17.04.2014 Views

ce87842134d8e1f2e3dce1a3f356957dc412e45a

ce87842134d8e1f2e3dce1a3f356957dc412e45a

ce87842134d8e1f2e3dce1a3f356957dc412e45a

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

varsaymaz (kuşkusuz, bizzat dilin hazine deposunda bulunabilecek<br />

şeyler haricinde). Sözcük, nesnesinin çelişkili dilsel tanınma edimlerinden<br />

oluşan kendine özgü bir tarihi olduğunu, bu tür tanınma<br />

edimlerinde daima mevcut olan heteroglossia’yı unutur.<br />

Oysa, sanatsal düzyazı yazarı için, aksine, nesne her şeyden önce<br />

tam da adlarının, tanımlarının ve değer yargılarının toplumsal<br />

olarak heteroglot çokluğunu açığa vurur. Nesnenin kendisinin el<br />

değmemiş tamlığı ve tüketilemezliği yerine, düzyazı yazarı, toplumsal<br />

bilinç tarafından nesnede inşa edilen bir yönler, yollar ve<br />

patikalar bolluğu ile karşılaşır. Bizzat nesnenin içindeki içsel çelişkilerle<br />

birlikte, düzyazı yazan, nesneyi kuşatan toplumsal heteroglossia’nın,<br />

herhangi bir nesnenin etrafını saran dillerle harmanlanmış<br />

Babil-Kulesi’nin açınlanmasına da tanık olur; nesnenin diyalektiği,<br />

kendisini kuşatan toplumsal diyalogla içiçe dokunmuştur.<br />

Düzyazı yazarı için nesne, aralarında kendi sesinin de tınlaması gereken<br />

heteroglot seslerin odağıdır; bu sesler, yazarın kendi sesi için<br />

gerekli olan artalanı, yaratır; bu artalan dışında yazarın sanatsal<br />

düzyazısının nüansları algılanamaz, böyle bir artalan olmadan bu<br />

nüanslar ses bulamaz.<br />

Düzyazı sanatçısı, nesneleri kuşatan toplumsal heteroglossia’yı,<br />

hatları kesinlik kazanmış bir imgeye, diyalojikleşmiş alt anlamlarla<br />

dolu bir imgeye dönüştürür; bu heteroglossia’nın tüm temel sesleri<br />

ve tınıları üstünde sanatsal olarak hesaplanmış nüanslar yaratır.<br />

Ama daha önce de belirttiğimiz üzere, sanat-dışı hiçbir düzyazı<br />

söylemi -gündelik, retorik, akademik herhangi bir biçiminde-<br />

“çoktan telaffuz edilmiş” olana, “zaten bilinen”e, “ortak kanı”ya<br />

vb. yönelmekten kaçınamaz. Söylemin diyalojik yönelimi, kuşkusuz<br />

her söylemin özelliği olan bir fenomendir. Yaşayan her söylemin<br />

doğal yönelimidir. Sözcük, nesneye uzanan çeşitli rotalarının<br />

tümünde, yöneldiği tüm doğrultularda, yabancı bir sözcükle karşılaşır;<br />

üstelik bu yabancı sözcükle canlı, gerilim yüklü bir etkileşime<br />

girmekten geri duramaz. Nesnede ortaya çıkan yabancı sözcükle<br />

bu diyalojik karşılıklı konumlanıştan gerçekten, baştan sona kaçınabilecek<br />

tek insan, el değmemiş ve henüz dil yoluyla nitelenmemiş<br />

bir dünyaya ilk sözcükle yaklaşan mitik Adem’dir. Somut ta­<br />

55

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!