YÜREK KANATAN DOKSAN BIN KARDELEN - Ankara Barosu

YÜREK KANATAN DOKSAN BIN KARDELEN - Ankara Barosu YÜREK KANATAN DOKSAN BIN KARDELEN - Ankara Barosu

ankarabarosu.org.tr
from ankarabarosu.org.tr More from this publisher
22.08.2013 Views

YÜREK KANATAN DOKSAN BIN KARDELEN Gerçekle, hayalin arasında bir yerde gibidir Kars’ın güzel ilçesi Sarıkamış. Sessizce yağan karı, masal diyarını andıran vadileri, karda açan kardelenleri, göze ziyafet, ruha dinginlik ve ciğere şifa olan yemyeşil çam ormanlarıyla hayaller ülkesinden gelip, ete kemiğe bürünmüş gibidir adeta. Ormanı şal olur Sarıkamış’ın omzuna, diğer yanda modern kayak merkezi topuklu ayakkabı gibidir ayaklarında. Batan gün ışıkları süslerken bu mağrur ormanı, bitmesin diye dilediğiniz bir yolculuktur Sarıkamış’ın esrarı. Rotanızı bir hayale çevirir ve yıkarsınız içindeki duvarları. Sarıkamış hayalin olduğu kadar hayatın da izini taşır. Sarıkamış sakinleri temiz havasını içine çekerken, yaşam tüm canlılığıyla akmaktadır. Karın ayazına inat gibidir parlayan güneşi. Görenin nefesi kesilir Tabiat Ana’nın sundukları karşısında. Sarıkamış barındırdığı Stj. Av. Hülya KESEMEN bu güzellikleriyle hayattan en büyük payı almıştır sanki. Kıskandırır diğer doğu şehirlerini… Göründüğü gibi değildir, görünüş sadece bir elbisedir Sarıkamış’ta. Huzur verse de bugünü aslında derin acılar saklar dünü. Sarıkamış’ın bir yanı güzelliği ve kıskandıran doğasıyla açmak istiyor gibi beyaz bir sayfayı, bırakıp ne varsa geride kalanları. Diğer yanı hafızaya savaş açmış direniyor unutturmamak için geçmişteki acıları. İnsanlar gibi ruhları vardır kentlerin de. Sarıkamış’ın ruhu acı içinde, aklına düşer bu topraklarda vatanı uğruna can veren evlatları. Bundandır ki, çehresindeki hüznü gece bile örtemez. 99 yıl önce kurulur bağrına çaresizlik Sarıkamış’ın. Baş döndüren ormanıyla duyulmaz olsa da o acı günlerde soğuktan inleyerek donan Mehmetçiğimin sesi; yine de güneş batarken acı bir hikâyeyi anlatır Sarıkamış toprakları. Soğuk haykırır yüzüne 2013/1 | Hukuk Gündemi 83

<strong>YÜREK</strong> <strong>KANATAN</strong><br />

<strong>DOKSAN</strong> <strong>BIN</strong> <strong>KARDELEN</strong><br />

Gerçekle, hayalin arasında bir yerde<br />

gibidir Kars’ın güzel ilçesi Sarıkamış.<br />

Sessizce yağan karı, masal diyarını<br />

andıran vadileri, karda açan kardelenleri,<br />

göze ziyafet, ruha dinginlik ve ciğere şifa<br />

olan yemyeşil çam ormanlarıyla hayaller ülkesinden<br />

gelip, ete kemiğe bürünmüş gibidir<br />

adeta. Ormanı şal olur Sarıkamış’ın omzuna,<br />

diğer yanda modern kayak merkezi topuklu<br />

ayakkabı gibidir ayaklarında. Batan gün ışıkları<br />

süslerken bu mağrur ormanı, bitmesin<br />

diye dilediğiniz bir yolculuktur Sarıkamış’ın<br />

esrarı. Rotanızı bir hayale çevirir ve yıkarsınız<br />

içindeki duvarları.<br />

Sarıkamış hayalin olduğu kadar hayatın da<br />

izini taşır. Sarıkamış sakinleri temiz havasını<br />

içine çekerken, yaşam tüm canlılığıyla akmaktadır.<br />

Karın ayazına inat gibidir parlayan<br />

güneşi. Görenin nefesi kesilir Tabiat Ana’nın<br />

sundukları karşısında. Sarıkamış barındırdığı<br />

Stj. Av. Hülya KESEMEN<br />

bu güzellikleriyle hayattan en büyük payı<br />

almıştır sanki. Kıskandırır diğer doğu şehirlerini…<br />

Göründüğü gibi değildir, görünüş<br />

sadece bir elbisedir Sarıkamış’ta. Huzur verse<br />

de bugünü aslında derin acılar saklar dünü.<br />

Sarıkamış’ın bir yanı güzelliği ve kıskandıran<br />

doğasıyla açmak istiyor gibi beyaz bir sayfayı,<br />

bırakıp ne varsa geride kalanları. Diğer yanı<br />

hafızaya savaş açmış direniyor unutturmamak<br />

için geçmişteki acıları.<br />

İnsanlar gibi ruhları vardır kentlerin de.<br />

Sarıkamış’ın ruhu acı içinde, aklına düşer bu<br />

topraklarda vatanı uğruna can veren evlatları.<br />

Bundandır ki, çehresindeki hüznü gece bile<br />

örtemez. 99 yıl önce kurulur bağrına çaresizlik<br />

Sarıkamış’ın. Baş döndüren ormanıyla<br />

duyulmaz olsa da o acı günlerde soğuktan<br />

inleyerek donan Mehmetçiğimin sesi; yine<br />

de güneş batarken acı bir hikâyeyi anlatır<br />

Sarıkamış toprakları. Soğuk haykırır yüzüne<br />

2013/1 | Hukuk Gündemi 83


faciayı. Ayağında sıcak botların, sırtında kalın<br />

paltonla kalırsın bir başına insanlığınla…<br />

Ve dünyanın aynı duyguları paylaştığı 1914<br />

yılı I. Dünya Savaşı başlamıştı. 150 yıl önce<br />

cihan hâkimi olan koca çınar Osmanlı, içten<br />

kemiren kurtları ve dıştan baltalayanlarıyla<br />

artık yaşlı ve hastaydı. Osmanlı’nın kalbi olan<br />

Balkanlar elden gitmişti. Osmanlı, Balkanların<br />

acısını çıkarmak, kaybettiği toprakları geri<br />

almak için savaşa girmeye hazırlanıyordu.<br />

Enver Paşa da savaşa girmekten yanaydı.<br />

Böylece Osmanlı İmparatorluğu ittifak devletlerin<br />

yanında savaşa girdi. Enver Paşa ve<br />

arkadaşları 93 Harbi’nde Doğu Anadolu’da<br />

kaybedilen Kars, Batum, Artvin ve Ardahan’ı<br />

da geri alıp imparatorluğun eski günlerine<br />

kavuşması için bir tez ürettiler “Genişleyerek<br />

Büyümek”. Bu teze göre Osmanlı daha<br />

çok fethederek kurtulabilirdi. Cephe savaşlarında<br />

başarılı oldukları gözlenen Rusların,<br />

kuşatma harekâtları karşısında fazla etkili olamadıkları<br />

biliniyordu. Bunun üzerine Enver<br />

Paşa, Sarıkamış üzerine bir kuşatma harekâtı<br />

yapmaya yönlendi. Aras vadisindeki 65.000<br />

kişilik Rus ordusunu imha etmek üzere tasarlanan<br />

bu kuşatma harekâtı, aslında büyük ve<br />

84 Hukuk Gündemi | 2013/1<br />

kapsamlı bir planın sadece ilk ve en önemli<br />

bölümünü oluşturmaktaydı. Tahran, Tebriz,<br />

Mısır, Kafkaslar alınacak, büyük Turan İmparatorluğu<br />

doğacaktı. I. Dünya Savaşı bu<br />

planın uygulanmasında iyi bir zemindi. İlk<br />

genişleme alanı Kafkaslardı. Osmanlı ordusu<br />

büyük bir hızla Kafkaslara girecek ve Rusları<br />

yenerek buradaki Türklerle birleşecekti.<br />

Ruslar Osmanlı’ya savaş ilan ettikten bir gün<br />

sonra Erzurum ve Sarıkamış üzerinden Türk<br />

sınırına girdi, birkaç kasabayı aldıktan sonra<br />

durdu. Zira kara kış geçit vermiyordu. Rusların<br />

planı bahara kadar Türk topraklarında<br />

beklemekti. Ama Enver Paşa böyle düşünmüyordu.<br />

Emir verdi ve tüm ülkede seferberlik<br />

başladı. Samsun, Erzincan, Trabzon ve Arap<br />

eyaletlerinden kuvvetler toplanmaya başlandı.<br />

Henüz Balkan Harbi’nin yaralarını iyileştiremeyen<br />

Mehmetçik yola çıktı. Kafkasların<br />

kapısı Sarıkamış’tı. Sarıkamış’ta savaşacak 3.<br />

Ordu üç kolordudan oluşuyordu. 11. Kolordu<br />

Rusları oyalamak için sağ kanat istikametinde<br />

savaşacaktı. 9. Kolordu merkezde Sarıkamış<br />

geçidi istikametimde savaşacaktı. 10. Kolordu<br />

da İslamköy, Oltu, Penek yolundan Bardız<br />

Yaylasına ve Allahuekber Dağları’na ulaşacak


ve buradan Rusların arkasına saklanacaktı.<br />

Sarıkamış ele geçirilince diğer kolordularla<br />

birleşilecek ve Kafkaslara ulaşılacak, yani<br />

Turan İmparatorluğu’nun ilk adımı atılmış olacaktı.<br />

Savaşın can alıcı görevi, komutanı Albay<br />

Hafız Hakkı olan 10. Kolordunundu. Harekât<br />

planı gereğince kolordu kuşatma için, düşman<br />

kuvvetlerine ulaşan en kısa yoldan<br />

ilerleyecekti. Ancak 10. Kolordu Komutanı<br />

Hafız Hakkı Bey, daha harekâtın ikinci günü<br />

büyük bir kolordu ile mağlup ettiği iki alaydan<br />

ibaret küçük bir Rus müfrezesini takip<br />

etmekten kendini alamadı. Abdülkerim Bey<br />

komutasındaki 32. Tümeni Kop yönüne gönderdikten<br />

sonra, kendisi, 30 ve 31. Tümenlerle<br />

Oltu - Ardahan istikametinde, Allahuekber<br />

Dağları’nın kuzey yamaçlarına doğru yöneldi.<br />

Hafız Hakkı Bey’in taarruz planı dışına çıkarak<br />

geniş bir yay çizmesi, kuşatma cephesinin<br />

aşırı derecede genişlemesine yol açacaktı.<br />

Daha da kötüsü, 10. Kolorduya bağlı birlikler<br />

Sarıkamış’a ulaşabilmek için kış ortasında<br />

Allahuekber Dağları’nı aşmak zorunda kalacaklardı.<br />

Hafız Hakkı Bey’in Enver Paşa’dan<br />

daha önce Sarıkamış’ı almak için düşüncesizce<br />

gerçekleştireceği bu manevraya katılan<br />

askerlerin büyük bir kısmı Allahuekber<br />

Dağları’nda donarak şehit olacaktı. Hafız<br />

Hakkı Bey’in basiretsizliğiyle neden olacağı<br />

bu facia, Sarıkamış Harekâtı’nın hezimetle<br />

noktalanmasına yol açan hataların en<br />

büyüğü olacaktı.<br />

1.5 metre kar, -50 derece soğuk, 2500 rakım<br />

ve inanılmaz engebeli bir arazi. Bütün mesafeler<br />

yürüyerek geçilecek ve savaş bu alanda<br />

yapılacaktı. Kolordular toplanmış ve görev<br />

alanına doğru yürüyüşe başlamıştı. Dağlar<br />

merhametsizdi, dağlar soğuktu. Askerlerin<br />

durumu yürek sızlatıyordu. Tarihler 22<br />

Aralık gününü gösterdiğinde tarihe “Sarıkamış<br />

Faciası” olarak geçen harekât başladı.<br />

125.000’e yakın iman abidesi insan, kış kıyamette<br />

paltosuz, postalsız, gömlekle, çarıkla<br />

cehennem gibi tipinin ortasına yürüdüler.<br />

Askerlerin büyük bir kısmı evden getirdikleri<br />

kıyafetlerle yürüyordu. Henüz bıyığı bile<br />

terlememiş bu çocuklar, askerden çok tarla<br />

işçisini andırıyordu. Sırtında ne kalın paltoları<br />

ne de yedek iç çamaşırları vardı. Ordu verir<br />

diye düşünmüşlerdi. O günlere şahit olan bir<br />

askerin mektubu, facianın boyutunu günümüze<br />

şöyle taşır:<br />

“Bu yaz, iki alayımızla Yemen’den buraya<br />

naklolunduk. Yola koyulmamızdan dört ay<br />

sonra buraya ulaştık ki, Arabistan’ın cehennem<br />

sıcağı Köprüköy’deki ayaz yanında nimet-i<br />

ilâhi imiş. Burada çadırın perdesi buza kesmiş,<br />

oğlak kulağı gibi kırılmakta ve kopmakta.<br />

Bölük kumandanım, beni sıhhiyeye nakletmiş<br />

ise de, tabip ve ilaç yokluğundan çaresiz<br />

kalıp tekraren takımıma döndüm. Akşam yaklaşınca<br />

Köprüköy’e civar dağlardan tipi boşanır.<br />

Kumandanımız, gelecek Cuma Başkumandan<br />

Enver Paşa Hazretleri’nin teftiş ve hücum için<br />

geleceğini müjdeledi. O gelinceye kadar da yün<br />

içlik, çorap ve paltoların verileceğini ve Yemen<br />

yazlıklarını atacağımızı müjdeledi. Allah, devlete<br />

ve millete zeval vermesin. Başkumandan<br />

Paşa Hazretleri’nin gelmesi ile Moskof’un kahrolacağından<br />

ve kâfirin, karşımızdaki tepelerde<br />

geceleri seyrettiğimiz ocaklı ve mutfaklı<br />

karargâhlarını ele geçireceğimizden subaylarımız<br />

çok emin. Şafak söktüğünde 2059 rakımlı<br />

Kızkulağı Tepesi’nden Moskof obüs yağdırır<br />

ama şükürolsun, zafer bizim olacak. Gece bastırdığında,<br />

tepelerdeki Moskof ocaklarının ateşi<br />

gözlerimizdeki ayazı tandır közüne tebdil eyler.<br />

Başkumandan Paşa Hazretleri acele gelse ki,<br />

ateşe kavuşsak...”<br />

Ama mektupta yazdığı gibi olmadı. Ordu<br />

ihtiyaçları karşılayamadı. Çünkü Kafkas<br />

harekâtına Almanlardan kışlık giysi, erzak<br />

ve mühimmat götürmek için İstanbul’dan<br />

Trabzon’a doğru yola çıkan, içinde 3000 asker<br />

bulunan üç gemi, Enver Paşa’nın bu gemilerin<br />

korunması için donanmadan yardım<br />

istememesi nedeniyle Karadeniz’de Ruslar<br />

tarafından batırılmış 3000 Mehmetçik de<br />

burada şehit olmuştu. Almanlarda yeni malzeme<br />

gönderemiyorlardı. Karşı cephede ise<br />

kış şartlarına alışkın kalın giyimli ve iyi donanımlı<br />

60.000 Rus askeri vardı. Bu durumda<br />

kimi Arap illerinden toparlanmış, hiç kar görmemiş<br />

120.000 fidan imkânsızlıklarla savaşacaktı.<br />

Günlerce yürüdüler. Aç, yorgun ve<br />

çıplaktılar. Zemheriler diye bilinen en soğuk<br />

2013/1 | Hukuk Gündemi 85


günlerdi. Sıfırın altında 50 dereceye düşen<br />

soğuk, düşmandan daha düşmandı. Mehmetçikler<br />

bir metreyi aşan karda insanüstü<br />

çabayla bir adım atıyor, kara saplanan adımlarını<br />

kurtarmak için iki kat emek harcıyorlardı.<br />

Bitkindiler. Ancak Enver Paşa ve Hafız<br />

Hakkı’dan hücum emirleri üst üste geliyordu.<br />

Sarıkamış alınmalıydı. Ölümüne yürüyüş<br />

devam ediyordu. Tipi, kar göz açtırmıyordu.<br />

Ölüm beyazlığı, uysal görünümlü canavar<br />

kar, akılları dondurup gözleri kör ediyordu.<br />

Ortalığı cehenneme çeviren, bir adım bile<br />

öteyi görünmez kılan bu tipi yüzünden iki<br />

Türk tümeni birbirine saldırmış, yaralı ve ölü<br />

2000 asker saf dışı kalmıştı. Oysa İstanbul’a<br />

çekilen telgraflarda inanılmaz ifadeler yer<br />

almaktaydı:<br />

“Kafkasya dağları ve tepeleri beyaz bir<br />

örtüyle örtülüdür. Kar hemen hemen bir metreyi<br />

geçmiştir. Harekâttaki sessizlik bundandır.<br />

Kahraman askerlerimizde ilerleme isteği<br />

o kadar çoktur ki, ellerinden gelse soluklarıyla<br />

karları eritip yol açacaklardır. Karı daha az olan<br />

kesimlerde kahramanlarımız başarılar elde ediyorlar.<br />

Dün süngü saldırısıyla düşmandan iki<br />

mevzi ele geçirilmiştir.”<br />

Bunlar gerçekleri yansıtmıyordu. Ama hiçbir<br />

şey yürüyüşü durdurmuyordu. Yürüdüler,<br />

yürüdüler, yürüdüler... Ölüm bu körpe fidanları<br />

bir köşede kıstırıncaya kadar yürüdüler.<br />

Yürüdükçe terliyorlardı. Terleri sırtlarında<br />

donuyor ölüme bir adım daha yaklaşıyorlardı.<br />

Mehmetçiğin yürürken kar nedeniyle<br />

çarıkları yumuşamış ve gece çökerken bu<br />

çarıklar donmaya, mengene misali ayaklarını<br />

sıkmaya başlamıştı. Adım atmak neredeyse<br />

imkânsızdı. Önce ayaklarda bir sızı<br />

duyuluyordu. Sızının ardından bir hissizlik<br />

başlıyordu. Bu parmakların donduğunu gösteriyordu.<br />

Sonra donma bileklere çıkıyor ve<br />

asker aniden yere düşüyordu. Yere düşeni kaldırmamak<br />

için emir verilmişti. Zaten askerde<br />

de yoldaşını kaldıracak güç kalmamıştı. Kurtların<br />

bile saklanacak yer aradığı bir havada,<br />

askerlere yardım etmenin imkânı yoktu. Yere<br />

düşen asker açlığın ve yorgunluğun etkisiyle<br />

uyuşuyor, kıvrılıp uykuya geçiyordu. Uyku<br />

ölümün kapısıydı. Önce bütün vücudu beyaz<br />

86 Hukuk Gündemi | 2013/1<br />

yorgan gibi kristal bir buz tabakası kaplıyor,<br />

ardında tüm beden kaskatı kesiliyor, ölüm<br />

tatlı bir uykunun ardından böylece geliyordu.<br />

Düşen her kar tanesiyle bir Mehmetçik yere<br />

düşüyor, kar bu körpe vatan evlatlarının<br />

hem kefeni hem mezarı oluyordu. Sağa sola<br />

serpilmiş, ayakları, kolları havada, ağzı açık,<br />

tabiata, Başkumandan’a, karşıdaki düşmana<br />

isyan eden ama Allah’ına teslimiyetle bakan,<br />

tipinin bile örtemediği gözleri buz mavisine<br />

dönmüş kaskatı asker bedenleri artık bir sırrı<br />

açığa çıkarıyordu. Ordu eriyordu. Ölümün<br />

bu kadar yanı başında olduğunu gören erlerin<br />

kimi çıldırıyor, çığlıklar içinde karanlığın<br />

içine koşmaya başlıyor, bir daha geri dönmüyordu.<br />

Ne yakılan ateş ne de askerlerin<br />

zıplaması beyaz ölümün varlığını geciktiriyordu.<br />

Ölüm sabırlı, sakin, sessiz bir şekilde<br />

bekliyor ve yere düşen, biraz uyuklayan<br />

askeri alıp götürüyordu. Allahuekber Dağları<br />

26 Aralık gecesinde dünya savaş tarihinde<br />

görülmemiş bir kıyım yaşanıyordu. Doğaya<br />

karşı savaşan Türk Ordusu yenik düşüyordu.<br />

Güneş ışıkları 27 Aralık sabahı Allahuekber<br />

dağının yamaçlarına vurduğunda sağa sola<br />

yayılmış 15.000 askerin donuk bedenini de<br />

aydınlattı. Bir gecede 15.000 asker donup gitmişti.<br />

Bu sayı Sarıkamış’ta bir haftada donacak<br />

askerlerin sadece küçük bir kısmıydı. Aynı<br />

güneş, Bardız’da, Kız Kilisesi’nde, Divinik’te,<br />

Norşin’de, Çatak’ta yani Sarıkamış’a giden<br />

bütün yollarda bir hafta boyunca kimi yuvarlanmış,<br />

kimi bir ağacın gövdesine dayanmış<br />

kardan heykellere dönüşen Mehmetçiğin<br />

buz tabakasına dönmüş bedenlerinde parıldayacaktı.<br />

Isı biraz arttığında eriyen karların<br />

altında kardelen çiçekleri gibi askerlerin<br />

donuk bedenleri çıkıyordu ortaya. Tarih ne<br />

böyle bir faciayı yazmış, ne de tanık olmuştu.<br />

Anadolu’da şehitler gelincikle anılır, ancak<br />

Sarıkamış’ta beyaz kar, şehitlerimize kefen<br />

olmuştur. Bahar aylarında Sarıkamış’ta karların<br />

içinden kardelen çiçekleri yan yana ve sırt<br />

sırta vermiş halde ortaya çıkar. Tıpkı 90.000<br />

şehidimizin karlar erimeye başladığında teker<br />

teker ortaya çıkması gibi. Sarıkamış şehitlerinin<br />

simgesi bu yüzden kardelenlerdir.<br />

Sürekli hücum emirleri veren Enver Paşa


eline ulaşan pusulalardan durumun vahametini<br />

anlamıştı. Bir kareli harita kâğıdı çıkardı<br />

ve vasiyetini yazdı.<br />

“Planım, Ruslara, hemen iki misli faik iki<br />

Kolordu ile arkalarına düşerek ricata mecbur<br />

etmek ve bu suretle XI. Kolordu ve Süvari<br />

Fırkasıyla takip olunan düşmanı karşılayıp,<br />

tamamıyla mahvetmekti. IX. Ve X. Kolordu ve<br />

Süvari Fırkasını bekliyorum. Gelir de yetişirse,<br />

düşmanı bozacağım. Fakat gelmeden düşman<br />

zayıflamış kıtaatımıza taarruz eder ve taarruzda<br />

muvaffak olursa o vakit Ordu mahvolmuş<br />

demektir.<br />

Şimdiye kadar asker ve zabitler hiç kusursuz<br />

harp ettiler. Her manevrayı yaptılar. Eğer Allah<br />

da yardım ederse, muvaffakiyet katidir. Eğer<br />

muvaffak olmazsam, son neferimle beraber<br />

öleceğim. Bu halde vasiyetim: Ben vazifemi<br />

yaptığımı sanıyorum ve öyle ölüyorum. Yaşasın<br />

dinim, vatanım, Padişahım.<br />

Eğer geride kalanlarıma yardım etmek isterseniz,<br />

refikam Sultan Efendi Hazretleri’nin<br />

muhassasatıkafi değildir. Kendisinin müreffehen<br />

yaşaması için hiç olmazsa, Başkumandanlık<br />

muhassasatımın kendi muhassasatına<br />

zammı ve ebeveynimin temini refahı ile rahmeti<br />

ilahiyeye mazhariyetim için birkaç hayır<br />

yapılmasını rica eder ve tealisine çalışmaktan<br />

başka bir maksat beslemediğim din ve milletimin<br />

tealisine dua eder, tanıyanlara selam<br />

ederim. Yaşasın Müslümanlık ve Osmanlılık<br />

ve Osmanlıların Padişahı Sultan Mehmet Han.<br />

Servet namına bir şeyim yoktur. Mamafih<br />

ne varsa, Refikam Sultan Efendi hazretlerine<br />

bırakıyorum. ENVER”<br />

Ölüme hazırlanmış bir başkomutan yine de<br />

harbi kaybettiğini kabul etmiyordu. Vasiyetini<br />

yazdıktan bir saat sonra eline Rusların kontrolündeki<br />

bir kasabanın geri alındığını bildiren<br />

bir pusula geçti. Enver Paşa’nın içinde taşıdığı<br />

o büyük heyecanı yeniden alevlendi. Bütün<br />

orduya daha doğrusu ordudan artakalana<br />

geri çekilme yerine hücum emri verdi. Enver<br />

Paşa’nın emrinde şu da yer alıyordu:<br />

“Saldırı sırasında her üst, bir adım geri atanı<br />

derhal tabancası ile öldürecektir.”<br />

Askerler, verilen emirle kelime-i şehadet<br />

getirerek yine göz göre göre ölüme yürümeye<br />

başladı. Mehmetçik mermisi bitince<br />

süngüye, süngüsü düşünce eliyle Rus askerleri<br />

ile savaşmaya çalışıyordu. Tarih bir ordunun<br />

böylesine insanüstü bir gayretle savaştığını<br />

görmemişti. Yine tarih böylesine inançlı<br />

bir ordunun, bir dağın yamaçlarında karların<br />

arasında kitleler halinde donup gittiğini de<br />

yazmamıştı. Türk ordusunun bütün saldırıları<br />

sonuçsuz kaldı. Ruslar güçsüz düşen<br />

Mehmetçiğe karşı hücuma geçtiler. Nihayet<br />

bir kuşatmadan kurtulmak için Enver Paşa<br />

4 Ocak günü geri çekilme emri verdiğinde<br />

Rus generali de zafer telgrafını komutanlarına<br />

çekmişti. Sarıkamış harekâtı Türklerin<br />

ağır yenilgisiyle sona ermişti. On beş<br />

gün süren savaşın sonunda içinde general<br />

2013/1 | Hukuk Gündemi 87


ve subayların bulunduğu 7.000 asker esir<br />

düşmüştü. Bu savaştan 12.000 asker sağ<br />

kurtulmuştu. Yaklaşık 120.000 kişilik ordudan<br />

bu rakamlar düşüldüğünde Sarıkamış<br />

dramında tam 101.000 askerin şehit olduğu<br />

ortaya çıkıyor. Bunlardan 90.000 civarındaki<br />

vatan evladı, Ruslarla ciddi bir savaşa girmeden,<br />

karlar altında donarak can vermişti.<br />

Ruslar bu savaşta 20.000 kayıp verdi. Onlardan<br />

da 6.000 asker donarak ölmüştü. Kurtlar<br />

o yıl insan etine doymuştu. Türk askerlerinin<br />

cesetleri bulaşıcı hastalıklara neden olmaması<br />

için Ruslar tarafından toplu mezarlara<br />

gömüldü. Bu mezarlar bir daha bulunamadı.<br />

Sarıkamış bozgunundan kurtulabilen çoğu<br />

yaralı 12.000 Türk askeri Erzurum’a ve civar<br />

ilçelere getirildi. Ancak askerlerde bir tuhaflık<br />

vardı. Yüksek ateş, kaşıntı ve mide bulantısı…<br />

Vücut aniden bitleniyordu. Sonunda gerçek<br />

anlaşıldı. Bu bitlerin neden olduğu hastalık<br />

tarih boyunca orduları yiyip bitiren tifüs<br />

hastalığıydı. Donmadan kurtulan ancak tifüs<br />

salgınından ölenlerin sayısı ise hiçbir zaman<br />

öğrenilemedi.<br />

Savaştan sonra İstanbul’a dönen Enver<br />

Paşa, uzun bir süre Sarıkamış hakkında herhangi<br />

bir haber, bildiri veya yayın yapılmasını<br />

88 Hukuk Gündemi | 2013/1<br />

engelleyerek sansür uygulatmıştır. Donmuş<br />

Mehmetçiklerin fısıltıları, üzerindeki karlarla<br />

yıllarca örtülü kalmıştır. Bu nedenle Sarıkamış<br />

Harekâtı son yüz yıllık tarihimizin en dramatik<br />

ama en az bilinen olayıdır.<br />

Mehmet Akif ERSOY’un dizeleri anlatır<br />

bembeyaz Sarıkamış’ın yüreklerde bıraktığı<br />

simsiyah yası:<br />

“Bastığın yerleri ‘toprak’ diyerek geçme, tanı!<br />

Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.<br />

Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı.<br />

Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.”<br />

Bayrağı, milleti, vatanı, inancı, namusu ve<br />

şerefi için can veren Mehmetçiklerimizin unutulmaması<br />

dileğiyle...<br />

KAYNAKÇA<br />

• Büyük Harpte 10. Kolordu ve Sarıkamış Muharebeleri, Selahattin,<br />

İstanbul, Askeri Matbaa, 1931.<br />

• Sarıkamış Harekâtı, 12-24 Aralık 1914, Nikolski, <strong>Ankara</strong>, Genelkurmay<br />

Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, 1990.<br />

• Sarıkamış Dramı, Alptekin Müderrisoğlu, İstanbul, Kastaş Yayınları,<br />

1997.<br />

• Sarıkamış, Köprülülü Şerif (İlden), İstanbul, Türkiye İş Bankası<br />

Kültür Yayınları, 1998.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!