19.09.2013 Views

Kırkağaç Çam Mesiresi ve Tarihi

Kırkağaç Çam Mesiresi ve Tarihi

Kırkağaç Çam Mesiresi ve Tarihi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

KIRKAĞAÇ ÇAM MESİRESİ VE TARİHİ<br />

Kürşat Solak 1<br />

ÖZET<br />

<strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>, sosyolojik <strong>ve</strong> tarihî yönden önem arz etmektedir.<br />

Hıdrelleze temellenen mazisi ile asırlar öncesine dayanır. Tarihî süreç içinde muhtelif<br />

aşamalardan geçmiştir. Mesire, resmî kurumlar eliyle meydana gelmiş değildir. Dünden<br />

bugüne bir halk hareketidir. Tarihî geçmişinin yanı sıra, <strong>Kırkağaç</strong> <strong>ve</strong> yöre halkının<br />

yoğun te<strong>ve</strong>ccühü dolayısıyla Anadolu’daki benzerlerinden ayrılır.<br />

Anahtar Kelimeler : Manisa, <strong>Kırkağaç</strong>, Hıdrellez, Mesire, Festival<br />

Giriş<br />

‘Genel tarihten yanı başımızdaki yerel tarihe’ anlayışı, başta batı bilim dünyası<br />

olmak üzere ülkemizde de son yıllarda rağbet görmeye başlamıştır. Günümüz tarih<br />

yazıcılığı, tarihin daha iyi anlaşılması için, genel anlayışla beraber yerelin ön plana<br />

çıkarılması <strong>ve</strong> sıradan insan davranışının önemsenmesi eğilimindedir. Bu eğilim,<br />

belgeli tarih anlayışının yerine kaim olamaz. Bununla beraber tarihin genel <strong>ve</strong> yerel<br />

olarak ortaya konulması amacıyla, her insanın hayat hikâyesinin <strong>ve</strong> bilgilerinin tarihin<br />

önemli bir parçası olduğunu kabul eder. Bu münasebetle sözlü tarih, bildirimizde<br />

kullandığımız ana yöntem olacaktır. Gerçekten bu yöntem, yazılı kaynakların yetersiz<br />

<strong>ve</strong>ya taraflı olduğu durumlarda olay <strong>ve</strong> olguların daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır<br />

(Metin, 2002; 288). Üzerinde durduğumuz <strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong> konusu da, yazılı<br />

kaynak yetersizliği dolayısıyla bu meyandadır.<br />

Bir asrı aşkın tarihî mazisi ile <strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>, sosyolojik <strong>ve</strong> tarihî<br />

yönden önem arz etmektedir. Günümüz Türkiyesinin hemen her yöresinde, festival ya<br />

da başka adlarla bahar etkinlikleri yapılmakla beraber <strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong><br />

diğerlerinde bulunmayan bazı niteliklere sahiptir.<br />

Maziye dönük olmak üzere <strong>Çam</strong> Seyrangâhı - Sehrası - <strong>Mesiresi</strong> isimleri ile<br />

anılan bu faaliyet, esasen bir bahar etkinliğidir. Her mayıs ayının ilk yarısı, hassaten<br />

hafta sonları olarak gerçekleştirilen çam mesiresi, <strong>Kırkağaç</strong> halkının ifadesi ile, ‘kış<br />

mevsimi sonrası, baharın başında, ziraî işler başlamadan hemen önce yaşanan bir<br />

etkinliktir.’ Bu etkinlik, merhum Besim Alpaslan’ın kitabında yazdığına <strong>ve</strong> 1931<br />

doğumlu Hasan Hüseyin Özerdem’in ifadesine göre bir bahar eğlencesi olup laleler<br />

açtığı zaman gerçekleşmektedir (Alparslan, 2001: 44). 2<br />

1<br />

Yard. Doç. Dr., Çanakkale 18 Mart Üni<strong>ve</strong>rsitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi,<br />

kursat.solak@hotmail.com<br />

2<br />

Hasan Hüseyin Özerdem, 1980 öncesi CHP <strong>Kırkağaç</strong> İlçe Başkanlığı görevinde bulunmuştur.


<strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>nin yapıldığı ‘çamlık’ alan <strong>Kırkağaç</strong> – Ö<strong>ve</strong>çli köyü arazisinde,<br />

<strong>Kırkağaç</strong> – Soma yolu üzerinde oldukça geniş bir alanı kapsar. Ö<strong>ve</strong>çli köylülerinin<br />

ifadesine göre, çamlığın günümüze kadar bu denli gür <strong>ve</strong> korunmuş bir biçimde<br />

ulaşabilmesinin sebebi, köyde, çamlıktan bir kuru dal, kobak (koza) ya da pürçek dahi<br />

alınmasının, o kişi <strong>ve</strong> haneye uğursuzluk getireceğine inanılmasıdır. Daha çok<br />

Sarıkız’la bağlantılı olarak dile getirilen bu inanışı, çamlığın bir vakıf arazi olduğu<br />

yönündeki rivayet destekler. Ö<strong>ve</strong>çli halkı, büyüklerinin <strong>Çam</strong>’dan geçtikten sonra<br />

ayakkabılarına bulaşan tozu toprağı bile tekrar <strong>Çam</strong>’a silkelediklerini nakletmektedirler.<br />

Ayrıca onlar, zeytin <strong>ve</strong> kömür kıtlığı da olsa <strong>Çam</strong>’dan bir kuru dal almaktan imtina<br />

ettiklerini iftiharla ifade etmektedirler.<br />

Yaşları iki asra kadar çıkabilen kızılçamların yer aldığı söz konusu koruluk,<br />

temiz <strong>ve</strong> serin havası ile söz konusu etkinlik için el<strong>ve</strong>rişli bir ortamdır. Nitekim kış<br />

mevsiminin kas<strong>ve</strong>tli <strong>ve</strong> sıkıcı etkisinden çıkarak yenibaharı hissetmek isteyen insanlar,<br />

şehre olan yakınlığı ile bu iş için yörede en uygun mekân olan çamlığı seçmektedirler.<br />

Kuşkusuz <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>nin en ilgi çekici, şahsımızın nazarı ile etkileyici özelliği ise,<br />

takvimin söz konusu günlerinde binlerce çadırın çamlıkta kurulmasıdır. Bilhassa <strong>Çam</strong><br />

<strong>Mesiresi</strong>nin son iki gününde, yeni bir çadır kurmaya yer bulamayacak yoğunlukta<br />

yaşanan bu hal, Türkiye’de eşi olmayan bir büyük sosyo-kültürel etkinliğin<br />

yaşanmasıdır. Nitekim bu yönüyle <strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong>’ı bir sempozyum konusu olmayı<br />

ziyadesi ile hak etmektedir.<br />

<strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>nin son iki gününde gerçekleşen mevzu bahis<br />

çadırlaşma, merkezi <strong>ve</strong> köyleri ile bütün <strong>Kırkağaç</strong>’ı, Soma’yı <strong>ve</strong> hatta <strong>Kırkağaç</strong>’a çok<br />

yeni gelen vatandaşları da içine alarak o etkileyici yönünü gerçekleştirmektedir. Bu<br />

çadırlaşma ile ilgili olarak görüştüğümüz vatandaşlar, 1970’li yıllardan önce,<br />

günümüzde görülen sınaî çadır tiplerinin olmadığını, çamlıkta birbirine yakın 4-5 ağaç<br />

arasına ip çekilmesi <strong>ve</strong> üzerine yaygı – örtü atılarak üstü açık, çevresi kapalı bir alanın<br />

oluşturulduğunu ifade etmektedirler. 3 <strong>Çam</strong>’da yer tutmak o kadar önemli <strong>ve</strong> zor bir işti<br />

ki, çama önceden gidenlere (erkenciler) komşuları tarafından, ‘Bize de yer belleyi<strong>ve</strong>rin’<br />

isteğinde bulunulurdu (Alparslan, 1996: 44). Bunun yanı sıra <strong>Kırkağaç</strong> halkı arasında<br />

1950’den öncesi için anlatılan, kadının biri evde tutturmuş illa çam diye. Adam da para<br />

yok. <strong>Çam</strong> demek, masr 4<br />

af demek. Bakmış olmayacak adam evdeki kazanı satmış. <strong>Çam</strong><br />

bitmiş e<strong>ve</strong> dönülmüş. Kadın çamaşır kaynatacak ama bakıyor ortada kazan yok. Bunun<br />

üzerine adam, ‘Sattı kazanı, oynattı kızanı’ diye söylenmiş anekdotu, kadını <strong>ve</strong> kızanı ile<br />

<strong>Çam</strong>’ın toplumdaki yerini ortaya koymaktadır. Yine bu meyanda, 1936 Ö<strong>ve</strong>çli doğumlu<br />

Erdoğan Aytan, para bulamazlarmış, evin kiremidini satarlar <strong>Çam</strong>’da harcarlarmış<br />

bilgisini <strong>ve</strong>rmiştir. Hasan Hüseyin Özerdem, benim gençlik zamanımda kız isteyen<br />

oğlan evinin <strong>Çam</strong>’a gidip gitmediğine bakılırdı. Şart koşulurdu demektedir. Bu anlayış<br />

yöre halkı tarafından da duyulmuştur. Nitekim Soma’da 1937-1943 yılları arasında<br />

öğretmenlik yapan Bünyamin Avni Altınel, Soma <strong>ve</strong> Tarhala (Darkale) ile ilgili olarak<br />

kaleme aldığı basılmamış anılarında <strong>ve</strong> notlarında, <strong>Kırkağaç</strong>’ta karısını çam bayramına<br />

götürmeyen erkek, erkek değildir. <strong>Kırkağaç</strong>lılar nikâh şartları içinde karısını her yıl<br />

3<br />

<strong>Kırkağaç</strong>’ta berberlik zanaatı ile uğraşan 1973 doğumlu Ömer Bilir, söz konusu yaygıların daha ziyade<br />

zeytincilikte kullanılan yaygılar olduğunu ifade etmektedir.<br />

4<br />

Bu notları tarafıma tahsis eden Soma Belediyesi eski başkanlarından Sayın İsmail Ergün’e teşekkür<br />

ederim.


çama götüreceğini, nikâh sırasında taahhüt mecburiyetindedirler ifadelerine yer<br />

<strong>ve</strong>rmektedir.<br />

<strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>ne, Rumların <strong>ve</strong> yöre halkının katılması ile ilgili olarak,<br />

yaptığımız telefon görüşmesinde Selçuk Satı, <strong>Kırkağaç</strong> Rumlarının <strong>ve</strong> İzmir’e kadar<br />

yöre halkının <strong>Çam</strong>’a geldiği bilgisini merhum babasından aktararak bize söylemiştir.<br />

1946 <strong>Kırkağaç</strong> doğumlu Azmi Cusuntaş da, büyüklerinden aktararak Rumlar<br />

zamanında bile <strong>Çam</strong> vardı bilgisini <strong>ve</strong>rmektedir. Bu durum, <strong>Çam</strong> etkinliğinin 1923-<br />

1924 öncesindeki varlığını göstermektedir. 1926 doğumlu, emekli sıhhiyeci Mustafa<br />

Melam, Soma’dan gelenlerin <strong>Çam</strong>’ın kuzey kesimine çadır kurduklarını belirtmektedir.<br />

Melam ayrıca, köylerden de gelenler olduğunu, özellikle Gelenbe’nin araba kaldırdığını<br />

ifade etmiştir.<br />

Günümüz <strong>Kırkağaç</strong> <strong>Mesiresi</strong>nde, bir geceden on ya da nadiren daha fazla güne<br />

kadar gecelenmesi, mesireyi bir hafta sonu pikniği olmaktan çıkarır. Dünden bugüne<br />

<strong>Kırkağaç</strong>lıların, sanki bir emir almışçasına çamlıkta toplanmaları, değişik paylaşımlarda<br />

bulunmaları, bunu her sene tekrarlamaları, bu süreçte herhangi bir kamu kurumunun<br />

müdahil olmaması, <strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>nin sıra dışı sosyolojik yönlerinin başında<br />

gelir. Günümüzde Anadolu’nun hemen her yöresinde, mahallî kamu kurumlarının<br />

yoğun çabaları ile görülmeye başlanan, çok başarılı olmamakla beraber bir toplumsal<br />

heyecan <strong>ve</strong> paylaşım gerçekleştirmeye çalışılan panayır <strong>ve</strong> festivallerle kıyaslandığında,<br />

dünden bugüne aynı heyecanla devam eden bir halk hareketi olan <strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong><br />

<strong>Mesiresi</strong>’nin sosyal <strong>ve</strong> tarihî önemi apaçık ortaya çıkar.<br />

Tarih<br />

<strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong> etkinliğinin ne zaman <strong>ve</strong> nasıl - ne sebeple başladığına<br />

dair elimizde kesin bir bilgi yoktur. Bu konudaki bilgilerimiz şifahî kültüre (sözlü tarih)<br />

dayanır. Bu meyanda görüştüğümüz vatandaşlarımızdan, 1927 doğumlu Çiftlik köylü<br />

Mehmet Dürmüş, her memleketin bir hayrı olur. <strong>Çam</strong>a yağmur duasına giderlermiş.<br />

1950’den sonra mesire haline geldi. Yağmur duasına Abid Dede’ye de 5<br />

giderlermiş<br />

bilgisini <strong>ve</strong>rir.<br />

Mehmet Dürmüş’ün <strong>ve</strong>rdiği bu bilgiler üzerinde pek çok <strong>Kırkağaç</strong>lı hemfikirdir.<br />

Bu anlatıma, çamdaki Sarıkız yatırına yapılan ziyaretler de sık sık eklenmektedir. Yöre<br />

6<br />

insanı tarafından hürmetle anılan <strong>ve</strong> zaman zaman kabrinden nur çıktığına inanılan<br />

Sarıkız, kurak günlerde insanların yağmur duasına <strong>ve</strong>sile olarak kullandığı figürlerden<br />

biri olmuştur. Yine bu anlatım, 1940’lı yıllara kadar çama gidenlerin yağmur duasının<br />

ardından birbirlerine lokma, gözleme tarzında hayırlar dağıttıklarına dair ifadelerle<br />

devam etmektedir. Bu durumda, <strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>nin kökeninde dinî-kültürel<br />

öğelerin yer aldığı görülmektedir.<br />

İlerleyen yaşına (81) rağmen net anlatımı olan Hasan Hüseyin Özerdem, gerek<br />

kendi anılarından gerekse dede, nene <strong>ve</strong> ebe<strong>ve</strong>yninden yaptığı nakiller ile <strong>Çam</strong><br />

5 <strong>Kırkağaç</strong>’ın güneyindeki bir yaylada yer alan yatır.<br />

6 <strong>Kırkağaç</strong> Ö<strong>ve</strong>çli köyünden 1936 doğumlu Erdoğan Aytan, halasının Sarıkız’ı gördüğünü, mezardan nur<br />

çıkarken gören pek çok kişi olduğunu aktarır.


<strong>Mesiresi</strong>nin mazisi üzerine farklı katkılarda bulunmuştur. Özerdem, kendisinin edindiği<br />

bilgiye göre çamda, Mevlevîler, Rufaîiler <strong>ve</strong> Uşşakîler gibi değişik tarikatların, gönüllü<br />

kimselerden topladıkları gelirlerle mevlit, mersiye <strong>ve</strong> naat okuttuklarını, lokma <strong>ve</strong><br />

gözleme gibi hayır dağıttıklarını, bunların çarşı esnafı tarafından himaye edildiğini ifade<br />

etmektedir. Bunun yanı sıra herkesin birbirine ikramda bulunduğunu anlatmaktadır.<br />

Dikkate değerdir ki Özerdem’in bu ifadeleri, çam mesiresinin kökenine dair yukarıda<br />

belirtilen dinî-kültürel öğelerle örtüşmektedir. Bu anlatımlardan anlaşıldığı kadarıyla<br />

<strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>nin mazisinde, sivil toplumun öncülüğünde gerek Sarıkız’ı yâd<br />

etmek gerek yağmur duası için hayırlarla bir araya gelmek gerekse baharı karşılamak<br />

arzusu <strong>ve</strong> aksiyonu bulunmaktadır. <strong>Kırkağaç</strong>’taki dinî oluşumlarla ilgili bilgi <strong>ve</strong>ren<br />

önemli bir kaynak merhum Rahmi Eken’dir. 1942-1950 yılları arasında <strong>Kırkağaç</strong><br />

Belediye Başkanlığı yapan Zühtü Eken’in kardeşi olan Rahmi Eken, <strong>Kırkağaç</strong> tarihi<br />

üzerine 1966 yılında kaleme aldığı yayımlanmamış notlarında <strong>ve</strong> hatıratında<br />

<strong>Kırkağaç</strong>’ta faal olan bazı dinî grupları şöyle anlatmaktadır;<br />

<strong>Kırkağaç</strong>’ta bu ilim müesselerinden (medreseler) başka Şıh (Şeyh) Talip İrşadî<br />

tarafından 1860’ta Uşşakî tarikatı, Hacı Abdullah Efendi tarafından Rufaî tarikatı,<br />

1854’te Ahmet Feyzi Efendi tarafından kurulup Buharalı Şıh Emin Efendi, Şıh Ataullah<br />

Efendi, Şıh Takımcı Mustafa Efendinin devam ettirdiği Kadirî tarikatı, Şıh Hacı<br />

Süleyman Efendinin kurduğu <strong>ve</strong> Karakaş Hocanın devam ettirdiği Nakşibendî tarikati<br />

<strong>ve</strong> zaviyeleri olmak üzere dört tarikat <strong>ve</strong> bir de münferit çalışan Bektaşî Küpeli İbrahim<br />

Dedenin Bektaşî tarikatı vardı.<br />

Rahmi Eken’in bu ifadeleri ile Özerdem’in, mesirenin tertiplenmesinde dinî<br />

oluşumları merkeze koyan ifadeleri örtüşmektedir. Bunun yanı sıra bu anlatımlar,<br />

<strong>Kırkağaç</strong>’ın tarihten bildiğimiz ‘medreseler şehri’ olma özelliği ile uyuşmaktadır. 7<br />

Nitekim 1896 yılında <strong>Kırkağaç</strong>’a gelip yirmi yedi ay görev yaptıktan sonra ayrılan<br />

Tireli hâkim Hüseyin Kâmil bey hatıralarında, şehirde pek çok medrese <strong>ve</strong> bu<br />

medreselerin öğrencilerinin varlığından bahsetmektedir (Artur, 1994: 40). Yine<br />

günümüz halk hafızasında, şehirde pek çok medrese bulunduğu, şehrin bir ilim irfan<br />

kenti olduğu <strong>ve</strong> bu konuda Anadolu’da Konya ile rekabet ettiği hatırlanmaktadır.<br />

<strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>nin, Türklerde her 6 Mayıs günü kutlanan Hıdrellez ile<br />

bir ilişkisinin olması kuv<strong>ve</strong>tle muhtemeldir. Bununla beraber konumuzla ilgili olarak<br />

görüştüğümüz <strong>Kırkağaç</strong>lıların çoğunun bu ilişkiyi doğrular nitelikte bir ifadesi yoktur.<br />

Hıdrellez’in yörede pek bilinmediğini söyleyen vatandaşlar, yine büyüklerinden<br />

kendilerine böyle bir hafıza kalmadığını da belirtmektedirler. Bu mevzudaki şifahî<br />

kültürün Hıdrellez’i anmamasına rağmen her iki etkinlik arasında görülen bazı<br />

benzerlikler, <strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>nin tarihî kökeninin Hıdrellez olabileceğini akla<br />

getirmektedir. Nitekim Türklerde görülen Hıdrellez kutlamalarının, genel olarak<br />

yeşillik, ağaçlık alanlarda, su kenarlarında, bir türbe ya da yatırın (Sarıkız) yanında<br />

yapılması (Artun, 2), her iki etkinliğin hemen hemen aynı zamana denk gelen günlerde<br />

gerçekleşmesi, içeriklerinin baharı karşılama temalı olması gibi ortak özellikler,<br />

7 1313 (1897) yılında <strong>Kırkağaç</strong>’ta 26 medrese <strong>ve</strong> 6 dergâh olduğu Ali Cevad tarafından yazılmaktadır.<br />

Bkz., Ali Cevad, Memâlik-i Osmaniye’nin Tarih <strong>ve</strong> Coğrafya Lügati, İstanbul, 1314. Yine Selçuk Satı –<br />

Ümit Evran, <strong>Kırkağaç</strong> üzerine kaleme aldıkları kitapta, Osmanlı müelliflerinden birisi olan Mehmet<br />

Rıfat’a dayanarak <strong>Kırkağaç</strong>’ın makarr-ı ulemâ (âlimler başkenti) olduğunu kaydetmektedirler. Bkz., Ümit<br />

Evran – M. Selçuk Satı, Geçmişten Günümüze <strong>Kırkağaç</strong>, İzmir, 2000, s. 1.


<strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>nin Hıdrellezle olan ilişkisini ortaya koymaktadır. Ancak<br />

muhtemelen, <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>ne ait yazımızda dile getirilen dinî uygulamaların halk<br />

tarafından revaç bulması <strong>ve</strong> baskın çıkması, akan zaman içinde Hıdrellez mefhumunun<br />

halk hafızasından silinmesine sebep olmuş olabilir. Bu sürecin yaşanmasında yine,<br />

mazide <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>nin tertip edilmesinde rolü anlatılan dinî oluşumların, daha İslamî<br />

unsurları öne çıkarması ile gayriislamî öğeleri tasfiye etmesinin etken olduğunu<br />

söyleyebiliriz. Umum halk hafızasında <strong>Çam</strong> ile Hıdrellez ilişkisinin silinmiş olmasına<br />

rağmen, gerek Rahmi Eken’in notlarında gerekse <strong>Kırkağaç</strong> tarih <strong>ve</strong> kültürüne büyük<br />

hizmetleri geçmiş olan Selçuk Satı <strong>ve</strong> Ümit Evran beylerin kaleme almış oldukları<br />

eserde, sırasıyla, bilhassa her sene Hıdrellez günlerinde <strong>ve</strong> Cuma tatillerinde 8 kadınlar<br />

ayrı erkekler ayrı olmak üzere iki hafta, iki defa çamlık mesiresi yapılır anlatımı ile<br />

Hıdrellez günlerinde eğlenceler yine çamlıkta yapılırdı anlatımı (Evran-Satı, 2000: 90),<br />

<strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>nin Hıdrellezle olan ilişkisini ortaya koymaktadır. Ayrıca Besim<br />

Alparslan’ın eserinde geçen, çama gelen aileler, bütçelerinin el<strong>ve</strong>rdiği her türlü<br />

yiyeceği yanlarında getirirlerdi. Yumurta dövüştürmek için soğan kabuğu ile<br />

renklendirilmiş kaynamış yumurta getirmek adeti vardı. .. Nişanlı kızlara oğlan evi<br />

tarafından çamda giymek için elbise, kumaş, ayakkabı gönderilmesi âdetine uyulurdu.<br />

Genç kızlar, etrafı örülü oturma yerlerinde günde 3-4 kez yeni elbise giyerek<br />

arkadaşlarıyla birlikte gezerlerdi. Bu elbise değiştirmeler beğeniye sunulma anlamı<br />

taşırdı ifadeleri, birer Hıdrellez geleneği olan yumurta dövüşü, 9 nişanlı hediyeleşmesi,<br />

kısmet açılması, 10<br />

yiyeceklerin bollaşması gibi uygulama <strong>ve</strong> inanışlarla benzeyiş<br />

göstermektedir.<br />

<strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong> ile ilgili olarak, 1930 yılı öncesine dair olmak üzere<br />

ittifakla <strong>ve</strong>rilen bilgilerden biri de, kadınlar ayrı erkekler ayrı olmak üzere şeklindedir.<br />

Türk kültüründe Hıdrellezin anlatıldığı bir makalede geçen şu ifadeler ise sanki<br />

<strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>ni betimlemektedir; erkekler, kadınların, kızların yaptığı<br />

eğlencelere katılmazlar. Ayrı yerde otururlar. Hıdrellez günü genç, yaşlı mutlaka<br />

salıncakta sallanır. Bundan amaç günahlardan arınmadır (Artun, 3). Bu ifadelerde,<br />

hem dinî hem örfî gerekliliğin sonucu olarak sadece hemcinslerin bir arada eğlendiği<br />

bilgisinin yanı sıra, salıncak motifi de, mahiyeti değişmekle beraber Hıdrelleze dair bir<br />

uygulamanın <strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>ndeki bakiyesi olarak görülmektedir. Zira Besim<br />

Alparslan da geçen, aile grupları yakınlarındaki çamların dallarına salıncaklar<br />

kurarlardı ifadesi, her iki etkinlik arasındaki salıncak ortak paydasını, daha genel<br />

manada Türklerin rahat zamanlarında, kırsalda buldukları ağaçlara hemen salıncaklar<br />

kurmasını açıklayan tarihî – örfî bilgiler olmaktadır. Yine Satı <strong>ve</strong> Evran’ın, çocuğu<br />

olmayan çiftler çamda çadır kurup gecelerler. Çünkü Sarıkız'ın himmetiyle çocukları<br />

olacağına inanırlar. Keza çocuğu olmayan hanımların Sarıkız'ın mezar toprağını<br />

eşeleyip buldukları bir küçük hayvanı yine aynı amaçla yedikleri bilinir. Sarıkız'la ilgili<br />

bu inançların kökeninde Türklerin Orta Asya'daki yaşam <strong>ve</strong> inançlarının izlerini bulmak<br />

8 Rahmi Eken’in Cuma tatilinden söz etmesi, 1935 yılı öncesinden bahsettiğini gösterir. Rahmi Eken’in<br />

notlarını, tarafımıza temin eden Azmi Cusuntaş’a teşekkür ederiz.<br />

9 1926 doğumlu, emekli sıhhiyeci Mustafa Melam, 1960’ta Gelenbe’den <strong>Kırkağaç</strong>’a geldiğini <strong>ve</strong><br />

Hıdrelleze denk gelirse <strong>Çam</strong>’da yumurta boyadıklarını ifade etmektedir. Bu ifadedeki denk geliş, resmî<br />

kurumların <strong>Çam</strong> için belirledikleri tarihle ilgilidir.<br />

10 Bu konuda Evran –Satı, Nitekim birçok ailenin temeline ilk harç <strong>Çam</strong>’da konulmuştur bilgisini <strong>ve</strong>rirler.<br />

Bkz. Evran –Satı, Geçmişten Günümüze <strong>Kırkağaç</strong>, s. 189.


şeklindeki anlatımlarında geçen <strong>Çam</strong>’a özgü inanç yapısı, Türklerdeki<br />

Hıdrellez inanışları arasında da yer almaktadır.<br />

Bu durumda, günümüzde yaşanmakta olan <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>nin kökeninin esasen<br />

Hıdrellez olduğunu, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren dinî oluşumların hayır <strong>ve</strong> dua<br />

tertibi gibi organizasyon konularında devreye girmesi ile mahiyet değiştirdiğini<br />

mümkündür 11<br />

söyleyebiliriz.<br />

<strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong> ile ilgili olarak halk arasında öne sürülen, dört-beş asırlık<br />

şeklindeki sözler rivayet olmaktan öteye gitmez. Bununla beraber hemen her Türk<br />

köyünün bir kenarında Hıdrellez kutlandığını hesap edersek, bu iddianın mantıken<br />

gerçek olabileceğini düşünebiliriz. Ne var ki bu konuyla ilgili itimat edebildiğimiz<br />

şifahî kültür, bizi ancak 19. yüzyılın sonlarına kadar götürebilmektedir.<br />

<strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>nin akan süreç içinde mahiyet değiştirdiğini ifade<br />

etmiştik. Söz konusu mesirenin 1930’larla 12<br />

İlk olarak, önceki satırlarda da başvurduğumuz 1931 <strong>Kırkağaç</strong> doğumlu Hasan<br />

Hüseyin Özerdem’in, Anne babamdan dinleyip hatırladığıma göre <strong>Çam</strong>, iki gün<br />

olurmuş. Bir gün erkekler bir gün kadınlar olurmuş. Lokma <strong>ve</strong> gözleme hayırlarının<br />

yapıldığını anlattıklarını da hatırlıyorum. 1940’larda kızlar <strong>ve</strong> erkekler süslenip <strong>Çam</strong>’a<br />

gidince, anne babalar toplu olarak, ‘<strong>Çam</strong> böyle değildi’ şeklinde söylenmişlerdi. Daha<br />

sonra Ö<strong>ve</strong>çli’den gelip güneye giden yol hattında, <strong>Çam</strong>’ın üst tarafı erkeklerin alt tarafı<br />

kadınların kullanımına tahsis edilmiş. Benim delikanlılık zamanımda, mutaassıp aileler<br />

<strong>Çam</strong> karışık olduğu için gitmezlerdi. <strong>Çam</strong>lar arasına ip gerilirdi. Yaygı atılırdı.<br />

Kadınlar orada otururlardı. Sonradan önünde oturmaya başladılar. Kimi mutaassıp<br />

aileler <strong>Çam</strong>’ın en altını <strong>ve</strong> yolun altını kullanırlardı ifadeleri ile merhum Rahmi<br />

Eken’in, erkeklere ait günlerde kadınların, kadınlara ait günlerde de erkeklerin<br />

<strong>Çam</strong>lık’a girmesi zabıtaca yasaklanırdı tarzındaki anlatımı, 1930’lu yıllarla beraber<br />

<strong>Kırkağaç</strong> sosyal dokusunun, <strong>Çam</strong> örneğinde görüldüğü üzere değiştiğini ortaya<br />

koymaktadır. Bu değişimde kuşkusuz, Cumhuriyet dönemiyle birlikte medreselerin,<br />

tekke <strong>ve</strong> zaviyelerin kapatılması, bu süreçte tarikat tarzı dinî oluşumların sosyal<br />

hayattan tasfiye edilmesi, dönemin fikriyatı gereği daha modern hayat tarzının ikame<br />

edilmesi çalışmaları önemli etken olmuştur. Böylece <strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong>’ı ikinci büyük<br />

değişimini yaşamıştır. Bundan sonraki süreçte, sivil toplumun boşalttığı alanı, belediye<br />

başta olmak üzere resmî kurumlar dolduracaktır. Nitekim merhum Rahmi Eken,<br />

<strong>Çam</strong>lık’ın Soma’dan <strong>Kırkağaç</strong> Belediye’sine geçmesinden sonra,<br />

birlikte yeni bir formata inkılâp ettiğini<br />

görüyoruz. Bu format inkılâbının sebebini belirtmeden önce, <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>ne yönelik<br />

mezkûr yıllardan öncesi için ittifakla zikredilen <strong>ve</strong> sosyal doku ile alakalı olan bazı<br />

mühim özelliklere dair alıntılar yapacağız;<br />

11<br />

Evran –Satı, Geçmişten Günümüze <strong>Kırkağaç</strong>, s. 45. Evran <strong>ve</strong> Satı, Orta Asya’daki yaşam <strong>ve</strong><br />

inançlarının izleri derken, esasen Hıdrellez’e atıfta bulunmaktadırlar.<br />

12<br />

Evran –Satı da, 1930’larla değişimin başladığını yazarlar. Bkz. Evran –Satı, Geçmişten Günümüze<br />

<strong>Kırkağaç</strong>, s. 44.<br />

13<br />

1999-2009 yılları arasında İl Genel Meclisi Üyeliği yapmış olan Ö<strong>ve</strong>çli köylü Ahmet Ok, <strong>Çam</strong>lığın<br />

1942 yılında <strong>Kırkağaç</strong>’a geçtiğini ifade etmiştir.<br />

13<br />

zaman içinde orman<br />

içinde yollar açıldığını, su <strong>ve</strong> elektrik şebekesi tesis edildiğini, havuzlar <strong>ve</strong> gazinolar<br />

yaptırılarak halkın istifade edebileceği bir hale getirildiğini aktarmaktadır. Bu bilgileri<br />

doğrular nitelikte, 1936 doğumlu Erdoğan Aytan, çocukluk günlerinden hatırladığı<br />

kadarıyla <strong>Çam</strong>’a gelen insan çok azdı. Günübirlik gelinirdi. Kalınacak yerin etrafı<br />

çevrilirdi. Çadırlar yoktu. Herhangi bir faaliyet yoktu. Yalnız 5-10 tane bisikletin kiraya


<strong>ve</strong>rildiğini anımsıyorum. Hayır yapıldığını hatırlamıyorum. Sadece piknik şeklinde<br />

yeme içme yapılırdı. Su <strong>ve</strong> tuvalet hizmeti bulunmuyordu. 14<br />

Resmiyetten uzaktı. Bir nevi<br />

toplu piknik mevsimiydi. 1940’lı yılların sonlarına doğru <strong>Çam</strong> hareketlenmeye başladı.<br />

İtfaiye su getirirdi. Babaeskili Dünya Şampiyonu pehlivanın da katıldığı pehlivan<br />

güreşleri gerçekleştirildi. Özerdem de yaklaşık aynı yıllar için, Yağlı güreş yapıldı.<br />

İlkokuldayken Gönenli Kara Hüseyin geldi. Tekirdağlı Hüseyin ile güreşti. Senelerce<br />

devam etti. Cemiyetlere gelir sağlıyordu. Jandarmadan yardım alınıyordu. Bilet<br />

kesiliyordu bilgilerini aktarır. Bu bilgi aynı zamanda, <strong>Çam</strong>’ın şenlendirilmesinde sivil<br />

toplum <strong>ve</strong> kamu kurumlarının işbirliğine bir misal teşkil etmektedir.<br />

<strong>Çam</strong>’a katılımı arttırmak amacıyla, 1940’lı yıllarda <strong>ve</strong> sonrasında İzmir<br />

Basmane İstasyonundan özel bir tren (Avizo) kaldırıldığını, bu trenin <strong>Çam</strong>’a özel olmak<br />

üzere <strong>Çam</strong> hizasında oluşturulan geçici bir istasyonda durduğunu görüşme yaptığımız<br />

vatandaşlar belirtmişlerdir. Bu trenin yolcularının bando <strong>ve</strong> oyunlar eşliğinde resmî<br />

zevat tarafından karşılandığını aktaran vatandaşlar, belediyenin gelen misafirleri <strong>Çam</strong>’a<br />

nakletmek için araziye bir yol açtığını, bu yolun da hâlâ İzmir Yolu olarak bilindiğini<br />

15<br />

söylemişlerdir.<br />

1950’den sonra <strong>Çam</strong>’da, tiyatro denilen büyük çadırlar görülmeye başlanmıştır.<br />

1940 doğumlu olan İlyaslarlı İzzeddin Akhisar, gençliğimde <strong>Çam</strong> sarhoş yatağıydı.<br />

Çadır içlerinde köçekler oynatırlardı. İki tane olan o büyük çadırlara tiyatro denirdi.<br />

Onlar panayır panayır gezen pavyonculardı. Kasnak atılırdı, sigara alınırdı. Bul kupayı<br />

al parayı oynatırlardı. Bu yüzden aileler gitmezlerdi ifadeleri, <strong>Çam</strong>’ın 1950’lerle<br />

beraber başlayan <strong>ve</strong> uzun yıllar devam eden yeni yüzüne işaret etmektedir. Aynı şekilde<br />

Özerdem de, gençliğinde tiyatroların serbest olduğunu, son 15-20 yıl içinde kalktığını<br />

ifade etmektedir. Bu tiyatrolarla ilgili olarak Erdoğan Aytan, <strong>Çam</strong>’da tiyatro vardı.<br />

<strong>Çam</strong>’da içki yasaklandı. Davullar zurnalar rezillik olurdu. Bu yönden iyi oldu<br />

demektedir. <strong>Çam</strong>’ın büründüğü bu yeni yüz,<br />

14 Rahmi Eken, 1950’lerde <strong>Çam</strong>’daki su sıkıntısının giderildiğini belirtir. Özerdem, Belediye Başkanı<br />

Nazım Paksoy döneminde (1950-1954), <strong>Çam</strong>’ın dışına Keçili derenin kenarlarına 3-4 tane tuvalet<br />

yaptırıldığı bilgisini <strong>ve</strong>rir.<br />

16<br />

bazı ailelerin <strong>Çam</strong>’dan uzaklaşmasına<br />

sebep olmuştur. Gerçekten bugün hâlâ, mazisinde görülen söz konusu uygulamalar<br />

dolayısıyla, <strong>Kırkağaç</strong>’ın belli bir kesiminde <strong>Çam</strong>’a karşı olan soğuk tavır devam<br />

etmektedir. Bu durumu, <strong>Kırkağaç</strong> Yurt Sesi Gazetesi sahibi Erdem Altaşlı, halk<br />

arasında söylenen, Hacı oldu, <strong>Çam</strong>’a gitmez sözü ile gayet açık bir şekilde<br />

aktarmaktadır. Bunun yanı sıra bir tekerleme olarak nakledilen, <strong>Çam</strong> yolları çamur<br />

oldu, Gözlemeler hamur oldu, Koca karılar gâvur oldu (Evran-Satı, 2000: 45) söyleyişi<br />

dikkate değerdir. Evran <strong>ve</strong> Satı, bu maninin hemen her dönem <strong>Çam</strong>’da yağan<br />

yağmurlardan sonra söylendiğini belirtir. Bu yağmurlarla ilgili olarak pek çok<br />

<strong>Kırkağaç</strong>lı tarafından sık sık dile getirilen, pislikleri yıkamak için illa sağanak yağmur<br />

15 Özerdem, İzmir trenini Belediye Başkanı Celal İçöz’ün (1923-1938) başlattığını söylemektedir. İzmir<br />

treninden, Evran-Satı <strong>ve</strong> Besim Alparslan da eserlerinde bahsetmektedirler.<br />

16 Çiftlik Köylü Mehmet Dürmüş, çocukluğumda çama hiç gitmedim. Bir kere oraya süt götürmeye<br />

gittim. <strong>Kırkağaç</strong> halkı öküz arabasını, beygir arabasını koşar, çoluk çocuk çama giderlerdi. Orada<br />

gözleme vs. yapıp birbirlerine ikram ederlerdi. Günübirlikti. 1950’den sonra çadırlar kuruldu, pislikler<br />

başladı ifadelerini kullanmaktadır.


yağardı. Hatta sadece <strong>Çam</strong> alanına yağardı. <strong>Çam</strong> hemen dağılırdı sözleri <strong>Çam</strong>’ın bir<br />

dönemine olan tepkiyi göstermektedir. 17<br />

<strong>Çam</strong>’da ağaçlar arasına ip gererek etrafını örtülerle kapatma uygulaması,<br />

muhtemelen kadın - erkek şeklindeki uygulamanın kaldırılmasından sonra, ailelerin<br />

geliştirdiği sütre amaçlı bir pratikti.<br />

18<br />

Bu pratik, derli toplu çadırların tercih edilmeye<br />

başlanmasıyla azalsa da günümüzde kullanılmaya devam etmektedir. Bu konuda<br />

sıhhiyeci Mustafa Melam, eskiden çadır kurmazlardı. Ben şeker çuvalından çadır<br />

yaptım. Benden görerek çoğaldı. ‘Sıhhiyeci çadır yapmış’ lafı türedi. Sonra ben daha iyi<br />

çadır yaptım. Hanımla 10-15 gün kalırdık. ‘Sıhhiyeci yine çadırını kurdu’ derlerdi.<br />

Hazır çadırlar he<strong>ve</strong>si arttırdı. Bu ifadelerinde Mustafa Melam, <strong>Çam</strong>’da çadır âdetini<br />

kendisinin başlattığını iddia etmektedir. Bu iddiayı sorduğumuz Hasan Hüseyin<br />

Özerdem <strong>ve</strong> Erdoğan Aytan, tam olarak bilmemekle beraber doğru olabileceğini ifade<br />

etmişlerdir. <strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>nde, sınaî çadırlaşmanın başlaması ise Özerdem’in<br />

zikrine göre, 1964-65’te kurulan İzcilik Binası’nın halka çadır kiralamaya başlaması,<br />

askeriyenin çadır temin etmesi <strong>ve</strong> subay ailelerine <strong>Çam</strong>’ın üst kısmında çadırlar<br />

kurulması ile gerçekleşmiştir. Bundan sonra 1970’i takip eden yıllardan bugüne kadar<br />

artarak devam etmiş <strong>ve</strong> bugünkü manzarasına ulaşmıştır.<br />

Tarihî her konuda olduğu gibi <strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>nin tarihlendirilmesinde<br />

de yazılı <strong>ve</strong> görsel kaynaklar esas öneme sahiptir. Bununla beraber elimizde bu yönden<br />

yeterli belge bulunmamaktadır. <strong>Kırkağaç</strong>’ta çıkan ilk gazete olan ‘Kalender’ (1908) <strong>ve</strong><br />

sonrasında çıkan ‘Feryad’ gazetelerine (Evran-Satı, 2000: 29), Millî Kütüphaneler,<br />

Beyazıt Kütüphanesi <strong>ve</strong> Millet Kütüphanesi gibi Osmanlı Alfabesi ile çıkan gazete<br />

koleksiyonlarına sahip olan kütüphanelerde tesadüf edilememiştir. Bu gazetelerin bir<br />

nüshasına dahi ulaşmak, <strong>Kırkağaç</strong> tarih <strong>ve</strong> kültürü için büyük hizmet olacaktır. Özel<br />

koleksiyonlarda yahut şahsımızın ulaşamadığı kütüphanelerde olması muhtemeldir.<br />

<strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>ne dair bilgi bulabileceğimiz eserlerden biri de,<br />

yukarıdaki satırlarda bahsedilen Tireli Hüseyin Kâmil beyin hatıralarıdır. 1896’da<br />

<strong>Kırkağaç</strong>’a gelen <strong>ve</strong> yirmi yedi ay <strong>Kırkağaç</strong>’ta görev yapan Hâkim H. Kâmil bey,<br />

hatıralarında <strong>Kırkağaç</strong> günlerinden de bahsetmiştir. Söz konusu bahislerde,<br />

<strong>Kırkağaç</strong>’tan Sultan Abdülhamit’in sarayına haftada iki sandık kavun gittiği, <strong>Kırkağaç</strong><br />

ovasında üzüm, tütün <strong>ve</strong> zeytin yetiştirildiği, konak <strong>ve</strong> köşklerin olduğu şeklinde ayrıntı<br />

sayılabilecek bilgileri <strong>ve</strong>ren H. Kâmil bey <strong>Çam</strong>’dan ise hiç bahsetmemektedir. Onun bu<br />

bahsetmeyişi, o zaman için bir <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>nin olmadığı anlamına gelmez. Bununla<br />

beraber söz konusu etkinliğin, <strong>Kırkağaç</strong> sosyal hayatında günümüzdeki kadar etkin<br />

olmadığı manasına gelebilir. Nitekim <strong>Çam</strong>’ın, yazımızda takdim etmeye çalıştığımız o<br />

günlerdeki (1896–1897) yapısı göz önüne alındığında, Anadolu’nun başka beldelerinde<br />

de tesadüf edilebilecek niteliğinden ötürü, dışarıdan gelen hâkim H. Kâmil beyin<br />

dikkatini çekmemiş olması muhtemeldir.<br />

<strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong>’ı ile ilgili olarak elimizde bulunan bir materyal çeşidi de<br />

fotoğraflardır. Bu fotoğraflara mevcut Belediye Başkanı Sayın Yaşar İsmail Gedüz’ün<br />

ilgileri sonucu belediye bünyesinde ulaştık. Söz konusu eski <strong>Kırkağaç</strong> fotoğrafları<br />

içinde, <strong>Çam</strong>’da çekilmiş olan birinin arkasına ‘Mayıs 1935’ tarihi düşülmüştü. Bu<br />

17<br />

Mustafa Melam, tiyatro <strong>ve</strong> alkol gibi durumlar dolayısıyla muhafazakâr ailelerde <strong>Çam</strong>’a gitmeme<br />

eğilimi görüldüğünü aktarmaktadır.<br />

18<br />

Nitekim 1957 Kayadibi doğumlu Hüseyin Karadeniz bu konuda, <strong>Çam</strong>’a gidildiği zaman hanımlar bir<br />

gökyüzünü görürdü. Çadır önünde oturmak yoktu. <strong>Kırkağaç</strong> insanı mutaassıptır demektedir.


fotoğraf <strong>ve</strong> diğerleri, <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>nin, yazımızda tahlil ettiğimiz 1930’lardaki<br />

değişimini yansıtmaktadır. 19<br />

<strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>ne dair bilgi bulunabilecek bir eser de, 1930 yılında<br />

Manisa Valiliği tarafından bastırılmış olan, Manisa <strong>ve</strong> ilçeleri tanıtım kitabıdır. Bu<br />

kitaba <strong>Kırkağaç</strong> Kaymakamı Sayın Ali Sırmalı’nın ilgileri ile ulaştık. Ancak söz konusu<br />

kitabın gerek <strong>Kırkağaç</strong> gerekse Soma başlıklarında, <strong>Çam</strong> etkinliği ile ilgili herhangi bir<br />

bahis yer almamıştır. Kanaatimizce yine bunun sebebi, <strong>Kırkağaç</strong>’ta halk tarafından icra<br />

edilmekte olan mevzu bahis mesirenin, Manisa’nın sair yerlerindeki Hıdrellezler yahut<br />

hafta sonu kır etkinliklerinden herhangi biri gibi telakki edilmiş olmasıdır. Bu meyanda<br />

Osmanlı harfli matbuat yıllarında, Manisa’da çıkan gazetelerde de <strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong><br />

<strong>Mesiresi</strong>nin söz konusu edilmesi düşük bir ihtimal olarak görülmektedir. Nitekim<br />

tarafımızdan görülen 1341/1925 tarihli iki adet ‘Manisa’ isimli gazetede <strong>ve</strong> 1926 tarihli<br />

bir adet ‘Manisa Yeni Yurt’ isimli gazete nüshasında konumuzla ilgili bir habere<br />

tesadüf edilmemiştir.<br />

<strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong> ile ilgili olarak <strong>Kırkağaç</strong> yerel basınında ulaşabildiğimiz<br />

en erken kayıt, 3 Ekim 1956 tarihli, 200. sayılı <strong>Kırkağaç</strong> Postası gazetesinde 20<br />

almaktadır. Bu gazetenin ondan fazla sayısı <strong>Kırkağaç</strong> Belediyesi eski başkanlarından<br />

Sayın Rıza Kayadipli (1999–2009) tarafından muhafaza edilmiş <strong>ve</strong> teksir edilerek<br />

<strong>Kırkağaç</strong> Belediyesi Yazı İşleri Müdürlüğüne teslim edilmiştir. Bu sayede eriştiğimiz<br />

gazetenin 200. sayısında, Belediye Meclis kararı sonucu, <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong> ile birlikte<br />

yapılan hayvan panayırının <strong>Çam</strong>’dan ayrılarak ekim ayında yapılmasına dair haber yer<br />

almıştır.<br />

<strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong> <strong>ve</strong> <strong>Kırkağaç</strong>’la ilgili olarak, son yarım asrın düzenli <strong>ve</strong><br />

belgeli şekilde takip edilebilmesi ise ‘Yurt Sesi’ gazetesi sayesinde mümkün<br />

olmaktadır. 1960 yılında Mehmet Kamoy tarafından yayın hayatına başlayan gazete,<br />

günümüzde Erdem Altaşlı’nın sahipliğinde yoluna devam etmektedir. Bu gazete ile<br />

ilgili olarak anılması gereken en önemli husus ise şüphesiz, söz konusu gazetenin<br />

hemen bütün sayılarının yıl yıl ciltlenerek muhafaza edilmiş olmasıdır. Bu sayede<br />

<strong>Kırkağaç</strong>’ın yarım asra uzanan tarihi aydınlanmakta <strong>ve</strong> ilgililerin hizmetine<br />

sunulmaktadır. Bununla beraber söz konusu ciltlerin bugüne kadar fotoğraflama ya da<br />

başka bir usulle teknolojik muhafaza ortamına taşınmamış olması, olası bir yangın<br />

sonucu yok olmakla karşı karşıya bulunması, <strong>Kırkağaç</strong> tarih <strong>ve</strong> kültürü için muhtemel<br />

büyük bir kaybın işaretçisi olmaktadır. Bu münasebetle ilgililerin <strong>ve</strong> yetkililerin, gazete<br />

sahibi ile temasa geçerek ‘şehir hafızası’na sahip çıkmaları acil, mühim bir hizmet<br />

olacaktır.<br />

1960’tan sonra takip edilebilen Yurt Sesi gazetenin nüshalarında, her Nisan <strong>ve</strong><br />

Mayıs ayı, <strong>Çam</strong> haberlerine konu olmaktadır. Söz konusu haberlerde, görsel yetersizlik<br />

aşikârdır. Haber içerikleri ise yaklaşmakta olan <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>nden haber <strong>ve</strong>rmekte,<br />

hazırlıkların yapıldığı ifade edilmekte, bu yıl daha bir coşkuyla yaşanacağı, herhangi bir<br />

resmî merci belirtilmeden kaydedilmektedir. Bunun yanı sıra, <strong>Çam</strong> etkinliğinin devam<br />

ettiği, nihayetlendiği, yaşanan asayiş <strong>ve</strong> zabıta vakaları nakledilmektedir. 21<br />

Mesela 4<br />

Nisan 1961 günü çıkan bir haberde, kaymakamın düzenleme çalışmalarına nezaret ettiği<br />

19<br />

Yazımızın sonundaki Ekler kısmında fotoğraflar görülebilir.<br />

20<br />

Rıza Yasav tarafından ilk sayısı 5 Temmuz 1955’te çıkarılan bu gazete, daha sonraki yıllarda yayın<br />

hayatına Şimşek adıyla Soma’da devam etmiştir. Bkz., Evran –Satı, Geçmişten Günümüze <strong>Kırkağaç</strong>, s.<br />

29.<br />

21<br />

Yazımızın Ekler kısmında, bazı haberlerle ilgili görseller bulunmaktadır.<br />

yer


yazmaktadır. 1961 yılı mesiresi için, sekiz sayı üst üste, ‘hiçbir yerde emsali<br />

bulunmayan’ atfı ile ‘başlayacaktır’ ilanı yer almış <strong>ve</strong> yine aynı yıl katılımı arttırmak<br />

amacıyla, ‘<strong>Çam</strong>lık <strong>Mesiresi</strong>nin ilan <strong>ve</strong> reklâmları dağıtılmaya başlandı’ haberi<br />

<strong>ve</strong>rilmiştir. 2 Mayıs 1961 tarihinde, ‘<strong>Çam</strong> İzmir Treni Saat Tarifesi’ <strong>ve</strong>rilmiştir. 1961<br />

yılı <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>ne Vali bey teşrif etmiştir. Aynı yıl, ‘<strong>Çam</strong>lıktaki Hadiseler’ başlığı<br />

altında 3 polisiye olaya <strong>ve</strong> zabıta haberlerine yer <strong>ve</strong>rilmiştir. 9 Mayıs 1967 tarihli bir<br />

haberde geçen, ‘<strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>nde bir çadırda kumar oynarken suçüstü yakalandılar’<br />

bilgisi, <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>nin yazımızda anlattığımız değişimlerine <strong>ve</strong> evrelerine bir örnek<br />

olmaktadır. Mesirenin cazibesini <strong>ve</strong> coşkusunu arttırmak amacıyla, 1966’da<br />

Demirci’den, 1967’de Savaştepe <strong>ve</strong> Manisa’dan folklor ekipleri getirilmiştir. Yine<br />

1967’de Manisa Tümen Bandosu halka konser <strong>ve</strong>rmiştir. Aynı şekilde 1930’lardan<br />

başlamak üzere <strong>Kırkağaç</strong>’ta oluşturulan bando pek çok yıl <strong>Çam</strong>’da konserler<br />

<strong>ve</strong>rmiştir. 22 Haberlerde, Sarıkız’a ya da Hıdrelleze dair bir atıf bulunmamaktadır. Zira<br />

geçen zaman içinde, birbirleriyle bağlantılı olan her iki motiften biri önemini yitirmiş,<br />

diğeri unutulmuştur. 23<br />

Sonuç<br />

<strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>, şifahî kültüre göre 19. asrın sonlarına tarihlenir. Rahmi<br />

Eken’in ifadelerinde geçen, <strong>Çam</strong>’a Rumların katılması, Cuma tatili ifadesi, günümüzde<br />

80’li yaşlarında olan insanların ana-baba <strong>ve</strong> daha büyüklerinden yaptığı nakiller,<br />

kolaylıkla bu görüşü savunmamızı sağlar. Daha da ötesi, bu nevi toplumsal hareketler<br />

birden bire başlamazlar. Maziden gelişip büyüyerek intikal ederler. Bu münasebetle<br />

<strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong> daha eskiye bağlanır. Kanaatimizce <strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>,<br />

kuv<strong>ve</strong>tle muhtemel asırlar önce bir Hıdrellez kutlaması olarak başlamıştır. Uzun süre<br />

böyle devam eden mesire, <strong>Kırkağaç</strong> medrese kültürünün <strong>ve</strong> 19. asrın ikinci yarısından<br />

itibaren şehirde teşekkül eden <strong>ve</strong> <strong>Çam</strong>’da öncülüğü ele alan tarikatların etkisi ile<br />

Hıdrelleze dair bazı inanışlardan sıyrılarak daha dinî bir hüviyet kazanmıştır. Bu durum<br />

1930’lara kadar sürmüş, bu dönemde gerçekleştirilen laik uygulamalar <strong>ve</strong> tarikatların<br />

tasfiyesi, <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>nin yeniden mahiyet değiştirmesini netice <strong>ve</strong>rmiştir. Devam<br />

eden yıllarda, resmî kurumların daha çok müdahil olmaya başladığı <strong>ve</strong> alt yapı<br />

sorunlarını çözmeye çalıştığı görülür. Bunun yanı sıra, mesirenin şenlendirilmesi<br />

amacıyla şehir içinden <strong>ve</strong> dışından değişik organizasyonların etkinliklere dâhil edilmesi,<br />

<strong>Çam</strong>’ın yeni bir yüze bürünmesine sebep olmuştur. Bu yeni yüz, toplumun önemli bir<br />

kısmını <strong>Çam</strong>’dan uzaklaştırmıştır. Bu evrenin önemli bir sonucu, Sarıkız örfî-dinî<br />

motifinin de unutulması olmuştur. Son çeyrek asra girildiğinde ise, halkta makes<br />

bulmayan <strong>ve</strong> yadsınan söz konusu faaliyetlerin <strong>ve</strong> o <strong>Çam</strong> manzarasının ortadan<br />

kalkması, mesirede son süreci başlatmıştır. Günümüzde hemen her kesimin katıldığı<br />

<strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>, özellikle son 30 yılda hazır çadırların devreye girmesi sonucu hâsıl olan<br />

câzibe ile büyük bir katılım ivmesi kazanmıştır. Bu yönüyle <strong>Kırkağaç</strong> <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>,<br />

22 Özerdem, Belediye Başkanı Celal İçöz (1923-1938) tarafından tam tekmil bir bandonun kurulduğunu<br />

ifade etmektedir. Aynı şekilde Rahmi Eken, 18 parçadan müteşekkil belediye bandosu kurulmuştur<br />

bilgisini <strong>ve</strong>rir. Evran-Satı, 1925 yılından itibaren Türk Ocağı Bando takımının var olduğunu <strong>ve</strong> çevre<br />

beldeler ile İzmir 9 Eylül kutlamalarına gittiklerini yazmaktadırlar. Bkz., Evran-Satı, Geçmişten<br />

Günümüze <strong>Kırkağaç</strong>, s. 30.<br />

23 Bununla beraber Selçuk Satı, telefonla yaptığımız görüşmede, 1940’larda Sarıkız’ın başında dua<br />

edildiğini <strong>ve</strong> lokma dağıtıldığını ifade etmiştir. Bunun yanı sıra müşahhas bir örnek olmak üzere Rıza<br />

Kayadipli, 2006 yılında 100 yaşınayken ölen babaannesinin, <strong>Çam</strong> <strong>Mesiresi</strong>ne Sarıkız’ı ziyaret ederek<br />

başladığını belirtmektedir.


mevzuumuzu tasrih etmek amacıyla kıyaslayacak olursak, gerek Toroslar Yörük<br />

Şenliklerinden gerekse Kuzey Anadolu Yayla Şenliklerinden daha hacimli bir halk<br />

hareketi özelliği göstermektedir.


Kaynaklar<br />

Ali Cevad Bey, Memâlik-i Osmaniye’nin Tarih <strong>ve</strong> Coğrafya Lügati, İstanbul, 1314.<br />

Alparslan, Besim, Dünden Bugüne <strong>Kırkağaç</strong>, İstanbul, 2001.<br />

Artun, Erman, ‘Türk Halk Kültüründe Hıdrellez’, http://turkoloji.cu.edu.tr/<br />

HALKBILIM/turk_halk_kulturunde _hidrellez.pdf<br />

Ertur, Esat K., Tamu Yelleri, Ankara, 1994.<br />

Evran, Ümit – Satı, M. Selçuk, Geçmişten Günümüze <strong>Kırkağaç</strong>, İzmir, 2000.<br />

Metin, Celal, ‘Sözlü Tarih <strong>ve</strong> Türkiye’deki Gelişimi’, Türk Kültürü, S. 469, (Mayıs<br />

2002), s. 288-298.<br />

Sözlü Tarih Kaynakları<br />

Mustafa Melam, 1926 doğumlu, 27 <strong>ve</strong> 29 Haziran 2012 tarihlerinde görüşülmüştür.<br />

Hasan Hüseyin Özerdem, 1931 doğumlu, 05 Temmuz 2012 tarihinde görüşülmüştür.<br />

Erdoğan Aytan, 1936 doğumlu, 03 Temmuz tarihinde görüşülmüştür.<br />

Mehmet Dürmüş, 1927 doğumlu, 29 Haziran tarihinde görüşülmüştür.<br />

İzzeddin Akhisar, 1940 doğumlu, 29 Haziran tarihinde görüşülmüştür.<br />

Rıza Kayadipli, 1956 doğumlu, 04 Temmuz tarihinde görüşülmüştür.<br />

Ahmet Ok, 04 Temmuz tarihinde görüşülmüştür.<br />

Azmi Cusuntaş, 1946 doğumlu, 14 Temmuz 2012 tarihinde görüşülmüştür.<br />

Hüseyin Karadeniz, 1957 doğumlu, 29 Haziran tarihinde görüşülmüştür.<br />

Erdem Altaşlı, 1970 doğumlu, Temmuz 2012’nin muhtelif günlerinde görüşülmüştür.<br />

Ömer Bilir, 1973 doğumlu, 29 Haziran tarihinde görüşülmüştür.


Ekler<br />

<strong>Çam</strong>, Mayıs 1935<br />

<strong>Çam</strong>, 1930’lu yıllar


<strong>Çam</strong>, 1930’lu yıllar<br />

<strong>Çam</strong>, 1930’lu yıllar


<strong>Çam</strong>, 1930’lu yıllar<br />

<strong>Çam</strong>, 1930’lu yıllar


<strong>Çam</strong>’da Süleyman Demirel <strong>ve</strong> eşi, 17 Eylül 1967<br />

<strong>Kırkağaç</strong> Postası Gazetesi, 03 Ekim 1956


<strong>Kırkağaç</strong>’ta Yurt Sesi Gazetesi, 18 Nisan 1961<br />

<strong>Kırkağaç</strong>’ta Yurt Sesi Gazetesi, 02 Mayıs 1961


<strong>Kırkağaç</strong>’ta Yurt Sesi Gazetesi, 09 Mayıs 1967<br />

<strong>Kırkağaç</strong>’ta Yurt Sesi Gazetesi, 1963


<strong>Kırkağaç</strong>’ta Yurt Sesi Gazetesi, 1964<br />

<strong>Kırkağaç</strong>’ta Yurt Sesi Gazetesi, 08 Mayıs 1964


<strong>Çam</strong> 2012<br />

<strong>Çam</strong> 2012

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!