25. Sayı - Hacibektaslilar
25. Sayı - Hacibektaslilar
25. Sayı - Hacibektaslilar
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
SERÇEÞME<br />
Feyzullah Çınar Anıldı<br />
Ahmet Koçak<br />
FEYZULLAH ÇINAR 4 Kasım günü ölümünün<br />
24. yılında Divriği Kültür Derneği’nin<br />
kendi lokalinde düzenlen bir toplantıyla anıldı.<br />
Toplantıya konuşmacı olarak halk ozanı Mahmut<br />
Erdal, kızı Hüsniye Çınar ve Çamşıhı Hüseyin<br />
Abdal Derneği Onursal Başkanı Haydar<br />
Yalçın katıldı. Açılışı DKD Başkanı Rıza Gürünlü<br />
yaptı:<br />
“Bu anmanın çok daha görkemli olması<br />
lazımdı. ‘Azımızı çok görün’ derler, kusurumuza<br />
bakmayın arkadaşlar.”<br />
Ali Haydar Yalçın konuşmasında bir anısını<br />
anlattı:<br />
“1965 veya 1966 yılları idi. Çamşıhı’da<br />
bazı köylerde ilkokul vardı, ama ortaokulumuz<br />
yoktu. Ortaokul yapmak için Çamşıhı<br />
Kültür Derneği bir gece düzenleme kararı<br />
aldı. Tepebaşı Gazinosu vardı. Tepebaşı<br />
Gazinosu tıklım tıklım dolu. Çamşıhlılar<br />
olarak ilk defa bir gece yapıyoruz orada.<br />
Program başladı. Feyzullah Çınar sahneye<br />
çıktı ve ‘Çamşıhı’na vardım harabe olmuş’<br />
türküsünü söylediği zaman sanki yer gök<br />
inledi.”<br />
Daha sonra Mahmut Erdal da şunları söyledi:<br />
“56–57 yıllarında Feyzullah Çınar’la aldık<br />
sazımızı çıktık gurbete. Hamallık yaptık.<br />
Feyzullah’la birlikte patates, soğan çuvallarının<br />
üzerinde yatardık. Sırtımıza 70-80<br />
kiloluk patates veya soğanı yüklerlerdi<br />
Unkapanı’ndan Galata’ya 25 kuruşa götürürdük<br />
o yıllarda.”<br />
Hüsniye Çınar da babası hakkında şunları<br />
aktardı:<br />
“Hamallıkla başlayıp, belki de ozanlığın en<br />
güzel yerine çıkmıştır. Çünkü faziletliydi,<br />
çünkü dürüstü, namusluydu, adam gibi bir<br />
adamdı Feyzullah Çınar....<br />
Kendi toplumumuz Feyzullah Çınar’ı geç<br />
fark etti, çünkü Feyzullah Çınar onundu.<br />
Onu fark etmesi gerekmiyordu, onun için<br />
bir şey yapması gerekmiyordu. Ama Avrupa<br />
onu daha önce fark etti…<br />
Feyzullah Çınar, devrimci hareketin önde<br />
gelenlerinden birisi oldu; Alevilik adına,<br />
olması gereken yerlerde oldu. Birileri ‘ben<br />
Aleviyim’ diyemezken, Feyzullah Çınar<br />
Yezidi karşısına alıp hesap sordu: ‘Nerede<br />
İmam Hüseyin’in hesabı, kanı nice oldu’<br />
dedi. Beri tarafta 80 döneminde ‘Dağlara<br />
gel kardaş dağlara gel’ diye bağırırken,<br />
‘Hele Ulaş’a Ulaş’a. Ulaş benzerdi güneşe’<br />
diye çağırırdı...<br />
(Baştarafı 13. Sayfada)<br />
Seçim Geliyor, Aleviler Savruluyor<br />
eden de olmamıştır. Keza öteki Alevi örgütlerinin seçim süreçlerinde, hiçbir dönemde PSAKD<br />
yöneticileri, kendilerine daha yakın bir liste arayışına girmemişlerdir. Demokratik yöntemlerle,<br />
herkes kendi işini kendisi görür, seçilen de seçilemeyen de bizim dostumuz, yoldaşımız, musahibimiz<br />
diye bakılmıştır. Türkiye’den hangi akıllının işi olmuştur, yurtdışındaki bir kongreye müdahale<br />
etmek, taraf tutmak?..<br />
Yurtiçi-yurtdışı söz konusu olduğunda; düne kadar; kim neredeyse orada mücadele etsin anlayışında<br />
olan arkadaşlar; birdenbire coğrafyanın önemli olmadığını, bunu gözetmenin bölücülük<br />
olduğunu, Alevilerin dünyaca bir olduğunu dillendirmeye başladılar.<br />
Dünyanın nerelerine dek göçmüş, dağılmış olurlarsa olsunlar Aleviler, elbette aynı değerlere<br />
sahiptirler, sorunları, özlemleri aynıdır. Sonuçta mücadeleleri de birdir, bir olmalıdır. Bir koordinasyon<br />
içinde ortak işler yapabilmeli, ortak projeler geliştirebilmeli, sevinci ve üzüntüyü birlikte<br />
paylaşabilmelidirler. Bu ise kendi içinde demokrasiyi yaşayan kurumlar aracılığı ve aklın egemenliğiyle<br />
olur.<br />
Yurtdışındaki arkadaşlar, kendi bulundukları yerin, toplumsal, siyasal koşullarını, hatta birikimini<br />
merkez alarak baktıkları için; yurtiçindeki mücadeleyi giderek küçümsemeye başladılar. Onlara<br />
göre Türkiye’de; “sivil toplum bilincindeki dönüşüme ayak uydurulamıyor, proje üretilmiyor,<br />
iş yapılmıyor, dolayısıyla kendilerinin hızına ulaşılamıyor, hareket topallaşıyor”. 26 Kasım 2006<br />
Kongresinin ana gerekçelerinden biri de buydu.<br />
Oysa gerçeklik o denli farklı ki;<br />
Öncelikle Türkiye’de toplumsal anlamda demokrasi ve haklar bilincini ve bunlar için mücadele<br />
anlayışını şekillendiren unsur, devleti algılama ve birey karşısında konumlandırma açısıdır. Bu<br />
durum toplumun her kesimi için geçerlidir. Devlete “kutsallık” ve “varlık üstü” değer atfeden bir<br />
tarihsel gelenek halen çok güçlü olunca, diğer mücadele zeminlerinde olduğu gibi bu zeminde de<br />
ne aydınlar ne de zenginler harekete kazanılabiliyor. Onlar hâlâ Sünni egemen ideolojinin etkisi<br />
altındalar. Düşünsel ve ekonomik desteğin olmadığı bir hareketin ne denli yol alabileceği ise bilinir<br />
bir şeydir. Avukat, esnaf, memur, işçi, işsiz kimselerin özverileriyle yürüyen örgütlerimiz, yeri<br />
geliyor kiralarını bile ödeyemiyorlar. Telefonların faksların kesildiği, icralık durumlara düşüldüğü<br />
bile oluyor. Onlar yine de, eşlerinden, aşlarından ayırdıkları küçücük paralarla durumu idare etmeye<br />
çalışıyorlar. Yeri geliyor bir etkinliğe gitmek için, otobüs, dolmuş parasını bulmak bile sorun<br />
oluyor.<br />
Yurtdışında yaşamayı seçen ya da zorunlu kalan herkes gibi Aleviler de Anadolu’dan taşıdıkları<br />
sosyolojik ve politik değerlere daha bir sıkı sıkıya sarılıyorlar. “Yaban ellerde” kaybolmama,<br />
korunma duygusu hep canlı kalıyor. Orada her Alevi biraz daha Alevi. Sünni, Müslüman, Türk,<br />
Kürt de öyle. Oysa kendi yurtlarında yaşayan insanlarımızda aynı duyarlılığı, o titizlik ve canlılıkla<br />
bulmak olanaksızdır. Türkiye’de insanlarımız yakılmadıkça, hakarete uğramadıkça Alevi<br />
olduklarını bile anımsamıyorlar neredeyse. O nedenle hep diyoruz ya “Alevi Hareketi bir tepki<br />
hareketidir” diye, iş onu bilinç hareketine dönüştürebilmekte.<br />
Türkiye’de böyle bir mücadelenin içinde olmaya karar vermiş herkes; memur ise devletten, işçi<br />
ise işvereninden, esnaf ise belediyeden, apartmanda komşularından, iş arkadaşlarından kendisine<br />
yöneltilebilecek tehlikeleri, zararları göze almış oluyor.<br />
Solun, demokratik cephenin darmadağınık oluşunun, moral bozukluğunu üstlerinde taşıyorlar.<br />
12 Eylül’ü anımsıyor anneler babalar, kendi deneyleriyle çocuklarını tedbirli olmaya davet ediyorlar.<br />
Emperyalist kültür olgusunun her cepheden saldırısına uğrayan gençlik, tüm değerlerini kaybediyor.<br />
Hareket yeni kadrolar kazanamıyor. Üstüne bir de kimi yöneticilerin yanlışları, zaafları,<br />
hataları, egoları eklenince kaynaklar kuruyor. Bu kimi kadroların aymazlıkları, sorumsuzlukları,<br />
kongre salonlarındaki gözü dönmüşlükleri öyle uç noktalara ulaşabiliyor ki yıllarca birlikte mücadele<br />
ettiği, yan yana olduğu, bin defa denek taşından geçirdiği arkadaşlarını “Derin devletin<br />
adamı” olmakla suçlayabiliyorlar. Yüreklerindeki Aşk olmasa, insanlar neden bu çamurun içinde<br />
olsunlar ki?..<br />
İşte o Aşk’dır ki, binbir türlü engellemelere karşın yine de, şimdi burada sayıp dökemeyeceğimiz<br />
binlerce başarıya imza atılmasını sağlamıştır.<br />
Yurtdışında koşullar böyle mi?<br />
Yüzlerce “Alevi Kültür Merkezi” tabelasını asarken, içini doldururken hangi engellerle karşılaştılar?..<br />
Adında “Alevi” sözcüğü olan bir dernek kurabilmek için yıllarca mahkeme-Yargıtay<br />
kapılarında koşuşturmak zorunda olduğumuzu bilmiyorlar mı? Bu çabayla kurulan Alevi Bektaşi<br />
Kuruluşları Birliği (ABKB), (sonra ABF’ye dönüşen) bu örgütün kirasını dahi ödeyemediğimizi<br />
bilmiyorlar mı? Kendileri uçaklardan inmezken.<br />
Türkiye ile Avrupa (Almanya) arasındaki fark, kısaca; bu arkadaşların da her fırsatta haklı<br />
olarak dile getirdikleri Solingen ile Madımak arasındaki fark kadardır.<br />
Sonuçta, her türlü olanak da bizim, olanaksızlık da. Başarı da bizim başarısızlık da. Eğri de<br />
bizim doğru da. Ama ah keşke; şu kongre hiç yaşanmasaydı. O sözler hiç söylenmeseydi. Düşmanlarımızı<br />
güldürmeseydik.<br />
İnsan bazen şaşar, düzeltmek işi beşere düşer. O beşer Alevi halkıdır.<br />
Bu ülke çokça siyasi parti ve sendika kongresi yaşadı.<br />
O kongrelerden nelerin çıktığı ortadadır.<br />
Başta PSAKD olmak üzere birçok örgütümüz bu kongreyle tasfiye edilmiştir. Dileriz ki ABF<br />
bundan böyle de 1 Mayıs’ı anımsar.<br />
Başta da değindiğim gibi, henüz kentli olmaya çalışıyoruz. Öğreneceğimiz daha çok şey var.<br />
Daha çok yol yürüyeceğiz.<br />
Yeter ki Aşk’ımıza halel gelmesin.<br />
Kırılan kol acır. Acıtanlara da özür borcu doğurur.<br />
Lütfen unutmayalım; daha çok seçimler gelip geçecek Türkiye’nin üzerinden; bu kez yine<br />
sarsılacağız, dağılacağız. Ümit edelim ki, bu fırtınayı çabuk atlatırız, oksijen çadırından çabuk<br />
çıkarız. Derlenip toparlanacağımız günleri hasretle bekleyelim.<br />
•<br />
14 <strong>Sayı</strong> 25