17.04.2014 Views

ce87842134d8e1f2e3dce1a3f356957dc412e45a

ce87842134d8e1f2e3dce1a3f356957dc412e45a

ce87842134d8e1f2e3dce1a3f356957dc412e45a

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

lerin ilk kullanılışından tümüyle farklı bir eylem, yeni bir sözcedir.<br />

Başkasının sözlerini yinelerken ses tonumuzla, duraklamalar ya da<br />

hızlanmalarla, alt çizmeler, noktalama işaretleriyle hiçbir yorum<br />

yapmadığımızı, bu sözleri değerlendirmediğimizi, olumlamaktan,<br />

alay etmekten, eleştirmek ya da vurgulamaktan kaçındığımızı varsayalım.<br />

Hatta bu alıntılanan sözleri kendi sözlerimizle çevrelemediğimizi,<br />

bütün yaptığımızın yineleyip susmak olduğunu düşünelim.<br />

Yine de bu alıntılama eyleminde ilk sözcede olmayan bir boyut,<br />

yinelemeye yönelik bir seçim, gizli ya da örtük biçimde kendini<br />

bir yineleme olarak konumlandırma anlamı vardır. Öyleyse sözcelerin<br />

farklı bağlamlarda farklı anlamlara gelmesinin nedeni tümüyle<br />

dışsal koşullar, farklı dinleyenlerin farklı, hatta yanlış anlamaları<br />

değildir. Bağlamsallık sözceyi içten belirleyen, ona biçim<br />

veren, yalnızca yorumlanmasının değil, daha baştan gerçekleşmesinin<br />

koşullarını oluşturan bir niteliktir.<br />

Bir sistem olarak dilin incelenmesi sırasında bir kenara bırakılan<br />

bağlamsallık, söylemin incelenmesinde birincil öneme sahiptir.<br />

Saussure dilbilimin nesnesini soyut sistem (langue) olarak tanımlayıp<br />

tekil söz edimlerini (parole) bir yana bırakmıştı çünkü bunların<br />

sonsuz bir çeşitlilik gösteren, bireysel, tanımı gereği genelleştirmelere<br />

dirençli, bu yüzden de sistematik bir incelemenin nesnesi olamayacak<br />

olgular olduklarını düşünüyordu. Bakhtin’in buna yanıtı,<br />

sözcelerden oluşan söylemlerin de tek tek sözcelerden bağımsız olmayan<br />

ama yine de onlara indirgenemeyecek kuralları, toplumsal<br />

olarak biçimlenen düzenleyici ilkeleri olduğuydu. Toplumsal yaşam<br />

içinde hiçbir birey için dil, her türlü kullanıma açık, dilbilgisi<br />

kuralları çerçevesinde istenildiği gibi bir araya getirebilecek bir<br />

malzemeler yığını değildir. Foucault için olduğu gibi Bakhtin için<br />

de her dönemin, her toplumsal durumun, neyin söyleneceğini değil,<br />

ama neyin söylenebilir olduğunu belirleme gücü vardır. Söylem, bu<br />

gücün tarihsel zaman ve toplumsal olarak biçimlenmiş mekan içinde<br />

tek tek sözceler olarak kendini ortaya koymasıdır ve bu sözceleri<br />

olanaklı kılan ilkelerin irdelenmesi anlamında bir “söylembilim”<br />

olanaklıdır.<br />

“Romanda Söylem” böyle bir söylembilimi çok katmanlı bir tür<br />

14

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!