20.12.2013 Views

6.Sayı - Hacibektaslilar

6.Sayı - Hacibektaslilar

6.Sayı - Hacibektaslilar

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

SERÇESME ¸<br />

BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR<br />

BU SAYIDA<br />

FÝKRET OTYAM Sahi mi Ey Canlar?<br />

ESAT KORKMAZ Þamanýn Dünyasý - Bölüm I<br />

ÝSMAÝL KAYGUSUZ Bir Olalým, Ýri Olalým,<br />

Diri Olalým<br />

ÝSMAÝL ÖZMEN Tassavvuf<br />

BÝR KÝTAP Hasan Sabbah ve Alamut<br />

MURTAZA DEMÝR Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý<br />

ESEN USLU Alevilere Duyurulmayan Alevi Raporu<br />

AABK Avrupa Birliði Sürecinde Aleviler<br />

AABF Ýki Günlük Toplantý Sonuç Bildirgesi<br />

ÝSMAÝL KAYGUSUZ Teþekkür ve Yadýrgama<br />

HASAN HARMANCI Avrupa Birliði ve Alevilere<br />

Yaklaþým Sorun<br />

BURHAN KOCADAÐ Lolanlýlarýn Tarihçesi - Bölüm II<br />

LÜTFÝ KALELÝ Alevilik Ýslam mý Ayrý Bir Ýnanç mý?<br />

ERDOÐAN ALKAN Alevilikte Üç Sayýsý<br />

ALÝ KAYA Anayasa Ne Diyor?<br />

DR ÖMER ULUÇAY Düþünce ve Ýnanç Evreninde<br />

Akýl<br />

CENGÝZ YILDIRIM Tasavvu ve Hallac-ý Mansur<br />

ALÝ RIZA VE HÜSEYIN ALBAYRAK ile Söyleþtik<br />

AYHAN AYDIN Anadolu Erenlerinin Ýzinde<br />

ESAT KORKMAZ Aleviliðin Bektaþiliðin Özgünlüðü<br />

AYLIK DERGÝ<br />

Genel Yayýn Yönetmeni: Esat Korkmaz<br />

Sahibi: Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd. Þti.<br />

adýna Ahmet Koçak<br />

Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ahmet Koçak<br />

Yönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54,<br />

Erçevik Ýþhaný 102, 34110 Eminönü - Ýstanbul<br />

Tel/Faks: +90.(0)212.519 5635<br />

E-posta: sercesme_dergisi@yahoo.com<br />

Baský: Mart Matbaacýlýk, Ceylan Sk. No 24, Nurtepe,<br />

Kaðýthane, Ýstanbul - 0212.321 2300<br />

Yayýn Türü: Yerel - Süreli<br />

FÝYATI: TL 3 / € 3 / £ 3<br />

OCAK 2005 SAYI:<br />

ISSN 1304-986<br />

9 771304 986000<br />

Ocak 2005<br />

6<br />

AVRUPA BÝRLÝÐÝ: RÜYA MI? KÂBUS MU?<br />

“Koþullu” Koþullara Doðru<br />

Esat Korkmaz, Genel Yayýn Yönetmeni<br />

Acý ve sýkýntý, umudun “yiyeceði”dir;<br />

acý ve sýkýntý olduðuna göre,<br />

onu “lokma” yapýp umudu “beslemek” bize kalýyor.<br />

Türkiye, 17 Aralýk’ta, Brüksel’de “koþullu” bir müzakere tarihi aldý: Arap dünyasý, Ýsrail<br />

ve diðer Akdeniz ülkeleriyle derin tarihsel ve ekonomik baðlarý, Ýslam Konferansý içindeki<br />

yeni konumu, petrol kaynaklarýna yakýnlýðý ve stratejik su kaynaklarýna sahip olmasý<br />

vb. nedenlerle Avrupa’nýn Türkiye’ye “hayýr” demesi zaten olanaksýzdý. Bu yüzden<br />

kaçýnýlmaz olan, ötesinde beklenen, bilinen “evet” gerçekleþti. Beklenmeyen ya da direnemediðimiz<br />

için beklentilerimizi aþan “koþullar” idi. AKP hükümeti, ucu açýk olmayan,<br />

serbest dolaþýmý engellemeyen, koþullu bir metin içermeyen, Kýbrýs konusunda dayatma<br />

getirmeyen bir müzakere kararý istediðini ve beklediðini, bunu gerçekleþtirmek için çaba<br />

harcayacaðýný, 17 Aralýk öncesinde, devlet adýna dile getirmiþti; söz vermiþti bir bakýma.<br />

Oysa 17 Aralýk’taki AB kararý, bu beklentinin tam tersine oldu; Türkiye’nin istekleri<br />

dýþlandý. 17 Aralýk’ta “keskin bir virajýn” dönüldüðü açýktýr: Bu dönüþü, duygusallýktan<br />

arýnýp akýlla yorumlamak ve yarýnlara çok daha hazýrlýklý olmak durumundayýz.<br />

Öncelikle taraflarýn süreci “yönetme” tarzlarýna bakalým: Türkiye’yi yönetenlerin tutumu;<br />

“Avrupa sosyalizminde Revizyonizmin babasý Eduard Bernstein’in ‘Hareket her þeydir,<br />

nihai hedef hiçbir þey’ saptamasýyla, Sertap Erener’in ‘Any Way that I can’(Ne istersen<br />

yaparým) yalvarmasý karýþýmý, traji-komik Doðu-Batý sentezi. Bunlar, Avrupa Birliði<br />

üyeliði baðlamýnda kendi vatandaþlarýna gerçekleþmesi olanaksýz umutlar(serbest<br />

dolaþým, tarýma AB parasý vb.) yarattýktan sonra, þimdi dönüp ‘Olacak, olacak. Bir kere<br />

imza attýk ya kimse engelleyemez..’ demeye devam edecekler.”(*)<br />

Avrupa’yý yönetenlerin tarzýna gelince; “onlar da kendi halklarýna, ‘Merak etmeyin<br />

olmasý için önce –ülkesine göre deðiþmek üzere- ‘domuzlarýn uçmasý’(Ýngiltere), ‘tavuklarýn<br />

diþ çýkarmasý’(Fransa), ‘Tuna’nýn tersine akmasý’(Avusturya) gerekir diyecekler.<br />

Almanlarýn iþiyse zor, çünkü o dilde böyle bir deyim yokmuþ”(**)<br />

• Görüþmelere baþlama tarihinin 3 Ekim 2005 olarak saptanmasý, Türkiye’nin AB üyeliði<br />

için kesin bir güvence oluþturuyor mu?, sorusuna, “Oluþturmuyor” biçiminde yanýt vermek<br />

zorundayýz. Çünkü, anlaþma AB’yi hiçbir yükümlülük altýna sokmuyor.<br />

• AB ülkeleri, görüþmeleri kesme olanaðýna sahip mi? sorusuna, “Evet” biçiminde yanýt<br />

vermek durumundayýz. Çünkü, müzakere sürecinin herhangi bir aþamasýnda, þu ya da bu<br />

nedenle “Hayýr” diyen bir ülke çýkarsa görüþmeler kesilebilir.<br />

• Görüþmelerden bir sonuç alýnamazsa ne olur? sorusuna, “Türkiye’nin seçenek<br />

olanaklarýný elinden alan bir düzenleme yapýlmýþ olduðu için üyelik dýþý özel statü<br />

koþullarýna razý olmaktan baþka çare yok” biçiminde yanýt vermek kaçýnýlmazdýr.<br />

Brüksel’de 17 Aralýk’ta çýkan karar metninin ayrýntýlarýnda “gizli” gerçekler veri<br />

alýndýðýnda; Türkiye’nin bütün koþullarý yerine getirmesi durumunda 3 Ekim 2005’te<br />

müzakerelere baþlanmasýnýn planlandýðý anlaþýlýr. Bir yandan “Kýbrýs Cumhuriyeti”ni<br />

tanýmak müzakerelerin önkoþulu durumuna getirilirken, diðer yandan “referandum planlarý”yla<br />

Türkiye’nin AB’ye tam üyeliði neredeyse “ortadan kaldýrýlýyor”. Kýbrýs konusunda<br />

tüm taraflarýn kabul edeceði adil bir çözüme ulaþýlmadan Türkiye’nin “Ankara<br />

Anlaþmasý”ný geniþletecek protokolü imzalamasý, “Kýbrýs Cumhuriyeti”ni tanýdýðý anlamýna<br />

gelir. Böylesi bir karar, Kýbrýs Cumhuriyeti’ni, “AB’nin kabul ettiði egemenlik sýnýrlarý”<br />

ile tanýmayý “zorunlu” duruma getirdiðinden, ayný zamanda, “Kuzey Kýbrýs Türk<br />

Cumhuriyeti”(KKTC)’nin fiili “reddi” anlamýný içerir.<br />

(Devamý Sayfa 2’de.)<br />

1


Baþtarafý 1.Sayfada<br />

“Koþullu” Koþullara<br />

Doðru<br />

Karar metninde Türkiye’ye “özel bir uygulama”<br />

getiriliyor: Bütün ortaklarýn duyarlýlýklarýnýn<br />

dikkate alýnacaðý ve her müzakere<br />

baþlýðýnda “veto” hakkýnýn kullanýlabileceði bir<br />

sürecin uygulanmasý hedefleniyor. Bu durumda<br />

müzakereleri 5 yýlda bitiririz diyenler “hem<br />

halký hem de kendilerini kandýrýyor.”<br />

Müzakere baþlýklarýný içeren her bir “dosya”,<br />

tüm üyelerin oylarýyla açýlacak ve kapanacaktýr:<br />

Herhangi bir nedenle “bir” üyenin<br />

“veto” hakkýný kullanmasý durumunda süreç<br />

týkanacaktýr. Sorunun çözümü konusunda bir<br />

“mekanizma” öngörülmediðinden “týkanýklýk”,<br />

ancak siyasi iliþkilerle aþýlabilecektir. Bu<br />

da “aday” ülke durumunda bulunan<br />

Türkiye’nin “ödün” vermesi anlamýna gelir.<br />

Yine metinde müzakere sürecinin kesilmesini<br />

gerektirecek bir baþka durumdan daha söz<br />

edilir: Buna göre, aday ülkenin hürriyet,<br />

demokrasi, insan haklarýna saygý, temel özgürlükler<br />

ve hukuk düzeni gibi AB’nin üzerinde<br />

kurulu olduðu ilkeleri ýsrarlý bir biçimde<br />

“ihlal” etmesi durumunda, Komisyon kendi<br />

baþýna ya da üye ülkelerin üçte birinin önerisiyle<br />

müzakerelerin askýya alýnmasýný ve<br />

müzakerelere yeniden baþlanabilmesi için<br />

“koþullar” getirilmesini önerir. Böyle bir önerinin<br />

yürürlüðe girmesini Konsey, aday ülkenin<br />

savunmasýný dinledikten sonra “nitelikli çoðunluk”<br />

ile kararlaþtýrýr. Bu düzenlemeyi,<br />

Türkiye’de temel hak ve özgürlüklerin daha<br />

fazla güvence altýna alýnmasýný saðlayacak bir<br />

“sigorta” olarak algýlamak gerekir.<br />

17 Aralýk 2004 Brüksel Zirvesi’nin, Türkiye-AB<br />

iliþkilerinin geleceði için son derece<br />

önemli sonuçlar doðurduðunu kabul etmek durumundayýz:<br />

3 Ekim 2005’te müzakerelere baþlanacaðýnýn<br />

“tescili”; müzakerelerin hedefinin<br />

“katýlým” olduðunun belirtilmesi “kazaným”<br />

gibi görünüyor. Ancak, müzakere sürecinin<br />

“açýkuçlu” olacaðýnýn, bu süreçte “koruma önlemlerinin”<br />

getirilebileceðinin, müzakerelerin<br />

ille de “tam üyelikle sonuçlanmayabileceðinin”<br />

ve 2014’ten önce üye olunamayacaðýnýn “vurgulanmasý”<br />

bu kazanýmý “tersine” çeviriyor.<br />

Müzakerelerin çerçevesi hakkýnda bilgilerin<br />

yer aldýðý bölümde, “müzakerelerin ortak hedefi<br />

katýlýmdýr”, cümlesine yer veriliyor. “Kazaným”<br />

olarak algýlanan bu cümlenin hemen arkasýndan<br />

da þu cümleler sýralanýyor:<br />

1.“Müzakereler, sonucunun önceden garanti<br />

edilemeyeceði, açýk-uçlu bir süreçtir.”<br />

2.“Kopenhag Kriterleri’nin tümü göz önünde<br />

bulundurulduðunda, þayet aday ülke üyelik<br />

yükümlülüklerinin tümünü üstlenememe<br />

durumunda olursa, söz konusu adayýn Avrupa<br />

yapýlarýna mümkün olan en kuvvetli baðlarla<br />

kenetlenmesi saðlanmalýdýr.”<br />

Bu cümlelerle anlatýlmak istenen, “kazanýmý”<br />

yalanlayan üyelik dýþý “özel statü”den baþka<br />

bir þey deðildir.<br />

Türkiye 2005’e bu koþullarda giriyor. Her<br />

þeye karþýn, zorluklarýn/güçlüklerin altýndan<br />

kalkacaðýmýza yönelik umudumu/inancýmý<br />

“öne” alarak Türkiye’ye ve Türkiye insanýna<br />

2005 yýlýnda esenlikler diliyorum.<br />

(*) Ergin Yýldýzoðlu; Avrupa Birliði Rüyasý;<br />

Cumhuriyet Strateji; Yýl: 1; Sayý: 25; Sayfa: 4<br />

(**) Adý geçen makale.<br />

FEYZULLAH ÇINAR 24 EKÝM 1983’DE ÖLDÜ DÝYENLER!<br />

Sahi mi Ey Canlar?<br />

Fikret Otyam<br />

1983 yýlýnýn Ekim ayýnýn 24’ünde, en yakýn komþumuzun Tanrý’nýn olduðu Selinuz Kalesi’nin<br />

dibinde tek katlý evimizin ki orasý eþi menendi olmayan, böylesi bir daha gelmediði/gelemeyeceði<br />

o yüce insan Gazi Mustafa Kemal’in adýný Gazipaþa olarak koyduðu ilçedir.<br />

Jeep’le eve yaklaþýrken saat 13.15, eþim Filiz’i gördüm, tarlada bir hoþ dolaþan, durdum.<br />

Aðlýyor gibiydi, ne iþi vardý tarlada, neden dolanýyordu böyle?.. Dedim, ya bizden ya<br />

onun canibinden birisi göçüp gitti öte dünyaya!. Nasýl sorarsýn “Kimden” diye? Soramadým bir süre,<br />

sonra “Hayrola” dedim, “n’oldu”?<br />

Konuþamadý/konuþmadý. Yineledim:<br />

“N’oldu ya, hayrola ne iþin var tarlanýn ortasýnda öðlen öðlen?” hýçkýrmaya baþladý, neden sonra<br />

sadece “Feyzullah” diyebildi..<br />

“N’olmuþ Feyzulllah’a?”<br />

Yanýtlamadý bir süre, sonra “ölmüþ” diyebildi bu sefer aðlayarak.<br />

“N’olmuþ n’olmuþ Feyzullah’a, ölmüþ mü?”<br />

Baþýný salladý, “Yahu bu cihanda ölmeyi hak eden o kadar insan var, olur mu, neden Feyzullah,<br />

yanlýþ duymuþsundur..”<br />

TV de saat 13.00 haberlerinde almýþ haberi, o caným yüreði duruvermiþ!..<br />

Saat 19.00 haberlerini iple çektim, o “kara habar” yoktu, nasýl sevindim açýklamaya gerek var<br />

mý? “Gördün mü” dedim eþime “Allah ölmemiþ”<br />

O’na Feyzullah derken daha çok Allah’ýn üzerinde dururdu dilim ve kaldý adý “Allah” diye, bu<br />

suçsa gök çadýrlým bu suçumu affede neyleyim baþka?<br />

Gözüm saatte, 23.00 haberleri baþladý ve bir ara “O” renklendi ekranda, önünde mikrofon çalýp<br />

söylüyordu, bir dize aklýmda çalýp söylediðinden:<br />

“Eyvallah dostlar!”<br />

Öðrendim ayrýntýsýný Hakk’a yürümesinin.<br />

Ne diyordu can dostum Enver Gökçe bir þiirinde:<br />

“Ölüm adýn kalleþ olsun!”<br />

Adýný Gazi Mustafa Kemal’in yani o yüce, o eþsiz insan Atatürk’ün verdiði Antalya’nýn doðudan<br />

son ilçesi Gazipaþa’da evet en yakýn komþumuzun Allah’ýn olduðu o dað eteðinde beþ yüz metre<br />

kara toprak üzerindeki evimizde neredeyse elliden fazla canlýyla yaþýyoruz! Otuzdan fazla kedi,<br />

üç ceylan, iki tavus, dört beþ peygamber tavuðu, yirmiye yakýn tavuk horoz, köpekler ki ikisi kurt<br />

haydut ve korsan, Filiz’in evde yaþayan köpeði baþka, çoban Kostak, yedi sekiz Moskoviç ördeði,<br />

sayýsýný bilemiyorum cins cins “tavþan” lar! Evet tavþan deðil, tavþanlar!..Yýllar yýlý katamamýþtým<br />

aileye tavþan milletini Alevi mihmanlar “rahatsýz olmasýn deyû”. Sonra can bir dedeye bunu açanda,<br />

sýrtýmý sývazlamýþ, “evimde otuzdan fazla tavþan var erenler” demiþti gülerek ve dakikalarca<br />

tavþan yorumu sarmýþtý o dað eteðini.<br />

Gazipaþalýlar topraða koymaya “yataklamak” diyorlar, sanýrým baþka yerde de geçerlidir bu deyim.<br />

Anca kuþ olsam/olsak yetiþebilecek miydik “yataklamaya?..” O dört ayaklý, o iki ayaklý yaratýklar<br />

acep ölürler mi açlýktan iki/üç gün içinde?<br />

Telefonlar, telefonlar, yedek olarak bile yer yoktu uçakta!<br />

Gerçeðe kocaman bir Hû, bunlarýn hepsi apaçýk, resmen ve alenen bahane özümden! “Allah”ý,<br />

yani Feyzullah’ý o eþilen topraða mý koyacaktým ellerimle ve ellerle toprak mý atacaktým üzerine?<br />

Ne yüreðim, ne elim, ne gözüm asla ve kat’a yapmazdý bunu/bunlarý; çareyi buldum, yani çözümü:<br />

“Allah ölmez”.<br />

Kalan Plak, Feyzullah Çýnar kaseti ve CD’si çýkardý, adý o ünlü isimli: Fazilet. Yazý istediler<br />

Kalan Plak’taki can dostlar, oturdum makinenin baþýna, bakýn kasetin içinden çýkan tanýtým kaðýdýndaki<br />

yazdýklarýmý, okuyalým mý birlikte, eyvallah:<br />

“Onu Çok Ama Çok özlüyorum”<br />

“Hakk’a yürüdüðünü biliyorum, yani göçtüðünü!<br />

Ýçimde bir duyu var yine de, bir gün kucaðýnda mor kadife torbalý telli Kur’an’ýyla çýkýp geliverecek!..<br />

Bu duyu, ‘ölmezliðin’ simgesidir. Nasýl ölsün ki, arþivimde taa 1963’den Hakk’a yürüdüðünden<br />

bir yýl öncesine kadar çalýp söylediði derlemelerim var, ardý ardýna saatler saat’ler<br />

süren! Ölmezliði, bu!.”<br />

Nefes Dergisi’nin Aðustos 1996 tarihli 34. sayýsýna yazdýðým yazýnýn bir bölümünü buraya alýyorum,<br />

o’nu sevgiyle, saygýyla ve özlemle anarak:<br />

“Kimse alýnýp darýlmasýn, bu ülkede Pir Sultan Abdal’ý en güzel yaþatan, en güzel sesleyen,<br />

tazeleyen kuþkusuz, O’nun en büyük, yürekten hayraný Feyzullah Çýnar’dýr. Abarttýðým<br />

sanýlmasýn, çoðu kez bantlarýný dinlerken, dönen kahverengi þeritten bir ulu insan çýkar, bu Pir<br />

Sultan Abdal’dýr, Feyzullah’ýn sesinde, sazýnda; zaar derim Pir bu ola, aynen böyle ola. O’nun<br />

ulu ozaný yorumlayýþý yalansýzdýr, dolansýzdýr; halkýn/öfkenin/baþkaldýrýþýn ta kendisidir, acýlý<br />

direniþlerin ve ölmezliðe ulaþmanýn.<br />

Âþýk Feyzulalh Hakk’la neden böylesine özdeþleþiyor, böylesine uygun, böylesine yücelerek, bin<br />

iken bir olmanýn sýrrý nedir? Halk, bir sözcü olarak görüyor, öyle belliyor ozaný, kendi öfkesini/-<br />

kývancýný/acýsýný, hele hele bizim halkýmýzda da çok belirlenen o anlatýmsýz direnci onda buluyor;<br />

bundan böylesine baðlanýyor ozanýn yiðit sesinde, usta sazýnda.<br />

2 Sayý 6


Feyzullah Çýnar<br />

1937-1982<br />

Feyzullah, Anadolu kültür mirasýný en yiðit, en içten ve bir güzellikle olmasý gereken, güzeli güzel<br />

ve daha güzel yapan, nice öðeleri yabana atmadan bu mirasý en hasýndan kullanan bir sanatçýdýr,<br />

çaðýnýn da adamý olarak, yani ayaðý yere basarak, saðlam basarak.<br />

Bu bin yýllýk dostu, fazla övdüðüm, kullandýðým, abarttýðým gelmesin aklýnýza, yapmam böyle<br />

þey, ama yapmak istediðim bir gerçeði teslim etmektir, yiðidin hakkýný yiðide vermeye yardýmcý<br />

olmaktýr, içinde bulunduðumuz hay huy arasýnda deðerinin farkýna varamadýðýmýz,<br />

halkýmýzýn bir usta ozaný için daktiloma dökülen duygularýmdýr onun sazý ve sesi gibi yalansýz<br />

dolansýz. Elimde kimileri göçüp giden nice usta ozanýmýzýn sesleri vardýr bandlar dolusu, dedim<br />

ya en çoðunu Âþýk Feyzullah Çýnar kapsýyor. Yýllar yýlý çeþitli ruh dünyasý içinde çalýp söylediði<br />

deyiþler. Feyzullah halkýmýzýn malýdýr, hepimizindir, bu bantlarý da ötekiler gibi gerçek sahibi<br />

halkýmýza sunmak isterim, dinlediðiniz zaman bu yazýnýn eksik kaldýðýnýn farkýna varacaksýnýz.<br />

Geçen Zaman Ýçinde<br />

Bu bantlarla ilgili ne zaman bazý þeyler söylesem/bazý þeyler yazsam bir baþka ulu ozaný yani<br />

kabri her daim ýþýklý olan Ruhi Su dostumu da anarým. Öldüðünden bu yana her aklýma gelende<br />

insanlýðýmýzdan/ vefasýzlýðýmýzdan/deðerbilmezliðimizden utandýðým ve içimden herkes adýnakimse<br />

alýnýp darýlmasýn, gönül komasýn özür dilerim o güzel/o çileli/ o usta sesi, sazý ve yürekli<br />

Ruhi Su candan! Büyük bir bankanýn sanat yöneticisi olduðu yýllarda evime gelmiþ, bazý<br />

kayýtlarýmý dinlemiþ; bir baþka güzel adam Þinasi Koç Dede’den derlediðim Kýrklar semahýna<br />

hayran kalmýþtý. Derlemelerimi satýn almak istediklerini açýklamýþ bir çek defteri uzatmýþ bir de<br />

dolma kalem, ‘ne istiyorsan yaz’ demesi hâlâ kulaklarýmda nasýl da diller döküp/gönlünü yýkmadan<br />

reddettiðim sözler/sözcükler, ‘bunlar halkýn malý Ruhi aðabey, halkýn malý, nasýl<br />

satarým, derlediðim insanlarýn nasýl bakarým yüzlerine söyler misin?’<br />

Hak verip boynuma sarýlmýþtý, ‘iyi bak onlara’ demiþti.<br />

Baktým/bakýyorum. Bir baþka ustanýn ki saygýyla andýðým Âþýk Daimi’nin Almanya’da yaþayan<br />

kýzý Uðurcan bütün bant kayýtlarýný CD’lere aktarmýþtý bir yýl boyu, artýk kopma/silme derdi de<br />

kalmamýþtý. Bu halkýn emanetini bazý yerlere verdim, ama sözleþmelere uymadýðýndan 65 CD<br />

þu anda elimde, bunlar ki salt Alevi/Bektaþi müziðidir saatler süren, inanýyorum gün gelecek bir<br />

kuruluþ bunlara en hasýndan sözleþmelere uyarak sahip çýkacaktýr, yani bu armaðanýma.”<br />

Gelele Gelele (Gel Hele)<br />

Bir barak havasýndadýr bu baþlýk, nasýl içten bir çaðrýmdýr bu, sözüm Feyzulllah Çýnar içindir;<br />

Serçeþme’nin geçen sayýsýnda 27. sayfada yer alan, bu cana da “atýf” yapýlan “Göreve Davet” baþlýklý<br />

yazýyla ilgilidir Ahmet Koçak imzalý. Haklý olarak yakýnýyor Koçak, “Sevgili Fikret Otyam<br />

aðabey Serçeþme aracýlýðýyla sesleniyor ve öneriyorum: Feyzullah Çýnar’ý anlatan bir kitap mutlaka<br />

hazýrlanmalýdýr. Ve kitap senin kaleminden çýkmalýdýr.”<br />

Kocaman bir Eyvallah, baþým gözüm üstüne!<br />

Bu can da buradan sesleniyor baþta koca adam, O’nun can dostu Derviþ Kemal can’a al eline<br />

kalemi Derviþ Kemal, yaz Feyzullah için gönlünden geleni ve O’nu tanýyan herkesindir bu çaðrým,<br />

kim tanýdýysa içinden geleni yazsýn dilediði gibi, elbette evlatlarýna/hepsine ama hepsine. “Manevi<br />

oðlumla yaþayan” eþine o da alsýn kalemi eline ya da açsýn ses alma makinesini içinden geldiði gibi<br />

anlatsýn/konuþsun...<br />

Bir Güldeste’dir çýkacak olan sonunda, Feyzullah Çýnar için bir güldeste, hatta sevmeyenler bile<br />

katýlsýn bu “cem”e neden olmasýn?<br />

Toplansýn bunlarýn tümü Serçeþme’de, adresi belli, toplansýn; bu can da elinden geldiði kadar<br />

harmanlasýn, ne keremdir bu, bilir misiniz?<br />

Elinizi sýký tutun ey canlar!<br />

Elinizi sýký tutun! 19 Aralýk 2004 tarihinde 79 yaþýma bastým da...<br />

Serçeþme<br />

2005 Takvimi<br />

Fikret otyam’ýn<br />

Yayýn hakkýný baðýþladýðý<br />

bir birinden güzel<br />

renkli resimleriyle<br />

hazýrlanan<br />

Serçeþme’nin<br />

2005 yýlý takvimi<br />

çýktý.<br />

Edinmek isteyen canlar,<br />

telefon, faks ya da e-postayla<br />

yönetim yerimize<br />

baþvurabilirlerr<br />

Tel/Fax:+90.(0) 212 519 56 35<br />

E-posta: sercesme_dergisi@yahoo.com<br />

Duyuru<br />

Genel Yayýn Yönetmenimiz<br />

Esat Korkmaz’ý<br />

Cuma akþamlarý<br />

saat 20:00-21:00<br />

arasýnda<br />

YAÞAM RADYO’da<br />

(87.5 FM)<br />

“Dört Kapý” programýnda<br />

dinleyebilirsiniz.<br />

Ocak 2005<br />

3


ÞAMANIZM’in deðerleri, “yerleþik” bir toprakta<br />

“medeni” insanlarýn “besleme”siyle yaratýlan<br />

deðerler deðil, yerleþik yaþam öncesi “kandaþ”<br />

toplum deðerleridir. Bu deðerler, kitleler halinde<br />

Batý’ya göç eden insanlarca Anadolu topraðýna<br />

taþýndý ve Küçük Asya’da bâtýni felsefenin/inancýn<br />

oluþmasýnda “üretken” bir kaynak durumunda yaþama<br />

geçti: Asýl üretim alanýnda belirleyici üretici<br />

güçlerle “taraf” oldu; medeniyeti güden sisteme<br />

“kafa tuttu”; sýnýflý toplumun muhalefet insanýyla<br />

buluþtu. Ýnsan üretici gücü baðlamýnda Aleviliðin<br />

yapýlanýp biçimlenmesine en büyük “katkýyý” verdi.<br />

Ýnsanseverliðin halkla taraf olmasýna, kadýn-erkek<br />

eþitliðine “kaynaklýk” etti.<br />

Þaman Teriminin Kökeni<br />

Araþtýrmacýlarýn çoðuna göre, þaman ya da baksý<br />

terimleri yerine “kam” terimini kullanmak daha<br />

doðrudur. Çünkü, Türkler ve Moðollar, þaman terimini<br />

bilmez. Bu terimi Rus araþtýrmacýlar, XVII.<br />

y.y. sonlarýnda Kuzey Sibirya’da yaþayan Tunguzlar’dan<br />

öðrendi. Tunguzca’da þaman, coþmuþ, durmadan<br />

oynayan, bir oraya bir buraya sýçrayan kiþi,<br />

anlamýna gelir. Yani, koþullara karþý “isterik” tepki<br />

gösteren bir kimliktir. Þaman teriminin Tunguzca’dan geldiði konusunda<br />

genel bir kabul olmakla birlikte, yine de terimin etimolojisi, bilim<br />

insanlarýný bir hayli uðraþtýrdý: Kimi bilimadamlarý bu terimin kökeninin<br />

Pali dilinde bulunan “samna” olduðunu ve Sanskritçe’de “rahip, zahit”<br />

anlamlarýna gelen “çramana” ile ayný kökten geldiðini savladýlar.<br />

Kimileri terimin kökenini Mançuca’ya, kimileriyse Firdevsi döneminde<br />

Farsça’da geçen ve “Buda rahibi” anlamýna gelen “þemen” ya da<br />

“þamen” terimlerinden hareket ederek Hint dillerine; yine kimileri Çince’de<br />

geçen “Chan–man” terimini ölçü alýp Çince’ye baðlar. Son dönemlerde,<br />

Sogdca metinlerde “þeytan” anlamýna gelen “þaman” terimine<br />

rastlandýðýný da burada belirtelim. Þaman terimi ne erildir, ne de diþil; yani,<br />

erkek þamanlar için ayrý, kadýn þamanlar için ayrý terim yoktur<br />

Nasýl Þaman Olunur?<br />

Þamanýn görevlerini þöyle sýralayabiliriz:<br />

a) Her türlü hastalýða çare bulmak;<br />

b) Hastanýn, hastalýk sýrasýnda kendisinden uzaklaþan koruyucu ruhunu<br />

geri getirmek;<br />

c) Kýsýrlýk ve zor doðumlarda yardým etmek;<br />

d) Sunulan kurbanlarý tanrýlara ulaþtýrmak;<br />

e) Dinsel törenleri yönetmek;<br />

f) Ruhlarý ait olduklarý yere, yani ölüler âlemine göndermek;<br />

g) Kötü ruhlardan insanlarý korumak için ayinler düzenlemek ve<br />

h) Fal bakýp gelecekten haber vermek.<br />

Þamanlar “ak–þamanlar” ve “kara–þamanlar” olmak üzere ikiye ayrýlýr.<br />

Ancak üç grupta toplandýðý da olur: Göksel güçlerle iliþki kurabilen þamanlar<br />

(ak–þamanlar); yeraltý ruhlarýyla iliþki kurabilen þamanlar (kara–þamanlar)<br />

ve hem göksel ruhlarla hem de yeraltý ruhlarýyla iliþki kurabilen<br />

þamanlar (akkara–þamanlar).<br />

Bu durum inançta þöyle anlatýlýr: Þaman olmasý kaçýnýlmaz duruma<br />

gelen kiþi, insanlardan kaçar, ormana çekilir; çýlgýnlýk belirtileri göstermeye<br />

baþlar; ateþe ve suya dalar. Þaman adayýnýn ailesi zaman yitirmeden<br />

yaþlý bir þamana baþvurur: Yaþlý þaman ona gerekli þeyleri öðretir.<br />

Çýlgýnlýk davranýþlarýnýn sürdüðü sýrada ruhlar gelir, þamanýn bedeninden<br />

canýný çýkarýr; ak–þaman olacaksa Doðu yönüne, kara–þaman olacaksa<br />

Batý yönüne götürür. Daha sonra þamanýn caný, tanrýlar makamýna<br />

kabul edilir. Tanrýlar makamýnda bu yeni cana, ata–þamanlar, þamanlýðýn<br />

sýrlarýný öðretir. Sýrlarý öðrenen can, “yenilenmiþ” olur; döner, bedenine<br />

girer ve bedeni “yeniler”.<br />

ANADOLU ALEVÝLÝÐÝNÝN ASYALI KAYNAÐI<br />

ÞAMANIN DÜNYASI<br />

Bölüm I<br />

Esat Korkmaz<br />

Avam þamanlarýnýn giydiði yedi dilimli baþlýk.<br />

Avusturya Halk Sanatlarý Müzesi.<br />

Herkesin þaman olmasý olanaklý deðildir. Daha<br />

çok soydan þaman olunur. Ama yine de bir ruhun<br />

çaðrýsýyla olunan þamanlýk makbuldür. Ruh çaðrýsý<br />

dýþýnda babadan kalan þamanlýk “küçük þaman”<br />

olma anlamýna gelirdi: Özet olarak þamanlýk, kuþaktan<br />

kuþaða ruhlarýn aracýlýðýyla ya da genetik<br />

olarak akýp giden bir gelenektir.<br />

Þaman Varlýða Geliþ ya da<br />

Yaradýlýþ Mitolojileri<br />

Þamanlýðýn kökenine iliþkin deðiþik söylenceler<br />

vardýr. Konuya iliþkin Buryat mitolojisi þöyledir:<br />

Baþlangýçta iyi ruhlar ve kötü ruhlar vardý. Sonra<br />

tanrý insanlarý yarattý. Uzunca bir süre mutlu yaþadý<br />

insanlar; derken kötü ruhlar saldýrýya geçti; hastalýk<br />

ve ölüm yaymaya baþladý. Bunun üzerine tanrýlar,<br />

insanlara yardým etmesi için þaman göndermeye<br />

karar verdiler. Þaman olarak gönderilen<br />

Kartal’ýn dilinden anlamayan insanlar, ona güvenemedi.<br />

Durum karþýsýnda Kartal tanrýlara döndü.<br />

Kendisine insanlarla konuþma yeteneðinin verilmesini<br />

istedi. Dileði kabul edildi; kartal insan biçimine<br />

dönüþtü; tekrar dünyaya gönderildi: Dünyaya<br />

dönen insan biçimli Kartal, bir aðacýn altýnda uyuyakalmýþ bir kýz<br />

gördü; onunla birleþti; ilk þaman doðdu.<br />

Yakut mitolojisinde ise öz ayný olmakla birlikte anlatým biraz deðiþiktir:<br />

Kuzeyde kötü hastalýklarýn bulunduðu bir yerde büyük bir çam<br />

aðacý vardýr. Bunun dallarýnda þamanlarýn doðduðu yuvalar bulunmaktadýr.<br />

Büyük þamanlar en yüksek dallardaki yuvalarda, orta þamanlar orta<br />

seviyedeki dallardaki yuvalarda, küçük þamanlar ise en alttaki dallarda<br />

bulunan yuvalarda doðar. Dölleme zamaný geldiðinde demir tüylü ve çelik<br />

pençeli bir kartal karaçam aðacýna konar ve bir yumurta býrakýr. Üç<br />

yýl kuluçkaya yatarsa yüksek dereceli þaman, bir yýl kuluçkaya yatarsa<br />

düþük dereceli þaman doðar.<br />

Þamanýn hayvan–anasý olan bu yýrtýcý kuþ þamana iki kez daha görünecektir:<br />

Bedenin parçalanmasý yani, kurban edilmesi sýrasýnda ve ölümü<br />

sýrasýnda.<br />

Þamanýn ruhu yumurtadan çýkýnca hayvan–anasý, bebek þamaný alýr;<br />

tek elli, tek gözlü, tek bacaklý Burgestez–Udagan adýndaki bir ruh þamana<br />

teslim eder. Bu ruh onu demir bir beþiðe koyarak sallar ve hizmetinde<br />

bulunur.<br />

Zamaný gelince ruh–þaman onu, kara–kuru üç korkunç cine teslim eder:<br />

Cinler, onun bedenini parçalara ayýrýr; baþýný bir kazýða geçirirler. Bedeninin<br />

parçalarýný her yöne daðýtýrlar. Bu arada baþka üç ruh gelir, þamanýn çene<br />

kemiðini alýr ve fýrlatýr. Kemiklerin düþme biçimine göre þamanýn insanlara<br />

ne denli yararlý olup olamayacaðýna iliþkin kehanette bulunur.<br />

Bir baþka Yakut söylencesinde “kuþ–ana” þamanýn ruhunu yeraltýna<br />

götürür ve onu bir çam aðacýnýn dalýna asar; kuþ biçimi alýncaya kadar<br />

orada býrakýr.<br />

Þaman yaradýlýþ tasarýmýndaki bu “parçalanma”, yani “ölme–dirilme”<br />

tasarýmý, her þamanýn þaman adaylýðý sýrasýnda “mistik parçalanma”<br />

adýyla bir kez daha yaþanýr. Bir bakýma tanrýsal mekânda gerçekleþen þaman<br />

yaradýlýþ tasarýmý, teatrel olarak yeniden “oynanýr”: Þaman olmasý<br />

gereken bir insan, 3–4 yýl sürecek ruhsal bir hastalýða yakalanýr. Aday bu<br />

sürede bir yerde yatar; bedeni parça parça edilir; beden parçalarý çeþitli<br />

yönlere atýlýr, kaný serpilir. Ýnancýn izinde iç dünyada bunlar yaþanýrken<br />

þaman yattýðý yerden kýpýrdamaz ve yaralanmýþ görünmez.<br />

Bu konuda deðiþik söylencesel anlatýmlar da yok deðildir: Geleceðin<br />

þamaný rahatsýzlýk geçirdikten sonra bir akarsuyun kenarýna gelir ve yüzüstü<br />

yere kapanýr: Aðzýndan köpükler gelmeye baþlar; bir süre böyle kalýr;<br />

ayýldýktan sonra þaman olur. Bu durum Yer–Su tapýmýnýn gereðidir:<br />

Su, topraðý mayalýyor; mayalanma ürünü doðasal verim olarak algýlanýyor.<br />

4 Sayý 6


“Mistik parçalanma” ile þaman ruhça temizlenmiþtir; bedeni güçlenmiþ,<br />

daha iyi görme, iþitme yetisi kazanmýþtýr: Yani, ten gözünün yanýnda<br />

can gözü de açýlmýþ, sýrra ermiþtir. Iþýk olmayan ýþýðýn aydýnlýðýyla<br />

gördüðü için, baþkalarýnýn göremediði görünmeyen gizil nesnelliði görmeye<br />

baþlamýþtýr. Bu tasarým ölmeden evvel ölme ya da yaþarken dirilme<br />

tasarýmýdýr. Buna “aydýnlanma” adý veriliyor. Aydýnlanan þaman gözü<br />

kapalý iken bile karanlýktaki þeyleri görebilir. Görmeyi saðlayan ýþýk<br />

kaynaðý, þamanýn baþýnýn çevresindeki bir ýþýk halesidir ki sadece baþka<br />

þamanlar tarafýndan görülebilir.<br />

Mistik parçalanmadan çýkan þaman, rehberiyle eðitimine devam eder;<br />

göðe çýkmayý ve yerin altýna inmeyi öðrenir. Þamanýn göðe ya da yeraltýna<br />

yaptýðý yolculuk aslýnda kendi bedeninde yaptýðý yolculuktur.<br />

Mogolistan bozkýrlarýnda<br />

kurulu bir ger’de (göçebe<br />

çadýrýnda) trans halinde<br />

bir þaman<br />

Fotoðraf:<br />

Gordon Wiltsie,<br />

National Geographic-<br />

Türkiye, Ekim 2003.<br />

Þamanýn Görevleri ya da Esrik Yolculuk<br />

Þaman esrik yolculuðuna çýkmadan önce bir tören düzenlemek durumundadýr:<br />

Esrik yolculukla ya göðe çýkýlýr ya da yeraltýna inilir. Þamana<br />

bu yolculuðu sýrasýnda kartal, ördek, kaz, kuþ, geyik, at, ayý ve kurt gibi<br />

hayvanlar yardýmcý olur. Þaman bu hayvanlarýn yardýmýyla ya da bu hayvanlarýn<br />

donuna girerek gökyüzüne çýkar; tanrýlardan, ruhlardan gerekli<br />

bilgileri alýr ve insanlarýn yardýmýna koþar. Bu hayvanlardan bir tanesi,<br />

þamanýn koruyucu ruhudur. Þamanýn koruyucu ruhu ya da þamanýn yardýmcý<br />

hayvaný; mýzrak gagalý, keskin pençeli, üç kulaç kuyruklu büyük<br />

bir kuþ olarak tasarýmlanýr. Bu kuþ þamana iki kez görünür; ilk olarak ruhunu<br />

eðitmek için görünür, ikinci olarak ölüm vaktinin geldiðini bildirmek<br />

için görünür.<br />

Kimi topluluk tasarýmlarýnda þaman öldükten sonra baþka toplumlarýn<br />

þamaný olarak yeniden dünyaya gelir.<br />

Þaman göðe çýkarken “Dünya Aðacý”ný ya da “Evren Aðacý”ný merdiven<br />

olarak kullanýr. Aðacýn gövdesinde ya da dallarýnda basamak iþlevi<br />

gören kertikler vardýr ve bu kertikler göðün katlarýný temsil eder.<br />

Þamanýn hastayý iyileþtirme seansý þöyle gerçekleþir: Þaman, hastadan<br />

hastalýðý emer ve tükürür; sonra kurban edilen hayvanýn ruhunu göðe<br />

götürür. Yurdun dýþ kýsmýna dallarý budanmýþ üç kayýn aðacý dikilir;<br />

ortadaki aðacýn ucuna bir deniz kuþu asýlýr. Kayýn aðacýnýn doðu yanýna<br />

“tayýlga” adý verilen ucuna at kafasý yerleþtirilmiþ bir kazýk çakýlýr. Bu<br />

aðaçlar at kýlýndan örülmüþ bir sicimle göðün yolunu simgelemek üzere<br />

birbirine baðlanýr. Aðaçlarla yurdun arasýna üzerinde alkollü içki bulunan<br />

küçük bir masa yerleþtirilir. Her þey tamam olduktan sonra þaman<br />

kuþ uçuþunu taklit ederek yavaþ yavaþ göðe yükselir. Yolda dokuz konaklama<br />

yerinde konaklar, o katlarý yöneten göksel ruhlara sunular sunar.<br />

Geri döndüðünde vücudunun bir parçasýnýn ateþte arýndýrýlmasýný ister.<br />

Þamanýn göðe çýkýþý ve at kurbaný sunmasý seansý þöyle gerçekleþir:<br />

Ýlk akþam tören yerine bir yurt kurulur. Yurdun orta direði kayýn aðacýndandýr<br />

ve gövdesinde dokuz gökkatýný simgeleyen dokuz kertik oyulur.<br />

Kayýn aðacýnýn tepesi, yurdun ocak deliðinden dýþarý çýkar. Yurdun çevresine<br />

de kayýn dallarýndan bir çit yapýlmýþtýr.<br />

Kurbanlýk at, “baþ tutan” adý verilen hizmetliye teslim edilir. Þaman,<br />

gövdesinde bulunan ruhlarý çýkarmak için kayýn dalýný, kurbana ve baþtutana<br />

doðru sallar. Davulunu kullanarak yardýmcý ruhlarýný toplar ve çadýrdan<br />

çýkar; daha önceden hazýrlanmýþ olan kaz biçimli makete oturarak ilahiler<br />

söyler ve atýn ruhunun peþinden göðe yükselmeye baþlar. Atýn ruhunu,<br />

yardýmcýlarýyla birlikte yakalar. Atý kutsar; sonra omurgasýný kýrarak<br />

kanýný akýtmadan öldürür. Eti törende yenir; derisi bir sýrýðýn ucuna asýlýr.<br />

Ertesi akþam törenin ikinci kýsmý baþlar: Þaman ateþin önünde ruhlara,<br />

yardýmcý ruhlarýna, ateþe ve Kayra Han’a atýn etinden sunar ve kabul<br />

etmeleri için ilahiler söyler. Ev sahibinin sungusu olarak bir ipe asýlmýþ<br />

dokuz giysiyi ilahiler eþliðinde tütsüleyerek Ülgen’e sunar. Þaman, þaman<br />

giysisini giydikten sonra göðün kuþu Merküt’e seslenir. Vecd durumuna<br />

geçtiðinde kayýn aðacýnýn gövdesindeki çentikleri kullanarak göðe yükselmeye<br />

baþlar. Bunu hareketleriyle belli eder; yanýnda Baþtutan’ýn ruhu<br />

da vardýr.<br />

Üçüncü katý geçince “yardýmcý ruh” yorulur. Bu kez þaman kazý çaðýrýr.<br />

Bir mola verilip dinlenildikten sonra yolculuk devam eder. Son katta<br />

Ülgen’e seslenir. Dileklerinin kabul edilip edilmediðini öðrenir. Geri<br />

döndüðünde þaman yere yýðýlýr ve kendinden geçer. Uyandýðýnda izleyenleri<br />

selamlar..<br />

Þamanýn yeraltý yolculuðu ise daha zor ve tehlikelidir: Þaman bu yolculuðuna<br />

bir maðara, çukur, bir delik, pýnar ya da bir aðacýn kökünden<br />

baþlar. Kimi kez göðe çýkarken kullandýðý gibi basamaklardan yararlanabilir<br />

ya da bir canavarýn aðzýndan yeraltýna iner, bir canavar–yýlanýn boðazýndan<br />

girerek onun vücudunda seyahat eder.<br />

Þaman yeraltý yolculuðuna da yardýmcý ruhlarýyla birlikte çýkar. Her<br />

katta önüne çýkan engelleri aþarak dokuzuncu ve son katta bulunan Erlik<br />

Han’ýn taþ ve siyah balçýktan yaratýlmýþ, çok iyi korunan sarayýna ulaþýr.<br />

Yolculuðu sýrasýnda þamaný hastalýk veren ruhlar taciz eder. Sonunda<br />

azgýn bir boða gibi tasarýmlanan yeraltý dünyasýnýn efendisi, Erlik Han’ýn<br />

karþýsýna çýkar. Ve onunla mücadele etmeye baþlar. Çeþitli hileler ve armaðanlarla<br />

onu yatýþtýrýr; yardým vaatlerini alýr ve erkek bir yaban kazýnýn<br />

kanatlarý üzerinde yeryüzüne döner.<br />

Þaman öldüðü zaman asla topraða gömülmez; bir baltayla bir aðaç<br />

oyulup ceset içine yerleþtirilir; üzeri bir kapakla kapatýlýr. Cesedin baþý,<br />

batýya gelecek biçimde konur; eþyalarý tabutun yanýna býrakýlýr. Gömdükleri<br />

yere bir aðaç dikilir; bütün eþyalarý o aðaca asýlýr.<br />

KAYNAKÇA<br />

Anadol, S., Þaman Türkler Tuva ve Hakasya, Atlas, sayý: 82, Ýstanbul, 2000.<br />

Anohin, A. V., Altay Þamanlýðýna Ait Maddeler, (Çev. A. Ýnan, Makaleler ve<br />

Ýncelemeler), c. 1, Ankara, 1968.<br />

Arat, Reþid Rahmeti, Kutadgu Bilig, (Çev.: Yusuf Has Hâcib), Türk Tarih<br />

Kurumu, Ankara, 1959.<br />

V. Milletlerarasý Türk Halk Kültürü Kongresi Maddi Kültür Seksiyon<br />

Bildirileri, T.C. Kültür Bakanlýðý, Ankara, 1997.<br />

I. Uluslararasý Hacý Bektaþ Veli Sempozyumu Bildirileri, Hacý Bektaþ Veli<br />

Anadolu Kültür Vakfý, Ankara, 2000.<br />

I. Türk Kültürü ve Hacý Bektaþ Veli Sempozyumu Bildirileri, Ankara, 1998.<br />

I. Uluslararasý Türk Dünyasý Eren ve Evliyalarý Kongresi Bildirileri, Ervak<br />

Yayýnlarý, Ankara, 1998.<br />

Bilim ve Ütopya, Aylýk bilim, kültür ve politika dergisi, sayý: 1-III, s. s. Ütopya<br />

Bilimsel ve Kültürel Araþtýrmalar Yay., Ýstanbul.<br />

Çoruhlu, Yaþar, Türk Mitolojisinin Anahatlarý, Kabalcý, Ýstanbul, 2002.<br />

Eliade, Mircea, Þamanizm (Çev.: Ýsmet Birkan), Ýmge Kitabevi, 1. Basým,<br />

Ýstanbul, 1999.<br />

Eröz, Mehmet, Eski Türk Dini ve Alevilik-Bektaþilik, Türk Dünyasý<br />

Araþtýrmalarý Vakfý, Ýstanbul, 1992.<br />

Esin, Emel, Türk Kozmolojisi, Ýstanbul, 1979.<br />

Ýnan, Abdülkadir, Tarihte ve Günümüzde Þamanizm, Türk Tarih Kurumu<br />

Yayýnlarý, Ankara, 1972.<br />

Korkmaz, Esat, Eski Türk Ýnançlarý ve Þamanizm Terimleri Sözlüðü, Anahtar<br />

Kitaplar Yayýnevi, Ýstanbul-2003<br />

Korkmaz, Esat, Alevilik-Bektaþilik Terimleri Sözlüðü, Geniþletilmiþ 3. Basým,<br />

Kaynak Yayýnlarý, Ýstanbul, 2003.<br />

Lýgetý, L., Bilinmeyen Ýç Asya (Çev.: Sadrettin Karatay), Atatürk Kültür, Dil ve<br />

Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayýnlarý, Ankara, 1986.<br />

Ocak, Ahmet Yaþar, Alevi ve Bektaþi Ýnançlarýnýn Ýslam Öncesi Temelleri,<br />

Ýletiþim Yayýnlarý, Ýstanbul, 2000.<br />

Ögel, Bahattin, Türk Mitolojisi, C. 1-2, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1993.<br />

Roux, Jean-Paul, Orta Asya Tarih ve Uygarlýk (Çev.: Lale Arslan), Kabalcý<br />

Yayýnevi, Ýstanbul, 2001.<br />

Roux, Jean-Paul, Türklerin ve Moðollarýn Eski Dini, Ýstanbul, 1994.<br />

Þener, Cemal, Þamanizm, AD Yayýncýlýk, Ýstanbul, 1997.<br />

Uluslararasý Anadolu Ýnançlarý Kongresi Bildirileri, Ervak Yay., Ankara, 2001.<br />

Yol, bilim, kültür, araþtýrma, Hüseyin Gazi Derneði Yayýn Organý, iki ayda bir:<br />

1999-2003, Ankara.<br />

Ocak 2005<br />

5


AABF ÝNANÇSAL BÝRLÝK BÝRLÝK BAÐLAMINDA KENDÝSÝNÝ YENÝLEMELÝ VE YAPISINDA DEÐÝÞÝME GÝTMELÝDÝR<br />

Alevilik heterodoks Ýslam olarak Tanrý’yý<br />

insanda ve insaný Tanrý’da görme,<br />

yani Tanrý-Ýnsan Birliði anlayýþý ve tapýnma<br />

ritüelleribaðlamýnda kendine özgüdür.<br />

“Cemevlerinin Alevi toplumunun tapýnma<br />

yeri” olduðunu tarihsel örneklerle<br />

vurgulamýþ bir yazar olarak kampanyanýza<br />

imza atamýyorum. Bu çok haklý toplumsal<br />

istemin ardýnda, neden bir siyasi<br />

taktik var? Aleviliði neden dolaylý bir biçimde<br />

Ýslam’ýn dýþýnda göstererek, özgün<br />

bir inanç söylemini dayatýyorsunuz?<br />

Aleviliðin özgünlüðü Heterodoks<br />

Ýslam oluþundan kaynaklanmaktadýr.<br />

Onun özgünlüðü, dogmatik þekilciliði,<br />

tarihsel baskýcýlýðý, baðnazlýðý, çaðdýþý’lýðý<br />

ve cihad terörizmiyle Ýslam olarak<br />

tanýnan ve tanýtýlan Ortodoksluða<br />

aykýrýlýðýndan dolayýdýr.<br />

Bu tür bildirilerde genellikle sadece<br />

en baþa dikkat çekici olarak yazýlan etkileyici<br />

kitlesel talep okunur; bu nedenle<br />

belki istediðiniz sayýya ulaþacaksýnýz,<br />

ama bunun dürüst bir yaklaþým olduðu<br />

söylenemez! Oysa sadece “Cemevlerinin Aleviliðin merkezi, Alevilerin<br />

tapýnma yeri” olduðu yazýlarak, yasallaþtýrýlmasý istemi vurgulansaydý<br />

milyonlara ulaþabilirdiniz. Bence tutarlý ve doðru taktik buydu.<br />

Hâlâ da zaman geçmiþ deðildir. Yönetim kurulu, imzalanmasý istenen<br />

bildiride, yanlýþ anlaþýldýðýna dair bir kýsa açýklama yaparak, “Sünni ve<br />

Þiiliðe aykýrý, yani Heterodoks Ýslam olarak Alevilik kendine özgü bir<br />

inançtýr ve tapýnma yeri de Cami deðil, Cemevi’dir” biçiminde bir<br />

deðiþiklik yapabilir.<br />

Alevilik Ýslam’ýn Dýþýnda Olamaz<br />

“Alevilik Ýslam dýþýdýr” tartýþmasýnýn baþlatýlmasý ve toplumun iki kampa<br />

ayrýlma tehlikesiyle karþý karþýya gelmesi AABF’nin bilgi ve ilgisi dýþýnda<br />

geliþmedi. Bu görüþ, 1350 yýllýk Alevilik tarihini; Heterodoks Ýslam<br />

Alevilik olarak tarih sahnesine çýkmýþ toplumsal mücadeleleri, halk<br />

hareketlerini istemeden yadsýma durumunda kalmaktadýr. Aleviliði<br />

Anadolu coðrafyasý ile sýnýrlandýrarak Aleviliðin evrenselliðine zarar<br />

vermektedir. Tarihsel ve bilimsel temeli olmayan bu görüþün Alevi-Bektaþi<br />

inanç toplumunu parçalamaktan baþka bir iþe yaramayacaðýný anlamak<br />

hiç de zor deðil.<br />

Yýllardýr Alevi hareketinden geniþ bir siyaset yapýlanmasý gerçekleþtirmeye<br />

çalýþýyorsunuz. Sizce bu mudur siyaset? Siyaset, sürekli üretilen<br />

gerçekçi ve tutarlý ideolojik-taktiksel çizgilere toplumu kazanmak ve büyük<br />

birliktelikler oluþturmaktýr.<br />

Ben bugün Alevi toplumunun birlikteliðini, siyaseti ikinci plana almakta<br />

görüyorum. Ýnanç toplumlarý heterojendir, çeþitli etnik ve ulusal topluluklardan<br />

oluþur; onlarý birbirine baðlayan inançlardýr. Ýnanç ritüellerini,<br />

yani tapýnmalarýný toplumsallaþtýrmýþ ve dedelik-taliplik-rehberlik iliþkileri<br />

içinde, oniki hizmet (iþbölümü), musahiplik, görülme-sorulma, dâr’a<br />

çekme vb. tapýnç kurumlarýyla bir özyönetim ve yaþam düzeni ya da yaþam<br />

biçimi oluþturmuþ Alevi-Bektaþi toplumunda bu bað çok daha güçlüdür.<br />

Alevi-Bektaþi toplumu, inancýný özgürce ve ayrýntýlý uygulamalarýyla<br />

yaþamak ve yüzyýllarýn baskýlarýnýn ve gizlenmelerinin acýsýný çýkarmak<br />

istiyorsa bu sosyo-psikolojik olgudur, uymak zorunluluðu vardýr.<br />

Ýnanca yeni yakýþtýrmalarla yaklaþamazsýnýz.<br />

Bu toplum, üçüncü halife döneminden itibaren Ali tanrýsallýðý ve<br />

soyunun kutsallýðýyla baþlamýþ ve Ýslam dinini heterodoks yani bizim<br />

bâtýni olarak nitelediðimiz baðlamda, Ýslami imparatorluk yönetimlerinin<br />

dini Ortodoksizme (Sünniliðe) aykýrý ve muhalif biçimde yorumlamýþtýr.<br />

Kendi heterodoks Ýslamýný girdiði, sürgüne uðradýðý ve yeraltýnda<br />

yaþadýðý bölgelerdeki çaðdaþ ya da eski dinsel ve felsefi inançlardan<br />

öðeleri özümseyerek zenginleþtirmiþtir.<br />

Bu topluma, “siz Ýslam deðilsiniz” demekle, onlarý kendinizden uzaklaþtýrmaktan<br />

baþka hiçbir kazancýnýz olmaz. Bu da kazanç deðil, kayýptýr.<br />

Bir Olalým, Ýri Olalým, Diri Olalým<br />

Ýsmail Kaygusuz<br />

Bugün Alevi toplumu ancak inançsal birlik saðlayarak,<br />

“iri ve diri” olabilir.<br />

Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) ve<br />

Alevi Bektaþi Kuruluþlarý Birliði’nde (ABKB)<br />

yaþanan bazý olumsuzluklarýn<br />

Alevi-Bektaþi toplumunda tedirginlik yarattýðý ve<br />

örgütsel birliðin parçalanma noktasýna ilerlemekte<br />

olduðu ortada.<br />

AABF yönetimi, bu sorunlarýn tartýþýlmasý için<br />

18-19 Aralýk’ta bir geniþletilmiþ Yönetim Kurulu toplantýsý<br />

yapmaya karar vermiþ.<br />

Ýncelik göstererek beni de davet ettiler ve eleþtirilerimi,<br />

önerilerimi dinlemek istediklerini belirttiler.<br />

Katýlmaya söz verdim, ancak saðlýðým yüzünden<br />

toplantýya katýlamayacaðým ortaya çýktý.<br />

Toplantýdan önce görüþ ve düþüncelerimi özetleyen bir<br />

yazýyý gönderdim.<br />

Burada bu yazýyý kýsaltarak sunuyorum.<br />

Onlarý Ýslam dýþý gören, dinsiz ve kâfir<br />

sayan ve Ýslamý kendisinin temsil ettiðinde<br />

ýsrarlý olan baskýcý Sünniliðe karþý onlar Ehlibeyt,<br />

Beþ Ýmamcý (Zeydi Aleviliði), Yedi<br />

Ýmamcý (Ýsmaili Aleviliði), Oniki Ýmamcý,<br />

vb., Ýslami anlayýþlarla direnmiþlerdir.<br />

Sünnileri de “Ýslam ve Ehlibeyt düþmaný”<br />

vb., adlarla nitelemiþlerdir. Onca kýrýma,<br />

kýyýma raðmen, Sünniliðe aykýrý Tanrý<br />

inancý ve tapýnma anlayýþý içinde kendilerini<br />

Ýslam görmüþlerdir. Tarihsel gerçek<br />

bu doðrultudadýr.<br />

Ne demokratik kitle örgütleri, ne siyasal<br />

partiler, ne de devlet toplumlarýn inancýnýn<br />

temellerine müdahale edebilir. Bu toplumlar<br />

adýna ve onlarýn iradesi dýþýnda inanç<br />

belirlemesi ve tanýmý yapamaz, yeni yakýþtýrmalar<br />

hiç getirilemez. Bunun, devlet ve<br />

hükümet yetkililerinin Alevilik tanýmlamasý<br />

ve Diyanet Ýþleri baþkanlarý ve ilahiyatçýlarýn<br />

yaptýklarý Aleviliði deðerlendirmelerinden<br />

farký yoktur.<br />

Alevi-Bektaþi toplumu, “Allah-Muhammed-Ali”<br />

üçleminde tanrýsal birliðe,<br />

“üçü bir nurdur, nuru vâhiddir” biçiminde bâtýni yaklaþýmýyla ulaþtýðý<br />

“vahdeti vücud” (Ýnsan-Tanrý birliði), “vahdet-i mevcut” (Doða-Tanrý<br />

birliði) inancýný, Cem tapýnma kurumlarýyla, Sünnilik ve Þiilik (ortodoksizm)<br />

dýþýnda bir Ýslamý (heterodoks, bâtýni) yaþamýþ, yaþýyor ve yaþamak<br />

istiyorsa buna uymak zorunluluðu vardýr. Hiç kimse, “sen inancýný<br />

yanlýþ biliyorsun, Ýslamýn dýþýndasýn sen” diyemez. Bunu sadece hasýmlarý,<br />

düþmanlarý söylemiþ ve söylemeyi sürdürmektedir.<br />

Demokratik kitle örgütlerinin bu baðlamda yapacaðý bir þey yok<br />

mudur? Vardýr, ama yönetimlerin deðil! Efsanelerin inançsal özü kapatmasý<br />

durumunda, aklýn öne alýnmasý baðlamýnda ve gericileþerek<br />

yaþanan çaðdan uzaklaþmayý önlemek gerektiðinde kitle örgütlerinin<br />

bünyesindeki bilim kurullarýnýn ve uzmanlarýn görevi baþlar. Ancak<br />

onlar, tapýnma eylemleri için (özünü deðiþtirmeye kalkýþmadan), bilgi ve<br />

iletiþim çaðýmýzýn koþullarýna uygun (reform niteliðinde) biçimlendirmeler<br />

sunabilir…<br />

Devleti Yönetenler Bu Kamplaþmaya Seviniyor<br />

Aleviler arasýnda birliðin saðlanamamasý ve “Alevilik Ýslamýn dýþýndadýr”<br />

yakýþtýrmasýnýn yeniden alevlenmesinin neden olduðu bu tehlikeli<br />

kamplaþmaya sevinen devleti yönetenler oluyor. “Siz kendinizi bile<br />

tanýmlayamýyorsunuz, bari biz yardým edelim” diye, diyanetinden,<br />

bakanýna, baþbakanýna kadar herkes Aleviliðe bir yafta yapýþtýrýyor.<br />

Devlet kitap yazdýrtýyor, bedava daðýtýp, Alevilere Türk-Ýslam sentezci<br />

anlayýþýn Aleviliðini dayatýyor. Bunlarýn sonuncusu bu yýl Hacý Bektaþ<br />

Þenliklerinde daðýtýlan “Sorularla Alevilik-Bektaþilik” kitabýdýr. 1<br />

Bu, yanlýþ bilgi ve kavramlarla kafa karýþtýran, inancýmýzýn evrenselliðini<br />

yadsýyan, basite indirgeyen ve küçümseyici cümlelerden oluþan bir<br />

Alevilik tanýmýdýr. Alevilik, “Orta Asya Türk kültürünün öðelerinin,<br />

Ehlibeyt sevgisiyle bütünleþmesi sonucu oluþan ve eski Türk gelenek ve<br />

göreneklerinin yaþatýlmasý sürecinde ortaya çýkan bir anlayýþtýr” diyerek,<br />

Aleviliði Türklere özgü olarak göstermektedir.<br />

Aleviliði Ýslamýn dýþýnda ve Anadolu’da oluþmuþ ve kendine özgü bir<br />

inanç olduðunu söyleyenler de farklý düzeyde ayný yanlýþý yapýyor ve<br />

bilerek ya da bilmeyerek Türk ulusçuluðuna hizmet ediyorlar.<br />

Alevilik Anadolu’yla Sýnýrlandýrýlamaz<br />

Alevilik, ne Ýslamýn dýþýnda ve Ýslamdan önce ortaya çýkýp, Ýslamdan da<br />

bazý öðeler almýþ ayrý bir dinsel inançtýr,ne de dýþarýdan Ýslam dinine girerek<br />

bâtýni özellik kazanmýþtýr Alevilik, Ýslamýn içinden çýkmýþ ve<br />

Ortodoks Ýslama aykýrý geliþim göstererek, bâtýni yorumlarla büyük farklýlýklar<br />

kazanmýþ olan Heterodoks Ýslamýn yaþayan son halkasý, en son<br />

temsilcisi ve doðrudan kendisidir demekte hiçbir sakýnca görmüyoruz.<br />

Bölgesel deðil evrensel bir geliþim göstermiþtir ve Anadolu’yla da sýnýrlandýrýlamaz<br />

6 Sayý 6


Alevilik, Halife Osman (644-656) döneminde Ali tanrýsallýðý inancýyla<br />

baþlayýp; bölgesel/tarihsel din, inanç ve felsefi akýmlardan bazý öðelerle<br />

birleþme/baðdaþtýrma yoluyla sürekli yenilenen, deðiþik adlarla yönetimlerin<br />

resmi dinine aykýrý ve karþýt geliþen heterodoks akýmlarýn tamamýný<br />

kapsar. On ikinci yüzyýlýn baþlarýnda Þehristani’nin anlattýðý yüze yakýn<br />

heterodoks grubun büyük çoðunluðu “insan biçimli Tanrý”ya inanan<br />

ve Ali-Ehlibeyt tanrýsallýðýný temel alan proto-Alevi kümeleþmelerdir.<br />

Kökeni bu erken heterodoks akýmlara kadar uzanan, onlarýn bâtýni<br />

inançlarýndan kaynaklanan, Anadolu’da yaþayan Alevilik-Bektaþilik,<br />

Ortodoks Ýslam (Sünni) inancýna aykýrý bir Tanrý ve tapýnma anlayýþýna<br />

sahiptir. 1240 yýlýnda kýrýmla sonuçlanan büyük Babai halk hareketinden<br />

sonra Heterodoks Ýslamý Anadolu’nun tarihsel, toplumsal ve kültürel<br />

koþullarýna uyumsatan ve onlardan aldýðý öðelerle yoðurup Anadolu’da<br />

yaþamakta olan Aleviliðin kurallarýný belirleyerek inançsal birliði saðlayan<br />

zamanýn Ýmamý (önderi) ve büyük bâtýni dai’si Hünkâr Hacý Bektaþ<br />

Veli olmuþtur.<br />

Bu inançta tanrý, kurtarýcýlýk görevini verdiði dostlarýnda, yani velilerde-Ýmamlar’da<br />

görünüm alanýna çýkar. Ali, velilerin þahý (Þah-ý<br />

Velâyet), Ýmamlar’ýn atasýdýr. Tüm zamanlarýn/dönemlerin velileri,<br />

Ýmamlar ve kurtarýcý yüce kiþiler (insan-ý kâmiller) Ali olarak nitelendirilir<br />

ve birer tanrýsal mazhardýr; tek aydýnlatýcý ýþýk olan Tanrý’nýn<br />

parçalarý ve yansýmalarýdýr. Her sýradan inanan da ‘Ali’nin hizmetinde bir<br />

Salman’ olmaya çaba gösterir.<br />

“Dinim Muhammed, imaným Ali ve mezhebim Ýmam Cafer Sadýk”<br />

diyen, “Allah Muhammed Ali Birliði’nde, Ehlibeyt ve Oniki Ýmam sevgisinde,<br />

Hacý Bektaþ Veli’nin Pir’liðinde” bütünleþmiþ ve onun “eline,<br />

beline, diline sadýk ol” sözünü kendisine ahlak kuralý edinmiþ koca bir<br />

toplumun bin yýllýk inancýdýr Alevilik. Bireysel ve toplumsal yaþamlarýna<br />

düzen veren sazý, sözü semahýyla kadýn-erken birlikteliðinde yaptýklarý<br />

tapýnma törenidir.<br />

Bu inancý kültürel anlayýþ, tapýnma töreni cemi kültürel etkinlikeðlence/cümbüþ<br />

sayarak, onlara Hanefi mezhebinin kurallarýný dayatan<br />

Diyanetçiler ile “Alevilik, kültürel yaný aðýr basan özgün bir inançtýr”<br />

diyen Ýslam-dýþýcýlar, ortak bir paydada buluþuyor.<br />

Bizce Neler Yapýlmalýdýr? (Önerilerimiz)<br />

1AABF ve ABKB ortak bir basýn bildirisiyle, Alevilik tanýmlamasý konusunda<br />

bir yanlýþ anlaþýlma olduðunu belirtmeli. “Alevilik, ortak<br />

paydalarý þeriat olan Ortodoks Ýslamýn, yani Sünniliðin dört mezhebi ile<br />

Þiiliðin dýþýnda, Ýslamýn heterodoks ya da bâtýni yorumu olarak kendine<br />

özgüdür” biçiminde bir açýklama yapýlarak, cemevlerinin Alevilerin ibadet<br />

yeri olarak tanýnýp yasallaþtýrýlmasý toplumsal istemine iliþkin imza<br />

kampanyasýna ivedilik kazandýrýlmalýdýr. Olaðan ya da olaðanüstü genel<br />

kurul toplantýsýnda ne de yönetim kurullarýnda Alevilik tanýmlamalarý<br />

konuþulup tartýþýlamaz ve “içinde miyiz, dýþýnda mýyýz?” diye sorulup,<br />

oylanamaz!<br />

2<br />

“ALEVÝLÝK ÝSLAMIN DIÞINDA ve Anadolu’ya özgü bir inanç sistemidir”<br />

görüþünü savunarak; bu görüþü Federasyon yönetimi ve ona<br />

baðlý derneklere mal etme gayretleriyle bilinçli ya da bilinçsiz görevini<br />

kötüye kullanan Dedeler Kurulu Baþkaný Hasan Kýlavuz bu görevden ayrýlmalý<br />

ya da ayrýlmasý saðlanmalýdýr. Hasan beyin bireysel görüþlerini<br />

akademik ortama taþýyarak oralarda tartýþmasýnda hiçbir sakýnca yoktur.<br />

3YENI BÝR Dedeler Kurullarý Genel Baþkaný seçimine gitme zorunluluðu<br />

vardýr. Bu seçim, Federasyona baðlý derneklerin inanç hizmetlerini<br />

gören dedeler kurullarýnýn gönderecekleri temsilciler çaðrýlarak<br />

yapýlýr. Ayrýca baðlý olmayan derneklere de çaðrý çýkarýlarak (Alevi<br />

söylemiyle peyik salýp lokma göndererek) bu seçime katýlmalarý talep<br />

edilmelidir. Yeni seçilen Dedeler Kurullarý Genel Baþkaný’nýn yönetimle<br />

iliþkisi, inançsal konularda danýþmanlýk biçiminde olmalý. Kendisi kesinlikle<br />

yönetimin sosyo-politik etkinliklerine karýþmamalý ve karýþtýrýlmamalý.<br />

Yönetim de onun kendi iç kurullarý (Dedeler) ve 12 hizmet erleriyle<br />

yapacaklarý, inançsal etkinlik ve uygulamalara müdahale etmemelidir.<br />

Onlarýn yanlýþ ve hatalý davranýþ ve uygulamalarý Hacýbektaþ’taki<br />

Dergâh Kurulu denetimiyle eleþtirilip düzeltilir. Bu kurullarýn oluþturulmasý<br />

ve hiyerarþik yapýsýný dördüncü madde olarak sunalým:<br />

4DEDELER KURULLARI Genel Baþkaný seçilen kimsenin, hangi<br />

Seyyid ocaðýna mensup olursa olsun çaðdaþ ve aydýnlýk kafalý ve<br />

Alevi-Bektaþi yolu ve erkânýný iyi bilen, cem törenlerini yanlýþsýz<br />

yönetecek yetkinlikte ve de inançlý bir kimse olmasý gerekir. Önerimiz bu<br />

seçimin Pir Dergâhý’nýn bulunduðu Hacýbektaþ’ta yapýlmasýdýr.<br />

Böylelikle Dergâh’ta inançsal birliðin ilk ve büyük adýmý atýlmýþ olacaktýr.<br />

Sözünü ettiðimiz temsilci dedelerin Hacýbektaþ ilçesinde, Dergâh<br />

Postniþini Mürþid’in baþkanlýðýnda toplanarak üç gün ya da bir hafta<br />

içinde kendilerine bir baþkan seçmeleri zor bir olay deðildir. Eminim ki,<br />

Türkiye ve Avrupa’daki Alevi derneklerinin dedelerinin her biri farklý<br />

ocaklara mensuptur. Hacý Bektaþ Dergâhý Postniþi’nin de bir “Ocak”<br />

temsilcisi olarak tek oyu olacaktýr Dedeler Kurullarý Genel Baþkaný seçiminde.<br />

Elbetteki bu seçimden sonra Dergâh ile iliþki kesilmeyecektir.<br />

Ayrýca Postniþin tarafýndan zaten uygulanmakta olan Dergâh’ta geleneksel<br />

dede eðitimi ya da yetkili kýlma hizmetleri sürdürüldüðünden, burada<br />

da bazý deðiþiklikler düþünülebilir.<br />

5AABF ve ABKB’ye baðlý derneklerde hizmet gören kaç dede var ve<br />

onlarýn göndereceði kaç kiþi tutar bilemiyorum; ama diyelim 50-60<br />

dede katýldý bu seçim toplantýsýna. Gizli ya da açýk oyla seçilenlerden en<br />

fazla oy alan baþkan ve oy sýrasýna göre 3 ya da 4 kiþi de oluþturulacak<br />

olan Dergâh Kurulu’nda görev almalýdýr. Dergâh Kurulu Hacý Bektaþ<br />

Veli Dergâhý postniþininin baþkanlýðýnda kurulur. Dergâh Kurulu,<br />

Postniþin ve -tarihsel konumu ve Serçeþme’lik kutsal görevinden ötürü<br />

bir ayrýcalýk olarak- Hacý Bektaþ Ocaðý’ndan bir baþka yetkin kiþi, yani<br />

tanýnan, saygý duyulan Dede dahil olmak üzere, Dedeler Kurullarý Genel<br />

baþkaný ve seçimde en fazla oy alanlarla birlikte 6-7 kiþiden oluþur.<br />

Toplantýlarda alýnacak kararlar oylamayla olur; oylarýn eþit çýkmasý ve<br />

anlaþmazlýklarda Dergâh Postniþini’nin ikinci oyu ya da vereceði karar<br />

belirleyici ve çözümleyici olarak kabul edilmelidir. Dedeler Kurullarý<br />

Genel Baþkaný doðrudan Dergâh Kurulu’na baðlý ve bu Kurula karþý<br />

sorumludur... (Bu Kurulun hizmet tüzüðü daha sonra hazýrlanýp maddeleþtirilebilir).<br />

6DERGÂH KURULU’nun iþletilmeye baþlamasýyla, ona hizmet görme<br />

mekâný olarak, Müze olan Hacý Bektaþ Dergâhý Külliyesi’ndeki<br />

Meydan Evi’nin ayrýlmasýný saðlayacak yasal giriþimler yapýlýr. Külliye’ye<br />

bu adým atýldýktan sonra, Dergâh Külliyesi’nin tümüyle hak sahibi<br />

olan Alevi-Bektaþi inanç toplumuna ve onun inançsal yönlendiricisi ve<br />

temsilcisi geniþletilmiþ Dergâh Kurulu’na teslim edilmesinin saðlanmasý<br />

için kitlesel eylem ve iþlemlere geçilir.<br />

7AABF ve ABKB inançsal birlik baðlamýnda kendilerini yenilemeli<br />

ve yapýlanmalarýnda bazý deðiþikliklere gidilerek Türkiye ve<br />

Avrupa’da demokratik özgürlükler ve insan haklarý baðlamýnda Alevi-<br />

Bektaþi inanç toplumunun toplumsal, siyasal hak ve isteklerini<br />

savunucusu büyük kitle örgütü düzeyinde, geniþletilip kurumsallaþtýrýlmýþ<br />

Hacý Bektaþ Dergâh Kurulu’yla eþgüdümsel baðlýlýk içinde<br />

çalýþmalý ve birbirlerinin alanlarýna karýþtýrýlmamalýdýr.<br />

8HIÇ GECÝKMEKSÝZÝN ve ivedi olarak çeþitli dillerdeki tarihsel ve<br />

inançsal yazýlý Alevi kaynaklarýnýn saptanmasý, toplanmasý ve Türkçe’ye<br />

çevrilmesi çalýþmalarýna baþlanmasý gereklidir. Bunun için hemen,<br />

yetkin bir araþtýrma ve (birkaç dilden) çeviri ekibi kurulmasý giriþimine<br />

baþlanmalýdýr…<br />

Bu dostça önerilerimiz benimsendiði ve gecikmeden uygulamaya<br />

geçildiði takdirde, inanýyoruz ki, kýsa zamanda çok büyük ölçüde Alevi-<br />

Bektaþi inanç toplumunun güvenini kazanacak. O zaman, toplumsal ve<br />

siyasal alanlardaki çalýþma ve eylemlerinizde arkanýzda büyük kitleler<br />

bulacaksýnýz.<br />

Alevilik Dersleri mi, Yoksa Zulüm mü?<br />

Milli Eðitim Bakanlýðý, Din ve Ahlak Dersleri müfredatý içine Aleviliði<br />

de koyacaðýný duyurdu. Kuþkusuz kafalarýndaki Alevilik iþlenecek; yani<br />

Türklere ve Anadolu’ya özgü bir Ýslami inanç ve “mistik tarikat” olarak<br />

Nakþibendilikle sulandýrýlmýþ bir Bektaþilik! Böylece eski tanýmlamalarýndan<br />

birini yeni kavramlarla süsleyerek, Alevilik adýyla okullarda<br />

öðretecekler! Üç yýl önce “Diyanet’in Alevilik Raporu”nda “Alevilik,<br />

Hanefi mezhebinin bir tarikatýdýr” biçiminde yaptýklarý tanýmda ufak bir<br />

deðiþiklikle, Aleviliði “Ýslamýn bir mistik tarikatý ya da yorumu” olarak<br />

Din ve Ahlak Dersleri’nde okutacaklarmýþ.<br />

Bu dayatmacý davranýþ Sünnileþtirme asimilasyonunun yeni, ama<br />

çok tehlikeli bir yöntemidir; Aleviliðin özüne aykýrý, soysuzlaþtýrýlmýþ<br />

inançsal bilgileri körpe kafalara sokarak, onlarý koþullandýrarak bunu<br />

baþarmak istiyorlar. Ders deðil zulüm olacak!<br />

Alevi-Bektaþi inanç toplumu, devlet okullarýnda zorunlu din dersleri<br />

de buna ek olarak Alevilik dersleri de asla istemiyor ve istememelidir.<br />

Devlet de sözde Alevilerin temsilciliðine soyunmuþ sadece küçük bir<br />

çýkarcý ve uzlaþmacý grubun istemlerine göre hareket edemez. Bu yöntemlerle<br />

de AB’nin gözünü boyayacaðýný sanýyorsa aldanýyor. Alevi-<br />

Bektaþi toplumu bu asimilasyoncu Alevilik dersleri dayatmasýna kitlesel<br />

tepkisini göstermekten çekinmemelidir.<br />

NOTLAR:<br />

1 Bakýnýz: Ý. Kaygusuz, “Kuþatma Altýndaki Hacý Bektaþ Dergahý”. Serçeþme,<br />

Sayý 5, Kasým 2004.<br />

Ocak 2005<br />

7


TASAVVUF<br />

Ýsmail Özmen<br />

Ýslam tasavvufu insaný,<br />

kendi içinde “özgür” bir kul,<br />

dýþarýda ise gerçek ve özgür bir insan<br />

yapmaya yönelmiþtir.<br />

Kulu, özgürlüðün vahþi atýna bindirip<br />

kul olgusunun bilinen tutsaklýk zincirlerini<br />

onun içinde otururken kýrmaya çaðýrmýþ,<br />

o da bu zincirleri birer birer kýrmasýný bilmiþtir.<br />

Evrende, insan dýþýnda baðýmsýz, özünü ortaya koyan, çevresini<br />

ve varlýðýnýn temel niteliklerine girip onu titizlikle ve<br />

dikkatle bir oya inceliðinde iþlemeye çalýþan baþka bir varlýk<br />

daha yoktur. Yaratýlma olayýnýn temeli insandýr. Aslýnda<br />

insan bütün evreni bir bütünlük içinde yansýtan, Tanrý’dan<br />

gelip yine Tanrý’ya dönecek olan ölümsüz bir özün, bitmeyen bir yaratýcý<br />

gücün taþýyýcýsýdýr.<br />

Gerçekten “sanal” olarak insan cennetten kovulmuþ bir varlýk sayýlsa bile,<br />

gerçeðin öyle olduðu kanýtlanamamýþtýr; çünkü insanla Tanrý birdir;<br />

Tanrý insanda dile gelen, düþünen, düþleyen, konuþan, söyleyen görünüþ<br />

alanýna çýkan bir varlýktýr; kendiliðinden suç iþleyen, suç iþlemeye planlanmýþ<br />

bir makine de deðildir.<br />

Her Þeyin Kaynaðý Tanrý’dýr<br />

Bizce insanýn tüm eylem ve davranýþlarýnýn kaynaðý Tanrý’dýr.<br />

Çünkü, Tanrý tüm evreni doldurmuþ, her þeyin, özellikle de<br />

insanýn özünü sarmýþ, hepsinin kaynaðý olmuþ durumdadýr.<br />

Yani insanda bir tanrýsal “irade-yi cüz’iye” mevcuttur. Bu bakýmdan<br />

insan hep Tanrý ile birlikte davranýr; bunun anlamý,<br />

Tanrý’dan gelen insan sonunda yine Tanrý’ya dönecektir. Ancak bu dönüþ<br />

kendiliðinden gerçekleþmez, bazý aþamalardan geçmeyi öngörür. Kiþi bu<br />

aþamalarda “irfan” denilen gönül bilgisini edinmekle yükümlüdür; irfan<br />

yüce bir bilgi birikimi türüdür; bu, insan gönlünde Tanrý’nýn bir nur (ýþýk)<br />

olarak belirmesidir; irfanla olgunlaþan, arýnýp aydýnlanan kiþi, geçici varlýklardan<br />

sýyrýlmak suretiyle kendini yetkinleþmiþ ve “turaplaþmýþ” olarak<br />

bulur. Bu, “geçiciler” âleminden beka âlemine yükselmektir.<br />

Tanrý’ya Yükseliþ<br />

Böylece, bu ve benzeri yükseliþlerle geçici olan her þeyden<br />

kalýcý özlere doðru yönelmeyi baþaran insan, Tanrý’ya varan<br />

yol üzerinde adým adým ilerler. Gerçekte bu ilerleme bir yükseliþ,<br />

az olgundan çok olguna, en olguna, yani Tanrý’ya<br />

doðru gidiþ demektir. Aslýnda bu alanda yükseliþ iki türlüdür:<br />

Bunlardan ilki, kendini geçici varlýklardan sýyýrýp uzaklaþtýrmakla,<br />

içine kapanýp dünyadan el etek çekmekle, kendini ve özünü derin<br />

düþünceye ve zikre vermekle, yani Tanrý üzerine derinlemesine düþünmekle<br />

olur; ikincisi ise bilgi irfan edinmekle saðlanýr.<br />

Gerçekte insan için bilgi, gerçeðe, doðru yola, Tanrý’ya, ölümsüz olana,<br />

nura varmayý saðlayan bir kýlavuzdur. Ýnsan Tanrý’ya yükselirken birçok<br />

manevi basamaklardan geçer, bu basamaklarýn hepsi de bir sýnav<br />

alanýdýr, savaþ meydanýdýr; kiþi amacýna ulaþmak için bu savaþý ve sýnavý<br />

kazanmak zorundadýr.<br />

Aslýnda bir yükseliþ niteliði taþýyan bu “geçiþ”ler evrenin deðiþik<br />

katlarýný geçmek anlamýna gelir.<br />

Son kattan sonra, bütün varlýk türlerini özünde yansýtan, onlarýn öncesiz<br />

ve sonrasýz ana kaynaðý olan tanrýsal kat gelir ki bu kat burada insan<br />

nur’u özünde bularak yansýtýr. Böylece, insan bu “nur” u gönlünde<br />

görünüþ alanýna çýkarýr.<br />

Yani irfanla olgunlaþan insanýn yetkinliði nispetinde Tanrý, onun gönlünde,<br />

bir “nur” olarak belirir; bu nurun belirmesi, insanýn Tanrý’yý<br />

görmesi, seyretmesi, müþahedesi anlamlarýna gelir. Aslýnda bu bir tür<br />

Tanrý’dan doðuþtur. Tanrý’dan doðuþ ise bir nurun açýlýþý, parlayýþý olarak<br />

kabul edilmelidir. Bu ise, ancak gönül gözüyle görülebilen bir olgudur;<br />

bu ancak irfanýn saðladýðý olgunlukla sezilir.<br />

Ýþte bütün bunlarý etüt olarak hazýrlayan, gereken bilgilere veren tasavvuf<br />

bilimidir; bu ekol özgül bir bilim olarak deðerlendirilmelidir.<br />

Ýslam Mistisizmi<br />

Bir baþka açýdan, Ýslam’ýn dýþýndaki mistisizm, sözlük anlamýyla<br />

“görünürde olmayan, gizli, öteki dünyaya ait bilgiler”<br />

demektir. Kiþinin dünya ile ilgisini kesip Tanrý sevgisine<br />

baðlanmasý, o ummana dalmasýdýr. Ýslam’da mistisizmin<br />

toplumla iliþkisi ilginç bir durum ve görünüm sergiler.<br />

Gizemcilik, insaný toplumdan koparmayý amaçlar, ama zamansal<br />

süreç içinde, uygulamanýn birkaç örnek dýþýnda böyle olmadýðý açýktýr.<br />

Görülen odur ki, mistisizm, Sünniliðin yasakladýðý felsefe ve teolojiden<br />

bilgi edinme, çeþitli felsefî sorunlara gerçek ve doðru yanýtlar arama,<br />

zorba yönetimlere karþý özgürlüðü ve yoksul halký savunma, toplumla<br />

bireysel düzeyde, derinlemesine, sürekli ve yoðun iliþki içinde olma<br />

cesaretini gösterme gibi ödevleri üstlenmesini bilmiþtir. Mistikler, her<br />

türlü þekli, bu arada camileri de reddetmiþler, kendi içlerindeki,<br />

özlerindeki mabetlerine çekilerek Tanrý ile “haþýr-neþir” olmuþlardýr.<br />

Yine Ýslam mistisizminde genel olarak “evlenmeme” kuralý geçerli<br />

deðildir. Tarikat üyelerinin büyük çoðunluðu iþinde, gücünde, halkýn yanýnda<br />

ve içinde yaþamayý tercih ederler. Dünya iþlerinden el-etek çekme<br />

kuralý çok küçük bir çevre tarafýndan uygulanmýþ ise de gerçekte, tasav-<br />

Hz. Ali ve Devesi - Ömer Bortaçina<br />

Koleksiyonu, Cam Altýnda Yirmi Bin<br />

Fersah, s. 48. Yapý Kredi Kültür Sanat<br />

Yayýncýlýk.<br />

8 Sayý 6


vuf, Ýslam dininde geçerliliði olmayan, þeriat dýþý, hep felsefe içinde oturan<br />

bir sistem sanýlarak medrese çevrelerince hep yasaklanmýþtýr.Tarihsel<br />

açýdan tasavvuf olgusuna baktýðýmýzda, Ýslam ülkelerindeki irili-ufaklý<br />

tüm ayaklanmalarda çoðunun önderliðini mistikler ya da onlarýn yandaþlarý<br />

yapmýþlardýr.<br />

Genel olarak, mistisizm (tasavvuf, sufizm, gizemcilik) Kuran’ýn zâhiri<br />

denilen açýk anlamlarýna pek önem vermez ve derinliðine inmez. Ancak<br />

“gizli” anlamlarýný, asýl ve gerçek anlam sayar. Bu konularda Bâtýnilik,<br />

bir baþka açýdan söyleyiþle “doðu sosyalizmi” sayýlabilir. Çünkü tasavvufun<br />

amacý; insanlar arasýndaki barýþý, eþitliði, kardeþçe yaþamayý,<br />

çok yönlü dayanýþmayý, yardýmý saðlamak; dahasý “yarin dudaðýndan<br />

özge her þeyde” ortaklýðý kurduktan sonra “sömürüsüz bir toplumsal<br />

paylaþým sistemini” gerçekleþtirip yaþama geçirmektir. Bütün dünyada<br />

mistisizmin deðiþmeyen yönü, her türlü haksýzlýðý yok etmeye yönelik<br />

olmasý; özünün ise “eþitlikçi-toplumcu” bir öðretiden kaynaklanmasýdýr.<br />

Tasavvufun bâtýni kolu, hiçbir zaman dünya iþlerinden el çekmemiþ,<br />

örtülü biçimde de olsa hep politikanýn içinde yer almýþtýr. Dünyanýn daha<br />

güzel, daha yaþanýlýr bir dünya olmasý için yoðun ve sürekli bir savaþým<br />

içinde bulunmuþtur. Bu savaþýmý Tanrý ile birlikte yapmayý, O’nu da bu<br />

tür savaþlara “sokmayý” ana kural saymýþtýr. Özetle, Ýslam tasavvufu<br />

insaný, tam ve özgün, kendi içinde “özgür” bir kul, dýþarýda ise tam anlamýyla<br />

gerçek ve özgür bir insan yapmaya yönelmiþtir. Bu baðlamda,<br />

kulu, özgürlüðün vahþi atýna bindirip kul olgusunun bilinen tutsaklýk zincirlerini<br />

onun içinde otururken kýrmaya çaðýrmýþ, o da bu zincirleri birer<br />

birer kýrmasýný bilmiþtir.Mistisizmin bütün bunlarý gerçekleþtirmek için<br />

çeþitli tarihsel nedenlerle Þiilik’le yoðun bir iliþkiye girdiði, yakýnlaþtýðý<br />

ve çoðu yerde özdeþleþtikleri, ancak tarihsel süreç içinde, kimi kez de yine<br />

çoðu yönden ayrýldýklarý, örtüþemedikleri yadsýnamaz tarihsel gerçekler<br />

olarak karþýmýzda durmaktadýr.<br />

Evren Niçin Yaratýldý? Evreni Kim Yarattý?<br />

Bir baþka açýdan konuya yaklaþarak baktýðýmýz zaman, þu<br />

sorunun peþine düþmek zorunda kaldýðýmýzý görürüz. Bu<br />

soru kýsaca þudur: Evren niçin yaratýldý, yaratýlmýþsa kim<br />

yarattý, niçin yarattý? Böyle bir soruyu sormanýn gereði var<br />

mý, yok mu bu da ayrý bir sorun. Bu ara ayni sorun üzerine,<br />

evren bir büyük patlama sonucu oluþtu, “kör” bir yuvarlanmanýn, bilinçsiz<br />

bir gidiþin eseridir, yaratýcýsý bizzat kendisidir, kör yuvarlanýþla<br />

oluþan bir bilinçlenmedir diyenler olduðu gibi, bu arada bunu, bilinçli bir<br />

yaratýlýþ sayanlar, bir aklýn, büyük bir gücün eseri olduðunu iddia edenler<br />

olduðu da unutulmamalýdýr.<br />

Son görüþü savunan grubun büyük bir kýsmýný, tektanrýlý üç büyük<br />

dinin kitap, peygamber ve temsilcileri oluþturur. Ýslami görüþe göre, Allah<br />

evreni hiç kimse için deðil, bizzat kendisi için yaratmýþtýr. Zaten Allah’ýn<br />

varlýðý, zorunlu ve kendi kendine vardýr; evren de baþka bir varlýktan<br />

deðil, bizzat Allah’ýn kendi düþüncelerinden var olmuþtur.<br />

Yaratýlan her þey, tüm varlýk ayrý ayrý varlýklar olarak var deðildir;<br />

her þey baþlangýçta Allah’ýn bilgisinde var olup, bu varlýklarýn varlýðýný<br />

Allah sonradan öðrenmiþ de deðildir.<br />

Zira O’nun bilgisine sonradan yeni bilgiler eklenemez. O’nun bilgisi<br />

ne artar, ne eksilir, ezelden olduðu gibi hep aynýdýr, biz yaratýlmadan önce<br />

de O’nun bilgisinde vardýk. Bu görüþün bilinen ilk kaynaðý Platon’dur.<br />

Eflatun’a göre, evren varlýklarýnýn, tüm yaratýklarýn kaynaðý idea’lardýr;<br />

idea, kavram olarak ezelden beri vardýr, varlýklar yaratýlmadan<br />

önce idealar âleminde soyut olarak mevcuttur; yaratýklarýn var olmadan<br />

önce, bilgi, yani kavram hâlinde bulunduðu, bunun ise, gerçekte Allah’ýn<br />

bilgisi olduðu, Ýslam’da benimsenen temel bir görüþtür. Ýþte Ýslam Tasavvufunda<br />

bilgi durumundaki bu varlýklara (a’yân-i sâbite) adý verilir.<br />

Ýþte Allah, bilgisindeki bu varlýklara görünür âlemde yine bilgisine<br />

göre biçimler, içerikler ve belirli bir ömür koyar. Bunu niçin yaptýðý<br />

sorusuna ise, kendi sýfatlarýný etkinleþtirmek için yanýtý verilmektedir.<br />

Muhyiddin ibn Arabi, “rýzk verilenler olmadýkça, rýzk vericiliðin; bilinen<br />

olmadýktan sonra bilinenin, yaþayanlar olmadýktan sonra yaþatýcýlýðýn<br />

bir anlamý kalmaz” derken hem bu düþünceyi destekleyerek vurgular,<br />

hem de yine ona göre, “Allah yaþatandýr, öldürendir, yeniden yaratandýr,<br />

rýzk verendir, bilendir, egemendir, hükümdardýr, hükmünü sürdürendir,<br />

hasýlý sayýsýz sýfatlarýn sahibidir, iþte bu sýfatlarýn etkinleþebilmesi için<br />

tüm yaratýklarýn varolmasý gerekir; ýþýðý olmayan güneþ düþünülemeyeceði<br />

gibi, yaratýðý olmayan yaratýcý da düþünülemez.”<br />

Ýþte bütün bu düþünceler baðlamýnda, Allah da, kendi sýfatlarýnýn<br />

etkinliði için evreni var etmiþtir. Hatta bir ayette “Ben insanlarý ve cinleri<br />

bana tapmalarý için yarattým” , buyurur; Ýbni Abbas bu ayette geçen<br />

tapma fiilini “bilme” þeklinde açýklamýþtýr ki tapma bilmenin en ileri<br />

boyutunu iþaretler. Tanrý her þeyi kendisini ileri aþamada bilmeleri, kendisine<br />

tapmalarý için yaratmýþtýr...<br />

<br />

BÝR KÝTAP<br />

Su Yayýnevi<br />

Kasým 2004<br />

13,5 x 21 cm, 352 sayfa<br />

ISBN No: 975-6709-38-3<br />

NÝZARÝ ISMAÝLÝ DEVLETÝNÝN KURUCUSU<br />

Hasan Sabbah ve Alamut<br />

Öðretisi, Tarihi, Felsefesi<br />

Ýsmail Kaygusuz’un Hasan Sabah ve Alamut üzerine beklenen çalýþmasý<br />

geçen ay içinde Su Yayýnlarýndan yayýmlandý.<br />

Kaygusuz, Anadolu Aleviliði’ni daha iyi anlamanýn yolunun Heterodoks<br />

Ýslamlýðýn öncüllerinden olan Alamut Nizari Ýsmaililiðini incelemekten<br />

geçtiðini öne sürüyor. Bu çalýþma, Alamut Ýsmailliði’nin Anadolu’da<br />

Alevi-Bektaþi inancýnýn sistemleþmesi ve kurumlaþmasýnda etkisini<br />

göstermeyi amaçlýyor.<br />

Çalýþma, Alamut devletinin kuruluþunu ve bu devletin kurucusu<br />

Hasan Sabbah’ý bölgenin toplumsal ve siyasal tarihi içinde ele alýyor. Bu<br />

çerçevede iki önemli tarihi kaynaðý eleþtirel bakýþla inceliyor: Hasan<br />

Sabbah’ýn sistemleþtirdiði batýni “Talim” (Eðitim) öðretisini kapsayan<br />

“Fusul-Erbaa”nýn (Dört Fasýl) bir özetini içeren Abdulkerim Þehristani’nin<br />

(ö.1153) al Milal adlý yapýtý ile Alamut Ýsmaililiðinin kýyamet/yeniden<br />

diriliþ öðretisinin içeren “Haft’i Babý Baba Seyyidna.”<br />

Hasan Sabbah’ýn dünyayý mülkleri, insanlarý da kullarý sayan halifelere<br />

karþý, bu dünyayý cennete çevirmek için savaþým verdiðini vurgulayan<br />

Kaygusuz, onu uyuþturucu cenneti yaratmýþ bir sapkýn gibi gösteren<br />

saldýrýnýn ardýnda yatanlarý sergiliyor. Onun özgür düþünceyi, insan<br />

severliði ve eþitliði savunan, eþitlikçi, paylaþýmcý ve dünya mülkünü<br />

ortaklaþa kullanma gibi öðeler içeren öðretisinin Abbasi Halifeleri ve<br />

Selçuklu Sultanlarýnýn çýkarlarýna aykýrýlýðýný gösteriyor.<br />

Hasan Sabah’ýn Alamut’u içten fethini, Hazar’ýn batýsýnda Daylam’dan,<br />

güneyinde Tabaristan ve Horasan’dan, güneybatý Ýran eyaletlerinden<br />

Kuhistan ve Suriye’ye kadar Ýsmaili kale yerleþimleri kuruþunu<br />

ele alýyor. Bu kalelere dolan Pers, Arap, Kürt ve Türkmen gruplarý inceliyor.<br />

Alamut Ýsmaililerinin kendi görüþlerini benimsemeyenleri saf dýþý<br />

ettikleri iddiasýnýn yalan olduðunu vurgulayan Kaygusuz, Ýsmaililerin,<br />

görüþlerini benimsemeyenlere zorlama yapmadýðýný vurguluyor. Kentlerini<br />

yýkan Moðollarýn önünden kaçan Sünni ulemayý nasýl kalelerinde<br />

konuk ettiklerini ve yiyeceklerini paylaþtýklarýný anlatýyor.<br />

Alamut fedailerinin inançlarý nedeniyle ölüme korkusuzca gidiþinin,<br />

zulüm ve kýrým yapan baskýcý yöneticilere suikastlar düzenlemelerinin<br />

toplumsal anlamýný ele alýyor. Bu yalanlarýn Haçlý Seferleri döneminde<br />

nasýl Batý’ya taþýndýðýný açýklýyor. Ünlü gezgin Marko Polo’nun bu<br />

çerçevede oynadýðý rolü de belirtiyor, Alamut’un yýkýlmasýndan sonra<br />

bölgeden geçmiþ olan Polo, Avrupa’da hala anlatýlan gizemli ve inançsýz<br />

sapkýnlarýn oturduðu Alamut’un baþýndaki Daðlý Ýhtiyar’ýn (Hasan<br />

Sabbah’ýn) serüvenleri ve uyuþturucu (Haþiþ) cenneti hikayelerini ürettiðini<br />

belirtiyor.<br />

Kaygusuz, bu çalýþmasýnýn, halkýn tanýmadýðý, aydýnlarýn çoðunun<br />

ise yanlýþ tanýdýðý Ýsmaililiði tarihsel, düþünsel ve inançsal baðlamda<br />

doðru tanýtma denemesi olduðunu vurguluyor.<br />

Esen Uslu<br />

Ocak 2005<br />

9


ÜLKEMÝZDE US DIÞI RESMÝ KURUMSAL KONUMLANMALARIN TASFÝYESÝNDE KESÝN ZORUNLULUK VARDIR<br />

Aleviler, Kürtler, Süryani, Ermeni, vb., yurttaþlar, devletin Türk-Ýslam<br />

“Sünni” sentezi politikasýna/uygulamalarýna karþý; kültürlerini,<br />

deðerlerini ve farklýlýklarýný koruyarak yaþamak istiyorlar<br />

Farklýlýklarý nedeniyle eziyete uðrayanlarýn, laikliðin, çoðulculuðun ve<br />

evrensel demokratik deðerlerin kurumlaþmasý adýna yoðun çaba göstermelerinin<br />

nedeni budur. Eminiz ki; farklý kimliklerin ve kültürlerin<br />

kendilerini ifade etmeleri ve ayný zamanda “öteki” denilenlerle birlikte<br />

ve barýþ içinde yaþamalarý mümkün; hatta daha yaþanabilir bir dünya için<br />

zorunludur. Bunun tek koþulu ise demokrasinin tüm kurumlarýyla yaþama<br />

geçirilmesidir. Bu yüzden ülkemizde kimi bakýþ açýlarýnýn, Ýmam Hatip<br />

Okullarýnýn ve “Zorunlu Din Dersi” gibi barýþ ve us dýþý resmi kurumsal<br />

konumlanmalarýn tasfiyesinde kesin zorunluluk vardýr: Bunlardan biri<br />

de Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’dýr (DÝB). Yazýmýzda DÝB’ný konu edeceðiz.<br />

Öncelikle bu kurumun ülkemize olan bütçe maliyetini, daha sonra da<br />

sosyal yapýmýz üzerindeki tahribatýný ortaya koyarak, yerine ikame edilmesini<br />

istediðimiz önerimizi sunacaðýz. Aleviler, Kürtler ve “azýnlýklar”<br />

sorununu, ülkemizin genel yönetsel sorunlarýndan ayrý olarak ele almak<br />

gerekirse, devletimiz, bilinçli bir politika sürdürerek, sosyal yaþamýn<br />

bütün evrelerinde, dini “aslýnda Sünni mezhebini” ve ýrk faktörünü dayatarak,<br />

“öteki” saydýðý kesimleri incitmekte ve zaaflarýný da bu þekilde<br />

kendisi üretmektedir.<br />

Türk-Ýslam politikasýnýn birinci olumsuz sonucu; statükonun sempatisine,<br />

koruyuculuðuna ve finansýna dayanan ýrkçý mafya, diðeri de genel<br />

anlamda kaderci, dinci, gerici bir insan profili yaratmasýdýr. Devlet, “hükümetler”<br />

bu politikasý gereði, Sünni Ýslam’ý/Ýslamcýlýðý imtiyazlý referans<br />

kabul etmekte; kurumlarýyla önerip, ulusal bütçeden ödenek<br />

ayýrarak, desteklemektedir. 12 Eylül öncesinde mütevazý ve sembolik bir<br />

kurum olan DÝB, bu tercihin sonucu olarak 12<br />

Eylül sonrasýnda kadro ve diðer devlet imkânlarýyla<br />

olaðanüstü þiþirilmiþ, “farklý inançlarý<br />

asimile etmek ve Sünni Ýslam’ý tüm topluma hakim<br />

kýlmak” üzere konumlandýrýlmýþtýr. Egemen<br />

çoðunluk içindeki genel statik anlayýþ, “mafya<br />

ve inanç kurumu gibi iki zýt olgunun ayný düzlemde<br />

tartýþýlamayacaðý” þeklindedir. Oysa<br />

inancýn kendi sýnýrlarý içinde kaldýðýnda, bireysel<br />

ve toplumsal ahlak adýna olumlu yansýmalarý<br />

olacaðý ne kadar doðruysa, yanlýþ kullanýlmasý/yönlendirilmesi<br />

durumunda da oldukça tehlikeli<br />

bir araç haline gelebileceði bilinmektedir. Türbanýn Ýslam’ý düzen<br />

adýna özendirilmesi; Hizbullah türü örgütlerin ortaya çýkmasý, din ve<br />

mezhep adýna sayýsýz eylemin yapýlmasý, somut örneklerdir. Ülkenin etkili<br />

odaklarý, tam bir mutabakat içinde egemen çoðunluðun tabularýný ve<br />

“Türkiye’nin çýkmazý” noktasýndaki sorunlarýný tartýþmaktan kaçmakta;<br />

tartýþanlarý da tüm araçlarýný kullanarak linç etmektedir.<br />

Ýlginç ve toplumsal geliþmeyi engellemesi bakýmýndan eleþtirilmeye<br />

ihtiyacý olan da iþte bu deðer yargýsýdýr. Aydýn ve akademisyenlerin din<br />

konusundaki aydýnlatma sorumluluklarýný bir yana býrakmalarýnýn temel<br />

nedeni, toplumsal aforozdur. Toplumsal yapýmýz, ülkenin gerçeklerini<br />

cesaretle söyleyen aydýnlarýný “faili meçhul cinayetlere” kurban etmiþtir.<br />

Bir çok bireyin, yoksulluk, mafya, aþýrýlýk ve radikalizm gibi olgularýn<br />

birbirini besleyerek var ettiðini; bu unsurlar arasýnda dinin çok temel bir<br />

faktör olduðunun bilincinde olmasýna karþýn, bu gerçeklikle yüzleþmekten<br />

kaçtýðýný da bir baþka ilginç nokta olarak tespit etmek gerekir....<br />

DÝB’nýn Bütçe Maliyeti<br />

Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý<br />

Murtaza Demir<br />

Türk-Ýslam politikasýnýn sonucu;<br />

statükonun sempatisine,<br />

koruyuculuðuna ve finansýna<br />

dayanan ýrkçý mafya ve<br />

kaderci, dinci, gerici<br />

bir insan profili yaratmasýdýr.<br />

DÝB, bugün kadro, tesis, parasal imkân ve toplumsal etkinlik bakýmýndan<br />

en büyük kamu kuruluþlarý arasýndadýr. Kuruma; Alevi<br />

ve diðer inançlara mensup insanlarýn yerleþim birimleri dýþýnda<br />

kalan tüm birimlerde ve yurttaþlarýmýzýn yaþadýðý Almanya, Fransa gibi<br />

dýþ ülkelerde, isteðini, cemaatine dilediði þekilde ulaþtýrmaya, yönlendirmeye<br />

ve organize olmaya imkân saðlanmýþtýr. 90 bin kadrosu, yüz binlerce<br />

gayrimenkulu, yýllýk 800 milyon dolar civarý bütçesi vardýr. Bu bütçe<br />

yaklaþýk on bakanlýðýn bütçesinden daha büyüktür.<br />

Fukara ülkemizin yurtdýþýndan büyük faiz ödeyerek oluþturduðu ulusal<br />

bütçe, iþ, aþ, saðlýk ve eðitim gibi en temel gereksinimlerini karþýlayamaz<br />

durumdadýr. Bu noktada dahi DÝB’na “istisnai” bir kimlik giydirilmiþ,<br />

yýllar yýlý ödenek, kadro vb. talepleri tartýþýlmadan karþýlanmýþtýr.<br />

Öyle ki; cami cemaati olmayan Alevi köylerine atanan yüzlerce Sünni<br />

imam efendinin, arayaný soraný olmadýðý için ilçe ve il merkezlerinde<br />

oturmalarý, devletten maaþ alýp, iþsiz ve iþlevsiz bir yaþam sürmeleri görmezden<br />

gelinmiþtir.<br />

DÝB, bunca kadrosuna raðmen her bütçe yýlýnda TBMM’den yeni<br />

kadro istemektedir. Giderlerini ulusal bütçeden karþýlamasýna karþýn,<br />

kadrosunu sadece Sünni kökenli yurttaþlar arasýndan seçmeye büyük bir<br />

özen gösteren DÝB; teklif ve eleþtirilere karþýn, Sünni/Hanefi mezhebine<br />

mensup olmayan bir kiþiyi dahi istihdam etmemektedir. Devletin din adýna<br />

tahsis ettiði kaynak, salt DÝB’nýn bütçesinden ibaret deðildir. Bu bütçe<br />

buz daðýnýn sadece görünen kýsmýdýr. Yaptýðýmýz ayrýntýlý hesap sonucuna<br />

göre; Diyanet Vakfý ve benzeri vakýflarýn din amaçlý giderleri, Vakýflar<br />

Genel Müdürlüðü’nün ve il özel idarelerinin cami, mescit, minare onarýmlarý,<br />

ibadet mekânlarýnýn su, elektrik, kanal bedelleri, belediye yardýmlarý,<br />

MEB Din Eðitimi Genel Müdürlüðü ödeneði, Ýmam Hatip Okullarý,<br />

Ýlahiyat Fakülteleri vb. konularda harcanan kaynak miktarý, yýllýk<br />

toplam iki milyar dolar düzeyindedir.<br />

Bu miktar ulusal gelirimizin %2’sidir. Resmi kurumlara yapýlan mescitlerin<br />

sayýsý 100 binlerle ifade edilmekte, tam bir rakam verilememektedir.<br />

Mescidi olmayan kamu kurumu yok gibidir. TC. Hükümeti<br />

yetkililerinin, yurtdýþýndan 300-500 milyon dolar borç almak için dahi ne<br />

büyük çaba sarf ettiklerini, âdeta kapý kapý dolaþtýklarýný düþündüðümüzde,<br />

devletin, laiklik ve evrensel ilkelere bu denli aykýrýlýk taþýyan bir<br />

kuruma yýllýk 800 milyon dolar kaynak ayýrmasý, laik deðil, Ýslam’ý<br />

devlet sistemini tercih ettiðini göstermektedir. Bu tercihin doðal sonucu<br />

olan DÝB, yukarýda özetle ifade edilen olaðanüstü büyüklükteki organize<br />

gücü ve deðiþmez siyasi bakýþý nedeniyle,<br />

siyasetin ve kuþkusuz iktidarlarýn en büyük<br />

belirleyicisi olmuþtur.<br />

Cami cemaatinin on yýl önceki siyasi<br />

temayülü sað liberal partiler iken, bugün oylar<br />

tümüyle siyasal Ýslam’a; yani doðal mecrasý<br />

olan dinci parti (lere) ye rücu etmiþtir. “Bizi<br />

camiler yýktý” diyen liberal siyasiler de gerçeði<br />

itiraf etmektedirler. Büyük ölçüde DÝB kadrolarýnýn<br />

ideolojik güdümünde olan cami cemaatinin<br />

toplu siyasal refleksi de DÝB’yla ilgili<br />

savýmýzý destekler niteliktedir. DÝB, ülkemizde<br />

Ortaçað Avrupa’sýndaki Kilise egemenliðine benzer bir güç elde etmiþ,<br />

salt bu vasfýyla bile demokrasi, laiklik, eþitlik kavramlarýný týkayan bir<br />

konum kazanmýþtýr. Kurumun yumuþak karný, bir bakýma zaaflarý;<br />

AB’nin itirazý, Hanefi Mezhebi dýþýnda kalan yurttaþlara hizmet vermemesi,<br />

Aleviliði inanç olarak görmeyerek dýþlamýþ olmasýdýr. Statüko<br />

þimdi DÝB’ný kurtarmak adýna, Alevileri de DÝB içine çekerek, itirazlarý<br />

asgariye indirmeyi tasarlamaktadýr. Bu yüzden DÝB yapýsý içinde,<br />

Alevileri de kapsayacak þekilde yeni bir yapýlanmayý daha gerçekleþtirerek,<br />

bir taþla iki deðil üç kuþu birden vurmaya teþne görünmektedir.<br />

CEM Vakfý dýþýnda kalan Alevi kurumlarýnýn DÝB ve benzeri dinsel<br />

uygulamalara sürekli muhalif olmalarý, geçmiþe göre bugün daha organize<br />

ve güçlü tepki vermeleri, özellikle AB süreci, statükoya DÝB’in<br />

kaldýrýlmasýný deðil ama, hiç deðilse yeniden yapýlandýrýlmasýný dayatmaktadýr.<br />

Bu yüzden, DÝB’ndan tümüyle vazgeçmek yerine, onu bir<br />

ölçüde ‘meþrulaþtýrarak’ zaman kazanmanýn bir yolunu aramaktadýr.<br />

Bunun ilk ayaðý olarak:<br />

1- Alevi kurumlarýnýn tümüne, genel bütçeden ödenek ayýrmak;<br />

2- DÝB benzeri bir kurumu “Alevi Ýslam Din Ýþleri Baþkanlýðý” adýyla<br />

hayata geçirmek üzere çaba gösteren Cem Vakfýna özel statü tanýmak;<br />

3- Veya bu vakfýn yönetimini DÝB’e eklemlemek seçeneklerinden<br />

birinin yakýn vadede gündeme taþýnmasý büyük olasýlýktýr. Alevi kurumlarýndan<br />

herhangi birinin DÝB’na eklemlenmesi, “Türkiye’nin demokrasi<br />

mi; Ýslamcýlýk mý?”, ikilemine yanýt olmasý bakýmýndan son derece<br />

stratejik bir eþiðin aþýlmasý olacak ve yol haritasý anlamýnda da önemli<br />

bir gösterge niteliði taþýyacaktýr. Hiç kuþkusuz, Aleviliðin DÝB içinde<br />

temsil edilmesi kararý, “Ýslamcý Türkiye özlemi” karþýsýndaki en büyük<br />

muhalif yapý olarak gösterilen Aleviliðin, Sünni Ýslam tarafýndan “teslim<br />

alýnmasý” anlamýna gelecektir. Böylece “Alevilerin DÝB içinde temsil<br />

10 Sayý 6


edilmeleri” taleplerine “istemeyiz” görüntüsü veren statükonun aðzýný<br />

sulandýran “yüzlerce yýllýk arzusu” da gerçekleþmiþ olacaktýr.<br />

DÝB, Anadolu’nun özgürlükçü damarlarýndan biri olan Aleviliði<br />

“kamulaþtýrýp”, kendince ehlileþtirerek Siyasal Ýslam’ýn önündeki bir<br />

büyük pürüzü daha çözmek istemektedir. Konunun Ýranlý mollalarla dahi<br />

görüþüldüðü, “ya siz Sünnileþtirin, ya da bize býrakýn Þiileþtirelim” yanýtý<br />

alýndýðý; sonrasýnda Ankara/Gölbaþý benzeri toplantýlarda “Alevi sorununa<br />

Ýslam’ý bir çözüm” aranmaya devam edildiði bilinmektedir. DÝB bu<br />

arzusunu gerçekleþtirmek üzere, tekrar ve resmen harekete geçtiðinde ve<br />

medyanýn iktidar yanlýsý genel karakterini de hesaba kattýðýmýzda, halihazýr<br />

Alevi örgütlülüðünün buna karþý duracak yapýsal organizasyonu<br />

olmadýðý bilinmektedir.<br />

Bu bakýmdan önümüzdeki sürecin, yazý içinde dikkat çekilen tuzaklara<br />

düþülmemesi için hazýrlýklý olunmasý ve demokratik kamuoyunun<br />

geleceðimizi tehdit eden bu konu hakkýnda bilgilendirilmesi adýna rasyonel<br />

kullanýlmasýnda büyük yarar vardýr.<br />

DÝB’nýn Sosyal Yapýmýz Üzerindeki Tahribatý<br />

Çaðdaþ ülkeler demokrasi, çok kültürlülük ve çoðulculuðun temellerini<br />

laiklikle güçlendirirken, Türkiye, yönetim sýnýfýnýn din eksenli yönlendirmesiyle<br />

laikliði hep olumsuz bir çerçevede tartýþtý.<br />

Temel eðitimi neredeyse tümüyle dinselleþtirdi: Eðip büktü; doðru<br />

algýlanmamasý için elinden ne geliyorsa yaptý. Þimdi ne “idüðü” belirsiz<br />

bir laiklik uygulamasýyla boðuþup duruyoruz. Dincilik, laiklik ikilemi,<br />

yýllarýmýzýn kaybýna neden olmuþtur. Laik reformlar, sinsi bir biçimde<br />

geriye itilmiþ, toplumdaki Ýslamlaþma eðilimi artmýþ; iþ, aþ, kariyer ve<br />

itibar kazanmanýn aracý haline getirilmiþtir.<br />

Bu yüzden Türkiye iki seçenekle karþý karþýyadýr ve artýk seçimini<br />

yapmak zorundadýr: Ya “Diyanet” diyerek çaðdaþlýk iddiasýný ilelebet<br />

kaybedecek ya da devletin cami içindeki eli demek olan DÝB ile, okul<br />

içindeki eli demek olan Zorunlu Din Eðitimi uygulamasýný tasfiye ederek;<br />

“Dinciliði ve laikliði birlikte yaþatma; Ýslam âlemine model olma”<br />

gibi ilkesizliklere ve bilimdýþý saçmalýklara son verecektir. DÝB, dinin<br />

doðasý ve çalýþanlarýnýn meslek formasyonu gereði laikliðe karþýdýr. Bu<br />

doðallýk iyi tahlil edilmeli ve DÝB’dan laikliðe taraftar olmasý beklenmemelidir.<br />

Kaldý ki DÝB, laik devletin bir kurumu sayýlmasý ve yasal zorunluluklarýna<br />

karþýn, “kiþiler laik olmaz, laik olan devlettir” tezini iþlemekte;“laiklik<br />

dinsizliktir” söylemi karþýsýnda ise “görünürde” sessiz kalmaktadýr.<br />

Biz, inancýn kamusal deðil, bireysel alan ve gereksinim olduðunu;<br />

devletin inançlar dünyasýnda taraf olmasý ve müdahale etmesi nedeniyle<br />

laikliðin kurumlaþamadýðýný söyleyegelmekteyiz. Kaldý ki DÝB’nýn baþta<br />

Alevi-Sünni, Kürt-Türk, Müslim-Gayrimüslim gibi farklýlýklar arasý<br />

çeliþkinin, barýþ ve hoþgörüye dönüþmesine çalýþtýðý söylenirken, böyle<br />

davranmamýþ; dini aydýnlanma, bilim ve reform gibi kendisine yüklenen<br />

olumlu ve anlamlý sorumluluklardan sürekli kaçtýðý için, pek çok sorunun<br />

da odaðý haline gelmiþtir. Cemevini “cümbüþ yeri” olarak nitelemiþ,<br />

kilise, havra, sinagog gibi mabetleri, camilere rakip görmüþ; onlarý dýþlamýþ;<br />

zaman zaman da aþaðýlamýþtýr. DÝB’nýn kadro ve parasal imkâný<br />

güçlendiði oranda, toplumsal çeliþkiler artmýþtýr.<br />

Sonuçta konu komþu birbirinin boðazýna sarýlmýþ, üniversitelerde<br />

laik- dinci çatýþmasý baþ göstermiþ, Ramazan Orucu tutmayanlar yolda,<br />

sokakta dövülmüþ, iþlerinden atýlmýþ, Sivas’ta olduðu gibi DÝB’nýn denetiminde<br />

bulunan bir camiden çýkanlar, insanlarý yakabilmiþtir. Ýslam Dini,<br />

DÝB’nýn din/inanç faktörüne genel yaklaþýmý; dinin edebi, felsefi, sanat<br />

ve estetik boyutlarýnda hiçbir özene, bilgiye ve çabaya sahip olmamasý<br />

vb. nedenlerle toplum yaþamýna olumlu yansýmalarý olan bir unsur olmaktan<br />

çýkmýþtýr. Bu soyut, ideolojik ve özü yadsýyan þekli yaklaþým,<br />

toplumu siyasal angajmanlar noktasýnda olumsuz “maniple eden”, sosyal,<br />

kültürel, özgür birer kiþilik olmaktan alýkoyan ve dinsel tebaa haline<br />

gelmelerine neden olan bir araç haline getirmiþtir.<br />

Örneðin, kýzlarýmýzýn, daha çok hak ve özgürlük için deðil de, bir tutsaklýk<br />

simgesi olan türban için isyan ettiklerini, türban eylemleri karþýsýnda<br />

DÝB’nýn anlamlý sessizliðini iyi okumak gerekmektedir. DÝB, kendisine<br />

yüklenilen yasal sorumluluk yerine, statükonun gayrýresmi, ancak<br />

gerçek politikasý olan Türk-Ýslam Sentezi politikasýný uygulama konusuna<br />

aðýrlýk vermiþ, dinci ticari sektörün kurumlaþmasýna önayak olmuþ,<br />

camilerin bir bölümünün ticari mekânlara dönüþmesine, din üzerinden<br />

ticaret yapan insanlarýn türemesine, dinin bir geçim kapýsý haline gelmesine<br />

göz yummuþtur. Çýkar söz konusu olduðunda kendi fetvalarý, vaazlarý<br />

ve Kuran ayetleri olmak üzere, hiçbir etik kuralý, günahý ve yasaðý<br />

tanýmamýþ, baðlý kurumlarý aracýlýðýyla faizcilik yapmaktan dahi geri<br />

durmamýþtýr.<br />

Din iþlerinin henüz bir sektör haline getirilmediði 1980 öncesinde,<br />

türban, Hizbullah, dincilik, cami ve mescit yapma yarýþlarý yoktu ama,<br />

toplum daha ahlaklý ve dindardý. Din ve mezhep partilerinin herhangi bir<br />

baþarýsý olmadýðý gibi, Alevi dernekleri de yoktu: Alevi derneklerine ihtiyaç<br />

da yoktu. Ne zaman ki normal liseler yerine, Ýmam Hatip Okullarý<br />

teþvik edildi; DÝB’nýn bütçesi, kadrosu ve etkinliði büyüdü; eðitim dinselleþti;<br />

felsefe ve edebiyat dersleri seçmeli, din dersleri zorunlu oldu;<br />

iktidarlar laik, dinci ikileminde dinciliðin yanýnda konumlandý, arkasýndan<br />

sorunlar da gelmeye baþladý.<br />

DÝB’nýn Yerine Nasýl Bir Örgütlenme?<br />

Hilafet Kurumunu kaldýrýp, Cumhuriyeti kuran Türk halký, bugün<br />

hilafetten çok daha güçlü ve etkin bir din kurumuyla karþý<br />

karþýyadýr. Bu nedenle de DÝB’ný sembolik konumundan çýkarýp<br />

bunca etkin konuma getirenler, öteden beri cumhuriyet ve çaðdaþlaþma<br />

deðerlerine karþý olan karanlýk kafalardýr.<br />

Bunca güçlü bir kurumun birkaç cýlýz ses ve Alevilerin itirazýyla tasfiye<br />

edilmesi, güç bir olasýlýktýr. 56. Hükümet döneminde Baþbakan Yrd.<br />

Sn. Ecevit, DÝB konusuyla ilgili bir ziyaretimizde; “... derginizi okudum.<br />

Laiklik, zorunlu din dersleri ve DÝB ile ilgili görüþlerinize tamamen<br />

katýlýyorum: Özellikle laik devlet kavramýnda DÝB benzeri kurumlarýn<br />

olmamasý gerekir. Ancak toplum ve siyaset dünyamýz DÝB’ný kaldýrmaya<br />

henüz hazýr deðil.”, demiþti. Doðrudur. Siyaset dünyamýz bakýmýndan,<br />

din eksenli siyaset yapma geleneðinin ve iktidar olmanýn en zahmetsiz<br />

dayanaðý olan kurumlardan vazgeçmek; onlarýn tasfiyesine rýza göstermek<br />

olasý görünmüyor. Ancak mevcut þartlarý sürdürerek, çaðdaþ<br />

Türkiye hedefini ve AB standartlarýný yakalamak da olasý deðil.<br />

Tercihimiz AB ölçütleriyse, insan haklarý ihlaline neden olan, AB ölçütleriyle<br />

uyum göstermeyen vb. yasalarýn ve anlayýþlarýn deðiþtiði gibi,<br />

haksýzlýða, mutsuzluða ve eþitsizliðe neden olan mevcut din yasasý da deðiþecektir.<br />

Bunun için kendimizi ikna etmemiz ve usumuzda yeni bir sistemi<br />

tartýþmaya baþlamamýz gerekmez mi? Biz, Devlet, dini hayattan tamamen<br />

çekilerek, din hizmetlerini toplumdaki sivil örgütlenmelere ve<br />

cemaatlere býrakmalýdýr, diyegelmekteyiz.<br />

Elbette her konuda olduðu gibi bu konuda da sorun, uygulamadadýr.<br />

Önerdiðimiz sistemin yegane dayanaðý laiklik ilkesidir. Burada dinsel<br />

amaçlý devlet yardýmý, sübvansiyonu, gayrimenkul yardýmý gibi “inançsal<br />

rüþvet” anlamýna gelecek uygulamalar olmayacak, týpký çaðdaþ batý<br />

ülkelerinde olduðu gibi gereksinimi olan yurttaþlar, inanç gereksinimleriyle<br />

ilgili her türden gideri kendileri karþýlayacaklardýr. Laik ülkelerde<br />

bu uygulamanýn sayýsýz örneði vardýr. Ama mutlaka ülkemizden bir örnek<br />

istenirse, en yakýn örnek Aleviliktir. Aleviler inançlýdýr:<br />

Geleneksel olarak oruç tutar, ceme gider; cemin, cemevinin giderini,<br />

dede hakkullahýný kendileri, yani ceme ihtiyaç duyan ve katýlanlar karþýlar.<br />

Ama henüz dejenere edilemediði için giderleri o kadar mütevazýdýr<br />

ki Alevilik, birkaç kötü örnek dýþýnda henüz çýkar kapýsý yapýlamamýþtýr.<br />

Siyaseten kullanma denemeleri sonuçsuz kalmýþtýr. Dinsel amaçlý Alevi<br />

katliamlarý unutulmamýþ fakat, yerini aklýselime býrakmýþtýr. Bunun çok<br />

önemli nedeni, iktidar inancý olmamasýdýr. Ama ondan da önemlisi, devletin<br />

Alevilik adýna para vermemesi, ticari sektör haline gelmemesidir.<br />

Devlet Aleviliðe para vermediði; DÝB çatýsý altýna çekemediði sürece<br />

özünü ve orijinalitesini bozamayacak; asimilasyon çabalarý da sonuçsuz<br />

kalacaktýr.<br />

Bu yüzdendir ki Alevi köylerine yapýlan camiler boþ, kadrolu imamlar<br />

aslýnda iþsizdir. Ýncelendiðinde de görüleceði gibi, bütün çaba, kampanya<br />

ve özendirmelere karþýn, on yýldan bu yana yapýlan cemevi sayýsý<br />

iki yüz tane bile deðildir. Çünkü camilerin %90’ý devlet yardýmýyla<br />

yapýlmakta, en gözde kamu arsalarý bedelsiz tahsis edilmekte; yine %-<br />

90’nýn inþaat ruhsatý dahi bulunmamaktadýr. Buna karþýn cemevine devlet;<br />

ne yardým, ne de arsa vermemektedir. Cemevi için baþvurduðumuz<br />

belediyeler; arsa, proje, ruhsat ve belediye harcý istemektedirler: Doðru-<br />

(Devamý 12. Sayfada)<br />

Ocak 2005<br />

11


(Baþtarafý 10-11 Sayfada)<br />

Diyanet Ýþleri<br />

Baþkanlýðý<br />

su da belediyelerin bunlarý istemesi; ama<br />

Alevi, Sünni, vb. herkesten istemesidir.<br />

Öyleyse bu koþullarý yerine getirmeyi göze<br />

alan ve inancýný bu harcamalara deðer bulan<br />

insanlar bir araya gelecek ve ibadethanelerini<br />

yapacaklardýr. Ýnanmanýn gereði de bu deðil<br />

midir? Ýbadethane yapmanýn böyle bir bedeli<br />

olunca ve bu koþullar her kesim ve inanç için<br />

geçerli olunca da sadece ihtiyaç olan yerlere,<br />

ihtiyaç kadar cami, cemevi ya da kilise yapýlacak;<br />

her köþe baþýna, hazine arsalarýna cami<br />

yapma yarýþý ve ticareti sona erecektir. ‘Yarýþý’<br />

önlemenin tek yolu budur. Ýbadethanesini yapan<br />

yöre insaný, mekânýn tüm masraflarýný ve<br />

din görevlisinin ücretini de yine kendisi<br />

karþýlayacaktýr. Ýnananlar, inançlarýnýn giderini,<br />

inançlý, inançsýz, Rum, Ermeni ve tüm yurttaþlarýn<br />

birlikte oluþturduðu devlet bütçesine<br />

fatura etmeyecektir: Etmemelidir.<br />

“Kim denetleyecek; her ibadethaneden bir<br />

illegal örgüt çýkar!”, “DÝB kaldýrýlmalýdýr!..”<br />

dediðimizde ilk söylenen budur: Bu yaklaþým,<br />

inancýna ve yurttaþýna güvensizliktir. Ve topluma;<br />

“siz baþbakanýnýzý, milletvekilinizi, belediye<br />

baþkanýnýzý, muhtarýnýzý seçersiniz ama din<br />

görevlinizi seçemezsiniz; ibadethanenizi<br />

yönetemezsiniz” demektir. Bu kötü olduðu kadar<br />

da açýk bir çeliþkidir. Bunca masraf yaptýðýnýz,<br />

önemsediðiniz, yasalara ve cemaatinize<br />

karþý sorumlu olduðunuz ibadethanenizi baþýboþ<br />

býrakýr mýsýnýz? “Burada neler oluyor; ne<br />

konuþuluyor; kimler gelip gidiyor” diyerek, bir<br />

denetim mekanizmasý; “dernek, vakýf, birlik,<br />

vb.,” kurmaz mýsýnýz? Kuþkusuz ki, burada<br />

temel belirleyici etken, devletin yönelimidir.<br />

Yönetici erkin laiklikten yana olmasý durumunda,<br />

toplumun ibadethanesini DÝB gibi<br />

deðil, gerçekten denetleyeceðine, kesinlikle<br />

hiçbir sorunun çýkmayacaðýna, komþu ama<br />

farklý cemaatlerle içtenlikli dostluklar kurulacaðýna,<br />

eþitliðin ve kardeþliðin tadýna varýlacaðýna,<br />

birbirlerini içtenlikle anlayacaklarýna,<br />

DÝB yönetimine göre çok daha baþarýlý ve demokratik<br />

bir yönetim þekli ortaya konulacaðýna<br />

yürekten inanýyorum. Ýþte yukarýda ara baþlýk<br />

altýnda ifade edilen, “devlet dini hayattan<br />

tamamen çekilerek din hizmetlerini toplumdaki<br />

sivil örgütlenmelere ve cemaatlere býrakmalýdýr”<br />

önerimizden kast edilen de bu<br />

mekanizmadýr. Kaldý ki; devletin denetim elamanlarý,<br />

derneði, sendikayý, siyasi partiyi, ticarethaneyi<br />

nasýl denetliyor, gerekli uyarýyý, cezai<br />

yaptýrýmý uyguluyorsa, bir sorun olduðunda,<br />

din kurumuna da ayný yaptýrýmý uygulayacaktýr<br />

Devletin kamusal uygulamalarýnda ve<br />

bireylerin zihninde demokrasiyi kurumlaþtýrmak<br />

hepimiz için tek kurtuluþ yolu. Dinin<br />

istismarý ise demokrasi önündeki en büyük<br />

engel. Din, kamusal alandan çýkarýlmadýkça,<br />

yani siyasiler eliyle maniple edilme olanaðý<br />

ortadan kaldýrýlmadýðý sürece, bu istismar sürecek<br />

ve demokrasiye eriþilemeyecektir. Özetle<br />

dile getirilen vasýflarý, demokrasi, laiklik ve<br />

çoðulculuk ilkeleriyle çeliþkisi nedeniyle<br />

DÝB’nýn kaldýrýlmasýný, ödeneðinin, baþta<br />

eðitim, iþsizlik ve saðlýk olmak üzere finansman<br />

sýkýntýsý çekilen alanlarda kullanýlmasýný<br />

teklif etmekteyiz.<br />

<br />

Alevilere Duyurulmayan Aleviler Raporu<br />

Esen Uslu<br />

Alevilerin tarih öncesi köklerden gelen hür, eþit, kardeþçe yaþam<br />

özlemlerinin, günümüz dünyasýnda hangi güçlerle birlikte yürünürse<br />

yüce bir demokrasi çaðrýsý taþýyacaðý,<br />

hangi güçlerin yanýnda durulursa çamurlara bulanacaðýný<br />

görmek zorundasýnýz.<br />

TÜRKÝYE’NÝN Avrupa Birliði ile üyelik görüþmelerine baþlama tarihi almaya yönelik pazarlýklarýnýn<br />

yoðunlaþtýðý 17 Aralýk öncesinde AB’den Türkiye’nin sýnýrlý demokrasisini geniþletmek<br />

için yararlanma taktiðini izleyen tüm toplumsal muhalefetleri bir rapor yazma telaþý aldý.<br />

Türkiye hükümetinin her þeyi son ana sýkýþtýran, böylece önemli konularýn Türkiye’de tartýþýlmasýný<br />

önleyen yaklaþýmýnýn benzerleri bu toplumsal muhalefet raporlarýna da yansýdý. Bunun bazý<br />

acýlý ve üzücü sonuçlarý raporlar yayýnlandýktan sonra ortaya döküldü.<br />

Avrupa’da yaþayan Alevilerin örgütleri de bu kervana katýldý. Ancak ne yazýk ki Türkiye<br />

hükümetinin izlediði taktiðe benzer bir yöntemle hazýrlanan rapor, daha sonra iddia edildiðinin<br />

tam tersine Alevi kamuoyunda ya da örgütlerin tabanýnda tartýþýlmadan hazýrlandý ve Avrupa<br />

Birliði’ne sunuldu.<br />

Dahasý bu raporun ne olduðu ya da niçin verildiði hala Alevi kamuoyuna ve örgütlere açýklanmadý.<br />

Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nun bu raporu, bu kuruluþ içinde önemli yer tutan<br />

ve hatta bu kuruluþa kendi binasýnda yer veren Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun internet<br />

sitesine bile konulmadý.<br />

Genç Aleviler Hareketi internet sitesi (www.gencalevilerharekati.de), bir süre önce bu raporun<br />

sayfalarýnýn resimlerini yorum yapmadan yayýnladý. Bugüne dek hiçbir kiþi ya da örgüt itiraz<br />

etmediðine göre, bu sitede bulunan raporu, gerçek rapor olarak kabul etmek gerekir.<br />

Ýngilizce ve Almanca dillerinde 12 sayfalýk bu rapor Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu<br />

tarafýndan 23 Ekim 2004’te, Almanya’nýn Köln kentinde hazýrlanmýþ ve “Avrupa Birliði Sürecinde<br />

Aleviler” baþlýðýný taþýyor.<br />

Belli ki rapor Almanca hazýrlanmýþ ve sonra Ýngilizce’ye çevrilmiþ. Ýngilizce çeviriyi okuma<br />

olanaðý bulunca, bu raporun hazýrlanmasýnýn böyle aceleye getirilmesinin ve gizli tutulmasýnýn,<br />

haydi gizli tutulmasýný demeyelim de yetirence geniþ tartýþýlmamasýnýn sonuçlarý ortaya çýkýyor.<br />

Okuduðum Ýngilizce metnin kötü bir çeviri olmasý bir yana, asýl sorun raporun içeriðinde. Bu<br />

nedenle raporun Ýngilizcesinden yaptýðým çeviriyi ekte sunuyorum.<br />

Dilerim ki bu rapor bir ibret dersi olur. Rapor hazýrlanýrken geniþ tartýþýlmamasý hatta gizli<br />

tutulmasý ile yapýlan hata bilince çýkarsa belki örgütlerimize, açýklýk, geniþ danýþma ve açýk tartýþma<br />

gibi demokrasi ruhunun öðelerinin girmesine yardýmcý olur. Demokrasiyi, laikliði ve Alevi<br />

haklarýný savunmanýn Avrupa Birliði’nin önüne boþ sözler ve uzun bir talepler liste içeren raporlarla<br />

dizilmek olmadýðýnýn kavranmasýna yardýmcý olur.<br />

Sanýyorum raporu okuyan herkes üzülecektir. Aleviliðin temel kavramlarýný anlatmak için<br />

seçilen kelimelerin, örneðin dede (ruhban ve din öðretmeni); 4 Kapý, 40 Makam (4 Kapý, 40<br />

Basamak); Cem töreni (40 azizin toplantýsýnýn taklidi olarak cem duasý), vb., yansýttýðý kafa<br />

karýþýklýðý ve Hýristiyan dini terimlerine öykünme son derece çarpýcýdýr. Bir yanýyla Avrupa’da<br />

yaþamanýn getirdiði, egemen kültüre boyun eðmenin bir örneðidir. Öte yandan Alevi öðretisi<br />

hakkýndaki bilgi ve kanaatlerdeki sýðlýðý da göstermektedir.<br />

Alevilik öðretisinin, ayrý bir “mezhep” olduðunu kanýtlamaya yetecek ölçüde temelli olduðunun,<br />

bir Hýristiyan “bilim” adamýnýn bilirkiþiliði ile teyit ettirilmesi ve buna AB’ne sunulan raporda<br />

yer verilmesi, onu yapanlara ve yazanlara aþaðýlayýcý gelmemektedir. Aleviliðin mezhep<br />

olduðuna fetva veren modern burjuva dininin bu bilgininin Aleviliði nasýl bir sýnýflandýrmanýn<br />

içine oturtmuþ olduðu doðrusu öðrenmeye deðer. Umarým bu bilirkiþi raporu Alevi kamuoyuna<br />

açýklanýr da hep beraber öðreniriz.<br />

Raporda AB’ne giriþ açýsýndan Alevilerin amaçlarý ile Türkiye devletinin çýkarlarýnýn ayný<br />

olduðuna deðinen satýr ise nasýl bir toplumsal muhalefet anlayýþýdýr, anlaþýlýr gibi deðil. Ýlgisiz bir<br />

yerde Aleviler için “dini-kültürel baðlarýn etnik kökenden daha önemli” olduðunun yazýlývermesinin<br />

ise kime yaranma anlamýna geldiði açýk deðil midir?<br />

Aleviliðin Ýslam içinde mi yoksa dýþýnda mý olduðu tartýþmasýnýn, “Alevilerin birliði için önemsiz”<br />

olduðu savý da raporda yer almýþ. Ama o günden bu yana geçen zaman, bu tartýþmanýn önemini<br />

ve ne kadar yakýcý olduðunu pratik içinde çarpýcý biçimde göstermiþtir. Yine ekte yayýnladýðýmýz<br />

18 Aralýk’ta Almanya’da yapýlan Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu Geniþletilmiþ<br />

Yönetim Kurulu toplantýsýnýn Sonuç Bildirgesi de bunu göstermektedir.<br />

Raporu yazanlar artýk þunu anlamalýdýr: Aleviler adýna, modern burjuva devletine güne uygun<br />

yeni bir çehre kazandýrma çabalarýna en kötüsünden bir eklenti ve destek olmanýn, Alevi haklarýnýn<br />

ya da demokrasinin savunulmasý ile hiçbir iliþkisi yoktur.<br />

Demokrasi, AB’nin lütfedeceði ya da içine alacaðý Türkiye devletinin kaba, sivri ve sert<br />

köþelerini yontarak, yuvarlayarak, yumuþatarak getirebileceði bir þey deðildir. Demokrasi<br />

savunuculuðu, modern burjuva devleti AB’nin ve modern burjuva Hýristiyan kültürü önünde eðilip,<br />

bükülmek, kendini þekilden þekle sokmak demek deðildir.<br />

AB’ne rapor yazan Alevi kuruluþlarýnýn, gerçekten demokrasi savunuculuðu yükümlülüklerini<br />

üstlenmeden yazdýklarý ve yazacaklarý darkafalý ve özü açýsýndan düzen yanlýsý raporlar ayný geri<br />

ve gerici sonuçlara varmaya mahkumdur.<br />

Alevi felsefesinin ve Alevilerin tarih öncesi köklerden gelen hür, eþit, kardeþçe yaþam özlemlerinin,<br />

günümüz dünyasýnda hangi güçlerle birlikte yürünürse yüce bir demokrasi çaðrýsý taþýyacaðý,<br />

hangi güçlerin yanýnda durulursa çamurlara bulanacaðýný görmek zorundasýnýz.<br />

12 Sayý 6


AVRUPA ALEVÝ BÝRLÝKLERÝ KONFEDERASYONU’NUN AB’YE SUNDUÐU RAPORUN ÇEVÝRÝSÝ<br />

Avrupa Birliði Sürecinde Aleviler<br />

23 Ekim 2004, Köln, Almanya<br />

Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK)<br />

18 Haziran 2002 tarihinde AB Parlamentosu’nda bir<br />

þemsiye örgütün, -Avrupa Aleviler Birliði’nin (AAB)-<br />

kurulmasý, Avrupa’da yaþayan yaklaþýk bir milyon<br />

Alevinin çýkarlarýný Avrupa kamuoyu önünde daha<br />

kuvvetli dile getirmelerini saðladý. Bu anlamda AAB<br />

bir þemsiye örgüt olarak 165’i aþkýn Alevi-Bektaþi<br />

kültür merkezini ve cemevini temsil edecektir.<br />

AAB Aleviliði, insaný en deðerli yaratýk olarak<br />

kabul eden bir inanç, bir felsefe, bir kültür ve bir yaþam<br />

tarzý olarak tanýmlamaktadýr. Bu nedenle, Avrupa’daki<br />

Alevi topluluklarýn dini, kültürel, toplumsal, eðitimle<br />

ilgili, ekonomik, politik ve toplumsal çýkar ve haklarýný<br />

savunur. Avrupa’daki Alevi federasyonlarý arasýnda<br />

eþgüdümü geliþtirmeyi amaçlar.<br />

Alevi Birliði, Avrupa ve Türkiye’deki Alevilerin<br />

haklarýnýn ve kimliðinin tanýnmasýný özel Anayasal<br />

koruma altýna alýnmasý giriþimlerini desteklemektedir.<br />

[AAB] Türkiye’deki Alevi hareketini desteklemektedir.<br />

Bu yalnýz Aleviler açýsýndan deðil, ayný<br />

zamanda Türkiye’nin Avrupa Birliði’ne giriþi ve her<br />

alanda AB topluluðunun bir parçasý haline gelmesi<br />

açýsýndan da deðerlendirilmelidir.<br />

Biz bir kuruluþ olarak, ülkemizin AB’ye eþit haklar<br />

ve koþullar temelinde girmesi için gereken yükümlülükleri<br />

yerine getireceðimize inanýyoruz.<br />

Bu açýdan, bizim amaçlarýmýz Türkiye’nin<br />

çýkarlarý ile aynýdýr. Biz Aleviler, Türk-Avrupa<br />

iliþkilerinde bir öncü konumu üstlenmeye hazýrýz.<br />

Dahasý, Aleviler Birliði Avrupa’daki tüm ulusal<br />

kuruluþlar ve göçmen örgütleri ile eþit haklar temelinde<br />

iþbirliði yapmaya niyetlidir.<br />

Barýþý ve dostluðu korumak için elimizden geleni<br />

yapacaðýz.<br />

Aleviler Birliði, Alevilerin kendi inanç ve kendi<br />

kimliklerini korurken, içinde yaþadýklarý toplumlarla<br />

entegre olma ve böylece ön yargýlarý azaltma çabalarýna<br />

etkin biçimde yardýmcý olacaktýr.<br />

Aleviler Birliði, her zaman insan haklarýna ve anayasaya<br />

uyan demokratik bir toplumdan yana olacaktýr.<br />

Alevilik Üzerine Kýsa Bilgi<br />

Alevi öðretisi bireye mutlak inanç ve vicdan hürriyetini<br />

þu deyiþle tanýr: “Herkes kendi sorumluluðunu taþýr.”<br />

Her Alevi kendi inancýný seçtiði gibi izlemekte<br />

özgürdür. Diðer bireylerin ya da topluluðun uyguladýðý<br />

hiçbir zorlama yoktur.<br />

Alevilerin inanç ve kültür öðeleri Sünnilerden<br />

(Sünni Müslümanlardan) farklýdýr, örneðin: 40 Azizin<br />

toplantýsýnýn taklidi olarak Cem duasý, 12 Ýmamýn<br />

saygýnlýðý ve dedelerin din öðreticileri olarak tanýnmasý,<br />

Muharrem orucu, toplu yaþam tarzý, kurban<br />

töreni ve yemek yükümlülükleri, 4 kapý ve 40 basamaklý<br />

deðer sistemi: kadýnlara eþit haklar, kiþisel sorumluluk<br />

(kendine sahip ol!), vb.<br />

Onlarýn ortak deðerleri Alevilerin birliði için<br />

önemlidir. Alevi öðretisinin Ýslam içinde ya da Ýslam<br />

dýþýnda sýnýflandýrýlmasý gerektiði üzerine tartýþma<br />

önemsizdir. Aleviler Þeriat’ý reddetmekte anlaþýrlar.<br />

Biz, diðer insanlara olan sevgimize ve halklar<br />

arasýnda hoþgörüye özel önem veririz ve bu temelde<br />

biz Aleviler kültürler ve dinler diyaloguna katkýmýzý<br />

þu deyiþle yaparýz: “72 (cümle) milleti eþit bil…”<br />

Alevi öðretisi günümüzün gençlerine artýk 50-60<br />

yýl öncesinin yöntemleriyle öðretilemez, çünkü onlar<br />

yeni ve çaðdaþ yöntemlere alýþýktýr.<br />

Alevilerin çoðu, Alevi öðretisinin Türkiye ve Avrupa<br />

kentlerinde, köylerde olduðu gibi yaþayamayacaðýna<br />

inanýr.<br />

Ülke içi ve Avrupa’ya göç nedeniyle, Alevilerin<br />

toplu yaþam tarzý, din adamý dede ve zâkir ile inanan<br />

arasýndaki iliþki gibi kurumlarý daðýlmaktadýr.<br />

Aleviler artýk yalýtýlmýþ olarak deðil, çok kültürlü<br />

bir toplumda diðer halklarla birlikte yaþamaktadýr.<br />

Türkiye’de Alevilerin Durumu<br />

Türk devleti 20 milyon Alevinin varlýðýný görmezden<br />

gelmektedir. Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý (DÝB) din iþlerinden<br />

sorumlu kurumdur ve bu kurum direkt olarak<br />

bir devlet bakanýna baðlýdýr. Bu kurum yalnýz Sünnilerin<br />

çýkarlarýný temsil etmektedir. Diðer dini ve etnik<br />

gruplar devlet politikasý tarafýndan tanýnmamaktadýr.<br />

Türk Baþbakaný Erdoðan, bugüne kadar AB’ne giriþ<br />

tarihi ile ilgili çabalarýný baþarý olarak görmektedir.<br />

Öte yandan Erdoðan Garda Gölü’nde Avrupa<br />

devlet adamlarýna Avrupa ana þartýnda laiklik ilkesini<br />

korumalarý için çaðrýda bulunmuþtur.<br />

Hýristiyan gelenekleri benimsenemez. [Almanca<br />

metinde bu tümce þöyle: Hýristiyan geleneklerine yapýlacak<br />

bir atýf kabul edilemez.]<br />

Kendisi Avrupa devletlerini azarlamýþtýr: [Almanca<br />

metinde bu tümce þöyle: Avrupa devletlerini þu<br />

benzetme ile uyarmýþtýr:] “(Eðer Türkiye’yi AB’den<br />

dýþlamak için Hýristiyan mirasý öne sürerseniz) Sizler<br />

(Avrupa devletleri) bir mum gibi tükenirsiniz.”<br />

Öte yandan kendisi Avrupa’da ýlýmlý laiklikten yana<br />

biri olarak kalamamýþtýr. Örneðin, Eylül ayý baþýnda<br />

Berlin’de, biri kendine Kuran’ýn neresinde çok eþli evlilikten<br />

söz edildiðini sorduðunda, kendini tutamamýþtýr.<br />

Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin Baþbakaný konumunda<br />

olduðunu unutmuþ ve Ýslam’da çok eþli evlilik<br />

üzerine vaaz vermiþtir. (Kendisi vaiz okulunu bitirmiþtir.)<br />

Delegelerin, özellikle kadýnlarýn protestosu ile karþýlaþmýþtýr.<br />

Erdoðan Eylül ayý baþýnda Berlin’de baþlarýnda<br />

Milli Görüþ baþkaný olmak üzere Türk þemsiye örgütlerinin<br />

temsilcilerini kabul etmiþtir. Bu resepsiyonda<br />

Almanya’daki Alevi toplumunun Genel Sekreteri,<br />

Türkiye’deki Cemevlerinin Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý<br />

tarafýndan neden desteklenmediðini sorduðu zaman,<br />

Erdoðan gerçek yüzünü göstermiþtir.<br />

Erdoðan Alevilik üzerine hüküm verme sorumluluðunu<br />

üstlenmiþtir: “Alevilik bir din deðildir. Cemevleri,<br />

camilerle karþýlaþtýrýlmamalýdýr. Cami dua<br />

yeridir, ama Cemevi bir kültür merkezidir. Cemevlerine<br />

de camiler gibi mali destek verilmemelidir.”<br />

Bu nedenle Sünni nüfus Alevileri Müslüman saymaktadýr:<br />

“Hepimiz Müslümanýz.” Onlar, Alevileri de<br />

Sünni Ýslam’ýn beþ kuralýný yerine getirmekle yükümlü<br />

sayýyorlar. Devlet, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nýn<br />

Alevilerin de çýkarlarýný koruduðunu öne sürmektedir<br />

ancak gerçekte o, Sünni öðretiyi desteklemekte ve<br />

gerçek Ýslam’dan saptýðý için Alevi öðretisini cezalandýrmaktadýr.<br />

1Türk devleti anayasasýna göre laik olduðu (yani<br />

din ve devletin ayrýlmasý) halde, Cumhuriyet’in<br />

kurulmasýndan beri devlet bir Diyanet Ýþleri kurumuna<br />

sahip olmuþtur. Ulusal nüfusun üçte biri Aleviyken,<br />

bu kurum, yalnýz Sünnileri temsil eden neredeyse<br />

(Devamý Sayfa 14’te)<br />

Ocak 2005<br />

13


(Baþtarafý 13. Sayfada)<br />

Avrupa Birliði Sürecinde<br />

Aleviler<br />

77,000 camide yaklaþýk 89.000 kiþi çalýþtýrmaktadýr.<br />

Alevilerin varlýðýnýn yok sayýlmasý nedeniyle devlet<br />

Alevilerin ne dua mekânlarýna (Cemevi), ne de din<br />

eðitmenlerine (dede) destek vermemektedir.<br />

2Her yýl 400.000 öðrenci vaiz okullarýnda ve<br />

450.000 öðrenci Kuran kurslarýnda Sünniliði<br />

öðrenmektedir. Vaiz okullarýnýn üç yýllýk ikinci bölümü,<br />

daha iyi istihdam olanaklarý için 1998’de yapýlan<br />

okul reformu ile kapatýlmýþtýr.<br />

31980 askeri darbesinden beri Alevi köylerine din<br />

hocalarý yollanmakta ve özellikle Alevi köylerine<br />

cami yapýlmaktadýr. Alevi duasýnýn Sünni duasýndan<br />

farklý (kadýn-erkek birlikte yapýlýr) olmasýna karþýn,<br />

günlük dualar ve cenaze dualarý Sünni olarak yapýlmaktadýr.<br />

4Türkiye’de Anayasa’nýn 1982 yýlýnda askeri yönetim<br />

altýnda kabul edilmesi ile din eðitimi okullara<br />

zorunlu ders olarak konulmuþtur. Alevi çocuklarý<br />

istemlerine karþý bu derslere katýlmaya ve Sünni öðretiyi<br />

öðrenmeye zorlanmaktadýr. Bu durum Alevi ve<br />

diðer Sünni olmayan öðrencilerin dini özgürlüklerini<br />

açýkça yok saymaktýr.<br />

52002 yýlýna kadar bir örgütün “Alevi” adýný taþýmasýna<br />

izin verilmemekteydi. Kendilerini Alevi<br />

olarak adlandýran dernekler, bu ismi kullanmak için<br />

en yüksek mahkemelere gitmek zorunda kaldýlar.<br />

6Aleviliðin öðretildiði hiçbir eðitim tesisi ya da kurumu<br />

yoktur. Bu nedenle Alevi din adamlarý için<br />

eðitim ya da yüksek öðretim olanaðý yoktur.<br />

Bu gerçekler Türkiye’de Alevilerin dini özgürlüklerinin<br />

olmadýðýný ve devlet tarafýndan kasýtlý olarak<br />

Sünni olmaya zorlandýklarýný göstermektedir.<br />

Avrupa Ülkelerinde Alevilerin<br />

Durumu<br />

Avrupa’da yaþayan Türkiye’den gelme yaklaþýk<br />

100.000 [Almanca metinde 1.000.000] Türk ve Kürt<br />

Alevi vardýr. Alevilerin Avrupa’da din özgürlüðünden<br />

yararlanmasýna karþýn, sýk sýk fanatik Ýslam<br />

çevrelerinin baskýlarýna maruz kalmaktadýrlar. Yaklaþýk<br />

15 yýl önceye kadar Alevilere, örneðin çocuklarýný<br />

Kuran kurslarýna göndermeyen Alevi ailelere, baský<br />

yapýlmaktaydý.<br />

Son 10 yýl içinde çok sayýda Avrupa kentinde<br />

Alevi dernekleri kurmuþ olan Aleviler artýk bu baskýlara<br />

karþý direnç gösterebiliyorlar. Ve tekil þemsiye<br />

örgütler aracýlýðýyla kendi çýkarlarýný dile getirmektedirler.<br />

Buna karþýn Alman okullarýndaki Alevi öðrenciler<br />

Alevi öðretisini öðrenememektedir.<br />

Türkiye’den gelen hocalarýnýn verdiði dini eðitim<br />

Avrupa ülkelerinde bile hala Sünniliktir. Hatta Avrupa<br />

üniversitelerinden Alevilik öðrenilememektedir.<br />

Buna ters eþsiz bir durum ise, 2002 yýlýnda Berlin<br />

Senatosu’nun Anadolu Alevileri Kültür Merkezi’ne<br />

verdiði, bir dini topluluk yetkisine sahip olarak Berlin<br />

ilkokullarýnda Alevi dinini öðretme izindir.<br />

Aleviler Avrupa’da kendilerini saklamamaktadýrlar;<br />

yerel yönetimlerle, Hýristiyan topluluklarla ve<br />

toplumsal örgütlerle diyalog aramaktadýrlar. Onlar<br />

çoðunlukla sendikalar, partiler ve dernekler gibi<br />

toplumsal örgütlerde aktiftirler.<br />

Son olarak, ama önemini küçümsemeden, belirtmek<br />

gerekir ki, Alevi dernekleri Türk siyasi partilerinden<br />

baðýmsýzdýrlar.<br />

Avrupa’daki Aleviler kendi dini kültürlerine baðlý<br />

olarak büyük çoðunluðuyla türdeþ (homojen) bir topluluk<br />

oluþtururlar. Kendilerini, Ýslam kültür alaný içinde<br />

kendi inanç içeriklerini geliþtirmiþ bir grup olarak<br />

anlarlar. Aleviliðin, bir dini mezhep ders programý yaratacak<br />

kadar köklü öðreti temelinde ayrý bir mezhep<br />

olduðu, Kuzey Ren-Vestfalya [Eyaleti] Okullar Bakanlýðýnýn<br />

isteði üzerine Magdeburg Üniversitesi’nden<br />

Profesör Spuler-Stegeman tarafýndan Haziran<br />

2003’de yapýlan bilirkiþilik ile teyit edilmiþtir.<br />

Birçok Alevi için dini-kültürel baðlar etnik kökenden<br />

daha önemlidir. Türk ve Kürt kökenli Alevilerin<br />

dini-kültürel öðeleri diyasporada Alevi topluluklarý<br />

oluþturmaya ve onlarý bir arada tutmaya yeterli<br />

olmuþtur. Tüm önemli Alman kentlerinde 165’i aþkýn<br />

sayýda kültür ve dayanýþma dernekleri ile Avrupa<br />

Alevi toplumunun örgütsel gücü bunun bir kanýtýdýr.<br />

Bu derneklerin kamu çalýþmalarý sayesinde<br />

Avrupa kamuoyu Alevilerin ve Aleviliðin farkýna<br />

varmaya baþlamýþtýr.<br />

Avrupa Parlamentosu’ndan Talepler<br />

• Alevilik Türkiye’de ve Avrupa’da baðýmsýz bir<br />

dini topluluk ve mezhep olarak yasal çerçevede tanýnmalýdýr<br />

ve her tür ayrýmcýlýða karþý korunmalýdýr.<br />

• Avrupa Birliði Parlamentosu, Türkiye’nin Avrupa<br />

Biriliði’ne giriþi üzerine Türk hükümetiyle yaptýðý<br />

pazarlýkta Türkiye’de Alevilere bir dini topluluk olarak<br />

eþit haklar verilmesini istemelidir. Bunun için de<br />

örneðin zorunlu din eðitiminin kaldýrýlmasý ve okullarda<br />

Aleviliðin öðretilmesi; Alevi bölgelerinde cami<br />

yaptýrýlmamasý, camiler ile cem evlerinin eþitliði, vb.,<br />

yer almalýdýr. Herhangi bir dini ayrýmcýlýk yapýlmasý<br />

cezaya tabi bir suç haline getirilmelidir.<br />

• Avrupa okullarýnda din eðitimi ve diðer ahlak derslerinde<br />

Alevilik öðretilmelidir. AB devletleri Alevilere<br />

Avrupa Birliði üniversitelerinde Alevi öðretisini<br />

öðrenme olanaðý saðlamalýdýr.<br />

• Avrupa Aleviler Birliði dini konular ve kültürler<br />

arasý diyalog ile ilgili parlamento komisyonlarýnda<br />

temsil edilmelidir.<br />

Okmeydaný Cemevin’de yapýlan Þeyh Bedreddin anma<br />

tolantýsýnda Dertli Divani ve arkadaþlarý nefesler söyledi<br />

ve Alibeyköy Cemevi Semah ekibi semah döndü.<br />

14 Sayý 6


ALMANYA ALEVÝ BÝRLÝKLERÝ FEDERASYONU GENEL BAÞKANI’NIN AÇIKLAMASI<br />

Ýki Günlük Toplantý Sonuç Bildirisi<br />

AABF üyesý AKM’lere, AABF Organlarina, AAGB, AAKB (*)<br />

Deðerli Baþkan, Sevgili Canlar,<br />

2004 yýlý Alevi Toplumu olarak hedeflerimize en çok yaklaþtýðýmýz bir yýl oldu.<br />

Türkiye’nin, Avrupa Birliði tam üyeliði için baþlattýðý reformlarý destekleyen Aleviler, bu süreç<br />

içinde kendi kimlik mücadelesini de hýzlandýrdý.<br />

2003 yýlýnda önce ATP çatýsý altýnda sürdürülen çalýþmalar, daha sonra Avrupa Alevi Birlikleri<br />

Konfederasyonu olarak devam etti.<br />

Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu, önce Almanca ve daha sonra Ýngilizce olarak geniþ bir<br />

Alevilik raporu hazýrladý.<br />

Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK) ve Alevi Bektaþi Federasyonu 2004 yýlý<br />

baþlarýnda Aralýk 2003 tarihinde Avrupa Birliði’nin Türkiye’ye Ýlerleme Raporu’na Alevilerle<br />

ilgili yer vermesini olumlu bularak bu süreçte Alevi kimliðinin kabul edilmesi çalýþmalarýnýn<br />

gerekliliðini kamuoyuna duyurdu.<br />

2004 Mayýs ayýnda tüm Avrupa ülkelerinde ve Türkiye’de Alevi örgütleri ortak bir bildiri ile,<br />

istemlerini 7 dilde bastýrdýklarý bir broþürle Avrupa kamuoyuna anlattýlar.<br />

Diplomatik tüm olanaklarý kullanan AABK, Ekim 2004 tarihinde açýklanan Avrupa Komisyonu<br />

raporuna, Alevilerle ilgili önemli istemlerin girmesini saðladý.<br />

Rapordaki Alevilerle ilgili tespitlerin, daha açýk bir dille ifade edilmesi ve Türk Hükümeti’nin<br />

bu istemleri gündemine almasý için baþlatýlan “Cem Evlerimiz Yasal Güvenceye Kavuþmalýdýr”<br />

kampanyasýnda; Alevi tarihinde ilk defa 710.000 imza toplandý. Bunun sonucunda; AB Parlamento<br />

Raporu’nda “Alevilik yasal güvenceye kavuþturulmalý ve din dersleri Aleviler için zorunlu<br />

olmaktan çýkarýlmalý” ifadeleri yer aldý.<br />

Bu kampanya Alevi örgütlenmesinin gücünü de ortaya koydu. Kampanya tüm Alevileri birleþtirdi.<br />

Almanya’da, uzun yýllardýr Alevilik dersleri konusunda verdiðimiz bilinçli ve sürekli mücadele<br />

nihayet dört büyük eyalette meyvesini verdi. Kuzey Ren Vestfalya, Bavyera, BadenWürttemberg<br />

ve Hessen Eyaletlerindeki Eðitim Bakanlýklarý önümüzdeki iki yýl içinde Alevilik Dersleri’nin<br />

baþlayabileceðini duyurdular. Bu kararla birlikte; Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun<br />

Alman Anayasasý’nýn 7.3 maddesine göre, Alevilerin bir inanç kurumu olduðu gerçeði<br />

kabul edildi.<br />

Son dönemlerde içimizde ve dýþýmýzda sürdürülen Aleviliðin tarifi konusundaki tartýþmalarý<br />

dikkate alan AABF Genel Yönetim Kurulu, 18.12.2004 tarihinde, tüm organlarýmýzýn temsil<br />

edildiði geniþ bir toplantý yaptý. Bu toplantýda her katýlýmcý söz hakký aldý ve görüþlerini belirtti.<br />

Katýlýmcýlarýn tamamý, AABF’nin Aleviliðin tanýmý konusunda belirsizliðin olmadýðýný, AABF<br />

1998 Programýnýn Aleviliðin tarifini yaptýðýný ve bu tarifin þu anda geçerli olduðunu belirttiler.<br />

Buna göre kýsaca Aleviliðin kýsa tanýmý þöyle:<br />

“Alevilik; Allah, Muhammed, Ali kutsallýðýný kalbinde taþýyan, Hz.Ali’nin adaletinden ayrýlmayan,<br />

temelinde insan sevgisi bulunan, her dine, mezhebe, inanca saygý duyan ve hoþgörüyle<br />

bakan, dil, din, ýrk, renk farký gözetmeyen, eline, beline, diline sahip olma ilkelerini þart koþan<br />

ve bunu muhasiplik kurumu ile gerçekleþtiren, gelmek isteyen inançlý insanlarý çatýsý altýna<br />

alarak manevi ihtiyaçlarýný gideren, insanlarý yaþadýklarý toplumda kendi istekleriyle kendi<br />

kendilerini yargýlamalarýný saðlayan, eþitlikçi, katýlýmcý, paylaþýmcý düþünceyi savunan, þeriatýn<br />

baðnaz kurallarýna baðlý olmayan ve onu reddeden, Ýslam dinini kendine göre – Sünni<br />

inancýnýn dýþýnda – yorumlayan; asýl doðruluk, kemali dostluk, cevheri merhamet, görüþü eþitlik,<br />

hazinesi bilgi, meyvesi sevgi hamuruyla yoðrulmuþ, insan-ý kamil yani erdemli insan yaratmayý<br />

öngören, korkuyu aþýp sevgiyle Tanrýya yönelen, En-el Hak ile insanýn özünde tanrýyý<br />

gören, yaradan ile yaradýlan ikiliðinden Vahdet-i Vücut’a (Varlýk Birliði) varan, edep ve ahlaklýlýðý<br />

yaþamýnýn temeline koyan, insaný yücelten, hamurunda hem ilahiliðin hem de irfaniliðin<br />

mayasý bulunan, kiþinin ahlak ve karakterli yaþam ilkelerini belirleyen, dini biçim ve þekil<br />

olarak deðil, inanç olarak algýlayan, dini baðýmsýz bir irade gücü ve bâtýni özelliðiyle evrimleþtiren,<br />

akýl ve iman bütünlüðünde birleþtiren ve tüm bunlarý Kýrklar Cemi’nden alýnan ilhamla<br />

yürüten canlarýn inanç sistemidir.”<br />

Bundan böyle, AABF ve tüm organlarý herhangi bir spekülasyon olmaksýzýn Alevilikle ilgili<br />

bu tarifi ölçü alacaklar ve bunun dýþýnda belirtilen görüþleri, inanç ve düþünce özgürlüðü<br />

baðlamýnda kiþisel görüþ olarak deðerlendireceklerdir.<br />

Deðerli Canlar,<br />

Gördüðünüz gibi olaðanüstü koþullarda, Alevi örgütlerinde Aleviliðin tanýnmasý yönünde vermiþ<br />

olduðunuz hizmetler yerini buluyor ve bir bir sonuç veriyor. Bundan sonra yapacaðýmýz çalýþmalar<br />

þimdiye kadar olan kazanýmlarý daha ileri götürmek ve kalitesini artýrmak için olacaktýr.<br />

15 yýlda 30 dan fazla cemevi ile ve 20.000 den fazla üyesi ile her kesimin görüþlerine baþvurduðu<br />

ve dikkate aldýðý Alevi örgütlenmesini hep birlikte olaðanüstü koþullarda oluþturduk. Birliðimizin<br />

simgesi olan AABF’nin önümüzdeki yýllarda daha da büyüyüp geliþeceðine inancým tamdýr.<br />

Bu duygularla hepinizin yeni yýlýný en içten duygularýmla kutluyor, hepinize can-ý gönülden<br />

saðlýk, mutluluk ve daha nice birliktelikler diliyorum.<br />

Turgut Öker<br />

Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu Genel Baþkaný<br />

(*) Bu kýsaltmalarla ifade edile kuruluþlarýn tam adlarý þöyledir: AABF – Almanya Alevi Birlikleri<br />

Federasyonu; AKM – Alevi Kültür Merkezi; AAGB – Almanya Alevi Gençler Birliði;<br />

AAKB – Almanya Alevi Kadýnlar Birliði-Serçeþme.<br />

Teþekkür ve<br />

Yadýrgama<br />

Ýsmail Kaygusuz<br />

Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu Genel<br />

Yönetim Kurulu’nun 18 Aralýk’ta yaptýðý ve<br />

çaðrýlý olduðum halde gidemediðim toplantýnýn<br />

ardýndan bana geliþmeleri açýklayan bir<br />

ileti yollandý. Toplantýnýn baþarýlý geçtiðini<br />

belirten ileti, “Alevilikle ilgili çalýþmalarýnýz,<br />

öneri ve katkýlar için teþekkür” etme inceliðini<br />

göstermiþler. Ayrýca sevindirici bazý noktalarý<br />

da dile getirmiþler:<br />

“Bu toplantýda taþlar tekrar yerli yerine<br />

oturdu, bundan sonra özellikle kurumlaþma<br />

yönünde çalýþmalara hýz vermek gerekiyor…<br />

Dedeler ile ilgili önerileriniz üzerinde<br />

düþünülecek ciddi öneriler... genelde<br />

Dedeler ile ilgili Türkiye ve Avrupa’dan<br />

Kurumlar ve Ocaklarýn temsilcilerinin katýldýðý<br />

bir toplantý yapýlmasýnda çok yarar<br />

var, bu toplantý Hacý Bektaþ Dergâhý’nda<br />

olabilir. Orada bu sorunun temel çözümü<br />

için yapýlacak iþler Alevi kurumlarýnýn<br />

gündemine konulabilir.”<br />

Sonuç bildirisini olumlu ve toparlayýcý<br />

buldum. Kýsa bir metin içine genel doðrularýn<br />

aðýrlýklý olarak yerleþtirilmesinin baþarýldýðýný<br />

söyleyebilirim. Bildiri, AABF’nin, 1998<br />

Programý’ndaki Alevilik tanýmlamasýna<br />

dönüþünün belgesidir.<br />

Bildiride, “bundan böyle, AABF ve tüm organlarý<br />

herhangi bir spekülasyon olmaksýzýn<br />

Alevilikle ilgili bu tarifi ölçü alacaklar” denilerek,<br />

konu baðlanmýþtýr. Ayrýca, “ bunun dýþýnda<br />

belirtilen görüþler, inanç ve düþünce özgürlüðü<br />

baðlamýnda kiþisel görüþ olarak deðerlendireceklerdir”<br />

denilmesi gösteriyor ki, daha<br />

önce “Alevilik Ýslamýn dýþýnda kendine özgü<br />

bir inanç sistemidir” görüþünün kiþisellikten<br />

çýkartýlarak organlara mal edilmesi sorun olmuþ<br />

ve örgüte sancýlý bir dönem yaþatmýþtýr.<br />

Örgüt dýþýndan çaðrýlan ve düþünce, görüþ<br />

ve önerileri sorulan bir yazar olarak, bu krizi<br />

yaratanlarýn görevden ayrýlmasý önerimin yadýrganmasýný<br />

ise anlayamadým:<br />

“Yazýnýzda yer alan AABF dedeler Kurulu<br />

Baþkaný deðiþtirilsin önerisi AABF GYK<br />

tarafýndan yadýrgandý. Sizler genelde düþünsel<br />

düzeyde katký sunarsanýz çok daha<br />

yararlý olur, kurumun iç iþleri ancak kendi<br />

içinde çözmesi gereken sorunlar; Kurum<br />

dýþý söylemler ve yazýlar…”<br />

Yönetime ve dedeler kurulu baþkanlýðýna<br />

iliþkin eleþtiri ve önerilerimden ötürü “dýþarýdan<br />

maval okuyor” gibi görülmemi yadýrgadým.<br />

Kuruma dýþarýdan dayatma yapan, kurum<br />

içinde dile getirmediðini dýþarýda söyleyen biri<br />

gibi deðerlendirileceksem, yönetim kurulu baþtan<br />

bana bu çaðrýyý yapmamalýydý.<br />

Canlar, düþünce ile davranýþ birbirinden ayrýlmaz.<br />

Düþünceler, hatalý davranýþlarý düzeltmeye<br />

yönelik pratikle baðlanmazsa, boþ ve afaki kalýr. O<br />

nedenle gerçekten “genel düþünsel katkýlar” yapmam<br />

isteniyorsa (bu söz aslýnda “iþimize karýþmadan,<br />

güncel ve pratik olmayan konularla uðraþ”<br />

gibi bir düþüncenin kýlýfý deðilse) böyle genel<br />

düþünsel katkýlarýn pratik ve örgütsel sonuçlarý<br />

vardýr, olmalýdýr, olacaktýr.<br />

AABF Yönetimi’ne, Alevilik ve Alevi-Bektaþi<br />

toplumu için bundan sonraki olumlu etkinlik<br />

ve hizmetlerinde baþarýlar diliyorum. <br />

Ocak 2005<br />

15


Avrupa Birliði ve Aleviliðe Yaklaþým Sorunu<br />

Hasan Harmancý<br />

1980’lerde baþlayan Alevilikle ilgili örgütlenmeler 90’larda güç<br />

toplamaya baþlamýþtýr. Aleviliðin birden bire ve güçlü bir þekilde<br />

dernekler, vakýflar, kitap ve dergiler, televizyon programlarý,<br />

radyo kanallarý ve festivaller ile kamusal alana çýkýþý, hem ülkemizde<br />

hem de Avrupa’da çok yönlü kabullenmeleri getirmiþtir.<br />

Genç Cumhuriyet’in ilk dönemlerinden, yoðun katliam ve suiistimallerin<br />

yaþandýðý 1990’lý yýllara kadar “gizli-sözlü” olarak aktarýlan Alevilik-<br />

Bektaþilik öðretisi deðiþim sürecinin meyvelerini Kopenhag Kriterleri’yle<br />

almaya baþlamýþtýr.<br />

Türkiye nüfusunun yaklaþýk % 25’ini oluþturduðu kabul edilen Aleviler<br />

demokratik platformlarda, yasalar karþýsýnda ve Avrupa Birliði<br />

(AB) çerçevesinde talepsel olarak her geçen gün daha da öne çýkar hale<br />

gelmektedir. Alevi kültür dünyasýnýn geliþimine katkýda bulunan ve Alevi<br />

zemini örgütleyen örgütler Türkiye’de ve Avrupa’da sayýca artarken,<br />

Sünnilik temelli Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý da 1993’te yaþanan Sivas Katliamý’ndan<br />

sonra Alevileri “tanýmaya” yönelik politikalar üretmeye baþlamýþtýr.<br />

Son yýllarda geliþen bu yakýn ilginin Aleviler’in -ki Türkiye’de<br />

ve Avrupa’da faaliyet gösteren Alevi kimlikli örgütlerin bu yöndeki çabalarý<br />

azýmsanmayacak ölçüde önemlidir- Kopenhang Kriterleri’yle kazandýklarý<br />

yeni hareket kolaylýðý da anlayýþ deðiþikliðine ciddi anlamda<br />

katký saðlamýþtýr.<br />

Türkiye’den AB’ye, Alevi vakýf ve derneklerden laik ve laik olmayan<br />

medyaya, milliyetçilerden Ýslamcýlara<br />

kadar birçok güç, Aleviliðin<br />

yeniden tanýmlanmasýnda ve kamusal<br />

bir alan olarak kendini yeniden<br />

üretme sürecinde karmaþýk bir iliþkiler<br />

aðý ve etkileþimi içinde yerlerini<br />

almaktadýr. Bunun sonucu olarak,<br />

“Alevilik Ýslam’ýn özüdür”, “Alevilik<br />

öz Türklüktür”, “Alevilik Ali’yi sevmektir”,<br />

“Alevilik Kürt uygarlýðýndan<br />

doðmuþtur”, vb., burada hepsini<br />

yazmamýza gerek olmayan<br />

Alevilik tanýmlamalarý ve söylemleri<br />

ortaya çýkmýþtýr. Burada, Alevilerin<br />

karþý karþýya getirilmeye baþlandýðý<br />

bir “deformasyon” süreci açýða çýkmaktadýr.<br />

Bu da Alevilik öðretisinin kavramsal olarak tanýmlanmaya<br />

çalýþýlýrken sýðlaþtýrýlmaya, yaþandýðý gibi anlaþýlmak yerine tek tipleþtirilmeye<br />

ve baþta Türk-Ýslamcý etnik deformasyon olmak üzere çok yönlü<br />

olarak zorlanmaya ve içi boþaltýlmaya çalýþýlmaktadýr. Oysaki Alevi<br />

örgütlerinin çatýsýnýn güçlenmesi için çaba harcayan toplumsal, siyasal,<br />

kültürel ve geleneksel yol sürücüleri, Aleviliði ne etnik ne de dini bir<br />

temelde görmemektedirler.<br />

Yeni Devlet Yeni Anlayýþ<br />

Bugün Türkiye, AB’ye girmek için büyük bir mücadele vermektedir.<br />

Modern ‘laik Türkiye’ imajýný büyük ölçüde yaralayan<br />

Þeriatçý-Ýslami hareketlerin politik alandaki yükseliþi<br />

karþýsýnda, laik medya ve aydýnlar hatta son yýllarda devlet<br />

erkâný da Alevileri, Cumhuriyet’in laiklik temeline dayalý<br />

kurum ve kuruluþlarýný korumada ‘doðal müttefik’ olarak yeniden sembolleþtirmeye<br />

yol açmýþtýr. Türkiye iç politikasýnýn AB çerçevesinde düzenlendiði<br />

bu dönemde Aleviler de kendi kendilerine, Sünni çoðunluða<br />

ve de devlete karþý yukarýda saydýðýmýz gerekçelerin yarattýðý rahatsýzlýklardan<br />

dolayý siyaset, kültür, hukuk, kimlik ve geleneksel açýlardan yeni<br />

ifade ve normlar oluþturmaya giriþtiler. 1980’lerin sonlarý resmi devlet<br />

söyleminin daha doðrusu Kemalizm’in sorgulandýðý, Türkiye toplumunun<br />

tabu konularýnýn, örneðin etnik, kültürel, kimliksel ve inançsal<br />

farklýlýklarýnýn gizlenemediði, hukuksal deðiþim, kültürel kabulleniþ ve<br />

demokratik hak alanlarýnýn tartýþýldýðý açýk bir yapýlaným sürecidir. Yýllarca<br />

hukuk, eðitim, siyasetin kirli duvarlarý arkasýnda ne olduðu üzerinde<br />

uzlaþýlamayan Alevilik kendini örgütledikçe etnolojik, antropolojik,<br />

Devlet ile Aleviler arasýndaki iliþkiler<br />

yeni yeni þekillenmeye baþlamýþtýr.<br />

1990’larýn ikinci yarýsýndan itibaren hükümet olanlar<br />

Alevilere yönelik politikalar geliþtirmeye<br />

ve Alevilerin varlýðýný kabul ettiklerine dair<br />

davranýþlar sergilemeye baþlamýþtýr.<br />

AB’nin, kültürel kimliðin korunmasý gereken<br />

bir insan hakký olduðunu resmi olarak kabul etmesi<br />

ve çok kültürlülük projesinin bir çok ülke tarafýndan<br />

kabul görmesi bu durumda etkili olmuþtur<br />

sosyolojik, tasavvufi ve tarihsel bilgi deðeri arttýkça, tabu olmaktan sýyrýlýp<br />

politikacýlarýn, egemen siyasal erkin ve üniversitelerin araþtýrma ve<br />

tartýþma alanýna girmeye baþlamýþtýr. Alevilikle ilgili medya programlarý,<br />

tartýþmalarý yanýnda siyasi parti tüzüklerinin ve yayýnevlerinin müþteri<br />

kapma alanýna girdi. Alevilik, bütün bir toplum olarak Alevilerin kendileri<br />

de dahil olmak üzere yeni keþfedilmiþ bir “aysbergin” uç vermesine<br />

dönüþtü.<br />

Kendini Yenileyen Alevi Gençliði<br />

Metropollerde ve ulus ötesinde çoðalan ve örgütlenen Aleviler,<br />

Aleviliðin deðiþime uðradýðý yeni alanlar yaratmýþtýr.<br />

Aleviliðin deðiþiminin bilgi ve bilimdeki geliþmelerle<br />

paralel gitmesinin yanýnda kendisiyle sokakta<br />

nasýl iletiþim kuracaðýný tartýþmasý ve el yordamýyla<br />

örgütlenmeye baþlamasý yeni bir þeydir. Geleneksel örgütlenme biçimini<br />

terk ederek evrensel anlamda kabul edilebilir bir iletiþim ve örgütlenme<br />

aðý geliþtirmesi ve sancýlarýnýn yansýmasý doðaldýr. Büyüyen ve gizli<br />

boyutlarýný da açýða süren Alevilik artýk sadece sosyal bilimcilerin deðil,<br />

ayný zamanda politikacýlarýn, stratejistlerin ve ekonomistlerin de ilgi alanýndadýr.<br />

Irakta yaþanan petrol savaþýnýn bir ucunun da Þiiler aracýlýðýyla<br />

Alevilerin kutsal saydýðý ibadet<br />

alanlarýna yansýmasý, Yugoslavya’nýn<br />

parçalanmasý sýrasýnda Alevi-<br />

Bektaþi Makedon, Arnavut ve Bosnalýlarýn<br />

yaþadýklarýnýn izlenmesi ve<br />

bazý Alevi örgütlerinin ve dergilerinin<br />

bu topraklarda yaþayanlarýn<br />

duygu dünyalarýyla, Alevilik-Bektaþiliðe<br />

bakýþ açýlarýný anlamak<br />

amacýyla etkinlikler yapmasý ve<br />

dergilerde yer vermesini yeni bir<br />

anlayýþla deðerlendirmek gerek.<br />

Ayrýca, Türkiye’nin yaný sýra<br />

Avrupa’nýn hemen hemen her<br />

ülkesinde ve büyük kentlerinde<br />

örgütlenme çabalarýný sürdüren<br />

Aleviler, gelecek on yýlda daha baþka katmanlarý da yaratacaðýný ve kendisine<br />

gelmesi için- veya yeniden tanýmlanmak için- neler yapabileceðini<br />

açýkça göstermektedir. Türkiye açýsýndan deðerlendirildiðinde aslýnda<br />

Alevilerin örgütlenemedikleri ve gittikçe parçalanýr görünüyor olmasý bir<br />

yanýlsamadýr. Özellikle Alevilerin yoðun yaþadýðý varoþlarda örgütlenmelerini<br />

sürdürmeleri yeni dönemde daha çok çözüm ve isteði, tutumu,<br />

siyasal yeniliði beraberinde getirecektir. Örgütlerinin ekonomik yönden<br />

zayýf olmasý, Alevilerin boþ amaçlý örgütlendikleri anlamýna gelmemeli.<br />

Binlerce kursun açýldýðý bu örgütler, içten içe gençlerin her alanda bilgi<br />

ve bilinç edinmeleri için önemli bir atmosferdir. AB sýnýrlarý içinde veya<br />

dýþýnda olsun ikinci kuþak Alevi gençlerin kendilerini yeni tanýmalarý<br />

sürecinde -sürüklendikleri Hip-Hop * kültürü dahil olmak üzere- yeni<br />

yaratýlan her kültürel ve siyasal dalgalanmada yer almalarý aslýnda Türkiye<br />

açýsýndan boyutlarý hesaplandýðýnda geri dönüþümü olmayan örgütlenme,<br />

tanýmlanma ve sýçrama göstergeleri ile doludur.<br />

Yeni dönemde AB sendromunu çok yönlü çözmeye çalýþan bir ülke<br />

olan Türkiye’nin, laik-anti-laik sürecin aþýlmasýnda Aleviliðe sarýldýðý<br />

gibi, bu yeni süreçte de, Alevi gençliðin kültürel yönden ön açýcý birikim<br />

ve heyecanýna ihtiyacý olacaktýr. Kültür deðiþimleri içinde toplum katmanlarý<br />

doðrudan gösterge olarak kullanýlmasa da, Türkiye’de özellikle<br />

varoþlardaki yeni yapýlanma içinde istikrarlý ve güvenli, anlaþýlýr örgütlenmede<br />

Alevi gençleri ciddi bir saðduyu ve kimlik rahatlýðýna sahipler<br />

ve bunu eyleme dönüþtürme koþullarý oluþtukça kullanacaklardýr. Özellikle<br />

müzikal alanda toplumun günlük deðerlerinin iyileþtirilmesinde ve<br />

yansýtýlmasýnda ciddi bir dinamik olmalarý, 18.y.y’a kadar Anadolu’da<br />

yaþanan kültür, edebiyat, politika ve diðer alanlardaki birikimlerle boy<br />

ölçüþebilecek bir düzeyde olduðunu görmek gerek.<br />

16 Sayý 6


Hasan Harmancý ve Esat Korkmaz, Ali Kenanoðlu’nun yönettiði Þeyh Bedreddin’i anma etkinliðinde panelde. 18 Aralýk 2004, Cumartesi, Okmeydaný Cemevi.<br />

Kültürel deðiþim ve yeniden üretim açýsýndan politik, ekonomik ve<br />

örgütlenmenin geliþmesi ve deðiþmesi sonucu oluþan yeni küresel ve<br />

ulusal alanlar Aleviliðin de geliþim ve deðiþim alanlarýdýr. Bu yeni<br />

tanýmlanan kültür, politika ve sanat alanlarý iç ve dýþ göçle çoðalmýþ,<br />

büyük kentlerde ve ulus ötesi düzeyde yeni kuþak birikimlerine kapýlar<br />

açmýþtýr. Bu yeni alanlar Aleviliðin sosyal gerçekliðinin geliþtirildiði ve<br />

üretildiði alanlardýr. Alevi örgütlerinin, kültür-kimlik açýsýndan bu zorlu<br />

dönemi þiddet ve yozlaþmadan uzak kalarak sürdürecek bilinçli gençleri<br />

örgütlemeleri veya bünyelerinde bulundurmalarý yeterli olacaktýr. Alevi<br />

yapýlanmalarýnda yaþanan dalgalanmalarýn yarattýðý ve ürettiði bu birbiri<br />

ile çatýþan talep ve söylemlerin olumsuz ve kendi kendini yok edici sayýlmasý<br />

ancak siyasal görelilik için söz konusudur. Yoksa bir yok oluþu<br />

veya bilinçli bir türdeþleþmenin oluþtuðu düþünülmemeli. Aleviler için<br />

vazgeçilmez olan örgütlenme, düþüncelerin, bilginin, siyasal davranýþ<br />

biçimlerinin, maddi ve inançsal sembolik deðerlerin ve duygularýn yenilenme<br />

yollarýnýn yaratýlmaya baþlandýðýnýn göstergesidir. Toplum,<br />

düþünceleri, bilgiyi, idealleri örgütsüz, yozlaþma ve karamsarlýk içinde<br />

üretemez. Kendini görmese de devinimin bir tamamlanma ve iradenin<br />

bütünleþme noktasý oluþur. Aleviler gerek beraber örgütlenerek gerekse<br />

zýt anlayýþlarda yer alarak oluþturduklarý etkileþim sonucu yaþandýðý topraklar<br />

için evrensel deðerde görüþler, projeler, stratejiler inþa etme yolundadýrlar.<br />

Bu sosyal yapýlanmayý Aleviliði kendi kulvarýnda görmek<br />

isteyenlerin hanesine deðil Alevilerin büyük uyanýþ ve yapýlanmalarý<br />

hanesine yazmak gerek. Osmanlý’nýn iki yüzyýllýk geriliði içinde Alevilerin<br />

de istedikleri evrensel normlarý yakalayamadýklarýný bilmek gerek.<br />

Toplumsal ve siyasal uyanýþ yaratacak bu yapýlanmalarý her koþulda Türkiye’nin<br />

toplum yapýsýnýn ve iradesinin önündeki engelleri aþmak açýsýndan<br />

ciddi bir dinamik olacaktýr.<br />

Yakýn Dönemde Alevilik<br />

Yakýn dönemde Türkiye’de beklenen en önemli sorunlarýn<br />

baþýnda tarýmda mülksüzleþme ve yoksullaþma, ekonomik<br />

daralma nedeniyle yaþanmaya baþlanan kitlesel iþsizliðin<br />

yarattýðý yapýsal sosyal dýþlanmalar, kamu reformunun<br />

yaratacaðý tasfiye ile iþsizliðin, yoksulluðun iyice derinleþmesi<br />

sonucu uzun süredir yaþanan ciddi sosyal krizin devam edeceðini<br />

gösteriyor. Bu kriz doðal olarak toplumsal yaþamýn her yanýna<br />

doðru kayýyor. Bunun yarattýðý sosyal hareketlenmeler suni dengelerle<br />

azaltýlmaya çalýþýlýyor. Baþarýsýz hükümetlerin hemen seçime götürülmesi<br />

ÝMF ve Dünya Bankasý’nýn strateji geliþtirmesi bir parça olsun<br />

bunu duralatmýþ görünüyor. Buna karþýn yakýn zamanda sendikal, yeni<br />

oluþacak siyasal oluþumlar yanýnda Aleviler de örgütleri aracýlýðýyla<br />

mücadele kapýlarýný zorlayacaklardýr. Günümüzde devletlerin yaþadýðý<br />

sorunlar sadece ekonomik nitelik taþýmamaktadýr. Devletler ayný zamanda<br />

Türkiye örneðinde olduðu gibi devlet felsefesi açýsýndan da sorunlar<br />

yaþamaktadýrlar. Modern toplumlarýn gelmiþ olduklarý noktayý sadece<br />

ekonomik geliþmiþlik ile ölçmek yanýltýcýdýr. Devlet, Alevilik noktasýnda<br />

beklemek ve kendi politikasýný dayatmak yerine Alevilerin karþýlaþtýðý<br />

sorunlarý tartýþarak bir toplumsal belirlenim süreci içinde bazý temel ilkeler<br />

çerçevesinde anlaþmak ve paylaþmak durumundadýr.<br />

Alevilerin yüzyýllardýr kýr ve kent yaþamlarýnýn bu yakýn zamana kadar<br />

çok da bir arada ve iletiþim içinde olmadýklarýný düþündüðümüzde<br />

kültürel sýcaklaþmalar, politik yakýnlaþmalar, kurumlarýn ve örgütlerinin<br />

fiziksel ve üstyapý alanlarýnda dengesel bir dinamik etkileþim geliþtirdiklerini<br />

görüyoruz. Alevi örgütleri Alevilik anlayýþý ve öðretisi, politik<br />

projeleri ve talepleri açýsýndan büyük bir çeþitlilik gösteriyor. Alevi<br />

örgütleri birbirleri ile iþbirliði yaparak ya da çatýþarak kimlik ve kültürel<br />

inþalarýnýn olgunlaþmasýna yardým etmektedirler. Bu sosyal ve siyasal<br />

hareket þu anda görülemeyen birçok yenilik ve sonuçlarý içinde barýndýrmakta,<br />

gözardý edilemeyen bir düzenlenim ve olgunlaþma yaratmaktadýr.<br />

Aleviliðin çok yönlü alanlarda dönüþümü ve düzenlenimi, Aleviliðin din<br />

mi kültür mü, Ýslam içi mi dýþý mý, baþka bir þey mi sorularýna yanýt<br />

arayan tartýþmalar sürmektedir. Ayrýca burada önemli olan yeni anlayýþ<br />

programlarý deðildir. Aleviliðin sosyal dokusunun, inançsal ve kültürel<br />

söylemlerinin deðiþtirilemez unsurlarýnýn ýrkçý, þoven ve katý Ýslami-<br />

Hýristiyan bir aðzý ve mentaliteyi kabul etmemesidir. Felsefi argümanlarýnýn<br />

yenilenmesi kuþkusuz gereklidir ancak oturmuþ ve tanýmlanmýþ<br />

olan deðerlerin bu yöndeki olumsuzluklarý kabul etmesi de çoðunlukla<br />

mümkün deðildir.<br />

Devlet ile Aleviler arasýndaki iliþkiler de yeni yeni þekillenmeye baþlamýþtýr.<br />

1990’larýn ikinci yarýsýndan itibaren hükümet olanlar Alevilere<br />

yönelik politikalar geliþtirmeye ve Alevilerin varlýðýný kabul ettiklerine<br />

dair davranýþlar sergilemeye baþlamýþtýr. AB’nin, kültürel kimliðin<br />

korunmasý gereken bir insan hakký olduðunu resmi olarak kabul etmesi<br />

ve çok kültürlülük projesinin birçok ülke tarafýndan kabul görmesi bu<br />

durumda etkili olmuþtur. Aleviliðin bu küresel ve ulus ötesi boyutlara<br />

taþýnmýþ örgütlülüðü ve kurumsallaþmasý, sosyal iletiþim ve etkileþimi ve<br />

hareketin yarattýðý kazaným AB ve Türkiye arasýnda devam eden siyasal<br />

ve ekonomik deðiþim de öncelikli olarak Alevi hareketini küresel yaþama<br />

aktif olarak bütünleþtirecektir.<br />

Kültürel kimliði empoze eden kurumlardan biri olan AB’ye üye<br />

olmaya çalýþan Türkiye’nin bu yönde hareket etmesi, Türk-Sünni kimliðinin<br />

dýþýndaki kimliklerin varlýðýný yüksek sesle söylemeye baþlamasý<br />

doðaldýr. Buna karþýn, devlet kendini tamamen deðiþtirmeye baþladýðý ve<br />

bu söylemin gereði olan tüm adýmlarý attýðýný belirtmek mümkün<br />

deðildir. Örneðin Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nýn siyasal ve sosyal varlýðý<br />

Alevileri hâlâ kimlik ve yaþam biçimi olarak yadsýmaktadýr. Eðitim<br />

öðretim müfredatýnda yer alan Din kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin<br />

kaldýrýlmasý yerine Alevi öðrenciler baþta olmak üzere eðitim iþkencesi<br />

devam etmektedir. Tarih, sosyoloji, felsefe ve benzeri ders ve kitaplarýnda<br />

Alevilikle ilgili düzenlenimler yapýlmamaktadýr. TRT’de yoðun olarak<br />

yer alan dini programlarda Sunnilik iþlenmekte ve Alevilik özel günleri<br />

yok sayýlmaktadýr.<br />

(*) Almanya’da yaþayan ikinci kuþak Türkiyeli gençler de kendi seslerini<br />

duyurmak ve politik duruþlarýný ifade etmek için Hip-Hop’u tercih ediyorlar.<br />

Nefret ve Cartel (yeni adýyla Karakan) YK Ýsmail (Alevi kökenli) bunlarýn<br />

en popüler olanlarý. Almanya’daki Türk Hip-Hop gruplarý için Hip-Hop<br />

yabancý düþmanlýðýna, azýnlýk duygusuna, þiddete,yoksulluða, getto yaþamýna<br />

ve bunlarýn getirdiði sorunlara karþý kendini ifade etmenin bir aracý.<br />

Ocak 2005<br />

17


Lolanlýlarýn Tarihçesi - Bölüm - II<br />

Burhan Kocadað<br />

Lolan ve daha sonra ayný yerde kurulan Þanþan þehirleri, þehir<br />

hayatý ve þehir kültürleriyle ün salmýþlardý. Baþlangýçta onlar<br />

da Hunlar gibi göçebe ve hayvanlarla uðraþan çiftçiler idiler.<br />

Bu þehir halký, sürülerinin arkasýndan giderler ve onlar için ot<br />

ile su ararlardý. Ziraat yapamazlardý. Hububatý komþularýndan<br />

alýrlardý. Daðlarýnda demir olduðu için silah yaparlardý. Askerleri,<br />

ok-yay-mýzrak- tek veya çift aðýzlý kýlýçlar ile zýrk taþýrlardý.<br />

Þanþan Topraðý kuru ve çorak olduðundan ziraat yapamazlardý.<br />

Bunlar Lolanlýlar gibi yiyecek ile hububatý komþularýndan alýrlardý.<br />

Yeþim taþý, her türlü kamýþ kavak ve sýðýrlarýn çok sevdikleri bir tür<br />

beyaz ot toplarlardý. 1<br />

Lolanlýlar’ýn Hunlar ile iliþkileri Mete Han ile baþlar. Orta Asya ‘da<br />

kavimler arasý birliði saðlayan ve bütün eli silah tutan göçebe ve þehir<br />

devletlerini bir bayrak altýnda birleþtiren Metehan, Hun devletlerini Ýmparatorluk<br />

haline getirmiþtir. Böylece Çin imparatorluðu karþýsýnda güçlü<br />

göçebeler birliði kurulmuþ ve bir denge saðlanmýþtýr. M.Ö. 176 yýlýnda<br />

Çin Ýmparatorluðuna gönderdiði mektubunda sað bilge prensini cezalandýrdýðýný<br />

bildirmiþtir. Mete mektubunda, büyük zaferini belirttikten<br />

sonra Lolan, Wusun,Hukai ile bundan baþka onlarýn yakýnýndaki ve yanýndaki<br />

devletlerin hepsinin alýndýðýný ve Hun imparatorluðu’na dahil olduðunu<br />

belirtmiþtir. 1 M.Ö. 176 yýllarýnda Hun-Çin iliþkilerinin bozulmasý<br />

üzerine Mete Han çin imparatorluðu’na yazdýðý mektup çok önemlidir.<br />

Çünkü, Mete’nin M.Ö. 192-176 yýllarý arasýnda neler yaptýðýný hakkýnda<br />

3 bilgileri içerdiði gibi Lolan’dan söz etmesi, ayrý bir deðer kazanýr.<br />

Mete ile baþlayan Hun-Lalan iþbirliði, bu tarihlerde baþlamýþ, M.Ö. 109<br />

yýlýnna kadar devam etmiþtir.<br />

Böylece Hun’lar, bir yüz yýla yakýn zaman içinde Lolanlýlar’ý kontrolleri<br />

altýnda tutmuþlardý. 4<br />

Hunlar, ticaret yollarýnýn batýya açýldýðý Lolan’ýn kontrolüne büyük<br />

önem vermiþlerdir. Bunu hem Mete Han’ýn mektubundan ve hem de yapýlan<br />

savaþlardan anlýyoruz.<br />

Lolan-Çin münasebetleri, Mete Han’dan sonraki dönemlerde yoðunlaþýr.<br />

Mete Han zamanýnda Çin imparatorluðu zayýf durumda idi.<br />

Batýya yönelecek güçte olmadýðý gibi Hun akýnlarýndan da kendini kurtaramýyordu.<br />

Meþhur Çin Seddi’nin bu zamanda yapýldýðý görülmektedir.<br />

Bu zamanlarda Çin’in, Türkistan ile ticareti vardý. Çin kervanlarý, seyrek<br />

de olsa Lolan’dan batýya çýkýp, batýdan Çin’e girebiliyordu. Sonra Hunlar<br />

arasýndaki taht kavgalarý sonucu, Çinliler, gözlerini Türkmenistan’a<br />

dikti.sýnýrlar arasýndaki iliþkiler yoðunlaþtýkça, Çin kervanlarý sýk sýk<br />

gidip gelmeye baþladý. Karþýlýklý ticaret, elçiler kanalýya iyi niyet iliþkileri<br />

içinde geçiyordu.<br />

Mete Han döneminde Hunlar’ýn ezici gücü altýnda çýrpýndan Çin,<br />

Hunlar’ýn düþmanlarýyla iþbirliði yapabilmek için sürekli komþu ülkelere<br />

elçiler göndermiþtir. Bu ülkeler arasýnda Wussunlar, Moðollar v.b. ülkeler<br />

olmuþtur. Meþhur seyyah, elçi Çang Çien, imparatoruna verdiði raporda,<br />

Lolanlýlar üzerinde dikkatle durulmasýný öðütlemiþti 5 Çang Çien’in<br />

batý memleketlerini dolaþmasý M.Ö. 125 yýlýnda sona erince, Çin ile batý<br />

ülkeleri arasýnda Çin elçi kervanlarý sýk sýk gidip gelmeye baþlanmýþtý.<br />

Bu elçiler ayný zamanda Çin’in lehine ajanlýkta yapýyorlardý Hunhar’da<br />

bunlardan þüphelenmiþ, bu elçilere karþý çýkmýþlardý. 6 M. Ö. 121 yýlýnda<br />

Lolan’da bulunan Hun hakanýnýn gözcü casuslarý, Lolan kralýna Çin kervanlarýnýn<br />

önünü kesmelerin<br />

Emrettiler. 7 Ýþte bu andan itibaren Çin kervanlarýndan, alýnan önlemlere<br />

karþýn sýzlanmalar baþladý. Çünkü, Lolanlýlar, Hunlar’ýn yandaþý olarak<br />

Çin kervanlarýna aman vermiyorlardý. Elçiler, imparatorlarýna Lolan<br />

devletinin savunma duvarlarýnýn bulunduðunu, ancak, askerlerinin az<br />

olduðunu ve kolayca yenebileceklerini bildirdiler. Bunun üzerine Çin imparatoru<br />

general Chaopo’nu görevlendirir. General askerleriyle yaptýðý<br />

harekattan sonra Lolanlýlar’ý yenerek pek çok esir alýr. Ancak, Çin buraya<br />

uzak olduðundan pek fazla bir etkinlik saðlayamaz ve kendiliðinden<br />

geri çekilmek zorunda kalýr. Çin ordusu çekildikten sonra Hunlar tekrar<br />

Lolan bölgesine inerler. 8<br />

Sürekli yapýlan savaþlardan sonra Lolanlýlar Çin’e boyun eðmek<br />

zorunda kalýrlar. Kendilerine sadýk kalacaklarýna dair Lolan kralý 9 bir<br />

oðlu Çin’e, bir oðlunu da Hunlar’a rehin vermek zorunda kalýr. Daha<br />

sonraki yýllarda Çinliler, kralýnýn durumundan kuþkulanmýþ, Lolan kralýný<br />

tutuklayýp Çin’e götürürler. Lolan kralý daha sonra Çinliler tarafýndan<br />

öldürüldüðünden Çinliler ile olan düþmanlýk sürüp gider. 10<br />

M.Ö. 92 yýlýnda ölen kralýn yerine halk, rehin bulunan Prensini kral<br />

yapmak için geri gönderilmesini ister. Fakat, Çin sarayý, güçlü ve dik<br />

kafalý þehzadeyi vermez. Bunun üzerine, Hunlar, ellerinde rehin olarak<br />

bulunan þehzadeyi Lolan’a göndererek kral yaparlar. 11 Bundan iki yýl<br />

sonra Çin ordusunun Tufan’a karþý sefere çýktýðý zamanda Lolan ve daha<br />

birçok küçük devletler, þehzadelerini Çin sarayýna tekrar rehin olarak<br />

gönderirler. Daha sonra Hunlar, buralarý tekrar kontrol altýna alýrlar. M.Ö<br />

77 yýlýnda Lobnor’da Hunlar ile Lolanlýlar anlaþmýþ ve Lolan kralý Çin<br />

egemenliðine baþ kaldýrmýþ ancak, ayaklanmayý baþaramadýðý için idam<br />

edilmiþtir. 12 Milattan Sonraki Yýllarda Lolan Hun ve Çin Ýliþkileri<br />

M.S. 60 yýllarýndan itibaren Hunlar arasýnda taht kavgalarý baþlayýnca<br />

istikrarsýz bir ortam doðmuþ ve küçük devletçikler kimi zaman kendi<br />

baþlarýna, kimi zaman da Hunlar’a baðlý bir þekilde Çinliler ile mücadele<br />

etmiþlerdir.<br />

“Bu yýllarda Lolan’dan fazla söz edilmez. Ancak Lolan gibi bir<br />

Lobnor kýyý kenti olan Þanþan’dan sýk sýk söz edilir. Bu yýllarda Çin<br />

Ýmparatorluðu iç iþleri nedeni ile pek güçlü olmadýðý için<br />

Türkmenistan’a inmemiþtir. Bu boþluktan yararlanan Yarkent krallýðý<br />

Þanþan ve Kuça krallýklarýný ellerine geçirebilmek için saldýrýya<br />

geçmiþtir. 13 M.S. 70’li yýllarda ve daha sonrasýnda Lolan krallýðýndan<br />

eskisi gibi söz edilemez. Artýk Lolan tarihinde karanlýk bir dönem<br />

baþlayacaktýr. 260’lý yýllardan sonra askeri güçle bu bölgeyi kontrol atýnda<br />

tutmayý amaçlamýþlardýr. 14<br />

Lo,lanlýlar’ýn bölgede önemini kaybetmesi, büyük bir olasýlýkla<br />

batýya yapýlan göçlerle bu bölgeyi terk etmesinden kaynaklanmaktadýr.<br />

Gerek baþ gösteren kuraklýk ve gerekse Çin’in egemenliðinin artmasý,<br />

Hunlar’ýn da göçleri ile sonuç doðurmuþtur.<br />

M.S.381-382 yýllarýnda Þanþan ve Tufan beylikleri Çin ile sýký iliþkiler<br />

içine girerken, Kuça ve Karaþar beyliklerinin Çinlilerle bazen savaþ,<br />

bazen de barýþýk olduðu göze çarpar. 280-345 yýllarý arasýnda Karaþar<br />

Beyliði’nin diðer Türkistan þehirlerinden daha güçlü olduðu Lolan’da<br />

yapýlan kazýlardan ve Çince kaynaklardan anlaþýlmaktadýr. Yine bu kaynaklara<br />

dayalý olarak bölgede çýkan kuraklýk ve sosyal dengenin bozulmasý<br />

nedeniyle bir kýsým Lolanlý’nýn IV.y. y da batýya göç ettiði belirlenmektedir.<br />

15<br />

Lolanlýlar Anadolu’da<br />

Hunlar dördüncü yüzyýlda Orta Asya’dan batýya göç ederken<br />

Lolanlýlar da birlikte hareket ederler. Göç yolu, Hazar<br />

Denizi’nin doðu kýsmýnda ikiye ayrýlýr. Bir yol, Hazar<br />

Denizi ve Kara Deniz’in kuzeyini izleyerek Avrupa’ya<br />

uzanýrken, ikinci yol da Horasan üzerinden Anadolu’ya<br />

yapýlan büyük göç yoludur. Lolanlýlar, Selçuklu akýnlarý ile birlikte<br />

Horasan-Kars ve Erzincan üzerinden Dersim bölgesine gelerek yerleþirler<br />

ve hayvanlarýna geniþ otlaklar bulurlar. Bu göç sýrasýnda bir kýsým<br />

Lolanlýlar da yukarý Mezopotamya’ya yerleþirler.<br />

Biruni 16 Batlamyus’un coðrafyasýna dayanarak Hazar Denizi’ne<br />

dökülen Ceyhun Nehri’nin Oðuzlar ilini iþgal edip, halkýnýn Hazar<br />

Denizi sahillerine gittiðini, Curcan ve Harezm arasýnda ve Balhan bölgesinde<br />

nehrin eski yataðý üzerinde yaptýðý araþtýrmalar sonunda bulduðu<br />

fosiller ile açýklamaktadýr.<br />

Prof. Dr. Osman Turan 17 ise, bu konuya þöyle deðinmektedir:<br />

“Kadim rivayetlere ve Batlamyus’a dayanan Biruni’nin, Ceyhun<br />

Nehri’nin eski mecrasýný deðiþtirdiðini anlatýrken, onun kavþak bölgesinin<br />

etnik durumu hakkýnda dikkat þayan kayýtlar verir. Filhakika<br />

evvelce Hazar Denizi’ne dökülürken, Harizm ve Curcan arasý çölün<br />

mamur olduðunu, yataðýnýn týkanmasý üzerine Aral gölüne akan nehrin<br />

Oðuz ülkesini sular altýnda býraktýðýný ve burada Peçenekçe ve Hariz<br />

karýþýðý bir dil konuþan Alan ve Aslar’ýn Hazar sahillerine göç ettiklerini<br />

Türkmen göçmenlerinin konduklarý bölgede “Hiz-tinkýzý” yani Kýz<br />

Denizi denilen bir göl” vücuda geldiðini bildirir. Bu kayýt, “Türklerin<br />

Aral Gölü’nün cenubunda mevcut olduðunu bildirir.” demekle<br />

görüþümüzün ne kadar yerinde olduðunu güçlendirmektedir.<br />

Ayný yazar, yapýtýnýn bir baþka yerinde 18 “Gerçekten Harizm’den<br />

Fergana’ya doðru Karatekin, Kýz denizi, Dargan, Kurgan (Hurgan),<br />

Saðrýnç, Buzmacý, Gülçiçek.” ve yine baþka bir sayfasýnda “Karaþer”<br />

gibi þehir, kasaba, çay ve dað adlarý ile ilk bakýþta bunlarýn Türkçe olduðunu<br />

gösterir. Sarýnç’ýn Varto’daki bir Lolan köyü olan þimdiki “Sarýnç”a,<br />

(G) harfinin düþmesi ile Sarýnç olmasý muhtemel, Karaþer köyününde<br />

(Þ) deðiþimi ile Varto’nun bir baþka Lolan köyü olan “Karacer”<br />

köyünü, Danzik isminin de Pülümür ve Varto’da ki “Danzik” köylerini<br />

18 Sayý 6


anýmsattýðý, Gülçiçek adýnýn da Lolanlýlar arasýnda bir kadýn adý olduðu<br />

görülmektedir.<br />

Bütün bu isimler sadece bir rastlantý deðildir. Biraz sonra verilecek<br />

örnekler, babalarýmýzýn ve dedelerimizin ve onlarýn da dedelerinden öðrenerek<br />

bizlere aktardýðý bilgiler doðrultusunda Göle’deki Lolanlýlarýn<br />

bulunuþu, tezimizin izini ve Lolanlýlar’ýn geliþ yolunu açýk-seçik olarak<br />

anlatmaktadýr. Eski Türklerde (H) harfi olmadýðýndan, yerini alan (K)<br />

harfi ile Balkan olan dað ve kasaba adlarý Ýslamiyet’in kabulü ile Araplardan<br />

dilimize geçen “H” harfi ile Balkan, Balhan olmuþtur. Bu örnekleri<br />

sýraladýðýmýzda:<br />

1Emekli Vali Edip Yavuz’un yapýtýnýn 390. sayfasýnda Lolanlýlar<br />

hakkýnda açýklama yapmakla beraber yanýldýðý noktalar da vardýr.<br />

Dýþarýdan açýklamalar ne kadar belgesel olsa bile, o boyun içinden çýkan<br />

bir araþtýrmacýnýn anlatýmlarý daha güvenilir ve gerçekçi olur. Sayýn<br />

yazar þu açýklamayý yapmaktadýr:<br />

“Bugün Doðu Türkistan’da Taklamakan Çölü’nün doðusunda Lobnor<br />

veya Karakoþan denilen gölün, kýsa adý ile (Lob Gölü) kuzeyinde ve<br />

Karagöl’ün doðusunda (Lu-Lan) kasabasý bulunmaktadýr. Raphael<br />

Pompelly’nin baþkanlýðýndaki bir kurul tarafýndan burada Mesa tepesi<br />

üzerinde yapýlan kazýlarda mezarlar içinde aynalar, taraklar, iþlenmiþ<br />

kemik ve tahta ziynetler, renklerini binlerce yýl koruyabilmiþ ipekli kumaþ<br />

kalýntýlarý bulunmuþtur.” (Ý.T.T.K) 19 Ýþte bu kasabaya adýný vermiþ olan<br />

Lolan oymaðýnýn bir bölümü bile Dersimli’lerin kökenlerini açýklamaya<br />

yeter. Doðu Türkistan da milattan üç bin yýl öncesine kadar çýkan uygarlýk<br />

belgeleri daha sonraki Sümer, Elam, Akat, Urartu uygarlýklarýna ýþýk<br />

tutmuþ ve öncü olmuþtur.<br />

Türklerin oymak adlarýna karþý ne kadar büyük bir baðlýlýk duyduklarýný<br />

binlerce yýldan beri taþýdýklarý bu (Lolan) adýndan anlaþýlmaktadýr.<br />

Bunu, herhangi bir isim benzerliði olarak da kabul etmek olasý deðildir.<br />

Çünkü, Lolan (Lu-lan) daki Mesa tepesi, adýný Aral gölü’nün batýsýnda<br />

bir bölge adý olarak da görmekteyiz. Ayný zamanda burada bir Alan kasabasýnýn<br />

bulunuþu, Desim’de de Alanlýlar ile Lolanlýlar’ýn yan yana oluþlarý,<br />

bize, bunlarýn beraberce geliþlerini de göstermektedir. Hozat’taki<br />

Hoþan, Koþun gölünü Pülümür’deki Karagöl de, yine Doðu Türkeli’n<br />

deki Karagöl’ü anýmsatmaktadýr.<br />

Daha önce belirttiðimiz gibi Selçuklulardan Çaðrý Bey’in Balhan oymaðý<br />

ile birlikte Ermenilere saldýrýþýný anýmsarsak, Balhanlardan olan<br />

Bal Uþaklarý ile bugünde Pülümür’ün Danzik bucaðýnda yan yana oluþlarý<br />

tüm gerçekleri bütün çýplaklýðý ile aydýnlatacaðý gibi Ballýlar’dan ve<br />

Karaballý soyundan olduklarýný veya onlara yakýn bir garabetleri olduklarýný<br />

söyleyen Lolanlýlarýn buraya geliþ yolarýnýn yönü ve izi açýklanmýþ<br />

olur. Uygur ve Gurlular’ýn efsanelerindeki göç, göç seslerine uyarak ilk<br />

önce “Beþ Balýk”a göç eden Uygurlar, Moðollarýn saldýrýsý karþýsýnda bir<br />

bölümü “Ýdikut” emrinde olanlara baþ eðerken, bir bölümü de batýya yönelmiþ<br />

ve Aral gölü kýyýsýnda bir süre kaldýktan sonra bunlardan Balhanlýlarýn<br />

Horasan tarafýna göç ettikleri ve Selçuklu beylerinden Çaðrý Bey<br />

ile birlikte Kafkaslara uzanarak Ermenilere saldýrdýklarý bilinmektedir.<br />

Çaðrý bey yurduna döndükten sonra, Balhanlýlarýn Doðu Anadolu’ya<br />

yöneldikleri anlaþýlmaktadýr. Lolanlýlar, Bugün, Pülümür-Danzik-Varto<br />

ve Bingöl’de toplu, Nazmiye-Mazgirt ve buralara komþu yerlerde daðýnýk<br />

bir halde bulunmaktadýrlar. Keza Erzincan ve Tercan yöresinde de<br />

toplu halde birkaç köye daðýlmýþlardýr.<br />

Sayýn Edip Yavuz, gerçeklere dayanan bir araþtýrma yapmakla beraber<br />

kimi yerlerde de çeliþkilere düþmüþtür. Bu çeliþkileri burada sýralamayý<br />

gereksiz görüyoruz.<br />

2Abdalan aþiretinde açýklandýðý gibi gerek Asya’da ve gerekse Anadolu’da<br />

birlikte kader birliði yapmýþ ve daima yan yana, beraber bulunan<br />

Lolan- Alan-Balhan-Hormek-Abdalan v.b. aþiretler Ýran Azerbaycan’ý,<br />

Tacikistan ve Doðu Türkeli bölgelerinin oymaklarýndan gelmedirler.<br />

M. Þerif Fýrat, Kendi kitabýnda, kendi oymaðýný Harizmler’e baðlamaktadýr.<br />

Gerçekten Lolan-Alan-Balhan ve Abdalan (Akhunlar) Hazar<br />

Denizi’nin güneydoðu kýyýlarýnda ya Harizmlerle komþu veya çoðu zaman<br />

Horasan’da olduðu gibi birlikte yaþamýþlardýr. Gazneliler ile Selçuklularýn<br />

çatýþmalarýnda Çaðrý Bey’in komutasýnda birlikte Gazneliler’e<br />

karþý koyarak oradan Anadolu’ya akýnlarda bulunmuþlar ve Anadolu-<br />

Horasan’da kendilerine yurtluklar edinmeye çalýþmýþlardýr. Daha sonralarý<br />

da Doðu Anadolu fethedildikçe Erzincan’a doðru gelmiþlerdir. Akhun’lara<br />

baðlý olduklarýný kendi bölümlerinde açýkladýðýmýz Abdalanlarla<br />

ve yine kendilerinin de belirttiði gibi Harizmler boyundan geldiklerini<br />

ileri süren Hormeklerle 20 gerek Orta Asya’da ve gerekse Batý Türkistan’da<br />

daima birlikte yaþadýklarý bilinen bir gerçek. Bugün de Lolan-Balhan-Alan-Hormek<br />

ve Abdalan aþiretlerinin akraba denecek bir yakýnlýkla<br />

beraber yaþamalarý, kader-kývanç ve tasada birlikte olmalarý, ayný töre,<br />

ayný gelenek, ayný inanç içinde olmalarý ve hatta ayný dili konuþmalarý, sürekli<br />

olarak birbirlerinden kýz almalarý göstermektedir ki bu oymaklar,<br />

boylarý ayrý olsa da kökenlerinin ayný soya dayandýðýný göstermektedir. Bu<br />

durum karþýsýnda Lolan-Balhan-Alan oymaklarýnýn Hunlarýn imparatorluk<br />

yapýsý içinde dayanýþmalý bir bütün olarak yer aldýklarý görülmektedir.<br />

Biraz sonra verilecek örneklerden de anlaþýlacaðý gibi Lolan-Balhan<br />

ve Hormek’ler, her gittikleri yerlere kendi özel adlarýný vermiþlerdir.<br />

Hunlar’ýn Avrupa’ya yürüyüþü ile Lolan-Balhan-Alan-Hormek oymaklarýnýn<br />

bir kýsmýnýn beraber veya daha önce gittiklerini göstermektedir.<br />

Günümüzde Polonya’daki “Danzik” þehri ile Karadeniz’in kuzeyinde<br />

Vijernolenisk þehrinin 21 altmýþ km. kuzeyindeki “Neu Danzik”-Yeni<br />

Danzik, Varto’daki Danzik köyü ile Pülümür’deki Danzik bucaðýnýn ayný<br />

adý taþýdýðýný, Tunceli’deki Alan-Alandüzü-Alan tepe isimleri ile bir<br />

olmasý, yine Amerikalý bilim heyeti (Arkeologlar) tarafýndan Lu-lan<br />

(Lou-lan) kasabasý ile Varto-Pülümür ve Göle’deki (Lolan-Laloðlu)<br />

kabilelerinin ayný adý taþýmalarý, bu uruklarýn Asya’da iken beraber yaþadýklarýný<br />

göstermektedir.<br />

3- kendilerinin de kitaplarýnda belirttikleri gibi Deguignes, Alanlar<br />

için “Çinliler, Alan (Alains) larý Hunlarla ayný kavim addetmiþlerdir.<br />

Gerçekten Alanlar sürüleriyle en uygun yerlerde dolaþýrlardý çehreleri<br />

tamamen Hunlara benzerdi. Ýhtimal ki kýsmen Hun neslinden idiler. Çünkü,<br />

içlerinde birçok Hun aþireti vardý. (Eftalit-Abdalanlar) gibi Çini<br />

tarafýný tutmuþ Hun aþiretleri bunlarla beraber olduklarý gibi Hunlar<br />

topluluðundan ayrýlan bir takým Hun oymaklarý da çeþitli çaðlarda bunlarýn<br />

arasýna gelmiþlerdi.”. Tarihi olaylar sonucu Aslar’dan bir gurubun<br />

barýþmasý, onlarý Gur soyuna baðlamak anlamýna gelmemelidir. Zira,<br />

Alanlar, onlarý kendi aralarýnda eriterek Alanlaþtýrmýþ olabilirler. Gelenek-görenek<br />

ve yaþantýlarý bugün de ayný olan kabilelerin bu durma göre<br />

Lolan-Balaban-Balhan-Alan-Hormek-Abdalan (Eftalit-Akhun)-Baranlý<br />

ve diðer Erzincan oymaklarýnýn Hunlarýn Avrupa’ya yürüyüþü ile Batý<br />

Türkistan’da kalan boylarý olup veya ayný tarihlerde Hazar kýyýlarýna ve<br />

Horasan’a göç ettikleri, oradan da Çaðrý Bey ile beraber Kafkasya’ya<br />

yürüdükleri Malazgirt zaferinden sonra Saltuklar-Daniþmendiler-Mengücükler<br />

ve Yabgularla Erzincan- Sivas ve Tunceli bölgelerine yerleþtikleri,<br />

buralarý Bizans ve Ermenilerden temizledikleri ve ayný zamanda<br />

belli bir süreç içinde asimle ettikleri meydana çýkmaktadýr.<br />

Prof. Dr. Osman Turan, Yabgular hakkýnda þu açýklamakta bulunmaktadýr:<br />

“Yabgu devletinin Horasan’da yýkýlýþýndan sonra Yabgu Baran’ýn<br />

mensuplarý Baranlý boyunu teþkil edip Ýslam ülkelerine daðýlmýþlar<br />

ve bir kýsmý da Karakoyunlu ulusunu vücuda getirmiþlerdi. Karakoyunlu<br />

Pir Budak namýna Erzincan’da basýlan bir sikke üzerinde Yazýr<br />

damgasýnýn bulunmasý bu sebeple çok önemlidir,”der. 22 Böylece Baranlý<br />

Aþiretinin de isimlerini saydýðýmýz aþiretlerle beraber geldikleri su<br />

götürmez bir gerçektir. Yazar, bunu da Oðuz- name’den alarak belirtmektedir.<br />

Yabgularýn din ve inançlarý hakkýnda da þu bilgiyi verir: “Karluklar<br />

ile Oðuzlar arasýndaki tarihi düþmanlýk birincilerin Ýslamiyet’i<br />

kabulü ile Karanlý, ikincilerinde ayrý din deðiþtirme ile Türkmen olmalarýndan<br />

sonra devam etti. Lakin Karluklar Han ailesi ile birlikte toptan<br />

Müslüman olarak ne kadar kuvvetlendi ise de Oðuzlar’ýn Yabgularýndan<br />

önce parça parça din deðiþtirmeleri de o derece bölünmelerine ve zayýflamalarýna<br />

sebep oluyordu.” 23<br />

DÝPNOTLA<br />

1- B. Ögel, Age, Cilt II, s. 25-440<br />

2 Age, s.440<br />

3 Age, s.445.<br />

4 Age, s.26.<br />

5 Age, C. I, s. 451<br />

6 Age, s. 451.<br />

7 Age, s. 451.<br />

8 R. Grousset, Age, s. 54<br />

9 B. Ögel, a.g.e C.II S. 429.<br />

10 W. Eberhard, a.g.e. S. 99.<br />

11 B. Ögel, Age, C. II, s. 18.<br />

12 Age, C. II, s. 22.<br />

13 Age, C. I, s. 447.<br />

14 Seydi Özyiðit, Lolan Aþireti-Fýrat Ünivrsitesi Lisans Tezi S.14-30.<br />

15 V. V. Barthold Age, s. 120.<br />

16 Seydi Özyiðit, Age, s.7, 33<br />

17 Birun Havkal, s-480.<br />

18 Porf.Dr. Osman Turan, a.g.e. S.346-347.<br />

19 Age, s. 349.<br />

20 Edip Yavuz, Tarih Boyunca Türk Kavimleri.<br />

21 M.Þerif Fýrat, Doðu Ýlleri ve Varto Tarihi, S.89.<br />

22 Prof. Dr. Osman Turan, a.g.e. s. 42-43.<br />

23 Age. s. 42-43.<br />

Ocak 2005<br />

19


Alevilik Ýslâm mý, Ayrý Bir Ýnanç mý?<br />

Lütfi Kaleli<br />

“Akýl dindir, din de akýldýr.<br />

Eðer dini akýl idrak edemezse,<br />

o akýl, akýl deðildir.<br />

Eðer din, akýl dairesinden uzak kalýrsa,<br />

o din de, din deðildir...”<br />

Hz. Ali<br />

Alevilere yönelik “azýnlýk” tanýmlamasýnýn<br />

tartýþýldýðý günlerde, 1-Ekim-2004 tarihli<br />

Hürriyet Gazetesinde Alevi-Bektaþi Kuruluþlarý<br />

Birliði Federasyonu Genel Baþkaný<br />

Ali Doðan, Alevi olan Sinan Iþýk adlý bir<br />

yurttaþýn, nüfus cüzdanýna “Ýslam” ibaresi<br />

yerine “Alevi” yazýlmasý istemini Ýzmir 11.<br />

Asliye Hukuk Mahkemesi’nin reddetmesi<br />

üzerine yaptýðý açýklamada, “Alevilik Ýslâm<br />

dýþýdýr” görüþünü ortaya attý. On yýl önce<br />

yazar Nejat Birdoðan da 20-26 Ekim 1994 tarihli Aktüel dergisine<br />

verdiði demeçte “Alevilik Ýslam dýþýdýr” demek suretiyle büyük tartýþma<br />

yaratmýþtý. Arkasýndan Faik Bulut, 1997’de yayýnladýðý “Alisiz Alevilik”<br />

adlý kitabýyla bu tartýþmayý daha da boyutlandýrmýþtý.<br />

Birdoðan özetle þunlarý söylemiþti:<br />

“Anadolu’nun gizli kültürü olmaktan hýzla çýkma sürecini yaþayan<br />

Alevilik, içeriðini oluþturan bir takým temel öðelerle Ýslâm’ýn dýþýndadýr.<br />

Ýslam, kendi alanýnda kendi üyelerine göre bir dindir. Alevilik<br />

ise, Ýslâm’ýn içeriðiyle baðlantýsý olmayan, dünyasal bir inançtýr. Kökeni,<br />

Ýslâm’dan çok öncelere dayanýr... Alevilikte, Saman ve Zerdüþt<br />

dininin geleneklerini bulmak zor deðildir. Alevi ibadeti ele alýndýðýnda<br />

müzik, saz eþliðinde semah, þiir ve çoðu cemlerde içki olduðu görülür.<br />

Bunlarýn hangisi Ýslâm’a uyuyor? Hiçbiri... Alevi namaz kýlmaz,<br />

Ramazan orucu tutmaz, hacca gitmez. Bu inançta kýyamet, günah<br />

tartýmý ve dolayýsýyla cennet-cehennem yoktur. Alevi suçunu dünyada<br />

iþler ve cezasýný da bu dünyada çeker... Ýbadette içki içmek, saz<br />

çalmak, semah dönmek hangi dinde vardýr? Allah’ýn insan olduðu<br />

inancýna hangi dinde rastlýyoruz?”<br />

Ali Doðan da benzer þeyler söylüyordu:<br />

“Alevilik, Ýslam’ýn dýþýndadýr ve kendine özgüdür. Kimsenin Aleviliði<br />

yok saymaya hakký ve yetkisi yoktur. Aleviler inançlarýný kendi kurallarý<br />

ve gelenekleriyle yaþarlar...”<br />

“Alevi Ýslam” söylemini bayraklaþtýran Cem Vakfý Genel Baþkaný Prof.<br />

Dr. Ýzzettin Doðan, ayný tarihli Hürriyet gazetesinde Ali Doðan’a tepkisini<br />

þöyle gösteriyordu:<br />

“Bu düþünceyi savunmak için zýr cahil olmak lazým. Bu tezi, eline<br />

verilen kaðýdý okumaktan aciz olan Ali Doðan’ýn kulaðýna fýsýldayan<br />

Diyanet’in ajanlarýdýr. Maksat da Alevileri antipatik göstermek, Alevi-Sünni<br />

çatýþmasýna çanak tutmak ya da Alevilerin Diyanet’ten<br />

almalarý gereken payýn önünü kesmektir... Alevilik Ýslam’ýn özüdür.<br />

Alevi, Ýslam’ý Hz. Ali gibi yorumlayan ve onun yorumlarýna itibar<br />

eden insanlara verilen isimdir...”<br />

Eðitimci-Yazar Hasan Basri Aydýn ise yayýmladýðý 3-10-2004 tarihli yazýsýnda<br />

þöyle diyordu:<br />

“Ýslam’ý belirleyen Kuran’dýr. Kuran’da karýsýný üçten dokuza boþayan<br />

bir erkeðin tekrar o kadýný almasý halinde ona hülle yaptýrmasý,<br />

yani bir baþka erkeðin altýna yatýrmasý vardýr. Bir erkeðin dört kadýn<br />

alýp dilediði gibi kullanmasý vardýr. Namaz, oruç ve haç vardýr. Namaz<br />

kýlmayaný, oruç tutmayaný öldürmek vardýr. Namazý bozan üç<br />

þeyden birisi kadýndýr; diðerleri domuz ve köpektir. Erkek kadýndan<br />

üstündür. Mirasta kadýnýn payý erkeðin yarýsý kadardýr ve iki kadýnýn<br />

tanýklýðý bir erkeðe denktir.. Oysa Alevilikte bunlar yoktur. Dolayýsýyla<br />

da Alevilik Ýslam dýþýndadýr...”<br />

Toplumsal Barýþ dergisinin Kasým 2004 tarihli 7’nci sayýsýnda yer alan<br />

“Alevilik Ýslam dýþý mýdýr?” sorusunu yanýtlayanlardan Ýstanbul Milletvekili<br />

Ali Rýza Gülçiçek; “Alevilik, Tanrý’yý, evreni ve insaný kendince<br />

algýlama ve yorumlama biçimidir. Alevilik, ilm-i insaný, bu dünyayý, sosyal<br />

toplumu, geliþim, deðiþim ve bölüþümü esas alan ve insaný merkeze<br />

koyan bir inanç ve öðretidir.” derken, Hacýbektaþ Belediye Baþkaný Ali<br />

Rýza Salmanpakoðlu þunlarý söylüyordu:<br />

“Allah-Muhammed-Ali üçlemesi Aleviliðe özgüdür. Tanrý’ya inanmak,<br />

Hz. Muhammed’i peygamber olarak tanýmak, Kuran’ý kabul etmek,<br />

Hz. Ali’yi hoþgörü sembolü olarak görüp onun yorumladýðý gibi<br />

geliþmeye açýk insan olabilmek için Kuran’ýn özünü anlayýp uygulamak<br />

bakýmýndan Ýslâmiyet’in içindedir, reformize edilmiþ þeklidir.”<br />

Soruyu yanýtlayan diðer katýlýmcýlar da Aleviliði Ýslam’ýn içinde görüyorlardý.<br />

Ýsmail Kaygusuz, Kasým 2004 tarihli Serçeþme dergisinin 4’cü<br />

sayýsýnda bu konuya çok derin yaklaþýyor ve özetle þunlarý söylüyordu:<br />

“Alevilik, Halife Osman (644-656) döneminde, Ali tanrýsallýðý inancýyla<br />

baþlayýp; bölgesel, tarihsel din, inanç ve felsefi akýmlardan bazý<br />

öðelerle birleþme, baðdaþtýrma yoluyla sürekli yenilenen, deðiþik adlarla<br />

yönetenlerin resmi dinine aykýrý ve çoðu kez karþýt geliþen<br />

heterodoks akýmlarýn tamamýný kapsar. On ikinci yüzyýlýn baþlarýnda<br />

Þehristani’nin anlattýðý yüze yakýn heterodoks grubun çoðu insan biçimli<br />

Tanrý’ya inanan ve Ali-Ehlibeyt tanrýsallýðýný temel alan proto-<br />

Alevi kümeleþmelerdir. Ýmam Bakýr (ö. 740) ve Ýmam Cafer-i Sadýk<br />

(ö. 765) çevresindeki bu proto-Alevi kümeleþmelerin büyük bir<br />

bölümü, insan biçimli Tanrý, Ali-Ehlibeyt tanrýsallýðý, Ýnsan-Tanrý<br />

birliði kavramlarýný, düþünce ve inançlarýný Kuran’ýn bâtýni yorumundan<br />

çýkarmýþlardýr.<br />

Kökeni bu erken heterodoks akýmlara dayanan, onlarýn bâtýni inançlarýndan<br />

kaynaklanarak Anadolu’da yaþayan Alevilik-Bektaþlik,<br />

Ortodoks Ýslam (Sünni) inancýna aykýrý bir Tanrý ve tapýnma anlayýþýna<br />

sahiptir. Kaygusuz Abdal’ýn (on dördüncü, on beþinci yüzyýl)<br />

“Vücudname”sinden yaptýðýmýz (dilini sadeleþtirdiðimiz L.K.) alýntý<br />

bu anlayýþý yansýtmaktadýr:<br />

‘Evvel ve ahir benim. Cümleye Tanrý benim. Kabe benim, put benim.<br />

Tüm âlem vücudumdur. Özüm özüme secde eder, kendime taparým.<br />

Her kim ki her þeyi görür, Hakk’ý onda bulur. Bunlar Hakk’tan uzak<br />

deðildir. Çünkü Hak-taalâ hazretleri, her þeyin etrafýný çevreleyendir.<br />

O’nu yabanda aramanýn aslý yoktur; yabanda arayanlar bulamazlar.<br />

Eþyada aramanýn aslý budur ki, kanýtý Âdem’dir. Âdem, ‘insan-ý kâmil’dir;<br />

sýfatý ‘adam’ sýfatýdýr. Ve ‘zat-ý kadim’dir; yani ezeli ve ebedi<br />

olan Tanrý’dýr. Her mekan, her sýfat, her þekil, her varlýk ve tüm âlem<br />

O’nundur. Yaratýlmýþ her nesne, yaratandan ayrý deðildir. Yerde ve<br />

gökte her ne var ise, Âdem’dedir. Yerin ve göðün halifesi Âdem’dir.<br />

Her ne istersen Âdem’de bulunur...’<br />

Bunlar, gerçekte Hacý Bektaþ Veli’nin “Makalat”ýnda; “Biz Çalap<br />

Tanrý’yý kendi özümüzden bildik” deyiþinin baþka sözlerle anlatýmý ve<br />

geniþletilmesinden baþka bir anlayýþ deðildir ve bâtýni tasavvuftaki<br />

“vahdet-i vücut”tan (insan-Tanrý birliði), “vahdet-i mevcud”a (panteizme)<br />

uzanan Tanrý inancýdýr. Bu çeþit Tanrý algýlamasý olmasaydý,<br />

ne hümanizm, ne de doða-çevre sevgisi oluþurdu...”<br />

Bu baðlamda Hallacý Mansur þöyle söylüyor:<br />

Sevdiðim de bendir. Biz ikimiz bir bedene girmiþ iki ruhuz. Sen, beni<br />

görürsen, O’nu görmüþ olursun; O’nu görürsen ikimizi görmüþ olursun.<br />

Ey gönül gözü kapalý olanlar! Bilin ki, kalbimin gözünde Tanrý’yý<br />

gördüm: ‘Sen kimsin?’ dedi; ‘Sen!’ diye yanýtladý beni...”<br />

Pir Sulta Abdal da diyor ki:<br />

Sen Hakký yabanda arama sakýn<br />

Kalbini temiz tut, Hak sana yakýn<br />

Âdem’e hor bakma, gözünü sakýn<br />

Cümlesin Âdem’de buldum erenler...<br />

Kanuni Sultan Süleyman (1494-1566), Aksaray’dan geçerken uðradýðý<br />

Pir Ali’yi; “Sen, ‘cennetin dört ýrmaðý bendedir’ demiþsin!” diyerek sorguya<br />

çekmiþ ve þu yanýtý almýþtýr:<br />

“Hünkârým! Ýnsan, kâinatýn küçük bir örneðidir. Her þey ondadýr.<br />

Ýlim, irfan, marifet, aþk ve gerçek, sadece insana özgüdür...”<br />

Genel anlatým ve yazýlanlara bakýnca, Alevilik tanýmýný yapanlarýn; “Biz<br />

20 Sayý 6


LÜTFÝ KALELÝ<br />

Alevi Ýslâm’ýz. Asýl Müslüman bizleriz. Biz, Ýslâm’ýn özüyüz. Peygamber de, Kuran da bizimdir.<br />

Bizim baþýmýz Kuran’a baðlýdýr. Alevilik, Ýslamiyet’in Anadolulaþtýrýlmýþ halidir. Anadolu<br />

Aleviliði, Þamanizm kaynaklý bir Türk Ýslam inancýdýr. Alevilik, Zerdüþt kökenli bir Kürt Ýslam<br />

inancýdýr...” söylemlerine tanýk olmaktayýz.<br />

Zâhiri, yani dýþsal açýdan bakýnca, etnik kökeni bir yana býrakýrsak, “Alevilik Ýslâm içidir” diyenler<br />

de “Alevilik Ýslam dýþýdýr” diyenler de kendi gerekçelerine göre haklýdýrlar.<br />

Alevilik Ýslam içidir; çünkü, Ýslam dininin kurucusu Hz. Muhammet’tir. Hz. Muhammet ise “Allah-<br />

Muhammet-Ali” üçlemesinde yer alarak Alevi inancýnýn baþýnda bulunur. Hele Hz. Ali’siz Alevilik<br />

hiç olmaz. Hz. Ali, Alevilerin baþ tacýdýr, Þah’ýdýr, kýblegâhýdýr. Muhammet-Ali’nin de içinde olduðu<br />

Ehlibeyt ise, Alevilerin inanç merkezini oluþturur. Bu inanç merkezinde Muhammet-Ali soyu On Ýki<br />

Ýmamlar da vardýr. Alevi ozanlarýnýn On Ýki Ýmamlar’ý zikreden þiirleri “düvazimam” olarak kabul<br />

görür, cem törenlerinde saz ile söylenerek ibadet eden canlan duygulandýrýr... Kerbelâ þehidi Ýmam<br />

Hüseyin ise lanetli Yezit’e boyun eðmeyen, onurlu yaþam için canýný vermekten çekinmeyen bir ululuðun<br />

simgesidir... Onun yas-ý matemi için her Muharrem ayýnda 12 gün oruç tutulur...<br />

Alevilik Ýslâm dýþýdýr; çünkü, yaþayan Ýslâm Muhammedi deðil, Emevi Ýslâm’dýr. Kan ve kin üzerine<br />

kurulan Emevi Islâm, Muhammed’e ve onun soyuna düþmanca davranmýþ, onlarý katletmiþ;<br />

camilerde Hz. Ali’ye küfrettirmiþtir... Muhammet’ten sonra ortaya çýkan mezhepler, kendilerine<br />

göre ufku dar, salt þeriatçý bir Ýslam yaratmýþlar, Alevileri kýrmýþlardýr. Aleviler de camili, namazlý,<br />

Ramazan oruçlu ufku dar olan bu þeriatçý Ýslâm içerisinde yer almýþlar ve kendilerine yeni bir<br />

inanç oluþturmuþlardýr. Bu inanç, zâhiri deðil, bâtýni’dir; tasavvuf kanalýnda kendini ifade eder;<br />

Hallacý Mansur’un “Enel-Hak” felsefesiyle gökyüzündeki Tanrý’yý insan cemaliyle yeryüzüne indirir,<br />

insaný kutsar... Alevilik aklidir, ahlakidir, insanidir. “Bilimle gidilmeyen yolun sonu karanlýktýr”<br />

inancýyla bilimi rehber alýp, din, dil, ýrk, mezhep ve cinsiyet ayýrýmý yapmadan tüm insanlýk<br />

âlemini kucaklar...<br />

Bâtýni kanalda tasavvufi inanç olan Alevilik, Kýrklar Meclisi’nin felsefi yapýsýnda kendisini var etmiþtir.<br />

Her Alevi, Kýrklar Meclisi’ni bilir, Ama felsefi yönüne pek azý itibar eder, o nedenle de Alevilik<br />

doðru tanýmlanamaz. felsefi yapýsýyla Kýrklar Meclisi’nin giriþ bölümü þöyledir:<br />

Hz. Muhammet Miraç’tan dönerken Kýrklar Meclisi’ne girmek ister, kapýyý týklatýr. Ýçerden bir ses<br />

gelir: “Kim o?” Der ki Muhammet: “Ben Peygamberim açýn kapýyý!” Ýçerdeki ses der ki: “Bize<br />

peygamber gerekmez, git ümmetine peygamber ol!” Gider Muhammet. Tanrý Cebrail’i gönderir,<br />

Muhammed’in dönüp Kýrklar Meclisi’ne girmesini buyurur. Muhammet gen döner, yine kapýyý týklatýr.<br />

Ýçerdeki ses: “Kim o?” der. Der ki Muhammet: “Ben Muhammed’im, açýn kapýyý!” Ýçerdeki<br />

ses: “Bir Muhammet var içimizde, baþka Muhammet gerekmez!” der ve kapýyý açmaz. Yine döner<br />

Muhammet. Tanrý yine Cebrail’i gönderir, der ki: “Git Habibime söyle, ‘kim o?’ derlerse, benini<br />

kýrsýn, ‘yoksullarýn hizmetlisiyim, içinizden birisiyim’ desin.” Bu iletiyi alan Muhammet döner ve<br />

bu kez peygamberlik kisvesinden sýyrýlarak, benini kýrarak, yoksullarýn hizmetlisi olarak Kýrklar<br />

Meclisi’nin açýlan kapýsýndan içeri girer, Kýrklar’a karýþýr...<br />

Böylece Aleviler, zâhiri olarak Arabistan’da “Peygamber” kimliðiyle yaþayýp “ben” egosu taþýyan<br />

Muhammed’e itibar etmemiþler, O’nu bâtýni âlemde peygamberliðinden ve bencilliðinden arýndýrýp<br />

kendilerine yakýþan bir Muhammet haline getirmiþlerdir...<br />

Zâhiri âlemdeki Muhammet-Ali, çok eþlidir. Bâtýni âlemdeki Muhammet-Ali tek eþlidir. Zâhiri<br />

âlemdeki Muhammet ve ona inen Kuran “Sizin için uygun olan kadýnlardan ikiye, üçe, dörde kadar<br />

nikahlayýn.” (Nisa: 3), “Kadýnlar sizin tarlalarýnýzdýr, dilediðiniz þekilde onlara yaklaþýn.”<br />

(Bakara: 223), “Tanrý, erkekleri kadýnlardan üstün yaratmýþtýr... Kocalarýna itaat etmeyen kadýnlara<br />

önce öðüt verin, sonra onlarý yataklarýnda yalnýz býrakýn ve evden uzaklaþtýrýn. Yine uslanmazlarsa<br />

dövün.” (Nisa: 34) “Erkek karýsýný üçüncü kez boþarsa, artýk o kadýn baþka bir erkekle<br />

evlenip boþanmadýkça (hülle yapmadýkça) ilk kocasýna helal olmaz.” (Bakara: 230) gibi ayetlerle<br />

kadýný aþaðýlamaktadýr. Bâtýni âlemdeki Muhammet-Ali yolu olan Alevilikte ise kadýn-erkek eþitliði<br />

ve kadýna saygý vardýr...<br />

Zâhiri âlemdeki Muhammet Ýslâm’ý, “Tanrý katýnda din Ýslâm’dýr”, “Kim Ýslam’dan baþka din<br />

ararsa, onun dini kabul edilmeyecektir.” (Ali Ýmran: 19-85), “Yahudileri ve Hýristiyanlarý dost e-<br />

dinmeyin” (Maide: 51), “Onlarý yakaladýðýnýz yerde öldürün!” (Bakaný: 191) buyurmakta ve din<br />

adýna cihat edip kâfir bellediklerini öldüren ve de ölen erkeklerin cennete gideceklerini; orada serin<br />

ýrmaklarýn yaný-baþýndaki yumuþak sedirlerde yan gelip yatacaklarýný; ellerindeki kupalarla bade<br />

ve türlü yiyecekler sunan memeleri yeni tomurcuklanmýþ birbirinden güzel kýrk huriyle hiç yaþlanmadan<br />

sonsuza dek yaþayacaklarýný söylemekte.<br />

Cihat, kiþinin kendi nefsiyle cihat etmesi/savaþmasýdýr. Din adýna veya baþka bir nedenle adam<br />

öldürmek, Tanrý’yý öldürmektir, cezasý ise yol düþkünlüðüdür. Cennet’te kýrk huriyle yaþamak hayali<br />

de Alevilikte yoktur. Bu konuda Yunus Emre ne güzel söylüyor:<br />

Cennet cennet dedikleri<br />

Birkaç köþkle birkaç huri<br />

isteyene ver onlarý<br />

Bana seni gerek seni...<br />

Bâtýni anlamda Alevi olan kiþi, hayal dünyasýnda yaþamaz; çünkü gerçekçidir o. Anladýðý öz diliyle<br />

ibadetini yapan Alevi, Tanrý ile arasýna yabancý dili ve de din bezirgâný olan aracýlarý sokmaz.<br />

Akýlcý Alevi, din olgusunu Hz. Ali’nin þu sözleriyle algýlar ve öyle yaþar:<br />

“Akýl dindir, din de akýldýr. Eðer dini akýl idrak edemezse, o akýl, akýl deðildir. Eðer din, akýl<br />

dairesinden uzak kalýrsa, o din de, din deðildir...”<br />

Geleceðe<br />

Hayal<br />

Kuramýyorum<br />

Bu nasýl iþtir ki be kardeþim!<br />

Ben emekliyim, geçinemiyorum.<br />

Peki nasýl yaþýyorsun? deseler,<br />

Sürünüyorum be, diyemiyorum…<br />

Ekmeðime katýk bulamýyorum,<br />

Giyecek elbise alamýyorum;<br />

Saðda-solda lüks araba görünce,<br />

Bunun hesabýný soramýyorum…<br />

Vurguncu niyeti sezemiyorum,<br />

Beyoðlu, Þiþli’de gezemiyorum;<br />

Barlarda çýlgýn þovlarý duydukça,<br />

Bu iþin sýrrýný çözemiyorum…<br />

Torunlar uzakta, gidemiyorum,<br />

Onlara bir harçlýk veremiyorum,<br />

Ýþçi, memur, asker ‘açýz!’ dedikçe,<br />

Cingöz siyasiyi sevemiyorum…<br />

Köyden uzak kaldým, varamýyorum;<br />

Hýsým akrabayý saramýyorum;<br />

Ülkemde açlýk, sefalet oldukça,<br />

Geleceðe hayal kuramýyorum.<br />

Hak sömürüsüne katýlmýyorum,<br />

Din simsarlarýna satýlmýyorum;<br />

Türbanla irtica körüklendikçe,<br />

Midem bulanýyor, kusamýyorum…<br />

Helalime haram katamýyorum,<br />

Yalanla hurdayý satamýyorum,<br />

Tüm bunlar rahatlýkla yapýldýkça,<br />

Ýnan þoke olup yatamýyorum…<br />

Kötüyle can-ciðer olamýyorum,<br />

Þerefsize ‘dostum’ diyemiyorum,<br />

Bunlara ‘aðam-paþam’ denildikçe,<br />

Öfkem kalkýyor, dayanamýyorum…<br />

Nasýl birisin, anlayamýyorum,<br />

Aklýna akýl erdiremiyorum;<br />

Þeytanla bir çuvalda oluþtukça,<br />

Ay kýz vallahi inanamýyorum…<br />

Çete-mafya ile yaþamýyorum,<br />

Kirli iþler ile uðraþmýyorum,<br />

ABD’ye kul olanlar arttýkça,<br />

Kaleli’yem asla susamýyorum.<br />

12 Eylül 2004<br />

Ocak 2005<br />

21


Alevilikte “3” Sayýsý<br />

Muhabbet: Herkese duyurulur. Muhabbet<br />

sahibi kurbaný týðlar. Yemekler piþer<br />

ve Muhabbet sofrasý kurulur. Okunan<br />

bir nefes’le muhabbetin baþladýðý<br />

bildirilir. Bu nefes ayrý ayrý ezgiler halinde üçler<br />

aþkýna üç kez okunduktan sonra Muhabbet devam<br />

eder. Kalabalýða göre sofra kurulur. Mürþit sofrasý<br />

bunlarýn en baþta gelenidir. Genellikle her sofrada<br />

bir Saki görev yapar.<br />

Alevi ayinlerinde oynanan Semah üç bölümden<br />

oluþur: Aðýrlama, Canlanma, Yeldirme.<br />

Ali Nur Semahý üç bölümdür. Aðýrlama, Canlanma<br />

ve Yeldirme. Semahýn bitiminde dua edilir.<br />

Ardýndan üç bacý diz çöker, daha sonra bacýlardan<br />

biri Çark Semahý yapmak için Meydan’a gelir.<br />

Aliyar Semahý: Silifke yöresinde yaygýn, evliler<br />

tarafýndan oynanan kendi içinde Tarikat semahý,<br />

Kýrklar semahý ve Ýçeri semahý olmak üzere üç bölümlü<br />

semahýn adý.<br />

Semahlarda üç çift üçler aþkýna (Allah, Muhammed,<br />

Ali) oynar.<br />

Allah Ruhullah: Alevi ayinlerinde, dualarýnda sýk<br />

sýk geçen Allah, Muhammed ve Ali üçlemesi. Kimi<br />

kaynaklar Alevilik-Bektaþilikteki bu üçlemeyle Hýristiyanlýktaki<br />

üç Baba (Allah)-Oðul (Ýsa)–Cibril-i<br />

Emin (Meryem’e beyaz bir zambak sunarak ilahi bir<br />

ruh üfleyen ermiþ) arasýnda benzerlik kurar.<br />

Alevi, Bektaþi aktöresinde üç temel ilke var. Eline, Beline, Diline<br />

sahip ol. Bunun için týðbent’e üç düðüm atýlýr.<br />

Üçlü Þahadet: Ýman-ý þahadet adýyla da bilinir. Allah, Muhammed,<br />

Ali birliðine inanýp bunu dille açýklama, gönülle duyumsamadýr.<br />

Köy Alevileri, özellikle Tahtacý’lar üç parmakla gösterilen ve Kazayaðý<br />

dedikleri bir iþaret yapmaktadýrlar. Bu iþaret Allah-Muhammet-<br />

Ali üçlemesini simgeler.<br />

Üç, Mürit-Rehber-Mürþit üçlemesini simgeler.<br />

Alevilik- Bektaþilik inancýnda üç âlem’e, üç çocuða, üç doðurucu öze<br />

Mevalid-i selase adý verilir.<br />

Horasan Çýrasý: Üç fitilli çýra, mum meþale.<br />

Üç sünnet: Buyruk’ta sýralanan ve Alevi-Bektaþilerin uymasý gereken<br />

üç davranýþ.<br />

Üç Terk: Tanrý’ya ulaþmak isteyen erenlerin geçmek durumunda olduðu<br />

Üç aþama. Üç sünnet þu þekilde sýralanýr: Bütün hýnçlardan, özlemlerden<br />

arýnmak-Baþkalarýna düþmanlýk beslememek-Alçak gönüllü<br />

olmak.<br />

Üç Terk: 1) Terk-i dünya, 2) Terk-i Ukba, 3) Terk-i Terk.<br />

Üçleme: Alevi inancýndaki üçleme baþka dinlerde de var. Alevilik-<br />

Bektaþilik’teki üçlemenin kökeni Ýslam öncesi eski Türk inancýnda yer<br />

alan Gök-Güneþ-Ateþ Tanrýsý inanýþýndan kaynaklanýr.<br />

Orta Asya’dan Gelen Ýnançlar<br />

Kimi araþtýrmacýlar Anadolu Aleviliðinin geleneklerinden bazýlarýnýn<br />

Türklerin Orta Asya’daki Þamanlýk dönemi inançlarýndan<br />

kaynaklandýðýný ileri sürer. H. Avni Yüksel Þaman dininin<br />

ilkelerine göre “Evren üç bölümden oluþur” diyor: 1) Yeryüzü<br />

(orta dünya) 2) Yer altýndaki karanlýk dünya, 3) Gökteki nur evreni<br />

(sema)<br />

Ziya Gökalp’e göre sema üç kat’tan oluþur. Oðuz’un sað kolu da üç<br />

oktan meydana gelir.Yakutlarýn inancýnda üç tür ateþ vardýr. Bu inanç<br />

Evren’in üç bölümden oluþtuðu olgusundan kaynaklanýr. 1 Türk mitolojisinde<br />

üç tanrý var:1) Gök Tanrý, 2) Yersular,3) Yaðýz yer<br />

Türk efsanesinde Terazi burcu üç ana yýldýzla iki yan yýldýzdan meydana<br />

gelir. Üç yýldýz göðe kaçan geyikleri, iki yýldýz ise onlarý kovalayan<br />

avcý ile yay’dýr. Usta bir avcý tarafýndan amansýzsa kovalanan üç geyik<br />

canlarýný kurtarmak için kendilerini göðe atarlar.<br />

Karluk Türkleri üç aþiret’tir.<br />

Oðuz Efsane’sinde anlatýldýðýna göre Oðuz Han üç gün annesinin<br />

sütünü emmez. Annesine, gördüðü rüyada, nasýl davranmasý gerektiði<br />

söylenir ve bebek Oðuz annesini emmeye baþlar.<br />

Erdoðan Alkan<br />

Ben Bu Yerden giderim<br />

Anacýðým ben bu yerden giderim<br />

Naz eyleme oðlun ile sen de gel<br />

Gelmez isen ele güne ne derim<br />

Cebrail’in terkisine bin de gel<br />

O diyarýn suyu þerbet nar imiþ<br />

Bahçesinde binbir meyve var imiþ<br />

Sofrada anasýz yemek zor imiþ<br />

Ýsrafil’in kanadýna kon da gel<br />

Gülhatmi ekmiþtin yolup söktüler<br />

Ýncir aðacýný kesip yaktýlar<br />

Kardeþ arasýna nifak soktular<br />

Üç yavrunun ettiðine yan da gel<br />

Yürek alev alev yanar soðumaz<br />

Bu oðlunun derdi onmaz saðalmaz<br />

Alkan’ým diyorlar gidenler gelmez<br />

Bugün, yarýn, dilediðin günde gel.<br />

Oðuz Han’ýn iki eþinden üçer çocuklarý, oðullarý<br />

oldu. Birinci eþinden doðan Gökhan, Daðhan ve<br />

Denizhan “Bozoklar”; ikinci eþinden olan Günhan,<br />

Ayhan ve Yýldýzhan ise “Üçoklar” soyunu (kavmini,<br />

topluluðunu) oluþturdu.<br />

Oðuzlarýn oðullarýndan biri bayraðýnda simge<br />

olarak altýn bir yay üstündeki üç gümüþ oku kullandý.<br />

Ýran efsanelerine göre Tanrý Boðu Han’a üç<br />

karga verir. Bu kargalar ülkenin her yanýnda olup<br />

biteni Hakan’a iletirler 2<br />

Çin Türklerinde düðün üç aþamada yapýlýr. Gelin<br />

koca evine geldikten sonra üç gün kocasý, kaynanasý<br />

ve kaynatasýyla konuþamaz, karþý karþýya<br />

gelemez.<br />

Üç sayýsýna Manas Destaný’nda da sýk sýk rastlýyoruz:<br />

Manas’ýn elde tutuðu yerlerden birinin adý<br />

Üç Koþay.; Semetay üç gece ayný rüyayý görür;<br />

Manas üç gün kimseyle konuþmaz,; Kargýzlarýn birbirinden<br />

ayrýlmayan üç yiðidi var; Üç kýz Manas’ýn<br />

önüne gelip yüzlerini yýrtarak aðýt söylerler.<br />

Üç sayýsý Dede korkut öykülerinde de 43 kez yer<br />

alýr. Bazýlarý: Yiðit Bey tutsak bezirgânlarý ve kervanýn<br />

mallarýný kurtarýnca karþýlýk olarak üç þey<br />

beðenir. Çoban sapan’la bir yere taþ atýnca o yerde<br />

üç yýl ot bitmez. Dirse Han oðlu Boðaç Han üç<br />

kabile (boy) çocuðuyla aþýk oynar. Üzerlerine bir<br />

boða gelir, üç oðlan kaçar, Boðaç kaçmaz. Bayýndýr<br />

Han Begil’i üç gün av etiyle besler.<br />

Atasözü ve Deyimlerde 3:<br />

Er oyunu üçe kalmak. Üç nal ile bir ata kalmak. Üçe beþ’e bakmamak.<br />

Üç aþaðý, beþ yukarý. Balýk ile konuk üç gün sonra kokmaya baþlar.<br />

Bilmece:<br />

Bilmecelerde 3<br />

Üçü üçler çaðýdýr; Üçü cennet baðýdýr;<br />

Üçü derer devþirir; Üçü vurur daðýtýr.<br />

Yanýt: Mevsimler<br />

Masallarda 3<br />

Masallarda sýk sýk: “Üç gün üç gece”, “gökten üç elma düþtü”, “padiþahýn<br />

üç oðlu”, “üç zaman sonra” gibi söyleþiler karþýmýza çýkar<br />

Falda ve Büyülerde 3<br />

Falcýlar fal bakarken 3 sayýsýný sýk sýk kullanýr: “Üç gün mü desem, üç<br />

ay mý desem, üç yýl mý desem”<br />

Erdoðan Alkan’ýn “Büyü” þiirinde bunun bir örneðini buluyoruz:<br />

“(...) Ýki yürek oydu iki taþtan<br />

Koydu bulanýk bir suya<br />

Üç vakit sonra gel diye<br />

Seslendi kör bir kuyuya<br />

Üç gün üç ay üç yýl bekledim<br />

Bir kuþluk vakti çalýndý kapým<br />

O kendini beðenmiþ deli dolu kýz<br />

Ne hale düþmüþtü Allah’ým (...)”<br />

Ýþ bu deme gelince<br />

Üç kez doðdum aneden<br />

Nice yavru uçurdum<br />

Nice aþiyane’den<br />

Kaygusuz Abdal:<br />

Siirler’de Üç<br />

Kudret tarafýndan üç melek geldi<br />

Cebrail emretti eflake saldý<br />

Anda coþan nuru ikiye böldü<br />

Can hasret kalemin çalandýr Haydar<br />

Sadýk<br />

22 Sayý 6


“3” sayýsý pek çok efsanelerde geçer. Bazý örnekle verelim: Mitolojiye<br />

göre; 3 Furie (Füri- Yunanca: Furia), 3 Gorgone (Gorgon – Yunanca:<br />

Gorgo), 3 Grace (Gras – Latince: Gratica), 3 Gre’e (Gre – Yunanca:<br />

Graia), 3 Harpie (harpi – Yunaca: Harpiya) ve 3 Pargue ( Park- Yunanca:<br />

Parka- parcae) var. Bunlarý yakýndan tanýyalým.<br />

Furie’ler (Furialar)<br />

Adlarý Alekto, Tisiphone ve Megaira olan üç tanrýçalarý. Yunan<br />

mitolojisindeki Erinys’ler Roma mitolojisine Furia’lar olarak<br />

geçmiþlerdir. Orman perileridir. Biri suç iþlediði, özellikle de adam<br />

öldürdüðü zaman Furia kýz kardeþler kan kokusunu hemen alýp suçlunun<br />

peþine takýlýp onu sonsuzca kovalayarak çýldýrtýrlar.<br />

Gorgone’lar (Gorgo’lar)<br />

Sthenno, Euryale ve Medusa adlý canavar kýzlar. Saçlarý yýlanlarla örülü,<br />

alýnlarýnda yaban domuzu diþleri, tunç dilli ve altýn kanatlý yaratýklardýr.<br />

Korku ve dehþet salarlar.<br />

Grace’lar (Gratiea’lar)<br />

Zeus ve Eurynome’nin kýzlarý, ikinci dereceden tanrýçalar. Adlarý Aglaia,<br />

Thalie ve Euphorosine. Güzelliðin, tatlýlýðýn ve dostluðun simgesidirler.<br />

Evrensel Ýnançlarda ve Geleneklerde Üç<br />

Sayýlar ailesinde “Bir” baba, “Ýki” anne, “üç” çocuktur. Demek<br />

ki bu sayý bir gün kendisi de baba ya da anne olacak, sýrasý<br />

geldiðinde baþka bir yaþamý dünyaya getirecek çocuðu temsil<br />

ettiði için sayýlar soyunun yaþamýnda temel bir göreve sahip .<br />

Bu üretici görevde, rolde ilk seksüel simge de ortaya çýkmýþ<br />

olur. Freud’a ve diðer bazý psikanalistlere göre rüyada görülen üç sayýsý<br />

yeni bir ruhsal enerjinin, bir libido’nun, yön almaya hazýr bir libidonun<br />

varlýðýný gösterir. Sorun libidonun ne yana yöneleceðini bilmektedir. Ýyi<br />

bir yönde de olabilir, kötü yönde de.. Her þey alacaðý yöne baðlý.<br />

Kabal’cýlar üçlem yasasýna öncelik tanýdýlar, üçleme ayrýcalýk<br />

kazandýrdýlar. Onlara göre her þeyin kökeninde tek’e varacak üç bulunur.<br />

Bu bize Katolik mezhebindeki üçlü doðmayý, üçlü inancý çaðrýþtýrýyor.<br />

Üç sayýsý üç elemanýn simgesidir. Yaratýlýþ, yaratan, yaratýlan. Yaþatýþ<br />

etken, yaratan aracý, yaratýlan ise doðmuþ çocuk ya da açýlma anýndaki<br />

yumurta gibi edilgen öðedir.<br />

Ýnsan tin, can, gövde üçlüsünden; zaman geçmiþ, þimdiki ve gelecek<br />

zaman üçlüsünden oluþur. Demek ki üç sayýsýnýn yöresinde sürekli bir<br />

devinim var. Yaratýlýþlar, kaynaklarla doludur. Bir topluluðun üyesi<br />

olduðu için kendisi de toplumcul, devimli ve geçimlidir. Buna karþýlýk<br />

henüz yapýcý ve deðerli deðildir. Dört sayýsýnýn sahip olduðu deneyim,<br />

olgunluk ve ciddiyetten yoksundur. Nasýl ikizle burcu astroloji ailesinin<br />

çocuðuysa üç rakamý da gücünü sayýlar ailesinin çocuðu olmaktan alýr.<br />

Yetiþkinleþmeye fazla zaman ayýrmaz, hýzlý yaþamaya gereksinim duyar.<br />

Uzluðuna, ustalýðýna, devimliliðine, bencilliðine, eyyamcýlýðýna, olgunluðu<br />

da ekleyerek çocukluðunun bir an önce bitmesine çabalar. Çok iyi<br />

bir yetiþkin olmasýna gerekli bütün özelliklere sahiptir aslýnda. Olgunluk<br />

yolundaki yolculuðunun sona erdiði gün Üç sayýsý Dört, çocuk da<br />

yetiþkin olacak. O zamana dek içinde bulunduðu, yaþadýðý an onun cennetidir<br />

ve tek dileði de genç kalmaktýr. Çocuk ruhlu olduðundan düþ<br />

doludur, kýpýr kýpýrdýr, sýkýcý sorumluluklardan hoþlanmaz. Duygularý,<br />

düþünceleri ve yaþam biçimi her zaman akla ve mantýða uygun deðildir,<br />

bilgece ve uslu deðildir. Üç sayýsý mantýða düþünceler, tutkular, biçimler<br />

kazandýran ve aklý ve yüreði gençleþtiren bir asidir. Bilinmeyeni sever,<br />

günlük sýradan þeylere alýþamaz. Akýl ve mantýk alanýndaki bazý eksiklikleri<br />

yüzünden onu eleþtirmekten çok tutkularýnýn, kaprislerinin<br />

üstesinden gelmesi için ona yardýmcý olmak gerekir. Geleceðin dilencisidir.<br />

Geliþime önü açýk olduðunu bilir ama harekete geçme konusunda<br />

kararsýzdýr. Bazý devinimlerin Dört olmasý için onu sürekli arkadan iteklediðini<br />

de bilir ve þair Ramuz gibi “Hiçbir þeyden, hiçbir þey anlamayarak<br />

geliþtiðimi duyumsuyorum” der durur.<br />

Gre’e’ler (Ggaia’lar)<br />

Bir diðer adlarý da kocakarýlar olan Grai’alar adlarýný Enyo, Pemphredo<br />

ve Dino olan kýzkardeþlerdir. Bir tek diþleri ve bir tek gözleri var. Aralarýnda<br />

bunlarý deðiþ tokuþ ediyorlar<br />

Harpie’ler (Harrpya’lar)<br />

Okeanos’un kýzý Elektra’nýn Thaumasla birleþmesinden doðan kadýn<br />

yüzlü, yaygýn kanatlý, sivri pençeli bir çeþit yýrtýcý kuþlardýr. Adlarý Aello,<br />

Okypete ve Kelaino. Çocuklarý kaçýrýr, ölülerin ruhlarýný Hades’e götürürler.<br />

Bu inancý en iyi canlandýran anýt eski Lykia’nýn Kýnýk’ta bulunan<br />

eski mezarýdýr. Bu mezarýn iki yanýndaki kabartmalarýn her birinde<br />

bir Harpya bebek gibi kundaklanmýþ bir ruhu kollarýnda taþýr görünür.<br />

Adlarý bir diðer efsanede de geçer. Trakya kralý Phineus iþlediði bir suçun<br />

cezasý olarak kör olur. Tanrýlar bir de bela sararlar baþýna. Tabaðýnda ne<br />

varsa hepsini Harpya’lara kaptýrýr. Yemeðe oturur oturmaz Harpya’lar<br />

uça gelir ve tabaklarýný boþalttýktan sonra pisliklerini býrakarak uçarlar.<br />

Parque’lar (Parka’lar - Parcae’ler)<br />

Yunanlýlarýn Moirai’ler, Romalýlar’ýn Parcae adýný verdikleri Klotho,<br />

Lakhesis ve Atropos isimli üç tanrýça. Moira “Kesen kadýnlar”, “Pay veren<br />

kadýnlar”, Parcae ise “çocuk doðurtan kadýnlar” anlamýna gelir. Kader<br />

tanrýçalarýdýr. Ýlkçað Yunan görüþüne göre insan ana karnýndan doðar<br />

doðmaz kader onun ömür iþliðini bükmeye koyulur, üç Moira her insanýn<br />

ipliðini büker dururlar. Günün birinde de keserler o anda insan ölür.<br />

Homeros, Hesidos ve Platon yapýtlarýnda bu tanrýçalardan söz edeler.<br />

Sirene’ler (Seiren’ler)<br />

Parthenope, Thexielpie ve Pisinoe adlý efsane kadýnlarý. Adlarý önce<br />

Odysseia’da geçer: Kadýn gövdeli, kuþ kanatlý, güzel sesli yaratýklar.<br />

Yunan mitolojisinin malýyken baþka mitolojilerin etkisi altýnda deðiþime,<br />

karýþýma uðrayarak deniz kýzlarý halini alýrlar.<br />

Üç sayýsýný izlemeye devam edelim.<br />

Tek tanrýlý dinlere göre insanlýk için zorunlu üç erdem vardýr.<br />

Yardýmseverlik, umut ve inanç.<br />

Tanrý geleceði görme kehanetini yalnýzca üç büyük peygambere verdi.<br />

Ýþaya, Yeremya ve Ezekel.<br />

Üç kral yeni doðmuþ Ýsa’nýn önünde secde etmeye geldi: Altýn sunan<br />

Gaspard, mür sunan Balthazor, günlük sunan Melchior.<br />

Klasik yazarlar yapýtlarýnda üç önemli birliðin, zaman, yer ve eylem<br />

birliðinin zorunlu olduðuna inanýrlardý.<br />

DÝPNOTLAR:<br />

1 ( Ziya Gökalp, Türk Töresi 1963, Ýstanbul, S. 107)<br />

2 Nihat Sami Banarlý, Resimli Türk Edebiyatý tarihi, Cilt.II. S. 29<br />

Ocak 2005<br />

23


ANAYASA’DA TANIMLANAN VE CUMHURIYET’IN TEMEL ÝLKESÝ DURUMUNDA BULUNAN “LAÝKLÝK” TAM UYGULANMAMAKTADIR.<br />

Anadolu’da Baský Altýnda Bir Kültür<br />

Anayasa Ne Diyor?<br />

Ali Kaya<br />

Anayasamýzýn ikinci maddesi’nde tanýmlanan ve<br />

Cumhuriyet’in temel ilkesi durumunda bulunan “laiklik”<br />

tam uygulanmamaktadýr. Ayrýca Ýslami þeriat ve Hanefi<br />

mezhebinin hizmetinde olan Diyanet Ýþleri Bakanlýðý,<br />

“gerçek iþlevini” yerine getirmediðinden kaldýrýlmalýdýr.<br />

Çünkü 633 sayýlý Diyanet yasasý, Anayasaya aykýrý olarak Müslüman<br />

Sünni Diyanet yapýsýný oluþturuyor. Ayrýca Anayasa’nýn 10.<br />

Maddesi’nde; “herkes, dil, ýrk, renk, cinsiyet, siyasi düþünce, felsefi<br />

inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayýrým gözetmeksizin kanun<br />

önünde eþittir. Hiçbir kiþiye aileye ve zümreye veya sýnýfa imtiyaz tanýnamaz.<br />

Devlet organlarý ve idare makamlarý bütün iþlemlerinde kanun<br />

önünde eþitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadýrlar”; 24.<br />

Maddesi’nde ise “Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine<br />

sahiptir”, hükümleri yer alýr.<br />

14. Madde hükümlerine aykýrý olmamak þartýyla ibadet, dini ayin ve<br />

törenler serbesttir. Kimse ibadete, dini ayin ve törenlere katýlmaya, dini<br />

inanç ve kanaatlerini açýklanmaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden<br />

dolayý kýnanamaz ve suçlanamaz.<br />

Din ve ahlak eðitim ve öðretimi devletin gözetim ve denetimi altýnda<br />

yapýlýr. Din kültürü ve ahlak öðretimi ilk ve orta öðretim kurumlarýnda<br />

okutulan zorunlu dersler arasýnda yer alýr. Bunun dýþýndaki din eðitim ve<br />

öðretimi ancak, kiþilerin kendi isteðine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin<br />

talebine baðlýdýr.<br />

Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini<br />

kýsmen de olsa, din kurallarýna dayandýramaz ya da siyasi, kiþisel çýkar,<br />

nüfuz saðlama amacýyla her ne suretle olursa olsun, din ya da din duygularýný<br />

ya da dince kutsal sayýlan þeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.<br />

Ýnsan Haklarý Bildirgesi’nin 18. Maddesi; “Herkesin düþünce, vicdan<br />

ve din özgürlüðü hakký vardýr. Bu hak, din veya topluca, açýk olarak ya<br />

da özel biçimde öðrenim, uygulama, ibadet ve dinsel törenleri açýða<br />

vurma özgürlüðünü içerir”, der.<br />

Anayasamýza göre Türkiye laik ve demokratik bir ülkedir, yukarýda<br />

aldýðýmýz maddelerden de anlaþýlacaðý gibi, “din ve ibadet özgürlüðü”<br />

yasal güvence altýna alýnmýþtýr. Ne yazýk ki “yurttaþlar arasýnda ayýrým<br />

yapmamak, yasalarý yurttaþlara farklý uygulamamak” hükümlerine<br />

karþýn Alevilik hâlâ resmi düzeyde “yok” sayýlmaktadýr.<br />

Diyanet’in Dünü-Bugünü<br />

3Mart 1924’te kaldýrýlan halifelikten sonra þeyhülislamlýðýn yeni<br />

bir biçimi ve devamý niteliðinde olan “Þeriye Vekaleti” de<br />

kaldýrýlmýþ, yerine Ýslam dininin inanç ve ibadetlerine iliþkin<br />

hükümlerini içeren iþlerini yürütmek amacýyla “Diyanet Ýþleri<br />

Reisliði” kurulmuþtur. 22 Haziran 1965’te kabul edilen yasa ile<br />

Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nýn kuruluþ ve görevleri yeniden düzenlenmiþtir.<br />

Bu kuruluþ yasasý 26 Nisan 1979 tarih ve 1982 sayýlý yasayla<br />

önemli ölçüde deðiþikliðe uðramýþ, 18 Temmuz 1984’te çýkarýlan kadro<br />

kararnamesine göre Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý merkez ve taþra teþkilatý<br />

son þeklini almýþtýr.<br />

Bu yasada Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nýn görevi “T.C. vatandaþlarýna<br />

din hizmeti ( !) götürmek” olarak tanýmlanmaktadýr.<br />

Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý kuruluþundan günümüze Hanefi mezhebinin<br />

bir kurumu iþlevini görmektedir. Kurumda 94,579 kiþilik personel<br />

görev yapmaktadýr. Yýlda yapýlan cami sayýsý ortalama 1,500’dür.<br />

Diyanet Ýþleri 2010 yýlýna kadar yani altý yýl içinde 33,100 cami yapýmýný<br />

daha hedeflemektedir. Halen 73,523 olan cami sayýsý bu sürenin sonunda<br />

106,623’e çýkacak, ayný plan çerçevesinde 2700 ilave ile Kuran kursu<br />

sayýsý da 7700’e yükselecektir.<br />

1992 yýlýnda Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý bütçesi 3 trilyon lira, 1993’de<br />

3,7 trilyon, 1994’de 8,5 trilyon, 1995’de 12 trilyon, 1996’da 43 trilyon,<br />

1997’de 47 trilyon, 1998’de 93 trilyon, 1999’da 253 trilyon, 2000’de<br />

350 trilyon, 2001’de 372 trilyon, 2002’de 475 trilyon, 2003’de 713 trilyon,<br />

2004’de 997 trilyon 437 milyar liraya çýkmýþtýr. 9 bakanlýðýn<br />

bütçesinden daha fazla ödenek ayrýlmýþtýr. 2004 yýlýnda Diyanet Ýþleri<br />

Baþkanlýðý’na 15,000 ek kadro tahsis edilmesi planlanmýþtýr.<br />

Sadece Ýstanbul’da 840 kiþiye bir cami düþerken, 1045 kiþiye bir<br />

okul üþmektedir. 2003 yýlý itibariyle de Türkiye’de 536 imam hatip lisesinin<br />

bulunmakta ve bu liselerde 105,000 öðrenci okumaktadýr. Yýllýk<br />

imam-hatip gereksimi 5000 kiþi olmasýna karþýlýk, bu liseleri bitirenlerin<br />

sayýsý 25,000 kiþiyi bulmaktadýr. 2003 yýlý itibarýyla imam hatip lisesini<br />

bitirenlerin sayýsý 511.000’i aþtýðý anlaþýlmaktadýr. Bu sayýlar eðitim<br />

düzeninde yaratýlan çarpýklýklarý ortaya koymaktadýr. Normal okullarda<br />

bir öðretmene 27 öðrenci düþürken imam hatip liselerinde 10 öðrenciye<br />

bir öðretmen düþmektedir. Açýlýþýndan bu güne imam hatip okullarýndan<br />

ve kuran kurslarýndan mezun olan öðrenci sayýsý 3,622,062’dir. Bu<br />

öðrencilerin %62’sinin kýz olmasý düþündürücü. Bu öðrencilerin ancak<br />

%2’si imamlýk yapmaktadýr. 2004 yýlý itibariyle imam hatip lisesi<br />

mezunlarýnýn sadece %7,4’ü camilerde din adamý olarak görev yapmaktadýr.<br />

Bu gerçek, imam hatip liselerinde eðitim gören öðrencilerin ancak<br />

%12’sinin “imam hatip” olmak istediðini doðrulamaktadýr.<br />

1945 yýlýnda köylerdeki cami ve mescit oraný 6,7 iken, 1960’da<br />

yüzde 75,3’e çýkmýþtýr. Bu dönemde din birden keþfedilmiþ, yaklaþýk 11<br />

kat artmýþtýr. Cami ve mescit sayýsý, “Köy Enstitüleri”nin kapatýlýp bunlarýn<br />

yerine cami ve mescit yapýlmasýyla hýzla yükselmiþtir. Oysa<br />

Avrupa’da hiçbir devlet dinle ilgili çalýþmalarda maaþ ödememekte,<br />

ibadet yerlerinin elektrik, su ve doðalgaz ihtiyaçlarý için ödenek ayýrmamaktadýr.<br />

1 Alevi-Bektaþi Kültürü Baský Altýnda<br />

Türkiye’de tartýþmalý olmakla birlikte en az 12 milyon, en fazla<br />

25 milyon Alevinin-Bektaþi’nin varlýðýndan söz edilmektedir.<br />

Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Alevilerin-Bektaþilerin ve diðer<br />

inanç gruplarýndan kiþilerin verdiði vergilerle “yaþýyor”<br />

olmasýna karþýn, din adý altýnda Hanefi mezhebinin propagandasýný<br />

yapmakta, hatta öteye geçerek Alevi-Bektaþi kitleleri aþaðýlayýcý<br />

ve horlayýcý bir düþmanlýk zihniyeti içerisinde davranmaktadýr.<br />

Bu tavýr, geçmiþte yaþananlarýn bir devamý niteliðindedir. Orta<br />

Asya’dan ve Moðol askerlerinin önünden kaçarak Anadolu’ya gelen ve<br />

Anadolu’yu aydýnlatan Edebali, Hacý Bektaþ Veli, Ahi Evren, Karaca<br />

Ahmet, Hacý Bayram Veli, Yunus Emre gibi Alevi önderlerdir. Hem<br />

Moðollarýn hem de Selçuklularýn baskýcý, haksýz yönetimine karþý çýk-<br />

24 Sayý 6


mýþlardýr. Osmanlý Devleti’nin kuruluþunda Edebali büyük rol<br />

oynamýþtýr. Ýlk dönem padiþahlarý Aleviliðin örgütlü kolu olan Ahilik<br />

inancýndaydýlar. I.Osman’ýn adý Grek kaynaklarýnda “Athman”, Alevi<br />

menkýbe namelerinde ise “Otman” olarak yazýlmýþtýr. Lois Masýpnon ve<br />

Irene Melikoff, Osman Bey’in adýný bir Bektaþi velisine borçlu olduðunu<br />

düþünür. Orhan Bey savaþlarda Abdal Musa, Abdal Murat, Geyikli Baba<br />

gibi Alevi derviþlerini yanýnda bulunuyordu. Orhan Bey Ahiliðe dahi<br />

girmiþtir. Osman Bey’in oðlu Alaaddin de Ahi örgütündeydi.<br />

Tüm bunlara karþýn Anadolu Selçuklu Sultaný Alaaddin Keykubat<br />

döneminde (1239 yýlýnda) Babailer (Baba Ýshak-Baba Ýlyas) Ýsyaný’na<br />

katýlanlar kýlýçtan geçirilip esir alýnmýþtýr. Bayezid 1502 yýlýnda<br />

Anadolu’daki birçok Alevi-Bektaþi’yi Rumeli’ye sürgüne göndermiþtir.<br />

Avustralyalý tarihçi Joseph Hammer Yavuz Sultan Selim döneminde<br />

bir Alevi-Bektaþi katliamýndan söz etmektedir. Yavuz Sultan selim öncelikle<br />

Rumeli ve Anadolu’da Alevilikle suçlananlarýn bir listesini hazýrlatýp,<br />

7 yaþýndan 70 yaþýna kadar Caferi mezhebine mensup olduklarý belirtilen<br />

40 bin kiþinin boynunu vurdurmuþ ve geri kalanlarý hapse mahkum<br />

ettirmiþtir. Öldürülenler çoðunlukla Dersimliydi. Ve Hacý Rüstem’in<br />

yakýn çevresine mensuptular.<br />

Fetva Verilerek Katledilen Kýzýlbaþlar<br />

Kanuni Sultan Süleyman Döneminde Baba Zünün, Kalender<br />

Çelebi, Seyit bey, Kabýz gibi Alevi ayaklanmalarý sonucunda<br />

Ýbn-Kemal, Ebu Suud gibi þeyhülislamlarýn çýkardýðý<br />

fetvalar sonucunda Kuyucu Murat Paþa Anadolu’da Alevi<br />

Kýzýlbaþlarýn kýrýmýyla görevlendirilmiþ, Binlerce Alevi-<br />

Bektaþi kuyulara doldurularak katliamlarý gerçekleþtirilmiþtir.<br />

Dönemin þeyhülislamý Kemal Paþazade (Ýbn-i Kemal) aþaðýdaki<br />

meþhur fetvasýný vermiþtir:<br />

“Her türlü hamd ve sena kudret ve kerem sahibi yüce Allah’a olsun<br />

salatü selamda doðru yolu gösteren Hz. Muhammed’e ve hak yolda ona<br />

tabi olanlara olsun.<br />

Haberlerde geldiðine göre, aþýrý þiaya baðlý bir grup, Ehl-i sünnet<br />

ve’l-cemaat yolunda olan Müslümanlarýn memleketlerinin pek çoðunu<br />

iþgal ettiler. Oralarda kendi batýl mezhep ve görüþlerini yaydýlar.<br />

Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman hakkýnda küfr-fena-sözler<br />

söylediler. Bunlarýn halifeliklerini inkâr ettiler. Ýlim erbabýna ve içtihat<br />

yapan müçtehitlere hakaretler savurdular. Onlarýn baþýnda bulunan Þah<br />

Ýsmail’in takb ettiði aþýrý Þia-mezhebinin yolunu, gidilecek en kolay ve<br />

en doðru yol zannettiler. Onlara göre Þah dinde sýnýrsýz yetkiye sahiptir.<br />

Onun dinde helal kýldýðý helal, haram kýldýðý haramdýr. Mesela, Þah<br />

içkiyi helel kýlmýþtýr, öyle ise içki helaldir.... netice olarak onlarýn<br />

kötülükleri ve küfürleri sayýlmayacak kadar çoktur.<br />

Buna göre biz, onlarýn küfür ve irtidatlarýnda asla þüphemiz yoktur.<br />

Ülkeleri Daru’l Harbdir. Erkekleri ve kadýnlarý ile evlenmek caiz<br />

deðildir. Onlarýn çocuklarýnýn hepsi nikahsýz ‘veled-i zinadýr’ kestikleri<br />

hayvanlar mundardýr, yenmez. Onlara mahsus olan kýrmýzý baþlýðý<br />

‘Börk’ zorlama olmadan, sýrf onlarýn emaneti diye giyenin, büyük ihtimalle<br />

küfründen korkulur. Çünkü bu açýkça küfür ve inkâr alametidir.<br />

Bunlar hakkýnda verilecek hüküm: Dinden dönenler hakkýnda verilecek<br />

hüküm ile aynýdýr. Memleketleri, Daru’l-Harb, mallarý, kadýn ve<br />

çocuklarýnýn Müslümanlarca yaðmalanmasý helaldir. Erkeklerden bu<br />

sapýk yolu býrakýp Müslüman olanlar serbesttir. Kabul etmezlerse haklarý<br />

kýlýçtýr, öldürülürler. Savaþa gücü, kudreti olan Müslümanlarýn<br />

onlarla savaþmasý farz-ý ayindir”. 2 L.Murat döneminde Kara Rüstem’in<br />

önerisiyle 1362-1389 yýllarý arasýnda Yahudi ve Ermeniler hariç<br />

Hýristiyan nüfustan toplanarak kurulan Yeniçeri Ocaðý, LL Mahmut<br />

döneminde 1826 yýlýnda kaldýrýldý ve Alevi- Bektaþi dergâhlarý kapatýldý;<br />

birçok Alevi-Bektaþi katledildi. Dergâhlarýn baþlarýna Nakþibendi<br />

tarikatýna mensup olan kiþiler getirildi. Katý bir Sünni olan IV Murat<br />

döneminde 3 bin Alevi-Bektaþi çatýþmalarda, 7-8 bin Alevi-Bektaþi de<br />

idam edilerek katledilmiþtir. Abdülhamit döneminde ise kurulan<br />

“Hamidiye Alaylarý” Alevi- Bektaþilere karþý can kýrým merkezleri haline<br />

dönüþtürülmüþtür.<br />

Cumhuriyet’e gelince; Mustafa Kemal Ankara’ya giderken 3 Aralýk<br />

1919 tarihinde Hacý Bektaþ kasabasýna uðramýþ ve Alevi-Bektaþilerin<br />

desteðini istemiþtir. M. Kemal-Cemalettin Efendi görüþmesinde<br />

Cumhuriyet üzerinde durulur. Cemalettin Efendi Atatürk’ten cumhuriyet<br />

düzenini getirmesini ister. Atatürk de Cemalettin Efendiye kararlý bir<br />

sesle “O mutlu günün ilanýna kadar aramýzda kalmak koþuluyla evet<br />

Çelebi Hazretleri” der. Cemalettin Çelebi, Kurtuluþ Savaþý’nda kullanýlmak<br />

üzere 1800 atýný Mustafa Kemal’e teslim eder. Kurtuluþ Savaþý’nda<br />

ve Cumhuriyet’in kurulmasýnda Alevi-Bektaþiler büyük ölçüde Mustafa<br />

Kemal’in yanýnda yer aldýlar. Ne var ki Cumhuriyet sonrasýnda önceki<br />

gelenek bozulmamýþ ve Alevi-Bektaþilere yönelik katliamlar sürmüþtür.<br />

1937-38 yýllarýnda Celal Bayar hükümetiyle birlikte Dersim’de Necip<br />

Fazýl Kýsakürek’in iddiasýna göre elli bin, diðer bazý kaynaklara göre ise<br />

on beþ binden fazla Dersim’li Alevi katledilmiþ, binlercesi sürgüne gönderilmiþtir.<br />

Sonuç Deðiþti mi?<br />

AB’ye üye yolundaki Türkiye’de, tek ulus, tek soy kuramýnýn<br />

desteklenmesi amacýyla asimilasyoncu politik propaganda<br />

ve uygulamalar yapýlmýþtýr. sonucunda Bu nedenle hâlâ<br />

manevi bakýmdan arýnmamýþtýr. Asimilasyoncu politika<br />

gereði kendinden olmayaný insan olarak görmedi, Dersimin<br />

köylerini ateþe verdi. Devletin hâlâ maðdurlarýn çocuklarýndan ve torunlarýndan<br />

özür dilememesi ve simgesel bir maddi tazminat ödenmemesi<br />

yakýþýksýz kalmýþtýr. Olay uluslararasý komisyonlara intikal etmemiþtir.<br />

Avrupa üyesi olmak isteyen ülkeye yakýþan hareket, geçmiþ katliamlardan<br />

dolayý maðdurlarýn bugünkü torunlarýndan resmen özür dilemesi ile<br />

ancak bu sosyal yara nispetten sarýlabilecektir.<br />

Amaç kin, nefret, düþmanlýk, ayrýlýk gayrýlýk yaratmak deðil,<br />

savaþlarýn, katliam ve politikalarýn ne denli insanlýða zarar verdiðini,<br />

düþmanlýklarýn nelere yol açabileceðini göstermek ve insanlýk dýþý uygulamalarýn<br />

boyutunu ortaya koymaktýr.<br />

Bunun için resmi tarihçilerimizden ve yetkili politikacýlardan bu özrü<br />

beklemek bir yerde devletimizin Avrupa’da sempati kazanmasýna, yeni<br />

neslin ders çýkarmasýna ülkede barýþ ve huzurun tesis edilmesine büyük<br />

katký saðlayacaðý inancýný taþýmaktayýz.<br />

Neden hâlâ Alevi-Bektaþi dernek ve vakýflarýnýn ad ve tüzüklerinde<br />

yer alan “Alevi-Bektaþi, cem, cemevleri” tanýmlamalarý soruþturma-kapatma<br />

nedenleri sayýlýyor? eden Alevi-Bektaþi dergâhlarý birer inanç<br />

merkezi olarak kabul edilmiyor. Yönetimleri Alevi-Bektaþilere<br />

býrakýlmýyor.? Neden ders kitaplarýnda, sözlüklerde, ansiklopedilerde ve<br />

Milli Eðitim Bakanlýðý’nca önerilen yardýmcý ders kitaplarýnda, Aleviliði<br />

aþaðýlayýcý taným, niteleme ve göndermeler ortadan kaldýrýlmýyor. Neden<br />

Alevi-Bektaþi köylerine zorla cami yaptýrýlýyor.? Alevi-Bektaþi çocuklarýna<br />

neden okullarda zorunlu din dersi dayatýlýyor. ?<br />

Çünkü Alevi-Bektaþiler demokrasinin, laikliðin, çaðdaþ deðerlerin,<br />

insan haklarýnýn, adaletin, eþitliðin gerçek savunucularýdýrlar. Alevi-<br />

Bektaþiler olarak Anayasa’nýn 2, 14 ve 24. maddelerinde düzenlenen din<br />

ve inanç özgürlüðü kapsamýnda mücadelelerini sürdürmeye devam edecekler.<br />

Ya Diyanet Ýþleri Bakanlýðý’nýn tümüyle ortadan kaldýrýlmalý ya<br />

da tüm inanç guruplarýna eþit, âdil davranýlmalý, bütçeden nüfus oranýnda<br />

pay ayrýlmasý saðlanmalýdýr.<br />

Özgürlüðümüzü aydýnlatmak, öz gücümüze güvenmek, “bir olmak,<br />

iri olmak, diri olmak” zorundayýz. Ancak bu þekilde dünya insanlýðý<br />

içinde onurlu yerimizi alabiliriz.<br />

DÝPNOTLAR<br />

1 Cavit Orhan Tütengil, Türkiye’de Köy Sorunu, Ýstanbul-1970.<br />

2 Kaynak: Adel Allouche, The Origins and Development of The Ottomen-<br />

Safawid Conflict, s.171-173, Berlin–1983; Akt. Ahmet Uður, Ýbn-i Kemal.<br />

Ocak 2005<br />

25


Düþünce ve Ýnanç Evreninde Akýl<br />

Dr. Ömer Uluçay<br />

Evrende Güneþ, Ay tutulmasý nasýlsa, insanlarýn da “akýl tutulmasý” olur.<br />

Bireysel ve toplumsal þuurda da, nadir de olsa “tutulma” olabilir. Dünyevi<br />

konularda aklýn kurallarý vardýr ve geçerlidir. Akýl ile olaylardan<br />

“doða yasalarý” çýkarýlýr. Uymayanlar için “istisnalar kuralý bozmaz”<br />

denir. Kadim düþünceden günümüze insan; yaratýlmýþlarda ayrý olarak<br />

deðer bulmuþ ve tanýmlanmýþtýr. Buna göre; “insan; sosyal, konuþan ve<br />

akýllý bir hayvandýr”, denilmiþtir. Kuran, insaný; “eþrefil mahluk ve sefil”<br />

olarak tanýmlamaktadýr. Bilinen þudur ki; insan “akýl” ile belirgindir.<br />

Ýnsan bedeninde; “cemadat (cansýz), nebatat (bitki) ve hayvanat<br />

âlemleri”nin iþaretleri vardýr. Ayrýca zekâ ve ruh halleriyle de<br />

“beþeriyet” özeliklerini kazanýr. Tasavvufta Yaratan’ýn halkalar þeklinde<br />

“sudur-tecelli” ettiði var sayýlýr. Buna göre, ilk halka “aklý-kül” dür.<br />

Sonra “bireysel akýl”a kadar gelir. Hz. Muhammet, âlimlerin kendisine<br />

vârisler olduðunu bildirmektedir. Yani vahiy’in tefsir/tevil’ini âlimlere<br />

býrakmaktadýr. Bunlar “makûl” olanlardýr ve akýl sahipleridir.<br />

Toplumsal-bilimsel ölçekte doða yasalarýna göre insanýn; bir “þuur<br />

hali” vardýr. Þuur hali, þuur üstü ve þuur altý olmak üzere ikiye ayrýlýr.<br />

Her birinin kendine özgü özellikleri, karakterleri vardýr. Bunlar psikiyatri<br />

konusudur. Þuur altý ve üstü dünyasýnýn tezahürleri; toplumsal, bireysel<br />

deðerlerin-kabullerin dýþýna çýktýðý zaman; olay ruh doktorlarýný ilgilendirir.<br />

Öyle ise insan; þuur, þuur altý ve üstü ile bir deðiþim ve denge<br />

içindedir. Bunun korunmasý, akýl beden saðlýðý bakýmýndan gereklidir.<br />

Ýþte insan bir notada kendisini, insan toplumunu, doðayý, evreni, inceleyip<br />

anlamak istemekte ve buna göre kendisine bir yer ayýrarak ona<br />

göre davranmak istemektedir. Ýnsanýn bireysel ve toplumsal-evrimsel<br />

deðiþimi ile bildikleri/bilmedikleri deðiþmekte vukufiyet derecesi/dereceleri<br />

farký olmaktadýr. Buna göre cemiyetler arasýnda bilgi/davranýþ farký<br />

doðmakta, geliþmektedir.<br />

“Ýnsan, doða, evren” bu belirleyicilerden, hangisini merkez / asýl alýrsanýz,<br />

dizim / sistem ona göre deðiþmektedir. Buna göre insan; kendisiyle,<br />

evrenle, ilahla hesaplaþmakta, teslim olmakta ya da isyan etmektedir.<br />

“Barikatý hakikat, müsademe-i efkârdan doðar” (gerçeðin þimþekleri,<br />

fikir çatýþmalarýndan doðar). Öyle ise; düþünmek gerek, hem Kuran<br />

da soruyor: “Daha ne zaman düþüneceksiniz?”, diye. Ne var ki düþünmenin<br />

de koþulu var: Gerçeði bulmak. Kayýp ve yok etmek için bir gayret<br />

olmayacak. Ancak düþünmek pozitif/negatif var/yok, kabul/reddi de<br />

beraberinde getirir. “Þüphedir insaný nura koþturan”.<br />

Bütün bunlarýn üstesinden ‘akýl’ ile gelinmektedir. Öyle ise, akýlzekâ-mantýk<br />

bir zincirdir. Birbirini tamamlar. Akýl atýnýn bir hýzý var.<br />

Mehmet Akif diyor ki;<br />

“Ýdraki meali bu akla gerekmez,<br />

Zira bu terazi bu kadar þiddeti çekmez”<br />

Ýþte bu nokta “aklýn tutulduðu” yer ve zamandýr. Bundan sonrasýnda<br />

gönlün “ilham”ý, Ýlah’ýn “vahyi” vardýr. Akýl atý gönül atýna kavuþmaz.<br />

Akýl dizginlerden boþalýr, hayal, efsane, mitoloji âlemine dalar. Burada<br />

da bir “akýl (!)” vardýr. Ama kurallarý esnek, kopuk, dengesiz, oransýz,<br />

mekân-zaman gerçek ile uyumsuzdur.<br />

Böylece “akýl, gönül, vahy” iklimlerine girdik. Varlýðý gösterilmedi,<br />

etkisi, varlýðý inkâr edilemedi (elektrik gibi). Gönül; beþeri ilham’a<br />

mekândýr, sahnedir, akýl atýyla cilveleþir. Efsaneyi, mitolojiyi içerir, fanteziler,<br />

aykýrýlýklar barýndýrýr. Vahy ilahi bir ilhamdýr. Yazýlý þekli, sayfa<br />

veya kutsal kitaptýr. Ýnanan açýsýndan tartýþmasýz doðrudur. Zaman<br />

mekân açýsýndan “suhuf-kitap”lar aynýdýr. Ama hepsinin özünde, yaratandan<br />

gelen ilham (Vahy) vardýr. “Akýl-gönül-vahy” birbirlerinden ayrý<br />

deðillerdir. Ayný zamanda birbirlerinin aynýsý da deðillerdir. Birbirleriyle<br />

ortak noktalarý da vardýr. Her birinin kendi iklimi vardýr. Bunlarýn ortak<br />

iklimi “irfan”dýr. Demek ki irfan; beþeri ve vahyidir. Gönül bunlarýn ikisine<br />

de mekândýr. Ýnsanoðlu tarihin her döneminde, kendini yeniden<br />

deðerlendirmiþ, vardýðý uygarlýk düzeyinden deðerlendirme yapmýþtýr.<br />

Akýl ile iman etmek; tetkik tahlil derecesine göredir (tahkiki iman). Ama<br />

fikrin (vahyin) öncüsünü/sahibini taklit ederek inanmak (takkiki iman)<br />

da vardýr. Kadim uygarlýklarda, yani Çin-Hint, Mezopotamya, Sümer,<br />

Babil, Keldani, Ýran, Yunan; Roma, Mýsýr uygarlýklarýnda, Batý dünyasýnda,<br />

Modern Çað’da hep bu böyle ola geldi. “Vahy-akýl, din–felsefebilim,<br />

ilah–hikmet-insan” konularý tartýþýldý. Paganik dönemler, Konfüçyüs,<br />

Buda,Yahudi, Hýristiyan, Ýslam din ve uygarlýklarýnda bu konular<br />

tartýþýldý.<br />

Yaratanýn tek ya da çok olduðu, þekle-mekâna sahip olup olmadýðý<br />

konuþuldu. Bilim, akýl, dinler bunlara cevap getirdi, insanoðlu bu konudaki<br />

fikirlerini söz, resim, þekil, sayý, renk, ses ile dile getirdi. Böylece<br />

bilene, ilgilisine seslendi (mistik-sýrlý anlatým). Hatta bu konularýn sadece<br />

ehline ve sözlü olarak verilmesi gerektiði bildirilmiþti. Bu yolun yolcusu<br />

böylece korunuyor, “sýr” saklanýyordu. Ancak yunanlý filozoflarýn, bunlarý<br />

yazmalarýyla týslýmýn bozulduðu ileri sürüldü.<br />

Ýrfani açýdan insan; “akýl-vahy-gönül” ve “akýl-cisim-nefis” üçgenleri<br />

þeklinde gösterildi. Cismin aslý olan dört unsur (ateþ, su, toprak, hava) bir<br />

dikdörtgen; altý cihet (ses cihet, ön-arka, üst-alt, sað yan-sol yan) bir altýgen<br />

ve sekiz unsur da bir sekizgen þeklinde anlatýldý. Ýnsan doðada<br />

“zýtlarýn birliði”ni görüyor, “doðal denge” böyle korunuyor. Kadim olan<br />

bu gerçek çeþitli þekillerde resmedilmiþtir. Bu çemberde, birbirini<br />

tamamlayan iki sarmalýn içinde, karþý rengi gösteren bir nokta olarak<br />

iþaretlenmiþtir. Önemli olan bütünün rengidir, halidir. Yani mutlak<br />

doðru-yanlýþ yoktur. Ýnsanýn hareketinde doðru-yanlýþ birliktedir. Bunlarýn<br />

hakimiyetiyle hal belirlenir. Týpký bir akü gibi (+ ve-kutuplar birlikte<br />

elektrik verir.)<br />

Evren “makro kozmos” ise insan da “mikro kozmos”tur. Bu amaçla<br />

evrende ne varsa insanda da o vardýr.<br />

Her insanda bulunan “irade, sezgi, akýl” üçlüsü, iþlev derecesi farklý<br />

da olsa ölümsüzdür. Bedeni oluþturan dört unsur (cisim) ve bunlarýn iþaret<br />

ettiði hal/hareketler ise geçicidir. Ýnsan tüm varlýðýyla “akýl-vahy-irfan”<br />

birikimiyle gerçeðe koþmaktadýr.<br />

Felsefe beþeridir, aklidir, ilham ile gerçeðe ulaþabilir (yükseðe týrmanýþ,<br />

varýþ). Akýl hürdür, ret/kabul edebilir. Burada “gönü l-vahy” varýþlarý-<br />

/deyiþleri kesin baðlayýcý deðildir. akýl egemendir. Diðerlerine uymak zorunda<br />

deðildir.<br />

Vahy-kitabý (suhuf) gerçeðe varmak peygamber davetine/dediklerine<br />

icabet ile olacaktýr. Akýl ve beþeri ilham buna aykýrý olamaz. Akýl, vahy<br />

gerçeði tevil edecek, aklen kabul edebilir þekle getirecek. Vahy hükmü<br />

geçerlidir, mutlaktýr. Akla, gönül’e sýðmasý þart deðildir (kelâm). Akýl<br />

vahy’in uydusudur.<br />

Ýrfani yöntemde ise beþeri (filozof) ve ilahi (peygamber) ilham vardýr.<br />

Buna akýl da eklenir. Ýrfan, bir mozaiktir, karýþýmdýr. Aklýn gücü,<br />

bilimin düzeyi farklý olduðu gibi vahy de zamana ve zemine göre farklý<br />

olmuþtur. Ýrfan zemininde “akýl-vahy” ile bilinenler vardýr. Efsane ve<br />

mitoloji de vardýr.<br />

Görülüyor ki gerçeðe varmak hiç kolay olmuyor. Yol uzun, yol zahmetli,<br />

donaným ve gayret, sebat gereklidir. Ýnsanlarýn varýþ noktalarýna<br />

durum farklý. insan bildiklerine nazaran bilmediklerinin daha çok olduðunu,<br />

büyüleyici bir sýrrýn varlýðýný görmektedir. Bir yaratan ve yaratýlan,<br />

yaratýlmýþta “tecelli” eden vardýr. Þüphe insaný koþturur, mutluluk<br />

güzeldir.<br />

Ýnsaný ilaha baðlayan “bir hikmet köprüsü” vardýr. Filozoflar, âlimler<br />

akýl-tetkik yoluyla bu kaynaktan esin alýrlar. Peygamberler ise doðrudan<br />

ilah-hikmete nail olurlar. Cebrail bir “akl-ý kül” olarak onun kalbine girer<br />

ve görevini ifa eder. Peygamber’in âlim olmasý þart deðildir. Bu nedenle<br />

filozof ile nebi arasýnda ortak noktalar vardýr.<br />

Ýnsanlýk düþünce tarihi; teos-kaos (düzen-anarþi), varsýl-yoksul,<br />

nefis-akýl farklý inanmýþlarýn kavgalarýnýn, paylaþým-özgürlük savaþýmlarýnýn<br />

öyküsüdür. Bunlarý anlatan yüzlerce akým, okul vardýr.<br />

Derine düþtü ise ipi çekiniz, ama koparmak yok. Yâra Allah eyvallah.<br />

Mihmana merhaba..<br />

Aynalý Yazýda "Muhammed Ali"-Mustafa Kayabey Dükkaný, Cam<br />

Altýnda Yirmi Bin Fersah, s. 121. Yapý Kredi Kültür Sanat Yayýnlarý<br />

26 Sayý 6


Tasavvuf ve Hallac-ý Mansur<br />

Cengiz Yýldýrým<br />

Üç bin yýl öncesinin çoktanrýlý inanca sahip insanýnýn, tanrýlarýyla<br />

iliþkisi son derece doðal ve senli benliydi. Tanrýyla<br />

insan arasýnda ‘resmiyet’ ya da tektanrýlý dinlerdeki gibi<br />

amansýz bir ‘yabancýlaþma’ yoktu. Tanrý (ça) - insan iliþkisi<br />

nerelere kadar uzanmazdý ki? Deniz tanrýçasý Thetist’in,<br />

ateþ ve demircilik tanrýsý Hephaistos’a, tanrýlar tanrýsý Zeus’tan yakýnmasýný<br />

dinler misiniz:<br />

“Söyle, Hephaistos, Olympos’taki tanrýçalar arasýnda,<br />

yüreði benim gibi acýlý biri var mý?<br />

Zeus bunlar arasýnda bir bana verdi acýlarý,<br />

bunca deniz tanrýçalarýndan bir beni verdi<br />

ölümlü kocaya, Aiakosoðlu Peleus’a<br />

katlandým bir adamýn yataðýna girmeye,<br />

istemeye istemeye, tiksine tiksine.” (1)<br />

Çoktanrýcýlýk, ilkel komünal toplumun çözülmeye baþlamasýyla ortaya<br />

çýkmýþtý. Bu toplumda üretici güçlerin geliþmemiþliði, buna baðlý olarak<br />

bilgi birikiminin zayýflýðý ve insanýn kendisine son derece yabancý<br />

gelen temel doða güçlerine karþý çýkamayýþý, bu güçler karþýsýndaki þaþkýnlýðý,<br />

korkusu ve çaresizliði onun varlýklara (ruh,nesne, hayvan) büyüsel<br />

bir güç yüklemesini ve onlarý kutsallaþtýrmasýný getirmiþti...<br />

Toplumsal yapýdaki geliþme ve deðiþmeler inanç sisteminde de karþýlýðýný<br />

bulur. Ýþbölümü ve hiyerarþi tanrýlar katýnda da açýk bir biçimde görülmektedir.<br />

Köleci sistemin güçlenmeye baþlamasý tektanrý düþüncesinin<br />

doðmasýný getirdi. Bununla birlikte semavi dinler denilen tektanrýlý Yahudilik,<br />

Hýristiyanlýk ve Ýslam’da çoktanrýcýlýðýn izleri kolaylýkla görülebilir.<br />

Tektanrýlý dinlerin her þeyi belirleyen, bilen, gören Tanrý’sý; hesap sorucu<br />

melekleri, iþkenceci zebanileri, kentleri yerle bir eden öfkesiyle ayrý<br />

bir korku kaynaðý oldu. Ýncil Babil’in, Tevrat Sodom ve Gomora’nýn<br />

Tanrý’nýn hýþmýna uðradýðýný söylemiyor muydu? Kuran’da ikide bir<br />

“Onlar için büyük azap vardýr” denmiyor muydu? Böylesine çatýk kaþlý<br />

ve tehdit edici bir Tanrý’yla içli dýþlý olunabilir miydi? Çeþitli bakýmlardan<br />

kýstýrýlmýþ, sorunlarý karþýsýnda bunalmýþ, çaresizlik içindeki insanla<br />

yaratýcýsý arasýnda bir köprüye gereksinim vardý. Bu bazen bir hoca efendi,<br />

bir papaz, bir ermiþ, bazen de bir dilek taþý, bir yatýr olurdu.<br />

Tasavvuf düþüncesi, Tanrý-evren-insan iliþkisini bir bütünlük içinde<br />

açýklamaya çalýþýr. Genel olarak tektanrýcýlýk, özel olarak da Ýslam karþýtý<br />

öðeler içirin bu inanç / düþünce akýmýnýn dýþ kültürlerden ne ölçüde etkilendiði<br />

konusunda deðiþik görüþler ileri sürülmektedir. Tasavvufu Ýslam<br />

dininin ruhundan bütünüyle uzak görenler, onun Eski Ýran kültürüne ya<br />

da Ýran aracýlýðýyla Hint kültürüne dayandýðýný savunurlar. Bir baþka görüþ,<br />

Ýslam tasavvufunun Hýristiyan ruhbanlýðýndan kaynaklandýðýný ve<br />

eski Yunan kültüründen (Stoacýlýk ve Hermesçilik) etkilendiðini ileri sürer.<br />

Bazý düþünürler ise Ýslam tasavvufunun Ýslam’a baðlý olarak doðduðu<br />

ve dýþ etkilere sonradan açýldýðý görüþündedirler. Ünlü Mukaddime’-<br />

siyle düþünce tarihinde ayrý bir yeri olan Ýbni Haldun da bu görüþtedir.<br />

Ona göre, Ýslam tasavvufu Kuran’ýn “Allah karþýsýnda kulun acizliði”ne<br />

yaptýðý vurgudan doðmuþtur. Ýlk Müslümanlar Allah karþýsýndaki hiçlikleriyle<br />

sarsýlmýþlar, hemen her surede sözü edilen ahret azabýndan korkmuþlar,<br />

bu azaba uðramamak için ellerini dünya nimetlerinden çekerek<br />

(bir hýrka, bir lokma anlayýþýyla) ahret hazýrlýðýna yönelmiþlerdir. Bu<br />

“zahitlik” yaþamý daha sonra Allah sevgisiyle bütünleþmiþtir...<br />

Tektanrýlý dinlerde Tanrý-evren ayrýlýðý temel kabullerden biridir;<br />

Tanrý birdir, eþsizdir, benzersizdir. Ancak bir yandan eski Hint ve Ýran<br />

inanç ve düþüncelerinden, öte yandan Platon baþta olmak üzere eski<br />

Yunan filozoflarýnýn tümtanrýcý görüþlerinden etkilenen kimi Ýslam düþünürleri<br />

Tanrý-evren ve Tanrý-insan iliþkisine yeni bir yorum getirdiler. IX.<br />

Yüzyýlda Bayezit-i Bistami, Cüneyd-i Baðdadi ve Hallac-ý Mansur tarafýndan<br />

geliþtirilen ve sonradan vahdet-i vücut (varlýðýn birliði) olarak<br />

adlandýrýlan bu anlayýþa göre, evren Tanrý’dan ayrý bir varlýk deðildir;<br />

evrenin yoktan yaratýldýðý kabulü Tanrý dýþýnda varlýklar bulunduðu anlamýna<br />

geleceðinden, bu kabul Tanrý’nýn birliði inancýna aykýrý düþmektedir.<br />

Bu anlayýþý savunanlara göre bütün varlýklar Tanrý’nýn birer görünümü,<br />

birer yansýmasýdýr. Ya da Ýbnü’l-Arabi’nin deyiþiyle “bütün þeyler<br />

Tanrý gerçeðinin pýrýltýlarýdýr.” Tektanrýcý dinlerdeki, evrenin yoktan yaratýlmýþ<br />

olduðu düþüncesinin tam karþýtý bir kavrayýþtýr bu.<br />

Evrene bu gözle bakan sufi, doðal olarak -kendisi dahil- her þeyde<br />

Tanrý’yý arayacak ve de bulacaktýr. Baþka deyiþle, varlýðýn birliði düþüncesinin<br />

mantýksal uç noktasý “Enel Hak” (Ben Tanrý’yým) olacaktýr. Nedenini<br />

Hallac-ý Mansur’dan okuyalým:<br />

“Sonra, bakýndým ve ondan baþka hiçbir þey göremedim. Ve ondan<br />

baþka hiçbir þey iþitmedim. Ve konuþtuðumda O’ndan baþka hiçbir þey<br />

dile getirmedim. Ve dedim ki, ‘Ene Hüve’ (Ben O’yum. Þayet ben Ene’l<br />

Hakk (Ben Hakk’ým) deseydim, Hakk’tan ayrýlmamýþ olurdum. Çünkü<br />

onun sevgisi üzere ben Hakk’ým. O ise kendi mülkiyetinde Hakk’týr. Ben<br />

sarhoþ ve daha sonra da onun sýrrý üzerine bulundumsa, benim vecdim<br />

onun vücuduyla (varlýðýyla) kesinlikle iç içe geçmiþ demektir. Ve benim<br />

sýnýrým O’nun varlýðý üzere olmuþtur.” (2)<br />

Tanrý ile insan arasýna aþýlmaz duvarlar ören ‘ceberrut’ tektanrýcýlýðý<br />

apaçýk biçimde yadsýyan böyle bir yaklaþým, tektanrýcýyý çileden çýkararak<br />

ona daraðacý kurdurmaz, kimilerinin derisini yüzsün diye eline býçak<br />

vermez miydi?<br />

Vahdet-i vücut düþüncesi Hallac-ý Mansur’dan sonra Anadolu topraklarýnda<br />

da birçok tasavvufçu tarafýndan özlü biçimde ifade edilmiþtir.<br />

XIII. yüzyýlda Mevlana, evrende maddi ve manevi her þeyin kökeninin<br />

tek olduðunu savunur. Mevlana’ya göre, düalist dinlerde bile ikilikten<br />

söz edilmez; çünkü iki tanrýyý anlatan kavramlarýn varoluþu birbirlerinin<br />

var olmalarýna baðlýdýr; kötülük olmasa iyilikten, iyilik olmasa kötülükten<br />

söz edilemez. Bu yaklaþým büyük bir “hoþgörüye”, Mevlana’nýn ünlü<br />

“Gel” çaðrýsýna kaynaklýk edecektir: “Bu bizim dergâhýmýz umutsuzluk<br />

dergâhý deðil / Kýrk kere tövbeni bozmuþ olsan yine gel.” Ayný yüzyýlda<br />

yaþayan Hacý Bektaþ Veli, Tanrýsal gerçeðe ancak sevgi yoluyla ulaþýlacaðýný,<br />

bütün insanlarýn kardeþ olduklarýný ve kiþi ile Tanrý’nýn özdeþliðini<br />

savunarak “Benim Kâbem insandýr” diyecektir. XIV. yüzyýlda büyük<br />

þair Yunus Emre de “Ete kemiðe büründüm / Yunus diye göründüm” ya<br />

da “Bir ben vardýr bende, benden içeru” derken ayný evren anlayýþýný dile<br />

getiriyordu.<br />

Varlýðýn birliði düþüncesi büyük düþünürler ve þairler yetiþtirmiþtir.<br />

Ancak bu düþünce / inanç sistemini hiç kimse Hallac-ý Mansur kadar<br />

açýk, çarpýcý ve hiçbir tarafa esnetilemeyecek kadar kesin bir biçimde<br />

ortaya koyamamýþtýr. Hallac-ý Mansur’u Hallac-ý Mansur yapan da budur.<br />

Çaðlarý aþýp gelen özgün söyleyiþle, “Enel Hak”.<br />

KAYNAKLAR<br />

1 Homeros, Ýlyada, çev. Azra Erhat-A. Kadir, Can Yayýnlarý, 5. basým, s. 454.<br />

2 Hallac-ý Mansur, Tavasin, çev. Yaþar Günenç, Yaba Yayýnlarý, 3. basým, s. 67.<br />

Serçeþme’nin Yýllýk Abone Bedeli<br />

Türkiye 40 TL - Avrupa Birliði 50 Euro - Ýngiltere 40 Sterlin<br />

Adý<br />

Soyadý<br />

Kuruluþ<br />

Telefon - Ýþ<br />

Telefon - Ev<br />

Telefon - Cep<br />

Faks<br />

E-posta<br />

Posta Adresi<br />

Sokak No<br />

Semt - Ýlçe<br />

Posta Kodu<br />

Þehir - Ýl/Eyalet<br />

Ülke<br />

Abone bedelini Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd Þti<br />

adýna Posta Çeki Hesabýna (No 1629127) yollayýn. Lütfen yukarýdaki<br />

formu okunaklý doldurun ve dekont ile birlikte bize faks ile iletin:<br />

+90.(0)212.519 5635<br />

Ocak 2005<br />

27


HALK MÜZÝÐÝMÝZÝN YENÝ YETENEKLERÝNDEN, ÝKÝ GENÇ SANATÇIMIZ<br />

Ali Rýza ve Hüseyin Albayrak’la Söyleþtik<br />

Ahmet Koçak<br />

Halk müziðinin sürekliliðinde, usta-çýrak<br />

iliþkisi her zaman önemli olmuþtur. Bu gelenek Müzik, uðraþýlarýn ve sanatýn<br />

günümüzde her ne kadar kaybolmaya yüz tutmuþsa<br />

da. Ali Rýza ve Hüseyin de, bu gelenek-<br />

Ýyi bir müzisyen ya da<br />

en meþakkatli dallarýndan biridir.<br />

le yoðrulup piþen, müzik yolunun sürücüleri<br />

olmada önemli çaba harcayan genç sanatçýlarýmýzdan.<br />

düzeyli eðitimin yanýnda,<br />

müzik sanatçýsý olabilmek,<br />

Ali Rýza ve Hüseyin ilk albümleri “Bâtýni yoðun bir çabayý, uðraþýyý,<br />

Nefesler” de, Alevi-Bektaþi inancýnýn önemli<br />

emeði de gerektirir.<br />

ozanlarýndan Harabi, Sýtký Baba, Seyyid<br />

Nesimi, Virani ve Rýza Tevfik’ten eserlere yer<br />

vermiþler. Bu ozanlarýn eserlerini, Hüseyin’in babasý Hasan Albayrak<br />

Ama þöyle bir durum vardý. Bizim aile<br />

durumu biraz özel. Amcamýn kendine özgü<br />

bir baðlama tavrý vardýr.<br />

Hüseyin’in babasý mý?<br />

Evet. Hasan Albayrak, âþýklýk geleneðinden<br />

geliyor. Babam, annem keza öyle. Bunlar dost<br />

meclislerinde söylüyorlardý. Biz de ufak<br />

yaþlarda, onlardan nasiplendik.<br />

Hüseyin: Belki bunun daha öncesi var. Ana<br />

rahminde ceninken, daha can olmadan<br />

(ceninden cana geçmeden) o sesler kulaðýmýzdaydý. Yani onun etkisi tabi<br />

müzikleriyle adete canlandýrmýþ, ölümsüzlüðüne ölümsüzlük katmýþtýr. Aliki, kaçýnýlmaz olarak vardýr.<br />

Rýza ve Hüseyin de bu eserleri, Alevi-Bektaþi müziðinin geleneksel özüne<br />

yakýþýr bir þekilde düzenlemiþ ve yorumlamýþlar.<br />

Çok tasavvufi bir açýklama oldu. Ýlk albümünüzün adýný “Bâtýnî<br />

Ýkinci albümleri “Þah Hatayi Deyiþleri” ise, albümün isminden de anlaþýldýðý<br />

gibi Hatayi’nin eserlerinden oluþmaktadýr. Ali Rýza ve Hüseyin bu anladýk. Birazda zâhiri yönünüze deðinelim mi? Mesela, müzik eðiti-<br />

Nefesler” koymanýz þimdi daha iyi anlaþýlýyor. Bâtýnî yönünüzü<br />

albümlerinde de ayný duyarlýlýðý göstermiþ, Alevi-Bektaþi kültürüne, müzminiz<br />

nedir? Hangi tarz bir eðitim aldýnýz?<br />

iðine kanýmca önemli katký sunmuþlardýr. Halk müziðimize yeni soluk olanAli Rýza: Alaylý mý diyorlar?<br />

bu gençlerimize, yürüdüðü yolda aþk olsun.<br />

Alaylý ya da mektepli. Belki müziðin mektebine gitmediniz ama mutlaka,<br />

birilerinden eðitim aldýnýz.<br />

Söz küçüðün. Ali Rýza önce seni tanýyalým.<br />

Ben Almanya doðumluyum. Küçük yaþta Türkiye’ye geldim. AmcamlarýnAli Rýza: En önemli hocamýz Hasan Albayrak. Ufak yaþlardan itibaren<br />

yanýnda, Hüseyinlerde kaldým. Burada okula baþladým. Ýstanbul Üniver-baðlamsitesinde Ýþletme okudum. Üniversite döneminde zaten belliydi ki, biz<br />

tavrýný ve baðlama çalýnýþýný ondan öðrendik.<br />

müzik yapacaðýz. Aklýmýzda hep müzik vardý. Müzik hayatýmýz oradan Yani usta-çýrak iliþkisi.<br />

baþladý, bugüne kadar geldi.<br />

Ali Rýza: Evet. Sonra Hüseyin’le birlikte çok çalýþtýk. Müziðe baþlamamýz<br />

Hüseyin seni de tanýyalým.<br />

ve baðlama öðrenmemiz ayný döneme denk geliyor. Onun dýþýnda özel bir<br />

miladi nokta yok.<br />

Bu fakir Ýstanbul doðumlu. Köken olarak, aslen Sivas, Ýmranlý’lýyýz biz. Hüseyin: Hani derler ya ‘kendimizi bildik bileli.’ Yani biz aslýnda kendimi-<br />

bilmedik bilmeyeli müziðin içindeyiz.<br />

Ben de Ýstanbul Üniversitesi, Ýþletme bölümü mezunuyum. Bir süre özelzi<br />

sektörde denetim uzmaný olarak çalýþtým. Ali’nin dediði gibi Üniversite yýllarýnda<br />

baþladýk müzik çalýþmalarýna. Ýranlýlarýn bir atasözü var “bir kol-emek vermiþ bütün âþýk ve ozanlarýn da üzerimizde etkisi var. Bire bir, diz<br />

Babamýn bizim üzerimizde etkisi çok fazla ama, ondan önce bu yola<br />

tukta iki þah olmaz” diye. Bir tercih yapmamýz gerekiyordu. Tercihimizidize meþk etmedik ama onlarýn eserlerini dinleyerek çok etkilendik.<br />

müzikten yana yaptýk. Þimdi müzikle uðraþýyoruz. Daha doðrusu müzik<br />

bizimle uðraþýyor.<br />

Usta-çýrak iliþkisinin günümüzde bittiði söyleniyor. Bende bu görüþe<br />

katýlanlardaným. Çünkü geleneksel anlamda onu üreten nesnel koþullar,<br />

Müzikle tanýþmanýz ne zaman baþladý. Sizi profesyonelliðe hangi nesnel þartlar ortadan yok olmak üzere.<br />

koþullar itti. Daha doðrusu profesyonelliðe ne zaman adým attýnýz?<br />

Ali Rýza: Kendi durumumuzu bir þans olarak görüyoruz. Özel bir eðitim<br />

Ali Rýza: Biz müziðin içine doðuyoruz. Müzik zaten vardý. Bizden önce deoluyor sonuçta, usta-çýrak iliþkisi.<br />

vardý. Bizden sonra da var olacak bir þey. O yüzden müziðin içine doðuyoruz.<br />

Ondan sonrada bizi hapsediyor, Hüseyin’in dediði gibi.<br />

2003 yýlýnda “Bâtýni Nefesler” adlý albümü yaptýnýz. Bâtýnilik nedir?<br />

Hüseyin: Biz türküleri zaten söylüyorduk. Araya bir mikrofon yerleþtirdiler<br />

öylece albüm oldu. Baktýk ki, müzikle<br />

Albümün ismine niye Bâtýni Nefesler dediniz?<br />

uðraþmýþýz.<br />

Ali Rýza ve Hüseyin Albayrak<br />

Hüseyin: Çok derin bir konu. Bunlarý kýsaca sunmak oldukça zor. Ýþi zâhir<br />

tarafýndan anlatýrsak, zâhir dýþ görünümdür. Bâtýn, kelime manasý olarak<br />

zâhirin karþýtýdýr. Yani iç ve gizli, eski tabirle deruni olandýr. Kuranda da<br />

bir ayet vardýr. Tanrý’yý niteleyen sýfatlar arasýnda, Hadid süresinde. “Evvel<br />

odur, ahir odur, zâhir odur, bâtýn odur.” Bu sýralama da çok önemli aslýnda.<br />

Buradaki sýralama rasgele bir sýralama deðil. Sonda gelmesi neticesiyle,<br />

matematiksel ifadeyle aslýnda bir külliyata, bir evrensel kümeye remz<br />

ediyor, iþaret ediyor. Dolayýsýyla evvel ahir ve zâhir olan bâtýn tarafýndan<br />

kapsanýr. Ama onlar cüziyatý, tikeli temsil ettiði için tikelin, tümeli<br />

bütünüyle ifade etmesi çok zor bir þey. Kelimenin tam manasý itibariyle<br />

hakikaten bâtýn o yönüyle evrensel olmasý dolayýsýyla tikel tarafýndan<br />

tamamýyla hýfzedilemediði için biraz bâtýnda kalýyor.<br />

Nefeslere gelince. Bu yola gönül veren irfan sahibi âþýklar, meramýný<br />

dile getirirken ister istemez bir takým simgesel ifadeler kullanýrlar. Birden<br />

fazla anlama gelecek kavramlar kullanýrlar. Bunu da ayný deneyimi yaþayan,<br />

o içsel, deruni müþahedeyi yaþayan insanlar, o nefesi okuduðunda<br />

âþýðýn ne demek istediðini anlar. Ya da þöyle diyelim, herkes kendi idrakine<br />

göre ondan bir þeyler alýr.<br />

Ali Rýza: Albümün adýna Bâtýni Nefesler derken, biz orada nefesleri çok<br />

daha geniþ anlamda ifade etmek istedik. Aslýnda en büyük nefes insan.<br />

Ýnsanýn da bir zâhiri dünyasý var, bir de iç dünyasý var. Nasýl biz iç dünya-<br />

28 Sayý 6


mýzý bir birimize bakarak göremiyoruz. Bizim bâtýn dünyamýza da bir<br />

gönderme var orda.<br />

Bâtýnilik üzerinde durmamýn nedeni, Alevi-Bektaþi ozanlarýn çoðu,<br />

özellikle yedi büyük ulu ozanlarýmýzýn (ki, bana göre bu rakamýn çok<br />

fazla olmasý gerekir) hepsi insanýn, doðanýn, maddenin iç dünyasýný<br />

anlatmaya çalýþmýþ olmalarýndan. Ýçselliði daha öne aldýklarý kesin.<br />

Lakin, bu durum zaman içerisinde Bâtýnilikle gizliliðin, gizemliliðin<br />

ayný anlamda kullanýldýðýnýn tersini de ifade etmiyor gibi. Þöyle ki,<br />

âþýklar, ozanlar toplumsal meseleleri, düþünsel farklýlýklarýný açýk bir<br />

ifadeyle dile getirdiðinde bunun bedellerini aðýr ödediler. Seyit<br />

Nesimi, Pir Sultan Abdal gibi.<br />

Ali Rýza: Bir noktada doðruluk payý var ama tek kaygý bu deðil. Bizim<br />

en azýndan inandýðýmýz o. Yani onu anlatacak birebir kavram olmadýðý<br />

için, sembolik bir dille anlatmak zorunda. Hepimiz aslýnda o dili kullanýyoruz.<br />

Mesela rüya görürüz. Rüyada bir býçak görüyoruz. Ama o býçak<br />

o ilk manasýyla deðil, býçak bize bir þey anlatmak istiyor. Onun sembolik<br />

bir ifadesi söz konusu.<br />

Hüseyin: Yani rüya dili gibi bir þey bu þiir. Aslýn da âþýk belki istemiyor<br />

deðil, istiyor onu. Nesimi diyor ya:<br />

“Deryay-ý muhit coþa geldi<br />

Kevni mekân huruþa geldi<br />

Sýrrý ezel oldu aþikara<br />

Arif neylesin müdara”<br />

Yani arifin, irfan sahibi insanýn aslýnda burada yapabileceði bir þey<br />

yok. O, coþ geldi mi söylüyor. Ama söze döküldüðünde ister istemez kýsýtlanýyor.<br />

Onun elinde olan bir þey deðil. Hani þair diyor ya ‘kelimeler<br />

kifayetsiz kalýyor.’ Bu noktada, kelimelerin kifayetsiz kaldýðý noktada<br />

sembolik anlam ve ifade biçimi kendisini dayatýyor. Yoksa düþüncelerini<br />

sakýndýðýndan dolayý deðil, diye düþünüyoruz.<br />

Bâtýni Nefesler albümünüzde birçok ozanýn þiirlerine yer vermiþsiniz.<br />

Sýtký Baba, Seyit Nesimi, Harabi, Virani gibi. Müzikler ise tek kiþiye<br />

ait. Âþýk Pervane mahlaslý Hasan Albayrak. Hüseyin senin baban,<br />

deðil mi? Biraz babaný bize anlatýr mýsýn?<br />

Hüseyin: Âþýk Pervane, aþka pervaz vuran yani kanat çýrpan, çýrpýndýkça<br />

aþka düþen, orda yanan, sonra tekrar küllerinden doðan, her doðuþta yeni<br />

þeyler söyleyen bir insan. Beslendiði kaynak tabi ki, Serçeþme. Hazreti<br />

Pir Dergâhý’nýn çok sadýk muhiplerinden birisi. Oradan beslenen, el<br />

verip, nasip alan birisi.<br />

Gelelim ikinci albümünüz ‘Þah Hatayi Deyiþleri’ne. Bu albümünüzde<br />

alýþýlmýþýn dýþýnda bir çalýþma olmuþ. Yýllar öncesinde Ruhi Su, böyle<br />

bir konu üzerine çalýþmalar yapmýþtý. Yunus Emre, Pir Sultan, Dadaloðlu,<br />

Karacaoðlan, Köroðlu gibi. Yýllar sonrasý siz bu tarz bir çalýþmayla<br />

halk müziði dinleyicisinin karþýsýna çýkýyorsunuz. Bu çalýþmanýn<br />

oluþumunu anlatýr mýsýnýz?<br />

Ali Rýza: Kalan Müziðin sahibi Hasan Saltýk’ýn avukat arkadaþý Ercan<br />

Bahadýr bu iþin fikir babasýdýr.<br />

Onun böyle bir projesi varmýþ. Bu projeyi bize teklif ettiklerinde,<br />

“Bâtýni Nefesler” adýnda bir projemiz vardý. “Onu tamamlayalým, altýndan<br />

kalkabilirsek bunu da yaparýz”, dedik. “Bu proje bizim de müzikal<br />

hedeflerimize uyan bir çalýþma, biz de böyle þeyler yapmak istiyoruz ama<br />

henüz erken”, dedik. Ýþte ilk oluþum böyle baþladý. “Bâtýni Nefesler”i<br />

bitirdikten birkaç ay sonra bu projeye baþladýk.<br />

Þah Hatayi kimdir? Halk þiirindeki yeri nedir? Þiirlerinde hangi<br />

konularý iþlemiþtir?<br />

Hüseyin: Bizim okullarda okutulan tarih kitaplarý Þah Hatayi’yi “kötü<br />

adam”, Anadolu Türkmen topluluklarýný da onun askerleri olarak tanýtýr.<br />

Þah Ýsmail bulunduðu coðrafyayý etkileyen önemli, tarihsel bir þahsiyettir.<br />

Ama bizim için önemli olan, o tarihsel kiþiliðinden daha çok ozanlýk<br />

yönü. Onunla ilgili kitaplar okuduðumuzda sanki iki yönlü kiþiliði varmýþ<br />

gibi, duruyor. Bir yanda Þahlýðý var; bir devletin Þahý olma amacý<br />

güden. Bir de “gönüllerin þahý olma amacý güden.” Sanki bu ikisi arasýnda<br />

gidip-gelen “çatýþmalý” bir yaþam sürmüþ, kýsa yaþantýsý içinde.<br />

Biz daha çok onun Anadolu’daki yansýmasýný, deyiþ ve nefes geleneði<br />

içerisinde nerde duruyor; naçizane bunu yansýtmaya çalýþtýk. Ona ait<br />

olan ya da olmayan þiirler konusu tartýþýlýyor. O konuda netlik yok.<br />

Kimisi diyor ki, “Þah Hatayi aslýnda Azeri lehçesiyle þiirler yazýyordu.<br />

Anadolu’da etkilenen insanlar, o þiirleri benimseyip, kendi lehçeleriyle<br />

yazýyorlar. Dolayýsýyla bu orijinal þiirler Hatayi’ye ait.”<br />

Karþý görüþte olanlar, bunun böyle olmadýðýný, “onu benimseyen<br />

insanlar, Þah Hatayi’ye gönül veren insanlarýn (ki, bu sadece Þah Hatayi’ye<br />

özgü deðil, diðer ozanlar, örneðin Pir Sultan için de böyle olmuþtur)<br />

onun mahlasýnda, ona benzetme yaparak þiirler yazdýðý, dolayýsýyla<br />

þiirlerin ona ait olmayacaðýný” söylüyorlar.<br />

Ama bu konuda hangisi Hatayi’nin þiiri, hangisi deðil bunu kestirmek<br />

çok kolay deðil. Bu çok da önemli deðildir. Bir önem sýralamasý yaparsak,<br />

bu konu çok alt sýralarda gelir. Önemli olan, þiirlerinde ne anlatýyor,<br />

insana ne veriyor.<br />

Ben de zaten Hatayi’nin bu yönünü sormuþtum. Þiirlerinde hangi<br />

temalarý iþliyor, hangi meseleleri anlatýyor. Biliyoruz ki, Hatayi þiirlerinde<br />

yoðunlukla Ali ve Ehlibeyt sevgisini dile getiriyor. Yani Alevi-<br />

Bektaþi süreðini ifade eden þiirler daha çok yazmýþ. Araþtýrmalarýnýzda<br />

Þah Hatayi’nin þiirlerinde bunlarýn dýþýnda iþlediði konulara<br />

rastladýnýz mý? Mesela Hatayi, aþk-sevda þiirleri, güzellemeler<br />

yazmýþ mý?<br />

Ali Rýza: Evet, hem de çok aðýrlýklý gördük. Bu tarzda yüze yakýn þiir<br />

yazmýþ diyebiliriz. Þiir yazmaya on iki yaþýnda baþlamýþ. Mesnevi tarzý<br />

þiirleri var. Muhtemelen bu þiirleri zâhiri aþk üzerine. Onu hissediyoruz,<br />

görüyoruz orda. Sonra kýrýlma noktasý yaþanýyor herhalde. Belli bir<br />

dönemden sonra tasavvuf aðýrlýklý, senin dediðin gibi Ehlibeyt sevgisini<br />

anlatan þiirlere aðýrlýk vermiþ.<br />

Zâhiri aþk derken, sevda þiirlerini, güzellemeleri anlýyoruz deðil mi?<br />

Hüseyin: Evet.<br />

Daha sonra bu aþk (zâhiri), tanrý aþkýna mý dönüþüyor?<br />

Hüseyin: Yani dönem kesin deðil. Ama þiirlerine, divanýna baktýðýmýzda<br />

belli bir süreçten sonra bu dönüþümün olduðunu görüyoruz. Anadolu’da<br />

daha çok tasavvufi þiirleri kabul görmüþ, onunla tanýnmýþ. Diðer þiirlerine<br />

pek rastlamadýk.<br />

Bundan sonraki çalýþmalarýnýzda neleri hedefliyorsunuz?<br />

Düþündüðünüz somut projeler var mý?<br />

Hüseyin: Anadolu Alevi-Bektaþi inancýnda âþýklar çok önemlidir. Bu yolun<br />

kadim zamandan bugüne gelmesinde onlar baþat unsurlardýr. Çok büyük<br />

hizmetleri var. Halk müziðinde bazý isimler var gölgede kalmýþ. Bazý<br />

isimler daha öne çýkmýþ. Mesela Hatayi, Pir Sultan, Kul Himmet bilinir.<br />

Ama Harabi, Virani, Sýtký Baba, Seyyit Nesimi fazla tanýnmaz. Bizim<br />

amacýmýzda bu âþýklarýn (fazla tanýnmayan) daha fazla insan tarafýndan<br />

tanýnmasýna aracý olmak.<br />

Serçeþme okuyucularýna son olarak iletmek istediðiniz bir þey var mý?<br />

Hüseyin: Denizciler yola çýkarken “rasgele” derler. Hayatta bir yolculuk,<br />

biz de rasgele demeyelim de, “aþk gele” diyelim. Son sözümüz þimdilik<br />

bu olsun.|<br />

Ocak 2005<br />

29


Kafile sorumlusu, geziye biraz da doða<br />

güzelliði katýlsýn diye, Kapadokya’ya<br />

çevirtiyor otobüsü. Lise yýllarýndan iyi<br />

biliyorum buralarý. Buraya da birçok<br />

kez gelmiþ, doða- ananýn Anadolu’ya<br />

ve bizlere hediye olarak verdiði bu eþi<br />

bulunmaz coðrafyayý tam doyamazsam<br />

da gezmiþtim. Peribacalarýný yine<br />

her zaman olduðu gibi büyük bir aþk<br />

ve sevdayla geziyorum. Rüzgârlar, yaðmurlar ne de güzel iþlemiþler<br />

tepeleri; sonsuz güzellikte doðal heykeller yapmýþlar, insan elinden çýkmýþçasýna<br />

muhteþem. Zaten ne fark eder ki, ha insan yapýsý, ha rüzgâr<br />

yapýsý, yaðmur eseri; hepsi ayný varýn içinde.<br />

Siz kýyaslayabilir misiniz, insan yapýmý þaheserlerle, doðal þaheserleri?,<br />

Uçhisar’daki oyuklar bizi gizemlere götüren kapýlar gibi duruyor.<br />

Tüm Kapadokya bir bütün olarak tam bir doðal mucize. Her nereye baksanýz<br />

sizi bir baþka güzellik karþýlýyor. Sadece doðanýn deðil, insan elinden<br />

çýkmýþ çanak, çömlekler, tabaklar, örmeler...<br />

Sizi büyülüyor. Siz nasýl olur da buraya gelmiþken birkaç hediyelik,<br />

vazo, vb., almazsýnýz?,<br />

Nasýl olur da ayçiçeði veya kabak çekirdeði alýp yemezsiniz?<br />

Bu büyük vadiye dalýp gitmezsiniz?<br />

Hacý Bektaþ-i Veli<br />

Serçeþme’nin arkasýnda medya ve iþadamlarý yoktur. Gerçek sahibi<br />

Serçeþme’den niyaz alan okuyucularýdýr. Serçeþme’yi çýkaranlar yurt<br />

içinde ve dýþýnda çalýþan, emeðiyle geçinen insanlardýr. Serçeþme okuyucusunun<br />

özverisine, paylaþýmcýlýðýna, çalýþkanlýðýna güvenerek ve zorluklarý<br />

birlikte çalýþmayla aþma gücüne dayanarak yola çýkýyor.<br />

Yurtdýþý - Almanya: Berlin Zeki Konuk +49.172.305 92 29; Bremen Adnan Kýlýç<br />

+49.174.448 49 59; Darmstad Hüseyin Akýn +49.179 107 88 56; Frankfurt Sedat<br />

Bican +49.170.751 25 35; Gladbach Behcet Soguksu; Hamburg A. Varol<br />

+49.172.453 14 62; Hanau Kemal Nayman +49.173.667 7291; Kassel Hüseyin<br />

Öztürk +49.162 153 33 20; Oberhausen Mehmet Kaz +49.173 612 01 95; Stuttgart<br />

Kýlavuz Bakýr +49.162 909 70 70; Avusturya: Tirol Hüseyin Polat +43.650 841 55<br />

99; Belçika: Brüksel Kazým Bakýrdan +32.473 49 37 12; Danimarka: Aarhus<br />

Yücel Tanrýverdi +45.5124 0283; Fransa: Paris Ahmet Kesik +33.672 96 33 44;<br />

Hollanda: Gelderland Ali Rýza Aðören +31.651 25 63 19; Ýsviçre: Basel Ýbrahim<br />

Bakýr +41.78 808 40 07; Norveç: Oslo Ali Kýlýnç +47.9208 6450.<br />

Yurtiçi - Adýyaman: Merkez Ýmam Bakýr 0532.791 03 20; Gölbaþý Kenan Tezerdi<br />

0535.949 43 13; Amasya: Merzifon Ali Kiziroðlu 0535.644 27 25; Gümüþhacýköy<br />

Feruz Oruç 0542.664 35 14; Ankara: Sýhhiye Timur Özmen 0532.313 87 78;<br />

Merkez Ýsmail Metin 0532.644 95 37; Antalya: Merkez Ýlyas Þimþek 0544.578 22<br />

99; Burdur: Merkez Mehmet Turan 0248.234 37 17; Denizli: Merkez Tekin Özdil<br />

0546.237 32 96; Diyarbakýr: Merkez Mehtap Ürer 0535.872 63 03; Eskiþehir:<br />

GEZÝ NOTLARI<br />

Anadolu Erenlerinin Ýzinde<br />

Ayhan Aydýn<br />

Serçeþme Sizlerin Katkýsýyla Çýkýyor ve Daðýtýlýyor<br />

BUGÜNE DEK TEMSÝLCÝLÝK GÖREVÝNÝ ÜSTLENEN CANLAR:<br />

Nihayet gönüller kýblegâhý Hacýbektaþ’a varýyoruz. Anadolu’nun merkezinde,<br />

göbeðinde, güvercinlerle ak ve pak, güller, dostluklar, kardeþlikler<br />

diyarýndayýz, kutsal topraklardayýz. Zaten kutsallýðý insanýn kendisi<br />

yaratmaz mý?<br />

Burasýna ayak basarken nasýl olur da ruhunuz titremez? Turnalarýn<br />

Ýmam Ali’nin sesini getirdikleri, tüm çiðlerin piþtiði bu bereketli topraklara<br />

varmak insana kendiliðinden bir huzur veriyor. Havasý tüm bedeninizi<br />

sarýp sizi hafifletiyor.<br />

Gün bu gün, dem bu dem. Yedi yüz yýl önce deðil de, þimdi de bize<br />

yakýn Hacý Bektaþ. Türkçe konuþup, Türkçe düþünen, Türkçe ibadet<br />

eden, halkýndan bir insan Hacý Bektaþ-i Veli. Horasan ve Rum Abdallarýnýn,<br />

Bacýyan-ý Rum’un, Ahilerin, Hurufilerin, Kalenderlerin, Torlaklarýn,<br />

Çepnilerin, Tahtacýlarýn; yani tüm ocaklarýn ve boylarýn, obalarýn<br />

saygýyla andýklarý bu Türkmen derviþinin; Türk alp eren kimliðinin daha<br />

çok içe dönük sufi yolunun devamcýlarý tarafýndan saygý, sevgi ve hürmetle<br />

andýklarý bu zatýn huzurunda olmak açýkçasý insaný biraz da ürpertiyor.<br />

Ona niceleri kin besledi, sevilmesin, anýlmasýn istediler. Ama nafileydi<br />

tüm bu kýskançlýklar.<br />

Dedik ya bir Anadolu var, bir de Anadolu’yu Anadolu yapan; onun<br />

topraðýndan, suyundan, ateþinden, yelinden yoðrulan, kültüründen mayalanan<br />

Anadolu insaný. Ýþte Hacý Bektaþ-i Veli içinden geldiði Türk<br />

boylarýnýn, Anadolu topraðýnda filizlenip boy veren ölümsüz aðaçlarýndan<br />

birisiydi.<br />

Ta o zaman ölümsüzleþeceði anlaþýlmýþ, ona kin duyanlar olmuþtu da<br />

o hiç kimseye ama hiç kimseye kin tutmamýþtý; yetmiþ iki millete bir nazarla<br />

bakýlmasýný öðütlemiþti.<br />

O nedenledir ki ölümsüzleþti, sadece görüþ ve düþünceleriyle deðil,<br />

kendi nesnel varlýðýnýn ötesinde de insana saygýda, hoþgörüde, Türk dilinin,<br />

kültürünün yaþatýlmasýnda Ýmam Ali bilgeliðindeki kimliðiyle de<br />

çaðlarý aþýp damar damar, türkü türkü, erenler baþý olarak yaþadý, yaþýyor<br />

ve Anadolu topraðý varoldukça varolacak.<br />

Konunun araþtýrmacýsý, bilim adamý Ahmet Yaþar Ocak’ýn dediði<br />

gibi, bu inancýn en önemli simalarýndan Bedri Noyan Dedebaba’nýn belirttiði<br />

gibi; bu mücerret Vefai derviþi gelmiþ, Çepni boylarýnýn içine girmiþ...<br />

Ýdris Hoca’yla, Kadýncýk Ana’nýn yol evladý olmuþ. Onlarý ana ve<br />

baba bilmiþ. Hacý Bektaþ bozkýrda öyle bir aþk ateþi yakmýþ ki, yedi yüz<br />

yýl sonra bile bu ateþ yanýyor.<br />

Kendinin Hz. Muhammed’in soyundan geldiðine inananlar Ehlibeyt’e<br />

dahil olmuþ, bel evlatlarý dedeler gibi; soyun, belin deðil; iþleðin,<br />

gönlün, baðlýlýðýn, hizmetin daha önemli olduðunu söyleyerek yine ayný<br />

ölçüde o uluya baðlanan, bu yola gönül vermiþ binlerce, yol oðlu baba<br />

ve derviþ gibi inanç önderleri tarafýndan hâlâ sevgi ve saygýyla anýlýyor.<br />

Gerek kendisinden önce Anadolu’ya geldiði bilinen büyük erenler<br />

gibi, gerekse de kendisinden sonra yine bu kutlu ve bereketli topraklara,<br />

Balkanlar’a giden veya oralarda büyüyüp, görüþ ve düþüncelerini oralarda<br />

filizlendirip ayný dünya görüþünü paylaþan, ayný Ýslam anlayýþýný her<br />

gittikleri yerde yaþatan derviþler gibi, Hacý Bektaþ da bir eren, bir veli<br />

görünümünde halkýn sevgisini kazanmýþtýr.<br />

Ýþte bu yolu aydýnlatan Hoca Ahmet Yesevi’lere, Aslan Babalara,<br />

Dedem Korkut’lara, Ebul Vefalara, Baba Ýlyas ve Baba Ýshaklara, Yunus<br />

Emrelere, Mahmudi Hayranilere, Sarý Saltýklara, Otman Baba’lara,<br />

Demir Babalar ne mutlu!<br />

Keþke herkes ayný erdeme sahip olsa. Keþke hiç kimse atasýndan<br />

babasýndan aldýðýyla, kendisine miras kalanla övünmese, hatta ve hatta o<br />

büyük hazineyi çürütmese.<br />

Eli kalem tutan tüm canlardan yazý, haber, fotoðraf, yorum, yazýlar ile<br />

nefeslerinizi, deyiþlerinizi bekliyoruz. Tüm canlarý, Serçeþme’ye abone<br />

olmaya, abone yapmaya, temsilcilik görevini üstlenmeye, bulunduklarý<br />

yöreye derginin toplu getirtilmesini, elden daðýtýlmasýna el vermeye<br />

çaðýrýyoruz.<br />

Odunpazarý Cafer Karataþ 0533.719 36 54; Gaziantep: Merkez Katre Can<br />

0535.503 6601; Ýstanbul: 4. Levent Hüseyin Düzenli 0555.204 73 79; Acýbadem<br />

Koray Berktaþ 0533.244 61 25; Alibeyköy Veysel Köse 0544.305 39 23; Avcýlar<br />

Mustafa Kýlçýk 0536.552 68 75; Bahariye Zehra Ünder 0533.722 03 91; Beyazýt<br />

Bekir Delibaþ 0212.516 23 14; Çaðlayan Ali Ulvi Öztürk 0212.224 22 42; Fatih<br />

Rukiye Delibaþ 0536.396 83 56; Ýçerenköy Yýlmaz Gürbüz 0535.524 49 12;<br />

Kadýköy Kazým Erol 0216.347 14 41; Kaðýthane Aydýn Deniz 0212.320 18 18;<br />

Kayýþdað Veli Göynüsü 0532.687 31 09; Sarýgazi-Taþdelen Ergül Þanlý 0532.410<br />

51 79; Soðanlýk Hasan Harabati 0532.787 7098; Sultanbeyli Sadegül Çavuþ<br />

0535.491 07 58; Ümraniye Ýsa Polat 0536.968 99 75; Üsküdar Sabri Karaman<br />

0533.263 02 43; Yenidoðan Salih Arslan 0535.941 15 09; Ýzmir: Merkez, Hüsniye<br />

Çýnar 0532.512 59 62; Konya: Beyþehir Hüseyin Kutlu 0535.522 75 11; Beyþehir<br />

Salman Zebil 0542.431 56 91; Maraþ: Elbistan Ali Kaya 0535.466 38 43; Nurhak<br />

Hasan Çadýr 0535.511 12 99; Nevþehir: Hacýbektaþ Erhan Çetin 0536.426 94 33;<br />

Samsun: Merkez Cem Sultan Ermiþ 0532.700 49 61; Terme Emrah Çolak<br />

0542.341 33 03; Tekirdað: Merkez Hasan Arslan 0282.263 05 79; Urfa: Kýsas<br />

Ahmet Aykut 0536.777 63 47; Sýrrýn Sadýk Besuf 0537.392 6375.<br />

30 Sayý 6


YUNUS EMRE<br />

Ziyaretimizin ilk günü böylesi kutsal bir yerde bir ibadette gerçekleþiyor.<br />

Kendisini bu yola vermiþ Hakký Saygý bir akþam duasý veriyor.Canlar<br />

da buna iþtirak ediyorlar. Büyük bir coþkuyla ziyaretlerimizi<br />

yapýyoruz.<br />

Kurbanlar kesiliyor. Sohbetler baþlýyor. Her zaman serin olan akþam<br />

saatlerinde, gece vakitlerinde insanýn içini ürperten ayaza karþýn bir barýþ<br />

diyarýnda olmanýn mutluluðu içimizi ýsýtýyor. Daha öncede törenler<br />

dýþýnda gelip burada Türbe’yi ve Müze’yi gezmenin keyfini yaþayan<br />

benim için yine bu ziyarette bir arþivleme fýrsatý veriyor. Yine her tarafý<br />

kameramla ve fotoðraf makinemle belgeliyorum.<br />

Bize yüzlerce yýl öncesinden miras kalan kutsal eþyalarý ziyaret ederken<br />

içim her zamanki gibi ürperiyor. Eski yazmalar, teberler, hýrkalar,<br />

þamdanlar, kazanlar, Kýrk Budak, döneminde kullanýlan yüzlerce eser ne<br />

de güzel sergilenme olanaðý buluyor burada.<br />

Ama her zamanki isteðimiz de yine gönlümüzden geçmiyor deðil;<br />

Alevilik-Bektaþilikle ilgili bilimsel araþtýrmalar yapacak, eski yazmalarý<br />

gününüz Türkçe’sine çevirecek, Aleviliðin ne olup olmadýðý konusunda<br />

ciddi incelemelerde bulunup bunu bir ana merkezde toplayacak bir üniversitesinin,<br />

bir enstitünün kurulmasý isteði hep içimde, hep aklýmda.<br />

Tek tek kurumlar, yazarlar, kiþiler ne yapabilirler ki bu konuda.<br />

Gerçi istense neler yapýlmaz ki ama gelin görün ki bu konuya ilgi duyan<br />

kaç kurum var, kaç kiþi var, hatta kaç yazar var?<br />

Yazar olmak baþka, alan araþtýrmacýsý olmak, arþiv oluþturmak baþka<br />

baþka þeyler. Bunlar da tabii hem düþünce iþi, hem de ekonomik güç iþi.<br />

Bizler ziyaretlerimizi yaptýktan sonra yani Hacý Bektaþ Türbesi’ni,<br />

Müzeyi, Beþtaþlar’ý ve ziyaret edilecek diðer yerleri gezdikten sonra toparlanýp,<br />

yola koyuluyoruz.<br />

Yunus Emre Türbesi<br />

Her kime kim derviþlik baðýþlana<br />

Kalp gide pak ola gümüþlene<br />

Nefsinden misk ile amber tüte<br />

Budaðýndan il ü þar yemiþlene<br />

Yapraðý dertli için derman ola<br />

Gölgesinden çok kademler iþlene<br />

Aþkýn gözü yaþý hem göl ola<br />

Ayaðýndan saz bitip kamýþlana<br />

Cümle þair dost bahçesi bülbülü<br />

Yunus Emre arada dürraçlana<br />

Hakký Saygý, Deniz Ünal, Mehmet Kaygusuz’la birlikte yine yollardayýz.<br />

Kaçýncý kez geçtiðimiz yollardan sanki kendi evimize gider gibi, araba<br />

kendiliðinden yolu biliyor gibi, rahatlýkla Eskiþehir Seyit Battal Gazi<br />

Ýlçesi Aslanbeyli Köyü’ne, Sultan Süceattin Veli Dergâhý’na, Nevzat ve<br />

Nadire Demirtaþlar’a ulaþýyoruz.<br />

Her zaman olduðu gibi yine güleç yüzleriyle bizi karþýlýyorlar.<br />

Sohbetler, muhabbetler, dertleþmeler... derken yine nefesler... Bu arada<br />

genç araþtýrmacý arkadaþlardan Coþkun Kökel’le buluþuyoruz. Onun da<br />

yöreye iliþkin, Alevi Ocak sistemine iliþkin özlü çalýþmalarý var.<br />

Kendisiyle birlikte Mihallýççýk’daki Yunus Emre Türbesi’ni ve kendi<br />

adýna yapýlan Müze’yi ziyaret ediyoruz. Bugüne kadar hakkýnda sayýsýz<br />

kitap yazýlan, þiirleri çaðýný, yaþadýðý coðrafyayý aþýp milyonlarýn gönlüne<br />

taht kuran büyük Yunus Emre’nin türbesini ziyaret etmek benim<br />

için de tarihi bir hatýra oluyor.<br />

Türkçe konuþup, Türkçe öðütler veren, yobazlarýn þiirlerindeki<br />

tasavvufi derinliði anlayamadýklarý için Hallacý Mansur gibi, Seyyid<br />

Nesimi gibi, Pir Sultan gibi Ýslam dýþý gördükleri, bir zamanlar Molla<br />

Kasýmlarýn þiirlerini yasakladýðý Yunus Emre büyük bir hümanist ozan<br />

olarak Batýlý araþtýrmacýlarýn da dikkatini çekmiþ bir Anadolu Türk erenidir.<br />

O þiirlerinde taþkýn Tanrý anlayýþýyla yaradan-yaratýlan bütünlüðünü<br />

savunan, insaný kainatýn merkezine oturtan, ibadette þekle önem vermeyen,<br />

Türkçe düþünüp, Türkçe konuþan, halktan biri olmasýnýn yanýnda<br />

her zaman zulmedenin karþýsýnda masumlarýn yanýnda yer alan bir büyük<br />

Anadolu inanç önderidir.<br />

Kendisine baðlý kalanlarýn, onun fikirlerini benimseyenlerin yolundan<br />

gittikleri mistik þiirin en büyük temsilcilerinden birisi olan Yunus<br />

Emre, bundan yedi yüz yýl önce söylemiþ olduðu, okuduðu bilgece dizelerle<br />

tüm inananlarýn kalbine yazýlmýþ, ölümsüzleþmiþ abidelerden birisidir.<br />

Bu büyük Türk sufi ozanýnýn türbesini ziyaret etmek beni çok duygulandýrdý.<br />

Çünkü zaman zaman dilime gelen þiirleriyle içimde hep yaþattýðým<br />

bir ayrýlmaz parçamdýr, Yunus Emre.<br />

Adý aynen Pir Sultan gibi benim duygu dünyamýn temel mühürlerinden<br />

birisi olarak hep içimde yaþar durur.<br />

Tam üç kez yer deðiþtirerek bugün meftun olduðu yere defnedilen<br />

Yunus Emre’nin türbesinin çevresi mermerden.<br />

Aðaçlarýn ve suyun bol olduðu bir mekânda huzur içinde yatan<br />

Yunus Emre adýna yapýlan küçük müze ise oldukça büyük anlam içeriyor,<br />

bizim için.<br />

Onun adý sadece þiirleriyle gönüllerde yaþamýyor.<br />

Ayný zamanda köylülerin baðýþladýklarý otantik eþyalarla, heykeliyle,<br />

türbesiyle de ziyaret edenlerin gözleri önünde somut olarak, nesne olarak<br />

da yaþýyor Yunus Emre Eskiþehir’de, Mihallýççýk’ta.<br />

Alevilik Dizisi<br />

Alevilik, Diyanet,Siyaset – Ýsmail Kaygusuz<br />

YENÝ ÇIKTI<br />

Musahiplik – Ýsmail Kaygusuz 2. BASKI<br />

Sivas Katliamýnýn Onuncu Yýlýnda<br />

Onlar Iþýk Oldular – Ahmet Koçak<br />

Okunacak En Büyük Kitap<br />

Ýnsandýr - R Yürükoðlu<br />

Hünkar Hacý Bektaþ Veli - Ýsmail Kaygusuz<br />

Alevilikte Ýnanç Kültür Siyaset<br />

Tarihi ve Ulularý - Ýsmail Kaygusuz<br />

Öykü<br />

Dünden Bugüne Alevi Olmanýn<br />

Bedeli – Ýsmail Kaygusuz<br />

YENÝ ÇIKAN KÝTAPLARIMIZ<br />

Þiir<br />

Yirminci Yüzyýlýn Ýnsanlarýyýz – Kul Hasan<br />

Atatürk Aydýnlýðýný Karanlýkçý Diþler<br />

Kesmez – Ali Yüce<br />

Divanyolu Cad. No 54, Erçevik Ýþhaný 102,<br />

34110 Eminönü-Ýstanbul<br />

Tel/Faks: +90.(0)212.519 5635<br />

www.alevyayinlari.com<br />

TOPLU SÝPARÝÞLERDE %40 ÝNDÝRÝM YAPILIR<br />

Siyaset Dizisi<br />

Kafa Tutan Günler - Esat Korkmaz<br />

Ya Sosyalizm Ya Barbarlýk – Y. Zamir<br />

TKP, Doðuþu, Kuruluþu, Geliþme<br />

Yollarý – S. Üstüngel<br />

Ýrtica ve ABD Kýskacýnda<br />

Türkiye – Lütfi Kaleli 2. BASKI<br />

Küreselleþmeyi Anlamak – Yusuf Zamir<br />

Sosyalizm – R. Yürükoðlu<br />

1. Cilt: Sosyalizm Nedir<br />

2. Cilt: Ütopik ve Bilim-Dýþý Sosyalizm<br />

3. Cilt: Günümüz ve Türkiye<br />

Ocak 2005<br />

31


SERÇESME<br />

BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR<br />

¸<br />

Aleviliðin-Bektaþiliðin<br />

Özgünlüðü<br />

Esat Korkmaz<br />

“Köktendinci”nin“þeytan” olduðu toprakta<br />

ayrýca “þeytan” aramak anlamsýzdýr.<br />

Aleviliðin-Bektaþiliðin “özgünlüðü”, söylencelerinin bolluðundan çok, “organik doðalarý”ndadýr.<br />

Bu baðlamda her Alevi-Bektaþi, sözcüðün “gerçek” anlamýyla “inançlý”dýr; inanç, tüm bireysel ve<br />

toplumsal davranýþlara “sinmiþ” durumdadýr. Çünkü, varoluþun bile “büyülü” olarak ortaya çýktýðý<br />

bir dünyada yaþar. Ortodoks dinsel tasarýmlarýn tanrýsal “buyruk”la gerçekleþtiðini kabul ettiði<br />

Yaradýlýþ’ýn ötelerine “taþarak” bir bütün olarak yaþamý ya da nesnel süreci “kutsama” amacýna<br />

yönelir.<br />

Alevilik-Bektaþilikte ata “ruhlarýna” yönelik tapýnma, ruhlarýn “ölümsüzlüðüne” dayanýr ve bu bir<br />

tür “canlýcýlýk”týr. Canlýcýlýk, söylenceye dönüþmüþ “atalar tapýmý”ndan kaynaðýný alýr:<br />

“Çocukça” olmasa da “çocuksu” bir yaný vardýr; bu nedenle “yitik” çocukluðunun elde edilmesini<br />

“Cennet” olarak betimler Aleviler-Bektaþiler.<br />

Bu kapsamda, Alevilik-Bektaþilik, tüm çevrebilim tasarýmlarýný yapýsýnda toplayan ve evrenin<br />

yaþamdirimsel yanýný dýþa vuran bir düþünce/inançtýr. Bu düþüncenin/inancýn “açýlýmýnda” bir<br />

Alevi-Bektaþi kendisini, doðanýn “mutlak efendisi” görmez; evrenin bir parçasýdýr, ona dahildir,<br />

ona baðlýdýr, onun sahibi deðil, “kullanýcýsý”dýr.<br />

Evren bilincine katýlmanýn insana yüklediði temel yükümlülük “doðal ve toplumsal düzeni” korumak<br />

olduðu için, dünyanýn ya da toplumun “baþlangýç saflýðý”nda nasýl sürdürülebileceðinin<br />

hesabýný yapmaya yönelir. Tüm evren, “gizil nesnellik” durumunda tanrýsal güçlerle dolu olduðundan,<br />

duyu organlarýyla “algýlanýr” nesneler de “ruhlar kadar ruhsal”dýrlar. Ruhlar eyleme geçer,<br />

yani bâtýndan zâhire taþýnýr; doða “doðurur”: Tüm evren, tüm doða, yeniden “dirilir”. “Dünya”<br />

denilen þey, yaþam ya da onun tersi ölümden yola çýkýlarak “kavranma”ya çalýþýldýðýndan, her þey<br />

“ayný noktaya dönmek” yoluyla deðil, geliþerek “yinelenir”: Demek ki Alevilik-Bektaþilikte<br />

“metafizik bir döngü” yoktur; tam tersine “diyalektik sarmal bir geliþim” vardýr.<br />

Yaþamdirimsel evrenin bir “parçasý” olan Alevi-Bektaþi insaný, “Bütün”ün olduðu kadar “Bir”in<br />

de parçasýdýr: Arada bir “kopukluk” olmadýðýndan, ölümlü olarak tanrýsallýðýn bir parçasýdýr; tanrýsal<br />

olarak suyun þýpýrtýsýnda, rüzgârýn uðultusunda, çiçeðin kokusunda, meyvenin tadýnda, koyunun<br />

melemesinde ve aslanýn kükremesindedir.<br />

Bu durum, insanýn sonsuz gerçeklikten gelip, deðiþik aþamalar geçirdikten sonra yine oraya varacaðýný<br />

vurgulayan ve “devriye” olarak adlandýrýlan “döngü” þiirlerinde “çarpýcý” biçimde anlatýlýr:<br />

ÂÞIK VEYSEL<br />

Göklerden süzüldüm, tertemiz indim,<br />

Yere indim, yerli renge boyandým.<br />

Boz bulanýk bir sel oldum, yürüdüm,<br />

Çeþit çeþit türlü renge boyandým.<br />

Azgýn azgýn çaðlayarak, akarak,<br />

Ýnsafsýzca tahrip edip yýkarak,<br />

Ne utandým, ne kimseden korkarak,<br />

Kusur, günah, kirli renge boyandým.<br />

Yüzümü yere vurdum süründüm,<br />

Çok dolandým, ýrmak oldum göründüm,<br />

Eleklerden geçtim, yundum, arýndým,<br />

Kâmilane kârlý renge boyandým.<br />

Irmak olup karýþýnca denize,<br />

Dalgalandýk,coþtuk, taþtýk biz bize.<br />

Çok zaman seyrettim aya, yýldýza,<br />

Aydýn, parlak nurlu renge boyandým.<br />

Veysel, yoktan geldim, yok oldum göçtüm,<br />

Ben diyenler yalan, gerçeði seçtim.<br />

Bir buhar halinde göklere uçtum,<br />

Kayboldum, o sýrlý renge boyandým.<br />

GUFRANÝ<br />

Bulut olup aðladýðýmý bilirim,<br />

Boran ile yaðdýðýmý bilirim,<br />

Alt’anadan doðduðumu bilirim,<br />

Kaç ebeden, kaç soruldum kim bilir?<br />

Kaç kez gani oldum, kaç kere fakir,<br />

Kaç kez altýn oldum, kaç kere bakýr,<br />

Bilmem ki kaç kâtip ismimi okur?<br />

Kaç defterde kaç dürüldüm kim bilir?<br />

Bazý nebat oldum toprakta sürdüm,<br />

Bilmem kaç atanýn sulbünde durdum,<br />

Kaç defa Cennet-i Âla’ya girdim,<br />

Cehennem’e kaç sürüldüm kim bilir?<br />

Kaç kez alet oldum, elde bakýldým,<br />

Semadan kaç kere indim, çekildim,<br />

Balçýk oldum kerpiç kerpiç döküldüm,<br />

Kaç bozuldum, kaç kuruldum kim bilir?<br />

Dünyayý dolaþtým, hep kara batak,<br />

Görmedim bir karar, bilmedim durak,<br />

Üstümü kaç kere örttü bu kara toprak,<br />

Kaç serildim, kaç derildim kim bilir?<br />

Gufrani’yim, tarikatým boþ deðil,<br />

Ýyi bil ki kara baðrým taþ deðil,<br />

Felek ile hatýrcýðým hoþ deðil,<br />

Kaç barýþtým, kaç darýldým kim bilir?<br />

32 Sayý 6

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!