25. Sayı - Hacibektaslilar
25. Sayı - Hacibektaslilar
25. Sayı - Hacibektaslilar
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
Alevi-Bektaşi Hareketi, “siyasallaşmalı mıdır yoksa<br />
siyasallaşmamalı mıdır?”, sorusunu “ikirciksiz” yanıtlamak<br />
durumundayız: Evet, “Alevi-Bektaşi Hareketi siyasallaşmalıdır”,<br />
daha doğrusu “siyasallaşmak zorundadır”.<br />
Ancak siyasallaşmasını “toplumsallaşmadan<br />
gerçekleştiremez”. Alevi-Bektaşi Hareketi bugün “gelenek<br />
örgütü, demokratik kitle örgütü ve iktidarı almaya<br />
yönelik kendisinin de içinde yer alacağı toplumsal<br />
mücadele örgütü zemininde nasıl toplumsallaşacağını<br />
ve siyasallaşacağını bilemediği için” bir bocalama içindedir.<br />
Toplumsallaşmasını ve siyasallaşmasını “kendi<br />
dışında toplumsallaşan ve siyasallaşan” yapılardan<br />
aldığı “ödünçlerle” sağlamaya çalıştığı için ne toplumsallaşabiliyor<br />
ne de siyasallaşabiliyor; her geçen gün<br />
“kendisinden uzaklaşıyor”.<br />
Alevilik-Bektaşilik halkın, egemene ve onun dünya<br />
görüşüne, bu kapsamda Metafizik Tanrı’nın bize ve her<br />
şeye bakışına karşı mücadele geleneğini kucaklayan,<br />
o temelden beslenerek sürekli güncellenip günümüze<br />
uzanan “çağdaş bir tavrın”, toplumsal boyutta “çalışanlar<br />
çıkarına-yararına dayalı bir kavganın” taşıyıcısı<br />
olarak bilince çıkar, inanca taşınır. Bu nedenle Alevilik-Bektaşilikle<br />
yoğrulmak, Aleviliğin-Bektaşiliğin kavgasını yaşama<br />
geçirmek; genelde “insan” görüntüsü altında ezilen-sömürülen bireye,<br />
özelde “insanlık” görüntüsü altında egemene karşı ortak bir iradeyi dışa<br />
vuran halka-yaratana yönelik bir “tapınmaya” katılmak demektir.<br />
Doğru düşünmek, doğru konuşmak, doğru iş yapmak için kaynaklarımıza<br />
ulaşmak, onları yorumlamak; onlar üzerinde gezinmek; özverili<br />
bir çabayla sesimizi, görüşümüzü ve davra nışımızı saptamak; incelemek,<br />
irdelemek ve güncelleştirip yaşamımızın hizmetine vermek ge rekir. Bu<br />
da “her şeyden önce” insan soyunun en büyük “yabancılaşması” şeriatçı<br />
dinlerin başat inanç kaynağı “yaradılış” tasarımına karşı, Alevi-Bektaşi<br />
felsefesinin “varoluş” tasarımını “canlandırmak” anlamına gelir.<br />
“Ne olduğumuzu, neyi temsil ettiğimizi ve kime karşı konumlandığımızı”<br />
küresel-ulusal “sistemin” başımıza ördüğü belalardan öğrenmek<br />
durumunda değiliz. Eğer “nasıl siyasallaşacağımızı bilemezsek” yakın<br />
gelecekte, küresel-ulusal sistemin “armağanı” kendi “amacını” izlemekten<br />
başka “duruş” bilmeyen bir kimlik ya da örgüt kimliği “donuna”<br />
bürüneceğiz.<br />
Birleştirici Çığlık<br />
Unutmayalım: Ozanlarımızın, pirlerimizin, mürşitlerimizin “avazı”, hepimiz<br />
için “birleştirici bir çığlıktır”. Bu “birleştirici çığlığı”, önce “toplumsal”<br />
sonra da “siyasal” bir “kalıba” dökerek yaşamın her alanına taşımak,<br />
yeri geldiğinde bu “çığlığı” toplumsallığımızın “ölçütü durumunda<br />
bulunan her türlü eşitsizlik-haksızlık-horlanma” alanına “salmakla”<br />
yükümlüyüz.<br />
Yaşam, insana olduğu gibi “toplumsal kimliklere” de sayılı günler,<br />
sayılı yıllar olarak verilir: Ama ne yazık ki “boş” olarak verilir. İçinin<br />
nasıl doldurulacağı o insanın ya da o toplumsal kimliğin “kendisine”<br />
bırakılır. Nasıl bir yaşam süreceği, nasıl bir kavga vereceği “önünde duran<br />
bir olanak”tır. Her birey ya da her topluluk hangi “ihtiyaçtan doğmuşsa”<br />
olanağını o ihtiyacı gidermeye yönelik olarak<br />
kullanır.<br />
Alevilik-Bektaşilik ezilenlerin “ezenler gibi düşünmeme-inanmama”<br />
ihtiyacından doğmuştur; “toplumsal<br />
bir zorunluluk” nedeniyle ortaya çıkmış, yapılanıp<br />
biçimlenmiştir: “Yazgısını”, ezilenlerin esenliğe<br />
çıkarılması üzerine kurmuştur; olanağını bu amaç için<br />
kullanmıştır. İşte tam da bu nedenle bu toprağın tanıdığı<br />
“en gerçekçi siyaset” ya da “politika” Alevi-Bektaşi<br />
tarihidir. Bu tarih:<br />
• “Doğrudan demokrasi” zemininde halkın demokrasisini<br />
politikasının/siyasetinin “değişmez” biçimi olarak<br />
algılayarak “toplumcu aydınlanma”nın-“toplumcu<br />
hümanizm”in harika bir felsefesini yaratmıştır.<br />
• Egemenin ya da küresel egemenin, “özgürlük mücadelesi”<br />
karşısında bir “silah” olarak taşıdığı “ölümü”,<br />
SERÇEÞME<br />
Oyun Oynamayalım<br />
Toplumsallaşmadan Siyasallaşmak Bir “Oyun”dur<br />
Bölüm: I<br />
Esat Korkmaz<br />
Alevi-Bektaşi Hareketi<br />
toplumsallaşamazsa,<br />
toplumsallaşıp<br />
siyasallaşamazsa<br />
inanç alanında<br />
“ahlaklı” bir Sünnilik<br />
“lehine”,<br />
toplumsal-siyasal alanda<br />
sistemin gelecek projeleri<br />
“lehine”<br />
kurban edilir.<br />
Var olan örgütlenme<br />
“sistemin sunduğu amacın<br />
peşine takılarak”<br />
terbiye edilir.<br />
Eğer “kurucu” pirlerimiz,<br />
mürşitlerimiz,<br />
ozanlarımız<br />
“haksız yere”<br />
ölmeselerdi biz bunları<br />
söyleme olanağı<br />
bulamayacaktık:<br />
Niyazla efendim,<br />
hepsine teşekkür borçluyuz;<br />
dallarından düştük çünkü.<br />
düşünce özgürlüğüne, ezilen-horlanan insanları kurtuluşa<br />
taşıma mücadelesine “şantaj” yapmak için kullandığı<br />
bir “rehine” olarak algılamış ve onu felsefesinden<br />
“çekip atmıştır”.<br />
• “Özgür bir insan ölümden başka her şeyi düşünür ve<br />
bilgisi ölüm üzerine değil, yaşam üzerinedir” yargısını<br />
öne alarak ölümü ölümsüzleştirmiştir.<br />
• “Yanılgılı doğa”dan, yani insanın aklından, “yanılgısız<br />
doğa”ya, yani “doğanın aklına” atlamanın “etikestetik”<br />
bir anlatım yolu olarak düşünceye-inanca taşıdığı<br />
“sevgiyi-aşkı”, özgürlüğün tek olası temeli ve<br />
toplumsal yaşamın tek etik harcı olarak yaşama geçirmiştir.<br />
Ve haykırmıştır:<br />
• “Doğa, insan ve toplum özgürleştirilmelidir; doğrudan<br />
demokrasi zemininde halkın demokrasisi, insanlığın<br />
kurtuluş düşüne bağlanmalıdır”. Nedir insanlığın<br />
kurtuluş düşü: Alevilik-Bektaşilikte insanlığın kurtuluş<br />
düşü, “kâmil toplum”dur. Kâmil toplum, Anadolu<br />
Alevilerinin, felsefelerine, öğretilerine ve yaşama biçimlerine<br />
uygun olarak toplumu kurtuluşa taşımak için<br />
tasarımladıkları; devletin, sınıfların, özel mülkiyetin ve<br />
paranın olmamasıyla belirgin, herkesin yeteneğine göre üretime katkıda<br />
bulunduğu, gereksinimine göre toplumsal üretimden pay aldığı kusursuz<br />
toplumdur. Alevilerin-Bektaşilerin düşyapısal “temel tasarımı”dır. Bu<br />
toplumsal bir projedir ve toplumsallaşmak istiyorsa Aleviler-Bektaşiler<br />
bu tasarımı “güncellemek”; güncelleştirdikleri bu toplumsal projeyle yaşama<br />
müdahale etmek durumundadırlar.<br />
Ve haykırmıştır:<br />
• “Kendini bil” buyruğunun izinde “doğa yasalarından farklı her türden<br />
insan doğası yasasını” yadsıyarak, doğa üzerinde metafizik tanrıya güç<br />
veren dinsel düşüncelere-inanışlara başkaldırmıştır; aynı gücü doğa üzerinde<br />
insana veren çağdaş-evrensel bir düşüncenin üreticisi olmuştur.<br />
Bunun ne anlama geldiği açıktır: Tektanrıcı dinlerin “metafi ziğine” ya<br />
da bu metafiziği oluşturan/yaratan tektanrıcı dinlerin tanrılarının dünya<br />
görüşüne, her türden teolojiye karşı çıkarak bir “enerji biçimi” olarak<br />
algıladığı ve her şeyin varlığa gelme nedeni olarak tasarladığı “tanrının<br />
ne düşündüğünü, ne yapmaya çalıştığını” bilmek demektir. Eğer toplumsallaşmak,<br />
toplumsallaşarak siyasallaşmak istiyorsa Alevi-Bektaşi hareketi,<br />
tektanrıcı dinlerin kurduğu ve “temel inanç yasası” olarak beyinlere<br />
taşıdığı “doğa yasalarından farklı her türden insan doğası yasası”nı<br />
inkâr etmekle yükümlüdür. Bunu gerçekleştiremezse “tanıma bedeli”<br />
karşılığı “Sünnilikten ödünç” aldığı değerlerle kendini toplumsallaştırmaya<br />
çalışır; etik değerleri öne alınmış bir Sünniliği Alevilik-Bektaşilik<br />
diye “pazarlama” yoluna gider. “Etik Sünnilik” etiketi taşıyan böylesi bir<br />
Aleviliğin varacağı yer nettir: Sünnilik büyük din olduğuna göre “küçük<br />
din”; toplumsal ve siyasal olmanın uzağında, laik bir toprakta, “vicdanlarda<br />
yaşatılması gereken bir ahlak ve öte dünya öğretisi”.<br />
Alevi-Bektaşi tarihi geçmişte bu yükümlülükleri yerine getirmiş,<br />
yani toplumsallaşmış; toplumsallığıyla siyaseti “terbiye” etmiş; siyasal<br />
olanla- toplumsal olanın birbirine kesintisiz taşınmasını sağlamıştır.<br />
Sürekli parlattığı “gönül aynasından saçılan ışığı”, insanın aklının<br />
ve doğanın aklının toplamı olarak algılamış ve onu “Tanrı” biçiminde<br />
kimliklendirmiştir. Kimliklendirdiği ışığı, “değişime”<br />
uğratıp somutlaştırarak “tüm metafi zik dinlerin içinden<br />
akan ve onların kurallarını/ilkelerini silip süpüren bir<br />
akarsuya” dönüştürmüştür.<br />
Ve haykırmıştır:<br />
• Tanrı, “Konuşan İnsan”dır; insan “Konuşan Tanrı”dır.<br />
İbadet Tanrı’yı insanlaştırmak ya da insanı tanrılaştırmaktan<br />
başka bir şey değildir. Bu nedenle insan,<br />
toplum ve doğa, “metafi zik tanrının tasallutundan kurtarılmalıdır”.<br />
Demek ki “toplumsallaşmak, toplumsallaşarak<br />
siyasallaşmak” istiyorsa Alevi-Bektaşi hareketi,<br />
“insanı ve doğayı özgürlüğe taşıyan bir özgürleşme<br />
hareketi” olmak; Alevi-Bektaşi aydınlanması n ı-<br />
hümanizmini; bu aydınlanmanın- hümanizmin amacı<br />
olan “kendini yitiren insanın yeniden kendini bulma,<br />
toplumu kurtuluşa taşımanın nesnel yasalarını yaka-<br />
4 <strong>Sayı</strong> 25