08.03.2014 Views

1 T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI DR. LÜTFĠ KIRDAR KARTAL EĞĠTĠM ...

1 T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI DR. LÜTFĠ KIRDAR KARTAL EĞĠTĠM ...

1 T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI DR. LÜTFĠ KIRDAR KARTAL EĞĠTĠM ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

T.C.<br />

SAĞLIK BAKANLIĞI<br />

<strong>DR</strong>. LÜTFĠ <strong>KIRDAR</strong> <strong>KARTAL</strong> EĞĠTĠM VE ARAġTIRMA HASTANESĠ<br />

2. GÖZ KLĠNĠĞĠ<br />

KLĠNĠK ġEFĠ: PROF. <strong>DR</strong>. YUSUF ÖZERTÜRK<br />

DĠFFÜZ DĠYABETĠK MAKÜLA ÖDEMĠNDE<br />

POSTERĠOR SUBTENON TRĠAMSĠNOLON ASETONĠD ENJEKSĠYONUN<br />

KLĠNĠK SONUÇLARI VE OCT BULGULARI<br />

<strong>DR</strong>. FĠKRET ÜNAL<br />

(UZMANLIK TEZĠ)<br />

ĠSTANBUL-2009<br />

1


ÖNSÖZ<br />

Uzmanlık eğitimim süresi içinde gerek teorik ve gerekse cerrahi alanda yetişmemde<br />

büyük emeği ve katkısı olan, kliniğimize her türlü çalışma imkanını sağlayan, bilgi ve<br />

tecrübelerini aktarmaktan kaçınmayan değerli hocam ve klinik şefim Prof. Dr. Yusuf<br />

Özertürk‟e sonsuz şükran ve minnet duygularımı sunarım.<br />

Cerrahi alanda son gelişmeleri takip edip kliniğimizde başarıyla uygulayan ve bizlerle<br />

paylaşan şef yardımcımız Op. Dr. Anıl Kubaloğlu‟na teşekkürlerimi sunarım.<br />

Uzmanlık eğitimimde ve göz cerrahisini öğrenmemde büyük katkıları olan<br />

başasistanlarımız Op. Dr. Ekrem Kurnaz‟a ve Op. Dr. Burak Özdemir‟e teşekkürlerimi<br />

sunarım.<br />

Asistanlığım boyunca bilgi ve tecrübelerinden faydalandığım, her zaman desteklerini<br />

yanımda hissettiğim, göz cerrahisini öğrenmemde büyük katkıları olan Op. Dr. Titap<br />

Yazıcıoğlu‟na ve Op. Dr. Zeynep Eren‟e teşekkürlerimi sunarım.<br />

Eğitimim boyunca birlikte çalışmaktan mutluluk duyduğum, tezimin hazırlanmasında<br />

yardımlarını esirgemeyen, her zaman kendisini örnek alacağım Op. Dr. İ. Arif Koytak‟a<br />

teşekkürlerimi sunarım.<br />

Kısa bir süre de olsa yanında çalışma fırsatını bulduğum, bilgi ve deneyimlerini<br />

içtenlikle paylaşan Op. Dr. Şafak Karslıoğlu‟na teşekkürlerimi sunarım.<br />

Eğitimim boyunca beraber pek çok şey paylaştığımız, birlikte olmaktan mutluluk<br />

duyduğum sevgili asistan arkadaşlarımın her birine, kliniğimizde çalışan hemşire ve<br />

personelimize desteklerinden ve yardımlarından dolayı teşekkürlerimi sunarım.<br />

Tüm eğitim ve öğrenim hayatımda desteklerini hep yanımda hissettiğim aileme ve<br />

amcama sonsuz minnet duygularımı ve sevgilerimi sunarım.<br />

2


ÖZET<br />

AMAÇ: Diffüz diyabetik maküla ödemi olan hastalarda posterior subtenon<br />

triamsinolon asetonid enjeksiyonunun (PSTT) etkinliğini ve komplikasyonlarını araştırmak,<br />

ve optik koherens tomografisi (OKT) ile anatomik sonuçlarını değerlendirmek.<br />

MATERYAL ve METOD: Diffüz diyabetik maküla ödemi tanısıyla takip edilen 63<br />

hastanın (33 kadın, 30 erkek) 78 gözü çalışma kapsamına alındı. Hastaların ortalama yaşı<br />

60,26 ±11,45 (28-80 yaş arası), ortalama diabetes mellitus süresi ise 13,98 ±7,41 yıl (3-36 yıl<br />

arası) idi. PSTT enjeksiyonu öncesi tüm olguların düzeltilmiş en iyi görme keskinlikleri<br />

(DEİGK), göz içi basınçları (GİB) ve ortalama santral maküla kalınlıkları (SMK) kaydedildi.<br />

PSTT (40 mg/1 ml) enjeksiyonu inferotemporal kadrandan yapıldı. Hastaların enjeksiyon<br />

sonrası 1. gün, 1. hafta, 1. ay, 3. ay ve 6. ay kontrollerinde ön ve arka segment muayeneleri<br />

yapılıp, düzeltilmiş en iyi görme keskinlikleri ve göz içi basınçları ölçüldü. 1., 3. ve 6.<br />

aylardaki santral maküla kalınlıkları OKT yardımıyla değerlendirildi.<br />

BULGULAR: İşlem öncesi ortalama DEGK Snellen eşeline göre 0,26 ±0,16 iken;<br />

1.haftada 0,27 ±0,16, 1. ayda 0,45±0,22, 3. ayda 0,45±0,23 ve 6. ayda 0,35±0,21 olarak tespit<br />

edildi. İşlemden sonraki 1. ay (p


KISALTMALAR DĠZĠNĠ<br />

AGE: Advanced glycosylation endproducts<br />

DEİGK: Düzeltilmiş en iyi görme keskinliği<br />

<strong>DR</strong>: Diyabetik retinopati<br />

DMÖ: Diyabetik maküla ödemi<br />

DCCT: Diyabet kontrolü ve komplikasyonları çalışma grubu<br />

ERG: Elektroretinografi<br />

ET<strong>DR</strong>S: Erken tedavi diyabetik retinopati çalışma grubu<br />

FFA: Fundus floresein anjiografi<br />

GİB: Göz içi basıncı<br />

HbA 1c : Glikolize hemoglobin<br />

IGF: İnsülin-like growth factor<br />

İLM: İç limitan membran<br />

İRMA: İntraretinal mikrovasküler anomaliler<br />

KAMÖ: Klinik anlamlı maküla ödemi<br />

KMÖ: Kistoid maküla ödemi<br />

LFK: Lazer fotokoagülasyon<br />

MA: Mikroanevrizma<br />

NADPH: Nikotinamid adenin difosfat hidrojen<br />

NP<strong>DR</strong>: Non-proliferatif diyabetik retinopati<br />

NVD: Optik disk neovaskülarizasyonu<br />

NVE: Retinanın diğer alanlarındaki neovaskülarizasyon<br />

OKT: Optik koherens tomografi<br />

P<strong>DR</strong>: Proliferatif diyabetik retinopati<br />

PKC: Protein kinaz C<br />

PPV: Pars plana vitrektomi<br />

PSTT: Posterior subtenon triamsinolon asetonid<br />

RPE: Retina pigment epiteli<br />

RTA: Retina kalınlık analizörü<br />

SMK: Santral maküler kalınlık<br />

SRVT: Santral retinal ven tıkanması<br />

TA: Triamsinolon asetonid<br />

TRD: Traksiyonel retina dekolmanı<br />

UKPDS: United kingdom prospective diabetes study group<br />

VEGF: Vasküler endotelyal büyüme faktörü<br />

WES<strong>DR</strong>: Wisconsin epidemiologic study of diabetic retinopathy<br />

4


ĠÇĠNDEKĠLER<br />

Önsöz .................................................................................................................................. i<br />

Özet .................................................................................................................................... ii<br />

Kısaltmalar Dizini ............................................................................................................ iii<br />

1. GiriĢ ve Amaç ................................................................................................................ 1<br />

2. Genel Bilgiler ................................................................................................................. 3<br />

2.1. Retina ............................................................................................................... 3<br />

2.1.1. Retina Embriyolojisi ....................................................................... 3<br />

2.1.2. Retina Anatomisi ............................................................................. 4<br />

2.1.3. Retinanın Topografik Anatomisi ................................................... 7<br />

2.1.4. Retinanın Kan DolaĢımı .................................................................. 10<br />

2.1.5. Retinanın Fizyolojisi ....................................................................... 12<br />

2.2. Diyabetik Retinopati ...................................................................................... 13<br />

2.2.1. Epidemiyoloji ................................................................................... 13<br />

2.2.2. Diyabetik Retinopati için Risk Faktörleri .................................... 14<br />

2.2.3. Diyabetik Retinopatinin Patogenezi .............................................. 18<br />

2.2.4. Diyabetik Retinopatide Sınıflandırma .......................................... 19<br />

2.3. Maküla Ödemi ................................................................................................ 24<br />

2.3.1. Maküla Ödemi Fizyopatolojisi ...................................................... 24<br />

2.3.2. Maküla Ödemi Etyopatogenezi ..................................................... 25<br />

2.3.3. Maküla Ödeminde Klinik ............................................................... 26<br />

2.4. Diyabetik Maküla Ödemi (Diyabetik Makülopati) ..................................... 26<br />

2.4.1. Diyabetik Maküla Ödemi Tipleri .................................................. 28<br />

2.4.2. Diyabetik Maküla Ödeminde Tanı Yöntemleri ........................... 30<br />

2.4.3. Diyabetik Maküla Ödeminde Tedavi ............................................ 33<br />

3. Gereç ve Yöntem ........................................................................................................... 42<br />

4. Bulgular ......................................................................................................................... 44<br />

5. TartıĢma ......................................................................................................................... 53<br />

6. Sonuç .............................................................................................................................. 61<br />

7. Kaynaklar ...................................................................................................................... 62<br />

5


1. GĠRĠġ VE AMAÇ<br />

Diabetes mellitus; insülin hormonunun yokluğu, yetersizliği veya dokular tarafından<br />

kullanılamaması sonucu oluşan, karbonhidrat, yağ ve protein metabolizmalarında<br />

bozukluklarla karakterize bir multisistemik hastalıktır. Diyabet terimi ilk kez Kapadokyalı<br />

Arateus tarafından Milattan Sonra 2.yüzyılda kullanılmıştır. 19. yüzyıl ortasına kadar bu<br />

endokrin hastalıkla göz patolojisi ilişkilendirilememiştir. İlk olarak 1855‟te Jaeger diyabette<br />

maküler değişiklikleri, Manz ise 1876‟da proliferatif değişiklikleri gözlemledi (1) .<br />

Diyabetik retinopati (<strong>DR</strong>); diabetes mellitusun mikrovasküler komplikasyonlarından<br />

biri olup, günümüzde görme kayıplarının en önemli nedenlerinden biridir. Tip 1 diyabetlilerde<br />

görme kaybı en sık proliferatif değişikliklere bağlıyken, tip 2 diyabetlilerde en sık neden<br />

diyabetik maküla ödemidir (2) .<br />

Diyabetik maküla ödemi (DMÖ) non-proliferatif diyabetik retinopati (NP<strong>DR</strong>) ve<br />

proliferatif diyabetik retinopatinin (P<strong>DR</strong>) her evresinde görülebilir. Diyabetik retinopatinin<br />

şiddeti arttıkça maküla ödemi görülme oranı da artar (hafif NP<strong>DR</strong>‟de %3, orta-ağır NP<strong>DR</strong>‟de<br />

%38 ve P<strong>DR</strong>‟de %71) (3) . DMÖ fokal veya diffüz şekilde görülebilir. Fokal sızıntı<br />

mikroanevrizmalardan olup, sirsinat paternde intraretinal lipid depolanmasıyla birliktelik<br />

gösterir. Diffüz sızıntı çoğunlukla iç kan-retina bariyerinin harabiyeti sonucu perifoveal<br />

retinal kapillerden olmaktadır.<br />

Diyabetik maküla ödemine bağlı görme kaybı riskini azaltan kanıtlanmış tek etkili<br />

tedavi yöntemi lazer fotokoagülasyondur. Erken Tedavi Diyabetik Retinopati Çalışma Grubu<br />

(ET<strong>DR</strong>S) mikroanevrizma kaynaklı fokal sızıntılara fokal lazer fotokoagülasyon, diffüz<br />

kapiller sızıntılara ise grid lazer fotokoagülasyon uygulamış ve 3 yıllık gözlem sonucunda<br />

lazer fotokoagülasyon tedavisinin orta derecede görme kaybı (3 sıra veya daha fazla görme<br />

kaybı) riskini %50 azalttığını bildirmiştir. Ancak tedavi edilen gözlerin %12‟sinde orta<br />

dereceli görme keskinliği kaybı tespit edilirken; tedavi edilen gözlerin %40‟ında 12 ay sonra<br />

ve %25‟inde ise 36 ay sonra maküler ödemin tekrarladığı gözlenmiştir (4) .<br />

Fokal DMÖ fokal lazer fotokoagülasyon ile etkin şekilde tedavi edilirken, diffüz maküla<br />

ödeminde lazer fotokoagülasyon tedavisinin sonuçları sınırlıdır. Olk ve arkadaşları grid lazer<br />

yapılmış 303 gözü 3 yıl sonra incelemiş; %14,5‟inde iki veya daha fazla sıra düzelme<br />

olduğunu, %60,9‟unda görme keskinliğinin aynı kaldığını ve %24,6‟sında iki sıra veya daha<br />

fazla kötüleşme olduğunu tespit etmişlerdir (5) .<br />

6


Lazer tedavisine dirençli olgularla karşılaşılması ve lazer tedavisinin komplikasyonları<br />

(azalmış gece görüşü, parasantral skotom, maküler fibrozis, koroidal neovasküler membran<br />

gelişimi, skar genişlemesi vb.) (6,7) nedeniyle gerek farmakoljik, gerekse vitreoretinal cerrahi<br />

alanında yeni tedavi yöntemleri gündeme gelmiştir. Medikal tedavi olarak protein kinaz C-β<br />

inhibitörü, vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) inhibitörleri, intravitreal veya<br />

perioküler kortikosteroid enjeksiyonları ile kortikosteroid salan vitre içi implantlar; cerrahi<br />

tedavi olarak da arka vitreus dekolmanı ile birlikte pars plana vitrektomi (PPV) veya iç<br />

limitan membran (İLM) soyulması ile birlikte PPV sayılabilir (8,9,10,11,12) .<br />

İntraoküler veya perioküler triamsinolon asetonid (TA) enjeksiyonu diyabetik maküla<br />

ödem tedavisinde sıklıkla kullanılmaktadır. Kortikosteroid analoğu olan TA‟in maküla<br />

ödemini hangi mekanizma ile azalttığı bilinmemektedir, fakat araşidonik asit yolunu inhibe<br />

ederek anti-enflamatuar etki, vasküler endotelyal büyüme faktörü üretimini azaltarak antianjiojenik<br />

etki gösterirler. Ayrıca retinal damarlar ve kan-retina bariyerini stabilize ederek<br />

kapiller geçirgenliği azalttığı gösterilmiştir (13,14,15) . Yapılan çalışmalarda TA‟in insan retina<br />

dokusuna toksik etkisinin olmadığı tespit edilmiştir (16) .<br />

Stereoidlerin sistemik yan etkilerini azaltmak için TA, intravitreal yada subtenon<br />

enjeksiyon şeklinde uygulanabilir. Ancak intravitreal TA‟in görmeyi tehdit edici ciddi<br />

komplikasyonları (endoftalmi, vitreus hemorajisi, retina dekolmanı, glokom vb.) mevcuttur<br />

(17,18) . Birçok çalışma grubu posterior subtenon TA‟in (PSTT), ciddi oküler komplikasyon<br />

olmadan üveite bağlı maküla ödemi ile diabetik maküla ödemini etkin bir şekilde azalttığını<br />

göstermiştir (19,20,21) .<br />

Çalışmamızın amacı, diffüz DMÖ olan hastalarda PSTT‟un etkinliğini ve<br />

komplikasyonlarını araştırmak ve optik koherens tomografisi (OKT) ile anatomik sonuçlarını<br />

değerlendirmektir.<br />

7


2. GENEL BĠLGĠLER<br />

2.1. RETĠNA<br />

2.1.1. Retina Embriyolojisi (22,23,24)<br />

Optik kadeh 6-7. gestasyon haftalarında, optik vezikülden gelişir ve bir boşlukla birbirinden<br />

ayrılmış iki nöroektoderm katından oluşur. Dış hücre katından retina pigment epiteli (RPE)<br />

gelişirken, iç kat nörosensoriyel retina katını oluşturur. Optik vezikül kendi üzerine katlandığı<br />

için retina hücreleri ile pigment epiteli tepe noktalarında yüz yüze gelirler ve aralarında sıkı<br />

bir bağlantı oluşmaz. Oluşan bu potansiyel boşluk tüm hayat boyunca kalır ve hayatın ileri<br />

dönemlerinde regmatojen retina dekolmanı veya santral seröz retinopati gibi patolojik<br />

durumlarda yeniden belirir.<br />

Embriyonik gelişimin birinci ayında nöroektodermal kökenli optik vezikül, yüzey<br />

ektoderme yaklaşır, kendi içine çukurlaşır ve optik çanağa (ikincil optik vezikül) dönüşür.<br />

Optik vezikül beynin bir uzantısı olduğundan, optik vezikülün tabakaları beyin ile devamlılık<br />

gösterir. Optik çanağın iç tabakası, gelişmekte olan lens ile etkileşim içinde gelişirek kalın<br />

nöroepitel tabakasına dönüşür. Sürecin devamında bu tabakanın hücreleri gözün ışığı<br />

algılayan hücrelerine, yani fotoreseptörlere (koni ve basil hücreleri) ve nöron gövdelerine<br />

(bipolar ve ganglion hücreleri) dönüşür.<br />

İkinci ayda retina pigment epiteli ile sensoriyel retina birbirlerine yaslanırlar ve boşluk<br />

kaybolur, fakat arada sıkı bir bağlantı oluşmaz. Aynı zamanda pigment epitelinde de pigment<br />

hücreleri belirmeye başlar.<br />

Üçüncü ayda sensoriyel retinada bipolar ve ganglion hücreleri ortaya çıkar.<br />

Fotoreseptörlerin iç segmentleri beşinci ayda, dış segmentleri yedinci ayda ortaya çıkar.<br />

Retina, gebeliğin dördüncü ayına kadar hiç kan damarı bulundurmayan yegâne dokudur;<br />

bu andan itibaren ise, optik diskteki hyaloid damarlardan kökenini alan vasküler kompleksler<br />

perifere doğru büyürler. Bu damarlar gebeliğin sekizinci ayından sonra nazal perifere<br />

ulaşsalar da temporal perifere ulaşmaları doğumdan sonra birinci ayı bulur.<br />

Retina katlarının erişkin halini alması, beş buçuğuncu gestasyonel ayda olmakla birlikte,<br />

retina gelişimi uniform değildir. Örneğin makuladaki fotoreseptörler ilk olarak ayrışıma<br />

uğrarken, diğer retina bölgeleri daha hızlı gelişim gösterdiği için doğumda makula tam<br />

8


gelişmemiş olan tek bölge halinde kalır. Ancak bebeğin fiksasyonunun başladığı, doğumdan<br />

sonraki 3.-4.aylarda makülanın gelişimi nihai olarak tamamlanır.<br />

RPE, altıncı gestasyon haftasında pigmente hale gelmeye başlar. Üçüncü ayda süreç<br />

tamamlanarak RPE tek hücreli pigmente bir tabaka halini alır. Dolayısıyla nöroektodermden<br />

köken alan RPE pigmentasyonunu tamamladığında, nöral kristadan köken alan koroid<br />

pigmentasyonu hala başlamamıştır.<br />

2.1.2. Retina Anatomisi (23,25,26,27,28,29)<br />

Retina, sklera ve koroidden sonra göz küresinin en içteki üçüncü tabakasıdır. Ora serratada<br />

0,12 mm, ekvatorda 0,2 mm, optik sinirde 0,56 mm, fovea santraliste 0,10 mm kalınlığı olan<br />

ince saydam bir dokudur. İç yüzeyi vitreus yüzeyi ile temasta olup, dış yüzeyi ise retina<br />

pigment epitelinden (RPE) retina içi mesafe denilen potansiyel bir boşluk ile ayrılmıştır.<br />

Retina, dışta retina pigment epiteliyle, içte saydam bir zar olan sensoryel retinadan<br />

oluşmuştur. Arkada sinir lifi tabakası hariç bütün retina tabakaları optik sinir başında sonlanır.<br />

Periferde sensoriyel retina ora serrataya uzanır ve pars plana pigmensiz silyer epiteli ile<br />

devam eder. Retina komşu pigment epiteli ve altındaki skleranın şeklini alsa bile pigment<br />

epiteline sadece iki bölgede, optik disk ve ora serratada sıkı yapışıklık gösterir. Diğer<br />

bölgelerde yapışıklık zayıftır. Pigment epiteliyle sensoriyel retina arasında arasında anatomik<br />

bağlantı yoktur. Birbirlerine sadece yaslanmışlardır. Retina dekolmanı, santral seröz<br />

koryoretinopati gibi hastalıklarda sensoriyel retina pigment epitelinden ayrılır.<br />

Oftalmoskopik olarak retina, arka kutup (maküla), ekvator ve ora serrata olarak üç<br />

bölgeye ayrılır.<br />

Işık mikroskobik olarak retinanın on katı vardır. Dıştan içe doğru:<br />

1) Retina pigment epiteli<br />

2) Fotoreseptör tabakası<br />

3) Dış limitans zarı<br />

4) Dış nükleer tabaka<br />

5) Dış pleksiform tabaka<br />

6) İç nükleer tabaka<br />

7) İç pleksiform tabaka<br />

8) Gangliyon hücreleri katı<br />

9) Sinir lifleri tabakası<br />

10) İç limitans zarı<br />

9


2.1.2.1. Retina pigment epiteli (RPE)<br />

Retina pigment epiteli, tek katlı hekzaküboidal bir hücre tabakası olup, 4-6 milyon hücreden<br />

oluşmuştur. Bazal membranları, bruch zarına sıkıca yapışık olup apekslerinde villöz uzantıları<br />

vardır. Bu uzantılar mukoid bir ortamda koni ve basil dış segmentlerini çevreler. Bu hücreler<br />

arasında zonula okludens denen sıkı bağlantılar vardır. Bu özelliğiyle ışığın koroide<br />

geçmesini engellerler. Bu bağlantılar suyun ve iyonların serbest geçişini engellediğinden<br />

sıvının subretinal alana pompalanması için metabolik enerji kullanır. Hücrelerin apeks<br />

kısımları hem zonula okludens hem de zonula adherenslerle sıkı sıkıya birbirine bağlı olması,<br />

pigment epitelinin kan-retina bariyerini oluşturmasına yol açar. Apikal sitoplazma ve<br />

mikrovilluslarda çok sayıda melanin granülleri izlenir(Şekil 1). Pigment epiteli<br />

fotoreseptörlerin fonksiyonunu idame ettirmesindeki yaşamsal dokudur. Bunun için üstlendiği<br />

beş ana görev vardır:<br />

1) Düzensiz gelen ışığın absorbe edilmesi,<br />

2) Fotoreseptörlerden içe ve dışa aktif taşınımın sağlanması,<br />

3) Kan retina bariyerinin teşkili,<br />

4) Görme pigmentlerinin rejenere edilmesi,<br />

5) Fotoreseptör dış segmentlerinin fagositozu.<br />

RPE hücreleri arasında, retinanın farklı bölgelerinde şekil ve boyut farklılıkları<br />

görülmektedir. Maküla bölgesindeki hücreler daha küçük çapta iken (10-14 mikron), periferde<br />

hücreler düz ve daha geniş çaptadır (60 mikron). Pigment epitel hücreleri foveada,<br />

periferdekilere göre daha yüksek, silinderik, dar ve pigmentlidirler. Ayrıca gövde kısmında<br />

nükleus ve lipofusin granülleri vardır ve özellikle lipofusin granülleri santral maküler alanda<br />

daha yoğun olarak gözlenir. Bu nedenle fluoresein anjiografisinde fovea, koroid<br />

fluoresansının maskelenmesine bağlı olarak daha karanlık görülür. Fotoreseptör hücrelerinin<br />

yoğunluğu retinanın farklı bölgelerinde değişiklik göstermekle birlikte, ortalama her bir RPE<br />

hücresine karşılık 45 adet fotoreseptör hücresi bulunur. RPE hücreleri ile fotoreseptörler<br />

arasında anatomik bir bağ olmadığı için retina dekolmanı gibi patolojik durumlarda, bu iki<br />

hücre tabakası kolayca ayrılabilir. Ancak konilerin matriks kılıfları RPE hücrelerine daha sıkı<br />

bağlandığı için konilerin dış segmentleri çekmeye daha dayanıklıdır. Bu durum, retina<br />

dekolmanında makülanın dekole olmaya daha dirençli olmasını izah eder.<br />

10


ġekil 1<br />

2.1.2.2. Fotoreseptör tabakası<br />

Fotoreseptör hücreleri gözün kırıcı ortamı tarafından yönlendirilen ışığı nöral sinyallere<br />

çevirerek görme olayını başlatan özelleşmiş hücrelerdir. Retinada koniler ve basiller olmak<br />

üzere iki tip fotoreseptör hücresi vardır. Basiller karanlıkta, koniler ise aydınlıkta işlev<br />

yaparlar. Foveada hiç basil bulunmazken, koniler en yüksek konsantrasyona sahiptir. İnsan<br />

koni pigmentleri 419 nm (mavi), 531 nm (yeşil) ve 558 nm (kırmızı) olmak üzere ışık<br />

spektrumunun üç bölgesindeki fotonları maksimum olarak absorbe ederler. Koniler ışıkta renk<br />

ayırımı, aydınlıkta görme ve keskin görmeden sorumludur. Koniler horizontal ve bipolar<br />

hücrelerle olduğu kadar diğer basiller ve konilerle de sinaps yaparlar. Konilerin toplam sayısı<br />

yaklasık 6,5 milyondur. Basil hücreleri foveoladan 0,5 mm uzaklıkta ortaya çıkarlar. 5-6 mm<br />

uzaklık, en yoğun oldukları bölgedir. Konilerin sayısında merkezden perifere doğru hızlı bir<br />

düşüş gözlenir. Basiller konilerden daha dar ve uzun yapıdadırlar. Periferik retinada basillerin<br />

çapı 25 mikrondur. Basiller alacakaranlıkta ve karanlıkta görmeden sorumludurlar. Bir basilde<br />

ortalama 6.000-10.000 disk bulunur. Basil iki horizontal hücre dentriti ile bir ya da daha çok<br />

bipolar hücre dentriti ile sinaps yapmaya uyumludur. Retinada toplam basil sayısı yaklasık<br />

120 milyondur. Koni ve basil hücrelerinin dış segmentleri mukopolisakkarid bir örtüyle<br />

kaplıdır ve pigment epiteli ile temas halindedir.<br />

2.1.2.3. DıĢ limitans zarı<br />

Fotoreseptörlerin iç segmentleriyle, Müller destek hücrelerinin dış uzantılarının aralarındaki<br />

bağdan oluşmuştur. Gerçek bir membran değildir. Koni ve basillerin dış ve iç segmentlerinin<br />

arasından geçer. Periferik retinada bu membran ora serrata pigment epiteli ile birleşir.<br />

11


2.1.2.4. DıĢ nükleer tabaka<br />

Fotoreseptörlerin çekirdek ve sitoplazmalarının bulundugu bölgedir. 27 mikron<br />

kalınlığındadır.<br />

2.1.2.5. DıĢ pleksiform tabaka<br />

Birinci nöron fotoreseptörler ile bipolar ve horizontal hücrelerin arasındaki sinapsların<br />

bulunduğu bölgedir. Normal retinada kalınlığı 2 mikron olmasına karşılık, fovea<br />

çukurluğunun kenarında clivusta 50 mikronu bulur. Foveada konilerin önünü serbest<br />

bırakmak için kenarlara çekilerek Henle katını olustururlar.<br />

2.1.2.6. Ġç nükleer tabaka<br />

Bipolar hücrelerinin gövdelerini, horizontal hücreleri, amakrin hücreleri ve özelleşmiş glial<br />

hücreler olan müller hücrelerini içerir.<br />

2.1.2.7. Ġç pleksiform tabaka<br />

Foveolada bulunmayan iç pleksiform kat ikinci nöron bipolarlar ile üçüncü nöron gangliyon<br />

hücreleri ve amakrin hücreleri arasındaki sinapsların bulunduğu bölgedir.<br />

2.1.2.8. Gangliyon hücreleri katı<br />

Üçüncü nöron olan gangliyon hücreleri katıdır. İç pleksiform kat gibi, foveolada bulunmaz.<br />

Gangliyonlar, bipolarlar gibi iki çesittirler. Merkezdekiler küçüktür ve dendritleri konilerle<br />

sinaps yapan bir bipolar hücreyle sinaps yapar. Periferdekiler daha büyüktürler ve birkaç<br />

bipolarla sinaps yaparlar.<br />

2.1.2.9. Sinir lifleri tabakası<br />

Korpus genikulatum lateralede sonlanan 1,2 milyon dolayındaki gangliyon hücresi aksonları,<br />

sinir lifleri katını oluşturur. Burada ayrıca retina arter ve venleri, astrositler, mikrogliyal<br />

hücreler ile oligodendrositler de vardır. Retina beslenmesinde rolü olan astrosit, mikrogliya ve<br />

oligodendrositler retinanın arter, ven ve kapillerleri çevresinde kümelenmişlerdir.<br />

2.1.2.10. Ġç limitans zarı<br />

Retinanın en iç katı olan iç limitans zarı, retinayı vitreustan ayırır. Vitreus ile temas halinde<br />

olan iç yüzünün düzgün olmasına karşılık, dış yüzü Müller hücrelerinin uçlarından ötürü<br />

pürtüklüdür. Yazarların bir kısmına göre gerçek bir zardır. Diğerlerine göre de Müller<br />

hücrelerinin uçları tarafından oluşturulmuştur.<br />

2.1.3. Retinanın Topografik Anatomisi<br />

Retina santral (maküla) ve periferik retina olmak üzere iki bölümde incelenir:<br />

12


2.1.3.1. Santral retina<br />

Santral retina ya da maküla bölgesi, histolojik olarak gangliyon hücre tabakasında en az iki<br />

nükleus tabakası içeren bölge şeklinde tanımlanır. Topografik olarak maküla 4 kısımdan<br />

oluşur(Şekil 2).<br />

a. Fovea<br />

Fovea santral retinanın iç, yani vitreusa bakan yüzünde hafif bir çöküklük veya<br />

ekskavasyonudur. Fovea, optik sinir başı merkezinin 4,0 mm temporalinde ve 0,8 mm<br />

aşağısında yaklasık 1,5 mm çaplı alandır. Foveada ortalama retina kalınlığı 0,25 mm‟dir.<br />

İkinci ve üçüncü nöronların kenara doğru itilmesine bağlı olarak 22 derecelik bir konkavite<br />

oluşur (clivus). Foveada sinir lifleri, ganglion hücreleri ve iç pleksiform tabakaları yoktur.<br />

Foveanın santral 0,57 mm çaplı bölgesi fotoreseptör olarak sadece konileri içerir.<br />

b. Foveola<br />

Foveola 350 mikron çaplı ve 150 mikron kalınlığında, yalnız konilerin yer aldığı fovea<br />

çukurluğudur. Kırmızı-yeşil konilerin dış segmentleri hariç hücresizdir. Mavi koniler ve<br />

kapillerler bulunmaz. Avasküler foveola kapillerlerin oluşturduğu bir halka ile çevrelenir. Bu<br />

damarlar iç nükleer tabaka düzeyindedir ve 250-600 mikron genişliğindeki avasküler zonu<br />

oluştururlar. Foveola merkezinde çapı yaklaşık 150-200 mikron olan ve en keskin görmeyi<br />

sağlayan umbo yer alır.<br />

Fovealoda birinci ve ikinci nöronlar kenara itildiğinden dış pleksiform tabakadaki lifler,<br />

iç nükleer tabakayı oluşturan hücrelerin uzantıları ile sinaps yapmadan önce iç limitans<br />

membrana paralel seyrederler. Yani bu bölgede dış pleksiform tabakaya ait hücresel<br />

uzantıların horizantal seyri ile Henle tabakası oluşur.<br />

c. Parafovea<br />

Parafovea foveayı çevreleyen 0,5 mm genişliğindeki bölgedir. İç retina tabakasında, özellikle<br />

iç nükleer ve ganglion hücre tabakasında belirgin hücre artışı ile karakterizedir. Retinanın bu<br />

bölgesinde tabakalar düzenlidir ve 4-6 tabaka ganglion hücre ile 7-11 tabaka bipolar hücre<br />

içerir. Hücreler bu bölgenin dış kısmında sayı bakımından azalma gösterir. Her 100 mikronda<br />

yaklaşık 100 koni, komşu koniler arasındaki boşlukta ise bir tek basil bulunur.<br />

13


ġekil 2<br />

d. Perifovea<br />

Perifovea 1,5 mm genişliğindedir ve dış sınırı fovea merkezinden 2,75 mm uzaktadır. Çok<br />

sayıda ganglion hücre tabakası ve 6 sıra bipolar hücre tabakası içerir. Burada her 100<br />

mikronda ortalama 12 koni ve komşu koniler arasında iki basil hücresi bulunur.<br />

2.1.3.2. Periferik retina<br />

Periferik retina yakın perifer (ekvator), uzak perifer (ora serrata) ve uç perifer (pars plana)<br />

olmak üzere üç bölge halinde incelenmektedir.<br />

a. Ekvator<br />

Yakın perifer 1,5 mm genişliğinde perifovea ile ora serrata arasında ekvator olarak<br />

adlandırılan, yaklasık 3 mm genişlikteki bölgedir. Vorteks venleri ekvatorda, saat 1, 5, 7 ve 11<br />

kadranları hizasında konumlanmıştır. Üst nazal ve temporal vorteks venleri 7-8 mm, alt<br />

vorteks venleri 5-6 mm‟lik mesafeden başlarlar. Gözün çevresi ekvatorda ortalama 72 mm,<br />

ora serratada 60 mm‟dir.<br />

b. Ora serrata<br />

Ora serrata olarak adlandırılan uzak perifer ekvator ile pars plana arasında yer alır. Nöral<br />

retinanın sonlandığı, siliyer cisim ile retinanın birleştiği yerdir. Ora serratada fotoreseptör<br />

yoktur. Burada RPE siliyer cisim epiteline, Bruch‟s membranı pigment epiteli bazal<br />

membranına, Müller hücreleri pigmentsiz epitele, iç limitans membran ise pigmentsiz epitelin<br />

bazal membranına dönüşür(Şekil 3). Genişliği temporalde 2,1 mm, nazalde 0,7- 0,8 mm‟dir.<br />

Limbustan ora serrataya uzaklık temporalde 7 mm, nazalde 6 mm‟dir. Ora serrata bölgesinde<br />

sensoriyel retina, pigment epiteli ile birleşir ve retina altı sıvının pars planaya geçisi<br />

engellenir. Retina ora serratada 20-30 adet parmaksı uzantılar vererek testere dişi görünümü<br />

oluşturur.<br />

14


ġekil 3<br />

c. Pars plana<br />

Uzak periferin ikinci kısmı pars plana bölgesi olup, uç perifer bölgesi olarak da<br />

tanımlanmaktadır. Pars plana, retinanın ora serratası ile siliyer cismin pars pilikatası arasında<br />

bulunur. Siliyer cisim pars pilikata ve pars plana olarak iki kısımdan oluşur. Pars pilikata<br />

siliyaris, iris kökünden arkaya doğru uzanan yaklaşık 2,5 mm kalınlığındaki bölgedir. Siliyer<br />

cismin oblik ve dairesel uzanan kasları ve 70-80 adet siliyer uzantıları bulunur. Pars plana<br />

siliyaris, globun temporal ve nazal yarılarında farklı genişliklerde çepeçevre uzanan, siliyer<br />

cismin ikinci kısmıdır. Nazalde yaklaşık 3 mm, temporalde ise yaklaşık 4,5 mm genişliktedir.<br />

İçte pigmentsiz epitel nörosensoriyel retina ile, dışta pigmenli epitel RPE ile devam eder.<br />

2.1.4. Retinanın Kan DolaĢımı<br />

Gözün arteriyel beslenmesi internal karotid arterin ilk dalı olan oftalmik arter tarafından<br />

sağlanır. Oftalmik arterden çıkan retina santral arteri, retinanın iç 2/3‟ündeki tabakaları besler.<br />

Retinanın dış 1/3‟ü ise (RPE, fotoreseptörler) koroidden difüzyonla beslenir. Oftalmik arterin<br />

santral retina arterinden sonraki dalları olan kısa ve uzun arka siliyer arterler optik sinir<br />

etrafından globa girerler. Posterior koriokapillaris kısa arka siliyer arterlerden, anterior<br />

koriokapillaris ise uzun arka siliyer arterlerden ve ön siliyer arterlerden beslenir.<br />

Retinanın venöz drenajı santral retina veniyle sağlanır. Optik sinirden çıkan venöz<br />

drenaj direkt olarak kavernöz sinüse ulaşır. Koroidin venöz drenajı ise vorteks venleri ile üst<br />

ve alt oftalmik venler aracılığıyla kavernöz sinüste sonlanır.<br />

2.1.4.1. Arterler<br />

Retina nöroserebral katı retina santral arterinden ve var olduğunda, siliyoretiniyen arterden<br />

beslenir.<br />

15


a. Retina santral arteri<br />

Oftalmik arterin dalı olan retina santral arteri, papilladan 1 cm uzaklıkta optik sinir içine girer.<br />

Papilla merkezinde ilk önce alt ve üst, sonra da temporal ve nazal dallara ayrılarak retinaya<br />

yayılır. Retina yüzeyinde sinir lifleri ve iç limitans zarı katında seyreder. Retina santral arteri<br />

dallanmaları ikiye ayrılma şeklinde olur. Periferiye doğru arterler, arteriyol ve kapillerlere<br />

dönüşürler.<br />

b. Siliyoretiniyen arter<br />

Koroidden gelen, papilla çevresindeki Zinn arter çemberinden kaynaklanır. Papilla temporal<br />

kenarından çıkarak maküla bölgesini sular. Floresein anjiografisinde, retina arterlerinden<br />

önce, koroid ile beraber boyanır. Siliyoretiniyen arter, olguların ancak % 6-20‟sinde bulunur.<br />

2.1.4.2. Venler<br />

Ora serratada venler, arterlere göre daha perifere kadar giderler. Ekvatordan itibaren arterlerle<br />

birlikte seyrederler ve papillada toplanarak retina santral venini oluştururlar. Arter ve venler<br />

sık sık çaprazlaşırlar. Çaprazlaşma bölgelerinde aynı kılıf içinde olduklarından<br />

arteriyosklerozda arter veni ezer (Gunn belirtisi). Retina santral veni, oftalmik vene, sonra da<br />

kavernöz sinüse dökülür. Venlerin çapı arterlere göre daha geniştir. Normalde arter çapının<br />

ven çapına oranı 2/3‟tür.<br />

2.1.4.3. Kapillerler<br />

Retina arteriyolleri ile venülleri arasında kapillerler bulunur. Koriyokapillerlerin duvarlarında<br />

geniş pencerelenmeler bulunmasına ve geçirgen olmalarına karşılık, retina kapillerlerinin<br />

duvarları geçirgen değildir. RPE dış, retina kapillerleri de iç kan-retina bariyerini oluştururlar.<br />

Kapillerlerin bazal zarının içinde, birbirlerine zonula occludenslerle sıkıca yapışık endotel<br />

hücreleri, duvarlarında da, kasılmalarını sağlayan çizgisiz kas lifleri, perisitler vardır.<br />

Normalde perisit/endotel hücresi oranı 1/1‟dir. Retina kapillerleri yüzeyel ve derin olmak<br />

üzere, iki ağ şeklindedirler.<br />

a. Yüzeyel kapillerler<br />

Retinanın sinir lifleri katındadırlar.<br />

b. Derin kapillerler<br />

İç nükleer ve dış pleksiform katların birleşme yerindedirler. Derin kapillerler, yüzeyel<br />

kapillerlerden kaynaklanırlar ve onlara, dikine gelen kapillerlerle bağlıdırlar. Dış pleksiform<br />

kat, retina kapillerleriyle beslenen bölge ile koroidden beslenen katlar arasındadır.<br />

16


2.1.4.4. Lenfatik damarlar<br />

Retinada lenfatik damar yoktur.<br />

2.1.5. Retinanın Fizyolojisi<br />

2.1.5.1. Görme<br />

Işığın görmeye dönüşmesi, retinadaki fotoreseptör hücrelerinin dış segmentlerindeki<br />

fotokimyasal reaksiyonların fotoelektriksel akıma dönüşerek bipolar ve gangliyon<br />

hücrelerinden geçmesi ve optik sinir yoluyla oksipital kortekse ulaşmasıyla gerçekleşir.<br />

Fotoreseptörlerin dış segmentlerindeki protein kökenli görme pigmentleri, iyonlara karşı<br />

selektif bariyer niteliğindeki çift katlı lipid ile sarılmışlardır.<br />

Basillerin görme pigmenti rodopsin, konilerinki ise opsindir. Basiller, bir foton ile dahi<br />

uyarılabildiklerinden karanlıkta görmeyi sağlarlar. Konilerin uyarılabilmesi için daha fazla<br />

ışığa gereksinmeleri vardır. Koniler, keskin görme ile renkli görmeyi gerçekleştirirler. Koniler<br />

üç farklı grupta toplanmışlardır. Her bir konide, değişik dalga boyundaki ışıklara duyarlı<br />

görme pigmentleri bulunur. 419 nm dalga boyuna duyarlı pigmente sahip koniler mavi, 531<br />

nm‟ye duyarlı pigmente sahip koniler yeşil, 558 nm‟ye duyarlı pigmente sahip koniler ise<br />

kırmızı ışık ile uyarılırlar. Üç grup koninin aynı anda uyarılmasıyla renkli görme gerçekleşir.<br />

Bir veya daha fazla grup koninin bulunmaması, renk körlüğüne yol açar.<br />

a. Fotokimyasal reaksiyonlar<br />

Fotokimyasal reaksiyonların oluşmasında fotoreseptörlerin dış segmentinde bulunan A<br />

vitamini türevleri retinal (retinaldehit) ve retinolün (A vitamini alkol şekli) önemli rolü vardır.<br />

Bir foton, basil hücresinde rodopsinin beyazlaşmasına ve opsin+retinal‟e dönüşmesine neden<br />

olur. Retinal, pigment epiteline geçerek retinol şekline girer. Kandan ve fotoreseptörlerden<br />

gelen retinol, karanlıkta fotoreseptörlere retinal şeklinde geri dönerek opsin ile birleşir ve<br />

pembe renkli rodopsini oluşturur. A vitamini, sentezi yapılamadığından, organizmaya<br />

besinlerle gelir. Karaciğerde depolanır ve kan yoluyla RPE‟ne ulaşır. Fotokimyasal<br />

reaksiyonların gerçekleşebilmesi için fotoreseptörler ile pigment epitelinin sıkı temas halinde<br />

bulunmaları gereklidir.<br />

b. Fotoelektriksel akım<br />

Basillerdeki rodopsinin beyazlanması sonucu, siklik guanozin monofosfatın (cGMP)<br />

hidrolizasyonu ve kalsiyum (Ca2+) iyonunun etkisiyle plazma zarında sodyum iyonu (Na+)<br />

geçirgenliği azalır ve hücre zarında gelişen hiperpolarizasyon, fotoelektriksel akımın<br />

doğmasına neden olur. Fotoreseptörlerde başlayan elektriksel akım, sinapslarla bipolarlar ve<br />

gangliyonlardan geçerek optik sinir yoluyla oksipital kortekse ulaşır.<br />

17


2.1.5.2. Retina pigment epiteli<br />

Fotoreseptör hücrelerin dış segmentlerini oluşturan diskler, tabanda sürekli yenilenirler, dışta<br />

pigment epiteline doğru kayarak ilerlerler ve uçta düşerek pigment epiteli tarafından fagosite<br />

edilirler. Fotoreseptörlerin artıkları, retina pigmentinden koryokapillarise geçerek kan<br />

dolaşımı yoluyla gözü terk ederler. Herhangi bir nedenle koroide geçemeyen ve pigment<br />

epitelinde biriken artık maddeler, maküla dejeneresansına ve druzene neden olurlar.<br />

Retinitis pigmentoza gibi hastalıklarda da artıkların pigment epitelinde fagosite<br />

edilememesi, bunların fotoreseptörlerin arasında birikmelerine ve pigment epitelinde<br />

dejenerasyona yol açar. RPE, retina damarlarıyla birlikte kan-retina bariyerini oluşturur.<br />

Pigment epiteli ayrıca, koryokapillaristeki oksijeni fotoreseptörlere aktarır, görme pigmentini<br />

depolar ve fotoreseptörlerin tekrar yapılanmalarını sağlar. Pigment epitelindeki melanin,<br />

ışığın koroide ve göz dışına geçmesini engellemesi yanında, fotoreseptörlerdeki fotokimyasal<br />

reaksiyonlar sonucu açığa çıkan ısıyı emerek termostat görevini de yapar. Pigment epiteli,<br />

retina altı oluşan sıvıları emmesi, fotokimyasal reaksiyonlar ve metabolizma aktiviteleri<br />

nedeniyle sensoriyel retinaya yapışık kalır. Bu yapışıklıkta pigment epitelinin iç yüzündeki<br />

mikrovillozitelerin, fotoreseptörlerin dış segmentlerini sarmasının da rolü vardır.<br />

2.2. DĠYABETĠK RETĠNOPATĠ<br />

Diyabetik retinopati (<strong>DR</strong>), hiperglisemi ya da insülin yetersizliği sonucu ortaya çıkan;<br />

retinada kapillerlerin, venüllerin ve prekapiller arteriyollerin tutulduğu bir mikroanjiyopati ve<br />

nöropati tablosudur<br />

(30) . Diyabetin en sık görülen ve tedavi edilebilir, kronik bir<br />

komplikasyonudur. <strong>DR</strong>‟nin ileri evreleri iskemiye sekonder retinada anormal yeni damar<br />

oluşumuyla karakterizedir (patolojik anjiogenez). Yeni damar oluşumuna hipoksik retina<br />

dokusundan salınan büyüme faktörleri neden olur (31) . <strong>DR</strong> sürecinin herhangi bir aşamasında<br />

diyabet hastalarında maküla bölgesindeki kalınlaşmayla karakterize diyabetik maküla ödemi<br />

(DMÖ) de gelişebilir. DMÖ, geçirgenliği artmış dilate kapillerler ve mikroanevrizmalardan<br />

kaynaklanan sızıntılar ile kan-retina bariyerinin bozulması sonucu ortaya çıkar. <strong>DR</strong>‟nin ve<br />

DMÖ‟nin kontrolü; erken teşhisine ve kan şekeri düzeyinin sıkı kontrolüne dayanır.<br />

2.2.1. Epidemiyoloji<br />

1921‟de Frederick Grant Banting ve Charles Herbert Best insülini izole etmeyi başarmışlar ve<br />

bu hormonun pankreasın Langerhans adacıklarındaki beta hücrelerinden salgılandığını<br />

bulmuşlardır. İlk kez 1925‟te Best tarafından insülin kullanıldı. İnsülin ve diğer antidiyabetik<br />

18


ilaçların tedavide kullanılmaya başlanması ile diyabet hastalarının yaşam süreleri artmıştır.<br />

Bunun sonucu, diğer komplikasyonlarla birlikte diyabetin majör komplikasyonlarından olan<br />

<strong>DR</strong>‟nin görülme sıklığında da belirgin bir artış olmuştur. Günümüzde, gelişmiş batılı<br />

ülkelerdeki 40-65 yaş grubunda, <strong>DR</strong> en sık körlük nedenidir (32,33) .<br />

<strong>DR</strong>‟nin en önemli habercisi hastalığın süresidir. Beş yıl veya daha az süredir tip 1<br />

diyabeti olan hastalar nadiren <strong>DR</strong> bulgusu gösterirken; 5-10 yıldır diyabeti olanların<br />

%27‟sinde, on yıldan uzun süredir diyabeti olanların %71-90‟ında diyabet retinopatisi vardır.<br />

20-30 yıl sonra, insidans %95‟e yükselir ve bu hastaların %30-50‟sinde proliferatif diyabetik<br />

retinopati (P<strong>DR</strong>) vardır (34) .<br />

Yanco ve arkadaşları tip 2 diyabetli hastalarda retinopati prevelansını diyabetin ortaya<br />

çıkışından 11-13 yıl sonra %23, 16 veya daha fazla yıl sonra ise %60 bulmuşlardır. 11 ve<br />

daha fazla yıl sonra hastaların %3‟ünde P<strong>DR</strong> tespit etmişlerdir (35) .<br />

Diyabet kontrolü ve komplikasyonları çalışma grubu (DCCT), Tip 1 diyabetlilerde<br />

yoğun insülin tedavisi ve kan glukoz düzeylerinin yakın takibi (günde dört ölçüm) sonucu iyi<br />

glisemik kontrol sağlanan grupla, konvansiyonel insülin tedavisi uygulanan grubu<br />

komplikasyonlar açısından karşılaştırılmış ve yoğun insülin tedavisi ile <strong>DR</strong> başlangıcının<br />

veya ilerleyişinin azaldığı gösterilmiştir (36) .<br />

Tip 2 diyabet, nüfusun yaşlanması ve obezitenin yaygınlaşması nedeniyle neredeyse bir<br />

epidemi haline gelmiştir. Diyabetin süresi uzadıkça <strong>DR</strong> sıklığı da artmaktadır (34) .<br />

Tip 1 diyabetli hastalarında 14 yıl içinde görme kaybı (görme keskinliğinin, iyi gören<br />

gözde 20/40 ve daha altına düşmesi) ve tam körlük oranları sırasıyla %12,7 ve %2,4 olarak<br />

bulunmuştur.<br />

DMÖ, <strong>DR</strong>‟nin sık rastlanan bir bulgusudur ve tip 2 diyabetli hastalardaki görme<br />

kaybının en önemli sebebidir. Diyabet tanısı alan ABD‟li hastalar arasında, 10 yıllık süre<br />

içinde subklinik DMÖ‟i ve klinik olarak belirgin DMÖ‟i gelişme oranları sırasıyla %14 ve<br />

%10 olarak bulunmuştur. DMÖ gelişen hastaların yaklaşık yarısının görme keskinliklerinde,<br />

iki yıl içinde iki veya daha fazla sıra kayıp olacağı öngörülmektedir (33,34,35) .<br />

2.2.2. Diyabetik Retinopati için Risk Faktörleri<br />

2.2.2.1. Sistemik risk faktörleri<br />

Diyabetin türü ve yaş<br />

Diyabetin süresi<br />

Diyabetin metabolik kontrolü<br />

Hipertansiyon ve serum lipidleri<br />

19


Böbrek hastalığı<br />

Anemi<br />

Oral kontraseptif ilaçlar ve menopoz<br />

Puberte<br />

Sigara<br />

Alkol<br />

Gebelik<br />

Aspirin<br />

Genetik faktörler<br />

Katarakt cerrahisi<br />

2.2.2.2. Göze ait koruyucu faktörler<br />

Yüksek miyopi<br />

Glokom<br />

Eski koryoretinopati<br />

Arka vitreus dekolmanı<br />

Santral retinal arter tıkanıklığı<br />

Karotis arter darlığı<br />

Optik atrofi<br />

a. Diyabetin türü ve yaş<br />

Tip 1 diyabette P<strong>DR</strong> gelişme sıklığı yüksek iken, tip 2 diyabette diyabetik maküla ödemi<br />

gelişme sıklığı yüksektir.<br />

b. Diyabetin süresi<br />

En önemli faktördür. Otuz yaşından önce diyabet tanısı konan hastalarda on yıl içinde <strong>DR</strong><br />

gelişme insidansı %50 iken, bu oran 30 yaşından sonra tanı alan hastalarda ise %90‟a<br />

yükselmektedir. Diyabetin ortaya çıkışından itibaren 5 yıl içerisinde ve püberte öncesinde <strong>DR</strong><br />

gelişimi son derece nadir olmakla birlikte, insüline bağımlı olmayan diyabetiklerin yaklaşık<br />

%5‟inin ilk muayenelerinde <strong>DR</strong> gözlenir. Hastalığın süresi uzadıkça <strong>DR</strong> bulgularına<br />

rastlanma olasılığı artmaktadır. DM tanısı aldıktan 20 yıl sonra tip1 diyabet hastalarının<br />

%90‟ında, tip 2 diyabet hastalarının ise %60‟ından fazlasında herhangi bir seviyede <strong>DR</strong><br />

bulgularına rastlanmaktadır (37,38) .<br />

20


c. Diyabetin iyi metabolik kontrolü<br />

Metabolik durumun kontrolü, diyabetin mikrovasküler komplikasyonlarının önlenmesinde<br />

mutlak gereklidir. HbA 1c glisemik kontrolün en önemli göstergesidir. Normal değer %3-6<br />

arasındadır. Diyabet kontrolü ve komplikasyonları çalışması (DCCT); Tip1 diyabetlilerde<br />

yoğun insülin tedavisi ve kan glukoz düzeylerinin yakın takibi (günde dört ölçüm) yapılarak<br />

iyi glisemik kontrol sağlanan grupla, konvansiyonel insülin tedavisi uygulanan grup<br />

komplikasyonlar açısından karşılaştırılmış ve yoğun insülin tedavisi ile <strong>DR</strong> başlangıcının<br />

veya ilerleyişinin azaldığı gösterilmiştir (36) .<br />

DCCT (36) , 10 yıldan kısa süreli diyabetik olan ve çalışma başlangıcında 30 yaşın altında<br />

olan 1441 hastada gerçekleştirilmiştir. DCCT'nin sonuçlarına göre, yoğun tedavi ile glisemi<br />

kontrolü, konvansiyonel tedaviye göre daha başarılı olup, retinopati sıklığını ve şiddetini<br />

olumlu yönde etkilemektedir. Nitekim konvansiyonel tedavide HbA 1c ortalama %9,1 iken, bu<br />

oran yoğun tedavide %7,2'dir. Her %10'luk HbA 1c düşüşü çalışma başlangıcında <strong>DR</strong>‟si<br />

olmayanlarda <strong>DR</strong> gelişme riskini %39, <strong>DR</strong> progresyon riskini %43, çalışma başlangıcında<br />

<strong>DR</strong>‟si olanlarda ciddi derecede NP<strong>DR</strong> riskini %26 azalttığını göstermiştir .<br />

“United Kingdom Prospective Diabetes Study Group” (UKPDS) ise tip 2 diyabette, sıkı<br />

glisemi kontrolünün, yeni tanı almış 5102 hastada retinopati olasılığını belirgin şekilde<br />

azalttığını göstermiştir. UKPDS'de her %1'lik HbA 1c düşüşü ile diyabetle ilişkili herhangibir<br />

komplikasyon riskinin %21, mikrovasküler komplikasyonların %35 oranında azaldığı ortaya<br />

konulmuştur (39) .<br />

Amerikan Diyabet Cemiyeti, HbA 1c 'nin % 7'nin altında, açlık kan glukoz düzeyinin de<br />

110 mg/dl'nin altında olması gerektiğini bildirmektedir (40) .<br />

d. Gebelik<br />

Gebeliğe retinopatisiz başlayan kadınlarda, NP<strong>DR</strong> gelişim riski %10‟dur.Gebelik<br />

başlangıcında NP<strong>DR</strong>‟si olan sistemik hipertansiyonu olan veya gelişenler artmış hemoraji,<br />

atılmış pamuk tarzında eksüda ve makula ödemiyle ilerleme göstermektedir. NP<strong>DR</strong>‟li<br />

gebelerin %4‟ü P<strong>DR</strong>‟ye ilerler. Kötü kontrol edilmiş diyabetle gebeliğe başlayıp sonra hızlı<br />

bir şekilde kontrole alınan kadınlarda retinopatide kötüye gidiş görülür (41) .<br />

e. Hipertansiyon<br />

Özellikle kontrol altında olmadığında, <strong>DR</strong>‟nin hızlı ilerleyişi ile ilişkili bulunmuştur.<br />

Hipertansiyon hem tip 1, hem de tip 2 diyabet hastaları açısından önemli bir risk<br />

oluşturmaktadır. <strong>DR</strong>‟nin progresyonunda ve DMÖ insidansında yükselmenin, yüksek<br />

diastolik basınçla ilgili olduğu bilinmektedir (42) . Önerilen kan basıncı düzeyi 130/85<br />

mmHg'nin altıdır.<br />

21


Wisconsin Epidemiologic Study of Diabetic Retinopathy (WES<strong>DR</strong>) (43) çalışması ve<br />

UKPDS (42) çalışmasında sıkı kan basıncı kontrolü sağlanan diyabetlilerde retinopatinin<br />

anlamlı olarak daha yavaş seyrettiği gösterilmiştir.<br />

EURODIAB çalışması normotansif tip1 diyabetli olgularda Lisinopril kullanımı ile<br />

retinopati ilerlemesi arasındaki ilişki araştırılmıştır. 2 yıllık takip sonrası, retinopati<br />

progresyonunda %73 risk azalması, proliferatif evreye geçişte %82 risk azalması saptanmıştır<br />

(44) . Ancak yapılan çok merkezli, geniş serili araştırmalarda ACE inhibitörleri ile Beta<br />

blokerler veya kalsiyum kanal blokerleri kullanan gruplar arasında <strong>DR</strong> seyri açısından<br />

farklılık saptanmamıştır (42,45) .<br />

f. Diyabetik nefropati<br />

<strong>DR</strong>‟nin ilerlemesini hızlandırabilmektedir (yüksek kan basıncı, fibrinojen ve lipoprotein<br />

düzeyi ile). Buna karşılık; renal hastalığın örneğin böbrek nakli ile tedavisi de retinopatide<br />

düzelmeye ve fotokoagülasyona daha iyi cevap alınmasına zemin hazırlayabilmektedir.<br />

g. Dislipidemi<br />

ET<strong>DR</strong>S ve WES<strong>DR</strong> çalışmalarında yüksek serum lipid düzeyi olanlarda sert eksudanın sık<br />

görüldüğü gösterilmiştir (46,47) . Bazı çalışmalarda statinlerin sert eksüdaları ve klinik anlamlı<br />

maküla ödemini (KAMÖ) azaltıcı etkileri gösterilmiştir (48,49) .<br />

h. Anemi<br />

Ağır anemi <strong>DR</strong>‟yi kötüleştirir. Tedavisi ile <strong>DR</strong>‟nin ilerlemesi yavaşlar.<br />

i. Oral kontraseptif ilaçlar ve menopoz<br />

Yüksek doz progesteron <strong>DR</strong>‟yi hızlandırır. Tip 1 diyabetli genç kadınlarda düşük doz hormon<br />

ilaçlarının <strong>DR</strong>‟ye etkisi gösterilememiştir. Yaşlı hastalarda hormon replasman tedavisinin<br />

<strong>DR</strong>‟ye etkisi bilinmemektedir. Tip 1 diyabette menopoz sonrası <strong>DR</strong> riski menopoz öncesine<br />

göre daha yüksek bulunmuştur.<br />

j. Puberte<br />

IGF (insülin-like growth factor) yüksekliği erken <strong>DR</strong>‟ye neden olur.<br />

k. Sigara<br />

Solberg ve arkadaşları sigara kullananlarda sigaranın retinopati riskini artıran etkisinin<br />

istatiksel olarak önemli düzeyde olduğunu, fakat bu etkinin Odd‟s oranının 1,05 gibi küçük<br />

olduğunu bildirmiştir (50) . Muhlhauser ise, sigara-retinopati ilişkisinin çok kesin olmadığını<br />

belirtmiştir (51) .<br />

22


l. Alkol<br />

<strong>DR</strong>‟ de etkisiz bulunurken, Howard ve ark. günde üç kadehten fazla alkol tüketiminin <strong>DR</strong><br />

riskini artırdığını bildirmişlerdir (52) .<br />

m. Aspirin<br />

Diyabetik retinopatide, vitreus hemorajisinde ve preretinal hemorajilerde etkisiz bulunmuştur.<br />

n. Genetik faktörler<br />

Siyah ırk, Amerika yerlileri ve Latin Amerikalılarda <strong>DR</strong> prevelansı yüksektir.<br />

o. Yüksek miyopi, glokom, eski koryoretinopati<br />

<strong>DR</strong> prevalansı ve şiddeti azdır, retinanın metabolik ihtiyacı azalmıştır.<br />

p. Arka vitreus dekolmanı<br />

<strong>DR</strong>‟nin ilerlemesi yavaşlar.<br />

r. Katarakt cerrahisi<br />

Varolan maküla ödemi, diyabet retinopatisi ve rubeozis başlangıcı artar. Katarakt<br />

ameliyatından sonra diyabetli olgularda kistoid maküla ödemi(KMÖ) gelişme insidansı<br />

yüksektir. Katarakt ameliyatı sonrası <strong>DR</strong>‟li olguların 1/3‟ünde ilerleme görülür.<br />

2.2.3. Diyabetik Retinopatinin Patogenezi<br />

<strong>DR</strong>, retinadaki prekapiller arteriyoller, kapillerler ve venülleri etkileyen bir<br />

mikroanjiyopatidir. Retinopatide, hem mikrovasküler oklüzyona hem de sızıntıya bağlı<br />

bulgular yer almaktadır.<br />

<strong>DR</strong>‟ye ilişkin patolojik değişimlerin ortaya çıkmasında rol oynayan başlıca patolojik<br />

biyokimyasal mekanizmalar; non-enzimatik glikozilasyon, oksidatif stres ve sorbitol yolu<br />

olmak üzere üç başlıkta incelenebilir;<br />

2.2.3.1. Non-enzimatik glikozilasyon<br />

Uzun süreli hiperglisemide glukoz, proteinlere kimyasal bakımdan nonenzimatik olarak<br />

bağlanır ve bozulmaya dayanıklı bir takım maddelerin ortaya çıkmasına yol açar. Ketamin ve<br />

amodori ürünleri adını verdiğimiz proteinler, bir dizi reaksiyona uğrayarak ileri glikozilasyon<br />

ürünleri denilen fonksiyonu az veya fonksiyonu olmayan AGE (Advanced Glycosylation<br />

Endproducts) ürünlerinin ortaya çıkmasına neden olur (53) . Parçalanmaya dirençli AGE<br />

ürünleri bazal membranda albümin ve IgG birikimine neden olurlar. Serbest radikal (kollajen<br />

DNA) oluşumunu artırırlar. İleri glikozilasyon son ürünlerinin birikimiyle vasküler hasar<br />

oluşur. Aminoguanidin AGE ürünlerinin yapımını inhibe eder ve deneysel çalışmalarda perisit<br />

kaybı ve mikroanevrizma oluşumunu azalttığı gösterilmiştir (54) .<br />

23


2.2.3.2. Oksidatif stres<br />

Bu teoriye göre oksidatif stres sonucu ortaya çıkan serbest radikaller, proteinlerin çapraz<br />

bağlantılarını etkiler ve farklı aminoasit kalıntılarının ortaya çıkmasına neden olurlar.<br />

Proteinlerin non-enzimatik glikozilasyonları, artmış serbest radikal hassasiyeti ile birleşince<br />

protein davranışlarında farklılıklar oluşur. Sonuçta kanın şekilli elemanlarının aglütinasyon ve<br />

agregasyonlarında artış sonucu mikrotromboz gelişimi olur.<br />

2.2.3.3. Sorbitol yolu (polyol yolu)<br />

Vücutta glukoz aldoz redüktaz enzimi ile sorbitole dönüşür. Sorbitol ise sorbitol dehidrogenaz<br />

yardımıyla fruktoza dönüşür. Glukoz sorbitole dönüşürken nikotinamid adenin difosfat<br />

hidrojen (NADPH) kullanılır. Fazla glukoz varlığında NADPH fazla tüketilir ve myoinositol<br />

ortaya çıkar. Miyoinositol ise vasküler disfonksiyona neden olur. Fazla miktarda glukoz<br />

alındığında NADPH fazla miktarda tüketilir ve aşırı sorbitol ortaya çıkar. NADPH‟ın aşırı<br />

tüketimi ve sorbitol birikimi, sorbitol dehidrogenazı etkisizleştirerek işlemin ikinci kısmını<br />

bloke eder ve fruktoza dönüşümü engellenir. Bunun sonucunda sorbitol daha da artar ve kısır<br />

bir döngü ortaya çıkar. Bu kısır döngünün sonucu aşırı sorbitol ve myoinositol birikimi ve<br />

NADPH tüketimi aracılığıyla yaygın vasküler disfonksiyondur. Polyol yolu aracılığıyla artmış<br />

glukoz metabolizması, ilk olarak diyabetik katarakt gelişimindeki neden olarak ileri sürülmüş,<br />

aynı zamanda periferik nöropati ve <strong>DR</strong>‟ye sebep olduğu ileri sürülmüştür (55) . Fakat bu<br />

hipotezle bariyer yıkımı ve kapiller tıkanıklık gibi spesifik vasküler anomaliler tam olarak<br />

açıklanamamıştır. Sorbinil aldoz redüktaz inhibitörüdür ve “Sorbinil Retinopathy Trial”<br />

Çalışma grubu tarafından <strong>DR</strong> üzerine etkinliği araştırılmıştır. Oral sorbinil ve plasebo<br />

kullanan tip 1 diyabetlilerde sorbinilin <strong>DR</strong> gelişimi ve progresyonunu önlemediği, sadece<br />

sorbinil alan grupta mikroanevrizma sayısının plasebo alan gruba göre hafifçe daha düşük<br />

olduğu bildirilmiştir. Sorbinil kullanan yaklaşık % 7 vakada ise hipersensitivite reaksiyonu<br />

gözlemlenmiştir (56) .<br />

2.2.4. Diyabetik Retinopatide Sınıflandırma<br />

<strong>DR</strong> sınıflamasında günümüzde kabul edilen sınıflama “Early Treatment Diabetic Retinopathy<br />

Study” grubunun yaptığı sınıflamadır. Modifiye Airlie House sınıflamasını temel alır ve<br />

stereoskopik fundus fotoğraflarının evrelenmesiyle gerçekleştirilir. Erken Tedavi <strong>DR</strong> Çalışma<br />

Grubu‟na (ET<strong>DR</strong>S) göre <strong>DR</strong>, nonproliferatif diyabetik retinopati (NP<strong>DR</strong>) ve proliferatif<br />

diyabetik retinopati (P<strong>DR</strong>) olarak iki ana gruba ayrılmıştır. NP<strong>DR</strong> kendi içinde çok hafif,<br />

hafif, orta, şiddetli, çok şiddetli olarak, P<strong>DR</strong> ise erken, yüksek riskli, ileri ve involüsyonel<br />

olarak alt gruplara ayrılmıştır (57) . Bu sınıflama klinik <strong>DR</strong> evrelendirilmesi için altın<br />

standarttır. Evrelenen lezyonlar: mikroanevrizma, intraretinal hemoraji, venöz kalibrasyon<br />

24


değişiklikleri, intraretinal mikrovasküler anomaliler (İRMA), optik disk başındaki<br />

neovaskülarizasyon (NVD), başka yerlerdeki neovaskülarizasyon (NVE), fibröz<br />

proliferasyon, preretinal hemoraji, vitreus hemorajisi ve traksiyonel retina dekolmanıdır<br />

(TRD).<br />

2.2.4.1. Non-proliferatif <strong>DR</strong><br />

NP<strong>DR</strong>‟deki bulgular retinada sınırlıdır. Retina damar geçirgenliği değişimlerine ve iskemi<br />

yapan retina damar tıkanmalarına bağlı bulgular izlenir. Diyabete bağlı vaskülopatide kapiller<br />

duvarda perisit kaybı ve bazal membran kalınlaşması görülür. Retina damarlarının<br />

otoregülasyonu sonucu gelişen perfüzyon eksikliği hipoksiye neden olur ve buna cevaben<br />

retina damarları genişleyerek akımını artırır. Hiperglisemiyi takiben mikrovasküler<br />

genişlemeler olur, bunu ise kapiller tıkanma ve mikroanevrizma oluşumu izler.<br />

a. Çok hafif NP<strong>DR</strong><br />

Sadece mikroanevrizmalar.<br />

b. Hafif NP<strong>DR</strong><br />

Mikroanevrizma (MA), yüzeyel retina kanamaları ve sert eksüdalar.<br />

c. Orta NP<strong>DR</strong><br />

Hafif NP<strong>DR</strong> bulgularına yumuşak eksüdalar ve/ veya hafif İRMA -venöz boncuklanma<br />

eklenir.<br />

d. Şiddetli NP<strong>DR</strong><br />

Aşağıdakilerden herhangi biri;<br />

4 kadranda şidetli intraretinal kanama (≥ Standart foto 2A )<br />

En az 2 kadranda belirgin venöz boncuklanma<br />

En az 1 kadranda belirgin IRMA (≥Standart foto 8A )<br />

e. Çok şiddetli NP<strong>DR</strong><br />

Şiddetli NP<strong>DR</strong> bulgularından ikisi veya daha fazlası<br />

Mikroanevrizma<br />

Diyabetik retinopatide oftalmoskopik olarak ilk tespit edilen değişikliklerdir. Genelde maküla<br />

temporalinde küçük, yuvarlak noktalar şeklinde göze çarparlar. Retina kapiller tıkanma<br />

bölgelerinde, hidrostatik basınç artışı ve perisit hücre kaybı sonucu retina kapillerlerinden<br />

gelişir. Yüzeysel ve derin retina kapillerler sisteminde, hatta koroid dolaşımında bile ortaya<br />

25


çıkabilirler. İç nükleer tabakada 12-125 mikron çapında, düzgün kenarlı, merkezinde ışık<br />

reflesi bulunan yuvarlak kırmızı noktalardır. Zamanla tıkanma ve hyalinizasyon sonucu sarı<br />

renk alırlar. Fundus floresein anjiografi(FFA)‟de erken venöz evrede boyanırlar, kanla<br />

dolduklarında nokta hemorajiden (125 mikrondan büyük, düzensiz kenarlı, merkezinde ışık<br />

reflesi yok) ayırımı zordur.<br />

İntraretinal Kanama<br />

Mikroanevrizma, kapiller ya da venüllerin yırtılması sonucu meydana gelir. Kapillerin venöz<br />

ucu kaynaklı, dış pleksiform ve iç nükleer tabakada yuvarlak-benek şeklinde kanama<br />

görülürken, yüzeysel sinir lifi tabakasında ise yüzeyel prekapiller arteriyol kaynaklı iğsi-mum<br />

alevi kanama görülür. Hemorajiler FFA‟da hipofloresans gösterir, buna karşılık<br />

mikroanevrizmalar ise hiperfloresansdır. 6 hafta ile 4 ay içinde kendiliğinden iz bırakmadan<br />

kaybolurlar. Çevrelerine basınç yaparak nöron hasarına yol açabilirler. Büyük hemorajiler ise<br />

fibrotik skar oluşumuna neden olabilirler.<br />

Sert Eksüda<br />

Kronik lokalize retinal ödem sonucu, normal retina ile ödemli retina arasında lokalize sarımsıbeyaz,<br />

keskin kenarlı küçük depozitlerdir. Dış pleksiform tabakada lipoprotein ve lipid yüklü<br />

makrofajlardan oluşur. Arka kutbu sever, sirsine retinopatide merkezinde bir mikroanevrizma<br />

vardır. Sert eksüdalar kendiliklerinden veya lazer fotokoagülasyonla mikroanevrizmaların<br />

kapatılması sonucu rezorbe olurlar. Kronikleştiklerinde ise RPE fibröz displazisine ve<br />

fotoreseptör dejenerasyonuna yol açabilirler. FFA‟da koroid floresansını maskelediklerinden<br />

hipofloresans gözükürler.<br />

Maküla Ödemi<br />

Non-proliferatif <strong>DR</strong>‟deki görme kaybının en sık nedeni iken, tüm <strong>DR</strong>‟lilerde vitreus<br />

hemorajisi ile birlikte en sık görme kaybı nedenidir (58,59) . İç kan-retina bariyerinin<br />

fonksiyonel bozukluğu sonucu meydana gelir. Mikroanevrizmalardan, kapillerlerden ve<br />

intraretinal mikrovasküler anomalilerden (İRMA) sızan serum lipoproteinleri ve diğer plazma<br />

elamanları ekstrasellüler boşluklarda birikirler. Floresein sızması görülse de, maküla ödemi<br />

tanısı için biyomikroskopik olarak retina kalınlaşmasının izlenmesi gerekir. Yapılan<br />

çalışmalar, retinal kalınlaşmanın iskemi miktarından çok kan–retina bariyerinin yıkım düzeyi<br />

ve hücreler arası sıvı miktarı ile doğru orantılı geliştiğini göstermiştir. Maküla ödemi fokal,<br />

diffüz veya mikst tipte olabilir (60,61) .<br />

26


Atılmış Pamuk Görünümlü Eksüda<br />

Sinir fibrillerindeki küçük infarktlardır. Prekapiller arteriyollerdeki tıkanma sonucu sinir lifi<br />

tabakasında iskemi meydana gelir. Aksoplazmik akımın kesilmesi sonucu aksoplazmik staz<br />

ve sinir liflerinde şişme oluşur. Yuvarlak-oval görünümde, sınırları keskin olmayan, sinir<br />

liflerine parelel yerleşimli lezyonlardır. FFA‟da blokaja bağlı olarak hipofloresans olarak<br />

görülürken, sıklıkla kapiller non-perfüzyon alanı bitişiğinde bulunurlar. Görme alanında ise<br />

yerel skotoma yol açarlar.<br />

Venöz Boncuklanma<br />

Ven duvarında incelmeyle birlikte görülen fokal venöz dilatasyon alanlarıdır. Yavaş hareket<br />

eden retina dolaşımının önemli bir bulgusudur. Bu değişiklikler, kapiller non-perfüzyon ve<br />

retina iskemisiyle bağlantılıdır ve P<strong>DR</strong> riskini 4 kat artırırlar.<br />

İntraretinal Mikrovasküler Anomaliler (İRMA)<br />

İRMA, kapiller iskemik bölgede yumuşak eksüdaya komşu, retina içi genişlemiş damarlardır.<br />

Spesifik olarak hastalıklı arteriyol ve venüller arasındaki , içi kanla dolu, kıvrımlı ve<br />

telanjiektazik kanallardır. Proliferatif evreye geçiş için önemli bir bulgudur. FFA‟da sızıntı<br />

görülmez, kapiller hipoperfüzyon sıklıkla İRMA‟yı çevreler.<br />

ET<strong>DR</strong>S İRMA, çok sayıda retina kanamaları, venöz boncuklanma ve halka, yaygın<br />

kapiller nonperfüzyon ve FFA‟da yaygın kaçağın P<strong>DR</strong> gelişimi için anlamlı risk faktörü<br />

olduğunu saptamışken; atılmış pamuk görünümlü eksüdayı ise risk faktörü olarak tespit<br />

etmemiştir (62) .<br />

2.2.4.2. Proliferatif diyabetik retinopati (P<strong>DR</strong>)<br />

Optik diskte (NVD) veya retinanın başka herhangi bir yerinde (NVE) neovaskülarizasyon,<br />

preretinal veya vitreus içi hemoraji, fibröz doku proliferasyonu P<strong>DR</strong>‟nin komponentleridir.<br />

P<strong>DR</strong> gelişmeden önce retinanın dörtte birinden fazlasının perfüzyon dışı kalması<br />

gerekmektedir. Retinal hipoksiye sekonder çeşitli anjiojenik büyüme faktörleri salınır. Bunlar<br />

içinde en önemlisi vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF), diğeri ise plasental büyüme<br />

faktörüdür. Pigment epiteli kaynaklı faktör, endostatin, platelet faktör 4 ve anjiostatin ise<br />

antianjiojenik faktörlerdir. Patolojik durumlarda VEGF ile antianjiojenik faktörler arasındaki<br />

dengenin VEGF lehine bozulduğu düşünülmüştür (63) .<br />

a. Erken P<strong>DR</strong><br />

Neovaskülarizasyon mevcuttur. Yüksek riskli P<strong>DR</strong>‟de tanımlanan tablo oluşmamıştır.<br />

b. Yüksek riskli P<strong>DR</strong><br />

Aşağıdakilerden herhangi biri;<br />

27


NVD ≥ standart foto 10A<br />

NVD < standart foto 10A, eşlik eden vitre içi veya preretinal hemoraji<br />

NVE ≥ ½ optik disk çapı, eşlik eden vitre içi veya preretinal hemoraji<br />

c. İleri P<strong>DR</strong><br />

Belirgin vitre içi hemoraji, makülayı tutan traksiyonel retina dekolmanı ve ftizis.<br />

d. İnvolüsyonel P<strong>DR</strong><br />

Total vitreus dekolmanı sonrasında neovaskülarizasyonda gerileme, retina damar çaplarında<br />

azalma, ağır retina iskemisi ve düşük görme.<br />

Neovaskülarizasyon<br />

P<strong>DR</strong>‟nin başlıca belirtecidir. Çoğunlukla iskemik retina alanlarının kenarındaki büyük<br />

venüllerden gelişir. Neovaskülarizasyon retina ile internal limitan membran (İLM) arasında<br />

ilerler ve zamanla onu da delerek vitreus boşluğuna ulaşır. Retina yüzeyinde özellikle üst ve<br />

alt temporal arkadlar boyunca ve optik disk üzerinde yerleşir. Retina kapillerinin tıkanıklığına<br />

bağlı olarak iç retina katlarının iskemisi sonucunda gelişir. Optik sinir başı üzerinde internal<br />

limitan membranın bulunmayışı diskteki neovaskülarizasyona eğilimi açıklamaktadır. Retinal<br />

hipoksi, endotel hücre proliferasyonunu stimüle eden faktörler ve vitreus kontraksiyonu<br />

neovaskülarizasyonunu stimüle ederler.<br />

Hemoraji<br />

Kanamalar vitreus jeli içine olduğu kadar, daha sık olarak preretinaldir (retrohyaloid). Yeni<br />

damarlar, sıklıkla arka hyaloide yapışıktır ve retina yüzeyinde veya biraz önünde yerleşmiştir.<br />

Arka vitreusa yapışık olan yeni damarlar arka vitre dekolmanında kanarlar. Bu zayıf damarlar<br />

üstündeki vitreus traksiyonu kanamalarına yol açar. Bu kan, retina ve dekole arka hyaloid<br />

arasından akarak, retina önü veya subhyaloid kanama şeklini alır ve kayık şeklinde görülür.<br />

Arka hyaloid veya iç limitan membranın yırtılması ile kan vitreus içine girer. Bu kan zamanla<br />

rezorbe olur. Ağır fiziksel egzersiz, yorgunluk, hipoglisemi, direkt oküler travma gibi<br />

durumlarda vitreus hemorajileri provoke olabilir. Yoğun vitreus hemorajilerinde ultrason<br />

yardımıyla olası retina dekolman birlikteliği incelenmelidir.<br />

Traksiyonel Retina Dekolmanı<br />

Geniş vitreoretinal adhezyon alanları üzerindeki fibrovasküler membranların ilerleyici<br />

kontraksiyonu sonucu meydana gelir. Proliferasyonun artmasıyla fibrovasküler kompleks<br />

diskten, özellikle temporal yöne doğru arkadlar boyunca ilerler; diski, üst ve alt arkadları<br />

birleştirir. Eğer bu fibrovasküler kitle büzülürse ve en gergin vitreoretinal yapışıklıklar disk<br />

üstünde ise maküla diske doğru çekilir ve maküla dekolmanı gelişir. Birlikte vitreus jelinin de<br />

28


üzülmesi, arka vitreus dekolmanda ilerlemeyle birlikte traksiyonel retina dekolmanına yol<br />

açar. Bu dekolman en sık maküla dışı bölgelerde görülür.<br />

2.3. MAKÜLA ÖDEMĠ<br />

Makula ödemi direk oftalmalmoskop bulunmadan önce kapsamlı olarak bilinmiyordu. Von<br />

Helmholtz 1851‟de oftalmoskopu icat etti. Bu buluş fundusun incelenmesi ve hastalıkların<br />

tanınmasında önemli bir adımdır. Von Jaeger diyabette ilk fundus değişikliklerini tarif etti. Bu<br />

bulgular o dönemlerde çok tartışmalı olup, Albrecht von Gref diyabet ile retina<br />

komplikasyonları arasında nedensel bir bağlantının olmadığını savunuyordu. Bundan 20 yıl<br />

sonra Eduard Nettleship (Londra) diyabetli hastalarda makulanın kistik<br />

dejenerasyonlarını delil olarak gösterdi (64) . Birinci dünya savaşı sonunda Alfred Vogt<br />

iridosiklitis ve santral ven tıkanmasının makula ödeminin nedenleri arasına soktu. Yirminci<br />

yüzyılın ikinci yarısında (1953) Irvine katarakt ekstraksiyonu sonrası makula ödeminin<br />

oluştuğunu tespit etti (65) . 1966‟da Gass ise, retinada kistik adacıkları ortaya çıkaran fluorosein<br />

anjiyografi bulgularını tanımladı (66) .<br />

Maküla ödemi, retinal dokuda ekstrasellüler sıvının anormal birikimi ve buna eşlik eden<br />

retinal kalınlık artışı ile karakterizedir. Santral sinir sistemi plazmadan permeabiliteyi<br />

sınırlandıran bir bariyer ile ayrılır. Benzer durum retinada da yaşanır ve plazmadan molekül<br />

geçişi sınırlıdır. Kan-retina bariyeri iki anatomik alanda lokalizedir. Retina vasküler endotel<br />

hücreleri arasındaki sıkı bağlantılardan oluşan iç kan-retina bariyeri ve retina pigment epitel<br />

hücreleri arasındaki sıkı bağlantılardan oluşan dış kan-retina bariyeridir. Bu bariyerler ile<br />

retinanın işlevini sürdürebileceği ortamın devamlılığı sağlanır (67) .<br />

2.3.1. Maküla Ödemi Fizyopatolojisi<br />

Normalde retinanın total volümü ile kıyaslandığında ekstrasellüler alan volümü toplam<br />

volümün küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu durumun devamlılığını sağlamada,<br />

elektrolit ve daha büyük moleküllerin aktif transport ile retina pigment epitelinden kana<br />

verilmesi ile sağlanır. Eğer iç veya dış kan-retina bariyerinden biri parçalanırsa ekstrasellüler<br />

alana plazma protein geçişi gözlenir, bunu suyun geçişi izler ve ekstrasellüler alan genişler.<br />

Genişleme sıklıkla maküler alanda özellikle dış pleksiform ve iç nükleer tabakada belirgindir.<br />

Maküla merkezinin avasküler yapısı ve kapillerden yoksun olması nedeniyle biriken sıvının<br />

emilimi zorlaşmaktadır.<br />

Makülaya lokalize retinal ödem maküler ödem olarak adlandırılır (67) . Berrak sıvıdan<br />

ibaret kistik alanlar oftalmoskopik olarak da görüldüğü zaman kistoid maküler ödem (KMÖ)<br />

29


denir. Bunlar, foveayı çevreleyen kistler ya da foveaya yerleşen tek kist şeklindedirler. Zaman<br />

geçtikçe, daha iç katlara ilerleyerek lameller ya da tam kat maküla deliğiyle sonuçlanabilirler<br />

(66) . KMÖ sık ve nonspesifik bir durum olup her tip makula ödeminde oluşabilir. Ödemin<br />

maküler bölgeyi seçmesinin nedeni; muhtemelen perifoveal kapillerlerden sızan sıvının<br />

toplanmasına izin veren, Henle tabakasının gevşek bağlanmış iç lifleridir. Katkıda bulunan<br />

diğer bir faktör ise foveal bölgede Müller hücrelerinin olmayışıdır.<br />

2.3.2. Maküla Ödemi Etyopatogenezi<br />

Kan-retina bariyerinin bozulma mekanizmaları;<br />

2.3.2.1. Metabolik hastalıklar<br />

Kan-retina bariyerinin bozulmasına yol açan metabolik hastalıklardan en önemlisi diyabettir.<br />

Mekanizma kesin olmamakla birlikte aldoz redüktaz enzimi üzerinde durulmaktadır. Bu<br />

parçalanma klinik olarak diyabetik retinopati gelişiminden önce Vitreus Florometrisi ile tespit<br />

edilebilir (68) . Vitreus Florometrisi ile fluoresein sızıntısı kantitatif olarak ölçülür. Normalde<br />

vitreusa sızıntı kan-retina bariyeri nedeni ile küçük miktarlarda iken bariyerin harabiyeti ile<br />

bu sızıntı artar. İç kan-retina bariyerinin bozulması ile mikroanevrizmalardan ve anormal<br />

retina kapillerden sıvı sızarak makulada kalınlaşmaya yol açar. Tso ve arkadaşları, retina<br />

pigment epitelinden de sızıntı olabileceğini göstermişlerdir. (69) .<br />

2.3.2.2. Ġskemik hastalıklar<br />

Kan-retina bariyerinin parçalanma sebebi retinal vasküler tıkanma ve bunun gerisindeki<br />

basınç artışıdır. Santral retinal ven veya dallarının oklüzyonu sonucu distal kapiller yatakta<br />

basınç artışı ile iç kan-retina bariyeri bozulur ve sızıntı sonucu maküler ödem oluşur.<br />

Koroidin iskemik hastalıklarında, şiddetli hipertansiyon, eklampsi, dissemine intravasküler<br />

koagülasyon, kollajen doku hastalıklarında koryokapillaris ve küçük prekapiller koroidal<br />

arteriollerin fibrinoid obstrüksiyonu ile koroidal iskemi oluşur. Oluşan iskemi sonucu RPE‟i<br />

fonksiyonu bozulur ve dış kan-retina bariyeri parçalanarak sızıntı sonucu maküler ödem<br />

oluşur.<br />

2.3.2.3. Mekanik faktörler<br />

Epiretinal membran, retinanın vasküler yapılarının traksiyonuna neden olarak vasküler<br />

endoteli hasarlar ve iç kan-retina bariyerinin parçalanmasıyla sızıntı oluşur. İntravasküler<br />

mekanik faktörler de endotel hasarı ile kan-retina bariyerini parçalayarak sızıntıya yol açar.<br />

2.3.2.4. Hidrostatik faktörler<br />

İntravasküler basınç artışı iç ve dış kan bariyerini parçalayabilir. Malign hipertansiyonda<br />

damar endoteli ve hasarla iç kan-retina bariyeri bozulur. Sonuç retinal eksüdasyon ve ödem<br />

30


oluşumudur. Koryokapillaris düzeyindeki benzer parçalanma retinal seröz elevasyona neden<br />

olur. İntraoküler basıncın düşmesi sonucu kan retina bariyeri bozulur. Hipotoni oluşan<br />

gözlerde maküler ödem birlikteliği görülür.<br />

2.3.2.5. Enflamatuar faktörler<br />

Göz enflamasyonu sonucu görülen maküler ödem, eşlik eden görme kaybının en sık sebebidir.<br />

Enflamasyon esnasında ortaya çıkan başta prostaglandinler olmak üzere enflamatuar<br />

mediatörler ve perivasküler mononükleer hücre infiltrasyonu iç kan-retina bariyerinin<br />

parçalanmasında önemli rol oynar (70) . Afakik ve psödofakik kistoid maküla ödemi, Harada<br />

hastalığı, Behçet hastalığı, pars planit ve Leber‟in stellat makulopatisinde görülen maküla<br />

ödeminde bu mekanizma önemlidir.<br />

2.3.2.6. Herediter hastalıklar<br />

Retinitis pigmentoza hastalarında santral vizyon kaybının sebeplerinden biri kistoid maküla<br />

ödemidir. Patogenezi tartışmalı olmakla birlikte sızıntının bir kısmı retina pigment epiteli<br />

kaynaklı iken, perifoveal kapillerlerden de sızıntı görülebilir. Deutman ve arkadaşları<br />

otozomal dominant kistoid maküla ödeminde görme kaybını maküler retinal kapillerden masif<br />

sızıntı ile açıklamışlardır (71) .<br />

2.3.2.7. Toksik faktörler<br />

Afakik gözlerde epinefrin prostaglandinlerin sentez ve salınımını kolaylaştırarak iç kan-retina<br />

bariyerini bozarak maküla ödemine neden olurlar. Benzer mekanizma ile betaksololünde<br />

maküla ödemi yapacağı bildirilmiştir.<br />

2.3.3. Maküla Ödeminde Klinik<br />

Hastalar genellikle görme keskinliğinde azalma, bulanık görme, çift görme ve renkli görmede<br />

azalmayı tarif ederler. Pozitif santral veya parasantral skotom ve nadir olarak da mikropsi<br />

şikayetleri mevcuttur. Bazen asemptomatiktirler.<br />

2.4. DĠYABETĠK MAKÜLA ÖDEMĠ (DĠYABETĠK MAKÜLOPATĠ)<br />

Diyabetik makülopati, nonproliferatif <strong>DR</strong>‟de en büyük görme kaybı nedeni iken, tüm<br />

<strong>DR</strong>‟lilerde vitreus hemorajisi ile birlikte en sık görme kaybı nedenidir. Tüm diyabetik<br />

hastaların %10‟unda maküla ödemi vardır ve bu olguların %40‟ında santral maküla tutulur.<br />

Maküla ödemi nonproliferatif <strong>DR</strong>‟de %3, preproliferatif <strong>DR</strong> ve erken proliferatif retinopati<br />

evresinde %38, proliferatif <strong>DR</strong> aşamasında %71oranında bildirilmiştir (3,59) . Diyabetik maküla<br />

31


ödemi diyabetin mikrovasküler bir komplikasyonu olup diyabetik gözlerde görme kaybının<br />

dörtte üçünü oluşturmaktadır. Çeşitli epidemiyolojik çalışmalarda; diyabetik maküla ödeminin<br />

insidans ve prevelansının diyabetin tipi (Tip1 veya Tip2), tedavi şekli (insülin, oral<br />

hipoglisemik ajan veya diyet) ve hastalığın ortalama süresine göre anlamlı farklılıklar<br />

gösterdiği bildirilmiştir<br />

(72) . Genelde yaşam boyunca görmeyi tehdit eden retinal<br />

komplikasyon (maküler ödem veya P<strong>DR</strong>) geliştirme riski Tip 1 diyabette %50 ve Tip2<br />

diyabette %33‟dür (73) . Gelişmiş toplumlarda diyabetin görülme sıklığının artması ve modern<br />

tedavi yöntemleri ile diyabetlilerin yaşam süresinin uzaması; diyabetik retinopati ve buna<br />

bağlı olarak diyabetik maküla ödemi görülme sıklığını arttırmıştır (60) . Maküla ödemi genç<br />

başlangıçlı diyabetlilerde daha seyrek iken, erişkin başlangıçlı diyabetlilerde daha sıktır.<br />

Erişkin başlangıçlı insülin bağımlı diyabette makülopati görülme olasılığı en yüksek olup, tanı<br />

esnasında maküla ödemi %5 oranında görülür. İnsülin bağımlı olmayan diyabette maküla<br />

ödemi riski biraz daha düşüktür. Maküla ödeminin diyabetin süresi ile kuvvetli bir şekilde<br />

ilişkisi olduğu bilinmektedir. Otuz yaşından önce diyabet tanısı konmuş ise, 5 yılda maküler<br />

ödem insidansı % 0 iken, 20 yıl veya daha fazla sürede %29‟dur. Eğer diyabet tanısı 30<br />

yaşından sonra konmuş ise ise bu oranlar sırası ile %3 ve %8‟dir (74) . Diyabetik maküla ödemi<br />

kronik bir hastalık olma eğilimindedir. Spontan iyileşme seyrek olmamasına rağmen;<br />

KAMÖ‟li gözlerin %24‟ü ve santral tutulumlu KAMÖ‟li gözlerin %33‟ü tedavi edilmediği<br />

takdirde 3 yıl içerisinde orta dereceli görme kaybı ( ET<strong>DR</strong>S kartında 15 veya daha fazla harf )<br />

meydana gelecektir (75) .<br />

Diyabetik maküla ödeminin üç klinik belirtisi vardır:<br />

1) Retina kalınlaşması,<br />

2) Sert eksuda birikintileri,<br />

3) Floresein sızıntıları.<br />

Maküla merkezinden itibaren bir disk çapı uzaklıktaki bir alanda yerleşmiş bulunan<br />

herhangi bir retina kalınlaşması ya da sert eksuda oluşumları, tek başına diyabetik maküla<br />

ödemi belirtisi sayılır. Ancak anjiografide saptanan her floresein sızıntısı, tek başına maküla<br />

ödemi bulgusu olarak kabul edilemez. Floresein sızıntıları, retina kalınlaşması ya da sert<br />

eksuda oluşumlarına eşlik ettiği takdirde maküla ödeminin klinik bir belirtisi olabilir.<br />

Histopatolojik olarak 2 formda gelişir:<br />

1- İç ya da dış kan-retina bariyerinin yıkılması sonucu retina katlarında sıvı birikimi.<br />

2- Yaygın iskemi sonucunda:<br />

a) Geriye kalan kapillerin dilatasyonu ve permeabilite bozukluğu.<br />

32


) İskemi sonucu ortaya çıkan maddelerin yol açtığı retina ödemi.<br />

2.4.1. Diyabetik Maküla Ödemi Tipleri<br />

2.4.1.1. Fokal maküla ödemi<br />

Primer olarak mikroanevrizmalar, dilate retinal kapillerler ve nadiren intraretinal<br />

mikrovasküler anomalilerden kaynaklanan sızıntının neden olduğu lokal retinal kalınlaşma<br />

alanlarıdır (75) . Maküla merkezinden bir disk çapı mesafede yer alan herhangi bir retina<br />

kalınlaşması ya da sert eksüda oluşumları fokal maküla ödemidir. Sıklıkla ödemi sert eksuda<br />

kümeleri çevreler. Sert eksüdaların halka şeklinde mikroanevrizmaların etrafında birikmesine<br />

sirsine retinopati denir. Sirsine sert eksudaların ortasında mikroanevrizma kümeleri<br />

görülürken ve bunların anormal permeabiliteleri FFA ile gösterilir (76) . Nadiren makula altında<br />

subretinal eksudalarca stimüle edilen retina pigment epitelinin fibröz metaplazisi nedeniyle<br />

oluşan fibröz plak gelişimi görülebilir, bu olgularda kalıcı fotoreseptör hasarı gelişir ve<br />

prognoz en kötüdür. Sert eksüda birikimi hiperlipidemi gibi sistemik patolojilerle yakından<br />

ilişkilidir (47,77) . Ayrıca kalınlaşmış arka hyaloid, kapiller yapılarda çekinti sonucu damar<br />

geçirgenliğini bozup fokal ödemin artmasına yol açmaktadır.<br />

Fokal maküla ödemi klinik olarak anlamsız, yani görmeyi tehdit etmeyen ve klinik<br />

olarak anlamlı maküla ödemi (KAMÖ) yani görmeyi tehdit eden maküla ödemi olarak ikiye<br />

ayrılır. Diyabetik retinopati erken tedavi çalışma grubuna (ET<strong>DR</strong>S) göre KAMÖ aşağıdaki<br />

kriterlerden biri ile tanımlanmıştır:<br />

Maküla merkezinin 500µ içerisinde veya kenarında retina kalınlaşması<br />

Maküla merkezinin 500µ içerisinde veya kenarında sert eksüdalar ve komşu retina<br />

kalınlaşması<br />

Herhangi bir kısmı maküla merkezine bir disk mesafesi uzaklıkta olan, en az bir disk<br />

çapı ya da daha büyük retinal kalınlaşma (78) .<br />

KAMÖ tamamen oftalmoskobik bir tanıdır. FFA‟nn tanıda yeri yoktur. Ancak KAMÖ<br />

tanısı konulduktan sonra FFA, geniş santral iskeminin varlığını ekarte etmek için yapılır.<br />

Belirgin perifoveal nonperfüzyon mevcudiyetinde yapılan maküler fotokoagülasyonu<br />

takiben, kalıcı bir görme keskinliği azalması olasılığı yüksektir. KAMÖ tanısında görme<br />

keskinliği bir kriter değildir. Vizyon tam olsa bile KAMÖ tanısı konulabilir. FFA ile tedavi<br />

edilebilir lezyonların, foveal avasküler zonun ve maküler perfüzyonun durumunun tespiti<br />

yapılabilir (79) .<br />

33


FFA‟da sızıntıya bağlı geç dönemde fokal hiperfloresans ve lipid birikintilerine bağlı<br />

hipofloresans plakları görülür.<br />

2.4.1.2. Diffüz maküla ödemi<br />

Foveal avasküler zonu içine alan iki veya daha fazla disk çapındaki retinal kalınlaşmalara<br />

diffüz maküla ödemi denir ve şiddetli mikrovaskülopatinin sonucudur. Diffüz maküler<br />

ödemde arka kutuptaki dilate kapillerlerden jeneralize bir sızıntı söz konusudur. Komşu<br />

kapiller yatağın tıkanması doku hipoksisine yol açar, hipoksi sonucu ise kalan perfüze<br />

kapillerlerde kompensatuar dilatasyon, retinal kan akımında artış ve kapiller perfüzyon<br />

basıncı artışı olur. Bu iç kan-retina bariyerindeki jeneralize parçalanmayı gösteren bir delildir<br />

(58) . Dış kan-retina bariyerinin bozukluğu, yani RPE anormallikleri de bu olaya katkıda<br />

bulunabilir. Ayrıca maküla önündeki arka hyaloidin kalınlaşması ve makülaya traksiyon<br />

yapması diffüz ödem oluşumuna ya da ilerlemesine katkıda bulunabilir (3,12,80,81,82) . Diffüz<br />

maküler ödem sıklıkla her iki gözde ve simetriktir, çok nadir olarak ödem kendi kendine<br />

çözülebilir.<br />

Sert eksuda birikimi nadiren görülür, bunun nedenini;<br />

1) İç kan-retina bariyerinde sıvı geçişine izin veren ancak lipoproteinler gibi büyük<br />

moleküllerin geçişini engelleyen selektif diffüz anormallik,<br />

2) Retinal kapillerlerden veya RPE yoluyla lipoproteinlerin temizlenmesinde artışla<br />

açıklayabiliriz.<br />

Diffüz makuler ödemle ilişkili sistemik ve oküler risk faktörleri; kardiovasküler ve renal<br />

hastalıklar, ciddi sistemik hipertansiyon, erişkin başlangıçlı diyabet, sayıları artmış<br />

mikroanevrizmaların varlığı, ileri retinopati varlığı ve vitreomakuler traksiyondur (83,84) .<br />

FFA‟da tıkalı kapillerler yanında bunlara bitişik kapiller dilatasyon alanları ve retinal<br />

kapiller yatağın artmış görünürlüğü vardır. Diffüz kapiller boncuklanma ve kapillerlerin<br />

genişlemesi ile FFA‟da erken fazda kapiller yatak dolumu artar. Makülada ödeme kistoid<br />

değişiklikler eşlik eder. Henle tabakasında toplanan sıvı, bu tabakadaki sinir liflerinin oblik<br />

yerleşimi nedeniyle geniş ekstravasküler potansiyel boşluklar oluşturur. Özellikle FFA‟nın<br />

geç evresinde bu durum saptanabilir.<br />

2.4.1.3. Ġskemik maküla ödemi<br />

Foveal avasküler zonun çap ve konfigürasyonundaki genişlemelere ve düzensizliklere<br />

"İskemik Makülopati" ismi verilir. Bu durum perifoveal alandaki kapillerin tıkanması<br />

sonucunda gelişen bir perfüzyon anomalisidir. İskemik alana komşu mikroanevrizma ve dilate<br />

kapiller segmentlerden sızıntılar da bu tabloya eklenirse "İskemik Diyabetik Maküler Ödem"<br />

34


diye adlandırılır. Bulgular değişkendir ve azalmış görme keskinliği eşliğinde maküla nispeten<br />

normal görünebilir. Bu nedenle FFA gereklidir. Bu da maküler mikrosirkülasyon<br />

bozukluklarının direkt hastaların görme keskinliklerini etkilediğini göstermektedir (85) .<br />

İskemik makülopatili hastalarda ağır görme kaybı vardır ve prognoz oldukça kötüdür.<br />

Klinik muayenede mikroanevrizma kaynaklı sızıntıya bağlı ödemden ayırt edilemez. İskemik<br />

retinada veya ona komşu alanda derin retina hemorajileri ve atılmış pamuk görünümlü<br />

eksüdalar görülebilir. İskemik alanlar makülada veya çoğu kez temporal tarafta olup<br />

genişleme eğilimindedir. Çok sayıda iskemik alanların bulunması tipiktir. Fakat bu alanlar<br />

klinik semptom oluşturacak kadar çok değildir. Maküler nonperfüzyon alanları FFA‟da erken<br />

dönemde fark edilebilir.<br />

2.4.1.4. Mikst tip maküla ödemi<br />

Diffüz maküler ödem ve iskeminin bir arada bulunuşuyla karekterizedir.<br />

2.4.1.5. Kistoid maküla ödemi<br />

Retinal ödemin ilerlemesiyle ortaya çıkar. Bal peteği benzeri kistoid alanlar içeren intraretinal<br />

ödemle karekterizedir. Retina kalınlığının artmasıyla önce dış nükleer katmanda beliren kistik<br />

boşluklar giderek sayı ve alan olarak artar ve retina iç nükleer katman yüzeyine kadar ilerler.<br />

FFA‟da iyi perifoveal perfüzyon olmasına karşın makülada tüm retinal kapiller yatakta masif<br />

dilatasyon ve „panendotelyal sızıntı„ görülür. Geç evrelerde ise kistoid boşluklarda floresein<br />

göllenmesi görülür. Henle tabakasına bağlı klasik „çiçek tacı görünümü„ izlenir.<br />

2.4.2. Diyabetik Maküla Ödeminde Tanı Yöntemleri<br />

Diyabetik makülopatinin erken tanısı ve uygun tedavisi kalıcı görme kaybının önlenmesinde<br />

çok önemlidir.<br />

2.4.2.1. Stereoskopik fundus muayenesi<br />

İlk yöntem iyi bir fundus muayenesidir. İndirekt oftalmoskopi ve yarıklı lamba<br />

biomikroskopide eklenen yardımcı kontakt ve non kontakt lensler ile;<br />

Retina kalınlaşması değerlendirilmesinde,<br />

Eksüdatif ve ödematöz maküla ayırımında,<br />

Maküla kalınlaşmasın yaygınlığı ve lokalizasyonları belirlenmesinde,<br />

Sert eksüdaların takibi ve iskemik alanların bulunmasında,<br />

Foveal ışık refleksinin solukluğu veya silikliği görülmesinde,<br />

Komplikasyonlar belirlenmesinde,<br />

Kistoid maküla ödemi tanısında yardımcıdır.<br />

35


2.4.2.2. Fundus floresein anjiografi (FFA)<br />

Fundus fluoresein anjiografi (FFA), retina ve koroid dolaşımını incelemeye olanak veren ve<br />

yaygın kullanılan bir tanı yöntemidir.<br />

Floresein sızıntısının miktarı ve vasküler endotelin disfonksiyonu arasında doğrudan bir ilişki<br />

vardır. Görme keskinliği ve kistoid değişikliklerle etkilenen alanın büyüklüğü arasında<br />

belirgin bir korelasyon olsa da; görme keskinliği ve kistlerin foveal avasküler zona uzaklıkları<br />

arasında bir ilişki yoktur. Fundus fluoresein anjiografi, tanı koydurmanın yanında maküler<br />

ödem için tedavi planlanmasında, takibinde de yararlı bir tetkiktir. Normal retinal damarlar<br />

floresein moleküllerinin ekstravasküler alana geçişine izin vermezken, floresein kaçaklarının<br />

görüldüğü alanlarda anormal vasküler permeabilitenin varlığını gösterir. Diyabetik maküler<br />

ödemde FFA‟da görülebilecek ilk belirti venlerin etrafında gelişen mikroanevrizma<br />

divertikülleridir. Retinopati ilerledikçe arterler etrafında da divertikül gelişimi ve kapiller<br />

yatakta dilatasyon görülür (86) . FFA bize;<br />

Diabetik makülopatinin sınıflandırılması ve sızıntı kaynaklarının tanımlanmasını,<br />

Klinik olarak anlamlı maküla ödemi varlığında tedavi edilebilir lezyonların<br />

saptanmasını,<br />

İskemi varlığını ve yaygınlığının belirlenmesini,<br />

Retinal sirkülasyonun değerlendirilmesini,<br />

Retina pigment epiteli harabiyetinin belirlenmesini,<br />

Maküla kapiller dolaşımı ve kistoid patern hakkında bilgi sağlar.<br />

2.4.2.3. Optik koherens tomografi (OKT)<br />

İlk olarak 1991‟de kullanılmaya başlanan OKT yüksek çözünürlükle, çapraz kesitli olarak<br />

dokuların görüntülenmesini sağlayan yeni bir yöntemdir (87) . 820 nm'lik bir diod laser ışığı<br />

yardımı ile dokuların optik geri yansıtma özelliklerini kullanarak retinanın iç yapısı hakkında<br />

yüksek çözünürlüklü ve derinlemesine bilgiler sağlar. Görüntüler renklerle vurgulanmış olup<br />

kırmızıdan beyaza kadar olanlar yüksek reflektiviteleri gösterirken, sarı ve yeşil renk sınıfları<br />

daha düşük reflektivitesi olan dokulara tekabül eder. Hiçbir reflektivite olmadığında siyah<br />

renkte gözükür. <strong>DR</strong>‟de lezyonlar OKT'de hiperreflektif (sert eksüda, atılmış pamuk benzeri<br />

eksüda), hiporeflektif (intraretinal ödem, eksüdatif retina dekolmanı, kistoid maküler ödem)<br />

ve gölge etkisi (hemoraji, eksüda, retinal damarlar) gibi özellikler gösterebilir. OKT retina<br />

kalınlığını, vitroretinal sınır mesafesi ile retina pigment epitelinin direkt üzerinde bulunan iç<br />

ve dış fotoreseptör segmenti arasındaki kesit aralığından hesaplar<br />

36


Diyabetik makülopatinin tanımlanması, tedavisinin planlanması ve takibinde yararlı bir<br />

görüntüleme yöntemidir. Görme keskinliği ile yakın ilişki gösteren maküla kalınlaşmasını<br />

objektif, duyarlı ve kantitatif olarak ölçer (88) . OKT bulgularının sağlıklı yorumlanabilmesi<br />

için renkli fundus fotoğrafı, kırmızıdan yoksun fotoğraf ve FFA ile birlikte yorumlanması<br />

gerekmektedir.<br />

Diyabetik makülopatideki OKT bulguları;<br />

Preretinal (vitreomaküler traksiyonlar ve epiretinal membranlar)<br />

İntraretinal (kistoid maküla ödemi, kistoid dejenerasyon, sert eksüdalar)<br />

Subretinal (seröz maküla dekolmanı, subretinal fibrozis ve sert eksüdalar)<br />

olarak üç bölümde incelenebilir (89) .<br />

Diyabetik maküla ödeminde ayrıca retinal kalınlaşma, foveal depresyon kaybı,<br />

preretinal neovaskülarizasyon ve psödo-hol formasyonu izlenebilir.<br />

2.4.2.4. Retina kalınlık analizatörü (RTA)<br />

Helium Neon lazerini santral 2×2 mm‟lik alanı taramak için kullanılır. Bilgisayar biri internal<br />

limitan membran diğeri retina pigment epitelinden gelen iki ışığın yansımasını, bu iki tabaka<br />

arasındaki kalınlığın ölçülmesi için kullanmaktadır. Görüntü alınması sırasında göz<br />

hareketlerinden etkilenmemektedir. Yapılan çalışmalara göre RTA makülanın kalınlığını<br />

kantitatif ölçen ve maküla patolojisini görüntülemeyi sağlayan bir sistemdir. Bu sistem başta<br />

maküla ödemi olmak üzere maküla hastalıklarının tanısında ve tedavinin etkinliğinin<br />

değerlendirilmesinde kullanılır (90) .<br />

RTA‟nın avantajı; OKT‟ye göre rölatif olarak daha geniş bir retina bölgesini kısa süre<br />

içinde inceleme olanağı sağlamasıdır. Çalışmalarla da RTA‟nın diabetik makula ödemi tanısı<br />

ve takibini kolaylaştıran yararlı ve sensitivitesi yüksek bir inceleme aracı olduğu<br />

gösterilmiştir.<br />

2.4.2.5. Fundus fotoğraflama<br />

Maküla ödeminin tanısında ve daha çok da takibinde kullanılır.<br />

2.4.2.6. Tarayıcı lazer oftalmoskopik (SLO) mikroperimetri<br />

Maküla ödemine bağlı görme keskinliğindeki azalma retinal duyarlılıkta azalma şeklinde SLO<br />

tarafından ölçülür. SLO mikroperimetri noninvazif yeni bir tanı aracı olarak fundus görüntüsü<br />

ile perimetrik sonuçlar arasında nokta noktaya bir uyumluluk oluşmasına izin vererek maküler<br />

alanın görüntülenmesi ile fonksiyonel bilgi sağlar (91) .<br />

37


2.4.2.7. Elektroretinografi (ERG)<br />

Klinik ERG, kısa süreli ışık flaşı ile retina hücrelerinin uyarımından elde edilen diffüz<br />

elektriksel cevapların kaydedilmesidir. Işık flaşı retina üzerine düştüğünde retinanın istirahat<br />

potansiyelinde hızlı değişiklikler olur. Bu değişiklikler aksiyon potansiyelini gösterir ve<br />

ERG‟yi oluşturur. Yanıtlar ışık uyarımı ile oluşan, iyonların, özellikle ekstrasellüler<br />

boşluktaki sodyum ve potasyumun transretinal hareketlerindeki değişikliklerden kaynaklanır.<br />

Maküler ödem tedavisinin takibinde kullanılabilir. Fokal elektroretinogram (ERG ), foveaya<br />

odaklanan kısa süreli bir ışık flaşına foveal konların verdiği yanıttır. Foveal ERG, makulada<br />

organik bir patoloji olup olmadığı konusunda objektif olarak bilgi verir. Ortalama implisit<br />

zamanı, klinik olarak anlamlı maküler ödemi olanlarda normale göre belirgin olarak<br />

uzamıştır. Maküla ödemli hastalarda ERG‟de a ve b dalgalarının amplitüdlerinde azalma<br />

görülür. Amplitüdler en iyi düzeltilmiş Snellen görme keskinliği ile korelasyon gösterirler.<br />

Makülanın işlevsel durumunun değerlendirilmesi için fokal maküler ERG kullanılır.<br />

DMÖ‟nde vitrektomi sonrası morfolojik ve işlevsel düzelme süreçleri farklı bulunmuştur.<br />

Fovea kalınlığı erken dönemde düzelirken, görme artışı ve b dalga amplitüdlerinde artış 12.<br />

ayda olmuştur (92) .<br />

2.4.3. Diyabetik Maküla Ödeminde Tedavi<br />

2.4.3.1. Sistemik tedavi<br />

a. Glisemik kontrol<br />

Metabolik yolun sıkı kontrolü, diyabetin tüm organ hasarı ve komplikasyonlarının (diyabetik<br />

retinopati ve diyabetik maküler ödem) önlenmesinde mutlak gereklidir. WES<strong>DR</strong> çalışma<br />

grubu, HbA 1C seviyesi ile maküler ödem arasında güçlü bağlantı olduğunu göstermişlerdir (93) .<br />

DCCT Tip1 diyabetli hastalarda, yoğun insülin tedavisi uygulanan grupla konvansiyonel<br />

tedavi gören grubu karşılaştırmış ve yoğun insülin tedavisi gören grupta diyabetik maküler<br />

ödem geliştirme riskinin %26 azaldığını göstermişlerdir. O nedenle sıkı glisemik kontrol tüm<br />

diyabetik hastalara önerilmektedir. Ama sıkı glisemik kontrol ile de hipoglisemik<br />

komplikasyon riskinde artış vardır (36) . Amerikan Diyabet Cemiyeti hedef HbA 1C düzeyini %7<br />

olarak önermektedir (40) . Diyabetik maküler ödem gelişimi için risk faktörü olan yüksek<br />

HbA 1C seviyesi, fokal lazer tedavisine yetersiz cevapla da ilişkili bulunmuştur (94) .<br />

b. Kan basıncı kontrolü<br />

<strong>DR</strong>‟nin progresyonunda ve DMÖ insidansında yükselmenin, yüksek diastolik basınçla ilgili<br />

olduğu bilinmektedir. Diyastolik kan basıncı yüksekliği, özellikle tip II diyabetli hastalarda,<br />

diffüz maküla ödemi gelişimini hızlandıran, şiddetini arttıran ve tedavi sonrası prognozu<br />

38


olumsuz etkileyen çok önemli bir etmendir. UKPDS Tip 2 diyabetlilerde sıkı kan basıncı<br />

kontolü ile görme keskinliğinde 3 sıra ve daha fazla kaybın (çoğunlukla maküler ödem<br />

kaynaklı ) %47 azaldığını bildirmişlerdir (42) .<br />

c. Dislipidemik kontrol<br />

Total ve LDL kolesterol seviyelerindeki artışın çok sayıdaki sert eksüdalar ve bununla birlikte<br />

görülen maküler ödemle ilşikili olduğu gösterilmiştir. ET<strong>DR</strong>S‟ye göre serum lipid seviyesi ile<br />

artmış sert eksüda gelişim riski ve azalmış görme keskinliği açısından pozitif bir ilişki vardır<br />

(46,47) . DCCT Tip1 diyabetlilerde klinik anlamlı diyabetik maküla ödemi gelişiminde<br />

hiperlipideminin etkisini göstermiştir. Ancak lipid düşürücü ilaçların maküler ödem gelişimini<br />

veya görme kaybını önlemedeki etkisini gösteren şimdiye kadar çok az kanıt vardır.<br />

d. Böbrek disfonksiyonu ve aneminin tedavisi<br />

Diyabetik nefropati veya anemik diyabetlilerde uygun tedavi sonrası diyabetik maküla<br />

ödeminin düzeldiğini gösteren çalışmalar bildirilmiştir (95) .<br />

e. Sistemik farmakoterapi<br />

Protein kinaz c-β inhibitörleri<br />

Protein kinaz C (PKC)‟nin birçok izoformu vardır, diyabetik retinopati patogenezinden beta<br />

izoformu sorumludur. Oluşan doku hipoksisi ile PKC aktivasyonu ile vasküler endotelyal<br />

büyüme faktörü (VEGF) artışı meydana gelir. Histolojik olarak bazal membranlarda<br />

kalınlaşma ve vasküler permeabilite artışı görülür. Ruboksitaurin; PKC beta selektif<br />

inhibitörüdür, yapılan faz 1 klinik çalışmalarda diyabete bağlı retinal kan akımı<br />

bozukluklarında düzelme saptanmıştır (96) . Diyabetik retinopatisi olmayan veya minimal<br />

NP<strong>DR</strong>‟si olan Tip1 ve Tip2 diyabetlilerde retinal hemodinamik bozukluklarda iyileşme (97) ,<br />

diyabetik maküla ödemi olanlarda ise vitreus fluorometrisi ile vasküler geçirgenlikte azalma<br />

saptanmıştır. Orta derecede veya çok ciddi NP<strong>DR</strong>‟si olanlarda ise diyabetik retinopati<br />

progresyonunu önlemese de görme kaybını riskini azalttığı gözlemlenmiştir (8) .<br />

Aldoz redüktaz ve ileri glikolizasyon ürün inhibitörleri: Hiperglisemi ile aldoz redüktaz<br />

enzim aktivitesi ve polyol yolu aktivitesi artışına sekonder olarak da hücre içi sorbitol<br />

konsantrasyonu artar. Sorbitolün osmotik etkisi ile hücre hasarı oluşur. Aldoz redüktaz<br />

inhibitörleri ile yapılan çalışmalarda mikroanevrizma sayısında, floresein kaçağında ve<br />

nonperfüze kapillerler sayısında azalma saptanmasına karşın; diyabetik retinopatinin<br />

progresyonu üzerine anlamlı bir etkileri tespit edilmemiştir (56,98) .<br />

Hiperglisemi ile glukoz, proteinlerin yan zincirlerine geridönüşümsüz bağlanarak fonksiyonu<br />

az veya olmayan ürünlerin oluşmasına neden olur. Diyabetik retinopati komplikasyonlarının<br />

39


gelişiminde önemli rolleri vardır. Diyabetin hayvan modellerinde aminoguanidin ile AGE<br />

inhibisyonunun perisit kaybı ve mikroanevrizma oluşumunu engellediği gösterilmiştir (54) .<br />

Antioksidanlar<br />

Hiperglisemiyi takiben çeşitli mekanizmalarla artmış serbest radikal oluşumu görülür. Serbest<br />

oksijen radikallerinin diyabet hastalarındaki mikrovasküler hasar gelişminde anahtar rol<br />

oynadığı düşünülmektedir. Bu yüzden serbest radikal oluşumunun azaltılması, diyabetik<br />

retinopati ve diyabetik maküler ödem gibi diabetik mikrovasküler komplikasyonlar üzerine<br />

yararlı etkileri olacaktır. Bursell ve arkadaşları Tip 1 diyabeti olan hastalarda yüksek doz E<br />

vitamini ve lipoik asit kullanımı ile retinal kan akımı ve renal fonksiyonlarda anlamlı iyileşme<br />

bildirmişlerdir (99) . İn vitro ve hayvan çalışmalarında vasküler permeabilite ve eritrosit<br />

membran özellikleri üzerine olumlu etkileri bildirilmiştir. Ancak diyabetik retinopati<br />

gelişmesi veya ilerlemesini önlemeye yönelik insan çalışmalarında , antioksidanlarla henüz<br />

başarı sağlanamamıştır (100) .<br />

2.4.3.2. Lokal tedavi<br />

a. Lokal farmakoterapi<br />

● VEGF Ġnhibitörleri<br />

VEGF, birbirinden bağımsız olarak iki grup tarafından izole edilmiş, birinci grup vasküler<br />

permeabilite faktörü olarak ve ikinci grup ise endotelyal hücre mitojeni olarak tanımlamıştır<br />

(101,102) . Retina pigment epitelyum hücreleri, gangliyon hücreleri, retinal vasküler endotel<br />

hücreleri, perisitler ve glial hücreler tarafından salgılanan ve in vitro angiogenezisi sağlayan<br />

önemli bir faktördür. Anjiogenezisin birçok basamağını (endotel proliferasyonu, devamı ve<br />

migrasyonu) ve vasküler permeabiliteyi etkilemektedir. A, B, C, D, E olarak 5 alt tipi<br />

bulunmaktadır. VEGF-A geni 6p21.3 kromozomunda lokalize, 8 ekzon ve 7 intron içerir. Bu<br />

alt tipler içindeki en potent olanıdır ve kendi içinde 121, 145, 165, 183, 189, 206 alt gruplara<br />

ayrılır (103,104) .<br />

VEGF-165 oküler neovasküler hastalıklarda ve diyabetik retinopati patogenezinde<br />

predominant form olup, 45kDa homodimerik bir glikoproteindir. Yapılan çalışmalarda<br />

deneysel diyabette ve diyabetik retinopatili gözlerde vitreus ve hümör aközde VEGF-165<br />

yüksek olarak bulunmuştur (105) . Funatsu ve arkadaşları diyabetik maküla ödemli hastalarda<br />

vitreusda artmış VEGF seviyesini bulmuşlardır (106) .<br />

40


○ Pegaptanib sodyum<br />

VEGF-165‟e yüksek afinite ile bağlanmasına karşın VEGF-121'e düşük afinite gösteren<br />

nükleaza dirençli, 28 nükleotidli bir RNA aptameridir (107) . 40 kDa‟luk polietilen glikol<br />

eklenmesi ile vitreustan temizlenmesi azalır (108) . Aptamerler; spesifik bir şekilde kıvrılmış<br />

olan ve ekstrasellüler hedeflere çok yüksek afinite ile bağlanan, antikor şeklinde hareket eden<br />

kimyasal olarak sentezlenmiş oligonükleotidlerdir. 18 yaş ve üstü tip 1 veya tip 2 diyabetli<br />

hastalarda yapılan faz 2 çalışmada 0,3 mg, 1 mg, 3 mg dozlarında pegaptanib uygulanan<br />

hastalar 36 ay takip edilmişler. 0,3 mg en düşük etkili doz olup; görme keskinliğinde artış,<br />

santral retina kalınlığında azalma, retinal neovaskülarizasyonda belirgin gerileme sağladığı<br />

görülmüştür. Sadece bir vakada kültür negatif endoftalmi görülürken; katarakt gelişimi yada<br />

progresyonu, göz içi basıncı artışı ve ciddi sistemik olay görülmemiştir (9) .<br />

○ Ranibizumab<br />

Rekombinant, human anti-VEGF antikorudur ve tüm VEGF izoformlarını inaktive eder.<br />

Vitreus yarıömrü 3,2 gün olup molekül ağırlığının düşük (48.000 D) olması sebebiyle retina<br />

katlarına geçebilmektedir. Yapılan tek merkezli pilot çalışmada diyabetik makula ödemi olan<br />

10 gözün 5‟ine 0,3 mg, 5‟ine 0,5 mg şeklinde üç enjeksiyon şeklinde uygulanmıştır. 6. ayda<br />

görme artışı düşük doz alan grupta ortalama 8,8 harf iken, yüksek doz alan grupta ortalama<br />

0,8 harf olarak bulunmuştur. 6. ayda santral retinal kalınlıktaki azalma düşük doz alan grupta<br />

74μm iken, yüksek doz alan grupta 223,4 μm düzeyinde olmuştur. Bu pilot çalışma ile<br />

ranibizumab tedavisinin iyi tolere edildiği, görme keskinliği düzelmesinde ve santral retinal<br />

kalınlık azalmasında etkin olduğu görülmüştür, ancak yüksek doz alan grupta başlangıç<br />

görme keskinliğinin daha iyi olması ve başlangıç santral retina kalınlığının daha fazla olması<br />

nedeniyle iki grup arasındaki fark şüpheli olarak değerlendirilmiştir (10) . Nguyen ve<br />

arkadaşları tarafından yapılan çalışmada (Ranibizumab for Edema of the mAcula in Diabetes:<br />

Faz 1 çalışma,READ-1), DMÖ‟i olan 20 hastada intravitreal ranibizumabın etkinliği<br />

araştırılmıştır. İlk enjeksiyondan 7 ay sonra ortalama fovea kalınlığında 246 µm azalma ve<br />

görme keskinliğinde 12,3-11 harf ( yaklaşık iki sıra) düzelme tespit edilmiştir (11) .<br />

○ Bevacizumab<br />

Human monoklonal antikoru olup ,VEGF-A‟nın tüm izoformlarını inhibe eder. Kolorektal<br />

kanser tedavisinde FDA tarafından onaylanmış olup, göz için kullanımı off-label‟dır.<br />

Retinanın tüm katlarını geçebilmektedir, ancak %1,9-4,4 oranında tromboemboli riski<br />

bulunmaktadır. Diabetik retinopatide kullanım endikasyonları; maküla ödemi, iris<br />

neovaskülarizasyonu, retina ve disk neovaskülarizasyonu, vitrektomi sonrası reproliferasyon<br />

ve tekrar kanamadan korunmaktır. Haritoglou ve ark. diyabetik maküla ödemli 51 göze 1,25<br />

41


mg Bevacizumab içeren 0,05 ml enjeksiyon uygulamışlar ve 6 haftalık izlemde %29‟unda, 12<br />

haftalık izlemde ise %26‟sında en az 3 sıralık görme artışı elde etmişlerdir. Ortalama santral<br />

retina kalınlığında görme keskinliği ile ilişkili anlamlı azalma saptanmıştır. İntravitreal<br />

bevacizumabın fotokoagülasyon, İVTA, vitrektomi gibi tedavilere cevap vermeyen diffüz<br />

diyabetik maküla ödemi olan gözlerde faydalı olduğunu bildirmişlerdir (109) . Arevalo ve<br />

arkadaşları tarafından yapılan çalışmada 1,25 veya 2,5 mg inravitreal bevacizumab yapılan<br />

hastaların 6 aylık takiblerinde; makula kalınlığı 387 µm'den 275 µm'ye gerilerken, %55‟inde<br />

görme keskinliğinde artış tespit edilmiştir (110) .<br />

○ Anekortav asetat<br />

Anecortave asetat sentetik bir kortizon türevi olup, anjiostatik etkilidir. Klinik olarak<br />

glukokortikoid etki göstermemekte ve kortizen olarak adlandırılmaktadır. İlaç etkisini<br />

vasküler endotel hücre migrasyonu için gerekli proteazları inhibe ederek gösterir<br />

(plazminojen aktivatör inhibitör-1 m-RNA‟yı indükleyerek) (111) .<br />

Anecortave asetatın diğer VEGF inhibitörlerinden farkı birçok oküler anjiogenik stimulus<br />

sonrasında oluşabilecek anjiogenezi inhibe etmesidir. Tek doz posterior jukstaskleral<br />

enjeksiyon ile komşu koroid ve retinada 6 ay boyunca terapötik düzeylerin sağlandığı<br />

saptanmıştır.<br />

● Ġntravitreal implantlar<br />

Günümüzde vitreusda daha uzun süre kortikosteroid konsantrasyonu sağlayacak implantlar<br />

üzerinde çalışılmaktadır. Avantajları lipofilik, uzun etkili, eliminasyonlarının kolay, yan<br />

etkilerinin az olması ve. sabit ilaç seviyesini sağlamasıdır. Dezavantajları ise; materyal<br />

kaçağı, endoftalmi, retina dekolmanı ve sutur açılması gibi komplikasyonların gelişmesidir.<br />

Flusinolon asetonid (Retisert -Bausch and Lomb) implantı rezervuar özellikli, yavaş<br />

salınımlı ve etkinliği 1000 güne kadar sürebilmektedir. Kronik noninfeksiyöz arka segment<br />

üveitlerinde intravitreal flusinolon asetat implantları 3 yıla kadar etkili ve FDA onaylı olarak<br />

uygulanmaktadır.<br />

Jaffe ve arkadaşları, uzun sürede lineer şekilde ilaç salınımını sağlayan flusinolon<br />

asetonid implant çalışmaları vardır (112) . Diyabetik maküla ödemi tedavisinde intravitreal<br />

flusinolon implant çalışması faz 3 düzeyindedir. Bausch and Lomb faz 3 çalışmasında<br />

diyabetik maküla ödemi olan 80 olguya 0,5 mg flusinolon asetonid uygulanmıştır. İmplant<br />

uygulanan olgularda kontrol grubu ile karşılaştırıldığında 6 ay sonra, retina kalınlıklarında<br />

istatiksel olarak anlamlı azalma tespit edilmiştir. Ayrıca %80 olguda görme derecesinde<br />

stabilizasyon veya artma saptanırken bu oran kontrol grubunda %50‟dir.<br />

42


Deksametazon (Posurdex -Oculex DDS) implant 700 µg olarak uygulanmaktadır.<br />

Lazer uygulanaması sonrası maküla ödemi sebat eden 165 hastaya 700 veya 350 μg'lık<br />

deksametazon intravitreal olarakyapılmıştır. 700 μg'lık uygulamada ilacın en az 3 ay boyunca<br />

süren floresein kaçağında azalma ve makula kalınlığında incelmeye yol açtığı ispatlanmıştır<br />

(113) .<br />

● Steroidler<br />

Araşidonik asit yolu blokajı ile prostaglandinlerin azalmasını ve dolayısıyla damar geçirgenlik<br />

faktörünün (VEGF) azalmasını sağlayarak kan retina bariyerini stabilize etmektedir. Ayrıca<br />

lökosit migrasyonunu ve proinflamatur mediatörlerin (TNF-alfa ve VEGF) salınımını inhibe<br />

ederler. Bu mediatörler maküla ödeminin oluşumunda önemlidir. Stereoidler özellikle<br />

endotelyal sıkı bağlantıları stabilize edip sayılarını da artırırlar. İskemiye karşı gelişen<br />

inflamatuar cevabı azaltmasının yanı sıra, kalsiyum kanal blokajı yoluyla da ödemin<br />

çözülmesine yardımcı olur. İntravitreal steroidler vazoaktif endoteliyal büyüme faktörü<br />

(VEGF) inhibisyonu, antiinflamatuar etki ve endotel hücrelerinin sıkı bağlantılarını<br />

iyileştirme yoluyla makula ödemi üzerine olumlu etkilerini göstermektedirler.<br />

Kortikosteroidlerin uygulama biçimleri topikal, perioküler, oral, intravenöz ve intravitreal<br />

enjeksiyon olabilir. Bu amaçla kullanılan triamsinolon asetonid enjeksiyonları subtenon 20-<br />

40 mg ve intravitreal 4-25 mg dozlarında uygulanmaktadır.<br />

b. Cerrahi tedavi<br />

Vitreoretinal yüzeydeki traksiyonel güçler maküla ödemi patogenezinde önemli rol<br />

oynamaktadırlar. Birçok çalışmacı persistan maküla ödemi tedavisinde vitrektomi uygulamış<br />

ve vitreomaküler yüzeydeki traksiyonel güçlerin serbestleştirilmesiyle maküla ödemininin<br />

düzelip, görme dercesinin arttığını bildirmişlerdir. Mekanizma kısmen anlaşılmıştır. Bazı<br />

yazarlara göre vitrektomi, perifoveal retinal mikrosirkülasyonu düzeltmekte (114) , bazılarına<br />

göre ise arka hyaloid sığ maküla ödemi oluşturacak kadar tanjansiyel traksiyon güçleri<br />

oluşturmakta ve cerrahi ile serbestleşebilmektedir (115) . Diffüz maküla ödemli olgularda arka<br />

vitreus dekolmanı insidansının düşük olduğu düşünülürse vitrektomi esnasında oluşturulan<br />

arka vitreus dekolmanının maküla ödemi tedavisinde etkisi olmalıdır. Değişik çalışmalarda<br />

vitrektomi ile arka hyaloid dekole edilen olgularda görme derecelerinin %43 ile %100<br />

oranında artığı bildirilmiştir. Ayrıca önceden makülaya lazer tedavisi uygulanmamış grup ile<br />

lazer uygulanmış grup karşılaştırıldığında görmede düzelme lazer uygulanmayan grupta daha<br />

fazla bulunmuştur. Elde edilecek fayda düşünülürken olası komplikasyonlar da<br />

unutulmamalıdır. Bunlar;<br />

43


Katarakt (%63), retina dekolmanı (%10), retina yırtığı (%14-21), traksiyonel regmatojen<br />

retina dekolmanı (%5-8), vitreus hemorajisi (%12-16), epiretinal membran oluşumu (%8-12),<br />

fibrinoid sendrom (%8), glokom (%2-8), sert eksüda gelişimi (%4), maküler iskemi (%11) ve<br />

neovasküler glokomdur (%4-8).<br />

Vitrektomi ile birlikte iç limitan membran (İLM) soyulmasında amaç, sıvının retinadan<br />

vitreus kavitesine sızmasını sağlamaktır. İLM soyulması maküla deliği, maküla ödemi ve<br />

maküler pucker cerrahisinde tercih edilen bir yöntemdir. PPV sonrası boyalar (brillant mavisi,<br />

indosiyanin yeşili) ile görünür hale getirilen İLM retina yüzeyinden disseke edilmektedir.<br />

Diyabette daha fazla yapışıktır ve daha çok yırtılabilir. Retina yırtığı ve dekolman riski (%5-<br />

8), katarakt gelişimi (%63) ve endoftalmi riski mevcut olup iyi düşünülmelidir. İLM‟ye<br />

yapışan müler hücrelerinin ayakları İLM soyulması sırasında hasar görebilir. Histolojik<br />

çalışmalarda İLM‟nin retinal kısmında müller hücrelerinin plazma membranına benzer<br />

hücresel elemanlar ve tam bilinmeyen yapılar saptanmıştır (116) . İndosiyanin yeşii (ICG)<br />

boyasının manipülasyonu kolaylaştırmasına ve iatrojenik hasarı azaltmasına rağmen toksisite<br />

ihtimali vardır. Pars plana vitrektomi (PPV) ile birlikte İLM soyulması diffüz diyabetik<br />

maküla ödemini çözmekte, görmeyi düzeltmekte ve epiretinal membran oluşumunu<br />

engellemektedir. İLM soyulmasının santral retinal ven tıkanıklığı(SRVT) ve proliferatif<br />

diyabetik retinopatide etkisiz olduğu bildirilmiştir. Nonproliferatif diyabetik retinopatide ise<br />

etkilidir ancak bu etki geçici olabilmektedir.<br />

Sonuçta İLM soyulmasının maküla ödemi rezolüsyonundaki uzun dönem sonuçları<br />

bilinmemektedir.<br />

c. Lazer fotokoagülasyon<br />

ET<strong>DR</strong>S KAMÖ‟nde 3 yıllık gözlem sonucunda lazer fotokoagülasyon tedavisinin orta<br />

derecede görme kaybı (3 sıra veya daha fazla görme kaybı) riskini %50 azalttığını<br />

bildirmiştir. Lazer fotokoagülasyon tedavisinin DMÖ‟ni iyileştirmedeki etki mekanizması<br />

bilinmemektedir. Özetle, oksijen tüketen fotoreseptörlerdeki lazere bağlı yıkımla birlikte,<br />

lazer esnasında dokuda oluşan geçici ısı yükselmesi hücrelerde ölüme ve sikatrizasyona<br />

(gliozis ve retina pigment epitel hiperplazisi) yol açmaktadır. Normal olarak<br />

koryokapillaristen retina dış tabakalarına diffüze olan oksijen lazer skarı nedeni ile iç retinaya<br />

diffüze olur. Böylece iç retina tabakalarındaki hipoksi hafiflemiş olur (117) .<br />

Artmış preretinal parsiyel oksijen basıncı LFK uygulanan alanlarda mikrovasküler tamire izin<br />

verir. DMÖ olan gözlerde lazer öncesi ve sonrası retinal arteriol, venül ve maküla dallarının<br />

çapları incelendiğinde; maküla arteriol dallarının %20,2, venül dallarının %13,8 oranında<br />

44


daraldığı gözlenmiştir. Bu, lazer sonrası retina oksijenasyonunun göstergesidir ki,<br />

otoregülatuar vazokonstriksiyona ve maküla ödeminin düzelmesine yol açmaktadır (118) .<br />

Başka bir teoriye göre, lazer fotokoagülasyonun iyileştirici etkisi; RPE ve endotel<br />

hücrelerinde proliferasyon sonucu kan retina bariyerini tamir etmesine bağlıdır (119) . ET<strong>DR</strong>S<br />

maküla ödeminde argon lazer fotokoagülasyon tedavisini prospektif, randomize ve çok<br />

merkezli çalışmalar ile araştırmıştır. Maküla ödemi olan hafif-orta NP<strong>DR</strong>‟de, görme tedavi<br />

edilenlerde %16 düzelmiş, %77 aynı kalmış ve %7 bozulmuştur. Tedavi edilmeyen gözlerin<br />

ise 2 yıl sonra %11‟i düzelmiş, %73‟ü aynı kalmış ve %16‟sı kötüleşmiştir. 3 yıl sonra tedavi<br />

edilenlerin %12‟si ve tedavi edilmeyenlerinse %24‟ü kötüleşmiştir. Ayrıca „ET<strong>DR</strong>S okuma<br />

merkezi‟nde maküla merkezinde retinal kalınlaşması olan KAMÖ‟li 350 göz incelenmiş; bir<br />

yıl sonraki kontrolde, hemen lazer fotokoagülasyon uygulananların %35‟inde, lazer<br />

fotokoagülasyonu ertelenenlerin %63‟ünde maküla merkezinde kalınlaşma saptanmıştır. Bu<br />

iki grupta lazer fotokoagülasyonun faydası istatiksel olarak anlamlıdır.<br />

DMÖ‟inde uygulanacak standart "fokal" lazer kılavuzu ET<strong>DR</strong>S tarafından<br />

belirlenmiştir(75);<br />

Mikroanevrizmaların fokal (direkt) lazer tedavisi,<br />

Diffüz maküla ödeminde veya nonperfüze kalınlaşmış retinada (hafif ve orta NP<strong>DR</strong>‟de)<br />

grid lazer tedavisi,<br />

Seçilmiş ağır NP<strong>DR</strong>‟si ve P<strong>DR</strong>‟si olan DMÖ‟nde kombine "scatter" ve fokal lazer<br />

tedavisi önerilmektedir.<br />

Orta derecede görme kaybını önlemede en etkin strateji maküla ödemi ve az şiddetli<br />

retinopatisi olanlarda acil fokal fotokoagülasyon ve çok şiddetli retinopati geliştiğinde scatter<br />

fotokoagülasyon lazer tedavisi uygulamaktır. Erken dönemde scatter fotokoagülasyon, geç<br />

dönemde fokal fotokoagülasyon yapıldığında 16 aylık takiplerde orta derecede görme kaybı<br />

riskinde artış görülmüştür. ET<strong>DR</strong>S araştırıcıları orta derecede görme kaybını azaltmada tüm<br />

KAMÖ‟li gözlere erken fotokoagülasyon önermektedirler. Fokal fotokoagülasyon ile düşükorta<br />

derecede görme kaybı riski, görmede iyileşme, daha az renkli görme kaybı ve minör<br />

görme alanı değişiklikleri görülmektedir (3,75,78,120) .<br />

Fokal tedavide maküla merkezinden 500-3000 µm alan içindeki sızdıran<br />

mikroanevrizmalar ve retinal kalınlaşma alanları tedavi edilir. Yanıklar, 50-100 µm‟den<br />

büyük ve 0,05 -0,1 sn‟den uzun olmamalıdır. İstenen sonuç mikroanevrizmanın beyazlaşması<br />

veya kararmasıdır. Sızıntı kaynağını koagüle ederek etkisini gösterir. Tedavinin etkisi en<br />

erken 6 hafta ile en geç 6 ayda ortaya çıkar. Eğer maküla merkezinden 500 µm alan içinde<br />

ödeme yol açan mikroanevrizma varsa, görme 20/40‟ın altında ise ve ilk fokal tedavisinden 3<br />

45


ay sonra ödem sebat ediyorsa etraftaki kapiller ağa zarar vermeden maküla merkezinden 300-<br />

500 µm mesafedeki MA‟lar tedavi edilebilir.<br />

Grid tedavi şeklinde, yanıklar maküla merkezinin üst, alt ve temporaline lokalize olup;<br />

dairesel, ızgara veya at nalı şeklinde olabilir. Spot çapı 50-100 µm, süre 0,05-0,1 sn ve hafif<br />

retina pigment beyazlanması hedeflenmelidir. Önemli nokta; spotlar maküla merkezinin 500<br />

µm içine, disk kenarından 500 µm mesafeye uygulanmamalıdır. Ama maküler alandan 2 disk<br />

çapı kadar genişleme olabilir. RPE uyarılması ve endotel hücre proliferasyonunun uyarılması<br />

ile etki eder. 3 aylık aralıklarla hastalar değerlendirilir, eğer KAMÖ sebat ediyorsa ilave<br />

tedavi yapılır. Grid tedavide birlikte fokal sızıntılara da fotokoagülasyon uygulanırsa modifiye<br />

grid tedavi olarak adlandırılır.<br />

İzole iskemik makülopati lazer fotokoagülasyon ile tedavi edilmez. Ancak iskemik<br />

makülopatiye KAMÖ eşlik ediyorsa lazer tedavisi endikedir.<br />

DMÖ‟nde lazer fotokoagülasyonun çeşitli komplikasyonları görülebilir; tam kat retina<br />

yırtığı, koroid neovaskülarizasyonu, fotokoagülasyon skarının genişlemesi, fovea yanığı,<br />

subretinal fibrozis veya semptomatik skotomdur (6,7) . Bu komplikasyonlar semptomatik görme<br />

kaybına neden olabilir.<br />

46


3. GEREÇ VE YÖNTEM<br />

Nisan 2006-Ekim 2008 tarihleri arasında İstanbul Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma<br />

Hastanesi 2. Göz Kliniği Retina Birimi‟nde diffüz diyabetik maküla ödemi tanısıyla takip<br />

edilen, Tip 1 ve Tip 2 diyabetli 63 hastanın (33 kadın, 30 erkek) 78 gözü çalışma kapsamına<br />

alındı.<br />

Çalışmaya dahil edilen hastaların ortalama yaşı 60,26 ±11,45 (28-80 yaş arası),<br />

ortalama diabetes mellitus süresi ise 13,98 ±7,41 yıl (3-36 yıl arası) idi. Hastaların 15‟inde<br />

(%23,80) kontrol altında hipertansiyon mevcut olup, diğer hastalarda başka bir sistemik<br />

hastalık bulunmamaktaydı. Hastalar en az 6 ay olmak üzere 6 ila 12 ay arası süre boyunca<br />

takip edildi.<br />

Diffüz maküla ödemi tanısı; 78 D ve 90 D nonkontakt lens ile yapılan biyomikroskobik<br />

muayenede, ödemin maküla merkezini de kapsayacak şekilde, iki veya daha fazla disk çapı<br />

büyüklükteki bir alana yayılmış olması ve FFA‟da diffüz floresein sızıntısının görülmesi ile<br />

konuldu.<br />

Çalışma kapsamına alınacak hastalarda aşağıdaki özellikler arandı;<br />

DMÖ nedeniyle daha önce bir veya daha fazla seans fokal, grid veya modifiye grid lazer<br />

FK tedavisi uygulanmasına (6 aydan uzun süre geçmiş) rağmen DMÖ‟i düzelmemiş ve<br />

daha önce lazer FK uygulanmamış olup DMÖ‟inin bulunması,<br />

OKT‟de santral maküla kalınlığının 250 µm ve üzerinde olması,<br />

Glokom veya oküler hipertansiyon tanısı almamış olması,<br />

Vitreomaküler traksiyonu olmaması,<br />

Son 6 ay içerisinde katarakt cerrahisi ve vitreoretinal cerrahi geçirmemiş, panretinal<br />

fotokoagülasyon yapılmamış olması,<br />

İskemik makülopatisi olmaması,<br />

Maküla ödemi yapan diğer oküler patolojilerinin (üveit, santral retinal ven tıkanıklığı vb.)<br />

bulunmaması,<br />

Gebe olmaması,<br />

Böbrek yetmezliği olmaması,<br />

Kontrollerine düzenli gelebilecek olması ve çalışma ile ilgili onaylarının alınmış olması.<br />

Çalışmaya dahil edilen hastalara diyabetik retinopati ve diyabetik maküla ödemi<br />

hakkında bilgi verildi. Hastalara gözlerinin tedavi öncesindeki durumu, o ana kadar uygulanan<br />

tedavilerin etkinliği, uygulanacak tedavi ve diğer tedavi seçenekleri anlatılıp onamları alındı.<br />

47


Hastaların detaylı sistemik ve oftalmik anamnezleri alındı. Posterior subtenon<br />

triamsinolon asetonid (PSTT) enjeksiyonu öncesi tüm olguların görme keskinlikleri Snellen<br />

eşeli kullanılarak değerlendirildi ve en iyi görme dereceleri kaydedildi. Göz içi basıncı<br />

Goldman aplanasyon tonometresi kullanılarak ölçüldü. Görme keskinlik değerleri istatistiksel<br />

analiz yapılabilmesi için LogMAR‟a çevrildi. Biyomikroskopik ön segment muayeneleri ve<br />

78D, 90 D nonkontakt ve kontakt maküla lensleriyle fundus muayeneleri yapıldı. Her hastaya<br />

FFA ve renkli fundus fotoğrafı çekilip, santral maküla kalınlığı optik koherens tomografi<br />

(OKT) cihazı yardımıyla değerlendirildi.<br />

PSTT enjeksiyonu planlanan hastalara ameliyathane şartlarında proparakain HCl %0,5<br />

(Alcaine, Alcon) ile yapılan topikal anestezi sonrası; kirpikler ve göz kapakları %10‟luk<br />

povidone iodine solüsyonu ile, göz içi ise %5‟lik povidone iodine solüsyonu ile sterilize<br />

edildi. Hasta yukarı ve içe bakarken inferotemporal kadrandan Wescott makası ile<br />

konjonktiva ve tenonda küçük bir insizyon yapılarak çıplak sklera görüldü. Ucu künt ve eğri<br />

kanül glob arkasına doğru ilerletilerek 40 mg/1ml triamsinolon asetonid (Kenacort-A 40<br />

mg/ml retard ampül, Bristol-Myers Squibb Co.) yavaşça enjekte edildi. Kanül geri çekildikten<br />

sonra steril pamuk uçlu aplikatörle hafifçe basınç uygulandı. Hiç ilaç reflüsü gözlenmedi.<br />

Topikal Lomefloksasin 1 hafta süreyle 4x1 uygulandı.<br />

Hastalar enjeksiyon sonrası 1. gün, 1. hafta, 1. ay, 3. ay ve 6. ayda kontrollere çağrıldı.<br />

Ön ve arka segment muayeneleri yapılıp, düzeltilmiş en iyi görme keskinlikleri ve göz içi<br />

basınçları ölçüldü. 1., 3. ve 6. Aylarda FFA ve renkli fundus fotoğrafları çekilip, santral<br />

maküla kalınlığı OKT yardımıyla değerlendirildi. Kontrollerde göz içi basıncı 21 mmHg ve<br />

üzeri olan hastalara topikal Timolol maleat % 0,5 başlandı.<br />

Çalışmada elde edilen verilerin kaydedilmesinde Microsoft Excel 2003 programından<br />

faydalanıldı. Verilerin tanımlayıcı ve karşılaştırmalı istatistiksel analizleri SPSS for Windows<br />

16.0 programında yapıldı. Verilerin karşılaştırılmasında Student's t-test ve Wilcoxon signedrank<br />

test, korelasyon analizleri için ise Spearman testi kullanıldı. Bulguların istatistiksel<br />

olarak anlamlılığı için p değerinin 0,05'den küçük olması şartı arandı.<br />

48


4. BULGULAR<br />

Nisan 2006-Ekim 2008 tarihleri arasında İstanbul Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma<br />

Hastanesi 2. Göz Kliniği Retina Birimi‟nde diffüz DMÖ ile takip edilen 63 hastanın 78 gözü<br />

değerlendirildi. Hastaların yaşları 28 ile 80 arasında değişmekte olup 30‟u erkek, 33‟ü kadın<br />

idi. Ortalama yaş 60,26 ±11,45(28 ile 80 yaş arası), ortalama diabetes mellitus süresi ise 13.98<br />

±7,41 (3-36 arası) yıl idi(Tablo 1). 78 gözden 71‟inde nonproliferatif, 7 gözde ise proliferatif<br />

diyabetik retinopati mevcuttu. Cinsiyete göre olguların yaş ortalamaları ve diyabet süreleri<br />

arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır.<br />

Erkek Kadın Tümü<br />

hasta sayısı 30 33 63<br />

yaĢ 61,58 ±12,08 59,24 ±11,10 60,26 ±11,45<br />

diyabet süresi 13,93 ±6,68 13,96 ±8,23 13.98 ±7,41<br />

Tablo 1: Demografik veriler.<br />

Çalışmaya katılan gözlerin işlem öncesi düzeltilmiş en iyi görme keskinlikleri (DEGK)<br />

Snellen eşeline göre 0,26 ±0,16 idi. Posterior subtenon triamsinolon asetonid (PSTT)<br />

enjeksiyonu uygulamasının ardından gözlerin düzeltilmiş en iyi görme keskinlikleri (DEİGK)<br />

1. haftada Snellen eşeline göre 0,27 ±0,16, 1. ayda 0,45±0,22, 3. ayda 0,45±0,23 ve 6. ayda<br />

0,35±0,21 olarak tespit edildi. Görme keskinliklerindeki artışlar istatistiksel olarak<br />

değerlendirildiğinde işlem öncesi DEİGK ile 1. haftadaki DEİGK arasında anlamlı bir fark<br />

tespit edilmedi (p>0,05). İşlem öncesine göre, işlemden sonraki 1. ay (p


DEĠGK<br />

(Snellen)<br />

DEĠGK<br />

(LogMAR)<br />

p değeri*<br />

Enjeksiyon öncesi 0,26±0,16 0,68±0,35<br />

1. hafta 0,27±0,16 0,66±0,33 p>0,05<br />

1.ay 0,45±0,22 0,44±0,31 p


keskinliğinin ise azaldığı tespit edildi. Birinci ayda yapılan ölçümlerde gözlerin %58,97'sinde<br />

iki ve daha fazla sıra artış tespit edilirken, %38,46'sında görme keskinliğinin sabit kaldığı ya<br />

da tek sıra arttığı, %2,56'sında ise gerilediği görüldü. DEİGK'nde enjeksiyon öcesine göre iki<br />

ve daha fazla sıra artış görülen gözlerin oranı 3. ayda %57,69 iken 6. ayda bu oran %25,64'te<br />

kaldı. Üçüncü aydaki ölçümlerde hiçbir gözde görme keskinliğinde gerileme bulunmazken, 6.<br />

ayda gözlerin %11,54'ünün görme keskinliklerinde işlem öncesine göre gerileme mevcuttu<br />

(Tablo 3, Grafik 2).<br />

DEĠGK<br />

değiĢimi*<br />

Artan<br />

1. hafta 1. ay 3. ay 6. ay<br />

Sayı Yüzde Sayı Yüzde Sayı Yüzde Sayı Yüzde<br />

0 0 46 58,97 45 57,69 20 25,64<br />

(≥2 sıra)<br />

Sabit kalan<br />

66 84,62 30 38,46 33 42,31 49 63,82<br />

(0-1 sıra)<br />

Azalan 12 15,38 2 2,56 0 0 9 11,54<br />

DEĠGK: Düzeltilmiş en iyi görme keskinliği<br />

* Snellen eşeline göre<br />

Tablo 3: Çalışmaya katılan gözlerin görme keskinliklerindeki değişim oranları<br />

51


Grafik 2: Çalışmaya katılan gözlerin düzeltilmiş en iyi görme keskinliklerindeki değişim<br />

(artan: Snellen eşelinde 2 ve daha fazla sıra artış, sabit: Snellen eşelinde aynı kalan ya da tek<br />

sıra artan)<br />

İşlem öncesine göre görme keskinliğinde artış olan gözlerin oranı 1. hafta, 1. ay, 3. ay<br />

ve 6. aylarda sırasıyla %26,92, %91,02, %91,02 ve %58,97 olarak bulundu. Yine aynı sırayla<br />

%57,69, %6,41, %8,97 ve %29,48 gözün görme keskinliği sabit kaldı. Görme<br />

keskinliklerinde düşüş tespit edilen gözlerin oranı ise sırasıyla %15,38, %2,56, %0 ve %11,53<br />

bulundu (Tablo 4, Grafik 3).<br />

DEĠGK<br />

1. hafta 1. ay 3. ay 6. ay<br />

değiĢimi* Sayı Yüzde Sayı Yüzde Sayı Yüzde Sayı Yüzde<br />

Artan 21 26,92 71 91,02 71 91,02 46 58,97<br />

Sabit kalan 45 57,69 5 6,41 7 8,97 23 29,48<br />

Azalan 12 15,38 2 2,56 0 0 9 11,53<br />

DEĠGK: Düzeltilmiş en iyi görme keskinliği<br />

* LogMAR'a göre<br />

Tablo 4: Çalışmaya katılan gözlerin görme keskinliklerindeki değişim oranları<br />

52


Grafik 3: Çalışmaya katılan gözlerin düzeltilmiş en iyi görme keskinliklerindeki değişim<br />

(LogMAR'a göre)<br />

Düzeltilmiş en iyi görme keskinlikleri ve bu değerlerdeki değişimler ile olguların yaş,<br />

cinsiyet, diyabet tipi ve diyabetik retinopati tipleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir<br />

korelasyon tespit edilmemiştir.<br />

PSTT enjeksiyonu uygulanan gözlerin enjesiyon öncesinde ve enjeksiyondan sonra<br />

birinci, üçüncü ve altıncı aylarda optik koherans tomografileri (OKT) çekilerek ortalama<br />

santral maküla kalınlıkları (SMK) belirlendi. Çalışmaya katılan gözlerin işlem öncesi<br />

ortalama SMK ölçümleri 464,78 ±123,94 µm idi. PSTT enjeksiyonu uygulamasının ardından<br />

gözlerin ortalama santral maküla kalınlıkları (SMK) 1. ayda 364,87 ±99,79 µm, 3. ayda<br />

372,31 ±114,63 µm ve 6. ayda 437,56 ±128,31 µm olarak tespit edildi. Enjeksiyon öncesi<br />

değerlere göre 1. ay (p


Ortalama SMK (µm) p değeri*<br />

Enjeksiyon öncesi 464,78 ±123,94<br />

1. ay 364,87 ±99,79 p


ġekil 4: Bir olgunun posterior subtenon triamsinolon asetonid enjeksiyonu öncesi ve<br />

sonrasında çekilen optik koherans tomografisi görüntüleri.<br />

Göz içi basıncı (GİB) ölçümleri PSTT enjeksiyonu öncesinde ortalama 14,73 ±1,90<br />

mmHg idi. Enjeksiyon sonrası 1. hafta, 1. ay, 3. ay ve 6. ayda ölçülen ortalama GİB değerleri<br />

sırasıyla 15,64 ±1,78 mmHg (%6,17 artış), 17,56 ±3,25 mmHg (%19,21 artış), 17,95 ±2,54<br />

mmHg (%21,86 artış) ve 15,97 ±1,69 mmHg (%8,41 artış) olarak tespit edildi. Tüm<br />

55


kontrollerde ölçülen GİB değerleri enjeksiyon öncesine göre anlamlı olarak yüksek bulundu<br />

(p


tümü topikal betaksolol ile kontrol altına alınırken hiçbir hastada glokom cerrahisine gerek<br />

görülmedi.<br />

Yaş ve cinsiyet ile GİB artışları arasında anlamlı bir ilişki tespit edilmemiştir.<br />

Diyabetik retinopati tipi (NP<strong>DR</strong>-P<strong>DR</strong>) ile GİB artışları arasında bir ilişki mevcut<br />

değildi.<br />

57


5. TARTIġMA<br />

Diyabetik maküla ödemi (DMÖ), diyabetik hastalarda görme azlığının en önemli<br />

nedenlerinden biridir. DMÖ, esas olarak iç ve dış pleksiform tabakalarda sıvı birikiminin<br />

neden olduğu retina kalınlaşmasıdır. Fokal maküla ödemi mikroanevrizmalardan veya dilate<br />

kapillerlerden sızıntı sonucu; diffüz maküla ödemi ise iç kan retina bariyerinin yaygın hasarı<br />

sonucu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bazı çalışmalarda vitreomaküler traksiyonun da damar<br />

geçirgenliğinde artışa yol açarak maküla ödemi yapabileceği gösterilmiştir (3,82,81,115) .<br />

Diyabetik maküla ödemine bağlı görme kaybı riskini azaltan kanıtlanmış tek etkili<br />

tedavi yöntemi lazer fotokoagülasyondur. Ancak tedavi öncesi görme keskinliğini sağlamada<br />

yetersizdir. Erken Tedavi Diyabetik Retinopati Çalışma Grubu'na (ET<strong>DR</strong>S) göre klinik olarak<br />

anlamlı maküla ödeminde fokal lazer fotokoagülasyon ile orta derecede görme kaybı riski<br />

%50 oranında azalmaktadır (4) . Fokal maküla ödemi, fokal lazer fotokoagülasyon ile tedavi<br />

edilebilirken, diffüz maküla ödemi tedavisinde lazer fotokoagülasyon tedavisinin etkinliği<br />

sınırlı kalmaktadır (5,79) . Maküla ödeminin tedavisi için uygulanan lazer fotokoagülasyon<br />

tedavisinin; erken dönemde retina kalınlığında artışa neden olması (proenflamatuar<br />

mediatörlerin salınımı ile), genişleyen lazer skarlarına bağlı görmede kalıcı azalmanın<br />

meydana gelmesi ve lazer tedavisine dirençli olguların olması alternatif tedavi yöntemlerinin<br />

araştırılmasına neden olmuştur (8,9,10,11,12) .<br />

Triamsinolon asetonid (TA), oftalmolojide gerek tıbbi tedavide gerekse vitreoretinal<br />

cerrahide anlamlı bir toksisite göstermeden geniş bir kullanım alanı bulmuştur; diyabetik<br />

maküla ödemi (17,18,19,21) , retinal ven tıkanıklığına bağlı maküla ödemi (121) , üveite bağlı<br />

maküla ödemi (20,122) , psödofakik maküla ödemi (Irvine–Gass Sendromu), proliferatif<br />

vitreoretinopati (123) , retina neovaskülarizasyonu (124) , koroid neovaskülarizasyonu (125) .<br />

Triamsinolon; sentetik, orta süreli etki gösteren, koruyucu madde olarak %0,9 benzil<br />

alkol içeren ve 10 mg/ml ile 40 mg/ml formları olan steril bir süspansiyondur.<br />

Triamsinolonun kendisi prednisolondan 1-2 kat güçlüyken, TA 8 kat daha güçlüdür.<br />

Vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) diyabetik retinopatinin tüm evrelerinde<br />

birincil mediatördür. Glukokortikoidlerin varlığında VEGF‟in transkripsiyonu bozulmaktadır.<br />

Aynı zamanda glukokortikoidler VEGF proteinlerinin sentezi ve salınımını da bozmaktadır<br />

(21) .<br />

58


Kortikosteroidler çeşitli mekanizmalarla;<br />

Enflamatuar mediatörleri azaltarak (IL-5, IL-6, IL-8, PG, INF-gamma, tümör nekrozis<br />

faktör) (13) ,<br />

Kalmodulin bağımlı kalsiyum kanalları aracılığıyla sıvı difüzyonunu artırarak (126) .<br />

VEGF seviyesini azaltarak (14) ,<br />

Kan retina bariyerini stabilize ederek (15) retinal kalınlığı azaltıp maküla ödemini<br />

iyileştirmektedir, fakat bu etki geçici olmaktadır.<br />

Stereoidlerin sistemik yan etkilerini azaltmak için TA, intravitreal ya da subtenon<br />

enjeksiyon şeklinde uygulanabilir. Gerek intravitreal ve gerekse subtenon TA uygulanan<br />

maküler ödemli hastalarda maküler kalınlığın azalıp görme keskinliğinin arttığı bildirilmiştir<br />

(17,18,19,21) . Ancak intravitreal TA‟in görmeyi tehdit edici ciddi komplikasyonları (endoftalmi,<br />

vitreus hemorajisi, retina dekolmanı, glokom vb.) mevcuttur (17,18,19) . Birçok çalışma grubu<br />

posterior subtenon TA enjeksiyonunun (PSTT), ciddi oküler komplikasyon olmadan üveite<br />

bağlı maküla ödemi ile diyabetik maküla ödemini etkin bir şekilde azalttığını göstermiştir<br />

(19,20,21) .<br />

TA‟in subtenon uygulama sonrası intraoküler konsantrasyonu, farmakokinetiği ve<br />

etkisinin süresi hakkında değişik görüşler mevcuttur. Inoue ve arkadaşlarına göre 2-19.<br />

günlerde vitreden alınan örneklerde TA‟in vitre içi konsantrasyonu intravitreal uygulamada<br />

subtenon enjeksiyona göre anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur (127) . Thomas ve<br />

arkadaşları ise 40 mg PSTT uyguladıkları yirmi hastadan enjeksiyon sonrası en erken 1. gün<br />

ve en geç 29. gün vitreustan örnekler almışlardır. Yirmi gözün 15‟inde günlere göre<br />

değişkenlik gösteren ama ölçülebilir TA seviyeleri (en yüksek 4.94 µg/ml) tespit etmişlerdir<br />

(128) . Freeman ve arkadaşları yaptıkları ekografik çalışmada PSTT‟nun maküler bölgeye yakın<br />

uygulanması ile terapötik cevabın oluşacağını bildirmişlerdir (129) . Weijtens ve arkadaşları<br />

steroidlerin peribulber enjeksiyon sonrası intravitreal konsantrasyonlarının arttığını<br />

bildirmişlerdir (130) . Çeşitli çalışmalarda perioküler steroid enjeksiyon sonrası steroidlerin<br />

ortalama etki süresi ortalama 9 hafta olarak bildirilmiştir (131) .<br />

Verma ve arkadaşları diffüz DMÖ tedavisinde PSTT‟nun adjuvant rolünü<br />

değerlendirdikleri çalışmada grid lazer fotokoagülasyona ek olarak 20 mg subtenon<br />

triamsinolon uygulanan grupta görme keskinliğinde 20/160'dan 20/100'a anlamlı artış ve<br />

kontrast hassasiyetinde artış tespit etmişlerdir. PSTT uygulanan hastaların 6. hafta, 12. hafta<br />

ve 24. haftadaki kontrollerinde görme keskinliklerini koruyanların oranı sırasıyla %87, %80<br />

59


ve %87 iken; görme keskinliğinde iki sıra artış (ET<strong>DR</strong>S eşeline söre) gösterenlerin oranı<br />

sırasıyla %54, %53 ve %40 olarak gözlemlenmiştir (21) .<br />

Bakri ve arkadaşları refrakter DMÖ olan hastalara 40 mg/ml subtenon triamsinolon<br />

uygulamışlardır. Ortalama başlangıç görme keskinliği (Snellen eşelinde) 20/80 olan hastaların<br />

görme keskinliği anlamlı şekilde artarak 1. ayda 20/50, 3. ayda 20/65, 6. ayda 20/68 ve 12.<br />

ayda ise 20/63 tespit etmişlerdir. Eğer hastalar retinada kalıcı hasar oluşmadan DMÖ‟nin<br />

başlangıcında PSTT tedavisi alırsa; görme keskinliğindeki iyileşmenin daha da fazla olacağını<br />

bildirmişlerdir (19) .<br />

Knudsen ve arkadaşları daha önce grid lazer fotokoagülasyon uygulanmış 13 diffüz<br />

DMÖ‟li hastaya subtenon 40 mg metil prednizolon uygulamıştır. 6 ay takip edilen hastaların<br />

%85‟inde DMÖ‟nin azaldığı görülmüş. Ortalama başlangıç görme keskinliği 0,19 iken,<br />

1.ayda 0,30, 3.ayda 0,26 ve 6.ayda 0,28 olarak ölçülmüş (132) .<br />

Toda ve arkadaşları DMÖ‟nde 20 mg TA uygulanan gözlerdeki görme keskinliğini<br />

(Snellen eşelinde) enjeksiyon öncesinde 20/400 ile 20/63 (ortalama 20/160), 1.ayda 20/63,<br />

3.ayda 20/100; tedavisiz takip edilen gözlerde başlangıç görme keskinliğini 20/400 ile 20/16<br />

(ortalama 20/80), 1.ayda 20/100, 3.ayda 20/125 olarak tespit etmişlerdir. Görme keskinliğinde<br />

anlamlı iyileşme görülürken; görme keskinliğindeki iyileşme santral maküla kalınlığındaki<br />

iyileşme ile parelel seyretmemiştir. DMÖ‟nin ilk ortaya çıkışıyla TA enjeksiyonu arasında<br />

geçen sürenin görme keskinliği üzerindeki etkiyi etkilediği kanısına varmışlardır (133) .<br />

Özdek ve arkadaşlarının yaptıkları karşılaştırılmalı çalışmada intravitreal TA (4mg/ml)<br />

uygulanan grupta görme keskinliğinin ortalama 0,15 ± 0,14‟ten, 1.ayda 0,21 ±0,20‟ye, 3.ayda<br />

0,20 ±0,16‟ya, 6.ayda 0,16 ±0,15‟e çıktığı bildirilmektedir. 20 mg subtenon TA enjeksiyonu<br />

yapılan grupta ise, görme keskinliğinin ortalama 0,19 ±0,18‟den 1.ayda 0,22 ±0,19‟a, 3.ayda<br />

0,22 ±0,19‟a, 6.ayda 0,25 ±0,24‟e çıktığı tespit edilmiştir. Subtenon uygulanan gözlerde 2 ve<br />

daha fazla sıra artış (Snellen eşelinde) 1.ayda %14,1, 3.ayda %15,1 ve 6.ayda %18,9 gözde<br />

izlenmiştir. Birinci, 3. ve 6. aylarda sırasıyla %80, %82,2 ve %81,1 gözde görme keskinliği<br />

sabit kalmıştır. Görme keskinliği iki ve daha fazla sıra azalan gözlerin oranı 1., 3. ve 6.aylarda<br />

sırasıyla %5,9, %2,7 ve %0 olarak tespit edilmiştir. İntravitreal enjeksiyon uygulanan grupta<br />

ise 2 ve daha fazla sıra artış 1., 3. ve 6.aylarda sırasıyla gözlerin %17,1, %13,5, %13,6'sında<br />

izlenirken; sırasıyla %82,9, %83,8, %86,4 gözün görme keskinliği sabit kalmış; sırasıyla<br />

gözlerin %0, %2,7 ve %0'ında görme keskinliğinde iki ve daha fazla sıra azalma tespit<br />

edilmiştir. Görülen bu değişikliklerin intravitreal grupta subtenon gruba göre daha belirgin<br />

60


olduğu izlenmekle birlikte, her iki grupta da görme keskinliğinde anlamlı bir artış olduğu<br />

bildirilmiştir (134) .<br />

Cardillo ve arkadaşlarının yaptıkları karşılaştırılmalı çalışmada; hastaların bir gözüne 4<br />

mg/0,1 ml İVTA, diğer gözüne ise 40 mg/ml subtenon TA yapılmıştır. Ortalama görme<br />

keskinliği (LogMAR) 1.ayda artmakla birlikte 3.ayda İVTA grubunda subtenon gruba göre<br />

anlamlı olarak daha iyi bulunmuştur (sırasıyla 0,83 ±0,29 ve 1,11 ±0,34). Ortalama görme<br />

keskinliği (GK) subtenon grupta; enjeksiyon öncesi 1,08 ±0,35, 1.ayda 1,05 ±0,33, 3.ayda<br />

1,11 ±0,34, 6.ayda 1,14 ±0,37 bulunmuştur (1.ay, 3.ay ve 6.ayda enjeksiyon öncesi görme<br />

keskinliğine göre istatiksel olarak bir fark bulunmamıştır) (135) .<br />

Cellini ve arkadaşları yaptıkları karşılaştırılmalı çalışmada; hastaların bir gözüne 4<br />

mg/0,1 ml İVTA, diğer gözüne ise 40 mg/ml subtenon TA yapmıştır. İVTA ve subtenon TA<br />

uygulanan grupta ortalama görme keskinliğindeki artış birinci ve üçüncü ayda istatiksel olarak<br />

anlamlı bulunmuştur. Her iki grup arasında 6.ayda görme keskinliğinde anlamlı fark<br />

saptanırken; İVTA yapılan grupta görme keskinliklerinde 6.ayda kötüleşme görülmüş,<br />

subtenon yapılan grupta ise görme keskinliğindeki iyileşme devam etmiştir (136) .<br />

Choi ve arkadaşlarının yaptıkları karşılaştırılmalı çalışmada diffüz DMÖ‟i olan 60<br />

hastanın otuzuna tek doz 4mg/0,1 ml İVTA, otuzuna ise tek doz 40mg/ml subtenon<br />

triamsinolon uygulanmıştır. Her iki grupta da 1.ay ve 3.ayda görme keskinliğinde (LogMAR)<br />

anlamlı olarak artış gözlenmiştir. Subtenon grupta enjeksiyon öncesi ortalama 0,79 ±0,28<br />

olan görme keskinliği, 1. ve 3. aylarda sırasıyla 0,65 ±0,28, 0,62 ±0,26 olarak ölçülmüştür.<br />

İVTA grubunda ise sırasıyla 0,73 ±0,41, 0,57 ±0,39 ve 0,54 ±0,38 tespit edilmiştir. Birinci ve<br />

3. aylarda görme keskinliğindeki değişim açısından iki grup arasında anlamlı bir fark<br />

bulunmamıştır (137) .<br />

Bizim çalışmamızda PSTT uygulanan gözlerde ortalama görme keskinliği (GK);<br />

enjeksiyon öncesi 0,26 ±0,16 iken, enjeksiyon sonrası 1.haftada 0,27 ±0,16, 1.ayda 0,45<br />

±0,22, 3.ayda 0,45 ±0,23 ve 6.ayda 0,35 ±0,21 idi. Enjeksiyon öncesi görme keskinliğine göre<br />

1.ay, 3.ay ve 6.ayda görme keskinliğinde artış görüldü. GK‟nde 1. haftadan itibaren görülen<br />

artış 3. ayda en yüksek seviyeye çıkarken, bundan sonra 6.aya kadar azalma eğilimi gösterdi.<br />

6.ayda GK‟nde görülen azalmaya rağmen 6.aydaki GK‟i enjeksiyon öncesi GK‟ne göre<br />

anlamlı olarak yüksek bulundu. Bu sonuçlar, çalışmamıza dahil edilen ve daha önce grid LFK<br />

uygulanan gözlerle, daha önce hiç grid LFK uygulanmamış gözler arasında farklılık<br />

göstermemiş olup her iki grupta da PSTT etkin bulunmuştur. Çalışmamızda PSTT<br />

61


enjeksiyonunun görme keskinliği üzerindeki etkilerine dair elde ettiğimiz bulgular daha önce<br />

yapılan çalışmalar ile uyumlu bulunmuştur.<br />

Toda ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmada 20 mg TA uygulanan gözlerde ortalama<br />

santral maküla kalınlığının (SMK) enjeksiyon öncesine göre 1.ayda %30,5 ve 3. ayda %32,2<br />

oranında azaldığı bildirilmiştir. TA uygulanan gözlerde santral maküler kalınlıkta ve görme<br />

keskinliğinde anlamlı iyileşme görülürken; görme keskinliğindeki iyileşme SMK‟ndaki<br />

iyileşme ile parelel seyretmemiştir. Bir hastada SMK‟da azalmaya rağmen GK‟inde iyileşme<br />

olmamış, bunu ise uzun süreli DMÖ sonucunda retinada yaptığı geri dönüşsüz hasara<br />

bağlamışlardır (133) .<br />

Özdek ve arkadaşlarının intravitreal TA (4mg/ml) uyguladığı grupta ortalama SMK<br />

enjeksiyon öncesine göre anlamlı olarak 1.ayda %40,28, 3.ayda %41,67 ve 6.ayda %25,13<br />

oranında azalırken, 20 mg subtenon TA uygulanan grupta ise sırasıyla %18,05, %24,44 ve<br />

%24,42 oranında azalma tespit edilmiştir. SMK‟da azalmanın İVTA grubunda daha belirgin<br />

olduğu bildirilmiştir (134) .<br />

Cardillo ve arkadaşları intravitreal TA (4mg/ml) uygulanan grupta ortalama SMK‟nın<br />

enjeksiyon öncesine göre anlamlı olarak 1.ayda %56,80, 3.ayda %53,85 ve 6.ayda %14,62<br />

oranında azaldığını, subtenon TA (40 mg/ml) uygulanan grupta ise sırasıyla %16,08, %29,07<br />

ve %29,17 oranında azaldığını tespit etmişlerdir. Ortalama SMK İVTA grubunda subtenon<br />

grubuna göre 1. ve 3.ayda anlamlı olarak daha ince bulunmuş. Ayrıca subtenon grupta 1. ve<br />

3.aydaki SMK‟da anlamlı azalmaya karşın GK‟nde iyileşme tespit edilmemiştir (135) .<br />

Cellini ve arkadaşlarının intravitreal TA (4mg/ml) uyguladığı grupta ortalama SMK‟nın<br />

enjeksiyon öncesine göre anlamlı olarak 1.ayda %42,35, 3.ayda %40,95 ve 6.ayda %0,28<br />

oranında azaldığı, subtenon TA (40 mg/ml) uygulanan grupta ise sırasıyla %42,69, %39,78 ve<br />

%38,71 oranında azaldığı tespit edilmiştir. Her iki grupta 1.ay ve 3.aydaki ortalama SMK‟nda<br />

anlamlı derecede azalma görülürken; İVTA uygulanan grupta 6.ayda SMK‟da artış tespit<br />

edilmiş, subtenon yapılan grupta ise İVTA uygulanan gruba göre anlamlı derecede azalma<br />

devam etmiştir (136) .<br />

Choi ve arkadaşları tarafından intravitreal TA (4mg/ml) uygulanan grupta ortalama<br />

SMK‟nın enjeksiyon öncesine göre anlamlı olarak 1.ayda %40,11 ve 3.ayda %46,15 oranında<br />

azaldığı, subtenon TA (40 mg/ml) uygulanan grupta ise sırasıyla %33,66 ve %43,52 oranında<br />

azaldığı tespit edilmiştir. Her iki grupta da 1.ay ve 3.ayda ölçülen SMK‟da anlamlı derecede<br />

azalma gözlemlenmiştir (137) .<br />

62


Bizim çalışmamızda PSTT uygulanan gözlerin işlem öncesi ortalama SMK‟sı 464,78<br />

±123,94 µm iken, PSTT enjeksiyonu sonrası gözlerin ortalama santral maküla kalınlıkları<br />

1.ayda 364,87 ±99,79µm, 3.ayda 372,31 ±114,63µm ve 6.ayda 437,56 ±128,31 µm olarak<br />

ölçüldü. SMK‟da 1. ayda %21,49, 3.ayda %19,89 ve 6. ayda 5,85‟lik bir azalma görüldü. Tüm<br />

kontrollerde enjeksiyon öncesine göre ortalama SMK‟daki azalma istatiksel olarak anlamlı<br />

bulundu. Bununla birlikte, ortalama santral maküler kalınlıktaki azalma en fazla 1. ayda<br />

görülürken, 3.aydan itibaren SMK‟da artış izlendi. Altıncı ayda ölçülen ortalama SMK<br />

(437,56 ±128,31 µm) ile 3. aydaki ortalama SMK (372,31 ±114,63µm) arasındaki fark<br />

istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Bu veriler subtenon enjeksiyonla verilen TA‟in<br />

etkinliğinin 3. aydan sonra azalmaya başladığı şeklinde yorumlandı.<br />

Wilson ve arkadaşları argon lazer fotokoagülasyon ile oluşturdukları kan retina<br />

bariyerindeki hasara bağlı sızıntının, İVTA enjeksiyonu sonrası anlamlı olarak azaldığını<br />

ancak subtenon enjeksiyonda ise herhangi bir etki oluşmadığını gözlemlemişlerdir (15) . Biz<br />

çalışmamızda PSTT‟nun diffüz DMÖ‟i tedavisinde hem anatomik (SMK‟ında azalma), hem<br />

de fonksiyonel (GK‟inde artma) olarak etkin olduğunu tespit ettik.<br />

PSTT enjeksiyonunun olası komplikasyonları; ptozis, glob perforasyonu, orbital kitle,<br />

retinal ve koroidal vasküler oklüzyon, göz içi basıncı (GİB) artışı, katarakt gelişimi, şaşılık,<br />

konjonktival nekroz, orbital yağ dokusu atrofisi, propitozis, hipersensitivite reaksiyonu,<br />

kemozis ve enfeksiyon olarak sıralanabilir<br />

(21) . Çalışmamızda GİB artışı dışında bu<br />

komplikasyonlardan hiçbirine rastlamadık.<br />

Iwao ve arkadaşları PSTT enjeksiyonu sonrasında GİB yükselmesi ve risk faktörlerini<br />

inceledikleri çalışmada; 12 aylık takip süresince %22,6 oranında GİB yükselmesi (≥24<br />

mmHg) tespit etmişlerdir. GİB yükselmesi yüksek oranda genç yaşla birliktelik gösterirken;<br />

DM öyküsü, sistemik HT, cinsiyet ve maküler ödeme yol açan retinal hastalık tipi arasında<br />

bağlantı bulunmadığını bildirmişlerdir. İkinci hafta ile 9.ay arasında kaydedilen GİB<br />

enjeksiyon öncesine göre anlamlı derecede artış göstermiş, zamanla artan GİB 2. ayda tepe<br />

noktasına ulaşıp, sonrasında azalarak 12. ayda en düşük seviyeye ulaşmıştır. İVTA ile yapılan<br />

önceki çalışmalarda GİB yüksekliği 3. ayda tepe noktasına ulaşmaktadır, bu da PSTT ile<br />

benzer bir etki sürecinin olduğunu göstermektedir. Adı geçen çalışmada medikal tedaviye<br />

cevap vermeyen bir göz eksternal trabekülotomi ile tedavi edilirken diğer hastalar<br />

antiglokomatöz tedaviye cevap vermişlerdir. Ayrıca, GİB artışı ile retinal kalınlıkta azalma<br />

arasında korelasyon olmadığı bildirmişlerdir (138,139) .<br />

63


Verma ve arkadaşları 20 mg subtenon triamsinolon enjeksiyonu uygulanan grupta<br />

intraokular basınçta anlamlı bir artış saptamamışlardır (21) .<br />

Toda ve arkadaşları hiçbir gözde 21 mmHg‟yı aşan yükselme tespit etmemişlerdir (133) .<br />

Cellini ve arkadaşlarının çalışmasında ortalama GİB‟nda İVTA grubunda 1.ay, 3.ay ve<br />

6.ayda istatiksel olarak anlamlı artış görülürken, hiçbir hastaya antiglokomatöz tedavi<br />

başlanmamıştır. Subtenon yapılan grupta ise 1.ay, 3.ay ve 6.ayda GİB‟ında anlamlı bir artış<br />

görülmemiştir (136) .<br />

Bakri ve arkadaşları 40 mg/ml subtenon triamsinolon uyguladıkları hastalarda sadece 3.<br />

ayda başlangıç göz içi basıncına göre anlamlı bir artış izlemişler. Üç gözde GİB<br />

antiglokomatöz tedavi ile kontrol altına alınırken, hiçbir göze lazer veya cerrahiyi içeren bir<br />

girişim yapılmamıştır (19) .<br />

Özdek ve arkadaşları İVTA uygulanan grubun %24,3‟ünde, subtenon TA uygulanan<br />

grubun %8,2‟sinde 21 mmHg üzeri göz tansiyonu artışı izlerken, tüm hastaların topikal<br />

antiglokomatöz tedaviye cevap verdiğini bildirmişlerdir (134) .<br />

Cardillo ve arkadaşları İVTA ve PSTT uygulanan grupların hiçbirinde 25 mmHg'den<br />

yüksek göz içi basıncı izlememişlerdir. GİB açısından iki grup arasında anlamlı bir fark<br />

görülmemiş, iki gözde (1 göz İVTA ve 1 göz PSTT enjeksiyonu) 21 mmHg'yi aşan GİB<br />

izlenirken, bunlar antiglokomatöz tedavi ile kontrol altına alınmıştır (135) .<br />

Choi ve arkadaşları İVTA enjeksiyonu yapılan grupta %33 oranında, PSTT enjeksiyonu<br />

yapılan grupta ise %3,3 oranında GİB artışı (21 mmHg'nın üzerinde) bildirmişlerdir. 3.ayda<br />

İVTA grubundaki GİB artışı ile PSTT grubundaki GİB artışı arasında istatiksel olarak anlamlı<br />

fark bulunmuştur (137) .<br />

Inatani ve arkadaşları PSTT ve İVTA enjeksiyonu sonrasında GİB yükselmesi ve risk<br />

faktörlerini inceledikleri çalışmada; 24 mmHg ve üzeri GİB‟nın genç, diyabet öyküsü daha<br />

kısa süreli olan, İVTA uygulanmış ve başlangıç GİB yüksek olan hastalarda daha sık<br />

görüldüğü belirtilmiştir. Genç yaş, İVTA enjeksiyonu ve başlangıç GİB‟nın yüksek olmasının<br />

risk faktörü olacağını bildirmişlerdir. Ayrıca GİB artışı ile TA‟nun doz bağımlılığını<br />

incelemişlerdir. Subtenon TA (12, 20, 40 mg) uygulanan hastalarda genç yaş, yüksek doz<br />

uygulama ve yüksek başlangıç göz içi basıncı risk faktörüdür; İVTA (4mg, 8 mg) uygulanan<br />

grupta yüksek doz uygulama risk faktörü iken, ne genç yaş ne de yüksek başlangıç GİB artışı<br />

için anlamlı risk faktörü değildir. PSTT (20 mg) ile birlikte İVTA (4mg) uygulan hasta<br />

64


grubunda ise genç yaş, ek İVTA enjeksiyonu ve başlangıç GİB risk faktörleri olarak<br />

bulunmuştur (140) .<br />

Yamamoto ve arkadaşları PSTT (20 mg, 66 göz) ve İVTA (4 mg, 16 göz) enjeksiyonu<br />

sonrasında GİB‟ı yükselmesi ve risk faktörlerini inceledikleri çalışmada; ortalama GİB‟nın 1.,<br />

3. ve 6.aylarda bütün gözlerde arttığını tespit etmişlerdir. 5 mmHg veya üzeri artış toplam 28<br />

gözde (%34,1) tespit edilmiş ve anlamlı olarak yaşla bağlantılı bulunmuş. GİB artışı 60<br />

yaşından küçük olanlarda ve nispeten genç bayanlarda anlamlı olarak yüksek bulunmuştur.<br />

Ortalama GİB‟nın anlamlı olarak İVTA grubunda 1.ayda, PSTT grubunda tüm takip boyunca<br />

(en çok 3.ayda) arttığını bildirmişlerdir. Her ne kadar diyabetik retinopatili gözlerde GİB<br />

artışı riski yüksek olsa da, GİB yüksekliği ile hastalık tipi arasında anlamlı bir fark<br />

bulunmamıştır. İki göz hariç bütün gözler antiglokomatöz tedaviye cevap vermiştir (141) .<br />

Bizim çalışmamızdaki kontrol muayenelerinde ortalama GİB 1.haftada 15,64 ±1,78<br />

mmHg, 1.ayda 17,56 ±3,25 mmHg, 3.ayda 17,95 ±2,54 mmHg ve 6.ayda 15,97 ±1,69 mmHg<br />

olarak bulundu. Enjeksiyon öncesine göre GİB‟nda 1.haftada %6,17, 1.ayda %19,21, 3.ayda<br />

%21,86 ve 6.ayda %8,41 artış izlendi. Enjeksiyon sonrası ölçümlerde GİB‟ları 21 mmHg‟nın<br />

üzerine çıkan 15 gözde (%19,23) göz içi basınçları topikal monoterapi ile kontrol altına alındı.<br />

Bu bulgular önceki çalışmaların sonuçları ile benzer sonuçlar içermektedir. Sistemik HT,<br />

cinsiyet ve yaş ile GİB artışları arasında anlamlı bir ilişki görülmedi.<br />

65


6. SONUÇ<br />

1) PSTT ve İVTA'nın gerek refrakter DMÖ‟nde ve gerekse daha önceden grid lazer<br />

yapılmamış diffüz DMÖ‟nde anatomik ve görsel düzelme sağlamadaki etkinliği tespit<br />

edilmiştir. Ancak bu etkinin geçici olduğu saptanmıştır.<br />

2) İVTA enjeksiyonu invaziv bir yöntem olması nedeniyle retina dekolmanı, vitreus<br />

hemorajisi, glokom, endoftalmi ve hiperakut kültür negatif endoftalmi gibi ciddi<br />

komplikasyon riskleri taşımaktadır. PSTT uygulamasının da kendine özgü komplikasyonları<br />

vardır, ancak daha az invaziv olması ve erken dönemde etkin ve güvenilir olması nedeniyle<br />

kullanım sıklığında artış görülebilir. Bizim çalışmamızda medikal tedavi ile kontrol altına<br />

alınan GİB artışı hariç hiçbir komplikasyon görülmedi.<br />

3) Diyabetik maküla ödemine bağlı görme kaybı riskini azaltan kanıtlanmış tek etkili tedavi<br />

yöntemi lazer fotokoagülasyondur. Ancak çoğu zaman, tedavi öncesi görme keskinliğini<br />

sağlamada yetersizdir. Lazer tedavisinin erken ve geç dönemde görülen yan etkilerini<br />

azaltmak ve etkinliğini artırmak için PSTT enjeksiyonları yardımcı veya alternatif olarak<br />

kullanılabilir.<br />

4) Tedavinin etkinliğinin takibinde OKT etkin ve hassas bir şekilde kullanılabilir.<br />

5) Posterior subtenon triamsinolon asetonid enjeksiyonunun göz içi basıncını artırıcı etkisi<br />

mevcuttur. Çalışmamızda bu etkinin özellikle ilk üç ay süresince görüldüğü, sonraki<br />

takiplerde GİB artışının sınırlı kaldığı tespit edilmiştir. Bu yüzden PSTT enjeksiyonu<br />

uygulanan gözlerin özellikle ilk üç ay süresince GİB artışı açısından yakın takibi önemlidir.<br />

66


KAYNAKLAR<br />

1. Kalantzis G, Angelou M, Poulokau E. Diabetic retinopathy: An historical assessment.<br />

Hormones 2006; 5(1): 72-75.<br />

2. Worlmald R, Smeeth L, Henshaw K. Medical interventions for diabetic retinopati. In:<br />

Worlmald R, Smeeth L, Henshaw K, eds. Evidence-Based Ophthalmology. London:<br />

BMJ Books; 2004:331.<br />

3. Bresnick GH: Diabetic macular edema: a review. Ophthalmology 1986; 93:989-97.<br />

4. Early Treatment Diabetic Retinopathy Study Research Group(1985) Photocoagulation<br />

for diabetic macular edema. Early Treatment Diabetic Retinopathy Study Report<br />

Number 1. Arch Ophthalmol 103:1796-1806.<br />

5. Lee CM, Olk RJ. Modified grid laser photocoagulation for diffuse diabetic macular<br />

edema: long-term visual results. Ophthalmology 1991;98:1594-602.<br />

6. Guyer <strong>DR</strong>, D‟Amico DJ, Smith CW (1992) Subretinal fibrosis after laser<br />

photocoagulation for diabetic macular edema. Am J Ophthalmol 113:652–656.<br />

7. Han DP, Mieler WF, Burton TC (1992) Submacular fibrosis after photocoagulation for<br />

diabetic macular edema. Am J Ophthalmol 113:513–521.<br />

8. The PKC-<strong>DR</strong>S Study Group: The effect of ruboxistaurin on visual loss in patients with<br />

moderately severe to very severe nonproliferative diabetic retinopathy: initial results of<br />

the Protein Kinase C beta Inhibitor Diabetic Retinopathy Study (PKC-<strong>DR</strong>S) multicenter<br />

randomized clinical trial. Diabetes. 2005;54:2188-2297.<br />

9. Cunningham ET, Jr. Adamis AP, Altaweel M et al.: A phase II randomized doublemasked<br />

trial of pegaptanib, an anti-vascular endothelial growth factor aptamer, for<br />

diabetic macular edema.. Ophthalmology. 2005;112:1747-1757.<br />

10. Chun DW, Heier JS, Topping TM et al.: A Pilot Study of Multiple İntravitreal Injections<br />

of Ranibizumab in Patients with Center –Involving Clinically Significant Diabetic<br />

Macular Edema. Ophthalmology. 2006;113;1706-1712.<br />

11. Nguyen QD, Tatlipinar S, Shah SM, Haller JA, Quinlan E, Sung JU, Zimmer-Galler I,<br />

Do DV, ampochiaro PA (2006) Vascular endothelial growth factor is a critical stimulus<br />

for diabetic macular edema. Am J Ophthalmol 142(6):961–9.<br />

12. Pendergast SD: Vitrectomy for diabetic macular edema associated with a taut<br />

premacular posterior hyaloid. Curr Ophthalmol 1998;9:71-75.<br />

67


13. Umland SP, Nahrebne DK, Razac S, Beavis A, Pennline KJ, Egan RW, Billah MM. The<br />

inhibitory effects of topically active glucocorticoids on IL-4, IL-5, and interferongamma<br />

production by cultured primary CD4+ T cells. J Allergy Clin Immunol 1997;<br />

100: 511-519.<br />

14. Edelman J, Lutz D, Castro MR. Corticosteroids inhibit VEGF-induced vascular leakage<br />

in a rabbit model of blood-aqueous barrier breakdown. Exp Eye Research 2005;80:249-<br />

58.<br />

15. Wilson CA, Berkowitz BA, Sato Y, et al. Treatment with intravitreal steroid reduces<br />

blood-retinal barrier breakdown due to retinal photocoagulation. Arch<br />

Ophthalmology1992;110:1155-9.<br />

16. McCuen BW II, Besler M, Tano Y, et al.: The lack of toxicity of intravitreally<br />

administered triamcinolone acetonide. Am J Ophthalmol. 1981;91:785-788.<br />

17. Martidis A, Duker JS, Greenberg PB, et al. İntravitreal triamcinolone for refractory<br />

diabetic macular edema. Ophthalmology2002;109:920-7.<br />

18. Jonas JB, Kreissing I, Söfker A, Degenring RF. İntravitreal triamcinolone for diffuse<br />

diabetic edema. Arch ophthalmol 2003;121:57-61.<br />

19. Bakri SJ, Kaiser PK. Posterior subtenon triamcinolone acetonide for refractory diabetic<br />

macular edema. Am J Ophthalmol. 2005;139:290-94.<br />

20. Helm CJ, Holland GN. The effect of posterior subtenon triamcinolone acetonide in<br />

patients with intermediate üveitis. Am J Ophthalmol. 1995;120:55-64.<br />

21. Verma LK, Vivek MB, Kumar A, et al. A prospective controlled trial to evaluate the<br />

adjunctive role of posterior subtenon triamcinolone acetonide in treatment of diffuse<br />

diabetic macular edema. J Ocul Pharmacol Ther. 2004;20:277-284.<br />

22. Moore KL, Persaud TVN. The Developing Human. pp. 423-429, W.B. Saunders,<br />

Philadelphia, USA, 1993.<br />

23. Spalton J David, Hitchings A Roger, Hunter A Paul. Atlas of Clinical Ophthalmology,<br />

Third Edition, pp 398-408 , Mosby,2004.<br />

24. Kanski J.J.: Clinical Ophthalmology, İn Retinal Vascular Disease, ed by Kanski J.J.,<br />

Sixth Edition, p 606, 2007.<br />

25. Tasman W, Jaeger EA, Rullo C, Montzka D, Zacierka MD. Duane‟s Clinical<br />

Ophthalmology. JB Lippincott Company, 1994.<br />

26. Yanoff M, Duker JS. Ophthalmology, Second Edition. Mosby, 2004: 8.Bölüm.<br />

27. Flynn HW, et. al. Basic and Clinical Science Course, Section 12, Retina and Vitreous.<br />

American Academy of Ophthalmology, San Francisco, USA, 2003- 2004.<br />

68


28. Aydın P, Akova YA. Göz Hastalıkları. s. 15-18, 34-35, Günes Kitabevi, Ankara, 2001.<br />

29. Mc Donnell JM. Ocular embryology and anatomy. In Ryan SJ, Retina, The CV Mosby<br />

Company, St Louis, Baltimore, Toronto 1989; 1: 13-16.<br />

30. Dyck PJ, Kratz KM, Karnes JL, et al. The prevalance by staged severity of various types<br />

of diabetic neuropathy, retinopathy and nephropathy in a population based colrapt.<br />

Neurology 1992:817-824.<br />

31. Witmer AN, Vrensen GF, Noorden V et al.: Vascular endothelial growth factors and<br />

angiogenesis in eye disease. Prag Retin Eye Res. 2003;22:1-29.<br />

32. Leibowitz HM, Krueger DE, Maunder LR, et al. The Framingham Eye Study<br />

Monograph: An ophthalmolgical and epidemiological study of cataract, glaucoma,<br />

diabetic retinopathy, macular degeneration and visual acuity in general population of<br />

adults. Surv Ophthalmol 1980;24:335-610.<br />

33. Klein R, Klein BEK, Moss SE, et al. The Wisconsin Epidemiologic Study of Diabetic<br />

Retinopathy XIV. Ten years incidence and progression of diabetic retinopathy. Arch<br />

Ophthalmol 1994;12:1217-1228.<br />

34. Klein R, Klein B. Epidemiology of diabetic retinopathy. Diabetes Care. 1992;15:1875-<br />

91.<br />

35. Yanco L, Goldbourt V, Michaelson C, et al. Prevalance and 15 year incidence of<br />

retinopathy and associated characteristics in middle-aged and elderly diyabetic men. Br J<br />

Ophtalmol 1983;67:759-65.<br />

36. Diabetes Control and Complications Trial Research Group (1993). The effect of<br />

intensive treatment of diabetes on the development and progression of long term<br />

complications in insulin dependent diabetes mellitus. Diabetes Control and<br />

Complications Trial Research Group.N Engl J Med 329(14):977-986.<br />

37. Klein R, Klein BEK, Moss SE, et al. The Wisconsin Epidemiologic Study of Diabetic<br />

Retinopathy. II. Prevalance and risk of diabetic retinopathy when age is less than 30<br />

years. Arch Ophthalmol 1984; 102:520-6.<br />

38. Klein R, Klein BEK, Moss SE, et al. The Wisconsin Epidemiologic Study of Diabetic<br />

Retinopathy. III. Prevalance and risk of diabetic retinopathy when age at diagnosis is 30<br />

or more years. Arch Ophthalmol 1984;102:527-32.<br />

39. UK Prospective Diabetes Study Group: Effect of intensive blood-glucose control with<br />

metformin on complications in overweight patients with type 2 diabetes (UKPDS 34)<br />

Lancet 1998; 352:854-865.<br />

69


40. American Diabetes Association: Standards of medical care for patients with diabetes<br />

mellitus. Diabetes Care 1998; 21:23-31.<br />

41. Rosenn B, Miodovnik M, Kranias G, et al. Progression of diabetic retinopathy in<br />

pregnancy: association with hypertension in pregnancy. Am J Obstet Gynecol.<br />

1992;114:1219-28.<br />

42. UK Prospective Diabetes Study Group: Tight blood pressure control and risk of<br />

macroascular and microvascular complications in type 2 diabetes. UKPDS 38. Br Med J<br />

1998;317: 703-713.<br />

43. Klein R, Klein BEK, Moss SE, Cruickshanks KJ. The Wisconsin Epidemiologic Study<br />

of Diabetic Retinopathy: XVII. The 14-year incidence and progression of diabetic<br />

retinopathy and associated risk factors in type1 diabetes. Ophthalmology 1998;105(10):<br />

1801-1815.<br />

44. Chatuverdi N, Sjdie AK, Stephenson JM, et al.: Effect of lisinopril on progression of<br />

retinopathy in normotensive people with type 1 diabetes: EUCLID study group.<br />

Eurodiab. Controlled trial of lisinopril in insulin-dependent diabetes mellitus. Lancet<br />

1998;351: 28-31.<br />

45. Estacio RO, Jeffers BW, Gifford N, Schrier RW. Effect of blood pressure control on<br />

diabetic microvascular complications in patients with hypertension and type 2 diabetes.<br />

Diabetes Care 2000; 23( Suppl 2):B54-B64.<br />

46. Klein BE, Moss SE, Klein R, Surawicz TS. The Wisconsin Epidemiologic Study of<br />

Diabetic Retinopathy. XIII. Relationship of serum cholesterol to retinopathy and hard<br />

exudate. Ophthalmology 1991; 98: 1261-5.<br />

47. Chew EY, Klein ML, Ferris FL, Remaley NA, Murphy RP, Chantry K, Hoogwert BJ<br />

and Miller D.: Association of elevated serum lipid levels with retinal hard exudate in<br />

diabetic retinopathy. ET<strong>DR</strong>S Report. Arch Ophthalmol 1996; 114 (9):1079-84.<br />

48. Gupta A, Gupta V, Thapar S, Bhansali A. Lipid –lowering drug atorvastatin as an<br />

adjunct in the management of diabetic macular edema. Am J Ophthalmol 2004; 137:<br />

675-682.<br />

49. Sen K, Misra A, Kumar A, Pandey RM. Simvastatin retards progression of diabetic<br />

retinopathy in diabetic patients with hypercholesterolemia. Diabetes Res Clin Pract<br />

2002;56: 1-11.<br />

50. Solberg Y, Rosner M, Beklin M.The association between cigarette smoking and ocular<br />

diseases.Surv Ophthalmol 1998; 6 535-547.<br />

51. Muhlhauser I. Cigarette smoking diabetes: an update. Diabet Med 1994; 11: 336-343.<br />

70


52. Howard A, Arnsten J, Gourevitch M. Effect of alcohol consumption on diabates<br />

mellitus. Ann Int med 2004; 3: 211-216.<br />

53. Brownlee M, Vlassara H, Cerami A. Nonenzymatic glycosylation and pathogenesis of<br />

diabetic complications. Ann Intern Med 1984;101:527-537.<br />

54. Hammes HP, Martin S, Federlin K et al.: Aminoguanidine treatment inhibits the<br />

development of experimental diabetic retinopathy. Proc Natl Acad Sci USA.<br />

1991;88:11555-11558.<br />

55. Greene DA, Lattimer SA, Sima AA: Sorbitol, phosphoinositides, and sodiumpotassium-<br />

ATPase in the pathogenesis of diabetic complications. N Engl J Med 1987;316:599-606.<br />

56. A randomized trial of sorbinil, an aldose reductase inhibitor, in diabetic retinopathy.<br />

Sorbinil Retinopathy Trial Research Group. Arch Ophthalmol. 1990;108:1234-1244.<br />

57. Early Treatment Diabetic Retinopathy Study Research Group. Grading diabetic<br />

retinopathy from stereoscopic color fundus photographs - an extension of the modified<br />

Airlie House classification. ET<strong>DR</strong>S Report Number 10. Ophthalmology 1991;98:786-<br />

806.<br />

58. Bresnick, G.H.: Background diabetic retinopathy. Retina. The mosby Co. Toronto.<br />

1994:1277-1318.<br />

59. Fong, D.S, Ferris, F.L, Davis, M.D. and chew, E.Y.: ET<strong>DR</strong>S report no 24. Causes of<br />

severe visual loss in the early treatment diabetic retinopathy study. Am J Ophthal. 1999.<br />

Feb. 127 (2):137-61.<br />

60. Thomas AC, Armando GA, Bernard Z. Diabetic retinopathy and diabetic macular<br />

edema. Diabetes Care 2003; 26: 2653-64.<br />

61. Smith RT, Lee CM, Charles HC, et al.: Quantification of diabetic macular edema. Arch<br />

Ophthalmol 1987;105;218-222.<br />

62. Early Treatment Diabetic Retinopathy Study Research Group. Fundus photographic risk<br />

factors for proression of diabetic retinopathy. ET<strong>DR</strong>S Report No: 12. Ophthalmology.<br />

1991;98:823-33.<br />

63. Kanski J.J.: Clinical Ophthalmology, İn Retinal Vascular Disease, ed by Kanski J.J.,<br />

Sixth Edition, p576, 2007.<br />

64. Wolfenberger T.J.: The historical discovery of macular edema. Doc Ophthalmologica<br />

1999; 97; 207- 216.<br />

65. Irvine S.R.: A newly defined vitreus syndrome following cataract surgery, interpreted<br />

according to recent concepts of the structure of the vitreus.Am J Ophthalmol 1953; 36;<br />

599- 619.<br />

71


66. Gass JDM., Norton EDW.: Cystoid macular edema and papiledema following cataract<br />

extraction: a fluorescein fundoscopic and angioraphic study. Arch Ophthalmol 1966; 76;<br />

646- 661.<br />

67. Jampol LM, Macular edema. İn Ryan SJ, editors. Retina, Vol 2, Chapter 61, St. Louis.<br />

Mosby. CD edition, 1994.<br />

68. Cunha Vaz, Faria DE, Abreu JR, Campos AJ, Figo GM: Early breakdown of the bloodretinal<br />

barrier in diabetes. Br J Ophthalmol 59:649-656, 1975).<br />

69. Tso MOM. Pathology of cystoid macular edema. Ophthalmol 1982;89:902-915.<br />

70. Martin NF, Green WR, Martin LW: Retinal periflebitis in the Irvine- Gass syndrome,<br />

Am J Ophthalmol 83:377-386, 1977.<br />

71. Deutman AF, Pinkers AJGL, Aan de Kerk AL: Dominantly inherited cystoid macular<br />

edema, Am J Ophthalmol 82:540-548, 1976.<br />

72. Williams R, Airey M, Baxter H, Forrester J, Kennedy-Martin T, Girach A (2004)<br />

Epidemiology of diabetic retinopathy and macular edema: a systematic review . Eye<br />

18(10):963-983.<br />

73. Stefansson E(2006) Why are the diabetics still going blind? Ophthalmol Times Europe<br />

2(4):36-37.<br />

74. Klein R, Klein BE, Moss SE, et al. The Wisconsin Epidemiologic Study of Diabetic<br />

Retinopathy, IV: Diabetic macular edema. Ophthalmology 1984;91:1464-1474.<br />

75. Early Treatment Diabetic Retinopathy Study Research Group(1985) Photocoagulation<br />

for diabetic macular edema. Early Treatment Diabetic Retinopathy Study Report<br />

Number 1. Arch Ophthalmol 103:1796-1806.<br />

76. Olk RJ, Lee CM. the role of fluorescein angiography in diabetic retinopathy. In Duane‟s<br />

Ophthalmology-Foundation Volume-Ch 113D-CD-ROM Edition 1998.<br />

77. Takagi H., Otani A, Kiryu J. et al.: New surgical approach for removing massive foveal<br />

hard exudates in diabetic macular edema. Ophthalmology, 1999. feb. 106 (2):249-56.<br />

78. Early Treatment Diabetic Retinopathy Study Research Group(1987) Treatment<br />

techniques and clinical guidelines for photocoagulation of diabetic macular edema.<br />

Early Treatment Diabetic Retinopathy Study Report Number 2. Ophthalmology<br />

94(7):761-774.<br />

79. ET<strong>DR</strong>S Research Group: Focal photocoagulation treatment of diabetic macular edema:<br />

relationship of treatment effect to fluorescein angiographic and other retinal<br />

characteristics at baseline: ET<strong>DR</strong>S Report no. 19. Arch Ophthalmol 1995;113:1144-<br />

1145.<br />

72


80. Bresnick GH. Diabetic maculopathy: a critical review highlighting diffuse macular<br />

edema. Ophthalmol 1983;90:1301-1317.<br />

81. Gandorfer A, Messmer EM, Ulbig MW, Kampik A. Resolution of diabetic macular<br />

edema after surgical removal of the posterior hyaloid and the inner limiting membrane.<br />

Retina 2000; 20 (2):126-33.<br />

82. Nasrallah FP, Jalkh AE, Va Coppenolle F, et al.. The role of the vitreous in diabetic<br />

macular edema. Ophthalmology 1998;95:1335-1339.<br />

83. Klein R, Meuer SM, Moss SE, Klein BE(1995) Retinal microaneurysm counts and 10<br />

year progression of diabetic retinopathy. Arch Ophthalmol 113(119:1386-1391.<br />

84. Lopes de Faria JM, Jalkh AE, Trempe CL, McMeel JW(1999 Diabetic macular edema:<br />

risk factors and concomitans. Acta Ophthalmol Scand 77(2):170-175.<br />

85. Arend O., Wolf S., Harris A., Reim M.: The relationship of macular microcirculation to<br />

visual acuity in diabetic patients. Arch Ophthalmology 1995;113; 610-614.<br />

86. Kohner EM, Dollery CT, Paterson JW, et al. Arterial fluorescein studies in diabetic<br />

retinopathy. Diabetes 1967;16:1–10.<br />

87. Huang D., Swanson EA., Lin CP., Schuman JS., Stinson WG., Chang W., Hee MR.,<br />

Flotte T., Ggogery K., Puliafito CA., Fujimoto JG.: Optical cohorence tomography.<br />

Science 1991; 254;1178-1181.<br />

88. Kloizman TP, Pakter HM, Schuman JS et al: Ophthalmic Diagnosis Using Optical<br />

Coherence Tomography. Ophthalmic Imaging and Diagnostics. Ophthalmology Clinics<br />

of North America. Vol:11; No:3, September 1998.<br />

89. Karaçorlu SA, Diyabetik Makülopatide Klinik ve Tanı, Retina-Vitreus: 2004: 12: 264-<br />

266.<br />

90. Weinberger D, Axer Siegel R, Landau D, Yassur Y. Retinal thickness variation in the<br />

diabetic patient measured by the retinal thickness analyser. Br J Ophthalmol 1998 Sep;<br />

82(9): 1003-6.<br />

91. Varano M, Scassa C, Ripandelli G, Capaldo N. New diagnostics tools for macular<br />

edema. Doc Ophthalmologica 1999, 97; 373-379.<br />

92. Terasaki H, Kojima T, Niwa H, et al. Changes in Focal Macular Electroretinograms and<br />

Foveal Thickness after Vitrectomy for Diabetic Edema. Invest Ophthalmol Vis Sci<br />

2003;44:4465-4472.<br />

93. Klein R, Klein BE, Boss SE, Cruickshanks KJ(1995). The Wisconsin –Epidemiologic<br />

Study of Diabetic Retinopathy.XV. The long term incidence of macular edema.<br />

Ophthalmology 102(1):7-16<br />

73


94. Do DV, Shah SM, Sung JU, Haller JA, Nguyen QD(2005) Persistent diabetic macular<br />

edema is associated with elevated hemoglobin A1C. Am J Ophthalmol 139(4):620-623.<br />

95. Matsuo T(2006) Disappearence of diabetic macular hard exudates after hemodialysis<br />

introduction. Acta Med Okayama 60(3):201-205.<br />

96. Ishii H, Jirousek MR, Koya D et al.: Amelioration of vascular dysfunctions in diabetic<br />

rats by an oral PKC beta inhibitor. Science. 1996;272;728-731.<br />

97. Aiello LP, Clermont A, Arora V, et al.: Inhibition of PKC beta by oral administration of<br />

ruboxistaurin is well tolerated and ameliorates diabetes-induced retinal hemodynamic<br />

abnormalities in patients. Invest Ophthalmol Vis Sci. 2006;47:86-92.<br />

98. Tromp A, Hooymans JM, Barendsen BC, van Doormaal JJ. The effects of an aldose<br />

reductase inhibitör on the progression of diabetic retinopathy. Doc Ophthalmol<br />

1991;78:153-159.<br />

99. Bursell SE, Clermont AC, Aiello LP et al.: High-dose vitamin E supplementation<br />

normalizes retinal blood flow and creatinine clearance in patients with type 1 diabetes.<br />

Diabetes Care. 1999;22:1245-1251.<br />

100. Mayer-Davis EJ, Bell RA, Reboussin BA, Rushing J et al. Antioxidant nutrient intake<br />

and diabetic retinopathy: The San Luis Valley Diabetes Study. Ophthalmology 1998;<br />

105: 2264-2270.<br />

101. Senger <strong>DR</strong>, Galli SJ, Dvorak AM, Perruzzi CA, Harvey VS, Dvorak HF: Tumor cells<br />

secrete a vascular permeability factor that promotes accumulation of ascites fluid.<br />

Science 1983;219:983–985.<br />

102. Leung DW, Cachianes G, Kuang WJ, Goeddel DV, Ferrara N: Vascular endothelial<br />

growth factor is a secreted angiogenic mitogen. Science 1989;246:1306–1309.<br />

103. Robinson C, Stinger S (1991) The splice variants of vascular endothelial growth factor<br />

(VEGF) and their receptors. J Cell Sci 114:853–865.<br />

104. Witmer AN, Vrensen GF, Noorden V et al.: Vascular endothelial growth factors and<br />

angiogenesis in eye disease. Prag Retin Eye Res. 2003;22:1-29.<br />

105. Usui T, Ishida S, Yamashiro K, Kaji Y, Poulaki V, Moore J, McMullan T, Amano S,<br />

Horikawa Y, Dartt D, Golding M, Shima D, Adamis A: VEGF164(165) as the<br />

pathological isoform: differentialleukocyte and endothelial responses through VEGFR1<br />

and VEGFR2. Invest Ophthalmol Vis Sci 2004;45:368–374.<br />

106. Funatsu H, Yamashita H, Nakamura S, Mimura T,Eguchi S, Noma H et al (2006)<br />

Vitreous levels of pigment epithelium-derived factor and vascular endothelial growth<br />

factor are related to diabetic macular edema. Ophthalmology 113(2):294–301.<br />

74


107. Ruckman J, Green LS, Beeson J, Waugh S, Gillette WL, Henninger DD, Claesson-<br />

Welsh L, Janjic N: 2‟-Fluoropyrimidine RNA-based aptamers to the 165-amino acid<br />

form of vascular endothelial growth factor (VEGF165). Inhibition of receptor binding<br />

and VEGF-induced vascular permeability through interactions requiring the exon 7-<br />

encoded domain. J Biol Chem 1998;273:20556–20567.<br />

108. Healy JM, Lewis SD, Kurz M, Boomer RM, Thompson KM, Wilson C, McCauley TG:<br />

Pharmacokinetics and biodistribution of novel aptamer compositions. Pharm Res<br />

2004;21:2234–2246.<br />

109. Haritoglou C, Kook D, Neubauer A et al.: İntravitreal Bevacizumab (Avastin) Therapy<br />

for Persistent Diffuse Diabetic Macular Edema. Retina. 2006;26:999-1005.<br />

110. Arevalo JF, Fromow-Guerra J, Quiroz-Mercado H, Sanchez JG, Wu L, Maia M,<br />

Berrocal MH, Solis-Vivanco A, Farah ME; Pan-American Collaborative Retina<br />

Study Group. Primary intravitreal bevacizumab (Avastin) for diabetic macular<br />

edema: Results from the Pan-American Collaborative Retina Study Group at 6-<br />

month follow-up. Ophthalmology 2007;114:4:743-50.<br />

111. The Anecortave Acetate Clinical Study Group.: Anecortave Acetate as monotherapy for<br />

the treatment of subfoveal lesions in patients with exudative age-related macular<br />

degeneration (AMD): interim (month 6) analysis of clinical safety and efficacy. Retina<br />

2003;23:14-23.<br />

112. Jaffe GJ, Ben-Nun J, Guo H, Dunn JP, Ashton P (2000) Fluocinolone acetonide<br />

sustained drug delivery device to treat severe uveitis. Ophthalmology 107:2024–2033.<br />

113. Kupperman BD, Haller JA, Williams GA, et al.: A phase 2 randomized, multicenter,<br />

dose-ranging, controlled, paralel group trial to assess the safety and efficacy of<br />

dexamethasone posterior segment drug delivery system (DEXPS DDS, Posurdex) in the<br />

treatment of persistant macular edema. 5th international symposium on ocular<br />

pharmacology and therapeutics (ISOPT) Monte Carlo, Monaco, 2004;11-14.<br />

114. Kadonosono K, Itoh N, Ohno S (2000) Perifoveal microcirculation before and after<br />

vitrectomy for diabetic cystoid macular edema. Am J Ophthalmol 130:740–744.<br />

115. Kaiser PK, Riemann CD, Sears JE, Lewis H (2001) Macular traction detachment and<br />

diabetic macular edema associated with posterior hyaloidal traction. Am J Ophthalmol<br />

131:44–49.<br />

116. Haritoglou C, Gandorfer A, Gass CA, Schaumberger M, Ulbig MW, Kampik A (2002)<br />

Indocyanine green-assisted peeling of the internal limiting membrane in macular hole<br />

75


surgery affects visual outcome: a clinicopathologic correlation. Am J Ophthalmol<br />

134:836–841.<br />

117. Weiter JJ, Zuckerman R (1980) The influence of the photoreceptor-RPE complex on the<br />

inner retina. An explanation for the beneficial effects of photocoagulation.<br />

Ophthalmology87:1133–1139 .<br />

118. Gottfredsdottir MS, Stefansson E, Jonasson F, Gislason I (1993) Retinal<br />

vasoconstriction after laser treatment for diabetic macular edema. Am J Ophthalmol<br />

115:64–67.<br />

119. Wallow IH (1984) Repair of the pigment epithelial barrier following photocoagulation.<br />

Arch Ophthalmol 102(1):126–35.<br />

120. Early Treatment Diabetic Retinopathy Study Research Group (1987) Techniques for<br />

scatter and local photocoagulation treatment of diabetic retinopathy: Early Treatment<br />

Diabetic Retinopathy Study Report No. 3. Int Ophthalmol Clin 27:254–264.<br />

121. Tewari HK, Sony P, Chawla R, et al. Prospective evaluation of intravitreal triamcinolone<br />

acetonide injection in macular edema associated with retinal vascular disorders. Eur J<br />

Ophthalmol. 2005;15:619-626.<br />

122. Tanner V, Kanski JJ, Frith PA. Posterior sub-tenon‟s triamcinolone injections in the<br />

treatment of uveitis. Eye 1998; 12(pt 4):679-685.<br />

123. Tano Y, Chandler D, Machemer R. Treatment of intraocular proliferation with<br />

intravitreal injection of triamcinolone acetonide. Am J Ophthalmol. 1980;90:810-816.<br />

124. Dannis RP, Bingaman DP, Yang Y, et al. Inhibition of preretinal and optic nerve head<br />

neovascularization in pigs by intravitreal triamcinolone acetonide. Ophthalmology.<br />

1996;103:2099-2104.<br />

125. Jonas JB, Akkoyun I, Budde WM, et al. Intravitreal reinjection of triamcinolone<br />

acetonide for exudative age-releated macular degeneration. Arch Ophthalmol<br />

2004;122:218-222.<br />

126. Sze PY, Iqbal Z. Glucocorticoid actions on synaptic plasma membrans: Modulation of<br />

calmodulin binding. J Steroid Biochem Mol Biol 1994;48:179-186.<br />

127. Inoue M, Takeda K, morita K, et al. Vitreous concentrations of triamcinolone acetonide<br />

in human eyes after intravitreal or subtenon injection. Am J Ophthalmol 2004;138:1046-<br />

1048.<br />

128. Thomas ER, Wang J, Ege E, et al.: Intravitreal triamcinolone acetonide concentration<br />

after subtenon injection. Am J Ophthalmol 2006;142:860-861.<br />

76


129. Freeman WR, Green RL, Smith RE.: Echographic localization of corticosteroids after<br />

periocular injection. Am J Ophthalmol 1987;15; 103: 281-288.<br />

130. Weijtens O, van der Sluijs FA, Schoemaker RC, et al. Peribulbar corticosteroid<br />

injection: vitreal and serum concentrations after dexamethasone disodium phosphate<br />

injection. Am J Ophthalmol 1997;123:358-363.<br />

131. Nozik RA. (1972) Periocular injection of steroids. Trans Am Acad of Ophthalmology<br />

and Otolaryngol 76(3):695-705.<br />

132. Knudsen LL et al. Retrobulbar injection of methylprednisolone in diffuse DME. Retina<br />

2004;24:905-909.<br />

133. Toda J, Fukushima H, Kato S. Injection of triamcinolone acetonide into the posterior<br />

sub-tenon capsule for treatment of diabetic macular edema. Retina 2007;27:6:764-69.<br />

134. Özdek Ş, Bahçeci UA, Gürelik G, et al. Posterior subtenon and intravitreal triamcinolone<br />

acetonide for diabetic macular edema. J Diabetes Complications. 2006;20(4):246-51.<br />

135. Cardillo JA, Melo LA Jr, Costa RA, et al. Comparison of intravitreal versus posterior<br />

sub-tenon‟s capsule injection of triamcinolone acetonide diffuse diabetic macular edema.<br />

Ophthalmology. 2005;112(9): 1557-63.<br />

136. Cellini M, Pazzaglia A, Zamparini E, et al. Intravitreal vs. subtenon triamcinolone<br />

acetonide for treatment of diabetic cystoid macular edema. BMC Ophthalmol. 2008 Mar<br />

17;8:5.<br />

137. Choi YJ, Oh IK, Huh K, et al. Intravitreal versus posterior subtenon injection of<br />

triamcinolone acetonide for diabetic macular edema. Korean J Ophthalmol. 2006<br />

Dec;20(4):205-9.<br />

138. Jonas JB, Degenring RF, Kreissig I, et al.. Intraocular pressure elevation after<br />

intravitreal injection of triamcinolone acetonide injection. Ophthalmol. 2005; 112:593-<br />

98.<br />

139. Iwao K, Inatani M, Kawaji T, et al. Frequency and risk factors for intraocular pressure<br />

elevation after posterior sub-tenon capsule triamcinolone acetonide injection. J<br />

Glaucoma. 2007 Mar;16(2):251-6.<br />

140. Inatani M, Iwao K, Kawaji T, et al. Intraocular pressure elevation after injection of<br />

triamcinolone acetonide: a multicenter retrospective case-control study. Am J<br />

Ophthalmol. 2008 Apr;145(4):676-681.<br />

141. Yamamoto Y, Komatsu T, Koura Y, et al. Intraocular pressure elevation after intravitreal<br />

or posterior sub-tenon triamcinolone acetonide injection. Can J Ophthalmol . 2008<br />

Feb;43(1):42-7.<br />

77

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!