17.04.2014 Views

Mimarî bir programın tatbikindeki teknik usuller ne olursa olsun ...

Mimarî bir programın tatbikindeki teknik usuller ne olursa olsun ...

Mimarî bir programın tatbikindeki teknik usuller ne olursa olsun ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

)<br />

MİMARİDE ESTETİK MESELELER<br />

Yazan: Pierre Lavedan<br />

Tercüme ederi: Halûk Togay<br />

Chartres katedrali (1194-1260).. aynı mesafeden Chartres katedralini<br />

farkettiğimizde insan kendisi<strong>ne</strong> bu büyük bina acaba hangisidir,<br />

diye sorar.<br />

Mimarî <strong>bir</strong> programın <strong>tatbikindeki</strong> <strong>teknik</strong> <strong>usuller</strong> <strong>ne</strong><br />

<strong>olursa</strong> <strong>olsun</strong>, mimar adına lâyık kimselerin sadece malzemenin<br />

ihtiyaçlarını tatminle iktifa etmeleri nadirdir.<br />

XV inci asrın büyük üstadlarmdan ve modern mimarî<br />

nazariyatının ilk müelliflerinden L. B. Alberti, <strong>bir</strong> mimarî<br />

eserin iki hedefi olmalıdır der: commoditas<br />

ve v o 1 u p t a s. Commoditas, gayeye tam manasiyle<br />

intibaktır, bu fonksiyo<strong>ne</strong>l dediğimiz ifadedir.<br />

Commoditas'a voluptas'm ilâvesi, mimar ile mühendisin<br />

farkını yaratır. Auguste Perret (Revue d'art et<br />

d'esthetique No. 1, 1935) mecmuasında, Chartres katedrali<br />

ile <strong>bir</strong> mimarın değil fakat çok büyük <strong>bir</strong> mühendisin<br />

eseri olan Orly hangarlarını mukayese ediniz, der. «— Bu<br />

hangarları çok uzaktan farkettiğimiz zaman, yarı gömülü<br />

bu iki boru <strong>ne</strong>dir diye kendimize sorarız. Aynı mesafeden<br />

Chartres katedralini fark ettiğimizde, kendimize<br />

acaba bu büyük bina <strong>ne</strong>dir diye sorarız. Bununla beraber<br />

Orly'deki hangarlardan yalnız <strong>bir</strong>isinin içi<strong>ne</strong> kolaylıkla<br />

Reims, Paris ve Chartres katedralleri girdiği gibi, mesahayı<br />

sathiyesi<strong>ne</strong> de beş katedral sığar. Bu mimarî voluptas<br />

<strong>ne</strong>den müteşekkildir? Alberti'ye göre bütün güzellik<br />

en son tahlilde rakkama dayanan münasebetlerin <strong>ne</strong>ticesinden<br />

çıkar. Bilhassa mimarî rakkam nispetleri serisinden<br />

başka <strong>bir</strong>şey değildir. Musiki de aynı şeydir. Mimar<br />

musikide olduğu gibi armonili kalan nispetleri arayacak<br />

ve aksi<strong>ne</strong> olarak kulağı tıımahyan armonisiz nispetlere<br />

mani olacaktır. Auguste Perret, Orly hangarları ile Chartres<br />

katedrali arasmdaki fark için «— Orly hangarlarının<br />

mimarî <strong>bir</strong> eser olabilmesi için nispet, armoni ve beşeriyet<br />

hissinin bulunması lâzımdır der.» Muasırlarımızdan<br />

ve umumiyetle mimarların en faydacı ve tamamen fonksiyonalisti<br />

olarak tanınan Le Corbusier'den de zikredelim:<br />

«Güzellik? herşsye tebessümünü veren, bu hiç ve<br />

herşey nispettir... düşünceleri ilâhî nispetin şualar <strong>ne</strong>şreden<br />

kudretiyle aydınlatmalıdır. Zarafeti hissetmiyenin,<br />

mimar olmıya hakkı olmadığı fikrindeyim.» (Quand les<br />

Cathedrales etaient blanches, Paris 1937, sahife 302).<br />

Demek oluyor ki, mimarlar hedefte mutabıktır: sa- .<br />

dece basit kullanılışa sahip <strong>bir</strong> mimarî yaratmamak. Bu<br />

hedef üzerinde münasebet, nispet gibi kelimeler daima<br />

tekrarlanmaktadır.<br />

Fakat münasebetler arasında —musikideki akordlarda<br />

olduğu gibi— armoniü olanlar olduğu gibi olmıyanlar<br />

da vardır. İyi olan kadar kötü "olan nispetler de vardır.<br />

Bunları nasıl seçmeli? Mimarlar burada çok ketum oluyorlar<br />

ve seçme işini memnuniyetle estetikçi ve müfes--<br />

sirlere terkediyorlar. Bunlar, muhakkak ki eserlerde<br />

muhtemel ve mümkün n yetleri meydana çıkarmayı da<br />

ihmal etmiyorlar. Fakat bu ihtimaller ekseriya gayrişuuridir<br />

veya hiç olmazsa, kat'î ifadeli <strong>bir</strong> metinle bu husu-


sun teyit edilmesi<strong>ne</strong> girişilmemiştir. Biz burada sadece<br />

tarihçi <strong>bir</strong> anlayışla bu güzeli keşfetmek için yapılan<br />

başlıca emekleri zikretmekle iktifa edeceğiz.<br />

Riyazi güzellik:<br />

Evvelâ güzelin mutlak <strong>bir</strong>şey olduğunu, haddizatında<br />

mevcut olan ve bazı hendesî formüllerin tatbiki veya<br />

bazı rakkam münasebetlerinin müşahedesiyle doğduğu<br />

fikri<strong>ne</strong> istinat eden riyazi güzelliği tetkik edelim. Bu kaideleri<br />

formülleştirmeğe vasıl olan ve bu kaidelerin müşahedesinin<br />

muvaffakiyetin garantisi olduğundan emin<br />

olan <strong>bir</strong> otorite metodudur. Riyaziyeciler tarafından sarahatle<br />

ayırt edilmiş olan nispet ve münasebet mevhumları<br />

ekseriya müfessirler tarafından karıştmldığmdan<br />

bunları ayırt edelim.<br />

a) Mikyas: <strong>bir</strong> münasebettir, yani iki büyüklük<br />

arasındaki <strong>bir</strong> bağlantıdır. Ekseriya bu büyüklüklerden<br />

<strong>bir</strong> ta<strong>ne</strong>si normal <strong>bir</strong> insan boyudur. Fakat bu binanın<br />

<strong>bir</strong> kısmı, hey'eti umumiyesi veya bu binanın çerçevelendiği<br />

kısım olabilir. Misaller: Eğer <strong>bir</strong> gotik katedralimin<br />

cümle kapısı insan mikyasında denirse, bundan kapı<br />

ölçüsünün insan olduğu, <strong>bir</strong> insanın geçmesi<strong>ne</strong> müsait o-<br />

larak hesap edlidiği anlaşılır. Yunan mabetlerinde kapı,<br />

iıısan geçmesi fonksiyonuna göre değil de, binanın heyeti<br />

umumiyesi münasebeti<strong>ne</strong> göre hesaplanmıştır. Pariste<br />

Vandome meydanını çerçeveliyen b:nalar XIV üncü Louis'nin<br />

17 metrelik heykeli<strong>ne</strong> göre 20 metre olarak yapılmıştır.<br />

Fakat heykelin yeri<strong>ne</strong> 45 metrelik Vandome sütunu<br />

dikilmiştir. Sütunun artık meydan miktasında olmadığı<br />

söylenmektedir. Bu misalde diğer misalden farklı<br />

olarak sütun mikyas haricidir ve her türlü müdafaadan<br />

azadedir. Hatâ vardır.<br />

b) Modül: <strong>bir</strong> mimarî kompozisyonun heyeti<br />

umumiyesi veya <strong>bir</strong> kısırımdan alınmış <strong>bir</strong> vahittir. Bu<br />

umumiyetle kompozisyona dahil <strong>bir</strong> unsurdur. Meselâ,<br />

kolonad içinde sütun kutrudur. Rö<strong>ne</strong>sanstan beri bütün<br />

mimarî nazariyatlarında bulunan <strong>bir</strong> modül seçme ihtiyacı<br />

Vitruve tarafından ortaya konmuştur. Zaten bu nazariyatçılar<br />

umumiyetle <strong>bir</strong> büıada sadece kolonatlı kısmı<br />

nazarı itibara almışlardır. Modül mecburiyeti haddi zatında<br />

bayağı <strong>bir</strong> usuldür. İnşaatm metre, ayak, arsın veya<br />

heykelin kısan başı ölçüsiyle rakkamlanması gibi binada<br />

sütun kutruvle rakkamlanacaktır. Hattâ doktrin daha<br />

ileriye gider. Tatminkâr <strong>bir</strong> tesir elde emek için, nizamın<br />

muhelif unsurlarına verilecek modül miktarlarını<br />

da tespit eder. Burada ekseri zaman Vignole rakkamları<br />

kanun halindedir. Daha sonraları, <strong>bir</strong> nizam kısımları<br />

arasındaki münasebetler de tespit edilir. Bu tarz izahlar<br />

XVII ve XVIII inci asrın nazarî kitaplarında çoğalır ve<br />

devirlerinin kat'î kaidelerini teşkil eder. Meselâ, üst başlık<br />

sütun irtifamm dörtte <strong>bir</strong>i olmalıdır, dorik sütun kutru<br />

irtifamm sekizde <strong>bir</strong>i olmalıdır v.s..<br />

Pariste İnvalides kilisesi (1670-1674): bu kilisenin kubbesi <strong>bir</strong> müselles<br />

sistemi<strong>ne</strong> göre kurulmuştur.<br />

Vendöme meydanı (Aveli<strong>ne</strong>'nin gravürü). — Vendgme meydanında<br />

kaidenin kapalı arkadlan ile Mansart usulü çatılar aynı kıymettedir.<br />

c) Hendesî şekiller: bazı hendesî şekil-


Pariste Co.ıcorde meydanı: zemin kat kolonad için <strong>bir</strong> kaide şeklindedir,<br />

kolonadın arkasıda iki kat karışmıştır, buna mukabil çatı<br />

kaybolmuş ve yeri<strong>ne</strong> <strong>bir</strong> terasa ikame edilmiştir.<br />

\ersallıes oarayı. — (Mimarı Le Vau. XVIII asır). — Versailles'ıı<br />

bahçe cephesinde alınlık yoktur, merkezin hâkimiyeti <strong>bir</strong> ön bünyı<br />

teşkil eden altı sütunlu <strong>bir</strong> gurupla tebarüz ettirilmiştir.<br />

lerin mükemmelliği <strong>bir</strong>çok mimarları ' projelerinin esas<br />

hattı olarak bu hususu nazarı itibara almağa sevketmiştîr.<br />

Viollet-le-Duc (Dictionnaiı-e d'Aıchitectuıe française)<br />

isimli lügatinin «proportion» bahsinde roman ve gotik<br />

mimarlarının, klişelerini hendesî şekillere göre tasavvur<br />

ettiklerini kabul etmiştir. İyi nispet muvaze<strong>ne</strong>t fikrini ifa<br />

de edendir, der. Müselles ise şekillerin en muvaze<strong>ne</strong>tlisi<br />

ve en tatminkârı olduğundan, büyük katedraller hep müselles<br />

sistemleridir diye ilâve eder.<br />

Orta Çağ mimarları üç tip müsellesi kabul etmişlerdir:<br />

Kaide zaviyeleri eşit ve 45° olan, kaim sakâyn müselles.<br />

Kaidenin dört kısma ve irtifaın iki buçuk kısma ayrıldığı<br />

ve eşit kaide zaviyeleri 52° olan, sakâyn Mısır müsellesi.<br />

Hepsinden daha mürtefi olan ve üç zaviyesi de 60<br />

olan mütesaviyül'adlâ müselles.<br />

Viollet-le-Duc Fransanm Toulouse şehrindeki Saint-<br />

Semin katedralini tahlil ederek bütün sistemin mütesaviyül'adlâ<br />

müsellesten ve mütesaviyüssakeyn müselles<br />

lerden çıktığını gösterir. Kilisenin büyük şahmının zirvesi,<br />

kaidesi aynı kilisenin genişliği olan mütesaviyül'adla<br />

Homada Saint-Pierre katedrali. —.. Hiçkimse aynı mukayeseyi Milano<br />

katedrali veya Romadaki Saint-Pierre için düşü<strong>ne</strong>mez... Zira bunlar<br />

<strong>bir</strong> bakışta okunabilir şekilde nizamlarımı; ve höcrelenmiş değildir.<br />

Bundan sonra basit ve az sayıdaki hacimlere icrası kolav XVII v<br />

XVIII inci aşırın binaları gelir: Küçük Trianon Sarayı <strong>bir</strong> mikâptı<br />

(mimarı Ange_Jacques GABRİEL, 1762).


müsellestir. Aynı kaide üzeri<strong>ne</strong> konmuş alt zaviyeleri 45°<br />

olan mütesaviyüssakeyn müsellesin zirvesi tribünlerdeki<br />

sütun başlıkları hizasına tekabül eder. Amiens ve Paris'-<br />

teki Nötre-Dame katedralleri mütesaviyül'adlâ ve mütesaviyüssakeyn<br />

Mısır müsellesleri yardımiyle kurulmuştur<br />

(IX-e Entretien sur l'Architecture).<br />

En basık müselles olan alt zaviyeleri 45 3 olan mütesaviyüssakeyn<br />

müselles, mürtefi olmak istidadmda olan<br />

gotik devrinde terkedilmiştir, sadece ruhu yarı Roman<br />

kalmış Bourges katedrali müstesnadır.<br />

Bu müşahadeler Viollet-le-Duc'ün hayalinde mi doğmuştur,<br />

yoksa tarihî <strong>bir</strong> hakikate mi tekabül etmektedir?<br />

Orta çağdan intikâl etmiş ve mimarî mesleği çalışmasını<br />

gösterir yegâ<strong>ne</strong> vesaik olan Villard ve Hon<strong>ne</strong>coıu i, albümü,<br />

eserlerin çizgileri haricinde nazım hatları da ihtiva<br />

etmesi, Viollet-le-Duc'ün nazariyelerinde <strong>bir</strong> hakikat payı<br />

olduğunu göstermektedir.<br />

Fransada Philibert Deloıme, Mansart, François Blonriel<br />

aynı heııdesî çizgileri kullanmışlardır. Paristeki invalides<br />

kilisesinm kubbesi <strong>bir</strong> müselles sistemi<strong>ne</strong> göre kurulmuştur.<br />

François Blondel «Traite d'arch'tecture 1675 adlı<br />

eserinde Paris'teki Saint-Denis kapısmda kendisininde<br />

daire kombi<strong>ne</strong>zonundan istifade ettiğini işaret eder. Bu<br />

usul gayet basittir.<br />

Çevresi murabba olan <strong>bir</strong> abide <strong>bir</strong> daire içi<strong>ne</strong> çizilmekte<br />

ve bu dairenin merkezi kapının büyük kemerinin<br />

merkezini teşkil etmede, bu kapmııı irtifaı bu küçük daire<br />

kutrunun iki mislini teşkil etmekte vs.dir<br />

d) Nispetler (altınkesit): Bir binanın irtifamı boyuna<br />

ve eni<strong>ne</strong> göre tespit etmek istendiğinde, nispetleri <strong>bir</strong>leştirmek<br />

lâzımdır.<br />

Bu usulde namütenahi kombi<strong>ne</strong>zon imkânı vardır ve<br />

henüz eski çağ riyaziyecileri, bilhassa Pythagore ve mürşitleri<br />

bu mevzuda çok çalışmışlardır.<br />

Bolanyalı keşiş, Fra Luca Pacioli di Borgo'nun (Divina<br />

propoı-tio<strong>ne</strong>, Venise 1509 adlı nazariyat kitabından beri,<br />

bilhassa «ilahî» diye tavsif edilen nispet kullanılmıştır. Bu<br />

nispette iki miktar kullanılır, ikinci nispetin unsurlarından<br />

<strong>bir</strong>i bu miktarlardan <strong>bir</strong>isidir ve ikincisi bu iki büyüklüa<br />

b<br />

ğün mecmuudur, = şeklinde ifade edib<br />

a+'b<br />

lir, Bu rakkamlar şu şekilde de a+b ifade edilir:<br />

0.618 1<br />

1 1.618<br />

Grafik olarak, <strong>bir</strong> hattın maksum ve maksumaleyh<br />

veya <strong>bir</strong> dıl'ı 0.618 el olan (veya 1 e 0.618) biı- müstatil<br />

ile ifade olunur. Bu «altın inakta» denilen müstatildir.<br />

Bazı mimarların nazım hatları kurmak için bundan istifade<br />

etmiş olmaları mümkündür;<br />

Bununla beraber bu formül daha ziyade ressamlar<br />

tarafından kullanılmıştır. Bu formül arazi ölçüleri<strong>ne</strong> görede<br />

aşağı yukarı hayalî <strong>bir</strong> istiklâl tanırki, buda mimarların<br />

yapacakları <strong>bir</strong> fiil değildir.<br />

Klasik Fransız nazariyecileı-i bilhassa Fr. Blondel<br />

inki satıha nazaran <strong>bir</strong> odaya verilecek irtifaı nazarı<br />

itibare alır. Blondel daha evelden Alberti tarafından işalet<br />

edilmiş olan üç nispet sistemi<strong>ne</strong> dayanır: Adedî silsile<br />

(orta rakkam diğer iki rakkam toplammm vasatîsidir:<br />

2,3,4,); bendesi silsile orta rakkam diğer iki rakkamın<br />

hasılı zarbının cezridir: 1,2,4,); muvafık silsile (orta<br />

rakkam diğer iki rakkammm hasılı zarbının bu iki rakkamın<br />

toplamıylı taksim edilerek elde edilir: 3,4,6. Umumiyetle<br />

en büyük rakkam uzunluğu, en küçük rakkam<br />

genişliği ve orta rakkam ise irtifaı ifade eder. Fakat bu<br />

üç sistemden hangisini seçmeli? François Blondel kendi<br />

bakımından bunu zikretmiyor.<br />

Hiç olmazsa bazı riyazi münasebetlere bağlı <strong>bir</strong> güzellik<br />

inancını hatırda tutalım. Blondel t Güzellik ölçü<br />

ve nispetlerden doğar; malzeme refâkati, işçilik ve çalışma<br />

zarafeti<strong>ne</strong> ihtiyacı olmaktan uzaktır, aksi<strong>ne</strong> olarak<br />

ta<strong>bir</strong>i caizse güzellik malzemenin ve çalışmanın kargaşalığı<br />

içinde kendhıi hissettirir, fışkmr. (Cours d'architecture,<br />

sayfa 774)<br />

e) Optik mikyas ve azamî görüş<br />

zaviyesi:<br />

Bir abidenin görülmesi lâzım gelen mesefesi irtifama<br />

nazaran rakkamla ifade edilebilir. Bu abidenin görüldüğü<br />

zaviyenin derece olarak kıymetidir. Nihaî olarak bazı<br />

nispetlerin estetik faikiyeti psikolojik sebeblerle izah olunabilir.<br />

Bu mesele çok muğlaktır ve bilhassa çok hususî<br />

<strong>bir</strong> hal olduğundan mevzumuz haricidir. Fakat görüş<br />

zaviyesi iç n hâdise aşikârdır: insan gözü o şekilde yaratılmıştır<br />

ki, <strong>bir</strong> binayı en iyi şekilde ancak iı-tifaınm üç<br />

misli<strong>ne</strong> müsavî <strong>bir</strong> mesafeden fark eder, yani 18° derecelik<br />

<strong>bir</strong> zaviya alında. Daha fazla uzaklaştıkça, bina yavaş<br />

yavaş şahsiyetini kaybeder, silueti civariyle karışmakla<br />

nihayete erer. Daha yakma yaklaştıkça, irtifamın<br />

iki misli mesafede (27°derecelik zaviye) hey'eti umumiye<br />

ge<strong>ne</strong> gözükür fakat muhit kalmaz ve abide artık çerçevesi<br />

içinde farkedilir. irtifamın <strong>bir</strong> misli mesafesinde<br />

(45°derecelik zaviyş) ancak detaylar sezilir. Alberti ideal<br />

bu- meydan derinliğiııin meydanı çevıeliyen bina irtifalarının<br />

üç ilâ altı misli olmasının yani merkezden azamî<br />

1/3 nispetini ve 18° derecelik görüş zaviyesini muhafaza<br />

etmiştir. J. H. Mansart da XVII inci asırda Parisin bür<br />

yük kralı meydanlarını çizerken, daha sonraları fizyolojistler<br />

tarafından kurulan bu kanunu insiyakı ile düşünmüş<br />

ve tatbik etmiştir.<br />

Te<strong>ne</strong>zur ve Armoni<br />

Belki gayrişuurî olarak riyazi ve psikolojik kanunlara<br />

<strong>bir</strong> bağlılık gösteren güzelliğin diğer <strong>bir</strong> unsuruda<br />

bazı tenazur ve nizam kaidelerinin müşahedesi<strong>ne</strong> dayan-


maktadır. Bu hususu binayı muhtelif görüş zaviyelerinden<br />

nazari itibare alarak tahkik edebiliriz. Bu bakımdan<br />

orta çağ ve klasik devrilerin aynı şekilde hareket etmediklerini<br />

göreceğiz.<br />

Plan. — Bir planın tahlili, binayı kaba olarak<br />

tarihlendirmeyi mümkün kılmadan gayrı, bazı kereler<br />

sahibinin milliyetini de çıkarmıya yarar.<br />

Bir Fransız <strong>bir</strong> Alman veya <strong>bir</strong> İtalyan gibi plan<br />

kompozisyonu yapmaz.<br />

Bir orta çağ binasının tamamiyle tenazur kanununa<br />

bağh olması nadirdir. Bu noktayı nazara, ortaçağ klişesinin<br />

sağ ve sol taraflarının mütenazır olduğu şeklinde<br />

itiraz edilecektir. Bu her zaman böyle değildir. Evvelâ<br />

ekseriya mihver dümdüz değildir. İnhiraflar o kadar mebzuldür<br />

ki, bunun sistematik olarak yapıldığı ve bu iğrilikte<br />

sembolik olarak, ölen İsanm çarmırahtaki eğrilmiş<br />

başının hatırası görülmek istenmiştir.<br />

Bu fikir bugün terkedilmiştir ve sadece eseri yapanların<br />

muhtelif inşaat devrelerinde esas mihvere sadıkkalmayı<br />

ihmal ettikleri hususu kabul edilmektedir.<br />

Bundan maada, mihveri düzgün <strong>bir</strong> klişede bile sağa<br />

ve sola mihrap daireleri veya cameğahlaı- ilâvesi ile mihverin<br />

iki tarafında aynı boyda çıkıntı teşkil etmiyen transept'lerin<br />

yapılmış olduğu görülür.<br />

Chartes katedralinin XIII üncü asır cemeğahı mütenazır<br />

değildir. XIV üncü asırda Saint Piat'ın arkasına ilâve<br />

edilen mihrap daireleri mevcudun temadisinde değildir.<br />

Paristeki Nötre Dame katedralinin iki yan cephesi<br />

müşabih ve cümle kapılanda aynı sayıda değildir.<br />

Zaten umumiyetle küse külliyenin <strong>bir</strong> parçası olduğundan,<br />

ekseriya gerek <strong>bir</strong> mezarlıkla çevrilmiş veya<br />

gerekse manastır, piskopos sarayı mektep binaları veya<br />

ibadet binasiyle münasebeti her türlü tenazur fikri haricinde<br />

ve kendi hesabına düşünülmüş inşaatlere bağlanmıştır.<br />

Aynı hâdise ikâmetgâhlarda da varittir. Manastır<br />

planı ortaçağ binalarından en hendesî olanıdır. Fakat<br />

manastırı çevreliyen binalarda, gerek nâzım hatlarda ve<br />

gerekse hacimlerin <strong>bir</strong><strong>bir</strong>leriyle münasebetlerinde hiç<br />

<strong>bir</strong> tenazur yoktur. Bütün binalar her istikâmette, bazan<br />

galeriye muvazi ve bazan amud olarak inkişaf eder. Gayet<br />

tabiî olarak <strong>bir</strong> şatonun veya <strong>bir</strong> evin avlusuda daima<br />

muntazam <strong>bir</strong> çerçeve teşkil etmez, binalar hayalî biınizama<br />

göre guruplandırılmamış sadece <strong>bir</strong><strong>bir</strong>i üzeri<strong>ne</strong><br />

yığılmıştır. Orta çağ binası ailenin eski <strong>bir</strong> evi gibidir,<br />

buna her <strong>ne</strong>sil ihtiyaçlarına göre kâh <strong>bir</strong> oda kâh bütün<br />

<strong>bir</strong> kısım ilâve eder. Sarih olarak tek <strong>bir</strong> düştür hâkimdir:<br />

Yan! hayat icapları. Sanki herşey, ortaçağ mimarlarının<br />

hayat ifadesini kaidesizlik ve te<strong>ne</strong>vvüc sevketmiştir.<br />

Fransada, sarih olarak planların tam mütenazır yapılması<br />

tarihinin bilinmesi de <strong>bir</strong> meseledir. Bu te<strong>ne</strong>zura<br />

<strong>ne</strong> Ambroıse, <strong>ne</strong> Blois ve <strong>ne</strong>de Gaillon şatolarında<br />

rast gelemiyoruz. Chambord,da (1526) tenazur hâkimdir.<br />

Belki XV ieni aşırın sonunda Anjou şehrindeki Verger<br />

şatasuyle başlamıştır. Bu şatoda müstatilî şeref avlusu<br />

üç cihetten ikâmetgâhın bünyesiyle çevrilmişir.<br />

Ev veya şato gibi basit inşaatleıde elde edilen tenazuru,<br />

XVI ıncı asımı ortasından itibaren, mimarlar vâsi<br />

Roma bina hey'etlerinin hatırası olarak (Caıacalla veya<br />

Diocletien kaplıcaları gibi) büyük kompozisyonlarda tekerrür<br />

eden müteddit mihverlere nazaran elemanlar tertiplenmiş<br />

ve tam olarak muvaze<strong>ne</strong>lendirilmişlerdir. Philibert<br />

Delorme tarafından projesi yapılan Tuileries sarayı<br />

ve Du Cerceau tarafından IX Charles için tasavvur edilen<br />

Charleval şatosu çok daha muhteşem olarak bu tarz<br />

binalardır. Aynı devirde İtalyadada aynı ölçüde <strong>bir</strong> teşebbüs<br />

vardı, bu <strong>bir</strong> ilâve olan Bramante'nin Vatican'ıdır.<br />

Bu arada hakikaten Avrupanın gerçekleşmiş <strong>bir</strong>inci büyük<br />

kompozisyonu olan İspanyadaki Herrera'nın Escorial'i<br />

unutulmamalıdır.<br />

XVII ve XVIII inci asırlar ad tasavvurlar kâğıttan<br />

kurtulur: bunlar Versailles sarayı, Marly, les İnvalides<br />

kilisesi, Paristeki askerî mektep. Burada iki tesir nazarı<br />

itibara alınmalıdır: <strong>bir</strong> taraftan bahçe san'atı diğer<br />

taraftan şehir inşaatı san'atı. Versailles'da şehir ve bahçeler<br />

Le Nötre tarafından çizilimiştir ve bunlar Le Vau<br />

ve Jules Hardouin - Mansart'ın büyük şatosuna takaddüm<br />

ettiği gibi ilham kaynağı da olmuştur.<br />

Ne şehir, <strong>ne</strong> şato inşa etmek ve <strong>ne</strong> de bahçe dikmek<br />

imkânına malik olmıyanlara daima kâğıt üzeri<strong>ne</strong> çizmek<br />

kalır. Roma mükâfatı konkurları mimar <strong>ne</strong>silleri<strong>ne</strong><br />

muhteşem bina rüyalarını ve tenazur ihtiyaçlarının giderilmesi<strong>ne</strong><br />

vesile olmuştur. «L. Hautecoeur, Roma mükâfatlariyle<br />

XIX uncu asrın mimari kompozisyonu tarihini<br />

yazmak mümkün olabilir ve bu çalışmalardan bazı<br />

<strong>ne</strong>ticeler müşahede edilebilir demiştir.»<br />

2. Cephe, — Bir cephe tıpkı <strong>bir</strong> plân gibi sadece<br />

ufkî olarak okunacak yerde şakulî olarak tebarüz<br />

eden <strong>bir</strong> çizgi oyunu olarak nazarı itibara alınabilir. Fakat<br />

umumî <strong>bir</strong> tenazur kaidesi<strong>ne</strong> tabi kılmak için binayı<br />

zevahirinden ayırmaya <strong>ne</strong> dereceye kadar hakkımız vardır?<br />

Şu görünüşün sadece verilmiş <strong>bir</strong> iç bünyeyi ifade<br />

ile tahdit edilmiş olması tıpkı <strong>bir</strong> taksim ameliyesinin<br />

<strong>ne</strong>ticesini gösterir <strong>bir</strong> haricî kısmet ohnası lâzım değil<br />

midir? Bu şekil ile dâva esası arasındaki münasebetlerin<br />

eski <strong>bir</strong> münakaşasıdır.<br />

Münasebetlerin basit ve saf bağlantılarını kabul<br />

edenler, ancak o zaman mimarînin samimî ve mantıkî<br />

olduğunu kabul etmektedirler. Bu da, bizi diğer ahvalde<br />

mimarînin yalancı ve mantıksız olduğunu kabule sevkeder.<br />

Bu mânada Violet-le-Duc hakikat olarak orta<br />

çağ mantığını methetmekte ve bunlara karşı sonraki<br />

asırların yalancılığını ortaya sürmektedir. Şurası <strong>bir</strong>


hakikattir ki, <strong>bir</strong> Gotik eviıı cephesinde boşlukların tevziî<br />

tenazura göre yapılmamış fakat hakikî ihtiyaçlara<br />

göre yapılmıştır. Bir gotik evin cephesinde ihtiyaca göre<br />

burada <strong>bir</strong> küçük <strong>bir</strong> pencere, orada <strong>bir</strong> büyük, bazan<br />

<strong>bir</strong> tek cumba bazan <strong>bir</strong>çoğu grup halinde'bulunur. Aksi<strong>ne</strong><br />

olarak XVII nci asırdaki böyle <strong>bir</strong> cephede, meselâ<br />

François Mansart'ın «château de Maisons» isimli binasında<br />

ahenkli olarak tevzi edilmiş pencereler plânda hiç<br />

<strong>bir</strong> şeye tekabül etmemektedir. Hattâ J. H. Mansart'ın<br />

Faristaki Victoires meydanı için aı-kasmda bina bulunııuyan<br />

ve sadece bina cephesi teşkil eden duvarlar inşa<br />

ettiği görülmüştür. XVII nci asır sonunun en meşhur<br />

mimarî nazariyatı müellifi mimar Daviler «Traite d'aıchitecture»<br />

eserinde şu esası ortaya atmıştır: «Binada,<br />

sahayı kendi anlayışına en uygun gelen kullanış tarzına<br />

göre tevzi etmek istiyen aile babasının maddî tasarruf<br />

zihniyetinden ziyade, güzel dekorasyon kaidelerinin<br />

tatbikiyle, elde edilen bina güzelliği hakim olmalıdır.»<br />

Fakat acaba ortaçağ hiç <strong>bir</strong> zaman aynı şekilde hareket<br />

etmemiş midir? Bu kararı verebilmek için, kiliselerde<br />

bilhassa büyüklerinde kat'iyetle hangisinin taşçı<br />

ustasının ve hangisinin mimarın eseri olduğunu ayırdetmek<br />

lâzımdır. Gotik katedrallerinde açıklıkların tevziinde<br />

<strong>bir</strong>çok mantıksızlıklar bulunmaktadır. Paris katedralinin<br />

beş sıhanı buna mukabil üç cümle kapısı vardır;<br />

fakat üç sıhanı olan Reims katedralinin cephe nihayetlerinde<br />

bulunan iki istinad duvarı alınlıklarla süslenmiş<br />

ve diğer üç cümle kapısı gibi tezyin edilerek beş<br />

cümle kapısı tesiri yaratılmıştır.<br />

Zaten cephede sadece boşlukların tevzii rol oyııamamaktadır.<br />

Cephenin ortamındaki boşlukta çıkan ve arkasında<br />

hiç<strong>bir</strong>şey bulunmıyaıı yalancı kalkan duvarla -<br />

riyle bezendiğhıi gördüğümüz Roman ve Gotik katedralleri<br />

vardır. Tarrago<strong>ne</strong>'daki Sahıt Michel ve hattâ<br />

Saint-Pere-sous-VĞzalay. Büyük Vezalay kilisesinin<br />

münhani kalkan duvarının bile, esas duvarın <strong>bir</strong> dilimi<br />

olarak gösterilemez.<br />

Viollet-le-Duc çapraz tonozdan başlamak üzere "bütün<br />

gotik mimarisinin <strong>bir</strong><strong>bir</strong>inden <strong>ne</strong>s'et eden <strong>bir</strong> dâva<br />

silsilesinden ibaret olduğu tezini müdafaa etmiştir. Daha<br />

yeni tarihçiler bunun böyle olmadığını ve gotik stilinin<br />

—klâsik stil gibi— <strong>bir</strong> estetik düşüncenin ifadesinden<br />

ibaret olduğunu, <strong>bir</strong> muhakemeden bahsedilemiyeceğini,<br />

çünkü müşterek kıyas mukaddemelerinden, sanatkârların<br />

mizaçlarına göre namütenahi <strong>ne</strong>ticeler çıktığını<br />

ifade etmişlerdir. Bu meselede hakiat veya hayali<br />

istimdat etmek, fikri<strong>ne</strong> aykırı konuşan <strong>bir</strong> insan gibi<br />

binanm dahili ve haricini parçalayan <strong>bir</strong> mimarî tatbik<br />

etmek, <strong>bir</strong> kinayeden <strong>bir</strong> sebep çıkarmaktır. Bu usulün<br />

<strong>bir</strong>çok sahalardaki fena <strong>ne</strong>ticeleri mülâhaza edilirse fena<br />

<strong>bir</strong> metod olduğu anlaşılır.<br />

İsmi<strong>ne</strong> lâyık <strong>bir</strong> mimarî, <strong>bir</strong> ihtiyacın tatmininden<br />

ziyade, ma<strong>ne</strong>vî olduğu kadar maddî <strong>bir</strong> eserdir. Dinî<br />

mimariye umumî kaidelerin hâkim olduğu gözükmekteyse'<br />

de, sivil mimarî nispeten daha az tanındığına göre,<br />

biz ancak XVI ve XVII nci asır sivil mimarisinin kendi<strong>ne</strong><br />

has ma<strong>ne</strong>vî kıymetlerini iyi şekilde tahlil edebiliriz.<br />

Vuzuh : Cephe taksimatınm gerek ufkî ve gerekse<br />

şakulî olarak iyice tebarüz ettirilmesidir. Ufkî hatlar<br />

ekseriyetle şeritlerle tebarüz ettirilmiştir (Lescot'nun<br />

Louvre sarayı, Toulouse'da AssĞzat konağı). Bazı kerreler,<br />

taksimat malzeme farkiyle ifade edilir, haşin taş<br />

yontması ile ince taş yontması gibi (Louvre sarayı kolonadı).<br />

Şakulî hatlar her katta muntazam boşlukların<br />

<strong>bir</strong><strong>bir</strong>i üzeri<strong>ne</strong> gelmesiyle bazı kerrelerde paye veya<br />

sütun açıklıklarının iltisakiyle temayüz eder.<br />

Muvaze<strong>ne</strong> : ağırdan hafife, daha sağlamdan<br />

nari<strong>ne</strong> geçiştir. Bu sebepten dolayı umumiyetle bina kaidesinde<br />

rüstik 'taş tekniği muhafaza edilir. Alt kısmın<br />

taşıyıcı rolünü açıklıkları azaltarak daha fazla tebarüz<br />

ettirilebilir; bununla .beraber bu usul daha ziyade İtalyanlara<br />

hastır (Louvre sarayı için Bernini'nin hazırladığı<br />

proje). Fransada aksi<strong>ne</strong> olarak zemin seviyesinde<br />

olduğumuzu sarahatle, hissettiren kapalı veya açık kemerler<br />

tercih edilir.<br />

Silsileyi m e ı- a t i p ve tenazur. —<br />

kompozisyonun merkezini gerek cephe ve gerekse plânda<br />

iyice tebarüz ettirmektir. Bu plânda <strong>bir</strong> çıkıntı, az<br />

veya çok mühim <strong>bir</strong> bina kısmı, cephede ise daha yükselen<br />

<strong>bir</strong> aksam ile, müsellesi veya dairevi başlıkla veya<br />

kubbe ile elde edilebilir. Bu merkezin tenazuru içinde<br />

binanm iki ucunda mütebariz çıkıntılar ile yukarıda<br />

zikredilen' müşabih <strong>bir</strong> usul- tatbik edilebilir. Hiç <strong>bir</strong><br />

zaman kat'î olmayan bu tatminkâr düsturlar, bütün bu<br />

ihtiyaçlar için pek. çok de<strong>ne</strong>melerden sonra bulunmuştur.<br />

. . .<br />

N i s b e t. — Ufkî ve şakulî unsura verilecek ehemmiyet<br />

her mimarın şahsî hisleri<strong>ne</strong> göre değişir. François<br />

Mansart binayı üç müsavi kısma taksimi sevmiştir.<br />

Binayı üçte <strong>bir</strong>i zemin kata, üçte <strong>bir</strong>i katlara, üçte <strong>bir</strong>i<br />

Mansart usulü pencereler açılmış büyük Fransızvarî çatıya<br />

ayırmak üzere taksim etmiştir. Biraz sonra İtalyadan<br />

gelen <strong>bir</strong> itiyad yerleşir. Bu İtalyanların (piano nobile)<br />

asil kat dedikleri <strong>bir</strong>inci kata daha çok irtifa vermek<br />

itiyadıdır. •• Bu tehavvüller meselâ Parisin büyük<br />

kralî meydanlarında gayet iyi takip edilmektedir.<br />

Dauphi<strong>ne</strong> meydanında (1606 ya doğru) kadesi rustaı<br />

şekilde işlenmiş taşlarla dolgulu arkatlı kat, iki müsavi<br />

kat ve üzerinde çatı pencereli büyük çatı katı bulunur.<br />

Biraz daha sonra Vosges meydanında, iki katın<br />

müsaviliği terkedilmiştir. Victoirse meydanında (J. H. -<br />

Mansart, 1686) kabartma taşh içleri dolu çok yüksek<br />

arkadh kaide, <strong>bir</strong><strong>bir</strong>inden çok farklı iki kat ve Mansart


usulü çatı katı bulunur. Burada zemin kat dahil dört<br />

katın nispetleri şöyledir: 3,2; 1,1; bununla beraber ikin-<br />

Ci kat ile Mansart çatıda sağırlık hâkimdir. Vendöme<br />

meydanında kaidenin kapalı arkadlaıı ile Mansart usulü<br />

çatılar aynı kıymettedir. Çatı katı kıymeti<strong>ne</strong> 1 diyelim<br />

burada iki hakikî kat mütebariz şekilde gayri müsavi<br />

1 e 8 şeklindedir. Concorde meydanında zemin kat<br />

kolonad için <strong>bir</strong> kaide şeklindedir, kolonadm arkasındaki<br />

iki kat karışmıştır, buna mukabil çatı kaybolmuş<br />

ve yeri<strong>ne</strong> <strong>bir</strong> terasa ikame edilmiştir; fakat Mansart çatının<br />

hiç olmazsa kıymeti mevcuttur ve bu mütebariz<br />

<strong>bir</strong> saçakla belirtilmiştir. Aynı tahlil kralî ikametgâhlar<br />

(Versailes, Louvre asillerin şatoları, piskopos sarayları,<br />

eminlik, belediye dairesi, manastırlar ve bunlara mümasil<br />

büyük cepheli binalar içinde yapılabliir.<br />

Mimarların binaları üç kata daha iyisi üç kısma a-<br />

yırmada durduklarını göreceğiz kaide kısmı, ikametgâh<br />

katı )kralî meydanlarda çifleştirilmiştir), mansart çatı.<br />

E-u üçlü nispetin gördüğümüz değişik şekilde kullafulışı<br />

<strong>bir</strong> san'atm dehakâı- mebzuliyetini göstermektedir,<br />

yoksa bunun her kapıyı açan billurlaşmış <strong>bir</strong>kaç formül<br />

içinde sıkışmış olarak düşünülmesi yanlıştır.<br />

Cephenin merkez ve uçlarını tebarüz ettirmekte de<br />

<strong>bir</strong>çok sureti haller vardır. Lescot'nun Louvre sarayında<br />

merkez ve iki uç münhanı alınlıklarla gayet iyi tebarüz<br />

ettirilmiştir. Fakat her üç alınlıkta aynı yükseklikte<br />

ve çatının umumî hattının altına yerleştirilmiştir.<br />

Lamoignon evinde (1580 e doğru, Paris) merkezî alınlık<br />

bina kollarındaki alınlıklardan <strong>bir</strong>hayli alçaktır, fakat<br />

bu müsellesi diğerleri münhanîdir. Maisons'da François<br />

Mansart sarih olarak merkezin hâkimiyetini tebarüz<br />

ettirir, fakat ge<strong>ne</strong> alınlık zaten bu mmtakada yükseltilmiş<br />

olan çatıdan ayrılır. Vaux-le-Vicomte (Le Vau,<br />

1661) da yalnız merkezin <strong>bir</strong> alınlığa hakkı vardır, fakat<br />

bu keyfiyet büyük kubbeyle daha çok tebarüz eder.<br />

Louvre kolonadında yalnız merkezdeki müsellesi alınlık<br />

sarih olarak tarasanın hâkim ufkiyetindeıı ayrılır.<br />

Versailles'ın bahçe cephesinde alınlık yoktur, merkezin<br />

hâkimiyeti <strong>bir</strong> ön bünye teşkil eden altı sütunlu<br />

<strong>bir</strong> grupla tebarüz ettirilmiştir. Halbuki bina nihayetlerinden<br />

<strong>bir</strong>az evveli<strong>ne</strong> yerleştirilmiş talî motifler dört<br />

siitunludur. Faristeki Gabriel'in Askerî mektep binasında<br />

(1752) ortayı tebarüz ettiren hem sütunlu <strong>bir</strong> ön<br />

kısım, hem alınlık ve hem de kompozisyon merkezini<br />

işaret eden dört satılıh <strong>bir</strong> kubbedir. Fakat Fransız vilâyetlerindeki<br />

XVIII inci asrın pek çok mütevazî şatolarında,<br />

hattâ hiç <strong>bir</strong> antik nizama dayanmıyan küçük<br />

<strong>bir</strong> alınlık binaya hemencecik <strong>bir</strong> stil v easil <strong>bir</strong> hava<br />

verir.<br />

Zaten aynı vuzuh ve muvaze<strong>ne</strong> ortaçağ veya modem<br />

Fransız dmi binalarında da bulj r. Nötre dame'-<br />

de Paris katedralinin ufkî ve şakulî taksimatı, herhangi<br />

<strong>bir</strong> klâsik devir kompozisyonundan daha kuvvetli olarak<br />

tebarüz ettirilmiştir. Sanki Bossuet'nm <strong>bir</strong> vâ'ızı<br />

denilebilir. Hiç kimse aynı mukayeseyi Milâno katedrali<br />

veya Romadaki Saint-Pieı-re için düşü<strong>ne</strong>mez. Muhakkak<br />

ki başka sebeplerden dolayı bunlar Paris katedrali<strong>ne</strong><br />

tercih edilebilir. Zira bunlar <strong>bir</strong> bakışta okunabilir şekilde<br />

nizamlanmış ve hücrelenmiş değildir. Aksi<strong>ne</strong> olarak,<br />

yabancı memleketlerde Fransız mimarlarının eserleri<br />

basit <strong>bir</strong> kışla bile olsa, Copenhauge'ta Rosenborg şatosu<br />

yakininde Jardin tarafından inşa edilen bina gibi<br />

hemencecik tanınır.<br />

Hacimler. — Nihayet bina sadece hatlardan<br />

değil fakat hacimlerden de müteşekkildir. Bina plân olduktan<br />

sonra makettir ve üç buutlu boşlukta yükselir.<br />

Bu bakımdan binayı sadece ayakta tutmak kâfi değildir,<br />

daha <strong>bir</strong>çok fikrî zaruretleri vardır.<br />

a) Evvelâ <strong>bir</strong>leşimin esasmı teşkil eden hacimlerin<br />

sayı ve cinslerini nazarı itibara alalım. Sayı ve cins: <strong>bir</strong><br />

ta<strong>ne</strong> olmadan ziyade iki meseledir. Hacimler bazan basit<br />

ve bazan da muğlaktır, bazan az sayıda ve bazan da<br />

çoktur, bu iki dereceleme muhakkak beraber değildir.<br />

Roman san'atı basit hacimleri sevmiştir. Muğlak olmıyan<br />

<strong>bir</strong>çok hendesî şekli tutmuş fakat bunları çeşitlendirmiş<br />

ve bazan bunları <strong>bir</strong><strong>bir</strong>i üzeri<strong>ne</strong> yığmıştır. Gotik<br />

devrinin başında cistercien papazlarının ilk kiliselerinde,<br />

hacimler basit ve az sayıdadır. Çocukların eğlendikleri<br />

kartondan kesilerek yapılan oyuncak inşaatları<br />

herkes bilir. Herşeyin düz olduğu <strong>bir</strong> cistercien kilisesi<br />

maketini kurmak içj.n <strong>bir</strong>kaç kartonu makas darbesiyle<br />

kesmek kâfidir:<br />

Şahın ve mihrap için beşik çatılı <strong>bir</strong> müstatil, yan<br />

sahınlar için tek meyilli çatılı daha küçük <strong>bir</strong> müstatil,<br />

çapraz şahın için vasati irtifada iki müstatil. İptidada,<br />

Cistercien kiliselerin® inşaatı, bu beş basit hacmin şekillendirilmesinden<br />

ibaretti. Bundan sonra basit ve az<br />

sayıda hacimlere icrası kolay olan XVII ve XVIII inci<br />

asrın binaları gelir: Küçük Trianon sarayı <strong>bir</strong> mikâptır.<br />

Bundan sonra XIII üncü asrın gotik katedralleri 'gelir.<br />

Kesme ve <strong>bir</strong>leştirme virtüozlarına alevli gotik Rokoko<br />

devri saklanacaktır. Ufak çan kuleleri ve sivri kulelerin<br />

fışkırması, gittikçe muğlaklaşan hacimlerin arttırılması,<br />

gerek mantık ve gerekse hendeseye yabancı gelen çoğalmalar.<br />

Betonarme en şayanı hayret çıkmalara müsaade etmektedir.<br />

Mimar ekseriya çıkıntıları arttıracak malzemenin<br />

menşelerini teyit etmek igvasına kendini bırakır,<br />

Eğer bazı eserler mik'âba yakın kakrsa da, diğerleri<br />

mik'âp şelaleleridir: basit hendesî unsurlardır fakat <strong>bir</strong>leştirme<br />

yoktur.<br />

b) Bundan sonra hacimlerin <strong>bir</strong>leştirilmesini naza'<br />

rı itibara alalım. Binanın sadece hakikaten sağlam olması<br />

kâfi değildir, bu şekilde görünmeli ve tesirini ya>


atmalıdır. Bii- hokkabazın parmağının ucunda ters çevrilmiş<br />

<strong>bir</strong> ehramı her saniye durumunun muvaze<strong>ne</strong>tsizlığini<br />

refleks hareketleriyle tashih ederek oynamasını<br />

<strong>bir</strong> müddet seyrederek eğle<strong>ne</strong>biliriz, fakat böyle inşa<br />

edilmiş <strong>bir</strong> biıiayı görmekle endişe duyar, içinde oturmaktan<br />

ise hiç zevk duymayız. Göz ve düşünce <strong>bir</strong> muvaze<strong>ne</strong>t<br />

tesiri istemekte mutabıktır. Bununla beraber,<br />

muayyen <strong>bir</strong> hudut çerçevesi içinde bunlar değişebilir.<br />

Mimarın gayesi olan görünüşe hürmetle boşluk fethinin<br />

uzlaşmasını temin için, Fransız san'atı muhtelif devirlerinde<br />

bunlar!» mahıra<strong>ne</strong> <strong>bir</strong> şekilde oynamıştır. Herşeye<br />

rağmen ekseriya yapıldığı gibi, bunların arasında<br />

gayet bariz ayırmaların kurulmasının yeri yoktur.<br />

Gotik san'atının şakuliye tinden ve klasik sanata<br />

tercihan uysal <strong>bir</strong> ufkiyet izafe etmek, itiyad hali<strong>ne</strong> gelmiştir.<br />

Bu fikrin bazı tashihe ihtiyacı olduğuna inanıyoruz.<br />

Şurasını prensip itibariyle işaret edelim ki, her<br />

devirde mimarlar mümkün olduğu kadar tam olarak<br />

boşluğu fethetmeği sağlamak yani heı- <strong>bir</strong>i kendi <strong>teknik</strong><br />

imkânlarına göre daima daha yükseğe çıkmağa çalışmıştır.<br />

Mukayese edilebilir misaller olarak, XIII üncü ve<br />

XVII nci asırları mukayese edelim XIII üncü asır mimarları,<br />

kim komşu katedralin tonozunu aşacak diye rekabet<br />

etmişlerdir. Bu anlayış halihazır spor lisanında<br />

rekor kırmak diye ifade edilebilir. Chartes katedralinin<br />

irtifaını Reims katedrali kırmış, bu Amiens katedrali<br />

tarafından ve Amiens'de Beauvais katedrali tarafından<br />

kırılmıştır. Fakat aynı kaynaşma XVII nci asırda da<br />

mevcuttur. Bu defa mevzuubah's olan kubbe irtifaıdır,<br />

herkes kendi kubbesini mümkün olduğu kadar yükseltmeğe<br />

gayret etmiştir. Kubbe iki kasnak üzeri<strong>ne</strong> oturmuş<br />

ve <strong>bir</strong> fe<strong>ne</strong>r kulesiyle süslenmiştir.<br />

Kısacası herşey P61ion Ossa üzeri<strong>ne</strong> yığılır, bunlarda<br />

semaya doğru yükselmeğe yö<strong>ne</strong>lmişlerdir. Mansart'ı<br />

Invalides'de veya Soufflot'yu Sainte GeııeviĞve'de tahrik<br />

eden unsur, XIII üncü asırdaki ecdadlarmın fikirlerinden<br />

başka <strong>bir</strong> şey değildir.<br />

Fark hedefte değil, imkânlarda daha doğrusu metodlardadır.<br />

Hendesî şekilleri veya çizildikleri nâzım<br />

hatları mukayese ile daha iyi anlıyoruz. Roman mimarı<br />

model olarak Ehramı alır. Hatlar yükselir ve muhakkak<br />

ki yükselme iradesi gotik meslektaşlarından daha az değildir,<br />

fakat yükselme kademelidir. Hacimler en üstten<br />

itibaren, her kademssi <strong>bir</strong> evvelki<strong>ne</strong> istinad eden <strong>bir</strong><br />

ehram teşkil eder. İnşaatın ortasında şahın ile çapraz<br />

şahının kesiştiği .noktada <strong>bir</strong> fe<strong>ne</strong>r kulesi binanın hacmini<br />

taçlandırır. Armonisiyle tedricî gelişme bizi büyüler,<br />

bu nizamlı yükselmeyi severiz. Bu Mansart ve şakirtlerinde<br />

de, aynı evsaf ve nizamdadır. Kubbe kompozisyonun<br />

merkezi<strong>ne</strong> iyice oturtulmuştur ve İnvalides<br />

kubbesi sağlam kübik <strong>bir</strong> kaide üzerinden yükselir. Bu<br />

binada kaide zirveye bağlanırsa, güzel <strong>bir</strong> mütesaviyüladla<br />

<strong>bir</strong> müselles elde edilir.<br />

Roman ve gotik arasındaki fark, XIX uncu asrın<br />

demir inşaatı ile bugünkü betonarme inşaat arasındaki<br />

fark gibidir. Mutlak kıymet olarak Eiffel kulesi beşeriyetin<br />

en mürtefî inşaatlarından <strong>bir</strong>isidir, fakat ge<strong>ne</strong> tedricî<br />

olarak yükselir ve çevresi ge<strong>ne</strong> kaidesi yayılmış <strong>bir</strong><br />

ehramdır. Bir betonarme baca —Üst Viyanada vilâyet<br />

tramvay fabrikasında—, şakulî duvarlı <strong>bir</strong> Amerikan bulut<br />

deleni daima o kadar çok yükselmez, fakat çıkışları<br />

daha çabuktur. Daha büyük şakuliyet, irtifam müteradifi<br />

değildir. Şurasını ilâve edelim ki, devirleri ayırdetmek<br />

için şakuliyet veya ufkiyetten çok bahsetmek lâzım<br />

değildir. İspanyadaki <strong>bir</strong> Roman kulesi kadar hiç<br />

<strong>bir</strong> şey şakulî değildir. Cuixa veya Caen'deki Samt-Etien<strong>ne</strong><br />

çan kulesi gibi; halbuki Toulouse'daki Saint-Sernin<br />

ffotik kulesi <strong>bir</strong> ehram içi<strong>ne</strong> çizilir. Ayııı şey kilise<br />

maktaları için de caridir, tek sahmlı cenubî Fransanın<br />

gotik katedralleri «Toulouse katedrali, Peıpignan katedrali)<br />

pak çok roman kiliseleri<strong>ne</strong> nazaran murabbaya<br />

daha çok yakındır.<br />

En klâsik sivil mimarîde ayırmalar tasnif edilebilir:<br />

muhtelif nizamların üst üste konulması ufkiyeti tebarüz<br />

ettirir, iki katı bağhyaıı pilipayeler ve kule külahlariyle<br />

tek <strong>bir</strong> nizam <strong>bir</strong> şakuliyet araştırmasıdır.<br />

Dekor: Son mesele olarak ta, çok muğlak olduğu<br />

için sadece ıı d şekilde mevzuubahis olabileceğini<br />

serdedeceğimiz, dekor kalır. Mimariye bu v o 1 u p-<br />

l a s'ı verebilmek için tahlil ettiğimiz mimarî kombi<strong>ne</strong>zonlardan<br />

gayri kombi<strong>ne</strong>zonlara müracaat etmek lâzım<br />

mıdır? Bunun cevabı devirlere göre değişmiştir, fakat<br />

büyük devirlere göre değişmemiştir.<br />

Herkesin gotik katedrallerin şaha<strong>ne</strong> heykeltraşisini<br />

bilmesi<strong>ne</strong> ve klasik nazariyatçıların iyi nispetlerin güzellik<br />

için kâfi olduğunu teyit etmeleri<strong>ne</strong> rağmen, bu<br />

noktai ııazara karşı ortaçağ ve klasik asırları heyeti<br />

umumiyesiyle <strong>bir</strong>likte konması doğru değildir. XIII üncü<br />

asırda yapılan kdiselerin kapı başlıklamıda cereyan<br />

eden heykeltraşî sah<strong>ne</strong>ler <strong>bir</strong> dekor yani <strong>bir</strong> fazlalık<br />

değil, fakat bina bünyesinm <strong>bir</strong> parçasıdır. Afiş tablosundaki<br />

<strong>bir</strong> afiş gibi. Bu koyu dindar zümre ekseriyetinin<br />

ümmi olduğu <strong>bir</strong> devirde, Tevrat ve İncil hikâyelerinin<br />

tedris mahiyetinde taşa hakkedilişidir. Mimar bu<br />

gaye için binada <strong>bir</strong> mahal bırakmak mecburiyetinde<br />

olduğunu bilir. Bu mahallin yerini seçmek, çerçevesini<br />

tahdit etmek ve bu çerçevenin <strong>ne</strong> şekilde doldurulduğuna<br />

<strong>ne</strong>zaret etmek eserin üstadı olduğu için mimara aittir.<br />

Birçok tarihçiler —ve en iyileri— mimarî ve dekorasyon<br />

arasındaki münasebetin üç devreli <strong>bir</strong> <strong>ne</strong>vi kanunla<br />

tarif edildiğim kabul etmektedirler. Birinci devrede<br />

mimarinin hâkimiyeti tam manasiyle tebarüz eder;


ikinc ; de mimar ve dekoratör arasında tam <strong>bir</strong> muvaze<strong>ne</strong><br />

olur; üçüncüde dekoratif esprinin mimarî espiriye<br />

olan zaferiyle belli olur. Fakat <strong>ne</strong> ortaçağın ve <strong>ne</strong> de<br />

klâsik çağların gelişmesi bize böyle <strong>bir</strong>şey göstermektedir.<br />

Ortaçağın inhitatında yani alevli gotik devrinde,'<br />

mimarî esprinin gerilemekte olduğunu söylemek yanlıştı<br />

- . Zira hiç<strong>bir</strong> zaman <strong>teknik</strong> bu kadar mükemmel ve<br />

cesur olmamıştır. Eğer dekor mebzul görünürse, o zaman<br />

mimarlar <strong>teknik</strong> için zarurî olanı dekora tahvil<br />

etmişlerdir. İstinat ayaklarını sivri kule veya sivri alınlıklarla<br />

yüklemeleri sadece bu aksamaların inceldikleri<br />

için safralamak zaruretindedir. Bu Fe<strong>ne</strong>lon formülünün<br />

peşin <strong>bir</strong> tatbikatıdır: inşaî ihtiyaçları dekora tahvil<br />

etmek. Fakat bunlar eserin hâkimi olarak kalırlar.<br />

XVIII inci aşıra gelince, ekseriya alevli gotikle mukayese<br />

edilen rokoko san'atının ziy<strong>ne</strong>tinin akabinde her<br />

türlü dekorun gaddar düşmanı, ciddiyeti arttırılmış, <strong>ne</strong>oklasik<br />

san'at gelir.<br />

Biz burada üç devrin takibinden ziyade, büıaya tesir<br />

eden kuvvetleri idare edenin <strong>bir</strong> <strong>ne</strong>vi tevalî. olduğu<br />

kanaatindeyiz. Çiçeklenmiş <strong>bir</strong> devre ciddî <strong>bir</strong> devre<br />

tekaddüm eder Bu <strong>bir</strong> rakkasın hareketi gibidir. Uç<br />

devre kanunun, saıı'atın bioloiiye mukayesesinden doğmuştur.<br />

Her <strong>bir</strong>i kendi hesabma yaşamak istiyen hücrelerin<br />

tekessür ve istikbali ile temayüz eden insan mukadderatının,<br />

şekiller mukadderatı ile mukayesesidir.<br />

Bu <strong>bir</strong> istihsalden, sebep çıkarmaktır. Şekillerin içinde<br />

hayat yoktur. Yaşayan insanlardır ve mademki san'at<br />

mevzubahistir; yaşıyan beşeri zevklerdir. Öyleyse, beşerî<br />

zevklerin kanunu <strong>ne</strong>sillere tesir eden değişiklik ve<br />

devrî <strong>bir</strong> rücu, zıddiyet kanunudur. Hasis babaya, cömert<br />

oğul. XIV Louis'den sonra R6gence devri; romantizmden<br />

sonra realizm devri; 1909 dan sonra kübizm.<br />

Böylece san'atin muayyen <strong>bir</strong> istikamete müteveccih<br />

lüzumlu gelişmesinden ziyade <strong>bir</strong> sürü med ve cezir<br />

hareketlerini tefrik edeceğiz. Fakat bu aynı kanun tıpkı<br />

bütün diğer tarih kanunları gibi ancak kaydı ihtiyatî<br />

ile zikredilebilir; ihtimali hesapları, büyük sayılar kanunu<br />

gibi <strong>bir</strong> kıymeti vardır.<br />

Bütün mimarînin inşaî espri ile dekoratif espri arasmda<br />

<strong>bir</strong> mücadele olması ve mimariyi bazan <strong>bir</strong>inin ve<br />

bazan da diğerinin sürüklemesi bazı memleketlerde varittir.<br />

Bu memleketlerde şaheserlerin veya hiç olmazsa<br />

en şayanı dikkat eserlerin bu unsurlardan <strong>bir</strong>inin zaferi<strong>ne</strong><br />

tesadüf ettiği görülür.<br />

(Bu makale Pierre Lavedan'nın L'architecture<br />

Francaise adlı eserinm 27 ila 46 nci sayfalarından tercüme<br />

edilmiştir.)<br />

Bi bl iog rafya :<br />

SPORT-BAUTEN<br />

(SPOR BİNALARI)<br />

Rudolf Ort<strong>ne</strong>r<br />

«Spor binaları» el kitabı, bu sahada<br />

intişar etmiş heı- bahsi şamil ilk Alman<br />

<strong>ne</strong>şriyatıdır. Heı- sahada en muvaffak olmuş<br />

yeni tecrübelerden alman, binden<br />

fazla plân ve detay resimleri, 400den fazlı<br />

güzel fotoğrafı ihtiva etmektedir-"<br />

I. Kısım: Spor binaları tarihi<strong>ne</strong> <strong>bir</strong><br />

bakış, Spor tesislerinin vazife ve imkânları<br />

bu günkü spor binalarının inşa veteehizi,<br />

her cins spoı- yerlerinin inşa ve<br />

ikmalinde kaideler. Teker teker spor tesislerinin<br />

ve antrenman yerlerinin ve bunların<br />

inşalarında lüzumlu hususların tam<br />

<strong>bir</strong> tarifi. Ölçü veren fonksiyon plânları<br />

ve bunlara ait elemanlar, icabeden esas<br />

ve tali tesislerin ve mahallerin hususiyetleri<br />

tasvir edilmiş ve resimlerle tesbit o-<br />

lunmuştur-<br />

Heı- cins, spor şekillerinden bahsedilmiştir:<br />

Jimnastik salonları, bütün spor meydanları,<br />

banyo ve yüzme tesisleri, su sporları<br />

binaları, kış sporları tesisleri, bisiklet<br />

ve motor sporları binaları, binicilik ve<br />

yarış meydanları, çocuk oyun ve spor<br />

yerleri, spor sarayları, ve parkları, stadyoıa.<br />

tesisatı v-s.<br />

Her tanzim elemanına hususî <strong>bir</strong> dikkat<br />

sarfedilmiştir. Meselâ, soyunma mahalleri,<br />

yıkanma ve duş tesisleri, işletme<br />

ve alet mahalleri gibi- Teknik icaplar izah<br />

edilmiştir: Koşu, oyun ve salon döşemeleri,<br />

drenajlar, gündüz ve gece ışıklandırmaları,<br />

ısıtma, havalandırma, klimatizasıyon,<br />

akustik, hoparlör tesisatı.<br />

II. Kısım: linçi ele alman<br />

bina ve<br />

tesislerin ve bunlara müteallik funksiyo<strong>ne</strong>l<br />

ve <strong>teknik</strong> icapların tam <strong>bir</strong> resim leksikonu.<br />

Bunlar proje tanzimi<strong>ne</strong> ve <strong>teknik</strong><br />

tatbikata yardım ederler. 35 levhada bütün<br />

hususiyetler resimlerle verilmiştir.<br />

III. Kısım: 184 sahifede nümu<strong>ne</strong> şekilde<br />

halledilmiş spor bina ve tesislerinin<br />

fotoğraf, plân ve maktaları. Yazılarla i-<br />

zahat- Bu misaller bu gibi ele alman ve<br />

bu sahada en mükemmel telâkki edilen<br />

pek çok binalar içinden seçilmiştir. Şu<br />

memleketlerden misaller verilmiştir:<br />

Almanya, Belçika, Brezilya, Danimarka,<br />

Fransa, Finlândiya, Hollanda, İ-<br />

talya, İngiltere, İrlanda, Japonya, Norveç,<br />

Avustralya, İsveç, İsviçre. İspanya, Türkiye<br />

ve Amerika.<br />

Neşreden:<br />

Georg<br />

M. B-<br />

D. W. Callwey matbaası, München

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!