05.01.2014 Views

25. Sayı - Hacibektaslilar

25. Sayı - Hacibektaslilar

25. Sayı - Hacibektaslilar

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

SERÇEÞME<br />

(Baştarafı 1. Sayfada)<br />

Tarihe Düşünerek Bakalım<br />

“bin bir can edinir, bin bir dona bürünür”; geçmişin<br />

orasında-burasında “bedensiz dolaşan<br />

ve beden beden” diye çığrışan Bedreddin müridlerini<br />

“uçurup” aramıza taşıyacağız. “Söze<br />

geleceğiz/sözle geleceğiz”, yeni bedenlerde “yorum<br />

lanacağız”, yani “davranışa dönüşeceğiz”,<br />

bu yolla geleceğe taşınıp “ölümsüzleşeceğiz/<br />

ölmeden evvel öleceğiz ya da yaşarken dirileceğiz.”<br />

Nazım Hikmet’in Şeyh Bedreddin Desta<br />

nı’nın sonuna eklediği Ahmed’in öyküsü, bu<br />

tasarıma çarpıcı bir örnektir. Ahmed’in dedesi<br />

ile muhabbet eden erenler, tok ve kararlı bir<br />

sesle şöyle der:<br />

“İsa peygamberin ölüsü etiyle, kemiğiyle,<br />

sakalıyla dirilecekmiş. Bu yalandır. Bed reddin’in<br />

ölüsü, kemiksiz, sakalsız, bıyıksız,<br />

gözün bakışı, dilin sözü, göğsün soluğu<br />

gibi dirilecek. Bunu bilirim işte... Bedreddin<br />

yine gelecek diyorsak, sözü, bakışı,<br />

soluğu bizim aramızdan çıkıp gelecektir,<br />

diyoruz”<br />

Olaylar, tarihçileri olduğu denli vakanüvisleri<br />

de ilgilendirir. Ancak iş “keramete” gelince<br />

onu yalnızca menakıbnâme yazarları işler;<br />

kurala da uyar, dünya sorunlarına “aldırış etmez”;<br />

bir bakıma, sistemi ve sistemin ilahi ideolojisini<br />

“iplemem” demek ister. Vakanüvis ise<br />

“bilmek ve susmamak zorunda” olduğu şeyleri<br />

“yazmaz” ya da “yazamaz”. Bu nedenle vakanüvislerin<br />

kayıtlarından çok, menakıbnâme<br />

yazarlarının verdiği bilgilere sarılırız.<br />

Hamamda düşünce ya da tuvalette kan görünce<br />

insanın, güvenebileceği birini bulması<br />

gerekir: Tıpkı bunun gibi, toplumsal bir bunalım<br />

halinde, “altına” sığınabileceğimiz bir toplumsal<br />

bilinç/kimlik “bulmak” yaşamsaldır.<br />

Amacımızı gerçekleştirebilmek için “yaşamı<br />

erteleyenlerden”; Şeyh Bedreddin’in ve Bedreddin<br />

bağlılarının ruhlarını “ziyaret” edenlerden<br />

olalım. Tarih bizi/bizleri yargılamadan<br />

Şeyh Bedreddin’e sahip çıkalım. •<br />

VİŞNE KORKMAZ<br />

Doğa-Beka-Rus İdesi ve Rus İdeali<br />

Senfonik Kişilik<br />

Ocak 2007<br />

ISBN 975-335-056-2<br />

15x23 cm boyutunda 322 sayfa<br />

Alev Yayınları<br />

Tel: +90.(0)212.519 56 35<br />

www.alevyayinlari.com<br />

Başbakan Ecevit, Korkunç Maraş Katliamını Önleyebilirdi,<br />

Şimdi İyice Anladım ki<br />

Konuyla İlgisizliği / Bilgisizliği 105 Cana Maloldu<br />

Fikret Otyam<br />

Ulularımız, ölüleri hayırla yadediniz buyuruyor, eyvallah… Ardından da “bildiklerinizi<br />

de kendinize saklayın” falan demiyor, eyvallah… Bin kere yazdım bir daha<br />

yazmamam için neden yok. 1956/1961 yılları arasında Ankara’da Ulus Gazetesi’nde<br />

Ecevit’le çalıştım. Gazete ile CHP arasında ilişkilere de bakıyordum. Acılı/tatlılı<br />

olaylar yaşadım/yaşadık. Tatsız bir olaydan sonra, alt kata inip istifamı vermiştim<br />

müessese müdürüne: “Bülent Beyi bekleyelim” demişti, yurtdışından geldi, olayı anlattım, üzüldü,<br />

“<strong>Sayı</strong>n Otyam, sizsiz Ulus’u düşünemiyorum ve istifanızı kabul etmiyorum” dedi ve olay kapandı.<br />

Ancak bir hafta sonra CHP Genel Sekreteri İsmail Rüştü Aksal’dan resmi bir yazı geldi ve istifamın<br />

kabul edildiği bildiriliyor ve yaptığım hizmetlere teşekkür ediliyor, yeni işimde de başarılar<br />

dileniyordu! Mili Birlik Komitesi, çalışan gazetecileri koruyup kollayan 212 nolu yasayı dört gün<br />

sonra çıkaracaktı, dostum Ahmet Yıldız yemini billah söylemişti. Rüzgârlı sokaktaki SSK Hastanesine<br />

gider bir rapor alabilirdim, neye mi yarayacaktı, o zamanın parasıyla 80 bin lira tazminat<br />

alacaktım, bunu yapmadım üç bin lirayla ayrıldım Rüzgârlı Sokak’tan! Ulus bensiz de oluyordu,<br />

ne ki sonunda elbirliğiyle batırdılar!...<br />

Kıbrıs Çıkarması sırasında Cumhuriyet Gazetesi Ankara Bürosunda görevliyim, üç çocuk,<br />

vazgeçemediğim kurt köpeğim Haydut, dört büyük bavul, su altı tüfeklerime ait beş hurç Marmara<br />

Ereğlisi’nde dinlencedeyim, rahmetle anıyorum - eski Cumhuriyet çalışanı 1950 yılından beri<br />

tanıdığım Feyyaz Tokar, sahibi olduğu Bosfor Turizm otobüsüyle Ankara’ya gitmemizi sağladı, en<br />

arka sıraya yerleştik, kocaman Haydut ayaklarımız altında Ankara’ya kadar gık demedi.<br />

İlk işim; Başbakanı arayıp gazasını kutladım, “Tam sizlikti sayın Otyam” demişti, “tam sizlikti,<br />

nerelerdeydiniz?” Nerelerde olduğumu anlattım, çıkarma sırasında kendisinin ne yaptığını sordum,<br />

bu konuda bir söyleşi yapmak istediğimi bildirdim, “yarın sizi arayacağım” dedi, yarın dediği<br />

izin günüm Pazar’dı. Tertemiz giyindim, traş oldum, ses ve fotoğraf makinelerimi hazırladım,<br />

telefonunu beklemeye başladım, umutsuzluk yasak, toprağa verilene kadar umudumu yitirmeyip<br />

bekler oldum, artık beklemiyorum.<br />

Ve ertesi günü sevgili dostum Hürriyet yazarı Cüneyt Arcayürek istemde bulunduğum konuyu,<br />

gazeteci deyimiyle “sekiz sütundan patlattı” ve ertesi günü - bu can hariç ne kadar gazeteci<br />

varsa - O’nun çağrılısı olarak Başbakanlık konutunun bahçesindeydi, istemde bulunduğum konuda<br />

uzun açıklamalar yapmış, sanırım, “bunları yazmayın” falan demiş ki bir salak meslektaşım,<br />

“çok şeyler anlattı, ama yazmayın demişti yazmıyorum” demiş ve yazmamıştı ol nedenle salak<br />

de dim, o da öldü, buyruğa uyarak hayırla yadediyorum!<br />

Acılarımın En Büyüğü En Büyüğü En Büyüğü!<br />

Bin kere yazdım, binbir kere yazmamda bir sakınca yok, hiçbir Alevi ya da Bektaşi can, okurum,<br />

bana hiçbir zaman yanlış bilgi/yalan bilgi vermedi, onlardan gelen haberleri gazeteci deyimiyle<br />

“tahkik etmeden” yazdım, güvenerek/inanarak ve ne onların ne de bu canın yüzü kara olmadı.<br />

Maraş Ellerinden Kara Haberler Akıp Geliyordu<br />

Maraş ellerinden kara haberler akıp geliyordu ve Cumhuriyet’in birinci sayfasındaki “Başkent Notları”<br />

sütunumda ısrarla, ama ısrarla hükûmetin dikkatini çekiyordum konuya ve arkadaşım, masa<br />

arkadaşım Başbakan Ecevit, bir gün telefon edip ya da çağırıp: “<strong>Sayı</strong>n Otyam ne demek istiyorsunuz<br />

bile” demedi!<br />

Bu konuda salt Maraş değil, acı haberlerin geldiği her yer için uyarıyordum, örneğin 21 Ekim<br />

1978 tarihli yazımın başlığı: “Ey Hükümet Kurban Bayramında Sivas’a Dikkat Edin”, “Yine İçişleri<br />

Bakanının Dikkatine” başlıklı 3 Ekim 1978 tarihli yazımdan kısa bir alıntı:<br />

“… Bu arada Kahramanmaraş Emniyet Müdürlüğü Çarşı Polis Karakolu’nda Alevi bekçi Sıddık<br />

Ekici’nin, İçişleri Bakanlığı’na 28 Eylül 1978 tarihli 539157 sayılı Personel B-3 rumuzlu<br />

dilekçesi güme gitmemeli.”<br />

“Hükümetin Dikkatine”<br />

Bu yazımın tarihi 20 Haziran 1978. İzninizle yine ufak bir alıntı daha:<br />

“…Sağ-sol, evet bir sürtüşme konusu, ama bir mezhep çatışması tehlikelerin ağababasıdır.<br />

Malatya’da, Elazığ’da, Erzincan’da daha nice yerlerde denemelerini de yapmamışlar mıdır?<br />

Acıların acısı, bu çatışmaların ne denli boyutlara ulaşacağını, ülkeyi ne hale getireceğini eğer<br />

sayın ilgililere gereği gibi anlatmadıysak suç, anlatmaya çalışanda değil, o kadarından bile<br />

gerekli dersi alamayanlara ait değil midir?<br />

Olacakları bir kehanet olarak değil, apaçık görüldüğünden sergilemiştik, yine acıların acısı bu<br />

uyarılar da boşa çıkmış, ne var ki kısa bir süre sonra Malatya, Elazığ, Erzincan kana bulanmış<br />

asıl iç savaş denemeleri böyle yapılmıştır.<br />

Ne olursa olsun, elbette uyarılardan vazgeçecek değiliz, bu namus borcumuzdur ülkemize ve<br />

halkımıza karşı. Şimdi bunlara bir yenisini ekliyor, bu kez ilgili Bakanları, Jandarma Genel<br />

Komutanı’nı değil, tüm hükümetin korkunç bir oyuna eğilmesini diliyoruz, bazı yakın dostlarımızı<br />

üzmek bahasına da olsa. Ne var ki bu olay, onların üzülmesinden önemlidir.” (Not:<br />

Yakın dost Başbakan Ecevit’i kasdetmiştim.)<br />

Yazım devam ediyor ve büyük harflerle şöyle bitiyordu:<br />

2 <strong>Sayı</strong> 25

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!