istanbul ticaret odası çini araştırması - ITO
istanbul ticaret odası çini araştırması - ITO
istanbul ticaret odası çini araştırması - ITO
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
İSTANBUL TİCARET ODASI<br />
ÇİNİ ARAŞTIRMASI<br />
AYSUN KÜÇÜKYILMAZLAR<br />
İstanbul, 2006
İÇİNDEKİLER<br />
Sayfa<br />
I. Çini Tanımı………………………………….………………………………...….... 3<br />
II. Türk Çini Sanatının Tarihçesi……………………………………………….. …. 5<br />
III. Türkiye’deki Çinicilik……………………………………………..………….. 9<br />
1. İznik Çinileri……………………………………………………..…………..…… 9<br />
a) İznik Çinisinin Özellikleri……………………………………………...... 10<br />
b) İznik Çinilerinin Türleri……………………………………………………… 11<br />
c) Günümüzde İznik Çinisi............................................................................... 13<br />
2. Kütahya Çinileri………………………………………………..………………… 15<br />
a) Kütahya Çinisinin Özellikleri……………………………………………...... 16<br />
b) Günümüzde Kütahya Çinisi………..……………………………………… 16<br />
IV. Gümrük Tarife Cetveli İstatistik Pozisyon Numarası………………….. 18<br />
V. Dış Ticaret…………………………………………………………………………. 19<br />
VI. Kaynaklar………………………………………………………………………… 20<br />
VII. Yararlı Adresler…………..…………………………………………………… 20<br />
2
I. ÇİNİ TANIMI<br />
Çini içi ve dışı veya tek yüzü sırlı, sıraltı boyalarıyla dekore edilerek geleneksel<br />
motiflerle süslenişi seçili malzemeyle yapılmış olan, mimariye bağlı olarak gelişen bir<br />
sanat türüdür. Çiniden seçili malzemeler yapılmış olması, Selçuklu kaynaklarında<br />
<strong>çini</strong>nin bir iksir olduğu şeklinde vurgulanmaktadır.<br />
Çini kelimesinin 'i' ilgi harfiyle türetilmiş olması ilk bakışta <strong>çini</strong>ciliğin Çin'den geldiği<br />
kanısını uyandırmaktadır. Ancak <strong>çini</strong>ciliğin Türklere özgü bir sanat olduğu sanat tarihi<br />
uzmanlarınca kabul edilmektedir.<br />
Çinicilik çok eski tarihlere, Asurlular zamanına kadar dayanan bir doğu sanatıdır.<br />
Antik çağda Mısır, Mezopotamya, İran ve Girit kültürlerinde mimari bezeme öğesi<br />
olarak <strong>çini</strong> kullanılmıştır. Mimaride M.Ö.3000 yılında, İslam mimarisinde ise<br />
9.yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır.<br />
İlk olarak Türkler, Orta Asya’da <strong>çini</strong> imal etmişlerdir. Orta Asya’da bulunan Kaşan<br />
şehri sebebiyle Kaşi diye adlandırılan <strong>çini</strong>lere ilişkin bu şehirde, Turfan, Aşkar ve<br />
Koça bölgelerinde yapılan kazılarda bulunan fırın artıkları ve parça <strong>çini</strong>ler, Türklerin<br />
çok eski devirlerde, 8.yüzyıldan önce <strong>çini</strong>yi bir sanat dalı olarak ele aldıklarını<br />
gösteren verileri barındırmaktadır.<br />
Mimaride kullanılan <strong>çini</strong>ye 18. yüzyıla kadar "Kaşi", <strong>çini</strong> eşyaya (tabak, vazo, kase<br />
vb.) de "Evani" (kapkacak) adı verilmiştir. O dönemde Çin'den ithal edilen<br />
porselenlerin ün kazanmalarından ötürü, Türk yapısı "Kaşi" ye, kalitesinin yüksekliğini<br />
vurgulamak için "Çini" denmeye başlanmıştır.<br />
Selçuklular'ın 1071'de Bizanslılar`ı yenmesinden sonra Anadolu, hem Selçuklular<br />
hem de <strong>çini</strong>ler için yeni bir vatan olmuştur. Bu topraklardaki <strong>çini</strong> sanatı, 13. yüzyılda<br />
Selçuklu mimarisinin doruğa ulaştığı dönemde gelişmiş ve buna bağlı olarak da pek<br />
çok camii, medrese, türbe ve saray duvarları <strong>çini</strong>lerle bezenmiştir. Başlıca turkuaz,<br />
kobalt ve mor renklerin kullanıldığı geometrik desenli <strong>çini</strong> ve <strong>çini</strong> mozaikler iç<br />
mekanlarda tercih edilirken, dışta da sırlı veya sırsız tuğlalar kullanılmıştır. Figürlü<br />
sanat eserlerini kullanmaktan çekinmeyen Selçuklu sanatkarlar özellikle hayvan<br />
tasvirlerinde çok başarılı olmuşlardır.<br />
3
14. yüzyılda Anadolu Çini sanatı Osmanlılar ile birlikte yeni bir boyut kazanmıştır.<br />
Özellikle 15 ve 17. yüzyıllar arasında İznik, önemli bir <strong>çini</strong> ve seramik üretim merkezi<br />
haline gelmiştir. Burada üretilen <strong>çini</strong>ler başkent İstanbul'daki saray duvarlarını<br />
süslemiştir.<br />
Çeşitli tekniklerle zenginleşen bu süsleme sanatı, hep mimariye bağlı kalmış, onun<br />
üstünlüğünü ezmemiş, ama renkli bir atmosfer yaratarak mekan etkisini arttırmıştır.<br />
Anadolu Selçukluları ile çok yaygın ve çeşitli tipteki mimari yapıtlar üzerinde büyük bir<br />
gelişme göstererek varlığını günümüze kadar sürdüren <strong>çini</strong> süslemesinde, her<br />
dönem, bir önceki dönemin teknik üstünlüğünü sürdürmekle birlikte yeni teknik buluş<br />
ve renklerle bu sanatı zenginleştirmiştir. Örneğin Selçuklu <strong>çini</strong>leri kare, dikdörtgen<br />
veya altıgen şeklilerinde hazırlanıp, yüzlerinde mavi lacivert, toprak sarısı, turkuvaz,<br />
siyah, kahverengi gibi sırla karıştırılmış renklerle boyanıp pişirilmiş olup, alçı veya<br />
horasan harç üzerinde aplike edilmiş, mozaik şeklinde yapılmış süslemelerdir.<br />
Geleneksel Türk sanatlarından olan <strong>çini</strong>, genellikler mimari yapıların, cami, köşk,<br />
saray ve benzeri yapıların iç ve dış süslemelerinde kullanılmış bir seramik türüdür.<br />
Bu <strong>çini</strong>ler ikiye ayrılır:<br />
1- Duvar <strong>çini</strong>leri (kaşi)<br />
2- Evani (Tabak, vazo, kupa, kase, sürahi, bardak ve benzeri seramik türleri)<br />
Çini ortaya koyduğu çok renkli geniş yüzey alanlarını kaplama özelliği ve kalıcılığı ile<br />
Türk süsleme sanatının en önemli unsuru ve malzemesi olmuştur. Çini süslemenin<br />
önemi, 3 ana özelliği ile açıklanmaktadır:<br />
1- Çok renklilik: Çini süsleme ile renk unsuru çok renkli olarak mimari ifadeye<br />
katılan bir boyuttur.<br />
2- Geniş yüzey alanlarını kaplama özelliği: Genellikle kare levhalar halinde<br />
yapılan <strong>çini</strong>ler süsleme materyalini vermektedir. Birkaç metrelik panolar<br />
halinde hazırlanan düzenlemeler yanında özellikle tekrarlanan süslemenin yer<br />
aldığı geniş yüzey alanı kaplamıştır.<br />
3- Kalıcılık: 900° dolaylarında bir ısıda fırınlarda pişirilen <strong>çini</strong> levhalar, <strong>çini</strong>yi<br />
süslemenin en kalıcı unsuru haline getirmiştir. Çini üzerinde yer alan süsleme<br />
desen olarak sonsuzluğa uzanan bir süreklilik kazanmaktadır.<br />
4
Türk <strong>çini</strong> sanatında uygulama teknikleri şunlardır:<br />
1- Mozaik <strong>çini</strong> tekniği: Bu teknik 13.yüzyılda Anadolu Selçuklu <strong>çini</strong> sanatına<br />
kişiliğini kazandıran ve Osmanlı döneminin varlığını 15. yüzyıl sonuna kadar<br />
sürdüren bir tekniktir.<br />
2- Ana teknik: Özelliği süslemenin, süsleme örneğinin doğrudan çinkolu saydam<br />
olmayan renkli sır ile yapılmasıdır. Bu teknikte levha üzerinde renkli sır ile<br />
boyama söz konusudur, renkli sır tekniğinde levha üzerinde süsleme<br />
örneğinde krom oksit bir bileşimle tekrar çizilmiş, kontür olarak verilmiş bu<br />
şekilde fırınlanan renklerin birbiri içine akması önlenmiştir.<br />
3- Sır altına boyama tekniği: 13. yüzyılda Anadolu Selçuklu <strong>çini</strong> sanatında<br />
kullanıldığı gibi, 16.yüzyılın ikinci yarısında da Osmanlı’da gelişmesini<br />
tamamlayan bir <strong>çini</strong> tekniğidir.<br />
4- Perdah tekniği: Bir sır üstü tekniğidir. Beyaz astarlı renksiz saydam sırlı<br />
levhalar üzerinde altın ve gümüş tozları ile süsleme yapılmakta ve<br />
fırınlanmaktadır.<br />
II. TÜRK ÇİNİ SANATININ TARİHÇESİ<br />
Çini süsleme sanatının geçmişi, ilk Müslüman Türk devletini kuran Karahanlılar<br />
dönemine ait yapılara uzanmaktadır ki bu da bizi neredeyse bin yıl öncesine<br />
götürmektedir. Karahanlılar’dan sonra Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları da<br />
<strong>çini</strong> süslemelerine yaşamlarında ve yapılarında yer vermişler, egemenliklerine giren<br />
yerlerde inşa ettikleri kervansaray, türbe, cami ve benzeri eserleri <strong>çini</strong>lerle<br />
süslemişlerdir.<br />
Osmanlı İmparatorluğu’na kadar olan döneme ait yapılardan örnek verilecek olursa;<br />
I. İzzeddin Keykavus Türbesi<br />
Selçuklu sultanı I. İzzeddin Keykavus’un türbesi, kendi<br />
yaptırdığı Şifahiye Medresesi’nin girişinde sağ kısmında yer<br />
almaktadır. 1220 yılında vefat eden 1. İzzettin Kaykavus’ un<br />
sandukasından başka hanedanına mensup on iki mezar<br />
5
sandukası daha vardır. Türbe cephesi Selçuklu sanatının<br />
zengin <strong>çini</strong> süslemelerine sahiptir. Geometrik geçmeler,<br />
yıldızlar, kufi yazılar mavi lacivert firuze ve beyaz renkleri<br />
ile şifaiyenin en önemli bölümünü oluşturmaktadır.<br />
Malatya Ulu Camii<br />
13. yüzyıldan kalma Eski kubbeli mekanı ile eyvan ve<br />
avlu revağındaki <strong>çini</strong>lerin yer aldığı, Cami-i Kebir olarak<br />
da anılan Ulu Camii, 1224 yılında Selçuklu Sultanı<br />
Aleaddin Keykubat tarafından yaptırılmıştır. Mimarı<br />
Yakup Bin Ebubekir olan camide süsleme sanatının en<br />
güzel örnekleri bulunmaktadır. Kapı kemeri, büyük<br />
kubbe ve kasnağındaki işlemeli taş motifler, beyaz,<br />
siyah, lacivert, yeşil ve firuze renkli <strong>çini</strong> mozaikleriyle dikkat çeken Ulu Camii'nin ön<br />
sırasında 60 adet sütun yer almaktadır. Geçtiğimiz aylarda yaklaşık 2 milyon YTL’nin<br />
harcandığı restorasyonu tamamlanmıştır.<br />
Alaeddin Cami<br />
Anadolu Selçuklu devri Konya'sının en büyük ve en eski<br />
camisidir. Şehrin merkezinde yüksekçe bir höyük olan Alaeddin<br />
Tepesi üzerine inşa edilmiştir. Selçuklu Sultanı I.Rükneddin<br />
Mesud’un son zamanlarında başlanılmış, I.Kılıçaslan (1156-<br />
1192) devrinde inşaatına devam edilmiş, Sultan I. Alaeddin<br />
Keykubad tarafından 1221 yılında tamamlanarak hizmete<br />
açılmıştır. Cami, İslam mimarisi yapı tarzında inşa edilmiştir.<br />
Üzeri ağaç ve toprakla örtülmüştür. İçerisi Sütunlar ormanını<br />
andırmaktadır. Bizans ve klasik devirlere ait 41 taş mermer sütundan ibarettir.<br />
Caminin en ilginç taraflarından birisi de minberidir. Minber abanoz ağacından<br />
birbirine geçmiş olup, Anadolu Selçuklu ahşap işlemeciliğinin en güzel örnekleridir.<br />
Çinilerle süslü mihrabın önünde <strong>çini</strong> süslü kubbesiyle örtülmüş bir saha mevcuttur.<br />
Mihrap ve kubbelerin <strong>çini</strong>leri kısmen sökülmüştür.<br />
6
Sırçalı Medrese<br />
Sırçalı Medrese 1242 yılında Bedreddin Muhlis tarafından Fıkıh<br />
ilmi okutturulmak için yaptırılmıştır. Açık Avlulu Medrese<br />
tipindedir. Sanat yönünden çok zengin Selçuklu, Beylikler ve<br />
Osmanlı devirlerine ait mezar taşları bulunmaktadır. Girişin<br />
karşısında, avlunun revaksız kenarında kare planlı baş eyvan<br />
bulunmaktadır. Bu bölüm açık dershane ve namaz kılmak için de<br />
kullanıldığından içerisine <strong>çini</strong> mihrap yerleştirilmiştir. Eyvanındaki<br />
mozaik <strong>çini</strong> süslemeler ile ünlüdür. Ancak eyvanı kaplayan dört renkli zengin <strong>çini</strong><br />
süslemeleri ve mihrap <strong>çini</strong>lerinin çoğu dökülmüştür.<br />
Konya Karatay Medresesi<br />
Karatay Medresesi, Sultan İzzeddin Keykavus II. Devrinde Emir<br />
Celaleddin Karatay tarafından, 649 Hicri (1251 Miladi) yılında<br />
yaptırılmıştır. Mimarı bilinmemektedir. Osmanlılar Devrinde de<br />
kullanılan Medrese XIX. Yüzyılın sonlarında terk edilmiştir.<br />
Anadolu Selçuklu devri <strong>çini</strong> işçiliğinde önemli yeri bulunan<br />
Karatay Medresesi 1955 Yılında "Çini Eserler Müzesi" olarak<br />
ziyarete açılmıştır. Karatay Müzesinde,<br />
Beyşehir Gölü kenarındaki Kubad-Âbad<br />
Sarayı kazı buluntuları arasında olan duvar <strong>çini</strong>leri, <strong>çini</strong> ve<br />
cam tabaklar ile Konya ve yöresinde bulunan Selçuklu ve<br />
Osmanlı Dönemlerine ait <strong>çini</strong> ve seramik tabaklar, kandiller ve<br />
alçı buluntuları sergilenmektedir.<br />
Sahip Ata Camii ve Külliyesi<br />
Anadolu Selçuklu Devleti Vezirlerinden Sahip Ata tarafından 1258-1283 yılları<br />
arasında inşaa edilmiş olan mescid türbe, hanigâh ve hamamdan ibarettir. Mimarı<br />
Kölüg Bin Abdullah’tır. (Abdullah Bin Kellük) Türbenin<br />
kubbeyle örtülü iç mekanında Selçuklu <strong>çini</strong> sanatının<br />
inceliklerini gösteren <strong>çini</strong> kaplamalar göze<br />
çarpmaktadır. Altı lahitin içinde en yüksek ve<br />
tamamen <strong>çini</strong>yle kaplı olanı Sahip Ata’ya aittir.<br />
7
Gök Medrese<br />
Selçuklu <strong>çini</strong> sanatının 13. yüzyılın sonuna doğru vardığı<br />
noktayı gösteren Sivas’taki Gök Medrese, taç kapı üzerinde<br />
yükselen tuğla örgülü iki minaresindeki mavi <strong>çini</strong>lerden dolayı<br />
bu adı almıştır.<br />
Osmanlı İmparatorluğu dönemine gelindiğinde <strong>çini</strong> sanatının başlangıcından beri<br />
çeşitli tekniklerin uygulanması ile büyük bir aşama ve zenginlik gösterdiği<br />
görülmüştür. Mozaik veya sırlı boya tekniği ile üretilmiş <strong>çini</strong>lerin; lacivert, mavi,<br />
turkuvaz, siyah, sarı gibi renkler ve rumi, kufi yazı, geometrik şekiller ve bitkisel<br />
kökenli stilize edilmiş motiflerin kullanıldığı ve ilk Osmanlı dönemine ait eserlerden<br />
bazıları ise şunlardır: İznik Yeşil Cami (minaresinde,1390), Bursa Yeşil Cami ve<br />
Türbesi (1421), Bursa Muradiye Cami (1426), Edirne Muradiye Cami (1433), İstanbul<br />
Mahmut Paşa Türbesi (1463), Çinili Köşk (1472) ve Edirne’deki Şah Melek Paşa<br />
Cami.<br />
Zaman geçtikçe hem kalite de, hem de <strong>çini</strong> desen tekniğinde ve üretiminde<br />
değişmeler yaşandığı gözlenmiştir. İlk Osmanlı dönemini takip eden geçiş döneminde<br />
sırlı boya tekniği ile üretilmiş <strong>çini</strong>lerde Rumiler, bulutlar, hatai tarzında bitkisel kökenli<br />
motifler, fıstık yeşili, sarı, mavi, turkuvaz, lacivert ve kiremidi renkler kullanılmıştır.<br />
Sarı renk, üzerine altın varak yapıştırılmak üzere astar olarak düşünülmüştür. Bu<br />
döneme ilişkin önemli eserlerden bazıları şunlardır: Yavuz Sultan Selim Camii ve<br />
Türbesi (1522), Şehzadeler Türbesi (1525), Haseki Medresesi (1539), Şehzade<br />
Mehmet Türbesi (1543), Topkapı’da Kara Ahmet Paşa Camii (1551).<br />
Geçiş dönemini takip eden dönem Klasik devir olarak adlandırılmıştır. Bu dönemin en<br />
büyük isimlerinden birisi Mimar Sinan olmuştur. Kendisinin yaptığı yapıların çoğunda<br />
<strong>çini</strong> sanatına çok büyük önem verdiği görülmüştür. Dönemin en seçme <strong>çini</strong>leriyle<br />
süslenmiş önemli eserler şunlardandır: Süleymaniye Cami (1560), Sokullu Mehmet<br />
Paşa Cami (Sultanahmet, 1571), Piyale Paşa Cami (Kasımpaşa, 1573), Rüstempaşa<br />
Cami (Eminönü,1560); Topkapı Sarayında yer alan Altınyol Panoları, III.Murat Kasrı,<br />
II. Selim ve III. Murat Türbeleri, Kılıçali Paşa Cami (Tophane, 1580), Eski Valide<br />
Cami (Üsküdar, Toptaşı, 1583), Fatih, Çarşamba ve Karagümrük dolaylarındaki<br />
8
Mehmet Ağa, Ramazan Efendi, Edirne Selimiye Camileri, İstanbul’da Topkapı‘daki<br />
Takkeci İbrahim Ağa ve Kanuni’nin eşi Hürrem Sultan’ın türbeleri.<br />
III. TÜRKİYE’DE ÇİNİCİLİK<br />
1) İznik Çinileri<br />
İznik, milattan önce 316 yıllarına dayanan tarihinde bugüne kadar birçok kültürel ve<br />
mimari olarak değişikliğe uğramıştır. İznik arkeoloji tarihinde Roman, Bizans, Selçuk<br />
ve Osmanlı Türklerine ait eserleri bulmak mümkündür.<br />
14. yüzyıldan başlayarak 17. yüzyıl sonuna dek İznik’te üretilmiş olan <strong>çini</strong>lere İznik<br />
<strong>çini</strong>si adı verilmektedir. 17.yüzyılda İznik’e gelen Süleyman Çelebi, şehrin dokuz<br />
mahallesinde halkın <strong>çini</strong> ve çanak çömlek imal ederek geçimini sağladığını ve İznik’te<br />
340 adet <strong>çini</strong> fırınının bulunduğunu seyahatnamesinde belirtmiştir. Zaman içerisinde<br />
İznik <strong>çini</strong>lerinin üretimine yönelik bu değişim farklı bölgelerden gelen ustaların şehre<br />
yerleşmesi ve <strong>çini</strong> sanatının eserlerinde değişiklikler gözlenmiştir.<br />
İznik Bölgesinin <strong>çini</strong> ile tanışıklığı 14.yüzyıla dayanmaktadır. Ortadoğu’da sıklıkla<br />
görülen Çin porselenlerine özgü desenlerin 1400 yılı dolaylarından İznik‘te<br />
kullanılmaya başlandığı görülmüştür. 14.yüzyılın ikinci yarısı ve 15.yüzyılın<br />
başlarında ise kırmızı hamurlu <strong>çini</strong>ler yapılmıştır. Bu <strong>çini</strong>ler sıratlı tekniği ile yapılmış,<br />
astarları beyaz, süsleri renkli ve saydam kurşun sırla kaplıydı. Kullanılan renkler ise<br />
kobalt mavisi, açık mavi, firuze, mor ve yeşil renklerdi.<br />
Beyaz mavi İznik <strong>çini</strong>lerinin ömrü 15.yüzyılın ortalarına dek sürmüştür. İznik <strong>çini</strong> ve<br />
seramiğinin yapılma işine özellikle 16. yüzyılda büyük önem verilmiştir. Bu önem<br />
artan inşaat faaliyetleri ile orantılı olarak gerçekleşmiştir. 16. yüzyıl ortalarına kadar<br />
devam eden süreç İznik <strong>çini</strong>lerinin üçüncü dönemidir. Bu <strong>çini</strong>lerin beyaz zemini çok<br />
temiz ve sert, sırları renksiz ve saydamdır. Bu dönem <strong>çini</strong>lerinde Rumiler, hatayiler ve<br />
bulut öğeleri ile hayvan figürleri yer almaktadır.<br />
17. yüzyıl başlarında İznik <strong>çini</strong> sanatı ve tekniğinde duraklama görülmüştür. Desenler<br />
bozulmaya, renkler birbirine vurmaya başlamıştır. Lale ve karanfil motiflerin<br />
16.yüzyılda görülen mercan kırmızısı motifleri bu yüzyılda kaybolmuş, yerine soluk<br />
kırmızı gelmiştir. Bu yüzyılın <strong>çini</strong>lerinde zemin beyaz, yeşiller mavimsi, firuze mavisi<br />
9
de yeşilimsi bir renk almıştır. 17.yüzyılın sonlarında İznik <strong>çini</strong>ciliğinde başlayan<br />
gerileme, Osmanlı Devleti’nin duraklaması ile alakalıdır. İç ve dış huzursuzluklar ve<br />
harplerle yıpranan devlet, sanata yeterli alakayı gösterememiştir. Mimari faaliyetler<br />
maddi yetersizlikler sebebiyle çok azalmış ve mimariyi kendisine bir tatbik sahası<br />
addeden İznik <strong>çini</strong>ciliği de böylece bozulmaya başlamıştır. 1716 senesinde İznik’te<br />
<strong>çini</strong> faaliyeti tamamen sona ermiştir.<br />
a) İznik Çinilerinin Özellikleri<br />
• Saf beyaz astarları, sert sırları ve sıratlı tekniğindeki bezemeleri ile başarılması<br />
çok güç bir çalışmanın sonucu elde edilmektedir.<br />
• Dona dayanıklıdır (TS-EN 2002)<br />
• Parlak sır tabakası nedeniyle yüzeyinde su tutmaz, bakteri ve küf oluşumunu<br />
engeller. Böylece dış cephelerde ve ıslak hacimlerde uzun yıllar boyu rahatlıkla<br />
kullanılabilir.<br />
• Sır tabakasının parlaklığı ışığı bir miktar emerek sır altındaki renklerin canlı ev<br />
parlak görünmesini ve ışığın doğru yansımasını sağlar. Bu sayede mekanları<br />
olduğundan daha geniş ve ferah gösterir.<br />
• Hamur-astar- sır karşımı olarak %75-85 oranında kuars-kuarsit içerir. Mücevher<br />
yapımında da kullanılan bu yarı değerli taş oldukça güç işlenebilme özelliğine<br />
sahiptir.<br />
• İznik <strong>çini</strong>lerinde temel renk olarak açık beyaz ve arka planda kullanılarak<br />
yapılmış ve kendine has bir teknik ile oluşturulmuştur.<br />
• İznik <strong>çini</strong>lerinin yüzde 70-80’i kuvars ve kuvarsitten yapılmıştır. Bir araya<br />
getirilmesi güç olan üç farklı kuvarsın ve sırrın bir araya getirilmesiyle<br />
oluşturulmuştur. Bu karışım 900 derecelik bir ısıda bir araya getirilmektedir.<br />
• Yapılan uzun araştırmalardan sonra <strong>çini</strong>lerdeki ısıyla oluşabilecek sorunlar<br />
kuvars ve kaya kristalleriyle çözülmüştür. Sonuçta elde edilen <strong>çini</strong> birçok taşın<br />
bir araya gelmesiyle oluşan kuvarsdır.<br />
• Genel seramik kurallarına karşı olarak oluşturulan yöntemle yapılmaktadır. Bu<br />
da sıcak, soğuk ve dondurulmuş ortamda diletasyonla (ayrılması)<br />
gerçekleştirilmektedir.<br />
• İznik <strong>çini</strong>leri birçok tayın birleşimiyle oluştuğu için birçok rengin de armonisini<br />
taşmaktadır. (Koyu mavi Iapis Iazuli, turkuaz mavisi, koralın kırmızılığı ve<br />
yeşimin yeşili gibi.)<br />
10
• Çinilerde yer alan bazı renkleri örneğin koral kırmızısı gibi elde etmek çok<br />
zordur. Elde edilen bütün renklerin yanı sıra kornea beyazı ve opak rengi de<br />
kullanılmaktadır. Opak renginin kullanılması, ışığın emilmesine ve farklı ışık<br />
kırılmalarına yol açarak görüntülerin ve renklerin daha iyi ortaya çıkmasına<br />
neden olmaktadır. Ayrıca söz konusu bu rengin kullanılması <strong>çini</strong>lerin<br />
korunmasına da yardım etmektedir.<br />
• Çinilerin üzerindeki yazılımlar İslam felsefesini net olarak yansıtmaktadır.<br />
• Vakıf araştırmacıları İznik <strong>çini</strong>lerinin gizemini çözmek için klasik İznik <strong>çini</strong><br />
dizaynından faydalanmaktadırlar. Ürünlerin incelemesinden de anlaşılacağı<br />
üzere geleneksel teknolojik metotlar hala günümüzde kullanılmaktadır. İznik<br />
<strong>çini</strong>lerinin özelliklerini bozmamaları için İznik Vakfı 16. Yüzyılda kullanılan tüm<br />
teknik detayları kullanmaya devam ettirerek <strong>çini</strong>lerin özelliklerini yitirmemesi için<br />
gerekeni yapmaktadırlar.<br />
• İznik <strong>çini</strong>leri için kullanılan seramik teknolojisi doğal bir sentez sonucu ortaya<br />
çıkarılmış ve korunması için de gerekli özen gösterilmektedir.<br />
• İznik <strong>çini</strong>lerin ölçüleri aşağıdaki gibidir:<br />
BOYUTLAR KALINLIKLAR AĞIRLIKLAR<br />
23.5 x 23.5- 7.5 parmak (Osmanlı) 12 mm. 1200gr.<br />
28.5 x 28.5- 9 parmak (Osmanlı) 14 mm. 1400gr.<br />
27 x 37cm 14 mm. 1600gr.<br />
R= 35cm. 14 mm. 1750gr.<br />
R= 12cm. 8 mm. 600gr.<br />
R= 33cm İznik tabak - 1300gr.<br />
17.yüzyılın sonlarında <strong>çini</strong>ciliğin Kütahya’da gelişmesiyle İznik’te <strong>çini</strong> üretimi durmuş<br />
ve giderek yok olmuştur.<br />
b) İznik Çinilerinin Türleri<br />
1- Müzehheb Çini Kaplar<br />
Belgelerde kimi kaplardan "müzehheb" ve "altunlu" diye söz edilmektedir. 1600 tarihli<br />
yazılı belgelerde yaldızlı kaseler "hoşaf kaseleri, müzehheb"; yaldızsız olanlar<br />
"altunsuz"; kahve fincanları ise "altunlu" ya da "sade" diye nitelenmektedir. Yine bu<br />
dönemden kalma birçok tabakta bitkisel desenler üzerindeki sıraltı bezemenin genel<br />
çizgilerine pek uyulmamıştır. Oysa 16. yüzyılın başlarından kalma örneklerde daha<br />
özenli bir işçilik söz konusudur.<br />
11
2- Değerli Taşlarla Bezeli Çini Kaplar<br />
Yazılı belgeler, altınla ya da değerli taşlarla bezenmiş İznik <strong>çini</strong> kaplarından hiç söz<br />
etmemektedir. Osmanlılar bu bezeme tekniğini çin porselenlerini, yeşimleri ve necef<br />
taşlarını zenginleştirmek için kullanmışlardır.<br />
3- Kapaklı ve Metal Parçalı Kaplar<br />
Minyatürlere bakıldığında hemen hemen tüm kapların kapaklı olduğu görülmektedir.<br />
Gövde ile kapak her zaman aynı malzemeden yapılmamıştır. Seramik kapaklı metal<br />
kapların yanı sıra metal kapaklı seramik kaplar da mevcuttur. Bu durum, kase,<br />
kavanoz ve sürahiler için de geçerliydi. İznik atölyelerinde üretilip de günümüze kalan<br />
kavanoz ve karafakilere ait seramik kapaklarının sayısı çok değildir. Yazılı belgelerde<br />
kapaklı kapların hangi malzemeden yapıldığına ilişkin hiçbir bilgi bulunmamaktadır.<br />
Ancak bunların "kapaklı sürahi" ya da "kapaklı kase" diye adlandırıldığı<br />
görülmektedir. Kapakları olmayan kaplara da "bi-kapak" denilmektedir.<br />
4- Boyutları ve Nitelikleri Farklı Çini Kaplar<br />
Yazılı belgelerde en çok boyuta ilişkin nitelemelere yer verilmiştir. Büyük boy kaplar<br />
için "büyük", "battal", "kebir" ve "büzürk"; orta boy kaplar için "miyane", "vasat" ve<br />
"orta"; küçük boy kaplar için ise, "sagır", "küçük/küçek", "kiçi" ve "hurda" denmiştir.<br />
Kimi kapların ise "paşa" ya da "sultani" diye sınıflandırıldığı görülmektedir. Paşa<br />
üsküresi'nden "paşa fincanı" ya da "sultani üsküre" diye söz edilmektedir.<br />
5- Dinsel Amaçlı Çini Kaplar<br />
Belgelerde adına rastlanmayan, ancak örnekleri günümüze gelen seramik eserlerinin<br />
en önemlileri kandiller ve askı toplardır. İznikli ustaların yarattığı bir başka önemli<br />
ürün de ayaklı leğendir. Ayaklı leğenlerin işlevlerine ilişkin bilgi yoktur, ancak bunların<br />
yüksek rütbeli kişilerce abdest almada kullanıldığı sanılmaktadır.<br />
6- Yemek ve Servis Kapları<br />
a) Tabak: İznik atölyelerinde çokça üretilmiş bir türdür. Bunların biçimleri ve<br />
boyutları hakkında hem minyatürler hem de yazılı belgelerden bilgi<br />
edinilmektedir.<br />
b) Sahanlar: Bunlar da İznik atölyelerinin bir başka ürünüdür. Bunların düz dipli,<br />
kenarlı ya da kenarsız olmak üzere değişik türleri bulunmaktadır. Minyatürlerden<br />
12
anlaşıldığına göre, seramik sahanların çoğunda metal kaplar bulunmaktadır.<br />
Belgelerde kapaklı sahanlardan "sahan ma'a serpuş" diye söz edilmektedir.<br />
Sahan sözcüğüne ilk kez 16. yüzyıla ait belgelerde rastlanmıştır. Bu sözcük 18.<br />
yüzyılın başlarına dek kesintisiz kullanılmıştır.<br />
İznik atölyelerinde üretilmiş diğer seramik kaplar arasında ise tepsiler, kaseler,<br />
üsküreler ve tazza'lar yer almaktadır.<br />
7- Sıvı Madde Kapları<br />
Bunların, büyük ölçüde bardakları, maşrapaları, safaları, fincanları, ibrikleri ve<br />
sürahileri içermektedir.<br />
8- Günümüze Kadar Gelen Diğer Seramik Eşyalar<br />
Bunlar, kavanozları, matrabaları, hokkaları, kalemdanları, divitleri (devatlar) ve<br />
şamdanları içermektedir.<br />
c) Günümüzde İznik Çinisi<br />
Günümüzde İznik’te Çinicilikte yaşanan en büyük eksiklik alt yapı konusundadır. İznik<br />
Çinisinin renkleri ve desenleri orijinal olarak kullanılmakta fakat birçok atölyede<br />
Kütahya alt yapısı kullanılmaktadır. Yapılan karolarda ise orijinal olmasa bile<br />
günümüz teknolojisi ile aslına en yakın alt yapı kullanılabilmektedir.<br />
İznik Çinisinin günümüzde yeniden doğmasına neden olan ilk adımlar İznik ve<br />
çevresinde yapılan kazılar sayesinde olmuştur. Bu kazılar, her ne kadar diğer<br />
milletler sahiplenmeye çalışsa da, bu sanatın İznik’te başladığını kanıtlamıştır.<br />
Kazılar neticesinde Prof.Dr. Oktay Asanapa tarafından Birinci Fırın Kazıları ve İkinci<br />
Fırın Kazıları olmak üzere iki yayın hazırlanmıştır. Bu kazılar kökeni Çatalhöyük’e<br />
kadar dayanan bu sanatın gelişmiş halinin İznik’te yaşadığını göstermektedir. Bu<br />
çalışmaların sonrasında 1989 yılında İslam Eserleri Müzesi’nde bir sergi<br />
gerçekleştirilmiş, daha sonra TEB sponsorluğunda bir yayın hazırlanmıştır. Aynı yılın<br />
İznik Yılı ilan edilmesi ile birlikte İznik tümü ile yeniden gündeme gelmiştir.<br />
İşte bu sergi sonrasında sanatı geliştirmek, geleneği korumak, İznik ve çevresinin<br />
kültür ve sanat değerlerini tanıtmak, mevcut potansiyeli harekete geçirmek,<br />
13
geleneksel İznik Çini Sanatı ile ilgili var olan ve elde edilecek bilgileri bir sistem<br />
dahilinde eğitim ve öğretimle gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla 1993 yılında<br />
kurulan ve bir şahıs vakfı (Prof.Dr.Işıl Akbaygil) olan İznik Eğitim ve Öğretim Vakfı<br />
kurulmuştur.<br />
Formülüne dair hiçbir yazılı belge olmayan, sadece babadan oğla geçen bir sanat<br />
olan İznik Çinisinin yapımı, hamurunun hazırlanması, pişirilmesi, boya tekniği vb.<br />
yöntemlere dair TÜBİTAK’ın yanı sıra bazı üniversiteler ile ortak çalışmalarını yürüten<br />
Vakıf, yıllar süren araştırmalar ve binlerce deney sonucu, eski kalitesinde, geliştirilmiş<br />
geleneksel yöntemlerle 16.yüzyıl İznik Çini Sanatını 400 sene aradan sonra yeniden<br />
üretme başarısına erişmiştir. Yapılan çalışmalar neticesinde <strong>çini</strong>de yoğunlukla kuvarz<br />
taşı olduğu bulunmuştur. Formülün bulunması sonucu 1994-95 yıllarına üretime<br />
başlayan Vakfın, bugün <strong>çini</strong>yi üretme sırasında yararlandığı tek teknoloji, elektrikli<br />
fırınlardır. Diğer yandan orijinal şekillerine sadık kalmanın yanı sıra bazı modern<br />
desenlerde <strong>çini</strong> üretme yoluna da gidilmiştir.<br />
İznik Vakfı, bilim vakıflarını ve Türkiye’deki Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma<br />
Kurumu (TÜBİTAK) gibi sivil örgütler ile İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ve İstanbul<br />
Üniversitesi’ni (İÜ) konuya ilişkin araştırma yapmak üzere desteklemektedir. Ayrıca<br />
Amerika’da Massachusetts Araştırma Enstitüsü’nü ve Princeton’da yer alan<br />
araştırma enstitülerini de desteklemektedir.<br />
Bugün 60 kişinin görev yaptığı vakıf üç birimden oluşmaktadır:<br />
1. İznik Eğitim ve Öğretim Vakfı, İstanbul<br />
2. İznik Çini Seramik Araştırma Merkezi, İznik<br />
3. İznik Çini İşletmesi, İznik<br />
Vakıf fuarlara katılmakta, yurtiçi ve dışı satışlarının yanı sıra montaj hizmetlerini de<br />
yerine getirmektedir. İlk kez 2000 yılında Cenevre’de yapılan bir turizm fuarı aracılığı<br />
ile Dubai’de kurulan bağlantı neticesinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından<br />
Dubai’ye hediye edilen bir anıtın <strong>çini</strong> ile kaplanması işini gerçekleştirilen vakıf bunun<br />
yanı sıra Dubai’de pek çok işe imza atmıştır.<br />
14
Şu anda Abudabi’de dünyanın 2.büyük camisinin kaplamasını gerçekleştirmektedir.<br />
Cirosunun yarısı iç piyasa yarısı da dış piyasa satışlarından oluşan vakıf tarafından<br />
yapılan ve yurtiçi ya da dışı piyasaya sunulan her ürünün İslam Eserleri Müzesi<br />
tarafından kaydı alınmakta, fotoğrafları çekilmekte daha sonra satış işlemi<br />
gerçekleşmektedir.<br />
Vakfın haricinde 1995 yılına kurulan çeşitli <strong>çini</strong> ve seramik araştırma merkezi ile 1996<br />
yılında kurulan çeşitli <strong>çini</strong> atölyeleri de sanatın korunmasına yönelik faaliyetlerdendir.<br />
2) Kütahya Çinileri<br />
Çini ve seramik denilince ilk akla gelen kentlerden birisi Kütahya’dır. Kütahya’nın<br />
sembolü haline gelen <strong>çini</strong>cilik, kökü Frigler’e kadar uzanan seramik sanatı ile birlikte<br />
gelişmesini sürdürmüştür. Asıl Selçuklu devrinden Germiyanoğulları devrine geçiş<br />
tarihinden itibaren başlamıştır.<br />
Kütahya ve çevresindeki topraklarda <strong>çini</strong> ve seramik yapımında kullanılan<br />
hammaddenin bolluğu, kentin adının <strong>çini</strong>yle birlikte anılmasına neden olmaktadır.<br />
Çiniden başka seramikten yapılma kâse, fincan, tabak, gülabdan, askı topu, testi,<br />
limon sıkacağı, şişe, ibrik, şekerlik, matara, vazo ve biblolar da Kütahya'da tarih<br />
boyunca yaratılan eserlerdir.<br />
14. yüzyılın sonlarına doğru kırmızı hamurlu malzeme ile ortaya çıkan, motif ve renk<br />
açısından da İznik <strong>çini</strong>lerine benzerliğiyle dikkat çeken ilk Kütahya <strong>çini</strong>lerinin<br />
karakteristik özelliği kobalt mavisi, manganez moru, firuze ve siyah renklerin<br />
kullanılmış olmasıdır. İznik <strong>çini</strong>lerine göre daha koyu tonda renklerin kullanıldığı bu<br />
eserler, Selçuklu <strong>çini</strong>lerine yakındır. Kütahya <strong>çini</strong>lerinde mavi ve beyaz renklere<br />
çokça rastlanması 15. yüzyıl ortalarına rastlar.<br />
17.yüzyılda İznik <strong>çini</strong>ciliğinin bitmesi ile bu sanat Kütahya’da daha çok görülmeye<br />
başlanmıştır. Bu yüzyılda Kütahya <strong>çini</strong>ciliği hakkında kendisi de Kütahyalı olan Evliya<br />
Çelebi şöyle demiştir: “ Kase ve fincanı ve günagün (türlü türlü) maşraba ve güzeleri<br />
(çömlekleri) ve çanak ve tabakları bir diyara mahsus değildir (benzeri görülmemiştir).”<br />
Evliya Çelebi 1671 yılında Kütahya’da 34 adet <strong>çini</strong> atölyesi olduğunu belirtmiştir.<br />
15
18. yüzyılın ikinci yarısında doğru renk, motif ve şekil bakımından Kütahya <strong>çini</strong>lerinin<br />
kalitesinde bir bozulma başlamış, bu kötü gidiş İkinci Dünya Savaşı sırasında <strong>çini</strong>lere<br />
duyulan ihtiyaca kadar devam etmiştir. Savaş sırasında ise Kütahya <strong>çini</strong>ciliği tekrar<br />
canlanmış ve bugüne kadar gelişimini sürdürmüştür.<br />
a) Kütahya Çinilerinin Özellikleri<br />
Kütahya <strong>çini</strong>sinde kullanılan malzemeler, Kütahya ile komşu illerden sağlanmaktadır.<br />
Bu hammaddeler plastik ve plastik olmayanlar diye iki ayrılmaktadır:<br />
1- Plastik Hammaddeler<br />
- Kırklar toprağı<br />
- Gri Bilecik kili<br />
- Maya<br />
- Çamaşır kili<br />
2- Plastik Olmayan Hammaddeler<br />
- Çakmak taşı<br />
- Beyaz Bilecik kili<br />
- Tebeşir<br />
Bahsi geçen bu malzemelerin karıştırılması ile çark, döküm ve pres diye<br />
isimlendirilen üç tür karışı hazırlanır. Çark harmanında ile düz duvar tabağı, vazo,<br />
saksı ve şekerlik; döküm harmanında biblo, bardak, tabak ve küllük; pres<br />
harmanında ise düz ya da desenli, duvar plakaları yapılır.<br />
Çini yapımında kullanılan boyalar yerli ve yabancı kaynaklardan sağlanmaktadır.<br />
Yerli boyalar genellikle oksitlerden yapılan açık yeşil, turkuvaz, kırmızı ve siyah;<br />
yabancı boyalar ise sarı, koyu yeşil ve laciverttir.<br />
b) Günümüzde Kütahya Çinisi<br />
14. yüzyıldan beri, Kütahya’da <strong>çini</strong> sanatı kesintisiz olarak devam etmektedir.<br />
Osmanlı’nın son zamanlarından itibaren, Cumhuriyet ile birlikte bazı yerlerde <strong>çini</strong><br />
sanatı kesintiye uğramıştır. Diğer yandan İznik’te o dönemlerde saray desteği olduğu<br />
için, bu destekle çok rahat çizgiler ortaya çıkmıştır. Bu sanatı kaybetmemek adına<br />
Kütahya’da yapılan çalışmalarla <strong>çini</strong>cilik Kütahya’nın dünya çapında tanınmasına<br />
16
neden olan bir sanat dalı olmaktadır. Kütahya <strong>çini</strong>ciliğinin bugüne kadar gelmesinin<br />
sebebi bu sanatın halk tarafından da benimsenmesidir.<br />
Türkiye’de <strong>çini</strong> ile uğraşan il ve ilçeler her ne kadar Kütahya ile rekabete girseler de<br />
bu sanatın merkezi Kütahya’dır. Buna örnek olarak Türkiye’nin ve dünyanın ilk <strong>çini</strong><br />
müzesi 5 Mart 1999 tarihinde Kütahya’da açılmıştır.<br />
Bugün Kütahya’da TSE belgeli <strong>çini</strong> üreticileri başta camiler olmak üzere kutsal<br />
mekanların iç ve dış dekorasyonları, restorasyon çalışmaları, otel, havuz, villa,<br />
geleceksel Türk hamamı iç ve dış dekorasyonlarda günümüz teknolojisine uygun<br />
çalışmalar yapmakta, dünyanın birçok ülkesine ihracat gerçekleştirmektedir.<br />
Kütahya'da, son yıllarda teknolojik gelişmeleri takip ederek ürün yelpazelerini<br />
genişleten <strong>çini</strong>ciler, satışlarını arttırmaktadır. Şehirde binlerce ailenin geçim kaynağı<br />
olan <strong>çini</strong>cilik altın yılını yaşamaktadır. Kütahyalı <strong>çini</strong>ciler, en çok satılan ürünlerin<br />
hediyelik kupa, nazarlık ve duvar saatleri olduğunu belirtmektedirler. Gelişen<br />
teknolojiyle birlikte Kütahya <strong>çini</strong>ciliğinin de değişime ayak uydurduğunu ifade eden<br />
<strong>çini</strong>ciler, hediyelik <strong>çini</strong>lerin en çok tatil bölgelerinde rağbet gördüğünü bildirmiştir.<br />
Kütahya, <strong>çini</strong>sinin kalitesini arttırmak için her daim çabalarını devam ettirmektedir. Bu<br />
çabalara katkı sağlamak amacıyla endüstri meslek lisesi <strong>çini</strong>cilik bölümleri açılmıştır.<br />
Gene geçtiğimiz yıl <strong>çini</strong>ciliğin gelişmesi için araştırma geliştirme (ar-ge) merkezi<br />
kurulmasına karar verilmiştir. Kütahya'da uzun yıllar belediyeye bağlı olarak faaliyet<br />
gösteren ve daha sonra özelleştirilerek <strong>çini</strong>cilere devredilen kısa adı Çinikop olan<br />
Çiniciler Kooperatifi ile Dumlupınar Üniversitesi (DPÜ) arasında <strong>çini</strong>ci esnafının<br />
üreteceği mal ve <strong>çini</strong> çamurunun daha kaliteli olması için AR-GE ünitesinin<br />
çalıştırılması ve üretilen malların kalitesinin arttırılması için bir anlaşma yapılmıştır.<br />
Diğer yandan önemli bir gelişme olarak Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü tarafından<br />
başlatılan "Kütahya Çinisi Coğrafi Tescil İşareti" projesi, Türk Patent Enstitüsü<br />
tarafından kabul edilmiştir. Kütahya <strong>çini</strong>sini diğerlerinden ayıran özellikler teknik<br />
olarak Patent Enstitüsü'ne iletilmiş, 10 asra yaklaşan tarihiyle Kütahya'da <strong>çini</strong><br />
sanatının ustalar tarafından nasıl icra edildiği, desenleri yönüyle ayrı bir özelliğe<br />
17
sahip olduğu, yapımındaki aşamalar ve pişirme yöntemleri bütün detaylarıyla<br />
belgelenmiştir.<br />
Kütahya Fotoğrafçılar, Çiniciler ve El Sanatları Odası <strong>çini</strong> sanatıyla uğraşan üyelerini<br />
organize etmeye çalışmaktadır. Bu işle uğraşanlara Teşekkür Belgesi verilmiştir.<br />
1950 yılından beri faaliyette olan bu odada 13 tane meslek dalı bulunmaktadır.<br />
Kütahya’da Kütahya Çini ve Seramik Üreticileri ve Sanatkarları Derneği (KÜÇİSAD)<br />
de faaliyet göstermektedir. Derneğin amacı Türk-İslam dünyasında yüzyıllarca<br />
sayısız eserleri süsleyerek günümüze ulaşan geleneksel el sanatımız Çiniciliğin,<br />
gelecek kuşaklara bir kültür mirası ve bir meslek olarak güvenle aktarılmasını, dünya<br />
ülkelerine etkin biçimde tanıtılmasını, araştırma, geliştirme, üretim, tanıtım ve<br />
pazarlama aşamalarında karşılaşılan sorunların giderilerek sonsuza kadar<br />
yaşatılmasını sağlamaktır.<br />
Kütahya’dan çıkan <strong>çini</strong> eserlerinin üretiminin %80’i yurtdışına yönelik olarak<br />
gerçekleşmektedir. Elişi olduğu için, diğer ülkelerde bu sanat çok ilgi görmektedir. Bu<br />
yüzden <strong>ticaret</strong> önem kazanmaktadır.<br />
IV. GÜMRÜK TARİFE CETVELİ İSTATİSTİK POZİSYON NUMARASI<br />
69.11 Porselenden veya <strong>çini</strong>den sofra ve mutfak eşyası, diğer ev<br />
eşyası ve tuvalet eşyası:<br />
6911.10 -Sofra ve mutfak eşyası<br />
6911.10.00.00.11<br />
6911.10.00.00.12<br />
6911.10.00.00.19<br />
- - Beyaz olanlar<br />
- - Tek renkli olanlar<br />
- - Diğerleri<br />
6911.90 - Diğerleri<br />
6911.90.00.00.11<br />
6911.90.00.00.12<br />
6911.90.00.00.19<br />
- - Beyaz olanlar<br />
- - Tek renkli olanlar<br />
- - Diğerleri<br />
6912.00 Seramikten sofra ve mutfak eşyası, diğer ev eşyası ve<br />
6912.00.10.00.00<br />
6912.00.30.00.00<br />
6912.00.50.00.11<br />
6912.00.50.00.12<br />
6912.00.50.00.19<br />
tuvalet eşyası (porselen veya <strong>çini</strong>den olanlar hariç)<br />
- Adi topraktan olanlar<br />
- Greden olanlar<br />
- Fayanstan olanlar<br />
- - Beyaz olanlar<br />
- - Tek renkli olanlar<br />
- - Diğerleri<br />
6912.00.90.00.00 - Diğerleri<br />
18
V. DIŞ TİCARET<br />
6911 Porselenden veya Çiniden Sofra ve Mutfak Eşyası, Diğer Ev Eşyası ve<br />
Tuvalet Eşyası<br />
YILLAR<br />
(12 Ay)<br />
2006<br />
(Ocak-Nisan)<br />
İHRACAT<br />
(ABD Doları)<br />
İTHALAT<br />
(ABD Doları)<br />
10.991.858 21.913.651<br />
2005 35.462.940 44.621.164<br />
2004 33.102.636 24.621.460<br />
2003 26.319.215 19.232.804<br />
2002 19.859.164 11.138.276<br />
2001 18.775.579 8.448.700<br />
2000 10.568.822 9.434.421<br />
6912 Seramikten Sofra ve Mutfak Eşyası, Diğer Ev Eşyası ve Tuvalet Eşyası<br />
YILLAR<br />
(12 Ay)<br />
2006<br />
(Ocak-Nisan)<br />
İHRACAT<br />
(ABD Doları)<br />
İTHALAT<br />
(ABD Doları)<br />
3.089.473 11.123.224<br />
2005 11.136.266 25.993.245<br />
2004 12.964.084 7.067.011<br />
2003 8.947.893 10.143.570<br />
2002 4.828.541 7.790.819<br />
2001 6.914.026 4.493.712<br />
2000 6.675.676 5.750.467<br />
*6912.00.50.00.19 Seramikten Sofra ve Mutfak Eşyası, Diğer Ev Eşyası ve<br />
Tuvalet Eşyası (Fayanstan Olanlar, Diğerleri)<br />
YILLAR<br />
(12 Ay)<br />
2006<br />
(Ocak-Nisan)<br />
İHRACAT<br />
(ABD Doları)<br />
İTHALAT<br />
(ABD Doları)<br />
1.639.737 1.676.434<br />
2005 6.499.651 4.270.914<br />
2004 7.091.971 2.084.255<br />
2003 3.348.800 1.572.984<br />
2002 530.130 2.015.518<br />
2001 838.367 1.029.508<br />
2000 1.651.057 2.413.213<br />
19
VI. KAYNAKLAR<br />
www.iznik.com<br />
www.dallog.com<br />
http://www.marslogistics.com/logilife/Dergi/Sayi11/cini.asp<br />
www.iznikcinileri.com<br />
www.cnn.com<br />
www.kultur.gov.tr<br />
www.ges.net.tr<br />
http://bucatarih.sitemynet.com/sanatlar/cini.html<br />
www.dunyagazetesi.com.tr<br />
www.theottomans.org<br />
http://www.thy.com/tr-TR/skylife/archive/tr/2003_3/konu7.htm (Skylife Dergisi, 03/03)<br />
http://www.<strong>istanbul</strong>.edu.tr/Bolumler/guzelsanat/cini.htm (Şerare Yetkin)<br />
VII. YARARLI ADRESLER<br />
İznik Eğitim ve Öğretim Vakfı<br />
Adres : Kuruçeşme, Öksüz Çocuk Sok. No:14<br />
Beşiktaş 80220 İstanbul<br />
Telefon : 212 287 32 43 (4Hat)<br />
Faks : 212 287 32 47<br />
Kütahya Ticaret ve Sanayi Odası<br />
Adres : Hükümet Caddesi No:1/3 Kütahya<br />
Telefon : 274 216 10 74<br />
Faks : 274 216 14 04<br />
E-posta : kutso@kutso.org.tr<br />
Kütahya Çini ve Seramik Üreticileri ve Sanatkarları Derneği (KÜÇİSAD)<br />
Başkan : Yılmaz Yol<br />
Telefon : 532- 426 76 82<br />
20