27.Sayı - Hacibektaslilar
27.Sayı - Hacibektaslilar
27.Sayı - Hacibektaslilar
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
SERÇEÞME<br />
KELİME ATA’NIN “ALEVİLERİN İLK SİYASAL DENEMESİ: (TÜRKİYE) BİRLİK PARTİSİ” ADLI KİTABINA ÖNSÖZ<br />
Hüzün Dolu Bir Deney<br />
Ali Balkız<br />
KÖYDEN KENTE GÖÇ dalgası 1950’li<br />
yıl larda başladı ülkemizde. Göç edenlerin<br />
büyük bir bölümü Alevilerdi. Okul yüzü<br />
görmemiş, herhangi bir mesleği öğrenmemiş,<br />
ekonomik birikimden yoksun, köyünden toprağından<br />
mecburen kopmuş, kent yaşamına<br />
ayak uydurmaya çalışan kimselerdi onlar.<br />
(İstisnalar elbette vardı her sosyolojik olayda<br />
olduğu gibi.) Aleviler kentte bankayı tanıdılar, fabrikayı, çarşıyı,<br />
“Hökümet”i, belediyeyi, somunu, camiyi tanıdılar. İlk kez Sünnilerle<br />
kapı komşu oldular.<br />
Doğayı, toprağı, bağı-bahçeyi, atı ineği, halıyı kilimi, oyayı nakışı,<br />
sazı sözü çok iyi bilirlerdi de mensucatı yeni öğreniyorlardı. Fırını, şoseyi,<br />
kuaförü yeni öğreniyorlardı.<br />
Gelip kentlerin varoşlarına bir gecede yaptıkları derme çatma, eğreti<br />
kondularında yaşamaya başladıklarında belediye onlara; yol, su, elektrik,<br />
okul, sağlık ocağı getirmeden önce siyaseti getiriyordu. Parti, particilik<br />
diye yeni olgular giriyordu yaşamlarına.<br />
Dedelerinden bu yana hiç saray, konak, han, hamam, bedesten, köprü<br />
yapmamışlardı ama mimariyi öğreniyorlardı yeni yeni.<br />
Ne devlet kurmuş, ne ordu beslemiş, ne yasa yapmış, ne meclis açmışlardı.<br />
Aslında dergâhları, pirleri, mürşitleri, dedeleri, musahipleri,<br />
yolları, ikrarları, dört kapılan, onun kuralları (hem de kıldan ince kılıçtan<br />
keskin) vardı da dernek-vakıf, sandık, kooperatif kurmayı yeni yeni<br />
öğreniyorlardı...<br />
Bu “yeni yeni”ler o denli çoktu ki yaşamlarında; yetişebilene aşk olsun...<br />
Biri “Sünniler” di.<br />
Hiç de sandıkları gibi “Yezit soyundan” değildi onlar. Hele de kapı<br />
komşu olanlar. Basbayağı kendileri gibi emekçilerdi onlar da... Zengin<br />
mahallelerinde oturanlar başka tabi...<br />
Diğeri de şu solcu gençlerdi... Gün yoktu ki evlerinin duvarlarına<br />
yeni bir yazı yazılmamış ola… Üstelik onlar bir de Pir Sultan’ın dilinden<br />
konuşmazlar mı?..<br />
Siyasetle ilk sıcak temasları böyle başladı.<br />
Hepsinden önemlisi devleti tanıdılar, onun sınıf karakterini... Yapısını,<br />
işlevini öğrendiler. Öğrendikçe korkuları arttı. Korku gizlenmeyi<br />
getirdi.<br />
Devrimci gençler cesaret aşıladı. “Hep kapıcı, odacı, bakıcı, çaycı mı<br />
olacağız?..” diye sormaya başladılar.<br />
Soru sormanın ne denli tehlikeli bir şey olduğunu sonradan öğrenecek<br />
ve ağır bedeller ödemiş olacaklardı.<br />
Atatürk’ün (ki o bir bakıma mehdi idi) yoldaşı da olsa, İsmet Paşa’yı<br />
sevmemişlerdi. Zira o kar-kış dinlemiyor, köylerde cemleri bastırıyordu<br />
jandarmaya. Onun için Menderes dediler önce. Hem Doğan Dede de<br />
orada değil miydi?... Sonra ihtilal oldu Cemal Ağa (Cemal Gürsel) başa<br />
geçti... Ayrıca; “Bir söylentiye göre bizdenmiş mübarek adam...” gerçeği<br />
vardı. Âşık Ali İzzet’i de köşke çağırdığına göre...<br />
O Cemal Ağa “bizden” de olsa; hiç kimse Hasan Paşa gibi “özce bizden”<br />
olamazdı... Zira partisinin işareti, ne at, ne ok, ne el, ne koç, ne<br />
terazi, ne başka... Basbayağı, açıktan açığa aslan ve onu kuşatmış 12 yıldızdı.<br />
Bunlar, Hz. Ali ve on iki imamlardan başka kim olabilirdi?...<br />
Aleviler henüz dün gelmişlerdi kente ama, çok çabuk kavuşmuşlardı<br />
partilerine.<br />
Aslında bu işte bir gariplik vardı ama, sonu inşallah hayrolaydı. Zira<br />
solcu gençlerle TİP farklı şeyler söylüyorlardı bu konuda. Yine de Hz. Pir<br />
yardım ederdi nasıl olsa...<br />
Doğru sandığa koştular, sekiz milletvekili birden çıkardılar.<br />
Bunca oy verdikleri bir partinin tüzük ve programında ne “komünizme<br />
karşıyız”, “Türk milliyetçisiyiz” diye yazmalarını önemsediler, ne de<br />
“Komünizm Türk milletinin en büyük düşmanıdır.” diye konuşmalarını.<br />
Ne partinin daha ilk kuruluşu sırasında kimi girişimcilerin gizlice bir oldubittiyle<br />
dışlanmasının ne anlama geldiğini anlayabildiler, ne de ilk Genel<br />
Başkanları Hasan Paşa’nın (Emekli General Hasan Tahsin Berkman)<br />
bir istihbarat subayı olması, NATO’da çalışması, ordudan resen emekliye<br />
sevk edilmesi, henüz Birlik Partisi kurulmamışken sağcı CKMP’den<br />
(daha sonra MHP olacak) Çorum adayı olması düşündürdü onları.<br />
Varsın Demirel, İnönü, Aybar kızıp dursunlardı... Hiçbiri etkilemezdi<br />
onları...<br />
Ama ah keşke o kara gün olmasaydı.<br />
Çalkantılı bir yıldı 1969 sonları ve 1970...<br />
Mecliste 450 milletvekili vardı. Yarının bir fazlası 226 idi.<br />
AP, Demirel’in önderliğinde 256 sandalye kazanmış olmasına karşın;<br />
Sadettin Bilgiç ve Ferruh Bozbeyli’nin başkaldırısı ile 34 milletvekilini<br />
kaybetmişti. İki kez üstlendiği hükümet kurma görevi, “Güvenoyu” ile<br />
temelli elinden uçup gidebilirdi.<br />
AP’ye; CHP, TİP, Bilgiççiler, en önemlisi 68 Gençliği karşıydı.<br />
Bu kritik güven oylamasında Demirel’in dışarıdan edineceği destek<br />
oylarına şiddetle ihtiyacı vardı. Çalmadığı kapı kalmamıştı. O sıra BP’nin<br />
genel başkanı Mustafa Timisi idi. Timisi, 8 Mart 1970 günü GYK’yı toplamış<br />
ve bir karara ulaşmışlardı. İki gün sonra AP hükümetinin güven<br />
oylaması vardı. Karar kesindi: Güvensizlik oyu verilecekti.<br />
Ama öyle olmadı.<br />
Alevi seçmenlerin gurur duyduklan, “Pirimiz”, “Dedemiz”, “Efendimiz”<br />
diye ünledikleri beş milletvekili Demirel’e “beyaz oy” verdiler. .<br />
Bu beş kişi niye ise BP’nin 17 Ekim 1966’da kuruluşunu izleyen günlerde<br />
Demirel’in; “Kanunlarımız din esasına göre bir siyasi parti kurulmasına<br />
izin vermemektedir. (...) İhbarlar gelirse Anayasa Mahkemesi<br />
harekete geçer. Gereken yapılır. Türkiye’nin sahipsiz olmadığı anlaşılır.<br />
Kanunlar herkesi hizaya sokar.” biçimindeki tehdit dolu demecini üç yıl<br />
içinde unutmuşlardı.<br />
Bu beş vekilin kimlerce, nasıl “ikna” edildikleri hâlâ meçhul... Bu<br />
ilginç olay Alevileri derinden sarstı. Güvenoyu gününü (Beyazoyu) hep<br />
“kara gün” diye andılar.<br />
Seçmenler seçmiş, seçilenler “satılmıştı.”<br />
Yara derindi.<br />
Kimilerine göre bu durum; Aslan’ın At’ın dizginlerini ele geçirmesi<br />
iken; kimilerine göre ise, Aslan’ın At’ın ayakları altında ezilmesiydi.<br />
Solcu gençlerin ve TİP’in kaç yıldır söyledikleri gerçek olmuştu.<br />
Alevilerin kentte “yeni yeni” öğrendiklerinin arasına şimdi bir de “siyasi<br />
oyunlar” eklenmişti.<br />
Kendi partilerinde bile; ikilik olabiliyor, delegeler sahte olabiliyor,<br />
seçimi ben kazandım, sen kaybettin derken mahkemelere düşebiliyor,<br />
biri az geliyor, iki genel merkezli hale gelebiliyorlardı.<br />
BP, birazcık toparlanabildiğinde, sağ-sol ayırımı olmaksızın bütün<br />
partiler, bütün vekiller aynı kutupta toplanabiliyor, BP’yi bölmek, etkisizleştirmek<br />
için elçiler kullanabiliyor, yeri gelince rüşvete, olmadı tehdide<br />
başvurabiliyorlardı.<br />
Yaman bir işti şu siyaset işi. Aleviler alışık değildi bu duruma.<br />
Alışamadılar.<br />
Alışamadıkları içindir ki; BP 12 Eylül Askeri Darbesi ile kapatıldıktan<br />
sonra oluşturulmaya çalışılan Demokratik Barış Hareketi (Barış Partisi)<br />
girişimine yüz vermediler.<br />
Haksız da sayılmazlardı: İlk siyasi deneyimleri büyük bir hüzünle<br />
sonuçlanmış; partileri en sağdan en sola savrulmuş, oy oranları neredeyse<br />
sıfıra düşmüştü.<br />
12 Eylül yönetimi diğer tüm partilerle birlikte BP’yi de kapatınca<br />
kurtulmuşlardı bu dertten.<br />
Onlara da dersler kalmıştı; en başa şunu yazdılar:<br />
• Din, mezhep, inanç, kültür vb. duyarlılıklara seslenen bir parti oluşumu<br />
(yasalar bir yana) Alevi öğretisine yakışmaz.<br />
• Laiklik denilen olgu da zaten kabul etmez bunu.<br />
• Şu mevcut partiler isterler ki; Aleviler hep seçmen kalsın, oylar hep<br />
onların olsun.<br />
• “Siyaset” denilen şey; şu yaşadıklarımız, (ya da bize yaşatılanlar) olmasa<br />
gerek. Siyaset; ilkeler, programlar, projeler çerçevesinde, saydamlık,<br />
mutluluk, eşitlik, özgürlük, barış, refah, huzur ve bağımsızlık için<br />
çalışmak değil midir?<br />
• En önemlisi halk için, ülke için öz menfaatlerini göz ardı ederek çalışmak<br />
değil midir?..<br />
• Böyle bir siyaseti ve siyasetçileri buluncaya dek aramalıyız. Bulamıyorsak<br />
şimdilik, yaratmalıyız...<br />
Aleviler böyle bir deney yaşamışlarken, bu dersleri çıkartmışlarken;<br />
dönüp bir de diğer partilere baktılar elbette: Gördükleri ne ilginç, BP’de<br />
gördüklerinden hiç de farklı değildi. Parti içi ayrılıklar, bölünmeler, kavgalar,<br />
ihraçlar, mahkemeler, suçlamalar her birinde neredeyse birebirdi.<br />
Önce bir partinin kendi içinden başlaması, sonra tüm ülkeyi sarması gereken<br />
demokrasi kültürü ve ahlakı ne denli uzaklardaydı.<br />
Kelime Ata bize bu titiz çalışmasıyla bir dönemi anımsatıyor. Türk<br />
siyasi yaşamının çok özel bir deneyimine ışık tutuyor. Sadece Aleviler<br />
için değil her yurttaş için bir laboratuardır bu deney. Sonuçları acı da<br />
olsa.<br />
20 Sayı 27