08.03.2014 Views

renal hücreli (berrak hücreli tip) - İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü

renal hücreli (berrak hücreli tip) - İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü

renal hücreli (berrak hücreli tip) - İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

T.C.<br />

SAĞLIK BAKANLIĞI<br />

TAKSİM EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ<br />

PATOLOJİ KLİNİĞİ<br />

KLİNİK ŞEFİ : Doç Dr. Nusret ERDOĞAN<br />

RENAL HÜCRELİ (BERRAK HÜCRELİ TİP) KARSİNOMLARDA<br />

COX-2 EKSPRESYONU VE MİKRODAMAR YOĞUNLUĞUNUN<br />

KLİNİKOPATOLOJİK<br />

PARAMETRELERLE KARŞILAŞTIRILMASI<br />

UZMANLIK TEZİ<br />

TEZ DANIŞMANI<br />

Uzm. Dr. Elife ŞAHAN<br />

Dr. Hasan GÜÇER<br />

İSTANBUL – 2006


TEŞEKKÜR<br />

Severek başladığım Patoloji ihtisasında her konuda bilgi ve desteğini aktaran<br />

sevgili hocam Doç. Dr. Nusret Erdoğan’a;<br />

Olguya yaklaşımı, tanı koyabilme yeteneği ve cesaretini aşılayan şef yardımcımız<br />

Uzm Dr. Ayşenur Akyıldız İğdem’e;<br />

Bilimsel deneyimlerini ve patoloji bilgilerini benimle paylaşan Uzm. Dr. Pınar<br />

Tuzlalı, Ümit Seza Tetikkurt ve Elife Şahan’a;<br />

Patoloji aşığı olduğu halde mesleğinden bir nevi alıkonulan, çok şey öğrendiğim<br />

Uzm. Dr. Aylin Dengizmen’e;<br />

İyi-kötü her günümde yanımda olan kardeş bildiğim asistan arkadaşlarım Dr. Halil<br />

Hakan Özgür ve Dr. Alpay Çetin’e;<br />

Patoloji laboratuarımıza neşe katan sevgili asistan arkadaşlarım Dr. Mine Şencan<br />

Ardıç, Dr. Menekşe Yeşiltepe, Dr. Arzu Algün, Dr.Erkan Çelik, Dr. Aysun Yermezler ve Dr.<br />

Süreyya Gökçe Ergen‘e;<br />

Patoloji sanatının inceliklerini öğrendiğim İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp<br />

Fakültesi Patoloji Ana Bilim Dalı öğretim üyelerine;<br />

Mikrodamar sayım aşamasında yardımcı olan Prof. Dr. Hüseyin Baloğlu’na;<br />

Tezimin hazırlanmasında büyük emek sarfeden Tek. Emine Tonil’e ve laboratuar<br />

çalışanlarına;<br />

İntörnlüğüm sırasında bana Patoloji’yi sevdiren Yrd. Doç. Dr. Ümit Çobanoğlu ve<br />

Uzm. Dr. Şafak Ersöz’e;<br />

Hayatımın her anında yanımda olan ve olacaklarını bildiğim değerli aileme;<br />

Sonsuz teşekkürler...<br />

Dr. Hasan Güçer<br />

2


İÇİNDEKİLER<br />

GİRİŞ 3<br />

GENEL BİLGİLER 5<br />

MATERYAL VE METOD 29<br />

BULGULAR 32<br />

TARTIŞMA 43<br />

SONUÇLAR 48<br />

RESİMLER 49<br />

KAYNAKLAR 54<br />

3


GİRİŞ<br />

Renal hücreli karsinom (RHK), böbrek korteksinden kaynaklanır. Tüm kanserlerin<br />

%2'sini ve böbrek malignitelerinin %80-85'ini oluşturur(1). Berrak hücreli RHK (BHRHK<br />

– konvansiyonel <strong>tip</strong>) <strong>berrak</strong> ya da eozinofilik sitoplazmalı hücrelerden oluşan, ince<br />

vasküler ağa sahip malign neoplazidir(2). BHRHK, malign potansiyelli <strong>renal</strong> tümörlerin en<br />

sık (%70-80) görülenidir ve proksimal <strong>renal</strong> tübüllerden geliştiği düşünülür(3).<br />

COX, araşidonik asitten prostaglandin sentezini gerçekleştirir. COX-1 ve COX-2<br />

olmak üzere iki farklı izoenzimi bulunur(4,5,6,7,8). COX-1 bir çok organ ve dokuda<br />

normal olarak eksprese edilir ve fizyolojik fonksiyonları sürdürmede önemli rol oynar<br />

(9,10,11). COX-2 indüklenebilir formdur. Pek çok normal doku tarafından farkedilebilir<br />

düzeylerde eksprese edilmez. Mitojenik uyaranlar, büyüme faktörleri, sitokinler ve<br />

karsinojenler tarafından indüklenebilir(12).<br />

Son yıllarda yapılan epidemiyolojik çalışmalar ve hayvan deneyleri nonsteroid<br />

antiinflamatuar ilaçların (NSAİD) gastrointestinal kanser riskini azalttığını göstermiştir<br />

(13,14,15). NSAİD’ların ana etkilerinin COX inhibisyonu olması nedeniyle COX<br />

enziminin karsinom gelişiminin başlangıcında ve/veya ilerlemesinde rol oynayabileceği<br />

akla gelmektedir(16).<br />

Anjiogenez tümörün büyümesi ve metastaz yapması için gereklidir(17,18,19).<br />

Kantitatif histolojik çalışmalar, mikrodamar yoğunluğu(MDY) şeklinde değerlendirilen<br />

intratümöral neovaskülarizasyonun tümör davranışı ve prognozunun önemli belirleyicisi<br />

olduğunu göstermişlerdir(20). Anjiogenezin değerlendirilmesinde CD34<br />

immünohistokimyasal boyama tekniği kullanılan yöntemlerden biridir(21,22).<br />

Bir çok malignitede COX-2 overekspresyonu gösterilmiştir (23-29). COX-2’nin<br />

overekspresyonu, hücre proliferasyonu, apopitoza direnci, anjiogenezi, hücre invazivliğini,<br />

immünsupresyonu ve mutajenik etkileri artırarak tümör oluşumuna katkıda bulunur<br />

(30,31,32). Çeşitli karsinomlarda COX-2 ve MDY arasında ilişki olduğu bildirilmiştir<br />

(11,33). RHK’da COX-2 ekspresyonu ve anjiogenez arasındaki ilişkiyi araştıran az sayıda<br />

çalışma mevcuttur(6,7).<br />

4


Bu çalışmada BHRHK’da COX-2 ekspresyonu ve mikrodamar yoğunluğunun<br />

(MDY) birbirleriyle ve klinikopatolojik parametrelerle ilişkisini araştırdık.<br />

GENEL BİLGİLER<br />

5


BÖBREK EMRİYOLOJİSİ<br />

İntrauterin yaşam boyunca birbirinden farklı üç böbrek sistemi peşpeşe oluşur :<br />

Pronefroz, mezonefroz ve metanefroz(34).<br />

PRONEFROZ : İnsan embriyosunda pronefroz servikal bölgedeki 7-10 adet solid<br />

hücre topluluğu tarafından temsil edilir(34).<br />

MEZONEFROZ : Pronefrik sistem gerilerken, mezonefroza ait ilk boşaltım<br />

tübülleri belirmeye başlar. Bu tübüllerin boyu hızla uzar, S şeklini alır ve medial<br />

uzantılarının ucunda bir uç belirir. Tübülün bu ucundan Bowman kapsülü de gelişir.<br />

Kapsül ve birlikte <strong>renal</strong> korpuskülü meydana getirir. Tübülüs diğer uçta, mezonefrik veya<br />

Wolffian kanalı olarak bilinen longitudinal toplayıcı kanalla birleşir. İkinci ayın ortasında<br />

mezonefroz orta hattın her iki yanında büyük ve oval şekilli bir organ haline gelir. Bu<br />

sırada gelişmekte olan gonad da mezonefrozun medialinde yer aldığından bu iki organ<br />

tarafından oluşturulan doku kabarıklığına ürogenital şişkinlik adı verilir. Kaudaldeki<br />

tübüller farklanmaya devam ettiğinden kranial tübüller ve glomerüller dejeneratif<br />

değişiklikler gösterir ve 2. ayın sonunda tümüyle yokolur. Kaudal tübüllerin bir kısmı ve<br />

mezonefrik kanal erkekler de kalabilirse de kızlarda tümüyle kaybolur(34).<br />

METANEFROZ VEYA KALICI BÖBREK : 5. haftada belirir. Metanefrik<br />

mezodermden gelişir(34).<br />

Toplayıcı sistem : Kalıcı böbreğin toplayıcı sistemi mezonefrik kanalın kloakaya<br />

giriş yerinde bir çıkıntı halinde bulunan üreter tomurcuğundan gelişir. Üreter tomurcuğu<br />

metanefrik doku içine penetre olur. Penetrasyon sonrasında genişleyen üreter tomurcuğu<br />

primitif <strong>renal</strong> pelvisi oluşturur. Daha sonra da kranial ve kaudal parçalara ayrılarak<br />

gelecekteki major kaliksleri meydana getirir. Metanefrik dokuya penetre olan her kaliksten<br />

iki yeni tomurcuk gelişir. Bu tomurcuklar 12 ve daha fazla sayıda tübül oluşturana kadar<br />

bölünmeye devam ederler. Bu tübüllerin distalinden de 5. ayın sonuna kadar yeni<br />

jenerasyon tübüller oluşmaya devam eder. İkinci jenerasyondaki tübüller genişleyerek 3 ve<br />

4. jenerasyon tübülleri absorbe eder ve <strong>renal</strong> pelvisin minör kalikslerini oluşturur.<br />

Gelişimin daha sonraki evrelerinde 5 ve daha sonraki jenerasyon toplayıcı tübüller boyca<br />

uzar ve minör kaliksler içine doğru toplanarak <strong>renal</strong> piramitleri meydana getirir. Özetlersek<br />

6


üreter tomurcuğundan, <strong>renal</strong> pelvis, majör ve minör kaliksler ve yaklaşık 1-3 milyon<br />

arasında toplayıcı tübül gelişir(34).<br />

Boşaltım Sistemi : Yeni oluşan her kollektör tübülün distal ucu metanefrik bir doku<br />

ile örtülüdür. Bu metanefrik doku içindeki hücrelerden daha sonra küçük tübüller ve <strong>renal</strong><br />

vezikül olarak bilinen küçük kesecikler meydana gelir. Bu tübüller glomerüllerle birlikte<br />

nefronu veya boşaltım birimini oluşturur. Nefronun proksimal ucunda glomerül tarafından<br />

yaylandırılmış Bowman kapsülü yeralır. Tübülün distal ucu ise, toplayıcı kanalla ilişkide<br />

olacak şekilde açıktır. Glomerülden toplayıcı kanallara bu açıklık yoluyla geçiş vardır.<br />

Boşaltıcı tübüllerin uzamaya devam etmesi sonucu proksimal tübüller, Henle halkası ve<br />

distal tübüller meydana gelir. Özetlersek böbrek iki farklı kaynaktan (a) boşaltım<br />

birimlerinin oluştuğu metanefrik mezoderm ve (b) toplayıcı sistemin kaynaklandığı üreter<br />

tomurcuğundan oluşur. Doğumda böbrekler lobule görünümdedirler. Sayıca artmasalar<br />

da nefronların büyümeye devam etmesi ile bebeklik döneminde bu lobüle görünüm<br />

kaybolur(34).<br />

BÖBREK HİSTOLOJİSİ<br />

Normal böbrek parankimi kan damarları, glomerüller, tübüller ve interstisyum<br />

olmak üzere dört kısımdan oluşur. Renal kan damarları yapısal olarak vücudun diğer<br />

bölgelerinde görülenlere benzer. Glomerüller kalın bir bazal membran etrafında dizilen<br />

özelleşmiş endotelyal, epitelyal ve mezangial hücrelerin meydana getirdiği kompleks<br />

yapılardır. Jukstaglomerüler aparatus vasküler düz kaslar, ekstraglomerüler mezangiumun<br />

granüler ve agranüler hücreleri ve distal tübülün maküla densasından oluşan, glomerülün<br />

vasküler kutbunun bir parçasıdır. Kompleks tübüler sistem üriner kutuptan başlar ve <strong>renal</strong><br />

papillaya uzanır. Bu sistem proksimal tübül, Henle ansı, distal tübül ve toplayıcı<br />

tübüllerden oluşur. Proksimal tübül asidofilik sitoplazmalı uzun kolumnar hücrelerle<br />

döşelidir. Sitoplazması, aktif sıvı transportu için gerekli bazal kıvrımlanmalar, yoğun<br />

mikrovilluslar, endositik vakuoller ve mitokondrilerden zengindir. Henle ansı, ince inen ve<br />

kalın çıkan kısımlara sahiptir. Değişken miktarlarda mikrovillus ve sitoplazmik organel<br />

içeren küboidal ve kolumnar hücrelerle döşelidir. Distal tübül proksimal tübülden daha dar<br />

ve kısadır. Mikrovillus ve organel sayısı daha azdır. Özelleşmiş hücrelere ve<br />

jukstaglomerüler apareyin makula densasına sahiptir. Toplayıcı tübüller, santral yerleşimli<br />

nükleus ve soluk asidofilik sitoplazmaya sahip küboidal hücrelerle döşelidir. Sitoplazmik<br />

7


lipofuskin granülleri belirgin olabilir. Toplayıcı tübüller Bellini terminal duktuslarıyla<br />

birleşirler. 10-25 adet terminal duktus meduller papillanın area kribrozasına açılırlar.<br />

İnterstisyum ise özelleşmiş interstisyel hücreler ve bağ dokusu elemanlarından oluşur(35).<br />

BÖBREK ANATOMİSİ<br />

Böbrek fasulye şeklinde bir organdır. Retroperitoneal yerleşimli olup T12 – L3<br />

vertebraları boyunca sağlı sollu yer alırlar. Her bir böbrek ortalama 12x6x2.5 cm.<br />

ölçülerindedir. Erkeklerde böbrek ağırlığı 125-170 g, kadınlarda 115-155 g arasıdır.<br />

Böbrek, herbiri meduller piramidin oluşturduğu 8-18 adet lob ve komşuluğundaki korteks<br />

tabakasından meydana gelir. Bu lobar yapı yenidoğanlarda genellikle belirgindir. Yetişkin<br />

böbreğinde lobasyon kaybolur ve dış yüzey düzgün bir görünüm kazanır. Böbreğin dış<br />

yüzeyi nefronlardan zorlukla ayrılan ince fibroblastik tabaka ve onun da dışında künt<br />

diseksiyonla kolayca ayrılan daha kalın tabakadan oluşan kapsülle örtülüdür. Böbrek<br />

kapsülü Gerota fasya ile çevrilidir(35).<br />

Böbreğin bir başka komponenti medial yüzünde yeralan konkav yapıdaki hilustur.<br />

Tümör yayılımının ana yolu ve değerlendirmesinde sınır taşıdır. Hilus, <strong>renal</strong> kaliksler,<br />

pelvis, böbreği besleyen ana vasküler oluşumlar ve nöral yapıları içerir. Tüm bu yapılar<br />

yoğun vaskülarizasyona sahip konnektif doku ile çevrilidir(35).<br />

Normal böbreğin vaskülarizasyonu değişkendir. Pek çok böbrek tek bir <strong>renal</strong> arter<br />

ve venle kanlanır. Lenfatikler <strong>renal</strong> kortekste çok sayıda olup medullada yer almazlar.<br />

Renal sinüs yoluyla hiler ya da aorta ve vena kava komşuluğundaki rejyonel lenf nodlarına<br />

direne olurlar. Hiler lenf nodu nadiren bulunduğu için hiler ya da aortik lenf nodu ayırımı<br />

keyfidir(35).<br />

Böbrekler çölyak pleksustan gelen adrenerjik sinir lifleriyle innerve olurlar. Sinirler<br />

vasküler yapıları takip eder ve <strong>renal</strong> parankim içerisine dağılır(35).<br />

Korteks kalınlığı 0.7-1 cm. arasında değişir. Medulladan konfigürasyonu,<br />

pozisyonu ve rengiyle kolayca ayrılır. Kortikal doku meduller piramidler arasına değişken<br />

şekillerde uzanır ve genellikle Bertini kolonları olarak isimlendirilir. Açık inspeksiyonla<br />

korteksten medulla içerisine radial uzanan meduller yollar gösterilir. Bu yollar toplayıcı<br />

8


tübüller, proksimal ve distal tübüller ve kan damarlarını içerir. Her bir böbrek 1-2 milyon<br />

nefron bulundurur(35).<br />

RENAL HÜCRELİ KARSİNOM<br />

İNSİDANS VE EPİDEMİYOLOJİ<br />

RHK, böbrek tübül epitelinden kaynaklanan malignite grubudur(2). Tanısı ortalama<br />

55-60 yaşları arasında konulan, genellikle yetişkinlerde görülen bir tümördür(35,36,37).<br />

Yetişkin malignitelerinin yaklaşık %2-3’ü RHK’dur (35,38,39,40). Rölatif olarak nadir bir<br />

tümör olup her 100.000 insandan 6’sı hastalıktan etkilenir(38). İnsidansı giderek<br />

artmaktadır(3,40,41). Erkekler kadınlara göre daha sık (E/K : 2/1) etkilenir(35-38). RHK’a<br />

tüm etnik gruplarda ve coğrafik bölgelerde rastlanır. Irklar arasında fark yoktur(35).<br />

RHK’lar nadir olarak erişkindekilere benzer görünümde ve davranışta çocukluk çağında da<br />

görülür(35,36,37). Renal korteksten kaynaklanır ve böbrek malignitelerinin %80-85’ini<br />

oluşturur(39). Genitoüriner tümörler içerisinde 3. sıklıktadır(41).<br />

Ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi, ve manyetik rezonans gibi noninvaziv<br />

abdominal görüntüleme yöntemlerinin artmasıyla tümörün asemptomatik evrede teşhis<br />

şansı artmıştır(3).<br />

ETİYOLOJİ VE RİSK FAKTÖRLERİ<br />

RHK’lar üzerinde 100 yılı aşkın bir süredir çalışılmaktadır. Ancak etiyolojisi ve<br />

histogenezi hala karanlıktır(35). Bilinen en önemli etiyolojik faktör sigaradır(2,35,36). Pek<br />

çok epidemiyolojik çalışma obezite ve aile öyküsünün RHK ile ilişkili olduğunu<br />

göstermiştir(39). Hipertansiyon, diabet, böbrek taşları, infeksiyonları ve travma(39), ağır<br />

metaller, klorlu solventler, petrokimyasallar, boyalar, aromatik aminler, solventler ve<br />

asbestozun RHK riskini artırdığı bildirilmiştir(42). Arsenik de <strong>renal</strong> kanser riskini artıran<br />

faktörlerden biridir(2). Hastalığın nadir familyal formu tanımlanmıştır(36). Bir çalışmada<br />

familyal RHK gelişiminin RHK riskini 2-3 kat artırdığı bulunmuştur(43).<br />

RHK ile sıklıkla görülen hastalıklar :<br />

9


1- von Hippel-Lindau hastalığı(VHL) : RHK’lar santral sinir sistemi(genellikle<br />

serebellum) ve retinanın hemanjioblastomu, böbrek, karaciğer ve pankreas kistleri, çeşitli<br />

lokalizasyonların <strong>berrak</strong> hücreli karsinomu ve feokromositoma ile karakterize, otozomal<br />

dominant bir hastalık olan VHL’lu populasyonun yaklaşık %50 sinde görülür. Bu<br />

hastalardaki RHK çok sayıdadır ve bazıları a<strong>tip</strong>ik değişiklikler gösteren kistlerle ilişkilidir.<br />

Kistler, a<strong>tip</strong>ik kistler ve <strong>renal</strong> tümörler benzer immünhistokimyasal profillere sahiptirler.<br />

VHL hastalık geni kromozom 3p25.5 üzerinde tanımlanmıştır ve VHL hastalığı bu gendeki<br />

germ line mutasyon sonucu gelişir. RHK’lara eşlik eden belirgin vaskülarizasyon, VHL<br />

hastalığına eşlik eden serebellar hemanjioblastomdaki gibi, tümör hücrelerinin hipoksi<br />

indükleyen faktör(HIV), vasküler endotelyal growth faktör(VEGF), platellet derived<br />

growth faktör(PDGF), transforming growth faktör(TGF-α) ve eritropoietin gibi maddeleri<br />

aşırı şekilde üretmeleriyle açıklanabilir(3,36).<br />

2- Edinsel kistik hastalık : Edinsel polikistik böbrek hastalığına sahip uzun dönem<br />

dialize giren hastaların yaklaşık yarısında <strong>renal</strong> hücreli adenom ya da karsinom gelişir.<br />

Tümörler küçük, mul<strong>tip</strong>l, bilateral ve genellikle konvansiyonel tümörlerden daha düşük bir<br />

proliferatif kapasiteye sahiptirler. Metastaz oranları %5-7’dir(36).<br />

3- Polikistik böbrek hastalığının erişkin formu ve multikistik nefroma<br />

(multiloküler kist)<br />

4- Tuberoskleroz : Her ne kadar anjiomyolipomla ilişkisi klasikleşmişse de RHK<br />

riskini de artırır.<br />

5- Birt-Hogg-Dube sendromu : Benign deri tümörleri (fibrofolliküloma,<br />

trikodiskoma, akrokordon) ile karakterize bir sendromdur. Mul<strong>tip</strong>l <strong>renal</strong> tümörler ve<br />

spontan pnömotoraks bu hastalarda sıktır. Tümörler mul<strong>tip</strong>l ve bilateral gelişebilir.<br />

Onkositom iyi tanımlanmış ve benign olduğu düşünülen bir tümördür. Ayrıca <strong>berrak</strong> ve<br />

eozinofilik hücre popülasyonlarından oluşan adenokarsinomlar diğer histopatolojilerdir.<br />

Hastaların yaşı ortalama 50 olup hasta başına düşen ortalama tümör sayısı 5’tir. Metastatik<br />

hastalık nadirdir ve tümör çapı 3 cm.yi aştığında gelişir(2).<br />

6- Yapısal kromozom 3 translokasyonu : Artmış RHK gelişim riski ile<br />

karakterizedir. Tanı için tek-çok sayıda, tek ya da çift taraflı RHK, aile öyküsü ve yapısal<br />

kromozom 3 translokasyonu olmalıdır. Tümörler histolojik olarak BHRHK<br />

görünümündedir(2).<br />

10


7- Nöroblastom : Nöroblastom nedeniyle tedavi görmüş çocuklarda RHK<br />

geliştiğini gösteren birkaç yayın mevcuttur. Bu tümörler sitolojik olarak onkositoid<br />

görünümlü, yapısal olarak ise papiller gelişim paterni gösterirler.<br />

8- Familyal kutanöz leiomyomatozis<br />

9- Malign lenfoma(36).<br />

ŞİKAYET VE BULGULAR<br />

Hematüri, böğür ağrısı ve kitle hastalığın klasik triadıdır. Ancak hastaların %<br />

40’ında bu semptomların yerine kilo kaybı, karın ağrısı, anoreksia ve ateş gibi sistemik<br />

semptomlar bulunabilir. Olguların %50’sinde eritrosit sedimantasyon hızında artış görülür.<br />

%33 oranında hematüri ile ilişkisiz normositik anemi mevcuttur. Hepatosplenomegali,<br />

koagülopati, serum alkalen fosfataz, transaminaz ve α 2 globulin konsantrasyonlarında<br />

artma görülebilir. %3 hastada AA <strong>tip</strong>inde sistemik amiloidoz olabilir. RHK, hormonal<br />

hiperkalsemi, eritrositoz, hipertansiyon, jinekomasti gibi paraneoplastik endokrin<br />

sendromlara neden olabilir(2).<br />

EPİTELYAL TÜMÖRLERİN SINIFLANDIRILMASI<br />

Renal neoplazilerin çoğu epitelyal kökenli ve malign karakterlidir. Böbrek<br />

içerisindeki ad<strong>renal</strong> kalıntılardan geliştiği düşünülmüştür. Arasıra hala kullanılan<br />

hipernefroma terimi ile adlandırılmışlardır. Oberling ve ark. ultrastrüktürel özelliklerine<br />

dayanarak bu tümörlerin ad<strong>renal</strong> kalıntılardan ziyade <strong>renal</strong> hücrelerden geliştiğini<br />

belirtmişlerdir(44).<br />

Yakın bir zamana kadar RHK’ların tek bir antite olduğu düşünülmüştür. Bununla<br />

birlikte histolojik, sitogenetik ve moleküler çalışmalar RHK’ların tek bir tümör grubu<br />

olmadığını ortaya koymuştur(44).<br />

Sınıflama çalışmaları, 1981 yılında Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) böbreğin<br />

epitelyal neoplazilerini hücre <strong>tip</strong>i özellikleri, yapısal özellikler ve orjinlerine göre<br />

gruplandırmasıyla başlar(45).<br />

11


Thoenes ve ark. 1985 yılında RHK’un kromofob <strong>tip</strong>ini sunduktan sonra 1986<br />

yılında yine Thoenes ve ark. tümör hücre sitoplazmasında izlenen morfolojik,<br />

histokimyasal ve elektron mikroskopik özelliklere göre Mainz sınıflamasını ortaya<br />

çıkardılar(45).<br />

1993 yılında sitogenetik temelli, 1997 yılında moleküler genetik temelli<br />

Heidelberg-Rochester sınıflaması kabul edildi(45).<br />

Heidelberg-Rochester sınıflaması yeniden gözden geçirilerek WHO 1998<br />

sınıflaması, Kovacs ile başlayan moleküler araştırmaların sonuçlarının yeniden<br />

incelenmesiyle de WHO 2004 sınıflaması ortaya çıktı(45).<br />

Sınıflandırmaların kronolojik sırası Tablo 1‘de gösterilmiştir.<br />

12


TABLO 1. BÖBREĞİN EPİTELYAL TÜMÖRLERİNİN SINIFLANDIRILMASI(45)<br />

WHO MAİNZ SiTOGENETiK<br />

1981 1986 1993<br />

1. Adenom 1. Adenom 1. Papiller tümörler<br />

2. Renal hücreli karsinom 2. Renal hücreli karsinom a-Adenom<br />

a-Berrak hücreli <strong>tip</strong> a-Berrak hücreli <strong>tip</strong> b-Karsinom<br />

b-Granüler hücreli <strong>tip</strong> b-Kromofilik <strong>tip</strong> 2. Berrak hücreli tümörler<br />

c-İğsi hücreli <strong>tip</strong> Bazofilik 3. Kromofob tümörler<br />

3. Diğer Eozinofilik 4. Onkositom<br />

Bellini’nin duktal karsinomu Duofilik 5.Tanımlanmamış tümör grupları<br />

c-Kromofob hücreli <strong>tip</strong><br />

Tipik<br />

Eozinofilik<br />

d-Toplayıcı kanal <strong>tip</strong>i<br />

3. Onkositom<br />

HEİDELBERG-ROCHESTER WHO WHO<br />

1997 1998 2004<br />

1. Benign 1. Renal hücreli adenom A-Benign<br />

a-Papiller adenom a-Metanefrik <strong>tip</strong> 1-Papiller adenom<br />

b-Onkositom b-Papiller <strong>tip</strong> 2-Onkositom<br />

c-Metanefrik adenom-adenofibrom c-Onkositik <strong>tip</strong><br />

B-Malign<br />

2. Malign (Renal hücreli karsinom) 2. Renal hücreli karsinom 1. Berrak hücreli <strong>tip</strong>te <strong>renal</strong> hücreli karsinom<br />

a-Berrak hücreli karsinom a-Berrak hücreli <strong>tip</strong> 2. Multiloküler <strong>berrak</strong> hücreli karsinom<br />

b-Papiller karsinom b-Papiller <strong>tip</strong> 3. Papiller <strong>tip</strong>te <strong>renal</strong> hücreli karsinom<br />

c-Kromofob karsinom c-Kromofob <strong>tip</strong> 4. Kromofob <strong>tip</strong>te <strong>renal</strong> hücreli karsinom<br />

d-Toplayıcı kanal karsinomu d-Toplayıcı kanal <strong>tip</strong>i 5. Bellini’nin toplayıcı kanal karsinomu<br />

e-Sınıflandırılamayan e-Nöroendokrin <strong>tip</strong> 6. Renal medüller karsinom<br />

f-Sınıflandırılamayan 7. Xp11 translokasyon karsinomu<br />

8. Nöroblastom ile ilişkili karsinom<br />

9. İğsi hücreli ve müsinöz tübüler karsinom<br />

10. Sınıflandırılamayan <strong>renal</strong> hücreli karsinom<br />

BERRAK HÜCRELİ (KONVANSİYONEL) TİP<br />

MAKROSKOPİK ÖZELLİKLER<br />

BHRHK’lar <strong>tip</strong>ik olarak böbreğin normal konturlarını protrude eden <strong>renal</strong> korteksin<br />

herhangi bir yerinden gelişen globüler kitleler şeklindedirler. Bununla birlikte arasıra<br />

diffüz infiltratif de olabilirler(37). Ancak diffüz infiltrasyon nadirdir(2).<br />

13


Kesit yüzü genellikle grimsi ödematöz stroma, hemoraji, nekroz, kistik ve kalsifiye<br />

alanlar içeren sarı renkte, yumuşak parankimden oluşur (2,36,37). Sarı renk yoğun<br />

intrasitoplazmik lipid nedeni iledir. Yüksek gradlı tümörler daha az lipid ve glikojen<br />

içerirler ve daha değişken görünümlere sahiptirler (44). Kistler <strong>berrak</strong>, sarı renkte sıvı ile<br />

dolu ya da hemorajik olabilir. BHRHK <strong>renal</strong> venöz sisteme invaze olabilir, arasıra <strong>renal</strong><br />

veni doldurabilir, vena kava ve sağ atriuma kadar uzanabilir. Yaklaşık %5’i sarkomatoid<br />

değişiklik gösterebilir. Bu alanlar sert, solid ve beyaz renktedir(37).<br />

Nadir olarak, kistik kitleler makroskopik olarak kistik nefroma ve septaları<br />

içerisinde <strong>berrak</strong> epitelyal hücre kümeleri içeren multiloküler kistik RHK’a benzeyebilir.<br />

Bu hücreler hemen daima küçük, koyu boyanan nükleuslu ve histolojik olarak nükleer<br />

grade 1 RHK’dakilere benzeyen hücrelerdir. Böyle tümörlerde malign davranış görülmese<br />

de multiloküler kistik <strong>berrak</strong> hücreli RHK olarak isimlendirilmelidirler(36,37).<br />

MİKROSKOPİK ÖZELLİKLER<br />

BHRHK <strong>tip</strong>ik olarak alveoler kümeler halinde karsinom hücreleri ve bu kümeler<br />

arasında küçük kan damarlarının meydana getirdiği ağdan oluşan görünüme sahiptir(37).<br />

Olguların yaklaşık %50’si solid ve asiner gelişim paternine sahiptir (44). Bununla<br />

birlikte baskın gelişim paterni karakteristik olarak sinüzoid benzeri damarlara sahip stroma<br />

ile birbirinden ayrılan büyük hücre adalarının oluşturduğu solid gelişim paternidir (36,44).<br />

Diğer olgularda kistik, papiller/pseudopapiller, tübüler ve sarkomatoid gelişim paterni<br />

birlikte bulunabilir(36,44).<br />

Gelişim paterni genel şekilde grad ile ilişkilidir. Düşük gradlı lezyonlar asiner<br />

gelişim paterni gösterirken daha yüksek gradlı alanlar solid, pseudopapiller ya da<br />

sarkomatoid gelişim paternine sahiptirler(44).<br />

Pek çok olguda tümör hücreleri poligonal veya küboidal görünümdedir(44).<br />

BHRHK’da sitoplazmik volüm orta büyüklükte ya da geniş olabilir. Bununla birlikte <strong>tip</strong>ik<br />

olarak tümörün bir alanındaki hücrelerin sitoplazması benzer büyüklüktedir. Hücresel<br />

boyutlardaki bu zonal patern kromofob RHK’daki mozaik paterne terstir(37). Hücresel<br />

görünüm daha yüksek gradlı lezyonlarda değişkendir. Fuhrman grad 4 lezyonlar bizaar ve<br />

14


pleomorfik hücreler içerirler(44). Sarkomatoid alanlardaki iğsi hücreler hastalığın yüksek<br />

gradlı olduğunu gösterir. Tümörlerin büyük kısmında sitoplazma, <strong>berrak</strong> ve granüler<br />

özellik gösterir. Tümör hücrelerinin <strong>berrak</strong> görünümü PAS ve Oil Red ile gösterilen<br />

anormal glikojen ve yağ depolanması nedeni ile olur(36). Sitoplazma, hyalen damlacıklar,<br />

fagosite edilmiş hemosiderin pigmenti, lizozomal granüller ve Mallory veya melanin<br />

benzeri cisimcikler içerebilir(36). Grad 1 lezyonlar <strong>berrak</strong> sitoplazmaya sahipken yüksek<br />

gradlı lezyonlar eozinofilik ve granüler görünüm kazanırlar. Grad 3 ve 4 lezyonlardan<br />

bazılarında <strong>berrak</strong> sitoplazma görünmeyebilir. Baskın olarak granüler hücrelerden oluşan<br />

tümörler kromofob tümörden farklı şekilde kromofilik olarak isimlendirilirler(36). Ancak<br />

bu tümörler de BHRHK olarak sınıflandırılmalıdırlar(44). Nükleus genellikle santral<br />

yerleşimlidir. Gradlamada kullanılan çap, kromatin paterni ve nükleol görünümü olgudan<br />

olguya değişir(36).<br />

BHRHK’larda papiller yapı nadirdir. Psammom cisimcikleri ve köpüksü<br />

makrofajlar papiller karsinomda BHRHK’dan daha fazladır(37). Gerçek fibrovasküler kora<br />

sahip papiller yapıların oluşturduğu papiller <strong>tip</strong>te RHK ile pseudopapiller gelişim paterni<br />

gösteren tümörler karıştırılmamalıdırlar(44).<br />

Berrak hücreli varyantta müsin nadirdir(36,37).<br />

%75’in üzerinde olguda, dejeneratif değişikliklere ek olarak fokal fibrozis veya<br />

hyalinizasyon alanı görülebilir. Bununla birlikte gerçek desmoplazi yok ya da minimaldir.<br />

Coğrafik nekroz ve fokal hemoraji sık histolojik bulgulardandır(44). Kalsifikasyon ve<br />

osseöz metaplazi nadirdir(44).<br />

Genellikle T hücrelerinden lenfositik infiltrat oluşan değişken derecelerde<br />

bulunabilir(36,44).<br />

KLİNİK ETMENLER<br />

Tüm RHK’ların 2/3-3/4’ü BHRHK’dur. Tümörlere bu ismin verilmesinin nedeni<br />

tümörün bir kısmının ya da tamamının geniş, <strong>berrak</strong> sitoplazmalı hücrelerden oluşmasıdır.<br />

Bununla birlikte bu karsinomların çoğunda tümörü oluşturan hücrelerin çoğu hatta tümü<br />

eozinofilik sitoplazmalı olabilmektedir. Son zamanlarda <strong>berrak</strong> tanımı konvansiyonel ile<br />

15


yer değiştirmiştir. Bazı genetikçiler bu karsinomları non papiller RHK olarak<br />

isimlendirmişlerdir, ancak bu terminoloji RHK’ların başka <strong>tip</strong>lerinin de olması nedeniyle<br />

karışıklığa yol açmakta olup kullanılmamalıdır(37).<br />

BHRHK 3p kromozomunda genetik materyal kaybı ile karakterizedir. Bu defekt<br />

hipermetilasyonla fonksiyon kaybı olabileceği gibi kromozomun tümünün kaybı şeklinde<br />

de olabilir. Kötü prognoz ile ilişkili kromozom 14’ te heterozigosite kaybı gibi diğer<br />

genetik anomaliler sıktır(37).<br />

BHRHK kemoterapi ve radyoterapiye dirençlidir. İmmünoterapi de hayal kırıklığı<br />

yaratmıştır. Başlıca tedavi cerrahidir. Prognozun tespitinde başlıca evreleme kullanılır.<br />

Ayrıca gradlama da evrelemeye eklenebilir(37).<br />

AYIRICI TANI<br />

Tipik BHRHK’ların tanısı genellikle doğrudan konur(37).<br />

Bazı BHRHK’lar papiller ve kromofob RHK ile karışabilirler. Berrak hücreli <strong>tip</strong>te<br />

gerçek fibrovasküler kora sahip olmayan pseudopapillalar mevcuttur. Ayrıca bu papillalar<br />

içerisinde histiositlerin görülmesi olası değildir. Papiller karsinom sitokeratin 7’yi eksprese<br />

ederken <strong>berrak</strong> hücreli <strong>tip</strong> negatiftir. Kromofob RHK, nadiren, BHRHK’da da görülen<br />

karakteristik sitoplazmik ve nükleer özelliklere sahiptir. Hale’in kolloidal demir boyası,<br />

ultrastrüktürel, sitogenetik ve moleküler genetik çalışmalar ayırıcı tanıda yardımcıdır(44).<br />

Epiteloid anjiomyolipom BHRHK ile karışabilecek bir diğer tümördür. Morfolojik<br />

görünüm, immünhistokimya, elektron mikroskopi ve sitogenetik ayırıcı tanıda kullanışlıdır.<br />

BHRHK, epitelyal membran antijeni (EMA) ile pozitif boyanırken epiteloid<br />

anjiomyolipom düz kas aktini ve HMB-45 ile pozitif boyanır(44).<br />

Sarkomatoid değişiklikler sarkomu andırabilir ve tanıda zorluk yaratabilir. Renal<br />

sarkomların nadir görülmesi nedeniyle tanı dikkatli konulmalıdır. Bolca örnekleme<br />

yapılarak <strong>tip</strong>ik RHK alanı aranması tanıda yardımcı olabilir. Ultrastrüktürel çalışmalar ve<br />

immünhistokimya Hematoksilen-Eozin(H&E) kesitlerde sarkomla karışan alanlarda<br />

epitelyal özellikleri ortaya çıkarabilir(37).<br />

16


Yetişkinlerde <strong>renal</strong> pelvisten gelişen ürotelyal karsinomların büyük çapa ulaşmaları<br />

ve böbreği yaygın olarak infiltre etmeleri RHK ile karışıklığa neden olmaktadır.<br />

Mikroskopik ayırım pelvik tümörün sarkomatoid değişiklikler içermesi halinde iyice<br />

zorlaşabilir. Tipik ürotelyal karsinom, insitu ürotelyal karsinom ya da RHK alanı<br />

bulabilmek için bol örnekleme yapmak gerekebilir. Yüksek moleküler ağırlıklı sitokeratin<br />

(HMWCK) ve karsinoembriyonik antijen (CEA) pozitivitesi tümörün ürotelyal orjinli<br />

olduğunun gösterilmesinde yardımcıdır(37).<br />

Ksantogranülomatöz pyelonefrit klinik ve patolojik olarak RHK ile karışan nadir<br />

bir inflamatuar hastalıktır. Renal çıkış, genellikle taş yüzünden bazen de üreteropelvik<br />

bileşkedeki deformite nedeniyle azdır. Köpüksü makrofaj infiltrasyonu yüzünden<br />

mikroskopik olarak RHK ile karışır. Sitoplazmadaki köpüksü görünüm RHK’a benzemez.<br />

Ayrıca RHK’daki <strong>tip</strong>ik vasküler patern ksantogranülomatöz pyelonefritte izlenmez(37).<br />

Malakoplaki, primer <strong>renal</strong> tümörle karışabilecek bir diğer iltihabi olaydır(37).<br />

Başarılı radikal nefrektomilerden yıllar sonra tekrarlayan ya da uzak<br />

lokalizasyonlarda primeri bilinmeyen metastazlar şeklinde ortaya çıkan klinik olarak saklı<br />

RHK’lar tanısal probleme yol açabilirler. BHRHK’ların büyük bir kısmı sitokeratin ve<br />

vimentini birlikte eksprese ederler. Ultrastrüktürel olarak lüminal yüzeylerde veya<br />

interselüler alanlardaki mikrovilluslar ve sitoplazma içerisindeki belirgin glikojen varlığı<br />

RHK’u akla getirir(37).<br />

Karşı ad<strong>renal</strong> beze soliter metastazlar primer ad<strong>renal</strong> kortikal karsinoma<br />

benzeyebilir. Böyle vakalarda immünohistokimyasal olarak EMA ve sitokeratin yardımcı<br />

olabilir. Çünkü RHK’ların hemen tümü daima EMA ve/veya sitokeratin ile pozitif<br />

boyanırken ad<strong>renal</strong> kortikal karsinomlar EMA negatif olup sitokeratin ile sadece zayıf<br />

boyanır(37,44).<br />

Tiroide metastaz tiroidin <strong>berrak</strong> hücreli karsinomunu taklit edebilir. Tiroidin <strong>berrak</strong><br />

hücreli karsinomunda tiroglobulin pozitiftir. RHK’da ise ultrastrüktürel olarak<br />

intrasitoplazmik glikojen varlığı söz konusudur(37).<br />

17


Overe metastaz durumunda primer ovaryan <strong>berrak</strong> hücreli adenokarsinomla<br />

karışabilir(37).<br />

Santral sinir sisteminin kapiller hemanjioblastomu ve RHK, H&E kesitlerde<br />

birbirleriyle karışabilirler. Her iki neoplazinin de von Hippel-Lindau hastalığı ile ilişkili<br />

olması başlıca problemdir. Ayırım EMA ile yapılabilir(37).<br />

EVRELEME<br />

Robson ve arkadaşları, 1969 yılında pek çok patolog ve klinisyenin uyum sağladığı<br />

ve sağ kalım ile uyum gösteren evreleme şeması yayınladılar(Tablo 2). Sonraki yıllarda<br />

American Joint Committee on Cancer (AJCC) ve Union Internationale Contre le Cancer<br />

(UICC)’in işbirliği yaparak yayınladıkları Tümör-Nod-Metastaz (TNM) sınıflaması ortaya<br />

çıktı. Bu sınıflama 1997 ve 2002 yıllarında modifiye edildi(Tablo 3). Evre gruplaması<br />

Tablo 4’ te gösterilmiştir (2). Şüphesiz bu sınıflamaların herbiri spesifik tümör <strong>tip</strong>leri için<br />

prognostik önem taşır. Örneğin, büyük çap ve ekstrakapsüler yayılım, onkositom ya da<br />

kromofob karsinomlu olgularda <strong>berrak</strong> hücreli karsinomunki ile aynı prognostik öneme<br />

sahip değildir. Renal onkositomların %20’sinden fazlası pT3 evre ile prezente oldukları<br />

halde benign tümörlerdir. Kromofob karsinomların ortalama tümör çapı yaklaşık 8-9 cm.<br />

olduğu halde tüm yayınlarda hastalıksız sağkalım %90 olarak bildirilmiştir(44).<br />

Tablo 2<br />

Robson (1969)<br />

Evre 1 : Tümör herhangi bir boyutta, organa sınırlı.<br />

Evre 2 : Tümör perinefrik doku içerisinde.<br />

Evre 3 : Tümör <strong>renal</strong> ven, vena kava ya da rejyonel lenf nodları içerisinde.<br />

Evre 4 : Tümör komşu organlara metastaz yapmış ya da uzak metastaz mevcuttur(44).<br />

Tablo 3<br />

18


TNM Evreleme Sistemi (2002)<br />

Primer Tümör (pT)<br />

TX : Değerlendirilemeyen primer tümör .<br />

T0 : Primer tümöre ait bulgu yok.<br />

T1 : Tümörün büyük çapı ≤ 7 cm. ve tümör böbreğe sınırlı.<br />

T1a : Tümörün büyük çapı ≤ 4 cm. ve tümör böbreğe sınırlı.<br />

T1b : Tümörün büyük çapı > 4 cm., ≤ 7 cm. ve tümör böbreğe sınırlı.<br />

T2 : Tümörün büyük çapı > 7 cm. ve tümör böbreğe sınırlı.<br />

T3 : Tümör major venlere yayılım göstermekte ya da Gerota fasyasını aşmadan ad<strong>renal</strong><br />

beze veya perinefrik dokuya invazyon mevcut.<br />

T3a : Tümör Gerota fasyasını aşmadan doğrudan ad<strong>renal</strong> beze veya peri<strong>renal</strong> ve/veya<br />

<strong>renal</strong> sinüs yağlı dokusuna invazedir.<br />

T3b : Tümör makroskopik olarak <strong>renal</strong> vene ya da <strong>renal</strong> venin kas içeren dallarından<br />

birine veya diafragma altı vena kavaya yayılım göstermektedir.<br />

T3c : Tümör makroskopik olarak diafragma üzeri vena kavaya yayılım ya da vena<br />

kavanın duvarına invazyon göstermektedir.<br />

T4 : Tümör Gerota fasyasının sınırlarının ötesine yayılmaktadır.<br />

Bölgesel Lenf Nodları (pN)<br />

NX : Değerlendirilemeyen bölgesel lenf nodları.<br />

N0 : Bölgesel lenf nodu metastazı yok.<br />

N1 : Bir bölgesel lenf noduna metastaz mevcut.<br />

N2 : Birden fazla bölgesel lenf noduna metastaz mevcut.<br />

Uzak Metastaz (pM)<br />

MX : Değerlendirilemeyen uzak metastaz.<br />

M1 : Uzak metastaz var (36).<br />

Tablo 4<br />

Evre Gruplaması<br />

Evre I T1 N0 M0<br />

19


Evre II T2 N0 M0<br />

Evre III T3 N0 M0<br />

T1,T2,T3 N1 M0<br />

EvreIV T4 N0,N1 M0<br />

Herhangi bir T N2 M0<br />

Herhangi bir T Herhangi bir N M1<br />

NÜKLEER GRAD<br />

Renal tümörlerin sınıflandırılması için nükleer, sitoplazmik ve yapısal özellikleri<br />

kullanan pek çok sistem önerilmiştir(37,44,46). İlk RHK gradlamasını 1932 yılında Hands<br />

ve Broders yaptılar(37). 1971 yılında Skinners ve arkadaşları dikkati yeniden nükleer<br />

özellikler ve sağ kalım arasındaki ilişkiye çevirdiler(37).<br />

Gradlama sistemleri içinde en yaygın olarak kullanılanı Fuhrman ve arkadaşlarının<br />

önerdikleridir(Tablo 5) (44,46). Fuhrman sistemi gradlamada nükleer boyut, kontür ve<br />

nükleol belirginliğini kullanır ve birden dörde kadardır. En yüksek nükleer grad tümörün<br />

gradı olarak kabul edilir(37,44,46).<br />

Tablo 5<br />

Nükleer Grad<br />

Grad 1 : Yuvarlak, yaklaşık olarak 10 µm çapında uniform nükleus, nükleolus yok ya da<br />

çok küçük.<br />

Grad 2 : Yaklaşık olarak 15µm çapında, hafif düzensiz konturlara ve x400 büyütme ile<br />

görünen nükleollere sahip nükleus.<br />

Grad 3 : Yaklaşık olarak 20µm çapında, orta-belirgin derecede düzensiz konturlara ve x100<br />

büyütme ile görünen büyük nükleollere sahip nükleus.<br />

20


Grad 4 : Nükleus, grad 3’te görülen nükleusa benzer, multilobuler ya da mul<strong>tip</strong>l nükleus<br />

ya da bizaar nükleus ve kromatin kabalaşması olabilir(36,37,46,47).<br />

PROGNOSTİK FAKTÖRLER<br />

RHK’da 5 yıllık sağ kalım oranı yaklaşık %70’tir. Prognoz, birkaç klinikopatolojik<br />

parametre ile ilişkilidir(36).<br />

1- Cinsiyet ve ırk : Bu faktörler tek başlarına küçük bir prognostik önem taşırlar<br />

(36).<br />

2- Yaş : Yaş ve prognoz arasındaki ilişki minimaldir. 40 yaş altı gelişen RHK ile<br />

yaşlılarda gelişenler arasında klinik seyir aynıdır(36).<br />

3- Evre : Tanı anında uzak metastazı olmayan hastalara cerrahi bulgulara göre evre<br />

verilir. 4 evre vardır :<br />

Evre I : Tümör böbrekte sınırlı.<br />

Evre II : Tümör peri<strong>renal</strong> yağlı dokuya infiltre ancak Gerota fasyası içerisindedir.<br />

Evre III : Renal ven ya da vena cava tutulumu ya da rejyonel lenf metastazı<br />

mevcut.<br />

Evre IV : Ad<strong>renal</strong> gland dışı komşu organ tutulumu ya da uzak metastaz varlığı<br />

(36).<br />

Medeiros ve ark. yaptıkları çalışmada evre ile hastalıksız sağ kalım arasında kuvvetli<br />

korelasyon bulmuşlardır(47). Nefrektomiyi takiben 5 yıllık sağ kalım oranı evre I’de %60-<br />

80, evre II’de %40-70, evre III’te %10-40, Evre IV’te ise %5 ya da daha azdır(36). TNM<br />

2002 evreleme sistemi Tablo 3’de gösterilmiştir.<br />

4- Uzak metastaz : Operasyon sırasında bilinen uzak metastaz varlığı en önemli<br />

prognostik parametredir(36).<br />

5- Tümör çapı : Primer tümör çapı, boyut 3 cm.nin altında ve 12 cm.nin üzerinde<br />

ise prognozla ilişkilidir. Ancak bu iki boyut arasında kalan ve büyük paydayı oluşturan<br />

tümör grubu için böyle bir ilişki yoktur(36).<br />

6- Renal ven invazyonu : Makroskopik olarak <strong>renal</strong> ven invazyon varlığı kötü<br />

prognoz işareti olarak sayılmış ve cerrahi evrelemede yerini almıştır(36). Bununla birlikte<br />

son zamanlarda bazı serilerde bu faktörün tek başına küçük bir öneme sahip olduğu ya da<br />

sadece yüksek gradlı tümörlerde sonuçları etkilediği vurgulanmıştır(47). Buna zıt olarak<br />

mikroskopik ven invazyonu relapsın önemli bir belirleyicisidir(36).<br />

7- Renal pelvis invazyonu : Prognostik önem taşımaz(36).<br />

21


8- Mikroskopik grad : Mikroskopik kesitlerde saptanan nükleer grad, sağ kalımın<br />

önemli bir belirleyicisidir. Grad 1 ve 2 tümörler arasında istatistiksel olarak fark yokken,<br />

bu tümörler 3 ve 4 olanlara göre daha iyi sağ kalıma sahiptirler. Ayrıca grad 3 tümörler<br />

grad 4 olanlara göre daha az sıklıkta metastaz yaparlar(47). Nükleer grad, cerrahi evre ile<br />

kuvvetli ilişkili ve istatistiksel olarak ondan bağımsızdır(36). Nükleer gradlama sistemi<br />

konvansiyonel ve papiller RHK’larda prognostik değere sahiptir(46).<br />

9- Berrak-granüler sitoplazma varlığı : Berrak sitoplazmaya sahip tümörler<br />

granüler sitoplazmaya sahip olanlardan daha az saldırgandırlar. Ancak tümör hücre <strong>tip</strong>i<br />

nükleer graddan bağımsız değildir. Berrak hücreli <strong>tip</strong>, mikst hücreli tümörden daha az<br />

sıklıkla metastaz yapar. Granüler ve mikst <strong>tip</strong>te hücreye sahip tümörlerin büyük bir kısmı<br />

da yüksek gradlıdır(47).<br />

10- Mikroskopik varyantlar : Papiller ve iğsi hücreli görünüm prognozu kötü<br />

yönde etkiler. Ayrıca papiller ve iğsi patern nükleer graddan bağımsız olarak kötü<br />

prognozla ilişkilidir(47).<br />

11- Lenfositik infiltrasyon : Artmış T lenfosit infiltrasyonu ile ileri evre ve<br />

patolojik grad arasında korelasyon bulunmuştur(36).<br />

12- DNA ploidi : DNA ploidisi ile morfolojik nükleer grad arasında açık bir<br />

korelasyon bulunmuştur(36).<br />

13- Hücre proliferasyonu : Hücre proliferasyonu (akım sitometrisi veya MIB1<br />

immünohistokimyasal metodu ile belirlenen) ile prognoz arasında korelasyon bulunmuştur<br />

(36).<br />

14- p53 overekspresyonu : Erken evre RHK’lu hastalarda p53<br />

immünohistokimyasal pozitifliğinin metastatik hastalık ve kötü sağ kalım ile ilişkili olduğu<br />

iddia edilmektedir(36).<br />

15- CD44s ekspresyonu : CD44S’in immünohistokimyasal ekspresyonu RHK’un<br />

rekürrensi ve progresyonuyla ilişkilidir(36).<br />

16- Damar dansitesi : Bu tümörlerde tümör içi mikrodamar dansitesinin düzeyi ek<br />

prognostik bilgi katkısı sağlamaz(36).<br />

17- MUC1 ekspresyonu : İmmünohistokimyasal olarak saptanabilen bu özellik<br />

nükleer grad ve tümör progresyonuyla koreledir(36).<br />

18- İnsülin benzeri büyüme faktörü-1 reseptörü : RHK’lu kadınlar arasında bu<br />

molekülün yüksek düzeylerde eksprese edilmesi kötü sağ kalımın göstergesidir(36).<br />

19- Nöral hücre adezyon molekülü : Bu belirleyicinin ekspresyonu düşük sağ<br />

kalım oranı ve yüksek metastaz riski ile ilişkilidir(36).<br />

22


TEDAVİ<br />

RHK için tedavi seçenekleri cerrahi, radyoterapi, kemoterapi, hormonal tedavi,<br />

immünoterapi ve bunların kombinasyonudur. Cerrahi rezeksiyon, lokalize RHK tedavisi<br />

için bilinen en etkili tedavidir. Metastatik hastalıkta palyasyon amaçlı olarak da kullanılır.<br />

Radikal nefrektomi, lokalize <strong>renal</strong> karsinomun tedavisinde standart prosedür olup böbreğin<br />

Gerota fasyası, peri<strong>renal</strong> yağlı dokusu ve aynı taraf ad<strong>renal</strong> bezi ile birlikte çıkarılmasıdır.<br />

Aynı taraf lenf nodu diseksiyonu da eklenebilir. Erken evre RHK'lu hastaların %50'sinden<br />

fazlası kür olurken evre IV hastalığın sonuçları ise kötüdür. Kür şansı, evre ve tümör<br />

yayılımının derecesi ile direkt bağlantılıdır. Radyoterapi klinik durumu cerrahi tedaviye<br />

uygun olmayanlarda ve yaygın metastatik hastalığı olanlarda palyasyon için primer tedavi<br />

olarak kullanılabilir. Metastatik hastalığa sahip seçilmiş hastalar immünoterapiye yanıt<br />

verir. Fakat ilerlemiş hastalığa sahip birçok hastaya sadece palyatif tedavi uygulanır.<br />

Sistemik tedavi seçenekleri sınırlıdır ve standart olarak kabul görmüş hormonal tedavi ya<br />

da kemoterapi rejimi yoktur. Tek ya da kombine kemoterapiye yanıt oranları %15'ten azdır.<br />

Bu yüzden çeşitli biyolojik tedavi seçenekleri geliştirilmiştir. RHK immünolojik bir<br />

tümördür ve spontan gerileyen olgular bildirilmiştir. İnterferon, interleukin-2, bacillus<br />

Calmette-Guerin (BCG) aşısı gibi birçok immünmodülatör ajanlar üzerinde çalışmalar<br />

yapılmaktadır(1).<br />

SİKLOOKSİJENAZLAR<br />

Siklooksijenaz(COX)lar, prostaglandin(PG) biosentezinde hız sınırlayıcı<br />

enzimlerdir(28,48). Prostaglandin endoperoksid sentaz ya da prostaglandin G/H sentaz<br />

olarak da isimlendirilir(49). COX, araşidonik asitten PGG2 ye dönüşümü sağlayan COX<br />

alanı ve PGG2’den PGH2’ye dönüşümü sağlayan peroksidaz alanına sahip bifonksiyonel<br />

bir enzimdir. Membran fosfolipidlerinden fosfolipaz A 2 ile araşidonik asit, araşidonik<br />

asitten siklooksijenaz aktivitesi ile PGG2 ve hızla peroksidaz aktivitesi ile PGH2 meydana<br />

gelir. Bu iki aktivite proteinin farklı bölgelerinde oluşur. Siklooksijenaz ve peroksidaz<br />

aktiviteleri kataliz esnasında inaktive edilirler (intihar inaktivasyonu). Sonuçta PGH2<br />

birkaç sentaz/izomeraz ile PGE2, PGF2α, PGI2 ve TXA2’ye dönüşür(30,49) (Şekil 1).<br />

23


Fizyolojik<br />

uyarı<br />

NSAID<br />

Homeostazis<br />

•Mukozal koruma<br />

•Trombosit agregasyonu<br />

•Renal kan akımı<br />

•Su emilimi<br />

•Asid sekresyonu<br />

Membran fosfolipidleri<br />

Fosfolipaz A2<br />

Araşidonik asid<br />

COX-1 COX-2<br />

PGG2<br />

oksijenasyon<br />

peroksidasyon<br />

PGH2 (anstabil metabolit)<br />

Prostaglandinler / Prostasiklinler / Tromboksanlar<br />

İnflamatuar<br />

uyarı<br />

NSAID<br />

COX-2<br />

inhibitörleri<br />

Patofizyoloji<br />

•İnflamasyon<br />

•Ağrı<br />

•Ateş<br />

•İskemi<br />

•Kanser<br />

Adaptasyon<br />

•Renin salımı<br />

•Yara iyileşmesi<br />

•Kadın üreme fonksiyonları<br />

•Kemik metabolizması<br />

•Vasküler koruma<br />

PGE2 PGD2 PGE2α PGI2 TXA2<br />

Şekil 1. COX enziminin prostaglandin, prostasiklin ve tromboksanların biyosentezindeki bifonksiyonel<br />

rolü ve fizyolojik-patofizyolojik etkileri.<br />

Prostaglandinler birçok hücresel ve fizyolojik olaya arabuluculuk eden otokrin ve<br />

parakrin hormonların farklı bir grubudur. COX, COX-1 ve COX-2 olarak bilinen iki<br />

izoform halinde bulunur(28,48,49,50). Üçüncü bir form olan COX-3 ise özellikle<br />

asetaminofene duyarlı ve serebral kortekste bolca bulunan bir COX-1 varyantıdır(49).<br />

COX-1 ve COX-2 aminoasit diziliminde %60 benzerliğe sahiptirler (28,48,49). Her iki<br />

izoform benzer enzimatik reaksiyonları katalizleyip, araşidonik asit için benzer K m ve V max<br />

değerlerine sahip olsalar da aralarında önemli farklar vardır. COX-1, <strong>renal</strong> kan akımı,<br />

trombosit agregasyonu, gastrik asit salımı, su geri emilimi ve vasküler homeostaz ile<br />

ilişkili prostanoidlerin acil üretimini gerektiren homeostazı sağlayan hücrelerin pek<br />

çoğunda eksprese edilir(49). COX-1, 9q32-q33.3 nolu insan kromozomu üzerinde<br />

yerleşiktir. 11 ekzon içerir ve yaklaşık 68kDa ağırlığında proteini sentezleyen 2.8 kb<br />

mRNA’yı üretir.<br />

Zıt olarak COX-2 proinflamatuar olup, farklı hücre <strong>tip</strong>lerindeki mitogenler, tümör<br />

destekleyicileri, sitokinler ve büyüme faktörleri tarafından indüklenebilen ve<br />

transkripsiyonel ve posttranslasyonel düzeylerde kontrol edilen bir enzimdir(5). COX-2,<br />

inflamasyon, ovulasyon, doğum gibi geçici prostaglandin ihtiyacının olduğu durumlarda<br />

24


yeralır. 1q25.2-q25.3 nolu insan kromozomu üzerinde yer alır. 10 ekzonlu 8 kb’lik bir<br />

gendir. Yaklaşık 68 kDa ağırlığında bir proteini kodlayan 4.1-4.5 kb’lik mRNA’yı<br />

kopyalar. COX-1 ve COX-2 genleri her ne kadar iki farklı kromozom üzerinde yer alsa da<br />

DNA, RNA ve protein düzeylerinde yüksek oranda ilişkilidirler. COX-1 576, COX-2 587<br />

aminoasitten oluşur. Her iki enzim de integral membran glikoprotein homodimerleri<br />

şeklindedirler ve endoplazmik retikulumun lüminal yüzeyinde ve nükleer zarda bulunurlar.<br />

COX-2 ve kanser<br />

COX-2, tümör hücre proliferasyonu, apopitoza direnç, anjiogenez,<br />

immünsupresyon ve tümör invazyonu gibi faktörleri etkileyerek karsinogenezde önemli bir<br />

rol üstlenmiştir(5). COX-2 geni tarafından ekprese edilen proteinin proonkogenik olduğu<br />

ve bunun tümör dokularındaki overekspresyonunun karsinogenezis ve karsinom gelişimi<br />

ile ilişkili olduğu düşünülmektedir(51). Genetik ve klinik çalışmaların kanıtları, COX-<br />

2’nin up-regülasyonunu karsinogenezdeki anahtar adımlardan birisi olarak ortaya<br />

koymuştur(31). Örneğin farklı çalışmalarda COX-2’nin kolorektal adenokarsinomların %<br />

90’ında, kolorektal adenomların %40-90’ında artmış ekspresyonu gösterilmiştir(49). Son<br />

çalışmalar ile hayvan modellerinde COX-2 overekspresyonunun tümör oluşumunda yeterli<br />

neden olduğu ve COX-2 yolağının inhibisyonunun tümör insidansında ve ilerleyişinde<br />

gerilemeyle sonuçlandığı gösterilmiştir(31). APC ∆716 fareler (Familyal adenomatöz<br />

polipozis kolinin hayvan modeli) üzerinde yapılan çalışmalarda COX-2’nin<br />

karsinogenezde rolü olduğu bilinmektedir. COX-2 geni bloke edildiğinde adenomatöz<br />

poliplerin sayı ve çapında azalma meydana gelmektedir(30). Sulindak ya da celekoksib<br />

kullanımı familyal adenomatöz polipozis kolili hastalarda polip sayısı ve çaplarında da<br />

azalmaya sebep olmuştur(30,51). Epidemiyolojik çalışmalar uzun dönem NSAİD<br />

kullanımının kolon kanseri gelişim riskini %40, özefagus kanseri gelişim riskini %90<br />

oranında azalttığını göstermiştir(5,52).<br />

Bununla birlikte, bu bulgular ışığında kanser klinik uygulamalarında non steroid<br />

antiinflamatuar ilaçların güçlü kullanımları kadar yeni geliştirilen COX-2 inhibitörlerine de<br />

kanserin önlenmesi ve tedavisinde dikkat çekilmiştir.<br />

ANJİOGENEZ<br />

Anjiogenez daha önceden mevcut damarlardan yeni kapillerlerin gelişmesidir<br />

(5,53,54). Bu terim ilk kez Hertig tarafından plasenta oluşumunda tanımlanmıştır.<br />

25


Günümüzde ise vaskülogenezis dışında neovaskülarizasyonun fizyolojik ve patolojik<br />

formlarının tümünde kullanılmaktadır. Vaskülogenezis ise kan damarlarının de novo<br />

oluşumudur(54). Fötal gelişim, inflamasyon, yara iyileşmesi, kardiovasküler hastalıklar,<br />

diabet, endometriozis, psöriazis, yağlanma immün reaksiyonlar, neoplaziler gibi çeşitli<br />

fizyolojik ve patolojik durumlarda indüklenir(5,53).<br />

Neovaskülarizasyon malign hastalıklarda tümörün büyümesi ve metastazı için<br />

gereklidir. Malign tümörlerde, tümör büyümesi ve metastazı ile yüksek mikrodamar<br />

yoğunluğu arasında korelasyon gösterilmiştir(6,53,55,56,57). İlk kez Srivastava, 1988<br />

yılında bir melanom çalışmasında metastaz ile tümör kan damarları arasındaki ilişkiyi<br />

göstermiştir(56). 1992 yılında Weidner meme karsinomunda prognoz ile mikrodamar<br />

yoğunluğunu karşılaştırmıştır(56).<br />

Anjiogenez kompleks bir süreçtir. Yeni kapiller kan damar üretimi, birbirini takip<br />

eden bir dizi basamak halinde gözlenir. Kapiller gelişimdeki morfolojik olaylar şunları<br />

içerir : Ana venülde bazal membranın endotel hücreleri tarafından indüklenen<br />

degradasyonu, diğer endotel hücreleri ile uyumlu olarak yönlenmiş bir hareket, endotelyal<br />

mitoz, lümen formasyonu, tomurcuklanma ve lopların gelişimi, yeni bazal membran<br />

üretimi ve perisitlerin toplanması. Bu sıra, iyileşen bir yara ya da gelişmekte olan bir<br />

embriyodaki fizyolojik anjiogenezin morfolojik basamaklarına benzerlik gösterir. Ancak<br />

tümörlerin çoğunda, yeni kapiller yatakta zorunlu bir modifikasyon oluşmasına bağlı<br />

olarak anjiogenez, neoplastik hücreler indüklediğinden farklılaşır(58).<br />

Tümöral anjiogenez, damar gelişimini uyaran ya da baskılayan faktörler arasındaki<br />

dengeye bağlıdır(59). Tümör hücreleri, endotel hücreleri, mast hücreleri ve makrofajlar<br />

tarafından üretilen, anjiogenezi durduran (anjiostatik) ve stimüle eden (anjiogenik) bazı<br />

maddeler tanımlanmıştır (Tablo-6) (54,58). İlk anjiogenik faktör Folkman tarafından izole<br />

edilmiştir(54). Vasküler endotelyal growth faktör(VEGF), asidik ve bazik fibroblastik<br />

growth faktör (FGF) en önemli anjiogenik faktörlerdir(56,58).<br />

İnsan tümörlerinin çoğu, saptandığında neovaskülarizedir. Ancak deneysel ve klinik<br />

veriler bu tümörlerin aylarca ve yıllarca anjiogenik olmadan kaldığını göstermektedir(58).<br />

Neovaskülarizasyonun yokluğunda tümörler, 2-3 mm. çapı nadiren aşarlar, nekrotik ve/<br />

veya apopitotik bir görünümdedirler, nispeten hareketsiz bir durumdadırlar ve sıklıkla<br />

26


klinik olarak tespit edilemezler(53,60). Vaskülarizasyonla birlikte replike olan hücrelerin<br />

total populasyonu önemli ölçüde artar. Hızlı bir büyüme, invazyon, çevre dokulara bası<br />

oluşur. Anjiogenez invazyonu kolaylaştırır ve tümörün genişlemesine izin verir.<br />

Vaskülarize bir tümörde tüm tümör hücreleri anjiogenik değildir. Çok iyi vaskülarize<br />

tümörlerde bile mikrodamar dansitesinin düşük olduğu alanlar ve yüksek olduğu alanlar<br />

gözlenir. Anjiogenik aktivite heterojendir. Tümör populasyonu genişledikçe de anjiogenik<br />

özellik kazanmış tümör hücre varyantlarının oluşma ihtimali artar. Metastazların klonal<br />

orjini nedeniyle yüksek oranda anjiogenik hücreler içeren tümörler daha büyük ihtimalle<br />

yaygın metastaz yapar. Çünkü hedef dokulara ulaştığında zaten anjiogenik özellik taşırlar<br />

(58).<br />

Deneysel çalışmalarda, neovaskülarizasyondan önce, tümör hücrelerinin nadiren<br />

dolaşıma girdikleri gösterilmiştir. Yüksek mikrodamar dansitesi ise yüzey alanını artırarak<br />

hücrelerin dolaşıma girmesini kolaylaştırır ve hücreler sürekli dolaşımda bulunurlar.<br />

Tümör hücresi başarıyla metastaz yapmış olsa bile hedef organda hemen vaskülarize<br />

olmayabilir ve mikroskopik düzeyde kalabilir(58).<br />

Klinik veriler metastatik potansiyelin ve prognozun anjiogenez şiddetine bağlı<br />

olduğunu desteklemektedir(58). Bu nedenle anjiogenezin şiddeti belirlenmeye<br />

çalışılmaktadır. Bu konuda kullanılan yöntemler, mikrodamar dansitesinin saptanması,<br />

anjiogenik faktörlerin kan ve idrarda ölçülmesi, anjiogenik proteinlerin doku düzeyinin<br />

saptanmasıdır(58). Anjiogenezin değerlendirilmesinde CD34 immünohistokimyasal<br />

boyama tekniği güvenilir bir yöntemdir(21,22). Teknik olarak Faktör VIII ilişkili antijen ya<br />

da CD31 immünohistokimyasal boyama yöntemlerine benzer. Küçük çaplı damarları<br />

göstermede von Willebrand faktöründen daha etkilidir(21,38).<br />

Tablo 6- Kan damarı oluşumunu baskılayan ya da uyaran mediatörler(61)<br />

Uyaranlar<br />

Büyüme faktörleri/Sitokinler<br />

Vasküler endotelyal growth faktörler<br />

(VEGFA,B,C,D,E)<br />

Plasental growth faktör(PIGF)<br />

Fibroblast growt faktör(FGF-1,2,4)<br />

Anjiopoietin-1(Ang-1)<br />

Baskılayanlar<br />

Angiopoietin-2<br />

Pigment epitelyum growth faktör<br />

Tümör nekrozis faktör α(TNFα)<br />

27


Anjiopoietin-2(Ang-2)<br />

Hepatosit growth faktör(HGF)<br />

Platelet derived growth faktör(PDGF)<br />

Transforming growth faktör α,β(TGFα,β)<br />

İnsülin growth faktör-1(İGF-1)<br />

Efrinler ve efrin reseptörleri<br />

Proteazlar<br />

Matriks metalloproteinazlar(MMP-2,9)<br />

Aminopeptidazlar<br />

Ürokinaz <strong>tip</strong> plazminojen aktivatör(uPA)<br />

Transkripsiyon faktörleri<br />

Hipoksy-inducible faktör-1(HIF-1)<br />

Platelet faktör-4<br />

Trombospondin-1,2<br />

Proteaz inhibitörleri<br />

Metalloproteinaz doku inhibitörleri<br />

Plazminojen aktivatör inhibitör<br />

Maspin<br />

Angiostatin<br />

Endostatin<br />

İnterferon α,β,γ<br />

Sitokinler<br />

IL-8<br />

CXC<br />

Tümör nekrozis faktör α(TNFα)<br />

Hormonlar ve diğerleri<br />

Kallikrein<br />

Faktör XIII<br />

Angiogenin<br />

İntegrinler<br />

Doku faktörü(TF)<br />

Enzimler<br />

Timidin fosforilaz<br />

Diğer anjiogenik mediatörler<br />

Nitrik oksid<br />

Hidrojen peroksid<br />

Karbon monoksit<br />

Prostaglandinler<br />

CD34<br />

CD34, insan hematopoietik kök hücreleri üzerinde bulunan yüzey glikoproteinidir<br />

(21,22). Matürasyon sırasında giderek kaybolur(63). Diğer normal dokularda anti CD34<br />

antikoru lüminal endotelyal membranı boyarken ablüminal membran negatif ya da zayıf<br />

pozitiftir (22,62). Zıt olarak tümör stromasında ablüminal endotelyal mikroproçesler<br />

kuvvetli pozitiftir(62).<br />

28


İlk çalışmalar, endotelyal hücreler üzerindeki CD34’ü, aktivasyon ve göç<br />

basamakları için bir belirleyici şeklinde tanımlamışlardır. Tümörlerin<br />

immünohistokimyasal analizleri, endotelyal hücre göçünde CD34’ün rolü için varsayılan<br />

vasküler tomurcuklanmaların uçlarındaki artmış CD34 ekspresyonunu göstermiştir(22).<br />

CD34’ün vasküler endotelyal hücreler ve kök hücreleri üzerindeki etkisi<br />

bilinmemekle birlikte inflamasyon alanlarında lökositlerin endotele tutunmasıyla<br />

sonuçlanan, L-selektin ile etkileşimi gösterilmiştir. Ayrıca endotelyal CD34’ün yara<br />

iyileşme alanları ve tümör dokularına doğru vasküler yapılarda tomurcuklanma ve göçten<br />

sorumlu olduğu akla gelmektedir. Artmış endotelyal CD34, yara iyileşmesi, tümör<br />

anjiogenezi ve insan vasküler tümörlerinde de gösterilmiştir(22). Vasküler malignitelerdeki<br />

CD34 varlığı aktive ve prolifere hücrelerle ilişkili olduğunu akla getirmektedir(22). TNFα<br />

ve IL-1 gibi inflamatuar sitokinlerle uzamış inkübasyona bırakılan endotelyal hücre<br />

kültürlerinde CD34’ün yavaşça kaybolduğu gösterilmiştir(22).<br />

MATERYAL VE METOD<br />

MATERYAL<br />

Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi Patoloji bölümünde Kasım 1997 – Haziran<br />

2005 yılları arasında tanı alan 50 adet BHRHK olgusu arşiv kayıtları incelenerek<br />

belirlendi. Olguların formalin fikse - parafine gömülü blokları ve H&E boyalı preparatları<br />

29


arşivden çıkarılarak tekrar değerlendirildi. Olguların evresi 2002 TNM evreleme sistemine,<br />

nükleer gradı Fuhrman ve ark. kriterlerine göre verildi. Lenf nodu metastazı yapmış 3 olgu<br />

ve bir tanesi ince barsağa diğeri kalın barsağa metastaz yapan 2 olgunun metastazlarını<br />

gösteren birer blokları da çalışmaya dahil edildi.<br />

METOD<br />

İMMÜNOHİSTOKİMYA<br />

• Olguların Hematoksilen-Eozin (H&E) boyalı lamları tekrar incelendi. Uygun olan 1<br />

adet parafin blok seçildi.<br />

• Seçilen parafin bloklardan elde edilen 5µm’lik kesitler poly-L-Lysin’li lamlara<br />

alındı. Kesitler bir gece 56 Cº’lik ısıda etüvde bekletildi.<br />

• Deparafinizasyon işlemi için etüvden alınan kesitler 30 dakika süresince 5 ayrı<br />

ksilolden geçirildi.<br />

• Daha sonra derecesi azalan alkollerden 20 dakikada geçirilen kesitler distile suyla<br />

yıkandı.<br />

• Antijen retrieval amacıyla plastik taşıyıcıya alınan kesitler, kesit yüzeyini örtecek<br />

şekilde pH 6 sitrat buffer solusyonu içine yerleştirildi. 3 kez 5’er dakikalık sürelerle<br />

toplam 15 dakika mikrodalga fırında şoklandı.<br />

• Oda sıcaklığında 10 dakika bekletildikten sonra kesitler distile suyla yıkandı.<br />

• Dokuların etrafı hidrofobik kalemle çizildi.<br />

• Kesitler Phosphate Buffered Saline (PBS) ile yıkandı.<br />

• Dokudaki endojen peroksidaz aktivitesini önlemek için kesitler üzerine %3’lük<br />

hidrojen peroksit çözeltisi damlatılıp 20 dakika beklendi.<br />

• Kesitler tekrar PBS ile yıkanıp nonspesifik bağlanmaları önlemeye yönelik 10<br />

dakika blokaj (Ultra V Block Nonspesific Blocking Reagent, Lab Vision<br />

Corporation, Westinghouse, CA, USA Kat. No : TA-060-UB) uygulandı ve<br />

sonrasında distile su ile yıkandı.<br />

• Ardından 4 ayrı PBS banyosunda yıkanan kesitler üzerine COX-2 antikoru ve<br />

CD34 antikoru uygulandı. Primer antikorların özellikleri tablo 5‘de verilmiştir.<br />

Tablo-7 Primer antikorlar ve özellikleri<br />

30


ANTİKOR VE KLON<br />

COX-2, Epitop(C-terminus)<br />

spesifik Rabbit Antibody.<br />

CD34 Ab-1, QBEnd/10, Mouse<br />

Monoklonal Antibody, IgG1<br />

ÜRETİCİ<br />

FİRMA<br />

NeoMarkers,<br />

Fremont CA, USA.<br />

Cat.# RB-9072-R7<br />

NeoMarkers,<br />

Fremont CA, USA.<br />

Cat.# MS-363-R7<br />

İNKÜBASYON SÜRESİ VE<br />

SICAKLIĞI<br />

30 dakika, Oda sıcaklığı,1:200.<br />

30 dakika, Oda sıcaklığı.<br />

• Tekrar 4 ayrı PBS banyosunda yıkanan kesitler üzerine sekonder antikorlar<br />

Biotinylated Goat Anti-Mouse (Lab. Vision Cor., Ca, USA, Cat. No: TP-125-BN)<br />

uygulandı ve 25 dakika bekletildi.<br />

• Kesitler tekrar 4 ayrı PBS banyosunda yıkandı ve üzerlerine immün reaksiyonu<br />

gözlemlemek için işaret olarak streptavidin peroksidaz damlatılarak 25 dakika<br />

beklendi.<br />

• PBS ile yıkanan kesitlerin üzerine AEC kromojen damlatıldı ve 15 dakika beklendi.<br />

• Daha sonra kesitler distile suyla yıkanarak Hematoksilen ile boyandı.<br />

• Kapama maddesi damlatılarak kesitler kapatıldı.<br />

• COX-2 için pozitif kontrol olarak kolon adenokarsinomu, CD34 için ise çevre<br />

vasküler yapılar kullanıldı.<br />

COX-2 EKSPRESYONU<br />

Sitoplazmik ve/veya membranöz COX-2 boyanma yoğunluğu 0 (negatif), 1 (zayıf),<br />

2 (orta) ve 3 (kuvvetli) olarak skorlandı. Boyanma yaygınlığı toplam karsinomlu alan ile<br />

pozitif boyanan alan oranlanarak 0 (%0), 1 (%1-25), 2 (%26-50), 3 (%51-75) ve 4 (%76-<br />

100) şeklinde skorlandı. COX-2 için son immünohistokimyasal boyanma skoru (0-7)<br />

boyanmanın yoğunluğu ve yaygınlığı birleştirilerek elde edildi. Son boyanma skoru 2’den<br />

büyük olanlar pozitif olarak kabul edildi(9).<br />

CD34 MİKRODAMAR YOĞUNLUĞU<br />

CD34 ile boyalı kesitlerin değerlendirilmesi 50x ve 100x büyütme ile yapıldı ve bu<br />

büyütme altında en yoğun damarlanma gösteren 3 alan seçildi. Nekrotik alanlar ve tümör<br />

içerisinde düşük hücresellik gösteren alanlarda sayım yapılmadı. Sayım işlemi SAMBA<br />

4000 Görüntü Analiz Sistemi ile yapıldı(Resim 8,9,10).<br />

31


İSTATİSTİKSEL YÖNTEM<br />

Bu çalışmada istatistiksel analizler GraphPad Prisma V.3 paket programı ile<br />

yapılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel metotların (ortalama,<br />

standart sapma) yanı sıra ikili grupların karşılaştırmasında bağımsız t testi , nitel verilerin<br />

karşılaştırmalarında ki-kare testi kullanılmıştır. COX2 (+) ve COX2 (-) grupların sağ<br />

kalım değerlendirmeleri Kaplan Meier metodu ile belirlenmiştir. Sonuçlar, anlamlılık<br />

p


BULGULAR<br />

Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi Patoloji laboratuarına 1997-2005 yılları arasında gönderilen 50 <strong>berrak</strong> hücreli RHK incelendi. Olguların<br />

genel özellikleri Tablo-1’de verilmiştir.<br />

Tablo 1- Olguların genel özellikleri<br />

Tablo 1- Olguların genel özellikleri (Devamı)<br />

YIL YAŞ PROT C SAĞ- ÇAP EOZ SAR N TNM EVRE K LV KLİNİK COX-2 COX-2 % COX-2 TOPLAM MDY<br />

. SOL<br />

G<br />

DURUM ŞİDDET<br />

SKOR<br />

1997 64 4088 E SAĞ 5 + - 2 T3aN0M0 3 + - ? 3 3 6 380<br />

1998 78 1651 E SOL 8 + - 4 T2N0M0 2 - - + 2 1 3 68<br />

1998 60 2228 E SAĞ 5.5 - - 2 T2N0M0 2 + - ? 1 1 2 398<br />

1998 61 1918 E SOL 11.5 - - 3 T3aN1M0 3 + - ? 0 0 0 595<br />

1998 84 1764 K SOL 7 + - 2 T1bN0M0 1 + - + 2 1 3 344<br />

1999 84 4154 K SAĞ 3 - - 2 T1aN0M0 1 - - EX 2 2 4 310<br />

1999 60 4223 K SOL 8 + - 4 T3bN0M0 3 + + + 1 1 2 111<br />

1999 79 4017 E SAĞ 3 + - 2 T1aN0M0 1 - - + 2 3 5 275<br />

1999 67 4108 E SOL 4 + - 2 T1aN0M0 1 - - + 3 3 6 406<br />

2000 46 2765 E SAĞ 1 - - 1 T1bN0M0 1 - - + 3 4 7 177<br />

2000 52 1830 K SOL 9 + - 4 T2N0M0 2 + - ? 2 3 5 49<br />

2000 63 1311 E SOL 3.5 - - 2 T1aN0M0 1 - - ? 3 3 6 418<br />

2000 65 387 E SAĞ 11 + - 3 T2N0M0 2 - - ? 2 4 6 81<br />

2001 68 2160 E SAĞ 10 + - 2 T2N0M0 2 - - + 1 3 4 80<br />

YIL YAŞ PROT C SAĞ- ÇAP EOZ SAR N TNM EVRE K LV KLİNİK COX-2 COX-2 % COX-2 TOPLAM MDY<br />

. SOL<br />

G<br />

DURUM ŞİDDET<br />

SKOR<br />

2001 40 295 E SAĞ 11.5 - - 3 T2N0M0 2 - - ? 3 4 7 291<br />

2001 63 5440 E SAĞ 11 + - 4 T3bN0M0 3 + + ? 1 1 2 171<br />

33


2002 55 2634 K SOL 4.5 - - 1 T1bN0M0 1 - - + 2 2 4 518<br />

2002 23 5705 K SAĞ 13 + - 2 T2N0M0 2 - - ? 1 1 2 35<br />

2002 66 4199 E SOL 5 - - 3 T3aN0M0 3 + - ? 2 3 5 19<br />

2002 37 2924 E SAĞ 6 - - 1 T1bN0M0 1 - - + 3 4 7 211<br />

2002 50 4712 E SAĞ 10 - - 3 T2N0M0 2 + + + 3 2 5 273<br />

2002 67 4965 E SAĞ 5.5 + - 2 T1bN0M0 1 - - ? 1 2 3 148<br />

2003 65 3212 E SOL 10 + - 4 T3aN2M0 4 - + EX 2 1 3 91<br />

2003 45 16 E SOL 4 + - 3 T3aN0M0 3 + - + 3 1 4 18<br />

2003 76 642 E SOL 14 + - 2 T2N0M0 2 - - + 3 1 4 219<br />

2003 62 3024 K SOL 4 + - 2 T1aN0M0 1 + - ? 2 3 5 51<br />

2003 70 4807 E SOL 2.5 - - 3 T1aN0M0 1 - - ? 3 2 5 596<br />

2003 55 1676 E SOL 5.7 - - 3 T3bN0M0 3 - - + 3 4 7 85<br />

2003 41 5472 E SAĞ 12 - - 2 T2N0M0 2 + - ? 3 4 7 172<br />

2003 61 2113 E SAĞ 14 + - 3 T2N0M0 2 + + EX 2 1 3 399<br />

2004 60 4492 K SAĞ 3.5 - - 2 T1aN0M0 1 + - ? 0 0 0 606<br />

2004 70 4591 E SAĞ 7 - - 2 T1bN0M0 1 - - ? 0 0 0 465<br />

Tablo 1- Olguların genel özellikleri (Devamı)<br />

YIL YAŞ PROT C SAĞ- ÇAP EOZ SAR N TNM EVRE K LV KLİNİK COX-2 COX-2 % COX-2 TOPLAM MDY<br />

. SOL<br />

G<br />

DURUM ŞİDDET<br />

SKOR<br />

2004 84 2206 E SAĞ 6.5 - - 3 T1bN0M0 1 + - + 1 1 2 125<br />

2004 64 7535 E SAĞ 18 + - 4 T2N0M0 2 + + ? 3 1 4 241<br />

2004 58 3462 E SAĞ 6.5 - - 3 T1bN0M0 1 - - + 3 2 5 170<br />

2004 50 4388 E SOL 14 + + 4 T3aN0M0 3 + - ? 3 4 7 179<br />

2004 65 5542 K SAĞ 6.5 - - 2 T1bN0M0 1 + - ? 3 4 7 142<br />

2004 49 3538 E SAĞ 6 + - 3 T1bN0M0 1 + - ? 0 0 0 56<br />

2004 34 5449 E SAĞ 5.5 - - 2 T1bN0M0 1 - - ? 3 1 4 164<br />

2004 50 5575 E SOL 6 - - 3 T1bN0M0 1 - - ? 3 3 6 198<br />

2004 65 4772 E SAĞ 23 + - 3 T2N0M0 2 - - ? 1 1 2 16<br />

2004 66 1987 E SOL 11.5 + + 4 T4N0M1 4 + - ? 0 0 0 288<br />

34


2004 25 6741 K SAĞ 11 + + 4 T3aN1M0 3 + + EX 3 1 4 36<br />

2004 67 5832 K SAĞ 4.5 + - 3 T1bN0M0 1 - - + 3 2 5 152<br />

2004 61 1891 K SOL 4 - - 1 T1aN0M0 1 - - + 1 1 2 249<br />

2004 59 6733 E SOL 19 + - 2 T2N0M0 2 + + ? 3 4 7 158<br />

2005 55 1442 K SAĞ 6.5 - - 2 T1bN0M0 1 + - + 3 3 6 352<br />

2005 52 1983 K SAĞ 2.5 - - 2 T1aN0M0 1 - - + 3 3 6 596<br />

2005 59 944 K SAĞ 10.5 + - 3 T4N0M1 4 + + + 3 2 5 422<br />

2005 74 3570 K SAĞ 3 - - 3 T1aN0M0 1 - - + 2 2 4 293<br />

PROT : Protokol numarası, C: Cinsiyet, EOZ : Sitoplazmik eozinofili, SAR : Sarkomatoid değişiklik, NG : Nükleer grad, LV : Lenfovasküler invazyon,<br />

K : Kapsül invazyonu, MDY : Mikrodamar yoğunluğu.<br />

35


• Hastaların 34’ü erkek(%68), 16’sı kadın(%32)dı.<br />

• Yaşları 23 ile 84 arasında değişmekte olup ortalaması 59.48±13.63 olarak<br />

hesaplandı.<br />

• En büyük tümör çapı 23 cm., en küçük tümör çapı 1 cm. olup ortalaması 8.14±4.66<br />

olarak hesaplandı. Tümör çapı >7 cm. olan olgu sayısı 22, tümör çapı ≤ 7 cm. olan<br />

olgu sayısı 28 idi.<br />

• Olguların 4’ü (%8) nükleer grad 1, 19’u (%38) nükleer grad 2, 18’i (%36) nükleer<br />

grad 3, 9’u (%18) nükleer grad 4 olarak değerlendirildi(Resim 1,2).<br />

• Olguların 24’ü (%48) T1, 14’ü (%28) T2, 10’u (%20) T3, 2’si (%4) T4’ tü.<br />

• Olguların 24’ü (%48) evre1, 14’ü (%28) T2, 9’u (%18) T3, 3’ü (%6) T4 ‘tü.<br />

• Sitoplazmik eozinofili olguların 26’sında (%52) mevcuttu.<br />

• 2 olguda (%4) uzak organ metastazı (kalın ve ince barsak) mevcuttu.<br />

• 3 olguda (%6) lenf nodu metastazı görüldü.<br />

• Kapsül invazyonu olguların 24’ünde (%48) izlendi.<br />

• Lenfovasküler invazyon olguların 9’unda (%18) mevcuttu.<br />

• Ulaşabildiğimiz 25 hastanın(%50) 21’i (%42) hayatta, 4’ü ise (%8) ex olmuştu.<br />

• Minimum takip süresi 1 ay, maksimum takip süresi 84 ay, ortalama takip süresi<br />

30.68±27.85’ti.<br />

• Ortalama COX-2 şiddeti 2.1±1.04, COX-2 boyanan alan yüzdesi 2.06±1.3,<br />

ortalama COX-2 skoru 4.16±2.12 olarak hesaplandı.<br />

• Ortalama MDY 237,94±169,01 olarak hesaplandı (Tablo 2,3).<br />

Tablo-2 Olguların yaş,takip süresi,COX-2 şiddet, %, toplam skor ve<br />

MDY ortalama değerleri<br />

N Minimum Maximum Ort±SD<br />

Yaş 50 23 84 59,48±13,63<br />

Takip Süresi 25 1 84 30,68±27,85<br />

COX-2<br />

Şiddet 50 0 3 2,1±1,04<br />

COX-2 % 50 0 4 2,06±1,3<br />

COX-2<br />

Toplam Skor 50 0 7 4,16±2,12<br />

MDY 50 16 606 237,94±169,01<br />

36


Tablo-3 İstatistiksel inceleme için olgu gruplandırmalarını gösteren tablo<br />

Cinsiyet<br />

Tümör çapı(cm.)<br />

Sitoplazmik<br />

eozinofili<br />

Nükleer grad<br />

TNM<br />

T1<br />

T2<br />

T3<br />

T4<br />

Lenf nodu<br />

metastazı durumu<br />

Uzak organ<br />

metastazı durumu<br />

Evre<br />

Kapsül invazyonu<br />

Lenfovasküler<br />

invazyon varlığı<br />

Klinik durum<br />

Hasta Sayısı %<br />

Erkek 34 68<br />

Kadın 16 32<br />

>7 22 44<br />

≤7 28 56<br />

(-) 24 48<br />

(+) 26 52<br />

1 4 8<br />

2 19 38<br />

3 18 36<br />

4 9 18<br />

1 24 48<br />

2 14 28<br />

3 10 20<br />

4 2 4<br />

(-) 26 52<br />

(+) 24 48<br />

(-) 36 72<br />

(+) 14 28<br />

(-) 40 80<br />

(+) 10 20<br />

(-) 48 96<br />

(+) 2 4<br />

(-) 47 94<br />

(+) 3 6<br />

(-) 48 96<br />

(+) 2 4<br />

1 24 48<br />

2 14 28<br />

3 9 18<br />

4 3 6<br />

(-) 26 52<br />

(+) 24 48<br />

(-) 41 82<br />

(+) 9 18<br />

Ex 4 16<br />

Yaşıyor 21 84<br />

Olguların primer tümör ve metastazlarında gözlenen COX-2 ekspresyon düzeyleri ve<br />

MDY’ları Tablo-4’te gösterilmiştir.<br />

Tablo 4- Primer tümör ile metastazlarının karşılaştırılması<br />

37


Protokol no Cox-2 şiddet Cox-2 yüzde Cox-2 skor Cox-2 +/- MDY<br />

1918 (PT) 0 0 0 - 595<br />

1918 M(LN) 0 0 0 - 86<br />

6741 (PT) 3 1 4 + 36<br />

6741 M(LN) 1 1 2 - 101<br />

3212 (PT) 2 1 3 + 91<br />

3212 M(LN) 2 1 3 + 74<br />

944 (PT) 3 2 5 + 352<br />

944 M(İB) 0 0 0 - 422<br />

1987 (PT) 0 0 0 - 288<br />

1987 M(KB) 0 0 0 - 471<br />

PT : Primer tümör, M : Metastaz, LN : Lenf nodu, İB : İnce barsak, KB : Kalın barsak,<br />

MDY : Mikrodamar yoğunluğu.<br />

• COX-2, <strong>berrak</strong> hücreli RHK olgularının 38’inde (%76) pozitif olarak boyandı.<br />

COX-2 tümör hücrelerinde sitoplazmik, membranöz ve granüler boyanma paterni<br />

gösterdi. Nontümöral böbrek dokusunda, tüm olgularda, distal ve proksimal<br />

tübüllerde COX-2 ile boyanma gözlendi. Glomerüllerde boyanma izlenmedi.<br />

Ayrıca histiositler, mononükleer iltihabi hücreler, fibroblastlar ve vasküler endotel<br />

hücrelerinde COX-2 ile immünreaktivite görüldü(Resim 3,4,5,6,7).<br />

• COX2 (-) ve COX2 (+) grupların yaş ortalamaları arasında istatistiksel farklılık<br />

gözlenmemiştir (t:0,198 p=0,844).<br />

• COX2 (-) ve COX2 (+) grupların takip süresi ortalamaları arasında istatistiksel<br />

farklılık gözlenmemiştir (t:0,086 p=0,932).<br />

• COX2 (-) ve COX2 (+) grupların MDY ortalamaları arasında istatistiksel farklılık<br />

gözlenmemiştir (t:0,505 p=0,616) (Tablo-5).<br />

Tablo-5 COX-2 ile yaş, takip süresi ve MDY’larının karşılaştırılması<br />

COX2 (-) COX2 (+) t P<br />

Yaş(ort) 60,17±14,26 59,26±13,61 0,198 0,844<br />

Takip Süresi<br />

(ay) 32±34,64 30,5±27,79 0,086 0,932<br />

MDY 259,58±211,93 231,11±155,81 0,505 0,616<br />

• COX2 (-) ve COX2 (+) grupların cinsiyet dağılımları arasında istatistiksel farklılık<br />

gözlenmemiştir (χ²:0,13 p=0,920).<br />

38


• COX2 (-) ve COX2 (+) grupların tümör çapı dağılımları arasında istatistiksel<br />

farklılık gözlenmemiştir (χ²:0,231 p=0,631).<br />

• COX2 (-) ve COX2 (+) grupların sitoplazmik eozinofili varlığı dağılımları arasında<br />

istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (χ²:0,025 p=0,874).<br />

• COX2 (-) ve COX2 (+) grupların nükleer grad dağılımları arasında istatistiksel<br />

farklılık gözlenmemiştir (χ²:4,09 p=0,251).<br />

• COX2 (-) ve COX2 (+) grupların TNM dağılımları arasında istatistiksel farklılık<br />

gözlenmemiştir (χ²:0,754 p=0,385).<br />

• COX2 (-) ve COX2 (+) grupların lenf nodu metastazı durumu dağılımları arasında<br />

istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (χ²:0,152 p=0,699).<br />

• COX2 (-) ve COX2 (+) grupların uzak organ metastazı durumu dağılımları arasında<br />

istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (χ²:0,772 p=0,385).<br />

• COX2 (-) ve COX2 (+) grupların evre dağılımları arasında istatistiksel farklılık<br />

gözlenmemiştir (χ²:0754 p=0,385).<br />

• COX2 (-) ve COX2 (+) grupların kapsül invazyonu dağılımları arasında istatistiksel<br />

farklılık gözlenmemiştir (χ²:2,20 p=0,138).<br />

• COX2 (-) ve COX2 (+) grupların lenfovasküler invazyon dağılımları arasında<br />

istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (χ²:0,019 p=0,890).<br />

• COX2 (-) ve COX2 (+) grupların klinik durum dağılımları arasında istatistiksel<br />

farklılık gözlenmemiştir (χ²:0,649 p=0,420)(Tablo-6).<br />

Tablo-6 COX-2 pozitifliği ile cinsiyet, histopatolojik ve prognostik parametrelerin<br />

karşılaştırılması (n : Olgu sayısı).<br />

39


Cinsiyet<br />

Tümör çapı(cm.)<br />

Sitoplazmik<br />

eozinofili<br />

Nükleer grad<br />

TNM<br />

T1<br />

T2<br />

T3<br />

T4<br />

Lenf nodu<br />

metastazı durumu<br />

Uzak organ<br />

metastazı durumu<br />

Evre<br />

Kapsül invazyonu<br />

Lenfovasküler<br />

invazyon varlığı<br />

Klinik durum<br />

COX2 (-)<br />

(n / %)<br />

COX2 (+)<br />

(n/%)<br />

Erkek 8 66,7% 26 68,4% χ²:0,13<br />

Kadın 4 33,3% 12 31,6% p:0,920<br />

>7 6 50,0% 16 42,1% χ²:0,231<br />

≤7 6 50,0% 22 57,9% p:0,631<br />

(-) 6 50,0% 18 47,4% χ²:0,025<br />

(+) 6 50,0% 20 52,6% p:0,874<br />

1 1 8,3% 3 7,9%<br />

2 2 16,7% 17 44,7%<br />

3 5 41,7% 13 34,2% χ²:4,09<br />

4 4 33,3% 5 13,2% p:0,251<br />

1+2 8 66,7% 30 78,9% χ²:0,754<br />

3+4 4 33,3% 8 21,1% p:0,385<br />

(-) 7 58,3% 19 50,0% χ²:0,254<br />

(+) 5 41,7% 19 50,0% p:0,614<br />

(-) 9 75,0% 27 71,1% χ²:0,07<br />

(+) 3 25,0% 11 28,9% p:0,791<br />

(-) 9 75,0% 31 81,6% χ²:0,247<br />

(+) 3 25,0% 7 18,4% p:0,619<br />

(-) 11 91,7% 37 97,4% χ²:0,722<br />

(+) 1 8,3% 1 2,6% p:0,380<br />

(-) 11 91,7% 36 94,7% χ²:0,152<br />

(+) 1 8,3% 2 5,3% p:0,696<br />

(-) 11 91,7% 37 97,4% χ²:0,772<br />

(+) 1 8,3% 1 2,6% p:0,385<br />

1+2 8 66,7% 30 78,9% χ²:0,754<br />

3+4 4 33,3% 8 21,1% p:0,385<br />

(-) 4 33,3% 22 57,9% χ²:2,20<br />

(+) 8 66,7% 16 42,1% p:0,138<br />

(-) 10 83,3% 31 81,6% χ²:0,019<br />

(+) 2 16,7% 7 18,4% p:0,890<br />

Ex 0 0,0% 4 18,2% χ²:0,649<br />

Yaşıyor 3 100,0% 18 81,8% p:0,420<br />

• Tümör çaplarını ≤7 ve >7 şeklinde grupladığımızda COX-2 şiddet, COX-2 %,<br />

COX-2 toplam skor ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir.<br />

(p=0,745, p=0,616, p=0,641). MDY ortalamaları arasında da istatistiksel farklılık<br />

gözlenmemiştir (p=0,158).<br />

• Tümör TNM evrelerini düşük evre(T1-T2) ve yüksek evre(T3-T4) şeklinde<br />

grupladığımızda COX-2 şiddet, COX-2 %, COX-2 toplam skor ortalamaları<br />

arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir. (p=0,705, p=0,349, p=0,448). MDY<br />

ortalamaları arasında da istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p=0,373).<br />

40


• Tümör hücrelerinde sitoplazmik eozinofili varlığı ve yokluğu ile COX-2 şiddet,<br />

COX-2 %, COX-2 toplam skor ortalamaları arasında istatistiksel farklılık<br />

gözlenmemiştir. (p=0,483, p=0,23, p=0,281). Sitoplazmik eozinofili ile MDY<br />

ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur.<br />

Sitoplazmik eozinofili olmayan grupta MDY değeri daha yüksektir (p=0,003).<br />

• Nükleer grad değerlerini düşük nükleer grad(1-2) ve yüksek nükleer grad(3-4)<br />

şeklinde grupladığımızda COX-2 şiddet, COX-2 %, COX-2 toplam skor<br />

ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir. (p=0,98, p=0,575,<br />

p=0,732). MDY ortalamaları arasında da istatistiksel farklılık gözlenmemiştir<br />

(p=0,87).<br />

• Lenf nodu metastazı (+) ve (-) olan grup arasında COX-2 şiddet, COX-2 %, COX-2<br />

toplam skor ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir. (p=0,189,<br />

p=0,147, p=0,125). MDY ortalamaları arasında da istatistiksel farklılık<br />

gözlenmemiştir (p=0,821).<br />

• Uzak organ metastazı (+) ve (-) olan grup arasında COX-2 şiddet, COX-2 %, COX-<br />

2 toplam skor ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir. (p=0,408,<br />

p=0,243, p=0,263). MDY ortalamaları arasında da istatistiksel farklılık<br />

gözlenmemiştir (p=0,322).<br />

• Kapsül invazyonu (+) ve (-) olan grup arasında COX-2 şiddet, COX-2 %, COX-2<br />

toplam skor ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir. (p=0,354,<br />

p=0,24, p=0,242). MDY ortalamaları arasında da istatistiksel farklılık<br />

gözlenmemiştir (p=0,836).<br />

• Lenfovasküler invazyon (+) ve (-) olan grup arasında COX-2 şiddet, COX-2 %,<br />

COX-2 toplam skor ortalamaları arasında istatistiksel farklılık gözlenmemiştir.<br />

(p=0,461, p=0,202, p=0,677). MDY ortalamaları arasında da istatistiksel farklılık<br />

gözlenmemiştir (p=0,607).<br />

• Klinik seyrini öğrenebildiğimiz 25 hastadan yaşayanlar ve ex olan grup arasında<br />

COX-2 şiddet, COX-2 %, COX-2 toplam skor ortalamaları arasında istatistiksel<br />

farklılık gözlenmemiştir. (p=0,759, p=0,105, p=0,205). MDY ortalamaları<br />

arasında da istatistiksel farklılık gözlenmemiştir (p=0.676) (Tablo-7).<br />

41


Tablo7- COX-2 şiddet, %, toplam skor ortalamaları, mikrodamar yoğunluğu ile prognostik parametrelerin karşılaştırılması<br />

Tümör Çapı(cm.)<br />

TNM<br />

Sitoplazmik<br />

Eozinofili<br />

Nükleer Grad<br />

Lenf Nodu<br />

Metastazı Durumu<br />

Uzak Organ<br />

Metastazı Durumu<br />

Evre<br />

Kapsül İnvazyonu<br />

Lenfovasküler<br />

İnvazyon Varlığı<br />

Klinik Durum<br />

COX-2<br />

N Şiddet<br />

>7 22 2,05±1,05<br />

≤7 28 2,14±1,04 0,745<br />

1+2 38 2,13±0,99<br />

3+4 12 2±1,21 0,705<br />

EO (-) 24 2,21±1,1<br />

EO (+) 26 2±0,98 0,483<br />

1+2 4 2,25±0,96<br />

3+4 19 2,26±0,93 0,98<br />

(-) 48 2,14±0,99<br />

(+) 3 1,33±1,52 0,189<br />

(-) 48 2,13±1<br />

(+) 2 1,5±2,12 0,408<br />

1+2 38 2,13±0,99<br />

3+4 12 2±1,21 0,705<br />

(-) 26 2,23±0,91<br />

(+) 24 1,96±1,16 0,358<br />

LV (-) 41 2,05±1,07<br />

LV (+) 9 2,33±0,87 0,461<br />

Ex 4 2,25±0,5<br />

Yaşıyor 21 2,38±0,8 0,759<br />

COX-2<br />

%<br />

1,95±1,4<br />

2,14±1,24 0,616<br />

2,16±1,26<br />

1,75±1,42 0,349<br />

2,29±1,37<br />

1,85±1,22 0,23<br />

2,75±1,5<br />

2,37±1,16 0,575<br />

2,12±1,29<br />

1±1 0,147<br />

2,1±1,29<br />

1±1,41 0,243<br />

2,16±1,26<br />

1,75±1,42 0,349<br />

2,27±1,19<br />

1,83±1,4 0,24<br />

2,17±1,34<br />

1,56±1,01 0,202<br />

1,25±0,5<br />

2,19±1,08 0,105<br />

COX-2<br />

Toplam<br />

Skor<br />

4±2,16<br />

4,29±2,12 0,641<br />

4,29±2,04<br />

3,75±2,42 0,448<br />

4,5±2,36<br />

3,85±1,87 0,281<br />

5±2,45<br />

4,63±1,83 0,732<br />

4,27±2,09<br />

2,33±2,08 0,125<br />

4,23±2,08<br />

2,5±3,54 0,263<br />

4,29±2,04<br />

3,75±2,42 0,448<br />

4,5±1,84<br />

3,79±2,38 0,242<br />

4,22±2,23<br />

3,89±1,62 0,677<br />

3,5±0,58<br />

4,57±1,6 0,205<br />

MDY<br />

199,68±153,72<br />

268±177 0,158<br />

250,05±164,72<br />

199,58±184,03 0,373<br />

309,29±177,47<br />

172,08±132,71 0,003<br />

288,75±155,64<br />

275,37±145,54 0,87<br />

236,55±163,06<br />

259,66±295,75 0,821<br />

233,06±170,24<br />

355±94,75 0,322<br />

250,05±164,72<br />

199,58±184,03 0,373<br />

242,77±167,91<br />

232,71±173,65 0,836<br />

243,78±176,62<br />

211,33±134,18 0,607<br />

209±173,35<br />

244,95±153,13 0,676<br />

42


• COX-2 (-) tümöre sahip 12 hastadan ulaşabildiğimiz 3 hastanın tümü hayatta idi.<br />

COX-2 (+) tümöre sahip 38 hastadan ulaşabildiğimiz 22 hastanın 4 tanesi ex, 22<br />

tanesi ise hayatta idi. Klinik durumu hakkında bilgi sahibi olunan hasta sayısı az<br />

olmasına rağmen uyguladığımız istatistiksel işlemlerin sonuçlarına göre COX-2 (+)<br />

tümöre sahip hastalar daha kötü prognoza sahiptirler(p=0.0422) (Tablo-8-Şekil-1).<br />

Tablo-8 Sağ kalım ve COX-2 ekspresyonu arasındaki ilişki<br />

COX2 (-) COX2 (+)<br />

6.Ay - 0,86±0,07<br />

1. Yıl - 0,80±0,08<br />

2. Yıl - 0,80±0,08<br />

Ortanca Yaşam Süresi - 68,59±6,95<br />

Log Rank : 0,64 p=0,0422<br />

1,1<br />

1,0<br />

,9<br />

Birikimli Yasam<br />

,8<br />

,7<br />

-20<br />

0<br />

20<br />

40<br />

60<br />

80<br />

100<br />

COX2 (+)<br />

COX2 (-)<br />

Takip Süresi (Ay)<br />

Şekil 1- COX-2 ekspresyonuna göre yapılan Kaplan-Meier kanser-spesifik sağ kalım eğrisi.<br />

TARTIŞMA<br />

43


Renal hücreli karsinom (RHK) böbreğin en sık görülen malign tümörüdür. 5 yıllık<br />

sağ kalım oranı %30-60’tır(17). RHK’lu hastalarda prognozun en önemli belirleyicileri<br />

evre ve grad olarak kabul edilmektedir(17,47). Bununla birlikte pek çok hastada evreleme<br />

ve gradlama hastalığın seyrinin belirlenmesinde yetersiz kalmaktadır. Aynı grad ve<br />

evredeki hastalar farklı sağ kalım oranına sahip olabilmektedirler. Bu nedenle tümörün<br />

davranışının belirlenmesi amacıyla ek faktörlere ihtiyaç vardır(17).<br />

Karsinogenez, protoonkogen ve antionkogenlerin komplike değişikliklerini içeren<br />

çok basamaklı bir süreçtir(63). Poliansatüre yağ asitleri ve karsinogenez arasındaki ilişkiyi<br />

araştıran moleküler çalışmalar kanser önleyici tedaviler için yeni moleküler hedefler ortaya<br />

çıkarmışlardır. Poliansatüre yağ asitleri hayvan modellerinde tümör oluşumunu<br />

destekleyebilirler. Siklooksijenazlar (COX) ve lipooksijenazlar poliansatüre yağ asitlerini<br />

metabolize eden ve karsinogenezi etkileyen önemli bir enzim sınıfıdır(16).<br />

İnsanlarda karsinogenezin NSAİD’larla inhibe edildiği gösterilmiştir. Bu<br />

antineoplastik etkinin, NSAİD’larla, COX’ın aracılık ettiği prostaglandin biyosentezinin<br />

baskılanması yoluyla gerçekleştiği düşünülmektedir(63). NSAİD'lar, ailesel adenomatöz<br />

polipozis'li hastalarda premalign kolorektal poliplerde gerilemeye ve bazı kemirgen<br />

deneylerinde karsinogenezde inhibisyona neden olurlar(41). Bu <strong>tip</strong>te bilgiler, kanserli<br />

dokularda COX ekspresyonu araştırılmasına neden olmuştur.<br />

Son yıllarda COX-2 ekspresyonunun meme, tiroid, prostat, pankreas, baş-boyun,<br />

özefagus, mide, mesane, kolon gibi organların kanserlerinde arttığı gösterilmiştir<br />

(23,24,25,26,28,29,31,48,49,64,65). COX-2 overekspresyonu çeşitli kanserlerde kötü<br />

prognozla ilişkilidir(52,64).<br />

Deneysel çalışmalarda selektif COX-2 inhibitörleri, prostaglandin sentezini,<br />

karsinom hücrelerinin proliferasyon ve invazyon yeteneklerini azaltarak karsinogenez<br />

riskini azalttıkları gösterilmiştir(31,65). Chen ve ark. yaptığı çalışmada COX-2<br />

ekspresyonunun hücrelerin invazyon yeteneğinde başlıca rolü oynadığı ve COX-2<br />

ekspresyonunun baskılanmasının adezyon molekül ekspresyonunu düzenlediği ve OS-RC-<br />

2 RHK hücrelerinin invazyon yeteneğini azalttığını göstermişlerdir(12).<br />

44


COX-2 ve RHK arasındaki ilişki hayvanlar üzerinde de araştırılmıştır. Khan ve ark.<br />

köpekler üzerinde yaptıkları çalışmada spontan gelişen 3 RHK olgusundan 2 tanesinde<br />

neoplastik hücre gelişiminin ayarlanmasında rol oynayabileceğini düşündükleri ortabelirgin<br />

şiddette COX-2 ekspresyonu saptadılar(10). Zıt olarak Okamoto ve ark yaptıkları<br />

çalışmada Eker ratlarında gelişen RHK'larda COX-2 down regüle, COX-1 ise up regüle<br />

olarak bulunmuştur ve normal böbrekte COX-2 mRNA'sı eksprese edilmiştir(4).<br />

Geçmiş yıllarda COX-2 ekspresyonu ve insan RHK’ları arasındaki ilişkiyi ortaya<br />

koymak için yapılan çalışmalar az sayıdadır ve RHK ile COX-2 ekspresyonu arasındaki<br />

ilişki açık değildir. Çalışmamızda arşiv materyalimiz içerisinden seçilen 50 <strong>berrak</strong> hücreli<br />

RHK olgusu değerlendirildi. Olgularda COX-2 ekspresyonu, MDY’nun birbirleri ile ve<br />

çeşitli klinikopatolojik parametrelerle olan ilişkisi araştırıldı. Yaş aralığı 23-84 arasında idi.<br />

Ortalama yaş 59.4±13.6 olarak hesaplandı. Erkek cinsiyetin kadın cinsiyete oranı 2.12 idi.<br />

Hastanemizde onkoloji kliniği olmadığından hastaların son durumları kendileri ya da<br />

yakınları ile görüşülerek öğrenildi. Homojen ve heterojen gruplu çalışmalarda BHRHK<br />

olgu sayısı 17-110 arasındaydı. Literatürde yaş dağılımı 26 ile 81 arasında değişiyordu.<br />

Ortalama yaş 54.8 ile 62 arasındaydı. Literatürde erkek/kadın oranı 1.63 ile 3.38 arasında<br />

değişiyordu. COX-2 toplam skoru, Tuna ve ark. çalışmasında kullandıkları şekilde, COX-2<br />

boyanan alan yüzdesine verilen skor ile şiddet skoru toplanarak elde edildi. Diğer<br />

çalışmalarda farklı yöntemler kullanılmıştı (5,6,7,9,16,41). Literatürde kullanılan COX-2<br />

antikorları ile çalışmamızda kullanılan antikor arasında firma, klonalite, inkübasyon ve<br />

dilüsyon gibi farklardan en az bir tanesi mevcuttu(5,6,9,16,41). Bazı çalışmalarda tümörler<br />

erken evre (T1-2) ve ileri evre (T3-4), düşük grad (G1-2) ve yüksek grad (G3-4) olarak<br />

gruplandırılarak istatistiksel değerlendirmeye alınmıştı(5,6,41). Çalışmamızda, tümörler<br />

literatürdekilere benzer şekilde gruplandırılarak ve gruplandırılmadan değerlendirildi.<br />

Cho ve ark. yaptıkları çalışmada 92 BHRHK’un 75'i (%81.5) COX-2 ile orta ya da<br />

kuvvetli ekspresyon göstermişlerdir. COX-2 ekspresyonu yalnızca tümör çapı ile ilişkili<br />

bulunmuştur. Cho ve ark. çalışmasında ≤7 cm. olan olgu sayısı 62(%67.3), >7 cm. olan<br />

olgu sayısı 30(%32.7)’du. Çalışmamızda ise tümör çapı ≤7 cm. olan olgu sayımız 28(%<br />

56), >7 cm. olan olgu sayımız 22(%44)’ydi. TNM, T, M evresi ve nükleer grad ve metastaz<br />

ile ilişkili değildir. Sağ kalım oranları ile COX-2 ekspresyon düzeyleri arasında fark<br />

bulunamamıştır. COX-2 ekspresyonu BHRHK'da prognostik faktör değeri taşımamaktadır<br />

45


(5). Çalışmada p53 ile TNM ve M evreleri ile metastaz arasında önemli ölçüde ilişki<br />

bulunurken p53(+) tümöre sahip hastalar diğerlerine göre daha düşük bir sağ kalıma<br />

sahiptirler. Bununla birlikte p53 pozitivitesi ile COX-2 overekspresyonu ilişkili değildir(5).<br />

Çalışmamızda 50 BHRHK olgusundan 36’sı(%72) orta ve kuvvetli COX-2 ekspresyonu<br />

gösterdiler.<br />

Hashimoto ve ark. RHK’da COX-2 ekspresyonunun tümör progresyonuna etkisini<br />

araştırmak için yaptıkları çalışmada RHK'da COX-2’nin belirgin ölçüde up regüle<br />

olduğunu ve RHK‘da daha yüksek grad ve evrede COX-2 ekspresyon düzeylerinde artma<br />

gözlemlediler(41).<br />

Yoshimura ve ark. çalışmalarında ekspresyon skorunu, Grad 1 tümörlerde grad 3<br />

tümörlerden, erken evre pT1 tümörlerde diğerlerinden daha yüksek buldular. Ancak COX-<br />

2 boyanma yoğunluğu ile grad ve evre arasında istatistiksel olarak farklılık saptamadılar<br />

(16).<br />

Miyata ve ark. yaptıkları çalışmada COX-2 ekspresyonunu tümör çapı, metastaz, grad,<br />

artmış hücre proliferasyonu ve pozitif MMP-2 ekspresyonu ile ilişkili olarak buldular.<br />

Multivaryant analiz sonucu COX-2 ekspresyonu, büyük tümör çapı için bağımsız<br />

belirleyici olup invazyon ve metastaz için ise belirleyici değildir(6).<br />

Tuna ve ark. çalışmalarında COX-2 ekspresyonunu, tümör evresi, çapı, grad ve<br />

inflamasyon varlığı ile ilişkili buldular. COX-2 ekspresyonunun invazyon, metastaz ya da<br />

sağkalım ile ilişkisi yoktu. RHK ve peritümöral inflame alanlardaki COX-2<br />

immünreaktivitesi inflamasyonla ilişkisiz normal böbrek dokusundan daha fazla bulundu<br />

(9).<br />

Buna karşılık Hemmerlein ve ark.nın yaptıkları çalışmada RHK’da COX-2 protein<br />

upregülasyonu bulunmadı. COX-2 mRNA ise tümörsüz dokularla karşılaştırıldığında down<br />

regüle idi(7). Çalışmamızda ise COX-2 pozitivitesi, şiddet skoru, boyanma yüzdesi ile tüm<br />

klinikopatolojik parametreler arasında ilişki bulamadık.<br />

Cho ve ark. çalışması hariç tüm çalışmalar karma histolojik gruplarla yapılmıştır.<br />

Literatürde yer alan bulgularla olan uyumsuzluğumuz çalışmamızın homojen bir grupla<br />

yapılması, farklı <strong>tip</strong>, klonalite, inkübasyon ve dilüsyonda antikor kullanımı, COX-2<br />

ekspresyonu değerlendirilirken kullanılan yöntemler arasındaki çeşitlilikler ve olguların<br />

gruplandırılma farkları nedeni ile olabilir. Cho ve ark. çalışmasında COX-2 ekspresyonu<br />

sadece tümör çapı ile ilişkili bulunmuştur. Çalışmamızda zıt olarak böyle bir bulgu<br />

46


saptamadık. Bu sonucun iki çalışma arasındaki olgu sayısı ve çap dağılımındaki farklardan<br />

kaynaklanmış olabileceğini düşünüyoruz.<br />

COX-2, böbrekte, yaşlanma ve fizyolojik stress gibi bazı durumlarda korteks ve<br />

medullada saptanır(6). Ayrıca Tuna ve ark. bazı RHK’ların biyolojik öncülleri olan<br />

displastik lezyonların COX-2 ile boyanma gösterdiğini belirttiler(9). Literatürde COX-2,<br />

tümör hücreleri dışında ayrıca tübül hücrelerinde, mikrodamar endotel hücrelerinde,<br />

makrofajlarda pozitif olarak bulunmuştur. Glomerüllerde ise boyanma görülmemiştir<br />

(6,7,9,41). Çalışmamızda non tümöral böbrek dokusunda, tüm olgularda, distal ve<br />

proksimal tübüllerde COX-2 ile boyanma gözlendi. Glomerüllerde boyanma izlenmedi.<br />

Ayrıca histiositler, mononükleer iltihabi hücreler, fibroblastlar ve vasküler endotel<br />

hücrelerinde COX-2 ile immünreaktivite görüldü.<br />

Sarkomatöz diferansiyasyon gösteren 2 olgumuzda <strong>berrak</strong> hücreli komponentte<br />

COX-2 ekspresyonu izlenirken sarkomatöz alanlarda COX-2 ekspresyonu yoktu. Normal<br />

böbrek dokusunda tübüllerde ve <strong>berrak</strong> hücreli alanlardaki COX-2 ekspresyonu tümörün<br />

orjinini gösteriyor olabilir. Sarkomatoid alanlardaki COX-2 negativitesi tümörün<br />

dediferansiyasyonu nedeni ile antijen kaybını akla getirmektedir.<br />

Malign tümör gelişimi ve metastazı yeni kan damarı gelişimine gereksinim duyar.<br />

Bu yüzden tümör ilişkili anjiogenezis malign tümörlerin yayılımı ve gelişiminde kritik rol<br />

oynar(21,53,62). Anjiogenezin yoğunluğu bir çok solid tümör için önemli bir prognostik<br />

faktördür ve MDY, evre ve sağ kalım ile ilişkilidir(66,67). RHK, bol neovaskülarizasyonla<br />

karakterizedir ve sıklıkla <strong>renal</strong> anjiografi sırasında saptanır(55). Mikrodamar yoğunluğu<br />

ve sağ kalım arasında ilişki olduğunu ortaya koyan ya da bunun aksini iddia eden<br />

çalışmalar nedeniyle RHK’da hasta prognozunun tahmininde mikrodamar yoğunluğunun<br />

değeri tartışmalıdır(67). Kırkali ve ark. yaptıkları çalışmada RHK’da anjiogenezi steroloji<br />

metodu ile değerlendirmişler ancak vasküler yüzey dansitesi ile mikrodamar sayısı ve<br />

sağkalım, evre ve grad arasında ilişki bulamamışlardır. Uyumsuz sonuçlarını farklı metod<br />

kullanımına ya da RHK’un diğer solid tümörlerden farklı mikrodamar yapısına sahip<br />

olmasına veya her iki faktöre birden bağlamışlardır. RHK’daki farklı vasküler paternin<br />

anjiogenezin değerlendirilmesinde sıcak nokta (hot spot) yöntemini kullanışsız kılabileceği<br />

görüşünü ortaya atmışlardır(17).<br />

47


COX-2 ile ilişkili kolorektal tümör gelişimi için çeşitli mekanizmalar<br />

tanımlanmıştır. Bunlardan biri olan anjiogenezin indüksiyonu PGE2 üretimine bağlıdır<br />

(49). COX-2 ve tümör anjiogenezi arasındaki bu ilişki, damarlanması zengin bir tümör<br />

olan RHK’da da araştırılmıştır. Miyata ve ark.yaptıkları çalışmada RHK’da COX-2<br />

ekspresyonunun neovaskülaritenin düzenlenmesinde önemli role sahip olduğunu,<br />

MDY’nun büyük tümör çapı ve metastaz için bağımsız bir belirleyici olduğunu gösterdiler<br />

(6). Ancak Hemmerlein ve ark. COX-2 ekspresyonu ve MDY arasında ilişki bulamadılar<br />

(7). Çalışmamızda COX-2 pozitifliği ile MDY arasında ilişki saptamadık. MDY’nun<br />

tespitinde görüntü analiz sistemi ile sıcak nokta (hot spot) yöntemini kullandığımız<br />

çalışmada MDY ile evre, nükleer grad, tümör çapı ve metastaz arasında ilişki tespit<br />

etmedik. Bu sonuç, Kırkali ve ark. bulgularını destekler niteliktedir.<br />

Sitoplazmik eozinofili benign ya da malign pek çok <strong>renal</strong> neoplazide sıkça<br />

gözlenen bir bulgudur(68). Eozinofilik granüler sitoplazmaya sahip böbrek tümörleri<br />

onkositom, kromofob RHK, BHRHK’un granüler <strong>tip</strong>i ve papiller RHK’un eozinofilik<br />

varyantıdır. BHRHK’da bol sitoplazmik glikojen ve lipid içeriği nedeniyle hücreler <strong>berrak</strong><br />

görünümdedir. Diğer taraftan sitoplazmik eozinofili, mitokondri, lizozomlar, nöroendokrin<br />

granüller, sitofilamentler ve düz endoplazmik retikulum gibi ribozom dışı sitoplazmik<br />

organellerin yoğunluğuyla ilgilidir. Belirgin eozinofilik sitoplazmik granülarite gösteren<br />

pek çok böbrek tümöründe ultrastrüktürel olarak çok sayıda mitokondri tespit edilmiştir<br />

(69). Hashimoto ve ark. çalışmasında COX-2 immünreaktivitesi granüler hücre alt <strong>tip</strong>inde<br />

<strong>berrak</strong> hücreli alt <strong>tip</strong>ten önemli ölçüde fazla bulunmuştur(41). Çalışmamızda ise<br />

sitoplazmik eozinofili ile COX-2 pozitivitesi arasında ilişki bulamadık. Sitoplazmik<br />

eozinofiliye sahip BHRHK’larda MDY’nda azalma izledik.<br />

Sonuç olarak BHRHK’larda COX-2 ekspresyonu, şiddeti, boyanma yüzdesi ile<br />

mikrodamar yoğunluğu ve klinikopatolojik parametreler arasında ilişki saptamadık.<br />

MDY’nun evre, nükleer grad, tümör çapı ve metastaz ile ilişkisi yoktu. Yalnızca <strong>berrak</strong><br />

sitoplazma ile MDY arasında ilişki gözlemledik. Bu ilişkinin moleküler çalışmalar ile<br />

desteklenmesi gerektiği kanısındayız. Bulgularımız BHRHK’ların çoğunluğunun COX-<br />

2’yi eksprese ettiğini göstermiştir. Ancak COX-2 ve RHK arasındaki ilişkinin net olarak<br />

ortaya konulabilmesi için, araştırmaların belirli <strong>tip</strong>leri içeren, fazla sayıda olguya sahip<br />

gruplar üzerinde yapılması gerekmektedir.<br />

48


SONUÇLAR<br />

• 50 adet BHRHK’un 38’i (%76) COX-2 (+) bulunmuştur.<br />

49


• COX-2 pozitifliği ile yaş, cinsiyet, tümör çapı, evre, nükleer grad, lenfovasküler<br />

invazyon, kapsül invazyonu, lenf nodu ve uzak organ metastazı ve MDY arasında<br />

istatistiksel olarak anlamlı ilişki bulamadık.<br />

• COX-2 şiddet, COX-2 % ve COX-2 toplam skor ortalamaları ile tümör çapı, evre,<br />

nükleer grad, lenfovasküler invazyon, kapsül invazyonu, lenf nodu ve uzak organ<br />

metastazı, sitoplazmik eozinofili arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki<br />

bulamadık.<br />

• MDY ile tümör çapı, evre, nükleer grad, lenfovasküler invazyon, kapsül invazyonu,<br />

lenf nodu ve uzak organ metastazı arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki<br />

bulamadık.<br />

• Sitoplazmik eozinofili ile MDY arasında zıt ilişki saptandı.<br />

50


RESİMLER<br />

RESİMLER<br />

Resim 1- Nükleer grad 1 BHRHK (H&Ex200).<br />

Resim 2- Nükleer grad 4 BHRHK (H&Ex200).<br />

51


Resim 3- Tümöre komşu normal böbrek dokusunda tübüllerde şiddetli COX-2<br />

ekspresyonu. Glomerüllerde boyanma görülmedi (COX-2x200).<br />

Resim 4- Tümörde COX-2 ile negatif boyanma (COX-2x100).<br />

52


Resim 5- COX-2 ile zayıf (1) derecede sitoplazmik boyanma (COX-2x200).<br />

Resim 6- COX-2 ile orta (2) derecede diffüz sitoplazmik boyanma (COX-2x200).<br />

53


Resim 7- COX-2 ile belirgin (3) derecede sitoplazmik, membranöz ve granüler<br />

boyanma (COX-2x200).<br />

Resim 8- Görüntü analiz sistemi ile tümör içi MDY ölçümü.<br />

54


Resim 9- Yüksek MDY gösteren BHRHK olgusu (CD34x100).<br />

Resim 10- Düşük MDY gösteren BHRHK olgusu (CD34x40).<br />

55


KAYNAKLAR<br />

1- Renal Cell Carcinoma http://www.emedicine.com/med/topic2002.htm Sachdeva K,<br />

Makhoul I, Javeed M, Curti B.<br />

2- Eble JN, Togashi K, Pisani P. Renal Cell Carcinoma. In : Eble JN, Sauter G, Epstein JI,<br />

Sesterhenn IA, editor. World Health Organization Classification of Tumours. Pathology<br />

and genetics of Tumours of the urinary system and male genital organs IARC Press ;<br />

2004.9-87.<br />

3- Pantuck AJ, Zeng G, Belldegrun AS, Figlin RA. Pathobiology, prognosis and targeted<br />

therapy for <strong>renal</strong> cell carcinoma: Exploiting the hypoxia-induced pathway. Clin Cancer Res<br />

2003; 9:4641-4652.<br />

4- Okamoto T, Hara A, Hino O. Down-regulation of cyclooxygenase-2 expression but upregulation<br />

of cyclooxygenase-1 in <strong>renal</strong> carcinomas of the Eker (TSC2 gene mutant) rat<br />

model. Cancer Sci 2003; 94:22-25.<br />

5- Cho DS, Joo HJ, Oh KD, Kang JH, Kim YS, Lee KB, Kim S. Cyclooxygenase-2 and<br />

p53 expression as prognostic indicators in conventional <strong>renal</strong> cell carcinoma. Yonsei Med J<br />

2005;46(1): 133-140.<br />

6- Miyata Y, Koga S, Kanda M, Nishikido M, Hayashi T, Kanetake H. Expression of<br />

cyclooxygenase-2 in <strong>renal</strong> cell carcinoma: correlation with tumor cell proliferation,<br />

apopitosis, angiogenesis, expression of matrix metalloproteinase-2 and survival. Clin<br />

Cancer Res 2003; 9:1741-1749.<br />

7- Hemmerlein B, Galuschka L, Putzer N, Zischkau S, Heuser M. Comparative analysis of<br />

COX-2, vascular endothelial growth factor and microvessel density in human <strong>renal</strong> cell<br />

carcinomas. Histopathology 2004; 45:603-611.<br />

8- Gonzalez MG, Abdulkader İ, Boquete AV, Neo XM, Forteza J, Teijeiro JC.<br />

Cyclooxygenase-2 in normal, hyperplastic and neoplastic follicular cells of the human<br />

thyroid gland. Virchows Arch 2005; 447: 12-17.<br />

9- Tuna B, Yorukoglu K, Gurel D, Mungan U, Kırkali Z. Significance of COX-2<br />

expression in human <strong>renal</strong> cell carcinoma. Urology 2004; 64:1116-1120.<br />

10- Khan KNM, Stanfield KM, Trajkovic D, Knapp DW. Expression of cyclooxygenase-2<br />

in canine <strong>renal</strong> cell carcinoma. Vet Pathol 2001; 38:116-119.<br />

11- Li HX, Chang XM, Song ZJ, He SX. Correlation between expression of<br />

cyclooxygenase-2 and angiogenesis in human gastric adenocarcinoma. World J<br />

Gastroenterol 2003; 9(4):674-677.<br />

56


12- Chen Q, Shinohara N, Abe T, Harabayashi T, Nonomura K. Impact of cyclooxygenase-<br />

2 gene expression in human <strong>renal</strong> cell carcinoma cell line. J Urol 2004; 172:2153-2157.<br />

13- Garcia-Rodriguez LA, Huerta-Alvarez C. Reduced risk of colorectal cancer among<br />

long-term users of aspirin and nonsteroidal antiinflammatory drugs. Epidemiology 2001;<br />

12:88-93.<br />

14- Morgan G. Non-steroidal anti-inflammatory drugs and the chemopreventionof<br />

colorectal and nonaspirin oesophageal cancers. Gut 1996; 38:646-648.<br />

15- Funkhouser EM, Sharp GB. Aspirin and reduced risk of esophageal carcinoma. Cancer<br />

1995; 76:1116-1119.<br />

16- Yoshimura R, Matsuyama M, Kawahito Y, Tsuchida K, Kuratsukuri K, Takemoto Y,<br />

Mitsuhashi M, Sano H, Nakatani T. Study of cyclooxygenase-2 in <strong>renal</strong> cell carcinoma. Int<br />

J Mol Med 2004; 13:229-233.<br />

17- Kirkali Z, Yorukoglu K, Ozkara E, Kazimoglu H, Mungan U. Proliferative activity,<br />

angiogenesis and nuclear morphometry in <strong>renal</strong> cell carcinoma. Int J Urol 2001; 8:697-703.<br />

18- Karavasilis V, Mitsi MV, Briasoulis E, Tsanou E, Kitsou E, Kalofonos H, Fountzilas G,<br />

Theodore F, Pavlidis N. Angiogenesis in cancer of unknown primary:clinicopathological<br />

study of CD34, VEGF and TSP-1. BMC Cancer 2005; 5:25.<br />

19- Nativ O, Sabo E, Reiss A, Wald M, Madjar S, Moskovitz B. Clinical significance of<br />

tumor angiogenesis in patients with localized <strong>renal</strong> cell carcinoma. Urology 1998; 51:693-<br />

696.<br />

20- Elpek GÖ, Gelen T, Aksoy NH, Karpuzoğlu T, Keleş N. Microvessel count<br />

proliferating cell nuclear antigen and Ki-67 indices in gastric adenocarcinoma. Pathology<br />

Oncology Research 2000; 6(1):59-64.<br />

21- Tenderenda M, Rutkowski P, Kupnicka DJ, Kubiak R. Expression of CD34 in gastric<br />

cancer and its correlation with histology, stage, proliferation activity, p53 expression and<br />

apoptotic index. Pathology Oncology Research 2001; 7(2):129-134.<br />

22- Hellwig SM, Damen CA, van Adrichem NPH, Blijham GH, Groenewegen G, Griffioen<br />

AW. Endothelial CD34 is suppressed in human malignancies: role of angiogenic factors.<br />

Cancer Letters 1997;120: 203-211.<br />

23- Kömhoff M, Guan Y, Shappel HW, Davis L, Jack G, Shyr Y, Koch MO, Shappel SB,<br />

Breyer MD. Enhanced expression of cyclooxygenase-2 in high grade human transitional<br />

cell bladder carcinomas. Am J Pathol 2000; 157(1):29-35.<br />

57


24- Sun WH, Yu Q, Shen H, Ou XL, Cao DZ, Yu T, Qian C, Zhu F, Sun YL, Fu XL, Su H.<br />

Roles of Helicobacter pylori infection and cyclooxygenase-2 expression in gastric<br />

carcinogenesis. World J Gastroenterol 2004; 10(19):2809-2813.<br />

25- Chan G, Boyle JO, Yang EK, Zhang F, Sacks PG, Shah JP, Edelstein D, Soslow RA,<br />

Koki AT, Woerner BM, Masferrer JL, Dannenberg AJ. Cyclooxygenase-2 expression is upregulated<br />

in squamous cell carcinoma of the head and the neck. Cancer Res 1999; 59:991-<br />

994.<br />

26- Half E, Tang XM, Gwyn K, Sahin A, Wathen K, Sinicrope FA. Cyclooxygenase-2<br />

expression in human breast cancers and adjacent ductal carcinoma in situ. Cancer Res<br />

2002; 62:1676-1681.<br />

27- Mohammed SI, Knapp DW, Bostwick DG, Foster RS, Khan KNM, Masferrer JL,<br />

Woerner BM, Snyder PW, Koki AT. Expression of cyclooxygenase-2 (COX-2) in human<br />

invasive transitional cell carcinoma (TCC) of the urinary bladder. Cancer Res 1999;<br />

59:5647-5650.<br />

28- Shamma A, Yamamato H, Doki Y, Okami J, Kondo M, Fujiwara Y, Yano M, Inoue M,<br />

Matsuura N, Shiozaki H, Monden M. Up-regulation of Cyclooxygenase-2 squamous<br />

carcinogenesis of the esophagus. Clin Cancer Res 2000; 6:1229-1238.<br />

29- Tucker ON, Dannenberg AJ, Yang EK, Zhang F, Teng L, Daly JM, Soslow RA,<br />

Masferrer JL, Woerner BM, Koki AT, Fahey TJ. Cyclooxygenase-2 expression is upregulated<br />

in human pancreatic cancer. Cancer Res 1999; 59:987-990.<br />

30- Singh B, Lucci AL. Role of cyclooxygenase-2 in breast cancer. J Surg Res 2002;<br />

108:173-179.<br />

31- Hussain T, Gupta S, Mukhtar H. Cyclooxygenase-2 and prostate carcinogenesis.<br />

Cancer Lett 2003; 191:125-135.<br />

32- Tang TC, Poon RT, Lau CP, Xie D, Fan ST. Tumor cyclooxygenase-2 levels correlate<br />

with tumor invasiveness in human hepatocellular carcinoma. World J Gastroenterol 2005;<br />

11(13):1896-1902.<br />

33- Uefuji K, Ichikura T, Mochizuki H. Cyclooxygenase-2 expression is related to<br />

prostaglandin biosynthesis and angiogenesis in human gastric cancer. Clin Cancer Res<br />

2000; 6:135-138.<br />

34- Sadler TW. Ürogenital Sistem. Medikal Embriyoloji. 6.basım. Palme Yayıncılık ;<br />

1990.246-254.<br />

35- Murphy WM, Beckwith JC, Farrow GM. Normal Anatomy. In : Rosai J, Sobin LH,<br />

editor. Tumors of the kidney, bladder and related urinary structures. AFIP ;1994.1-11.<br />

58


36- Ordonez NG, Rosai J. Renal Cell Carcinoma. In : Rosai J, editor. Surgical Pathology<br />

9 th ed. Mosby ; 2004. 1251-1263.<br />

37- Eble JN. Renal Neoplasia. In : Weidner N, Cote RJ, Suster S, Weiss LM, editor.<br />

Modern Surgical Pathology 1 st ed. Saunders ; 2003. p.1065-1101.<br />

38- Dekel Y, Koren R, Kugel V, Livne PM, Gal R. Significance of angiogenesis and<br />

microvascular invasion in <strong>renal</strong> cell carcinoma. Pathology Oncology Research 2002; 8(2):<br />

129-132.<br />

39- Tavani A, La Vecchia C. Epidemiology of <strong>renal</strong>-cell carcinoma. Journal of Nephrology<br />

1997; 10:93-106.<br />

40- Roland E, Delles S, Delles C. Renal cell carcinoma and diuretics-should one restrict<br />

the use of diuretics? Nephrol Dial Transplant 1999; 14:1621-1623.<br />

41- Hashimoto Y, Kondo Y, Kimura G, Matsuzawa I, Sato S, Ishizaki M, Imura N,<br />

Akimoto M, Hara S. Cyclooxygenase-2 expression and relationship to tumour progression<br />

in human <strong>renal</strong> cell carcinoma. Histopathology 2004; 44:353-359.<br />

42- Pesch B, Haerting J, Ranft U, Klimpel A, Oelschlagel B, Schill W, MURC Study<br />

Group. Occupational risk factors for <strong>renal</strong> cell carcinoma: agent-spesific results from a<br />

case-control study in Germany. International Journal of Epidemiology 2000; 29:1014-<br />

1024.<br />

43- Dominguez MG, Yuan JM, Castelao JE, Ross RK, Yu MC. Family history and risk of<br />

<strong>renal</strong> cell carcinoma. Cancer Epidemiology, Biomarkers & Prevention 2001; 10:1001-<br />

1004.<br />

44- Reuter VE, Tickos SK. Adult Renal Tumors. In : Carter D, Greenson JK, Oberman HA,<br />

Reuter VE, Staler MH, editor. Sternberg Surgical Pathology 4 th ed. LWW ; 2004.1955-<br />

2000.<br />

45- Özgür Mete. Uzmanlık Tezi. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Ana Bilim<br />

Dalı.<br />

46- Montironi R, Santinelli A, Pomante R, Mazzucchelli R, Colanzi P, Filho AL, Scarpelli<br />

M. Morphometric index of adult <strong>renal</strong> cell carcinoma. Comparison with the Fuhrman<br />

grading system. Virchows Arch 2000; 437:82-89.<br />

47- Medeiros LJ, Gelb AB, Weiss LM. Renal cell carcinoma. Prognostic significance of<br />

morphologic parameters in 121 cases. Cancer 1988; 61:1639-1651.<br />

48- Ristimaki A, Nieminen O, Saukkonen K, Hotakainen K, Nordling S, Haglund C.<br />

Expression of cyclooxygenase-2 in human transitional cell carcinoma of the urinary<br />

bladder. Am J Pathol 2001; 158(3):849-853.<br />

59


49- Wendum D, Masliah J, Trugnan G, Flejou JF. Cyclooxygenase-2 and its role in<br />

colorectal cancer development. Virchows Arch 2004; 445:327-333.<br />

50- Masunaga R, Kohno H, Dhar DK, Ohno S, Shibakita M, Kinugasa S, Yoshimura H,<br />

Tachibana M, Kubota H, Nagasue N. Cyclooxygenase-2 expression correlates with tumor<br />

neovascularisation and prognosis in human colorectal carcinoma patients. Clin Cancer Res<br />

2000; 6:4064-4068.<br />

51- Ma L, Xie YL, Yu Y, Zhang QN. Apopitosis of human gastric cancer SGC-7901 cells<br />

induced by mitomycin combined with sulindac. World J Gastroenterol 2005; 11(12):1829-<br />

1832.<br />

52- Siironen P, Ristimaki A, Nordling S, Louhimo J, Haapiainen R, Haglund C. Expression<br />

of COX-2 is increased with age in papillary thyroid cancer. Histopathology 2004; 44:490-<br />

7.<br />

53- Lu H, Lin C, Zheng Z, Li S, Guo S, Zhang X, Fu M, Liang X, Wu M. Angiogenesis<br />

inhibitor Z24 induces endothelial cell apopitosis and suppresses tumor growth and<br />

metastasis. J Pharmacol Sci 2005; 97:533-540.<br />

54- Fox SB. Tumour angiogenesis and prognosis. Histopathology 1997; 30:294-301.<br />

55- Song KH, Song J, Jeong GB, Kim JM, Jung SH, Song J. Vascular endothelial growth<br />

factor – its relation to neovascularization and their significance as prognostic factors in<br />

<strong>renal</strong> cell carcinoma. Yonsei Med J 2001; 42:539-546.<br />

56- Stanenow E, Tavares MR, Ab’Saber AM, Parra-Cuentas ER, de Matos LL, Eher EM et<br />

al. Angiogenesis as an indicator of metastatic potential in papillary thyroid carcinoma.<br />

Clinics 2005; 60(3):233-240.<br />

57- Lorincz T, Timar J, Szendroi M. Alterations of microvascular density in bone<br />

metastases of adenocarcinomas. Pathology Oncology Research 2004; 10:149-153.<br />

58- Özuysal S. Tümöral Anjiogenezis. Türk Patoloji Dergisi 2001; 17(3-4):90-93.<br />

59- Ribatti D. The involvement of endothelial progenitor cells in tumor angiogenesis. J<br />

Cell Mol Med 2004; 8:294-300.<br />

60- Wang HM, Zhang GY. Indomethacin supresses growth of colon cancer via inhibition of<br />

angiogenesis in vivo. World J Gastroenterol 2005; 11(3):340-343.<br />

61- Dulak J. Nutraceuticals as anti-angiogenic agents: hopes and reality. J Physiol<br />

Pharmacol 2005; 56:51-69.<br />

62- Zheng S, Han MY, Xiao ZX, Peng JP, Dong Q. Clinical significance of vascular<br />

endothelial growth factor expression and neovascularization in colorectal carcinoma.<br />

World J Gastroenterol 2003;9(6):1227-1230.<br />

60


63- Chen Q, Shinohara N, Abe T, Watanabe T, Nonomura K, Koyanagi T. Significance of<br />

COX-2 expression in human <strong>renal</strong> cell carcinoma cell lines. Int J Cancer 2004; 108:825-<br />

832.<br />

64- Chang SH, Liu CH, Conway R, Han DK, Nithipatikom K, Trifan OC, Lane TF, Hla T.<br />

Role of prostaglandin E 2 -dependent angiogenic switch in cyclooxygenase 2-induced breast<br />

cancer progression. PNAS 2004; 101:591-596.<br />

65- Nithipatikom K, Isbell Ma, Lindholm PF, Balla AK, Kaul S, Campell WB.<br />

Requirement of cyclooxygenase-2 expression and prostaglandins for human prostate<br />

cancer cell invasion. Clin Exp Metastasis 2002;19:593-601.<br />

66- Zhi YH, Liu RS, Song MM, Tian Y, Long J, Tu W, Guo RX. Cyclooxygenase-2<br />

promotes angiogenesis by increasing vascular endothelial growth factor and predicts<br />

prognosis in gallbladder carcinoma. World J Gastroenterol 2005; 11(24):3724-3728.<br />

67- Sabo E, Boltenko A, Sova Y, Stein A, Kleinhaus S, Resnick MB. Microscopic analysis<br />

and significance of vascular architectural complexity in <strong>renal</strong> cell carcinoma. Clin Cancer<br />

Res 2001; 7:533-537.<br />

68- Reuter VE.Renal tumors exhibiting granular cytoplasm. Sem Diagn Pathol 1999; 16<br />

(2):135-145.<br />

69- Tickoo SK, Amin MB, Linden MD, Lee MW, Zarbo RJ. Antimitochondrial antibody<br />

(113-1) in the differential diagnosis of granular <strong>renal</strong> cell tumors. Am J Surg Pathol<br />

1997;21(8): 922-930.<br />

61

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!