6.Sayı - Hacibektaslilar
6.Sayı - Hacibektaslilar
6.Sayı - Hacibektaslilar
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
SERÇESME ¸<br />
BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR<br />
BU SAYIDA<br />
FÝKRET OTYAM Sahi mi Ey Canlar?<br />
ESAT KORKMAZ Þamanýn Dünyasý - Bölüm I<br />
ÝSMAÝL KAYGUSUZ Bir Olalým, Ýri Olalým,<br />
Diri Olalým<br />
ÝSMAÝL ÖZMEN Tassavvuf<br />
BÝR KÝTAP Hasan Sabbah ve Alamut<br />
MURTAZA DEMÝR Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý<br />
ESEN USLU Alevilere Duyurulmayan Alevi Raporu<br />
AABK Avrupa Birliði Sürecinde Aleviler<br />
AABF Ýki Günlük Toplantý Sonuç Bildirgesi<br />
ÝSMAÝL KAYGUSUZ Teþekkür ve Yadýrgama<br />
HASAN HARMANCI Avrupa Birliði ve Alevilere<br />
Yaklaþým Sorun<br />
BURHAN KOCADAÐ Lolanlýlarýn Tarihçesi - Bölüm II<br />
LÜTFÝ KALELÝ Alevilik Ýslam mý Ayrý Bir Ýnanç mý?<br />
ERDOÐAN ALKAN Alevilikte Üç Sayýsý<br />
ALÝ KAYA Anayasa Ne Diyor?<br />
DR ÖMER ULUÇAY Düþünce ve Ýnanç Evreninde<br />
Akýl<br />
CENGÝZ YILDIRIM Tasavvu ve Hallac-ý Mansur<br />
ALÝ RIZA VE HÜSEYIN ALBAYRAK ile Söyleþtik<br />
AYHAN AYDIN Anadolu Erenlerinin Ýzinde<br />
ESAT KORKMAZ Aleviliðin Bektaþiliðin Özgünlüðü<br />
AYLIK DERGÝ<br />
Genel Yayýn Yönetmeni: Esat Korkmaz<br />
Sahibi: Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd. Þti.<br />
adýna Ahmet Koçak<br />
Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ahmet Koçak<br />
Yönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54,<br />
Erçevik Ýþhaný 102, 34110 Eminönü - Ýstanbul<br />
Tel/Faks: +90.(0)212.519 5635<br />
E-posta: sercesme_dergisi@yahoo.com<br />
Baský: Mart Matbaacýlýk, Ceylan Sk. No 24, Nurtepe,<br />
Kaðýthane, Ýstanbul - 0212.321 2300<br />
Yayýn Türü: Yerel - Süreli<br />
FÝYATI: TL 3 / € 3 / £ 3<br />
OCAK 2005 SAYI:<br />
ISSN 1304-986<br />
9 771304 986000<br />
Ocak 2005<br />
6<br />
AVRUPA BÝRLÝÐÝ: RÜYA MI? KÂBUS MU?<br />
“Koþullu” Koþullara Doðru<br />
Esat Korkmaz, Genel Yayýn Yönetmeni<br />
Acý ve sýkýntý, umudun “yiyeceði”dir;<br />
acý ve sýkýntý olduðuna göre,<br />
onu “lokma” yapýp umudu “beslemek” bize kalýyor.<br />
Türkiye, 17 Aralýk’ta, Brüksel’de “koþullu” bir müzakere tarihi aldý: Arap dünyasý, Ýsrail<br />
ve diðer Akdeniz ülkeleriyle derin tarihsel ve ekonomik baðlarý, Ýslam Konferansý içindeki<br />
yeni konumu, petrol kaynaklarýna yakýnlýðý ve stratejik su kaynaklarýna sahip olmasý<br />
vb. nedenlerle Avrupa’nýn Türkiye’ye “hayýr” demesi zaten olanaksýzdý. Bu yüzden<br />
kaçýnýlmaz olan, ötesinde beklenen, bilinen “evet” gerçekleþti. Beklenmeyen ya da direnemediðimiz<br />
için beklentilerimizi aþan “koþullar” idi. AKP hükümeti, ucu açýk olmayan,<br />
serbest dolaþýmý engellemeyen, koþullu bir metin içermeyen, Kýbrýs konusunda dayatma<br />
getirmeyen bir müzakere kararý istediðini ve beklediðini, bunu gerçekleþtirmek için çaba<br />
harcayacaðýný, 17 Aralýk öncesinde, devlet adýna dile getirmiþti; söz vermiþti bir bakýma.<br />
Oysa 17 Aralýk’taki AB kararý, bu beklentinin tam tersine oldu; Türkiye’nin istekleri<br />
dýþlandý. 17 Aralýk’ta “keskin bir virajýn” dönüldüðü açýktýr: Bu dönüþü, duygusallýktan<br />
arýnýp akýlla yorumlamak ve yarýnlara çok daha hazýrlýklý olmak durumundayýz.<br />
Öncelikle taraflarýn süreci “yönetme” tarzlarýna bakalým: Türkiye’yi yönetenlerin tutumu;<br />
“Avrupa sosyalizminde Revizyonizmin babasý Eduard Bernstein’in ‘Hareket her þeydir,<br />
nihai hedef hiçbir þey’ saptamasýyla, Sertap Erener’in ‘Any Way that I can’(Ne istersen<br />
yaparým) yalvarmasý karýþýmý, traji-komik Doðu-Batý sentezi. Bunlar, Avrupa Birliði<br />
üyeliði baðlamýnda kendi vatandaþlarýna gerçekleþmesi olanaksýz umutlar(serbest<br />
dolaþým, tarýma AB parasý vb.) yarattýktan sonra, þimdi dönüp ‘Olacak, olacak. Bir kere<br />
imza attýk ya kimse engelleyemez..’ demeye devam edecekler.”(*)<br />
Avrupa’yý yönetenlerin tarzýna gelince; “onlar da kendi halklarýna, ‘Merak etmeyin<br />
olmasý için önce –ülkesine göre deðiþmek üzere- ‘domuzlarýn uçmasý’(Ýngiltere), ‘tavuklarýn<br />
diþ çýkarmasý’(Fransa), ‘Tuna’nýn tersine akmasý’(Avusturya) gerekir diyecekler.<br />
Almanlarýn iþiyse zor, çünkü o dilde böyle bir deyim yokmuþ”(**)<br />
• Görüþmelere baþlama tarihinin 3 Ekim 2005 olarak saptanmasý, Türkiye’nin AB üyeliði<br />
için kesin bir güvence oluþturuyor mu?, sorusuna, “Oluþturmuyor” biçiminde yanýt vermek<br />
zorundayýz. Çünkü, anlaþma AB’yi hiçbir yükümlülük altýna sokmuyor.<br />
• AB ülkeleri, görüþmeleri kesme olanaðýna sahip mi? sorusuna, “Evet” biçiminde yanýt<br />
vermek durumundayýz. Çünkü, müzakere sürecinin herhangi bir aþamasýnda, þu ya da bu<br />
nedenle “Hayýr” diyen bir ülke çýkarsa görüþmeler kesilebilir.<br />
• Görüþmelerden bir sonuç alýnamazsa ne olur? sorusuna, “Türkiye’nin seçenek<br />
olanaklarýný elinden alan bir düzenleme yapýlmýþ olduðu için üyelik dýþý özel statü<br />
koþullarýna razý olmaktan baþka çare yok” biçiminde yanýt vermek kaçýnýlmazdýr.<br />
Brüksel’de 17 Aralýk’ta çýkan karar metninin ayrýntýlarýnda “gizli” gerçekler veri<br />
alýndýðýnda; Türkiye’nin bütün koþullarý yerine getirmesi durumunda 3 Ekim 2005’te<br />
müzakerelere baþlanmasýnýn planlandýðý anlaþýlýr. Bir yandan “Kýbrýs Cumhuriyeti”ni<br />
tanýmak müzakerelerin önkoþulu durumuna getirilirken, diðer yandan “referandum planlarý”yla<br />
Türkiye’nin AB’ye tam üyeliði neredeyse “ortadan kaldýrýlýyor”. Kýbrýs konusunda<br />
tüm taraflarýn kabul edeceði adil bir çözüme ulaþýlmadan Türkiye’nin “Ankara<br />
Anlaþmasý”ný geniþletecek protokolü imzalamasý, “Kýbrýs Cumhuriyeti”ni tanýdýðý anlamýna<br />
gelir. Böylesi bir karar, Kýbrýs Cumhuriyeti’ni, “AB’nin kabul ettiði egemenlik sýnýrlarý”<br />
ile tanýmayý “zorunlu” duruma getirdiðinden, ayný zamanda, “Kuzey Kýbrýs Türk<br />
Cumhuriyeti”(KKTC)’nin fiili “reddi” anlamýný içerir.<br />
(Devamý Sayfa 2’de.)<br />
1
Baþtarafý 1.Sayfada<br />
“Koþullu” Koþullara<br />
Doðru<br />
Karar metninde Türkiye’ye “özel bir uygulama”<br />
getiriliyor: Bütün ortaklarýn duyarlýlýklarýnýn<br />
dikkate alýnacaðý ve her müzakere<br />
baþlýðýnda “veto” hakkýnýn kullanýlabileceði bir<br />
sürecin uygulanmasý hedefleniyor. Bu durumda<br />
müzakereleri 5 yýlda bitiririz diyenler “hem<br />
halký hem de kendilerini kandýrýyor.”<br />
Müzakere baþlýklarýný içeren her bir “dosya”,<br />
tüm üyelerin oylarýyla açýlacak ve kapanacaktýr:<br />
Herhangi bir nedenle “bir” üyenin<br />
“veto” hakkýný kullanmasý durumunda süreç<br />
týkanacaktýr. Sorunun çözümü konusunda bir<br />
“mekanizma” öngörülmediðinden “týkanýklýk”,<br />
ancak siyasi iliþkilerle aþýlabilecektir. Bu<br />
da “aday” ülke durumunda bulunan<br />
Türkiye’nin “ödün” vermesi anlamýna gelir.<br />
Yine metinde müzakere sürecinin kesilmesini<br />
gerektirecek bir baþka durumdan daha söz<br />
edilir: Buna göre, aday ülkenin hürriyet,<br />
demokrasi, insan haklarýna saygý, temel özgürlükler<br />
ve hukuk düzeni gibi AB’nin üzerinde<br />
kurulu olduðu ilkeleri ýsrarlý bir biçimde<br />
“ihlal” etmesi durumunda, Komisyon kendi<br />
baþýna ya da üye ülkelerin üçte birinin önerisiyle<br />
müzakerelerin askýya alýnmasýný ve<br />
müzakerelere yeniden baþlanabilmesi için<br />
“koþullar” getirilmesini önerir. Böyle bir önerinin<br />
yürürlüðe girmesini Konsey, aday ülkenin<br />
savunmasýný dinledikten sonra “nitelikli çoðunluk”<br />
ile kararlaþtýrýr. Bu düzenlemeyi,<br />
Türkiye’de temel hak ve özgürlüklerin daha<br />
fazla güvence altýna alýnmasýný saðlayacak bir<br />
“sigorta” olarak algýlamak gerekir.<br />
17 Aralýk 2004 Brüksel Zirvesi’nin, Türkiye-AB<br />
iliþkilerinin geleceði için son derece<br />
önemli sonuçlar doðurduðunu kabul etmek durumundayýz:<br />
3 Ekim 2005’te müzakerelere baþlanacaðýnýn<br />
“tescili”; müzakerelerin hedefinin<br />
“katýlým” olduðunun belirtilmesi “kazaným”<br />
gibi görünüyor. Ancak, müzakere sürecinin<br />
“açýkuçlu” olacaðýnýn, bu süreçte “koruma önlemlerinin”<br />
getirilebileceðinin, müzakerelerin<br />
ille de “tam üyelikle sonuçlanmayabileceðinin”<br />
ve 2014’ten önce üye olunamayacaðýnýn “vurgulanmasý”<br />
bu kazanýmý “tersine” çeviriyor.<br />
Müzakerelerin çerçevesi hakkýnda bilgilerin<br />
yer aldýðý bölümde, “müzakerelerin ortak hedefi<br />
katýlýmdýr”, cümlesine yer veriliyor. “Kazaným”<br />
olarak algýlanan bu cümlenin hemen arkasýndan<br />
da þu cümleler sýralanýyor:<br />
1.“Müzakereler, sonucunun önceden garanti<br />
edilemeyeceði, açýk-uçlu bir süreçtir.”<br />
2.“Kopenhag Kriterleri’nin tümü göz önünde<br />
bulundurulduðunda, þayet aday ülke üyelik<br />
yükümlülüklerinin tümünü üstlenememe<br />
durumunda olursa, söz konusu adayýn Avrupa<br />
yapýlarýna mümkün olan en kuvvetli baðlarla<br />
kenetlenmesi saðlanmalýdýr.”<br />
Bu cümlelerle anlatýlmak istenen, “kazanýmý”<br />
yalanlayan üyelik dýþý “özel statü”den baþka<br />
bir þey deðildir.<br />
Türkiye 2005’e bu koþullarda giriyor. Her<br />
þeye karþýn, zorluklarýn/güçlüklerin altýndan<br />
kalkacaðýmýza yönelik umudumu/inancýmý<br />
“öne” alarak Türkiye’ye ve Türkiye insanýna<br />
2005 yýlýnda esenlikler diliyorum.<br />
(*) Ergin Yýldýzoðlu; Avrupa Birliði Rüyasý;<br />
Cumhuriyet Strateji; Yýl: 1; Sayý: 25; Sayfa: 4<br />
(**) Adý geçen makale.<br />
FEYZULLAH ÇINAR 24 EKÝM 1983’DE ÖLDÜ DÝYENLER!<br />
Sahi mi Ey Canlar?<br />
Fikret Otyam<br />
1983 yýlýnýn Ekim ayýnýn 24’ünde, en yakýn komþumuzun Tanrý’nýn olduðu Selinuz Kalesi’nin<br />
dibinde tek katlý evimizin ki orasý eþi menendi olmayan, böylesi bir daha gelmediði/gelemeyeceði<br />
o yüce insan Gazi Mustafa Kemal’in adýný Gazipaþa olarak koyduðu ilçedir.<br />
Jeep’le eve yaklaþýrken saat 13.15, eþim Filiz’i gördüm, tarlada bir hoþ dolaþan, durdum.<br />
Aðlýyor gibiydi, ne iþi vardý tarlada, neden dolanýyordu böyle?.. Dedim, ya bizden ya<br />
onun canibinden birisi göçüp gitti öte dünyaya!. Nasýl sorarsýn “Kimden” diye? Soramadým bir süre,<br />
sonra “Hayrola” dedim, “n’oldu”?<br />
Konuþamadý/konuþmadý. Yineledim:<br />
“N’oldu ya, hayrola ne iþin var tarlanýn ortasýnda öðlen öðlen?” hýçkýrmaya baþladý, neden sonra<br />
sadece “Feyzullah” diyebildi..<br />
“N’olmuþ Feyzulllah’a?”<br />
Yanýtlamadý bir süre, sonra “ölmüþ” diyebildi bu sefer aðlayarak.<br />
“N’olmuþ n’olmuþ Feyzullah’a, ölmüþ mü?”<br />
Baþýný salladý, “Yahu bu cihanda ölmeyi hak eden o kadar insan var, olur mu, neden Feyzullah,<br />
yanlýþ duymuþsundur..”<br />
TV de saat 13.00 haberlerinde almýþ haberi, o caným yüreði duruvermiþ!..<br />
Saat 19.00 haberlerini iple çektim, o “kara habar” yoktu, nasýl sevindim açýklamaya gerek var<br />
mý? “Gördün mü” dedim eþime “Allah ölmemiþ”<br />
O’na Feyzullah derken daha çok Allah’ýn üzerinde dururdu dilim ve kaldý adý “Allah” diye, bu<br />
suçsa gök çadýrlým bu suçumu affede neyleyim baþka?<br />
Gözüm saatte, 23.00 haberleri baþladý ve bir ara “O” renklendi ekranda, önünde mikrofon çalýp<br />
söylüyordu, bir dize aklýmda çalýp söylediðinden:<br />
“Eyvallah dostlar!”<br />
Öðrendim ayrýntýsýný Hakk’a yürümesinin.<br />
Ne diyordu can dostum Enver Gökçe bir þiirinde:<br />
“Ölüm adýn kalleþ olsun!”<br />
Adýný Gazi Mustafa Kemal’in yani o yüce, o eþsiz insan Atatürk’ün verdiði Antalya’nýn doðudan<br />
son ilçesi Gazipaþa’da evet en yakýn komþumuzun Allah’ýn olduðu o dað eteðinde beþ yüz metre<br />
kara toprak üzerindeki evimizde neredeyse elliden fazla canlýyla yaþýyoruz! Otuzdan fazla kedi,<br />
üç ceylan, iki tavus, dört beþ peygamber tavuðu, yirmiye yakýn tavuk horoz, köpekler ki ikisi kurt<br />
haydut ve korsan, Filiz’in evde yaþayan köpeði baþka, çoban Kostak, yedi sekiz Moskoviç ördeði,<br />
sayýsýný bilemiyorum cins cins “tavþan” lar! Evet tavþan deðil, tavþanlar!..Yýllar yýlý katamamýþtým<br />
aileye tavþan milletini Alevi mihmanlar “rahatsýz olmasýn deyû”. Sonra can bir dedeye bunu açanda,<br />
sýrtýmý sývazlamýþ, “evimde otuzdan fazla tavþan var erenler” demiþti gülerek ve dakikalarca<br />
tavþan yorumu sarmýþtý o dað eteðini.<br />
Gazipaþalýlar topraða koymaya “yataklamak” diyorlar, sanýrým baþka yerde de geçerlidir bu deyim.<br />
Anca kuþ olsam/olsak yetiþebilecek miydik “yataklamaya?..” O dört ayaklý, o iki ayaklý yaratýklar<br />
acep ölürler mi açlýktan iki/üç gün içinde?<br />
Telefonlar, telefonlar, yedek olarak bile yer yoktu uçakta!<br />
Gerçeðe kocaman bir Hû, bunlarýn hepsi apaçýk, resmen ve alenen bahane özümden! “Allah”ý,<br />
yani Feyzullah’ý o eþilen topraða mý koyacaktým ellerimle ve ellerle toprak mý atacaktým üzerine?<br />
Ne yüreðim, ne elim, ne gözüm asla ve kat’a yapmazdý bunu/bunlarý; çareyi buldum, yani çözümü:<br />
“Allah ölmez”.<br />
Kalan Plak, Feyzullah Çýnar kaseti ve CD’si çýkardý, adý o ünlü isimli: Fazilet. Yazý istediler<br />
Kalan Plak’taki can dostlar, oturdum makinenin baþýna, bakýn kasetin içinden çýkan tanýtým kaðýdýndaki<br />
yazdýklarýmý, okuyalým mý birlikte, eyvallah:<br />
“Onu Çok Ama Çok özlüyorum”<br />
“Hakk’a yürüdüðünü biliyorum, yani göçtüðünü!<br />
Ýçimde bir duyu var yine de, bir gün kucaðýnda mor kadife torbalý telli Kur’an’ýyla çýkýp geliverecek!..<br />
Bu duyu, ‘ölmezliðin’ simgesidir. Nasýl ölsün ki, arþivimde taa 1963’den Hakk’a yürüdüðünden<br />
bir yýl öncesine kadar çalýp söylediði derlemelerim var, ardý ardýna saatler saat’ler<br />
süren! Ölmezliði, bu!.”<br />
Nefes Dergisi’nin Aðustos 1996 tarihli 34. sayýsýna yazdýðým yazýnýn bir bölümünü buraya alýyorum,<br />
o’nu sevgiyle, saygýyla ve özlemle anarak:<br />
“Kimse alýnýp darýlmasýn, bu ülkede Pir Sultan Abdal’ý en güzel yaþatan, en güzel sesleyen,<br />
tazeleyen kuþkusuz, O’nun en büyük, yürekten hayraný Feyzullah Çýnar’dýr. Abarttýðým<br />
sanýlmasýn, çoðu kez bantlarýný dinlerken, dönen kahverengi þeritten bir ulu insan çýkar, bu Pir<br />
Sultan Abdal’dýr, Feyzullah’ýn sesinde, sazýnda; zaar derim Pir bu ola, aynen böyle ola. O’nun<br />
ulu ozaný yorumlayýþý yalansýzdýr, dolansýzdýr; halkýn/öfkenin/baþkaldýrýþýn ta kendisidir, acýlý<br />
direniþlerin ve ölmezliðe ulaþmanýn.<br />
Âþýk Feyzulalh Hakk’la neden böylesine özdeþleþiyor, böylesine uygun, böylesine yücelerek, bin<br />
iken bir olmanýn sýrrý nedir? Halk, bir sözcü olarak görüyor, öyle belliyor ozaný, kendi öfkesini/-<br />
kývancýný/acýsýný, hele hele bizim halkýmýzda da çok belirlenen o anlatýmsýz direnci onda buluyor;<br />
bundan böylesine baðlanýyor ozanýn yiðit sesinde, usta sazýnda.<br />
2 Sayý 6
Feyzullah Çýnar<br />
1937-1982<br />
Feyzullah, Anadolu kültür mirasýný en yiðit, en içten ve bir güzellikle olmasý gereken, güzeli güzel<br />
ve daha güzel yapan, nice öðeleri yabana atmadan bu mirasý en hasýndan kullanan bir sanatçýdýr,<br />
çaðýnýn da adamý olarak, yani ayaðý yere basarak, saðlam basarak.<br />
Bu bin yýllýk dostu, fazla övdüðüm, kullandýðým, abarttýðým gelmesin aklýnýza, yapmam böyle<br />
þey, ama yapmak istediðim bir gerçeði teslim etmektir, yiðidin hakkýný yiðide vermeye yardýmcý<br />
olmaktýr, içinde bulunduðumuz hay huy arasýnda deðerinin farkýna varamadýðýmýz,<br />
halkýmýzýn bir usta ozaný için daktiloma dökülen duygularýmdýr onun sazý ve sesi gibi yalansýz<br />
dolansýz. Elimde kimileri göçüp giden nice usta ozanýmýzýn sesleri vardýr bandlar dolusu, dedim<br />
ya en çoðunu Âþýk Feyzullah Çýnar kapsýyor. Yýllar yýlý çeþitli ruh dünyasý içinde çalýp söylediði<br />
deyiþler. Feyzullah halkýmýzýn malýdýr, hepimizindir, bu bantlarý da ötekiler gibi gerçek sahibi<br />
halkýmýza sunmak isterim, dinlediðiniz zaman bu yazýnýn eksik kaldýðýnýn farkýna varacaksýnýz.<br />
Geçen Zaman Ýçinde<br />
Bu bantlarla ilgili ne zaman bazý þeyler söylesem/bazý þeyler yazsam bir baþka ulu ozaný yani<br />
kabri her daim ýþýklý olan Ruhi Su dostumu da anarým. Öldüðünden bu yana her aklýma gelende<br />
insanlýðýmýzdan/ vefasýzlýðýmýzdan/deðerbilmezliðimizden utandýðým ve içimden herkes adýnakimse<br />
alýnýp darýlmasýn, gönül komasýn özür dilerim o güzel/o çileli/ o usta sesi, sazý ve yürekli<br />
Ruhi Su candan! Büyük bir bankanýn sanat yöneticisi olduðu yýllarda evime gelmiþ, bazý<br />
kayýtlarýmý dinlemiþ; bir baþka güzel adam Þinasi Koç Dede’den derlediðim Kýrklar semahýna<br />
hayran kalmýþtý. Derlemelerimi satýn almak istediklerini açýklamýþ bir çek defteri uzatmýþ bir de<br />
dolma kalem, ‘ne istiyorsan yaz’ demesi hâlâ kulaklarýmda nasýl da diller döküp/gönlünü yýkmadan<br />
reddettiðim sözler/sözcükler, ‘bunlar halkýn malý Ruhi aðabey, halkýn malý, nasýl<br />
satarým, derlediðim insanlarýn nasýl bakarým yüzlerine söyler misin?’<br />
Hak verip boynuma sarýlmýþtý, ‘iyi bak onlara’ demiþti.<br />
Baktým/bakýyorum. Bir baþka ustanýn ki saygýyla andýðým Âþýk Daimi’nin Almanya’da yaþayan<br />
kýzý Uðurcan bütün bant kayýtlarýný CD’lere aktarmýþtý bir yýl boyu, artýk kopma/silme derdi de<br />
kalmamýþtý. Bu halkýn emanetini bazý yerlere verdim, ama sözleþmelere uymadýðýndan 65 CD<br />
þu anda elimde, bunlar ki salt Alevi/Bektaþi müziðidir saatler süren, inanýyorum gün gelecek bir<br />
kuruluþ bunlara en hasýndan sözleþmelere uyarak sahip çýkacaktýr, yani bu armaðanýma.”<br />
Gelele Gelele (Gel Hele)<br />
Bir barak havasýndadýr bu baþlýk, nasýl içten bir çaðrýmdýr bu, sözüm Feyzulllah Çýnar içindir;<br />
Serçeþme’nin geçen sayýsýnda 27. sayfada yer alan, bu cana da “atýf” yapýlan “Göreve Davet” baþlýklý<br />
yazýyla ilgilidir Ahmet Koçak imzalý. Haklý olarak yakýnýyor Koçak, “Sevgili Fikret Otyam<br />
aðabey Serçeþme aracýlýðýyla sesleniyor ve öneriyorum: Feyzullah Çýnar’ý anlatan bir kitap mutlaka<br />
hazýrlanmalýdýr. Ve kitap senin kaleminden çýkmalýdýr.”<br />
Kocaman bir Eyvallah, baþým gözüm üstüne!<br />
Bu can da buradan sesleniyor baþta koca adam, O’nun can dostu Derviþ Kemal can’a al eline<br />
kalemi Derviþ Kemal, yaz Feyzullah için gönlünden geleni ve O’nu tanýyan herkesindir bu çaðrým,<br />
kim tanýdýysa içinden geleni yazsýn dilediði gibi, elbette evlatlarýna/hepsine ama hepsine. “Manevi<br />
oðlumla yaþayan” eþine o da alsýn kalemi eline ya da açsýn ses alma makinesini içinden geldiði gibi<br />
anlatsýn/konuþsun...<br />
Bir Güldeste’dir çýkacak olan sonunda, Feyzullah Çýnar için bir güldeste, hatta sevmeyenler bile<br />
katýlsýn bu “cem”e neden olmasýn?<br />
Toplansýn bunlarýn tümü Serçeþme’de, adresi belli, toplansýn; bu can da elinden geldiði kadar<br />
harmanlasýn, ne keremdir bu, bilir misiniz?<br />
Elinizi sýký tutun ey canlar!<br />
Elinizi sýký tutun! 19 Aralýk 2004 tarihinde 79 yaþýma bastým da...<br />
Serçeþme<br />
2005 Takvimi<br />
Fikret otyam’ýn<br />
Yayýn hakkýný baðýþladýðý<br />
bir birinden güzel<br />
renkli resimleriyle<br />
hazýrlanan<br />
Serçeþme’nin<br />
2005 yýlý takvimi<br />
çýktý.<br />
Edinmek isteyen canlar,<br />
telefon, faks ya da e-postayla<br />
yönetim yerimize<br />
baþvurabilirlerr<br />
Tel/Fax:+90.(0) 212 519 56 35<br />
E-posta: sercesme_dergisi@yahoo.com<br />
Duyuru<br />
Genel Yayýn Yönetmenimiz<br />
Esat Korkmaz’ý<br />
Cuma akþamlarý<br />
saat 20:00-21:00<br />
arasýnda<br />
YAÞAM RADYO’da<br />
(87.5 FM)<br />
“Dört Kapý” programýnda<br />
dinleyebilirsiniz.<br />
Ocak 2005<br />
3
ÞAMANIZM’in deðerleri, “yerleþik” bir toprakta<br />
“medeni” insanlarýn “besleme”siyle yaratýlan<br />
deðerler deðil, yerleþik yaþam öncesi “kandaþ”<br />
toplum deðerleridir. Bu deðerler, kitleler halinde<br />
Batý’ya göç eden insanlarca Anadolu topraðýna<br />
taþýndý ve Küçük Asya’da bâtýni felsefenin/inancýn<br />
oluþmasýnda “üretken” bir kaynak durumunda yaþama<br />
geçti: Asýl üretim alanýnda belirleyici üretici<br />
güçlerle “taraf” oldu; medeniyeti güden sisteme<br />
“kafa tuttu”; sýnýflý toplumun muhalefet insanýyla<br />
buluþtu. Ýnsan üretici gücü baðlamýnda Aleviliðin<br />
yapýlanýp biçimlenmesine en büyük “katkýyý” verdi.<br />
Ýnsanseverliðin halkla taraf olmasýna, kadýn-erkek<br />
eþitliðine “kaynaklýk” etti.<br />
Þaman Teriminin Kökeni<br />
Araþtýrmacýlarýn çoðuna göre, þaman ya da baksý<br />
terimleri yerine “kam” terimini kullanmak daha<br />
doðrudur. Çünkü, Türkler ve Moðollar, þaman terimini<br />
bilmez. Bu terimi Rus araþtýrmacýlar, XVII.<br />
y.y. sonlarýnda Kuzey Sibirya’da yaþayan Tunguzlar’dan<br />
öðrendi. Tunguzca’da þaman, coþmuþ, durmadan<br />
oynayan, bir oraya bir buraya sýçrayan kiþi,<br />
anlamýna gelir. Yani, koþullara karþý “isterik” tepki<br />
gösteren bir kimliktir. Þaman teriminin Tunguzca’dan geldiði konusunda<br />
genel bir kabul olmakla birlikte, yine de terimin etimolojisi, bilim<br />
insanlarýný bir hayli uðraþtýrdý: Kimi bilimadamlarý bu terimin kökeninin<br />
Pali dilinde bulunan “samna” olduðunu ve Sanskritçe’de “rahip, zahit”<br />
anlamlarýna gelen “çramana” ile ayný kökten geldiðini savladýlar.<br />
Kimileri terimin kökenini Mançuca’ya, kimileriyse Firdevsi döneminde<br />
Farsça’da geçen ve “Buda rahibi” anlamýna gelen “þemen” ya da<br />
“þamen” terimlerinden hareket ederek Hint dillerine; yine kimileri Çince’de<br />
geçen “Chan–man” terimini ölçü alýp Çince’ye baðlar. Son dönemlerde,<br />
Sogdca metinlerde “þeytan” anlamýna gelen “þaman” terimine<br />
rastlandýðýný da burada belirtelim. Þaman terimi ne erildir, ne de diþil; yani,<br />
erkek þamanlar için ayrý, kadýn þamanlar için ayrý terim yoktur<br />
Nasýl Þaman Olunur?<br />
Þamanýn görevlerini þöyle sýralayabiliriz:<br />
a) Her türlü hastalýða çare bulmak;<br />
b) Hastanýn, hastalýk sýrasýnda kendisinden uzaklaþan koruyucu ruhunu<br />
geri getirmek;<br />
c) Kýsýrlýk ve zor doðumlarda yardým etmek;<br />
d) Sunulan kurbanlarý tanrýlara ulaþtýrmak;<br />
e) Dinsel törenleri yönetmek;<br />
f) Ruhlarý ait olduklarý yere, yani ölüler âlemine göndermek;<br />
g) Kötü ruhlardan insanlarý korumak için ayinler düzenlemek ve<br />
h) Fal bakýp gelecekten haber vermek.<br />
Þamanlar “ak–þamanlar” ve “kara–þamanlar” olmak üzere ikiye ayrýlýr.<br />
Ancak üç grupta toplandýðý da olur: Göksel güçlerle iliþki kurabilen þamanlar<br />
(ak–þamanlar); yeraltý ruhlarýyla iliþki kurabilen þamanlar (kara–þamanlar)<br />
ve hem göksel ruhlarla hem de yeraltý ruhlarýyla iliþki kurabilen<br />
þamanlar (akkara–þamanlar).<br />
Bu durum inançta þöyle anlatýlýr: Þaman olmasý kaçýnýlmaz duruma<br />
gelen kiþi, insanlardan kaçar, ormana çekilir; çýlgýnlýk belirtileri göstermeye<br />
baþlar; ateþe ve suya dalar. Þaman adayýnýn ailesi zaman yitirmeden<br />
yaþlý bir þamana baþvurur: Yaþlý þaman ona gerekli þeyleri öðretir.<br />
Çýlgýnlýk davranýþlarýnýn sürdüðü sýrada ruhlar gelir, þamanýn bedeninden<br />
canýný çýkarýr; ak–þaman olacaksa Doðu yönüne, kara–þaman olacaksa<br />
Batý yönüne götürür. Daha sonra þamanýn caný, tanrýlar makamýna<br />
kabul edilir. Tanrýlar makamýnda bu yeni cana, ata–þamanlar, þamanlýðýn<br />
sýrlarýný öðretir. Sýrlarý öðrenen can, “yenilenmiþ” olur; döner, bedenine<br />
girer ve bedeni “yeniler”.<br />
ANADOLU ALEVÝLÝÐÝNÝN ASYALI KAYNAÐI<br />
ÞAMANIN DÜNYASI<br />
Bölüm I<br />
Esat Korkmaz<br />
Avam þamanlarýnýn giydiði yedi dilimli baþlýk.<br />
Avusturya Halk Sanatlarý Müzesi.<br />
Herkesin þaman olmasý olanaklý deðildir. Daha<br />
çok soydan þaman olunur. Ama yine de bir ruhun<br />
çaðrýsýyla olunan þamanlýk makbuldür. Ruh çaðrýsý<br />
dýþýnda babadan kalan þamanlýk “küçük þaman”<br />
olma anlamýna gelirdi: Özet olarak þamanlýk, kuþaktan<br />
kuþaða ruhlarýn aracýlýðýyla ya da genetik<br />
olarak akýp giden bir gelenektir.<br />
Þaman Varlýða Geliþ ya da<br />
Yaradýlýþ Mitolojileri<br />
Þamanlýðýn kökenine iliþkin deðiþik söylenceler<br />
vardýr. Konuya iliþkin Buryat mitolojisi þöyledir:<br />
Baþlangýçta iyi ruhlar ve kötü ruhlar vardý. Sonra<br />
tanrý insanlarý yarattý. Uzunca bir süre mutlu yaþadý<br />
insanlar; derken kötü ruhlar saldýrýya geçti; hastalýk<br />
ve ölüm yaymaya baþladý. Bunun üzerine tanrýlar,<br />
insanlara yardým etmesi için þaman göndermeye<br />
karar verdiler. Þaman olarak gönderilen<br />
Kartal’ýn dilinden anlamayan insanlar, ona güvenemedi.<br />
Durum karþýsýnda Kartal tanrýlara döndü.<br />
Kendisine insanlarla konuþma yeteneðinin verilmesini<br />
istedi. Dileði kabul edildi; kartal insan biçimine<br />
dönüþtü; tekrar dünyaya gönderildi: Dünyaya<br />
dönen insan biçimli Kartal, bir aðacýn altýnda uyuyakalmýþ bir kýz<br />
gördü; onunla birleþti; ilk þaman doðdu.<br />
Yakut mitolojisinde ise öz ayný olmakla birlikte anlatým biraz deðiþiktir:<br />
Kuzeyde kötü hastalýklarýn bulunduðu bir yerde büyük bir çam<br />
aðacý vardýr. Bunun dallarýnda þamanlarýn doðduðu yuvalar bulunmaktadýr.<br />
Büyük þamanlar en yüksek dallardaki yuvalarda, orta þamanlar orta<br />
seviyedeki dallardaki yuvalarda, küçük þamanlar ise en alttaki dallarda<br />
bulunan yuvalarda doðar. Dölleme zamaný geldiðinde demir tüylü ve çelik<br />
pençeli bir kartal karaçam aðacýna konar ve bir yumurta býrakýr. Üç<br />
yýl kuluçkaya yatarsa yüksek dereceli þaman, bir yýl kuluçkaya yatarsa<br />
düþük dereceli þaman doðar.<br />
Þamanýn hayvan–anasý olan bu yýrtýcý kuþ þamana iki kez daha görünecektir:<br />
Bedenin parçalanmasý yani, kurban edilmesi sýrasýnda ve ölümü<br />
sýrasýnda.<br />
Þamanýn ruhu yumurtadan çýkýnca hayvan–anasý, bebek þamaný alýr;<br />
tek elli, tek gözlü, tek bacaklý Burgestez–Udagan adýndaki bir ruh þamana<br />
teslim eder. Bu ruh onu demir bir beþiðe koyarak sallar ve hizmetinde<br />
bulunur.<br />
Zamaný gelince ruh–þaman onu, kara–kuru üç korkunç cine teslim eder:<br />
Cinler, onun bedenini parçalara ayýrýr; baþýný bir kazýða geçirirler. Bedeninin<br />
parçalarýný her yöne daðýtýrlar. Bu arada baþka üç ruh gelir, þamanýn çene<br />
kemiðini alýr ve fýrlatýr. Kemiklerin düþme biçimine göre þamanýn insanlara<br />
ne denli yararlý olup olamayacaðýna iliþkin kehanette bulunur.<br />
Bir baþka Yakut söylencesinde “kuþ–ana” þamanýn ruhunu yeraltýna<br />
götürür ve onu bir çam aðacýnýn dalýna asar; kuþ biçimi alýncaya kadar<br />
orada býrakýr.<br />
Þaman yaradýlýþ tasarýmýndaki bu “parçalanma”, yani “ölme–dirilme”<br />
tasarýmý, her þamanýn þaman adaylýðý sýrasýnda “mistik parçalanma”<br />
adýyla bir kez daha yaþanýr. Bir bakýma tanrýsal mekânda gerçekleþen þaman<br />
yaradýlýþ tasarýmý, teatrel olarak yeniden “oynanýr”: Þaman olmasý<br />
gereken bir insan, 3–4 yýl sürecek ruhsal bir hastalýða yakalanýr. Aday bu<br />
sürede bir yerde yatar; bedeni parça parça edilir; beden parçalarý çeþitli<br />
yönlere atýlýr, kaný serpilir. Ýnancýn izinde iç dünyada bunlar yaþanýrken<br />
þaman yattýðý yerden kýpýrdamaz ve yaralanmýþ görünmez.<br />
Bu konuda deðiþik söylencesel anlatýmlar da yok deðildir: Geleceðin<br />
þamaný rahatsýzlýk geçirdikten sonra bir akarsuyun kenarýna gelir ve yüzüstü<br />
yere kapanýr: Aðzýndan köpükler gelmeye baþlar; bir süre böyle kalýr;<br />
ayýldýktan sonra þaman olur. Bu durum Yer–Su tapýmýnýn gereðidir:<br />
Su, topraðý mayalýyor; mayalanma ürünü doðasal verim olarak algýlanýyor.<br />
4 Sayý 6
“Mistik parçalanma” ile þaman ruhça temizlenmiþtir; bedeni güçlenmiþ,<br />
daha iyi görme, iþitme yetisi kazanmýþtýr: Yani, ten gözünün yanýnda<br />
can gözü de açýlmýþ, sýrra ermiþtir. Iþýk olmayan ýþýðýn aydýnlýðýyla<br />
gördüðü için, baþkalarýnýn göremediði görünmeyen gizil nesnelliði görmeye<br />
baþlamýþtýr. Bu tasarým ölmeden evvel ölme ya da yaþarken dirilme<br />
tasarýmýdýr. Buna “aydýnlanma” adý veriliyor. Aydýnlanan þaman gözü<br />
kapalý iken bile karanlýktaki þeyleri görebilir. Görmeyi saðlayan ýþýk<br />
kaynaðý, þamanýn baþýnýn çevresindeki bir ýþýk halesidir ki sadece baþka<br />
þamanlar tarafýndan görülebilir.<br />
Mistik parçalanmadan çýkan þaman, rehberiyle eðitimine devam eder;<br />
göðe çýkmayý ve yerin altýna inmeyi öðrenir. Þamanýn göðe ya da yeraltýna<br />
yaptýðý yolculuk aslýnda kendi bedeninde yaptýðý yolculuktur.<br />
Mogolistan bozkýrlarýnda<br />
kurulu bir ger’de (göçebe<br />
çadýrýnda) trans halinde<br />
bir þaman<br />
Fotoðraf:<br />
Gordon Wiltsie,<br />
National Geographic-<br />
Türkiye, Ekim 2003.<br />
Þamanýn Görevleri ya da Esrik Yolculuk<br />
Þaman esrik yolculuðuna çýkmadan önce bir tören düzenlemek durumundadýr:<br />
Esrik yolculukla ya göðe çýkýlýr ya da yeraltýna inilir. Þamana<br />
bu yolculuðu sýrasýnda kartal, ördek, kaz, kuþ, geyik, at, ayý ve kurt gibi<br />
hayvanlar yardýmcý olur. Þaman bu hayvanlarýn yardýmýyla ya da bu hayvanlarýn<br />
donuna girerek gökyüzüne çýkar; tanrýlardan, ruhlardan gerekli<br />
bilgileri alýr ve insanlarýn yardýmýna koþar. Bu hayvanlardan bir tanesi,<br />
þamanýn koruyucu ruhudur. Þamanýn koruyucu ruhu ya da þamanýn yardýmcý<br />
hayvaný; mýzrak gagalý, keskin pençeli, üç kulaç kuyruklu büyük<br />
bir kuþ olarak tasarýmlanýr. Bu kuþ þamana iki kez görünür; ilk olarak ruhunu<br />
eðitmek için görünür, ikinci olarak ölüm vaktinin geldiðini bildirmek<br />
için görünür.<br />
Kimi topluluk tasarýmlarýnda þaman öldükten sonra baþka toplumlarýn<br />
þamaný olarak yeniden dünyaya gelir.<br />
Þaman göðe çýkarken “Dünya Aðacý”ný ya da “Evren Aðacý”ný merdiven<br />
olarak kullanýr. Aðacýn gövdesinde ya da dallarýnda basamak iþlevi<br />
gören kertikler vardýr ve bu kertikler göðün katlarýný temsil eder.<br />
Þamanýn hastayý iyileþtirme seansý þöyle gerçekleþir: Þaman, hastadan<br />
hastalýðý emer ve tükürür; sonra kurban edilen hayvanýn ruhunu göðe<br />
götürür. Yurdun dýþ kýsmýna dallarý budanmýþ üç kayýn aðacý dikilir;<br />
ortadaki aðacýn ucuna bir deniz kuþu asýlýr. Kayýn aðacýnýn doðu yanýna<br />
“tayýlga” adý verilen ucuna at kafasý yerleþtirilmiþ bir kazýk çakýlýr. Bu<br />
aðaçlar at kýlýndan örülmüþ bir sicimle göðün yolunu simgelemek üzere<br />
birbirine baðlanýr. Aðaçlarla yurdun arasýna üzerinde alkollü içki bulunan<br />
küçük bir masa yerleþtirilir. Her þey tamam olduktan sonra þaman<br />
kuþ uçuþunu taklit ederek yavaþ yavaþ göðe yükselir. Yolda dokuz konaklama<br />
yerinde konaklar, o katlarý yöneten göksel ruhlara sunular sunar.<br />
Geri döndüðünde vücudunun bir parçasýnýn ateþte arýndýrýlmasýný ister.<br />
Þamanýn göðe çýkýþý ve at kurbaný sunmasý seansý þöyle gerçekleþir:<br />
Ýlk akþam tören yerine bir yurt kurulur. Yurdun orta direði kayýn aðacýndandýr<br />
ve gövdesinde dokuz gökkatýný simgeleyen dokuz kertik oyulur.<br />
Kayýn aðacýnýn tepesi, yurdun ocak deliðinden dýþarý çýkar. Yurdun çevresine<br />
de kayýn dallarýndan bir çit yapýlmýþtýr.<br />
Kurbanlýk at, “baþ tutan” adý verilen hizmetliye teslim edilir. Þaman,<br />
gövdesinde bulunan ruhlarý çýkarmak için kayýn dalýný, kurbana ve baþtutana<br />
doðru sallar. Davulunu kullanarak yardýmcý ruhlarýný toplar ve çadýrdan<br />
çýkar; daha önceden hazýrlanmýþ olan kaz biçimli makete oturarak ilahiler<br />
söyler ve atýn ruhunun peþinden göðe yükselmeye baþlar. Atýn ruhunu,<br />
yardýmcýlarýyla birlikte yakalar. Atý kutsar; sonra omurgasýný kýrarak<br />
kanýný akýtmadan öldürür. Eti törende yenir; derisi bir sýrýðýn ucuna asýlýr.<br />
Ertesi akþam törenin ikinci kýsmý baþlar: Þaman ateþin önünde ruhlara,<br />
yardýmcý ruhlarýna, ateþe ve Kayra Han’a atýn etinden sunar ve kabul<br />
etmeleri için ilahiler söyler. Ev sahibinin sungusu olarak bir ipe asýlmýþ<br />
dokuz giysiyi ilahiler eþliðinde tütsüleyerek Ülgen’e sunar. Þaman, þaman<br />
giysisini giydikten sonra göðün kuþu Merküt’e seslenir. Vecd durumuna<br />
geçtiðinde kayýn aðacýnýn gövdesindeki çentikleri kullanarak göðe yükselmeye<br />
baþlar. Bunu hareketleriyle belli eder; yanýnda Baþtutan’ýn ruhu<br />
da vardýr.<br />
Üçüncü katý geçince “yardýmcý ruh” yorulur. Bu kez þaman kazý çaðýrýr.<br />
Bir mola verilip dinlenildikten sonra yolculuk devam eder. Son katta<br />
Ülgen’e seslenir. Dileklerinin kabul edilip edilmediðini öðrenir. Geri<br />
döndüðünde þaman yere yýðýlýr ve kendinden geçer. Uyandýðýnda izleyenleri<br />
selamlar..<br />
Þamanýn yeraltý yolculuðu ise daha zor ve tehlikelidir: Þaman bu yolculuðuna<br />
bir maðara, çukur, bir delik, pýnar ya da bir aðacýn kökünden<br />
baþlar. Kimi kez göðe çýkarken kullandýðý gibi basamaklardan yararlanabilir<br />
ya da bir canavarýn aðzýndan yeraltýna iner, bir canavar–yýlanýn boðazýndan<br />
girerek onun vücudunda seyahat eder.<br />
Þaman yeraltý yolculuðuna da yardýmcý ruhlarýyla birlikte çýkar. Her<br />
katta önüne çýkan engelleri aþarak dokuzuncu ve son katta bulunan Erlik<br />
Han’ýn taþ ve siyah balçýktan yaratýlmýþ, çok iyi korunan sarayýna ulaþýr.<br />
Yolculuðu sýrasýnda þamaný hastalýk veren ruhlar taciz eder. Sonunda<br />
azgýn bir boða gibi tasarýmlanan yeraltý dünyasýnýn efendisi, Erlik Han’ýn<br />
karþýsýna çýkar. Ve onunla mücadele etmeye baþlar. Çeþitli hileler ve armaðanlarla<br />
onu yatýþtýrýr; yardým vaatlerini alýr ve erkek bir yaban kazýnýn<br />
kanatlarý üzerinde yeryüzüne döner.<br />
Þaman öldüðü zaman asla topraða gömülmez; bir baltayla bir aðaç<br />
oyulup ceset içine yerleþtirilir; üzeri bir kapakla kapatýlýr. Cesedin baþý,<br />
batýya gelecek biçimde konur; eþyalarý tabutun yanýna býrakýlýr. Gömdükleri<br />
yere bir aðaç dikilir; bütün eþyalarý o aðaca asýlýr.<br />
KAYNAKÇA<br />
Anadol, S., Þaman Türkler Tuva ve Hakasya, Atlas, sayý: 82, Ýstanbul, 2000.<br />
Anohin, A. V., Altay Þamanlýðýna Ait Maddeler, (Çev. A. Ýnan, Makaleler ve<br />
Ýncelemeler), c. 1, Ankara, 1968.<br />
Arat, Reþid Rahmeti, Kutadgu Bilig, (Çev.: Yusuf Has Hâcib), Türk Tarih<br />
Kurumu, Ankara, 1959.<br />
V. Milletlerarasý Türk Halk Kültürü Kongresi Maddi Kültür Seksiyon<br />
Bildirileri, T.C. Kültür Bakanlýðý, Ankara, 1997.<br />
I. Uluslararasý Hacý Bektaþ Veli Sempozyumu Bildirileri, Hacý Bektaþ Veli<br />
Anadolu Kültür Vakfý, Ankara, 2000.<br />
I. Türk Kültürü ve Hacý Bektaþ Veli Sempozyumu Bildirileri, Ankara, 1998.<br />
I. Uluslararasý Türk Dünyasý Eren ve Evliyalarý Kongresi Bildirileri, Ervak<br />
Yayýnlarý, Ankara, 1998.<br />
Bilim ve Ütopya, Aylýk bilim, kültür ve politika dergisi, sayý: 1-III, s. s. Ütopya<br />
Bilimsel ve Kültürel Araþtýrmalar Yay., Ýstanbul.<br />
Çoruhlu, Yaþar, Türk Mitolojisinin Anahatlarý, Kabalcý, Ýstanbul, 2002.<br />
Eliade, Mircea, Þamanizm (Çev.: Ýsmet Birkan), Ýmge Kitabevi, 1. Basým,<br />
Ýstanbul, 1999.<br />
Eröz, Mehmet, Eski Türk Dini ve Alevilik-Bektaþilik, Türk Dünyasý<br />
Araþtýrmalarý Vakfý, Ýstanbul, 1992.<br />
Esin, Emel, Türk Kozmolojisi, Ýstanbul, 1979.<br />
Ýnan, Abdülkadir, Tarihte ve Günümüzde Þamanizm, Türk Tarih Kurumu<br />
Yayýnlarý, Ankara, 1972.<br />
Korkmaz, Esat, Eski Türk Ýnançlarý ve Þamanizm Terimleri Sözlüðü, Anahtar<br />
Kitaplar Yayýnevi, Ýstanbul-2003<br />
Korkmaz, Esat, Alevilik-Bektaþilik Terimleri Sözlüðü, Geniþletilmiþ 3. Basým,<br />
Kaynak Yayýnlarý, Ýstanbul, 2003.<br />
Lýgetý, L., Bilinmeyen Ýç Asya (Çev.: Sadrettin Karatay), Atatürk Kültür, Dil ve<br />
Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayýnlarý, Ankara, 1986.<br />
Ocak, Ahmet Yaþar, Alevi ve Bektaþi Ýnançlarýnýn Ýslam Öncesi Temelleri,<br />
Ýletiþim Yayýnlarý, Ýstanbul, 2000.<br />
Ögel, Bahattin, Türk Mitolojisi, C. 1-2, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1993.<br />
Roux, Jean-Paul, Orta Asya Tarih ve Uygarlýk (Çev.: Lale Arslan), Kabalcý<br />
Yayýnevi, Ýstanbul, 2001.<br />
Roux, Jean-Paul, Türklerin ve Moðollarýn Eski Dini, Ýstanbul, 1994.<br />
Þener, Cemal, Þamanizm, AD Yayýncýlýk, Ýstanbul, 1997.<br />
Uluslararasý Anadolu Ýnançlarý Kongresi Bildirileri, Ervak Yay., Ankara, 2001.<br />
Yol, bilim, kültür, araþtýrma, Hüseyin Gazi Derneði Yayýn Organý, iki ayda bir:<br />
1999-2003, Ankara.<br />
Ocak 2005<br />
5
AABF ÝNANÇSAL BÝRLÝK BÝRLÝK BAÐLAMINDA KENDÝSÝNÝ YENÝLEMELÝ VE YAPISINDA DEÐÝÞÝME GÝTMELÝDÝR<br />
Alevilik heterodoks Ýslam olarak Tanrý’yý<br />
insanda ve insaný Tanrý’da görme,<br />
yani Tanrý-Ýnsan Birliði anlayýþý ve tapýnma<br />
ritüelleribaðlamýnda kendine özgüdür.<br />
“Cemevlerinin Alevi toplumunun tapýnma<br />
yeri” olduðunu tarihsel örneklerle<br />
vurgulamýþ bir yazar olarak kampanyanýza<br />
imza atamýyorum. Bu çok haklý toplumsal<br />
istemin ardýnda, neden bir siyasi<br />
taktik var? Aleviliði neden dolaylý bir biçimde<br />
Ýslam’ýn dýþýnda göstererek, özgün<br />
bir inanç söylemini dayatýyorsunuz?<br />
Aleviliðin özgünlüðü Heterodoks<br />
Ýslam oluþundan kaynaklanmaktadýr.<br />
Onun özgünlüðü, dogmatik þekilciliði,<br />
tarihsel baskýcýlýðý, baðnazlýðý, çaðdýþý’lýðý<br />
ve cihad terörizmiyle Ýslam olarak<br />
tanýnan ve tanýtýlan Ortodoksluða<br />
aykýrýlýðýndan dolayýdýr.<br />
Bu tür bildirilerde genellikle sadece<br />
en baþa dikkat çekici olarak yazýlan etkileyici<br />
kitlesel talep okunur; bu nedenle<br />
belki istediðiniz sayýya ulaþacaksýnýz,<br />
ama bunun dürüst bir yaklaþým olduðu<br />
söylenemez! Oysa sadece “Cemevlerinin Aleviliðin merkezi, Alevilerin<br />
tapýnma yeri” olduðu yazýlarak, yasallaþtýrýlmasý istemi vurgulansaydý<br />
milyonlara ulaþabilirdiniz. Bence tutarlý ve doðru taktik buydu.<br />
Hâlâ da zaman geçmiþ deðildir. Yönetim kurulu, imzalanmasý istenen<br />
bildiride, yanlýþ anlaþýldýðýna dair bir kýsa açýklama yaparak, “Sünni ve<br />
Þiiliðe aykýrý, yani Heterodoks Ýslam olarak Alevilik kendine özgü bir<br />
inançtýr ve tapýnma yeri de Cami deðil, Cemevi’dir” biçiminde bir<br />
deðiþiklik yapabilir.<br />
Alevilik Ýslam’ýn Dýþýnda Olamaz<br />
“Alevilik Ýslam dýþýdýr” tartýþmasýnýn baþlatýlmasý ve toplumun iki kampa<br />
ayrýlma tehlikesiyle karþý karþýya gelmesi AABF’nin bilgi ve ilgisi dýþýnda<br />
geliþmedi. Bu görüþ, 1350 yýllýk Alevilik tarihini; Heterodoks Ýslam<br />
Alevilik olarak tarih sahnesine çýkmýþ toplumsal mücadeleleri, halk<br />
hareketlerini istemeden yadsýma durumunda kalmaktadýr. Aleviliði<br />
Anadolu coðrafyasý ile sýnýrlandýrarak Aleviliðin evrenselliðine zarar<br />
vermektedir. Tarihsel ve bilimsel temeli olmayan bu görüþün Alevi-Bektaþi<br />
inanç toplumunu parçalamaktan baþka bir iþe yaramayacaðýný anlamak<br />
hiç de zor deðil.<br />
Yýllardýr Alevi hareketinden geniþ bir siyaset yapýlanmasý gerçekleþtirmeye<br />
çalýþýyorsunuz. Sizce bu mudur siyaset? Siyaset, sürekli üretilen<br />
gerçekçi ve tutarlý ideolojik-taktiksel çizgilere toplumu kazanmak ve büyük<br />
birliktelikler oluþturmaktýr.<br />
Ben bugün Alevi toplumunun birlikteliðini, siyaseti ikinci plana almakta<br />
görüyorum. Ýnanç toplumlarý heterojendir, çeþitli etnik ve ulusal topluluklardan<br />
oluþur; onlarý birbirine baðlayan inançlardýr. Ýnanç ritüellerini,<br />
yani tapýnmalarýný toplumsallaþtýrmýþ ve dedelik-taliplik-rehberlik iliþkileri<br />
içinde, oniki hizmet (iþbölümü), musahiplik, görülme-sorulma, dâr’a<br />
çekme vb. tapýnç kurumlarýyla bir özyönetim ve yaþam düzeni ya da yaþam<br />
biçimi oluþturmuþ Alevi-Bektaþi toplumunda bu bað çok daha güçlüdür.<br />
Alevi-Bektaþi toplumu, inancýný özgürce ve ayrýntýlý uygulamalarýyla<br />
yaþamak ve yüzyýllarýn baskýlarýnýn ve gizlenmelerinin acýsýný çýkarmak<br />
istiyorsa bu sosyo-psikolojik olgudur, uymak zorunluluðu vardýr.<br />
Ýnanca yeni yakýþtýrmalarla yaklaþamazsýnýz.<br />
Bu toplum, üçüncü halife döneminden itibaren Ali tanrýsallýðý ve<br />
soyunun kutsallýðýyla baþlamýþ ve Ýslam dinini heterodoks yani bizim<br />
bâtýni olarak nitelediðimiz baðlamda, Ýslami imparatorluk yönetimlerinin<br />
dini Ortodoksizme (Sünniliðe) aykýrý ve muhalif biçimde yorumlamýþtýr.<br />
Kendi heterodoks Ýslamýný girdiði, sürgüne uðradýðý ve yeraltýnda<br />
yaþadýðý bölgelerdeki çaðdaþ ya da eski dinsel ve felsefi inançlardan<br />
öðeleri özümseyerek zenginleþtirmiþtir.<br />
Bu topluma, “siz Ýslam deðilsiniz” demekle, onlarý kendinizden uzaklaþtýrmaktan<br />
baþka hiçbir kazancýnýz olmaz. Bu da kazanç deðil, kayýptýr.<br />
Bir Olalým, Ýri Olalým, Diri Olalým<br />
Ýsmail Kaygusuz<br />
Bugün Alevi toplumu ancak inançsal birlik saðlayarak,<br />
“iri ve diri” olabilir.<br />
Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) ve<br />
Alevi Bektaþi Kuruluþlarý Birliði’nde (ABKB)<br />
yaþanan bazý olumsuzluklarýn<br />
Alevi-Bektaþi toplumunda tedirginlik yarattýðý ve<br />
örgütsel birliðin parçalanma noktasýna ilerlemekte<br />
olduðu ortada.<br />
AABF yönetimi, bu sorunlarýn tartýþýlmasý için<br />
18-19 Aralýk’ta bir geniþletilmiþ Yönetim Kurulu toplantýsý<br />
yapmaya karar vermiþ.<br />
Ýncelik göstererek beni de davet ettiler ve eleþtirilerimi,<br />
önerilerimi dinlemek istediklerini belirttiler.<br />
Katýlmaya söz verdim, ancak saðlýðým yüzünden<br />
toplantýya katýlamayacaðým ortaya çýktý.<br />
Toplantýdan önce görüþ ve düþüncelerimi özetleyen bir<br />
yazýyý gönderdim.<br />
Burada bu yazýyý kýsaltarak sunuyorum.<br />
Onlarý Ýslam dýþý gören, dinsiz ve kâfir<br />
sayan ve Ýslamý kendisinin temsil ettiðinde<br />
ýsrarlý olan baskýcý Sünniliðe karþý onlar Ehlibeyt,<br />
Beþ Ýmamcý (Zeydi Aleviliði), Yedi<br />
Ýmamcý (Ýsmaili Aleviliði), Oniki Ýmamcý,<br />
vb., Ýslami anlayýþlarla direnmiþlerdir.<br />
Sünnileri de “Ýslam ve Ehlibeyt düþmaný”<br />
vb., adlarla nitelemiþlerdir. Onca kýrýma,<br />
kýyýma raðmen, Sünniliðe aykýrý Tanrý<br />
inancý ve tapýnma anlayýþý içinde kendilerini<br />
Ýslam görmüþlerdir. Tarihsel gerçek<br />
bu doðrultudadýr.<br />
Ne demokratik kitle örgütleri, ne siyasal<br />
partiler, ne de devlet toplumlarýn inancýnýn<br />
temellerine müdahale edebilir. Bu toplumlar<br />
adýna ve onlarýn iradesi dýþýnda inanç<br />
belirlemesi ve tanýmý yapamaz, yeni yakýþtýrmalar<br />
hiç getirilemez. Bunun, devlet ve<br />
hükümet yetkililerinin Alevilik tanýmlamasý<br />
ve Diyanet Ýþleri baþkanlarý ve ilahiyatçýlarýn<br />
yaptýklarý Aleviliði deðerlendirmelerinden<br />
farký yoktur.<br />
Alevi-Bektaþi toplumu, “Allah-Muhammed-Ali”<br />
üçleminde tanrýsal birliðe,<br />
“üçü bir nurdur, nuru vâhiddir” biçiminde bâtýni yaklaþýmýyla ulaþtýðý<br />
“vahdeti vücud” (Ýnsan-Tanrý birliði), “vahdet-i mevcut” (Doða-Tanrý<br />
birliði) inancýný, Cem tapýnma kurumlarýyla, Sünnilik ve Þiilik (ortodoksizm)<br />
dýþýnda bir Ýslamý (heterodoks, bâtýni) yaþamýþ, yaþýyor ve yaþamak<br />
istiyorsa buna uymak zorunluluðu vardýr. Hiç kimse, “sen inancýný<br />
yanlýþ biliyorsun, Ýslamýn dýþýndasýn sen” diyemez. Bunu sadece hasýmlarý,<br />
düþmanlarý söylemiþ ve söylemeyi sürdürmektedir.<br />
Demokratik kitle örgütlerinin bu baðlamda yapacaðý bir þey yok<br />
mudur? Vardýr, ama yönetimlerin deðil! Efsanelerin inançsal özü kapatmasý<br />
durumunda, aklýn öne alýnmasý baðlamýnda ve gericileþerek<br />
yaþanan çaðdan uzaklaþmayý önlemek gerektiðinde kitle örgütlerinin<br />
bünyesindeki bilim kurullarýnýn ve uzmanlarýn görevi baþlar. Ancak<br />
onlar, tapýnma eylemleri için (özünü deðiþtirmeye kalkýþmadan), bilgi ve<br />
iletiþim çaðýmýzýn koþullarýna uygun (reform niteliðinde) biçimlendirmeler<br />
sunabilir…<br />
Devleti Yönetenler Bu Kamplaþmaya Seviniyor<br />
Aleviler arasýnda birliðin saðlanamamasý ve “Alevilik Ýslamýn dýþýndadýr”<br />
yakýþtýrmasýnýn yeniden alevlenmesinin neden olduðu bu tehlikeli<br />
kamplaþmaya sevinen devleti yönetenler oluyor. “Siz kendinizi bile<br />
tanýmlayamýyorsunuz, bari biz yardým edelim” diye, diyanetinden,<br />
bakanýna, baþbakanýna kadar herkes Aleviliðe bir yafta yapýþtýrýyor.<br />
Devlet kitap yazdýrtýyor, bedava daðýtýp, Alevilere Türk-Ýslam sentezci<br />
anlayýþýn Aleviliðini dayatýyor. Bunlarýn sonuncusu bu yýl Hacý Bektaþ<br />
Þenliklerinde daðýtýlan “Sorularla Alevilik-Bektaþilik” kitabýdýr. 1<br />
Bu, yanlýþ bilgi ve kavramlarla kafa karýþtýran, inancýmýzýn evrenselliðini<br />
yadsýyan, basite indirgeyen ve küçümseyici cümlelerden oluþan bir<br />
Alevilik tanýmýdýr. Alevilik, “Orta Asya Türk kültürünün öðelerinin,<br />
Ehlibeyt sevgisiyle bütünleþmesi sonucu oluþan ve eski Türk gelenek ve<br />
göreneklerinin yaþatýlmasý sürecinde ortaya çýkan bir anlayýþtýr” diyerek,<br />
Aleviliði Türklere özgü olarak göstermektedir.<br />
Aleviliði Ýslamýn dýþýnda ve Anadolu’da oluþmuþ ve kendine özgü bir<br />
inanç olduðunu söyleyenler de farklý düzeyde ayný yanlýþý yapýyor ve<br />
bilerek ya da bilmeyerek Türk ulusçuluðuna hizmet ediyorlar.<br />
Alevilik Anadolu’yla Sýnýrlandýrýlamaz<br />
Alevilik, ne Ýslamýn dýþýnda ve Ýslamdan önce ortaya çýkýp, Ýslamdan da<br />
bazý öðeler almýþ ayrý bir dinsel inançtýr,ne de dýþarýdan Ýslam dinine girerek<br />
bâtýni özellik kazanmýþtýr Alevilik, Ýslamýn içinden çýkmýþ ve<br />
Ortodoks Ýslama aykýrý geliþim göstererek, bâtýni yorumlarla büyük farklýlýklar<br />
kazanmýþ olan Heterodoks Ýslamýn yaþayan son halkasý, en son<br />
temsilcisi ve doðrudan kendisidir demekte hiçbir sakýnca görmüyoruz.<br />
Bölgesel deðil evrensel bir geliþim göstermiþtir ve Anadolu’yla da sýnýrlandýrýlamaz<br />
6 Sayý 6
Alevilik, Halife Osman (644-656) döneminde Ali tanrýsallýðý inancýyla<br />
baþlayýp; bölgesel/tarihsel din, inanç ve felsefi akýmlardan bazý öðelerle<br />
birleþme/baðdaþtýrma yoluyla sürekli yenilenen, deðiþik adlarla yönetimlerin<br />
resmi dinine aykýrý ve karþýt geliþen heterodoks akýmlarýn tamamýný<br />
kapsar. On ikinci yüzyýlýn baþlarýnda Þehristani’nin anlattýðý yüze yakýn<br />
heterodoks grubun büyük çoðunluðu “insan biçimli Tanrý”ya inanan<br />
ve Ali-Ehlibeyt tanrýsallýðýný temel alan proto-Alevi kümeleþmelerdir.<br />
Kökeni bu erken heterodoks akýmlara kadar uzanan, onlarýn bâtýni<br />
inançlarýndan kaynaklanan, Anadolu’da yaþayan Alevilik-Bektaþilik,<br />
Ortodoks Ýslam (Sünni) inancýna aykýrý bir Tanrý ve tapýnma anlayýþýna<br />
sahiptir. 1240 yýlýnda kýrýmla sonuçlanan büyük Babai halk hareketinden<br />
sonra Heterodoks Ýslamý Anadolu’nun tarihsel, toplumsal ve kültürel<br />
koþullarýna uyumsatan ve onlardan aldýðý öðelerle yoðurup Anadolu’da<br />
yaþamakta olan Aleviliðin kurallarýný belirleyerek inançsal birliði saðlayan<br />
zamanýn Ýmamý (önderi) ve büyük bâtýni dai’si Hünkâr Hacý Bektaþ<br />
Veli olmuþtur.<br />
Bu inançta tanrý, kurtarýcýlýk görevini verdiði dostlarýnda, yani velilerde-Ýmamlar’da<br />
görünüm alanýna çýkar. Ali, velilerin þahý (Þah-ý<br />
Velâyet), Ýmamlar’ýn atasýdýr. Tüm zamanlarýn/dönemlerin velileri,<br />
Ýmamlar ve kurtarýcý yüce kiþiler (insan-ý kâmiller) Ali olarak nitelendirilir<br />
ve birer tanrýsal mazhardýr; tek aydýnlatýcý ýþýk olan Tanrý’nýn<br />
parçalarý ve yansýmalarýdýr. Her sýradan inanan da ‘Ali’nin hizmetinde bir<br />
Salman’ olmaya çaba gösterir.<br />
“Dinim Muhammed, imaným Ali ve mezhebim Ýmam Cafer Sadýk”<br />
diyen, “Allah Muhammed Ali Birliði’nde, Ehlibeyt ve Oniki Ýmam sevgisinde,<br />
Hacý Bektaþ Veli’nin Pir’liðinde” bütünleþmiþ ve onun “eline,<br />
beline, diline sadýk ol” sözünü kendisine ahlak kuralý edinmiþ koca bir<br />
toplumun bin yýllýk inancýdýr Alevilik. Bireysel ve toplumsal yaþamlarýna<br />
düzen veren sazý, sözü semahýyla kadýn-erken birlikteliðinde yaptýklarý<br />
tapýnma törenidir.<br />
Bu inancý kültürel anlayýþ, tapýnma töreni cemi kültürel etkinlikeðlence/cümbüþ<br />
sayarak, onlara Hanefi mezhebinin kurallarýný dayatan<br />
Diyanetçiler ile “Alevilik, kültürel yaný aðýr basan özgün bir inançtýr”<br />
diyen Ýslam-dýþýcýlar, ortak bir paydada buluþuyor.<br />
Bizce Neler Yapýlmalýdýr? (Önerilerimiz)<br />
1AABF ve ABKB ortak bir basýn bildirisiyle, Alevilik tanýmlamasý konusunda<br />
bir yanlýþ anlaþýlma olduðunu belirtmeli. “Alevilik, ortak<br />
paydalarý þeriat olan Ortodoks Ýslamýn, yani Sünniliðin dört mezhebi ile<br />
Þiiliðin dýþýnda, Ýslamýn heterodoks ya da bâtýni yorumu olarak kendine<br />
özgüdür” biçiminde bir açýklama yapýlarak, cemevlerinin Alevilerin ibadet<br />
yeri olarak tanýnýp yasallaþtýrýlmasý toplumsal istemine iliþkin imza<br />
kampanyasýna ivedilik kazandýrýlmalýdýr. Olaðan ya da olaðanüstü genel<br />
kurul toplantýsýnda ne de yönetim kurullarýnda Alevilik tanýmlamalarý<br />
konuþulup tartýþýlamaz ve “içinde miyiz, dýþýnda mýyýz?” diye sorulup,<br />
oylanamaz!<br />
2<br />
“ALEVÝLÝK ÝSLAMIN DIÞINDA ve Anadolu’ya özgü bir inanç sistemidir”<br />
görüþünü savunarak; bu görüþü Federasyon yönetimi ve ona<br />
baðlý derneklere mal etme gayretleriyle bilinçli ya da bilinçsiz görevini<br />
kötüye kullanan Dedeler Kurulu Baþkaný Hasan Kýlavuz bu görevden ayrýlmalý<br />
ya da ayrýlmasý saðlanmalýdýr. Hasan beyin bireysel görüþlerini<br />
akademik ortama taþýyarak oralarda tartýþmasýnda hiçbir sakýnca yoktur.<br />
3YENI BÝR Dedeler Kurullarý Genel Baþkaný seçimine gitme zorunluluðu<br />
vardýr. Bu seçim, Federasyona baðlý derneklerin inanç hizmetlerini<br />
gören dedeler kurullarýnýn gönderecekleri temsilciler çaðrýlarak<br />
yapýlýr. Ayrýca baðlý olmayan derneklere de çaðrý çýkarýlarak (Alevi<br />
söylemiyle peyik salýp lokma göndererek) bu seçime katýlmalarý talep<br />
edilmelidir. Yeni seçilen Dedeler Kurullarý Genel Baþkaný’nýn yönetimle<br />
iliþkisi, inançsal konularda danýþmanlýk biçiminde olmalý. Kendisi kesinlikle<br />
yönetimin sosyo-politik etkinliklerine karýþmamalý ve karýþtýrýlmamalý.<br />
Yönetim de onun kendi iç kurullarý (Dedeler) ve 12 hizmet erleriyle<br />
yapacaklarý, inançsal etkinlik ve uygulamalara müdahale etmemelidir.<br />
Onlarýn yanlýþ ve hatalý davranýþ ve uygulamalarý Hacýbektaþ’taki<br />
Dergâh Kurulu denetimiyle eleþtirilip düzeltilir. Bu kurullarýn oluþturulmasý<br />
ve hiyerarþik yapýsýný dördüncü madde olarak sunalým:<br />
4DEDELER KURULLARI Genel Baþkaný seçilen kimsenin, hangi<br />
Seyyid ocaðýna mensup olursa olsun çaðdaþ ve aydýnlýk kafalý ve<br />
Alevi-Bektaþi yolu ve erkânýný iyi bilen, cem törenlerini yanlýþsýz<br />
yönetecek yetkinlikte ve de inançlý bir kimse olmasý gerekir. Önerimiz bu<br />
seçimin Pir Dergâhý’nýn bulunduðu Hacýbektaþ’ta yapýlmasýdýr.<br />
Böylelikle Dergâh’ta inançsal birliðin ilk ve büyük adýmý atýlmýþ olacaktýr.<br />
Sözünü ettiðimiz temsilci dedelerin Hacýbektaþ ilçesinde, Dergâh<br />
Postniþini Mürþid’in baþkanlýðýnda toplanarak üç gün ya da bir hafta<br />
içinde kendilerine bir baþkan seçmeleri zor bir olay deðildir. Eminim ki,<br />
Türkiye ve Avrupa’daki Alevi derneklerinin dedelerinin her biri farklý<br />
ocaklara mensuptur. Hacý Bektaþ Dergâhý Postniþi’nin de bir “Ocak”<br />
temsilcisi olarak tek oyu olacaktýr Dedeler Kurullarý Genel Baþkaný seçiminde.<br />
Elbetteki bu seçimden sonra Dergâh ile iliþki kesilmeyecektir.<br />
Ayrýca Postniþin tarafýndan zaten uygulanmakta olan Dergâh’ta geleneksel<br />
dede eðitimi ya da yetkili kýlma hizmetleri sürdürüldüðünden, burada<br />
da bazý deðiþiklikler düþünülebilir.<br />
5AABF ve ABKB’ye baðlý derneklerde hizmet gören kaç dede var ve<br />
onlarýn göndereceði kaç kiþi tutar bilemiyorum; ama diyelim 50-60<br />
dede katýldý bu seçim toplantýsýna. Gizli ya da açýk oyla seçilenlerden en<br />
fazla oy alan baþkan ve oy sýrasýna göre 3 ya da 4 kiþi de oluþturulacak<br />
olan Dergâh Kurulu’nda görev almalýdýr. Dergâh Kurulu Hacý Bektaþ<br />
Veli Dergâhý postniþininin baþkanlýðýnda kurulur. Dergâh Kurulu,<br />
Postniþin ve -tarihsel konumu ve Serçeþme’lik kutsal görevinden ötürü<br />
bir ayrýcalýk olarak- Hacý Bektaþ Ocaðý’ndan bir baþka yetkin kiþi, yani<br />
tanýnan, saygý duyulan Dede dahil olmak üzere, Dedeler Kurullarý Genel<br />
baþkaný ve seçimde en fazla oy alanlarla birlikte 6-7 kiþiden oluþur.<br />
Toplantýlarda alýnacak kararlar oylamayla olur; oylarýn eþit çýkmasý ve<br />
anlaþmazlýklarda Dergâh Postniþini’nin ikinci oyu ya da vereceði karar<br />
belirleyici ve çözümleyici olarak kabul edilmelidir. Dedeler Kurullarý<br />
Genel Baþkaný doðrudan Dergâh Kurulu’na baðlý ve bu Kurula karþý<br />
sorumludur... (Bu Kurulun hizmet tüzüðü daha sonra hazýrlanýp maddeleþtirilebilir).<br />
6DERGÂH KURULU’nun iþletilmeye baþlamasýyla, ona hizmet görme<br />
mekâný olarak, Müze olan Hacý Bektaþ Dergâhý Külliyesi’ndeki<br />
Meydan Evi’nin ayrýlmasýný saðlayacak yasal giriþimler yapýlýr. Külliye’ye<br />
bu adým atýldýktan sonra, Dergâh Külliyesi’nin tümüyle hak sahibi<br />
olan Alevi-Bektaþi inanç toplumuna ve onun inançsal yönlendiricisi ve<br />
temsilcisi geniþletilmiþ Dergâh Kurulu’na teslim edilmesinin saðlanmasý<br />
için kitlesel eylem ve iþlemlere geçilir.<br />
7AABF ve ABKB inançsal birlik baðlamýnda kendilerini yenilemeli<br />
ve yapýlanmalarýnda bazý deðiþikliklere gidilerek Türkiye ve<br />
Avrupa’da demokratik özgürlükler ve insan haklarý baðlamýnda Alevi-<br />
Bektaþi inanç toplumunun toplumsal, siyasal hak ve isteklerini<br />
savunucusu büyük kitle örgütü düzeyinde, geniþletilip kurumsallaþtýrýlmýþ<br />
Hacý Bektaþ Dergâh Kurulu’yla eþgüdümsel baðlýlýk içinde<br />
çalýþmalý ve birbirlerinin alanlarýna karýþtýrýlmamalýdýr.<br />
8HIÇ GECÝKMEKSÝZÝN ve ivedi olarak çeþitli dillerdeki tarihsel ve<br />
inançsal yazýlý Alevi kaynaklarýnýn saptanmasý, toplanmasý ve Türkçe’ye<br />
çevrilmesi çalýþmalarýna baþlanmasý gereklidir. Bunun için hemen,<br />
yetkin bir araþtýrma ve (birkaç dilden) çeviri ekibi kurulmasý giriþimine<br />
baþlanmalýdýr…<br />
Bu dostça önerilerimiz benimsendiði ve gecikmeden uygulamaya<br />
geçildiði takdirde, inanýyoruz ki, kýsa zamanda çok büyük ölçüde Alevi-<br />
Bektaþi inanç toplumunun güvenini kazanacak. O zaman, toplumsal ve<br />
siyasal alanlardaki çalýþma ve eylemlerinizde arkanýzda büyük kitleler<br />
bulacaksýnýz.<br />
Alevilik Dersleri mi, Yoksa Zulüm mü?<br />
Milli Eðitim Bakanlýðý, Din ve Ahlak Dersleri müfredatý içine Aleviliði<br />
de koyacaðýný duyurdu. Kuþkusuz kafalarýndaki Alevilik iþlenecek; yani<br />
Türklere ve Anadolu’ya özgü bir Ýslami inanç ve “mistik tarikat” olarak<br />
Nakþibendilikle sulandýrýlmýþ bir Bektaþilik! Böylece eski tanýmlamalarýndan<br />
birini yeni kavramlarla süsleyerek, Alevilik adýyla okullarda<br />
öðretecekler! Üç yýl önce “Diyanet’in Alevilik Raporu”nda “Alevilik,<br />
Hanefi mezhebinin bir tarikatýdýr” biçiminde yaptýklarý tanýmda ufak bir<br />
deðiþiklikle, Aleviliði “Ýslamýn bir mistik tarikatý ya da yorumu” olarak<br />
Din ve Ahlak Dersleri’nde okutacaklarmýþ.<br />
Bu dayatmacý davranýþ Sünnileþtirme asimilasyonunun yeni, ama<br />
çok tehlikeli bir yöntemidir; Aleviliðin özüne aykýrý, soysuzlaþtýrýlmýþ<br />
inançsal bilgileri körpe kafalara sokarak, onlarý koþullandýrarak bunu<br />
baþarmak istiyorlar. Ders deðil zulüm olacak!<br />
Alevi-Bektaþi inanç toplumu, devlet okullarýnda zorunlu din dersleri<br />
de buna ek olarak Alevilik dersleri de asla istemiyor ve istememelidir.<br />
Devlet de sözde Alevilerin temsilciliðine soyunmuþ sadece küçük bir<br />
çýkarcý ve uzlaþmacý grubun istemlerine göre hareket edemez. Bu yöntemlerle<br />
de AB’nin gözünü boyayacaðýný sanýyorsa aldanýyor. Alevi-<br />
Bektaþi toplumu bu asimilasyoncu Alevilik dersleri dayatmasýna kitlesel<br />
tepkisini göstermekten çekinmemelidir.<br />
NOTLAR:<br />
1 Bakýnýz: Ý. Kaygusuz, “Kuþatma Altýndaki Hacý Bektaþ Dergahý”. Serçeþme,<br />
Sayý 5, Kasým 2004.<br />
Ocak 2005<br />
7
TASAVVUF<br />
Ýsmail Özmen<br />
Ýslam tasavvufu insaný,<br />
kendi içinde “özgür” bir kul,<br />
dýþarýda ise gerçek ve özgür bir insan<br />
yapmaya yönelmiþtir.<br />
Kulu, özgürlüðün vahþi atýna bindirip<br />
kul olgusunun bilinen tutsaklýk zincirlerini<br />
onun içinde otururken kýrmaya çaðýrmýþ,<br />
o da bu zincirleri birer birer kýrmasýný bilmiþtir.<br />
Evrende, insan dýþýnda baðýmsýz, özünü ortaya koyan, çevresini<br />
ve varlýðýnýn temel niteliklerine girip onu titizlikle ve<br />
dikkatle bir oya inceliðinde iþlemeye çalýþan baþka bir varlýk<br />
daha yoktur. Yaratýlma olayýnýn temeli insandýr. Aslýnda<br />
insan bütün evreni bir bütünlük içinde yansýtan, Tanrý’dan<br />
gelip yine Tanrý’ya dönecek olan ölümsüz bir özün, bitmeyen bir yaratýcý<br />
gücün taþýyýcýsýdýr.<br />
Gerçekten “sanal” olarak insan cennetten kovulmuþ bir varlýk sayýlsa bile,<br />
gerçeðin öyle olduðu kanýtlanamamýþtýr; çünkü insanla Tanrý birdir;<br />
Tanrý insanda dile gelen, düþünen, düþleyen, konuþan, söyleyen görünüþ<br />
alanýna çýkan bir varlýktýr; kendiliðinden suç iþleyen, suç iþlemeye planlanmýþ<br />
bir makine de deðildir.<br />
Her Þeyin Kaynaðý Tanrý’dýr<br />
Bizce insanýn tüm eylem ve davranýþlarýnýn kaynaðý Tanrý’dýr.<br />
Çünkü, Tanrý tüm evreni doldurmuþ, her þeyin, özellikle de<br />
insanýn özünü sarmýþ, hepsinin kaynaðý olmuþ durumdadýr.<br />
Yani insanda bir tanrýsal “irade-yi cüz’iye” mevcuttur. Bu bakýmdan<br />
insan hep Tanrý ile birlikte davranýr; bunun anlamý,<br />
Tanrý’dan gelen insan sonunda yine Tanrý’ya dönecektir. Ancak bu dönüþ<br />
kendiliðinden gerçekleþmez, bazý aþamalardan geçmeyi öngörür. Kiþi bu<br />
aþamalarda “irfan” denilen gönül bilgisini edinmekle yükümlüdür; irfan<br />
yüce bir bilgi birikimi türüdür; bu, insan gönlünde Tanrý’nýn bir nur (ýþýk)<br />
olarak belirmesidir; irfanla olgunlaþan, arýnýp aydýnlanan kiþi, geçici varlýklardan<br />
sýyrýlmak suretiyle kendini yetkinleþmiþ ve “turaplaþmýþ” olarak<br />
bulur. Bu, “geçiciler” âleminden beka âlemine yükselmektir.<br />
Tanrý’ya Yükseliþ<br />
Böylece, bu ve benzeri yükseliþlerle geçici olan her þeyden<br />
kalýcý özlere doðru yönelmeyi baþaran insan, Tanrý’ya varan<br />
yol üzerinde adým adým ilerler. Gerçekte bu ilerleme bir yükseliþ,<br />
az olgundan çok olguna, en olguna, yani Tanrý’ya<br />
doðru gidiþ demektir. Aslýnda bu alanda yükseliþ iki türlüdür:<br />
Bunlardan ilki, kendini geçici varlýklardan sýyýrýp uzaklaþtýrmakla,<br />
içine kapanýp dünyadan el etek çekmekle, kendini ve özünü derin<br />
düþünceye ve zikre vermekle, yani Tanrý üzerine derinlemesine düþünmekle<br />
olur; ikincisi ise bilgi irfan edinmekle saðlanýr.<br />
Gerçekte insan için bilgi, gerçeðe, doðru yola, Tanrý’ya, ölümsüz olana,<br />
nura varmayý saðlayan bir kýlavuzdur. Ýnsan Tanrý’ya yükselirken birçok<br />
manevi basamaklardan geçer, bu basamaklarýn hepsi de bir sýnav<br />
alanýdýr, savaþ meydanýdýr; kiþi amacýna ulaþmak için bu savaþý ve sýnavý<br />
kazanmak zorundadýr.<br />
Aslýnda bir yükseliþ niteliði taþýyan bu “geçiþ”ler evrenin deðiþik<br />
katlarýný geçmek anlamýna gelir.<br />
Son kattan sonra, bütün varlýk türlerini özünde yansýtan, onlarýn öncesiz<br />
ve sonrasýz ana kaynaðý olan tanrýsal kat gelir ki bu kat burada insan<br />
nur’u özünde bularak yansýtýr. Böylece, insan bu “nur” u gönlünde<br />
görünüþ alanýna çýkarýr.<br />
Yani irfanla olgunlaþan insanýn yetkinliði nispetinde Tanrý, onun gönlünde,<br />
bir “nur” olarak belirir; bu nurun belirmesi, insanýn Tanrý’yý<br />
görmesi, seyretmesi, müþahedesi anlamlarýna gelir. Aslýnda bu bir tür<br />
Tanrý’dan doðuþtur. Tanrý’dan doðuþ ise bir nurun açýlýþý, parlayýþý olarak<br />
kabul edilmelidir. Bu ise, ancak gönül gözüyle görülebilen bir olgudur;<br />
bu ancak irfanýn saðladýðý olgunlukla sezilir.<br />
Ýþte bütün bunlarý etüt olarak hazýrlayan, gereken bilgilere veren tasavvuf<br />
bilimidir; bu ekol özgül bir bilim olarak deðerlendirilmelidir.<br />
Ýslam Mistisizmi<br />
Bir baþka açýdan, Ýslam’ýn dýþýndaki mistisizm, sözlük anlamýyla<br />
“görünürde olmayan, gizli, öteki dünyaya ait bilgiler”<br />
demektir. Kiþinin dünya ile ilgisini kesip Tanrý sevgisine<br />
baðlanmasý, o ummana dalmasýdýr. Ýslam’da mistisizmin<br />
toplumla iliþkisi ilginç bir durum ve görünüm sergiler.<br />
Gizemcilik, insaný toplumdan koparmayý amaçlar, ama zamansal<br />
süreç içinde, uygulamanýn birkaç örnek dýþýnda böyle olmadýðý açýktýr.<br />
Görülen odur ki, mistisizm, Sünniliðin yasakladýðý felsefe ve teolojiden<br />
bilgi edinme, çeþitli felsefî sorunlara gerçek ve doðru yanýtlar arama,<br />
zorba yönetimlere karþý özgürlüðü ve yoksul halký savunma, toplumla<br />
bireysel düzeyde, derinlemesine, sürekli ve yoðun iliþki içinde olma<br />
cesaretini gösterme gibi ödevleri üstlenmesini bilmiþtir. Mistikler, her<br />
türlü þekli, bu arada camileri de reddetmiþler, kendi içlerindeki,<br />
özlerindeki mabetlerine çekilerek Tanrý ile “haþýr-neþir” olmuþlardýr.<br />
Yine Ýslam mistisizminde genel olarak “evlenmeme” kuralý geçerli<br />
deðildir. Tarikat üyelerinin büyük çoðunluðu iþinde, gücünde, halkýn yanýnda<br />
ve içinde yaþamayý tercih ederler. Dünya iþlerinden el-etek çekme<br />
kuralý çok küçük bir çevre tarafýndan uygulanmýþ ise de gerçekte, tasav-<br />
Hz. Ali ve Devesi - Ömer Bortaçina<br />
Koleksiyonu, Cam Altýnda Yirmi Bin<br />
Fersah, s. 48. Yapý Kredi Kültür Sanat<br />
Yayýncýlýk.<br />
8 Sayý 6
vuf, Ýslam dininde geçerliliði olmayan, þeriat dýþý, hep felsefe içinde oturan<br />
bir sistem sanýlarak medrese çevrelerince hep yasaklanmýþtýr.Tarihsel<br />
açýdan tasavvuf olgusuna baktýðýmýzda, Ýslam ülkelerindeki irili-ufaklý<br />
tüm ayaklanmalarda çoðunun önderliðini mistikler ya da onlarýn yandaþlarý<br />
yapmýþlardýr.<br />
Genel olarak, mistisizm (tasavvuf, sufizm, gizemcilik) Kuran’ýn zâhiri<br />
denilen açýk anlamlarýna pek önem vermez ve derinliðine inmez. Ancak<br />
“gizli” anlamlarýný, asýl ve gerçek anlam sayar. Bu konularda Bâtýnilik,<br />
bir baþka açýdan söyleyiþle “doðu sosyalizmi” sayýlabilir. Çünkü tasavvufun<br />
amacý; insanlar arasýndaki barýþý, eþitliði, kardeþçe yaþamayý,<br />
çok yönlü dayanýþmayý, yardýmý saðlamak; dahasý “yarin dudaðýndan<br />
özge her þeyde” ortaklýðý kurduktan sonra “sömürüsüz bir toplumsal<br />
paylaþým sistemini” gerçekleþtirip yaþama geçirmektir. Bütün dünyada<br />
mistisizmin deðiþmeyen yönü, her türlü haksýzlýðý yok etmeye yönelik<br />
olmasý; özünün ise “eþitlikçi-toplumcu” bir öðretiden kaynaklanmasýdýr.<br />
Tasavvufun bâtýni kolu, hiçbir zaman dünya iþlerinden el çekmemiþ,<br />
örtülü biçimde de olsa hep politikanýn içinde yer almýþtýr. Dünyanýn daha<br />
güzel, daha yaþanýlýr bir dünya olmasý için yoðun ve sürekli bir savaþým<br />
içinde bulunmuþtur. Bu savaþýmý Tanrý ile birlikte yapmayý, O’nu da bu<br />
tür savaþlara “sokmayý” ana kural saymýþtýr. Özetle, Ýslam tasavvufu<br />
insaný, tam ve özgün, kendi içinde “özgür” bir kul, dýþarýda ise tam anlamýyla<br />
gerçek ve özgür bir insan yapmaya yönelmiþtir. Bu baðlamda,<br />
kulu, özgürlüðün vahþi atýna bindirip kul olgusunun bilinen tutsaklýk zincirlerini<br />
onun içinde otururken kýrmaya çaðýrmýþ, o da bu zincirleri birer<br />
birer kýrmasýný bilmiþtir.Mistisizmin bütün bunlarý gerçekleþtirmek için<br />
çeþitli tarihsel nedenlerle Þiilik’le yoðun bir iliþkiye girdiði, yakýnlaþtýðý<br />
ve çoðu yerde özdeþleþtikleri, ancak tarihsel süreç içinde, kimi kez de yine<br />
çoðu yönden ayrýldýklarý, örtüþemedikleri yadsýnamaz tarihsel gerçekler<br />
olarak karþýmýzda durmaktadýr.<br />
Evren Niçin Yaratýldý? Evreni Kim Yarattý?<br />
Bir baþka açýdan konuya yaklaþarak baktýðýmýz zaman, þu<br />
sorunun peþine düþmek zorunda kaldýðýmýzý görürüz. Bu<br />
soru kýsaca þudur: Evren niçin yaratýldý, yaratýlmýþsa kim<br />
yarattý, niçin yarattý? Böyle bir soruyu sormanýn gereði var<br />
mý, yok mu bu da ayrý bir sorun. Bu ara ayni sorun üzerine,<br />
evren bir büyük patlama sonucu oluþtu, “kör” bir yuvarlanmanýn, bilinçsiz<br />
bir gidiþin eseridir, yaratýcýsý bizzat kendisidir, kör yuvarlanýþla<br />
oluþan bir bilinçlenmedir diyenler olduðu gibi, bu arada bunu, bilinçli bir<br />
yaratýlýþ sayanlar, bir aklýn, büyük bir gücün eseri olduðunu iddia edenler<br />
olduðu da unutulmamalýdýr.<br />
Son görüþü savunan grubun büyük bir kýsmýný, tektanrýlý üç büyük<br />
dinin kitap, peygamber ve temsilcileri oluþturur. Ýslami görüþe göre, Allah<br />
evreni hiç kimse için deðil, bizzat kendisi için yaratmýþtýr. Zaten Allah’ýn<br />
varlýðý, zorunlu ve kendi kendine vardýr; evren de baþka bir varlýktan<br />
deðil, bizzat Allah’ýn kendi düþüncelerinden var olmuþtur.<br />
Yaratýlan her þey, tüm varlýk ayrý ayrý varlýklar olarak var deðildir;<br />
her þey baþlangýçta Allah’ýn bilgisinde var olup, bu varlýklarýn varlýðýný<br />
Allah sonradan öðrenmiþ de deðildir.<br />
Zira O’nun bilgisine sonradan yeni bilgiler eklenemez. O’nun bilgisi<br />
ne artar, ne eksilir, ezelden olduðu gibi hep aynýdýr, biz yaratýlmadan önce<br />
de O’nun bilgisinde vardýk. Bu görüþün bilinen ilk kaynaðý Platon’dur.<br />
Eflatun’a göre, evren varlýklarýnýn, tüm yaratýklarýn kaynaðý idea’lardýr;<br />
idea, kavram olarak ezelden beri vardýr, varlýklar yaratýlmadan<br />
önce idealar âleminde soyut olarak mevcuttur; yaratýklarýn var olmadan<br />
önce, bilgi, yani kavram hâlinde bulunduðu, bunun ise, gerçekte Allah’ýn<br />
bilgisi olduðu, Ýslam’da benimsenen temel bir görüþtür. Ýþte Ýslam Tasavvufunda<br />
bilgi durumundaki bu varlýklara (a’yân-i sâbite) adý verilir.<br />
Ýþte Allah, bilgisindeki bu varlýklara görünür âlemde yine bilgisine<br />
göre biçimler, içerikler ve belirli bir ömür koyar. Bunu niçin yaptýðý<br />
sorusuna ise, kendi sýfatlarýný etkinleþtirmek için yanýtý verilmektedir.<br />
Muhyiddin ibn Arabi, “rýzk verilenler olmadýkça, rýzk vericiliðin; bilinen<br />
olmadýktan sonra bilinenin, yaþayanlar olmadýktan sonra yaþatýcýlýðýn<br />
bir anlamý kalmaz” derken hem bu düþünceyi destekleyerek vurgular,<br />
hem de yine ona göre, “Allah yaþatandýr, öldürendir, yeniden yaratandýr,<br />
rýzk verendir, bilendir, egemendir, hükümdardýr, hükmünü sürdürendir,<br />
hasýlý sayýsýz sýfatlarýn sahibidir, iþte bu sýfatlarýn etkinleþebilmesi için<br />
tüm yaratýklarýn varolmasý gerekir; ýþýðý olmayan güneþ düþünülemeyeceði<br />
gibi, yaratýðý olmayan yaratýcý da düþünülemez.”<br />
Ýþte bütün bu düþünceler baðlamýnda, Allah da, kendi sýfatlarýnýn<br />
etkinliði için evreni var etmiþtir. Hatta bir ayette “Ben insanlarý ve cinleri<br />
bana tapmalarý için yarattým” , buyurur; Ýbni Abbas bu ayette geçen<br />
tapma fiilini “bilme” þeklinde açýklamýþtýr ki tapma bilmenin en ileri<br />
boyutunu iþaretler. Tanrý her þeyi kendisini ileri aþamada bilmeleri, kendisine<br />
tapmalarý için yaratmýþtýr...<br />
<br />
BÝR KÝTAP<br />
Su Yayýnevi<br />
Kasým 2004<br />
13,5 x 21 cm, 352 sayfa<br />
ISBN No: 975-6709-38-3<br />
NÝZARÝ ISMAÝLÝ DEVLETÝNÝN KURUCUSU<br />
Hasan Sabbah ve Alamut<br />
Öðretisi, Tarihi, Felsefesi<br />
Ýsmail Kaygusuz’un Hasan Sabah ve Alamut üzerine beklenen çalýþmasý<br />
geçen ay içinde Su Yayýnlarýndan yayýmlandý.<br />
Kaygusuz, Anadolu Aleviliði’ni daha iyi anlamanýn yolunun Heterodoks<br />
Ýslamlýðýn öncüllerinden olan Alamut Nizari Ýsmaililiðini incelemekten<br />
geçtiðini öne sürüyor. Bu çalýþma, Alamut Ýsmailliði’nin Anadolu’da<br />
Alevi-Bektaþi inancýnýn sistemleþmesi ve kurumlaþmasýnda etkisini<br />
göstermeyi amaçlýyor.<br />
Çalýþma, Alamut devletinin kuruluþunu ve bu devletin kurucusu<br />
Hasan Sabbah’ý bölgenin toplumsal ve siyasal tarihi içinde ele alýyor. Bu<br />
çerçevede iki önemli tarihi kaynaðý eleþtirel bakýþla inceliyor: Hasan<br />
Sabbah’ýn sistemleþtirdiði batýni “Talim” (Eðitim) öðretisini kapsayan<br />
“Fusul-Erbaa”nýn (Dört Fasýl) bir özetini içeren Abdulkerim Þehristani’nin<br />
(ö.1153) al Milal adlý yapýtý ile Alamut Ýsmaililiðinin kýyamet/yeniden<br />
diriliþ öðretisinin içeren “Haft’i Babý Baba Seyyidna.”<br />
Hasan Sabbah’ýn dünyayý mülkleri, insanlarý da kullarý sayan halifelere<br />
karþý, bu dünyayý cennete çevirmek için savaþým verdiðini vurgulayan<br />
Kaygusuz, onu uyuþturucu cenneti yaratmýþ bir sapkýn gibi gösteren<br />
saldýrýnýn ardýnda yatanlarý sergiliyor. Onun özgür düþünceyi, insan<br />
severliði ve eþitliði savunan, eþitlikçi, paylaþýmcý ve dünya mülkünü<br />
ortaklaþa kullanma gibi öðeler içeren öðretisinin Abbasi Halifeleri ve<br />
Selçuklu Sultanlarýnýn çýkarlarýna aykýrýlýðýný gösteriyor.<br />
Hasan Sabah’ýn Alamut’u içten fethini, Hazar’ýn batýsýnda Daylam’dan,<br />
güneyinde Tabaristan ve Horasan’dan, güneybatý Ýran eyaletlerinden<br />
Kuhistan ve Suriye’ye kadar Ýsmaili kale yerleþimleri kuruþunu<br />
ele alýyor. Bu kalelere dolan Pers, Arap, Kürt ve Türkmen gruplarý inceliyor.<br />
Alamut Ýsmaililerinin kendi görüþlerini benimsemeyenleri saf dýþý<br />
ettikleri iddiasýnýn yalan olduðunu vurgulayan Kaygusuz, Ýsmaililerin,<br />
görüþlerini benimsemeyenlere zorlama yapmadýðýný vurguluyor. Kentlerini<br />
yýkan Moðollarýn önünden kaçan Sünni ulemayý nasýl kalelerinde<br />
konuk ettiklerini ve yiyeceklerini paylaþtýklarýný anlatýyor.<br />
Alamut fedailerinin inançlarý nedeniyle ölüme korkusuzca gidiþinin,<br />
zulüm ve kýrým yapan baskýcý yöneticilere suikastlar düzenlemelerinin<br />
toplumsal anlamýný ele alýyor. Bu yalanlarýn Haçlý Seferleri döneminde<br />
nasýl Batý’ya taþýndýðýný açýklýyor. Ünlü gezgin Marko Polo’nun bu<br />
çerçevede oynadýðý rolü de belirtiyor, Alamut’un yýkýlmasýndan sonra<br />
bölgeden geçmiþ olan Polo, Avrupa’da hala anlatýlan gizemli ve inançsýz<br />
sapkýnlarýn oturduðu Alamut’un baþýndaki Daðlý Ýhtiyar’ýn (Hasan<br />
Sabbah’ýn) serüvenleri ve uyuþturucu (Haþiþ) cenneti hikayelerini ürettiðini<br />
belirtiyor.<br />
Kaygusuz, bu çalýþmasýnýn, halkýn tanýmadýðý, aydýnlarýn çoðunun<br />
ise yanlýþ tanýdýðý Ýsmaililiði tarihsel, düþünsel ve inançsal baðlamda<br />
doðru tanýtma denemesi olduðunu vurguluyor.<br />
Esen Uslu<br />
Ocak 2005<br />
9
ÜLKEMÝZDE US DIÞI RESMÝ KURUMSAL KONUMLANMALARIN TASFÝYESÝNDE KESÝN ZORUNLULUK VARDIR<br />
Aleviler, Kürtler, Süryani, Ermeni, vb., yurttaþlar, devletin Türk-Ýslam<br />
“Sünni” sentezi politikasýna/uygulamalarýna karþý; kültürlerini,<br />
deðerlerini ve farklýlýklarýný koruyarak yaþamak istiyorlar<br />
Farklýlýklarý nedeniyle eziyete uðrayanlarýn, laikliðin, çoðulculuðun ve<br />
evrensel demokratik deðerlerin kurumlaþmasý adýna yoðun çaba göstermelerinin<br />
nedeni budur. Eminiz ki; farklý kimliklerin ve kültürlerin<br />
kendilerini ifade etmeleri ve ayný zamanda “öteki” denilenlerle birlikte<br />
ve barýþ içinde yaþamalarý mümkün; hatta daha yaþanabilir bir dünya için<br />
zorunludur. Bunun tek koþulu ise demokrasinin tüm kurumlarýyla yaþama<br />
geçirilmesidir. Bu yüzden ülkemizde kimi bakýþ açýlarýnýn, Ýmam Hatip<br />
Okullarýnýn ve “Zorunlu Din Dersi” gibi barýþ ve us dýþý resmi kurumsal<br />
konumlanmalarýn tasfiyesinde kesin zorunluluk vardýr: Bunlardan biri<br />
de Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’dýr (DÝB). Yazýmýzda DÝB’ný konu edeceðiz.<br />
Öncelikle bu kurumun ülkemize olan bütçe maliyetini, daha sonra da<br />
sosyal yapýmýz üzerindeki tahribatýný ortaya koyarak, yerine ikame edilmesini<br />
istediðimiz önerimizi sunacaðýz. Aleviler, Kürtler ve “azýnlýklar”<br />
sorununu, ülkemizin genel yönetsel sorunlarýndan ayrý olarak ele almak<br />
gerekirse, devletimiz, bilinçli bir politika sürdürerek, sosyal yaþamýn<br />
bütün evrelerinde, dini “aslýnda Sünni mezhebini” ve ýrk faktörünü dayatarak,<br />
“öteki” saydýðý kesimleri incitmekte ve zaaflarýný da bu þekilde<br />
kendisi üretmektedir.<br />
Türk-Ýslam politikasýnýn birinci olumsuz sonucu; statükonun sempatisine,<br />
koruyuculuðuna ve finansýna dayanan ýrkçý mafya, diðeri de genel<br />
anlamda kaderci, dinci, gerici bir insan profili yaratmasýdýr. Devlet, “hükümetler”<br />
bu politikasý gereði, Sünni Ýslam’ý/Ýslamcýlýðý imtiyazlý referans<br />
kabul etmekte; kurumlarýyla önerip, ulusal bütçeden ödenek<br />
ayýrarak, desteklemektedir. 12 Eylül öncesinde mütevazý ve sembolik bir<br />
kurum olan DÝB, bu tercihin sonucu olarak 12<br />
Eylül sonrasýnda kadro ve diðer devlet imkânlarýyla<br />
olaðanüstü þiþirilmiþ, “farklý inançlarý<br />
asimile etmek ve Sünni Ýslam’ý tüm topluma hakim<br />
kýlmak” üzere konumlandýrýlmýþtýr. Egemen<br />
çoðunluk içindeki genel statik anlayýþ, “mafya<br />
ve inanç kurumu gibi iki zýt olgunun ayný düzlemde<br />
tartýþýlamayacaðý” þeklindedir. Oysa<br />
inancýn kendi sýnýrlarý içinde kaldýðýnda, bireysel<br />
ve toplumsal ahlak adýna olumlu yansýmalarý<br />
olacaðý ne kadar doðruysa, yanlýþ kullanýlmasý/yönlendirilmesi<br />
durumunda da oldukça tehlikeli<br />
bir araç haline gelebileceði bilinmektedir. Türbanýn Ýslam’ý düzen<br />
adýna özendirilmesi; Hizbullah türü örgütlerin ortaya çýkmasý, din ve<br />
mezhep adýna sayýsýz eylemin yapýlmasý, somut örneklerdir. Ülkenin etkili<br />
odaklarý, tam bir mutabakat içinde egemen çoðunluðun tabularýný ve<br />
“Türkiye’nin çýkmazý” noktasýndaki sorunlarýný tartýþmaktan kaçmakta;<br />
tartýþanlarý da tüm araçlarýný kullanarak linç etmektedir.<br />
Ýlginç ve toplumsal geliþmeyi engellemesi bakýmýndan eleþtirilmeye<br />
ihtiyacý olan da iþte bu deðer yargýsýdýr. Aydýn ve akademisyenlerin din<br />
konusundaki aydýnlatma sorumluluklarýný bir yana býrakmalarýnýn temel<br />
nedeni, toplumsal aforozdur. Toplumsal yapýmýz, ülkenin gerçeklerini<br />
cesaretle söyleyen aydýnlarýný “faili meçhul cinayetlere” kurban etmiþtir.<br />
Bir çok bireyin, yoksulluk, mafya, aþýrýlýk ve radikalizm gibi olgularýn<br />
birbirini besleyerek var ettiðini; bu unsurlar arasýnda dinin çok temel bir<br />
faktör olduðunun bilincinde olmasýna karþýn, bu gerçeklikle yüzleþmekten<br />
kaçtýðýný da bir baþka ilginç nokta olarak tespit etmek gerekir....<br />
DÝB’nýn Bütçe Maliyeti<br />
Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý<br />
Murtaza Demir<br />
Türk-Ýslam politikasýnýn sonucu;<br />
statükonun sempatisine,<br />
koruyuculuðuna ve finansýna<br />
dayanan ýrkçý mafya ve<br />
kaderci, dinci, gerici<br />
bir insan profili yaratmasýdýr.<br />
DÝB, bugün kadro, tesis, parasal imkân ve toplumsal etkinlik bakýmýndan<br />
en büyük kamu kuruluþlarý arasýndadýr. Kuruma; Alevi<br />
ve diðer inançlara mensup insanlarýn yerleþim birimleri dýþýnda<br />
kalan tüm birimlerde ve yurttaþlarýmýzýn yaþadýðý Almanya, Fransa gibi<br />
dýþ ülkelerde, isteðini, cemaatine dilediði þekilde ulaþtýrmaya, yönlendirmeye<br />
ve organize olmaya imkân saðlanmýþtýr. 90 bin kadrosu, yüz binlerce<br />
gayrimenkulu, yýllýk 800 milyon dolar civarý bütçesi vardýr. Bu bütçe<br />
yaklaþýk on bakanlýðýn bütçesinden daha büyüktür.<br />
Fukara ülkemizin yurtdýþýndan büyük faiz ödeyerek oluþturduðu ulusal<br />
bütçe, iþ, aþ, saðlýk ve eðitim gibi en temel gereksinimlerini karþýlayamaz<br />
durumdadýr. Bu noktada dahi DÝB’na “istisnai” bir kimlik giydirilmiþ,<br />
yýllar yýlý ödenek, kadro vb. talepleri tartýþýlmadan karþýlanmýþtýr.<br />
Öyle ki; cami cemaati olmayan Alevi köylerine atanan yüzlerce Sünni<br />
imam efendinin, arayaný soraný olmadýðý için ilçe ve il merkezlerinde<br />
oturmalarý, devletten maaþ alýp, iþsiz ve iþlevsiz bir yaþam sürmeleri görmezden<br />
gelinmiþtir.<br />
DÝB, bunca kadrosuna raðmen her bütçe yýlýnda TBMM’den yeni<br />
kadro istemektedir. Giderlerini ulusal bütçeden karþýlamasýna karþýn,<br />
kadrosunu sadece Sünni kökenli yurttaþlar arasýndan seçmeye büyük bir<br />
özen gösteren DÝB; teklif ve eleþtirilere karþýn, Sünni/Hanefi mezhebine<br />
mensup olmayan bir kiþiyi dahi istihdam etmemektedir. Devletin din adýna<br />
tahsis ettiði kaynak, salt DÝB’nýn bütçesinden ibaret deðildir. Bu bütçe<br />
buz daðýnýn sadece görünen kýsmýdýr. Yaptýðýmýz ayrýntýlý hesap sonucuna<br />
göre; Diyanet Vakfý ve benzeri vakýflarýn din amaçlý giderleri, Vakýflar<br />
Genel Müdürlüðü’nün ve il özel idarelerinin cami, mescit, minare onarýmlarý,<br />
ibadet mekânlarýnýn su, elektrik, kanal bedelleri, belediye yardýmlarý,<br />
MEB Din Eðitimi Genel Müdürlüðü ödeneði, Ýmam Hatip Okullarý,<br />
Ýlahiyat Fakülteleri vb. konularda harcanan kaynak miktarý, yýllýk<br />
toplam iki milyar dolar düzeyindedir.<br />
Bu miktar ulusal gelirimizin %2’sidir. Resmi kurumlara yapýlan mescitlerin<br />
sayýsý 100 binlerle ifade edilmekte, tam bir rakam verilememektedir.<br />
Mescidi olmayan kamu kurumu yok gibidir. TC. Hükümeti<br />
yetkililerinin, yurtdýþýndan 300-500 milyon dolar borç almak için dahi ne<br />
büyük çaba sarf ettiklerini, âdeta kapý kapý dolaþtýklarýný düþündüðümüzde,<br />
devletin, laiklik ve evrensel ilkelere bu denli aykýrýlýk taþýyan bir<br />
kuruma yýllýk 800 milyon dolar kaynak ayýrmasý, laik deðil, Ýslam’ý<br />
devlet sistemini tercih ettiðini göstermektedir. Bu tercihin doðal sonucu<br />
olan DÝB, yukarýda özetle ifade edilen olaðanüstü büyüklükteki organize<br />
gücü ve deðiþmez siyasi bakýþý nedeniyle,<br />
siyasetin ve kuþkusuz iktidarlarýn en büyük<br />
belirleyicisi olmuþtur.<br />
Cami cemaatinin on yýl önceki siyasi<br />
temayülü sað liberal partiler iken, bugün oylar<br />
tümüyle siyasal Ýslam’a; yani doðal mecrasý<br />
olan dinci parti (lere) ye rücu etmiþtir. “Bizi<br />
camiler yýktý” diyen liberal siyasiler de gerçeði<br />
itiraf etmektedirler. Büyük ölçüde DÝB kadrolarýnýn<br />
ideolojik güdümünde olan cami cemaatinin<br />
toplu siyasal refleksi de DÝB’yla ilgili<br />
savýmýzý destekler niteliktedir. DÝB, ülkemizde<br />
Ortaçað Avrupa’sýndaki Kilise egemenliðine benzer bir güç elde etmiþ,<br />
salt bu vasfýyla bile demokrasi, laiklik, eþitlik kavramlarýný týkayan bir<br />
konum kazanmýþtýr. Kurumun yumuþak karný, bir bakýma zaaflarý;<br />
AB’nin itirazý, Hanefi Mezhebi dýþýnda kalan yurttaþlara hizmet vermemesi,<br />
Aleviliði inanç olarak görmeyerek dýþlamýþ olmasýdýr. Statüko<br />
þimdi DÝB’ný kurtarmak adýna, Alevileri de DÝB içine çekerek, itirazlarý<br />
asgariye indirmeyi tasarlamaktadýr. Bu yüzden DÝB yapýsý içinde,<br />
Alevileri de kapsayacak þekilde yeni bir yapýlanmayý daha gerçekleþtirerek,<br />
bir taþla iki deðil üç kuþu birden vurmaya teþne görünmektedir.<br />
CEM Vakfý dýþýnda kalan Alevi kurumlarýnýn DÝB ve benzeri dinsel<br />
uygulamalara sürekli muhalif olmalarý, geçmiþe göre bugün daha organize<br />
ve güçlü tepki vermeleri, özellikle AB süreci, statükoya DÝB’in<br />
kaldýrýlmasýný deðil ama, hiç deðilse yeniden yapýlandýrýlmasýný dayatmaktadýr.<br />
Bu yüzden, DÝB’ndan tümüyle vazgeçmek yerine, onu bir<br />
ölçüde ‘meþrulaþtýrarak’ zaman kazanmanýn bir yolunu aramaktadýr.<br />
Bunun ilk ayaðý olarak:<br />
1- Alevi kurumlarýnýn tümüne, genel bütçeden ödenek ayýrmak;<br />
2- DÝB benzeri bir kurumu “Alevi Ýslam Din Ýþleri Baþkanlýðý” adýyla<br />
hayata geçirmek üzere çaba gösteren Cem Vakfýna özel statü tanýmak;<br />
3- Veya bu vakfýn yönetimini DÝB’e eklemlemek seçeneklerinden<br />
birinin yakýn vadede gündeme taþýnmasý büyük olasýlýktýr. Alevi kurumlarýndan<br />
herhangi birinin DÝB’na eklemlenmesi, “Türkiye’nin demokrasi<br />
mi; Ýslamcýlýk mý?”, ikilemine yanýt olmasý bakýmýndan son derece<br />
stratejik bir eþiðin aþýlmasý olacak ve yol haritasý anlamýnda da önemli<br />
bir gösterge niteliði taþýyacaktýr. Hiç kuþkusuz, Aleviliðin DÝB içinde<br />
temsil edilmesi kararý, “Ýslamcý Türkiye özlemi” karþýsýndaki en büyük<br />
muhalif yapý olarak gösterilen Aleviliðin, Sünni Ýslam tarafýndan “teslim<br />
alýnmasý” anlamýna gelecektir. Böylece “Alevilerin DÝB içinde temsil<br />
10 Sayý 6
edilmeleri” taleplerine “istemeyiz” görüntüsü veren statükonun aðzýný<br />
sulandýran “yüzlerce yýllýk arzusu” da gerçekleþmiþ olacaktýr.<br />
DÝB, Anadolu’nun özgürlükçü damarlarýndan biri olan Aleviliði<br />
“kamulaþtýrýp”, kendince ehlileþtirerek Siyasal Ýslam’ýn önündeki bir<br />
büyük pürüzü daha çözmek istemektedir. Konunun Ýranlý mollalarla dahi<br />
görüþüldüðü, “ya siz Sünnileþtirin, ya da bize býrakýn Þiileþtirelim” yanýtý<br />
alýndýðý; sonrasýnda Ankara/Gölbaþý benzeri toplantýlarda “Alevi sorununa<br />
Ýslam’ý bir çözüm” aranmaya devam edildiði bilinmektedir. DÝB bu<br />
arzusunu gerçekleþtirmek üzere, tekrar ve resmen harekete geçtiðinde ve<br />
medyanýn iktidar yanlýsý genel karakterini de hesaba kattýðýmýzda, halihazýr<br />
Alevi örgütlülüðünün buna karþý duracak yapýsal organizasyonu<br />
olmadýðý bilinmektedir.<br />
Bu bakýmdan önümüzdeki sürecin, yazý içinde dikkat çekilen tuzaklara<br />
düþülmemesi için hazýrlýklý olunmasý ve demokratik kamuoyunun<br />
geleceðimizi tehdit eden bu konu hakkýnda bilgilendirilmesi adýna rasyonel<br />
kullanýlmasýnda büyük yarar vardýr.<br />
DÝB’nýn Sosyal Yapýmýz Üzerindeki Tahribatý<br />
Çaðdaþ ülkeler demokrasi, çok kültürlülük ve çoðulculuðun temellerini<br />
laiklikle güçlendirirken, Türkiye, yönetim sýnýfýnýn din eksenli yönlendirmesiyle<br />
laikliði hep olumsuz bir çerçevede tartýþtý.<br />
Temel eðitimi neredeyse tümüyle dinselleþtirdi: Eðip büktü; doðru<br />
algýlanmamasý için elinden ne geliyorsa yaptý. Þimdi ne “idüðü” belirsiz<br />
bir laiklik uygulamasýyla boðuþup duruyoruz. Dincilik, laiklik ikilemi,<br />
yýllarýmýzýn kaybýna neden olmuþtur. Laik reformlar, sinsi bir biçimde<br />
geriye itilmiþ, toplumdaki Ýslamlaþma eðilimi artmýþ; iþ, aþ, kariyer ve<br />
itibar kazanmanýn aracý haline getirilmiþtir.<br />
Bu yüzden Türkiye iki seçenekle karþý karþýyadýr ve artýk seçimini<br />
yapmak zorundadýr: Ya “Diyanet” diyerek çaðdaþlýk iddiasýný ilelebet<br />
kaybedecek ya da devletin cami içindeki eli demek olan DÝB ile, okul<br />
içindeki eli demek olan Zorunlu Din Eðitimi uygulamasýný tasfiye ederek;<br />
“Dinciliði ve laikliði birlikte yaþatma; Ýslam âlemine model olma”<br />
gibi ilkesizliklere ve bilimdýþý saçmalýklara son verecektir. DÝB, dinin<br />
doðasý ve çalýþanlarýnýn meslek formasyonu gereði laikliðe karþýdýr. Bu<br />
doðallýk iyi tahlil edilmeli ve DÝB’dan laikliðe taraftar olmasý beklenmemelidir.<br />
Kaldý ki DÝB, laik devletin bir kurumu sayýlmasý ve yasal zorunluluklarýna<br />
karþýn, “kiþiler laik olmaz, laik olan devlettir” tezini iþlemekte;“laiklik<br />
dinsizliktir” söylemi karþýsýnda ise “görünürde” sessiz kalmaktadýr.<br />
Biz, inancýn kamusal deðil, bireysel alan ve gereksinim olduðunu;<br />
devletin inançlar dünyasýnda taraf olmasý ve müdahale etmesi nedeniyle<br />
laikliðin kurumlaþamadýðýný söyleyegelmekteyiz. Kaldý ki DÝB’nýn baþta<br />
Alevi-Sünni, Kürt-Türk, Müslim-Gayrimüslim gibi farklýlýklar arasý<br />
çeliþkinin, barýþ ve hoþgörüye dönüþmesine çalýþtýðý söylenirken, böyle<br />
davranmamýþ; dini aydýnlanma, bilim ve reform gibi kendisine yüklenen<br />
olumlu ve anlamlý sorumluluklardan sürekli kaçtýðý için, pek çok sorunun<br />
da odaðý haline gelmiþtir. Cemevini “cümbüþ yeri” olarak nitelemiþ,<br />
kilise, havra, sinagog gibi mabetleri, camilere rakip görmüþ; onlarý dýþlamýþ;<br />
zaman zaman da aþaðýlamýþtýr. DÝB’nýn kadro ve parasal imkâný<br />
güçlendiði oranda, toplumsal çeliþkiler artmýþtýr.<br />
Sonuçta konu komþu birbirinin boðazýna sarýlmýþ, üniversitelerde<br />
laik- dinci çatýþmasý baþ göstermiþ, Ramazan Orucu tutmayanlar yolda,<br />
sokakta dövülmüþ, iþlerinden atýlmýþ, Sivas’ta olduðu gibi DÝB’nýn denetiminde<br />
bulunan bir camiden çýkanlar, insanlarý yakabilmiþtir. Ýslam Dini,<br />
DÝB’nýn din/inanç faktörüne genel yaklaþýmý; dinin edebi, felsefi, sanat<br />
ve estetik boyutlarýnda hiçbir özene, bilgiye ve çabaya sahip olmamasý<br />
vb. nedenlerle toplum yaþamýna olumlu yansýmalarý olan bir unsur olmaktan<br />
çýkmýþtýr. Bu soyut, ideolojik ve özü yadsýyan þekli yaklaþým,<br />
toplumu siyasal angajmanlar noktasýnda olumsuz “maniple eden”, sosyal,<br />
kültürel, özgür birer kiþilik olmaktan alýkoyan ve dinsel tebaa haline<br />
gelmelerine neden olan bir araç haline getirmiþtir.<br />
Örneðin, kýzlarýmýzýn, daha çok hak ve özgürlük için deðil de, bir tutsaklýk<br />
simgesi olan türban için isyan ettiklerini, türban eylemleri karþýsýnda<br />
DÝB’nýn anlamlý sessizliðini iyi okumak gerekmektedir. DÝB, kendisine<br />
yüklenilen yasal sorumluluk yerine, statükonun gayrýresmi, ancak<br />
gerçek politikasý olan Türk-Ýslam Sentezi politikasýný uygulama konusuna<br />
aðýrlýk vermiþ, dinci ticari sektörün kurumlaþmasýna önayak olmuþ,<br />
camilerin bir bölümünün ticari mekânlara dönüþmesine, din üzerinden<br />
ticaret yapan insanlarýn türemesine, dinin bir geçim kapýsý haline gelmesine<br />
göz yummuþtur. Çýkar söz konusu olduðunda kendi fetvalarý, vaazlarý<br />
ve Kuran ayetleri olmak üzere, hiçbir etik kuralý, günahý ve yasaðý<br />
tanýmamýþ, baðlý kurumlarý aracýlýðýyla faizcilik yapmaktan dahi geri<br />
durmamýþtýr.<br />
Din iþlerinin henüz bir sektör haline getirilmediði 1980 öncesinde,<br />
türban, Hizbullah, dincilik, cami ve mescit yapma yarýþlarý yoktu ama,<br />
toplum daha ahlaklý ve dindardý. Din ve mezhep partilerinin herhangi bir<br />
baþarýsý olmadýðý gibi, Alevi dernekleri de yoktu: Alevi derneklerine ihtiyaç<br />
da yoktu. Ne zaman ki normal liseler yerine, Ýmam Hatip Okullarý<br />
teþvik edildi; DÝB’nýn bütçesi, kadrosu ve etkinliði büyüdü; eðitim dinselleþti;<br />
felsefe ve edebiyat dersleri seçmeli, din dersleri zorunlu oldu;<br />
iktidarlar laik, dinci ikileminde dinciliðin yanýnda konumlandý, arkasýndan<br />
sorunlar da gelmeye baþladý.<br />
DÝB’nýn Yerine Nasýl Bir Örgütlenme?<br />
Hilafet Kurumunu kaldýrýp, Cumhuriyeti kuran Türk halký, bugün<br />
hilafetten çok daha güçlü ve etkin bir din kurumuyla karþý<br />
karþýyadýr. Bu nedenle de DÝB’ný sembolik konumundan çýkarýp<br />
bunca etkin konuma getirenler, öteden beri cumhuriyet ve çaðdaþlaþma<br />
deðerlerine karþý olan karanlýk kafalardýr.<br />
Bunca güçlü bir kurumun birkaç cýlýz ses ve Alevilerin itirazýyla tasfiye<br />
edilmesi, güç bir olasýlýktýr. 56. Hükümet döneminde Baþbakan Yrd.<br />
Sn. Ecevit, DÝB konusuyla ilgili bir ziyaretimizde; “... derginizi okudum.<br />
Laiklik, zorunlu din dersleri ve DÝB ile ilgili görüþlerinize tamamen<br />
katýlýyorum: Özellikle laik devlet kavramýnda DÝB benzeri kurumlarýn<br />
olmamasý gerekir. Ancak toplum ve siyaset dünyamýz DÝB’ný kaldýrmaya<br />
henüz hazýr deðil.”, demiþti. Doðrudur. Siyaset dünyamýz bakýmýndan,<br />
din eksenli siyaset yapma geleneðinin ve iktidar olmanýn en zahmetsiz<br />
dayanaðý olan kurumlardan vazgeçmek; onlarýn tasfiyesine rýza göstermek<br />
olasý görünmüyor. Ancak mevcut þartlarý sürdürerek, çaðdaþ<br />
Türkiye hedefini ve AB standartlarýný yakalamak da olasý deðil.<br />
Tercihimiz AB ölçütleriyse, insan haklarý ihlaline neden olan, AB ölçütleriyle<br />
uyum göstermeyen vb. yasalarýn ve anlayýþlarýn deðiþtiði gibi,<br />
haksýzlýða, mutsuzluða ve eþitsizliðe neden olan mevcut din yasasý da deðiþecektir.<br />
Bunun için kendimizi ikna etmemiz ve usumuzda yeni bir sistemi<br />
tartýþmaya baþlamamýz gerekmez mi? Biz, Devlet, dini hayattan tamamen<br />
çekilerek, din hizmetlerini toplumdaki sivil örgütlenmelere ve<br />
cemaatlere býrakmalýdýr, diyegelmekteyiz.<br />
Elbette her konuda olduðu gibi bu konuda da sorun, uygulamadadýr.<br />
Önerdiðimiz sistemin yegane dayanaðý laiklik ilkesidir. Burada dinsel<br />
amaçlý devlet yardýmý, sübvansiyonu, gayrimenkul yardýmý gibi “inançsal<br />
rüþvet” anlamýna gelecek uygulamalar olmayacak, týpký çaðdaþ batý<br />
ülkelerinde olduðu gibi gereksinimi olan yurttaþlar, inanç gereksinimleriyle<br />
ilgili her türden gideri kendileri karþýlayacaklardýr. Laik ülkelerde<br />
bu uygulamanýn sayýsýz örneði vardýr. Ama mutlaka ülkemizden bir örnek<br />
istenirse, en yakýn örnek Aleviliktir. Aleviler inançlýdýr:<br />
Geleneksel olarak oruç tutar, ceme gider; cemin, cemevinin giderini,<br />
dede hakkullahýný kendileri, yani ceme ihtiyaç duyan ve katýlanlar karþýlar.<br />
Ama henüz dejenere edilemediði için giderleri o kadar mütevazýdýr<br />
ki Alevilik, birkaç kötü örnek dýþýnda henüz çýkar kapýsý yapýlamamýþtýr.<br />
Siyaseten kullanma denemeleri sonuçsuz kalmýþtýr. Dinsel amaçlý Alevi<br />
katliamlarý unutulmamýþ fakat, yerini aklýselime býrakmýþtýr. Bunun çok<br />
önemli nedeni, iktidar inancý olmamasýdýr. Ama ondan da önemlisi, devletin<br />
Alevilik adýna para vermemesi, ticari sektör haline gelmemesidir.<br />
Devlet Aleviliðe para vermediði; DÝB çatýsý altýna çekemediði sürece<br />
özünü ve orijinalitesini bozamayacak; asimilasyon çabalarý da sonuçsuz<br />
kalacaktýr.<br />
Bu yüzdendir ki Alevi köylerine yapýlan camiler boþ, kadrolu imamlar<br />
aslýnda iþsizdir. Ýncelendiðinde de görüleceði gibi, bütün çaba, kampanya<br />
ve özendirmelere karþýn, on yýldan bu yana yapýlan cemevi sayýsý<br />
iki yüz tane bile deðildir. Çünkü camilerin %90’ý devlet yardýmýyla<br />
yapýlmakta, en gözde kamu arsalarý bedelsiz tahsis edilmekte; yine %-<br />
90’nýn inþaat ruhsatý dahi bulunmamaktadýr. Buna karþýn cemevine devlet;<br />
ne yardým, ne de arsa vermemektedir. Cemevi için baþvurduðumuz<br />
belediyeler; arsa, proje, ruhsat ve belediye harcý istemektedirler: Doðru-<br />
(Devamý 12. Sayfada)<br />
Ocak 2005<br />
11
(Baþtarafý 10-11 Sayfada)<br />
Diyanet Ýþleri<br />
Baþkanlýðý<br />
su da belediyelerin bunlarý istemesi; ama<br />
Alevi, Sünni, vb. herkesten istemesidir.<br />
Öyleyse bu koþullarý yerine getirmeyi göze<br />
alan ve inancýný bu harcamalara deðer bulan<br />
insanlar bir araya gelecek ve ibadethanelerini<br />
yapacaklardýr. Ýnanmanýn gereði de bu deðil<br />
midir? Ýbadethane yapmanýn böyle bir bedeli<br />
olunca ve bu koþullar her kesim ve inanç için<br />
geçerli olunca da sadece ihtiyaç olan yerlere,<br />
ihtiyaç kadar cami, cemevi ya da kilise yapýlacak;<br />
her köþe baþýna, hazine arsalarýna cami<br />
yapma yarýþý ve ticareti sona erecektir. ‘Yarýþý’<br />
önlemenin tek yolu budur. Ýbadethanesini yapan<br />
yöre insaný, mekânýn tüm masraflarýný ve<br />
din görevlisinin ücretini de yine kendisi<br />
karþýlayacaktýr. Ýnananlar, inançlarýnýn giderini,<br />
inançlý, inançsýz, Rum, Ermeni ve tüm yurttaþlarýn<br />
birlikte oluþturduðu devlet bütçesine<br />
fatura etmeyecektir: Etmemelidir.<br />
“Kim denetleyecek; her ibadethaneden bir<br />
illegal örgüt çýkar!”, “DÝB kaldýrýlmalýdýr!..”<br />
dediðimizde ilk söylenen budur: Bu yaklaþým,<br />
inancýna ve yurttaþýna güvensizliktir. Ve topluma;<br />
“siz baþbakanýnýzý, milletvekilinizi, belediye<br />
baþkanýnýzý, muhtarýnýzý seçersiniz ama din<br />
görevlinizi seçemezsiniz; ibadethanenizi<br />
yönetemezsiniz” demektir. Bu kötü olduðu kadar<br />
da açýk bir çeliþkidir. Bunca masraf yaptýðýnýz,<br />
önemsediðiniz, yasalara ve cemaatinize<br />
karþý sorumlu olduðunuz ibadethanenizi baþýboþ<br />
býrakýr mýsýnýz? “Burada neler oluyor; ne<br />
konuþuluyor; kimler gelip gidiyor” diyerek, bir<br />
denetim mekanizmasý; “dernek, vakýf, birlik,<br />
vb.,” kurmaz mýsýnýz? Kuþkusuz ki, burada<br />
temel belirleyici etken, devletin yönelimidir.<br />
Yönetici erkin laiklikten yana olmasý durumunda,<br />
toplumun ibadethanesini DÝB gibi<br />
deðil, gerçekten denetleyeceðine, kesinlikle<br />
hiçbir sorunun çýkmayacaðýna, komþu ama<br />
farklý cemaatlerle içtenlikli dostluklar kurulacaðýna,<br />
eþitliðin ve kardeþliðin tadýna varýlacaðýna,<br />
birbirlerini içtenlikle anlayacaklarýna,<br />
DÝB yönetimine göre çok daha baþarýlý ve demokratik<br />
bir yönetim þekli ortaya konulacaðýna<br />
yürekten inanýyorum. Ýþte yukarýda ara baþlýk<br />
altýnda ifade edilen, “devlet dini hayattan<br />
tamamen çekilerek din hizmetlerini toplumdaki<br />
sivil örgütlenmelere ve cemaatlere býrakmalýdýr”<br />
önerimizden kast edilen de bu<br />
mekanizmadýr. Kaldý ki; devletin denetim elamanlarý,<br />
derneði, sendikayý, siyasi partiyi, ticarethaneyi<br />
nasýl denetliyor, gerekli uyarýyý, cezai<br />
yaptýrýmý uyguluyorsa, bir sorun olduðunda,<br />
din kurumuna da ayný yaptýrýmý uygulayacaktýr<br />
Devletin kamusal uygulamalarýnda ve<br />
bireylerin zihninde demokrasiyi kurumlaþtýrmak<br />
hepimiz için tek kurtuluþ yolu. Dinin<br />
istismarý ise demokrasi önündeki en büyük<br />
engel. Din, kamusal alandan çýkarýlmadýkça,<br />
yani siyasiler eliyle maniple edilme olanaðý<br />
ortadan kaldýrýlmadýðý sürece, bu istismar sürecek<br />
ve demokrasiye eriþilemeyecektir. Özetle<br />
dile getirilen vasýflarý, demokrasi, laiklik ve<br />
çoðulculuk ilkeleriyle çeliþkisi nedeniyle<br />
DÝB’nýn kaldýrýlmasýný, ödeneðinin, baþta<br />
eðitim, iþsizlik ve saðlýk olmak üzere finansman<br />
sýkýntýsý çekilen alanlarda kullanýlmasýný<br />
teklif etmekteyiz.<br />
<br />
Alevilere Duyurulmayan Aleviler Raporu<br />
Esen Uslu<br />
Alevilerin tarih öncesi köklerden gelen hür, eþit, kardeþçe yaþam<br />
özlemlerinin, günümüz dünyasýnda hangi güçlerle birlikte yürünürse<br />
yüce bir demokrasi çaðrýsý taþýyacaðý,<br />
hangi güçlerin yanýnda durulursa çamurlara bulanacaðýný<br />
görmek zorundasýnýz.<br />
TÜRKÝYE’NÝN Avrupa Birliði ile üyelik görüþmelerine baþlama tarihi almaya yönelik pazarlýklarýnýn<br />
yoðunlaþtýðý 17 Aralýk öncesinde AB’den Türkiye’nin sýnýrlý demokrasisini geniþletmek<br />
için yararlanma taktiðini izleyen tüm toplumsal muhalefetleri bir rapor yazma telaþý aldý.<br />
Türkiye hükümetinin her þeyi son ana sýkýþtýran, böylece önemli konularýn Türkiye’de tartýþýlmasýný<br />
önleyen yaklaþýmýnýn benzerleri bu toplumsal muhalefet raporlarýna da yansýdý. Bunun bazý<br />
acýlý ve üzücü sonuçlarý raporlar yayýnlandýktan sonra ortaya döküldü.<br />
Avrupa’da yaþayan Alevilerin örgütleri de bu kervana katýldý. Ancak ne yazýk ki Türkiye<br />
hükümetinin izlediði taktiðe benzer bir yöntemle hazýrlanan rapor, daha sonra iddia edildiðinin<br />
tam tersine Alevi kamuoyunda ya da örgütlerin tabanýnda tartýþýlmadan hazýrlandý ve Avrupa<br />
Birliði’ne sunuldu.<br />
Dahasý bu raporun ne olduðu ya da niçin verildiði hala Alevi kamuoyuna ve örgütlere açýklanmadý.<br />
Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nun bu raporu, bu kuruluþ içinde önemli yer tutan<br />
ve hatta bu kuruluþa kendi binasýnda yer veren Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun internet<br />
sitesine bile konulmadý.<br />
Genç Aleviler Hareketi internet sitesi (www.gencalevilerharekati.de), bir süre önce bu raporun<br />
sayfalarýnýn resimlerini yorum yapmadan yayýnladý. Bugüne dek hiçbir kiþi ya da örgüt itiraz<br />
etmediðine göre, bu sitede bulunan raporu, gerçek rapor olarak kabul etmek gerekir.<br />
Ýngilizce ve Almanca dillerinde 12 sayfalýk bu rapor Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu<br />
tarafýndan 23 Ekim 2004’te, Almanya’nýn Köln kentinde hazýrlanmýþ ve “Avrupa Birliði Sürecinde<br />
Aleviler” baþlýðýný taþýyor.<br />
Belli ki rapor Almanca hazýrlanmýþ ve sonra Ýngilizce’ye çevrilmiþ. Ýngilizce çeviriyi okuma<br />
olanaðý bulunca, bu raporun hazýrlanmasýnýn böyle aceleye getirilmesinin ve gizli tutulmasýnýn,<br />
haydi gizli tutulmasýný demeyelim de yetirence geniþ tartýþýlmamasýnýn sonuçlarý ortaya çýkýyor.<br />
Okuduðum Ýngilizce metnin kötü bir çeviri olmasý bir yana, asýl sorun raporun içeriðinde. Bu<br />
nedenle raporun Ýngilizcesinden yaptýðým çeviriyi ekte sunuyorum.<br />
Dilerim ki bu rapor bir ibret dersi olur. Rapor hazýrlanýrken geniþ tartýþýlmamasý hatta gizli<br />
tutulmasý ile yapýlan hata bilince çýkarsa belki örgütlerimize, açýklýk, geniþ danýþma ve açýk tartýþma<br />
gibi demokrasi ruhunun öðelerinin girmesine yardýmcý olur. Demokrasiyi, laikliði ve Alevi<br />
haklarýný savunmanýn Avrupa Birliði’nin önüne boþ sözler ve uzun bir talepler liste içeren raporlarla<br />
dizilmek olmadýðýnýn kavranmasýna yardýmcý olur.<br />
Sanýyorum raporu okuyan herkes üzülecektir. Aleviliðin temel kavramlarýný anlatmak için<br />
seçilen kelimelerin, örneðin dede (ruhban ve din öðretmeni); 4 Kapý, 40 Makam (4 Kapý, 40<br />
Basamak); Cem töreni (40 azizin toplantýsýnýn taklidi olarak cem duasý), vb., yansýttýðý kafa<br />
karýþýklýðý ve Hýristiyan dini terimlerine öykünme son derece çarpýcýdýr. Bir yanýyla Avrupa’da<br />
yaþamanýn getirdiði, egemen kültüre boyun eðmenin bir örneðidir. Öte yandan Alevi öðretisi<br />
hakkýndaki bilgi ve kanaatlerdeki sýðlýðý da göstermektedir.<br />
Alevilik öðretisinin, ayrý bir “mezhep” olduðunu kanýtlamaya yetecek ölçüde temelli olduðunun,<br />
bir Hýristiyan “bilim” adamýnýn bilirkiþiliði ile teyit ettirilmesi ve buna AB’ne sunulan raporda<br />
yer verilmesi, onu yapanlara ve yazanlara aþaðýlayýcý gelmemektedir. Aleviliðin mezhep<br />
olduðuna fetva veren modern burjuva dininin bu bilgininin Aleviliði nasýl bir sýnýflandýrmanýn<br />
içine oturtmuþ olduðu doðrusu öðrenmeye deðer. Umarým bu bilirkiþi raporu Alevi kamuoyuna<br />
açýklanýr da hep beraber öðreniriz.<br />
Raporda AB’ne giriþ açýsýndan Alevilerin amaçlarý ile Türkiye devletinin çýkarlarýnýn ayný<br />
olduðuna deðinen satýr ise nasýl bir toplumsal muhalefet anlayýþýdýr, anlaþýlýr gibi deðil. Ýlgisiz bir<br />
yerde Aleviler için “dini-kültürel baðlarýn etnik kökenden daha önemli” olduðunun yazýlývermesinin<br />
ise kime yaranma anlamýna geldiði açýk deðil midir?<br />
Aleviliðin Ýslam içinde mi yoksa dýþýnda mý olduðu tartýþmasýnýn, “Alevilerin birliði için önemsiz”<br />
olduðu savý da raporda yer almýþ. Ama o günden bu yana geçen zaman, bu tartýþmanýn önemini<br />
ve ne kadar yakýcý olduðunu pratik içinde çarpýcý biçimde göstermiþtir. Yine ekte yayýnladýðýmýz<br />
18 Aralýk’ta Almanya’da yapýlan Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu Geniþletilmiþ<br />
Yönetim Kurulu toplantýsýnýn Sonuç Bildirgesi de bunu göstermektedir.<br />
Raporu yazanlar artýk þunu anlamalýdýr: Aleviler adýna, modern burjuva devletine güne uygun<br />
yeni bir çehre kazandýrma çabalarýna en kötüsünden bir eklenti ve destek olmanýn, Alevi haklarýnýn<br />
ya da demokrasinin savunulmasý ile hiçbir iliþkisi yoktur.<br />
Demokrasi, AB’nin lütfedeceði ya da içine alacaðý Türkiye devletinin kaba, sivri ve sert<br />
köþelerini yontarak, yuvarlayarak, yumuþatarak getirebileceði bir þey deðildir. Demokrasi<br />
savunuculuðu, modern burjuva devleti AB’nin ve modern burjuva Hýristiyan kültürü önünde eðilip,<br />
bükülmek, kendini þekilden þekle sokmak demek deðildir.<br />
AB’ne rapor yazan Alevi kuruluþlarýnýn, gerçekten demokrasi savunuculuðu yükümlülüklerini<br />
üstlenmeden yazdýklarý ve yazacaklarý darkafalý ve özü açýsýndan düzen yanlýsý raporlar ayný geri<br />
ve gerici sonuçlara varmaya mahkumdur.<br />
Alevi felsefesinin ve Alevilerin tarih öncesi köklerden gelen hür, eþit, kardeþçe yaþam özlemlerinin,<br />
günümüz dünyasýnda hangi güçlerle birlikte yürünürse yüce bir demokrasi çaðrýsý taþýyacaðý,<br />
hangi güçlerin yanýnda durulursa çamurlara bulanacaðýný görmek zorundasýnýz.<br />
12 Sayý 6
AVRUPA ALEVÝ BÝRLÝKLERÝ KONFEDERASYONU’NUN AB’YE SUNDUÐU RAPORUN ÇEVÝRÝSÝ<br />
Avrupa Birliði Sürecinde Aleviler<br />
23 Ekim 2004, Köln, Almanya<br />
Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK)<br />
18 Haziran 2002 tarihinde AB Parlamentosu’nda bir<br />
þemsiye örgütün, -Avrupa Aleviler Birliði’nin (AAB)-<br />
kurulmasý, Avrupa’da yaþayan yaklaþýk bir milyon<br />
Alevinin çýkarlarýný Avrupa kamuoyu önünde daha<br />
kuvvetli dile getirmelerini saðladý. Bu anlamda AAB<br />
bir þemsiye örgüt olarak 165’i aþkýn Alevi-Bektaþi<br />
kültür merkezini ve cemevini temsil edecektir.<br />
AAB Aleviliði, insaný en deðerli yaratýk olarak<br />
kabul eden bir inanç, bir felsefe, bir kültür ve bir yaþam<br />
tarzý olarak tanýmlamaktadýr. Bu nedenle, Avrupa’daki<br />
Alevi topluluklarýn dini, kültürel, toplumsal, eðitimle<br />
ilgili, ekonomik, politik ve toplumsal çýkar ve haklarýný<br />
savunur. Avrupa’daki Alevi federasyonlarý arasýnda<br />
eþgüdümü geliþtirmeyi amaçlar.<br />
Alevi Birliði, Avrupa ve Türkiye’deki Alevilerin<br />
haklarýnýn ve kimliðinin tanýnmasýný özel Anayasal<br />
koruma altýna alýnmasý giriþimlerini desteklemektedir.<br />
[AAB] Türkiye’deki Alevi hareketini desteklemektedir.<br />
Bu yalnýz Aleviler açýsýndan deðil, ayný<br />
zamanda Türkiye’nin Avrupa Birliði’ne giriþi ve her<br />
alanda AB topluluðunun bir parçasý haline gelmesi<br />
açýsýndan da deðerlendirilmelidir.<br />
Biz bir kuruluþ olarak, ülkemizin AB’ye eþit haklar<br />
ve koþullar temelinde girmesi için gereken yükümlülükleri<br />
yerine getireceðimize inanýyoruz.<br />
Bu açýdan, bizim amaçlarýmýz Türkiye’nin<br />
çýkarlarý ile aynýdýr. Biz Aleviler, Türk-Avrupa<br />
iliþkilerinde bir öncü konumu üstlenmeye hazýrýz.<br />
Dahasý, Aleviler Birliði Avrupa’daki tüm ulusal<br />
kuruluþlar ve göçmen örgütleri ile eþit haklar temelinde<br />
iþbirliði yapmaya niyetlidir.<br />
Barýþý ve dostluðu korumak için elimizden geleni<br />
yapacaðýz.<br />
Aleviler Birliði, Alevilerin kendi inanç ve kendi<br />
kimliklerini korurken, içinde yaþadýklarý toplumlarla<br />
entegre olma ve böylece ön yargýlarý azaltma çabalarýna<br />
etkin biçimde yardýmcý olacaktýr.<br />
Aleviler Birliði, her zaman insan haklarýna ve anayasaya<br />
uyan demokratik bir toplumdan yana olacaktýr.<br />
Alevilik Üzerine Kýsa Bilgi<br />
Alevi öðretisi bireye mutlak inanç ve vicdan hürriyetini<br />
þu deyiþle tanýr: “Herkes kendi sorumluluðunu taþýr.”<br />
Her Alevi kendi inancýný seçtiði gibi izlemekte<br />
özgürdür. Diðer bireylerin ya da topluluðun uyguladýðý<br />
hiçbir zorlama yoktur.<br />
Alevilerin inanç ve kültür öðeleri Sünnilerden<br />
(Sünni Müslümanlardan) farklýdýr, örneðin: 40 Azizin<br />
toplantýsýnýn taklidi olarak Cem duasý, 12 Ýmamýn<br />
saygýnlýðý ve dedelerin din öðreticileri olarak tanýnmasý,<br />
Muharrem orucu, toplu yaþam tarzý, kurban<br />
töreni ve yemek yükümlülükleri, 4 kapý ve 40 basamaklý<br />
deðer sistemi: kadýnlara eþit haklar, kiþisel sorumluluk<br />
(kendine sahip ol!), vb.<br />
Onlarýn ortak deðerleri Alevilerin birliði için<br />
önemlidir. Alevi öðretisinin Ýslam içinde ya da Ýslam<br />
dýþýnda sýnýflandýrýlmasý gerektiði üzerine tartýþma<br />
önemsizdir. Aleviler Þeriat’ý reddetmekte anlaþýrlar.<br />
Biz, diðer insanlara olan sevgimize ve halklar<br />
arasýnda hoþgörüye özel önem veririz ve bu temelde<br />
biz Aleviler kültürler ve dinler diyaloguna katkýmýzý<br />
þu deyiþle yaparýz: “72 (cümle) milleti eþit bil…”<br />
Alevi öðretisi günümüzün gençlerine artýk 50-60<br />
yýl öncesinin yöntemleriyle öðretilemez, çünkü onlar<br />
yeni ve çaðdaþ yöntemlere alýþýktýr.<br />
Alevilerin çoðu, Alevi öðretisinin Türkiye ve Avrupa<br />
kentlerinde, köylerde olduðu gibi yaþayamayacaðýna<br />
inanýr.<br />
Ülke içi ve Avrupa’ya göç nedeniyle, Alevilerin<br />
toplu yaþam tarzý, din adamý dede ve zâkir ile inanan<br />
arasýndaki iliþki gibi kurumlarý daðýlmaktadýr.<br />
Aleviler artýk yalýtýlmýþ olarak deðil, çok kültürlü<br />
bir toplumda diðer halklarla birlikte yaþamaktadýr.<br />
Türkiye’de Alevilerin Durumu<br />
Türk devleti 20 milyon Alevinin varlýðýný görmezden<br />
gelmektedir. Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý (DÝB) din iþlerinden<br />
sorumlu kurumdur ve bu kurum direkt olarak<br />
bir devlet bakanýna baðlýdýr. Bu kurum yalnýz Sünnilerin<br />
çýkarlarýný temsil etmektedir. Diðer dini ve etnik<br />
gruplar devlet politikasý tarafýndan tanýnmamaktadýr.<br />
Türk Baþbakaný Erdoðan, bugüne kadar AB’ne giriþ<br />
tarihi ile ilgili çabalarýný baþarý olarak görmektedir.<br />
Öte yandan Erdoðan Garda Gölü’nde Avrupa<br />
devlet adamlarýna Avrupa ana þartýnda laiklik ilkesini<br />
korumalarý için çaðrýda bulunmuþtur.<br />
Hýristiyan gelenekleri benimsenemez. [Almanca<br />
metinde bu tümce þöyle: Hýristiyan geleneklerine yapýlacak<br />
bir atýf kabul edilemez.]<br />
Kendisi Avrupa devletlerini azarlamýþtýr: [Almanca<br />
metinde bu tümce þöyle: Avrupa devletlerini þu<br />
benzetme ile uyarmýþtýr:] “(Eðer Türkiye’yi AB’den<br />
dýþlamak için Hýristiyan mirasý öne sürerseniz) Sizler<br />
(Avrupa devletleri) bir mum gibi tükenirsiniz.”<br />
Öte yandan kendisi Avrupa’da ýlýmlý laiklikten yana<br />
biri olarak kalamamýþtýr. Örneðin, Eylül ayý baþýnda<br />
Berlin’de, biri kendine Kuran’ýn neresinde çok eþli evlilikten<br />
söz edildiðini sorduðunda, kendini tutamamýþtýr.<br />
Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin Baþbakaný konumunda<br />
olduðunu unutmuþ ve Ýslam’da çok eþli evlilik<br />
üzerine vaaz vermiþtir. (Kendisi vaiz okulunu bitirmiþtir.)<br />
Delegelerin, özellikle kadýnlarýn protestosu ile karþýlaþmýþtýr.<br />
Erdoðan Eylül ayý baþýnda Berlin’de baþlarýnda<br />
Milli Görüþ baþkaný olmak üzere Türk þemsiye örgütlerinin<br />
temsilcilerini kabul etmiþtir. Bu resepsiyonda<br />
Almanya’daki Alevi toplumunun Genel Sekreteri,<br />
Türkiye’deki Cemevlerinin Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý<br />
tarafýndan neden desteklenmediðini sorduðu zaman,<br />
Erdoðan gerçek yüzünü göstermiþtir.<br />
Erdoðan Alevilik üzerine hüküm verme sorumluluðunu<br />
üstlenmiþtir: “Alevilik bir din deðildir. Cemevleri,<br />
camilerle karþýlaþtýrýlmamalýdýr. Cami dua<br />
yeridir, ama Cemevi bir kültür merkezidir. Cemevlerine<br />
de camiler gibi mali destek verilmemelidir.”<br />
Bu nedenle Sünni nüfus Alevileri Müslüman saymaktadýr:<br />
“Hepimiz Müslümanýz.” Onlar, Alevileri de<br />
Sünni Ýslam’ýn beþ kuralýný yerine getirmekle yükümlü<br />
sayýyorlar. Devlet, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nýn<br />
Alevilerin de çýkarlarýný koruduðunu öne sürmektedir<br />
ancak gerçekte o, Sünni öðretiyi desteklemekte ve<br />
gerçek Ýslam’dan saptýðý için Alevi öðretisini cezalandýrmaktadýr.<br />
1Türk devleti anayasasýna göre laik olduðu (yani<br />
din ve devletin ayrýlmasý) halde, Cumhuriyet’in<br />
kurulmasýndan beri devlet bir Diyanet Ýþleri kurumuna<br />
sahip olmuþtur. Ulusal nüfusun üçte biri Aleviyken,<br />
bu kurum, yalnýz Sünnileri temsil eden neredeyse<br />
(Devamý Sayfa 14’te)<br />
Ocak 2005<br />
13
(Baþtarafý 13. Sayfada)<br />
Avrupa Birliði Sürecinde<br />
Aleviler<br />
77,000 camide yaklaþýk 89.000 kiþi çalýþtýrmaktadýr.<br />
Alevilerin varlýðýnýn yok sayýlmasý nedeniyle devlet<br />
Alevilerin ne dua mekânlarýna (Cemevi), ne de din<br />
eðitmenlerine (dede) destek vermemektedir.<br />
2Her yýl 400.000 öðrenci vaiz okullarýnda ve<br />
450.000 öðrenci Kuran kurslarýnda Sünniliði<br />
öðrenmektedir. Vaiz okullarýnýn üç yýllýk ikinci bölümü,<br />
daha iyi istihdam olanaklarý için 1998’de yapýlan<br />
okul reformu ile kapatýlmýþtýr.<br />
31980 askeri darbesinden beri Alevi köylerine din<br />
hocalarý yollanmakta ve özellikle Alevi köylerine<br />
cami yapýlmaktadýr. Alevi duasýnýn Sünni duasýndan<br />
farklý (kadýn-erkek birlikte yapýlýr) olmasýna karþýn,<br />
günlük dualar ve cenaze dualarý Sünni olarak yapýlmaktadýr.<br />
4Türkiye’de Anayasa’nýn 1982 yýlýnda askeri yönetim<br />
altýnda kabul edilmesi ile din eðitimi okullara<br />
zorunlu ders olarak konulmuþtur. Alevi çocuklarý<br />
istemlerine karþý bu derslere katýlmaya ve Sünni öðretiyi<br />
öðrenmeye zorlanmaktadýr. Bu durum Alevi ve<br />
diðer Sünni olmayan öðrencilerin dini özgürlüklerini<br />
açýkça yok saymaktýr.<br />
52002 yýlýna kadar bir örgütün “Alevi” adýný taþýmasýna<br />
izin verilmemekteydi. Kendilerini Alevi<br />
olarak adlandýran dernekler, bu ismi kullanmak için<br />
en yüksek mahkemelere gitmek zorunda kaldýlar.<br />
6Aleviliðin öðretildiði hiçbir eðitim tesisi ya da kurumu<br />
yoktur. Bu nedenle Alevi din adamlarý için<br />
eðitim ya da yüksek öðretim olanaðý yoktur.<br />
Bu gerçekler Türkiye’de Alevilerin dini özgürlüklerinin<br />
olmadýðýný ve devlet tarafýndan kasýtlý olarak<br />
Sünni olmaya zorlandýklarýný göstermektedir.<br />
Avrupa Ülkelerinde Alevilerin<br />
Durumu<br />
Avrupa’da yaþayan Türkiye’den gelme yaklaþýk<br />
100.000 [Almanca metinde 1.000.000] Türk ve Kürt<br />
Alevi vardýr. Alevilerin Avrupa’da din özgürlüðünden<br />
yararlanmasýna karþýn, sýk sýk fanatik Ýslam<br />
çevrelerinin baskýlarýna maruz kalmaktadýrlar. Yaklaþýk<br />
15 yýl önceye kadar Alevilere, örneðin çocuklarýný<br />
Kuran kurslarýna göndermeyen Alevi ailelere, baský<br />
yapýlmaktaydý.<br />
Son 10 yýl içinde çok sayýda Avrupa kentinde<br />
Alevi dernekleri kurmuþ olan Aleviler artýk bu baskýlara<br />
karþý direnç gösterebiliyorlar. Ve tekil þemsiye<br />
örgütler aracýlýðýyla kendi çýkarlarýný dile getirmektedirler.<br />
Buna karþýn Alman okullarýndaki Alevi öðrenciler<br />
Alevi öðretisini öðrenememektedir.<br />
Türkiye’den gelen hocalarýnýn verdiði dini eðitim<br />
Avrupa ülkelerinde bile hala Sünniliktir. Hatta Avrupa<br />
üniversitelerinden Alevilik öðrenilememektedir.<br />
Buna ters eþsiz bir durum ise, 2002 yýlýnda Berlin<br />
Senatosu’nun Anadolu Alevileri Kültür Merkezi’ne<br />
verdiði, bir dini topluluk yetkisine sahip olarak Berlin<br />
ilkokullarýnda Alevi dinini öðretme izindir.<br />
Aleviler Avrupa’da kendilerini saklamamaktadýrlar;<br />
yerel yönetimlerle, Hýristiyan topluluklarla ve<br />
toplumsal örgütlerle diyalog aramaktadýrlar. Onlar<br />
çoðunlukla sendikalar, partiler ve dernekler gibi<br />
toplumsal örgütlerde aktiftirler.<br />
Son olarak, ama önemini küçümsemeden, belirtmek<br />
gerekir ki, Alevi dernekleri Türk siyasi partilerinden<br />
baðýmsýzdýrlar.<br />
Avrupa’daki Aleviler kendi dini kültürlerine baðlý<br />
olarak büyük çoðunluðuyla türdeþ (homojen) bir topluluk<br />
oluþtururlar. Kendilerini, Ýslam kültür alaný içinde<br />
kendi inanç içeriklerini geliþtirmiþ bir grup olarak<br />
anlarlar. Aleviliðin, bir dini mezhep ders programý yaratacak<br />
kadar köklü öðreti temelinde ayrý bir mezhep<br />
olduðu, Kuzey Ren-Vestfalya [Eyaleti] Okullar Bakanlýðýnýn<br />
isteði üzerine Magdeburg Üniversitesi’nden<br />
Profesör Spuler-Stegeman tarafýndan Haziran<br />
2003’de yapýlan bilirkiþilik ile teyit edilmiþtir.<br />
Birçok Alevi için dini-kültürel baðlar etnik kökenden<br />
daha önemlidir. Türk ve Kürt kökenli Alevilerin<br />
dini-kültürel öðeleri diyasporada Alevi topluluklarý<br />
oluþturmaya ve onlarý bir arada tutmaya yeterli<br />
olmuþtur. Tüm önemli Alman kentlerinde 165’i aþkýn<br />
sayýda kültür ve dayanýþma dernekleri ile Avrupa<br />
Alevi toplumunun örgütsel gücü bunun bir kanýtýdýr.<br />
Bu derneklerin kamu çalýþmalarý sayesinde<br />
Avrupa kamuoyu Alevilerin ve Aleviliðin farkýna<br />
varmaya baþlamýþtýr.<br />
Avrupa Parlamentosu’ndan Talepler<br />
• Alevilik Türkiye’de ve Avrupa’da baðýmsýz bir<br />
dini topluluk ve mezhep olarak yasal çerçevede tanýnmalýdýr<br />
ve her tür ayrýmcýlýða karþý korunmalýdýr.<br />
• Avrupa Birliði Parlamentosu, Türkiye’nin Avrupa<br />
Biriliði’ne giriþi üzerine Türk hükümetiyle yaptýðý<br />
pazarlýkta Türkiye’de Alevilere bir dini topluluk olarak<br />
eþit haklar verilmesini istemelidir. Bunun için de<br />
örneðin zorunlu din eðitiminin kaldýrýlmasý ve okullarda<br />
Aleviliðin öðretilmesi; Alevi bölgelerinde cami<br />
yaptýrýlmamasý, camiler ile cem evlerinin eþitliði, vb.,<br />
yer almalýdýr. Herhangi bir dini ayrýmcýlýk yapýlmasý<br />
cezaya tabi bir suç haline getirilmelidir.<br />
• Avrupa okullarýnda din eðitimi ve diðer ahlak derslerinde<br />
Alevilik öðretilmelidir. AB devletleri Alevilere<br />
Avrupa Birliði üniversitelerinde Alevi öðretisini<br />
öðrenme olanaðý saðlamalýdýr.<br />
• Avrupa Aleviler Birliði dini konular ve kültürler<br />
arasý diyalog ile ilgili parlamento komisyonlarýnda<br />
temsil edilmelidir.<br />
Okmeydaný Cemevin’de yapýlan Þeyh Bedreddin anma<br />
tolantýsýnda Dertli Divani ve arkadaþlarý nefesler söyledi<br />
ve Alibeyköy Cemevi Semah ekibi semah döndü.<br />
14 Sayý 6
ALMANYA ALEVÝ BÝRLÝKLERÝ FEDERASYONU GENEL BAÞKANI’NIN AÇIKLAMASI<br />
Ýki Günlük Toplantý Sonuç Bildirisi<br />
AABF üyesý AKM’lere, AABF Organlarina, AAGB, AAKB (*)<br />
Deðerli Baþkan, Sevgili Canlar,<br />
2004 yýlý Alevi Toplumu olarak hedeflerimize en çok yaklaþtýðýmýz bir yýl oldu.<br />
Türkiye’nin, Avrupa Birliði tam üyeliði için baþlattýðý reformlarý destekleyen Aleviler, bu süreç<br />
içinde kendi kimlik mücadelesini de hýzlandýrdý.<br />
2003 yýlýnda önce ATP çatýsý altýnda sürdürülen çalýþmalar, daha sonra Avrupa Alevi Birlikleri<br />
Konfederasyonu olarak devam etti.<br />
Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu, önce Almanca ve daha sonra Ýngilizce olarak geniþ bir<br />
Alevilik raporu hazýrladý.<br />
Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK) ve Alevi Bektaþi Federasyonu 2004 yýlý<br />
baþlarýnda Aralýk 2003 tarihinde Avrupa Birliði’nin Türkiye’ye Ýlerleme Raporu’na Alevilerle<br />
ilgili yer vermesini olumlu bularak bu süreçte Alevi kimliðinin kabul edilmesi çalýþmalarýnýn<br />
gerekliliðini kamuoyuna duyurdu.<br />
2004 Mayýs ayýnda tüm Avrupa ülkelerinde ve Türkiye’de Alevi örgütleri ortak bir bildiri ile,<br />
istemlerini 7 dilde bastýrdýklarý bir broþürle Avrupa kamuoyuna anlattýlar.<br />
Diplomatik tüm olanaklarý kullanan AABK, Ekim 2004 tarihinde açýklanan Avrupa Komisyonu<br />
raporuna, Alevilerle ilgili önemli istemlerin girmesini saðladý.<br />
Rapordaki Alevilerle ilgili tespitlerin, daha açýk bir dille ifade edilmesi ve Türk Hükümeti’nin<br />
bu istemleri gündemine almasý için baþlatýlan “Cem Evlerimiz Yasal Güvenceye Kavuþmalýdýr”<br />
kampanyasýnda; Alevi tarihinde ilk defa 710.000 imza toplandý. Bunun sonucunda; AB Parlamento<br />
Raporu’nda “Alevilik yasal güvenceye kavuþturulmalý ve din dersleri Aleviler için zorunlu<br />
olmaktan çýkarýlmalý” ifadeleri yer aldý.<br />
Bu kampanya Alevi örgütlenmesinin gücünü de ortaya koydu. Kampanya tüm Alevileri birleþtirdi.<br />
Almanya’da, uzun yýllardýr Alevilik dersleri konusunda verdiðimiz bilinçli ve sürekli mücadele<br />
nihayet dört büyük eyalette meyvesini verdi. Kuzey Ren Vestfalya, Bavyera, BadenWürttemberg<br />
ve Hessen Eyaletlerindeki Eðitim Bakanlýklarý önümüzdeki iki yýl içinde Alevilik Dersleri’nin<br />
baþlayabileceðini duyurdular. Bu kararla birlikte; Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun<br />
Alman Anayasasý’nýn 7.3 maddesine göre, Alevilerin bir inanç kurumu olduðu gerçeði<br />
kabul edildi.<br />
Son dönemlerde içimizde ve dýþýmýzda sürdürülen Aleviliðin tarifi konusundaki tartýþmalarý<br />
dikkate alan AABF Genel Yönetim Kurulu, 18.12.2004 tarihinde, tüm organlarýmýzýn temsil<br />
edildiði geniþ bir toplantý yaptý. Bu toplantýda her katýlýmcý söz hakký aldý ve görüþlerini belirtti.<br />
Katýlýmcýlarýn tamamý, AABF’nin Aleviliðin tanýmý konusunda belirsizliðin olmadýðýný, AABF<br />
1998 Programýnýn Aleviliðin tarifini yaptýðýný ve bu tarifin þu anda geçerli olduðunu belirttiler.<br />
Buna göre kýsaca Aleviliðin kýsa tanýmý þöyle:<br />
“Alevilik; Allah, Muhammed, Ali kutsallýðýný kalbinde taþýyan, Hz.Ali’nin adaletinden ayrýlmayan,<br />
temelinde insan sevgisi bulunan, her dine, mezhebe, inanca saygý duyan ve hoþgörüyle<br />
bakan, dil, din, ýrk, renk farký gözetmeyen, eline, beline, diline sahip olma ilkelerini þart koþan<br />
ve bunu muhasiplik kurumu ile gerçekleþtiren, gelmek isteyen inançlý insanlarý çatýsý altýna<br />
alarak manevi ihtiyaçlarýný gideren, insanlarý yaþadýklarý toplumda kendi istekleriyle kendi<br />
kendilerini yargýlamalarýný saðlayan, eþitlikçi, katýlýmcý, paylaþýmcý düþünceyi savunan, þeriatýn<br />
baðnaz kurallarýna baðlý olmayan ve onu reddeden, Ýslam dinini kendine göre – Sünni<br />
inancýnýn dýþýnda – yorumlayan; asýl doðruluk, kemali dostluk, cevheri merhamet, görüþü eþitlik,<br />
hazinesi bilgi, meyvesi sevgi hamuruyla yoðrulmuþ, insan-ý kamil yani erdemli insan yaratmayý<br />
öngören, korkuyu aþýp sevgiyle Tanrýya yönelen, En-el Hak ile insanýn özünde tanrýyý<br />
gören, yaradan ile yaradýlan ikiliðinden Vahdet-i Vücut’a (Varlýk Birliði) varan, edep ve ahlaklýlýðý<br />
yaþamýnýn temeline koyan, insaný yücelten, hamurunda hem ilahiliðin hem de irfaniliðin<br />
mayasý bulunan, kiþinin ahlak ve karakterli yaþam ilkelerini belirleyen, dini biçim ve þekil<br />
olarak deðil, inanç olarak algýlayan, dini baðýmsýz bir irade gücü ve bâtýni özelliðiyle evrimleþtiren,<br />
akýl ve iman bütünlüðünde birleþtiren ve tüm bunlarý Kýrklar Cemi’nden alýnan ilhamla<br />
yürüten canlarýn inanç sistemidir.”<br />
Bundan böyle, AABF ve tüm organlarý herhangi bir spekülasyon olmaksýzýn Alevilikle ilgili<br />
bu tarifi ölçü alacaklar ve bunun dýþýnda belirtilen görüþleri, inanç ve düþünce özgürlüðü<br />
baðlamýnda kiþisel görüþ olarak deðerlendireceklerdir.<br />
Deðerli Canlar,<br />
Gördüðünüz gibi olaðanüstü koþullarda, Alevi örgütlerinde Aleviliðin tanýnmasý yönünde vermiþ<br />
olduðunuz hizmetler yerini buluyor ve bir bir sonuç veriyor. Bundan sonra yapacaðýmýz çalýþmalar<br />
þimdiye kadar olan kazanýmlarý daha ileri götürmek ve kalitesini artýrmak için olacaktýr.<br />
15 yýlda 30 dan fazla cemevi ile ve 20.000 den fazla üyesi ile her kesimin görüþlerine baþvurduðu<br />
ve dikkate aldýðý Alevi örgütlenmesini hep birlikte olaðanüstü koþullarda oluþturduk. Birliðimizin<br />
simgesi olan AABF’nin önümüzdeki yýllarda daha da büyüyüp geliþeceðine inancým tamdýr.<br />
Bu duygularla hepinizin yeni yýlýný en içten duygularýmla kutluyor, hepinize can-ý gönülden<br />
saðlýk, mutluluk ve daha nice birliktelikler diliyorum.<br />
Turgut Öker<br />
Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu Genel Baþkaný<br />
(*) Bu kýsaltmalarla ifade edile kuruluþlarýn tam adlarý þöyledir: AABF – Almanya Alevi Birlikleri<br />
Federasyonu; AKM – Alevi Kültür Merkezi; AAGB – Almanya Alevi Gençler Birliði;<br />
AAKB – Almanya Alevi Kadýnlar Birliði-Serçeþme.<br />
Teþekkür ve<br />
Yadýrgama<br />
Ýsmail Kaygusuz<br />
Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu Genel<br />
Yönetim Kurulu’nun 18 Aralýk’ta yaptýðý ve<br />
çaðrýlý olduðum halde gidemediðim toplantýnýn<br />
ardýndan bana geliþmeleri açýklayan bir<br />
ileti yollandý. Toplantýnýn baþarýlý geçtiðini<br />
belirten ileti, “Alevilikle ilgili çalýþmalarýnýz,<br />
öneri ve katkýlar için teþekkür” etme inceliðini<br />
göstermiþler. Ayrýca sevindirici bazý noktalarý<br />
da dile getirmiþler:<br />
“Bu toplantýda taþlar tekrar yerli yerine<br />
oturdu, bundan sonra özellikle kurumlaþma<br />
yönünde çalýþmalara hýz vermek gerekiyor…<br />
Dedeler ile ilgili önerileriniz üzerinde<br />
düþünülecek ciddi öneriler... genelde<br />
Dedeler ile ilgili Türkiye ve Avrupa’dan<br />
Kurumlar ve Ocaklarýn temsilcilerinin katýldýðý<br />
bir toplantý yapýlmasýnda çok yarar<br />
var, bu toplantý Hacý Bektaþ Dergâhý’nda<br />
olabilir. Orada bu sorunun temel çözümü<br />
için yapýlacak iþler Alevi kurumlarýnýn<br />
gündemine konulabilir.”<br />
Sonuç bildirisini olumlu ve toparlayýcý<br />
buldum. Kýsa bir metin içine genel doðrularýn<br />
aðýrlýklý olarak yerleþtirilmesinin baþarýldýðýný<br />
söyleyebilirim. Bildiri, AABF’nin, 1998<br />
Programý’ndaki Alevilik tanýmlamasýna<br />
dönüþünün belgesidir.<br />
Bildiride, “bundan böyle, AABF ve tüm organlarý<br />
herhangi bir spekülasyon olmaksýzýn<br />
Alevilikle ilgili bu tarifi ölçü alacaklar” denilerek,<br />
konu baðlanmýþtýr. Ayrýca, “ bunun dýþýnda<br />
belirtilen görüþler, inanç ve düþünce özgürlüðü<br />
baðlamýnda kiþisel görüþ olarak deðerlendireceklerdir”<br />
denilmesi gösteriyor ki, daha<br />
önce “Alevilik Ýslamýn dýþýnda kendine özgü<br />
bir inanç sistemidir” görüþünün kiþisellikten<br />
çýkartýlarak organlara mal edilmesi sorun olmuþ<br />
ve örgüte sancýlý bir dönem yaþatmýþtýr.<br />
Örgüt dýþýndan çaðrýlan ve düþünce, görüþ<br />
ve önerileri sorulan bir yazar olarak, bu krizi<br />
yaratanlarýn görevden ayrýlmasý önerimin yadýrganmasýný<br />
ise anlayamadým:<br />
“Yazýnýzda yer alan AABF dedeler Kurulu<br />
Baþkaný deðiþtirilsin önerisi AABF GYK<br />
tarafýndan yadýrgandý. Sizler genelde düþünsel<br />
düzeyde katký sunarsanýz çok daha<br />
yararlý olur, kurumun iç iþleri ancak kendi<br />
içinde çözmesi gereken sorunlar; Kurum<br />
dýþý söylemler ve yazýlar…”<br />
Yönetime ve dedeler kurulu baþkanlýðýna<br />
iliþkin eleþtiri ve önerilerimden ötürü “dýþarýdan<br />
maval okuyor” gibi görülmemi yadýrgadým.<br />
Kuruma dýþarýdan dayatma yapan, kurum<br />
içinde dile getirmediðini dýþarýda söyleyen biri<br />
gibi deðerlendirileceksem, yönetim kurulu baþtan<br />
bana bu çaðrýyý yapmamalýydý.<br />
Canlar, düþünce ile davranýþ birbirinden ayrýlmaz.<br />
Düþünceler, hatalý davranýþlarý düzeltmeye<br />
yönelik pratikle baðlanmazsa, boþ ve afaki kalýr. O<br />
nedenle gerçekten “genel düþünsel katkýlar” yapmam<br />
isteniyorsa (bu söz aslýnda “iþimize karýþmadan,<br />
güncel ve pratik olmayan konularla uðraþ”<br />
gibi bir düþüncenin kýlýfý deðilse) böyle genel<br />
düþünsel katkýlarýn pratik ve örgütsel sonuçlarý<br />
vardýr, olmalýdýr, olacaktýr.<br />
AABF Yönetimi’ne, Alevilik ve Alevi-Bektaþi<br />
toplumu için bundan sonraki olumlu etkinlik<br />
ve hizmetlerinde baþarýlar diliyorum. <br />
Ocak 2005<br />
15
Avrupa Birliði ve Aleviliðe Yaklaþým Sorunu<br />
Hasan Harmancý<br />
1980’lerde baþlayan Alevilikle ilgili örgütlenmeler 90’larda güç<br />
toplamaya baþlamýþtýr. Aleviliðin birden bire ve güçlü bir þekilde<br />
dernekler, vakýflar, kitap ve dergiler, televizyon programlarý,<br />
radyo kanallarý ve festivaller ile kamusal alana çýkýþý, hem ülkemizde<br />
hem de Avrupa’da çok yönlü kabullenmeleri getirmiþtir.<br />
Genç Cumhuriyet’in ilk dönemlerinden, yoðun katliam ve suiistimallerin<br />
yaþandýðý 1990’lý yýllara kadar “gizli-sözlü” olarak aktarýlan Alevilik-<br />
Bektaþilik öðretisi deðiþim sürecinin meyvelerini Kopenhag Kriterleri’yle<br />
almaya baþlamýþtýr.<br />
Türkiye nüfusunun yaklaþýk % 25’ini oluþturduðu kabul edilen Aleviler<br />
demokratik platformlarda, yasalar karþýsýnda ve Avrupa Birliði<br />
(AB) çerçevesinde talepsel olarak her geçen gün daha da öne çýkar hale<br />
gelmektedir. Alevi kültür dünyasýnýn geliþimine katkýda bulunan ve Alevi<br />
zemini örgütleyen örgütler Türkiye’de ve Avrupa’da sayýca artarken,<br />
Sünnilik temelli Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý da 1993’te yaþanan Sivas Katliamý’ndan<br />
sonra Alevileri “tanýmaya” yönelik politikalar üretmeye baþlamýþtýr.<br />
Son yýllarda geliþen bu yakýn ilginin Aleviler’in -ki Türkiye’de<br />
ve Avrupa’da faaliyet gösteren Alevi kimlikli örgütlerin bu yöndeki çabalarý<br />
azýmsanmayacak ölçüde önemlidir- Kopenhang Kriterleri’yle kazandýklarý<br />
yeni hareket kolaylýðý da anlayýþ deðiþikliðine ciddi anlamda<br />
katký saðlamýþtýr.<br />
Türkiye’den AB’ye, Alevi vakýf ve derneklerden laik ve laik olmayan<br />
medyaya, milliyetçilerden Ýslamcýlara<br />
kadar birçok güç, Aleviliðin<br />
yeniden tanýmlanmasýnda ve kamusal<br />
bir alan olarak kendini yeniden<br />
üretme sürecinde karmaþýk bir iliþkiler<br />
aðý ve etkileþimi içinde yerlerini<br />
almaktadýr. Bunun sonucu olarak,<br />
“Alevilik Ýslam’ýn özüdür”, “Alevilik<br />
öz Türklüktür”, “Alevilik Ali’yi sevmektir”,<br />
“Alevilik Kürt uygarlýðýndan<br />
doðmuþtur”, vb., burada hepsini<br />
yazmamýza gerek olmayan<br />
Alevilik tanýmlamalarý ve söylemleri<br />
ortaya çýkmýþtýr. Burada, Alevilerin<br />
karþý karþýya getirilmeye baþlandýðý<br />
bir “deformasyon” süreci açýða çýkmaktadýr.<br />
Bu da Alevilik öðretisinin kavramsal olarak tanýmlanmaya<br />
çalýþýlýrken sýðlaþtýrýlmaya, yaþandýðý gibi anlaþýlmak yerine tek tipleþtirilmeye<br />
ve baþta Türk-Ýslamcý etnik deformasyon olmak üzere çok yönlü<br />
olarak zorlanmaya ve içi boþaltýlmaya çalýþýlmaktadýr. Oysaki Alevi<br />
örgütlerinin çatýsýnýn güçlenmesi için çaba harcayan toplumsal, siyasal,<br />
kültürel ve geleneksel yol sürücüleri, Aleviliði ne etnik ne de dini bir<br />
temelde görmemektedirler.<br />
Yeni Devlet Yeni Anlayýþ<br />
Bugün Türkiye, AB’ye girmek için büyük bir mücadele vermektedir.<br />
Modern ‘laik Türkiye’ imajýný büyük ölçüde yaralayan<br />
Þeriatçý-Ýslami hareketlerin politik alandaki yükseliþi<br />
karþýsýnda, laik medya ve aydýnlar hatta son yýllarda devlet<br />
erkâný da Alevileri, Cumhuriyet’in laiklik temeline dayalý<br />
kurum ve kuruluþlarýný korumada ‘doðal müttefik’ olarak yeniden sembolleþtirmeye<br />
yol açmýþtýr. Türkiye iç politikasýnýn AB çerçevesinde düzenlendiði<br />
bu dönemde Aleviler de kendi kendilerine, Sünni çoðunluða<br />
ve de devlete karþý yukarýda saydýðýmýz gerekçelerin yarattýðý rahatsýzlýklardan<br />
dolayý siyaset, kültür, hukuk, kimlik ve geleneksel açýlardan yeni<br />
ifade ve normlar oluþturmaya giriþtiler. 1980’lerin sonlarý resmi devlet<br />
söyleminin daha doðrusu Kemalizm’in sorgulandýðý, Türkiye toplumunun<br />
tabu konularýnýn, örneðin etnik, kültürel, kimliksel ve inançsal<br />
farklýlýklarýnýn gizlenemediði, hukuksal deðiþim, kültürel kabulleniþ ve<br />
demokratik hak alanlarýnýn tartýþýldýðý açýk bir yapýlaným sürecidir. Yýllarca<br />
hukuk, eðitim, siyasetin kirli duvarlarý arkasýnda ne olduðu üzerinde<br />
uzlaþýlamayan Alevilik kendini örgütledikçe etnolojik, antropolojik,<br />
Devlet ile Aleviler arasýndaki iliþkiler<br />
yeni yeni þekillenmeye baþlamýþtýr.<br />
1990’larýn ikinci yarýsýndan itibaren hükümet olanlar<br />
Alevilere yönelik politikalar geliþtirmeye<br />
ve Alevilerin varlýðýný kabul ettiklerine dair<br />
davranýþlar sergilemeye baþlamýþtýr.<br />
AB’nin, kültürel kimliðin korunmasý gereken<br />
bir insan hakký olduðunu resmi olarak kabul etmesi<br />
ve çok kültürlülük projesinin bir çok ülke tarafýndan<br />
kabul görmesi bu durumda etkili olmuþtur<br />
sosyolojik, tasavvufi ve tarihsel bilgi deðeri arttýkça, tabu olmaktan sýyrýlýp<br />
politikacýlarýn, egemen siyasal erkin ve üniversitelerin araþtýrma ve<br />
tartýþma alanýna girmeye baþlamýþtýr. Alevilikle ilgili medya programlarý,<br />
tartýþmalarý yanýnda siyasi parti tüzüklerinin ve yayýnevlerinin müþteri<br />
kapma alanýna girdi. Alevilik, bütün bir toplum olarak Alevilerin kendileri<br />
de dahil olmak üzere yeni keþfedilmiþ bir “aysbergin” uç vermesine<br />
dönüþtü.<br />
Kendini Yenileyen Alevi Gençliði<br />
Metropollerde ve ulus ötesinde çoðalan ve örgütlenen Aleviler,<br />
Aleviliðin deðiþime uðradýðý yeni alanlar yaratmýþtýr.<br />
Aleviliðin deðiþiminin bilgi ve bilimdeki geliþmelerle<br />
paralel gitmesinin yanýnda kendisiyle sokakta<br />
nasýl iletiþim kuracaðýný tartýþmasý ve el yordamýyla<br />
örgütlenmeye baþlamasý yeni bir þeydir. Geleneksel örgütlenme biçimini<br />
terk ederek evrensel anlamda kabul edilebilir bir iletiþim ve örgütlenme<br />
aðý geliþtirmesi ve sancýlarýnýn yansýmasý doðaldýr. Büyüyen ve gizli<br />
boyutlarýný da açýða süren Alevilik artýk sadece sosyal bilimcilerin deðil,<br />
ayný zamanda politikacýlarýn, stratejistlerin ve ekonomistlerin de ilgi alanýndadýr.<br />
Irakta yaþanan petrol savaþýnýn bir ucunun da Þiiler aracýlýðýyla<br />
Alevilerin kutsal saydýðý ibadet<br />
alanlarýna yansýmasý, Yugoslavya’nýn<br />
parçalanmasý sýrasýnda Alevi-<br />
Bektaþi Makedon, Arnavut ve Bosnalýlarýn<br />
yaþadýklarýnýn izlenmesi ve<br />
bazý Alevi örgütlerinin ve dergilerinin<br />
bu topraklarda yaþayanlarýn<br />
duygu dünyalarýyla, Alevilik-Bektaþiliðe<br />
bakýþ açýlarýný anlamak<br />
amacýyla etkinlikler yapmasý ve<br />
dergilerde yer vermesini yeni bir<br />
anlayýþla deðerlendirmek gerek.<br />
Ayrýca, Türkiye’nin yaný sýra<br />
Avrupa’nýn hemen hemen her<br />
ülkesinde ve büyük kentlerinde<br />
örgütlenme çabalarýný sürdüren<br />
Aleviler, gelecek on yýlda daha baþka katmanlarý da yaratacaðýný ve kendisine<br />
gelmesi için- veya yeniden tanýmlanmak için- neler yapabileceðini<br />
açýkça göstermektedir. Türkiye açýsýndan deðerlendirildiðinde aslýnda<br />
Alevilerin örgütlenemedikleri ve gittikçe parçalanýr görünüyor olmasý bir<br />
yanýlsamadýr. Özellikle Alevilerin yoðun yaþadýðý varoþlarda örgütlenmelerini<br />
sürdürmeleri yeni dönemde daha çok çözüm ve isteði, tutumu,<br />
siyasal yeniliði beraberinde getirecektir. Örgütlerinin ekonomik yönden<br />
zayýf olmasý, Alevilerin boþ amaçlý örgütlendikleri anlamýna gelmemeli.<br />
Binlerce kursun açýldýðý bu örgütler, içten içe gençlerin her alanda bilgi<br />
ve bilinç edinmeleri için önemli bir atmosferdir. AB sýnýrlarý içinde veya<br />
dýþýnda olsun ikinci kuþak Alevi gençlerin kendilerini yeni tanýmalarý<br />
sürecinde -sürüklendikleri Hip-Hop * kültürü dahil olmak üzere- yeni<br />
yaratýlan her kültürel ve siyasal dalgalanmada yer almalarý aslýnda Türkiye<br />
açýsýndan boyutlarý hesaplandýðýnda geri dönüþümü olmayan örgütlenme,<br />
tanýmlanma ve sýçrama göstergeleri ile doludur.<br />
Yeni dönemde AB sendromunu çok yönlü çözmeye çalýþan bir ülke<br />
olan Türkiye’nin, laik-anti-laik sürecin aþýlmasýnda Aleviliðe sarýldýðý<br />
gibi, bu yeni süreçte de, Alevi gençliðin kültürel yönden ön açýcý birikim<br />
ve heyecanýna ihtiyacý olacaktýr. Kültür deðiþimleri içinde toplum katmanlarý<br />
doðrudan gösterge olarak kullanýlmasa da, Türkiye’de özellikle<br />
varoþlardaki yeni yapýlanma içinde istikrarlý ve güvenli, anlaþýlýr örgütlenmede<br />
Alevi gençleri ciddi bir saðduyu ve kimlik rahatlýðýna sahipler<br />
ve bunu eyleme dönüþtürme koþullarý oluþtukça kullanacaklardýr. Özellikle<br />
müzikal alanda toplumun günlük deðerlerinin iyileþtirilmesinde ve<br />
yansýtýlmasýnda ciddi bir dinamik olmalarý, 18.y.y’a kadar Anadolu’da<br />
yaþanan kültür, edebiyat, politika ve diðer alanlardaki birikimlerle boy<br />
ölçüþebilecek bir düzeyde olduðunu görmek gerek.<br />
16 Sayý 6
Hasan Harmancý ve Esat Korkmaz, Ali Kenanoðlu’nun yönettiði Þeyh Bedreddin’i anma etkinliðinde panelde. 18 Aralýk 2004, Cumartesi, Okmeydaný Cemevi.<br />
Kültürel deðiþim ve yeniden üretim açýsýndan politik, ekonomik ve<br />
örgütlenmenin geliþmesi ve deðiþmesi sonucu oluþan yeni küresel ve<br />
ulusal alanlar Aleviliðin de geliþim ve deðiþim alanlarýdýr. Bu yeni<br />
tanýmlanan kültür, politika ve sanat alanlarý iç ve dýþ göçle çoðalmýþ,<br />
büyük kentlerde ve ulus ötesi düzeyde yeni kuþak birikimlerine kapýlar<br />
açmýþtýr. Bu yeni alanlar Aleviliðin sosyal gerçekliðinin geliþtirildiði ve<br />
üretildiði alanlardýr. Alevi örgütlerinin, kültür-kimlik açýsýndan bu zorlu<br />
dönemi þiddet ve yozlaþmadan uzak kalarak sürdürecek bilinçli gençleri<br />
örgütlemeleri veya bünyelerinde bulundurmalarý yeterli olacaktýr. Alevi<br />
yapýlanmalarýnda yaþanan dalgalanmalarýn yarattýðý ve ürettiði bu birbiri<br />
ile çatýþan talep ve söylemlerin olumsuz ve kendi kendini yok edici sayýlmasý<br />
ancak siyasal görelilik için söz konusudur. Yoksa bir yok oluþu<br />
veya bilinçli bir türdeþleþmenin oluþtuðu düþünülmemeli. Aleviler için<br />
vazgeçilmez olan örgütlenme, düþüncelerin, bilginin, siyasal davranýþ<br />
biçimlerinin, maddi ve inançsal sembolik deðerlerin ve duygularýn yenilenme<br />
yollarýnýn yaratýlmaya baþlandýðýnýn göstergesidir. Toplum,<br />
düþünceleri, bilgiyi, idealleri örgütsüz, yozlaþma ve karamsarlýk içinde<br />
üretemez. Kendini görmese de devinimin bir tamamlanma ve iradenin<br />
bütünleþme noktasý oluþur. Aleviler gerek beraber örgütlenerek gerekse<br />
zýt anlayýþlarda yer alarak oluþturduklarý etkileþim sonucu yaþandýðý topraklar<br />
için evrensel deðerde görüþler, projeler, stratejiler inþa etme yolundadýrlar.<br />
Bu sosyal yapýlanmayý Aleviliði kendi kulvarýnda görmek<br />
isteyenlerin hanesine deðil Alevilerin büyük uyanýþ ve yapýlanmalarý<br />
hanesine yazmak gerek. Osmanlý’nýn iki yüzyýllýk geriliði içinde Alevilerin<br />
de istedikleri evrensel normlarý yakalayamadýklarýný bilmek gerek.<br />
Toplumsal ve siyasal uyanýþ yaratacak bu yapýlanmalarý her koþulda Türkiye’nin<br />
toplum yapýsýnýn ve iradesinin önündeki engelleri aþmak açýsýndan<br />
ciddi bir dinamik olacaktýr.<br />
Yakýn Dönemde Alevilik<br />
Yakýn dönemde Türkiye’de beklenen en önemli sorunlarýn<br />
baþýnda tarýmda mülksüzleþme ve yoksullaþma, ekonomik<br />
daralma nedeniyle yaþanmaya baþlanan kitlesel iþsizliðin<br />
yarattýðý yapýsal sosyal dýþlanmalar, kamu reformunun<br />
yaratacaðý tasfiye ile iþsizliðin, yoksulluðun iyice derinleþmesi<br />
sonucu uzun süredir yaþanan ciddi sosyal krizin devam edeceðini<br />
gösteriyor. Bu kriz doðal olarak toplumsal yaþamýn her yanýna<br />
doðru kayýyor. Bunun yarattýðý sosyal hareketlenmeler suni dengelerle<br />
azaltýlmaya çalýþýlýyor. Baþarýsýz hükümetlerin hemen seçime götürülmesi<br />
ÝMF ve Dünya Bankasý’nýn strateji geliþtirmesi bir parça olsun<br />
bunu duralatmýþ görünüyor. Buna karþýn yakýn zamanda sendikal, yeni<br />
oluþacak siyasal oluþumlar yanýnda Aleviler de örgütleri aracýlýðýyla<br />
mücadele kapýlarýný zorlayacaklardýr. Günümüzde devletlerin yaþadýðý<br />
sorunlar sadece ekonomik nitelik taþýmamaktadýr. Devletler ayný zamanda<br />
Türkiye örneðinde olduðu gibi devlet felsefesi açýsýndan da sorunlar<br />
yaþamaktadýrlar. Modern toplumlarýn gelmiþ olduklarý noktayý sadece<br />
ekonomik geliþmiþlik ile ölçmek yanýltýcýdýr. Devlet, Alevilik noktasýnda<br />
beklemek ve kendi politikasýný dayatmak yerine Alevilerin karþýlaþtýðý<br />
sorunlarý tartýþarak bir toplumsal belirlenim süreci içinde bazý temel ilkeler<br />
çerçevesinde anlaþmak ve paylaþmak durumundadýr.<br />
Alevilerin yüzyýllardýr kýr ve kent yaþamlarýnýn bu yakýn zamana kadar<br />
çok da bir arada ve iletiþim içinde olmadýklarýný düþündüðümüzde<br />
kültürel sýcaklaþmalar, politik yakýnlaþmalar, kurumlarýn ve örgütlerinin<br />
fiziksel ve üstyapý alanlarýnda dengesel bir dinamik etkileþim geliþtirdiklerini<br />
görüyoruz. Alevi örgütleri Alevilik anlayýþý ve öðretisi, politik<br />
projeleri ve talepleri açýsýndan büyük bir çeþitlilik gösteriyor. Alevi<br />
örgütleri birbirleri ile iþbirliði yaparak ya da çatýþarak kimlik ve kültürel<br />
inþalarýnýn olgunlaþmasýna yardým etmektedirler. Bu sosyal ve siyasal<br />
hareket þu anda görülemeyen birçok yenilik ve sonuçlarý içinde barýndýrmakta,<br />
gözardý edilemeyen bir düzenlenim ve olgunlaþma yaratmaktadýr.<br />
Aleviliðin çok yönlü alanlarda dönüþümü ve düzenlenimi, Aleviliðin din<br />
mi kültür mü, Ýslam içi mi dýþý mý, baþka bir þey mi sorularýna yanýt<br />
arayan tartýþmalar sürmektedir. Ayrýca burada önemli olan yeni anlayýþ<br />
programlarý deðildir. Aleviliðin sosyal dokusunun, inançsal ve kültürel<br />
söylemlerinin deðiþtirilemez unsurlarýnýn ýrkçý, þoven ve katý Ýslami-<br />
Hýristiyan bir aðzý ve mentaliteyi kabul etmemesidir. Felsefi argümanlarýnýn<br />
yenilenmesi kuþkusuz gereklidir ancak oturmuþ ve tanýmlanmýþ<br />
olan deðerlerin bu yöndeki olumsuzluklarý kabul etmesi de çoðunlukla<br />
mümkün deðildir.<br />
Devlet ile Aleviler arasýndaki iliþkiler de yeni yeni þekillenmeye baþlamýþtýr.<br />
1990’larýn ikinci yarýsýndan itibaren hükümet olanlar Alevilere<br />
yönelik politikalar geliþtirmeye ve Alevilerin varlýðýný kabul ettiklerine<br />
dair davranýþlar sergilemeye baþlamýþtýr. AB’nin, kültürel kimliðin<br />
korunmasý gereken bir insan hakký olduðunu resmi olarak kabul etmesi<br />
ve çok kültürlülük projesinin birçok ülke tarafýndan kabul görmesi bu<br />
durumda etkili olmuþtur. Aleviliðin bu küresel ve ulus ötesi boyutlara<br />
taþýnmýþ örgütlülüðü ve kurumsallaþmasý, sosyal iletiþim ve etkileþimi ve<br />
hareketin yarattýðý kazaným AB ve Türkiye arasýnda devam eden siyasal<br />
ve ekonomik deðiþim de öncelikli olarak Alevi hareketini küresel yaþama<br />
aktif olarak bütünleþtirecektir.<br />
Kültürel kimliði empoze eden kurumlardan biri olan AB’ye üye<br />
olmaya çalýþan Türkiye’nin bu yönde hareket etmesi, Türk-Sünni kimliðinin<br />
dýþýndaki kimliklerin varlýðýný yüksek sesle söylemeye baþlamasý<br />
doðaldýr. Buna karþýn, devlet kendini tamamen deðiþtirmeye baþladýðý ve<br />
bu söylemin gereði olan tüm adýmlarý attýðýný belirtmek mümkün<br />
deðildir. Örneðin Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nýn siyasal ve sosyal varlýðý<br />
Alevileri hâlâ kimlik ve yaþam biçimi olarak yadsýmaktadýr. Eðitim<br />
öðretim müfredatýnda yer alan Din kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinin<br />
kaldýrýlmasý yerine Alevi öðrenciler baþta olmak üzere eðitim iþkencesi<br />
devam etmektedir. Tarih, sosyoloji, felsefe ve benzeri ders ve kitaplarýnda<br />
Alevilikle ilgili düzenlenimler yapýlmamaktadýr. TRT’de yoðun olarak<br />
yer alan dini programlarda Sunnilik iþlenmekte ve Alevilik özel günleri<br />
yok sayýlmaktadýr.<br />
(*) Almanya’da yaþayan ikinci kuþak Türkiyeli gençler de kendi seslerini<br />
duyurmak ve politik duruþlarýný ifade etmek için Hip-Hop’u tercih ediyorlar.<br />
Nefret ve Cartel (yeni adýyla Karakan) YK Ýsmail (Alevi kökenli) bunlarýn<br />
en popüler olanlarý. Almanya’daki Türk Hip-Hop gruplarý için Hip-Hop<br />
yabancý düþmanlýðýna, azýnlýk duygusuna, þiddete,yoksulluða, getto yaþamýna<br />
ve bunlarýn getirdiði sorunlara karþý kendini ifade etmenin bir aracý.<br />
Ocak 2005<br />
17
Lolanlýlarýn Tarihçesi - Bölüm - II<br />
Burhan Kocadað<br />
Lolan ve daha sonra ayný yerde kurulan Þanþan þehirleri, þehir<br />
hayatý ve þehir kültürleriyle ün salmýþlardý. Baþlangýçta onlar<br />
da Hunlar gibi göçebe ve hayvanlarla uðraþan çiftçiler idiler.<br />
Bu þehir halký, sürülerinin arkasýndan giderler ve onlar için ot<br />
ile su ararlardý. Ziraat yapamazlardý. Hububatý komþularýndan<br />
alýrlardý. Daðlarýnda demir olduðu için silah yaparlardý. Askerleri,<br />
ok-yay-mýzrak- tek veya çift aðýzlý kýlýçlar ile zýrk taþýrlardý.<br />
Þanþan Topraðý kuru ve çorak olduðundan ziraat yapamazlardý.<br />
Bunlar Lolanlýlar gibi yiyecek ile hububatý komþularýndan alýrlardý.<br />
Yeþim taþý, her türlü kamýþ kavak ve sýðýrlarýn çok sevdikleri bir tür<br />
beyaz ot toplarlardý. 1<br />
Lolanlýlar’ýn Hunlar ile iliþkileri Mete Han ile baþlar. Orta Asya ‘da<br />
kavimler arasý birliði saðlayan ve bütün eli silah tutan göçebe ve þehir<br />
devletlerini bir bayrak altýnda birleþtiren Metehan, Hun devletlerini Ýmparatorluk<br />
haline getirmiþtir. Böylece Çin imparatorluðu karþýsýnda güçlü<br />
göçebeler birliði kurulmuþ ve bir denge saðlanmýþtýr. M.Ö. 176 yýlýnda<br />
Çin Ýmparatorluðuna gönderdiði mektubunda sað bilge prensini cezalandýrdýðýný<br />
bildirmiþtir. Mete mektubunda, büyük zaferini belirttikten<br />
sonra Lolan, Wusun,Hukai ile bundan baþka onlarýn yakýnýndaki ve yanýndaki<br />
devletlerin hepsinin alýndýðýný ve Hun imparatorluðu’na dahil olduðunu<br />
belirtmiþtir. 1 M.Ö. 176 yýllarýnda Hun-Çin iliþkilerinin bozulmasý<br />
üzerine Mete Han çin imparatorluðu’na yazdýðý mektup çok önemlidir.<br />
Çünkü, Mete’nin M.Ö. 192-176 yýllarý arasýnda neler yaptýðýný hakkýnda<br />
3 bilgileri içerdiði gibi Lolan’dan söz etmesi, ayrý bir deðer kazanýr.<br />
Mete ile baþlayan Hun-Lalan iþbirliði, bu tarihlerde baþlamýþ, M.Ö. 109<br />
yýlýnna kadar devam etmiþtir.<br />
Böylece Hun’lar, bir yüz yýla yakýn zaman içinde Lolanlýlar’ý kontrolleri<br />
altýnda tutmuþlardý. 4<br />
Hunlar, ticaret yollarýnýn batýya açýldýðý Lolan’ýn kontrolüne büyük<br />
önem vermiþlerdir. Bunu hem Mete Han’ýn mektubundan ve hem de yapýlan<br />
savaþlardan anlýyoruz.<br />
Lolan-Çin münasebetleri, Mete Han’dan sonraki dönemlerde yoðunlaþýr.<br />
Mete Han zamanýnda Çin imparatorluðu zayýf durumda idi.<br />
Batýya yönelecek güçte olmadýðý gibi Hun akýnlarýndan da kendini kurtaramýyordu.<br />
Meþhur Çin Seddi’nin bu zamanda yapýldýðý görülmektedir.<br />
Bu zamanlarda Çin’in, Türkistan ile ticareti vardý. Çin kervanlarý, seyrek<br />
de olsa Lolan’dan batýya çýkýp, batýdan Çin’e girebiliyordu. Sonra Hunlar<br />
arasýndaki taht kavgalarý sonucu, Çinliler, gözlerini Türkmenistan’a<br />
dikti.sýnýrlar arasýndaki iliþkiler yoðunlaþtýkça, Çin kervanlarý sýk sýk<br />
gidip gelmeye baþladý. Karþýlýklý ticaret, elçiler kanalýya iyi niyet iliþkileri<br />
içinde geçiyordu.<br />
Mete Han döneminde Hunlar’ýn ezici gücü altýnda çýrpýndan Çin,<br />
Hunlar’ýn düþmanlarýyla iþbirliði yapabilmek için sürekli komþu ülkelere<br />
elçiler göndermiþtir. Bu ülkeler arasýnda Wussunlar, Moðollar v.b. ülkeler<br />
olmuþtur. Meþhur seyyah, elçi Çang Çien, imparatoruna verdiði raporda,<br />
Lolanlýlar üzerinde dikkatle durulmasýný öðütlemiþti 5 Çang Çien’in<br />
batý memleketlerini dolaþmasý M.Ö. 125 yýlýnda sona erince, Çin ile batý<br />
ülkeleri arasýnda Çin elçi kervanlarý sýk sýk gidip gelmeye baþlanmýþtý.<br />
Bu elçiler ayný zamanda Çin’in lehine ajanlýkta yapýyorlardý Hunhar’da<br />
bunlardan þüphelenmiþ, bu elçilere karþý çýkmýþlardý. 6 M. Ö. 121 yýlýnda<br />
Lolan’da bulunan Hun hakanýnýn gözcü casuslarý, Lolan kralýna Çin kervanlarýnýn<br />
önünü kesmelerin<br />
Emrettiler. 7 Ýþte bu andan itibaren Çin kervanlarýndan, alýnan önlemlere<br />
karþýn sýzlanmalar baþladý. Çünkü, Lolanlýlar, Hunlar’ýn yandaþý olarak<br />
Çin kervanlarýna aman vermiyorlardý. Elçiler, imparatorlarýna Lolan<br />
devletinin savunma duvarlarýnýn bulunduðunu, ancak, askerlerinin az<br />
olduðunu ve kolayca yenebileceklerini bildirdiler. Bunun üzerine Çin imparatoru<br />
general Chaopo’nu görevlendirir. General askerleriyle yaptýðý<br />
harekattan sonra Lolanlýlar’ý yenerek pek çok esir alýr. Ancak, Çin buraya<br />
uzak olduðundan pek fazla bir etkinlik saðlayamaz ve kendiliðinden<br />
geri çekilmek zorunda kalýr. Çin ordusu çekildikten sonra Hunlar tekrar<br />
Lolan bölgesine inerler. 8<br />
Sürekli yapýlan savaþlardan sonra Lolanlýlar Çin’e boyun eðmek<br />
zorunda kalýrlar. Kendilerine sadýk kalacaklarýna dair Lolan kralý 9 bir<br />
oðlu Çin’e, bir oðlunu da Hunlar’a rehin vermek zorunda kalýr. Daha<br />
sonraki yýllarda Çinliler, kralýnýn durumundan kuþkulanmýþ, Lolan kralýný<br />
tutuklayýp Çin’e götürürler. Lolan kralý daha sonra Çinliler tarafýndan<br />
öldürüldüðünden Çinliler ile olan düþmanlýk sürüp gider. 10<br />
M.Ö. 92 yýlýnda ölen kralýn yerine halk, rehin bulunan Prensini kral<br />
yapmak için geri gönderilmesini ister. Fakat, Çin sarayý, güçlü ve dik<br />
kafalý þehzadeyi vermez. Bunun üzerine, Hunlar, ellerinde rehin olarak<br />
bulunan þehzadeyi Lolan’a göndererek kral yaparlar. 11 Bundan iki yýl<br />
sonra Çin ordusunun Tufan’a karþý sefere çýktýðý zamanda Lolan ve daha<br />
birçok küçük devletler, þehzadelerini Çin sarayýna tekrar rehin olarak<br />
gönderirler. Daha sonra Hunlar, buralarý tekrar kontrol altýna alýrlar. M.Ö<br />
77 yýlýnda Lobnor’da Hunlar ile Lolanlýlar anlaþmýþ ve Lolan kralý Çin<br />
egemenliðine baþ kaldýrmýþ ancak, ayaklanmayý baþaramadýðý için idam<br />
edilmiþtir. 12 Milattan Sonraki Yýllarda Lolan Hun ve Çin Ýliþkileri<br />
M.S. 60 yýllarýndan itibaren Hunlar arasýnda taht kavgalarý baþlayýnca<br />
istikrarsýz bir ortam doðmuþ ve küçük devletçikler kimi zaman kendi<br />
baþlarýna, kimi zaman da Hunlar’a baðlý bir þekilde Çinliler ile mücadele<br />
etmiþlerdir.<br />
“Bu yýllarda Lolan’dan fazla söz edilmez. Ancak Lolan gibi bir<br />
Lobnor kýyý kenti olan Þanþan’dan sýk sýk söz edilir. Bu yýllarda Çin<br />
Ýmparatorluðu iç iþleri nedeni ile pek güçlü olmadýðý için<br />
Türkmenistan’a inmemiþtir. Bu boþluktan yararlanan Yarkent krallýðý<br />
Þanþan ve Kuça krallýklarýný ellerine geçirebilmek için saldýrýya<br />
geçmiþtir. 13 M.S. 70’li yýllarda ve daha sonrasýnda Lolan krallýðýndan<br />
eskisi gibi söz edilemez. Artýk Lolan tarihinde karanlýk bir dönem<br />
baþlayacaktýr. 260’lý yýllardan sonra askeri güçle bu bölgeyi kontrol atýnda<br />
tutmayý amaçlamýþlardýr. 14<br />
Lo,lanlýlar’ýn bölgede önemini kaybetmesi, büyük bir olasýlýkla<br />
batýya yapýlan göçlerle bu bölgeyi terk etmesinden kaynaklanmaktadýr.<br />
Gerek baþ gösteren kuraklýk ve gerekse Çin’in egemenliðinin artmasý,<br />
Hunlar’ýn da göçleri ile sonuç doðurmuþtur.<br />
M.S.381-382 yýllarýnda Þanþan ve Tufan beylikleri Çin ile sýký iliþkiler<br />
içine girerken, Kuça ve Karaþar beyliklerinin Çinlilerle bazen savaþ,<br />
bazen de barýþýk olduðu göze çarpar. 280-345 yýllarý arasýnda Karaþar<br />
Beyliði’nin diðer Türkistan þehirlerinden daha güçlü olduðu Lolan’da<br />
yapýlan kazýlardan ve Çince kaynaklardan anlaþýlmaktadýr. Yine bu kaynaklara<br />
dayalý olarak bölgede çýkan kuraklýk ve sosyal dengenin bozulmasý<br />
nedeniyle bir kýsým Lolanlý’nýn IV.y. y da batýya göç ettiði belirlenmektedir.<br />
15<br />
Lolanlýlar Anadolu’da<br />
Hunlar dördüncü yüzyýlda Orta Asya’dan batýya göç ederken<br />
Lolanlýlar da birlikte hareket ederler. Göç yolu, Hazar<br />
Denizi’nin doðu kýsmýnda ikiye ayrýlýr. Bir yol, Hazar<br />
Denizi ve Kara Deniz’in kuzeyini izleyerek Avrupa’ya<br />
uzanýrken, ikinci yol da Horasan üzerinden Anadolu’ya<br />
yapýlan büyük göç yoludur. Lolanlýlar, Selçuklu akýnlarý ile birlikte<br />
Horasan-Kars ve Erzincan üzerinden Dersim bölgesine gelerek yerleþirler<br />
ve hayvanlarýna geniþ otlaklar bulurlar. Bu göç sýrasýnda bir kýsým<br />
Lolanlýlar da yukarý Mezopotamya’ya yerleþirler.<br />
Biruni 16 Batlamyus’un coðrafyasýna dayanarak Hazar Denizi’ne<br />
dökülen Ceyhun Nehri’nin Oðuzlar ilini iþgal edip, halkýnýn Hazar<br />
Denizi sahillerine gittiðini, Curcan ve Harezm arasýnda ve Balhan bölgesinde<br />
nehrin eski yataðý üzerinde yaptýðý araþtýrmalar sonunda bulduðu<br />
fosiller ile açýklamaktadýr.<br />
Prof. Dr. Osman Turan 17 ise, bu konuya þöyle deðinmektedir:<br />
“Kadim rivayetlere ve Batlamyus’a dayanan Biruni’nin, Ceyhun<br />
Nehri’nin eski mecrasýný deðiþtirdiðini anlatýrken, onun kavþak bölgesinin<br />
etnik durumu hakkýnda dikkat þayan kayýtlar verir. Filhakika<br />
evvelce Hazar Denizi’ne dökülürken, Harizm ve Curcan arasý çölün<br />
mamur olduðunu, yataðýnýn týkanmasý üzerine Aral gölüne akan nehrin<br />
Oðuz ülkesini sular altýnda býraktýðýný ve burada Peçenekçe ve Hariz<br />
karýþýðý bir dil konuþan Alan ve Aslar’ýn Hazar sahillerine göç ettiklerini<br />
Türkmen göçmenlerinin konduklarý bölgede “Hiz-tinkýzý” yani Kýz<br />
Denizi denilen bir göl” vücuda geldiðini bildirir. Bu kayýt, “Türklerin<br />
Aral Gölü’nün cenubunda mevcut olduðunu bildirir.” demekle<br />
görüþümüzün ne kadar yerinde olduðunu güçlendirmektedir.<br />
Ayný yazar, yapýtýnýn bir baþka yerinde 18 “Gerçekten Harizm’den<br />
Fergana’ya doðru Karatekin, Kýz denizi, Dargan, Kurgan (Hurgan),<br />
Saðrýnç, Buzmacý, Gülçiçek.” ve yine baþka bir sayfasýnda “Karaþer”<br />
gibi þehir, kasaba, çay ve dað adlarý ile ilk bakýþta bunlarýn Türkçe olduðunu<br />
gösterir. Sarýnç’ýn Varto’daki bir Lolan köyü olan þimdiki “Sarýnç”a,<br />
(G) harfinin düþmesi ile Sarýnç olmasý muhtemel, Karaþer köyününde<br />
(Þ) deðiþimi ile Varto’nun bir baþka Lolan köyü olan “Karacer”<br />
köyünü, Danzik isminin de Pülümür ve Varto’da ki “Danzik” köylerini<br />
18 Sayý 6
anýmsattýðý, Gülçiçek adýnýn da Lolanlýlar arasýnda bir kadýn adý olduðu<br />
görülmektedir.<br />
Bütün bu isimler sadece bir rastlantý deðildir. Biraz sonra verilecek<br />
örnekler, babalarýmýzýn ve dedelerimizin ve onlarýn da dedelerinden öðrenerek<br />
bizlere aktardýðý bilgiler doðrultusunda Göle’deki Lolanlýlarýn<br />
bulunuþu, tezimizin izini ve Lolanlýlar’ýn geliþ yolunu açýk-seçik olarak<br />
anlatmaktadýr. Eski Türklerde (H) harfi olmadýðýndan, yerini alan (K)<br />
harfi ile Balkan olan dað ve kasaba adlarý Ýslamiyet’in kabulü ile Araplardan<br />
dilimize geçen “H” harfi ile Balkan, Balhan olmuþtur. Bu örnekleri<br />
sýraladýðýmýzda:<br />
1Emekli Vali Edip Yavuz’un yapýtýnýn 390. sayfasýnda Lolanlýlar<br />
hakkýnda açýklama yapmakla beraber yanýldýðý noktalar da vardýr.<br />
Dýþarýdan açýklamalar ne kadar belgesel olsa bile, o boyun içinden çýkan<br />
bir araþtýrmacýnýn anlatýmlarý daha güvenilir ve gerçekçi olur. Sayýn<br />
yazar þu açýklamayý yapmaktadýr:<br />
“Bugün Doðu Türkistan’da Taklamakan Çölü’nün doðusunda Lobnor<br />
veya Karakoþan denilen gölün, kýsa adý ile (Lob Gölü) kuzeyinde ve<br />
Karagöl’ün doðusunda (Lu-Lan) kasabasý bulunmaktadýr. Raphael<br />
Pompelly’nin baþkanlýðýndaki bir kurul tarafýndan burada Mesa tepesi<br />
üzerinde yapýlan kazýlarda mezarlar içinde aynalar, taraklar, iþlenmiþ<br />
kemik ve tahta ziynetler, renklerini binlerce yýl koruyabilmiþ ipekli kumaþ<br />
kalýntýlarý bulunmuþtur.” (Ý.T.T.K) 19 Ýþte bu kasabaya adýný vermiþ olan<br />
Lolan oymaðýnýn bir bölümü bile Dersimli’lerin kökenlerini açýklamaya<br />
yeter. Doðu Türkistan da milattan üç bin yýl öncesine kadar çýkan uygarlýk<br />
belgeleri daha sonraki Sümer, Elam, Akat, Urartu uygarlýklarýna ýþýk<br />
tutmuþ ve öncü olmuþtur.<br />
Türklerin oymak adlarýna karþý ne kadar büyük bir baðlýlýk duyduklarýný<br />
binlerce yýldan beri taþýdýklarý bu (Lolan) adýndan anlaþýlmaktadýr.<br />
Bunu, herhangi bir isim benzerliði olarak da kabul etmek olasý deðildir.<br />
Çünkü, Lolan (Lu-lan) daki Mesa tepesi, adýný Aral gölü’nün batýsýnda<br />
bir bölge adý olarak da görmekteyiz. Ayný zamanda burada bir Alan kasabasýnýn<br />
bulunuþu, Desim’de de Alanlýlar ile Lolanlýlar’ýn yan yana oluþlarý,<br />
bize, bunlarýn beraberce geliþlerini de göstermektedir. Hozat’taki<br />
Hoþan, Koþun gölünü Pülümür’deki Karagöl de, yine Doðu Türkeli’n<br />
deki Karagöl’ü anýmsatmaktadýr.<br />
Daha önce belirttiðimiz gibi Selçuklulardan Çaðrý Bey’in Balhan oymaðý<br />
ile birlikte Ermenilere saldýrýþýný anýmsarsak, Balhanlardan olan<br />
Bal Uþaklarý ile bugünde Pülümür’ün Danzik bucaðýnda yan yana oluþlarý<br />
tüm gerçekleri bütün çýplaklýðý ile aydýnlatacaðý gibi Ballýlar’dan ve<br />
Karaballý soyundan olduklarýný veya onlara yakýn bir garabetleri olduklarýný<br />
söyleyen Lolanlýlarýn buraya geliþ yolarýnýn yönü ve izi açýklanmýþ<br />
olur. Uygur ve Gurlular’ýn efsanelerindeki göç, göç seslerine uyarak ilk<br />
önce “Beþ Balýk”a göç eden Uygurlar, Moðollarýn saldýrýsý karþýsýnda bir<br />
bölümü “Ýdikut” emrinde olanlara baþ eðerken, bir bölümü de batýya yönelmiþ<br />
ve Aral gölü kýyýsýnda bir süre kaldýktan sonra bunlardan Balhanlýlarýn<br />
Horasan tarafýna göç ettikleri ve Selçuklu beylerinden Çaðrý Bey<br />
ile birlikte Kafkaslara uzanarak Ermenilere saldýrdýklarý bilinmektedir.<br />
Çaðrý bey yurduna döndükten sonra, Balhanlýlarýn Doðu Anadolu’ya<br />
yöneldikleri anlaþýlmaktadýr. Lolanlýlar, Bugün, Pülümür-Danzik-Varto<br />
ve Bingöl’de toplu, Nazmiye-Mazgirt ve buralara komþu yerlerde daðýnýk<br />
bir halde bulunmaktadýrlar. Keza Erzincan ve Tercan yöresinde de<br />
toplu halde birkaç köye daðýlmýþlardýr.<br />
Sayýn Edip Yavuz, gerçeklere dayanan bir araþtýrma yapmakla beraber<br />
kimi yerlerde de çeliþkilere düþmüþtür. Bu çeliþkileri burada sýralamayý<br />
gereksiz görüyoruz.<br />
2Abdalan aþiretinde açýklandýðý gibi gerek Asya’da ve gerekse Anadolu’da<br />
birlikte kader birliði yapmýþ ve daima yan yana, beraber bulunan<br />
Lolan- Alan-Balhan-Hormek-Abdalan v.b. aþiretler Ýran Azerbaycan’ý,<br />
Tacikistan ve Doðu Türkeli bölgelerinin oymaklarýndan gelmedirler.<br />
M. Þerif Fýrat, Kendi kitabýnda, kendi oymaðýný Harizmler’e baðlamaktadýr.<br />
Gerçekten Lolan-Alan-Balhan ve Abdalan (Akhunlar) Hazar<br />
Denizi’nin güneydoðu kýyýlarýnda ya Harizmlerle komþu veya çoðu zaman<br />
Horasan’da olduðu gibi birlikte yaþamýþlardýr. Gazneliler ile Selçuklularýn<br />
çatýþmalarýnda Çaðrý Bey’in komutasýnda birlikte Gazneliler’e<br />
karþý koyarak oradan Anadolu’ya akýnlarda bulunmuþlar ve Anadolu-<br />
Horasan’da kendilerine yurtluklar edinmeye çalýþmýþlardýr. Daha sonralarý<br />
da Doðu Anadolu fethedildikçe Erzincan’a doðru gelmiþlerdir. Akhun’lara<br />
baðlý olduklarýný kendi bölümlerinde açýkladýðýmýz Abdalanlarla<br />
ve yine kendilerinin de belirttiði gibi Harizmler boyundan geldiklerini<br />
ileri süren Hormeklerle 20 gerek Orta Asya’da ve gerekse Batý Türkistan’da<br />
daima birlikte yaþadýklarý bilinen bir gerçek. Bugün de Lolan-Balhan-Alan-Hormek<br />
ve Abdalan aþiretlerinin akraba denecek bir yakýnlýkla<br />
beraber yaþamalarý, kader-kývanç ve tasada birlikte olmalarý, ayný töre,<br />
ayný gelenek, ayný inanç içinde olmalarý ve hatta ayný dili konuþmalarý, sürekli<br />
olarak birbirlerinden kýz almalarý göstermektedir ki bu oymaklar,<br />
boylarý ayrý olsa da kökenlerinin ayný soya dayandýðýný göstermektedir. Bu<br />
durum karþýsýnda Lolan-Balhan-Alan oymaklarýnýn Hunlarýn imparatorluk<br />
yapýsý içinde dayanýþmalý bir bütün olarak yer aldýklarý görülmektedir.<br />
Biraz sonra verilecek örneklerden de anlaþýlacaðý gibi Lolan-Balhan<br />
ve Hormek’ler, her gittikleri yerlere kendi özel adlarýný vermiþlerdir.<br />
Hunlar’ýn Avrupa’ya yürüyüþü ile Lolan-Balhan-Alan-Hormek oymaklarýnýn<br />
bir kýsmýnýn beraber veya daha önce gittiklerini göstermektedir.<br />
Günümüzde Polonya’daki “Danzik” þehri ile Karadeniz’in kuzeyinde<br />
Vijernolenisk þehrinin 21 altmýþ km. kuzeyindeki “Neu Danzik”-Yeni<br />
Danzik, Varto’daki Danzik köyü ile Pülümür’deki Danzik bucaðýnýn ayný<br />
adý taþýdýðýný, Tunceli’deki Alan-Alandüzü-Alan tepe isimleri ile bir<br />
olmasý, yine Amerikalý bilim heyeti (Arkeologlar) tarafýndan Lu-lan<br />
(Lou-lan) kasabasý ile Varto-Pülümür ve Göle’deki (Lolan-Laloðlu)<br />
kabilelerinin ayný adý taþýmalarý, bu uruklarýn Asya’da iken beraber yaþadýklarýný<br />
göstermektedir.<br />
3- kendilerinin de kitaplarýnda belirttikleri gibi Deguignes, Alanlar<br />
için “Çinliler, Alan (Alains) larý Hunlarla ayný kavim addetmiþlerdir.<br />
Gerçekten Alanlar sürüleriyle en uygun yerlerde dolaþýrlardý çehreleri<br />
tamamen Hunlara benzerdi. Ýhtimal ki kýsmen Hun neslinden idiler. Çünkü,<br />
içlerinde birçok Hun aþireti vardý. (Eftalit-Abdalanlar) gibi Çini<br />
tarafýný tutmuþ Hun aþiretleri bunlarla beraber olduklarý gibi Hunlar<br />
topluluðundan ayrýlan bir takým Hun oymaklarý da çeþitli çaðlarda bunlarýn<br />
arasýna gelmiþlerdi.”. Tarihi olaylar sonucu Aslar’dan bir gurubun<br />
barýþmasý, onlarý Gur soyuna baðlamak anlamýna gelmemelidir. Zira,<br />
Alanlar, onlarý kendi aralarýnda eriterek Alanlaþtýrmýþ olabilirler. Gelenek-görenek<br />
ve yaþantýlarý bugün de ayný olan kabilelerin bu durma göre<br />
Lolan-Balaban-Balhan-Alan-Hormek-Abdalan (Eftalit-Akhun)-Baranlý<br />
ve diðer Erzincan oymaklarýnýn Hunlarýn Avrupa’ya yürüyüþü ile Batý<br />
Türkistan’da kalan boylarý olup veya ayný tarihlerde Hazar kýyýlarýna ve<br />
Horasan’a göç ettikleri, oradan da Çaðrý Bey ile beraber Kafkasya’ya<br />
yürüdükleri Malazgirt zaferinden sonra Saltuklar-Daniþmendiler-Mengücükler<br />
ve Yabgularla Erzincan- Sivas ve Tunceli bölgelerine yerleþtikleri,<br />
buralarý Bizans ve Ermenilerden temizledikleri ve ayný zamanda<br />
belli bir süreç içinde asimle ettikleri meydana çýkmaktadýr.<br />
Prof. Dr. Osman Turan, Yabgular hakkýnda þu açýklamakta bulunmaktadýr:<br />
“Yabgu devletinin Horasan’da yýkýlýþýndan sonra Yabgu Baran’ýn<br />
mensuplarý Baranlý boyunu teþkil edip Ýslam ülkelerine daðýlmýþlar<br />
ve bir kýsmý da Karakoyunlu ulusunu vücuda getirmiþlerdi. Karakoyunlu<br />
Pir Budak namýna Erzincan’da basýlan bir sikke üzerinde Yazýr<br />
damgasýnýn bulunmasý bu sebeple çok önemlidir,”der. 22 Böylece Baranlý<br />
Aþiretinin de isimlerini saydýðýmýz aþiretlerle beraber geldikleri su<br />
götürmez bir gerçektir. Yazar, bunu da Oðuz- name’den alarak belirtmektedir.<br />
Yabgularýn din ve inançlarý hakkýnda da þu bilgiyi verir: “Karluklar<br />
ile Oðuzlar arasýndaki tarihi düþmanlýk birincilerin Ýslamiyet’i<br />
kabulü ile Karanlý, ikincilerinde ayrý din deðiþtirme ile Türkmen olmalarýndan<br />
sonra devam etti. Lakin Karluklar Han ailesi ile birlikte toptan<br />
Müslüman olarak ne kadar kuvvetlendi ise de Oðuzlar’ýn Yabgularýndan<br />
önce parça parça din deðiþtirmeleri de o derece bölünmelerine ve zayýflamalarýna<br />
sebep oluyordu.” 23<br />
DÝPNOTLA<br />
1- B. Ögel, Age, Cilt II, s. 25-440<br />
2 Age, s.440<br />
3 Age, s.445.<br />
4 Age, s.26.<br />
5 Age, C. I, s. 451<br />
6 Age, s. 451.<br />
7 Age, s. 451.<br />
8 R. Grousset, Age, s. 54<br />
9 B. Ögel, a.g.e C.II S. 429.<br />
10 W. Eberhard, a.g.e. S. 99.<br />
11 B. Ögel, Age, C. II, s. 18.<br />
12 Age, C. II, s. 22.<br />
13 Age, C. I, s. 447.<br />
14 Seydi Özyiðit, Lolan Aþireti-Fýrat Ünivrsitesi Lisans Tezi S.14-30.<br />
15 V. V. Barthold Age, s. 120.<br />
16 Seydi Özyiðit, Age, s.7, 33<br />
17 Birun Havkal, s-480.<br />
18 Porf.Dr. Osman Turan, a.g.e. S.346-347.<br />
19 Age, s. 349.<br />
20 Edip Yavuz, Tarih Boyunca Türk Kavimleri.<br />
21 M.Þerif Fýrat, Doðu Ýlleri ve Varto Tarihi, S.89.<br />
22 Prof. Dr. Osman Turan, a.g.e. s. 42-43.<br />
23 Age. s. 42-43.<br />
Ocak 2005<br />
19
Alevilik Ýslâm mý, Ayrý Bir Ýnanç mý?<br />
Lütfi Kaleli<br />
“Akýl dindir, din de akýldýr.<br />
Eðer dini akýl idrak edemezse,<br />
o akýl, akýl deðildir.<br />
Eðer din, akýl dairesinden uzak kalýrsa,<br />
o din de, din deðildir...”<br />
Hz. Ali<br />
Alevilere yönelik “azýnlýk” tanýmlamasýnýn<br />
tartýþýldýðý günlerde, 1-Ekim-2004 tarihli<br />
Hürriyet Gazetesinde Alevi-Bektaþi Kuruluþlarý<br />
Birliði Federasyonu Genel Baþkaný<br />
Ali Doðan, Alevi olan Sinan Iþýk adlý bir<br />
yurttaþýn, nüfus cüzdanýna “Ýslam” ibaresi<br />
yerine “Alevi” yazýlmasý istemini Ýzmir 11.<br />
Asliye Hukuk Mahkemesi’nin reddetmesi<br />
üzerine yaptýðý açýklamada, “Alevilik Ýslâm<br />
dýþýdýr” görüþünü ortaya attý. On yýl önce<br />
yazar Nejat Birdoðan da 20-26 Ekim 1994 tarihli Aktüel dergisine<br />
verdiði demeçte “Alevilik Ýslam dýþýdýr” demek suretiyle büyük tartýþma<br />
yaratmýþtý. Arkasýndan Faik Bulut, 1997’de yayýnladýðý “Alisiz Alevilik”<br />
adlý kitabýyla bu tartýþmayý daha da boyutlandýrmýþtý.<br />
Birdoðan özetle þunlarý söylemiþti:<br />
“Anadolu’nun gizli kültürü olmaktan hýzla çýkma sürecini yaþayan<br />
Alevilik, içeriðini oluþturan bir takým temel öðelerle Ýslâm’ýn dýþýndadýr.<br />
Ýslam, kendi alanýnda kendi üyelerine göre bir dindir. Alevilik<br />
ise, Ýslâm’ýn içeriðiyle baðlantýsý olmayan, dünyasal bir inançtýr. Kökeni,<br />
Ýslâm’dan çok öncelere dayanýr... Alevilikte, Saman ve Zerdüþt<br />
dininin geleneklerini bulmak zor deðildir. Alevi ibadeti ele alýndýðýnda<br />
müzik, saz eþliðinde semah, þiir ve çoðu cemlerde içki olduðu görülür.<br />
Bunlarýn hangisi Ýslâm’a uyuyor? Hiçbiri... Alevi namaz kýlmaz,<br />
Ramazan orucu tutmaz, hacca gitmez. Bu inançta kýyamet, günah<br />
tartýmý ve dolayýsýyla cennet-cehennem yoktur. Alevi suçunu dünyada<br />
iþler ve cezasýný da bu dünyada çeker... Ýbadette içki içmek, saz<br />
çalmak, semah dönmek hangi dinde vardýr? Allah’ýn insan olduðu<br />
inancýna hangi dinde rastlýyoruz?”<br />
Ali Doðan da benzer þeyler söylüyordu:<br />
“Alevilik, Ýslam’ýn dýþýndadýr ve kendine özgüdür. Kimsenin Aleviliði<br />
yok saymaya hakký ve yetkisi yoktur. Aleviler inançlarýný kendi kurallarý<br />
ve gelenekleriyle yaþarlar...”<br />
“Alevi Ýslam” söylemini bayraklaþtýran Cem Vakfý Genel Baþkaný Prof.<br />
Dr. Ýzzettin Doðan, ayný tarihli Hürriyet gazetesinde Ali Doðan’a tepkisini<br />
þöyle gösteriyordu:<br />
“Bu düþünceyi savunmak için zýr cahil olmak lazým. Bu tezi, eline<br />
verilen kaðýdý okumaktan aciz olan Ali Doðan’ýn kulaðýna fýsýldayan<br />
Diyanet’in ajanlarýdýr. Maksat da Alevileri antipatik göstermek, Alevi-Sünni<br />
çatýþmasýna çanak tutmak ya da Alevilerin Diyanet’ten<br />
almalarý gereken payýn önünü kesmektir... Alevilik Ýslam’ýn özüdür.<br />
Alevi, Ýslam’ý Hz. Ali gibi yorumlayan ve onun yorumlarýna itibar<br />
eden insanlara verilen isimdir...”<br />
Eðitimci-Yazar Hasan Basri Aydýn ise yayýmladýðý 3-10-2004 tarihli yazýsýnda<br />
þöyle diyordu:<br />
“Ýslam’ý belirleyen Kuran’dýr. Kuran’da karýsýný üçten dokuza boþayan<br />
bir erkeðin tekrar o kadýný almasý halinde ona hülle yaptýrmasý,<br />
yani bir baþka erkeðin altýna yatýrmasý vardýr. Bir erkeðin dört kadýn<br />
alýp dilediði gibi kullanmasý vardýr. Namaz, oruç ve haç vardýr. Namaz<br />
kýlmayaný, oruç tutmayaný öldürmek vardýr. Namazý bozan üç<br />
þeyden birisi kadýndýr; diðerleri domuz ve köpektir. Erkek kadýndan<br />
üstündür. Mirasta kadýnýn payý erkeðin yarýsý kadardýr ve iki kadýnýn<br />
tanýklýðý bir erkeðe denktir.. Oysa Alevilikte bunlar yoktur. Dolayýsýyla<br />
da Alevilik Ýslam dýþýndadýr...”<br />
Toplumsal Barýþ dergisinin Kasým 2004 tarihli 7’nci sayýsýnda yer alan<br />
“Alevilik Ýslam dýþý mýdýr?” sorusunu yanýtlayanlardan Ýstanbul Milletvekili<br />
Ali Rýza Gülçiçek; “Alevilik, Tanrý’yý, evreni ve insaný kendince<br />
algýlama ve yorumlama biçimidir. Alevilik, ilm-i insaný, bu dünyayý, sosyal<br />
toplumu, geliþim, deðiþim ve bölüþümü esas alan ve insaný merkeze<br />
koyan bir inanç ve öðretidir.” derken, Hacýbektaþ Belediye Baþkaný Ali<br />
Rýza Salmanpakoðlu þunlarý söylüyordu:<br />
“Allah-Muhammed-Ali üçlemesi Aleviliðe özgüdür. Tanrý’ya inanmak,<br />
Hz. Muhammed’i peygamber olarak tanýmak, Kuran’ý kabul etmek,<br />
Hz. Ali’yi hoþgörü sembolü olarak görüp onun yorumladýðý gibi<br />
geliþmeye açýk insan olabilmek için Kuran’ýn özünü anlayýp uygulamak<br />
bakýmýndan Ýslâmiyet’in içindedir, reformize edilmiþ þeklidir.”<br />
Soruyu yanýtlayan diðer katýlýmcýlar da Aleviliði Ýslam’ýn içinde görüyorlardý.<br />
Ýsmail Kaygusuz, Kasým 2004 tarihli Serçeþme dergisinin 4’cü<br />
sayýsýnda bu konuya çok derin yaklaþýyor ve özetle þunlarý söylüyordu:<br />
“Alevilik, Halife Osman (644-656) döneminde, Ali tanrýsallýðý inancýyla<br />
baþlayýp; bölgesel, tarihsel din, inanç ve felsefi akýmlardan bazý<br />
öðelerle birleþme, baðdaþtýrma yoluyla sürekli yenilenen, deðiþik adlarla<br />
yönetenlerin resmi dinine aykýrý ve çoðu kez karþýt geliþen<br />
heterodoks akýmlarýn tamamýný kapsar. On ikinci yüzyýlýn baþlarýnda<br />
Þehristani’nin anlattýðý yüze yakýn heterodoks grubun çoðu insan biçimli<br />
Tanrý’ya inanan ve Ali-Ehlibeyt tanrýsallýðýný temel alan proto-<br />
Alevi kümeleþmelerdir. Ýmam Bakýr (ö. 740) ve Ýmam Cafer-i Sadýk<br />
(ö. 765) çevresindeki bu proto-Alevi kümeleþmelerin büyük bir<br />
bölümü, insan biçimli Tanrý, Ali-Ehlibeyt tanrýsallýðý, Ýnsan-Tanrý<br />
birliði kavramlarýný, düþünce ve inançlarýný Kuran’ýn bâtýni yorumundan<br />
çýkarmýþlardýr.<br />
Kökeni bu erken heterodoks akýmlara dayanan, onlarýn bâtýni inançlarýndan<br />
kaynaklanarak Anadolu’da yaþayan Alevilik-Bektaþlik,<br />
Ortodoks Ýslam (Sünni) inancýna aykýrý bir Tanrý ve tapýnma anlayýþýna<br />
sahiptir. Kaygusuz Abdal’ýn (on dördüncü, on beþinci yüzyýl)<br />
“Vücudname”sinden yaptýðýmýz (dilini sadeleþtirdiðimiz L.K.) alýntý<br />
bu anlayýþý yansýtmaktadýr:<br />
‘Evvel ve ahir benim. Cümleye Tanrý benim. Kabe benim, put benim.<br />
Tüm âlem vücudumdur. Özüm özüme secde eder, kendime taparým.<br />
Her kim ki her þeyi görür, Hakk’ý onda bulur. Bunlar Hakk’tan uzak<br />
deðildir. Çünkü Hak-taalâ hazretleri, her þeyin etrafýný çevreleyendir.<br />
O’nu yabanda aramanýn aslý yoktur; yabanda arayanlar bulamazlar.<br />
Eþyada aramanýn aslý budur ki, kanýtý Âdem’dir. Âdem, ‘insan-ý kâmil’dir;<br />
sýfatý ‘adam’ sýfatýdýr. Ve ‘zat-ý kadim’dir; yani ezeli ve ebedi<br />
olan Tanrý’dýr. Her mekan, her sýfat, her þekil, her varlýk ve tüm âlem<br />
O’nundur. Yaratýlmýþ her nesne, yaratandan ayrý deðildir. Yerde ve<br />
gökte her ne var ise, Âdem’dedir. Yerin ve göðün halifesi Âdem’dir.<br />
Her ne istersen Âdem’de bulunur...’<br />
Bunlar, gerçekte Hacý Bektaþ Veli’nin “Makalat”ýnda; “Biz Çalap<br />
Tanrý’yý kendi özümüzden bildik” deyiþinin baþka sözlerle anlatýmý ve<br />
geniþletilmesinden baþka bir anlayýþ deðildir ve bâtýni tasavvuftaki<br />
“vahdet-i vücut”tan (insan-Tanrý birliði), “vahdet-i mevcud”a (panteizme)<br />
uzanan Tanrý inancýdýr. Bu çeþit Tanrý algýlamasý olmasaydý,<br />
ne hümanizm, ne de doða-çevre sevgisi oluþurdu...”<br />
Bu baðlamda Hallacý Mansur þöyle söylüyor:<br />
Sevdiðim de bendir. Biz ikimiz bir bedene girmiþ iki ruhuz. Sen, beni<br />
görürsen, O’nu görmüþ olursun; O’nu görürsen ikimizi görmüþ olursun.<br />
Ey gönül gözü kapalý olanlar! Bilin ki, kalbimin gözünde Tanrý’yý<br />
gördüm: ‘Sen kimsin?’ dedi; ‘Sen!’ diye yanýtladý beni...”<br />
Pir Sulta Abdal da diyor ki:<br />
Sen Hakký yabanda arama sakýn<br />
Kalbini temiz tut, Hak sana yakýn<br />
Âdem’e hor bakma, gözünü sakýn<br />
Cümlesin Âdem’de buldum erenler...<br />
Kanuni Sultan Süleyman (1494-1566), Aksaray’dan geçerken uðradýðý<br />
Pir Ali’yi; “Sen, ‘cennetin dört ýrmaðý bendedir’ demiþsin!” diyerek sorguya<br />
çekmiþ ve þu yanýtý almýþtýr:<br />
“Hünkârým! Ýnsan, kâinatýn küçük bir örneðidir. Her þey ondadýr.<br />
Ýlim, irfan, marifet, aþk ve gerçek, sadece insana özgüdür...”<br />
Genel anlatým ve yazýlanlara bakýnca, Alevilik tanýmýný yapanlarýn; “Biz<br />
20 Sayý 6
LÜTFÝ KALELÝ<br />
Alevi Ýslâm’ýz. Asýl Müslüman bizleriz. Biz, Ýslâm’ýn özüyüz. Peygamber de, Kuran da bizimdir.<br />
Bizim baþýmýz Kuran’a baðlýdýr. Alevilik, Ýslamiyet’in Anadolulaþtýrýlmýþ halidir. Anadolu<br />
Aleviliði, Þamanizm kaynaklý bir Türk Ýslam inancýdýr. Alevilik, Zerdüþt kökenli bir Kürt Ýslam<br />
inancýdýr...” söylemlerine tanýk olmaktayýz.<br />
Zâhiri, yani dýþsal açýdan bakýnca, etnik kökeni bir yana býrakýrsak, “Alevilik Ýslâm içidir” diyenler<br />
de “Alevilik Ýslam dýþýdýr” diyenler de kendi gerekçelerine göre haklýdýrlar.<br />
Alevilik Ýslam içidir; çünkü, Ýslam dininin kurucusu Hz. Muhammet’tir. Hz. Muhammet ise “Allah-<br />
Muhammet-Ali” üçlemesinde yer alarak Alevi inancýnýn baþýnda bulunur. Hele Hz. Ali’siz Alevilik<br />
hiç olmaz. Hz. Ali, Alevilerin baþ tacýdýr, Þah’ýdýr, kýblegâhýdýr. Muhammet-Ali’nin de içinde olduðu<br />
Ehlibeyt ise, Alevilerin inanç merkezini oluþturur. Bu inanç merkezinde Muhammet-Ali soyu On Ýki<br />
Ýmamlar da vardýr. Alevi ozanlarýnýn On Ýki Ýmamlar’ý zikreden þiirleri “düvazimam” olarak kabul<br />
görür, cem törenlerinde saz ile söylenerek ibadet eden canlan duygulandýrýr... Kerbelâ þehidi Ýmam<br />
Hüseyin ise lanetli Yezit’e boyun eðmeyen, onurlu yaþam için canýný vermekten çekinmeyen bir ululuðun<br />
simgesidir... Onun yas-ý matemi için her Muharrem ayýnda 12 gün oruç tutulur...<br />
Alevilik Ýslâm dýþýdýr; çünkü, yaþayan Ýslâm Muhammedi deðil, Emevi Ýslâm’dýr. Kan ve kin üzerine<br />
kurulan Emevi Islâm, Muhammed’e ve onun soyuna düþmanca davranmýþ, onlarý katletmiþ;<br />
camilerde Hz. Ali’ye küfrettirmiþtir... Muhammet’ten sonra ortaya çýkan mezhepler, kendilerine<br />
göre ufku dar, salt þeriatçý bir Ýslam yaratmýþlar, Alevileri kýrmýþlardýr. Aleviler de camili, namazlý,<br />
Ramazan oruçlu ufku dar olan bu þeriatçý Ýslâm içerisinde yer almýþlar ve kendilerine yeni bir<br />
inanç oluþturmuþlardýr. Bu inanç, zâhiri deðil, bâtýni’dir; tasavvuf kanalýnda kendini ifade eder;<br />
Hallacý Mansur’un “Enel-Hak” felsefesiyle gökyüzündeki Tanrý’yý insan cemaliyle yeryüzüne indirir,<br />
insaný kutsar... Alevilik aklidir, ahlakidir, insanidir. “Bilimle gidilmeyen yolun sonu karanlýktýr”<br />
inancýyla bilimi rehber alýp, din, dil, ýrk, mezhep ve cinsiyet ayýrýmý yapmadan tüm insanlýk<br />
âlemini kucaklar...<br />
Bâtýni kanalda tasavvufi inanç olan Alevilik, Kýrklar Meclisi’nin felsefi yapýsýnda kendisini var etmiþtir.<br />
Her Alevi, Kýrklar Meclisi’ni bilir, Ama felsefi yönüne pek azý itibar eder, o nedenle de Alevilik<br />
doðru tanýmlanamaz. felsefi yapýsýyla Kýrklar Meclisi’nin giriþ bölümü þöyledir:<br />
Hz. Muhammet Miraç’tan dönerken Kýrklar Meclisi’ne girmek ister, kapýyý týklatýr. Ýçerden bir ses<br />
gelir: “Kim o?” Der ki Muhammet: “Ben Peygamberim açýn kapýyý!” Ýçerdeki ses der ki: “Bize<br />
peygamber gerekmez, git ümmetine peygamber ol!” Gider Muhammet. Tanrý Cebrail’i gönderir,<br />
Muhammed’in dönüp Kýrklar Meclisi’ne girmesini buyurur. Muhammet gen döner, yine kapýyý týklatýr.<br />
Ýçerdeki ses: “Kim o?” der. Der ki Muhammet: “Ben Muhammed’im, açýn kapýyý!” Ýçerdeki<br />
ses: “Bir Muhammet var içimizde, baþka Muhammet gerekmez!” der ve kapýyý açmaz. Yine döner<br />
Muhammet. Tanrý yine Cebrail’i gönderir, der ki: “Git Habibime söyle, ‘kim o?’ derlerse, benini<br />
kýrsýn, ‘yoksullarýn hizmetlisiyim, içinizden birisiyim’ desin.” Bu iletiyi alan Muhammet döner ve<br />
bu kez peygamberlik kisvesinden sýyrýlarak, benini kýrarak, yoksullarýn hizmetlisi olarak Kýrklar<br />
Meclisi’nin açýlan kapýsýndan içeri girer, Kýrklar’a karýþýr...<br />
Böylece Aleviler, zâhiri olarak Arabistan’da “Peygamber” kimliðiyle yaþayýp “ben” egosu taþýyan<br />
Muhammed’e itibar etmemiþler, O’nu bâtýni âlemde peygamberliðinden ve bencilliðinden arýndýrýp<br />
kendilerine yakýþan bir Muhammet haline getirmiþlerdir...<br />
Zâhiri âlemdeki Muhammet-Ali, çok eþlidir. Bâtýni âlemdeki Muhammet-Ali tek eþlidir. Zâhiri<br />
âlemdeki Muhammet ve ona inen Kuran “Sizin için uygun olan kadýnlardan ikiye, üçe, dörde kadar<br />
nikahlayýn.” (Nisa: 3), “Kadýnlar sizin tarlalarýnýzdýr, dilediðiniz þekilde onlara yaklaþýn.”<br />
(Bakara: 223), “Tanrý, erkekleri kadýnlardan üstün yaratmýþtýr... Kocalarýna itaat etmeyen kadýnlara<br />
önce öðüt verin, sonra onlarý yataklarýnda yalnýz býrakýn ve evden uzaklaþtýrýn. Yine uslanmazlarsa<br />
dövün.” (Nisa: 34) “Erkek karýsýný üçüncü kez boþarsa, artýk o kadýn baþka bir erkekle<br />
evlenip boþanmadýkça (hülle yapmadýkça) ilk kocasýna helal olmaz.” (Bakara: 230) gibi ayetlerle<br />
kadýný aþaðýlamaktadýr. Bâtýni âlemdeki Muhammet-Ali yolu olan Alevilikte ise kadýn-erkek eþitliði<br />
ve kadýna saygý vardýr...<br />
Zâhiri âlemdeki Muhammet Ýslâm’ý, “Tanrý katýnda din Ýslâm’dýr”, “Kim Ýslam’dan baþka din<br />
ararsa, onun dini kabul edilmeyecektir.” (Ali Ýmran: 19-85), “Yahudileri ve Hýristiyanlarý dost e-<br />
dinmeyin” (Maide: 51), “Onlarý yakaladýðýnýz yerde öldürün!” (Bakaný: 191) buyurmakta ve din<br />
adýna cihat edip kâfir bellediklerini öldüren ve de ölen erkeklerin cennete gideceklerini; orada serin<br />
ýrmaklarýn yaný-baþýndaki yumuþak sedirlerde yan gelip yatacaklarýný; ellerindeki kupalarla bade<br />
ve türlü yiyecekler sunan memeleri yeni tomurcuklanmýþ birbirinden güzel kýrk huriyle hiç yaþlanmadan<br />
sonsuza dek yaþayacaklarýný söylemekte.<br />
Cihat, kiþinin kendi nefsiyle cihat etmesi/savaþmasýdýr. Din adýna veya baþka bir nedenle adam<br />
öldürmek, Tanrý’yý öldürmektir, cezasý ise yol düþkünlüðüdür. Cennet’te kýrk huriyle yaþamak hayali<br />
de Alevilikte yoktur. Bu konuda Yunus Emre ne güzel söylüyor:<br />
Cennet cennet dedikleri<br />
Birkaç köþkle birkaç huri<br />
isteyene ver onlarý<br />
Bana seni gerek seni...<br />
Bâtýni anlamda Alevi olan kiþi, hayal dünyasýnda yaþamaz; çünkü gerçekçidir o. Anladýðý öz diliyle<br />
ibadetini yapan Alevi, Tanrý ile arasýna yabancý dili ve de din bezirgâný olan aracýlarý sokmaz.<br />
Akýlcý Alevi, din olgusunu Hz. Ali’nin þu sözleriyle algýlar ve öyle yaþar:<br />
“Akýl dindir, din de akýldýr. Eðer dini akýl idrak edemezse, o akýl, akýl deðildir. Eðer din, akýl<br />
dairesinden uzak kalýrsa, o din de, din deðildir...”<br />
Geleceðe<br />
Hayal<br />
Kuramýyorum<br />
Bu nasýl iþtir ki be kardeþim!<br />
Ben emekliyim, geçinemiyorum.<br />
Peki nasýl yaþýyorsun? deseler,<br />
Sürünüyorum be, diyemiyorum…<br />
Ekmeðime katýk bulamýyorum,<br />
Giyecek elbise alamýyorum;<br />
Saðda-solda lüks araba görünce,<br />
Bunun hesabýný soramýyorum…<br />
Vurguncu niyeti sezemiyorum,<br />
Beyoðlu, Þiþli’de gezemiyorum;<br />
Barlarda çýlgýn þovlarý duydukça,<br />
Bu iþin sýrrýný çözemiyorum…<br />
Torunlar uzakta, gidemiyorum,<br />
Onlara bir harçlýk veremiyorum,<br />
Ýþçi, memur, asker ‘açýz!’ dedikçe,<br />
Cingöz siyasiyi sevemiyorum…<br />
Köyden uzak kaldým, varamýyorum;<br />
Hýsým akrabayý saramýyorum;<br />
Ülkemde açlýk, sefalet oldukça,<br />
Geleceðe hayal kuramýyorum.<br />
Hak sömürüsüne katýlmýyorum,<br />
Din simsarlarýna satýlmýyorum;<br />
Türbanla irtica körüklendikçe,<br />
Midem bulanýyor, kusamýyorum…<br />
Helalime haram katamýyorum,<br />
Yalanla hurdayý satamýyorum,<br />
Tüm bunlar rahatlýkla yapýldýkça,<br />
Ýnan þoke olup yatamýyorum…<br />
Kötüyle can-ciðer olamýyorum,<br />
Þerefsize ‘dostum’ diyemiyorum,<br />
Bunlara ‘aðam-paþam’ denildikçe,<br />
Öfkem kalkýyor, dayanamýyorum…<br />
Nasýl birisin, anlayamýyorum,<br />
Aklýna akýl erdiremiyorum;<br />
Þeytanla bir çuvalda oluþtukça,<br />
Ay kýz vallahi inanamýyorum…<br />
Çete-mafya ile yaþamýyorum,<br />
Kirli iþler ile uðraþmýyorum,<br />
ABD’ye kul olanlar arttýkça,<br />
Kaleli’yem asla susamýyorum.<br />
12 Eylül 2004<br />
Ocak 2005<br />
21
Alevilikte “3” Sayýsý<br />
Muhabbet: Herkese duyurulur. Muhabbet<br />
sahibi kurbaný týðlar. Yemekler piþer<br />
ve Muhabbet sofrasý kurulur. Okunan<br />
bir nefes’le muhabbetin baþladýðý<br />
bildirilir. Bu nefes ayrý ayrý ezgiler halinde üçler<br />
aþkýna üç kez okunduktan sonra Muhabbet devam<br />
eder. Kalabalýða göre sofra kurulur. Mürþit sofrasý<br />
bunlarýn en baþta gelenidir. Genellikle her sofrada<br />
bir Saki görev yapar.<br />
Alevi ayinlerinde oynanan Semah üç bölümden<br />
oluþur: Aðýrlama, Canlanma, Yeldirme.<br />
Ali Nur Semahý üç bölümdür. Aðýrlama, Canlanma<br />
ve Yeldirme. Semahýn bitiminde dua edilir.<br />
Ardýndan üç bacý diz çöker, daha sonra bacýlardan<br />
biri Çark Semahý yapmak için Meydan’a gelir.<br />
Aliyar Semahý: Silifke yöresinde yaygýn, evliler<br />
tarafýndan oynanan kendi içinde Tarikat semahý,<br />
Kýrklar semahý ve Ýçeri semahý olmak üzere üç bölümlü<br />
semahýn adý.<br />
Semahlarda üç çift üçler aþkýna (Allah, Muhammed,<br />
Ali) oynar.<br />
Allah Ruhullah: Alevi ayinlerinde, dualarýnda sýk<br />
sýk geçen Allah, Muhammed ve Ali üçlemesi. Kimi<br />
kaynaklar Alevilik-Bektaþilikteki bu üçlemeyle Hýristiyanlýktaki<br />
üç Baba (Allah)-Oðul (Ýsa)–Cibril-i<br />
Emin (Meryem’e beyaz bir zambak sunarak ilahi bir<br />
ruh üfleyen ermiþ) arasýnda benzerlik kurar.<br />
Alevi, Bektaþi aktöresinde üç temel ilke var. Eline, Beline, Diline<br />
sahip ol. Bunun için týðbent’e üç düðüm atýlýr.<br />
Üçlü Þahadet: Ýman-ý þahadet adýyla da bilinir. Allah, Muhammed,<br />
Ali birliðine inanýp bunu dille açýklama, gönülle duyumsamadýr.<br />
Köy Alevileri, özellikle Tahtacý’lar üç parmakla gösterilen ve Kazayaðý<br />
dedikleri bir iþaret yapmaktadýrlar. Bu iþaret Allah-Muhammet-<br />
Ali üçlemesini simgeler.<br />
Üç, Mürit-Rehber-Mürþit üçlemesini simgeler.<br />
Alevilik- Bektaþilik inancýnda üç âlem’e, üç çocuða, üç doðurucu öze<br />
Mevalid-i selase adý verilir.<br />
Horasan Çýrasý: Üç fitilli çýra, mum meþale.<br />
Üç sünnet: Buyruk’ta sýralanan ve Alevi-Bektaþilerin uymasý gereken<br />
üç davranýþ.<br />
Üç Terk: Tanrý’ya ulaþmak isteyen erenlerin geçmek durumunda olduðu<br />
Üç aþama. Üç sünnet þu þekilde sýralanýr: Bütün hýnçlardan, özlemlerden<br />
arýnmak-Baþkalarýna düþmanlýk beslememek-Alçak gönüllü<br />
olmak.<br />
Üç Terk: 1) Terk-i dünya, 2) Terk-i Ukba, 3) Terk-i Terk.<br />
Üçleme: Alevi inancýndaki üçleme baþka dinlerde de var. Alevilik-<br />
Bektaþilik’teki üçlemenin kökeni Ýslam öncesi eski Türk inancýnda yer<br />
alan Gök-Güneþ-Ateþ Tanrýsý inanýþýndan kaynaklanýr.<br />
Orta Asya’dan Gelen Ýnançlar<br />
Kimi araþtýrmacýlar Anadolu Aleviliðinin geleneklerinden bazýlarýnýn<br />
Türklerin Orta Asya’daki Þamanlýk dönemi inançlarýndan<br />
kaynaklandýðýný ileri sürer. H. Avni Yüksel Þaman dininin<br />
ilkelerine göre “Evren üç bölümden oluþur” diyor: 1) Yeryüzü<br />
(orta dünya) 2) Yer altýndaki karanlýk dünya, 3) Gökteki nur evreni<br />
(sema)<br />
Ziya Gökalp’e göre sema üç kat’tan oluþur. Oðuz’un sað kolu da üç<br />
oktan meydana gelir.Yakutlarýn inancýnda üç tür ateþ vardýr. Bu inanç<br />
Evren’in üç bölümden oluþtuðu olgusundan kaynaklanýr. 1 Türk mitolojisinde<br />
üç tanrý var:1) Gök Tanrý, 2) Yersular,3) Yaðýz yer<br />
Türk efsanesinde Terazi burcu üç ana yýldýzla iki yan yýldýzdan meydana<br />
gelir. Üç yýldýz göðe kaçan geyikleri, iki yýldýz ise onlarý kovalayan<br />
avcý ile yay’dýr. Usta bir avcý tarafýndan amansýzsa kovalanan üç geyik<br />
canlarýný kurtarmak için kendilerini göðe atarlar.<br />
Karluk Türkleri üç aþiret’tir.<br />
Oðuz Efsane’sinde anlatýldýðýna göre Oðuz Han üç gün annesinin<br />
sütünü emmez. Annesine, gördüðü rüyada, nasýl davranmasý gerektiði<br />
söylenir ve bebek Oðuz annesini emmeye baþlar.<br />
Erdoðan Alkan<br />
Ben Bu Yerden giderim<br />
Anacýðým ben bu yerden giderim<br />
Naz eyleme oðlun ile sen de gel<br />
Gelmez isen ele güne ne derim<br />
Cebrail’in terkisine bin de gel<br />
O diyarýn suyu þerbet nar imiþ<br />
Bahçesinde binbir meyve var imiþ<br />
Sofrada anasýz yemek zor imiþ<br />
Ýsrafil’in kanadýna kon da gel<br />
Gülhatmi ekmiþtin yolup söktüler<br />
Ýncir aðacýný kesip yaktýlar<br />
Kardeþ arasýna nifak soktular<br />
Üç yavrunun ettiðine yan da gel<br />
Yürek alev alev yanar soðumaz<br />
Bu oðlunun derdi onmaz saðalmaz<br />
Alkan’ým diyorlar gidenler gelmez<br />
Bugün, yarýn, dilediðin günde gel.<br />
Oðuz Han’ýn iki eþinden üçer çocuklarý, oðullarý<br />
oldu. Birinci eþinden doðan Gökhan, Daðhan ve<br />
Denizhan “Bozoklar”; ikinci eþinden olan Günhan,<br />
Ayhan ve Yýldýzhan ise “Üçoklar” soyunu (kavmini,<br />
topluluðunu) oluþturdu.<br />
Oðuzlarýn oðullarýndan biri bayraðýnda simge<br />
olarak altýn bir yay üstündeki üç gümüþ oku kullandý.<br />
Ýran efsanelerine göre Tanrý Boðu Han’a üç<br />
karga verir. Bu kargalar ülkenin her yanýnda olup<br />
biteni Hakan’a iletirler 2<br />
Çin Türklerinde düðün üç aþamada yapýlýr. Gelin<br />
koca evine geldikten sonra üç gün kocasý, kaynanasý<br />
ve kaynatasýyla konuþamaz, karþý karþýya<br />
gelemez.<br />
Üç sayýsýna Manas Destaný’nda da sýk sýk rastlýyoruz:<br />
Manas’ýn elde tutuðu yerlerden birinin adý<br />
Üç Koþay.; Semetay üç gece ayný rüyayý görür;<br />
Manas üç gün kimseyle konuþmaz,; Kargýzlarýn birbirinden<br />
ayrýlmayan üç yiðidi var; Üç kýz Manas’ýn<br />
önüne gelip yüzlerini yýrtarak aðýt söylerler.<br />
Üç sayýsý Dede korkut öykülerinde de 43 kez yer<br />
alýr. Bazýlarý: Yiðit Bey tutsak bezirgânlarý ve kervanýn<br />
mallarýný kurtarýnca karþýlýk olarak üç þey<br />
beðenir. Çoban sapan’la bir yere taþ atýnca o yerde<br />
üç yýl ot bitmez. Dirse Han oðlu Boðaç Han üç<br />
kabile (boy) çocuðuyla aþýk oynar. Üzerlerine bir<br />
boða gelir, üç oðlan kaçar, Boðaç kaçmaz. Bayýndýr<br />
Han Begil’i üç gün av etiyle besler.<br />
Atasözü ve Deyimlerde 3:<br />
Er oyunu üçe kalmak. Üç nal ile bir ata kalmak. Üçe beþ’e bakmamak.<br />
Üç aþaðý, beþ yukarý. Balýk ile konuk üç gün sonra kokmaya baþlar.<br />
Bilmece:<br />
Bilmecelerde 3<br />
Üçü üçler çaðýdýr; Üçü cennet baðýdýr;<br />
Üçü derer devþirir; Üçü vurur daðýtýr.<br />
Yanýt: Mevsimler<br />
Masallarda 3<br />
Masallarda sýk sýk: “Üç gün üç gece”, “gökten üç elma düþtü”, “padiþahýn<br />
üç oðlu”, “üç zaman sonra” gibi söyleþiler karþýmýza çýkar<br />
Falda ve Büyülerde 3<br />
Falcýlar fal bakarken 3 sayýsýný sýk sýk kullanýr: “Üç gün mü desem, üç<br />
ay mý desem, üç yýl mý desem”<br />
Erdoðan Alkan’ýn “Büyü” þiirinde bunun bir örneðini buluyoruz:<br />
“(...) Ýki yürek oydu iki taþtan<br />
Koydu bulanýk bir suya<br />
Üç vakit sonra gel diye<br />
Seslendi kör bir kuyuya<br />
Üç gün üç ay üç yýl bekledim<br />
Bir kuþluk vakti çalýndý kapým<br />
O kendini beðenmiþ deli dolu kýz<br />
Ne hale düþmüþtü Allah’ým (...)”<br />
Ýþ bu deme gelince<br />
Üç kez doðdum aneden<br />
Nice yavru uçurdum<br />
Nice aþiyane’den<br />
Kaygusuz Abdal:<br />
Siirler’de Üç<br />
Kudret tarafýndan üç melek geldi<br />
Cebrail emretti eflake saldý<br />
Anda coþan nuru ikiye böldü<br />
Can hasret kalemin çalandýr Haydar<br />
Sadýk<br />
22 Sayý 6
“3” sayýsý pek çok efsanelerde geçer. Bazý örnekle verelim: Mitolojiye<br />
göre; 3 Furie (Füri- Yunanca: Furia), 3 Gorgone (Gorgon – Yunanca:<br />
Gorgo), 3 Grace (Gras – Latince: Gratica), 3 Gre’e (Gre – Yunanca:<br />
Graia), 3 Harpie (harpi – Yunaca: Harpiya) ve 3 Pargue ( Park- Yunanca:<br />
Parka- parcae) var. Bunlarý yakýndan tanýyalým.<br />
Furie’ler (Furialar)<br />
Adlarý Alekto, Tisiphone ve Megaira olan üç tanrýçalarý. Yunan<br />
mitolojisindeki Erinys’ler Roma mitolojisine Furia’lar olarak<br />
geçmiþlerdir. Orman perileridir. Biri suç iþlediði, özellikle de adam<br />
öldürdüðü zaman Furia kýz kardeþler kan kokusunu hemen alýp suçlunun<br />
peþine takýlýp onu sonsuzca kovalayarak çýldýrtýrlar.<br />
Gorgone’lar (Gorgo’lar)<br />
Sthenno, Euryale ve Medusa adlý canavar kýzlar. Saçlarý yýlanlarla örülü,<br />
alýnlarýnda yaban domuzu diþleri, tunç dilli ve altýn kanatlý yaratýklardýr.<br />
Korku ve dehþet salarlar.<br />
Grace’lar (Gratiea’lar)<br />
Zeus ve Eurynome’nin kýzlarý, ikinci dereceden tanrýçalar. Adlarý Aglaia,<br />
Thalie ve Euphorosine. Güzelliðin, tatlýlýðýn ve dostluðun simgesidirler.<br />
Evrensel Ýnançlarda ve Geleneklerde Üç<br />
Sayýlar ailesinde “Bir” baba, “Ýki” anne, “üç” çocuktur. Demek<br />
ki bu sayý bir gün kendisi de baba ya da anne olacak, sýrasý<br />
geldiðinde baþka bir yaþamý dünyaya getirecek çocuðu temsil<br />
ettiði için sayýlar soyunun yaþamýnda temel bir göreve sahip .<br />
Bu üretici görevde, rolde ilk seksüel simge de ortaya çýkmýþ<br />
olur. Freud’a ve diðer bazý psikanalistlere göre rüyada görülen üç sayýsý<br />
yeni bir ruhsal enerjinin, bir libido’nun, yön almaya hazýr bir libidonun<br />
varlýðýný gösterir. Sorun libidonun ne yana yöneleceðini bilmektedir. Ýyi<br />
bir yönde de olabilir, kötü yönde de.. Her þey alacaðý yöne baðlý.<br />
Kabal’cýlar üçlem yasasýna öncelik tanýdýlar, üçleme ayrýcalýk<br />
kazandýrdýlar. Onlara göre her þeyin kökeninde tek’e varacak üç bulunur.<br />
Bu bize Katolik mezhebindeki üçlü doðmayý, üçlü inancý çaðrýþtýrýyor.<br />
Üç sayýsý üç elemanýn simgesidir. Yaratýlýþ, yaratan, yaratýlan. Yaþatýþ<br />
etken, yaratan aracý, yaratýlan ise doðmuþ çocuk ya da açýlma anýndaki<br />
yumurta gibi edilgen öðedir.<br />
Ýnsan tin, can, gövde üçlüsünden; zaman geçmiþ, þimdiki ve gelecek<br />
zaman üçlüsünden oluþur. Demek ki üç sayýsýnýn yöresinde sürekli bir<br />
devinim var. Yaratýlýþlar, kaynaklarla doludur. Bir topluluðun üyesi<br />
olduðu için kendisi de toplumcul, devimli ve geçimlidir. Buna karþýlýk<br />
henüz yapýcý ve deðerli deðildir. Dört sayýsýnýn sahip olduðu deneyim,<br />
olgunluk ve ciddiyetten yoksundur. Nasýl ikizle burcu astroloji ailesinin<br />
çocuðuysa üç rakamý da gücünü sayýlar ailesinin çocuðu olmaktan alýr.<br />
Yetiþkinleþmeye fazla zaman ayýrmaz, hýzlý yaþamaya gereksinim duyar.<br />
Uzluðuna, ustalýðýna, devimliliðine, bencilliðine, eyyamcýlýðýna, olgunluðu<br />
da ekleyerek çocukluðunun bir an önce bitmesine çabalar. Çok iyi<br />
bir yetiþkin olmasýna gerekli bütün özelliklere sahiptir aslýnda. Olgunluk<br />
yolundaki yolculuðunun sona erdiði gün Üç sayýsý Dört, çocuk da<br />
yetiþkin olacak. O zamana dek içinde bulunduðu, yaþadýðý an onun cennetidir<br />
ve tek dileði de genç kalmaktýr. Çocuk ruhlu olduðundan düþ<br />
doludur, kýpýr kýpýrdýr, sýkýcý sorumluluklardan hoþlanmaz. Duygularý,<br />
düþünceleri ve yaþam biçimi her zaman akla ve mantýða uygun deðildir,<br />
bilgece ve uslu deðildir. Üç sayýsý mantýða düþünceler, tutkular, biçimler<br />
kazandýran ve aklý ve yüreði gençleþtiren bir asidir. Bilinmeyeni sever,<br />
günlük sýradan þeylere alýþamaz. Akýl ve mantýk alanýndaki bazý eksiklikleri<br />
yüzünden onu eleþtirmekten çok tutkularýnýn, kaprislerinin<br />
üstesinden gelmesi için ona yardýmcý olmak gerekir. Geleceðin dilencisidir.<br />
Geliþime önü açýk olduðunu bilir ama harekete geçme konusunda<br />
kararsýzdýr. Bazý devinimlerin Dört olmasý için onu sürekli arkadan iteklediðini<br />
de bilir ve þair Ramuz gibi “Hiçbir þeyden, hiçbir þey anlamayarak<br />
geliþtiðimi duyumsuyorum” der durur.<br />
Gre’e’ler (Ggaia’lar)<br />
Bir diðer adlarý da kocakarýlar olan Grai’alar adlarýný Enyo, Pemphredo<br />
ve Dino olan kýzkardeþlerdir. Bir tek diþleri ve bir tek gözleri var. Aralarýnda<br />
bunlarý deðiþ tokuþ ediyorlar<br />
Harpie’ler (Harrpya’lar)<br />
Okeanos’un kýzý Elektra’nýn Thaumasla birleþmesinden doðan kadýn<br />
yüzlü, yaygýn kanatlý, sivri pençeli bir çeþit yýrtýcý kuþlardýr. Adlarý Aello,<br />
Okypete ve Kelaino. Çocuklarý kaçýrýr, ölülerin ruhlarýný Hades’e götürürler.<br />
Bu inancý en iyi canlandýran anýt eski Lykia’nýn Kýnýk’ta bulunan<br />
eski mezarýdýr. Bu mezarýn iki yanýndaki kabartmalarýn her birinde<br />
bir Harpya bebek gibi kundaklanmýþ bir ruhu kollarýnda taþýr görünür.<br />
Adlarý bir diðer efsanede de geçer. Trakya kralý Phineus iþlediði bir suçun<br />
cezasý olarak kör olur. Tanrýlar bir de bela sararlar baþýna. Tabaðýnda ne<br />
varsa hepsini Harpya’lara kaptýrýr. Yemeðe oturur oturmaz Harpya’lar<br />
uça gelir ve tabaklarýný boþalttýktan sonra pisliklerini býrakarak uçarlar.<br />
Parque’lar (Parka’lar - Parcae’ler)<br />
Yunanlýlarýn Moirai’ler, Romalýlar’ýn Parcae adýný verdikleri Klotho,<br />
Lakhesis ve Atropos isimli üç tanrýça. Moira “Kesen kadýnlar”, “Pay veren<br />
kadýnlar”, Parcae ise “çocuk doðurtan kadýnlar” anlamýna gelir. Kader<br />
tanrýçalarýdýr. Ýlkçað Yunan görüþüne göre insan ana karnýndan doðar<br />
doðmaz kader onun ömür iþliðini bükmeye koyulur, üç Moira her insanýn<br />
ipliðini büker dururlar. Günün birinde de keserler o anda insan ölür.<br />
Homeros, Hesidos ve Platon yapýtlarýnda bu tanrýçalardan söz edeler.<br />
Sirene’ler (Seiren’ler)<br />
Parthenope, Thexielpie ve Pisinoe adlý efsane kadýnlarý. Adlarý önce<br />
Odysseia’da geçer: Kadýn gövdeli, kuþ kanatlý, güzel sesli yaratýklar.<br />
Yunan mitolojisinin malýyken baþka mitolojilerin etkisi altýnda deðiþime,<br />
karýþýma uðrayarak deniz kýzlarý halini alýrlar.<br />
Üç sayýsýný izlemeye devam edelim.<br />
Tek tanrýlý dinlere göre insanlýk için zorunlu üç erdem vardýr.<br />
Yardýmseverlik, umut ve inanç.<br />
Tanrý geleceði görme kehanetini yalnýzca üç büyük peygambere verdi.<br />
Ýþaya, Yeremya ve Ezekel.<br />
Üç kral yeni doðmuþ Ýsa’nýn önünde secde etmeye geldi: Altýn sunan<br />
Gaspard, mür sunan Balthazor, günlük sunan Melchior.<br />
Klasik yazarlar yapýtlarýnda üç önemli birliðin, zaman, yer ve eylem<br />
birliðinin zorunlu olduðuna inanýrlardý.<br />
DÝPNOTLAR:<br />
1 ( Ziya Gökalp, Türk Töresi 1963, Ýstanbul, S. 107)<br />
2 Nihat Sami Banarlý, Resimli Türk Edebiyatý tarihi, Cilt.II. S. 29<br />
Ocak 2005<br />
23
ANAYASA’DA TANIMLANAN VE CUMHURIYET’IN TEMEL ÝLKESÝ DURUMUNDA BULUNAN “LAÝKLÝK” TAM UYGULANMAMAKTADIR.<br />
Anadolu’da Baský Altýnda Bir Kültür<br />
Anayasa Ne Diyor?<br />
Ali Kaya<br />
Anayasamýzýn ikinci maddesi’nde tanýmlanan ve<br />
Cumhuriyet’in temel ilkesi durumunda bulunan “laiklik”<br />
tam uygulanmamaktadýr. Ayrýca Ýslami þeriat ve Hanefi<br />
mezhebinin hizmetinde olan Diyanet Ýþleri Bakanlýðý,<br />
“gerçek iþlevini” yerine getirmediðinden kaldýrýlmalýdýr.<br />
Çünkü 633 sayýlý Diyanet yasasý, Anayasaya aykýrý olarak Müslüman<br />
Sünni Diyanet yapýsýný oluþturuyor. Ayrýca Anayasa’nýn 10.<br />
Maddesi’nde; “herkes, dil, ýrk, renk, cinsiyet, siyasi düþünce, felsefi<br />
inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayýrým gözetmeksizin kanun<br />
önünde eþittir. Hiçbir kiþiye aileye ve zümreye veya sýnýfa imtiyaz tanýnamaz.<br />
Devlet organlarý ve idare makamlarý bütün iþlemlerinde kanun<br />
önünde eþitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadýrlar”; 24.<br />
Maddesi’nde ise “Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine<br />
sahiptir”, hükümleri yer alýr.<br />
14. Madde hükümlerine aykýrý olmamak þartýyla ibadet, dini ayin ve<br />
törenler serbesttir. Kimse ibadete, dini ayin ve törenlere katýlmaya, dini<br />
inanç ve kanaatlerini açýklanmaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden<br />
dolayý kýnanamaz ve suçlanamaz.<br />
Din ve ahlak eðitim ve öðretimi devletin gözetim ve denetimi altýnda<br />
yapýlýr. Din kültürü ve ahlak öðretimi ilk ve orta öðretim kurumlarýnda<br />
okutulan zorunlu dersler arasýnda yer alýr. Bunun dýþýndaki din eðitim ve<br />
öðretimi ancak, kiþilerin kendi isteðine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin<br />
talebine baðlýdýr.<br />
Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini<br />
kýsmen de olsa, din kurallarýna dayandýramaz ya da siyasi, kiþisel çýkar,<br />
nüfuz saðlama amacýyla her ne suretle olursa olsun, din ya da din duygularýný<br />
ya da dince kutsal sayýlan þeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.<br />
Ýnsan Haklarý Bildirgesi’nin 18. Maddesi; “Herkesin düþünce, vicdan<br />
ve din özgürlüðü hakký vardýr. Bu hak, din veya topluca, açýk olarak ya<br />
da özel biçimde öðrenim, uygulama, ibadet ve dinsel törenleri açýða<br />
vurma özgürlüðünü içerir”, der.<br />
Anayasamýza göre Türkiye laik ve demokratik bir ülkedir, yukarýda<br />
aldýðýmýz maddelerden de anlaþýlacaðý gibi, “din ve ibadet özgürlüðü”<br />
yasal güvence altýna alýnmýþtýr. Ne yazýk ki “yurttaþlar arasýnda ayýrým<br />
yapmamak, yasalarý yurttaþlara farklý uygulamamak” hükümlerine<br />
karþýn Alevilik hâlâ resmi düzeyde “yok” sayýlmaktadýr.<br />
Diyanet’in Dünü-Bugünü<br />
3Mart 1924’te kaldýrýlan halifelikten sonra þeyhülislamlýðýn yeni<br />
bir biçimi ve devamý niteliðinde olan “Þeriye Vekaleti” de<br />
kaldýrýlmýþ, yerine Ýslam dininin inanç ve ibadetlerine iliþkin<br />
hükümlerini içeren iþlerini yürütmek amacýyla “Diyanet Ýþleri<br />
Reisliði” kurulmuþtur. 22 Haziran 1965’te kabul edilen yasa ile<br />
Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nýn kuruluþ ve görevleri yeniden düzenlenmiþtir.<br />
Bu kuruluþ yasasý 26 Nisan 1979 tarih ve 1982 sayýlý yasayla<br />
önemli ölçüde deðiþikliðe uðramýþ, 18 Temmuz 1984’te çýkarýlan kadro<br />
kararnamesine göre Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý merkez ve taþra teþkilatý<br />
son þeklini almýþtýr.<br />
Bu yasada Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nýn görevi “T.C. vatandaþlarýna<br />
din hizmeti ( !) götürmek” olarak tanýmlanmaktadýr.<br />
Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý kuruluþundan günümüze Hanefi mezhebinin<br />
bir kurumu iþlevini görmektedir. Kurumda 94,579 kiþilik personel<br />
görev yapmaktadýr. Yýlda yapýlan cami sayýsý ortalama 1,500’dür.<br />
Diyanet Ýþleri 2010 yýlýna kadar yani altý yýl içinde 33,100 cami yapýmýný<br />
daha hedeflemektedir. Halen 73,523 olan cami sayýsý bu sürenin sonunda<br />
106,623’e çýkacak, ayný plan çerçevesinde 2700 ilave ile Kuran kursu<br />
sayýsý da 7700’e yükselecektir.<br />
1992 yýlýnda Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý bütçesi 3 trilyon lira, 1993’de<br />
3,7 trilyon, 1994’de 8,5 trilyon, 1995’de 12 trilyon, 1996’da 43 trilyon,<br />
1997’de 47 trilyon, 1998’de 93 trilyon, 1999’da 253 trilyon, 2000’de<br />
350 trilyon, 2001’de 372 trilyon, 2002’de 475 trilyon, 2003’de 713 trilyon,<br />
2004’de 997 trilyon 437 milyar liraya çýkmýþtýr. 9 bakanlýðýn<br />
bütçesinden daha fazla ödenek ayrýlmýþtýr. 2004 yýlýnda Diyanet Ýþleri<br />
Baþkanlýðý’na 15,000 ek kadro tahsis edilmesi planlanmýþtýr.<br />
Sadece Ýstanbul’da 840 kiþiye bir cami düþerken, 1045 kiþiye bir<br />
okul üþmektedir. 2003 yýlý itibariyle de Türkiye’de 536 imam hatip lisesinin<br />
bulunmakta ve bu liselerde 105,000 öðrenci okumaktadýr. Yýllýk<br />
imam-hatip gereksimi 5000 kiþi olmasýna karþýlýk, bu liseleri bitirenlerin<br />
sayýsý 25,000 kiþiyi bulmaktadýr. 2003 yýlý itibarýyla imam hatip lisesini<br />
bitirenlerin sayýsý 511.000’i aþtýðý anlaþýlmaktadýr. Bu sayýlar eðitim<br />
düzeninde yaratýlan çarpýklýklarý ortaya koymaktadýr. Normal okullarda<br />
bir öðretmene 27 öðrenci düþürken imam hatip liselerinde 10 öðrenciye<br />
bir öðretmen düþmektedir. Açýlýþýndan bu güne imam hatip okullarýndan<br />
ve kuran kurslarýndan mezun olan öðrenci sayýsý 3,622,062’dir. Bu<br />
öðrencilerin %62’sinin kýz olmasý düþündürücü. Bu öðrencilerin ancak<br />
%2’si imamlýk yapmaktadýr. 2004 yýlý itibariyle imam hatip lisesi<br />
mezunlarýnýn sadece %7,4’ü camilerde din adamý olarak görev yapmaktadýr.<br />
Bu gerçek, imam hatip liselerinde eðitim gören öðrencilerin ancak<br />
%12’sinin “imam hatip” olmak istediðini doðrulamaktadýr.<br />
1945 yýlýnda köylerdeki cami ve mescit oraný 6,7 iken, 1960’da<br />
yüzde 75,3’e çýkmýþtýr. Bu dönemde din birden keþfedilmiþ, yaklaþýk 11<br />
kat artmýþtýr. Cami ve mescit sayýsý, “Köy Enstitüleri”nin kapatýlýp bunlarýn<br />
yerine cami ve mescit yapýlmasýyla hýzla yükselmiþtir. Oysa<br />
Avrupa’da hiçbir devlet dinle ilgili çalýþmalarda maaþ ödememekte,<br />
ibadet yerlerinin elektrik, su ve doðalgaz ihtiyaçlarý için ödenek ayýrmamaktadýr.<br />
1 Alevi-Bektaþi Kültürü Baský Altýnda<br />
Türkiye’de tartýþmalý olmakla birlikte en az 12 milyon, en fazla<br />
25 milyon Alevinin-Bektaþi’nin varlýðýndan söz edilmektedir.<br />
Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Alevilerin-Bektaþilerin ve diðer<br />
inanç gruplarýndan kiþilerin verdiði vergilerle “yaþýyor”<br />
olmasýna karþýn, din adý altýnda Hanefi mezhebinin propagandasýný<br />
yapmakta, hatta öteye geçerek Alevi-Bektaþi kitleleri aþaðýlayýcý<br />
ve horlayýcý bir düþmanlýk zihniyeti içerisinde davranmaktadýr.<br />
Bu tavýr, geçmiþte yaþananlarýn bir devamý niteliðindedir. Orta<br />
Asya’dan ve Moðol askerlerinin önünden kaçarak Anadolu’ya gelen ve<br />
Anadolu’yu aydýnlatan Edebali, Hacý Bektaþ Veli, Ahi Evren, Karaca<br />
Ahmet, Hacý Bayram Veli, Yunus Emre gibi Alevi önderlerdir. Hem<br />
Moðollarýn hem de Selçuklularýn baskýcý, haksýz yönetimine karþý çýk-<br />
24 Sayý 6
mýþlardýr. Osmanlý Devleti’nin kuruluþunda Edebali büyük rol<br />
oynamýþtýr. Ýlk dönem padiþahlarý Aleviliðin örgütlü kolu olan Ahilik<br />
inancýndaydýlar. I.Osman’ýn adý Grek kaynaklarýnda “Athman”, Alevi<br />
menkýbe namelerinde ise “Otman” olarak yazýlmýþtýr. Lois Masýpnon ve<br />
Irene Melikoff, Osman Bey’in adýný bir Bektaþi velisine borçlu olduðunu<br />
düþünür. Orhan Bey savaþlarda Abdal Musa, Abdal Murat, Geyikli Baba<br />
gibi Alevi derviþlerini yanýnda bulunuyordu. Orhan Bey Ahiliðe dahi<br />
girmiþtir. Osman Bey’in oðlu Alaaddin de Ahi örgütündeydi.<br />
Tüm bunlara karþýn Anadolu Selçuklu Sultaný Alaaddin Keykubat<br />
döneminde (1239 yýlýnda) Babailer (Baba Ýshak-Baba Ýlyas) Ýsyaný’na<br />
katýlanlar kýlýçtan geçirilip esir alýnmýþtýr. Bayezid 1502 yýlýnda<br />
Anadolu’daki birçok Alevi-Bektaþi’yi Rumeli’ye sürgüne göndermiþtir.<br />
Avustralyalý tarihçi Joseph Hammer Yavuz Sultan Selim döneminde<br />
bir Alevi-Bektaþi katliamýndan söz etmektedir. Yavuz Sultan selim öncelikle<br />
Rumeli ve Anadolu’da Alevilikle suçlananlarýn bir listesini hazýrlatýp,<br />
7 yaþýndan 70 yaþýna kadar Caferi mezhebine mensup olduklarý belirtilen<br />
40 bin kiþinin boynunu vurdurmuþ ve geri kalanlarý hapse mahkum<br />
ettirmiþtir. Öldürülenler çoðunlukla Dersimliydi. Ve Hacý Rüstem’in<br />
yakýn çevresine mensuptular.<br />
Fetva Verilerek Katledilen Kýzýlbaþlar<br />
Kanuni Sultan Süleyman Döneminde Baba Zünün, Kalender<br />
Çelebi, Seyit bey, Kabýz gibi Alevi ayaklanmalarý sonucunda<br />
Ýbn-Kemal, Ebu Suud gibi þeyhülislamlarýn çýkardýðý<br />
fetvalar sonucunda Kuyucu Murat Paþa Anadolu’da Alevi<br />
Kýzýlbaþlarýn kýrýmýyla görevlendirilmiþ, Binlerce Alevi-<br />
Bektaþi kuyulara doldurularak katliamlarý gerçekleþtirilmiþtir.<br />
Dönemin þeyhülislamý Kemal Paþazade (Ýbn-i Kemal) aþaðýdaki<br />
meþhur fetvasýný vermiþtir:<br />
“Her türlü hamd ve sena kudret ve kerem sahibi yüce Allah’a olsun<br />
salatü selamda doðru yolu gösteren Hz. Muhammed’e ve hak yolda ona<br />
tabi olanlara olsun.<br />
Haberlerde geldiðine göre, aþýrý þiaya baðlý bir grup, Ehl-i sünnet<br />
ve’l-cemaat yolunda olan Müslümanlarýn memleketlerinin pek çoðunu<br />
iþgal ettiler. Oralarda kendi batýl mezhep ve görüþlerini yaydýlar.<br />
Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman hakkýnda küfr-fena-sözler<br />
söylediler. Bunlarýn halifeliklerini inkâr ettiler. Ýlim erbabýna ve içtihat<br />
yapan müçtehitlere hakaretler savurdular. Onlarýn baþýnda bulunan Þah<br />
Ýsmail’in takb ettiði aþýrý Þia-mezhebinin yolunu, gidilecek en kolay ve<br />
en doðru yol zannettiler. Onlara göre Þah dinde sýnýrsýz yetkiye sahiptir.<br />
Onun dinde helal kýldýðý helal, haram kýldýðý haramdýr. Mesela, Þah<br />
içkiyi helel kýlmýþtýr, öyle ise içki helaldir.... netice olarak onlarýn<br />
kötülükleri ve küfürleri sayýlmayacak kadar çoktur.<br />
Buna göre biz, onlarýn küfür ve irtidatlarýnda asla þüphemiz yoktur.<br />
Ülkeleri Daru’l Harbdir. Erkekleri ve kadýnlarý ile evlenmek caiz<br />
deðildir. Onlarýn çocuklarýnýn hepsi nikahsýz ‘veled-i zinadýr’ kestikleri<br />
hayvanlar mundardýr, yenmez. Onlara mahsus olan kýrmýzý baþlýðý<br />
‘Börk’ zorlama olmadan, sýrf onlarýn emaneti diye giyenin, büyük ihtimalle<br />
küfründen korkulur. Çünkü bu açýkça küfür ve inkâr alametidir.<br />
Bunlar hakkýnda verilecek hüküm: Dinden dönenler hakkýnda verilecek<br />
hüküm ile aynýdýr. Memleketleri, Daru’l-Harb, mallarý, kadýn ve<br />
çocuklarýnýn Müslümanlarca yaðmalanmasý helaldir. Erkeklerden bu<br />
sapýk yolu býrakýp Müslüman olanlar serbesttir. Kabul etmezlerse haklarý<br />
kýlýçtýr, öldürülürler. Savaþa gücü, kudreti olan Müslümanlarýn<br />
onlarla savaþmasý farz-ý ayindir”. 2 L.Murat döneminde Kara Rüstem’in<br />
önerisiyle 1362-1389 yýllarý arasýnda Yahudi ve Ermeniler hariç<br />
Hýristiyan nüfustan toplanarak kurulan Yeniçeri Ocaðý, LL Mahmut<br />
döneminde 1826 yýlýnda kaldýrýldý ve Alevi- Bektaþi dergâhlarý kapatýldý;<br />
birçok Alevi-Bektaþi katledildi. Dergâhlarýn baþlarýna Nakþibendi<br />
tarikatýna mensup olan kiþiler getirildi. Katý bir Sünni olan IV Murat<br />
döneminde 3 bin Alevi-Bektaþi çatýþmalarda, 7-8 bin Alevi-Bektaþi de<br />
idam edilerek katledilmiþtir. Abdülhamit döneminde ise kurulan<br />
“Hamidiye Alaylarý” Alevi- Bektaþilere karþý can kýrým merkezleri haline<br />
dönüþtürülmüþtür.<br />
Cumhuriyet’e gelince; Mustafa Kemal Ankara’ya giderken 3 Aralýk<br />
1919 tarihinde Hacý Bektaþ kasabasýna uðramýþ ve Alevi-Bektaþilerin<br />
desteðini istemiþtir. M. Kemal-Cemalettin Efendi görüþmesinde<br />
Cumhuriyet üzerinde durulur. Cemalettin Efendi Atatürk’ten cumhuriyet<br />
düzenini getirmesini ister. Atatürk de Cemalettin Efendiye kararlý bir<br />
sesle “O mutlu günün ilanýna kadar aramýzda kalmak koþuluyla evet<br />
Çelebi Hazretleri” der. Cemalettin Çelebi, Kurtuluþ Savaþý’nda kullanýlmak<br />
üzere 1800 atýný Mustafa Kemal’e teslim eder. Kurtuluþ Savaþý’nda<br />
ve Cumhuriyet’in kurulmasýnda Alevi-Bektaþiler büyük ölçüde Mustafa<br />
Kemal’in yanýnda yer aldýlar. Ne var ki Cumhuriyet sonrasýnda önceki<br />
gelenek bozulmamýþ ve Alevi-Bektaþilere yönelik katliamlar sürmüþtür.<br />
1937-38 yýllarýnda Celal Bayar hükümetiyle birlikte Dersim’de Necip<br />
Fazýl Kýsakürek’in iddiasýna göre elli bin, diðer bazý kaynaklara göre ise<br />
on beþ binden fazla Dersim’li Alevi katledilmiþ, binlercesi sürgüne gönderilmiþtir.<br />
Sonuç Deðiþti mi?<br />
AB’ye üye yolundaki Türkiye’de, tek ulus, tek soy kuramýnýn<br />
desteklenmesi amacýyla asimilasyoncu politik propaganda<br />
ve uygulamalar yapýlmýþtýr. sonucunda Bu nedenle hâlâ<br />
manevi bakýmdan arýnmamýþtýr. Asimilasyoncu politika<br />
gereði kendinden olmayaný insan olarak görmedi, Dersimin<br />
köylerini ateþe verdi. Devletin hâlâ maðdurlarýn çocuklarýndan ve torunlarýndan<br />
özür dilememesi ve simgesel bir maddi tazminat ödenmemesi<br />
yakýþýksýz kalmýþtýr. Olay uluslararasý komisyonlara intikal etmemiþtir.<br />
Avrupa üyesi olmak isteyen ülkeye yakýþan hareket, geçmiþ katliamlardan<br />
dolayý maðdurlarýn bugünkü torunlarýndan resmen özür dilemesi ile<br />
ancak bu sosyal yara nispetten sarýlabilecektir.<br />
Amaç kin, nefret, düþmanlýk, ayrýlýk gayrýlýk yaratmak deðil,<br />
savaþlarýn, katliam ve politikalarýn ne denli insanlýða zarar verdiðini,<br />
düþmanlýklarýn nelere yol açabileceðini göstermek ve insanlýk dýþý uygulamalarýn<br />
boyutunu ortaya koymaktýr.<br />
Bunun için resmi tarihçilerimizden ve yetkili politikacýlardan bu özrü<br />
beklemek bir yerde devletimizin Avrupa’da sempati kazanmasýna, yeni<br />
neslin ders çýkarmasýna ülkede barýþ ve huzurun tesis edilmesine büyük<br />
katký saðlayacaðý inancýný taþýmaktayýz.<br />
Neden hâlâ Alevi-Bektaþi dernek ve vakýflarýnýn ad ve tüzüklerinde<br />
yer alan “Alevi-Bektaþi, cem, cemevleri” tanýmlamalarý soruþturma-kapatma<br />
nedenleri sayýlýyor? eden Alevi-Bektaþi dergâhlarý birer inanç<br />
merkezi olarak kabul edilmiyor. Yönetimleri Alevi-Bektaþilere<br />
býrakýlmýyor.? Neden ders kitaplarýnda, sözlüklerde, ansiklopedilerde ve<br />
Milli Eðitim Bakanlýðý’nca önerilen yardýmcý ders kitaplarýnda, Aleviliði<br />
aþaðýlayýcý taným, niteleme ve göndermeler ortadan kaldýrýlmýyor. Neden<br />
Alevi-Bektaþi köylerine zorla cami yaptýrýlýyor.? Alevi-Bektaþi çocuklarýna<br />
neden okullarda zorunlu din dersi dayatýlýyor. ?<br />
Çünkü Alevi-Bektaþiler demokrasinin, laikliðin, çaðdaþ deðerlerin,<br />
insan haklarýnýn, adaletin, eþitliðin gerçek savunucularýdýrlar. Alevi-<br />
Bektaþiler olarak Anayasa’nýn 2, 14 ve 24. maddelerinde düzenlenen din<br />
ve inanç özgürlüðü kapsamýnda mücadelelerini sürdürmeye devam edecekler.<br />
Ya Diyanet Ýþleri Bakanlýðý’nýn tümüyle ortadan kaldýrýlmalý ya<br />
da tüm inanç guruplarýna eþit, âdil davranýlmalý, bütçeden nüfus oranýnda<br />
pay ayrýlmasý saðlanmalýdýr.<br />
Özgürlüðümüzü aydýnlatmak, öz gücümüze güvenmek, “bir olmak,<br />
iri olmak, diri olmak” zorundayýz. Ancak bu þekilde dünya insanlýðý<br />
içinde onurlu yerimizi alabiliriz.<br />
DÝPNOTLAR<br />
1 Cavit Orhan Tütengil, Türkiye’de Köy Sorunu, Ýstanbul-1970.<br />
2 Kaynak: Adel Allouche, The Origins and Development of The Ottomen-<br />
Safawid Conflict, s.171-173, Berlin–1983; Akt. Ahmet Uður, Ýbn-i Kemal.<br />
Ocak 2005<br />
25
Düþünce ve Ýnanç Evreninde Akýl<br />
Dr. Ömer Uluçay<br />
Evrende Güneþ, Ay tutulmasý nasýlsa, insanlarýn da “akýl tutulmasý” olur.<br />
Bireysel ve toplumsal þuurda da, nadir de olsa “tutulma” olabilir. Dünyevi<br />
konularda aklýn kurallarý vardýr ve geçerlidir. Akýl ile olaylardan<br />
“doða yasalarý” çýkarýlýr. Uymayanlar için “istisnalar kuralý bozmaz”<br />
denir. Kadim düþünceden günümüze insan; yaratýlmýþlarda ayrý olarak<br />
deðer bulmuþ ve tanýmlanmýþtýr. Buna göre; “insan; sosyal, konuþan ve<br />
akýllý bir hayvandýr”, denilmiþtir. Kuran, insaný; “eþrefil mahluk ve sefil”<br />
olarak tanýmlamaktadýr. Bilinen þudur ki; insan “akýl” ile belirgindir.<br />
Ýnsan bedeninde; “cemadat (cansýz), nebatat (bitki) ve hayvanat<br />
âlemleri”nin iþaretleri vardýr. Ayrýca zekâ ve ruh halleriyle de<br />
“beþeriyet” özeliklerini kazanýr. Tasavvufta Yaratan’ýn halkalar þeklinde<br />
“sudur-tecelli” ettiði var sayýlýr. Buna göre, ilk halka “aklý-kül” dür.<br />
Sonra “bireysel akýl”a kadar gelir. Hz. Muhammet, âlimlerin kendisine<br />
vârisler olduðunu bildirmektedir. Yani vahiy’in tefsir/tevil’ini âlimlere<br />
býrakmaktadýr. Bunlar “makûl” olanlardýr ve akýl sahipleridir.<br />
Toplumsal-bilimsel ölçekte doða yasalarýna göre insanýn; bir “þuur<br />
hali” vardýr. Þuur hali, þuur üstü ve þuur altý olmak üzere ikiye ayrýlýr.<br />
Her birinin kendine özgü özellikleri, karakterleri vardýr. Bunlar psikiyatri<br />
konusudur. Þuur altý ve üstü dünyasýnýn tezahürleri; toplumsal, bireysel<br />
deðerlerin-kabullerin dýþýna çýktýðý zaman; olay ruh doktorlarýný ilgilendirir.<br />
Öyle ise insan; þuur, þuur altý ve üstü ile bir deðiþim ve denge<br />
içindedir. Bunun korunmasý, akýl beden saðlýðý bakýmýndan gereklidir.<br />
Ýþte insan bir notada kendisini, insan toplumunu, doðayý, evreni, inceleyip<br />
anlamak istemekte ve buna göre kendisine bir yer ayýrarak ona<br />
göre davranmak istemektedir. Ýnsanýn bireysel ve toplumsal-evrimsel<br />
deðiþimi ile bildikleri/bilmedikleri deðiþmekte vukufiyet derecesi/dereceleri<br />
farký olmaktadýr. Buna göre cemiyetler arasýnda bilgi/davranýþ farký<br />
doðmakta, geliþmektedir.<br />
“Ýnsan, doða, evren” bu belirleyicilerden, hangisini merkez / asýl alýrsanýz,<br />
dizim / sistem ona göre deðiþmektedir. Buna göre insan; kendisiyle,<br />
evrenle, ilahla hesaplaþmakta, teslim olmakta ya da isyan etmektedir.<br />
“Barikatý hakikat, müsademe-i efkârdan doðar” (gerçeðin þimþekleri,<br />
fikir çatýþmalarýndan doðar). Öyle ise; düþünmek gerek, hem Kuran<br />
da soruyor: “Daha ne zaman düþüneceksiniz?”, diye. Ne var ki düþünmenin<br />
de koþulu var: Gerçeði bulmak. Kayýp ve yok etmek için bir gayret<br />
olmayacak. Ancak düþünmek pozitif/negatif var/yok, kabul/reddi de<br />
beraberinde getirir. “Þüphedir insaný nura koþturan”.<br />
Bütün bunlarýn üstesinden ‘akýl’ ile gelinmektedir. Öyle ise, akýlzekâ-mantýk<br />
bir zincirdir. Birbirini tamamlar. Akýl atýnýn bir hýzý var.<br />
Mehmet Akif diyor ki;<br />
“Ýdraki meali bu akla gerekmez,<br />
Zira bu terazi bu kadar þiddeti çekmez”<br />
Ýþte bu nokta “aklýn tutulduðu” yer ve zamandýr. Bundan sonrasýnda<br />
gönlün “ilham”ý, Ýlah’ýn “vahyi” vardýr. Akýl atý gönül atýna kavuþmaz.<br />
Akýl dizginlerden boþalýr, hayal, efsane, mitoloji âlemine dalar. Burada<br />
da bir “akýl (!)” vardýr. Ama kurallarý esnek, kopuk, dengesiz, oransýz,<br />
mekân-zaman gerçek ile uyumsuzdur.<br />
Böylece “akýl, gönül, vahy” iklimlerine girdik. Varlýðý gösterilmedi,<br />
etkisi, varlýðý inkâr edilemedi (elektrik gibi). Gönül; beþeri ilham’a<br />
mekândýr, sahnedir, akýl atýyla cilveleþir. Efsaneyi, mitolojiyi içerir, fanteziler,<br />
aykýrýlýklar barýndýrýr. Vahy ilahi bir ilhamdýr. Yazýlý þekli, sayfa<br />
veya kutsal kitaptýr. Ýnanan açýsýndan tartýþmasýz doðrudur. Zaman<br />
mekân açýsýndan “suhuf-kitap”lar aynýdýr. Ama hepsinin özünde, yaratandan<br />
gelen ilham (Vahy) vardýr. “Akýl-gönül-vahy” birbirlerinden ayrý<br />
deðillerdir. Ayný zamanda birbirlerinin aynýsý da deðillerdir. Birbirleriyle<br />
ortak noktalarý da vardýr. Her birinin kendi iklimi vardýr. Bunlarýn ortak<br />
iklimi “irfan”dýr. Demek ki irfan; beþeri ve vahyidir. Gönül bunlarýn ikisine<br />
de mekândýr. Ýnsanoðlu tarihin her döneminde, kendini yeniden<br />
deðerlendirmiþ, vardýðý uygarlýk düzeyinden deðerlendirme yapmýþtýr.<br />
Akýl ile iman etmek; tetkik tahlil derecesine göredir (tahkiki iman). Ama<br />
fikrin (vahyin) öncüsünü/sahibini taklit ederek inanmak (takkiki iman)<br />
da vardýr. Kadim uygarlýklarda, yani Çin-Hint, Mezopotamya, Sümer,<br />
Babil, Keldani, Ýran, Yunan; Roma, Mýsýr uygarlýklarýnda, Batý dünyasýnda,<br />
Modern Çað’da hep bu böyle ola geldi. “Vahy-akýl, din–felsefebilim,<br />
ilah–hikmet-insan” konularý tartýþýldý. Paganik dönemler, Konfüçyüs,<br />
Buda,Yahudi, Hýristiyan, Ýslam din ve uygarlýklarýnda bu konular<br />
tartýþýldý.<br />
Yaratanýn tek ya da çok olduðu, þekle-mekâna sahip olup olmadýðý<br />
konuþuldu. Bilim, akýl, dinler bunlara cevap getirdi, insanoðlu bu konudaki<br />
fikirlerini söz, resim, þekil, sayý, renk, ses ile dile getirdi. Böylece<br />
bilene, ilgilisine seslendi (mistik-sýrlý anlatým). Hatta bu konularýn sadece<br />
ehline ve sözlü olarak verilmesi gerektiði bildirilmiþti. Bu yolun yolcusu<br />
böylece korunuyor, “sýr” saklanýyordu. Ancak yunanlý filozoflarýn, bunlarý<br />
yazmalarýyla týslýmýn bozulduðu ileri sürüldü.<br />
Ýrfani açýdan insan; “akýl-vahy-gönül” ve “akýl-cisim-nefis” üçgenleri<br />
þeklinde gösterildi. Cismin aslý olan dört unsur (ateþ, su, toprak, hava) bir<br />
dikdörtgen; altý cihet (ses cihet, ön-arka, üst-alt, sað yan-sol yan) bir altýgen<br />
ve sekiz unsur da bir sekizgen þeklinde anlatýldý. Ýnsan doðada<br />
“zýtlarýn birliði”ni görüyor, “doðal denge” böyle korunuyor. Kadim olan<br />
bu gerçek çeþitli þekillerde resmedilmiþtir. Bu çemberde, birbirini<br />
tamamlayan iki sarmalýn içinde, karþý rengi gösteren bir nokta olarak<br />
iþaretlenmiþtir. Önemli olan bütünün rengidir, halidir. Yani mutlak<br />
doðru-yanlýþ yoktur. Ýnsanýn hareketinde doðru-yanlýþ birliktedir. Bunlarýn<br />
hakimiyetiyle hal belirlenir. Týpký bir akü gibi (+ ve-kutuplar birlikte<br />
elektrik verir.)<br />
Evren “makro kozmos” ise insan da “mikro kozmos”tur. Bu amaçla<br />
evrende ne varsa insanda da o vardýr.<br />
Her insanda bulunan “irade, sezgi, akýl” üçlüsü, iþlev derecesi farklý<br />
da olsa ölümsüzdür. Bedeni oluþturan dört unsur (cisim) ve bunlarýn iþaret<br />
ettiði hal/hareketler ise geçicidir. Ýnsan tüm varlýðýyla “akýl-vahy-irfan”<br />
birikimiyle gerçeðe koþmaktadýr.<br />
Felsefe beþeridir, aklidir, ilham ile gerçeðe ulaþabilir (yükseðe týrmanýþ,<br />
varýþ). Akýl hürdür, ret/kabul edebilir. Burada “gönü l-vahy” varýþlarý-<br />
/deyiþleri kesin baðlayýcý deðildir. akýl egemendir. Diðerlerine uymak zorunda<br />
deðildir.<br />
Vahy-kitabý (suhuf) gerçeðe varmak peygamber davetine/dediklerine<br />
icabet ile olacaktýr. Akýl ve beþeri ilham buna aykýrý olamaz. Akýl, vahy<br />
gerçeði tevil edecek, aklen kabul edebilir þekle getirecek. Vahy hükmü<br />
geçerlidir, mutlaktýr. Akla, gönül’e sýðmasý þart deðildir (kelâm). Akýl<br />
vahy’in uydusudur.<br />
Ýrfani yöntemde ise beþeri (filozof) ve ilahi (peygamber) ilham vardýr.<br />
Buna akýl da eklenir. Ýrfan, bir mozaiktir, karýþýmdýr. Aklýn gücü,<br />
bilimin düzeyi farklý olduðu gibi vahy de zamana ve zemine göre farklý<br />
olmuþtur. Ýrfan zemininde “akýl-vahy” ile bilinenler vardýr. Efsane ve<br />
mitoloji de vardýr.<br />
Görülüyor ki gerçeðe varmak hiç kolay olmuyor. Yol uzun, yol zahmetli,<br />
donaným ve gayret, sebat gereklidir. Ýnsanlarýn varýþ noktalarýna<br />
durum farklý. insan bildiklerine nazaran bilmediklerinin daha çok olduðunu,<br />
büyüleyici bir sýrrýn varlýðýný görmektedir. Bir yaratan ve yaratýlan,<br />
yaratýlmýþta “tecelli” eden vardýr. Þüphe insaný koþturur, mutluluk<br />
güzeldir.<br />
Ýnsaný ilaha baðlayan “bir hikmet köprüsü” vardýr. Filozoflar, âlimler<br />
akýl-tetkik yoluyla bu kaynaktan esin alýrlar. Peygamberler ise doðrudan<br />
ilah-hikmete nail olurlar. Cebrail bir “akl-ý kül” olarak onun kalbine girer<br />
ve görevini ifa eder. Peygamber’in âlim olmasý þart deðildir. Bu nedenle<br />
filozof ile nebi arasýnda ortak noktalar vardýr.<br />
Ýnsanlýk düþünce tarihi; teos-kaos (düzen-anarþi), varsýl-yoksul,<br />
nefis-akýl farklý inanmýþlarýn kavgalarýnýn, paylaþým-özgürlük savaþýmlarýnýn<br />
öyküsüdür. Bunlarý anlatan yüzlerce akým, okul vardýr.<br />
Derine düþtü ise ipi çekiniz, ama koparmak yok. Yâra Allah eyvallah.<br />
Mihmana merhaba..<br />
Aynalý Yazýda "Muhammed Ali"-Mustafa Kayabey Dükkaný, Cam<br />
Altýnda Yirmi Bin Fersah, s. 121. Yapý Kredi Kültür Sanat Yayýnlarý<br />
26 Sayý 6
Tasavvuf ve Hallac-ý Mansur<br />
Cengiz Yýldýrým<br />
Üç bin yýl öncesinin çoktanrýlý inanca sahip insanýnýn, tanrýlarýyla<br />
iliþkisi son derece doðal ve senli benliydi. Tanrýyla<br />
insan arasýnda ‘resmiyet’ ya da tektanrýlý dinlerdeki gibi<br />
amansýz bir ‘yabancýlaþma’ yoktu. Tanrý (ça) - insan iliþkisi<br />
nerelere kadar uzanmazdý ki? Deniz tanrýçasý Thetist’in,<br />
ateþ ve demircilik tanrýsý Hephaistos’a, tanrýlar tanrýsý Zeus’tan yakýnmasýný<br />
dinler misiniz:<br />
“Söyle, Hephaistos, Olympos’taki tanrýçalar arasýnda,<br />
yüreði benim gibi acýlý biri var mý?<br />
Zeus bunlar arasýnda bir bana verdi acýlarý,<br />
bunca deniz tanrýçalarýndan bir beni verdi<br />
ölümlü kocaya, Aiakosoðlu Peleus’a<br />
katlandým bir adamýn yataðýna girmeye,<br />
istemeye istemeye, tiksine tiksine.” (1)<br />
Çoktanrýcýlýk, ilkel komünal toplumun çözülmeye baþlamasýyla ortaya<br />
çýkmýþtý. Bu toplumda üretici güçlerin geliþmemiþliði, buna baðlý olarak<br />
bilgi birikiminin zayýflýðý ve insanýn kendisine son derece yabancý<br />
gelen temel doða güçlerine karþý çýkamayýþý, bu güçler karþýsýndaki þaþkýnlýðý,<br />
korkusu ve çaresizliði onun varlýklara (ruh,nesne, hayvan) büyüsel<br />
bir güç yüklemesini ve onlarý kutsallaþtýrmasýný getirmiþti...<br />
Toplumsal yapýdaki geliþme ve deðiþmeler inanç sisteminde de karþýlýðýný<br />
bulur. Ýþbölümü ve hiyerarþi tanrýlar katýnda da açýk bir biçimde görülmektedir.<br />
Köleci sistemin güçlenmeye baþlamasý tektanrý düþüncesinin<br />
doðmasýný getirdi. Bununla birlikte semavi dinler denilen tektanrýlý Yahudilik,<br />
Hýristiyanlýk ve Ýslam’da çoktanrýcýlýðýn izleri kolaylýkla görülebilir.<br />
Tektanrýlý dinlerin her þeyi belirleyen, bilen, gören Tanrý’sý; hesap sorucu<br />
melekleri, iþkenceci zebanileri, kentleri yerle bir eden öfkesiyle ayrý<br />
bir korku kaynaðý oldu. Ýncil Babil’in, Tevrat Sodom ve Gomora’nýn<br />
Tanrý’nýn hýþmýna uðradýðýný söylemiyor muydu? Kuran’da ikide bir<br />
“Onlar için büyük azap vardýr” denmiyor muydu? Böylesine çatýk kaþlý<br />
ve tehdit edici bir Tanrý’yla içli dýþlý olunabilir miydi? Çeþitli bakýmlardan<br />
kýstýrýlmýþ, sorunlarý karþýsýnda bunalmýþ, çaresizlik içindeki insanla<br />
yaratýcýsý arasýnda bir köprüye gereksinim vardý. Bu bazen bir hoca efendi,<br />
bir papaz, bir ermiþ, bazen de bir dilek taþý, bir yatýr olurdu.<br />
Tasavvuf düþüncesi, Tanrý-evren-insan iliþkisini bir bütünlük içinde<br />
açýklamaya çalýþýr. Genel olarak tektanrýcýlýk, özel olarak da Ýslam karþýtý<br />
öðeler içirin bu inanç / düþünce akýmýnýn dýþ kültürlerden ne ölçüde etkilendiði<br />
konusunda deðiþik görüþler ileri sürülmektedir. Tasavvufu Ýslam<br />
dininin ruhundan bütünüyle uzak görenler, onun Eski Ýran kültürüne ya<br />
da Ýran aracýlýðýyla Hint kültürüne dayandýðýný savunurlar. Bir baþka görüþ,<br />
Ýslam tasavvufunun Hýristiyan ruhbanlýðýndan kaynaklandýðýný ve<br />
eski Yunan kültüründen (Stoacýlýk ve Hermesçilik) etkilendiðini ileri sürer.<br />
Bazý düþünürler ise Ýslam tasavvufunun Ýslam’a baðlý olarak doðduðu<br />
ve dýþ etkilere sonradan açýldýðý görüþündedirler. Ünlü Mukaddime’-<br />
siyle düþünce tarihinde ayrý bir yeri olan Ýbni Haldun da bu görüþtedir.<br />
Ona göre, Ýslam tasavvufu Kuran’ýn “Allah karþýsýnda kulun acizliði”ne<br />
yaptýðý vurgudan doðmuþtur. Ýlk Müslümanlar Allah karþýsýndaki hiçlikleriyle<br />
sarsýlmýþlar, hemen her surede sözü edilen ahret azabýndan korkmuþlar,<br />
bu azaba uðramamak için ellerini dünya nimetlerinden çekerek<br />
(bir hýrka, bir lokma anlayýþýyla) ahret hazýrlýðýna yönelmiþlerdir. Bu<br />
“zahitlik” yaþamý daha sonra Allah sevgisiyle bütünleþmiþtir...<br />
Tektanrýlý dinlerde Tanrý-evren ayrýlýðý temel kabullerden biridir;<br />
Tanrý birdir, eþsizdir, benzersizdir. Ancak bir yandan eski Hint ve Ýran<br />
inanç ve düþüncelerinden, öte yandan Platon baþta olmak üzere eski<br />
Yunan filozoflarýnýn tümtanrýcý görüþlerinden etkilenen kimi Ýslam düþünürleri<br />
Tanrý-evren ve Tanrý-insan iliþkisine yeni bir yorum getirdiler. IX.<br />
Yüzyýlda Bayezit-i Bistami, Cüneyd-i Baðdadi ve Hallac-ý Mansur tarafýndan<br />
geliþtirilen ve sonradan vahdet-i vücut (varlýðýn birliði) olarak<br />
adlandýrýlan bu anlayýþa göre, evren Tanrý’dan ayrý bir varlýk deðildir;<br />
evrenin yoktan yaratýldýðý kabulü Tanrý dýþýnda varlýklar bulunduðu anlamýna<br />
geleceðinden, bu kabul Tanrý’nýn birliði inancýna aykýrý düþmektedir.<br />
Bu anlayýþý savunanlara göre bütün varlýklar Tanrý’nýn birer görünümü,<br />
birer yansýmasýdýr. Ya da Ýbnü’l-Arabi’nin deyiþiyle “bütün þeyler<br />
Tanrý gerçeðinin pýrýltýlarýdýr.” Tektanrýcý dinlerdeki, evrenin yoktan yaratýlmýþ<br />
olduðu düþüncesinin tam karþýtý bir kavrayýþtýr bu.<br />
Evrene bu gözle bakan sufi, doðal olarak -kendisi dahil- her þeyde<br />
Tanrý’yý arayacak ve de bulacaktýr. Baþka deyiþle, varlýðýn birliði düþüncesinin<br />
mantýksal uç noktasý “Enel Hak” (Ben Tanrý’yým) olacaktýr. Nedenini<br />
Hallac-ý Mansur’dan okuyalým:<br />
“Sonra, bakýndým ve ondan baþka hiçbir þey göremedim. Ve ondan<br />
baþka hiçbir þey iþitmedim. Ve konuþtuðumda O’ndan baþka hiçbir þey<br />
dile getirmedim. Ve dedim ki, ‘Ene Hüve’ (Ben O’yum. Þayet ben Ene’l<br />
Hakk (Ben Hakk’ým) deseydim, Hakk’tan ayrýlmamýþ olurdum. Çünkü<br />
onun sevgisi üzere ben Hakk’ým. O ise kendi mülkiyetinde Hakk’týr. Ben<br />
sarhoþ ve daha sonra da onun sýrrý üzerine bulundumsa, benim vecdim<br />
onun vücuduyla (varlýðýyla) kesinlikle iç içe geçmiþ demektir. Ve benim<br />
sýnýrým O’nun varlýðý üzere olmuþtur.” (2)<br />
Tanrý ile insan arasýna aþýlmaz duvarlar ören ‘ceberrut’ tektanrýcýlýðý<br />
apaçýk biçimde yadsýyan böyle bir yaklaþým, tektanrýcýyý çileden çýkararak<br />
ona daraðacý kurdurmaz, kimilerinin derisini yüzsün diye eline býçak<br />
vermez miydi?<br />
Vahdet-i vücut düþüncesi Hallac-ý Mansur’dan sonra Anadolu topraklarýnda<br />
da birçok tasavvufçu tarafýndan özlü biçimde ifade edilmiþtir.<br />
XIII. yüzyýlda Mevlana, evrende maddi ve manevi her þeyin kökeninin<br />
tek olduðunu savunur. Mevlana’ya göre, düalist dinlerde bile ikilikten<br />
söz edilmez; çünkü iki tanrýyý anlatan kavramlarýn varoluþu birbirlerinin<br />
var olmalarýna baðlýdýr; kötülük olmasa iyilikten, iyilik olmasa kötülükten<br />
söz edilemez. Bu yaklaþým büyük bir “hoþgörüye”, Mevlana’nýn ünlü<br />
“Gel” çaðrýsýna kaynaklýk edecektir: “Bu bizim dergâhýmýz umutsuzluk<br />
dergâhý deðil / Kýrk kere tövbeni bozmuþ olsan yine gel.” Ayný yüzyýlda<br />
yaþayan Hacý Bektaþ Veli, Tanrýsal gerçeðe ancak sevgi yoluyla ulaþýlacaðýný,<br />
bütün insanlarýn kardeþ olduklarýný ve kiþi ile Tanrý’nýn özdeþliðini<br />
savunarak “Benim Kâbem insandýr” diyecektir. XIV. yüzyýlda büyük<br />
þair Yunus Emre de “Ete kemiðe büründüm / Yunus diye göründüm” ya<br />
da “Bir ben vardýr bende, benden içeru” derken ayný evren anlayýþýný dile<br />
getiriyordu.<br />
Varlýðýn birliði düþüncesi büyük düþünürler ve þairler yetiþtirmiþtir.<br />
Ancak bu düþünce / inanç sistemini hiç kimse Hallac-ý Mansur kadar<br />
açýk, çarpýcý ve hiçbir tarafa esnetilemeyecek kadar kesin bir biçimde<br />
ortaya koyamamýþtýr. Hallac-ý Mansur’u Hallac-ý Mansur yapan da budur.<br />
Çaðlarý aþýp gelen özgün söyleyiþle, “Enel Hak”.<br />
KAYNAKLAR<br />
1 Homeros, Ýlyada, çev. Azra Erhat-A. Kadir, Can Yayýnlarý, 5. basým, s. 454.<br />
2 Hallac-ý Mansur, Tavasin, çev. Yaþar Günenç, Yaba Yayýnlarý, 3. basým, s. 67.<br />
Serçeþme’nin Yýllýk Abone Bedeli<br />
Türkiye 40 TL - Avrupa Birliði 50 Euro - Ýngiltere 40 Sterlin<br />
Adý<br />
Soyadý<br />
Kuruluþ<br />
Telefon - Ýþ<br />
Telefon - Ev<br />
Telefon - Cep<br />
Faks<br />
E-posta<br />
Posta Adresi<br />
Sokak No<br />
Semt - Ýlçe<br />
Posta Kodu<br />
Þehir - Ýl/Eyalet<br />
Ülke<br />
Abone bedelini Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd Þti<br />
adýna Posta Çeki Hesabýna (No 1629127) yollayýn. Lütfen yukarýdaki<br />
formu okunaklý doldurun ve dekont ile birlikte bize faks ile iletin:<br />
+90.(0)212.519 5635<br />
Ocak 2005<br />
27
HALK MÜZÝÐÝMÝZÝN YENÝ YETENEKLERÝNDEN, ÝKÝ GENÇ SANATÇIMIZ<br />
Ali Rýza ve Hüseyin Albayrak’la Söyleþtik<br />
Ahmet Koçak<br />
Halk müziðinin sürekliliðinde, usta-çýrak<br />
iliþkisi her zaman önemli olmuþtur. Bu gelenek Müzik, uðraþýlarýn ve sanatýn<br />
günümüzde her ne kadar kaybolmaya yüz tutmuþsa<br />
da. Ali Rýza ve Hüseyin de, bu gelenek-<br />
Ýyi bir müzisyen ya da<br />
en meþakkatli dallarýndan biridir.<br />
le yoðrulup piþen, müzik yolunun sürücüleri<br />
olmada önemli çaba harcayan genç sanatçýlarýmýzdan.<br />
düzeyli eðitimin yanýnda,<br />
müzik sanatçýsý olabilmek,<br />
Ali Rýza ve Hüseyin ilk albümleri “Bâtýni yoðun bir çabayý, uðraþýyý,<br />
Nefesler” de, Alevi-Bektaþi inancýnýn önemli<br />
emeði de gerektirir.<br />
ozanlarýndan Harabi, Sýtký Baba, Seyyid<br />
Nesimi, Virani ve Rýza Tevfik’ten eserlere yer<br />
vermiþler. Bu ozanlarýn eserlerini, Hüseyin’in babasý Hasan Albayrak<br />
Ama þöyle bir durum vardý. Bizim aile<br />
durumu biraz özel. Amcamýn kendine özgü<br />
bir baðlama tavrý vardýr.<br />
Hüseyin’in babasý mý?<br />
Evet. Hasan Albayrak, âþýklýk geleneðinden<br />
geliyor. Babam, annem keza öyle. Bunlar dost<br />
meclislerinde söylüyorlardý. Biz de ufak<br />
yaþlarda, onlardan nasiplendik.<br />
Hüseyin: Belki bunun daha öncesi var. Ana<br />
rahminde ceninken, daha can olmadan<br />
(ceninden cana geçmeden) o sesler kulaðýmýzdaydý. Yani onun etkisi tabi<br />
müzikleriyle adete canlandýrmýþ, ölümsüzlüðüne ölümsüzlük katmýþtýr. Aliki, kaçýnýlmaz olarak vardýr.<br />
Rýza ve Hüseyin de bu eserleri, Alevi-Bektaþi müziðinin geleneksel özüne<br />
yakýþýr bir þekilde düzenlemiþ ve yorumlamýþlar.<br />
Çok tasavvufi bir açýklama oldu. Ýlk albümünüzün adýný “Bâtýnî<br />
Ýkinci albümleri “Þah Hatayi Deyiþleri” ise, albümün isminden de anlaþýldýðý<br />
gibi Hatayi’nin eserlerinden oluþmaktadýr. Ali Rýza ve Hüseyin bu anladýk. Birazda zâhiri yönünüze deðinelim mi? Mesela, müzik eðiti-<br />
Nefesler” koymanýz þimdi daha iyi anlaþýlýyor. Bâtýnî yönünüzü<br />
albümlerinde de ayný duyarlýlýðý göstermiþ, Alevi-Bektaþi kültürüne, müzminiz<br />
nedir? Hangi tarz bir eðitim aldýnýz?<br />
iðine kanýmca önemli katký sunmuþlardýr. Halk müziðimize yeni soluk olanAli Rýza: Alaylý mý diyorlar?<br />
bu gençlerimize, yürüdüðü yolda aþk olsun.<br />
Alaylý ya da mektepli. Belki müziðin mektebine gitmediniz ama mutlaka,<br />
birilerinden eðitim aldýnýz.<br />
Söz küçüðün. Ali Rýza önce seni tanýyalým.<br />
Ben Almanya doðumluyum. Küçük yaþta Türkiye’ye geldim. AmcamlarýnAli Rýza: En önemli hocamýz Hasan Albayrak. Ufak yaþlardan itibaren<br />
yanýnda, Hüseyinlerde kaldým. Burada okula baþladým. Ýstanbul Üniver-baðlamsitesinde Ýþletme okudum. Üniversite döneminde zaten belliydi ki, biz<br />
tavrýný ve baðlama çalýnýþýný ondan öðrendik.<br />
müzik yapacaðýz. Aklýmýzda hep müzik vardý. Müzik hayatýmýz oradan Yani usta-çýrak iliþkisi.<br />
baþladý, bugüne kadar geldi.<br />
Ali Rýza: Evet. Sonra Hüseyin’le birlikte çok çalýþtýk. Müziðe baþlamamýz<br />
Hüseyin seni de tanýyalým.<br />
ve baðlama öðrenmemiz ayný döneme denk geliyor. Onun dýþýnda özel bir<br />
miladi nokta yok.<br />
Bu fakir Ýstanbul doðumlu. Köken olarak, aslen Sivas, Ýmranlý’lýyýz biz. Hüseyin: Hani derler ya ‘kendimizi bildik bileli.’ Yani biz aslýnda kendimi-<br />
bilmedik bilmeyeli müziðin içindeyiz.<br />
Ben de Ýstanbul Üniversitesi, Ýþletme bölümü mezunuyum. Bir süre özelzi<br />
sektörde denetim uzmaný olarak çalýþtým. Ali’nin dediði gibi Üniversite yýllarýnda<br />
baþladýk müzik çalýþmalarýna. Ýranlýlarýn bir atasözü var “bir kol-emek vermiþ bütün âþýk ve ozanlarýn da üzerimizde etkisi var. Bire bir, diz<br />
Babamýn bizim üzerimizde etkisi çok fazla ama, ondan önce bu yola<br />
tukta iki þah olmaz” diye. Bir tercih yapmamýz gerekiyordu. Tercihimizidize meþk etmedik ama onlarýn eserlerini dinleyerek çok etkilendik.<br />
müzikten yana yaptýk. Þimdi müzikle uðraþýyoruz. Daha doðrusu müzik<br />
bizimle uðraþýyor.<br />
Usta-çýrak iliþkisinin günümüzde bittiði söyleniyor. Bende bu görüþe<br />
katýlanlardaným. Çünkü geleneksel anlamda onu üreten nesnel koþullar,<br />
Müzikle tanýþmanýz ne zaman baþladý. Sizi profesyonelliðe hangi nesnel þartlar ortadan yok olmak üzere.<br />
koþullar itti. Daha doðrusu profesyonelliðe ne zaman adým attýnýz?<br />
Ali Rýza: Kendi durumumuzu bir þans olarak görüyoruz. Özel bir eðitim<br />
Ali Rýza: Biz müziðin içine doðuyoruz. Müzik zaten vardý. Bizden önce deoluyor sonuçta, usta-çýrak iliþkisi.<br />
vardý. Bizden sonra da var olacak bir þey. O yüzden müziðin içine doðuyoruz.<br />
Ondan sonrada bizi hapsediyor, Hüseyin’in dediði gibi.<br />
2003 yýlýnda “Bâtýni Nefesler” adlý albümü yaptýnýz. Bâtýnilik nedir?<br />
Hüseyin: Biz türküleri zaten söylüyorduk. Araya bir mikrofon yerleþtirdiler<br />
öylece albüm oldu. Baktýk ki, müzikle<br />
Albümün ismine niye Bâtýni Nefesler dediniz?<br />
uðraþmýþýz.<br />
Ali Rýza ve Hüseyin Albayrak<br />
Hüseyin: Çok derin bir konu. Bunlarý kýsaca sunmak oldukça zor. Ýþi zâhir<br />
tarafýndan anlatýrsak, zâhir dýþ görünümdür. Bâtýn, kelime manasý olarak<br />
zâhirin karþýtýdýr. Yani iç ve gizli, eski tabirle deruni olandýr. Kuranda da<br />
bir ayet vardýr. Tanrý’yý niteleyen sýfatlar arasýnda, Hadid süresinde. “Evvel<br />
odur, ahir odur, zâhir odur, bâtýn odur.” Bu sýralama da çok önemli aslýnda.<br />
Buradaki sýralama rasgele bir sýralama deðil. Sonda gelmesi neticesiyle,<br />
matematiksel ifadeyle aslýnda bir külliyata, bir evrensel kümeye remz<br />
ediyor, iþaret ediyor. Dolayýsýyla evvel ahir ve zâhir olan bâtýn tarafýndan<br />
kapsanýr. Ama onlar cüziyatý, tikeli temsil ettiði için tikelin, tümeli<br />
bütünüyle ifade etmesi çok zor bir þey. Kelimenin tam manasý itibariyle<br />
hakikaten bâtýn o yönüyle evrensel olmasý dolayýsýyla tikel tarafýndan<br />
tamamýyla hýfzedilemediði için biraz bâtýnda kalýyor.<br />
Nefeslere gelince. Bu yola gönül veren irfan sahibi âþýklar, meramýný<br />
dile getirirken ister istemez bir takým simgesel ifadeler kullanýrlar. Birden<br />
fazla anlama gelecek kavramlar kullanýrlar. Bunu da ayný deneyimi yaþayan,<br />
o içsel, deruni müþahedeyi yaþayan insanlar, o nefesi okuduðunda<br />
âþýðýn ne demek istediðini anlar. Ya da þöyle diyelim, herkes kendi idrakine<br />
göre ondan bir þeyler alýr.<br />
Ali Rýza: Albümün adýna Bâtýni Nefesler derken, biz orada nefesleri çok<br />
daha geniþ anlamda ifade etmek istedik. Aslýnda en büyük nefes insan.<br />
Ýnsanýn da bir zâhiri dünyasý var, bir de iç dünyasý var. Nasýl biz iç dünya-<br />
28 Sayý 6
mýzý bir birimize bakarak göremiyoruz. Bizim bâtýn dünyamýza da bir<br />
gönderme var orda.<br />
Bâtýnilik üzerinde durmamýn nedeni, Alevi-Bektaþi ozanlarýn çoðu,<br />
özellikle yedi büyük ulu ozanlarýmýzýn (ki, bana göre bu rakamýn çok<br />
fazla olmasý gerekir) hepsi insanýn, doðanýn, maddenin iç dünyasýný<br />
anlatmaya çalýþmýþ olmalarýndan. Ýçselliði daha öne aldýklarý kesin.<br />
Lakin, bu durum zaman içerisinde Bâtýnilikle gizliliðin, gizemliliðin<br />
ayný anlamda kullanýldýðýnýn tersini de ifade etmiyor gibi. Þöyle ki,<br />
âþýklar, ozanlar toplumsal meseleleri, düþünsel farklýlýklarýný açýk bir<br />
ifadeyle dile getirdiðinde bunun bedellerini aðýr ödediler. Seyit<br />
Nesimi, Pir Sultan Abdal gibi.<br />
Ali Rýza: Bir noktada doðruluk payý var ama tek kaygý bu deðil. Bizim<br />
en azýndan inandýðýmýz o. Yani onu anlatacak birebir kavram olmadýðý<br />
için, sembolik bir dille anlatmak zorunda. Hepimiz aslýnda o dili kullanýyoruz.<br />
Mesela rüya görürüz. Rüyada bir býçak görüyoruz. Ama o býçak<br />
o ilk manasýyla deðil, býçak bize bir þey anlatmak istiyor. Onun sembolik<br />
bir ifadesi söz konusu.<br />
Hüseyin: Yani rüya dili gibi bir þey bu þiir. Aslýn da âþýk belki istemiyor<br />
deðil, istiyor onu. Nesimi diyor ya:<br />
“Deryay-ý muhit coþa geldi<br />
Kevni mekân huruþa geldi<br />
Sýrrý ezel oldu aþikara<br />
Arif neylesin müdara”<br />
Yani arifin, irfan sahibi insanýn aslýnda burada yapabileceði bir þey<br />
yok. O, coþ geldi mi söylüyor. Ama söze döküldüðünde ister istemez kýsýtlanýyor.<br />
Onun elinde olan bir þey deðil. Hani þair diyor ya ‘kelimeler<br />
kifayetsiz kalýyor.’ Bu noktada, kelimelerin kifayetsiz kaldýðý noktada<br />
sembolik anlam ve ifade biçimi kendisini dayatýyor. Yoksa düþüncelerini<br />
sakýndýðýndan dolayý deðil, diye düþünüyoruz.<br />
Bâtýni Nefesler albümünüzde birçok ozanýn þiirlerine yer vermiþsiniz.<br />
Sýtký Baba, Seyit Nesimi, Harabi, Virani gibi. Müzikler ise tek kiþiye<br />
ait. Âþýk Pervane mahlaslý Hasan Albayrak. Hüseyin senin baban,<br />
deðil mi? Biraz babaný bize anlatýr mýsýn?<br />
Hüseyin: Âþýk Pervane, aþka pervaz vuran yani kanat çýrpan, çýrpýndýkça<br />
aþka düþen, orda yanan, sonra tekrar küllerinden doðan, her doðuþta yeni<br />
þeyler söyleyen bir insan. Beslendiði kaynak tabi ki, Serçeþme. Hazreti<br />
Pir Dergâhý’nýn çok sadýk muhiplerinden birisi. Oradan beslenen, el<br />
verip, nasip alan birisi.<br />
Gelelim ikinci albümünüz ‘Þah Hatayi Deyiþleri’ne. Bu albümünüzde<br />
alýþýlmýþýn dýþýnda bir çalýþma olmuþ. Yýllar öncesinde Ruhi Su, böyle<br />
bir konu üzerine çalýþmalar yapmýþtý. Yunus Emre, Pir Sultan, Dadaloðlu,<br />
Karacaoðlan, Köroðlu gibi. Yýllar sonrasý siz bu tarz bir çalýþmayla<br />
halk müziði dinleyicisinin karþýsýna çýkýyorsunuz. Bu çalýþmanýn<br />
oluþumunu anlatýr mýsýnýz?<br />
Ali Rýza: Kalan Müziðin sahibi Hasan Saltýk’ýn avukat arkadaþý Ercan<br />
Bahadýr bu iþin fikir babasýdýr.<br />
Onun böyle bir projesi varmýþ. Bu projeyi bize teklif ettiklerinde,<br />
“Bâtýni Nefesler” adýnda bir projemiz vardý. “Onu tamamlayalým, altýndan<br />
kalkabilirsek bunu da yaparýz”, dedik. “Bu proje bizim de müzikal<br />
hedeflerimize uyan bir çalýþma, biz de böyle þeyler yapmak istiyoruz ama<br />
henüz erken”, dedik. Ýþte ilk oluþum böyle baþladý. “Bâtýni Nefesler”i<br />
bitirdikten birkaç ay sonra bu projeye baþladýk.<br />
Þah Hatayi kimdir? Halk þiirindeki yeri nedir? Þiirlerinde hangi<br />
konularý iþlemiþtir?<br />
Hüseyin: Bizim okullarda okutulan tarih kitaplarý Þah Hatayi’yi “kötü<br />
adam”, Anadolu Türkmen topluluklarýný da onun askerleri olarak tanýtýr.<br />
Þah Ýsmail bulunduðu coðrafyayý etkileyen önemli, tarihsel bir þahsiyettir.<br />
Ama bizim için önemli olan, o tarihsel kiþiliðinden daha çok ozanlýk<br />
yönü. Onunla ilgili kitaplar okuduðumuzda sanki iki yönlü kiþiliði varmýþ<br />
gibi, duruyor. Bir yanda Þahlýðý var; bir devletin Þahý olma amacý<br />
güden. Bir de “gönüllerin þahý olma amacý güden.” Sanki bu ikisi arasýnda<br />
gidip-gelen “çatýþmalý” bir yaþam sürmüþ, kýsa yaþantýsý içinde.<br />
Biz daha çok onun Anadolu’daki yansýmasýný, deyiþ ve nefes geleneði<br />
içerisinde nerde duruyor; naçizane bunu yansýtmaya çalýþtýk. Ona ait<br />
olan ya da olmayan þiirler konusu tartýþýlýyor. O konuda netlik yok.<br />
Kimisi diyor ki, “Þah Hatayi aslýnda Azeri lehçesiyle þiirler yazýyordu.<br />
Anadolu’da etkilenen insanlar, o þiirleri benimseyip, kendi lehçeleriyle<br />
yazýyorlar. Dolayýsýyla bu orijinal þiirler Hatayi’ye ait.”<br />
Karþý görüþte olanlar, bunun böyle olmadýðýný, “onu benimseyen<br />
insanlar, Þah Hatayi’ye gönül veren insanlarýn (ki, bu sadece Þah Hatayi’ye<br />
özgü deðil, diðer ozanlar, örneðin Pir Sultan için de böyle olmuþtur)<br />
onun mahlasýnda, ona benzetme yaparak þiirler yazdýðý, dolayýsýyla<br />
þiirlerin ona ait olmayacaðýný” söylüyorlar.<br />
Ama bu konuda hangisi Hatayi’nin þiiri, hangisi deðil bunu kestirmek<br />
çok kolay deðil. Bu çok da önemli deðildir. Bir önem sýralamasý yaparsak,<br />
bu konu çok alt sýralarda gelir. Önemli olan, þiirlerinde ne anlatýyor,<br />
insana ne veriyor.<br />
Ben de zaten Hatayi’nin bu yönünü sormuþtum. Þiirlerinde hangi<br />
temalarý iþliyor, hangi meseleleri anlatýyor. Biliyoruz ki, Hatayi þiirlerinde<br />
yoðunlukla Ali ve Ehlibeyt sevgisini dile getiriyor. Yani Alevi-<br />
Bektaþi süreðini ifade eden þiirler daha çok yazmýþ. Araþtýrmalarýnýzda<br />
Þah Hatayi’nin þiirlerinde bunlarýn dýþýnda iþlediði konulara<br />
rastladýnýz mý? Mesela Hatayi, aþk-sevda þiirleri, güzellemeler<br />
yazmýþ mý?<br />
Ali Rýza: Evet, hem de çok aðýrlýklý gördük. Bu tarzda yüze yakýn þiir<br />
yazmýþ diyebiliriz. Þiir yazmaya on iki yaþýnda baþlamýþ. Mesnevi tarzý<br />
þiirleri var. Muhtemelen bu þiirleri zâhiri aþk üzerine. Onu hissediyoruz,<br />
görüyoruz orda. Sonra kýrýlma noktasý yaþanýyor herhalde. Belli bir<br />
dönemden sonra tasavvuf aðýrlýklý, senin dediðin gibi Ehlibeyt sevgisini<br />
anlatan þiirlere aðýrlýk vermiþ.<br />
Zâhiri aþk derken, sevda þiirlerini, güzellemeleri anlýyoruz deðil mi?<br />
Hüseyin: Evet.<br />
Daha sonra bu aþk (zâhiri), tanrý aþkýna mý dönüþüyor?<br />
Hüseyin: Yani dönem kesin deðil. Ama þiirlerine, divanýna baktýðýmýzda<br />
belli bir süreçten sonra bu dönüþümün olduðunu görüyoruz. Anadolu’da<br />
daha çok tasavvufi þiirleri kabul görmüþ, onunla tanýnmýþ. Diðer þiirlerine<br />
pek rastlamadýk.<br />
Bundan sonraki çalýþmalarýnýzda neleri hedefliyorsunuz?<br />
Düþündüðünüz somut projeler var mý?<br />
Hüseyin: Anadolu Alevi-Bektaþi inancýnda âþýklar çok önemlidir. Bu yolun<br />
kadim zamandan bugüne gelmesinde onlar baþat unsurlardýr. Çok büyük<br />
hizmetleri var. Halk müziðinde bazý isimler var gölgede kalmýþ. Bazý<br />
isimler daha öne çýkmýþ. Mesela Hatayi, Pir Sultan, Kul Himmet bilinir.<br />
Ama Harabi, Virani, Sýtký Baba, Seyyit Nesimi fazla tanýnmaz. Bizim<br />
amacýmýzda bu âþýklarýn (fazla tanýnmayan) daha fazla insan tarafýndan<br />
tanýnmasýna aracý olmak.<br />
Serçeþme okuyucularýna son olarak iletmek istediðiniz bir þey var mý?<br />
Hüseyin: Denizciler yola çýkarken “rasgele” derler. Hayatta bir yolculuk,<br />
biz de rasgele demeyelim de, “aþk gele” diyelim. Son sözümüz þimdilik<br />
bu olsun.|<br />
Ocak 2005<br />
29
Kafile sorumlusu, geziye biraz da doða<br />
güzelliði katýlsýn diye, Kapadokya’ya<br />
çevirtiyor otobüsü. Lise yýllarýndan iyi<br />
biliyorum buralarý. Buraya da birçok<br />
kez gelmiþ, doða- ananýn Anadolu’ya<br />
ve bizlere hediye olarak verdiði bu eþi<br />
bulunmaz coðrafyayý tam doyamazsam<br />
da gezmiþtim. Peribacalarýný yine<br />
her zaman olduðu gibi büyük bir aþk<br />
ve sevdayla geziyorum. Rüzgârlar, yaðmurlar ne de güzel iþlemiþler<br />
tepeleri; sonsuz güzellikte doðal heykeller yapmýþlar, insan elinden çýkmýþçasýna<br />
muhteþem. Zaten ne fark eder ki, ha insan yapýsý, ha rüzgâr<br />
yapýsý, yaðmur eseri; hepsi ayný varýn içinde.<br />
Siz kýyaslayabilir misiniz, insan yapýmý þaheserlerle, doðal þaheserleri?,<br />
Uçhisar’daki oyuklar bizi gizemlere götüren kapýlar gibi duruyor.<br />
Tüm Kapadokya bir bütün olarak tam bir doðal mucize. Her nereye baksanýz<br />
sizi bir baþka güzellik karþýlýyor. Sadece doðanýn deðil, insan elinden<br />
çýkmýþ çanak, çömlekler, tabaklar, örmeler...<br />
Sizi büyülüyor. Siz nasýl olur da buraya gelmiþken birkaç hediyelik,<br />
vazo, vb., almazsýnýz?,<br />
Nasýl olur da ayçiçeði veya kabak çekirdeði alýp yemezsiniz?<br />
Bu büyük vadiye dalýp gitmezsiniz?<br />
Hacý Bektaþ-i Veli<br />
Serçeþme’nin arkasýnda medya ve iþadamlarý yoktur. Gerçek sahibi<br />
Serçeþme’den niyaz alan okuyucularýdýr. Serçeþme’yi çýkaranlar yurt<br />
içinde ve dýþýnda çalýþan, emeðiyle geçinen insanlardýr. Serçeþme okuyucusunun<br />
özverisine, paylaþýmcýlýðýna, çalýþkanlýðýna güvenerek ve zorluklarý<br />
birlikte çalýþmayla aþma gücüne dayanarak yola çýkýyor.<br />
Yurtdýþý - Almanya: Berlin Zeki Konuk +49.172.305 92 29; Bremen Adnan Kýlýç<br />
+49.174.448 49 59; Darmstad Hüseyin Akýn +49.179 107 88 56; Frankfurt Sedat<br />
Bican +49.170.751 25 35; Gladbach Behcet Soguksu; Hamburg A. Varol<br />
+49.172.453 14 62; Hanau Kemal Nayman +49.173.667 7291; Kassel Hüseyin<br />
Öztürk +49.162 153 33 20; Oberhausen Mehmet Kaz +49.173 612 01 95; Stuttgart<br />
Kýlavuz Bakýr +49.162 909 70 70; Avusturya: Tirol Hüseyin Polat +43.650 841 55<br />
99; Belçika: Brüksel Kazým Bakýrdan +32.473 49 37 12; Danimarka: Aarhus<br />
Yücel Tanrýverdi +45.5124 0283; Fransa: Paris Ahmet Kesik +33.672 96 33 44;<br />
Hollanda: Gelderland Ali Rýza Aðören +31.651 25 63 19; Ýsviçre: Basel Ýbrahim<br />
Bakýr +41.78 808 40 07; Norveç: Oslo Ali Kýlýnç +47.9208 6450.<br />
Yurtiçi - Adýyaman: Merkez Ýmam Bakýr 0532.791 03 20; Gölbaþý Kenan Tezerdi<br />
0535.949 43 13; Amasya: Merzifon Ali Kiziroðlu 0535.644 27 25; Gümüþhacýköy<br />
Feruz Oruç 0542.664 35 14; Ankara: Sýhhiye Timur Özmen 0532.313 87 78;<br />
Merkez Ýsmail Metin 0532.644 95 37; Antalya: Merkez Ýlyas Þimþek 0544.578 22<br />
99; Burdur: Merkez Mehmet Turan 0248.234 37 17; Denizli: Merkez Tekin Özdil<br />
0546.237 32 96; Diyarbakýr: Merkez Mehtap Ürer 0535.872 63 03; Eskiþehir:<br />
GEZÝ NOTLARI<br />
Anadolu Erenlerinin Ýzinde<br />
Ayhan Aydýn<br />
Serçeþme Sizlerin Katkýsýyla Çýkýyor ve Daðýtýlýyor<br />
BUGÜNE DEK TEMSÝLCÝLÝK GÖREVÝNÝ ÜSTLENEN CANLAR:<br />
Nihayet gönüller kýblegâhý Hacýbektaþ’a varýyoruz. Anadolu’nun merkezinde,<br />
göbeðinde, güvercinlerle ak ve pak, güller, dostluklar, kardeþlikler<br />
diyarýndayýz, kutsal topraklardayýz. Zaten kutsallýðý insanýn kendisi<br />
yaratmaz mý?<br />
Burasýna ayak basarken nasýl olur da ruhunuz titremez? Turnalarýn<br />
Ýmam Ali’nin sesini getirdikleri, tüm çiðlerin piþtiði bu bereketli topraklara<br />
varmak insana kendiliðinden bir huzur veriyor. Havasý tüm bedeninizi<br />
sarýp sizi hafifletiyor.<br />
Gün bu gün, dem bu dem. Yedi yüz yýl önce deðil de, þimdi de bize<br />
yakýn Hacý Bektaþ. Türkçe konuþup, Türkçe düþünen, Türkçe ibadet<br />
eden, halkýndan bir insan Hacý Bektaþ-i Veli. Horasan ve Rum Abdallarýnýn,<br />
Bacýyan-ý Rum’un, Ahilerin, Hurufilerin, Kalenderlerin, Torlaklarýn,<br />
Çepnilerin, Tahtacýlarýn; yani tüm ocaklarýn ve boylarýn, obalarýn<br />
saygýyla andýklarý bu Türkmen derviþinin; Türk alp eren kimliðinin daha<br />
çok içe dönük sufi yolunun devamcýlarý tarafýndan saygý, sevgi ve hürmetle<br />
andýklarý bu zatýn huzurunda olmak açýkçasý insaný biraz da ürpertiyor.<br />
Ona niceleri kin besledi, sevilmesin, anýlmasýn istediler. Ama nafileydi<br />
tüm bu kýskançlýklar.<br />
Dedik ya bir Anadolu var, bir de Anadolu’yu Anadolu yapan; onun<br />
topraðýndan, suyundan, ateþinden, yelinden yoðrulan, kültüründen mayalanan<br />
Anadolu insaný. Ýþte Hacý Bektaþ-i Veli içinden geldiði Türk<br />
boylarýnýn, Anadolu topraðýnda filizlenip boy veren ölümsüz aðaçlarýndan<br />
birisiydi.<br />
Ta o zaman ölümsüzleþeceði anlaþýlmýþ, ona kin duyanlar olmuþtu da<br />
o hiç kimseye ama hiç kimseye kin tutmamýþtý; yetmiþ iki millete bir nazarla<br />
bakýlmasýný öðütlemiþti.<br />
O nedenledir ki ölümsüzleþti, sadece görüþ ve düþünceleriyle deðil,<br />
kendi nesnel varlýðýnýn ötesinde de insana saygýda, hoþgörüde, Türk dilinin,<br />
kültürünün yaþatýlmasýnda Ýmam Ali bilgeliðindeki kimliðiyle de<br />
çaðlarý aþýp damar damar, türkü türkü, erenler baþý olarak yaþadý, yaþýyor<br />
ve Anadolu topraðý varoldukça varolacak.<br />
Konunun araþtýrmacýsý, bilim adamý Ahmet Yaþar Ocak’ýn dediði<br />
gibi, bu inancýn en önemli simalarýndan Bedri Noyan Dedebaba’nýn belirttiði<br />
gibi; bu mücerret Vefai derviþi gelmiþ, Çepni boylarýnýn içine girmiþ...<br />
Ýdris Hoca’yla, Kadýncýk Ana’nýn yol evladý olmuþ. Onlarý ana ve<br />
baba bilmiþ. Hacý Bektaþ bozkýrda öyle bir aþk ateþi yakmýþ ki, yedi yüz<br />
yýl sonra bile bu ateþ yanýyor.<br />
Kendinin Hz. Muhammed’in soyundan geldiðine inananlar Ehlibeyt’e<br />
dahil olmuþ, bel evlatlarý dedeler gibi; soyun, belin deðil; iþleðin,<br />
gönlün, baðlýlýðýn, hizmetin daha önemli olduðunu söyleyerek yine ayný<br />
ölçüde o uluya baðlanan, bu yola gönül vermiþ binlerce, yol oðlu baba<br />
ve derviþ gibi inanç önderleri tarafýndan hâlâ sevgi ve saygýyla anýlýyor.<br />
Gerek kendisinden önce Anadolu’ya geldiði bilinen büyük erenler<br />
gibi, gerekse de kendisinden sonra yine bu kutlu ve bereketli topraklara,<br />
Balkanlar’a giden veya oralarda büyüyüp, görüþ ve düþüncelerini oralarda<br />
filizlendirip ayný dünya görüþünü paylaþan, ayný Ýslam anlayýþýný her<br />
gittikleri yerde yaþatan derviþler gibi, Hacý Bektaþ da bir eren, bir veli<br />
görünümünde halkýn sevgisini kazanmýþtýr.<br />
Ýþte bu yolu aydýnlatan Hoca Ahmet Yesevi’lere, Aslan Babalara,<br />
Dedem Korkut’lara, Ebul Vefalara, Baba Ýlyas ve Baba Ýshaklara, Yunus<br />
Emrelere, Mahmudi Hayranilere, Sarý Saltýklara, Otman Baba’lara,<br />
Demir Babalar ne mutlu!<br />
Keþke herkes ayný erdeme sahip olsa. Keþke hiç kimse atasýndan<br />
babasýndan aldýðýyla, kendisine miras kalanla övünmese, hatta ve hatta o<br />
büyük hazineyi çürütmese.<br />
Eli kalem tutan tüm canlardan yazý, haber, fotoðraf, yorum, yazýlar ile<br />
nefeslerinizi, deyiþlerinizi bekliyoruz. Tüm canlarý, Serçeþme’ye abone<br />
olmaya, abone yapmaya, temsilcilik görevini üstlenmeye, bulunduklarý<br />
yöreye derginin toplu getirtilmesini, elden daðýtýlmasýna el vermeye<br />
çaðýrýyoruz.<br />
Odunpazarý Cafer Karataþ 0533.719 36 54; Gaziantep: Merkez Katre Can<br />
0535.503 6601; Ýstanbul: 4. Levent Hüseyin Düzenli 0555.204 73 79; Acýbadem<br />
Koray Berktaþ 0533.244 61 25; Alibeyköy Veysel Köse 0544.305 39 23; Avcýlar<br />
Mustafa Kýlçýk 0536.552 68 75; Bahariye Zehra Ünder 0533.722 03 91; Beyazýt<br />
Bekir Delibaþ 0212.516 23 14; Çaðlayan Ali Ulvi Öztürk 0212.224 22 42; Fatih<br />
Rukiye Delibaþ 0536.396 83 56; Ýçerenköy Yýlmaz Gürbüz 0535.524 49 12;<br />
Kadýköy Kazým Erol 0216.347 14 41; Kaðýthane Aydýn Deniz 0212.320 18 18;<br />
Kayýþdað Veli Göynüsü 0532.687 31 09; Sarýgazi-Taþdelen Ergül Þanlý 0532.410<br />
51 79; Soðanlýk Hasan Harabati 0532.787 7098; Sultanbeyli Sadegül Çavuþ<br />
0535.491 07 58; Ümraniye Ýsa Polat 0536.968 99 75; Üsküdar Sabri Karaman<br />
0533.263 02 43; Yenidoðan Salih Arslan 0535.941 15 09; Ýzmir: Merkez, Hüsniye<br />
Çýnar 0532.512 59 62; Konya: Beyþehir Hüseyin Kutlu 0535.522 75 11; Beyþehir<br />
Salman Zebil 0542.431 56 91; Maraþ: Elbistan Ali Kaya 0535.466 38 43; Nurhak<br />
Hasan Çadýr 0535.511 12 99; Nevþehir: Hacýbektaþ Erhan Çetin 0536.426 94 33;<br />
Samsun: Merkez Cem Sultan Ermiþ 0532.700 49 61; Terme Emrah Çolak<br />
0542.341 33 03; Tekirdað: Merkez Hasan Arslan 0282.263 05 79; Urfa: Kýsas<br />
Ahmet Aykut 0536.777 63 47; Sýrrýn Sadýk Besuf 0537.392 6375.<br />
30 Sayý 6
YUNUS EMRE<br />
Ziyaretimizin ilk günü böylesi kutsal bir yerde bir ibadette gerçekleþiyor.<br />
Kendisini bu yola vermiþ Hakký Saygý bir akþam duasý veriyor.Canlar<br />
da buna iþtirak ediyorlar. Büyük bir coþkuyla ziyaretlerimizi<br />
yapýyoruz.<br />
Kurbanlar kesiliyor. Sohbetler baþlýyor. Her zaman serin olan akþam<br />
saatlerinde, gece vakitlerinde insanýn içini ürperten ayaza karþýn bir barýþ<br />
diyarýnda olmanýn mutluluðu içimizi ýsýtýyor. Daha öncede törenler<br />
dýþýnda gelip burada Türbe’yi ve Müze’yi gezmenin keyfini yaþayan<br />
benim için yine bu ziyarette bir arþivleme fýrsatý veriyor. Yine her tarafý<br />
kameramla ve fotoðraf makinemle belgeliyorum.<br />
Bize yüzlerce yýl öncesinden miras kalan kutsal eþyalarý ziyaret ederken<br />
içim her zamanki gibi ürperiyor. Eski yazmalar, teberler, hýrkalar,<br />
þamdanlar, kazanlar, Kýrk Budak, döneminde kullanýlan yüzlerce eser ne<br />
de güzel sergilenme olanaðý buluyor burada.<br />
Ama her zamanki isteðimiz de yine gönlümüzden geçmiyor deðil;<br />
Alevilik-Bektaþilikle ilgili bilimsel araþtýrmalar yapacak, eski yazmalarý<br />
gününüz Türkçe’sine çevirecek, Aleviliðin ne olup olmadýðý konusunda<br />
ciddi incelemelerde bulunup bunu bir ana merkezde toplayacak bir üniversitesinin,<br />
bir enstitünün kurulmasý isteði hep içimde, hep aklýmda.<br />
Tek tek kurumlar, yazarlar, kiþiler ne yapabilirler ki bu konuda.<br />
Gerçi istense neler yapýlmaz ki ama gelin görün ki bu konuya ilgi duyan<br />
kaç kurum var, kaç kiþi var, hatta kaç yazar var?<br />
Yazar olmak baþka, alan araþtýrmacýsý olmak, arþiv oluþturmak baþka<br />
baþka þeyler. Bunlar da tabii hem düþünce iþi, hem de ekonomik güç iþi.<br />
Bizler ziyaretlerimizi yaptýktan sonra yani Hacý Bektaþ Türbesi’ni,<br />
Müzeyi, Beþtaþlar’ý ve ziyaret edilecek diðer yerleri gezdikten sonra toparlanýp,<br />
yola koyuluyoruz.<br />
Yunus Emre Türbesi<br />
Her kime kim derviþlik baðýþlana<br />
Kalp gide pak ola gümüþlene<br />
Nefsinden misk ile amber tüte<br />
Budaðýndan il ü þar yemiþlene<br />
Yapraðý dertli için derman ola<br />
Gölgesinden çok kademler iþlene<br />
Aþkýn gözü yaþý hem göl ola<br />
Ayaðýndan saz bitip kamýþlana<br />
Cümle þair dost bahçesi bülbülü<br />
Yunus Emre arada dürraçlana<br />
Hakký Saygý, Deniz Ünal, Mehmet Kaygusuz’la birlikte yine yollardayýz.<br />
Kaçýncý kez geçtiðimiz yollardan sanki kendi evimize gider gibi, araba<br />
kendiliðinden yolu biliyor gibi, rahatlýkla Eskiþehir Seyit Battal Gazi<br />
Ýlçesi Aslanbeyli Köyü’ne, Sultan Süceattin Veli Dergâhý’na, Nevzat ve<br />
Nadire Demirtaþlar’a ulaþýyoruz.<br />
Her zaman olduðu gibi yine güleç yüzleriyle bizi karþýlýyorlar.<br />
Sohbetler, muhabbetler, dertleþmeler... derken yine nefesler... Bu arada<br />
genç araþtýrmacý arkadaþlardan Coþkun Kökel’le buluþuyoruz. Onun da<br />
yöreye iliþkin, Alevi Ocak sistemine iliþkin özlü çalýþmalarý var.<br />
Kendisiyle birlikte Mihallýççýk’daki Yunus Emre Türbesi’ni ve kendi<br />
adýna yapýlan Müze’yi ziyaret ediyoruz. Bugüne kadar hakkýnda sayýsýz<br />
kitap yazýlan, þiirleri çaðýný, yaþadýðý coðrafyayý aþýp milyonlarýn gönlüne<br />
taht kuran büyük Yunus Emre’nin türbesini ziyaret etmek benim<br />
için de tarihi bir hatýra oluyor.<br />
Türkçe konuþup, Türkçe öðütler veren, yobazlarýn þiirlerindeki<br />
tasavvufi derinliði anlayamadýklarý için Hallacý Mansur gibi, Seyyid<br />
Nesimi gibi, Pir Sultan gibi Ýslam dýþý gördükleri, bir zamanlar Molla<br />
Kasýmlarýn þiirlerini yasakladýðý Yunus Emre büyük bir hümanist ozan<br />
olarak Batýlý araþtýrmacýlarýn da dikkatini çekmiþ bir Anadolu Türk erenidir.<br />
O þiirlerinde taþkýn Tanrý anlayýþýyla yaradan-yaratýlan bütünlüðünü<br />
savunan, insaný kainatýn merkezine oturtan, ibadette þekle önem vermeyen,<br />
Türkçe düþünüp, Türkçe konuþan, halktan biri olmasýnýn yanýnda<br />
her zaman zulmedenin karþýsýnda masumlarýn yanýnda yer alan bir büyük<br />
Anadolu inanç önderidir.<br />
Kendisine baðlý kalanlarýn, onun fikirlerini benimseyenlerin yolundan<br />
gittikleri mistik þiirin en büyük temsilcilerinden birisi olan Yunus<br />
Emre, bundan yedi yüz yýl önce söylemiþ olduðu, okuduðu bilgece dizelerle<br />
tüm inananlarýn kalbine yazýlmýþ, ölümsüzleþmiþ abidelerden birisidir.<br />
Bu büyük Türk sufi ozanýnýn türbesini ziyaret etmek beni çok duygulandýrdý.<br />
Çünkü zaman zaman dilime gelen þiirleriyle içimde hep yaþattýðým<br />
bir ayrýlmaz parçamdýr, Yunus Emre.<br />
Adý aynen Pir Sultan gibi benim duygu dünyamýn temel mühürlerinden<br />
birisi olarak hep içimde yaþar durur.<br />
Tam üç kez yer deðiþtirerek bugün meftun olduðu yere defnedilen<br />
Yunus Emre’nin türbesinin çevresi mermerden.<br />
Aðaçlarýn ve suyun bol olduðu bir mekânda huzur içinde yatan<br />
Yunus Emre adýna yapýlan küçük müze ise oldukça büyük anlam içeriyor,<br />
bizim için.<br />
Onun adý sadece þiirleriyle gönüllerde yaþamýyor.<br />
Ayný zamanda köylülerin baðýþladýklarý otantik eþyalarla, heykeliyle,<br />
türbesiyle de ziyaret edenlerin gözleri önünde somut olarak, nesne olarak<br />
da yaþýyor Yunus Emre Eskiþehir’de, Mihallýççýk’ta.<br />
Alevilik Dizisi<br />
Alevilik, Diyanet,Siyaset – Ýsmail Kaygusuz<br />
YENÝ ÇIKTI<br />
Musahiplik – Ýsmail Kaygusuz 2. BASKI<br />
Sivas Katliamýnýn Onuncu Yýlýnda<br />
Onlar Iþýk Oldular – Ahmet Koçak<br />
Okunacak En Büyük Kitap<br />
Ýnsandýr - R Yürükoðlu<br />
Hünkar Hacý Bektaþ Veli - Ýsmail Kaygusuz<br />
Alevilikte Ýnanç Kültür Siyaset<br />
Tarihi ve Ulularý - Ýsmail Kaygusuz<br />
Öykü<br />
Dünden Bugüne Alevi Olmanýn<br />
Bedeli – Ýsmail Kaygusuz<br />
YENÝ ÇIKAN KÝTAPLARIMIZ<br />
Þiir<br />
Yirminci Yüzyýlýn Ýnsanlarýyýz – Kul Hasan<br />
Atatürk Aydýnlýðýný Karanlýkçý Diþler<br />
Kesmez – Ali Yüce<br />
Divanyolu Cad. No 54, Erçevik Ýþhaný 102,<br />
34110 Eminönü-Ýstanbul<br />
Tel/Faks: +90.(0)212.519 5635<br />
www.alevyayinlari.com<br />
TOPLU SÝPARÝÞLERDE %40 ÝNDÝRÝM YAPILIR<br />
Siyaset Dizisi<br />
Kafa Tutan Günler - Esat Korkmaz<br />
Ya Sosyalizm Ya Barbarlýk – Y. Zamir<br />
TKP, Doðuþu, Kuruluþu, Geliþme<br />
Yollarý – S. Üstüngel<br />
Ýrtica ve ABD Kýskacýnda<br />
Türkiye – Lütfi Kaleli 2. BASKI<br />
Küreselleþmeyi Anlamak – Yusuf Zamir<br />
Sosyalizm – R. Yürükoðlu<br />
1. Cilt: Sosyalizm Nedir<br />
2. Cilt: Ütopik ve Bilim-Dýþý Sosyalizm<br />
3. Cilt: Günümüz ve Türkiye<br />
Ocak 2005<br />
31
SERÇESME<br />
BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR<br />
¸<br />
Aleviliðin-Bektaþiliðin<br />
Özgünlüðü<br />
Esat Korkmaz<br />
“Köktendinci”nin“þeytan” olduðu toprakta<br />
ayrýca “þeytan” aramak anlamsýzdýr.<br />
Aleviliðin-Bektaþiliðin “özgünlüðü”, söylencelerinin bolluðundan çok, “organik doðalarý”ndadýr.<br />
Bu baðlamda her Alevi-Bektaþi, sözcüðün “gerçek” anlamýyla “inançlý”dýr; inanç, tüm bireysel ve<br />
toplumsal davranýþlara “sinmiþ” durumdadýr. Çünkü, varoluþun bile “büyülü” olarak ortaya çýktýðý<br />
bir dünyada yaþar. Ortodoks dinsel tasarýmlarýn tanrýsal “buyruk”la gerçekleþtiðini kabul ettiði<br />
Yaradýlýþ’ýn ötelerine “taþarak” bir bütün olarak yaþamý ya da nesnel süreci “kutsama” amacýna<br />
yönelir.<br />
Alevilik-Bektaþilikte ata “ruhlarýna” yönelik tapýnma, ruhlarýn “ölümsüzlüðüne” dayanýr ve bu bir<br />
tür “canlýcýlýk”týr. Canlýcýlýk, söylenceye dönüþmüþ “atalar tapýmý”ndan kaynaðýný alýr:<br />
“Çocukça” olmasa da “çocuksu” bir yaný vardýr; bu nedenle “yitik” çocukluðunun elde edilmesini<br />
“Cennet” olarak betimler Aleviler-Bektaþiler.<br />
Bu kapsamda, Alevilik-Bektaþilik, tüm çevrebilim tasarýmlarýný yapýsýnda toplayan ve evrenin<br />
yaþamdirimsel yanýný dýþa vuran bir düþünce/inançtýr. Bu düþüncenin/inancýn “açýlýmýnda” bir<br />
Alevi-Bektaþi kendisini, doðanýn “mutlak efendisi” görmez; evrenin bir parçasýdýr, ona dahildir,<br />
ona baðlýdýr, onun sahibi deðil, “kullanýcýsý”dýr.<br />
Evren bilincine katýlmanýn insana yüklediði temel yükümlülük “doðal ve toplumsal düzeni” korumak<br />
olduðu için, dünyanýn ya da toplumun “baþlangýç saflýðý”nda nasýl sürdürülebileceðinin<br />
hesabýný yapmaya yönelir. Tüm evren, “gizil nesnellik” durumunda tanrýsal güçlerle dolu olduðundan,<br />
duyu organlarýyla “algýlanýr” nesneler de “ruhlar kadar ruhsal”dýrlar. Ruhlar eyleme geçer,<br />
yani bâtýndan zâhire taþýnýr; doða “doðurur”: Tüm evren, tüm doða, yeniden “dirilir”. “Dünya”<br />
denilen þey, yaþam ya da onun tersi ölümden yola çýkýlarak “kavranma”ya çalýþýldýðýndan, her þey<br />
“ayný noktaya dönmek” yoluyla deðil, geliþerek “yinelenir”: Demek ki Alevilik-Bektaþilikte<br />
“metafizik bir döngü” yoktur; tam tersine “diyalektik sarmal bir geliþim” vardýr.<br />
Yaþamdirimsel evrenin bir “parçasý” olan Alevi-Bektaþi insaný, “Bütün”ün olduðu kadar “Bir”in<br />
de parçasýdýr: Arada bir “kopukluk” olmadýðýndan, ölümlü olarak tanrýsallýðýn bir parçasýdýr; tanrýsal<br />
olarak suyun þýpýrtýsýnda, rüzgârýn uðultusunda, çiçeðin kokusunda, meyvenin tadýnda, koyunun<br />
melemesinde ve aslanýn kükremesindedir.<br />
Bu durum, insanýn sonsuz gerçeklikten gelip, deðiþik aþamalar geçirdikten sonra yine oraya varacaðýný<br />
vurgulayan ve “devriye” olarak adlandýrýlan “döngü” þiirlerinde “çarpýcý” biçimde anlatýlýr:<br />
ÂÞIK VEYSEL<br />
Göklerden süzüldüm, tertemiz indim,<br />
Yere indim, yerli renge boyandým.<br />
Boz bulanýk bir sel oldum, yürüdüm,<br />
Çeþit çeþit türlü renge boyandým.<br />
Azgýn azgýn çaðlayarak, akarak,<br />
Ýnsafsýzca tahrip edip yýkarak,<br />
Ne utandým, ne kimseden korkarak,<br />
Kusur, günah, kirli renge boyandým.<br />
Yüzümü yere vurdum süründüm,<br />
Çok dolandým, ýrmak oldum göründüm,<br />
Eleklerden geçtim, yundum, arýndým,<br />
Kâmilane kârlý renge boyandým.<br />
Irmak olup karýþýnca denize,<br />
Dalgalandýk,coþtuk, taþtýk biz bize.<br />
Çok zaman seyrettim aya, yýldýza,<br />
Aydýn, parlak nurlu renge boyandým.<br />
Veysel, yoktan geldim, yok oldum göçtüm,<br />
Ben diyenler yalan, gerçeði seçtim.<br />
Bir buhar halinde göklere uçtum,<br />
Kayboldum, o sýrlý renge boyandým.<br />
GUFRANÝ<br />
Bulut olup aðladýðýmý bilirim,<br />
Boran ile yaðdýðýmý bilirim,<br />
Alt’anadan doðduðumu bilirim,<br />
Kaç ebeden, kaç soruldum kim bilir?<br />
Kaç kez gani oldum, kaç kere fakir,<br />
Kaç kez altýn oldum, kaç kere bakýr,<br />
Bilmem ki kaç kâtip ismimi okur?<br />
Kaç defterde kaç dürüldüm kim bilir?<br />
Bazý nebat oldum toprakta sürdüm,<br />
Bilmem kaç atanýn sulbünde durdum,<br />
Kaç defa Cennet-i Âla’ya girdim,<br />
Cehennem’e kaç sürüldüm kim bilir?<br />
Kaç kez alet oldum, elde bakýldým,<br />
Semadan kaç kere indim, çekildim,<br />
Balçýk oldum kerpiç kerpiç döküldüm,<br />
Kaç bozuldum, kaç kuruldum kim bilir?<br />
Dünyayý dolaþtým, hep kara batak,<br />
Görmedim bir karar, bilmedim durak,<br />
Üstümü kaç kere örttü bu kara toprak,<br />
Kaç serildim, kaç derildim kim bilir?<br />
Gufrani’yim, tarikatým boþ deðil,<br />
Ýyi bil ki kara baðrým taþ deðil,<br />
Felek ile hatýrcýðým hoþ deðil,<br />
Kaç barýþtým, kaç darýldým kim bilir?<br />
32 Sayý 6