25. Sayı - Hacibektaslilar
25. Sayı - Hacibektaslilar
25. Sayı - Hacibektaslilar
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
mese mümkün değildir. Ben nasıl doya doya yemek yiyebilirim ki,<br />
Hicaz’da yahut Yemame’de yoksullar vardır. Günler geçmiş tokluk<br />
nedir görmemişlerdir. Gecemi karnı tok olarak nasıl gündüz edebilirim<br />
ki; çevremde aç karınlar, susuzluktan bunalmış ciğerler vardır.”<br />
Ne yazık ki, Ali’nin insan haklarına saygılı, haksıza zalime şans tanımayan<br />
yönetiminde halk, gene huzura kavuşma olanağı bulamadı. Hz.<br />
Muhammed’den sonra geçen çeyrek yüzyılda bambaşka bir yaşantıya<br />
alışan yöneticiler ve çevreleri, özellikle sonsuz servete sahip olan Ümmeye<br />
oğulları, Hakk’ın emrine ve halkın mutluluğuna dayalı Ali devrinin<br />
koşullarına uymadılar ve onun yönetimini gereksiz bir<br />
saflık olarak nitelendirdiler. Bunların baskısı altındaki insan<br />
toplulukları da yeterli olarak durumu kavrayamadılar<br />
ve Ali’nin yürüttüğü yolda şuurlu bir destek sağlayamadılar,<br />
Hakk’ın güçlenmesi için gerekli birliği kuramadılar.<br />
Ali’nin yönetiminde çıkarı bozulanların veya Ali’ye<br />
karşı sönmeyen kin ve düşmanlığı olanların uyandırdığı<br />
fitne tüm ülkeyi sarmakta gecikmedi. Düşmanlarının fitnesinin<br />
anında yok edilmemesi, Ali’nin dostlarını hayal kırıklığına uğratıyordu.<br />
Oysa Ali son dakikaya kadar, insan kanı dökülmemesi için<br />
çareler arıyordu.<br />
Hz. Muhammed’in eşi Ayşe, Zübeyir oğlu Abdullah’la birleşerek,<br />
Osman’ın kanını dava etmeye kalktılar. Hz. Muhammed’in eşi Ümmi<br />
Seleme, Ayşe’ye şöyle demişti:<br />
“Şimdi Osman’ın kanını mı istiyorsun? Oysa dünkü gün Osman’a<br />
küfrediyordun. ‘Bu sakallı Yahudi’yi Allah öldürsün’ diyordun, şimdi<br />
ise ‘Emir ül Müminin ve Halife-i Matül’ diyorsun; İmam Ali’ye karşı<br />
çıkan cemaatle birleşiyorsun. Osman’ın kanını istemekle senin ne ilgin<br />
var? Osman, Abdül Menaf’dan bir kişidir. Sen ise Bei Te’mimden<br />
bir zaifesin. Yazıklar olsun sana Ayşe. Öyle bir taife ile birleşiyorsun<br />
ki Ali bin Ebu-Talib’e karşı çıkmak istiyorlar. O Ali bin Ebu-Talib ki,<br />
Hz. Muhammed’le arasında kardeşlik silsilesi vardır. Resul’ün amcası<br />
oğlu, Fatıma’nın eşidir. Medine’de bulunan muhacir ve esnan ona<br />
biat ettiler.<br />
Ey Ayşe, Allah’tan kork ki Hz. Muhammed’in: ‘Benim sağlığımda<br />
ve ölümümden sonra Ali’ye isyan edenler bana isyan etmiş olurlar.’<br />
dediğini duymadın mı ?<br />
Ya Ayşe, Talha ve Zübeyir’in dalaveresine aldanma. Bu irtikap ettiğin<br />
iş için Allah’tan sana vebâl gelince, Talha ve Zübeyir seni kurtarmaya<br />
kadir olamazlar.”<br />
Bunun üzerine Ayşe, Basra’ya gitmekten vazgeçip evine dönmüştü.<br />
Fakat fitne sönmek bilmiyordu. Zübeyir’in oğlu Abdullah Ayşe’ye “Sen<br />
Basra’ya gitmezsen kendimi öldürürüm.” diye tehdit etti. Ayşe, Abdullah<br />
oğlu Zübeyir’i çok severdi. Araya diğer yakınlarının da girmesi üzerine<br />
Basra’ya gitti. Tarihte “Cemel olayı” diye anılan, Ayşe’nin devesi çevresinde<br />
vukua gelen ve çok kan dökülmesine neden olan savaş kaçınılmaz<br />
oldu.<br />
Bu olayı izleyen Sıffın savaşları, İslam’daki bölünmeye hız kattı.<br />
İslam kanı dökülmesinden sakınan, bunu Hz. Muhammed’in kutsal bir<br />
vasiyeti sayan Ali’nin bağışlayıcı tavrı, kendi lehine sonuç alınacak bu<br />
savaşlarda kesin sonuç alınmasına imkân vermedi. Aralarında Veysel<br />
Karani’ninde bulunduğu Bedir savaşına katılan sahabeden yetmiş kişinin<br />
ve binlerce Müslümanın şehit olduğu Sıffın savaşı, Muaviye’nin ve<br />
Amr bin As’ın hileleri ile sonuçsuz kaldı.<br />
Hakem Olayı beraberinde karışıklıklar ve sonu gelmez tartışmalar<br />
getirdi. Herkes bu sonuç nedeniyle birbirini suçluyordu.<br />
Haricilerin görevlendirdikleri Abdurrahman bin Mülcem’in, Hicretin<br />
kırkıncı yılı, Ramazan ayının on dokuzuncu günü Kûfe Mescidinde<br />
başından yaraladığı İmam Ali, kılıçtaki zehrin de etkisiyle yaralandıktan<br />
altı gün sonra hayata gözlerini yumdu.<br />
Genç yaşından itibaren herkesin bilgi istediği ve akıl danıştığı bir<br />
ilim adamı idi Ali. Fıkıh, tefsir, kıraat ve kelam bilgilerini İslam toplumuna<br />
Ali öğretti. Arap dil ve edebiyatının kurallarını Ali koydu.<br />
Hz. Muhammed “Ben Kuran’ı kabul ettirmek için savaştım. Ali<br />
Kuran’a anlam verme ve yorumlama için savaştı.” demiştir.<br />
Hz. Muhammed’in “Ali ilmin denizidir”. Ve “Ben ilim şehriyim. Ali<br />
ise kapısıdır.” demesi, Ali’nin büyük bir ilim adamı olduğunu doğrulamaktadır.<br />
Güçlü ve sarsılmaz bir ahlak anlayışına sahip olan Ali, örnek bir aile<br />
reisiydi. Çağında birden fazla kadınla evlenmek, cariye bulundurmak<br />
yasal sayıldığı halde, Ali evinde cariye bulundurmadığı gibi Fatima’nın<br />
ölümüne kadar da başka kadınla evlenmedi.<br />
Konuşmaları Nehcü’l Belaga adı altında birleştirilmiştir. Güzel konuşma<br />
yolları anlamına gelen eser, söz söyleme sanatının eşsiz bir anıtı<br />
sayılır. Türbesi Irak Necef şehrindedir.<br />
SERÇESME SERÇEÞME<br />
Serime bir sevda geldi<br />
Muhammed Ali’den beri<br />
Yandı vücudum kül oldu<br />
Ta kalü beli’den beri<br />
Kul Hasan<br />
İmam Hasan (624-6719<br />
Ali’nin Fatıma’dan doğan ilk oğludur. Hasan ismini Hz. Muhammed<br />
koymuştur. Hasan ismi daha önce Araplarda yoktu. Hz. Muhammed<br />
Ali’ye “Sen Musa’ya nisbet Harun menzilindesin” demişti. Bu nedenle,<br />
Harun’un oğlu “Şeper”in adını Ali’nin çocuğuna koymuştu. Hasan, Süryani<br />
dilindeki Şeper’in Arapça karşılığı oluyordu.<br />
Hz. Muhammed “oğullarım” dediği Hasan ve Hüseyin’i çok severdi.<br />
Onlarla şakalaşır, ibadet sırasında bile sırtına çıkmalarına müsaade<br />
ederdi. Hasan’ın yüzü Hz. Muhammed’e çok benzerdi. Hz. Muhammed<br />
birçok defalar, “Allah’ım, ben Hasan’ı seviyorum, sen de<br />
sev ve seveni de sev.” demişti. (Fedail’ül-Hamse s.230)<br />
Hasan Sıffın savaşında babasının yanında idi.<br />
Hüseyin’le birlikte fiilen savaşa katıldıklarını gören Ali:<br />
“Tutun şunları! Ben bu ikisiyle soluk alıyorum, şehit olurlarsa<br />
Resulullahın nesli kesilir.” diyerek onları savaş alanından<br />
çıkarttırmıştı. (Nehcü’l-Belaga tercümesi ve şerhi<br />
s.336)<br />
Görüldüğü gibi Ali, Hasan ve Hüseyin’den Hz. Muhammed’in soyunun<br />
yürüdüğüne işaret etmişti. Hz. Muhammed’in oğlu yoktu.<br />
Kızı Fatima ile Ali’den gelenleri kendi soyu olarak kabul etmişti. Hz.<br />
Muhammed’in “Herkesin nesebi kesilebilir. Benim tertemiz soyum kıyamete<br />
kadar sürecektir.” Anlamındaki ünlü sözünü, Ali Sıffın’da doğrulamıştır.<br />
Sıffın savaşından sonra Ali uzun bir vasiyetname bırakarak, kendinden<br />
sonra İslamın imamlığının Hasan’a intikal edeceğini bildirmiştir.<br />
Hasan’ın zamanında Ehl-i beyte candan bağlı olanlar çok azalmıştı.<br />
İslamda birlik kalmamış, servet ve mevkii her şeye egemen olmuştu.<br />
Muaviye’nin adamları bir taraftan para ve mansıp dağıtarak, diğer taraftan<br />
uydurma hadislerle, çevrelerine hayli taraftar toplamışlardı. Muaviye<br />
kendi tarafına geçenleri zengin ediyordu. Alabildiğine servet ve<br />
göz kamaştırıcı bir yaşantı Araplara çok çekici geliyordu. Ehl-i beyt’in<br />
ganimetten veya halkın varlığından alıp dağıtacak bir şeyleri yoktu. Bu<br />
itibarla o çevredeki Müslümanların bazıları açıktan, bazıları üstü örtülü<br />
biçimde Muaviye’yi destekliyorlardı. Muaviye bu durumdan faydalanarak<br />
Hasan’ın kendisine biat etmesini istiyor bu konuda anlaşma teklif<br />
ediyordu. İçinde bulunduğu havadan bunalmış olan Hasan çevresindekilere<br />
sormuştu:<br />
“Muaviye bizi öyle bir işe çağırıyor ki, onda ne bir yücelme var, ne<br />
de bir adalet. Ölümü göze alıyorsanız teklifi ni reddedelim. Yaşamayı istiyorsanız<br />
kabul edelim. Hangisine razıysanız bildirin.” Herkes soruyu,<br />
“Uzlaşalım” diye yanıtladı. Hasan, “Ben bunu kabul etmezdim. Yardımcı<br />
bulsaydım gecemde de onunla savaşırdım, gündüzümde de. Sonunda Allah<br />
bir hüküm verirdi” dedi. (A. Gölpınarlı, Tarih Boyunca İslam Mezhepleri<br />
ve Şii’lik s.3 76)<br />
Hasan-Muaviye sözleşmesi şu taahhütleri kapsıyordu:<br />
1-Halk Kuran’a uygun olarak yönetilecektir.<br />
2-Alevilere kötülük yapılmayacaktır.<br />
3-Ali ve soyuna kötü söz söylenmeyecektir.<br />
4-Cemel ve Sıffın savaşı şehitlerinin evladına ganimetten hisse verilecektir.<br />
5-Muaviye kendinden sonra kimseyi halife yapmayacaktır.<br />
Anlaşmadan sonra Hasan ailesini toplayarak Medine’ye döndü.<br />
Muaviye sözleşmenin hiçbir maddesine uymadı. Hasan’ın karısı<br />
Eş’as kızı Cude’ye bin dirhem altın vererek ve oğlu Yezid’e almayı vaat<br />
ederek İmam Hasan’ı zehirletti.<br />
İmam Hasan, dedesi Hz. Muhammed’in yanına gömülmek istiyordu.<br />
Bunu haber alan Mervan, emrindeki kuvvetlerle yolu kesti. Ayşe de bir<br />
katıra binerek Mervan’a katıldı. Cenazeyi götüren topluluk yol değiştirerek<br />
Baki mezarlığına gitti. İmam Hasan, Ali’nin anası Fatima’nın yanında<br />
toprağa verildi.<br />
İmam Hasan’ın oğlan, kız on beş çocuğu olmuşsa da imamlık, İmam<br />
Hüseyin’in soyundan yürümüştür. İmam Hasan en çok “Seçilmiş” anlamına<br />
gelen “Mücteba” lakabı ile anılırdı.<br />
İmam Hüseyin (624-671)<br />
İmam Ali ve Fatima’nın ikinci oğulları, İslamın, Hz. Muhammed ve<br />
İmam Ali’den sonra en ünlü kişidir. İmam Hasan’dan bir yıl on ay sonra<br />
doğan Hüseyin’in adını da dedesi Hz. Muhammed koydu. Hüseyin, Süryani<br />
dilinde “Şibbir”in Arapçadaki karşılığıdır. Şibbir, Harun’un ikinci<br />
oğlunun adıdır. (Fuzuli, Hadikat üs Suada, s. 270)<br />
Hz. Muhammed bu torununa karşı çok derin bir sevgisi vardı. Evlerinin<br />
önünden geçerken, Hüseyin’in ağladığını duyduğunda kızı Fatima’yı<br />
çağırarak, “Hüseyin’i niçin ağlatıyorsun? Bilmiyor musun ki onun ağlaması<br />
beni incitir.” dediği çok duyulmuştur. (Fedail’ül Hamse, III,<br />
s. 255)<br />
(Devamı 18. Sayfada)<br />
Aralık 2006 17