11.02.2014 Views

total tiroidektomilerde iki taraflı trunkal arteria tiroidea inferior ...

total tiroidektomilerde iki taraflı trunkal arteria tiroidea inferior ...

total tiroidektomilerde iki taraflı trunkal arteria tiroidea inferior ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

1<br />

T. C. Sağlık Bakanlığı<br />

İstanbul Eğitim Ve Araştırma Hastanesi<br />

Dördüncü Genel Cerrahi Kliniği<br />

Bölüm Başkanı: Dr. Arslan Kaygusuz<br />

TOTAL TİROİDEKTOMİLERDE İKİ TARAFLI<br />

TRUNKAL ARTERİA TİROİDEA İNFERİOR<br />

BAĞLANMASI VE İNFERİOR LARYNGEAL<br />

SİNİR DİSEKSİYONUNUN POSTOPERATİF<br />

ERKEN DÖNEMDE KAN KALSİYUM<br />

DÜZEYİNE ETKİSİ<br />

Dr. Yunus Topal<br />

Genel Cerrahi<br />

(Uzmanlık Tezi)<br />

İSTANBUL - 2007


2<br />

T. C. Sağlık Bakanlığı<br />

İstanbul Eğitim Ve Araştırma Hastanesi<br />

Dördüncü Genel Cerrahi Kliniği<br />

Bölüm Başkanı: Dr. Arslan Kaygusuz<br />

TOTAL TİROİDEKTOMİLERDE İKİ TARAFLI<br />

TRUNKAL ARTERİA TİROİDEA İNFERİOR<br />

BAĞLANMASI VE İNFERİOR LARYNGEAL<br />

SİNİR DİSEKSİYONUNUN POSTOPERATİF<br />

ERKEN DÖNEMDE KAN KALSİYUM<br />

DÜZEYİNE ETKİSİ<br />

Dr. Yunus Topal<br />

Genel Cerrahi<br />

(Uzmanlık Tezi)<br />

Tez Danışmanı: Doç. Dr. Vahit Tunalı<br />

İSTANBUL - 2007


3<br />

Genel Cerrahi uzmanlık eğitimim süresince bana katkı<br />

sağlamış olan herkese içtenlikle teşekkür ederim.


i<br />

İÇİNDEKİLER<br />

KONU BAŞLIKLARI<br />

1. GİRİŞ VE AMAÇ ………………………………………………………………………………<br />

2. GENEL BİLGİLER……………………………………………………………………………..<br />

2.1. TARİHÇE ………………………………………………………………………….<br />

2.2. TİROİDİN ANATOMİSİ……………………………………………………………<br />

2.3. BENİGN TİROİD BEZİ HASTALIKLARI ………………………………………<br />

2.3.1. NONTOKSİK NODÜLER GUATR ………………………………………….<br />

2.3.2. TOKSİK NODÜLER GUATR…………………………………………………<br />

2.3.3. GRAVES HASTALIĞI………………………………………………………...<br />

2.3.4. TİROİDİTLER…………………………………………………………………<br />

2.4 KALSİYUM METABOLİZMASI………………………………………………….<br />

2.5. TİROİD CERRAHİSİ………………………………………………………………<br />

2.6.TİROİDEKTOMİ KOMPLİKASYONLARI…………………………………….<br />

2.6.1. GENEL KOMPLİKASYONLAR…………………………………………….<br />

2.6.2. ÖZGÜL KOMPLİKASYONLAR…………………………………………….<br />

2.6.2.1. ANATOMİK KOMPLİKASYONLAR…………………………………….<br />

2.6.2.2. METABOLİK KOMPLİKASYONLAR……………………………………<br />

2.7. HİPOKALSEMİ ve HİPOPARATİROİDİ……………………………………..<br />

2.7.1. HİPOKALSEMİ ETYOLOJİSİ……………………………………………...<br />

2.7.2. GEÇİCİ HİPOKALSEMİLER………………………………………………<br />

2.7.3. KALICI HİPOPARATİDOİDİLER…………………………………………<br />

2.7.4 GEÇİCİ VE KALICI HİPOPARATİROİDİNİN AYIRICI TANISI ………..<br />

2.7.6. HİPOPARATİROİDİ PROFİLAKSİSİ ……………………………………..<br />

2.7.7. HİPOKALSEMİ TEDAVİSİ………………………………………………...<br />

3.MATERYAL VE METOD………………………………………………………………………<br />

4.BULGULAR………………………………………………………………………………………<br />

5.TARTIŞMA……………………………………………………………………………………….<br />

6.KAYNAKLAR……………………………………………………………………………………<br />

SAYFA<br />

1<br />

3<br />

3<br />

4<br />

14<br />

14<br />

15<br />

16<br />

17<br />

18<br />

20<br />

26<br />

26<br />

28<br />

28<br />

31<br />

33<br />

34<br />

35<br />

38<br />

42<br />

43<br />

45<br />

46<br />

50<br />

55<br />

60


ii<br />

TABLO LİSTESİ<br />

TABLO<br />

NO<br />

TABLO BAŞLIĞI<br />

SAYFA<br />

NO<br />

Tablo 1 İnferior tiroid arter ile rekürren laringeal sinir arasındaki ilişkiler 12<br />

Tablo 2 Grupların yaş ve cinsiyet açısından değerlendirilmesi 50<br />

Tablo 3<br />

Tablo 4<br />

Tablo 5<br />

Grupların ameliyat ve hastanede kalış süreleri açısından<br />

değerledirilmesi<br />

Hastaların kan kalsiyum düzeylerinin Ki Kare testi ile<br />

değerlendirilmesi<br />

Hastaların kan kalsiyum düzeylerinin <strong>iki</strong>li karşılaştırılmasının<br />

Newman Keuls testi ile değerlendirilmesi.<br />

50<br />

52<br />

53<br />

Tablo 6 Postoperatif dönemde hipokalsemi klinik bulguları gelişen olgular 54


iii<br />

ŞEKİL LİSTESİ<br />

ŞEKİL<br />

NO<br />

ŞEKİL BAŞLIĞI<br />

SAYFA<br />

NO<br />

Şekil 1 Tiroid bezinin anatomisi 6<br />

Şekil 2 İnferior tiroid arter,dalları ve rekürren laringeal sinir 10<br />

Şekil 3 İnferior tiroid arter ile rekürren laringeal sinir arasındaki ilişkiler 11<br />

Şekil 4 Trousseau Bulgusu 39<br />

Şekil 5 Chvostek Bulgusu 40<br />

Şekil 6 İnferior tiroid artere <strong>trunkal</strong> ligasyon yapıldı 47<br />

Şekil 7 Grupların ameliyat süreleri açısından karşılaştırılması 51<br />

Şekil 8 Grupların hastanede kalış süreleri açısından karşılaştırılması 51<br />

Şekil 9 Hastaların kan kalsiyum düzeylerinin <strong>iki</strong>li karşılaştırılması 52<br />

Şekil 10 Hastaların kan kalsiyum düzeylerinin <strong>iki</strong>li karşılaştırılması 53


iv<br />

ÖZET<br />

Arkaplan: Bilateral <strong>inferior</strong> tiroid arterin <strong>trunkal</strong> ligasyonu ve rekürren laringeal sinirin<br />

diseksiyonu yapılan ve yapılmayan hastalarda postoperatif hipokalsemi varlığı<br />

değerlendirildi.<br />

Materyal ve Metod: Bu araştırmada prospektif randomize bir çalışma olarak planlanarak<br />

İstanbul Eğitim Araştırma Hastanesi Dördüncü Genel Cerrahi kliniğinde yapıldı. 01-Ocak-<br />

2006 ile 30-Aralık-2006 tarihleri arasında multinodüler guatr tanısıyla ameliyat endikasyonu<br />

konulan 145 hasta içinden çalışma kriterlere göre randomizasyon yapılarak 92 hasta (8 erkek,<br />

84 kadın, yaş aralığı; 19-65, ortalama yaş; 44) seçilmiştir. Tüm hastalara <strong>iki</strong> farklı cerrahi<br />

teknikle bilateral <strong>total</strong> tiroidektomi yapıldı. Grup-I hastalarda (n: 40) A. Tiroidea İnferiora<br />

bilateral <strong>trunkal</strong> ligasyon yapıldı ve N. Laryngeus İnferior diseksiyonu uygulandı. Grup-2<br />

hastalara (n: 52) A. Tiroide İnferior tiroid dokusuna girdiği yerden bağlandı ve N. Laryngeus<br />

<strong>inferior</strong> diseksiyonu yapılmadı. Tüm hastalarda ameliyattan 12 saat önce ve ameliyattan 24 ve<br />

72 saat sonra kan kalsiyum düzeyleri ölçüldü.<br />

Bulgular: Hastaların yaş, cinsiyet (p: 0697) ameliyat süresi (p: 0.819) ve hastanede kalış<br />

süreleri (p: 0.697) açısından gruplar arasında istatiksel olarak anlamlı fark yoktu. Her <strong>iki</strong><br />

gruptaki hastaların tüm (preop, postop 1. gün ve postop 3. gün) kan kalsiyum değerlerinin Ki<br />

Kare testi ile yapılan karşılaştırılmasında aralarında istatiksel olarak anlamlı fark yoktu<br />

(p>0.05). Grup-1’de 4 (%10) hastada, grup-2’de ise 5 (%9.5) hastada postoperatif dönemde<br />

hem Chvostek, hem de Trousseau bulguları pozitifleşmiş olup (p>0.05), hiçbir olguda ses<br />

kısıklığı ve/veya solunum güçlüğü görülmemiştir.<br />

Tartışma: Rekürren laringeal sinir diseksiyonu ile birlikte yapılan <strong>inferior</strong> tiroid arterin<br />

<strong>trunkal</strong> ligasyonu postoperatif dönemde belirgin bir hipokalsemiye neden olmamaktadır.<br />

Üstelik bu işlemler, tiroidektomi sonrası görülen <strong>iki</strong> major komplikasyona (ses kısıklığı ve<br />

solunum güçlüğü) neden olmadığı gibi, klinik olarak hipokalsemi görülme riskini de<br />

arttırmamaktadırlar.<br />

Anahtar kelimeler: Tiroidektomi, <strong>inferior</strong> tiroid arter, rekürren laringeal sinir, disseksiyon,<br />

ligasyon


v<br />

SUMMARY<br />

Title: The effect of Bilateral Truncal Ligation of a.thyroidea <strong>inferior</strong> and <strong>inferior</strong> laryngeal<br />

nerve dissection on blood calcium level at postoperative early stage in <strong>total</strong> thyroidectomies<br />

Background: In this research prospective randomised study was planned. Postoperative<br />

hypocalcemia was evaluated in patients to whom bilateral truncal ligation of thyroid artery<br />

and dissection of recurrent laryngeal nevre was performed and not.<br />

Material and Method: This research was achieved in the fourth surgical department of<br />

İstanbul Training and Researching hospital. 145 patients who will be operated with the<br />

diagnosis of multinodulary goitre were chosen and 92 of these patients were randomised<br />

according to the research protokol (8 male,84 female, age range :19-65, averege age: 44 ).<br />

Bilateral <strong>total</strong> thyroidectomy was performed to all patients. Two different surgical technic<br />

was applied. In group-I patients(n: 40), bilateral truncal a.thyroidea <strong>inferior</strong> arter ligation<br />

together with dissection of nervus laryngeaus <strong>inferior</strong> was performed. In groups-II patients<br />

(n:52), İnferior thyroid artery was ligated at the level of entering the thyroid gland and<br />

dissection of nervus laryngeus <strong>inferior</strong> was not performed. Blood samples for estimation of<br />

Ca level 12 hours before the operation and 24 and 72 hours after the operation were taken<br />

from all patients.<br />

Results: There was no significant difference from the points of age and sex of patients<br />

between two goups (P:0,697). There was also no statistical significant difference between the<br />

groups from the points of the duration of operation and hospital stay (P=0,819, P=0,697). No<br />

statistical significant difference was found between the calcium levels of both groups with Kisquare<br />

test (P>0,05). Postoperative Chostek and Trousseau signs were positive in 4 patients of<br />

groups-I and 5 patients of Groups-II (P>0,05). None of the patients developed aphonia and<br />

respiratory distress.<br />

Discussion: Truncal ligation of <strong>inferior</strong> thyroid artery together with recurran nevre dissection<br />

does not cause prominent hypocalcemia during the postoperative period. In fact, these<br />

procedures either do not cause two major complications (aphonia and respiratory distress)<br />

after thyroidectomy as increase hypocemia risk.<br />

Key words: Thyroidectomy, <strong>inferior</strong> thyroid artery, recurrent laryngeal nevre, dissection,<br />

ligation


1<br />

1. GİRİŞ VE AMAÇ<br />

Tiroid dokusunun kısmen veya tamamen çıkarılması anlamına gelen tiroidektomi,<br />

genel cerrahi ve endokrin cerrahisi kliniklerinde en sık uygulanan cerrahi girişimlerden<br />

biridir. Cerrahi tedavi gerektiren tiroid hastalıklarında seçilen cerrahi yöntem, hem hastalığın<br />

ortadan kaldırılmasına, hem de postoperatif komplikasyonların en az düzeyde tutulmasına<br />

olanak sağlamalıdır (1-4). Tiroidektomi esnasında tiroid, paratiroid ve laringeal sinirlerin bir<br />

bütün halinde kabul edilmeleri ve diseksiyonun bu bütüne göre planlanması cerrahi<br />

komplikasyonların önlenmesi açısından önemlidir (4).<br />

Ne kadar dikkatli çalışılırsa çalışılsın, çeşitli komplikasyonlarla karşılaşılabileceği göz<br />

önüne alınmalıdır. Paratiroid bezleri travmadan oldukça kolay etkilenen yapılar olup, tiroid<br />

cerrahisi sırasında da doğrudan ya da dolaylı olarak zarar görebilirler. Çoğu yazar başta<br />

bilateral <strong>total</strong> tiroidektomi olmak üzere tiroid cerrahisi sırasında paratiroid bezlerinin<br />

dolaşımlarının korunmasının önemine değinmişlerdir (5-7).<br />

Günümüzde tiroid cerrahisi genel cerrahideki modern tekniğin, yöntem ve deneyimin,<br />

anestezinin, asepsi ve antisepsinin gelişmesine paralel olarak ilerlemiş ve <strong>tiroidektomilerde</strong>ki<br />

mortalite ve morbidite oranları azalmıştır (5). Ondokuzuncu yüzyıl ortalarına kadar yapılan<br />

<strong>tiroidektomilerde</strong>ki mortalite oranı % 40'lardan fazla iken, günümüzde sıfıra kadar<br />

indirilebilmiştir (5,6).<br />

Ölümle sonuçlanmayan morbidite oranı %13 olduğu belirtilmiş, ciddi<br />

komplikasyonların ise % 2'den daha az hastada geliştiği saptanmıştır (5). Oranlardaki bu<br />

azalma; endikasyonun doğru konulması, ameliyattan önce hastanın gereği gibi hazırlanması,<br />

en uygun anestezi tipinin seçilmesi, asepsi ve antisepsi kurallarına uyulması, cerrahın<br />

deneyimli olması, gerekli ve en uygun tiroidektomi tipinin tespit edilmesi, anatomiye hakim<br />

olarak titiz bir diseksiyonun uygulanması ve ameliyat sonrası dönemde hastanın yakından<br />

takip edilmesi gibi, çok önemli şartlara uygun davranılması ile sağlanmıştır. Bu gelişmelere<br />

bağlı olarak tiroid cerrahi tedavisi, antitiroid ilaçlar, tiroid ekstreleri ve radyoaktif I-133 gibi<br />

kıymetli noninvaziv tedavi seçeneklerine rağmen, önemini ve güncelliğini halen korumaktadır<br />

(6).


2<br />

Tiroidektomilerden sonra; önemsiz kanama ve yara yeri ile ilgili bazı basit<br />

kornplikasyonlar gelişebildiği gibi, sinir hasarı, solunum problemleri, metabolik/hormonal<br />

sorunlar ve kanama gibi ciddi sorunlar yaratabilen komplikasyonlar da gelişebilmektedir (6).<br />

Hipoparatiroidizm, tiroid cerrahisinin nadir bir komplikasyonu olup operasyon tipine<br />

ve altta yatan tiroid patolojisine bağlı olarak gelişir (8,9). Kalıcı hipoparatiroidizm bilateral<br />

sub<strong>total</strong> rezeksiyon yapılan hastaların %0.5-2.9’unda ve <strong>total</strong> tiroidektomi yapılan hastaların<br />

%0-33’ünde oluşabilir (9-11). Kalıcı hipoparatiroidizm hastaya ömür boyu ilaç kullanma<br />

zorunluluğu getirirken, hastanın yaşam kalitesini kötü yönde etkilemektedir.<br />

Zamanında müdahale edilmeyen hastaları hipokalsemi krizleri beklemekte ve belki de<br />

sonuç imkanları kısıtlı bu hastalar için ölümcül olabilmektedir. Bu bağlamda, hastaya bu<br />

derece ağır yük getiren ve önlenmesi mümkün olan hipoparatiroidizmden korunmak için<br />

yapılan çalışmalar çok önemlidir. Bu konuda yapılan çalışmalardaki diğer amaç, postoperatif<br />

hipokalsemi açısından riskli hastaları erken dönemde belirlemek, bu hastalarda erken tedaviye<br />

başlamak ve risk taşımayan hastaları da erken taburcu ederek hastanede kalış süresini<br />

azaltmaktır.<br />

Hipokalsemi gelişmesinde esas etkenin tiroid bezi patolojisine bağlı olduğu, cerrahi<br />

tekniğin <strong>iki</strong>ncil rol oynadığı belirtilmektedir (12). Geçici hipokalsemide cerrahi tekniği<br />

suçlayan araştırmacılar paratiroidlerin kanlanmasının ana etken olduğunu belirtmektedirler.<br />

Paratiroid bezlerinin istenmeden çıkarılması veya beslenmesinin bozulması<br />

postoperatif paratiroid fonksiyonlarının azalmasını açıklayan en önemli mekanizmalardır<br />

(13). Ancak paratiroid bezlerinin sadece <strong>inferior</strong> tiroid arterden çıkan dallarla kanlanmadığı,<br />

trakea ve özofagustan gelen kollaterallerle de beslendiği varsayımı postoperatif<br />

hipoparatiroidi gelişmesinde tiroid patolojisi gibi başka faktörlerin de rol oynayabileceğini<br />

düşündürmektedir (14,15).<br />

Bu araştırmada postoperatif randomize bir çalışma planlayarak bilateral <strong>inferior</strong><br />

tiroid arterin <strong>trunkal</strong> ligasyonu ve rekürren laringeal sinirin diseksiyonu yapılan ve<br />

yapılmayan hastalarda postoperatif hipokalsemi varlığını değerlendirdik.


3<br />

2. GENEL BİLGİLER<br />

2.1. TARİHÇE<br />

Guatr, tiroid bezinin tanımlanmasından uzun yıllar önce, M.Ö. 2700 yıllarında<br />

biliniyordu. Tiroid bezi ilk kez rönesans devrinde İtalyan'lar tarafından tanımlanmıştır.<br />

Leonardo da Vinci çizimlerinde tiroidi, larinksin her <strong>iki</strong> yanında <strong>iki</strong> ayrı bez olarak<br />

göstermiştir. Tiroid bezini ilk kez Thomas Wharton 1656’da kitabında tanımlamıştır.<br />

Anatomik tanımlamalar 16. ve 17. yüzyılda yapılmış olmasına rağmen, uzun yıllar tiroid<br />

fonksiyonları aydınlatılamamış olup kadınların boynunu güzelleştiren bir yapı olduğu bile<br />

ileri sürülmüştür (2).<br />

Tiroid cerrahisi 19. yüzyılın ortalarına kadar % 40’ın üzerinde mortalite ile<br />

yapılmıştır. Bu dönemden sonra genel anestezi, asepsi ve hemostazdaki gelişmeler ile tiroid<br />

cerrahisindeki mortalite oranları anlamlı derecede düşüş göstermiştir. Tiroid cerrahisinin baş<br />

mimarları Emil Theodor Kocher (1841-1917) ve C.A. Theodor Billroth (1829-1894) binlerce<br />

tiroid ameliyatını giderek artan başarı oranları ile gerçekleştirmişlerdir (2).<br />

Billroth, yaptığı <strong>tiroidektomilerde</strong> mortalite nedenlerini sıklıkla tetani olarak<br />

göstermiştir. Eiselberg, bu komplikasyonun paratiroidlerin çıkarılmasına bağlı olduğunu ve<br />

William Halsted, Billroth’un fazla kanlı ortamda ve hızlı çalıştığını, dolayısı ile paratiroidleri<br />

koruyamadığını ileri sürmüştür (2).<br />

Theodor Kocher 1883 yılında 101 vakalık ilk serisini yayınlamıştır. Bunların 18’ine<br />

<strong>total</strong> tiroidektomi yapmıştır. Total tiroidektomiden sonra miksödem geliştiğini göstermiş ve<br />

bunu “cachexia strumipriva” olarak adlandırmıştır. Ancak bunun nedenini, ameliyat<br />

sırasındaki trakeal travma sonucu ortaya çıkan kronik solunum sıkıntısı olarak göstermiştir.<br />

Miksödemin <strong>total</strong> tiroidektomi sonrasında tiroid fonksiyonlarının ortadan kalkmasına bağlı<br />

olduğunu ilk vurgulayan Felix Semon’dur (2). Kocher, tiroidin patofizyolojisine ve<br />

cerrahisine olan katkıları nedeni ile 1909 yılında Nobel tıp ödülünü kazanan ilk ve tek cerrah<br />

olmuştur (2-4).<br />

George Murray’ın 1891 yılında koyun tiroidinden hazırlanan ekstreleri<br />

kullanmasından yaklaşık 30 yıl sonra Kendall tiroksini izole etti. Berger’in 1930 yılında


4<br />

tiroksini sentezlemesi ve tiroksinin tedaviye girmesi ile <strong>total</strong> tiroidektomiye bağlı<br />

hipotiroidizm büyük ölçüde sorun olmaktan çıktı (2,16).<br />

Yirminci yüzyılın başlarından itibaren bilateral selim tiroid hastalıklarında sub<strong>total</strong><br />

tiroidektomi dünyada uygulanan standart prosedür haline gelmiştir ve 1980’li yıllara kadar<br />

uygulanmıştır (4). Bu dönemden sonra nüks tiroid patolojilerinin sayısının artması ve<br />

görüntüleme yöntemlerindeki ilerlemeler sonucunda, selim tiroid hastalıklarında <strong>total</strong><br />

tiroidektomiler gündeme gelmiştir (1,4).<br />

2.2. TİROİD BEZİ ANATOMİSİ<br />

Yenidoğanda ortalama 1.5 gr ağırlığında olan tiroid bezi, 16 yaşına kadar büyüyerek<br />

erişkinde ortalama 15-20 gr ağırlığına ulaşır. Kadınlarda daha ağır olup menstruasyon ve<br />

gebelik döneminde büyüme gösterir (18). Tiroid bezi, endokrin bezlerin en büyüğü olup,<br />

farinks, larinks, özefagus ve trakeanın anterior ve lateral yüzeylerini sarar. Tiroid <strong>iki</strong> lateral<br />

lob ve bunları birleştiren istmustan oluşur. Her bir lateral lobun boyu 4-5 cm, eni 2-3 cm,<br />

kalınlığı 2-4 cm olup, istmusun kalınlığı 0.2-0.6 cm’dir. Her bir lob trakea lateralinde yer alıp;<br />

superiorunda tiroid kartilajı, lateralinde karotis kılıfı ve sternokleidomastoid kası,<br />

anteriorunda strap kaslar (sternotiroid, sternohiyoid, tirohyoid) bulunur (2). Toplumda<br />

yaklaşık % 80 oranında koni şeklinde piramidal lob bulunur ve genellikle istmus ve hiyoid<br />

kemik arasında yer alır (18).<br />

Tiroid yüzeyden derine doğru; deri, süperfisyal fasya, platisma kası, derin boyun<br />

fasyasının yüzeyel tabakası ve bu tabakanın örttüğü sternokleidomastoid, omohiyoid,<br />

sternohiyoid ve sternotiroid kasları tarafından örtülür. Tiroid bezi komşu organlardan<br />

rahatlıkla ayrılabilir konumdadır. Ancak lateral süspansör ligament (Berry ligamenti) aracılığı<br />

ile krikoid kıkırdak ve üst trakeal halkalara sıkıca yapışıktır (19).<br />

Normal tiroid dokusu yumuşak, açık şarap kırmızısı renginde olup, ince bir kapsülle<br />

sarılıdır. Bağ dokusundan oluşan bu kapsül bezin içine doğru septalar halinde uzanır ve<br />

organın stromasını oluşturur. Bu, tiroid bezinin gerçek kapsülü olarak adlandırılır. Bunun<br />

dışında yalancı kapsül (ya da cerrahi kapsül) bulunur ve bu doku, derin servikal fasyadan


5<br />

oluşan pretrakeal fasyanın uzantısıdır (7-9).<br />

Pretrakeal fasya tiroid bezinin anterior ve lateralinde kalın ve iyi gelişmiş olmasına<br />

rağmen, posteriorda ince ve gevşektir. Bu nedenle tiroid bezi sıklıkla posteriora doğru büyür<br />

(9). Pretrakeal fasya her <strong>iki</strong> tiroid lobunun posteriorunda kalınlaşarak lobları krikoid kartilaja<br />

sabitler. Bu kalınlaşan bölüme Berry ligamenti adı verilir. Yalancı kapsül tiroidektomi<br />

sırasında çıkarılamaz (9).<br />

Süperior paratiroid bezler tiroidin gerçek ve yalancı kapsülü arasında yer alırken,<br />

<strong>inferior</strong> paratiroid bezler tiroidin parenkiminde, gerçek ve yalancı kapsül arasında ya da<br />

yalancı kapsül dışında yer alabilmektedirler (20).<br />

2.2.1. Damarlar<br />

Tiroid oldukça vasküler bir organdır; kan akım hızı 5 ml/g/dak’dır. Asıl, süperior ve<br />

<strong>inferior</strong> tiroid arterler tarafından beslenir. İma arteri, tiroidin kan akımına katkıda bulunan<br />

üçüncü bir arter olup %1.5-12.2 oranında görülmektedir (8). Tüm vasküler yapılar gerçek ve<br />

yalancı kapsül arasında yer alır ve tiroid parenkimi içinde birbirleriyle anastomoz yaparlar<br />

(18).<br />

Süperior tiroid arter, eksternal karotis arterin ilk dalıdır. Karotis üçgen içinde tiroid<br />

kıkırdağın hemen üstünde ve hiyoid kemiğin büyük boynuzunun hemen altında, eksternal<br />

karotis arterin ön yüzünden ayrılarak öne ve aşağı doğru seyreder. Süperior tiroid arter<br />

infrahiyoid, sternokleidomastoid, süperior laringeal, krikotiroid ve <strong>inferior</strong> faringeal<br />

konstriktör dallarını verdikten sonra tiroidin süperior kutbuna anteromedialden terminal<br />

dallarına ayrılarak girer. Süperior tiroid arter krikotiroid ve krikofaringeus kaslarını inerve<br />

eden süperior laringeal sinirin eksternal dalı ile paralel seyreder. Üst polde süperior tiroid<br />

arter anterior ve posterior dallarına ayrılır; ancak bazen lateral dalı da görülebilir. Anterior dal<br />

karşı tarafın arterleri ile anastomoz yaparken; posterior dal <strong>inferior</strong> tiroid arterin dalları ile<br />

anastomoz yapar. Aynı zamanda posterior daldan süperior paratiroid arteri besleyen küçük bir<br />

dal çıkar (18,19,20).<br />

İnferior tiroid arter, subklavian arterin dalı olan tiroservikal trunkustan çıkar, %15<br />

oranında direkt subklavian arterden de çıkabilir (Şekil 1). Karotis kılıfının arkasından yukarı


6<br />

doğru seyreder, krikoid kıkırdak seviyesinde mediale doğru karotis arteri arkadan<br />

çaprazlayarak döner ve aşağı doğru inerek tiroidin alt kutbu hizasına gelir; buradan tekrar<br />

yukarı dönerek tiroide ulaşır. Tiroide girmeden önce <strong>inferior</strong> ve süperior dallarına ayrılır.<br />

İnferior dal sıklıkla alt paratiroidi ve tiroidin alt polünü besler, süperior dal tiroidin<br />

posteriorunu besler ve süperior tiroid arter ile anastomoz yapar. Rekürren laringeal sinir<br />

<strong>inferior</strong> tiroid arterin anteriorundan, posteriorundan ya da dalları arasından geçebilir (7-9).<br />

İnferior tiroid arter sağda % 2, solda % 5 oranında görülmeyebilir (9,10). Nadiren çift <strong>inferior</strong><br />

tiroid arter görülebilir (21).<br />

A. <strong>tiroidea</strong> ima, sıklıkla brakiosefalik trunkustan çıkabildiği gibi arkus aorta ve sol<br />

ortak karotis arterden de çıkabilir. Trakeanın önünden seyrederek isthmusu besler (18-20).


7<br />

Şekil-1: Tiroid bezinin anatomisi<br />

2.2.2. Venler ve Lenfatikler<br />

Tiroid dokusu içindeki venler küçük çaplı olup kapsüler bölgeye geldiklerinde<br />

büyürler ve aralarında çok sayıda anastomoz yaparlar. Böylece tiroid dokusunun yüzeyinde<br />

venöz bir ağ oluşur. Bu kapsüler venöz ağ üç çift vene drene olur (18-20).<br />

Süperior tiroid veni, süperior tiroid artere eşlik eder, üst polden çıkarak internal<br />

juguler vene drene olur. Orta tiroid veni, eşlik eden arteri yoktur. tiroidin lateral yüzeyinden<br />

çıkarak internal juguler vene drene olur (şekil 1). Bu ven hiç olmayabilir ya da nadiren çift<br />

olabilir.<br />

İnferior tiroid veni, tiroidin <strong>inferior</strong> polünü bir veya birkaç dal şeklinde ya da karşı<br />

tarafın venleriyle birleşerek pleksus halinde drene eder. Çoğunlukla innominat vene ya da<br />

brakiosefalik vene açılır (Şekil 1). İnferior tiroid veni özellikle trakea önünde pleksus halinde<br />

ise trakeotomi sırasında kanayabilmektedir.<br />

Tiroidin lenfatikleri interlobüler bağ dokusunda yer alıp arterler etrafında seyreder.<br />

İntraglandüler lenfatik kapillerler önce subkapsüler toplayıcı lenf kanallarına, daha sonra<br />

isthmus ve diğer lobla ilişkide olan kapsüler lenf damarlarına drene olurlar. Buradan tiroid<br />

dışına prelaringeal, pretrakeal ve paratrakeal lenf nodlarına ve lateralde derin servikal lenf<br />

nodlarına drene olurlar (18,19).<br />

2.2.3. İnervasyon<br />

Tiroidin inervasyonu otonom sinir sisteminin sempatik ve parasempatik dalları<br />

tarafından sağlanır. Sempatik lifler süperior, orta ve <strong>inferior</strong> servikal ganglionlardan gelir ve<br />

tiroidi besleyen damarlara eşlik ederek dokuya ulaşırlar. Parasempatik lifler vagus kaynaklı<br />

olup, kardiak ve laringeal dallar ile tiroide ulaşırlar (18-20).


8<br />

2.2.4. Anatomik Komşuluklar<br />

2.2.4.1. Fasya ve Kaslar:<br />

Tiroidin lateralinde sternokleidomastoid kası, anteriorunda sternohiyoid ve sternotiroid<br />

kasları bulunur. Sternohiyoid, sternotiroid ve tirohyoid kasları strap kaslar olarak bilinir. Bir<br />

çok kaynakta omohiyoid kası da strap kaslar grubuna dahil edilirler (19). Sternohiyoid ve<br />

sternotiroid kaslar orta hatta tam olarak birleşmezler. Bu nedenle bu kasları saran derin boyun<br />

fasyasının yüzeyel tabakası ile tiroidi saran derin boyun fasyasının orta tabakası birbirleri ile<br />

temas halindedir. Bu sınırlı alanda derin servikal fasyanın yüzeyel tabakası üzerinde sadece<br />

subkutan doku (boyunun yüzeyel tabakası) bulunur (18,19).<br />

Tiroidektomi esnasında tiroidin üst polüne ulaşmakta zorluk çekilen olgularda strap<br />

kaslarının kesilmesi gerekebilir. Bunun için sternokleidomastoid ve sternotiroid kasları<br />

arasındaki fasya vertikal olarak açılır. Bu şekilde sternokleidomastoid kası laterale,<br />

sternohiyoid kası mediale çekilebilir. Sternohyoid ve sternotiroid kaslarının motor<br />

inervasyonu çoğunlukla kasların <strong>inferior</strong>undan giren ansa servikalisin dalları tarafından<br />

sağlanır; bu nedenle strap kaslar mümkün olan en üst düzeyden kesilirse kasların büyük bir<br />

kısmının motor innervasyonu korunmuş olur (18,19). Sternohyoid kası dil, farinks ve<br />

larinksin hareketleri sırasında hiyoid kemiğin sabit durmasını sağlar. Sternotiroid kası<br />

yutkunma sırasında hiyoid kemik ve larinksi aşağı çeker (18).<br />

2.2.4.2. Sinirler:<br />

Tiroid, <strong>inferior</strong> laringeal sinir (rekürren laringeal sinir), süperior laringeal sinirin<br />

eksternal dalı ve servikal sempatik zincir ile yakın komşuluktadır. Dolayısıyla tiroid cerrahisi<br />

sırasında travmaya uğrayabilirler.


9<br />

Rekürren Laringeal Sinir (İnferior Laringeal Sinir):<br />

Sağ ve sol rekürren laringeal sinirler tiroid bezine oldukça yakın seyrederler (Şekil 2).<br />

Sağda vagus siniri subklavian arterin önünden geçerken rekürren laringeal sinir dalını verir.<br />

Sağ rekürren laringeal sinir subklavian arterin etrafında dönerek yukarı doğru trakeözefageal<br />

olukta seyreder. Tiroidin sağ lobunun posteriorundan geçerek krikotiroid kıkırdak arkasından<br />

larinkse girer. Solda vagus siniri arkus aortayı geçtikten hemen sonra rekürren laringeal sinir<br />

dalını verir. Sol rekürren laringeal sinir aorta etrafında dönerek yukarı doğru trakeözefageal<br />

olukta seyreder ve sağ rekürren laringeal sinir gibi larinkse girer.<br />

Her <strong>iki</strong> tarafta da rekürren laringeal sinirler, <strong>inferior</strong> tiroid arteri tiroidin alt 1/3’ü<br />

hizasında çaprazlarlar. Rekürren laringeal sinir krikotiroid kas dışındaki laringeal kasları<br />

(vokal kord abdüktörleri olan internal aritenoid ve tiroaritenoid kaslar, vokal kord<br />

addüktörleri olan lateral ve posterior krikoaritenoid kaslar) innerve eder (18-21).<br />

‘Tubercle of Zuckerkandl’ tiroid bezinin lateral lobunun posterior uzantısı olup Berry<br />

ligamanına komşudur. Tiroidektomi vakalarının %14-55’inde görülmüştür. Cerrahideki<br />

önemi rekürren laringeal sinirin ‘tubercle of Zuckerkandl’ posteromedialinden seyretmesidir.<br />

Ayrıca <strong>total</strong> tiroidektomi yapılan vakalarda her <strong>iki</strong> lobun posteriorunda aranması gerektiği de<br />

unutulmamalıdır (4,21).


Şekil-2: İnferior tiroid arter,dalları ve rekürren laringeal sinir<br />

10


11<br />

Rekürren laringeal sinirin pek çok varyasyonları vardır. Bu da tiroidektomi sırasında<br />

sinir hasarı riskini arttırmaktadır. Rekürren laringeal sinir trakeözefageal olukta (% 50- 77),<br />

paratrakeal alanda (% 17-40), paraözefageal alanda (% 6) ya da tiroid parenkimi içinde (% 4)<br />

seyredebilir (13).<br />

Rekürren laringeal sinir krikoid kartilaja yakın lokalizasyonda larinkse girmeden <strong>iki</strong> ya<br />

da üç dala ayrılabilir; bu nedenle tiroidektomi sırasında dalların da korunması gerekir (22).<br />

Tiroidin üst 1/3 lokalizasyonunda rekürren laringeal sinir Berry ligamanı içine gömülü<br />

olabilir. Rekürren laringeal sinir tiroidin orta 1/3’ü hizasında <strong>inferior</strong> tiroid arteri çaprazlar;<br />

arterin önünden (%40), arkasından (%50) ya da dallarının arasından (%10) geçebilir (2,23).<br />

Çok ender olarak rekürren laringeal sinir servikal bölgede vagustan ayrılır ve ‘nonrekürren’<br />

laringeal sinir adını alır. Bu anomali sağda %0.6, solda %0.04 oranında görülür.<br />

Vagustan ayrılan ‘non-rekürren’ laringeal sinir ortak karotis arteri arkadan çaprazlayarak,<br />

yukarıda süperior tiroid damarlar hizasında ya da aşağıda <strong>inferior</strong> tiroid arter etrafında<br />

dönerek krikotiroid kasın posteriorundan larinkse girer. Bu anomali embriyonel hayatta<br />

gelişen vasküler anomaliler sonucu ortaya çıkar.


12<br />

Şekil-3: İnferior tiroid arter ile rekürren laringeal sinir arasındaki ilişkiler<br />

Sağ ‘nonrekürren’ laringeal sinirle beraber görülen anomaliler aberran subklavian arter<br />

varlığı ve innominat arter yokluğudur. Sol ‘non-rekürren’ laringeal sinire eşlik eden<br />

anomaliler situs inversus ve sağ yerleşimli arkus aortadır (2,19,20,21,24).<br />

Aynı tarafta rekürren ve ‘non-rekürren’ laringeal sinirin beraber olduğu bildirilmiştir;<br />

bu olgularda vasküler anomali saptanmamıştır (19,20).<br />

Tablo-1: İnferior tiroid arter ile rekürren laringeal sinir arasındaki ilişkiler<br />

İnferior laringeal sinir Taraf Oran İnferior laringeal sinir Taraf Oran<br />

lokalizasyonu<br />

lokalizasyonu<br />

Trakeoözefageal aralıkta Sağ %64 İnferior tiroid arter dalları Sağ %7<br />

Sol %77 arasında<br />

Sol %6<br />

Trakeanın lateralinde Sağ %28 Arterin arkasında Sağ %53<br />

Sol %17<br />

Sol %69<br />

Trakeanın önünde Sağ %8 Arterin önünde Sağ %37<br />

Sol %6<br />

Sol %24<br />

Süperior Laringeal Sinir:<br />

Kafatası kaidesi civarında vagustan ayrılır, karotis damarların medialinden aşağı doğru<br />

iner ve hiyoid kemik hizasında internal ve eksternal olmak üzere <strong>iki</strong> dala ayrılır. İnternal dal<br />

duyu dalı olup tirohiyoid membranı delerek larinkse girer, bu dal epiglot ve larinksin<br />

duyusunu sağlar. Eksternal dal <strong>inferior</strong> faringeal konstriktör kasın lateral yüzeyinden aşağı<br />

döner ve süperior tiroid damarlar ile birlikte seyrederek krikotiroid kasa girer; bu dal<br />

krikotiroid ve krikofaringeus kasının motor inervasyonunu sağlar (19,20).<br />

Süperior laringeal sinirin eksternal dalı, krikotiroid kasları ve buna bağlı olarak vokal kordları<br />

gererek sesin tarzını belirler. Sinire olan travma sonucu o taraftaki vokal kord ‘flask’ hale<br />

gelir. Böylece hastalar konuşurken çabuk yorulur ve tiz sesleri yeteri kadar çıkaramazlar


13<br />

(19,20).<br />

Servikal Semptaik Zincir:<br />

İnferior tiroid arter krikoid kıkırdak düzeyinde mediale doğru dönerken servikal<br />

sempatik zinciri çaprazlar. Genellikle rekürren laringeal siniri zedelememek için <strong>inferior</strong><br />

tiroid arterin lateralde bağlanması çabası sırasında servikal sempatik zincir travmaya<br />

uğrayabilir. Hasarı Horner sendromuna yol açar (19,20).<br />

2.2.4.4. Paratiroid Bezler<br />

Paratiroidlerin yerleşimi ve makroskopik görünümlerinin iyi bilinmesi, tiroid cerrahisi<br />

sırasında korunmaları için en önemli adımdır. Paratiroidler % 80 oranında dört tanedir. Her<br />

bir paratiroid ortalama 40 mg ağırlığındadır. Küresel, oval ya da fasulye şeklinde olabilirler.<br />

Genelde kirli sarı renktedir (18,20).<br />

Üst paratiroidler % 80-85 oranında tiroidin posteriorunda <strong>inferior</strong> tiroid arterin tiroide<br />

girdiği yerin 1 cm üstünde, %13 oranında üst polün posteriorunda, % 1 oranında üst polün<br />

süperiorunda ve % 1-4 oranında özofagus ve farinksin posteriorunda bulunabilirler. Alt<br />

paratiroidler % 60 oranında alt polün posterior ya da lateralinde, % 26 oranında tirotimik<br />

ligamanda, % 7 oranında tiroidin orta 1/3 lokalizasyonunda, % 2 oranda timusda mediastinum<br />

içinde yer alırlar (19,20).<br />

Üst paratiroidlerin % 80’i <strong>inferior</strong> tiroid arterden, % 15’i süperior tiroid arterden, %<br />

5’i bu <strong>iki</strong> arter sisteminin oluşturduğu anastomozlardan beslenirler. Alt paratiroidlerin % 90’ı<br />

<strong>inferior</strong> tiroid arterden, %10’u süperior tiroid arter ya da <strong>iki</strong> arterin oluşturduğu<br />

anastomozlardan beslenirler (19).<br />

2.2.4.5. Trakea<br />

Trakea, krikoid kıkırdağın hemen altından başlar. Anteriorunda 2, 3, ve 4. halkaları ile<br />

tiroid istmusuna komşudur. Trakea lateralde tiroid lobları, posterolateralde rekürren laringeal<br />

sinirler ve posteriorda özofagusla yakın komşuluk gösterir (19).


14<br />

2.3. BENİGN TİROİD BEZİ HASTALIKLARI<br />

2.3.1.1. NONTOKSİK NODÜLER GUATR<br />

Çeşitli patolojileri içerebilen tiroid nodülleri, en sık görülen tiroid hastalığıdır. Normal<br />

boyutlarda ya da büyümüş tiroidde tek bir nodül varsa soliter nodüler guatr, birden çok nodül<br />

varsa multinodüler guatr (MNG) denir. Guatrlar endemik ya da nonendemik olarak<br />

snıflandırılırlar. İyot eksikliği olan bölgelerde nüfusun %10’undan fazlasında guatr ortaya<br />

çıkıyorsa, bu guatrlar endemik guatr olarak adlandırılır. İyot kaynakları yeterli olan ülkelerde<br />

ise, insanlara yiyecek ve ilaçlarla fazla miktarda iyot verildiğinde tiroid hormon sentezi azalır<br />

ve guatr gelişir; bu guatrlar da nonendemik guatr olarak adlandırılır (2,3,26).<br />

Diffüz ve nodüler guatr patogenezinde, yeni folikül oluşumu için foliküler epitel<br />

hücrelerinin proliferasyonu esastır. Neoplazik olmayan tiroid büyümesinde tiroid uyarıcı<br />

hormonun (TSH) etkisi ve tiroidi büyüten immunglobulinler üzerinde durulmaktadır.<br />

Deneysel çalışmalarda nodüler guatrlarda epidermal büyüme faktörü, fibroblast büyüme<br />

faktörü ve transforming büyüme faktörü β’nın arttığı gösterilmiştir (27).<br />

Tiroid, trofik uyaranlara önce diffüz, daha sonra fokal hiperplazi şeklinde cevap verir.<br />

Sonuçta hemoraji ve nekrozla beraber yeni fokal hiperplazi ve regresyon bölgeleri gelişerek<br />

multinodüler guatr ortaya çıkar. TSH ve tiroidi büyüten immunglobulinlerin etkisi ile<br />

büyüme, dejenerasyon, kanama, kolloid bir<strong>iki</strong>mi ve stromal dokunun büzülmesi yıllar içinde<br />

gelişir ve sonuçta morfolojik ve fonksiyonel olarak farklı alanlar içeren büyük multinodüler<br />

guatrlar ortaya çıkar (2,27).<br />

Nontoksik Nodüler Guatr Tedavisi:<br />

Soliter nodüler guatrlarda, ince iğne aspirasyon biyopsisi ile değerlendirilen 1.5 cm’in<br />

üzerindeki nodüllerde hem klinik hem de sitopatolojik malignite kriterleri yoksa medikal<br />

tedavi ile izlem yapılabilir. Diffüz ve ötiroid guatrlarda süpresyon tedavisinin yararı olmakla<br />

birlikte, özellikle soliter nodüllerde bu tedavinin yararı sınırlıdır (28). Supresyon uygulanan<br />

hastalar yakından izlenmeli, her yıl ultrasonografi ile nodülün büyüyüp büyümediği<br />

belirlenmeli ve sitopatolojik olarak değerlendirilmelidir. Tedavi altında iken büyüyen nodülde


15<br />

tek tedavi cerrahi tedavidir (2,29).<br />

Multinodüler guatrlarda kötü kozmetik görünüm, hava yolu tıkanıklığı, malignite<br />

şüphesi varsa cerrahi tedavi önerilmektedir. Baş ve boyuna radyasyon almış veya ailede tiroid<br />

kanseri öyküsü olan multinodüler guatrlı hastalarda kanser riski % 40’dır; ayrıca bu hastaların<br />

yarısında kanser dominant nodül dışındaki bir bölgede yerleşmiştir. Bu hastalara da cerrahi<br />

tedavi endikedir. Küçük asemptomatik MNG’de ultrasonografi ile izlem yapılabilir. Büyüyen<br />

nodüller ince iğne aspirasyon biyopsisi ile malignite gelişimi açısından takip edilirler (2,26).<br />

2.3.2. TOKSİK NODÜLER GUATR<br />

Toksik adenom ve toksik multinodüler guatrlarda tirotoksikoz, tiroidden otonom bir<br />

biçimde aşırı hormon salgısı sonucu gelişir.<br />

Tedavi<br />

Toksik adenomlarda uzun süreli medikal tedavi ile kalıcı remisyon elde etme oranı çok<br />

düşüktür. I-131, yüksek dozlarda etkin olup nodül çapı arttıkça gereken doz miktarı da<br />

artmaktadır. Dolayısıyla toksik adenomlarda medikal tedavi ile ötiroid hale gelen hastalarda<br />

cerrahi tedavi ilk seçenek olmalıdır (2,3,27). Toksik MNG’de medikal tedavi ile kalıcı<br />

remisyon oranı % 5’den daha azdır. Bir çalışmada antitiroid ilaçların kesilmesi ile hastaların 5<br />

ay içinde tekrar hipertiroidili hale gelme oranının % 95 olduğu belirtilmiştir (29).<br />

Toksik MNG’de iyot alımı çok düşüktür, bu nedenle yüksek dozlarda I-131’e<br />

gereksinim duyulur. Toksik MNG’de tedavi seçimini, guatrın büyüklüğü ve bası<br />

semptomlarının varlığı önemli derecede etkiler. Diğer bir nokta da toksik MNG’de % 3-5<br />

oranında kanser görülebilmesidir. Tüm veriler göz önüne alındığında toksik MNG’de tedavi<br />

şöyle yönlendirilebilir: Çabuk kontrol gerektirmeyen hafif veya orta derecede hipertiroidizm<br />

bulguları olan yaşlı hastalarda ve cerrahi kontrendikasyon taşıyan hastalarda ilk seçenek I-131<br />

tedavisi olabilir; kanser şüphesi, büyük guatr, bası semptomu, düşük I-131 alımı, hızlı kontrol<br />

gerektiren ve şiddetli hipertiroidizm bulguları olan hastalarda cerrahi tedavi ilk seçenektir<br />

(2,29).


16<br />

2.3.3. GRAVES HASTALIĞI<br />

Graves hastalığı, difüz toksik guatrdır. Tirotoksikozun en sık görülen nedenidir. Klasik<br />

triadı toksik difüz guatr, oftalmopati ve pretibial miksödemdir. Nedeni bilinmeyen otoimmün<br />

bir hastalıktır. Patogenezinde T lenfositlerinin tiroid içindeki antijenlere karşı duyarlı hale<br />

gelmesi sonucu B lenfositlerinin bu antijenlere karşı antikor oluşturmasını uyarması yer alır<br />

(2,3,29).<br />

Tedavi<br />

Graves hastalığında üç tedavi seçeneği vardır: Medikal tedavi, I-131 tedavisi ve<br />

cerrahi tedavi. Medikal tedavi <strong>iki</strong> amaçla kullanılmaktadır; hastalığı kesin tedavi etmek ve<br />

hastaları diğer tedavi yöntemine hazırlamak. Medikal tedavide kullanılan ilaçlar<br />

propiltiyourasil, metimazol ve karbimazoldür. Teorik olarak 30 yaşın üstünde olan ve<br />

kontrendikasyon taşımayan tüm hastalarda I-131 tedavisi ilk seçenek olabilir.<br />

Graves hastalığında cerrahi tedavi şu durumlarda tercih edilmelidir (2,3):<br />

-Medikal tedaviye bağlı komplikasyon gelişmesi<br />

-Medikal tedaviye yetersiz yanıt<br />

-Medikal tedaviden sonra rekürrens olması<br />

-I-131 tedavisinde kontrendikasyon olması<br />

-Graves hastalığı ile beraber soğuk nodül varlığı<br />

-Graves hastalığı ile beraber kanıtlanmış kanser varlığı


17<br />

2.3.4. TİROİDİTLER<br />

Tiroiditler akut bakteriyel enfeksiyonlardan kronik otoimmün hastalıklara kadar uzanan<br />

geniş bir yelpazeyi kapsar. Tiroiditler hastalığın başlangıç hızına, semptom ve bulguların<br />

şiddeti ve süresine göre akut, subakut ve kronik tiroiditler olarak 3 ana grup altında<br />

sınıflandırılırlar(2,3,27) .<br />

1.AKUT TİROİDİTLER<br />

2.SUBAKUT TİROİDİTLER<br />

Subakut granülamatöz tiroidit (De Quervain tiroiditi)<br />

Subakut lenfositik tiroidit (Sessiz tiroidit)<br />

3.KRONİK TİROİDİTLER<br />

Kronik lenfositik tiroidit (Hashimoto tiroiditi)<br />

İnvazif fibröz tiroidit (Riedel struma)<br />

Tedavi<br />

Tiroiditlerde tedavi medikaldir. Hashimoto tiroiditinde bası semptomu ya da malignite<br />

şüphesi varsa cerrahi tedavi endikedir. Riedel tiroiditinde bası semptomlarını ortadan<br />

kaldırmak için isthmektomi yapılabilir(2,27).


18<br />

2.4. KALSİYUM METABOLİZMASI<br />

Sağlıklı, 70 kg ağırlığındaki bir erişkinde yaklaşık 1200 gr kalsiyum bulunur. Bunun<br />

% 99’u kemik dokusunda bulunmaktadır. Geri kalanın büyük bir kısmı (% 0.6) hücre içinde,<br />

% 0.1’i (1.3 gr) de hücre dışı sıvıdadır. Kemikteki kalsiyum, hidroksiapatit kristalleri şeklinde<br />

bulunur. Bu kristallerin çevresi, içinde kalsiyum ve fosfat iyonlarının bulunduğu ince bir su<br />

tabakası ile kaplıdır. Kemik, hücre dışı kalsiyum ile osteoklastların aracılık ettiği rezorbsiyon<br />

ve yüzey tabakasındaki difüzyonel değişim yoluyla dinamik bir denge içindedir. Hücre içi<br />

kalsiyum çoğunlukla, bileşik ve zar yapısındaki çeşitli bağlarla bağlanmış durumdadır. Hücre<br />

içindeki serbest iyonize kalsiyum konsantrasyonu, yaklaşık 20-100 nmol/lt’dir.<br />

Kalsiyumun hücre içi konsantrasyonunun korunması, kalsiyumun endoplazmik<br />

retikulum, mitokondri gibi hücre içi organellere ve aynı zamanda da hücre dışına pompalayan<br />

güçlü bir aktif transport mekanizması ile sağlanır. Hücre içindeki iyonize kalsiyum <strong>iki</strong>ncil<br />

mesaj fonksiyonlarında önemli bir rol oynar ve bir çok enzimin işlevinde düzenleyici görev<br />

yapar. Total vücut kalsiyumunun sadece küçük bir bölümü hücre dışı sıvıda bulunmasına<br />

karşın, plazma iyonize kalsiyumunun müsküler ve kardiyak uyarım üzerine önemli etkileri<br />

vardır.<br />

Normal koşullarda plazma kalsiyum düzeyi 8.5-10.5 mg/dl yada 4.5- 5.0 mEq/L’dir.<br />

Kalsiyumun % 50’si yani 2-2.5 mEq/L’si fizyolojik olarak aktif olan, bağlı olmayan iyonize<br />

kalsiyumdur. Toplam plazma kalsiyumunun %10 yada 0.9-1.0 mg/dl’si bikarbonat, sitrat ve<br />

fosfata bağlıdır. Kalan % 40 kalsiyum plazma proteinlerine (albumin, globulin) bağlıdır.<br />

Normal koşullarda kalsiyum diyetle alınır. Erişkin bir erkek günde 200- 3000 mg,<br />

ortalama 900 mg kalsiyum almaktadır. Kadınlarda ise alınan kalsiyum miktarının sınırları<br />

100-1700 mg arasında olup, ortalama 550-700 mg/gün’dür. Kalsiyum alımı yaşın ilerlemesi<br />

ile birlikte azalır ve 65 yaş üstünde yukarıdaki değerlerin üçte <strong>iki</strong>si düzeyine düşer. Diyetle<br />

alınan kalsiyumun % 30-40’ı barsaklardan emilir. Oral alımın 900 mg/gün olduğu durumlarda<br />

barsaklardan emilen miktar 350 mg/gün’dür. Kalsiyum emiliminin büyük bölümü<br />

incebarsakların proksimalinden (duodenum, jejunum), az bir bölümü de ileum ve kolondan<br />

olur. Kalsiyum emilimi, oral olarak alınmasından sonraki 4 saat içinde tamamlanır. Kalsiyum<br />

barsak lümeninden hücre içine pasif mekanizmalarla emilir. Kalsiyum hücre içine girdikten


19<br />

sonra, enerji gerektiren bir mekanizmayla, muhtemelen Ca-ATPaz pompasıyla bazolateral<br />

membrandan dışarı pompalanır. Günde 150 mg kalsiyum barsak lümenine geri salınır.<br />

Sonuçta kalsiyumun hücre dışı sıvıya ulaşan net miktarı tek yönlü emilimi (350 mg/gün) ve<br />

salınımı (150 mg/gün) arasındaki farka (200 mg/gün) eşittir. Kalsiyumun diyetle alınan<br />

miktarı arttıkça emilimi de artar; ancak diyetle alınan miktarı kısıtlandığında, gaita ve idrarla<br />

zorunlu olarak kalsiyum atılımı devam ettiğinden (idrarla atılan kalsiyum 200 mg/L’dir),<br />

negatif bir kalsiyum dengesi oluşur. Bu durum diyetle sürekli 400 mg/gün altında kalsiyum<br />

alınmasıyla oluşur. Plazma kalsiyum düzeyi; hormonların, fosfat iyonlarının ve D vitamininin<br />

kontrolü altındadır.<br />

Tirokalsitonin, kemik rezorbsiyonunu inhibe ederek, serum kalsiyum düzeyinin<br />

düşmesine neden olur. Fosfat iyonları, plazmada kalsiyum iyonları ile belirli bir dengede<br />

bulunmaktadır. Fosfat iyonlarında artma kalsiyum iyonlarında azalmaya; azalma ise kalsiyum<br />

iyonlarında artmaya neden olmaktadır. Vit D, barsaklarda kalsiyum ve fosfor emilimini<br />

arttırır. parathormon salınımını azaltır. Doğrudan kemik rezorbsiyonunu arttırabileceği gibi,<br />

bunu parathormon aracılığıyla da yapabilir. Böbreklerden fosfat atılımını kalsiyum geri<br />

emilimini arttırır (30).


20<br />

2.5. TİROİD BEZİ CERRAHİSİ<br />

2.5.1. Endikasyonlar<br />

Tiroid hastalıklarında bası semptomlarının varlığı, kötü kozmetik görünüm,<br />

hipertiroidizm ve malignite varlığı cerrahi tedavi endikasyonlarını oluşturur. Hipertiroidizme<br />

neden olan toksik multinodüler guatrda cerrahi tedavi ilk seçenektir. Graves hastalığında<br />

medikal tedaviye yanıt alınamıyorsa, I-131 tedavisi kontrendike ya da medikal tedavi sonrası<br />

rekürrens oluşmuş ise cerrahi tedavi tek seçenektir. Nontoksik nodüler guatrlarda kanıtlanmış<br />

malignite, bası semptomları ya da kötü kozmetik görünüm varsa cerrahi tedavi endikedir.<br />

Ayrıca süpresyon tedavisine yanıt alınamayan veya nodüllerde büyüme saptanan hastalarda<br />

cerrahi tedavi endikasyonu konabilir. Hashimoto ve Riedel tiroiditinde bası semptomu ya da<br />

malignite bulgusu varsa cerrahi tedavi gerekebilir (2,3,21).<br />

Tiroidektomi endikasyonları:<br />

- Hipertiroidi<br />

- Nontoksik nodüler guatr<br />

- Toksik soliter nodüler guatr<br />

- Toksik multinodüler guatr<br />

- Basedow Graves hastalığı<br />

- Soliter nodüler guatr<br />

- Multinodüler guatr<br />

- Tiroid kanseri<br />

- Tiroiditler


21<br />

2.5.2. Ameliyat Öncesi Hazırlık<br />

Tiroidektomi planlanan her hasta genel anesteziye uygun konumda olmalı ve bu yönde<br />

hazırlanmalıdırlar. Tüm hastalar operasyon zamanında ötiroid hale getirilmeliler. Bu durum<br />

hipertiroidik hastalarda antitiroid ilaçlar, beta blokerler ve iyot solüsyonu ile<br />

sağlanabilmektedir. Ses problemi olan ya da önceden boyun bölgesi ameliyatı olan tüm<br />

hastalara indirekt laringoskopi yapılmalıdır (21,31).<br />

2.5.3. Cerrahi Teknik<br />

Tiroid ameliyatları kansız bir ortamda yapılmalıdır. Bu şekilde tiroidin komşu olduğu<br />

hayati yapılar daha net görüntülenir. Kural olarak diseksiyona önce patolojinin olduğu lobdan<br />

başlanır. Böylece burada oluşabilecek bir sinir zedelenmesi, karşı tarafta sınırlı bir cerrahi ile<br />

bilateral sinir hasarından kaçınılmasını sağlayacaktır (31,32). Tiroidektominin sınırı pek çok<br />

faktöre göre değişkenlik gösterir. Hangi ameliyatın yapılacağı özellikle şu <strong>iki</strong> faktöre bağlıdır:<br />

1- Tiroid bezinin hastalığı<br />

2- Tiroid bezinin anatomisi<br />

Tiroid veya paratiroid kanserinde, ciddi oftalmopatisi olan hastalarda, reoperasyon<br />

riskini göze almak istemeyen ve radyoaktif iyot tedavisini kabul etmeyen hastalarda <strong>total</strong><br />

tiroidektomi endikedir. Total tiroidektomi amaçlanan, ancak çevre dokulara zarar vermeden<br />

diseksiyonun yapılamadığı durumlarda her <strong>iki</strong> lobda ya da tek lobda rekürren laringeal sinire<br />

komşu çok az bir tiroid dokusu bırakılarak yapılan tiroidektomi <strong>total</strong>e yakın tiroidektomi<br />

olarak adlandırılmaktadır. Sub<strong>total</strong> tiroidektomi ise sıklıkla uygulanan teknik olup 2 tipi<br />

mevcuttur: Bilateral sub<strong>total</strong> lobektomi (her <strong>iki</strong> lobda da yaklaşık 2-4 gr doku bırakılır) ve<br />

Hartley-Dunhill Prosedürü (bir tarafa <strong>total</strong> lobektomi ve isthmektomi yapılır, diğer tarafta<br />

yaklaşık 2-4 gr doku bırakılır) (4,17,21). Tiroid cerrahisinde <strong>total</strong> tiroidektomi, sub<strong>total</strong><br />

tiroidektomi, <strong>total</strong>e yakın tiroidektomi, <strong>total</strong> lobektomi ya da sub<strong>total</strong> lobektomi uygulanan<br />

tekniklerdir.


22<br />

2.5.4. Pozisyon<br />

Hastalara verilecek olan pozisyon hem rahat ameliyat olanağı sağlamalı hem de boyun<br />

venöz basıncını arttırmayacak şekilde olmalıdır. Hasta yarı oturur pozisyonda ve sırtı 20<br />

derece yükseltilmiş olmalıdır. Bu sadece iyi bir görüş sahası için değil, aynı zamanda boyun<br />

venlerindeki basıncı düşürerek perioperatif kanamayı en aza indirmeyi amaçlar. Omuzların<br />

geriye düşmesini ve boyunda uygun ekstansiyon sağlamak için her <strong>iki</strong> skapula arasına<br />

yaklaşık 10 cm çaplı orta sertlikte bir yastık da yerleştirilebilir. Boyun ekstansiyona getirilir.<br />

Böylece tiroid öne ve yukarı doğru hareket eder ve daha belirgin hale gelir. Postoperatif<br />

dönemde boyun ağrısını önlemek için oksipital kemiğin altına simit şeklinde hazırlanmış bir<br />

destek ve boşta kalan enseye rulo yapılmış bir örtü yerleştirilir. Omuzları yükseltilmiş hastada<br />

her <strong>iki</strong> kolun abdüksiyona getirilmesi brakial pleksus yaralanmalarına yolaçabileceğinden, bir<br />

kol hastanın damar yolu ve kan basıncı ölçümleri için açık bırakılarak diğer kolun<br />

addüksiyona getirilmesi uygundur (32). Anterior ve lateral boyunun tamamı ve üst toraks<br />

antiseptik solüsyonla temizlenir. Daha sonra ameliyat sahası açık kalacak şekilde hastanın<br />

tamamı steril örtülerle kapatılır.<br />

2.5.5. İnsizyon<br />

İdeal kesi hem tiroidektominin kolay yapılmasını sağlamalı hem de iyi bir kozmetik<br />

görünümle sonuçlanmalıdır. En sık kullanılan kesi boyundaki cilt kıvrımlarına paralel olarak<br />

yapılan transvers Kocher kesisidir. Buna kolye kesisi adı verilmektedir. Kesi yeri seçilirken<br />

önce boyunun vertikal plandaki orta hattı belirlenmelidir. Orta hat krikoid kıkırdağın 1-1.5 cm<br />

altı ya da suprasternal çentiğin 1.5-2 cm üstüdür. Orta hattaki bu noktadan başlayarak her <strong>iki</strong><br />

laterale doğru transvers planda ilerlenerek kesi yeri ince bir çizgi halinde çizilir. Kesinin<br />

uzunluğu 4-6 cm olmalı ve her <strong>iki</strong> tarafta da sternokleidomastoid kasının anterior sınırına<br />

kadar uzanmalıdır (31,32).


23<br />

2.5.6. Fleplerin Hazırlanması<br />

Cilt, ciltaltı ve platisma transvers olarak geçilir. Üst ve alt flepler ‘subplatismal’<br />

planda anterior juguler venlerin önünden hazırlanır (platisma ile derin servikal fasyanın<br />

yüzeyel tabakasındaki alan). Flepler üstte tiroid kıkırdağa, altta suprasternal çentiğe kadar<br />

serbestleştirilmelidir (31,32).<br />

2.5.7.Orta Hat Diseksiyonu ve Strap Kasların Mobilizasyonu<br />

Orta hat olarak bilinen derin fasyanın yüzeyel tabakası ile bilateral tiroid önü kasların<br />

fasyalarının orta hattaki birleşimi, altta suprasternal çentikten üstte tiroid kıkırdağa kadar<br />

ayrılır. Tiroid önü kaslar (strap kaslar) cerrahi kapsül ile beraber tiroid dokusunun gerçek<br />

kapsülünden ayrılır (31,32).<br />

2.5.8. İstmusun Ayrılması<br />

Lobektomiye başlamadan önce tiroidin mobilizasyonuna yardımcı olması için istmus<br />

trakea önünden diseke edilerek bağlanır (31). Ancak isthmektomi tiroid lobunun<br />

serbestleştirilmesinden sonra da yapılabilir (32).<br />

2.5.9. Tiroid Dokusunun Serbestleştirilmesi ve Üst Paratiroid Bezlerinin Bulunması<br />

Esas patolojinin olduğu lobdan başlanır. İstmektomi sonrası önce tiroid lobu yukarı ve<br />

mediale çekilerek künt diseksiyonla orta tiroid veni ortaya konur, bağlanır ve kesilir. Daha<br />

sonra tiroid lobu aşağı ve mediale çekilerek süperior tiroid arter ve venleri ortaya konur. Üst<br />

pol damarları tek tek belirlenmeli, iskeletize edilmeli, kapsüle yakın bağlanmalı ve<br />

kesilmelidir. Süperior laringeal sinirin eksternal dalını korumak için üst pol damarları, tiroid<br />

lateral ve <strong>inferior</strong>a çekilmiş halde iken, krikotiroid kasının lateralinden ve tiroidin<br />

medialinden (içten dışa doğru) diseke edilmelidir. Süperior laringeal sinirin internal dalı ise<br />

duyu dalı olup hasarı söz konusu olduğunda aspirasyon ile sonuçlanır ve bu dal, tiroid<br />

kıkırdağın üstünden diseksiyon yapılmadığı sürece korunur. Üst pol damarları bağlanıp


24<br />

kesildikten sonra posteriordaki yapışıklıklar künt diseksiyonla temizlenir. Bu noktada krikoid<br />

kıkırdak hizasında üst paratiroid bez gözlenir ve damarlanması korunmalıdır (32).<br />

2.5.10. Rekürren Laringeal Sinir ve Alt Paratiroid Bezlerinin Bulunması<br />

Alt polün mobilizasyonu için <strong>inferior</strong> tiroid arter ve rekürren laringeal sinirin görülmesi<br />

ve traselerinin belirlenmesi gerekmektedir. Alt paratiroid bez <strong>inferior</strong> tiroid arterin rekürren<br />

laringeal siniri çaprazladığı noktanın hemen <strong>inferior</strong>unda, rekürren laringeal sinirin önünde<br />

yer alır. Bu bölgede net bir görüntü sağlayabilmek için karotis kılıfı laterale, tiroid lobu<br />

anterior ve mediale doğru çekilmelidir. tiroid ile karotis kılıf arasındaki avasküler fasya<br />

hemostatik bir klemp yardımıyla kibar bir künt diseksiyon ile ayrılmalıdır. Bu diseksiyon her<br />

zaman sinir trasesine paralel olmalıdır. Rekürren laringeal sinir ve <strong>inferior</strong> tiroid arter<br />

görüldükten sonra arterin dalları tiroide girdiği yerden tek tek bağlanıp kesilmelidir. Böylece<br />

alt pol mobilize edilir (31,32).<br />

İnferior tiroid arter kökünden bağlanmamalıdır; bağlanırsa paratiroid bezin kanlanması<br />

bozulur. Rekürren laringeal sinir solda daha medialde olup sağda daha obliktir. Tiroidin sinire<br />

en yakın olduğu yer Berry ligamanıdır; burada küçük bir arter bulunur ve kanama olursa<br />

sinirin görüntülenmesi güçleşir ve yaralanmaya neden olabilir (31,32).<br />

İstmektomi ameliyatın başında yapılmamış ise bu aşamada yapılabilir. İstmusu pretrakeal<br />

plandan ayırmak için künt uçlu klemp kullanılması oluşabilecek trakea yaralanmasını<br />

önleyecektir.<br />

2.5.11. Piramidal Lop Mobilizasyonu<br />

Piramidal lob hastaların % 80’inde bulunur. Tiroid kıkırdak ile hiyoid kemik arasında<br />

uzanır. Piramidal lob aşağı doğru çekilerek diseke edilir ve mümkün olan en üst noktadan<br />

bağlanarak kesilir (31).


25<br />

2.5.12. Tiroidin Rezeksiyonu ve Ameliyatın Tamamlanması<br />

Paratiroid bezlerin ve rekürren laringeal sinirin korunduğundan emin olduktan sonra<br />

tiroid lobu rezeke edilebilir. Total lobektomi için tüm vasküler yapılar tiroide girdikleri<br />

yerden bağlanıp kesilmelidir ve tüm tiroid dokusu rezeke edilmelidir. Bu nedenle olası<br />

ektopik tiroid lokalizasyonlarını iyi bilmek gerekir. Piramidal lob, tiroglossal taktus boyunca<br />

aranmalı; tirotimik tiroid kalıntısı, <strong>inferior</strong> polün altında aranmalı; ve ‘tubercle of<br />

Zuckerkandl’, her bir lobun posteriorunda aranmalıdır. Özellikle <strong>total</strong> tiroidektomi yapılan<br />

vakalarda bu noktalarda tiroid bırakılırsa nüks ile karşılaşılabilir (3,33).<br />

Total rezeksiyon sonrası tiroid incelenmeli; şayet paratiroid olduğu düşünülen bir<br />

dokuya rastlanırsa biyopsi yapılmalı. Biyopsi sonucu şüpheli doku, paratiroid bez olarak<br />

gelirse bu doku küçük parçalara ayırılarak sternokleidomastoid kas içine implante edilmelidir<br />

(31,32).<br />

Sub<strong>total</strong> lobektomi için lobun lateral ve medialine işaret klempleri konur ve kapsül<br />

kesisi yapılır. Tiroid dokusu kama şeklinde kapsül içinden kesilerek rezeke edilir. Bu arada<br />

hemostaz klempler ile sağlanır. Klempler bağlandıktan sonra medial ve lateral kapsül uçları<br />

birbirleri üzerine d<strong>iki</strong>lerek kapitone edilir (32).<br />

Karşı trafın diseksiyon ve rezeksiyonu da aynı şekilde gerçekleştirilir ve hemostaz<br />

özenle sağlanmalıdır. Dren kullanmak hiçbir zaman iyi bir hemostazın yerini tutmadığı gibi<br />

postoperatif ciddi hemorajilerde pek bir yarar sağlamaz. Drenaj için aspiratif drenler<br />

kullanılmalıdır (32).<br />

2.5.13. Kesinin Kapatılması<br />

Strap kaslar 4/0 emilebilir materyallerle tek tek ya da devamlı sütür tekniği ile<br />

kapatılır. Platisma ve ciltaltı da aynı şekilde kapatılır. Cilt emilmeyen monofilaman materyal<br />

ile subkütiküler olarak kapatılır (31,32).


26<br />

2.6. TİROİDEKTOMİ KOMPLİKASYONLARI<br />

Tiroid cerrahisinin komplikasyonları her ne kadar gelişen teknikler sayesinde % 1’lere<br />

kadar indirgense de halen cerrahlar için sorun oluşturmaktadır.<br />

2.6.1. GENEL KOMPLİKASYONLAR<br />

2.6.1.1. Kanama<br />

En ciddi komplikasyon postoperatif kanama olup hayatı tehdit eden trakeal<br />

kompresyona neden olabilir. Girişim gerektirecek anlamlı hemorajiler ilk 6-12 saat içinde<br />

gözlenir. Stridor, hipoksi, solunum distresi, ciltte şişme ve gerginlik postoperatif kanamayı<br />

akla getirmelidir. Böyle bir durumla karşılaşıldığında hemen yara yeri eksplore edilmeli,<br />

katlar açılarak hematom temizlenmelidir. Hastanın solunumu rahatladıktan sonra<br />

ameliyathaneye alınıp hemostaz sağlanmalıdır. Gecikmiş kanamalar ise postoperatif 2-3.<br />

günlerde kendini gösterir. Neden sıklıkla küçük venöz sızıntılardır. En sık yakınma boyunda<br />

sertlik ve şişliktir. Bu tür kanamalarda izlem ya da aspirasyon yeterli olmaktadır (32).<br />

2.6.1.2. Seroma Bir<strong>iki</strong>mi<br />

Flepteki ödem pretiroid kasların ayrılması ve bu kaslara olan travmaya sekonder<br />

gelişir. Postoperatif 4-5. günlerde ortaya çıkar. Kendiliğinden resorbe olurlar. Semptomatik<br />

ise aspire edilirler (31,32).<br />

2.6.1.3. Enfeksiyon<br />

Tiroidektomi sonrası enfeksiyon nadiren gelişir. Temiz yara olarak kabul edildiğinden<br />

profilaktik antibiyotiğe dahi gerek yoktur. Ancak yüzeyel selülitten derin boyun abselerine<br />

kadar değişik şiddette enfeksiyonlara rastlanabilir. Yüzeyel enfeksiyonlarda lokal<br />

uygulamalar ve basit antibiyotikler yeterli iken, derin enfeksiyonlarda drenaj, antibiyoterapi<br />

ve günlük serum fizyolojik ile irrigasyon gerekir. Enfeksiyon kontrol altına alındıktan ve<br />

granülasyon dokusu oluştuktan sonra yara dudakları eksize edilerek tekrar sütüre edilir (32).


27<br />

2.6.1.4. Keloid Gelişimi: Kesinin lokalizasyonuna, kullanılan sütür materyaline, kişinin<br />

duyarlılığına bağlı olarak değişen oranlarda hipertrofik skar ya da keloid gelişimi gözlenebilir<br />

(32).<br />

2.6.1.5. Hava Embolisi: Boyundaki büyük venlerin bağlanmadan kesilmesi, diseksiyon<br />

sırasında kopması sonucu gelişebilir (32).<br />

2.6.1.6. Brakial Pleksus Yaralanması: Her <strong>iki</strong> kolun maksimum abdüksiyonu sonucu<br />

oluşabilir. Bunu önlemek için pozisyon verilirken bir kolun addüksiyonda olması önemlidir<br />

(32).


28<br />

2.6.2. ÖZGÜL KOMPLİKASYONLAR<br />

2.6.2.1. ANATOMİK KOMPLİKASYONLAR<br />

2.6.2.1.1. Rekürren Laringeal Sinir Yaralanması<br />

Tiroidektominin en korkulan komplikasyonlarından biridir. Anatomik seyrinin ve<br />

aranması gereken noktaların bilinmesi rekürren laringeal sinir yaralanma oranlarını<br />

azaltacaktır. Sağda ve solda rekürren laringeal sinir, yukarı doğru seyri sırasında <strong>inferior</strong><br />

tiroid arterin tiroide giriş düzleminde ve tiroid alt pol lateral kenarına yakın komşulukta<br />

ilerler. Tiroid lobu posteriorunda seyrine devam eden sinir, Berry ligamanı arasından veya<br />

arkasından geçip krikotiroid kasın <strong>inferior</strong>undan seyreder ve larinkse ulaşır. Rekürren<br />

laringeal sinirin tüm seyri boyunca yaklaşık otuz adet varyasyonu olduğu bilinmektedir<br />

(20,32).<br />

Sinire ulaşılabilecek en kolay nokta alt pol ve <strong>inferior</strong> tiroid arter ile yakın komşulukta<br />

olduğu bölgedir. Diğer bir nokta ise Berry ligamanı seviyesidir. Ayrıca <strong>inferior</strong> pol hizasından<br />

başlayarak palpasyon yöntemi ile sinirin yay gibi hissedilerek lokalizasyonu<br />

belirlenebilmektedir (21,32).<br />

Rekürren laringeal sinir yaralanmalarında yaralanma şekline, tek ya da çift taraflı<br />

oluşuna göre değişik semptomlarla karşılaşılır. Tek taraflı yaralanmalarda ortaya çıkan ses<br />

kısıklığı çeşitli mekanizmalarla oluşur. Postoperatif ilk birkaç gün içinde beliren ses<br />

kısıklıkları sıklıkla ödeme bağlı olabilmektedir. Ödem nedeni ile gelişen sinir<br />

disfonksiyonunun 6-8 haftada düzelmesi beklenir. Altı aya kadar uzayan ses kısıklıklarında<br />

rekürren sinir hasarında şüphelenilmelidir. Burada sinirin tam transeksiyonu şart değildir.<br />

Sinirin klemp ile sıkılması, sütür içine alınması, aşırı traksiyona uğratılması, diseksiyon<br />

sırasında aşırı devaskülarize edilmesi sonucunda aksonlarda oluşabilecek hasara bağlı ses<br />

kısıklığı gelişebilir.<br />

Laringoskopik muayene ile basit ödem ve sinir hasarı arasındaki ayırım<br />

yapılabilmektedir. Tek taraflı yaralanmada yaralanmanın olduğu tarafta vokal kord<br />

paramedian pozisyona gelir. Bu durumda seste zayıflık, hırıltılı öksürük gibi semptomlar<br />

oluşur. Bilateral yaralanmalarda her <strong>iki</strong> vokal kord orta hatta birleşir ve hastada zorlu


29<br />

solunum, interkostal çekilme ve inspiratuar stridor ile kendini gösteren hava yolu<br />

obstrüksiyonu gelişir. Bu durumda trakeostomi gereksinimi oluşabilir. Her <strong>iki</strong> sinirin<br />

görülerek korunduğu bilinen olgularda gelişen semptomlar nöropraksiye bağlı olabilmekte ve<br />

birkaç ay içerisinde düzelme görülebilmektedir. Vokal kord hasarının bir yıldan fazla devam<br />

etmesi halinde kalıcı sinir hasarı düşünülmelidir (2,21,32).<br />

Rekürren laringeal sinir yaralanmalarının tedavisinde halen yoğun çalışmalar sürmekte<br />

ve seçenekler giderek artmaktadır. Ameliyat sırasında sinir transeksiyonu farkedildiğinde 10/0<br />

polipropilen sütür materyali ile mikroskop altında primer onarım denenmelidir. Ancak<br />

peroperatuar direkt onarımlar pek yüz güldürücü sonuçlar vermemektedir. Reanastomoz<br />

dışında vokal korda teflon, kollajen ya da gliserin enjeksiyonu ile vokal kordun sertleştirilerek<br />

orta hatta yaklaştırılması da ses problemini düzeltebilen yöntemlerdendir. ‘Reinervasyon’<br />

amaçlı sternohiyoid kastan sinir kas flebi larinkse implante edilse de teflon enjeksiyonuna<br />

üstünlüğü gösterilememiştir. Son yıllarda laser kordektomi ve medializasyon ameliyatları<br />

gündeme gelmiştir. Ancak bu yeni teknikle foniatrik sorunlar ortaya çıkmaktadır (32).<br />

2.6.2.1.2. Süperior Laringeal Sinir Yaralanması<br />

Süperior laringeal sinir yaralanmaları rekürren laringeal sinir yaralanmaları kadar<br />

sorunlu fonasyon bozukluklarına yol açmaz. İnternal (duyu) ve eksternal (motor) olmak üzere<br />

<strong>iki</strong> dala ayrılan sinirin motor dalının yaralanmaları profesyonel şarkıcı ve spiker gibi kişilerde<br />

önemli sorunlara neden olabilmektedir. Genelde üst polün bağlanmasından önce süperior<br />

laringeal sinirin eksternal dalının belirlenmesi önerilmektedir. Sinir sıklıkla arterin medial<br />

komşuluğunda olduğundan üst polün <strong>inferior</strong> ve laterale traksiyonu ile polün medialindeki<br />

gevşek bağ dokusu açılarak krikotiroid kasın bulunduğu bölgede gözlenebilir. Larinks ile<br />

tiroid üst polü arasındaki damarlar tek tek bağlanarak tiroid üst polünün larinksten ayrılması<br />

sinir görülmese bile zedelenmesini önleyecektir(4,19,20,32).<br />

Kolayca görülemiyorsa görmek için ısrar edilmesi halinde sinirin zedelenme olasılığı<br />

artmaktadır. Sinirin internal dalının (duyu dalı) yaralanması durumunda yaralanmanın olduğu<br />

taraftaki mukozada duyu kaybı gelişir ve bu da glottiste duyusal motor koordinasyonunda<br />

bozukluk sonucu yutma sırasında yiyecek ve içeceklerin aspirasyonuna neden olur. İnternal


30<br />

dalın yaralanması sıklıkla tiroidin aşırı traksiyonuna bağlı olarak sinirin aşırı gerilmesi<br />

sonucunda oluşur. Eksternal dalın yaralanması ise sıklıkla boğuk ses, seste zayıflama ve<br />

yorulma, volümde azalma gibi semptomlara neden olur (4,19,20,32). Vokal kordun istirahat<br />

gerginliğinden sorumlu olan süperior laringeal sinirin zedelendiği en iyi laringeal<br />

elektromiyografi ile gösterilebilir. Laringoskopik muayene ile tanı zordur.<br />

2.6.2.1.3. Ösefagus ve Trakea Yaralanmaları<br />

Tiroid dokusunun ileri derecede sert ve çevre dokulara yapışıklık oluşturduğu kronik<br />

tiroidit, Riedel tiroiditi ve kanser olgularında diseksiyon sırasında özefagus veya trakea<br />

yaralanmaları gözlenebilir. Özefagus yaralanması için mukoza ve müsküler tabaka ayrı ayrı<br />

kapatılıp drenaj sağlanmalıdır. Trakea yaralanmalarında tek tek ve absorbe olmayan sütür<br />

materyalleri ile onarım uygulanmalıdır (32).<br />

2.6.2.1.4. Pnömotoraks<br />

Nadir bir komplikasyon olmakla birlikte ‘substernal’ alanda diseksiyon yapılırken<br />

gelişebilmektedir. Yaralanma saptandığında hastaya hiperventilasyon yaptırılıp plevra sütüre<br />

edilir. Postoperatif dönemde akciğer grafisi ile pnömotoraks derecesi ve tüp torakostomi<br />

gerekliliği araştırılır (32).


31<br />

2.6.2.2. METABOLİK KOMPLİKASYONLAR<br />

2.6.2.2.1. Hipotiroidizm<br />

Hipotiroidizm tiroidektominin en sık görülen, tedavisi ve kontrolü en kolay<br />

komplikasyonu olarak kabul edilir. Sıklıkla <strong>total</strong>, <strong>total</strong>e yakın tiroidektomi ve B. Graves<br />

hastalığı nedeni ile yapılan sub<strong>total</strong> tiroidektomi sonrasında hipotiroidizm gelişmektedir.<br />

Tiroidektomi sonrası geçen yıllar içinde hipotiroidizm oranının arttığı bilinmektedir. Yapılan<br />

çalışmalarda son yıllarda bu oranlarda gözlenen artış cerrahların artan deneyimi ile daha fazla<br />

dokuyu rezeke etme eğilimlerine bağlanabilir. Özellikle Graves hastalığında gelişecek<br />

hipotiroidizmin rekürren hipertiroidizmden daha kolay kontrol edilebilir olması, cerrahların<br />

hastalarını radyoaktif iyot ve <strong>iki</strong>ncil cerrahiden koruma çabaları hipotiroidizm oranlarının<br />

artışını desteklemektedir (32).<br />

Hipotiroidizm eksojen hormon preperatları ile tedavi edilebilmektedir. Tedavi edilmez<br />

ve hipotiroidizm ilerler ise seyrek de olsa miksödem koması gelişebilir. Stupor, koma, derin<br />

hipotermi, kalp yetmezliğine bağlı düşük kalp debisi, hipoventilasyon miksödemi akla<br />

getirmelidir. Tanı laboratuar testleri ile konduktan sonra tiroid hormon replasmanı,<br />

hidrokortizon, sıvı elektrolit replasmanı ve gereğinde mekanik ventilasyon uygulanmalıdır<br />

(3,32).<br />

2.6.2.2.2. Tiroid Krizi<br />

Nadir görülen, ölümcül tirotoksikoz belirtilerinin ortaya çıktığı, çoklu organ<br />

yetmezliğine yol açabilen hipermetabolik bir tablodur. Hipertiroidili olguların günümüzde<br />

preoperatif hazirlıklarının ve kontrollerinin eksiksiz olarak gerçekleştirilmesi ile<br />

tiroidektomiye bağlı tiroid krizi pek gözlenmemektedir. Günümüzde daha çok tanısı<br />

konulmamış ve tedavisi yapılmamış hastalarda başka nedenlerle ortaya çıkmaktadır. Bu<br />

nedenler arasında ağır yaralanma, infeksiyonlar, tiroid dışı cerrahi girişimler ve iyotlu<br />

kontrastların kullanıldığı radyolojik incelemeler sayılabilir (32,34).<br />

Tiroid krizi daha çok hipertiroidizmin yeterli kontrol edilemediği durumlarda<br />

tiroidektomi sırasında veya postoperatif 6-18. saatlerde ortaya çıkar. Ameliyat sırasında


32<br />

gelişen tiroid krizi en çok malign hipertermi ile karışır. Bu devrede ortaya çıkan bulguların<br />

çoğu fazla ısının atılması için gelişen kompansatuar mekanizmalara bağlıdır. Serum kreatinin<br />

fosfokinaz düzeyi ayırıcı tanıda yardımcı olabilir. Tiroid krizi gelişen olgularda normalden<br />

düşük, malign hipertermilerin % 70’inde ise yüksektir (32,35).<br />

İyi hazırlanmamış hipertiroidili olgularda postoperatif dönemde bulantı, kusma, ishal,<br />

yüksek ateş, kardiyak yetmezlikle olabilecek ciddi taşikardi, bulanık mental durum,<br />

irritabilite, ajitasyon halinde tiroid krizinden şüphelenmek gerekir. Yoğun gözlem ve destek<br />

tedavisine ek olarak özgül tedavi başlanır:<br />

- 200 mg propiltiourasil 4 saatte bir oral, nazogastrik sonda ya da rektal yoldan verilir.<br />

- Lugol solüsyonu 6 saatte bir 10 damla verilir.<br />

- Deksametazon 6 saatte bir 2 mg parenteral olarak verilir.<br />

- Taşikardi için 6 saatte bir beta bloker 40-80 mg verilir.<br />

- Hipertermi için hastanın soğutulması yeterlidir. Salisilatlar kesinlikle kontrendikedir.<br />

Salisilatlar dolaşımdaki tiroid bağlayıcı proteinlere bağlanarak serbest tiroid hormon miktarını<br />

arttırırlar.<br />

- Ayrıca oksijen verilmeli, hafif sedasyon ve iyi sıvı-elektrolit desteği sağlanmalıdır (32,34).<br />

2.6.2.2.3. Nüks Hipertiroidi<br />

Graves hastalığında tiroidektomi sırasında bırakılan dokuya bağlı olarak rekürren<br />

hipertiroidizm sıklığı değişiklik gösterir. Günümüzde endokrin cerrahların ortak paylaştıkları<br />

nokta Graves hastalığı olanlarda tedavide amaç rekürren hipertiroidizmi önlemek için<br />

hastaların hipotiroidizme girmesini sağlamak olmuştur (32).


33<br />

2.7. HİPOKALSEMİ ve HİPOPARATİROİDİ<br />

Tiroidektomiden sonra gelişen hipokalsemi ya geçicidir, ya da kalıcıdır. Ameliyat<br />

sonrası en geç bir yıl içerisinde tedavi kesildiği taktirde, hipokalsemi semptomları<br />

görülmüyorsa geçici olarak adlandırılır, bir yıldan sonra tedavi kesildiği zaman, hipokalsemi<br />

devam ediyorsa kalıcı olarak adlandırılır (35).<br />

Tiroidektomi sonrası görülen kalıcı hipokalsemi oldukça nadir bir komplikasyon<br />

olmasına karşın, geçici hipokalsemi daha sık görülmekte ve gelişme mekanizması tam olarak<br />

bilinmemektedir. Geçici hipokalsemi; tiroidektomiden sonra görülen ciddi bir komplikasyon<br />

olmamasına rağmen, arzu edilmeyen birkaç sonucu mevcuttur. Bu nedenle hastalarda tedavi<br />

gerekmese bile, postoperatif dönemde rutin olarak kalsiyum değerleri ölçülmeli ve hastalar<br />

yakından takip edilmelidir (36).<br />

Kalıcı hipoparatiroidi ise, daha ciddi bir komplikasyondur. Tiroidektomi geçirmiş<br />

hastaların, ameliyattan sonra yeterli olarak takip edilmemeleri sonucu; bilhassa kısmi veya<br />

gizli hipoparatiroidili hastalarda genellikle belirgin semptom ve bulgular gelişmediği için,<br />

teşhis ve tedavisi mümkün olmamaktadır. Tedavi edilmeyen hastalarda; katarakt, beyin bazal<br />

ganglionunun ve serebellumun kireçlenmesi, papilla ödemi gibi ciddi komplikasyonlar ortaya<br />

çıkmaktadır (37,41).<br />

Bu yüzden de mutlaka postoperatif <strong>total</strong> kalsiyum ölçümü yapılmalıdır.<br />

Hipoparatiroidi ortaya çıktıktan sonra, tedavisi gerek hasta ve gerekse hekim için ciddi bir<br />

sorun haline gelir. Kalıcı hipoparatiroidinin geliştiği hastalar, hayatları boyunca hekim<br />

kontrolü altında kalmaları gerekir.


34<br />

2.7.1. HİPOKALSEMİ ETYOLOJİSİ<br />

Hipoparatiroidi İle Birlikte Geçici Hipoparatiroidi<br />

1. Paratiroid bezlerinin iskemisi<br />

2. Endotelin l (ET - l) salgılanması<br />

3. Paratiroid bezlerinin hipotermisi<br />

4. Paratiroid süpresyonu<br />

Hipoparatiroidi Olmaksızın Geçici Hipokalsemi<br />

1. Kalsitonin salgılanması<br />

2. Aç kemik sendromu<br />

3. Kalsiyumun böbreklerden geri emiliminin azalması<br />

Kalıcı Hipokalsemi<br />

1. Paratiroid bezlerinin çıkartılması<br />

2. Vasküler nekroz (42)


35<br />

2.7.2. GEÇİCİ HİPOKALSEMİLER<br />

Tiroid cerrahisinden sonra görülen geçici hipokalsemi hakkında, 2 adet mekanizma<br />

vardır. Bazı mekanizmalar (iskemi, ET-1, vs.) çok daha iyi kanıtlanmış olmasına rağmen, bazı<br />

mekanizmalar da halen aydınlatılmayı beklemektedir. Hipokalsemi multifaktöriyel bir<br />

olaydır. Her olguda bütün mekanizmalar rol oynamaz; her birine özgün olarak biri, birkaçı ya<br />

da hepsi rol oynayabilir. Mekanizmaların bazıları, hipoparatiroidiye (azalmış parathormon<br />

sekresyonu) neden olur. Diğerleri (kalsitonin salınması ya da aç kemik sendromu gibi) ise,<br />

paratiroid fonksiyonundan bağımsızdır ve böbrek veya kemiği direkt olarak etkilerler.<br />

Mekanizmaların bazıları cerrahın kontrolü altındadır, bazıları değildir. ET-1; direkt<br />

etkileyerek parathormonu azaltır ve aynı zamanda indirekt olarak da paratiroid bezinin<br />

iskemisine sebep olur. Hipotermi de; direkt olarak parathormon salgılanması üzerine ve<br />

indirekt olarak iskemi yoluyla benzer şekilde etkili olur. İskemi bir ortak mekanizmadır ve<br />

tiroid ve paratiroid bezlerinin manupilasyonu ile oluşur. Hipotermi, çevre sıcaklığının vücut<br />

sıcaklığından düşük olduğu bir ameliyat ortamında, paratiroid bezlerinin manupilasyonu<br />

yapılsın ya da yapılmasın cerrahisi sonucunda ortaya çıkar. Parathormon salgılanmasının<br />

azaltılmış olmasının etkileri, kalsitoninin kemik ve böbrekler üzerindeki etkileri ve aç kemik<br />

sendromu hipokalsemiye sebep olabilir (42).<br />

Tiroidektomi sırasında paratiroid bezlerin kanlanmasının bozulması (iskemi),<br />

hipoparatiroidi oluşumuna yol açan önemli bir faktördür. Hipoparatiroidiye çoğunlukla sebep<br />

olan bir faktördür. Paratiroid bezi cerrahi sırasında esmer bir renk alırsa veya bu bezin kan<br />

beslenmesi tehlikeye girmiş ise, iskemiye neden olması muhtemeldir. İskemi; cerrahi<br />

travmadan kaynaklanarak, paratiroid bez damarlarında geçici bir vasküler spazm ya da<br />

paratiroid bezlerine olan kan akımında, kalıcı bir yetmezlikten kaynaklanabilir. Arteriyel<br />

beslenme ve / veya venöz drenajın bozulması ihtimali, göz önünde bulundurulmalıdır (42).<br />

Paratiroid bezin kan beslenmesinin kavranması ve paratiroid bezlerin damarlannın<br />

korunması için uygun cerrahi teknik, iskemiyi ve kalıcı hipoparatiroidiye neden olan nekroz<br />

gelişimini azaltacaktır. Bilindiği gibi; özofagus, trakea ve larinksi besleyen damarlann<br />

aralannda yaptıklan zengin bir anastomozdan veya <strong>tiroidea</strong> ima arterinden veya süperior tiroid<br />

arterden beslenebilen üst ve alt paratiroid bezlerinin arteriyel beslenmesi, genellikle bu


36<br />

<strong>inferior</strong> tiroid arterden gelen ince bir son dal tarafından sağlanır (5,47,48,50,55).<br />

Alt paratiroid bezlerin arteriyel beslenmesi genellikle (%90-95), <strong>inferior</strong> tiroid<br />

arterden çıkan <strong>inferior</strong> paratiroid arterden kaynaklandığı düşünülmüştür. %5-10 olguda ise,<br />

süperior tiroid arterden gelir. Paratiroid bezileri besleyen süperior paratiroid arter genellikle<br />

(%80-86 ), <strong>inferior</strong> tiroid arterden kaynaklanır. %14-20 olguda da, süperior tiroid arterden<br />

kaynaklanabilir. Paratiroid bezler kan beslenmelerinin hemen tamamını, terminal veya son<br />

arter olarak kabul edilen süperior ve <strong>inferior</strong> paratiroid arterder alırlar. Paratiroid bezlerinin<br />

canlılığını koruyabilmeleri hemen daima arterlerin korunmasına bağlıdır. Bu damarlarda kan<br />

akımının azalmış olması, kolay yararlanabilir hale gelmesini sağlar (11).<br />

Pekçok cerrah, <strong>inferior</strong> tiroid arterin trunkusunun lateral tarafta bağlanmasından<br />

kaçınmak gerektiği üzerinde uzlaşmıştır. Bu şekilde, hipoparatiroidinin sebebiyle ilişkili<br />

olarak, <strong>iki</strong> farklı görüş mevcuttur.<br />

Bir görüşte; paratiroid bezlerin kan beslenmesinin kaybı ve hipoparatiroidi gelişme<br />

sıklığının artmasından <strong>inferior</strong> tiroid arterin <strong>trunkal</strong> bağlanması suçlanmış ve terk edilmiştir.<br />

Buradaki teknikte; paratiroid bezinin bütün bütün damarları korunur ve tiroid bezinin<br />

damarlan tiroid kapsülü üzerinde bağlanabilir. Bu görüş; paratiroid bezilerinin kan<br />

beslenmesinin esas kaynağının <strong>inferior</strong> tiroid arter olduğunu ve daha çok <strong>inferior</strong> tiroid<br />

arterden gelen paratiroid arterlerin son veya uç arter olduğu fikrini destekler (11,12,43-46).<br />

Diğer bir farklı görüş ise; geniş tiroidektomi serileri yayınlayan bazı büyük<br />

merkezlerde yapıldığı gibi, <strong>inferior</strong> tiroid arter trunkusunun lateralde bağlanabildiğini ve<br />

hipoparatiroidi gelişme riskinin artmadığını içerir. Yapılan bir çok çalışmada; <strong>inferior</strong> tiroid<br />

arter trunkusunun, lateralinden bağlandığı olgular ile bağlanmayanlar arasında, istatist<strong>iki</strong><br />

olarak anlamlı bir fark olmadığı gösterilmiştir. Bu teknik; <strong>inferior</strong> tiroid arterin süperior tiroid<br />

arter, tiroid kapsülü ve timus bezi damarlan arasında, paratiroid bezilerine gelen kanın sadece<br />

bir kaynağı olduğunu ve diğerlerine göre, daha önemli olmadığını gösteren çalışmalar<br />

tarafından desteklenir. Aynı zamanda <strong>total</strong> tiroidektomi sırasında majör tiroid arterlerin<br />

ligasyonu ile, paratiroid bezlerin yetersiz beslenmesinin, bronşial, <strong>inferior</strong> laringeal ve<br />

trakeaözefageal arterler ile tiroid bezinin damarları arasındaki anastomozlar tarafından


37<br />

önlendiği vurgulanmıştır (36,47-55 ).<br />

Görüldüğü üzere, <strong>inferior</strong> tiroid arterin proksimalden bağlanıp bağlanmaması<br />

konusunda, tam bir f<strong>iki</strong>r birliği yoktur. Bağlanması gerektiği taktirde; <strong>inferior</strong> laringeal sinirin<br />

belirlenip takip edilmesinden sonra, sinire dokunmaksızın ve traksiyon uygulamaksızın,<br />

<strong>inferior</strong> tiroid arter dallarının tiroidin cerrahi kapsülüne girmesinden sonra gelişen ve bu<br />

kapsülün altında seyreden daha küçük dalların, tek tek klampe edilmesi ve bağlanması<br />

gerekir. Bu teknik kalıcı hipoparatidoidiyi önlemek için esastır (35).<br />

Tiroidektomi sırasında, bütün paratiroid bezlerin ortaya konulmasına ve onların<br />

sağlam bir kan beslenmesi ile korunmasına gayret edilmelidir. <strong>inferior</strong> tiroid arter her bir<br />

tarafta izole edildikten sonra; paratiroid bezlerine giden süperior ve <strong>inferior</strong> paratiroid arter<br />

dallan, genellikle diseke edilebilir ve korunabilir. <strong>inferior</strong> tiroid arter dallan, sadece paratiroid<br />

bezinin medialinde bağlanabilir ( 10,12,56).<br />

Az bir miktarda paratiroid bezi süperior tiroid arterden gelen bir dalla beslenir ki, üst<br />

kutup damarlarının bağlanmasından önce, paratiroid bezlerin izole edilmesi ve korunması için<br />

özen gösterilmelidir. Paratiroid bezlerin fonksiyonunun korunması için gerekli olan teknik;<br />

tiroid kapsülü düzeyindeki küçük damarların bağlanmasını takiben, paratiroid bezleri ve<br />

damarlarının diseksiyonu, tanımlanması ve izolasyonudur. Bu metotla, tiroidektomi sonrası<br />

hipokalsemi gelişme riski azaltılır. paratiroid bezlerine gelen kanın sadece l/3’ü <strong>inferior</strong> tiroid<br />

arterden gelse bile, hipoparatiroididen; paratiroid bezlerinin kan beslenmesinin azami<br />

korunması durumunda kaçınıldığı şüphe götürmez olduğu için, cerrahlar; <strong>trunkal</strong> ligasyondan<br />

kaçınmalıdır ve bütün paratiroid bezi damarları korunmalıdır ( 57 ).<br />

Paratiroid bezlerinin etrafında yapılan diseksiyon ve özellikle <strong>inferior</strong> laringeal sinirin<br />

izole etme çabaları, bu bölgede venöz konjesyon ve ödeme yol açabilir. Ayrıca bütün tiroid<br />

venlerinin bağlanmış olması da, venöz stazın nedenleri arasındadır. Venöz staz ve ödem bir<br />

süre için bile olsa da, paratiroid fonksiyonlarını yavaşlatır ve ameliyattan birkaç hafta sonraya<br />

kadar devam eden, geçici bir hipoparatiroidiye sebep olur (53-55).


38<br />

2.7.3. KALICI HİPOPARATİROİDİLER<br />

Kalıcı hipoparatiroidi; vasküler nekrozun veya paratiroid bezlerinin çıkarılmasının bir<br />

sonucu olarak meydana gelir. Kalıcı hipoparatiroidi, parathormonun eksiklik derecesine göre<br />

tam ya da kısmi olur. Dört paratiroid bezinin hepsinin birden çıkartılması veya hasara<br />

uğraması durumunda, tam hipoparatiroidi meydana gelir. Böyle olgularda serum kalsiyum<br />

seviyesi 5 mg/dl’nin altına düşer. Tetani, laringospazm ve konvülziyolarla seyreden ciddi bir<br />

hastalık tablosudur. Kısmi hipoparatiroidide ise, bir ya da <strong>iki</strong> paratiroid bezi çıkartılmış veya<br />

hasara uğramıştır. Serum kalsiyum seviyeleri; 7.5-8 mg/dl civarındadır (58 ).<br />

Postoperatif hipoparatiroidinin tanısı, hem klinik hem de laboratuvar bulguları ile<br />

konulabilir. Genelde ameliyattan sonraki ilk 24 saatte, serum kalsiyum düzeyinde hafif bir<br />

azalma saptanabilir. Çoğunlukla bu düşüş paratiroid disfonksiyonunu göstermemekle<br />

beraber, saat sonra normale döner (35,45,59,60).<br />

Tirotoksikoz için yapılan tiroidektomiden sonra, kandaki kalsiyum ve fosforun kemiğe<br />

geçmesi ile gelişen semptomatik hipokalsemi veya postoperatif hiperventilasyon ve anksiyete<br />

sonucu oluşan alkaloz nedeniyle, kandaki iyonize kalsiyumun düşmesine bağlı tetaniler ilk 24<br />

saatte ortaya çıkabilir. Buna karşın, paratiroid disfonksiyonuna bağlı klinik bulgular ve<br />

hipokalsemi, postoperatif 48-72 saatten sonra ortaya çıkar (61).<br />

Klinik semptomlar ve bulgular<br />

Semptomlar, serum kalsiyum seviyesi 8 mg/dl’nin altına düştüğünde ortaya çıkar.<br />

Hipokalseminin klinik bulguları, artmış nöromüsküler eksitabiliteye sekonderdir ve<br />

ekstremitelerde ve ağız çevresinde parestezi, anksiyete, tetani, karpopedal spazm,<br />

laringosapzm ve konvülziyon içerir. Serum kalsiyum düzeyleri; erken postoperatif dönemde<br />

her gün, gerekli ise günde <strong>iki</strong> kez ölçülmelidir. Sonra daha uzun aralıklarla<br />

değerlendirilmelidir. Artmış nöromüsküler eksitabilitenin değerlendirilmesi için, hastaya<br />

yatak başında bir takım manevralar yapılabilir.


39<br />

Trousseau Bulgusu<br />

Hastanın koluna takılan tansiyon aletinin manşonu, sistolik kan basıncının biraz<br />

üzerine çıkacak derecede ( brakial arter sıkışacak kadar ) şişirilirse; 1-2 dakika içerisinde<br />

dirsek, bilek ve metakarpofaringeal eklemlerde fleksiyon, interfaringeal eklemlerde<br />

ekstansiyon ve baş parmakta da oppozisyon hareketi olacak şekilde karpal spazm (ebe eli)<br />

meydana gelir (5,35,42,60).<br />

Bu bulguların ortaya çıkartılması hastada klinik olarak latent hipokalseminin varlığını<br />

gösterir (60,62). Bazı hastalarda ise, klinik olarak belirgin hipokalsemi mevcuttur ve herhangi<br />

bir stimülasyona gerek kalmadan, karpopedal spazm meydana gelmiştir (60).<br />

Şekil-4: Trousseau Bulgusu<br />

Chvostek Bulgusu


40<br />

Fasyal sinirin yüz bölgesindeki dağılım yeri olan kulak önündeki trasesine hafifçe<br />

perküsyon yapıldığında; yüz kaslarında kasılma meydana gelmesi ve özellikle üst dudağın<br />

vurulan tarafa doğru çekilmesidir (5,35,42,60).<br />

Şekil-5: Chvostek Bulgusu<br />

Derin tendon refleksleri artar. Hastalarda aynı zamanda kasıtlı bir hiperventilasyon


41<br />

mevcuttur, bu da solunumsal alkaloza sebep olur. Alkaloz, kalsiyumun albümine<br />

bağlanmasını artırır ve serbest kalsiyumun azalmasına neden olur. Aynı zamanda anksiyete<br />

de, hiperventilasyona ve solunumsal alkaloza sebeptir (5,42).<br />

Hipokalsemi, tiroidektomiden yıllar sonra tetani, konvülziyon şeklinde veya<br />

ps<strong>iki</strong>yatrik semptomlar ile kendini gösterebilir. Buna latent ya da borderline hipokalsemi ismi<br />

verilir. Buradaki, paratiroid beziinin yaralanması kısmidir ve kalsiyuma ihtiyaç olmadıkça<br />

normokalsemi devam eder. Yüksek kalsiyum ihtiyacı; kişinin hızlı büyüme dönemlerinde,<br />

gebelik ve süt verme durumlarında oluşur ki, böyle haller tiroidektomiden yıllar sonra latent<br />

hipokalseminin ortaya çıkışını kolaylaştırırlar. Tedavi edilmeyen hipoparatiroidili hastalarda;<br />

katarakt, beyin bazal ganglionlannın ve serebellumun kireçlenmesi, papilla ödemi gibi ciddi<br />

komplikasyonlar ortaya çıkabilir (38-40).<br />

Holtz ve Lachman; bu ciddi komplikasyonların, ancak uzun süre tedavi edilmeyen<br />

gizli hipoparatiroidi olgularında gözlendiğini belirtmişlerdir (63). Kalsiyum rezervlerinin<br />

azaldığı kemik hastalığı veya serum kalsiyum düzeylerinin azaldığı böbrek hastalığı gibi<br />

kronik hastalıklar, hipokalsemi için hazırlayıcıdırlar. Kalsiyumun barsaklardan emiliminin<br />

azalması (kortikosteroidlerin sebep olduğu veya alınan diyette kalsiyumun düşük, fosfatın<br />

yüksek olması gibi) ve idrar kalsiyum atılımının artması (diüretik tedavinin sebep olduğu) da<br />

hipokalsemi sebebidir (42).<br />

Laboratuvar Bulguları:<br />

Laboratuvar bulguları, <strong>total</strong> ya da iyonize kalsiyumun düşüklüğünü içerir. Semptomlar<br />

<strong>total</strong> kalsiyum seviyesi, 8 mg/dl’nin altına düştüğünde ortaya çıkar (l). Hipokalsemi;<br />

kalsiyum tedavisi verilmesinin gerekli olduğu durumlarda bile, vücut kalsiyum deposu<br />

sayesinde ilk 24 ila 72 saat geçtikten sonra açığa çıkar. Tirotoksikozda oluşan hipokalsemi (aç<br />

kemik sendromu) daha sık ilk 24 saatte ortaya çıkar ve çoğunda geçicidir (35,60).<br />

Parathormon veya fosfat seviyeleri, hipokalseminin patofizyolojisine bağlı olarak değişir.<br />

Hipokalsemi, hipofosfatemi ve parathormon seviyesinin normal olması; aç kemik sendromu<br />

lehinedir.


42<br />

Hipokalsemi, hiperfosfatemi ve serum parathormon seviyesinin düşüklüğü;<br />

hipoparatiroidiyi düşündürür. Aradan haftalar, aylar geçtikten sonra parathormonun kanda<br />

ölçülemeyecek kadar düşük olması, hipoparatiroidinin kalıcı olduğunu akla getirmelidir.<br />

EKG’ de; QT aralığının uzaması, T dalgası anormallikleri ve ‘torsade de pointes ‘ seklinde<br />

aritmi içeren bozukluklar mevcuttur. Kalsiyum için normal protein afinitesi; l gr albümine,<br />

yaklaşık 0.7 mg kalsiyum bağlanacak kadardır. Kalsiyumun albümine bağlanması alkalozla<br />

birlikle artar. Alkaloz; serbest kalsiyumda bir azalma, bağlı kalsiyumda bir artma meydana<br />

getirir, fakat <strong>total</strong> kalsiyum seviyesi değişmez. Bunun tersi asidoz için geçerlidir. İyonize<br />

kalsiyum bakılması, gittikçe daha elverişli olmaktadır. Ancak <strong>total</strong> kalsiyum ölçülmesi daha<br />

elverişli ise, albümin seviyesi değerlendirilmelidir. Albümin düzeyinde her l gr/dl azalma<br />

durumunda, serbest (iyonize) kalsiyum değerine ulaşmak için, bağlı kalsiyumun 0.7 mg/dl’si<br />

(0.17 mmol/l) <strong>total</strong> kalsiyum değerinden çıkartılır (42).<br />

2.7.4 GEÇİCİ VE KALICI HİPOPARATİROİDİNİN AYIRICI TANISI<br />

Cerrahlar; tiroidektomiden sonra gelişen hipokalseminin, kalıcı olup olmadığı<br />

konusunda şüpheye içerisinde olurlar. Bu şüphe, hastanın gelecek kaygısı için büyük önem<br />

taşır. Çok sık kan testleri ve doktor takibi gerektirmesine karşın, hastalar geçici sıkıntıdan<br />

başka bir şey olmayan geçici hipokalsemiyi kabul ederler. Bununla beraber, hayat boyu takip<br />

altında kalma gerekliliği ve endişelerle beraber olan kalcı hipokalsemiyi kabullenmekte<br />

zorluk çekerler.<br />

Paratiroid bezler insitu olarak korunmuşsa veya ototransplantasyon yapılmış ise;<br />

cerrah, hipokalseminin muhtemelen geçici olacağını düşünür ve hastaya güven verebilir.<br />

Cerrahi piyeste, 2 veya daha fazla paratiroid bezinin bulunması ise; cerrahı, hipokalseminin<br />

muhtemelen gelecekte kalıcı olarak devam edeceğinden şüphelendirmelidir. Postoperatif<br />

dönemde parathormonun serum seviyelerinin artması ve normokalseminin sağlanmasının<br />

vitamin D ve kalsiyuma daha az bağlı olması; hipokalseminin geçici olacağının işareti olarak<br />

değerlendirilip, hastaya güven verilebilir. Tiroidektomiden sonraki 3 ila 6 ay içerisinde devam<br />

eden hipoparatiroidi, genellikle kalıcıdır. Nadiren paratiroid fonksiyonu geç dönemde geri<br />

dönebilir (64).


43<br />

Hipoparatirodtinin kalıcı olduğu belirten birbirini takip eden altı belirti vardır :<br />

1. Pozitif Chvostek belirtisi, pozitif trousseau belirtisi ve konvülziyon nöbetlerinden oluşan<br />

triad,<br />

2. Postoperatif dönemde serum kalsiyum seviyesinin 4 mg/dl’nin altında olması,<br />

3. Erken dönemde, günde 7 gr’ın üzerinde kalsiyum laktat tozu gerektiren kalsiyum ihtiyacı,<br />

4. Operasyondan sonraki ilk 10 gün boyunca tetanisiz dönem olmadığı ve stabilite<br />

sağlanamadığı için kalsiyuma gereksinim duyulması,<br />

6. Sık sık yapılan tıbbi düzenlemelere karşın, kalıcı tetani nedeniyle hastanın iş yapamaz<br />

halde olması gibi, operasyondan sonraki ilk birkaç aydaki zorluklar,<br />

7. İntrakraniyal basıncın artmasından doğan, nörolojik bozukluk krizleri ( 65).<br />

2.7.6. HİPOPARATİROİDİ PROFİLAKSİSİ<br />

Hipoparatiroididen korunma; paratiroid embriyoloji ve anatomisinin mükemmel bir<br />

şekilde kavranmasını, dikkatli bir diseksiyonunun en iyi şekilde uygulanmasını, paratiroid<br />

bezlerinin ve damarlarının uygun aletlerle ve iyi bir aydınlatma ile ortaya konmasını<br />

gerektirir. Hipoparatiroidiyi önlemek gayesiyle; bazı tedbirlerin alınması ve başarılı<br />

olunmadığı takdirde de, paratiroid ototransplantasyonu metodunun uygulanması gerekir.<br />

Ameliyat sırasında alınması gereken önlemler:<br />

1. Paratiroid bezlerinin bulunmaları gerektiği tiroidin posterior fasyası büyük bırakılmalıdır<br />

ve tiroidin cerrahi kapsülünden yüzeyel olarak dikkatlice geçilerek kapatılır (55). Kapsülün<br />

trakeaya d<strong>iki</strong>lmesinin anlamı yoktur (5).<br />

2. İnferior tiroid arter dallan bağlanacak ise; paratiroid bezlerin görülmesinden sonra,<br />

paratiroid bezlerin medialinden ve tiroid kapsülü üzerinden bağlanıp kesilmelidir.<br />

3. Bazı olgularda paratiroid bezleri görülmeyebilir. Bunları bulmak için yapılacak aşırı<br />

diseksiyondan kaçınılmalıdır.


44<br />

4. Total tiroidektomi sırasında, tiroid kapsülünün arka yaprağının da çıkarılması gerekiyor ise;<br />

paratiroid bezleri, kanlanması bozuk olduğu şüphelenilen bir alanda bırakılmamalıdır. Böyle<br />

durumlarda paratiroid bezleri bulunarak çıkartılmalı ve ototransplantasyon uygulanmalıdır.<br />

5. Sub<strong>total</strong> tiroidektomi yapılan her olguda çıkartılan tiroid piyesi serum fizyolojik ile<br />

yıkanmalı ve üzerinde paratiroid bezi bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Paratiroid<br />

bezlerinden biri veya birkaçının çıkarıldığı tespit edilirse, ototransplantasyon uygulanmalıdır.<br />

6. Ameliyat sırasında paratiroid bezlerinin renklerinin koyulaştığı, morardığı ve damar<br />

pediküllerinin yaralandığı tespit edilirse, paratiroid bezleri ameliyat alanı içerisinde<br />

bırakılmamalıdır. Ayrıca, ameliyattan sonra meydana gelen hematom da paratiroid bezlerinin<br />

beslenmesini bozar ve nekroza yol açar.<br />

Bu nedenle paratiroid bezleri çıkartılarak aşağıda tarif edileceği üzere transplante<br />

edilirler. Damarlanması bozulmuş veya zorunluluktan ya da dikkatsizlikten çıkarılmış<br />

paratiroid bezleri, izotonik içerisine konulur. Özellikle tiroid veya paratiroid kanserli<br />

olgularda, paratiroid bezi olup olmadığı hakkında bir şüphe mevcut ise; paratiroid bezler<br />

frozen section ile histolojik olarak onaylanır. Paratiroid bezi olan ya da olduğu düşünülen<br />

doku; l mm.’ lik parçalara ayrılır ve damarlanması iyi olan bir kas yatağına konulur.<br />

sternokleidomastoid kasta, sternotiroid kasta veya brakioradial kasın fleksör kısmının lateral<br />

yüzünde longitudinal bir insizyon yapılır ve paratiroid bezin bir parçası, hazırlanan bu kas<br />

cebine konur. Emilemeyen bir sütürle kapatılır ve klips ile işaretlenir (5,42,55).<br />

Paratiroid ototransplantasyonunun başarısı değişik çalışmalarda çok çeşitli olarak<br />

belirtilmiştir; <strong>total</strong> tiroidektomi den sonra basan oranı % 31 ila % 100 arasındaki oranlarla<br />

iletilmiştir. Paratiroidektomiden sonra ise; % 77 ila % 100 arasında belirtilmiştir (66,67).


45<br />

2.7.7. HİPOKALSEMİ TEDAVİSİ<br />

Postoperatif hipokalsemili hastalar; hipokalsemi eğer semptomatik ise, başlangıç<br />

olarak her 4 saatte bir yaklaşık olarak lgr kalsiyum ile tedavi edilirler. Serum kalsiyum<br />

değerleri düşük kalmaya devam ederse, intravenöz kalsiyum (% 10’luk kalsiyum glukonat<br />

veya kalsiyum klorür ampullerinden l ila 10 adet) birkaç saatte bir uygulanır. Subkutan<br />

dokular içine verilmesi doku nekrozuna sebep olur. Hipokalsemi devam ederse, 1.5-2 gr<br />

kalsiyum iyonuna eşdeğer 15-20 gr kalsiyum glukonat veya kalsiyum laktat oral olarak<br />

verilir. Kalsitriolün (Rocaltrol) 0.25-1 gr’ı, günde <strong>iki</strong> kez verilerek tedavi edilmesi nadiren<br />

gerekir. Kalıcı hipokalsemili hastalarda, Mg değerlerinin takip edilmesi gerekir. Kronik tedavi<br />

sırasında, ayda bir kere parathormon ölçülerek normal seviyelere geldiği tespit edilirse,<br />

kalsiyum ve D vitamini tedavisinin kesilip, semptomlar açısından takip edilmelidir (5,35,60).


46<br />

3. MATERYAL VE METOD<br />

Bu çalışma İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi dördüncü Genel Cerrahi<br />

kliniğinde yapıldı. 01- Ocak 2006 ile 30-Aralık 2006 tarihleri arasında dördüncü cerrahi<br />

polikliniğine multinodüler guatr tanısıyla başvuran 1240 adet hasta bu çalışmanın evrenini<br />

oluşturmaktadır. Bu hastalar içinden ameliyat endikasyonu konulan 145 adet hasta içinden<br />

aşağıdaki kriterlere göre randomizasyon yapılarak 92 hasta (8 erkek,84 kadın, erkek/kadın:<br />

1/10,5, en küçüğü 19 ve en büyüğü 65 yaşlarında , ortalama yaş: 44,32) seçilmiştir.<br />

Randomizasyon kriterleri:<br />

- Multinodüler guatr varlığı<br />

- 16 yaşından büyük olmak<br />

- ASA sınıflamasına göre performansı


48<br />

Şekil-6 : İnferior tiroid artere <strong>trunkal</strong> ligasyon yapıldı.<br />

Ameliyat Tekniği: Genel anestezi sonrası Kocher’in kolye insizyonunu sonrası kas ve<br />

fasyalar geçilerek tiroid dokusuna ulaşıldı. Önce sol tiroid lojuna girilerek ilk olarak A.<br />

<strong>tiroidea</strong> media bağlandı, kesildi. Daha sonra üst kutba geçilerek önce üst paratiroid bezleri<br />

gözlenmeye çalışıldı. tiroid kapsülüne çok yakın olarak üst kutup damarları diseke edildi,<br />

bağlandı ve kesildi. Daha sonra alt kutba geçildi. Burada da öncelikle alt paratiroid bezleri<br />

gözlenmeye çalışıldı (şekil-6).<br />

Grup-1’de; keskin ve künt diseksiyonla önce A. <strong>tiroidea</strong> <strong>inferior</strong> bulundu, askıya<br />

alındı. Ardından N. laringeus <strong>inferior</strong> bulundu ve ligamentum suspensorium <strong>tiroidea</strong><br />

lateralisin (Berry Ligamenti) altından geçerek tiroid lojunu terk ettiği alana kadar sinir ortaya<br />

konuldu. Bunun ardından sinire zarar vermemeye dikkat edilerek A. <strong>tiroidea</strong> <strong>inferior</strong> <strong>trunkal</strong><br />

düzeyde bağlandı, kesildi.<br />

Grup-2’de ise perikapsüler çalışılarak N. laringeus <strong>inferior</strong> aranmadı ve A. tiroide<br />

<strong>inferior</strong> sadece kapsüle girdiği yerde (ki bu noktada genellikle <strong>iki</strong> ya da 3 dala ayrılmıştı)<br />

bağlandı ve kesildi. Daha sonra he r<strong>iki</strong> gruptaki hastalarda lateralden mediale gidilerek <strong>total</strong><br />

tiroidektomi uygulandı. Tiroid dokusu rezeke edildikten sonra lojlar serum fizyolojik ile<br />

yıkandı. Pozitif basınç verilerek kanama kontrolü yapıldı. Her <strong>iki</strong> tiroid lojuna birer adet 16<br />

no silikon dren konularak katlar anatomik olarak kapatıldı. Tüm hastalarda drenler postop<br />

<strong>iki</strong>nci gün, deri d<strong>iki</strong>şleri ise postop altıncı gün alındı.<br />

Bu çalışmada primer değerlendirme kriteri; preop ve postop kan kalsiyum değerlerinin<br />

karşılaştırılmasıdır. Sekonder değerlendirme kriterleri ise; postop dönemde klinik olarak


49<br />

hipokalsemi bulgularının, yani Chvostek ve Trousseau bulgularının varlığı ile birlikte ses<br />

kısıklığı ve solunum güçlüğü varlığıdır.<br />

Postoperatif dönemde hipokalsemi gelişen hastalarda, gerekli kalsiyum desteği<br />

parenteral olarak sağlandı ve bu hastalarda taburcu edilene kadar günlük, taburcu edildikten<br />

sonra haftalık kan kalsiyum ve fosfor takipleri yapıldı. Taburcu sırasında postoperatif<br />

kalsiyum replasmanı yapılmayan hastalara açıklama yapıldı ve hipokalsemi belirtileri<br />

gelişmesi durumunda polikliniklerimize başvurmaları söylendi.<br />

Hastaların kan kalsiyum değerleri Olympus® analizörü, tip AU5223-Arsenoza III cihazı ile<br />

ölçüldü. Bu teknikte <strong>total</strong> kalsiyum için 8.5-10.4 mg/dl normal değer olarak kabul edildi.<br />

İstatistiksel Değerlendirme<br />

Bu çalışmada istatistiksel analizler GraphPad Prisma V.3 paket programı ile<br />

yapılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel metotların<br />

(ortalama,standart sapma) yanı sıra çoklu grupların tekrarlayan ölçümlerinde eşlendirilmiş<br />

varyans analizi, alt grup karşılaştırmalarında Newman Keuls çoklu karşılaştırma testi, <strong>iki</strong>li<br />

grupların karşılaştırmasında bağımsız t testi , nitel verilerin karşılaştırmalarında ki-kare testi<br />

kullanılmıştır. Sonuçlar, anlamlılık p


50<br />

4. BULGULAR<br />

Hastaların yaş ve cinsiyet değerleri açısından gruplar arasında anlamlı bir fark<br />

bulunmadı (p: 0697, tablo-2 ) .<br />

Tablo-2: Grupların yaş ve cinsiyet açısından değerlendirilmesi.<br />

Grup-1 Grup-2 T P<br />

Yaş 45.95±11.05 43.69±10.23 1.01 0.314<br />

Erkek Cinsiyet 4 (%10) 4 (%7) χ²:0,152 0.697<br />

Kadın Cinsiyet 36 (%90) 48 (%93) χ²:0,152 0.697<br />

Ameliyat ve hastanede kalış süreleri açısından da gruplar arasında istatiksel olarak<br />

anlamlı fark yoktu ( p: 0.819 ve p: 0.697, tablo-3).<br />

Tablo-3: Grupların ameliyat ve hastanede kalış süreleri açısından değerledirilmesi<br />

Grup-1 Grup-2 T P<br />

Ameliyat Süresi 78,63±14,28 79,29±13,35 -0,23 0,819


51<br />

Hastanede Kalış<br />

Süresi<br />

1,15±0,48 1,19±0,69 -0,33 0,741<br />

Operasyon Süresi<br />

80,00<br />

78,00<br />

76,00<br />

74,00<br />

72,00<br />

70,00<br />

Grup 1 Grup 2<br />

Şekil-7: Grupların ameliyat süreleri açısından karşılaştırılması


52<br />

Hastanede Kalış Süresi<br />

1,40<br />

1,30<br />

1,20<br />

1,10<br />

1,00<br />

Grup 1 Grup 2<br />

Şekil-8: Grupların hastanede kalış süreleri açısından karşılaştırılması<br />

Tablo-4 : Hastaların kan kalsiyum düzeylerinin Ki Kare testi ile değerlendirilmesi.<br />

Grup-1 Grup-2 T P<br />

Preop Kalsiyum (mg/dl) 9,35±0,49 9,55±0,56 -1,82 0,072<br />

Postop 1.gün Kalsiyum (mg/dl) 9,1±0,78 9,28±0,84 -1,06 0,294<br />

Postop 3.gün Kalsiyum (mg/dl) 9,2±0,47 9,09±1,02 0,66 0,514<br />

F 8 12,86<br />

P 0,018 0,002<br />

Her <strong>iki</strong> gruptaki hastaların tüm (preop, postop 1. gün ve postop 3. gün) kan kalsiyum


53<br />

değerlerinin Ki Kare testi ile yapılan karşılaştırılmasında aralarında istatiksel olarak anlamlı<br />

fark bulunmamıştır (p>0.05).<br />

Ortalama Ca Değerleri<br />

Grup 1<br />

Grup 2<br />

9,60<br />

9,50<br />

9,40<br />

9,30<br />

9,20<br />

9,10<br />

9,00<br />

8,90<br />

8,80<br />

Preop Ca 1.gün Ca 3.gün Ca<br />

Şekil-9: Hastaların kan kalsiyum düzeylerinin <strong>iki</strong>li karşılaştırılması<br />

Tablo-5: Hastaların kan kalsiyum düzeylerinin <strong>iki</strong>li karşılaştırılmasının Newman Keuls testi<br />

ile değerlendirilmesi.<br />

Newman Keuls Çoklu Karşılaştırma Testi Grup-1 Grup-2<br />

Preop Kalsiyum (mg/dl) / Postop 1.gün Kalsiyum (mg/dl) P < 0.05 P > 0.05<br />

Preop Kalsiyum (mg/dl) / Postop 3.gün Kalsiyum (mg/dl) P > 0.05 P < 0.01<br />

Postop 1.gün Kalsiyum (mg/dl) / Postop 3.gün Kalsiyum (mg/dl) P > 0.05 P > 0.05


54<br />

Ancak Newman Keuls çoklu karşılaştırma testi ile yapılan değerlendirmede; grup-<br />

1’deki olgularda postop 1. gündeki kan kalsiyum değeri, preop değerine göre istatiksel olarak<br />

anlamlı düzeyde azalma kaydetmiştir (p


55<br />

Grup 1 Grup2<br />

Chvostek Pozitif 4 olgu 5 olgu<br />

Trousseau Pozitif 4 olgu 5 olgu<br />

5. TARTIŞMA


56<br />

Tiroid cerrahisi ile uğraşan cerrahların karşılaştığı üç önemli komplikasyon reküren<br />

laringeal sinir hasarı, hipoparatiroidi ve postoperatif kanamadır. Onun için dikkatli cerrahi<br />

diseksiyon çok önemlidir. Komplikasyon oranları laringeal sinir yaralanması için % 0- 4,<br />

kalıcı hipoparatiroidizm için % 1-11 ve postoperatif kanama için % 0-1 arasında değişir (68-<br />

70 ) .<br />

Tiroid cerrahisini takiben klinik olarak belirgin hipokalsemi gelişmesi çoğu vakada<br />

paratiroid fonksiyonlarının bozulmasına bağlı olup bu durumun etyolojisi genellikle<br />

multifaktöryeldir (71,72) .<br />

Bu etiyolojik faktörler içinde en sık görülenler; paratiroid devaskülarizasyonu,<br />

yaralanması, paratiroidlerin mobilizasyonu, d<strong>iki</strong>ş veya klemp altında kalması, koterle<br />

yakılması veya hemodilüsyona bağlıdır (73).<br />

Reküren laringeal sinir yaralanması ve servikal hematom gibi komplikasyonlar<br />

genellikle postoperatif dönemde, ilk 24 saat içinde gelişirken hipokalsemi birkaç gün içinde<br />

oluşmayabiir ve geç semptom verebilir (74-76).<br />

Tiroidektomi sonrası hipokalsemi sık karşılaşılan bir komplikasyon olsa da çoğunlukla<br />

geçicidir. Paratiroid fonksiyonları, glandların posterior tiroid kapsülüne yakın olmaları ve<br />

cerrahi manipulasyonlara karşı hassasiyetlerinin yüksek olmasından dolayı kolaylıkla<br />

etkilenebilir. Hipokalsemi gelişmesi temel tiroid patolojisine ve uygulanan operasyonun tipine<br />

de bağlı olarak gelişebilir (69,77).<br />

Hipoparatiroididen korunma; paratiroid embriyoloji ve anatomisinin iyi bir şekilde<br />

kavranmasını, dikkatli bir diseksiyonunun en iyi şekilde uygulanmasını gerektirir. Tiroid ve<br />

paratiroid ameliyatlarında önemli oranda komplikasyon potansiyeli bulunmasına rağmen eğer<br />

cerrah tiroid ve paratiroid fizyoloji ve patolojisine hakimse ve özellikle boyun anatomisine<br />

alışık ise bu komplikasyonlar oldukça nadir olarak ortaya çıkar. Komplikasyonlar genellikle<br />

skar dokusunun ve kanamanın operasyon alanını ve anatomiyi karmaşık hale getirdiği<br />

maligne proçeslerin cerrahi tedavisi veya preoperatif boyun ameliyatları gibi girişimlerde<br />

görülür (78).<br />

Multinodüler guatr için çoğunlukla bilateral tiroid rezeksiyonu yapılmasına rağmen en<br />

uygun tekniğin ne olduğu konusunda bir görüş birliği yoktur (79-81).<br />

Hipokalsemi, hipertiroidi (özellikle Basedow-Graves) ve tiroid karsinomları için


57<br />

yapılan <strong>total</strong> <strong>tiroidektomilerde</strong>n sonra daha sık görülür (82).<br />

Colcock ve ark. 1246 tiroidektomi olgusu üzerinde yaptıkları çalışmada tiroidektomi<br />

sonrası ortalama semptomatik hipokalsemi insidansını % 3 olarak saptamışlardır. Bu insidans<br />

multinodüler guatrda %1.3, kanserlerde %5, tirotoksikozda ise % 8.4 olarak bulunmuştur<br />

(83). Kalıcı hipoparatiroidizm ise bilateral sub<strong>total</strong> tiroidektomileri takiben hastaların % 0.5-<br />

2.9’unda ve <strong>total</strong> tiroidektomi geçirenlerin % 0-33’ünde meydana gelebilir (84).<br />

Tiroidektomi sonrası hipoparatiroidi, hipokalsemi komplikasyonlarının araştırıldığı<br />

tüm çalışmalarda preoperatif ve postoperatif serum kalsiyum ölçümleri ve çalışmaların bir<br />

kısmında da PTH ve kalsitonin seviyeleri ölçümleri araştırmaların temelini teşkil etmektedir<br />

(85-89). Değişik patolojiler için yapılan tüm <strong>tiroidektomilerde</strong>n sonra kan kalsiyum<br />

değerlerinde preoperatif değerlere göre az veya çok bir düşüş ve geçici hipokalsemi görülmesi<br />

çok sıktır. Postoperatif hipokalseminin saptanmasında kullanılan yaygın yöntem postoperatif<br />

serum kalsiyum seviyesinin yakın takibidir ama hastanın hastanede kalış süresini arttırır.<br />

Yapılan çalışmalarda kalsiyum seviyesinin düşmesinin hipokalsemi açısından belirleyici<br />

olabileceği ama cerrahi sonrası 24 saate kadar bunun uygun olmadığını saptamışlar (90) .<br />

Tiroid patolojilerine bağlı değişen insidans nedeniyle çalışma kapsamımıza sadece nontoksik<br />

benign tiroid patolojisi teşhisi konan olgular alınmıştır. Postoperatif ölçümlerdeki<br />

değişikliklerin daha sağlıklı saptanması için bilateral <strong>total</strong> tiroidektomi yapılan hastalar<br />

çalışmaya dahil edilmiştir.<br />

Bizim çalişmamızda postoperatif 24. saatte I. grupta 4 hastada hipokalsemi görülmüş<br />

II.grupta 5 hastada hipokalsemi gelişmiş olup hepsine intravenöz kalsiyum replasman tedavisi<br />

2 ila 7 gün arasında değişen günlerde devam edilmiş ve sonrasında oral kalsiyum ve vitamin<br />

D tedavisi uygulanarak taburcu edilmişlerdir.<br />

Paratiroid bezinin kanlanmasının ve paratiroid bezlerin damarlarının korunması için<br />

uygun cerrahi teknik, iskemiye ve kalıcı hipoparatiroidiye neden olan nekroz gelişimini<br />

azaltacaktır. Bilindiği gibi; özofagus, trakea ve larinksi besleyen damarların aralarında<br />

yaptıkları zengin bir anastomozdan veya <strong>tiroidea</strong> ima arterinden veya süperior tiroid arterden<br />

beslenebilen üst ve alt paratiroid bezlerinin arteriyel beslenmesi, genellikle bu <strong>inferior</strong> tiroid<br />

arterden gelen ince bir son dal tarafından sağlanır ( 91-93 ).<br />

Alt paratiroid bezlerin arteriyel beslenmesi genellikle ( % 90 ila % 95 ), <strong>inferior</strong> tiroid


58<br />

arterden çıkan <strong>inferior</strong> paratiroid arterden kaynaklandığı düşünülmüştür. % 5 ila % 10 olguda<br />

ise, süperior tiroid arterden gelir. Üst paratiroid bezleri besleyen süperior paratiroid arter<br />

genellikle ( % 80 ila % 86 ), <strong>inferior</strong> tiroid arterden kaynaklanır. % 14 ila % 20 olguda da,<br />

süperior tiroid arterden kaynaklanabilir. Paratiroid bezler kanlanmalarının hemen tamamını,<br />

terminal veya son arter olarak kabul edilen süperior ve <strong>inferior</strong> paratiroid arterlerden alırlar.<br />

Paratiroid bezlerinin canlılığını koruyabilmeleri hemen daima arterlerin korunmasına<br />

bağlıdır. Bu damarlarda kan akımının azalmış olması, kolay yaralanabilir hale gelmesini<br />

sağlar ( 11). Pek çok cerrah, <strong>inferior</strong> tiroid arterin trunkusunun lateral tarafta bağlanmasından<br />

kaçınmak gerektiği üzerinde uzlaşmıştır. Bu şekilde, hipoparatiroidinin sebebiyle ilişkili<br />

olarak, <strong>iki</strong> farklı görüş mevcuttur.<br />

Birinci görüşte; paratiroid bezlerin beslenmesinin kaybı ve hipoparatiroidi gelişme<br />

sıklığının artmasından <strong>inferior</strong> tiroid arterin <strong>trunkal</strong> bağlanması suçlanmış ve terk edilmiştir.<br />

Buradaki teknikte; paratiroid bezinin bütün damarları korunur ve tiroid bezinin damarları<br />

tiroid kapsülü üzerinde bağlanabilir. Bu görüş; paratiroid bezlerinin beslenmesinin esas<br />

kaynağının <strong>inferior</strong> tiroid arter olduğunu ve daha çok <strong>inferior</strong> tiroid arterden gelen paratiroid<br />

arterlerin son veya uç arter olduğu fikrini destekler ( 11,12,43-46) .<br />

Diğer bir farklı görüş ise; geniş tiroidektomi serileri yayınlayan bazı büyük<br />

merkezlerde yepıldığı gibi, <strong>inferior</strong> tiroid arter trunkusunun lateralde bağlanabildiğini ve<br />

hipoparatiroidi gelişme riskinin artmadığını içerir. Yapılan bir çok çalışmada; <strong>inferior</strong> tiroid<br />

arter trunkusunun, lateralinden bağlandığı olgular ile bağlanmayanlar arasında, istatist<strong>iki</strong><br />

olarak anlamlı bir fark olmadığı gösterilmiştir.<br />

Bu teknik; <strong>inferior</strong> tiroid arterin süperior tiroid arter, tiroid kapsülü ve timus bezi<br />

damarları arasında, paratiroid bezlerine gelen kanın sadece bir kaynağı olduğunu ve<br />

diğerlerine göre, daha önemli olmadığını gösteren çalışmalar tarafından desteklenir. Aynı<br />

zamanda <strong>total</strong> tiroidektomi sırasında majör tiroid arterlerin ligasyonu ile, paratiroid bezlerin<br />

yetersiz beslenmesinin, bronşial, <strong>inferior</strong> laringeal ve trakeaözofageal arterler ile tiroid<br />

bezinin damarları arasındaki anastomozlar tarafından önlendiği vurgulanmıştır ( 36,47-55 ).<br />

Görüldüğü üzere, <strong>inferior</strong> tiroid arterin proksimalden bağlanıp bağlanmaması


59<br />

konusunda, tam bir f<strong>iki</strong>r birliği yoktur. Bağlanması gerektiği taktirde; <strong>inferior</strong> laringeal sinirin<br />

belirlenip takip edilmesinden sonra, sinire dokunmaksızın ve traksiyon uygulamaksızın,<br />

<strong>inferior</strong> tiroid arter dallarının tiroidin cerrahi kapsülüne girmesinden sonra gelişen ve bu<br />

kapsülün altında seyreden daha küçük dalların, tek tek klempe edilmesi ve bağlanması<br />

gerekir. Bu teknik kalıcı hipoparatidoidiyi önlemek için esastır (35).<br />

Tiroidektomi sırasında, bütün paratiroid bezlerinin ortaya konulmasına ve onların<br />

sağlam bir beslenmesi ile korunmasına gayret edilmelidir. İnferior tiroid arter her bir tarafta<br />

izole edildikten sonra; paratiroid bezlerine giden süperior ve <strong>inferior</strong> paratiroid arter dalları,<br />

genellikle diseke edilebilir ve korunabilir. İnferior tiroid arter dalları, sadece paratiroid<br />

bezinin medialinde bağlanabilir ( 10,12,56). Az miktarda üst paratiroid bezi süperior tiroid<br />

arterden gelen bir dalla beslenir ki, üst kutup damarlarının bağlanmasından önce, paratiroid<br />

bezlerinin izole edilmesi ve korunması için özen gösterilmelidir.<br />

Paratiroid bezlerin fonksiyonunun korunması için gerekli olan teknik; tiroid kapsülü<br />

düzeyindeki küçük damarların bağlanmasını takiben, paratiroid bezleri ve damarlarının<br />

diseksiyonu, tanımlanması ve izolasyonudur. Bu metodla, tiroidektomi sonrası hipokalsemi<br />

gelişme riski azaltılır. Paratiroid bezlerine gelen kanın sadece l / 3’ i <strong>inferior</strong> tiroid arterden<br />

gelse bile, hipoparatiroididen; paratiroid bezlerinin beslenmesinin azami korunması<br />

durumunda kaçınıldığı şüphe götürmez olduğu için, cerrahlar; <strong>trunkal</strong> ligasyondan<br />

kaçınmalıdır ve bütün paratiroid bezi damarları korunmalıdır ( 57 ).<br />

Tüm bu klasik bilgilere karşın tiroid arterlerinin bağlanmasında bile hipokalsemik<br />

bulguların gelişmediği durumlar da söz konusudur. Bu durum tiroid arterlerin çeşitli<br />

düzeylerde oluşturduğu kollateraller ile laser dopler ile saptanmış olan kapsülden kaynaklanan<br />

beslenmelere bağlıdır. Postoperatif dönemde gelişen geçici hipokalsemiler sıklıkla kısa süreli<br />

eksojen kalsiyumla düzelirler. Postoperatif birinci yıla kadar tedavi ile düzelen hipokalsemiler<br />

geçici olarak kabul edilirken, 1. yıldan sonra da eksojen kalsiyum ve vitamin D'ye gereksinim<br />

gösteren ve kalsiyum değerleri % 7 mg'nin altında olan hipokalsemiler kalıcı hipokalsemi<br />

tanısını alırlar (94).<br />

Paratiroid bezlerinin etrafında yapılan diseksiyon ve özellikle infeiror laringeal siniri<br />

izole etme çabaları, bu bölgede venöz konjesyon ve ödeme yol açabilir. Ayrıca bütün tiroid<br />

venlerinin bağlanmış olması da, venöz stazın nedenleri arasındadır. Venöz staz ve ödem bir


60<br />

süre için bile olsa da, paratiroid fonksiyonlarını yavaşlatır ve ameliyattan birkaç hafta sonraya<br />

kadar devam eden, geçici bir hipoparatiroidiye sebep olur (53-55).<br />

Künt travma ile paratiroidlerin doğrudan hasar görmesi ve aynı zamanda doku<br />

ödeminden dolayı venöz dönüşün bozulması sonucu paratiroid fonksiyonları bozulabilir<br />

(95,96). Bu yüzden kullanılan tekniğe bakılmaksızın hassas diseksiyonun çok önemli<br />

olduğunu düşünüyoruz.<br />

Sonuç olarak rekürren sinir diseksiyonu ile birlikte yapılan <strong>inferior</strong> tiroid arterin<br />

<strong>trunkal</strong> ligasyonu postoperatif dönemde belirgin bir hipokalsemiye neden olmamaktadır.<br />

Üstelik bu işlemler, tiroidektomi sonrası görülen <strong>iki</strong> major komplikasyona (ses kısıklığı ve<br />

solunum güçlüğü) neden olmadığı gibi, klinik olarak hipokalsemi görülme riskini de<br />

arttırmamaktadırlar.<br />

6. KAYNAKLAR


61<br />

1. Bender Ö, Yüney E, Çapar H, Höbek A, Ağca B, Akat O, et al. Total tiroidektomi<br />

deneyimlerimiz. Endokrin Diyalog 2004; 1: 15-18.<br />

2. Sadler GP, Clark OH, Van Heerden JA, Farley Dr. Thyroid and Parathyroid. In: Principles<br />

of Surgery. 7th Ed: Schwartz SI, New York, Mc Graw Hill. 1999: 1661- 1713.<br />

3. Hanks JB. Thyroid In: Textbook of Surgery. 16th Ed: Sabiston DC, Philadelphia, WB<br />

Saunders Comp. 2001: 603-628.<br />

4. Delbridge L. Total thyroidectomy: The evolution of surgical technique. ANZ J Surg 2003;<br />

73: 761-768.<br />

5. Ureles AL, Freedman ZR. Thyroidology - reflections on tvventieth century history. in: Faik<br />

SA, ed. Thyroid Disease, endocrinology, surgery, nuclear medicine, andradiotherapy, 2nd ed.<br />

New York: Lippincott - Raven Publishers. Chap: l, 1997: l-14.<br />

6. E.Yetkin. Tiroid Hastalıkları ve cerrahisi,”tiroidektomi komplikasyonları”.1. baskı Ed:<br />

İşgör A, Avrupa tıp kitapçılık yayınevi. 2000: 583-595.<br />

7. Değerli Ü. Tiroid hastalıkları. Genel Cerrahi, 6. baskı: Ed: Değerli Ü, İstanbul, Nobel Tıp<br />

Kitabevi.1998: 217-226.<br />

8. Kaynaroğlu ZV. Tiroid fizyolojisi ve fonksiyon testleri. Temel Cerrahi, 2. baskı.: Ed:<br />

Sayek İ, Ankara: Güneş Kitabevi 1996: 1523-1530.<br />

9. Usman A, Sayek İ. Paratiroidler ve hastalıkları. Temel Cerrahi, 2. baskı: Ed: Sayek İ,<br />

Ankara, Güneş Kitabevi. 1996: 1584-1605.<br />

10. Attie JN, Khafıf RA. Preservation of parathyroid glands during <strong>total</strong> thyroidectomy:<br />

improved technique utilizing microsurgery. Am J Surg 1975; 130: 399-404.<br />

11. Halsted WS, Evans HM. The parathyroid glandules, their blood supply and their<br />

preservation in operation upon the thyroid gland. Ann Surg 1907; 47: 489-491.<br />

12. Katz AD. Parathyroid auto-transplantation in patients with parathyroid disease and <strong>total</strong><br />

thyroidectomy. Am J Surg 1981; 142: 490–493.<br />

13. Rios-Zambudio A, Rodrigez O .Prospective sutudy of postoperative Comlicasion after<br />

<strong>total</strong> thyroidektomy for multinodüler goiters. Ann Surg 2004: 42; 18-25.


62<br />

14. Caldarel DD, Lerrick AJ. Nonmetabolic complications of thyroid surgery. in. Faik SA, ed.<br />

Thyroid Disease, endocrinology, surgery, nuclear medicine, and radiotherapy, 2 nd ed. New<br />

York, Lippincott - Raven Publishers. 1997 : 705-716.<br />

15. Clark OH. Thyroid and parathyroid. in: Way LW, ed. Current, surgical diagnosis and<br />

treatment, l Oth ed, Nonvalk: Appleton Lange. 1994: 274 -292.<br />

16. Swain CT. The Heritage of the Thyroid. In: the Thyroid. 7th Ed: Brawerman LE, Utiger<br />

RD, New York ,Lippincott-Raven. 1996: 2-5.<br />

17. Vellar ID. Thomas Peel Dunhill: Pioneer thyroid surgeon. Aust NZ J Surg 1999; 69: 375-<br />

387.<br />

18. Moore KL. The Neck. In: Clinically Oriented Anatomy. 3rd Ed: Moore KL, Baltimore,<br />

Williams & Wilkins. 1992: 783-852.<br />

19. İşgör A. Anatomi. In: Tiroid Hastalıkları ve Cerrahisi. 1st Ed: İşgör A, İstanbul, Avrupa<br />

Tıp. 2000: 515-540.<br />

20. Skandalakis JE, Carlson GW, Colborn GL. Neck. In: Surgical Anatomy The<br />

embryological and Anatomic Basis of Modern Surgery. Int Ed: Skandalakis JE, Greece,<br />

Paschalidis Medical Publications. 2004: 1-116.<br />

21. Boger MS, Perrier ND. Advantages ans disadvantages of surgical therapy and optimal<br />

extent of thyroidectomy for the treatment of hyperthyroidism. Surg Clin N Am 2004; 84: 849-<br />

874.<br />

22. Nemiroff PM, Katz AD. Extralaryngeal divisions of the recurrent laryngeal nerves. Am J<br />

Surg 1982; 144: 466-469.<br />

23. Reed AF. The relations of the <strong>inferior</strong> laryngeal nerve to the <strong>inferior</strong> tiroid artery. Anat<br />

Rec 1943; 85: 17.<br />

24. Avisse C, Marcus C, Delattre JF, Cailliez- Tomasi JP, Palot JP, Landam-Marcus V,<br />

Menanteau B, Flament JB. Right nonrecurrent <strong>inferior</strong> laryngeal nerve and <strong>arteria</strong> lusoria: the


63<br />

diagnostic and therapeutic implications of an anatomic anomaly: Review of 17 cases. Surg<br />

Radiol Anat 1998; 20: 227-232.<br />

25. Sanders G, Uyeda RY, Karlan MS. Nonrecurrent <strong>inferior</strong> laryngeal nerves and their<br />

association with a recurrent branch. Am J Surg 1983; 146: 501-503.<br />

26. İşgör A. Multinodüler guatr. In:tiroid Hastalıkları ve Cerrahisi. 1st Ed: İşgör A, İstanbul,<br />

Avrupa Tıp Kitapevi 2000: 233-238.<br />

27. Peter HJ, Burgi U, Gerber H. Pathogenesis of nontoxic diffuse and nodular goiter. In: The<br />

thyroid ,7th Ed: Brawerman LE, Utiger RD, New York, Lippincott-Raven. 1996: 890-908.<br />

28. Gharib J, James EM, Charboneaud JW. Suppressive therapy with levothyroxine for<br />

solitary thyroid nodules. N Eng J Med 1987; 317: 70.<br />

29. Molitch ME, Beck JR, Deisman M, et al. The cold thyroid nodule: analysis of diagnostic<br />

and therapeutic options. Endocr Rev 1984; 5: 184.<br />

30. Sayek İ. Temel Cerrahi. Güneş Kitabevi. 2004; 82-83.<br />

31. Jossart GH, Clark OH. Thyroid and parathyroid procedures. In: ACS Surgery Principles<br />

and Practice. 1st Ed: Wilmore DW, NY, Web Corp. 2002: 621-628.<br />

32. Faik SA. Metabolic Complications of thyroid surgery: Hypocalcemia and<br />

hypoparathyroidism; hypocalcitonemia; and hypothyroidism and hyperthyroidism. in: Faik<br />

SA, ed. Thyroid Disease, endocrinology, surgery, nuclearmedicine, andradiotherapy, 2nd ed.<br />

New York: Lippincott - Raven Publishers. 1997: 717-738.<br />

33. Allan FD. An accessory or superficial <strong>inferior</strong> thyroid artery in a full term infant. Anat<br />

Rec 1952; 112: 539<br />

34. Özarmağan S. Hipertiroidi. In: Genel Cerrahi. 1st Ed: Kalaycı G, İstanbul, Nobel Tıp<br />

Kitapevleri. 2002: 443-452.<br />

35. Gronert GA. Malignant hyperthermia. Anesthesiology 1980; 53: 395.<br />

36. Franz RC, Joubert E, Lodder JV, Vander Mer, Vander CA. Transient postthyroidectomy<br />

hypocalsemia - the role of parathormone, calcitonin and plasma albumin. South Afr J Surg


64<br />

1987; 25: 45-49.<br />

37. Debry C, Schmitt E, Senechal G, et al. Analysis of thyroid surgery: recurrent paralysis et<br />

hypoparathyroidism. On a series of 588 cases. Ann Otolaryngol Chir Cervicofac 1995; 112:<br />

211-217.<br />

38. Faik S A, Birken E A, Baran TD. Temporary post thyroidectomy hypocalcemia. Arch<br />

Otolaryngol Head Neck Surg 1988; 114: 168-174.<br />

39. Beagie JM. Princeples of thyroid surgery. Pitman Medical, Oxford, 1975.<br />

40. Montgomery D AD, Welbourn RB. Clinical endocrinology for surgeons. Londra, Edvvard<br />

Arnold Publishers, 1963.<br />

41. Rasmussen H. Parathyroid hormone, calcitonin and the calciferols. in: Williams RH, ed.<br />

Textbook of Endocrinology, Sthed.,Philedelphia, W. B. Saunders Comp, 1974.<br />

42. Faik SA. Metabolic Complications of thyroid surgery: Hypocalcemia and<br />

hypoparathyroidism; hypocalcitonemia; and hypothyroidism and hyperthyroidism. in: Faik<br />

SA, ed. Thyroid Disease, endocrinology, surgery, nuclearmedicine, andradiotherapy, 2nd ed,<br />

New York,Lippincott - Raven Publishers.1997: 717-38.<br />

43. Vingert DJ, Friesen SR, İliopulos JI, Pierce EĞ. Post thyroidectomy hypocalcemia,<br />

incidens and risk factors. Am J Surg1986 152: 606-610.<br />

44. Lore JM. Technique of thyroidectomy. J Otolaryngol 1983; 12: 2.<br />

45. Yetkin E, Menteş A, Kabalak T. Tiroid cerrahisinde bilateral arteryel devaskülarizasyonun<br />

post operatuvar erken dönemde paratiroid fonksiyonlarına etkisi. Ulusal Cerrahi Dergisi 1985<br />

;4: 25-29.<br />

46. Wells S A Jr, Gunnels JC, Shelburne JD, Schneider AB, Shenvood LM. Transplantation<br />

of the parathyroid glands in man: clinical indication and results. Surgery 1975 ;78: 34.<br />

47. Skandalakis JE, Gray SW, Rowe JS. Anatomical Complieations in General Surgery. New<br />

York: McGraw - Hill Book Comp. 1986: 2–36.<br />

48. Ergin K, Acar H. Tiroidektomi ameliyatlarından sonra görülen cerrahi komplikasyonlar.<br />

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi 1984; 37: l.


65<br />

49. Curtis GM. The blood supply of the human parathyroids. Surg Gyn Obs 1930 ;51: 805–<br />

809.<br />

50. Franz RC, Joubert E, Lodder JV, Vander Mer, Vander CA. Transient postthyroidectomy<br />

hypocalsemia - the role of parathormone, calcitonin and plasma albumin. South Afr J Surg<br />

1987; 25: 45–49.<br />

51. Schmauss AK, Zech Ü. Concentration of calcium and phosphorus in patient after<br />

thyroidectomy without ligation of the <strong>inferior</strong> thyroid arteries. Zentrabl Chir 1981; 106: 1063-<br />

1073.<br />

52. İşgör A. İnferior tiroid arterin proksimalden bağlandığı bilateral <strong>tiroidektomilerde</strong> post<br />

operatif hipoparatiroidizm. T Ki Tıp Bil Araş Dergisi 5(3): 285–287.<br />

53. Michie W, Stowers JM, Frazer SC, Gunn A. Thyroidectomy and the parathyroids. Brit<br />

surg 1965; 52: 503.<br />

54. Hardy DJ. Complications of thyroid and parathyroid surgery. in: Hardy D J, Artz CP,ed.<br />

Management of Surgical Complications. Philedelphia: W. B. Saunders Comp. 1975: 291-305.<br />

55. Wade JSH. The morbidity of sub<strong>total</strong> thyroidectomy. Brit J Surg 1961; 48: 25.<br />

56. Wells S A, Burdick JF, et al. Long term survival of dogs transplanted vvith parathyroid<br />

glands as autografts and as allograft s in immunosuppressed hosts. Transplant Proc 1973; 5:<br />

769.<br />

57. Nomura K, Yamashita J, Ogava M. Endothelin l is involved in the transient<br />

hypoparathyroidism seen in patients undergoing thyroid surgery. J Endocrinol 1994;143: 343<br />

-351.<br />

58. Ünal H. Tiroid ve paratiroid ameliyatlarından sonra ortaya çıkabilen hiperparatiroidinin<br />

önlenmesine ve tedavisine yönelik bir cerrahi metod paratiroid ototransplantasyonu.<br />

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Doçentlik tezi. 1976.İstanbul<br />

59. Aagard J, Blichert TM, Christiansen C. Serum level of calcium and parathyroid hormone<br />

after sub<strong>total</strong> thyroid resection for Graves disease. Acta Med Scand 1982 ; 211: 261-264.


66<br />

60. Aydıntuğ S. Paratiroid hastalıkları. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi ders<br />

kitabı. Ankara, Türkiye Klinikleri Yayınevi 1996 : 653–662.<br />

61. Kaplan LE. Thyroid and parathyroid. in: Schwartz SI, ed. Pnnciples of Surgery, 4th ed.<br />

New York: McGraw F fill Book Comp. 1984: 1574–1547.<br />

62. Bostancı N. Tiroid ve Paratiroid Hastalıkları. İstanbul, Bozak Matbaası. 1979:199–248.<br />

63. Holtz F. Wann ist eine tetanie mit A.T. 10. zu behandeln ? Dtsch Med Wschr 1934; 60:<br />

1830.<br />

64. Claussen MS, Pehling GB, Kisken WA. Delayed recovery from post thyroidectomy<br />

hypoparathyroidism: a case report. Wis Med J 1993; 92: 331-334.<br />

65. Brasier AR, Nussbaum SR. Hungry bone syndrome: clinical and biochemical predictors<br />

of its occurence after parathyroid surgery. Am J Med 1988; 84: 654–660.<br />

66. Edis AJ, Linos DA, Kao PC. Parathyroid autotransplantation at the time of reoperation for<br />

persistent hyperparathyroidism. Surgery 1980; 88: 588-593.<br />

67. Body JJ, Demeester - Mirkine N, Corvilain J. Calcitonin deficiency after radioactiveiodine<br />

treatment. Ann İnt Med 1988; 109: 590-591.<br />

68. Songun I. Kievit J. Cornelis J.H. va de Velde. Complications of thyroid surgery. In:Clarck<br />

O.H. Duh Q.Y.(ed). Textbook of Endocrine Surgery. Philadelphia, London,Toronto,<br />

Montreal, Sydney, Tokyo. W.B. Saunders Comp. 1997: 167-172.<br />

69. Debry C, Schmitt E, Senechal G, et al. Analysis of thyroid surgery: recurrent paralysis et<br />

hypoparathyroidism. On a series of 588 cases. Ann Otolaryngol Chir Cervicofac 1995; 112:<br />

211-217,<br />

70. Harnes JK, Fung L, Thompson NW, Burney RE, McCleod MK. Total<br />

thyroidectomy:complications and technique. World J Surg. 1986; 10: 781-786.<br />

71. Pattou F, Combemale F, Fabre S, et al. Hypocalcemia following thyroid surgery:<br />

Incidence and prediction of outcome. World J Surg. 1998; 22: 718-724.<br />

72. Richards ML, Casey JB, Pierce D, Strodel WE, Sirinek KR. Intraoperative parathyroid<br />

hormone assay: An accurate predictor of symptomatic hypocalcemia following<br />

thyroidectomy. Arch Surg.2003;138: 632-636.


67<br />

73. Marohn MR, LaCivita KA. Evaluation of <strong>total</strong>/near-<strong>total</strong> thyroidectomy in a short-stay<br />

hospitalization: safe and cost-effective. Surgery. 1995; 118: 943-948.<br />

74. Bentrem DJ, Rademaker A, Angelos P. Evaluation of serum calcium levels in predicting<br />

hypoparathyroidism after <strong>total</strong>/near-<strong>total</strong> thyroidectomy or parathyroidectomy. Am Surg.<br />

2001; 67: 249-252.<br />

75. Burkey SH, van Heerden JA, Thompson GB, Grants CS, Schlek CD, Farley DR.<br />

Reexploration for symptomatic hematomas after cervical exploration. Surgery. 2001; 130:<br />

914-920.<br />

76. Gardiner KR, Russell CF. Thyroidectomy for large multinodular colloid goitre. JR Coll<br />

Surg Edinb. 1995; 40: 367-370.<br />

77. Fewins J, Simpson JB, Miller FR. Complications of thyroid and parathyroid surgery.<br />

Otolaryngol Clin North Am 2003; 36: 189-206.<br />

78. Gough IR, Wilkinson D. Total thyroidectomy for management of thyroid disease. World J<br />

Surg, 2000; 24: 962-969.<br />

79. Reeve TS, Delbridge L, Cohen A, Crummer P. Total thyroidectomy: the preferred option<br />

for multinodular goiter. Ann Surg 1987; 206: 782-786.<br />

80. Mittendorf EA, McHenry CR. Thyroidectomy for selected patients with thyrotoxicosis.<br />

Arch Otolaryngol Head Neck Surg 2001; 127: 61-65.<br />

81. Thomusch O, Machens A, Sekulla C, et al. Multivariate analysis of risk factors for<br />

postoperative complications in benign goiter surgery: prospective multicenter study in<br />

Germany. World J Surg 2000; 24: 1335-1341.<br />

82. Nelterville JL. Complications of thyroid and parathyroid surgery. Otolaryngologic Clinics<br />

of North America 1990; 23: 544-552.<br />

83. Colcock B, King M. The mortality and morbidity of thyroid surgery. Surg Gyn Obs. 1962;<br />

114: 131-136.<br />

84. Pino Rivero V, Keituqwa Yanez T, Pardo Romero G, Trinidad Ruiz G, Marcos Garcia M,


68<br />

Blasco Huelva A. Complications of thyroid and parathyroid surgery. Retrospective study and<br />

review of the literature. An Otorrinolaringol Ibero Am 2003; 30: 607-614.<br />

85. Pattou F, Combemaie F, Fabre S, et al.hiypocakemi following thyroid surgery: incidence<br />

and predictıon otoutcome.Worid J Surg 1998 ; 22: 718-724.<br />

86. Ramus N. Hypocalcemia after sub<strong>total</strong> thyroidectomy for thyrotoxicosis. Br J Surg. 1984;<br />

71: 589-590.<br />

87. Falk SA, Birken EA, Baran DT. Temporary postthyroidectomy hypocalcemia. Arch<br />

Otolaryngeal Head Neck Surg. 1989; 114: 168-174.<br />

88. Gürel M, Alıç B, Erdem G, Baç B. Arteria <strong>tiroidea</strong> <strong>inferior</strong> ligasyon seviyesinin serum<br />

kalsiyum düzeyine etkisi. Dicle Üni. Tıp Fak. Dergisi 1989; 16: 86-91.<br />

89. Pervical R, Hargreaves A, Kanis J. The mechanism of hypocalcemia after thyroidectomy.<br />

Acta Endocnol 1985; 109: 220-226.<br />

90. Adams J, Andersen P, Everts E. Early postoperative calcium levels as predictor of<br />

hypocalcemia. Laryngoscope 1998; 108: 1829-1831.<br />

91. Thomusch O, Machens A, Sekulla C, et al. Muftivariate analysis of risk factors for<br />

postoperative complications in benign goiter surgery; prospective multicenter study in<br />

Germany. World Surg 2000; 24: 1335-1341,<br />

92. Brennan J, Moore EJ, Shuler KJ. Prospective analysis of the efficacy of continuous<br />

intraoperative nerve monitoring during thyroidectomy, parathyroidectomy and parotidectomy.<br />

Otolaryngol Head Neck Surg. 2001; 124: 537-543.<br />

93. Yarbrough DE, Thompson GB, Kasperbauer JL, Harper CM, Grant CS. Intraoperative<br />

electromyographic monitoring of the recurrent laryngeal nerve in reoperative thyroid and<br />

parathyroid surgery. Surgery 2004; 136: 1107-1115.<br />

94.Pattou F, Combemaie F, Fabre S, et al.hiypocakemi following thyroid surgery: incidence<br />

and predictıon otoutcome.Worid J Surg 1998; 22: 718-724.<br />

95. Michie W, Stowers J.M, Frazer S.C, Gunn A. Thyroidectomy and the parathyroids. Br J


69<br />

Surg. 1965; 52: 503-514.<br />

96. Wade J.H.S, Goodall P, Dcane L, Dauncey T.M. The course of partial parathyroid<br />

insufficiency after thyroidectomy. Br J Surg. 1965; 52: 497-503.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!