İçindekiler - Ahmediye Cemaati
İçindekiler - Ahmediye Cemaati
İçindekiler - Ahmediye Cemaati
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Maneviyat<br />
Dua ve İbadetin Lezzetine Ulaşmak<br />
Her gün sokağa çıktığımızda yer yer kendi<br />
içimizde ve çevremizdeki insanlarda gördüğümüz<br />
bir eksiklik bulunur. Bunu hisseder<br />
ama sebebini tespit edemeyiz. Bu hususta<br />
etraflıca düşününce karşımıza çıkan netice,<br />
maddi ihtiyaçlar ve maddi hedefler için uğraştığımızın<br />
belki onda biri kadar manevi ihtiyaçlar<br />
ve manevi hedefler için uğraşmıyor<br />
olmamızdır. Bu durumun tabi neticesi olarak<br />
da mutsuz, dünyadar, hırslı kişiler karşımıza<br />
çıkmaktadır. Çünkü nasıl bedenin ihtiyaçları<br />
varsa, ruhun da ihtiyaçları vardır ve bu ihtiyaçlar<br />
karşılanmadıkça, ne maneviyattan, ne<br />
sevgiden, ne aşktan, ne de dua ve ibadet lezzetinden<br />
bahsetmek mümkün değildir.<br />
Hâlbuki dinimizi biraz inceleyen bir insan,<br />
hem maddi hem de manevi dünyamız için<br />
tüm gerekliliklerin yerli yerinde düşünüldüğü<br />
ve bizim hem madden hem de manen sağlıklı<br />
bir yaşam sürmemiz için tüm ihtiyaçlarımızın<br />
karşılandığını görür.<br />
Burada bu hususu biraz incelemeye çalışmak<br />
istiyoruz. Manen dua ve ibadet lezzetine<br />
ulaşmak için neleri nasıl yapmamız gerektiğine<br />
dair, Mehdi as ve Halifelerinin bize tarif<br />
ettikleri yolu elimizden geldiğince sizlerle<br />
paylaşmak istiyoruz. Çünkü birçok Müslüman<br />
Ahmedi’nin tecrübesi, <strong>Ahmediye</strong>t ile<br />
birlikte, dua ve ibadetin lezzetini hissedecek<br />
kapıların kendilerine açıldığı yönündedir.<br />
Tabi ki kapının açılması tek başına yeterli<br />
değildir. O kapıdan girmek veya girmemek<br />
kişinin kendi çabasına bırakılmıştır. İşte bu<br />
noktada bizlerin mutlaka fark etmesi gereken<br />
bir sır gizlidir. O da açılan bu kapılardan<br />
girmek isteyen için bir bakış açısıdır. Şöyle<br />
ki, herkes zor hayat koşullarının imtihanlarına<br />
değişik şekilde maruz kalmaktadır. Ancak<br />
bazıları bu imtihanlardan Allah’ın rızasını<br />
kazanarak, bazıları ise kaybederek çıkarlar.<br />
Çünkü her hareketimizde bir karar veririz<br />
ve bu karar Allah’ın rızasına uygun değilse,<br />
imtihanı kaybetmemiz kaçınılmazdır. Yani<br />
inanmak ve bunun gereğini yerine getirmek<br />
hayatımızın her karesinde yaptığımız<br />
tercihlerle mümkündür. Daha doğrusu bu,<br />
bir tercih meselesidir. “Ben bu imtihanda Allah’ın<br />
rızasından ayrılmayacağım” demek de,<br />
“Ey Allah’ım niye bana bu sıkıntıyı verdin<br />
demek de” bizim tercihimize kalmıştır. Ancak<br />
bunlardan biri itaati, diğeri ise isyanı geliştiren<br />
yaklaşımlardır. Dolayısıyla her mümin<br />
öncelikle her daim Allah’ın rızasını gözetecek<br />
bir bakış açısına sahip olmalı ve ona<br />
göre hareket etmeye çalışmalıdır.<br />
Bundan sonraki safha ise, anlamsız hiçbir<br />
şeyi yapmamaktır. Şimdi diyebilirsiniz; niye<br />
anlamsız bir şey yapalım ki? Aslında günlük<br />
yaşantımız ne kadar tatsız tuzsuz ise, içinde<br />
o kadar çok anlamsız uğraşlar var demektir.<br />
Manevi lezzetin en önemli kapısı budur. Bugün<br />
insanlar, namazlarında bir papağandan<br />
farksız bir şekilde ezberledikleri duaları<br />
okumakta ve bir tavuğun yeri gagalaması gibi<br />
acele acele secdelere varmaktalar. Sorsanız,<br />
ibadet etmektedirler. Peki, bu şekilde<br />
yapılan ibadetin onlara göre borç ödemekten<br />
fazla bir faydası oluyor mu? Mesela Kuran<br />
“Namaz kötülüklerden alıkoyar” diyor. Kaç<br />
kişinin namazı kendisini kötülükten alıkoyuyor?<br />
Veya bugün kılınan namazın insanları<br />
kötülükten alıkoymamasının nedeni nedir?<br />
Naçizane bir örnek vereyim. Ahmedi olduğum<br />
sıralarda çalıştığım işyeri, muhafazakâr<br />
görüşleriyle tanınan bir kurumdu. Burada<br />
insanlar ibadete de düşkündüler.<br />
Resulullah sav “Kim la ilahe illallah derse,<br />
cennete girer” buyurmuştur. İşte bunlar da<br />
bu hadisin ışığında bizlere görevler verirlerdi.<br />
Sen üç bin, sen de beş bin “La ilahe illallah”<br />
tesbih et, diye. Sonra bunları bir kişiye<br />
hediye ederdik ve o da ölmüşlerine hediye<br />
ederdi. Bunu çok ciddi bir ibadet olarak yaparlardı.<br />
Ne zaman ki ben, Mehdi as ile tanıştım,<br />
bu yapılanların ne kadar anlamsız olduğunu<br />
da görmem mümkün oldu.<br />
O “ilah” kelimesinin Arapça’da 3 anlamı olduğunu<br />
ve bunların mabut, maksut ve mahbup<br />
olduğunu söyledikten sonra şöyle buyurmuştur:<br />
37