05.01.2014 Views

25. Sayı - Hacibektaslilar

25. Sayı - Hacibektaslilar

25. Sayı - Hacibektaslilar

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

SERÇEÞME<br />

Öker, DBH’dan koptuktan yaklaşık 10 ay sonra, 29 Eylül 1996 günü<br />

Frankfurt’ta bir panelde konuya ilişkin şu cümleleri kurdu;<br />

“DBH başkalarının kötülüğü üzerine kuruldu. Kötü iyiyi de bitirir,<br />

hesap vermeye hazırım. Bu yanlış bir projeydi. Ama niyete bakalım.<br />

Oluşum sürecinde, dışarıdan bir güç gelip müdahale ettiği için bu<br />

yapıda değilim. Tercihim Avrupa örgütlenmesinden yanadır. Oluşum<br />

sürecinde bulundum. 24 Kasım 1995’ten beri yokum.”<br />

Temel ve Özel’in de adayları arasında olduğu BP ise 1999 seçimlerinde<br />

binde 18 oy alır. Ki <strong>Sayı</strong>n Özel 1996 yılında Alevi örgütlenmesinden,<br />

(aktif görev alma anlamında) ayrılır. Dokuz yıl dinlendikten sonra 15<br />

Ekim 2005 tarihinde ABF 1. Olağan Genel Kurulunda 106 delegeden<br />

42’sinin oyunu alarak, sondan 2. sırada yönetime seçilir. ABF-GYK’sının<br />

ilk görev dağılımı toplantısında ise 17 kişilik GYK üyesinden 15’inin katıldığı<br />

toplantıda 8 üyenin oyunu alır ve Genel Başkan olur.<br />

ABF uyumlu çalışamadı; siyasete müdahale, yurtdışı ile ilişkiler,<br />

Hubyar sorunu, Sivas ve Hacıbektaş etkinlikleri, Su TV, önce Umut, sonra<br />

Yol TV konuları hep tartışılır oldu. Ve anılan kongreye gelindi. GYK<br />

içindeki görev değişiklikleri “Darbe” diye nitelendi. Sonuç biliniyor.<br />

Yeni Genel Sekreter Turan Eser arkadaşımız alevi.com’da dilediği<br />

kadar, “Bu kongrenin kaybedeni yok.” desin. Turgut Öker, Alevilerin<br />

Sesi’nde; “...darbe yapan zihniyete seyirci kalınamazdı. Bu Alevi öğretisi<br />

açısından da bir lekeydi ve bu lekenin ortadan kaldırılması gerekiyordu.<br />

... taraf olmak zorundaydık ve taraf olduk.” derken, Selahattin Özel;<br />

“Bununla Türkiye ve Avrupa Alevi hareketini bölme çabalarının önüne<br />

set çekilmiş oldu.” diye değerlendirdiler.<br />

Kongre sırasında yaşananları ve kürsüden söylenen sözleri anımsamak<br />

bile insanı utandırıyor. Paralar döküldü saçıldı, delegeler satın alındı,<br />

kimi “darbe”ler mubah, diğerleri günah sayıldı.<br />

Bunların içinden iki olay var ki; kongre salonu dışındaki Alevilerin<br />

de bunu bilmeye hakları var.<br />

Kılıçlar öyle keskin, sözler öyle ağır ki kol kırılıyor, ama işte yen içinde<br />

kalmıyor. Alevi hareketi içinde bunca emeğini, çabasını, önderliğini,<br />

aklını, kararlılığını ve yiğitliğini bildiğimiz Turgut Öker arkadaşımız,<br />

ömrünü, üniversite kariyerini bu yolda tüketmiş, emekli maaşı ile kredi<br />

kartını ABF’ye tahsis etmiş, 12 Mart Darbesi’nden sonra Ankara 1 No’lu<br />

Sıkıyönetim Mahkemesinde; Prof. Dr. Şerafettin Turan, Prof. Dr. Mustafa<br />

Akdağ, Doç. Özdemir Nutku ve Musa Çadırcı ile birlikte TCK’nın<br />

146/3. maddesinden yargılanmış Alevi Dünyası’nın Atilla Hoca’sı hakkında;<br />

kürsüden sesleniyordu: “Atilla Hoca söyle; Alevi misin, değil misin?”<br />

Atilla Hoca da söz sırası kendine gelince, kuzu kuzu yanıtlıyordu<br />

bu savcı sorusunu: Memleketim şurası, köyüm burası,<br />

annem şu, babam şu, akrabam falanca kişi diye. Aklına<br />

gelmiyordu Atilla Hoca’nın şu ulu söz: “Sorma be birader<br />

mezhebimizi, biz mezhep bilmeyiz, yolumuz vardır.”<br />

Atilla Hoca’nın çalışma tarzını, temposunu beğenmeyebilirsiniz.<br />

Fikirlerini, siyasi faaliyetlerini yanlış<br />

bulabilirsiniz. Bunu istediğinizce tartışabilirsiniz de,<br />

ama onun (ya da başka bir kimsenin) Alevi olmadığını<br />

tartışamazsınız. “Söyle bana sen Alevi misin, değil<br />

misin?” diye soramazsınız. Alevi hareketi bu bağnazca<br />

tutumu çoktan aşmadı mı? Tayyip Bey; “Eğer Alevilik,<br />

Ali’yi sevmekse..” diye başlayan cümleler kurduğunda,<br />

hop oturup hop kalkan bizler, nasıl olur da içimizden ya<br />

da dışımızdan birinin annesini-babasını merak ederiz.<br />

Atilla Hoca, verdiği yanıtta bir şeyi eksik bıraktı!..<br />

“Vallahi da billahi de, Hz. Hüseyin’in başı için ki, Hz. Ali’nin kılıcına<br />

geleyim ki Aleviyim.” Demediği bir bu kaldı.<br />

İkinci olay, daha doğrusu can acıtıcı söz ise; Hacı Bektaş Veli Anadolu<br />

Kültür Vakfı (BHVAKV) Genel Başkanı Ercan Geçmez’e ait. Geçmez,<br />

niçin yurtdışından yana olduklarını gerekçelendirirken, Pir Sultan<br />

Abdal Kültür Derneği (PSAKD) delegelerine sesleniyordu: “Sizin Genel<br />

Merkez binanızı yurtdışı almadı mı?...” Böylece onları biraz mahcup olmaya,<br />

biraz kadir-kıymet bilmeye davet ediyordu.<br />

Konuyu herkes gibi Geçmez de biliyor kuşkusuz. 2 Temmuz katliamı<br />

sonrası bütün Alevi dünyası isyanlarda ve ağıt halindeyken, Sivas’ta<br />

kaybettiğimiz sevgili canlarımızın geride kalan yakınlarına, dünyanın<br />

her tarafından dayanışma sesleri geldi. Birçok yerde geceler düzenlendi,<br />

paralar toplandı. Bu paralar tutanaklarla Türkiye’ye getirilip, ailelere<br />

dağıtılmak üzere PSAKD’nin o günkü yöneticilerine teslim edildi.<br />

Ancak aileler bu paraları kabul etmediler. Daire alalım, şehitlerimizin<br />

adını, anısını ve mücadelelerini ölümsüzleştirmek adına müze yapalım<br />

dediler. PSAKD de kendi kasası ile bu paraları da birleştirerek, bir daire<br />

aldı, salonu da müze yaptı. Gelen-giden bütün akçeli işleri de liste liste<br />

dergisinde yayınladı.<br />

Konu bu.<br />

On dört yıl sonra PSAKD’nin yüzüne vurulan “ayıp!” bu.<br />

Alevilik olgusu<br />

doğduğundan beri<br />

siyasidir.<br />

Selçuklu’dan bu yana,<br />

devlete<br />

hep itiraz etmiştir,<br />

hep hak talep etmiştir,<br />

hep özgürlük istemiştir,<br />

hep isyan etmiştir.<br />

PSAKD’nin ayıbı bundan ibaret olsun. Ama adama sormazlar mı<br />

“Dinime küfreden bari Müslüman olsa” diye?... Yirmi iki Alevi örgütünün<br />

ortak parasını, arsa parasını, 3 trilyon TL’yi ne yaptınız?.. Bir kalemde<br />

700 milyon TL ödeyerek oturduğunuz o binayı hacizden kurtarma<br />

yetkisini size kim verdi? Bu parayı nasıl tükettiğiniz, sonuçta binanızın<br />

altına Tıp Merkezi’ne o Yeşil Sermaye’yi nasıl getirdiniz?.. Vicdanınız<br />

buna nasıl elverdi?.. Ali Doğan mezarından kalksa, kahrından bir kez<br />

daha ölmez mi?.. “Atilla Hoca kredi kartı ile ABF’nin giderlerini karşılarken;<br />

HBVAKV’nın kaç yöneticisi, vakıftan kaç lira maaş alıyor?” diye<br />

sormazlar mı?...<br />

Sizler siyasete falan müdahale edemezsiniz. Olsa olsa kongrelere müdahale<br />

edersiniz.<br />

İşte yıllardır bu böyle olduğu içindir ki hiçbir siyaset adamı, hiçbir<br />

parti Alevi kurumlarını adam yerine koymuyor, onları ciddiye bile almıyor.<br />

Dinliyor, kahve ikram ediyor ve gönderiyorlar.<br />

Bu seçimde de olacak olan budur.<br />

Bir TV’miz olsun denildi. Su TV doğdu.<br />

Ne güzel.<br />

AABF sorumluluk üstlendi, kefil oldu. Toplantılar, dayanışma geceleri<br />

düzenledi.<br />

Hepimiz heyecanlandık. Destekler verdik. Programlar düzenledik.<br />

Artık en ücra köşelere bile sesimizi ulaştırabilecektik. Alevi yurttaşlar<br />

arasında çanak anten takma yarışı başladı. Geçen yaz Alevi etkinliklerinde<br />

patlamalar yaşandı.<br />

Sonra denildi ki: Su TV artık bizim değil, Umut TV’yi kuracağız, bunu<br />

sahiplenin. Umut, umut olmaktan çıkış olmalı ki şimdilerde Yol’dayız.<br />

Yol’a gelin diyorlar. Yol, yarın Göl olursa şaşırmasın Aleviler.<br />

Siyasete böyle müdahale edilecek.<br />

DBH ve BP dönemlerinde olduğu gibi.<br />

Sahi, nedir bu “Siyasete Müdahale” meselesi.<br />

Alevilik olgusu doğduğundan beri siyasidir. Selçuklu’dan bu yana,<br />

devlete hep itiraz etmiştir, hep hak talep etmiştir, hep özgürlük istemiştir,<br />

hep isyan etmiştir. Hep katledilmiştir. Taleplerinden yine de vazgeçmemiştir.<br />

Bugün de demokrasi istiyorlar, başka bir şey değil. Dedelik,<br />

ozanlık kurumları, dergâhlar, ocaklar hep bunun için varolmuşlardır.<br />

Her ozanımızın dizesinde, her dedemizin duasında siyaset vardır.<br />

Kaldı ki yaşamın hangi alanı vardır ki siyasetten yalıtılmış olsun.<br />

Bugün; yurtiçinde-yurtdışında bunca dernek, şube, genel merkez, federasyon,<br />

konfederasyon niye var ki?.. Yaptıkları etkinlikler, toplantılar,<br />

bildiriler, yürüyüşler, sloganlar, görüşmeler, mahkemeler duruşmalar ne<br />

adınadır?.. Yazdıkları kitaplar, çıkardıkları dergiler, kurdukları radyolar,<br />

televizyonlar ne adınadır?.. Var olduklarını, bir kimlik<br />

taşıdıklarını, bir hak öznesi olduklarını göstermek ve<br />

kabul ettirmek için değil midir? Kamuoyu oluşturmak,<br />

haklı olduklarına dair herkesi inandırmak, destek almak,<br />

devleti, meclisi, hükümeti ikna etmek, zorlamak,<br />

böylece özledikleri demokratik koşullara ulaşmak adına<br />

değil midir?.. Bundan âlâ siyaset hangisidir?..<br />

Yok eğer kastedilen, her seçim döneminde olduğu<br />

gibi; parti parti dolaşmak; milletvekilliği pazarlığı yapmak<br />

ise o işin adı “siyasete müdahale değil, siyasetten<br />

nemalanma”dır. Bu ise toplumsal değil, kişisel bir meseledir.<br />

Bu kurnazlığı ise siyasi partiler de Aleviler de<br />

deneyleriyle bilirler.<br />

Evet, her seçim döneminde; siyasi duyarlılık üst düzeye<br />

tırmanır. Halkın her kesiminin (Esnaf-çiftçi-işçiöğrenci,<br />

kadın, gençlik, işveren, Alevi, Sünni, Kürt, Türk) sorunları<br />

daha da yoğun olarak gündeme gelir, tartışılır. Bu duyarlı dönem; herkes<br />

için olduğu denli Aleviler için de önemli bir fırsattır. Bu fırsatı akıllıca<br />

değerlendirmenin yolu, TV’lerimizden yayınlayacağımız kitlesel gösterilerin<br />

ekran fotoğraflarını siyasilerin “gözüne sokma, şantaj yapma”<br />

kurnazlığından geçmez. Köylülük dediğim şey işte tam da buna tekabül<br />

eder. Köylü her hasat dönemi için alacağı ürünü düşünür, ürünü doğuran<br />

toprağı düşünmez. Yorar toprağı, kimyasını bozar. O yıl uğruna, gelecek<br />

yılları heba eder. Günübirlikçilik adına yarınlar karartılır.<br />

Siyasi duyarlılıkların en üst düzeye yükseldiği bu seçim dönemlerinde,<br />

Alevilere düşen görev; sorunlarını ve haklılıklarını insan hakları,<br />

eşitlik, sosyal adalet, hukukun üstünlüğü ve demokrasi bağlamında her<br />

düzeyde ve platformda tartışılır kılmaktır.<br />

Bu da ancak örgütler eliyle olur. Örgüt dediğimiz şey tabeladan ibaret<br />

değilse tabi. PSAKD şimdiye dek dokuz kongre yaptı. Neredeyse hepsinde<br />

seçimlere iki listeyle gidildi. İki listenin varlığı iki ayrı fikrin varlığı<br />

nedeniyledir. Yarışanlar fikirler olmuştur. Bu nedenle de belden aşağıya<br />

vurulmamıştır. Ve bu kongrelerde, listelerden biri ya da diğeri, hiçbir<br />

Alevi örgütü yöneticilerinin favori listesi olmamıştır. Çünkü PSAKD<br />

listelerindeki arkadaşlar buna izin vermemişlerdir. Dolayısıyla cesaret<br />

(Devamı 14. Sayfada)<br />

Aralık 2006 13

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!