05.01.2014 Views

25. Sayı - Hacibektaslilar

25. Sayı - Hacibektaslilar

25. Sayı - Hacibektaslilar

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

SERÇEÞME<br />

SEMPOZYUMA KATILAN YABANCI ARAŞTIRMACILARIN SUNDUKLARI BİLDİRİLERDEN ÖZETLER<br />

Cumhuriyet Türkiye’sinde<br />

Ulusoy Ailesi<br />

Elise Massicard<br />

Hacı Bektaş soyundan gelenlerin cumhuriyet<br />

Türkiye’sinde Alevilik içerisindeki gelişimi ele<br />

alan Massicard, “Ulusoy ailesi dini otoritesini<br />

keramet ya da müstesna bir inayet olarak değil,<br />

daha ziyade taşınması güç bir sorumluluk<br />

olarak görmektedirler.” diyerek Çelebi/Ulusoy<br />

ailesinin dini otorite, itibar ve nüfuz kaybettiğini<br />

belirtiyor. Bunun toplumsal süreçlerle<br />

bağlantılı olduğunu belirtiyor:<br />

“Çelebi ailesinin durumun etkileyen ana<br />

hadise 1925 tarihinde tarikatların ve dolayısıyla<br />

Bektaşi tarikatının kapatılmasıdır.”<br />

Ancak ailenin dini fonksiyonunun gayrı<br />

resmi olarak devam ettiğini belirten Massicard,<br />

aile içinde çıkan sorunların dini otoritenin parçalanmasına<br />

etkide bulunduğunu belirtiyor.<br />

“Anlaşmazlığın temelinde ruhani liderlikle<br />

ilgili miras kuralları sorunu yatmaktadır:<br />

Veliettin Çelebinin haleflerine göre yalnızca<br />

bir mürşidin oğulları mürşit olabilirler.<br />

Ahmet Çelebi’nin haleflerine … ailenin en<br />

yaşlı erkeğinin mürşit olması gerektiğini<br />

savunan ikinci bakış açısı … geçerli görünmemekte.”<br />

Ailenin durumunu etkileyen diğer süreç<br />

siyaset. 1950 sonrasında Aleviler Ulusoyların<br />

otoritesini tanıyordu, bu oya dönüştürülebilirdi.<br />

Bu da aileyi siyasi partiler için çekici kılıyordu.<br />

Aileden bazıları farklı siyasi partilerden<br />

aday oldu ve seçildi. “Hatta bazen birbirlerine<br />

karşı aday bile oldular” diyen Massicard şöyle<br />

devam ediyor:<br />

“1960’lı yılların sonlarında Türkiye Birlik<br />

Partisi’nde (TBP) … bir aile stratejisinin<br />

izleri görülmektedir. ... O zamanlar mürşit<br />

olan Feyzullah 1966’da partinin kurucuları<br />

arasındaydı; partinin ilk katıldığı 1969 seçimlerinde<br />

Ulusoy ailesinden aday olanlar<br />

dörtten az olmayıp her biri kendi seçim bölgesinde<br />

liste başında yer almış ve dördünden<br />

üçü de seçilmişti. Ancak bu mutabakat<br />

üzün sürmedi. 1969’da seçilen parlamento<br />

açık bir çoğunluk çıkaramamış ve TBP sekiz<br />

milletvekili ile stratejik hakem rolüne<br />

bürünmüştü. 1970’de Demirel hükümetinin<br />

güvenoyuna ihtiyacı vardı. Yeni seçilen<br />

solcu TBP’nin yönetimi ve mürşit Feyzullah<br />

güvenoyu vermemişlerdi. Ancak parti<br />

içerisinden beş milletvekili -bunlardan üçü<br />

Ulusoy ailesinden seçilmiş olan milletvekilleriydi-<br />

hükümete güvenoyu vermişlerdi.<br />

Bu da milletvekillerinin parti disiplinine<br />

aykırı davranmaktan dolayı partiden uzaklaştırılmalarını<br />

beraberinde getirmiştir. Bu<br />

yeterli görülmemiş, bu milletvekilleri …<br />

ağır bir dini ceza olan ‘yol düşkünü’ ilan<br />

edil mişlerdir.”<br />

Bu değerlendirmenin ardından Massicard,<br />

sürecin sonucunu şöyle özetliyor:<br />

“Bu politik düzenleme aile içerisinde tartışmalara<br />

ve anlaşmazlıklara, dışardan ise<br />

sert eleştirilere kısaca aile otoritesinin zayıflamasına<br />

neden oldu.”<br />

Sonuç bölümünde “Ulusoy ailesinin bugünkü<br />

dini otoritesi ne durumdadır?” sorusunu<br />

Massicard, şöyle yanıtlamaktadır:<br />

“Alevilerin çoğu Ulusoylara daha eleştirel,<br />

ama saygıyla bakmaktadırlar. ... Bugün<br />

Ulusoy ailesi 1960’lı yıllarda Alevi hareketinde<br />

üstlendikleri rolden daha az önemli<br />

rol oynamakta. ... Veliettin Hürrem’in 2006<br />

Ağustos’unda Hacıbektaş’ta Cem’e katılması<br />

kuraldan ziyade istisnadır. Ulusoy ailesi<br />

... ne Alevi hareketinde ne de Alevilikteki<br />

dini merasimlerde bir birliğin oluşması<br />

konusunda sözünü geçirebilmiştir. 90’lı<br />

yıl ların başlarında Alevi `törenleri ve Alevi<br />

hareketi içinde dini otorite konusunda<br />

söz sahibi olmak üzere kurulması denenen<br />

aile vakfı ise iç çatışma ve hizipleşmelerden<br />

dolayı başarısızlıkla sonuçlanmıştır. ”<br />

Cem Ayininin Yazıya<br />

Geçirilmesi<br />

Janina Karolewski<br />

1950’li yıllara kadar Alevi cem ayininin yapılışı<br />

ile ilgili bilgiler sözlü, yazılı ve mimetik<br />

olarak aktarılarak korunmuştur. Törensel metinler<br />

ezberlenerek, törensel hareketler ise mimetik,<br />

yani törende görülen davranışları taklit<br />

ederek, aktarılmıştır.<br />

Köy topluluklarının çözülmesiyle, genç<br />

nesiller ile eski nesillerin ruhani kişileri arasındaki<br />

bağlantı kopmuştur. İşleyen rivayet<br />

zinciri kopmuştur.<br />

İlke kez Malatya, Hekimhan, Bıcır köyünde<br />

yaşayan iki dede dini bilgilerini Latin harflerine<br />

aktarmıştır. Bu çalışmada 1953 ve 1955<br />

yıllarında yapılan ayinlerin akışı yazılı olarak<br />

tarif edilmiş. Buyruk metinlerinde olmayan<br />

nefesler ve dualar ayinin akışı içerisinde yazıya<br />

dökülmüştür.<br />

Günümüzde Alevi topluluğunun söylenceleri<br />

yazıya dökmekte ve sözlü aktarım arka plana<br />

itilmektedir. Bu yolla buyruk metinlerinden<br />

farklı yeni bir metin türü ortaya çıkmaktadır.<br />

Dedelerin kayıtlarına göre 1950’li yıllarda<br />

Alevi törenlerinin görgü işlevini devam ettirmeye<br />

ve korumaya çalışıldığı söylenebilir.<br />

Artık böyle bir şeyi düşünmek olanaksızdır,<br />

çünkü geleneklerde bir kopma yaşanmıştır ve<br />

bugünkü sosyo-ekonomik koşullar elverişli<br />

değildir.<br />

Daha 1950’1i yıllarda farklılaşan sosyoekonomik<br />

şartlarda Alevi öğretisini aktarma<br />

yönteminin devam edemeyeceği anlaşılmış ve<br />

farklı arayışlara girilmiştir.<br />

Çağdaş Alevilikte Dedelik<br />

Markus Dressler<br />

Geleneksel Alevi cemaatinde dedeler dini ve<br />

sosyal yaşamı düzenleme yetkisine sahipken,<br />

80’li yıllara gelindiğinde siyasi ve toplumsal<br />

gelişmeler dedelerin bu rollerinin aşınmasına<br />

yol açmıştır. Güdülen laiklik politikası dedelerin<br />

geleneksel toplumsal rolünü etkilemiş, esas<br />

neden ise sosyo-ekonomik gelişmeler olmuştur.<br />

20 yüzyılın ortalarında şehre göç hareketi<br />

Alevi toplumunun sosyal yapısını değiştirmiş,<br />

bu koşullar dede talip ilişkisinin çözülmesini<br />

beraberinde getirmiştir. Aynı zamanda 60’lı ve<br />

70’li yıllarda Aleviler arasında yükselen solculuk<br />

dalgası dedeleri ve dedeliği sömürgeci<br />

sistemin feodal temsilcileri olarak görmüş, bu<br />

da dedelik itibarının yitirilmesinde önemli bir<br />

rol oynamıştır.<br />

Bunlar olurken şehirlerde bir Alevi orta sınıfı<br />

oluşmuştur. Alevi toplumunda geleneksel<br />

hiyerarşik düzenin ortadan kalkarken, daha<br />

sonra Aleviliğin yeniden canlanmasına önayak<br />

olacak yeni bir Alevi seçkinleri tabakası oluşmuştur.<br />

Aleviliğin yeniden uyanışıyla beraber<br />

dedeler yeniden saygı kazanmaya başlamış; geleneğin<br />

taşınması ve Alevilik uygulamalarının<br />

diriltilmesinde onlara yeni bir pay ve önemli<br />

bir görev düşmüştür.<br />

Bugün şehirlerde oluşan yeni Alevi topluluklarında<br />

dedeler geleneksel bağları aramadan<br />

görevini yerine getirmektedirler. Dede<br />

otoritesinin merkezi bugün ayin-i cemdir, ama<br />

diğer sosyal ve toplumsal temsil işlevleri sınırlanmıştır.<br />

Yeni Alevi seçkinleri ise Alevi kuruluşları<br />

ve medya aracılığıyla bu temsil rolünü<br />

üstlenmektedirler. Ayin-i cem gibi dedelik görevlerini<br />

kendi kendilerine öğrenen çok sayıda<br />

dede bulunmaktadır. Bu sorunu çözmek için<br />

cem el kitapları yayınlanırken, çağdaş Alevilikte<br />

dedeliğin yeni formları ve dedelik eğitimi<br />

üzerine tartışmalar devam etmektedir. Modernlik<br />

yanlısı Aleviler, dedelik kurumunun<br />

hayatta kalabilmesi için tüm merasim ve ayinlerin<br />

merkezileşmesi ve homojenleştirilmesi<br />

gerektiğini savunurken, gelenekçiler bunun<br />

Aleviliğin zenginliğini ve çoğulculuğu öldüreceğini<br />

savunmaktadırlar.<br />

Değişen Dede-Talip İlişkisi<br />

David Shankland<br />

İngiliz araştırmacı David Shankland, tebliğini<br />

şöyle tanıtıyor:<br />

“Aleviliğin kalbi olan … dedeliğin soydan<br />

geliyor olması eskiden olduğu kadar bugün<br />

de Alevilik için önemli bir sorun olarak görülüyor.<br />

Aleviliğin geçirdiği değişim, toplum<br />

üyelerinin dedeliğin doğuştan kazanılan<br />

bir makam olmasını kabul etmeye ne<br />

kadar hazır oldukları ile doğrudan alakalı.<br />

Belli ki bu meselenin özellikle Avrupa’da,<br />

Aleviliğin nasıl idare edileceği ve öğretileceği<br />

üzerine büyük etkisi olacak.”<br />

Modernleşme ile aileden gelen makamların<br />

yerlerini öğrenim ve eğitimle kazanılan<br />

konumlara bırakması gerektiği düşünülür diyen<br />

Shankland, tebliğine esas olan verilerin iç<br />

Anadolu’nun doğusundaki bir Alevi topluluğu<br />

üzerine yaptığı saha çalışmasından derlendiğini<br />

ve bu verilerin Türkiye’nin geneli için ne<br />

kadar geçerli olduğuna karar vermenin güç olduğunu<br />

vurguluyor.<br />

Dedelerin önce köy toplumundaki rollerine<br />

değiniyor. “Sadece dede soyundan gelenler<br />

Aleviliğin ilkelerini öğretebildiğine göre onlar<br />

dini önderler, ama rolleri bundan ibaret değil.”<br />

diyen Shankland şunları belirtiyor: Köy içinde<br />

Alevi kültürü bir bütünlüğe sahip; Alevi birey<br />

bir dedeyi takip ediyor, yolu seçiyor, belli kurallara<br />

göre davranıyor, Aleviliğin prensiplerini<br />

takip ederek yaşıyor. Ama şehirlere taşınma<br />

ile hayat tarzında değişiklikler ortaya çıkıyor.<br />

Geleneksel örf ve adetlerin uygulanması azalıyor;<br />

cem törenine katılım azalıyor; Dede ile talip<br />

arasındaki ilişki değişiyor; dede taliplerine<br />

önceki kadar yakın olamıyor.<br />

Köylülerde baskın fikir dedenin soydan gelmesib<br />

Okula gitmenin tek başına dede olmak<br />

için yeterli olmayacağı oldu. Dernekleşmeyi ve<br />

Almanya’da Aleviliğin okullarda öğretilmesine<br />

karşı değiller, aksine buna olumlu bir gelişme<br />

olarak görüyorlar. Böylece bir paradoksa<br />

ulaşmış oluyoruz; Aynı topluluk hem herkese<br />

açık olan bir inanç sistemi istiyor, öte yandan<br />

soydan gelen dini önderliği tercih ediyor.<br />

Aralık 2006 9

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!