsa, birisi<br />
kapsama giren tesislere ilişkin gerekli<br />
izin prosedürlerini tekemmül ettirmek,<br />
diğeri ise, izin almış ya da almamış olsun,<br />
çevreye etki eden tüm tesis <strong>ve</strong> işletmeleri<br />
izlemek <strong>ve</strong> denetlemektir. Bu görevlerin<br />
her ikisi de oldukça önemlidir. Ancak,<br />
“izleme <strong>ve</strong> denetleme görevi daha önemlidir”.<br />
Çünkü, yukarıda da belirtildiği<br />
üzere çevre konusunda izin alan bir tesis<br />
çevre açısından “dokunulmazlık <strong>ve</strong> sınırsız<br />
bir hak” almamaktadır.<br />
Gerekli takip <strong>ve</strong> denetim zamanında <strong>ve</strong><br />
gecikmeksizin yapılması durumunda, izin<br />
almış bir tesisin hiçbir çevre sorununa neden<br />
olmadan çalıştırılması mümkündür.<br />
Bu sağlanmadığı müddetçe çevr ekoruma<br />
bakımından istenen maksat tam olarak<br />
gerçekleşemez. Kurum olarak yalnızca<br />
izin <strong>ve</strong>rmekle kalmış oluruz. İzin <strong>ve</strong>rmek<br />
<strong>ve</strong> denetlemek gerekmektedir.<br />
Bilindiği üzere, çevre sorununa yol açan<br />
tesislerin ister izinleri olsun, isterse olmasın<br />
faaliyetlerinin durdurulması mümkündür.<br />
Önemli olan da budur. Yani, bir<br />
proje <strong>ve</strong> tesisin neden izin alması çok da<br />
önemli değildir. Önemli olan gerekli şekilde<br />
izlenip izlenmediğini <strong>ve</strong> denetlenip<br />
denetlenmediğini <strong>ve</strong> denetim sonrasında<br />
da gereken işlemin zamanında <strong>ve</strong> gecikmeksizin<br />
uygulanıp uygulanmadığıdır.<br />
Tabi bu açıklamalardan “her çevre başvurusu<br />
da olumlu sonuçlansın, herkes çevre<br />
iznini alsın” mânâsı çıkmamalıdır. Belirtmeye<br />
dahi gerek yok ki; “yalnızca, çevre<br />
koruma için gereken tesisleri kuran <strong>ve</strong><br />
yerine getirilmesi icab eden şartları sağlayan<br />
işletmeler çevre iznini almalıdır.”<br />
Foto: Ali Rıza Baykan<br />
Sonuç:<br />
Çevre izni, çevre mevzuatı<br />
gereğince<br />
<strong>ve</strong>rilmekte olan<br />
emisyon, deşarj,<br />
gürültü kontrol,<br />
derin deniz deşarjı<br />
<strong>ve</strong> stabilize<br />
arıtma çamuru<br />
kullanım izinlerini<br />
ifade eder.<br />
Çevre izin belgeleri<br />
ise, işletmeler için,<br />
hava, su <strong>ve</strong> toprak gibi<br />
alıcı ortamları korumak<br />
amacıyla ilgili mevzuat uyarınca<br />
<strong>ve</strong>rilecek belgedir. Çevre izin <strong>ve</strong> belgelerinin<br />
tanziminde asıl hedef, ilgili işletme<br />
<strong>ve</strong> tesislere izin <strong>ve</strong>rmek değil, çevreyi korumaktır.<br />
Çevre izin <strong>ve</strong> belgeleri konusunda 2010<br />
yılında yeni bir döneme girilecektir. Bu<br />
dönemden itibaren yukarıda saydığımız<br />
tüm izinler için tek bir belge düzenlenmesi<br />
sözkonusu olacaktır. Bu durum bürokrasinin<br />
azaltılması <strong>ve</strong> zaman kayıplarının<br />
önlenmesi açısından önemli olduğu gibi,<br />
etkin bir iç kontrol sistemi için de önem<br />
taşımaktadır.<br />
Ayrıca, yine 2010 yılından itibaren,<br />
e-Devlet projesinin çevre izinleri konusunda<br />
da hayata geçirilmesiyle, bilgi <strong>ve</strong><br />
iletişim teknolojileri kullanılarak iş <strong>ve</strong><br />
sanayi dünyasının işleri kolaylaştırılacaktır.<br />
Çevrimiçi Çevre izinleri Projesi,<br />
bu sürecin elektronik ortamda <strong>ve</strong> e-imza/<br />
mobil-imza kullanılarak yapılmasına<br />
imkan sağlayacaktır. Söz konusu izin <strong>ve</strong><br />
Lisanslar için başvurular tek bir noktadan<br />
online olarak yapılacak <strong>ve</strong> ilgili otoriteler<br />
tarafından da online olarak elektronik<br />
ortamda değerlendirilecektir. Başvuru sahipleri<br />
de süreçleri elektronik ortamda takip<br />
edeceklerdir. İzin <strong>ve</strong> Lisans alma süreçleri<br />
kısalacağı gibi süreden <strong>ve</strong> kâğıttan<br />
tasarruf edilecek, bürokrasi önlenecek,<br />
kırtasiyecilik azalacaktır.<br />
Çevre izin <strong>ve</strong> belgelerinin <strong>ve</strong>rilme şekli<br />
<strong>ve</strong> sistemi önem taşıdığı kadar, bunlardan<br />
daha ehemmiyetli olanı, izin belgesi <strong>ve</strong>rilen<br />
tesislerin periyodik <strong>ve</strong> sıkı bir şekilde<br />
takip edilmesi <strong>ve</strong> denetlenmesidir.<br />
37
Proje Ekibi;<br />
Proje Yürütücüsü <strong>ve</strong><br />
Araştırmacı: Deniz<br />
MENGÜLLÜOĞLU<br />
Yerel Destek Elemanı:<br />
Kazım AKTAN<br />
Proje Danışmanı:<br />
Osman ERDEM<br />
Göksu Deltası Özel Çevre Koruma Bölgesi<br />
Saz Horozu Koruma <strong>ve</strong> İzleme Projesi<br />
Saz Horozu<br />
Özel Çevre Koruma<br />
Kurumu Başkanlığı<br />
tarafından, Kuş<br />
Araştırmaları<br />
Derneği’ne “Göksu<br />
Deltası Özel Çevre<br />
Koruma Bölgesi<br />
Saz Horozu Koruma<br />
<strong>ve</strong> İzleme Projesi”<br />
kapsamında<br />
yaptırılan “GÖKSU<br />
DELTASI’NDA<br />
SAZ HOROZU” adlı<br />
kitaptan alınmıştır.<br />
Saz Horozu<br />
Türkiye’de Saz Horozu<br />
Saz Horozunun Ülkemizde iki alt türünün<br />
bulunduğu varsayılmaktadır. Bunlardan<br />
Porphyrio porphyrio caspius Karadeniz<br />
<strong>ve</strong> Kuzeydoğu Anadolu bölgelerinde, Porphyrio<br />
porphyrio seistanicus ise Akdeniz <strong>ve</strong> Güneydoğu<br />
Anadolu bölgelerinde görülmektedir. Her iki alt türün<br />
Ülkemizdeki dağılımı son yıllardaki gözlemler<br />
de dikkate alınarak aşağıdaki haritada gösterilmektedir.<br />
Saz Horozu’na ait Ülkemizdeki ilk kayıt 1893’te<br />
İstanbul Kağıthane’de görülen bir bireye aittir.<br />
(MATHEY-DURPAZ, 1923). Kurutuluna dek türün<br />
Hatay’da bulunan Amik Gölü’nde <strong>ve</strong> Tarsus‘ta<br />
Berdan Çayı’nın beslediği Aynaz Sazlıkları’nda<br />
ürediği düşünülmektedir. Hatta 1982’de Herkenrath,<br />
Ratzke <strong>ve</strong> Steıof tarafından genç bir birey<br />
Berdan Çayı kıyısında gözlemiştir (Kasparek, Bilgin,<br />
Akın, 1989). Aynı dönemde Adana Akyatan’da<br />
da türün varlığı bilinmektedir. Tür geçmiş yıllarda<br />
Türkiye’nin birçok bölgesinde az sayılarla da olsa<br />
gözlenmiştir. 1985’te Kasparek tarafından bir birey,<br />
daha sonra 1988’de İs<strong>ve</strong>ç Ornitoloji Derneği üyelerince<br />
6 birey Kayseri’de <strong>Su</strong>ltan Sazlığı’nda gözlenmiştir<br />
(Kasparek, Bilgin, Akın, 1989). Ayrıca Akşehir<br />
Gölü (1 birey, 1977), Adıyaman Gölbaşı Gölü<br />
(Turan, avlanan 1 birey, 1969), Karataş (Adana, 1<br />
birey, 1987)’ta da saptanmıştır (Kasparek, Bilgin,<br />
Akın, 1989). Ancak yakın zamanda bu bölgelerden<br />
türün kaydı gelmemiştir.<br />
Saz horozunun güneyde sağlıklı bir biçimde ürediği<br />
tek yer Göksu Deltasıdır. Kasparek <strong>ve</strong> arkadaşları<br />
tarafından Göksu Deltası’nda (Akgöl’de) 1989 yılında<br />
üreyen çift sayısı 30 çiftten az olarak belirtilmiş<br />
<strong>ve</strong> acil koruma önerilmiştir.<br />
1990’lı yıllar <strong>ve</strong> sonrasında kuş gözlemciliğinin gelişmesiyle<br />
birlikte Samsun, Urfa, Malatya, Kars <strong>ve</strong><br />
Iğdır gibi birçok bölgede türün varlığı saptanmıştır.<br />
Bunlardan en önemlisi şu an Türkiye Saz Horozu<br />
popülasyonunun büyük bir kısmını barındıran Samsun<br />
Kızılırmak Deltası’dır. Kızılırmak Deltası’nda<br />
1994 yılında türün varlığı saptanmış. 1999 yılında<br />
ise alanda ürediği kesinleşmiştir (Kirwan, 1999).<br />
Fakat gözlenen diğer bölgelerde üreme kesinlik taşımamaktadır.<br />
Türün Biyolojisi<br />
Rallidae ailesinin batı Palearctic bölgesindeki en<br />
büyük üyesi olan Saz Horozu 45-50 cm’ye varan<br />
boyu 90-100 cm kanat açıklığıyla ailenin diğer üye-<br />
38
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
^<br />
leri olup bölgede yaşıyan <strong>Su</strong>tavuğu (ya<br />
da Saztavuğu, Gallinula chloropus) <strong>ve</strong><br />
Sakarmeke (Fulica atra)’den büyük gayet<br />
iri bir kuş türüdür. Erkek bireyler dişilerden<br />
yaklaşık %10 daha büyüktürler.<br />
Saz horozu büyük, ağır gagalı, hantal bir<br />
kuştur. Sığ sularda <strong>ve</strong> yüzey bitkileri üzerinde<br />
kolayca yürüyebilmesini <strong>ve</strong> çamura<br />
batmamasını sağlayan uzun parmaklı bir<br />
ayak yapısına sahiptir. Uzun <strong>ve</strong> kalın dizli<br />
bacakları vardır. Vücudun tüyle kaplı olmayan<br />
bölgeleri yetişkinlerde tamamen<br />
kırmızı olup gençlerde daha soluk renktedir<br />
.<br />
Ülkemizde bulunan iki alt türden biri olan<br />
<strong>ve</strong> Göksu Deltası’nda yaşıyan Porphyrio<br />
porphyrio. seistanicus diğer yakın bölgede<br />
bulunan diğer alttürlerden (Porphyrio<br />
porphyrio caspius, Porphyrio porphyrio<br />
madagascarensis) kafa bölgesindeki<br />
griliğin neredeyse boyun altına kadar<br />
inmesi, göğüs tüylerinin çok açık mavi,<br />
kanat tüylerinin ise açık mavi <strong>ve</strong> turkuaz<br />
renkte olmasıyla ayrılır. Yetişkinlerin<br />
gözleri kırmızı renktedir. Vücudun diğer<br />
bölgeleri koyu mavidir. Yavrular renk<br />
açısından erişkinlere benzemezler. Tüm<br />
alttürlerde yavrular koyu <strong>ve</strong> donuk renkte<br />
olup göğüs tüyleri gri, boğaz tüyleri ise<br />
nedeyse beyazdır (Cramp <strong>ve</strong> Simmons,<br />
1980), Eşeyler birbirine tamamen benzerdir<br />
<strong>ve</strong> mevsimsel değişiklik göstermezler.<br />
Çoğunlukla sazlıklar arasında saklanma<br />
eğilimindedirler; İnsan baskısına karşı<br />
duyarlıdırlar; ancak insan baskısının az<br />
olduğu bölgelerde açıklığa çıkarlar. Çoğunlukla<br />
sazlıkların kıyısında beslenirken<br />
<strong>ve</strong>ya güneşlenirken görülebilirler. Sık <strong>ve</strong><br />
geniş sazlıkların olduğu bölgelerde kısa<br />
uçuşlar yaparak yer değiştirebilirler. Büyüklüklerine<br />
<strong>ve</strong> çoğunlukla yürüme eğilimlerine<br />
rağmen iyi uçucudurlar. (Cramp<br />
<strong>ve</strong> Simmons, 1980).<br />
Saz horozlarının birbirine çok kolay karışıtırlabilen<br />
zengin <strong>ve</strong> çeşitli bir repertuarları<br />
vardır. Ötme eyleminin büyük<br />
bir kısmı geceleri koro halinde olur <strong>ve</strong><br />
heyecan arttıkça ses yüksekliği <strong>ve</strong> katılan<br />
birey miktarı artar. Çoğu sesin anlamı<br />
tam olarak anlaşılamamıştır. Erkek<br />
bireyler gür <strong>ve</strong> düşük frekanslı (diğer<br />
bireyler tarafından uzaktan duyulmasını<br />
kolaylaştıran) <strong>ve</strong> sonu boğuk bir trampet<br />
sesi gibi biten ötüşler, dişi bireyler ise<br />
tiz <strong>ve</strong> daha yumuşak <strong>ve</strong> genellikle ‘krik’<br />
notasıyla biten ötüşler yaparlar. Yetişkinlerde<br />
biraraya gelme, beslenme <strong>ve</strong> grubu<br />
toplama zamanlarında ‘çak-çak’ sesi <strong>ve</strong><br />
daha büyük alanlara dağılmış gruplarda<br />
daha yüksek bir ‘çak’ sesi yapılır. Temas<br />
sesi derin <strong>ve</strong> yankılı 1. ses 2. <strong>ve</strong> 3. den <strong>ve</strong><br />
daha sonrakilerden daha güçlü olan ‘tuk’<br />
<strong>ve</strong> ‘puk’ tur. Alarm sesi patlama şeklinde<br />
metal bir trompetten çıkan ‘kuuah-kuuah’<br />
tekrarlanarak gider <strong>ve</strong> alarm dışında havalanma<br />
sırasında da yapılır. Ötme ‘kuinkuinkrrkrrkuinkuinkuinkrr…’<br />
seslerinin<br />
tekrarlanmasından oluşur. Anlamı tam<br />
olarak anlaşılamasa da alan savunması<br />
için kullanıldığı düşünülmektedir. Tehdit<br />
sesi rakipler <strong>ve</strong> da<strong>ve</strong>tsiz misafirlere karşı<br />
yüksek <strong>ve</strong> sert ‘krii’ ya da ‘kriiik’tir. Ayrıca<br />
çok çeşitli ‘ga-ga-ga’ ya da ‘te-te-te’<br />
sesleri de tehdit <strong>ve</strong> kur davranışları sırasında<br />
kullanılır. Yavruların sesleri küçük<br />
bir serçe yavrusundan çok farklı değildir<br />
fakat baskı <strong>ve</strong> yakalanma anında yüksek<br />
‘piip-piip’ sesi <strong>ve</strong>rirler (Cramp <strong>ve</strong><br />
Simmons,1980).<br />
Habitat<br />
Saz horozları bitki örtüsü <strong>ve</strong> su derinliğinin<br />
uygun olduğu (yaklaşık 30-40 cm.)<br />
tatlı, hafif tuzlu ya da acı, açık gü<strong>ve</strong>nli ya<br />
da dar <strong>ve</strong> labirentlerden oluşan durgun ya<br />
da yavaş akan sulak alanları tercih ederler.<br />
Bitki örtüsü olarak genellikle ölü ya<br />
da canlı, çoğunlukla uzunlukları 1 metreyi<br />
geçmeyen Phragmites, Carex, Typha<br />
ya da diğer su üstü bitkilerinin bulunduğu<br />
alanları tercih ederler. Uzun süre bitki<br />
örtüsü içinde saklanma eğilimleri vardır.<br />
Sık çalılık <strong>ve</strong> ağaçlıklardan uzak dururlar.<br />
<strong>Su</strong> derinliği türün varlığını etkileyen en<br />
büyük etmenlerden biridir. Derin suları<br />
tercih etmezler.Yeterli besin varlığı üreme<br />
bölgesi seçiminde tür için belirleyici<br />
bir etmendir. <strong>Su</strong> derinliği de yuva predasyonu<br />
açısından önemlidir. (Sanchez-<br />
Lafuente, 1998). Çakal, sansar <strong>ve</strong> tilki<br />
gibi predatör hayvanların kolayca ulaşamayacağı<br />
yerleri tercih sebebidir. Açık su<br />
aynasında gezinmekten sakınırlar. Fakat<br />
suyun sığ olduğu kıyı şeridinde gözlenebilirler.<br />
Sürekli insan baskısına karşı<br />
duyarlıdırlar. Fakat korumanın iyi olduğu<br />
yerlerde üremede oldukça başarılıdırlar.<br />
(Cramp <strong>ve</strong> Simmons, 1980).<br />
Beslenme<br />
Saz Horozu<br />
Saz horozları omnivordurlar; hem bitkisel<br />
hem de hayvansal besinlerle beslenirler.<br />
Genelde sucul <strong>ve</strong> yarı sucul<br />
bitkilerin filizlerini, yaprak, kök, çiçek<br />
<strong>ve</strong> tohumlarını yerler. Yüksekteki bitkileri<br />
gaga yardımıyla indirerek ayaklarıyla<br />
tuttuktan sonra iyi bir şekilde ayıklar <strong>ve</strong><br />
yerler. Taze sazları <strong>ve</strong> diğer tek çeneklileri<br />
güçlü gagaları yardımıyla dipten söker<br />
<strong>ve</strong> soyarlar. Diğer bitkilerin rizom <strong>ve</strong> tüberlerini<br />
de dipten çıkararak yiyebilirler.<br />
Ayrıca Phragmites <strong>ve</strong> Typha türü sazların<br />
tohumlarını da tırmanarak yiyebilirler. Ülkemizin<br />
güneyinde bölgelerinde görülen<br />
39
Saz Horozu<br />
Seistanicus alt türü genellikle Scirpus <strong>ve</strong><br />
Phragmites gövdesi <strong>ve</strong> Typha’yla beslenir.<br />
Gagalarını çok pratik bir biçimde<br />
kullanırlar, sazın gövdesini soyduktan<br />
sonra küçük parçalara bölerek yutarlar.<br />
Bölme işlemi çok seri <strong>ve</strong> gaga içerisine<br />
sığacak büyüklükte parçalara bölünerek<br />
yapılır. Omurgasızları yiyebilmek için<br />
taşları yerinden oynatabilirler. Çok çeşitli<br />
hayvansal besinle beslenebilirler. Bunların<br />
içinde, sülükler, solucanlar, böcekler,<br />
karındanbacaklılar, balıklar, su yılanları,<br />
kurbağalar <strong>ve</strong> diğer sazlık kuşlarının<br />
yumurta <strong>ve</strong> yavruları sayılabilir. Fakat<br />
hayvansal besinler, toplam besinin küçük<br />
bir yüzdesini oluşturur <strong>ve</strong> daha çok yavru<br />
bakımı <strong>ve</strong> büyütme sırasında gerçekleşir.<br />
(Noble, Walker, Smyth, 2001).<br />
Üreme<br />
Kooperatif üreme biçimine sahiptirler.<br />
Bazen tek bir kuş (muhtemelen eşi başka<br />
bir gruba katılan ya da ölen), bazen<br />
çiftler, bazen de 3 birey yavrulara birlikte<br />
bakarlar (Vergara <strong>ve</strong> Ripoll 1999).<br />
Fakat üçlü gruplarda 3. üremeyen birey<br />
kuluçkaya yatmaz. Kooperatif üremenin<br />
nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte<br />
habitat darlığı <strong>ve</strong> taşıma kapasitesine<br />
erişilen bölgelerde daha çok olduğu <strong>ve</strong><br />
bununla bağlantılı olduğu düşünülmektedir<br />
(Sanchez-Lafuente 1993). Akdeniz<br />
bölgesinde yumurtlama Mart sonunda<br />
Göksu Deltası<br />
başlar <strong>ve</strong> Haziran’a kadar devam eder.<br />
Birden fazla yuva yaparlar, fakat sadece<br />
birine yumurtlar <strong>ve</strong> kuluçkaya yatarlar<br />
(Sanchez-Lafuente, 1998). Yuva sık sazlık<br />
örtüsü içerisinde su seviyesinin hemen<br />
üzerine yapılır. Yuva yapımında erkek çoğunlukla<br />
ölü <strong>ve</strong> kurumuş ya da yeşil bitkileri<br />
yuvaya taşırken dişi daha çok yuva<br />
dizaynıyla ilgilenir (Cramp <strong>ve</strong> Simmons,<br />
1980). Yumurtalar kirli beyaz, krem rengi<br />
üzerine bordo, açık mor ya da gri renkte<br />
noktalarla bezelidir. Sakarmeke (Fulica<br />
atra) yumurtasından daha büyük olması<br />
<strong>ve</strong> Sakarmeke yumurtasının daha küçük<br />
kah<strong>ve</strong>rengi noktalarla bezeli olmasıyla<br />
ayrılır. Saz horozu yuvasını genellikle 1<br />
metreyi geçmeyen Typha ya da Scirpus<br />
türü sazlar arasına yapar fakat Phragmites<br />
içerisinde de yuvalara rastlanmıştır. Yuva<br />
etrafında yuvaya erişimi kolaylaştıracak<br />
rampalar bulunur <strong>ve</strong> çoğunlukla yavrular<br />
tarafından kullanılırlar. Her iki birey<br />
de kuluçkaya yatar fakat dişinin erkekten<br />
daha çok kuluçkaya yattığı bilinmektedir.<br />
Erkek genellikle alan savunmasının gerekli<br />
olmadığı gece saatlerinde kuluçkaya<br />
yatarlar, gündüzleri ise alan korumasıyla<br />
ilgilenir (Sanchez-Lafuente 1993).<br />
Kuluçka süresi son yumurta yumurtlandıktan<br />
sonra 23-27 gündür. Yavrular<br />
neredeyse eş zamanlı yumurtadan çıkarlar.<br />
Yavru bakımını her iki eşey üstlenir.<br />
Yavrular yumurtadan çıktıktan kısa bir<br />
süre sonra yuvayı terk eder <strong>ve</strong> 10-15 gün<br />
içerisinde kendileri beslenmeye başlayabilirler.<br />
Ancak daha uzun süre erişkinler<br />
tarafından beslenebilirler. Yavrular yaklaşık<br />
60 günden sonra olgunluğa ulaşırlar.<br />
Bağımsızlaşma yumurtadan çıktıktan 6-8<br />
hafta sonra olur (Cramp <strong>ve</strong> Simmons,<br />
1980)<br />
ÖÇKK, Avrupa Konu Merkezi Biyoçeşitlilik Konsorsiyumu Üyesi<br />
Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı,<br />
Avrupa Çevre Ajansı (AÇA) ihalesini 21<br />
Haziran 2008’de kazanarak; önümüzdeki<br />
beş yıllık dönem için (<strong>2009</strong>–2013) Fransa<br />
Ulusal Doğa Tarihi Müzesi Başkanlığındaki<br />
Avrupa Konu Merkezi/Biyoçeşitlilik<br />
Konsorsiyum Üyesi seçilmiştir.<br />
Konsorsiyumda, ülkemizi temsilen ÖÇK<br />
dâhil 9 AÇA ülkesi kurumu bulunup, Konsorsiyumun<br />
liderliğini Fransa Ulusal Doğa<br />
Tarihi Müzesi yürütmektedir (Diğer Ülkeler<br />
Fransa (MNHN), Hollanda (ECNC),<br />
İtalya (ISPRA), Avusturya (UBA), Türkiye<br />
(ÖÇKKB), İs<strong>ve</strong>ç, İngiltere (JNCC),<br />
Slovakya, Çek Cumhuriyeti).<br />
Bu kapsamda Avrupa Çevre Ajansına bağlı<br />
olarak çalışan 5 adet konu merkezi bulunmakta<br />
olup, bunlar; Hava <strong>ve</strong> İklim Değişikliği,<br />
<strong>Su</strong>, Alan Kullanımı <strong>ve</strong> Mekânsal Planlama,<br />
Sürdürülebilir Tüketim <strong>ve</strong> Üretim ile<br />
Biyolojik Çeşitlilik Konu Merkezlerinden<br />
oluşmaktadır. Konu Merkezleri, AB Çevre<br />
Direktiflerini belirler, AB Komisyonu<br />
Brüksel’e yenilerini teklif ederler. Bu imkan<br />
da enerji, tarım, ulaşım, bayındırlık,<br />
ormancılık, sanayi dahil tüm AB politikalarını<br />
belirleme anlamına da gelmektedir.<br />
Türkiye ilk kez Avrupa Çevresel Bilgi Gözlem<br />
Ağı (EIONET) <strong>ve</strong> AÇA adına Avrupa<br />
kıtasında çevresel <strong>ve</strong>rileri değerlendirerek<br />
raporlayacaktır. Kurumumuzun da hazırlanmasına<br />
katkıda bulunacağı AÇA Teknik<br />
Raporları, AÇA tarafından Brüksel’deki<br />
Avrupa Birliği (AB) Komisyonuna sunulduktan<br />
sonra; tarım, ormancılık, enerji,<br />
ulaşım, altyapı, madencilik, endüstri gibi<br />
muhtelif sektörlere ait AB politikalarının<br />
belirlenmesine rehberlik edecektir.<br />
Ayrıca ÖÇKK <strong>2009</strong> yılı içinde, Avrupa’da<br />
2010 yılında Avrupa Çevre Ajansı tarafından<br />
yayınlanacak olan “Avrupa için 10<br />
Mesaj” Projesi içerisinde yer alan Denizel<br />
Biyolojik Çeşitlilik <strong>ve</strong> Avrupa Kültür Mirası<br />
mesajlarına katkı sağlamıştır. Bununla<br />
beraber <strong>2009</strong>-2010 Avrupa Ekosistem<br />
Değerlendirmesi (EURECA), SEBI 2010<br />
(Avrupa Biyolojik Çeşitlilik İndikatörleri),<br />
SOER 2010 (Avrupa’nın Çevresinin Genel<br />
Durumu), <strong>2009</strong>-2010 Natura 2000 Ağlarının<br />
Değerlendirilmesi Projelerine katkı<br />
sağlamaya devam edecektir.<br />
40
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
^<br />
Avrupa, Sahra Çölünden Elektrik Enerjisi Üretecek…<br />
Avrupa Birliğinin Sahra Çölünden güneşten enerji üretme planı<br />
ilk ortaya konulduğunda, çoğu insan deney amaçlı olduğunu <strong>ve</strong><br />
gerçekleşmesinin çok zor olacağını düşünüyordu. Fakat şimdi<br />
birçok alternatif enerji, bu proje kapsamında oluşturulacak konsorsiyuma<br />
katılma konusundaki istekliliklerini ortaya koyuyorlar.<br />
Desertec Endüstriyel Girişimi (DII) 2050 <strong>ve</strong>ya daha öncesine<br />
kadar Avrupa elektriğinin % 15’ini, Akdeniz’i geçen enerji<br />
hatları ile sağlamayı hedeflemektedir. Proje kapsamında ayrıca<br />
ülkenin en büyük mühendislik <strong>ve</strong> enerji şirketlerini kapsayan<br />
Munich Re sigorta şirketi de süreci destekleyecektir.<br />
400 milyar dolarlık proje kapsamında, yüksek <strong>ve</strong>rimlilikteki<br />
kablolar kullanarak üretilecek elektriğin uzun mesafeler alınarak<br />
Avrupa’ya ulaştırılmasını hedeflemektedir. Güneş enerjisinden<br />
elektrik enerjisi üretimine yönelik hazırlanan proje, Avrupa<br />
için enerji ihtiyacının karşılanmasında yenilenebilir enerji kullanımına<br />
yönelik önemli bir adım olacağı görülmektedir.<br />
(Disco<strong>ve</strong>r)<br />
G-20 Ülkeleri Fosil Yakıtlara Teşviki Azaltacak<br />
25 Eylül <strong>2009</strong> – Pittsburgh bildirgesinde<br />
G–20 liderleri orta vadede fosil yakıtlarına<br />
yapılan teşviklerin azaltılması<br />
konusunda uzlaştılar. Dünya liderleri bu<br />
değişim ile enerji tasarrufunun desteklenmesi,<br />
enerji gü<strong>ve</strong>nliğinin artmasını<br />
sağlayarak sera gazı emisyonlarının azaltılmasını<br />
hedeflerini ortaya koydular.<br />
Toplantıda ABD Başkanı yaptığı konuşmada;<br />
“Fosil yakıtların dünyanın sıcaklığın<br />
artışına sebep olacağını <strong>ve</strong> bu değişimin<br />
hem yenilenebilir enerjinin daha<br />
fazla desteklenmesini sağlayacağını hem<br />
de sera gazı emisyonlarının azaltımına<br />
katkı sağlayacaktır. Bu noktada birlikte<br />
sorumluluklarımızı yerine getirme konusunda<br />
önemli bir adım attık” diyerek<br />
alınan kararın önemini ortaya koydu.<br />
Toplantıya katılan 19 ülkenin (Arjantin,<br />
Avustralya, Brezilya, Kanada, Çin, Fransa,<br />
Almanya, Hindistan, Endonezya,<br />
İtalya, Japonya, Meksika, Rusya, <strong>Su</strong>udi<br />
Arabistan, Güney Afrika Cumhuriyeti,<br />
Güney Kore, Türkiye, İngiltere <strong>ve</strong> ABD)<br />
liderleri katılım sağladı. G-20 ülkeleri<br />
dünya enerji tüketiminin % 80’inden<br />
fazlasını gerçekleştirmektedir.<br />
Kaynak: www.ens-newswire.com<br />
Dünyadaki En Verimli Güneş Enerjisi Tesisi<br />
New Mexico’daki yeni güneş enerjisi<br />
tesisi, 25 yıllık geçmişin <strong>ve</strong>rimlilik rekorunu<br />
kırdı.<br />
1986 tarihinde başlayan süreç, politik<br />
isteklilik <strong>ve</strong> finansal teşvikin artması ile<br />
yeni <strong>ve</strong> <strong>ve</strong>rimli yollar arayışını sürdürmektedir.<br />
Bu anlamda güneşten gelen<br />
enerjinin elektrik yerine ısıya çevrilerek<br />
kullanılması gibi yeni teknolojiler geliştirilmeye<br />
çalışılmaktadır.<br />
Teresa Solar tarafından geliştirilen <strong>Su</strong>n-<br />
Catcher Güneş Sistemler <strong>ve</strong> Sandia Ulusal<br />
Laboratuarları Ulusal Güneş Enerji<br />
Test Merkezi yaptığı çalışmalarda 11,6<br />
m genişlikli panellerde % 31,25 güneş<br />
enerjisi tutma <strong>ve</strong>rimine ulaştı.<br />
Bu da 25 KW elektrik üretimine<br />
karşılık gelmektedir.<br />
Daha hafif <strong>ve</strong> ucuz da olan<br />
bu sistemin 2014’te Güney<br />
Kaliforniya’da 1.600 MW<br />
kapasiteli tesiste kullanılması<br />
düşünülmektedir.<br />
Aynı zamanda bir grup öğrenci, geliştirdikleri<br />
bir mikrojeneratör vasıtasıyla<br />
3 KW elektrik gücü <strong>ve</strong> yüzlerce litrelik<br />
sıcak su üretimini gerçekleştirdiler. Bu<br />
çalışma kapsamında oluşturulan<br />
mikrojeneratör, kapalı<br />
sistem <strong>ve</strong> küçük ölçeklidir.<br />
Yapılan bu çalışmanın<br />
özellikle Afrika’daki bölgelerde<br />
denenmekte <strong>ve</strong> bu<br />
kıta için kullanımı öngörülmektedir.<br />
(Disco<strong>ve</strong>r)<br />
41
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı<br />
Çevre Yönetimi Genel<br />
Müdürlüğü<br />
Atık Yönetimi Dairesi<br />
Başkanlığı<br />
Evimizdeki<br />
Tehlikeli Atıklar<br />
Günlük yaşamda kullandığımız <strong>ve</strong> hayatımızı kolaylaştıran birçok tehlikeli<br />
ürün bulunmaktadır. Bu ürünler işlerimizi daha hızlı, kolay <strong>ve</strong> etkili bir şekilde<br />
yapmamızı sağlayan temizlik malzemeleri, deterjanlar, boyalar, kişisel bakım<br />
ürünleri, pestisitler gibi çok çeşitlidirler.<br />
Evlerimizde<br />
kullandığımız<br />
birçok ürün<br />
tehlikeli kimyasal<br />
maddeler<br />
içermekte <strong>ve</strong><br />
bu ürünlerin<br />
uygun bir şekilde<br />
kullanılmaması<br />
ya da bertaraf<br />
edilmemesi halinde<br />
zararlı etkileri<br />
görülebilmektedir.<br />
Evsel tehlikeli ürünler<br />
Tüketici olarak marketten satın aldığımız bir ürünün<br />
genellikle gü<strong>ve</strong>nilir olduğuna inanırız. Ancak evlerimizde<br />
kullandığımız birçok ürün tehlikeli kimyasal<br />
maddeler içermekte <strong>ve</strong> bu ürünlerin uygun bir<br />
şekilde kullanılmaması ya da bertaraf edilmemesi<br />
halinde zararlı etkileri görülebilmektedir. İhtiyacımız<br />
olan ürünlerin hangilerinin tehlikeli olduğunu,<br />
tehlikeli olması durumunda ürünün kullanımı, saklaması<br />
<strong>ve</strong> alternatifi olan ürünle ilgili bilgimiz olması<br />
halinde evimizi <strong>ve</strong> çevremizi daha sağlıklı <strong>ve</strong><br />
yaşanılabilir düzeye taşımamız mümkün olacaktır.<br />
Ürün Tehlikeli mi?<br />
Öncelikle satın alacağımız ürünün etiketi dikkatle<br />
okunmalıdır. Etiket bilgilerinde ürünün tehlikeli<br />
olup olmadığı hususunda bilgiler <strong>ve</strong> işaretler bulunmaktadır.<br />
Eğer ürün tehlikeliyse aşağıdaki tehlikelilik<br />
işaretlerinden bir ya da birkaçı bulunacaktır.<br />
- Yanıcı: Ateşte kolayca tutuşur <strong>ve</strong> yanar.<br />
- Korozif/Kostik: Canlı dokuyu yakar <strong>ve</strong> tahriş<br />
eder.<br />
- Patlayıcı/Reaktif: Isı, basınç ya da farklı maddelerle<br />
reaksiyona girebilir.Patlayabilir.<br />
- Toksik/Zehirli: Solunması, yutulması ya da absorblanması<br />
halinde ölüme varabilen ciddi zararlar<br />
<strong>ve</strong>rir.<br />
-Radyoaktif: Hücreye <strong>ve</strong> genetik maddeye zarar<br />
<strong>ve</strong>rir.<br />
Evsel Tehlikeli Atık Miktarı Nasıl Azaltılabilir?<br />
Tehlikesiz ürünler, tehlikelilik özelliği az olan<br />
ürünler ya da alternatif ürünler kullanılabilir. Ancak<br />
tehlikelilik özelliği taşıyan bir ürünün kullanılması<br />
gerekiyorsa dikkat edilmesi gereken bazı hususlar<br />
bulunmaktadır. Şöyle ki;<br />
- İhtiyaç kadar satın alınmalıdır<br />
- Tehlikeli ürünlerin etiket bilgileri okunmalı <strong>ve</strong> en<br />
az tehlikeli olanı tercih edilmelidir. Ürünün üzerinde<br />
tehlikelilik işaretleri <strong>ve</strong> bilgisi yoksa tehlikesiz<br />
olduğu düşünülmelidir.<br />
- Ürünün tamamı tüketilmelidir.<br />
- Tamamı tüketilemiyorsa ihtiyacı olan birine <strong>ve</strong>rilmelidir.<br />
- Tehlikeli ürün hakkında bilgi <strong>ve</strong> gü<strong>ve</strong>nli bertaraf<br />
yöntemleri araştırılmalıdır.<br />
Bu hususta www.atikyonetimi.cevreorman.gov.tr<br />
adresine başvurabilirsiniz.<br />
42
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
^<br />
Evsel Tehlikeli Ürünler Kullanılırken<br />
Nelere Dikkat Edilmelidir?<br />
Etiket bilgilerine uygun olarak gerekli koruyucu<br />
eldi<strong>ve</strong>n, maske <strong>ve</strong> elbise kullanılmalıdır.<br />
Nitril (siyanür içeren) eldi<strong>ve</strong>nler,<br />
asit <strong>ve</strong> bazlar dışında birçok tehlikeli ürünün<br />
kullanılmasında zararlı etkilerinden<br />
korunmak için uygundur. Asit <strong>ve</strong> bazların<br />
kullanımında dayanıklı kauçuk eldi<strong>ve</strong>nler<br />
giyilmelidir. Toz maskeleri de tehlikeli<br />
kimyasalların solunmasının önlemesi açısından<br />
önemlidir.<br />
Ortamın iyi havalandırılması gerekir:<br />
Birçok tehlikeli ürünün etiketinde ürünün<br />
kullanımı sırasında ortamın havalandırılması<br />
gerektiği hususu yer alır. Hava<br />
sirkülasyonunun sağlanması için ürünün<br />
kullanıldığı ortam da dahil olmak üzere<br />
evin tüm kapı <strong>ve</strong> pencereleri açılmalı maksimum<br />
havalanmayı sağlayacak şartlar yerine<br />
getirilmelidir.<br />
Gü<strong>ve</strong>nli bir ortamda saklamak gerekir:<br />
Tehlikeli ürünün kullanılmadığı zamanlarda<br />
kapağı sıkıca kapatılmalı, çocukların <strong>ve</strong><br />
evcil hayvanların ulaşamayacakları kilitli<br />
bir yerde saklanmalıdır. Ürün tamamen bitene<br />
kadar ya da bertaraf edilinceye kadar<br />
orijinal ambalajında saklanmalıdır. Tehlikeli<br />
ürünler birbirleriyle karıştırılmamalıdır.<br />
Yanıcı ürünlerin ısı <strong>ve</strong> ateş kaynaklarından<br />
uzakta bulundurulması gerekir.<br />
Ürünler etiket bilgilerine uygun sıcaklık<br />
<strong>ve</strong> koşullarda saklanmalıdır.<br />
Alınabilecek ek tedbirler de<br />
bulunmaktadır:<br />
Tehlikeli ürünlerin kullanılması sırasında<br />
kontakt lensler çıkarılmalıdır.Kontakt<br />
lensler tehlikeli kimyasal gazları absorblar<br />
<strong>ve</strong> göze zarar <strong>ve</strong>rebilirler.Tehlikeli ürünün<br />
kullanılması sırasında iş elbiseleri giyilmeli<br />
iş bittikten sonra çıkarılmalı <strong>ve</strong> cildin<br />
temas eden bölümleri yıkanmalıdır.<br />
Evsel Tehlikeli Ürünler Gü<strong>ve</strong>nli Olarak<br />
Nasıl Bertaraf Edilmelidir?<br />
Evsel tehlikeli ürüne ihtiyaç yoksa <strong>ve</strong> kimseye<br />
de <strong>ve</strong>rilemiyorsa gü<strong>ve</strong>nli bir şekilde<br />
bertarafının sağlanması gerekir. Birçok<br />
tehlikeli atığın evsel tehlikeli atıkların yönetimi<br />
programı kapsamında toplanması<br />
<strong>ve</strong> bertaraf edilmesi gerekmektedir. Konu<br />
ile ilgili olarak yerel yönetimlerden <strong>ve</strong><br />
www.atikyonetimi.cevreorman.gov.tr adresinden<br />
bilgi alınabilir.<br />
Evsel tehlikeli atıkların gü<strong>ve</strong>nli bir şekilde<br />
bertaraf tesislerine ulaşmasının sağlanması<br />
için:<br />
- Ürünler kendi orjinal ambalajlarında etiket<br />
bilgileri görünür şekilde saklanmalıdır.<br />
Üzerindeki etiket bilgileri yoksa <strong>ve</strong> ürün<br />
hakkında bilginiz varsa elinizle ürünün<br />
adı, tehlikelilik özellikleri vs. bilgiler yazılarak<br />
yetkililere teslim edilmelidir.<br />
- Tehlikeli atıklar birbirine karıştırılmamalıdır.<br />
- Tehlikeli atığın ambalajından sızmadığından<br />
emin olunmalıdır. Sızıntı vs. görülmesi<br />
halinde atığın orijinal ambalajıyla<br />
beraber ikinci sızdırmaz bir ambalaja alınması<br />
gerekir.<br />
- Tehlikeli atıklar yetkililere teslim edilinceye<br />
kadar çocuklardan, evcil hayvanlardan<br />
<strong>ve</strong> yiyeceklerden uzak bir ortamda<br />
saklanmalıdır.<br />
Evsel Tehlikeli Ürünlerin Zararları Nelerdir?<br />
İnsanlar İçin:<br />
Tehlikeli kimyasallara maruz kalınan miktar<br />
<strong>ve</strong> süreye bağlı olarak zararlı etkileri<br />
görülür.- Az zamanda <strong>ve</strong> düşük miktarda<br />
maruz kalınması halinde akut etkiler ortaya<br />
çıkar ki bu etkiler; baş ağrısı, boğaz<br />
ağrısı, nefes darlığı, cilt, göz <strong>ve</strong> burunda<br />
görülen yanma, kaşıntı <strong>ve</strong> kızarıklıklardır.<br />
- Uzun zamanda <strong>ve</strong> çok miktar tehlikeli<br />
kimyasala maruz kalınması halinde kronik<br />
etkiler ortaya çıkar ki bu etkiler; akciğer,<br />
böbrek <strong>ve</strong> merkezi sinir sisteminin zarar<br />
görmesi, kanserojen etki, doğum kusurları<br />
hatta ölümcül sonuçlardır. Tehlikeli kimyasalların<br />
zararlı etkileri 3 şekilde ortaya<br />
çıkar:<br />
Yeme/içme: Tehlikeli ürünün yenilmesi<br />
ya da içilmesi sonucu zehirlenmelere çok<br />
sık rastlanır. Özellikle çocuklarda <strong>ve</strong> evcil<br />
hayvanlarda görülür.<br />
Soluma: Tehlikeli kimyasalın solunması<br />
durumunda göz, cilt <strong>ve</strong> akciğerlere zarar<br />
<strong>ve</strong>rebilir.<br />
*Daha fazla bilgi, Çevre Yönetimi Genel<br />
Müdürlüğü’nün yayınladığı “Evimizdeki<br />
Tehlikeli Atıklar ”adlı kitaptan alınabilir.<br />
EVİMİZDE OLUŞAN<br />
TEHLİKELİ ATIKLAR<br />
Aerosoller (Basınçlı Kaplar)<br />
Ahşap koruyucular<br />
Ahşap mobilya <strong>ve</strong> yer<br />
döşemeleri/ Boyaları/<br />
Temizleyicileri/ Cilaları<br />
Akümülatörler<br />
Antifiriz<br />
Araç camı temizleme sıvısı<br />
Asbest içeren fren balataları<br />
Ayakkabı boyaları<br />
Boya/Vernik sökücüleri<br />
Boya tinerleri<br />
Çamaşır suları<br />
Deterjanlar (Bulaşıklar <strong>ve</strong><br />
çamaşırlar için)<br />
Dezenfektanlar<br />
Duman dedektörleri (İyonize<br />
tip)<br />
Evsel tıbbi atıklar<br />
Fırın temizleyicileri<br />
Flüoresan lambalar<br />
Fren sıvıları<br />
Gübreler<br />
Gü<strong>ve</strong> yok ediciler<br />
Halı temizleyicileri<br />
Havuz/Spa temizleyicileri<br />
İlaçlar ( Kullanılmayan / Tarihi<br />
geçmiş olan)<br />
Metal boyaları / Temizleyicileri<br />
Motor yağları / Yağ filtreleri<br />
Oda spreyleri / Hava<br />
temizleyicileri<br />
Ojeler / Oje çıkarıcılar<br />
Pestisitler<br />
Piller<br />
Resim <strong>ve</strong> el sanatları<br />
malzemeleri<br />
Saç boyaları<br />
Saç jölesi<br />
Saç spreyi<br />
Sol<strong>ve</strong>nt bazlı boyalar<br />
<strong>Su</strong> bazlı boyalar<br />
Transmisyon sıvısı<br />
Yağ çözücüler (Otomobiller için)<br />
Yağlama yağı / Makine yağı<br />
Yapıştırıcılar <strong>ve</strong> tutkallar<br />
Yosun öldürücüler<br />
43
<strong>Orman</strong> Ekosistem Köprüleri<br />
Serdar YEGÜL / <strong>Orman</strong> Mühendisi • Dış İlişkiler <strong>ve</strong> AB Dairesi Başkanlığı<br />
Alaska’dan Amerika Birleşik Devletlerine (ABD) ham<br />
petrol taşımak için geçmişte pek çok boru hattı inşa<br />
edildi. Bu boru hatları ren geyiklerinin asırlardır kullandıkları<br />
göç yollarını kesiyordu. Geyikler mevsimlere bağlı<br />
olarak kuzeye <strong>ve</strong> güneye geçiyorlardı. Geyiklerin bu geçiş<br />
noktaları bilindiği halde bu yerlere yine de petrol hatları inşa<br />
edildi. Geyiklerin hareketini kesen bir engel olduğunu bile<br />
bile! Söz konusu boru hatları köprü gibi üstten <strong>ve</strong>ya yeraltından<br />
gidebilecek iken bu yapılmadığı için geyiklerde boru hattı<br />
engelini aşamadılar telef oldular. Açlıktan önemli sayıda geyik<br />
ölümleri meydana geldi.<br />
Ülkemizde de son yıllarda bu yönde çalışmalar sürmekte olup<br />
‘orman ekosistem köprüleri’ kurulmaktadır.<br />
‘<strong>Orman</strong> ekosistem köprülerinin kurulmasının sebepleri şu şekilde<br />
özetlenebilir: Özellikle orman alanlarının içinden geçen<br />
yollar (otoyollar, demiryolları vb.) habitat parçalanmasına<br />
sebebiyet <strong>ve</strong>rmekte, birçok bitki <strong>ve</strong> hayvan türünün hareketini<br />
önemli ölçüde sınırlama getirmektedir. Meydana gelen<br />
parçalanma birbirinden bağımsız daha küçük popülasyonların<br />
oluşmasına sebep olmakta <strong>ve</strong> daha da önemlisi bitki <strong>ve</strong> hayvan<br />
türlerinin tükenmeye karşı daha hassas hale getirmektedir.<br />
İnsanların çevredeki olumsuz etkilerini düşünmeden gerçekleştirdikleri<br />
tesislerin yol açtığı diğer felâketleri de dikkate<br />
alan ABD 1 Ocak 1970 yılında Çevre Milli Politika Kanunu’nu<br />
(National Environmental Policy Act – NEPA) kabul etti. 2 Aralık<br />
1970’de ise Çevre Koruma Teşkilatı (Environmental Protection<br />
Agency – EPA) kuruldu.<br />
1974 yılında Alaska petrol boru hattı geyiklerin altından geçebileceği<br />
şekilde yükseltildi.<br />
Foklar<br />
Kızılötesi Takipte<br />
Orta Doğu Teknik Üni<strong>ve</strong>rsitesi<br />
(ODTÜ) Deniz Bilimleri<br />
Enstitüsü’nün 1994’de başlattığı<br />
Akdeniz Foklarının incelenmesi<br />
çalışması kapsamında ilk defa kızıl ötesi<br />
cihaz kullanılarak araştırma yapılacak.<br />
ODTÜ Erdemli Deniz Bilimleri Enstitüsü<br />
Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Cemal<br />
Gücü, Akdeniz foklarının yıllar önce<br />
araştırmaya başlandığını, ancak, kalıcı<br />
bilgiler elde edemediklerini söyledi.<br />
Kızılötesi cihazlarla kalıcı bilgiler elde<br />
etmeyi hedeflediklerini bildiren Doç.Dr.<br />
Gücü, “Bu yıl Kızılötesi cihazlar kullanarak<br />
40 ayrı mağarada aynı anda izlemeye<br />
alınan Akdeniz foklarının yaşam<br />
44
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
Mekong Irmağı’nda<br />
163 Yeni Canlı Türü<br />
Güneydoğu Asya’daki Mekong Irmağı<br />
bölgesinde geçen yıl 163 yeni canlı türünün<br />
keşfedildiği bildirildi.<br />
Uluslararası Doğal Hayatı Koruma Vakfı<br />
(WWF) tarafından yapılan açıklamaya<br />
göre, 2008 yılında ırmak boyunda vakıf<br />
bilim adamlarının yaptığı araştırmalarda<br />
bulunan yeni türler arasında 100 bitki,<br />
28 balık, 18 sürüngen, 14 suda <strong>ve</strong> karada<br />
yaşayabilen havyan, 2 memeli <strong>ve</strong> 1 kuş<br />
bulunuyor.<br />
Bunların yanı sıra Mekong boyunda<br />
1997’den 2007’ye kadar da 1000 yeni<br />
tür listelendi.<br />
WWF Büyük Mekong Programı Müdürü<br />
Stuart Chapman, “Binlerce yıldan sonra<br />
bu türler nihayet gün ışığına çıktığına<br />
göre, açık ki keşfedilmeyi bekleyen daha<br />
çok tür var” dedi.<br />
Chapman, iklim değişikliğinin bu türlerin<br />
yaşam ortamını olumsuz etkilediğine<br />
dikkati çekerek, “Bazı türler iklim değişikliğine<br />
uyum sağlayabilecek,<br />
ama bazıları sağlayamayacak.<br />
Bu da türlerin<br />
kitlesel olarak<br />
yok olmasına<br />
neden olacak”<br />
görüşünü dile<br />
getirdi.<br />
Uzmanlar, bölgede çok sayıda yeni türün<br />
keşfedilmesini, bölgede onlarca yıldır<br />
süren savaşların sona ermesiyle birlikte<br />
ulaşımın daha kolaylaşmasına <strong>ve</strong> bölge<br />
hükümetlerinin bitki <strong>ve</strong> hayvanları korumak<br />
için daha fazla yatırım yapmalarına<br />
bağlıyor. (aa)<br />
alanları <strong>ve</strong> göç hareketlerini takip edeceğiz.<br />
5 Ekim’de başlayacağımız çalışmaları<br />
9 kişilik grup yürütecek <strong>ve</strong> yaklaşık<br />
bir ay sürecek. Mersin’in batı sahillerinde<br />
bulunan Akdeniz foklarının inceleme<br />
çalışmaları sonunda büyük bulgular elde<br />
etmeyi düşünüyoruz” dedi.<br />
Doç. Dr. Gülçü aşırı avlanma baskısı, deniz<br />
kirliliği, kıyılardaki düzensiz yapılaşmalar<br />
<strong>ve</strong> turizm kaynaklı sorunların yanı<br />
sıra, son yıllardaki iklim değişikliğinin<br />
tüm deniz canlıları gibi fokları da olumsuz<br />
etkilediğini vurguladı. Doç. Dr. Gücü,<br />
“İklim değişikliği Akdeniz foklarının doğumunu<br />
yaklaşık 3 ay erteledi. Ağustos<br />
ayındaki alışılagelmiş üreme zamanının<br />
ertelenmesi, kış aylarında henüz yavru<br />
olan fokların yaşamlarını zorlaştırdı. İki<br />
yavrunun kayalıklara çarparak ölmesi vakası<br />
da bunun en açık örneği olmuştur”<br />
diye konuştu. Doç. Dr. Gücü, dünyada 34<br />
tür arasında yer alan <strong>ve</strong> sayıları 500’ü bulan<br />
Akdeniz foklarının Türkiye kıyılarındaki<br />
popülasyonunun devam etmesi için<br />
başlatılan bilimsel araştırma <strong>ve</strong> koruma<br />
çalışmalarının sürdüğünü, Taşucu <strong>ve</strong> Gazipaşa<br />
hattındaki 1996 - 1997 yıllarında<br />
sayıları 13 olarak bilinen fokların günümüzde<br />
40’ı aştığını kaydetti. Geçen yıl<br />
bu bölgede 5-7 yeni yavru doğmasının<br />
beklendiğini de belirten Doç. Dr. Gücü,<br />
“Bunlardan ikisi kayalıklara çarparak ölmüştü.<br />
Bunların dışında yeni doğan yavru<br />
foklarla karşılaşırsak bizim için büyük<br />
sürpriz olacak” dedi.<br />
SURİYE-FİNİKE HATTI<br />
KKTC dahil <strong>Su</strong>riye’den Finike’ye kadar<br />
olan bölgede, fokların yaşadığı bilinen<br />
mağaralarda kızıl ötesi sisteme sahip cihazlarla<br />
aynı anda izleme yapacaklarını<br />
ifade eden Doç. Dr. Gücü, şunları söyledi:<br />
“2 ay aralıklarla 3 kez tekrarlayacağımız<br />
bu çalışmalarda, fokların olası göç yolları<br />
<strong>ve</strong> yayılım alanları tam olarak ortaya konacak.<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı’nın koordinatörlüğünde<br />
Birleşmiş Milletler’in<br />
Özel Koruma Alanları Grubu’ndan sağlanan<br />
10 yeni cihaz da araştırmada kullanılacak.<br />
Anne fokların su altı girişli<br />
olmayan mağaralarda doğum yapması<br />
ölüm riskini artırıyor. Akdeniz sahillerindeki<br />
mağaralar, Moritanya sahillerindeki<br />
kadar büyük değil. Moritanya’da 100’e<br />
yakın fokun aynı anda barınabileceği büyüklükte<br />
su altı girişli mağaralar mevcut.<br />
Bu gibi mağaralarda 30-40 yavru doğabiliyor.<br />
Ancak bizim sahillerimizdeki mağaralar<br />
yetersiz büyüklükteler <strong>ve</strong> hepsi<br />
de su altı girişli değil. <strong>Su</strong> altı girişi olmayan<br />
mağaralar fırtınalı günlerde yaşamsal<br />
açıdan tehlike oluşturuyor.”(dha)<br />
45
M.Tamer Çobanoğlu<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Uzman<br />
Yardımcısı<br />
Çevre Denetimi<br />
Yönetmeliği<br />
Çevre<br />
Denetimi<br />
Yönetmeliği<br />
21.11.2008<br />
tarih <strong>ve</strong><br />
27061 sayılı<br />
Resmi<br />
Gazete ile<br />
yayınlanarak<br />
yürürlüğe<br />
girmiştir.<br />
Çevrenin korunması için tesis <strong>ve</strong>ya faaliyetin çalışmaya başlamasından sona<br />
erdirilmesine kadar olan süreçte çevre denetiminin usul <strong>ve</strong> esaslarını; denetim<br />
yapacak personelin, çevre yönetim birimi/çevre görevlisinin, çevre hizmeti<br />
konusunda yetkilendirilmiş firmaların nitelikleri ile yükümlülüklerini düzenleyen<br />
Çevre Denetimi Yönetmeliği 21.11.2008 tarih <strong>ve</strong> 27061 sayılı Resmi Gazete ile<br />
yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Çevre Denetimi Yönetmeliği ile ilgili olarak<br />
22.10.<strong>2009</strong> tarih <strong>ve</strong> 27384 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan değişiklikler<br />
yapılmıştır.<br />
Çevrenin korunması için tesis <strong>ve</strong>ya faaliyetin<br />
çalışmaya başlamasından sona erdirilmesine<br />
kadar olan süreçte çevre denetiminin usul <strong>ve</strong> esaslarını;<br />
denetim yapacak personelin, çevre yönetim<br />
birimi/çevre görevlisinin, çevre hizmeti konusunda<br />
yetkilendirilmiş firmaların nitelikleri ile yükümlülüklerini<br />
düzenleyen Çevre Denetimi Yönetmeliği<br />
21.11.2008 tarih <strong>ve</strong> 27061 sayılı Resmi Gazete ile<br />
yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Çevre Denetimi<br />
Yönetmeliği ile ilgili olarak 22.10.<strong>2009</strong> tarih <strong>ve</strong><br />
27384 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan değişiklikler<br />
yapılmıştır.<br />
Çevre Denetimi Yönetmeliği kapsamında, çevre<br />
denetim görevlisi nitelikleri, faaliyet <strong>ve</strong> tesis sahiplerinin<br />
yükümlülüklerini, bu sektörde yer alan<br />
çevre danışmanlık firmalarının yetkilendirme, hizmet<br />
<strong>ve</strong>rme usul <strong>ve</strong> esaslarını, görev, sorumluluk <strong>ve</strong><br />
yetkileri ile çevre gönüllerinin nitelik <strong>ve</strong> görevlerini<br />
içermektedir.<br />
Yönetmelik kapsamında Çevre Görevlisi; faaliyetleri<br />
sonucu çevre kirliliğine neden olan <strong>ve</strong>/<strong>ve</strong>ya neden<br />
olabilecek <strong>ve</strong> Çevre Kanununa göre yürürlüğe<br />
konulan düzenlemeler uyarınca denetime tâbi kurum,<br />
kuruluş <strong>ve</strong>ya işletmelerin faaliyetlerinin mevzuata<br />
uygunluğunu, alınan tedbirlerin etkili olarak<br />
uygulanıp uygulanmadığını değerlendiren, tesis içi<br />
yıllık iç tetkik programları düzenleyen tesiste <strong>ve</strong>ya<br />
çevre yönetim hizmeti <strong>ve</strong>ren firmada çalışan görevli<br />
olarak tanımlanmaktadır. Bu kapsamda Çevre Görevlileri<br />
çok önemli görevler üstlenmektedir.<br />
Çevre Görevlisi olabilmek için aranan temel nitelikler;<br />
46
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
(1) Tesis <strong>ve</strong>ya faaliyetlerde, tesis <strong>ve</strong>ya<br />
faaliyetlerin çevre yönetim birimlerinde<br />
<strong>ve</strong>ya yetkilendirilmiş çevre danışmanlık<br />
firmalarında çalışacak çevre görevlisinin<br />
en az dört yıllık yükseköğretim kurumlarının<br />
mühendislik, fizik, kimya, biyoloji<br />
bölümlerinden <strong>ve</strong>ya <strong>ve</strong>teriner fakültesinden<br />
mezun olmak,<br />
(2) Tesis <strong>ve</strong> faaliyetlerde <strong>ve</strong>ya yetkilendirilmiş<br />
çevre danışmanlık firmalarında<br />
çalışacak çevre görevlilerinin Bakanlıkça<br />
düzenlenecek çevre görevlisi eğitimine<br />
katılıp, eğitim sonunda yapılacak sınavda<br />
başarılı olmak,<br />
Çevre Görevlilerinin yönetmelik kapsamındaki<br />
temel görevleri ise; yasal mevzuat<br />
kapsamındaki yükümlülüklerin yerine<br />
getirilip getirilmediğinin tespiti, iç tetkik<br />
gerçekleştirme <strong>ve</strong> iç tetkik raporlarının<br />
hazırlanması, uygunsuzlukların tespiti<br />
ile giderilmesi hususunda önerilerde bulunma,<br />
denetimler sırasında tesiste hazır<br />
bulunma <strong>ve</strong> istenen bilgi <strong>ve</strong> belgeleri sağlama<br />
olarak belirtilmektedir.<br />
Yönetmelik kapsamında ayrıca “Çevreye<br />
Kirletici Etkisi Yüksek Olan Faaliyet<br />
Tesisler” olarak tanımlanan Ek–1 tesisleri<br />
en az iki çevre görevlisini çalıştırmak<br />
<strong>ve</strong>ya en az üç çevre görevlisinden oluşan<br />
Çevre Yönetim Birimlerini kurmak ya<br />
da yetkilendirilmiş çevre danışmanlık<br />
firmalarından çevre yönetimi hizmeti almak<br />
zorunda iken, Ek-2’de yer alan tesis<br />
<strong>ve</strong>ya faaliyetler öncelikle çevre görevlisi<br />
istihdam etmek <strong>ve</strong>ya en az üç çevre görevlisinden<br />
oluşan çevre yönetim birimini<br />
kurmak ya da yetkilendirilmiş çevre danışmanlık<br />
firmalarından çevre yönetimi<br />
hizmeti almak zorunda tutulmuştur. Yine<br />
bu kapsamda Organize Sanayi Bölgeleri<br />
yönetimleri bünyesinde en az üç çevre<br />
görevlisinden oluşan Çevre Yönetim Biriminin<br />
kurulması <strong>ve</strong>ya en az iki çevre<br />
görevlisinin çalıştırılması ya da yetkilendirilmiş<br />
çevre danışmanlık firmalarından<br />
çevresel faaliyetlerin yürütülmesi hususunda<br />
çevre yönetimi hizmetinin alınması<br />
zorunluluğu <strong>ve</strong>rilmiştir.<br />
Belediyeler, mahalli idare birlikleri, sağlık<br />
kuruluşları <strong>ve</strong>ya hastanelerde çevre<br />
yönetim birimleri en az bir çevre görevlisinden<br />
oluşabileceği belirtilmiştir.<br />
Yürürlükte olan Denetim yönetmeliği gereği,<br />
Ek-1 listesinde yer alan tesisler en<br />
geç 01.07.1010, Ek-2 ‘de yer alan tesisler<br />
de en geç 01.01.2011 tarihinde kendileri<br />
ile ilgili düzenlemeleri yapmaları gerekmektedir.<br />
Çevre Denetimi Yönetmeliği kapsamında<br />
yapılan denetimlerde, yetkili kişilerden<br />
gerekli bilgileri alma konusunda yaşanan<br />
sıkıntıların giderilmesi <strong>ve</strong> belli bir<br />
standarda oturtulması hedeflenmektedir.<br />
Yönetmelik kapsamında yer alan faaliyetlerde,<br />
çevre görevlileri ile bu anlamda<br />
bir gelişme <strong>ve</strong> düzenlemeye ulaşmak<br />
mümkün olacaktır. Ayrıca bu anlamda<br />
sıkıntı yaşayacak faaliyet sahipleri, çevre<br />
konularında danışmanlık yapan firmalardan<br />
hizmet alabileceklerdir.<br />
Yönetmelik kapsamındaki eğitimlerin<br />
bir hedefi de farklı konu başlıklarındaki<br />
birçok mevzuat konusunda sektörde faaliyet<br />
gösteren farklı meslek dallarındaki<br />
kişilerin bilgilendirilmesi <strong>ve</strong> eğitilmesidir.<br />
Özellikle AB’ye üyelik sürecindeki<br />
ülkemizde sürekli güncelleşen mevzuata<br />
uyum açısından eğitim konusu büyük<br />
önem taşımaktadır.<br />
Çevre Denetimi Yönetmeliği ile ayrıca<br />
sektörün birçok farklı alanında hizmet<br />
üreten firmaların hem üni<strong>ve</strong>rsite mezunlarını<br />
istihdam etmelerini sağlamak hem<br />
de bu firmaları ÇED Yönetmeliğinde<br />
olduğu gibi belgelendirerek kayıt altına<br />
almaktır.<br />
EK-1<br />
ÇEVREYE KİRLETİCİ ETKİSİ YÜKSEK OLAN<br />
FAALİYET VEYA TESİSLER<br />
1. Ham Petrol, Doğal Gaz, Kömür <strong>ve</strong> Turba Çıkarma<br />
Endüstrisi<br />
2. Enerji Endüstrisi<br />
3. Metal Üretimi <strong>ve</strong> İşlenmesi<br />
4. Mineral, İnşaat Malzemeleri Endüstrisi<br />
5. Kimya <strong>ve</strong> Petrokimya Endüstrisi<br />
6. Kâğıt Endüstrisi<br />
7. Atık Yönetimi<br />
8. Gıda Endüstrisi<br />
9. Diğer Tesisler/Faaliyetler<br />
EK-2<br />
ÇEVREYE KİRLETİCİ ETKİSİ OLAN<br />
FAALİYET VEYA TESİSLER<br />
1. Madencilik, Ham Petrol, Doğal Gaz, Kömür <strong>ve</strong> Turba Çıkarma<br />
Faaliyetleri<br />
2. Enerji Endüstrisi<br />
3. Metallerin Üretimi <strong>ve</strong> İşlenmesi<br />
4. Mineral, İnşaat Malzemeleri Endüstrisi<br />
5. Kimya Endüstrisi<br />
6. Ağaç <strong>ve</strong> kağıt endüstrisi<br />
7. Atık Yönetimi<br />
8. Gıda Endüstrisi<br />
9. Tarım <strong>ve</strong> <strong>Su</strong> Ürünleri Yetiştiriciliği Tesisleri<br />
10. Diğer Tesisler<br />
47
ÇED <strong>ve</strong> Planlama Genel Müdürlüğü Çevre Envanteri Dairesi Başkanlığı’nın “Türkiye Çevre Durum Raporu” adlı yayınından derlenmiştir.<br />
“Gürültü, diğer<br />
çevre kirliliği<br />
faktörlerine<br />
benzemez, havada<br />
yayılmasına rağmen<br />
diğer birçok hava<br />
kirleticisi gibi<br />
görünmez, kokmaz.<br />
Gürültünün herhangi<br />
bir kalıntısı da<br />
yoktur, etkileri<br />
küçük adımlarla<br />
olur. Ancak kalıcı<br />
<strong>ve</strong> kurtulması zor<br />
hasarlara neden<br />
olabilir. Gürültünün<br />
insanlar üzerinde<br />
olan iletişim<br />
bozuklukları,<br />
konsantrasyon <strong>ve</strong><br />
öğrenme zorlukları,<br />
sinirlilik <strong>ve</strong> strese<br />
yol açan uyuma<br />
zorluğu gibi ruhsalduygusal<br />
kategoriye<br />
giren etkileri<br />
bilinmektedir”<br />
İnsanların huzur <strong>ve</strong> sükûnunu, beden <strong>ve</strong> ruh sağlığını bozacak şekilde çıkarılan<br />
istenmeyen sese gürültü denir. Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi <strong>ve</strong> Yönetimi<br />
Yönetmeliğinde çevresel gürültü <strong>ve</strong> titreşim aşağıdaki şekilde tanımlanmaktadır.<br />
Gürültü Kirliliğinin Tanımı <strong>ve</strong> Etkileri<br />
Çevresel Gürültü: Ulaşım araçları, karayolu trafiği,<br />
demiryolu trafiği, havayolu trafiği, deniz yolu<br />
trafiği, açık alanda kullanılan teçhizat, şantiye alanları,<br />
sanayi tesisleri, atölye, imalathane, işyerleri<br />
<strong>ve</strong> benzeri ile rekreasyon <strong>ve</strong> eğlence yerlerinden<br />
çevreye yayılan,istenmeyen <strong>ve</strong>ya zararlı açık hava<br />
seslerinin bütünü ile yapı içindeki mekanik sistemler<br />
<strong>ve</strong> diğer kaynaklardan doğan <strong>ve</strong> diğer bir mekan<br />
içinde bulunan insanları olumsuz etkileyen yapı içi<br />
gürültüleri,<br />
Çevresel Titreşim: Maden <strong>ve</strong> taş ocakları, ulaşım<br />
araçları (ağır taşıtlar, lokomotifler <strong>ve</strong> diğerleri), sanayi,<br />
inşaat makine <strong>ve</strong> benzeri işlemlerinden doğan<br />
<strong>ve</strong> yapılarda kullanım alanı dışında başka amaçlarla<br />
kullanılan hacimlerdeki faaliyetler sırasında oluşan<br />
genellikle katı, sıvı <strong>ve</strong> gaz ortamlarda yayılan <strong>ve</strong><br />
insan vücudunca hissedilen mekanik salınım hareketlerini<br />
ifade etmektedir.<br />
Gürültü, bütün dünyada, özellikle büyük kentlerde,<br />
hızlı kentleşmenin, sanayileşmenin, ulaşımın, artan<br />
nüfusun vb. etkenlerin yarattığı önemli bir sorun<br />
olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin ülkemizde<br />
büyük kentlerde son yıllarda artan karayolu trafiğinin<br />
çıkardığı gürültünün ne denli etkili olduğunu<br />
görebiliriz. Bunun gibi açık pazarlar, eğlence yerleri,<br />
çocuk park <strong>ve</strong> bahçeleri, sanayi kuruluşları, yapı,<br />
yol yapım <strong>ve</strong> onarımları, hava, deniz trafiği gibi<br />
gürültü kaynaklarını düşündüğümüz zaman, bunun<br />
da gerçekten önemli bir çevre kirliliği sorunu yarattığını<br />
söyleyebiliriz.<br />
Ülkemizde gürültü kirliliği, günlük hayatta en sık<br />
karşılaşılan bir kirlilik türü olmasına karşılık, diğer<br />
çevre problemleri arasında hemen hemen en az ilgilenilen<br />
<strong>ve</strong> yasal yollara asgari ölçüde başvurulan bir<br />
çevre zorunudur.<br />
Günümüzde önemli bir çevre kirliliği olan gürültü,<br />
insanların işitme sağlığı <strong>ve</strong> algılamasını olumsuz<br />
yönde etkileyen, fizyolojik <strong>ve</strong> psikolojik dengeleri<br />
bozabilen, iş performansını azaltan, çevrenin hoşluğunu<br />
<strong>ve</strong> sakinliğini yok ederek niteliğini değiştiren<br />
önemli bir çevre kirliliği türüdür.<br />
Mevcut Durum<br />
Teknolojideki gelişme <strong>ve</strong> hızlı sanayileşmenin beraberinde<br />
getirdiği düzensiz kentleşmenin doğurduğu<br />
sorunlardan birisi de gürültüdür. Türkiye’de gürültü<br />
kirliliği için gerçekleştirilen en son yasal düzenleme,<br />
Avrupa Birliğinin (AB) 25/06/2002 tarihli <strong>ve</strong><br />
2002/49/EC sayılı “Çevresel Gürültünün Yönetimi<br />
<strong>ve</strong> Değerlendirilmesi Direktifi”ne uygun olarak düzenlenen<br />
“Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi<br />
<strong>ve</strong> Yönetimi Yönetmeliği”dir.<br />
48
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
^<br />
Yönetmelikle, kabul edilebilir ses düzeyleri<br />
sınırı yeniden belirlenmiş olup, kişilerin<br />
beden <strong>ve</strong> ruh sağlığını, huzur <strong>ve</strong> sükununu<br />
gürültü ile bozmayacak bir çevrenin<br />
geliştirilmesi için, çevresel gürültüye maruz<br />
kalmanın etkileriyle mücadele etmeye<br />
yönelik esas <strong>ve</strong> kriterlerin belirlenmesi<br />
amaçlanmıştır. Bunun yanında Çevre Kanunu,<br />
Medeni Kanun, Türk Ceza Kanunu,<br />
Umumi Hıfzısıhha Kanunu, Çevresel<br />
Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği<br />
gibi düzenlemelerde de gürültüye ilişkin<br />
hükümler yer almaktadır.<br />
Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi<br />
<strong>ve</strong> Yönetimi Yönetmeliği’nin uygulanmasına<br />
yönelik kapasitenin geliştirilmesi<br />
için Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığınca;<br />
• Şikâyetlerin değerlendirilmesi, ölçüm,<br />
denetim, izleme, izin <strong>ve</strong> yaptırım konularına<br />
İlişkin A Tipi Eğitim Programı,<br />
• Çevresel gürültü düzeyinin hesaplanması,<br />
doz-etki analizleri ile etkilenme düzeyinin<br />
tespiti <strong>ve</strong> gürültü haritalarının hazırlanması<br />
konularına ilişkin B Tipi Eğitim<br />
Programı,<br />
• Akustik danışmanlık yapma, akustik<br />
proje performans raporu <strong>ve</strong> eylem planlarını<br />
hazırlama konularına ilişkin C Tipi<br />
Eğitim Programı hazırlanmış <strong>ve</strong> uygulanmıştır.<br />
“Gürültü Yönetimi Alanında Çevre <strong>ve</strong><br />
<strong>Orman</strong> Bakanlığının Kapasitesinin Güçlendirilmesine<br />
Yönelik Çevresel Gürültü<br />
ile İlgili Avrupa Birliği Direktifinin<br />
Uyumlaştırılması <strong>ve</strong> Uygulanması Projesi”<br />
2003 yılı AB Mali İşbirliği kapsamında<br />
kabul edilmiştir.<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı ile Almanya<br />
Federal Çevre, Doğa Koruma <strong>ve</strong> Nükleer<br />
Gü<strong>ve</strong>nlik Bakanlığı işbirliği ile yürütülmekte<br />
olan proje Mart 2006 tarihi itibariyle<br />
başlamış olup, Aralık 2007 tarihinde<br />
bitmiştir.<br />
Gürültünün İnsan Sağlığı Üzerine<br />
Etkileri<br />
Gürültü diğer çevre kirliliği faktörlerine<br />
benzemez, havada yayılmasına rağmen<br />
diğer birçok hava kirletici gibi görünmez,<br />
kokmaz. Gürültünün herhangi bir kalıntısı<br />
da yoktur.Gürültünün etkileri küçük<br />
adımlarla olur. Ancak kalıcı <strong>ve</strong> kurtulması<br />
zor hasarlara neden olabilir. Gürültünün<br />
insanlar üzerinde olan iletişim bozuklukları,<br />
konsantrasyon <strong>ve</strong> öğrenme zorlukları<br />
<strong>ve</strong> sinirlilik <strong>ve</strong> strese yol açan uyuma<br />
zorluğu gibi ruhsal-duygusal kategoriye<br />
giren etkileri bilinmektedir.<br />
Dünya Sağlık Örgütünün “İnsanın fiziksel,<br />
ruhsal <strong>ve</strong> sosyal yönden tam bir iyilik<br />
durumudur” biçiminde tanımladığı insan<br />
sağlığı için çeşitli yönlerden bir risk oluşturan<br />
çevre sorunlarından birisi de gürültü<br />
kirliliğidir. Uzun yıllar gürültünün<br />
yalnızca işitme sistemine ilişkin sorunlar<br />
yarattığı kabul edilmiştir. Ancak yapılan<br />
bilimsel çalışmalar sağlık üzerindeki<br />
daha belirginleşmiş olan gürültünün çeşitli<br />
fizyolojik etkileri <strong>ve</strong> bunların az <strong>ve</strong>ya<br />
çok kronik patolojik etkilere dönüşümü<br />
üzerinde sürdürülmektedir. Psikolojik<br />
etkilenme <strong>ve</strong> insan performansı üzerinde<br />
etkileri ise daha açık bir biçimde ortaya<br />
konulmuştur.<br />
Gürültünün insan sağlığı üzerine etkileri,<br />
işitme duyusu <strong>ve</strong> yollarında zararlara<br />
yol açması, kişilerde huzursuzluk, uykusuzluk,<br />
sinirlilik, konsantrasyon<br />
bozukluğuna neden olduğu<br />
gibi, çalışma etkinliğini<br />
azaltır, düşünmeyi<br />
engelleyebilir. Bellekle<br />
ilgili çalışmalar,<br />
sözcük öğrenme<br />
amacıyla yapılan çalışmalar<br />
gürültüden etkilenmektedir.<br />
Öğrenme<br />
yaşantılarının olumsuz<br />
etkilenmesi özellikle<br />
okullarda<br />
belirgindir.<br />
Gürültülü<br />
bölgelere yakın olan okullarda öğrenme<br />
etkinliğini azaltıcı etki yapmaktadır.<br />
Okuma, anlama, öğrenme düzeyini azalttığından<br />
okul sağlığı açısından da önemli<br />
olabilir. Ayrıca karakter değişikliklerine<br />
neden olabilir. Eğilimi olanlarda sorunların<br />
<strong>ve</strong> bunaltıların ağırlaşmasına, çabuk<br />
sinirlenmeye <strong>ve</strong> kızgınlığa yol açar.<br />
Aralıklı <strong>ve</strong> ani gürültü kişide ani adrenalin<br />
deşarjı yaratarak kalp atış <strong>ve</strong> solunum<br />
sayısını, kan basıncını arttırmakta, dikkat<br />
azalması, uyku düzeninde bozulmalara<br />
neden olabilmektedir. Ani gürültüde kalp<br />
hızı artmakta, gözbebeklerinde dilatasyon<br />
olmaktadır.<br />
Gürültüden etkilenmenin boyutu, gürültüye<br />
maruz kalma süresi, gürültünün frekansı,<br />
şiddeti, kesikli ya da sabit olması<br />
<strong>ve</strong> kişisel özelliklere bağlıdır. Başlangıçtaki<br />
etki işitme yorgunluğu olarak tanımlanmaktadır.<br />
Sesin şiddeti <strong>ve</strong> yoğunluğu<br />
arttıkça işitme yorgunluğu da artar. 140<br />
dB şiddetinde bir darbe gürültüsü ani <strong>ve</strong><br />
geri dönüşü olmayan işitme yitimine yol<br />
açabilir. Buna akustik travma denir.<br />
Gürültünün belli bir sürede belirli şiddet<br />
etkilemesinin ilk sonucu işitme eşiğinin<br />
yükselmesidir. Eğer gürültü yeterli şiddet<br />
<strong>ve</strong> sürede etkilememişse işitme eşiğindeki<br />
değişim giderek normale inmektedir.<br />
Bu olay geçici eşik kayması olarak tanımlanmaktadır.<br />
Belli bir süre dinlendikten<br />
sonra iyileşebilir. Eğer yeterli şiddet <strong>ve</strong><br />
sürede etkilenme söz konusu ise bu<br />
kez kalıcı eşik kayması ortaya<br />
çıkar.Gürültü düzeyi arttıkça<br />
oluşan işitme kaybı <strong>ve</strong><br />
buna bağlı olarak iyileşme<br />
süresi de artmaktadır.<br />
İşitme kaybının düzelebilmesi<br />
için etkilenim süresinin<br />
en az 10 katı kadar<br />
bir iyileşme süresine gerek<br />
vardır. Giderek artan<br />
sanayileşme <strong>ve</strong><br />
kentleşme sonucunda<br />
gürültü<br />
önemli<br />
49
Gürültü<br />
bir çevresel kirlilik etkeni haline gelmiştir.<br />
Gürültünün insan sağlığını pek çok<br />
yönüyle olumsuz etkilediği görülmesine<br />
karşın, toplumumuzda halen bir risk<br />
olarak algılanmamaktadır. Oysa yine<br />
bilinmektedir ki gürültünün bu olumsuz<br />
etkilerinden korunmanın en etkin yolu,<br />
gürültü kaynağının denetimidir.<br />
Gürültü; karşılıklı konuşma ile iletişim<br />
<strong>ve</strong> konsantrasyonu engelleme, dinlenme<br />
<strong>ve</strong> algılama güçlüğü yaratma, uykuyu<br />
bozma <strong>ve</strong> genel sıkıntılar oluşturma gibi<br />
olumsuzluklara neden olmaktadır. Trafik<br />
yoğunluğunun artışı, uçak trafiği, artan<br />
inşaat faaliyetleri <strong>ve</strong> giderek daha yaygın<br />
olarak kullanılan mekanik ekipmanlardan<br />
dolayı gürültü düzeyleri sürekli bir artış<br />
göstermektedir<br />
Gürültü, duyma yeteneğinde geçici <strong>ve</strong>ya<br />
kalıcı fizyolojik bozulmalara neden olabilir.<br />
Geçici bozulmalar, zayıf sesleri algılayabilme<br />
yeteneğinin birkaç saatten birkaç<br />
haftaya kadar değişebilen geçici bir süre<br />
için kaybolma şeklinde ortaya çıkar. Bu<br />
süre maruz kalınan süre <strong>ve</strong> gürültü düzeyine<br />
bağımlı olarak doğrusal bir biçimde<br />
artar. Duyma yeteneğindeki kalıcı bozulmalar<br />
ise sağırlığa kadar varabilir.<br />
Bazı bulgulara göre, 90 dB’lik sesin fabrika<br />
çalışmalarında <strong>ve</strong>rimi düşürdüğü,<br />
140 dB’lik sesin ise çıldırtıcı etki yaptığı<br />
tespit edilmiştir. Uluslararası Standartlar<br />
Örgütünce 58 dB düzeyindeki ses rahatsızlık<br />
duyma noktasının başlangıcı olarak<br />
kabul edilmiştir.<br />
Gürültünün Önlenmesi İçin<br />
Alınabilecek Önlemler<br />
Gürültünün önlenmesi için alınabilecek<br />
önlemler genel olarak şu şekilde belirtilmektedir.<br />
1- Gürültünün kaynağında azaltılması<br />
<strong>ve</strong>ya önlenmesi,<br />
- Gürültü kaynağının ses iletimini azaltan<br />
bir muhafaza içine alınması,<br />
- Titreşimi önleyecek şekilde yerleştirme,<br />
- Gürültüye yol açan parçalarda (bilya <strong>ve</strong><br />
zincirler gibi) yapısal değişikler,<br />
- Gürültüye yol açan eski makinelerin,<br />
daha az gürültü çıkaran yeni makinelerle<br />
değiştirilmesi.<br />
2- Ses yalıtımını sağlayan materyallerin<br />
kullanılması,<br />
- Sesten koruma için duvarlar,<br />
- Titreşim azaltıcılar,<br />
- Tavan <strong>ve</strong> duvar kaplamaları,<br />
- Ses geçirmeyen hücreler yapılması.<br />
3- Pasif gürültü koruması;<br />
- Gürültüye maruz kalanların bulundukları<br />
yerlere ses geçirmeyen pencereler<br />
takılması,<br />
- Gürültü önleyici duvarlar yapılması,<br />
- Gürültüye maruz kalan insanlara kulaklık<br />
<strong>ve</strong>rilmesi.<br />
4- İşletmede altyapı <strong>ve</strong> organizasyonun<br />
değiştirilmesi;<br />
- Mutlak surette gerekli olan <strong>ve</strong> önlenemeyen<br />
gürültü çıkaran çalışmaların dinlenme<br />
sürelerinin ( öğle arası,sabah <strong>ve</strong><br />
akşam saatleri) dışına çıkarılması,- Gürültü<br />
çıkaran iş safhaları arasında daha<br />
sıkı dinlenme sürelerinin konulması örnek<br />
olarak gösterilebilir.<br />
Çevresel Gürültünün Kontrolüne<br />
İlişkin Genel İlkeler<br />
Çevresel gürültünün kontrolüne ilişkin<br />
genel ilkeler “Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi<br />
<strong>ve</strong> Yönetimi Yönetmeliği”<br />
nde aşağıdaki şekilde belirtilmiştir;<br />
a) Hiç kimse susturucu <strong>ve</strong>ya ses giderici<br />
diğer parçaları olmadan bir motorlu kara<br />
taşıtını çalıştıramaz <strong>ve</strong>ya çalışmasına<br />
sebep olamaz, bakım onarım <strong>ve</strong>ya diğer<br />
değiştirme amacı dışında bir motorlu araç<br />
<strong>ve</strong>ya motosiklet üzerindeki susturucu<br />
<strong>ve</strong>ya ses giderici parça çıkarılmaz, çalışamaz<br />
hale getirilmez.<br />
b) Bir motorlu araç üzerinde <strong>ve</strong>ya içinde;<br />
korna <strong>ve</strong>ya ses çıkaran başka bir cihazın<br />
zorunlu haller dışında gürültü rahatsızlığına<br />
neden olacak şekilde çalınması yasaktır.<br />
c) Radyo, televizyon, müzik seti <strong>ve</strong> her<br />
türlü müzik aletlerinin, kamuya açık alanlar<br />
ile kamunun geçit hakkı olan kara <strong>ve</strong><br />
denizde toplu taşıma araçlarında rahatsızlık<br />
<strong>ve</strong>recek şekilde çalınması yasaktır.<br />
d) Bu Yönetmeliğin 31 inci maddesinde<br />
yer alan gürültüye duyarlı yapıların<br />
bulunduğu alanlarda; yüksek sesle konuşmak,<br />
bağırmak, ses yükselticisi gibi<br />
(anons sistemleri) araçlar kullanılarak<br />
<strong>ve</strong> darbeli düzenli <strong>ve</strong>ya düzensiz sesler<br />
çıkararak propaganda, reklam, duyuru,<br />
tanıtım <strong>ve</strong> satış yapılması yasaktır.<br />
e) Oturma alanları <strong>ve</strong> yakın çevresi ile<br />
gürültüye duyarlı alanlarda deniz motoru,<br />
motosiklet <strong>ve</strong>ya herhangi bir motorlu<br />
araçta deneme çalışmaları yapılması yasaktır.<br />
50
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
^<br />
f) Model deniz motorları, model uçaklar<br />
gibi model araçları; oturma alanları <strong>ve</strong><br />
yakın çevresi ile gürültüye duyarlı <strong>ve</strong> kamuya<br />
açık alanlarda 20.00-06.00 saatleri<br />
arasında çalıştırmak <strong>ve</strong> çalıştırılmasına<br />
izin <strong>ve</strong>rilmesi yasaktır.<br />
g) Bina içi <strong>ve</strong> dışı dâhil olmak üzere konut<br />
alanlarında <strong>ve</strong> diğer gürültüye duyarlı<br />
alanlarda mekanik <strong>ve</strong>ya motorlu dikiş<br />
makinesi, matkap, testere, öğütücü, çim<br />
biçme makinesi, koşu bandı <strong>ve</strong>ya benzeri<br />
araçların 19.00-07.00 saatleri arasında<br />
çalıştırılması <strong>ve</strong>ya çalıştırılmasına izin<br />
<strong>ve</strong>rilmesi yasaktır.<br />
h) Patlayıcı, maytap <strong>ve</strong> benzeri şeyleri<br />
kullanmak, ateşlemek gibi benzeri faaliyetlerin<br />
kamuya açık alanlarda, yollarda<br />
<strong>ve</strong> oturma alanlarında yapılması yasaktır.<br />
ı) Yangın, hava saldırısı, soygun gibi<br />
olağanüstü durumlar <strong>ve</strong> mecburi denemeler<br />
dışında, herhangi bir yangın alarmı,<br />
soygun alarmı <strong>ve</strong>ya sivil savunma<br />
alarmı, siren, düdük <strong>ve</strong>ya benzeri olağanüstü<br />
durum sinyal aletlerinin kasten<br />
çalıştırılmaları <strong>ve</strong>ya çalıştırılmasına izin<br />
<strong>ve</strong>rilmesi yasaktır. Olağanüstü durum<br />
sinyallerinin denenmesi saat 10.00’dan<br />
önce 20.00’den sonra olmamak şartıyla<br />
her zaman günün aynı saatinde uygulanır.<br />
Bu deneme günde bir defadan fazla<br />
yapılamaz. Bu alarm denemesi lojmanı<br />
olan tesislerde aynı zamanda yapılabilir,<br />
ancak otuz saniyelik süreyi geçemez. Acil<br />
durum tatbikatlarının günün herhangi bir<br />
zamanında yapılması durumunda, yetkili<br />
makamlara bildirimde bulunularak ilgili<br />
alarm/sinyalleri çalıştırılır. Bina dışında<br />
kullanılan soygun <strong>ve</strong>ya yangın alarmı ile<br />
motorlu araç soygun alarmları bir dakika<br />
için otomatik olarak ayarlanmadığı takdirde<br />
bunlara izin <strong>ve</strong>rilmez.<br />
j) Yerleşim alanı içerisinde, bu Yönetmeliğin<br />
31 inci maddesine ekli Tablo-12 de<br />
<strong>ve</strong>rilen gürültüye duyarlı faaliyet alanlarının<br />
yakınında, bitişiğinde alt <strong>ve</strong> üstündeki<br />
alanlarda açık hava aktivitelerinin (konser,<br />
gösteri, miting, tören festival, düğün<br />
<strong>ve</strong> benzeri) gerçekleştirilmesi yasaktır.<br />
k) Gayri Sıhhi Müesseseler<br />
Yönetmeliği’nde yer almayan <strong>ve</strong> gürültü<br />
rahatsızlığına neden olan poligonlar <strong>ve</strong><br />
benzeri yerlerin, bu Yönetmeliğin yürürlüğe<br />
girdiği tarihten itibaren konut alanında<br />
kurulması yasaktır.<br />
KAYNAKLAR:<br />
Cura, O., Gürültü <strong>ve</strong> Sağlık I. Ulusal Gürültü Kongresi,<br />
Kasım 1994<br />
www.bcm.org.tr.(bcm:Bursa Çevre Merkezi)<br />
Sirel, Şazi,Gürültü Denetiminde Temel Kurallar, Ocak<br />
1991<br />
Ulaştırma Bakanlığı DLH İnşaatı Genel Müdürlüğü<br />
Gürültü Yapan Benzin İstasyonlarına Yeni Düzenleme Yolda<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı Çevre Yönetimi<br />
Genel Müdürlüğü, yurttaşların mahalle<br />
aralarındaki benzin istasyonlarının<br />
gürültüsünden şikayetlerini aktarmaları<br />
üzerine EPDK’ye başvurdu.<br />
Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü’nden<br />
EPDK’ye gönderilen yazıda, “Hassas yapılar<br />
olan meskenlerin bulunduğu alanlardaki<br />
benzin istasyonlarının gece geç saatlerdeki<br />
(23:00-07:00) zaman dilimindeki<br />
insanları uykuda rahatsız etmemek için<br />
dolumun daha erken saatlerde yapılması<br />
<strong>ve</strong>ya rahatsızlık <strong>ve</strong>rmeyecek şekilde gerekli<br />
tedbirlerin alınması önem arz etmektedir”<br />
denildi. Yazıda, bu şikayetlerin tüm<br />
illerde oluşabileceği dikkate alınarak, bu<br />
duruma yönelik gerekli düzenlemelerin<br />
EPDK tarafından yapılması istendi.<br />
EPDK: “Münferinden ceza kesilsin”<br />
EPDK’den Çevre Yönetimi Genel<br />
Müdürlüğü’ne gönderilen yanıt yazısında,<br />
akaryakıt istasyonlarının farklı mahallerde<br />
konuşlandığı, işletme koşullarının<br />
da farklılıklar gösterdiği ifade edildi. Yanıtta,<br />
ülke genelindeki tüm istasyonların<br />
ikmal saatlerinin düzenlenerek bazı saatlerde<br />
ikmal yasağı getirilmesinin, amacını<br />
aşan bir düzenleme olacağı <strong>ve</strong> piyasada<br />
düzensizliklerde sebebiyet <strong>ve</strong>rilebileceği<br />
belirtildi.<br />
Geç saatlerde gürültü yapan istasyonlara<br />
yaptırım uygulanmasının uygun olacağını<br />
görüşüne yer <strong>ve</strong>rilen yazıda, “gürültüye sebebiyet<br />
<strong>ve</strong>ren işyerlerinin durumunun yerel<br />
yönetimlerce münferiden ele alınarak,<br />
kabahat oluşturduğu tespit edilen fiillere<br />
ilişkin “Çevresel Gürültünün Değerlendirilmesi<br />
<strong>ve</strong> Yönetimi Yönetmeliği” çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />
yaptırım uygulanması”önerildi.<br />
51
Hanifi AVCI<br />
Ağaçlandırma <strong>ve</strong> Erozyon Kontrolu<br />
Genel Müdürlüğü<br />
Türkiye’de<br />
<strong>Orman</strong> Ağacı<br />
Fidanı Üretimi<br />
Ülkemizde ilk<br />
kitlesel fidan<br />
üretimi 1925<br />
yılında Ankara’nın<br />
çorak topraklarının<br />
ağaçlandırılması<br />
için Ulu Önder<br />
Mustafa Kemal<br />
ATATÜRK’ün<br />
emri ile kurulan<br />
Ankara Fidanlığında<br />
başlamıştır.<br />
Ağaçlandırma <strong>ve</strong> Erozyon Kontrolu Genel<br />
Müdürlüğü; 6831 sayılı <strong>Orman</strong> Kanunu<br />
<strong>ve</strong> 4856 sayılı Bakanlık Kuruluş Kanunundan<br />
aldığı yetki ile Bakanlığa bağlı birimlerin,<br />
askeri birliklerin, köy tüzel kişiliklerinin, belediyelerin,<br />
üni<strong>ve</strong>rsitelerin, diğer kamu kurum <strong>ve</strong> kuruluşların<br />
<strong>ve</strong> halkımızın yapacağı ağaçlandırma,<br />
erozyon kontrolu, rehabilitasyon, mera ıslahı vb.<br />
diğer muhtelif çalışmalarda kullanacağı fidanların<br />
üretimini yapmaktadır.<br />
Ülkemizde ilk kitlesel fidan üretimi 1925 yılında<br />
Ankara’nın çorak topraklarının ağaçlandırılması<br />
için Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün emri<br />
ile kurulan Ankara Fidanlığında başlamıştır.<br />
1955 yılına kadar düşük seviyelerde seyreden ağaçlandırma<br />
çalışmaları 1969 yılında Ağaçlandırma <strong>ve</strong><br />
Erozyon Kontrolu Genel Müdürlüğünün kurulması<br />
ile birlikte planlı <strong>ve</strong> programlı bir şekilde gittikçe<br />
artan bir tempo ile sürdürülmüş, fidan üretimi de<br />
buna paralel olarak artmıştır.<br />
1992-1998 yılları arasında Finlandiya ile ortak yürütülen<br />
Türkiye’de Tüplü Fidan Üretimi <strong>ve</strong> Ağaç Islahı<br />
Tekniklerinin <strong>ve</strong> Çalışmalarının Geliştirilmesi<br />
Projesi uygulanmıştır.<br />
Bu proje ile Finlandiya’da uygulanan tüplü-(kaplı)<br />
fidan üretim tekniği Türkiye’ye getirilerek adaptasyonunu<br />
sağlanmış, ıslah edilmiş kaliteli tohum <strong>ve</strong><br />
diğer çoğaltım materyallerinin elde edileceği kaynaklar<br />
oluşturularak geliştirilmiş, 10 yıllık “Milli<br />
Ağaç Islahı Programı” hazırlanmış, orman ağacı<br />
tohumlarının kalite kontrol standartları geliştirilmiştir.<br />
Yine bu proje kapsamında <strong>Orman</strong> Toprak Laboratuarlarının<br />
alet, malzeme <strong>ve</strong> ekipman yönünden<br />
güçlendirilmiş, fidan üretimi için Doku Kültürü Laboratuarı<br />
kurulmuş, eğitim programları ile fidanlık<br />
personeli eğitilmiştir.<br />
Proje kapsamında başlangıçta pilot seçilen 5 ilde 21<br />
tane 9 milyon yıl/adet fidan üretim kapasiteli, bilgisayar<br />
kontrollü fidan üretim serası kurulmuştur.<br />
Proje sonrası yapılanlarla birlikte (22 adet) halen; 8<br />
ilde 43 serada fidan üretimine devam edilmektedir.<br />
Ülkemizdeki orman varlığının arttırılması için genetik<br />
ıslahı yapılmış, orijini belli tohumlardan sağ-<br />
52
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
^<br />
lıklı <strong>ve</strong> kaliteli fidanların üretilebilmesi<br />
için tohum meşçereleri seçilmekte <strong>ve</strong> tohum<br />
bahçeleri tesis edilerek yaşayan gen<br />
bankaları kurulmaktadır. Ülke genelinde<br />
13 türde toplam 174 adet (1182 hektar)<br />
tohum bahçesi, 28 türde toplam 339 adet<br />
(46.000 hektar) tohum meşçeresi bulunmaktadır.<br />
Toplanan tohumlar ülkemizin<br />
ekolojik durumu <strong>ve</strong> fidanlıkların dağılımı<br />
göz önüne alınarak 19 ilde tesis edilmiş<br />
olan soğuk hava depolarda muhafaza<br />
edilmektedir.<br />
Ülkemiz ormanlarındaki biyolojik çeşitliliğin<br />
devam ettirilmesi için endemik<br />
türlerimiz ile yabani mey<strong>ve</strong> <strong>ve</strong>ren yöresel<br />
türlerden tohum bahçeleri kurulmasına<br />
ayrı bir önem <strong>ve</strong>rilmektedir.<br />
Çam, göknar, sedir, meşe, badem, kayın,<br />
akçaağaç, akasya, mahlep ,dut, ahlat, alıç,<br />
ü<strong>ve</strong>z vb. türlerden yıl içinde ortalama<br />
500-600 ton tohum üretimi yapılmaktadır.<br />
Son iki yılda kurulan 11 yeni fidanlık ile<br />
birlikte <strong>2009</strong> yılı sonu itibariyle 490 milyon<br />
adet/yıl kapasiteli 119 orman fidanlığında<br />
3400 hektar alanda 400 değişik<br />
türde fidan üretimi yapılmaktadır. 2002<br />
yılında 117 milyon olan fidan üretimi her<br />
yıl artırılarak <strong>2009</strong> yılında 407 milyona<br />
çıkarılmıştır.<br />
Son yıllarda Genel Müdürlüğümüzce üretilen<br />
fidanların yıllara göre dağılımı ise<br />
aşağıda grafik halinde <strong>ve</strong>rilmiştir.<br />
<strong>2009</strong> yılında <strong>Orman</strong> Genel Müdürlüğünün<br />
geçici fidanlıklarında ürettiği 25<br />
milyon adet fidanla birlikte toplam olarak<br />
432 milyon adet fidan üretilmiştir.<br />
Ağaçlandırma çalışmalarında kullanılan<br />
kızılçam, sarıçam, karaçam, sahilçamı,<br />
fıstıkçamı, sedir, doğu ladini, kayın vb.<br />
fidan türlerinin üretimi ile birlikte kurak<br />
mıntıka ağaçlandırmalarında ihtiyaç duyulan<br />
ardıç, andız, alıç, ahlat, mahlep,<br />
çitlenbik, karaağaç, yaban eriği, kuşburnu,<br />
karamuk, dağ muşmulası vb. türlerin<br />
üretimi her yıl arttırılmaktadır. Kurak<br />
mıntıkalarda yapılan ağaçlandırma <strong>ve</strong><br />
diğer çalışmalarda başarıyı arttırmak için<br />
tüplü <strong>ve</strong> kaplı fidan üretimini son iki yılda<br />
bir kat artırılarak 50 milyon adetten 100<br />
milyon adede çıkarılmıştır.<br />
Bakanlığımızı birimleri ile diğer kamu<br />
kurum <strong>ve</strong> kuruluşlarının yapacağı ağaçlandırma<br />
çalışmalarında mey<strong>ve</strong> <strong>ve</strong>ren<br />
fidanların dikilmesi teşvik edilmektedir.<br />
Bu sebeple mey<strong>ve</strong>sinden faydalanılan<br />
fıstıkçamı, ceviz, badem, keçiboynuzu,<br />
defne, kekik, antep fıstığı, ahlat, ü<strong>ve</strong>z,<br />
alıç, hünnap, kuşburnu, biberiye vb. gelir<br />
getirici tür fidan üretimini her yıl arttırılmaktadır.<br />
Yangına dayanıklı orman ağacı türleri<br />
ile iklim değişikline uyum sağlayacak<br />
ekstrem şartlara dayanıklı yöresel ağaç,<br />
ağaççık <strong>ve</strong> çalı türlerinin fidan üretimi<br />
artırılmaktadır.<br />
Genel Müdürlüğümüz; İşkur <strong>ve</strong> Milli<br />
Eğitim Bakanlığı ile işbirliği yaparak istihdamın<br />
artırılması, işsizliğin azaltılması<br />
<strong>ve</strong> insanlara yeni bir meslek öğretilmesi<br />
için muhtelif illerde “Fidan Üretimi”<br />
kursları açmıştır.<br />
Ülkemizde ilk kez <strong>2009</strong> yılında “Satın<br />
Alma Garantili Sözleşmeli Fidan Üretimi”<br />
yaptırılmıştır. 15 ilde 50 üretici ile<br />
yapılan sözleşmelerde 3,5 milyon adet fidan<br />
ürettirilerek küçük çitçiye 1,5 milyon<br />
TL. ödenmiştir. 2010 yılında bu kapsamda<br />
33 milyon adet fidan üretilecektir.<br />
Bakanlığımızca hazırlanan <strong>ve</strong> 2008-2012<br />
yıllarında uygulanacak olan “Milli Ağaçlandırma<br />
<strong>ve</strong> Erozyon Kontrolu Seferberliği<br />
Eylem Planı” çerçe<strong>ve</strong>sinde 2 milyar<br />
300 milyon fidan toprakla buluşturulacaktır.<br />
Seferberliğe Bakanlığımız dışındaki<br />
kurum <strong>ve</strong> kuruluşlar ile halkımızın<br />
ilgisi oldukça yüksektir.Sağlık Bakanlığı,<br />
Milli Eğitim Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı,<br />
Sanayi <strong>ve</strong> Ticaret Bakanlığı, Genel<br />
Kurmay Başkanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı<br />
vb. kurumlarla yapılan protokoller<br />
çerçe<strong>ve</strong>sinde yapılacak ağaçlandırma<br />
çalışmalarında kullanılacak boylu- kaplı<br />
fidan üretimi 5 milyon adetten 10 milyon<br />
adede çıkartılmıştır.<br />
Ülkemizin coğrafi <strong>ve</strong> ekolojik çeşitliliği<br />
ile bitki zenginliğinden faydalanarak<br />
ülkemizin ihtiyacı olan park-bahçe ağacı<br />
53
<strong>ve</strong> süs bitkilerinin yurtiçinde üretilmesini<br />
sağlamak, fidan ithal eden ülke durumundan<br />
fidan ihraç eder hale gelmek, istihdamı<br />
artırmak <strong>ve</strong> işsizliği azaltmak için özel<br />
fidanlık kurmak isteyenlere Genel Müdürlüğümüzce<br />
7 yıl ödemesiz yılda ortalama<br />
% 2 faizle kredi desteği <strong>ve</strong>rilmektedir.<br />
2004 yılından <strong>2009</strong> yılı sonuna kadar<br />
1816 dekar alanda yaklaşık 2 milyon adet<br />
fidan üretim kapasiteli 75 özel fidanlık<br />
kurulmuştur.<br />
Özel fidanlıklara yaklaşık 5 milyon TL.<br />
kredi tahsisi yapılmıştır.<br />
Fidan <strong>ve</strong> tohum stok programı ile Baknlığımızın<br />
yanı sıra diğer özel <strong>ve</strong> tüzel<br />
kişilerin fidan üretimi ile ilgili envanter<br />
bilgilerinin toplanacağı, tohum kaynaklarının<br />
kayıt altına alınacağı <strong>ve</strong> istatistiki<br />
değerlendirmenin yapılacağı web tabanlı<br />
yazılım programı hazırlanmıştır.<br />
Önümüzde dönemde Genel Müdürlük<br />
olarak fidan üretiminde özel önem <strong>ve</strong>receğimiz<br />
konuları şöyle sıralayabiliriz:<br />
Yarı kurak mıntıka ağaçlandırmalarında<br />
kullanılan doğal türlerin (ardıç, andız,<br />
alıç, ahlat, mahlep v.b.) kitlesel üretimini<br />
artırmak,<br />
Genetik kaynakların korunması, biyolojik<br />
çeşitliliğin devamlılığının sağlanması<br />
için bu kaynaklara ait fidan üretmek.<br />
Yaban hayvanlarının yayılış alanlarını<br />
desteklemek için yabani mey<strong>ve</strong>ler <strong>ve</strong>ren<br />
yöresel türlerin kitlesel üretimini gerçekleştirmek<br />
Yabani mey<strong>ve</strong> <strong>ve</strong>ren yöresel doğal türlerin<br />
tohum bahçelerinin tesis etmek,<br />
Ülkemizde doğal olarak bulunan <strong>ve</strong> peyzaj<br />
değeri olan türlerin tespit ederek fidan<br />
üretimini gerçekleştirmek <strong>ve</strong> bu türlerin<br />
park <strong>ve</strong> bahçelerde kullanımını sağlanmak,<br />
Mikorizal mantar türlerini laboratuvar ortamında<br />
üretmek <strong>ve</strong> fidanlara aşılamak,<br />
Özel sektörün ihtiyaç duyduğu altlık <strong>ve</strong><br />
anaçlık fidanları üretmek.<br />
54
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
Abdurrahman Acar<br />
Akümülatör <strong>ve</strong> Geri Kazanım<br />
Sanayicileri Derneği (AKÜDER)<br />
Yönetim Kurulu Başkanı<br />
^<br />
Akümülatör <strong>ve</strong><br />
Geri Kazanım<br />
Çevrenin <strong>ve</strong> doğal kaynakların korunması global<br />
bazda önemli bir konu haline gelmiştir.<br />
Dünya ülkelerinin çözümlemeye çalıştığı en önemli<br />
konulardan biri tehlikeli atıkların en iyi şekilde zararsız<br />
olarak <strong>ve</strong>ya mümkün olabilecek en az zararla<br />
nasıl bertaraf edileceğidir.<br />
Bu bağlamda ülkemizde sürdürülebilir çevre <strong>ve</strong> sürdürülebilir<br />
kalkınma ilkeleri doğrultusunda çevrenin<br />
korunmasını sağlamak üzere 11 Ağustos 1983<br />
tarih <strong>ve</strong> 18132 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak<br />
yürürlüğe konan 2872 sayılı Çevre Kanunu, 26<br />
Nisan 2006 tarih <strong>ve</strong> 5491 sayılı Çevre Kanunu’nda<br />
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile atıkların<br />
geri kazanımı <strong>ve</strong> yeniden kullanılması ilkesini benimsemiştir.<br />
olduğu için, hem toplama hem de taşımada sorun<br />
yaratan <strong>ve</strong> de piyasada ticari bir değeri olmayan<br />
sülfirik asit, kontrolsüz bir şekilde çevreye bırakılmaktadır.<br />
Bu durum toprak, hava <strong>ve</strong> su kirliliğine<br />
sebep olmasından dolayı çevreyi <strong>ve</strong> insan sağlığını<br />
olumsuz yönde etkilemektedir.<br />
Bu sebeple APAK Yönetmeliği’nin ilgili maddeleri<br />
doğrultusunda sorumluluk üstlenen akümülatör<br />
üreticileri <strong>ve</strong> geri kazanım sanayicileri ürünlerinin<br />
Türkiye’de geri<br />
kazanım faaliyeti<br />
daha çok akülerdeki<br />
ticari değeri olan<br />
kurşun, kurşun<br />
bileşikleri <strong>ve</strong> plastik<br />
malzemeleri üzerine<br />
yoğunlaşmıştır.<br />
Diğer taraftan pil <strong>ve</strong> akümülatörlerin üretiminden<br />
başlayarak nihai bertarafına kadar; insan sağlığına<br />
<strong>ve</strong> çevreye zarar <strong>ve</strong>recek şekilde doğrudan <strong>ve</strong>ya dolaylı<br />
olarak alıcı ortama <strong>ve</strong>rilmesinin önlenmesine,<br />
atık pil <strong>ve</strong> akümülatörlerin geri kazanım ya da nihai<br />
bertarafı için toplama sisteminin kurulmasına,<br />
yönetim planının oluşturulmasına yönelik prensip,<br />
politika <strong>ve</strong> programların belirlenmesi için hukuki<br />
<strong>ve</strong> teknik esaslar düzenleyen “Atık Pil <strong>ve</strong> Akümülatörlerin<br />
Kontrolü Yönetmeliği” (APAK) 31 Ağustos<br />
2004 tarih <strong>ve</strong> 25569 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak<br />
yürürlüğe girmiştir.<br />
Türkiye’de geri kazanım faaliyeti daha çok akülerdeki<br />
ticari değeri olan kurşun, kurşun bileşikleri <strong>ve</strong><br />
plastik malzemeleri üzerine yoğunlaşmıştır. Fakat<br />
,çevreye zararlı olan sülfürik asit bertaraf edilememektedir.<br />
Aküleri toplama işi hurdacıların elinde<br />
55
alıcı ortama olan etkilerini asgariye indirebilmek<br />
amacıyla, atık akümülatörlerin<br />
toplanması, taşınması, geri kazanımı, bertaraf<br />
<strong>ve</strong>ya ihraç edilmelerine dair yükümlülüklerinin<br />
yerine getirilmesi, bunlara<br />
yönelik gerekli harcamaların karşılanması<br />
<strong>ve</strong> eğitim faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi<br />
için, Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı koordinasyonunda<br />
bir araya gelerek “Akümülatör<br />
<strong>ve</strong> Geri Kazanım Sanayicileri Derneği-<br />
AKÜDER” adı altında 17 Kasım 2004<br />
tarihinde bir yapı oluşturarak bu süreçleri<br />
koordine etmeye başlamışlardır.<br />
AKÜDER 135 üyesi <strong>ve</strong> 400 e yakın geçici<br />
depolama noktası ile gerçekleştirdiği<br />
koordineli çalışmayla 2008 yılında, ülke<br />
genelinde toplaması gereken atığın % 88<br />
‘ini toplayarak geri kazanıma göndermiş<br />
<strong>ve</strong> ciddi miktarda atık akünün, dolayısıyla<br />
sülfirik asidin doğaya bırakılmasını<br />
önlemiştir.Yine 444 2725-APAK atık akü<br />
bilgi hattı ile ülke genelinde oluşan atık<br />
akülerden haberdar olmuş <strong>ve</strong> Çevre <strong>ve</strong><br />
<strong>Orman</strong> Bakanlığı ile ilgili il çevre müdürlüklerince<br />
de on-line izlenebilen www.<br />
atiksistemi.com adresi ile toplanan atıkları<br />
üyeleri vasıtasıyla kayıt altına almayı<br />
başarmıştır.<br />
Akümülatörlerin üretiminde her biri tehlikeli<br />
madde özelliği gösteren kurşun,<br />
sülfürik asit <strong>ve</strong> plastik olmak üzere başlıca<br />
üç hammadde kullanılmaktadır. Buna<br />
bağlı olarak 14 Mart 2005 tarih <strong>ve</strong> 25755<br />
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe<br />
giren Tehlikeli Atıkların Kontrolü<br />
Yönetmeliği ile 5 Temmuz 2008 tarih <strong>ve</strong><br />
26927 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak<br />
yürürlüğe giren Atık Yönetimi Genel<br />
Esaslarına İlişkin Yönetmelik kapsamındaki<br />
ilgili maddelerde <strong>ve</strong> atık listesinde<br />
tehlikeli atık olarak tanımlanmıştır.<br />
Akümülatör üretiminin ana girdisi saf kurşun<br />
<strong>ve</strong> kurşunlu bileşiklerdir. Ülkemizde<br />
cevherden kurşun üretimi yapılmadığından,<br />
saf kurşun ithal edilmek suretiyle,<br />
kurşun bileşiklerinin büyük bir kısmı da<br />
atık akümülatörlerin geri dönüşümü yoluyla<br />
temin edilmektedir. Geri kazanım<br />
sonucunda elde edilen kurşun bileşikleri<br />
alaşımlandırılarak akü ızgarası üretimine<br />
uygun hale getirilebildiğinden, geri kazanım<br />
sektörü akümülatör üreticileri için<br />
büyük önem taşımaktadır.<br />
Türkiye’de atık haline gelmiş akümülatörleri<br />
geri kazandıran Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong><br />
Bakanlığından lisans almış 14 adet geri<br />
kazanım firması mevcut olup yıllık kapasiteleri<br />
150.000 tondur. Bu firmalardan 9<br />
tanesi AKÜDER Atık Yönetim Planı içerisinde<br />
yer almaktadır.<br />
Kullanılmış akülerden kurşun geri kazanımının<br />
iki temel yolu vardır. Birincisi<br />
akülerin kurşun, plastik, asit gibi bileşenlerinin<br />
önce ayrılması sonra ayrı olarak<br />
işlenmesi yada önce asidin ayrılması <strong>ve</strong><br />
ardından akünün bütün olarak işlem görmesidir.<br />
İlk durumda; geri dönüşüm malzemeleri<br />
akünün bütün bileşenlerinden<br />
geri kazanılır. Organik bileşenlerin enerji<br />
geri dönüşümüne gönderildiği ikinci durumda;<br />
sadece kurşun (kısmen de atık akü<br />
asidi) geri kazanılır. Yüksek kirlilik kontrol<br />
standartları endüstrileşmiş ülkelerin<br />
ikincil kurşun eriticilerini engellemiştir,<br />
modern kurşun geri dönüşümü ise yerel<br />
nüfus <strong>ve</strong> çevre üzerinde önemli bir sağlık<br />
tehlikesi yaratmaz.<br />
Gelişmekte olan ülkelerde kullanılmış<br />
kurşun aküler hem endüstriyel imkânlarla<br />
hem de resmi olmayan küçük girişimler<br />
vasıtasıyla geri dönüştürülür. Endüstriyel<br />
geri dönüşüm eriticileri ikincil kurşun<br />
eritmek için hem ızgara metali hem de<br />
kurşun içeren karışımı kullanır. Bunun<br />
tersine, resmi olmayan sektör, lehim ya da<br />
balık ağları için ağırlık gibi malzemeler<br />
üretmek için eski akülerin sadece metalik<br />
kısımlarını (ızgaralar, terminaller, köprüler)<br />
kullanır. Akünün geri kalan kısımları<br />
ise basitçe doğaya bırakılır.<br />
Kurşun kaynaklarındaki yetersizlik <strong>ve</strong><br />
çevresel düzenlemeler, kurşun geri kazanımını<br />
bir zorunluluk haline getirmektedir.<br />
Akülerin geri kazanımını sağlamak, üreten,<br />
ithal eden, satan <strong>ve</strong> tüketen arasındaki<br />
işbirliği ile mümkün gözükmektedir.<br />
Bunun için uygulanabilir bir toplama <strong>ve</strong><br />
geri kazanım sistemlerinin geliştirilmesi,<br />
iletişim araçlarının etkili bir şekilde kullanılarak<br />
geniş kitlelere duyurulması <strong>ve</strong><br />
yasal hükümlerin sıkı bir şekilde uygulanması<br />
gerekmektedir.<br />
Kurşun, sülfürik asit <strong>ve</strong> plastik akümülatörlerin<br />
üretiminde kullanılan <strong>ve</strong> her biri<br />
tehlikeli madde özelliği taşıyan üç esas<br />
hammaddedir. Atık akümülatörün % 55’i<br />
kurşun, % 27’si asit çözelti, % 8’i plastikten<br />
oluşmakta <strong>ve</strong> yaklaşık % 10 geri<br />
kazanılamayan kısım olarak kalmaktadır.<br />
Kurşun <strong>ve</strong> plastiğin tamamına yakın bir<br />
bölümü geri kazanılabilmektedir.<br />
Kurşun, tehlikeli madde özelliği taşımakta<br />
olduğundan çevre <strong>ve</strong> insan sağlığı üzerinde<br />
pek çok olumsuz etkiye sahip bir<br />
madde olarak tanımlanmaktadır. Kurşun<br />
solunum, içme suyu <strong>ve</strong> gıda zinciri ile insan<br />
vücuduna girebilmektedir.<br />
Serbest kurşun, canlı organizma bünyesinde<br />
uzun süre kalarak birikme özelliğine<br />
de sahiptir. Bulantı, kusma, sindirim<br />
sistemi iltihabı, ağızda metalik tat, karın<br />
ağrıları <strong>ve</strong> boğazda yanma duygusu akut<br />
kurşun zehirlenmesi durumunda organizmada<br />
gözlenen ilk belirtilerdir. Akut<br />
zehirlenmeler 2–3 gün içinde ölümle sonuçlanabilmektedir,<br />
buna karşılık kronik<br />
zehirlenmeler daha yaygın olarak gözlemlenen<br />
zehirlenme türü olarak ortaya<br />
çıkmaktadır.<br />
Tipik bir akümülatör elektrolitinin (akü<br />
asidi), yaklaşık olarak %60’ı su <strong>ve</strong> %40’ı<br />
sülfürik asitten meydana gelmektedir.<br />
56
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
^<br />
Sülfürik asit, fiziksel temas ile <strong>ve</strong>ya buharının<br />
solunması halinde vücuda zarar<br />
<strong>ve</strong>rebilen korozif bir maddedir <strong>ve</strong> aynı<br />
zamanda cilde temas etmesi durumunda<br />
yanıklara yol açar. Cildin büyük bir kısmının<br />
sülfürik asit ile temas etmesi halinde<br />
bu olay ölümle sonuçlanabilmektedir.<br />
Atık akülerin düzenli bir şekilde depolanmaması<br />
<strong>ve</strong> geri kazanımının uygun prosesler<br />
doğrultusunda gerçekleştirilmemesi<br />
sülfürik asidin çevreye yayılmasına <strong>ve</strong><br />
insan <strong>ve</strong> çevre sağlığı açısından<br />
büyük bir tehlike<br />
oluşturulmasına neden<br />
olacaktır.<br />
Plastikler akümülatör<br />
imalatında yaygın bir şekilde<br />
akümülatör kabı <strong>ve</strong> seperatör<br />
yapımında hammadde<br />
olarak kullanılmaktadır.<br />
Plastiklerin fiziksel <strong>ve</strong> kimyasal<br />
özellikleri dolayısıyla<br />
çürüme, çözünme <strong>ve</strong> biyolojik<br />
olarak ayrışabilirlik gibi<br />
özellikleri mevcut değildir.<br />
Bu fiziksel <strong>ve</strong> kimyasal özellikleri<br />
nedeniyle plastikler<br />
doğada uzun yıllar yok olmadan<br />
kalabilmektedir.<br />
Plastikler, su <strong>ve</strong> toprak kirlenmesi açısından<br />
çevre sağlığını tehdit edici unsur<br />
oluşturduklarından atık akümülatörlerin<br />
içeriğindeki plastiklerin geri kazanılması<br />
büyük önem taşımaktadır.<br />
Atık akümülatörler, tüm tehlikeli atıklar<br />
için geçerli olan <strong>ve</strong> mevzuat kapsamında<br />
tanımlanan yöntemler çerçe<strong>ve</strong>sinde toplama,<br />
geçici depolama, taşıma, geri kazanma<br />
<strong>ve</strong> bertaraf kademelerinde izleme<br />
<strong>ve</strong> kontrol açısından özen gösterilmesi<br />
gereken atıklardır.<br />
Atık akümülatörlerin çevre <strong>ve</strong> insan sağlığı<br />
üzerinde herhangi bir tehdit unsuru<br />
oluşturmasını engelleyebilmek için toplama,<br />
geçici depolama, taşıma, geri kazanım<br />
<strong>ve</strong> uzaklaştırma<br />
süreçlerinin en modern teknolojileri dikkate<br />
alan Entegre Yönetim Sistemi çerçe<strong>ve</strong>sinde<br />
tanımlanması gerekmektedir.<br />
Entegre Yönetim Sistemi tüm süreçleri<br />
bütünsel bakış açısıyla izleyen, yönetebilen<br />
tüzel kişiliği haiz bir Kurumsal<br />
Yapı’nın oluşturulmasını gerektirir. Yönetim<br />
Sisteminin sağlıklı yürütülebilmesi,<br />
uygulamanın eksiksiz <strong>ve</strong> doğru bir<br />
şekilde tamamlanabilmesi için bu yapıda<br />
yer alan üreticilerin, geçici depolama<br />
<strong>ve</strong> geri kazanım tesisleri işleticilerinin<br />
<strong>ve</strong> özellikle tüketicilerin önemli görevler<br />
yüklenmesi gerekmektedir.<br />
Türkiye’de kullanılmış akümülatör miktarının<br />
yıllık 75.000 – 80.000 ton olduğu<br />
<strong>ve</strong> bunun yaklaşık %25’inin asitten meydana<br />
geldiği esasından hareketle, yapılan<br />
kontrolsüz toplama <strong>ve</strong> geri kazanım uygulamalarında<br />
yaklaşık 18.000 - 20.000 ton<br />
asidin doğrudan toprağa, çevreye döküldüğü<br />
söylenebilir. Kurşun <strong>ve</strong>ya sülfürik<br />
asitle kontamine olmuş toprak <strong>ve</strong> bunun<br />
sonucunda oluşan yeraltı suyu kirlenmesi<br />
<strong>ve</strong> alıcı suların kirlenmesinin çevrede dönüşü<br />
olmayan büyük tahribatlara neden<br />
olduğu açıktır.<br />
Akümülatörleri oluşturan bileşenlerin geri<br />
kazanılabilir nitelikte olmasından dolayı,<br />
akümülatörlerin mutlaka geri kazanım<br />
zinciri içinde değerlendirilmesi gereklidir.<br />
Ancak bu sistemin doğru <strong>ve</strong> kontrol<br />
edilebilir bir şekilde gerçekleşebilmesi<br />
için izleme/takip sisteminin iyi çalıştırılması<br />
zorunludur. Bu Yönetim Sistemi gelişi<br />
güzel toplama <strong>ve</strong> geri kazanım yapan<br />
<strong>ve</strong> bu yönü ile sisteme gerek ekonomik<br />
gerekse çevresel açıdan zarar <strong>ve</strong>ren hurdacıları<br />
da kontrol altına alarak modern<br />
bir yaklaşım biçimi sergileyecektir.<br />
Sonuç olarak;<br />
atık akümülatörler<br />
bir ürün değil,<br />
çevrenin korunması<br />
açısından belirli bir izleme<br />
zinciri içerisinde<br />
toplanmasından bertarafına<br />
kadar denetlenmesi<br />
zorunlu olan tehlikeli<br />
atıklardır. Atık Akümülatörler<br />
her tehlikeli atık<br />
için geçerli olduğu gibi<br />
Çevre Kanunu <strong>ve</strong> bu kanuna<br />
istinaden çıkartılan<br />
<strong>ve</strong> yürürlüğe konan yönetmelikler<br />
uyarınca kontrolsüz olarak<br />
çevreye <strong>ve</strong>rilemez, “Kirleten öder” prensibi<br />
doğrultusunda kirliliği oluşturan atık<br />
sahibi, oluşan çevre kirliliğini gidermek<br />
<strong>ve</strong> gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.<br />
Bu kapsamda atık akümülatörlerin yaratabileceği<br />
çevre kirliliğinin önlenmesi <strong>ve</strong><br />
geri kazanımının sağlanması için mutlaka<br />
bir izleme sistemi dâhilinde toplanmalı,<br />
taşınmalı, geri kazanılmalı <strong>ve</strong> nihayetinde<br />
kalan bakiye bertaraf edilmelidir. Aksi<br />
takdirde çevre – doğal yaşam - ortamları<br />
geri dönüşü olmayan bir tahribat ile karşı<br />
karşıya kalacak <strong>ve</strong> çevre suçu işlenmiş<br />
olacaktır.<br />
57
Volkan POLAT<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Uzman Yardımcısı<br />
Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü<br />
Ölçüm <strong>ve</strong> Denetim Dairesi Başkanlığı<br />
Impel- Çevre Mevzuatının<br />
Uygulanması <strong>ve</strong> Yaptırımı<br />
İçin Avrupa Birliği<br />
Derneğin görevi,<br />
Avrupa Birliği<br />
Çevre Mevzuatının<br />
etkin biçimde<br />
uygulanması<br />
<strong>ve</strong> yaptırımının<br />
sağlanarak çevrenin<br />
korunmasına<br />
katkıda bulunmaktır.<br />
Derneğin amacı,<br />
Avrupa Birliği<br />
Çevre Mevzuatının<br />
daha etkin<br />
uygulanmasının<br />
sağlanması<br />
konusunda gelişim<br />
kaydetmek amacıyla<br />
yeni katılan ülkeler,<br />
aday ülkeler <strong>ve</strong><br />
Avrupa Ekonomik<br />
Alanı ülkeleri de<br />
dâhil Avrupa Birliği<br />
üzerinde gerekli<br />
etkiyi oluşturmaktır.<br />
Ülkemizinde üye bulunduğu IMPEL, kar<br />
amacı gütmeyen uluslararası bir Dernek<br />
olarak kurulmuştur. Adı Çevre Mevzuatının<br />
Uygulanması <strong>ve</strong> Yaptırımı için Avrupa Birliği<br />
Ağı’dır <strong>ve</strong> kısaca IMPEL Ağı olarak adlandırılmaktadır.<br />
Dernek, 1992 yılında kurulan <strong>ve</strong> 6. AB Çevre<br />
Eylem Programı <strong>ve</strong> 4 Nisan 2001 tarih <strong>ve</strong> 2001/331<br />
sayılı Avrupa Parlamentosu <strong>ve</strong> Konseyinin Üye<br />
Devletlerde çevre denetimleri için asgari kriterler<br />
koyan tavsiyesine referansta bulunan <strong>ve</strong> yaygın olarak<br />
IMPEL Ağı olarak bilinen gayrı resmi bir ağın<br />
devamıdır.<br />
Derneğin genel merkezi Brüksel de bulunmaktadır.<br />
Avrupa Birliğinin diğer Üye Devletlerinde de idari<br />
ofisleri bulunmaktadır. Dernek, kar amacı gütmeyen<br />
dernekler, uluslararası kar amacı<br />
gütmeyen dernek <strong>ve</strong> vakıflara ilişkin<br />
27 Haziran 1921 tarihli Belçika Kanununun<br />
III. Başlığı hükümlerince<br />
idare edilmektedir.<br />
Derneğin görevi, Avrupa Birliği<br />
Çevre Mevzuatının etkin biçimde<br />
uygulanması <strong>ve</strong> yaptırımının sağlanarak<br />
çevrenin korunmasına katkıda bulunmaktır.<br />
Derneğin amacı, Avrupa Birliği Çevre Mevzuatının<br />
daha etkin uygulanmasının sağlanması konusunda<br />
gelişim kaydetmek amacıyla yeni katılan ülkeler,<br />
aday ülkeler <strong>ve</strong> Avrupa Ekonomik Alanı ülkeleri de<br />
dâhil Avrupa Birliği üzerinde gerekli etkiyi oluşturmaktır.<br />
Bu Derneğin üyesi olarak Türkiye; AB Çevre Mevzuatının<br />
en geniş anlamda uygulanması <strong>ve</strong> yaptırımının<br />
sağlanmasında yetkili ulusal, bölgesel <strong>ve</strong>ya<br />
yerel otoriteler örneğin bakanlıklar, düzenleyiciler,<br />
kurumlar <strong>ve</strong> denetim birimleri arasında bilgi <strong>ve</strong> deneyim<br />
paylaşımının artırılmasından faydalanabilir.<br />
IMPEL üyeliğinin, AB uyum sürecinde ülkemize<br />
etkin çalısmalarımızla önemli faydalar sağlaması<br />
planlanmaktadır. En önemlilerinden bir kaç tanesi<br />
su şekilde sıralanabilir;<br />
-Ulusal düzenleyici sistemlerin ortak özellikleri <strong>ve</strong><br />
farklılıklarının karşılıklı daha iyi anlaşılmasını sağladığı<br />
için ülkemizde yürürlükte olan kanun, yönetmelik<br />
<strong>ve</strong> genelgelerin uygulanmasında görüş alış<br />
<strong>ve</strong>rişinde bulunulmasını sağlar.<br />
-Ortak yaptırım projeleri gerçekleştirerek<br />
teorik yapının pratikte ortaya cıkan <strong>ve</strong>ya<br />
çıkabilecek problemlerin çözümünü,<br />
-Denetçi <strong>ve</strong> yaptırım uygulayıcıların<br />
eğitimleri <strong>ve</strong> kapasitelerinin artırılması<br />
için destek <strong>ve</strong>rmek, teşvikte bulunmak<br />
<strong>ve</strong> bunları kolaylaştırarak ülkemizdeki<br />
denetçi kalitesinin artırılmasını sağlar.<br />
-AB Çevre Mevzuatında denetim, izin <strong>ve</strong>rme, izleme,<br />
raporlama <strong>ve</strong> yaptırım ile ilgili olarak iyi <strong>ve</strong><br />
mümkün olan yerlerde en iyi uygulamaların belirlenmesi,<br />
rehberlik, araç <strong>ve</strong> ortak standartlar oluşturulması<br />
<strong>ve</strong> gelişmelere aktif olarak katkıda bulunularak<br />
dünyada <strong>ve</strong> Avrupa’daki uygulamaları ülkemiz<br />
şartlarına göre değerlendirilmesini sağlamaktadır.<br />
58
^<br />
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
Ayrıca, AB Çevre Mevzuatının uygulandığı<br />
ülkelerde yorumlanması, uygulanması<br />
<strong>ve</strong> yaptırımında yaklaşım açısından<br />
büyük oranda tutarlık oluşturulması derneğin<br />
önemli görevlerinden biridir.<br />
Yukarıda bahsedilen faydalar haricinde,<br />
AB Müzakere surecinde yeni açılmış<br />
bulunan Çevre faslının bir cok gereklilikleri<br />
olacağı bilinmektedir. Sadece ilgili<br />
direktiflerin ülkemizdeki yerel mevzuata<br />
uyumlaştırılmasından öte uygulanması<br />
da önem arz edeceği kaçınılmaz bir gerçektir.<br />
Bu kapsamda, uygulanabilirlik <strong>ve</strong><br />
yaptırım gücü ile ilgili olarak daha iyi düzenleme<br />
konuları hakkında geri bildirim<br />
sağlanması ülkemiz için önemli bir kaynaktır.<br />
Bununla birlikte, Avrupa Komisyonuna<br />
<strong>ve</strong> ilgili mevzuatın uygulanması<br />
<strong>ve</strong> yaptırımı ile ilgili deneyimler konusunda<br />
bilgi toplayan diğer AB kurumlarına<br />
yeni <strong>ve</strong> mevcut AB Çevre Mevzuatının<br />
uygulanabilirliği <strong>ve</strong> yaptırımı konusunda<br />
uygulayıcıların bakış açısından tavsiyelerde<br />
bulunulması ülkemiz acısından etkili<br />
bir değerlendirmeyle sonuçları faydalı<br />
olacak sistemler oluşturulabilir.<br />
4.IMPEL Genel Kurul Toplantısı (2-4<br />
Aralık <strong>2009</strong> Stokholm-İs<strong>ve</strong>ç)<br />
Mevcut düzenlemelere tamamlayıcı <strong>ve</strong>ya<br />
alternatifler olarak yenilikçi düzenleyici<br />
<strong>ve</strong> düzenleyici olmayan araçların kullanım<br />
yollarının araştırılması <strong>ve</strong> bu çalışmaların<br />
sonuçlarının ülkemizde değerlendirildiğinde<br />
düşünülürse, Çevre Mevzuatının<br />
uygulanması açısından farklı bir<br />
görüş açısı oluşturacaktır.<br />
IMPEL’ e üye ülkeler, ulusal bir koordinatör<br />
tayin ederler; Ulusal IMPEL Koordinatörü<br />
olarak anılan kişi Ulusal IMPEL<br />
Temsilcisidir. İlgili ülke kendi inisiyatifinde<br />
üst düzey bir ulusal temsilci de tayin<br />
edebilir. Ulusal IMPEL Koordinatörü,<br />
Derneğin faaliyetleri ile ilgili ülkedeki<br />
üyelerin katılımlarının koordinasyonunu<br />
gerçekleştirir <strong>ve</strong> Ulusal Koordinatör,<br />
Dernekle ilgili tüm hususlar için üyelerin<br />
odak noktasını teşkil eder. Ülkemiz IM-<br />
PEL Koordinatörü; Çevre Yönetimi Genel<br />
Müdürlüğü, Ölçüm <strong>ve</strong> Denetim Dairesi<br />
Başkanı Kemal ÜNSAL’dır.<br />
Dernek, faaliyetlerini temelde bir proje<br />
yapısı üzerinden yerine getirir. Projeler<br />
bir <strong>ve</strong>ya daha fazla proje yöneticisi tarafından<br />
gerçekleştirilir. Projelere katılım,<br />
Çevre Otoriteleri tarafından istihdam edilen<br />
uzmanlara açıktır. Diğer uzmanlar da<br />
proje yöneticisinin da<strong>ve</strong>ti üzerine katılabilirler.<br />
2-4 Aralık <strong>2009</strong> ‘da gerçekleştirilen<br />
IMPEL Genel Kurulunda 17 proje üye<br />
ülkelere sunulmuş <strong>ve</strong> Türkiye bu 17 projelerden<br />
10’una katılacağını bildirmiştir.<br />
Türkiye olarak büyük bir coğrafyada büyük<br />
bir nüfusa sahip, kısacası büyük bir<br />
ülke olmamız dolayısıyla diğer büyük ülkelerin<br />
(örn; Almanya, İtalya vb.) Çevre<br />
Mevzuatının uygulanması <strong>ve</strong> yaptırımı<br />
ile ilgili aynı sorunları yasamaktadır. Bu<br />
konuda çalışan (Avrupa) kurum <strong>ve</strong> kuruluşları<br />
ile temasları neticesinde uygulama<br />
birliği sağlanabilmesi önemlidir. Doğal<br />
olarak diğer bazı nüfus <strong>ve</strong> coğrafya olarak<br />
küçük ülkelerden uygulama birliği<br />
anlamında daha büyük sorunlar yaşanması<br />
doğaldır. Bu anlamda çevre konusunda<br />
IMPEL, bahsi geçen hususların<br />
tartışılması <strong>ve</strong> görüş alış-<strong>ve</strong>rişinde bulunulmasın<br />
da Avrupa Birliğinin önemli bir<br />
platformudur.<br />
59
Çalışıyoruz<br />
Türkiye İçin<br />
734.730 HEKTAR ARAZİ SULU TARIMA KAVUŞTU<br />
<strong>2009</strong> yılı sonu itibarıyla, İşletmeye açılan 172 adet HES projesinin toplam<br />
kurulu gücü 14.011 MW olup,elektrik üretim kapasitesi yılda ortalama<br />
49.739 milyar kWh’tır.<br />
DSİ tarafından 2003 yılından bugüne kadar toplam 588 adet tesis tamamlanarak<br />
hizmete alındı. 110 adet sulama tesisi ile 734.730 hektar araziyi sulu<br />
tarıma kavuştu.<br />
463 BİN HEKTARLIK ALAN<br />
AĞAÇLANDIRILARAK HEDEF AŞILDI<br />
2008-2012 yıllarını kapsayan Ağaçlandırma <strong>ve</strong> Erozyon Kontrol Seferberliği<br />
Eylem Planına göre, 5 yılda yaklaşık Trakya büyüklüğünde sahada ağaçlandırma,<br />
erozyon kontrolü <strong>ve</strong> bozuk alanların iyileştirilmesi faaliyetleri yapılarak<br />
2 milyar 300 milyon adet fidanın toprakla buluşturulacak.<br />
Eylem planına göre konan hedef 420 bin hektarlık alanı ağaçlandırmaktı.<br />
Ancak 463 bin hektarlık alan ağaçlandırarak hedef aşıldı.<br />
61.676 AİLEYE 275 MİLYON TL KREDİ DESTEĞİ<br />
SAĞLADIK<br />
2003-2008 döneminde ferdi kredi yardımlarında % 808 oranında artış<br />
sağlandı. ORKÖY tarafından hazırlanan”İlçe Kalkınma Planları” esas alınarak<br />
düzenlenen tip projeler çerçe<strong>ve</strong>sinde,el sanatları,hayvancılık,tesis<br />
edindirme,fenni arıcılık gibi ekonomik maksatlı ferdi krediler ile güneş enerjisi<br />
<strong>ve</strong> dam örtülüğü projeleri gibi sosyal maksatlı ferdi kredi uygulamaları<br />
yürütülmektedir. Bu Çerçe<strong>ve</strong>de 61.676 aileye takriben 274 milyon TL tutarında<br />
ekonomik vasıflı kredi desteği sağlandı.<br />
HAVA TAHMİNLERİNDE %90 İSABET<br />
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ülke genelinde 450’ye yakın<br />
noktada yaptığı yer <strong>ve</strong> atmosfer gözlemleri ile %90’lara varan isabet oranlarına<br />
ulaştı.<br />
60
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Aralık <strong>2009</strong><br />
26 YENİ KATI ATIK TESİSİ YAPTIK<br />
2003 yılında sadece 15 olan katı atık düzenli depolama tesisi sayısını 41’e<br />
çıkardık <strong>ve</strong> yılsonu hedefimiz 53’tür. 2003 yılında 23 milyon kişiye hizmet<br />
götürülürken, şu an itibariyle 32 milyon kişiye hizmet <strong>ve</strong>rir hale geldik.<br />
110 Belediyede 4,5 Milyon kişinin ambalaj atığı kaynağında ayrı toplanmaktadır.<br />
Ambalaj atığı toplama, ayırma <strong>ve</strong> geri dönüşüm tesisi sayısı, <strong>2009</strong> yılında<br />
250 olan hedef aşılarak 309’a ulaşıldı.<br />
ATIK SULARI ARITILAN BELEDİYELERİN<br />
SAYISI 452’YE ULAŞTI<br />
<strong>2009</strong> yılı sonu itibariyle, atık suları arıtılan belediyelerin sayısı 452’ye ulaştı.<br />
Oran olarak nüfusun % 67’sinin atık suları arıtılmaktadır.<br />
<strong>2009</strong> yılında Türkiye genelinde 286 Plaj <strong>ve</strong> 14 Marina Mavi Bayrak belgesi<br />
ile ödüllendirildi.<br />
Deniz kirliliği izleme istasyonları 69’u Karadeniz, 82’si Ege <strong>ve</strong> Akdeniz <strong>ve</strong><br />
47 adet Marmara Denizinde olmak üzere 198 sayısına ulaştı.<br />
1 MİLYON HEKTARLIK ALAN KORUMA<br />
ALTINA ALINDA<br />
Ülke genelinde 41 Milli Park, 36 Tabiat Parkı, 32 adet Tabiat Koruma Alanı<br />
<strong>ve</strong> 105 Tabiat Alanı ile 1 milyon hektarlık alan koruma altına alındı.<br />
ORMAN KADASTROSU ÇALIŞMALARININ<br />
% 95’İ TAMAMLADIK<br />
Halkımızın, ormanlardan gerekli sosyal, sportif <strong>ve</strong> rekreatif ihtiyaçlarını karşılamak<br />
maksadıyla kent ormanları kuruyoruz. 2004 yılından bugüne kadar<br />
57 il <strong>ve</strong> 12 ilçemizde 69 kent ormanı kuruldu. Ayrıca, mesire yeri sayısı 144<br />
adetten 441’e çıkarıldı. <strong>2009</strong> yılı sonuna kadar yaklaşık 11 milyon m³’ün<br />
üzerinde sınai odun, 6,5 milyon ster yakacak odun, 30.000 tonda odun dışı<br />
orman ürünü üretilmesi, Bunların satışlarından 1,2 milyar TL gelir elde edilmesi<br />
beklenmektedir. <strong>2009</strong> yılı fidan üretimi 438 milyon adet olarak gerçekleşti<br />
<strong>Orman</strong> Kadastrosu çalışmalarının % 95’i tamamlandı.<br />
ÖÇKK’DAN 7 YILDA TOPLAM 1.731 PROJE<br />
Özel Çevre Koruma Bölgelerinin biyolojik çeşitliliğinin, tabii<br />
değerlerinin,tarihi <strong>ve</strong> kültürel varlıklarının korunması <strong>ve</strong> bu değerlerin gelecek<br />
nesillere intikalini sağlamak maksadıyla 1990-2002 yılları arasında,13<br />
yılda toplam 373 proje gerçekleşirken 2003-<strong>2009</strong> yılları arasında 7 yılda toplam<br />
1.731 proje gerçekleştirilmiştir.<br />
61
eğitim <strong>ve</strong> yayın dünyası<br />
Erdem MOR<br />
Kütüphaneci<br />
Çevre Çalışmaları <strong>ve</strong><br />
Yatırımları 2003–2008<br />
2003 <strong>ve</strong> 2008 yılları arsındaki beş<br />
yıllık süreç içerisindeki çevreyle<br />
ilgili yatırımlar <strong>ve</strong> çalışmalar<br />
yayında yer bulmuştur. Çevreyle<br />
ilgili olarak atık yönetimi,<br />
atıksu yönetimi, deniz <strong>ve</strong> kıyı<br />
yönetimi, kimyasal yönetim,<br />
hava kalitesi yönetimi, çevresel<br />
gürültü, iklim değişikliği, gibi<br />
alanlarda çalışma <strong>ve</strong> yatırımlar<br />
belirtilmiştir. Dünya <strong>Su</strong><br />
Forumuyla beraber OECD<br />
İkinci Türkiye Çevresel<br />
Performans inceleme raporuna da yayında<br />
değinilmiştir.<br />
<strong>Orman</strong>larımız <strong>ve</strong> ağaçlandırma çalışmaları da fidan<br />
üretimi, ağaçlandırma <strong>ve</strong> rehabilitasyon erozyonla<br />
mücadele, özel ağaçlandırma alanları yanı sıra biyolojik<br />
çeşitliliğin korunması için tür koruma, korunan alanlar,<br />
sulak alanlar şeklinde yapılan çalışmalar yer bulmuştur.<br />
Yapılan çalışmalar şekil <strong>ve</strong> grafiklerle desteklenerek beş<br />
yılın resmi ortaya konmuştur.<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı<br />
Geçmişten Günümüze<br />
<strong>Orman</strong>cılık 1839–<strong>2009</strong><br />
Osmanlı Devletinin<br />
modernleşme faaliyetleri<br />
sırasında ormanlarda ele<br />
alınmış 1839 yılında<br />
kurumsallaşma çalışmalarıyla<br />
genel müdürlüğün temelli<br />
atılmıştır. Yayında da yüz<br />
yetmiş yıllık süreç ana<br />
hatlarıyla ele alınmıştır.<br />
Kuruluş evresindeki ilk<br />
atamalara ait belgelerle<br />
birlikte Osmanlı Devleti<br />
dönemine ait belgelerde<br />
örnek olarak yer bulmuştur.<br />
<strong>Orman</strong>cılıkta kullanılan eski ekipman <strong>ve</strong> aletlerde yer<br />
bulmuş genel müdürlerin bir listesi de yayında yer<br />
almaktadır. Son olarak da Genel Müdürlüğün şimdiki<br />
durumu ele alınmıştır. Yayın ilk yıllardan ormancılığı<br />
ele alarak modern <strong>ve</strong> kurumsallaşmış ormancılığa gidişi<br />
göstermekle beraber <strong>Orman</strong> Genel Müdürlüğünün kısa bir<br />
tarihçesini yansıtmaktadır.<br />
<strong>Orman</strong> Genel Müdürlüğü<br />
Evimizdeki Tehlikeli<br />
Atıklar<br />
Kitapçık evlerdeki<br />
tehlikeli atıklar<br />
hakkında halkı<br />
bilinçlendirmek<br />
gayesiyle yola<br />
çıkılarak telif<br />
edilmiştir. Halkın<br />
bilinçlenmesiyle<br />
beraber atık<br />
oluşumunda<br />
bir azalma<br />
meydana<br />
gelecek doğru<br />
kullanım ile<br />
bertaraf daha doğru şekilde<br />
yapılacaktır.<br />
Kitapçık ta evimizdeki tehlikeli atıklara değinilmiş<br />
tehlikeli atıklar tanıtılıp tehlikelerine dikkat<br />
çekilmiş, doğru kullanımı içinde bilgi <strong>ve</strong>rilmeye<br />
çalışılmıştır.<br />
Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü<br />
İklim Değişikliği <strong>ve</strong> Yapılan<br />
Çalışmalar<br />
Yıllardır canlılara ev sahipliği yapan dünyamız sanayi devrimiyle<br />
beraber insan faaliyetleriyle tahrip edilmeye başlanmıştır. Hava,<br />
toprak, su bu olaylardan ektilenmiş <strong>ve</strong> son aşamada küresel<br />
çapta iklim değişiklikleri meydana gelmeye başlamıştır. İklim<br />
değişiklikleriyle mücadele tek başına ülkeler tarafından değil<br />
uluslar arası süreçle çözülecek niteliktedir. Ülkemizde bu süreç için<br />
TBMM tarafından iklim değişikliği ile ilgili olarak bir komisyon<br />
kurulmuştur.<br />
Yayında uluslararası süreçle beraber<br />
sera gazı emisyonları <strong>ve</strong> ülkemizin<br />
diğer ülkelerle karşılaştırılması yer<br />
almıştır. Ülkemizin iklim değişikliği<br />
ile mücadelesinde sektörel politikalar<br />
ile sera gazını azaltmak için<br />
yapılan faaliyetlerle beraber iklim<br />
değişikliğinin etkilerinin azaltılmasına<br />
yönelik çalışmaları yer almıştır.<br />
Yayın şekiller <strong>ve</strong> tablolarla<br />
desteklenerek ortaya anlaşılabilir<br />
bir değerlendirme çıkmıştır.<br />
Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong> Bakanlığı<br />
62
Okuyucu Köşesi<br />
Aycan SARGIN<br />
Yazı İşleri Müdürü<br />
Çevre <strong>ve</strong> İnsan Dergisi Yetkililerine,<br />
Derginizin 77.sayısını büyük bir beğeniyle okudum. Gerek içerik açısından,<br />
gerekse tasarım açısından son derece kaliteli bir dergi olma yolunda<br />
oldukça mesafe alınmış. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.<br />
Derginizin bundan sonraki sayılarında, İlk <strong>ve</strong> Orta öğretim çağındaki<br />
öğrencilerde çevre bilincinin artırılması adına geleceğimizin teminatı<br />
çocuklarımıza yönelik eğitici bir Çevre <strong>ve</strong> Çocuk köşesinin yer alması<br />
bizleri ayrıca memnun edecektir.<br />
Başarılı çalışmalarınızın devamını diliyorum.<br />
Hüsamettin GÜRSEL<br />
Sayın Hüsamettin GÜRSEL,<br />
Göstermiş olduğunuz yakın<br />
ilgiye teşekkür ediyoruz.<br />
Önümüzdeki yıldan itibaren<br />
sadece çocuklarımıza yönelik bir<br />
dergi yayınlamayı planlıyoruz.<br />
Özellikle genç beyinlerin çevre<br />
konusunda bilgilendirilmesi <strong>ve</strong><br />
bilinçlendirilmesi konusunda<br />
bir eksikliğin daha giderileceği<br />
inancıyla çalışmalarınızda<br />
başarılar dileriz.<br />
Biz Afyonkarahisar ili Bolvadin ilçesi Ahmet Emet İlköğretim Okulu olarak,<br />
Milli Eğitim Bakanlığımızın çevre temizliği <strong>ve</strong> çevre bilinci oluşturma<br />
amacıyla başlatmış olduğu “Mavi Gök Yeşil Yaprak” projesine katılmak<br />
istiyoruz. Bunun için öğrencilerimizde iyi bir çevre bilinci oluşturmak<br />
amacıyla afiş, broşür, eğitim cd si , uyarıcı resim vb. materyallere ihtiyaç<br />
duymaktayız. Bu konuda yardımlarınızı bekliyoruz. Çevre <strong>ve</strong> <strong>Orman</strong><br />
Bakanlığı olarak çevre temizliği <strong>ve</strong> çevre bilinci oluşturmada yapacağımız<br />
çalışmalara destek olmanız ümidiyle çalışmalarınızda başarılar diler<br />
saygılar sunarız.<br />
Mehmet LORCU<br />
Ahmet Emet İlköğretim Okulu Bolvadin/Afyonkarahisar<br />
Sayın Mehmet LORCU ,<br />
İlginiz bizleri memnun etmektedir.<br />
İstediğiniz dokümanlar adresinize<br />
gönderilmiştir. Çalışmalarınızda<br />
başarılar dileriz.<br />
Sayın Yetkili,<br />
Çeaş Sofulu İlköğretim Okulunda Müdür Başyardımcısı olarak<br />
çalışmaktayım. Derginiz birkaç ay okulumuza geldi ancak bir süredir<br />
gelmemektedir. Öğretmenlerimiz <strong>ve</strong> öğrenciler tarafından çok beğenilerek<br />
okunmaktadır. Okulumuza düzenli olarak gönderilmesini istiyoruz.<br />
Gereğinin yapılmasını arz ederim<br />
Mehmet Cemal Atay<br />
Çeaş Sofulu İlköğretim Okulu<br />
SARIÇAM/ADANA<br />
Sayın Mehmet Cemal ATAY,<br />
İlginize teşekkür ederiz.Yayınımız<br />
düzenli olarak elinize ulaşacaktır.<br />
Çevre <strong>ve</strong> insan dergimizde<br />
yayınlanmak üzere haber<br />
makale yazı gibi materyaller<br />
gönderebilirsiniz.<br />
*Değerli Çevre <strong>ve</strong> İnsan Dergisi okuyucuları, dergimizle ilgili tüm eleştirilerinizi, dergimizde yer almasını istediğiniz konuları, her<br />
türlü görüş <strong>ve</strong> önerilerinizi Başkanlığımız e-posta (eyd@cevreorman.gov.tr) adresine göndermeniz bizleri memnun edecektir.<br />
63
BULMA C<br />
A<br />
Ömer BAŞKAN<br />
Şube Müdürü<br />
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10<br />
1 17 6 16<br />
2 3 14 8 15<br />
3 1 19 20 9<br />
4 11<br />
5 10<br />
6 7 3 4<br />
7 18<br />
8 12<br />
9<br />
10 2<br />
Anahtar Slogan<br />
1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20<br />
Y<br />
SOLDAN SAĞA: 1.Elektrikli <strong>ve</strong> Elektronik Eşyalar Yönetmeliği ile kullanımı yasaklanan zehirli madde – İlk kez sabun üretiminin yapıldığı<br />
eski bir uygarlık. 2.Giriş –(tersi)Osmanlı İmparatorluğu tarafından yardım gören <strong>ve</strong> Flipinlerin güneyinde yer alan nüfusunun çoğunluğu Müslüman<br />
olan bir ada. 3.(tersi)Osmanlı toprak düzeninde, yıllık geliri 3 ile 20 bin akçe arasında olan küçük dirlik –(tersi)Benlik. 4.Zar(halk dili). 5.Temiz(mec.)<br />
–Avrupa Deniz Limanları Organizasyonu. 6.Duman kiri – Soy. 7.(tersi)İnsan yüzünde gülümsemeyle oluşan şekil –Bir Komutanlık. 8.(tersi)Tekil şahıs<br />
–(tersi)Atatürk’ün ilk köpeğinin adı –Arnavutluk’un trafik işareti. 9.Karadeniz bölgesinde de yetişebilen tropikal mey<strong>ve</strong> –Kör. 10.M.S. 4.yüzyılda<br />
Mısır’da yapılan ilk diş macunun üretiminde kullanılan bitki –Atmosferin alt tabakalarında su <strong>ve</strong>ya buhar tanelerinden oluşan duman.<br />
YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1.Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi – (tersi)5 gözü olan böcek. 2.(tersi)Çiçekli bitkilerin üremelerinde önemli<br />
rol oynayan bir böcek türü –(tersi)Gülgiller ailesine ait erozyon kontrolü bitkisi. 3.(tersi)Bir <strong>ve</strong>rgi türü –(tersi)Depremle ilgili. 4.Ekinin biçilmesinden<br />
sonra tarlada kalan <strong>ve</strong> yakılması son derece zararlı olan köklü sap -(tersi)İnsan sağlığına zararlı bir ametal –İla<strong>ve</strong>. 5.Her türlü üretim <strong>ve</strong> tüketim<br />
sonucunda ortaya çıkan <strong>ve</strong> doğa zarar <strong>ve</strong>ren katı, sıvı <strong>ve</strong> gaz halindeki madde –Fransa tarafından Liderine siyasi sığınma hakkı <strong>ve</strong>rilen parti. 6.Erime<br />
noktası 920 derece olan element. 7.Avrupa Birliğinin resmi ithalat <strong>ve</strong> ihracat limanı. 8.Dünya rezervinin %70’i Türkiye’de bulunan maden –Eski sosyal<br />
gü<strong>ve</strong>nlik kurumu –Bir işte başta gelen, öne çıkan. 9.(tersi)İrlanda’nın bağımsızlığı için mücadele eden eski bir örgüt. (tersi)Yumurtanın bir kısmı.<br />
10.Düz bataklık arazi –(tersi)Verimli toprakların başka yerlere taşınarak yığılması sonucu oluşan toprak.<br />
*Bulmacanın cevabı www. eyd.cevreorman.gov.tr adresinde yayınlanmaktadır.
yayın dünyası<br />
<strong>Orman</strong> Atlası<br />
<strong>Orman</strong>lar son dönemde üstünde sıklıkla durulan biyolojik çeşitlilik<br />
bakımından ülkemizde önemli bir yer tutar. Flora <strong>ve</strong> fauna<br />
zenginliği bakımından dünya ülkeleri açısından ön sırada<br />
yer alan ülkemiz bitki endemizmi yönünden sekizinci sırada<br />
yer alır.<br />
Bu kıstaslar dikkate alınarak ülkemizin orman varlığı uzaktan<br />
algılama teknikleri kullanılarak ortaya konmuştur. Yayında orman<br />
varlığımız, asli ağaç türlerimiz açısından da ayrı ayrı ele<br />
alınmıştır. Odun dışı orman ürünlerimizde bölgesel olarak dağılımı<br />
belirtilmiştir. İklim tiplerine göre orman varlığımız ele<br />
alınıp yağış miktarı da ortaya konmuş ekolojik bölge haritası<br />
da hazırlanmıştır. <strong>Orman</strong> atlası, modern teknikler kullanılarak<br />
hazırlanmış orman varlığımızı gösterir nitelikte bir atlastır.<br />
<strong>Orman</strong> Genel Müdürlüğü
II.ULUSAL TAŞKIN<br />
Sempozyum Konuları<br />
-Kırsal alan taşkınları<br />
-Şehir taşkınları<br />
-İklim değişikliği <strong>ve</strong> taşkın<br />
-Taşkınlar <strong>ve</strong> sigortalama<br />
-Taşkın <strong>ve</strong> çevre<br />
-Taşkınlar <strong>ve</strong> sebepleri<br />
-Bölgesel, tarihsel <strong>ve</strong> sağlık yönünden taşkın<br />
-Taşkın Mevzuatı <strong>ve</strong> AB Taşkın Direktifi<br />
-Taşkın <strong>ve</strong> Erozyon<br />
-Erken uyarı sistemleri<br />
-Modelleme <strong>ve</strong> projelendirme<br />
-Yapısal tedbirler<br />
-Yapısal olmayan tedbirler<br />
-Yerel halkın bilinçlendirilmesi <strong>ve</strong> katılımı<br />
-Taşkın <strong>ve</strong> mekansal planlama<br />
-Taşkın tesislerine yapılan müdahaleler<br />
-Baraj emniyeti <strong>ve</strong> taşkınlar<br />
-Sel <strong>ve</strong> taşkın önlemeye yönelik yukarı havza ıslahı<br />
-Sel <strong>ve</strong> taşkın önlemede entegre havza ıslahı modeli<br />
-Taşkın risk yönetimi<br />
-Taşkın anında yerel yönetim çalışmaları<br />
-Taşkınlar <strong>ve</strong> zararları<br />
-Taşkınların ekonomisi<br />
-Taşkınların sosyolojisi<br />
-Taşkınların meydana getirdiği psikolojik etkiler<br />
Önemli Tarihler<br />
Tebliğ Özeti Son Gönderme Tarihi: 25 Aralık <strong>2009</strong><br />
Tebliğ Özetlerinin Kabul Edildiğine Dair Bilgilendirme: 11 Ocak 2010<br />
Tebliğ Son Gönderme Tarihi: 29 Ocak 2010<br />
Sempozyum: 22-24 Mart 2010<br />
Yer<br />
Afyonkarahisar<br />
SEMPOZYUMU<br />
22-24 Mart 2010 - Afyonkarahisar<br />
Etkinlikler<br />
•21 Mart Dünya <strong>Orman</strong>cılık Günü<br />
•22 Mart Dünya <strong>Su</strong> Günü kutlamaları<br />
•23 Mart Dünya Meteoroloji Günü Kutlamaları<br />
•Fotoğraf Sergisi<br />
Taşkın Sempozyumu Sekreteryası DSİ Genel Müdürlüğü / ANKARA Tel: 0312. 418 24 04 Faks: 0312.418 33 85<br />
E-posta: sekreterya@taskinsempozyumu.org Web:www.taskinsempozyumu.org