05.01.2014 Views

27.Sayı - Hacibektaslilar

27.Sayı - Hacibektaslilar

27.Sayı - Hacibektaslilar

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

SERÇEÞME<br />

COŞKUN GÖNÜLLÜ<br />

Sevgi Barış Olmalı<br />

Dostlar çok önemli yüz ifademiz<br />

Duruşunda sevgi barış olmalı<br />

Aslında doğuştan her yürek temiz<br />

Vuruşunda sevgi barış olmalı<br />

Her insana yeter gök deniz kara<br />

Savaş insanlığa cinayet en büyük yara<br />

O zaman silaha harcanmaz para<br />

Kuruşunda sevgi barış olmalı<br />

Hiç kimse almasın yalanı dile<br />

Riyakarlık ekler çileye çile<br />

İnsanın insana elini bile<br />

Sürüşünde sevgi barış olmalı<br />

Ne olursa olsun şöhreti şanı<br />

İnsan olan insan incitmez canı<br />

Bir doğrunun eksik yanlış olanı<br />

Yerişinde sevgi barış olmalı<br />

Vefasız olanlar bilsin vefayı<br />

Herkes mutlu olsun sürsün sefayı<br />

Bilim adamının bilme kafayı<br />

Yoruşunda sevgi barış olmalı<br />

İnsanın özüdür beraber oluş<br />

Eşitçe paylaşmak en güzel buluş<br />

Hep bana hep bana demeden alış<br />

Verişinde sevgi barış olmalı<br />

Gönüllü Coşkun’um demeden benim<br />

Yediğim lokmanın yarısı senin<br />

Her halimde insanım diyen insanın<br />

Her işinde sevgi barış olmalı<br />

AŞIK DAİMİ<br />

Kainatın Aynasıyım<br />

Kainatın aynasıyım<br />

Madem ki ben bir insanım<br />

Hakkın varlık deryasıyım<br />

Madem ki ben bir insanım<br />

İnsan Hak’ta Hak insanda<br />

Arıyorsan bak insanda<br />

Çok marifet var insanda<br />

Madem ki ben bir insanım<br />

Bunca temenni dilekler<br />

Vız gelir çarkı felekler<br />

Bana eğilsin melekler<br />

Madem ki ben bir insanım<br />

Daimi’yem harap benim<br />

Aşk ehline şarap benim<br />

Ayaklara turap benim<br />

Madem ki ben bir insanım<br />

Bu iki nefesin alındığı kaynak:<br />

Av. İsmail Metin, Alevilerde Halk<br />

Mahkemeleri, Cilt 2, Alev Yayınları,<br />

İstanbul, 1995<br />

Esat Korkmaz’ı<br />

20 Mart’tan başlayarak Salı geceleri<br />

saat 9 ile 10 arasında<br />

Dem TV’de Gönül Defteri<br />

programında izleyebilirsiniz.<br />

Türksat 1C - Frekans: 10955 V<br />

SR: 5860 - FEC: 5/6<br />

(Baştarafı 23. Sayfada)<br />

Anadolu Aydınlanması<br />

Kişisel kimlik, bireyin din, mezhep, etnisite, ulus, yöre, meslek ve kültür gibi değişik alanlarda<br />

onun öz bilinci temelinde “özü” başkadan, “öteki”nden ayırma uğraşı temelinde oluşturulan bir<br />

olgu sayılmalıdır. Bu yönüyle kimlik bir tekleşme edimidir. Öteki, ona tehlikeli ve düşman olarak<br />

görüle bilir. Böyle karışık ve sürekli bir oluşum ortamında yaşayan kültür de bunlar normal sayılmalıdır.<br />

İşte bu çok yönlü gerçeklere ve olgulara hep açık olan Alevi-Bektaşi topluluklarının, zamanla<br />

çok yönlü ve renkli şekilde oluşup paylaşılan, birikimsel ve dinsel içerikli kültürlerini, önemli<br />

pirlerin ışıklı yol göstericilikleri doğrultusunda, köktencilikten ve katı şekilcilikten uzak tutmaya<br />

çalışarak ve her türlü bağnazlığa, karanlığa çöküp oturmadan, “bilimle gidilmeyen yolun sonunu<br />

karanlık” olduğuna inanarak, böylesi yerlere hiç yanaşmadan, trenini durdurmadan, hep yeniden<br />

biçimlendirdiği alt, üst, ara kültür kimliklerini yeri geldikçe hem koruyarak, hem karıştırarak,<br />

hem birleştirerek kendi özünü, diriliğini, rengini, ayrılığını ve temel kimlik niteliklerini korumak<br />

suretiyle günümüze değin varlığını sürdürmüş bir topluluk olarak karşımıza çıkmaktadır, diyebiliriz.<br />

Toplumsal açıdan baktığımızda kültür, bir insan üretimi olarak, doğuştan gelen, kişisel olgu<br />

ve özelliklerden ziyade, öğrenilen ve kazanılan bilgi ve deneyimlerden oluşur, o hep her türlü nitelik<br />

ve koşullarını kendi özünde türeten özgün bir bal arısı gibi çalışır. Ancak, onun bu nitelik ve<br />

özellikleri paylaşılan, edinilen ve yeniden biçimlendirilen türdendir. Zaten kültür çok yönlü, diri<br />

bir oluşumdur. Bütün bunlar yani tarihsel durum,olgu, doğa, coğrafya, iklim ve toplum koşulları,<br />

etnik kökenler ile din, mezhep ya da inanç anlayışı, kültür farklılıkları bir araya gelerek karışık<br />

yöntemlerle hazırlanıp yoğrulur. Bu gibi kavramlarda oluşum hep komplike ve çok yönlüdür.<br />

Bu bağlamda din, sanıldığı gibi, katıksız ve saf sayılamaz; böyle bir alanda da karşılıklı etkileşim<br />

alış-verişi ilkesi düzeyinde görünür, öyle de geçerlidir. Kültür alanında etnik köken, ulusal<br />

ögeler, dil, gelenek, görenek ve töreler, tasada, kıvançta, iyi günde, kötü günde ortaklık duygusu<br />

kültür alanındaki temel ana unsurları oluştururlar, hattâ şovenizmden arındırılmış ulusal onur bile<br />

bu sıralamaya dahil edilebilir, bunlar, toplumsal gerçeklerdir, yadsınamazlar. Özetlersek, bunun<br />

yanında “Kültür, soyut ve somut değerliliklerin ve değersizliklerin üretim sürecini de içerir.” Ama<br />

yine de unutmayalım ki, her kültür ürünü, diyalektik ilke gereği, kendi karşıtını da her zaman<br />

içinde taşıyıp barındırır. Tez, anti-tez, sentez oluşumu ve ilkeleri burada da geçerliliğini korur.<br />

XIII. yüzyılda Anadolu’da oluşturulan dinsel ağırlıklı özgün Aydınlanma’nın çekirdeğinde,<br />

harcında, temelinde, binasında ve çatısında yukarıda açıklanmaya çalıştığımız maddi ve mânevi<br />

ögelerin hepsi elbette vardı. Çünkü kültür salt değerlilikleri içermez, bunun yanında, insanın içine,<br />

içselliğine de yönelip bakar; oysa, yine onun yarattığı uygarlık öyle değildir; o hep dışa, dıştaki<br />

nesnelere, hak hukuk gibi dış belirleyimcilere yönelir, oralarda uğraş verir. Demek ki, bu yönüyle<br />

de kültür, insanlığın tarihsel gelişimiyle yakından bağlantılıdır; hatta, daha kaba taslak şekilde de<br />

olsa, tarihe şöyle bir göz attığımızda, insanlığın evriminin, düz ve doğrusal bir çizgi izlemediğini,<br />

kültürün, insanlığın tarihsel evrimi içerisinde bir üst aşamaya çıkma uğraşının türevi olarak<br />

ortaya çıkıp bağırdığını görürüz. Hatta giderek; İlk Çağ, Orta Çağ, Yeni Çağ ve bu çağın temel<br />

belirleyicilerinin başında bile, Aydınlanma olgusunu öngörecek bazı temel katkıların bulunduğunu<br />

söyleyebiliriz.<br />

Bütün bunların yanı sıra, tevhit kavramı etrafında odaklaşan tasavvufun geniş yelpazesi altında,<br />

Kuran-ı Kerim’inin üzerindeki simsiyah örtüyü kaldırarak şeriatın ördüğü kalın kabuğu kırarak,<br />

İslâm mentalitesinin tevhit kavramının gösterdiği noktada, elele, gönül gönüle, tüm insanların<br />

ayni inançta birleşmesi ve kendi aralarında bir olması ve yine kendi aralarında başka başka fıkralara<br />

ayrılsalar bile, sırf bu noktada bir olmaları anlamına gelir ki; bu Alevi-Bektaşi dünyasındaki<br />

inanç ve felsefik anlayışın Tanrı ile bir olmak, varlığın birliği demek sayılan Vahdet-i Vücûdçu<br />

felsefenin özünde şiirleşerek, daha büyüsel bir ortama girmeye başladığının ilk izleri, tohumları<br />

sayılabilir. Yine bu, giderek Anadolu Aydınlanmasının temelindeki atomsal çekirdeği oluşturan<br />

güzel değerlerin çevresinde dönüp dolaşan görüşler olmuş ve daha gerçekçi bir kimlik ve anlamlar<br />

kazanmaya başlamıştı, böyle bir içerik oluşturmuştur.<br />

İşte bu nedenledir ki, Bâtınî felsefesinde, tanrı insan birliği, giderek “Ene-l’Hak” kavramında<br />

gerçek anlamını ve özünü bulmuş, zaman sürecinde her şeyi yoğurup yapan Allah, insanı ve doğayı<br />

yaratmakla kalmayıp, bütün bunlarla evrende bir tür kendi görünüm ve yansımasını vermek<br />

suretiyle sözünü ettiğimiz aydınlanmadaki gerçek yerini, anlamını ve önemini kazanıp korumuştur.<br />

Böylece bu özgün aydınlanmada, bütün taşlar yerli yerine oturmuş, sular durulmuş, her şey<br />

yoluna girmiştir. Yine bunun yanı sıra, aydınlanmadaki gizli anlayışta birikip tortulanan, Tanrı<br />

ile olan ilişki, itiraz ve eleştiri şeklinde geniş bir elastikiyet alanı ve içeriği kazanarak beyinlerde<br />

ve gönüllerde görülen aşk ve yârenlik ilişkisi olarak ortaya çıkmıştır. Nitekim Muhyiddin ibn<br />

Arabî, Şahabeddin Suhreverdi ve benzerleri özgülünde oluşan bu felsefe, İslâm’ın kendi içinde<br />

başlayıp derinleşen değişik bir anlam kazanmış, din kendi kendine üzerindeki kabuğu kırarak derinleşmeyi,<br />

içtenliği oto kritiği öğrenerek şekilcilikten, sığlıktan, kuruluktan, korkaklıktan hızla<br />

uzaklaşarak derin uçurumlarda koşmaya, yeni anlam ve soluklar kazanmaya, büyük yollar kat<br />

etmeye başlamıştır.<br />

Gerçekte, Vahdet-i Vücûdcu anlayışın esası ile ilk kaynağının Hint Felsefesi olduğu yadsınamaz<br />

bir gerçek sayılmalıdır. Ama Vahdet-i Vücût felsefesi, bu yeni açılımlarıyla İslâm’ın kendi<br />

içinde başlayıp derinleşen, çeşitlilikler kazanan yeni bir anlam ve içerik olarak,bu iklimde bütün<br />

azametiyle doğmuş, canlı ve sınır tanımayan bir kültür ürünü olarak kendini günümüze değin<br />

taşımasını bilmiş ve XIII. yüzyıldaki Anadolu Aydınlanması’yla da tarihe adını altın harflerle<br />

yazdırarak sosyal ve kültürel alanda gerçek ve saygın yerini almıştır.<br />

Anadolu’da XX. yüzyılda, 1919-1923 yılları arasında çiçeklenmesi başlayan son aydınlanma,<br />

daha değişik bir kimlik ve daha evrensel nitelikler içermektedir. Ancak, bu son aydınlanmanın<br />

XIII. yüzyıldaki aydınlanmadan etkilendiği, bazı benzer yönleri bulunduğu, her ikisinin de temelde<br />

hoşgörü, iyilik, doğruluk, dayanışma, gerçeklik ve sevgi üzerine kurulmuş olduğu açıktır. •<br />

24 Sayı 27

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!