Ey Talat'ın dünyaya bağladığı kadın: Sen nasıl ... - Afrika Gazetesi
Ey Talat'ın dünyaya bağladığı kadın: Sen nasıl ... - Afrika Gazetesi
Ey Talat'ın dünyaya bağladığı kadın: Sen nasıl ... - Afrika Gazetesi
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
PazaR<br />
Tarih: 4 Nisan 2010 YIL: (4) SAYI: (261) “AFRÝKA”NIN ÜCRETSÝZ HAFTALIK EKÝ<br />
<strong>Ey</strong> Talat'ýn <strong>dünyaya</strong> baðladýðý kadýn:<br />
<strong>Sen</strong> nasýl baðlandýn? Beni de baðla,<br />
Talat'ýn seni baðladýðý <strong>dünyaya</strong>...<br />
Halil Aða
2 Pazar<br />
4 Nisan 2010 Pazar<br />
Faize<br />
ÖZDEMÝRCÝLER<br />
PAZAR DEFTERÝ delitemmuz@yahoo.com<br />
Yaseminlerin bildiðini dünyadan saklama<br />
Hatýralar 'dün'de deðil 'bugün'dedir. Güzel kokular<br />
'dün'de, kayýp güzel kokular 'bugün'de; iþçi kadýnlar<br />
hâlâ yoksuluðun göbeðinde, güzel iþçi kadýnlar<br />
Orhan Veli'nin kalbindedir. Ve fakat, ne 'dün' dündür<br />
artýk, ne de 'bugün' gerçek anlamda bugün;<br />
'yarýn'sa, neresinden bakarsanýz bakýn, iki parçaya<br />
ayrýlmýþ bir ada parçasýnda yarýbuçuk bir olasýlýk.<br />
Tam da bu yüzden, ebediyen kaybolduðunu<br />
sandýðýmýz kokular, edebi birer malzeme olarak<br />
çýkarlar karþýmýza; özellikle de, baharýn sapsarý<br />
bedeniyle ovalarda ispat-ý vücut ettiði zamanlarda.<br />
Bazen þiire girerler, bazen yazýya; þiirden girip<br />
yazýdan, yazýdan batýp þiirden çýktýklarý da olur;<br />
bir eve kapýdan girip pencereden çýkmaya<br />
çalýþýrken, paçalarýný balkon parmalýklarýna<br />
kaptýrýrlar, kalplerini illâ ki sardunyalara.<br />
Edepsiz kokularý edebi bir dille anlatmak yani;<br />
anlatmaya çalýþtýðým bu kýsaca...<br />
Bir sevgili misal gibi dalsa içinden geçmekte<br />
olduðumuz paragrafa; pis kokulardan ilham alan<br />
þiirlerde aslen ne'yi sevdiðini çok iyi bildiði halde;<br />
bilmezmiþ, anlamazmýþ gibi yapsa meselâ.<br />
Ben hýrçýn bir cümlenin mülâyim öznesi olarak,<br />
üzgün ruhumun kariyerini, 'bir faþisti canlandýran<br />
aktörü ayakta alkýþlarken hayranlýk duyulan þey<br />
nedir?' sorusu üzerine yaptýðýný anlatsam ona.<br />
Anlatsam, aynalardan sulara sulardan aynalara<br />
gidip gelen bir yüzleþmeden baþka bir þey<br />
olmadýðýný ömrümün; anlasa,<br />
ama anlamamýþ gibi yapsa,<br />
anlasam anladýðýný, sussam,<br />
misal gülün solunda.<br />
Kokularýn kýymetini kim bilebilir, kendi çocukluðuna<br />
aðlarken, annesinin küçülen rahmine, babasýnýn<br />
dökülen saçlarýna, kýrýlan cümbüþüne aðlamayý<br />
illegal ama devrimci bir görev sayan marazlý<br />
çocuklardan baþka? Ki o çocuklar, kokularla<br />
hatýrlarlar, kokularla unutmazlar; kokularla severler,<br />
kokularla sevmezler ya da. Kokularý biriktirmekte<br />
ne kadar ustaysalar, korkularla alay etmekte de<br />
o kadar ustadýrlar. Ve en mühimi, kokularla<br />
korkularýn arasýndaki bir harflik uzaklýðý küpe<br />
niyetine takarlar kulaklarýna. Kokularý zamana,<br />
korkularý geçmiþin tozlu odalarýna<br />
yayarlar gülün solunda...<br />
Yýllar geçip de mahcup kucaklaþtýklarýnda evleriyle, aðlamazlar,<br />
gülmezler de, ne de teþekkür ederler barikatlarý açanlara.<br />
Bazý kavuþmalarýn ayrýlýk olduðunu bilirler çünkü; bilirler güzel kokularý<br />
da hak etmek gerektiðini; ve sýcak ekmek kokusundan kafiyeler yapan<br />
uzun kýþ gecelerinin mangalda kül býrakmayacaðýný gülün sonunda.<br />
Yeni köye vardýklarýnda, alelacele terkedilmiþ evlerden yayýlan<br />
pis kokularýn bugün gelinen köyün minarelerini gösterdiðini "dün" deðil,<br />
"bugün" anladýlar, yaza yaza anladýlar, yazdýkça anladýlar.<br />
O yaðmalanmýþ evlerin mahrem odalarýndan þiire lâzým olur diye<br />
biriktirdikleri pis kokulardan ilham alan þiirlere<br />
þaþkýnlýkla baktýlar yýllar sonra.<br />
Ah! O kadar zordur ki, 'bugün'ün þiirini yazmak. Pis kokmak temiz kalýr,<br />
ölçüsü kaçmak hafif, dingili kopmak yetmez, kimlik açýklamaz,<br />
kirlenmek temiz, paslanmak ýþýldamak kalýr "bugün"den yükselen<br />
kokular karþýsýnda. Bu yüzden toplumsal hayatýn çarpýk<br />
göbeðinde, hileyle düzeltilmiþ eðri hayatlarý tepeden týrnaða<br />
süzmekle kalmazlar, koklarlar da. Parti merkezlerini,<br />
sözde kitlenin sözde iletiþim örgütlerini, kurum ve kuruluþlarýn<br />
cilâlý çatýlarýný koklamayý da görev sayarlar hatta.<br />
Yýllar öncesinin pis kokularý binle çarpýlmýþ da yayýlmýþ<br />
memleketin dört yanýna. Deðil pis kokmak, bok götürmek bile<br />
temiz kalýr bu kirden ada(m)ýn koynunda.<br />
Böyle giderse, çaresiz kasabalarýn vicdani retçisi olmaktan<br />
baþka çare kalmayacak;<br />
ah ah koklaya koklaya sevmek nedir, nasýldýr,<br />
unutacaðýz gülün solunda. Adamýn bir seçimlik canýný alýrken<br />
ortalýða yaydýklarý pis kokulara karþý, kokmayý deðil tütmeyi<br />
tercih ediyorsa yaseminler, vardýr bir bildikleri.<br />
Yaseminlerin bildiðini yaz(ý)dan saklamak olmaz gülün sonunda...<br />
Fotoðraf: Mario Giocomelliee
4 Nisan 2010 Pazar Pazar 3<br />
Ali Doðanbay<br />
ali@ultracrows.org<br />
MÜSEBBÝBÝ<br />
HÝÇKÝMSE...<br />
Fotoðraf: Alphan Yýlmazmaden<br />
Ýnsan ayrýlacaðýný mektuba yazar mý... Hadi yazar... Bir baþkasýnýn elinden<br />
almak nedir ayrýlýðý. Baþkasýyla sevmedik ki! Neden kendi ellerinle<br />
ayrýlmadýn ki! Kendin yoksun mektubun var ve herhangi bir insan iþte<br />
mektubu veren. Niye? Ellerin çok mu ayýplý? Müsebbibi ayýplý bir kadýn<br />
elidir, mektup yakýþýksýz bir Türkçe, çirkin bir el yazýsýdýr.<br />
Bütün bunlarýn müsebbibi sensin.Týrnaksýz<br />
býraktýn didiþmemi, kalbimi kaþýyacak bir<br />
þeyim yok. Neden hiçbir þey olmamýþ gibi<br />
her þeye su rengi tarafýndan bakýyorsun.<br />
Aðzýnýn içinde kýrýlmýþtým. Kýrýlgan býraktýn<br />
beni. Manasýz bir dil sürçmesi oldu gitmen.<br />
Ýnsan ayrýlacaðýný mektuba yazar mý!<br />
Hadi yazar. Bir baþkasýnýn elinden<br />
almak nedir ayrýlýðý.<br />
Baþkasýyla sevmedik ki!<br />
Neden kendi ellerinle ayrýlmadýn ki!<br />
Kendin yoksun mektubun var<br />
ve herhangi bir insan iþte mektubu veren.<br />
Niye? Ellerin çok mu ayýplý?<br />
Müsebbibi ayýplý bir kadýn elidir ve mektup<br />
yakýþýksýz bir Türkçe, çirkin bir el yazýsýdýr.<br />
Mektup dediðin öyle her harfe bulandýrýlarak<br />
yazýlmaz. Mektup nerden baksan<br />
hýçkýrýk sesinin izahýdýr.<br />
Çünkü katidir ki, iki kiþiden biri uzaktadýr.<br />
Mektup o uzaklýðý tanýmayan, aralarýnda<br />
mesafe tutmayan, en çok birbirlerini sevdikleri<br />
için kullandýklarý sevgilice dilidir.<br />
<strong>Sen</strong>in hiç sevgilice dilin olmadý mý?<br />
Mektup aðýrbaþlýdýr.<br />
Deniz dalgalanacaktýr da, insafýný korur rüzgar.<br />
Deniz kalbidir insanýn. Kalbinin içindeki<br />
özlemdir. Ýnsafý mektuptur. Mektuplaþmasalar<br />
ölecek sevenler vardý bir zamanlar<br />
duydun mu hiç?<br />
(Kanlý-Türkçe yazýlmýþ mektuplar bundandýr.)<br />
Müsebbib mektup, ayýplýsý kadýn,<br />
ki elin coðrafyamýn dumanýdýr.<br />
Hani ormanda bilinçsizce ateþ yakýp<br />
söndürmeyi unuttuðu için bilinçli öküzün<br />
bilmem kaç hektar alanýn bir beþ yüz sene<br />
bomboþ kalacaðý þekilde yakmasý gibi......<br />
(Madem ateþi yakýyorsun, yakmasýný<br />
biliyorsun neden söndürmesini<br />
unutuyorsun?)<br />
Yoksa bütün bunlar neden<br />
oluyor sanýyorsun. Durduk yerde<br />
olmuyor ya. <strong>Sen</strong> bilmezsin ama insan<br />
yalnýzlýðýný da sevmelidir. En azýndan<br />
yalnýzken. Hiç olmazsa bir kere<br />
konuþmalýdýr yalnýzlýðýyla. Yoksa bu beton<br />
orospu damlarda, sadece verdiðiyle<br />
övünüp, övünmek için ödev isteyen<br />
okullarda uslu durmaz, aynasýný<br />
öldürür insan.<br />
Bütün bunlar sen öyle istediðin için<br />
olmuyor. Ýlk sen istediðin için yazýlmýyor.<br />
( <strong>Sen</strong> hiç istemedin belki de -yazarýn düþ<br />
bükmesi iþte-)<br />
Düþ ve dudak bükülmesidir seni<br />
ya da resmini görünce yüzümde buruþan.<br />
Yüzümde buruþan yazýdýr alfabem.<br />
Müsebbibi bütün bunlarýn hiç kimsedir.<br />
Filikasýný indirdim kalbimin,<br />
artýk batabilir gemi....
4 Pazar<br />
Adým adým Perestroyka 90/91 günlüðü (19)<br />
YOL BÝTTÝ, YOLDAÞ BÝTTÝ<br />
Darbenin bastýrýlmasýndan sonra<br />
yeni bir insanlýk komedyasý<br />
oynanýyor Moskova'da. Týpký<br />
bizde seçimlerden sonra oynanan<br />
komedyalar gibi...<br />
Toz-duman daðýldýktan ve<br />
yenenlerle yenilenler belli olduktan<br />
sonra bir anda kabuk deðiþtiriyor<br />
herkes.<br />
Renk deðiþtiriyor.<br />
Darbe sýrasýnda Gorbaçov'un<br />
artýk iþinin bittiðini ve cuntanýn<br />
uzun ömürlü olacaðýný sanarak<br />
ona destek verenler, kendilerini<br />
aklamak için nasýl çýrpýnýyor<br />
nasýl...<br />
Kimi, yeni bildirilerinin ve<br />
açýklamalarýnýn altýna eski tarihler<br />
koyarak gazeteye veriyor hemen.<br />
Neden?<br />
Cuntaya daha ilk gün karþý<br />
çýktýðý bilinsin diye.<br />
Ýnanýlmayacak "temize çýkma"<br />
öyküleri uyduruyor kimi.<br />
Cuntaya ses çýkarmayan,<br />
direniþçilerim safýnda bir gün bile<br />
görülmeyen nice yiðitler,<br />
-Hastaydýk, rahatsýzdýk, olup<br />
bitenlerin bile farkýnda deðildik gibi<br />
mazeretlerle yað döktürüyorlar<br />
Gorbaçov'a...<br />
Darbe olur olmaz hemen cuntanýn<br />
hizmetine giren Sovyet Bakanlar<br />
Kurulu bile direniþçilerim arasýnda<br />
sayýyor neredeyse kendini.<br />
Darbeye etkin destek veren<br />
"Pravda" gazetesi ise direniþçilerin ve<br />
Yeltsin'in arkasýný sývazlýyor...<br />
-Sovyetler Birliði'ni Rusya kurtardý,<br />
diye manþetler atýyor.<br />
Kýsaca, darbeyi kýnamayýp sinenler,<br />
þimdi kahraman kesilmekte kahraman.<br />
Bu trajik tabloya baktýkça,<br />
-Yoksa her devrin adamlarý vartayý<br />
bu kez de mi atlatacak, demekten<br />
kendini alamýyor insan.<br />
Ama saðolsun, burada þu anda,<br />
dünyada kararlýlýðýna ender rastlanan<br />
dinamik bir lider Yeltsin ve yine<br />
dinamizm dolu bir Rus parlamentosu<br />
var.<br />
Direniþçiler, darbe sýrasýnda cunta<br />
ile iþbirliði yapanlarý, susanlarý<br />
(susmak da suç), faþist darbeye<br />
baþkaldýrmayanlarý saptamýþlar teker<br />
teker. Kara listeler hazýrlamýþlar. Ve<br />
kimse kimseyi baðýþlamamakta kararlý<br />
sonuna dek.<br />
Bizim gibi dinamizmden yoksun bir<br />
muhalefetin yýllarca kararsýzlýk içinde<br />
kývrandýðý ülkelerden gelenler,<br />
-Oh be, diyor. Muhalefet dediðin,<br />
direniþ dediðin böyle olmalý iþte.<br />
4 Nisan 2010 Pazar<br />
Olaðanüstü bir devrim konseyi gibi hareket ediyor Rusya Parlamentosu. Ve her<br />
istediðini artýk yaptýrabilecek güçte. Ýstediði de ne? 1917 devriminden bu yana yapýlan<br />
herþeye son vermek. Komünist Partisi'ni tamamen tasfiye etmek, partinin mülkiyetine<br />
el koymak, kapýlarýna kilit vurmak. Bir daha hortlamamasý için önlemler almak.<br />
Komünist Partisi'nin Moskova'daki merkez binasýna ilk kilit önceki gün vuruldu zaten.<br />
Sokaklardaki coþkulu kitleleri artýk kimse durduramýyor.<br />
Adýný koymalý herþeye.<br />
Yaldýzlý, diplomatik ve<br />
resepsiyonlara özgü sözlerle<br />
kývýrmamalý.<br />
***<br />
Olaðanüstü bir devrim konesyi gibi<br />
hareket ediyor Rusya Parlamentosu.<br />
Ve her istediðini artýk yaptýrabilecek<br />
güçte.<br />
Ýstediði de ne?<br />
1917 devriminden bu yana yapýlan<br />
herþeye son vermek. Komünist<br />
Partisi'ni tamamen tasfiye etmek,<br />
partinin mülkiyetine el koymak,<br />
kapýlarýna kilit vurmak. Bir daha<br />
hortlamamasý için önlemler almak.<br />
Komünist Partisi'nin Moskova'daki<br />
merkez binasýna ilk kilit önceki gün<br />
vuruldu zaten. Sokaklardaki coþkulu<br />
kitleleri artýk kimse durduramýyor.<br />
Þu anda ülkenin en güçlü lideri
4 Nisan 2010 Pazar Pazar 5<br />
Boris Yeltsin.<br />
Politika arenasýna çýktýðýndan bu<br />
yana kiþiliði en çok tartýþýlan, zaman<br />
zaman Gorbaçov'la çok sert<br />
tartýþmalara giren ve bundan dolayý<br />
Batý tarafýndan temkinle karþýlanan<br />
Yeltsin popülaritesinin zirvesinde. Ve<br />
kendini Batý'ya artýk kabul ettirmiþ<br />
durumda. Gorbaçov Yeltsin'in<br />
istemlerini geri çevirdiði anda,<br />
yapýlacak ilk Baþkanlýk seçimlerinde<br />
aðýr bir yenilgiye uðrayabilir.<br />
72 saatlik izolasyondan sonra<br />
makamýna dönen Gorbaçov, darbenin<br />
herkese ve özellikle kendine büyük bir<br />
ders olduðunu söyledi. Doðrusu<br />
dünyada az rastlanýr bir politikacý tavrý<br />
bu da. Televizyondan halka yaptýðý<br />
konuþmada hatalarýný kabul etti. Ne<br />
var ki tüm bu güzel sözlerin ve<br />
alçakgönüllüðünün yanýnda, halkýn<br />
sabýrsýzlýkla beklediðini söyleyemedi<br />
bir türlü. Darbenin en ciddi<br />
sorumlularýndan biri olan Komünist<br />
Partisi'ni açýkça suçlamaktan kaçýndý.<br />
Partiyi reformlarla yenileyeceðini<br />
belirtmekle yetindi.<br />
Halka gelince... Tüm perestroyka<br />
dönemi sýrasýnda sýrtýndan atamadýðý<br />
darbe geriliminden kurtuldu. Þimdi<br />
eskisinden çok daha güvenli.<br />
Sanýrým, Moskova'da her zaman bir<br />
askeri darbe beklentisi içinde olan<br />
Batý'nýn endiþeleri de giderildi büyük<br />
ölçüde.<br />
Ülkenin zor koþullarýna karþýn,<br />
perestroykanýn bundan sonra daha<br />
hýzlý ve daha kararlý adýmlarla<br />
ilerleyeceðine kuþku yok.<br />
KALANLARA SELAM<br />
OLSUN...<br />
Televizyonun düðmesine bastým.<br />
Haberleri okumaya hazýrlanan<br />
spiker,<br />
-Bayanlar ve baylar, dedi...<br />
Veya bizdeki deyimle,<br />
-Sayýn izleyiciler...<br />
Artýk yoldaþ moldaþ yok. Baylar,<br />
bayanlar, efendiler, hanýmlar,<br />
beyefendiler, hanýmefendiler var<br />
yalnýz.<br />
Halk alýþýlmýþýn dýþýndaki bu hitap<br />
biçimini evinde televizyonun<br />
karþýsýnda nasýl karþýlýyor?<br />
Memnun mu?<br />
Deðil mi?<br />
Gönlünü okþuyor mu artýk bir<br />
efendi sayýlmak?<br />
Efendiliðin bilincine varýyor mu?<br />
Yoksa bunu da ülkedeki genel<br />
þaþkýnlýðýn bir parçasý sayýp gülüp<br />
geçiyor mu?<br />
Bilemem.<br />
***<br />
Ekonomik ve sosyal düzen<br />
deðiþirken hitap biçimi de deðiþiyor.<br />
1917 devriminden sonra<br />
Sovyetlerde beylik, efendilik<br />
kaldýrýlmýþtý. Herkes birbirine "yoldaþ"<br />
anlamýna gelen "tovariþ" diyordu.<br />
Kadýnlar için de tovariþ, erkekler için<br />
de tovariþ.<br />
Sovyet sistemi yeni hitap biçimleri<br />
de keþfetti daha sonra. Dünyanýn<br />
hiçbir yerinde rastlanmayan hitaplar.<br />
"Kadýn", "erkek", "genç adam" veya<br />
"kýz" gibi...<br />
Doðrusu hiçbir zaman alýþamadým<br />
ben bunlara. Birisine "kadýn", ya da<br />
"erkek" diye seslenmek garip geldi hep<br />
bana. Oysa herkes için son derece<br />
olaðandý bu.<br />
Kadýn, sokakta tanýmadýðý bir<br />
kimseye yaklaþýp,<br />
Gorbaçov Kremlin’den en son<br />
iþte böyle çýkýp gitti...<br />
-Erkek, þu sokaða nasýl gidilir, diye<br />
sorabiliyorduç<br />
Dükkanlardaki tezgahtar kadýnlara,<br />
-Kadýn, diye hitap ediliyordu.<br />
Daha genç olanlara ise "kýz", ya da<br />
"genç adam".<br />
Yine de en yaygýn olan "yoldaþ"<br />
anlamýndaki "tovariþ" sözcüðü idi.<br />
***<br />
Üniversite yýllarýnda, sosyalist bir<br />
ülkeden gelmediðim için bazan<br />
soranlar oluyordu bana:<br />
-Size "bey" mi diyelim, yoksa<br />
"tovariþ" mi?<br />
-Tovariþ deyin!<br />
Beyliði, efendiliði<br />
benimseyememiþtim oldum olasý.<br />
Benim büyüdüðüm sokaklarda<br />
beyefendiler, hanýmefendiler yoktu.<br />
Daha doðrusu, beylik adamýn parasýna<br />
ve mevkisine göreydi.<br />
Kimse bir çöpçüye veya bir tuvalet<br />
bekçisine "Bey" demediði gibi,<br />
dairedeki herhangi bir müdüre veya<br />
fabrikadaki patrona da "Bey"siz hitap<br />
etmiyordu.<br />
Restorandaki garsona hiç,<br />
-Garson bey, dendiðini duydunuz<br />
mu?<br />
Gerçi garson iþini bitirip baþka bir<br />
restorana müþteri olarak gittiði vakit o<br />
da bir "Bey, ama masalara servis<br />
yaparken hep garson. Zaman zaman el<br />
çýrparak, zaman zaman da ýslýkla<br />
çaðrýlan...<br />
***<br />
Hitap biçimlerindeki deðiþiklikleri<br />
bizdeki sosyalist ocaklarda da<br />
gözlemledik uzun yýllar.<br />
Herkes birbirine,<br />
-Arkadaþ, diyordu...<br />
Ahmet arkadaþ, Mustafa arkadaþ,<br />
Ayþe arkadaþ, Nevin arkadaþ, Zalihe<br />
arkadaþ...<br />
Bu yapay "arkadaþ"lýða da<br />
ýsýnamadým hiçbir zaman. Ýçtenlikten<br />
çok bir zorlamaydý bu. Ve<br />
Sovyetlerdeki "yoldaþ" hitabýnýn bir<br />
adaptasyonuydu.<br />
Polis tarafýndan komünist kapsama<br />
alýndýðý için yoldaþ denmiyordu.<br />
Sadece arkadaþ...<br />
n ÞENER LEVENT<br />
Biz paraya ve mevkiye göre belirlenen hitap biçimlerinden sýkýldýk.<br />
Onlar ise beyefendi ve hanýmefendi olamamaktan sýkýldý. Artýk yokda birine<br />
"tovariþ" demek hakaret sayýlacak neredeyse. Gorbaçov bile "tovariþ" demiyor<br />
artýk. "Sevgili vatandaþlar" diyor. Televizyondaki tüm programlar,<br />
-Baylar ve bayanlar, diye baþlýyor.<br />
Yol bitti. Yoldaþ bitti. Sonunda herkes kendi yoluna çekip gitti.<br />
Þimdi iki dünyanýn çeliþkilerine<br />
bakýyorum.<br />
Biri bizim dünyamýz, diðeri<br />
onlarýn dünyasý.<br />
Biz paraya ve mevkiye göre<br />
belirlenen hitap biçimlerinden<br />
sýkýldýk.<br />
Onlar ise beyefendi ve<br />
hanýmefendi olamamaktan sýkýldý.<br />
Artýk yokda birine "tovariþ" demek<br />
hakaret sayýlacak neredeyse.<br />
Gorbaçov bile "tovariþ" demiyor<br />
artýk. "Sevgili vatandaþlar" diyor.<br />
Televizyondaki tüm programlar,<br />
-Baylar ve bayanlar, diye<br />
baþlýyor.<br />
Yol bitti.<br />
Yoldaþ bitti.<br />
Sonunda herkes kendi yoluna<br />
çekip gitti.<br />
Gidenler gitti.<br />
Bu gidiþle hiçbir eser<br />
kalmayacak dünden.<br />
Haydi þerefe, bardaklar bir kere<br />
daha dolsun.<br />
Kalanlara selam olsun...
6 Pazar<br />
KUZEY KIBRIS'IN NÜFUSU<br />
BÝR MÝLYONU GEÇMÝÞTÝR<br />
Adada yaþayanlarýn sayýldýðý 1831 yýlýna ait<br />
verilerden baþlayacaðým. Toplam 868 bin Kýbrýslýnýn<br />
%34.4 ü Türk' tü, 90 bin 730 kiþiydiler...<br />
Devlet Planlama Örgütü'nün en azýndan bir nüfus<br />
sayýmý yapýlmasý gerektiðini anlamasý uzun zaman aldý.<br />
Devlet, TC'nin Devlet Ýstatistik Enstitüsü'nden teknik<br />
yardým alarak 15 Aralýk 1996'da nüfusunu saydý.<br />
Bulunan sonuç: 200.587... 197.264 Türk, 384 Rum,<br />
173 Maronit, 130 Rus, 106 Alman yaþamaktaydý.<br />
Türklerin %85'i Kýbrýs, kalaný Türkiye kökenliydi.<br />
On yýl sonra 30 Nisan 2006'da devlet bir daha saydý.<br />
KKTC nüfusunun 64 bin 500 kadar arttýðýný açýkladý.<br />
Toplam 265 bin kiþi. 120.007 kiþinin anne ve babasýnýn<br />
Kýbrýslý, 42.572 kiþinin anne ve babasýnýn Türkiyeli<br />
olduðu, 132.635 kiþinin ise anne veya babasýnýn Kýbrýslý<br />
olduðu açýklandý.<br />
Bu arada 1990 verilerine göre Avustralya'da 18 bin,<br />
ayný dönemde Ýngiltere'de 27 bin KKTC vatandaþýnýn<br />
yaþamakta olduðunu unutmayalým.<br />
2009 yýlý sonu itibariyle KKTCELL, abone sayýlarýnýn<br />
400 bin olduðunu açýkladý. Sabit telefon abone<br />
sayýsýnýn 120 binlerde olduðu ilgili kurumun web<br />
sayfasýnda yazmakta. Aile büyüklüðünün dört kiþi<br />
olduðunu kabul etsek bile KKTC'de iletiþim araçlarýný<br />
kullananlar, sayýlan nüfusun çok üzerinde.<br />
Sadece bu verilere bakýldýðýnda bile þunlarý<br />
söylemek sanýrým yanlýþ olmayacak:<br />
Birileri ya saymayý bilmiyor ya da......<br />
Kaynaklar muhtelif. 1980'lerin baþýnda da nüfus<br />
sayýlmýþ, "deðerlendirilmek üzere" sonuçlar Türkiye'ye<br />
gönderilmiþ. Ama belgeler kaybolmuþ.<br />
1990'daki sayýmda ise, sayýlanlara yaþ, medeni hali,<br />
uyruðu, doðum yeri sorulduðu halde Türkiye<br />
doðumlularýn miktarý açýklanmamýþ...<br />
4 Nisan 2010 Pazar<br />
n Nesrin Sýdal<br />
GÜNDOÐAN<br />
nesrinsidal@gmail.com<br />
Kýbrýs'ýn kuzeyinde insanlar hem sayýlýyor, hem de sayýlmýyor... Hastane yataðý baþýna 194 kiþi,<br />
doktor baþýna 529 kiþi, diþ doktoru baþýna 2062 kiþi, hemþire baþýna 390 kiþinin düþtüðü ülkede<br />
40 bin üniversite öðrencisi (9300 Kýbrýslý) ve 45 bin asker nüfus var. Üretilen ve/veya ithal edilen<br />
elektrik ve akaryakýt miktarýna bakýldýðýnda bile, KKTC nüfusunun, devletin sayarak bulduðundan<br />
çok daha fazla olduðu bir kez daha ortaya çýkýyor. Dedim ya! Ya saymayý bilmiyorlar, ya da.....<br />
(Kýbrýs'ta Göç Hareketleri ve 1974 sonrasý yaþananlar /<br />
Ulvi Keser).<br />
Neden açýklanmadý dersiniz?<br />
1996 yýlýnda nüfusun %53'ü erkek, doðurganlýk oraný<br />
1.8 iken, 2007'de nüfusun %50.1'i erkek, doðurganlýk oraný<br />
ise 2.4 çocuk/kadýn oluvermiþ. 11 yýlda neler olabilir ki<br />
Savaþ biteli çok olmuþ ama hem erkekler azalmýþ, hem de<br />
kadýnlar daha çok doðurmaya baþlamýþ.<br />
Erkek çocuk sahibi olmak için mi bu çaba?<br />
Elbette ki HAYIR...<br />
2007 yýlýndaki KKTC'de yaþayanlarýn yaþ piramidi<br />
(nüfusun temel yaþ gruplarýna daðýlýmý) ise þöyle:<br />
0-14 yaþ % 21 ve 1.05 erkek/kadýn (çalýþamaz<br />
nüfus)<br />
15-64 yaþ % 69.7 ve 1.02 erkek/kadýn (çalýþabilir<br />
nüfus)<br />
65+ yaþ % 9.3 ve 0.78 erkek/ kadýn (çalýþamaz<br />
nüfus)<br />
Yetiþkin ya da orta yaþ nüfusunun diðer gruplardan<br />
fazla olmasý toplumun dinamizmini kaybetttiði veya<br />
kaybetmek üzere olduðu anlamýna gelir.<br />
Devlet Planlama Örgütü ilk kez 2004 yýlýnda hane halký<br />
anket çalýþmasý yaptý. Ýþsizliði % 9.4 buldu, istihdamý ise<br />
% 54.3... Genç iþsizler (15-24 yaþ) % 24 olarak açýkladý.<br />
Baðýmlýlýk oraný 0-14 yaþ grubu ile 65 yaþ üstü nüfusun<br />
15-64 yaþ nüfusa oranýdýr. KKTC'de baðýmlýlýk oraný 2.5,<br />
yani 1 çalýþan 2.5 kiþiye bakabilir<br />
Devlet Planlama Örgütü'nün çalýþmasýna göre<br />
çalýþabilir %70 nüfusun ancak % 54'ü istihdam<br />
edilmektedir. Diðer yandan sadece genç iþsizlerin oraný<br />
%24'dür.<br />
Kýbrýs'ýn kuzeyinde insanlar hem sayýlýyor, hem de<br />
sayýlmýyor...<br />
Hastane yataðý baþýna 194 kiþi, doktor baþýna 529 kiþi,<br />
diþ doktoru baþýna 2062 kiþi, hemþire baþýna 390 kiþinin<br />
düþtüðü ülkede 40 bin üniversite öðrencisi (9300<br />
Kýbrýslý) ve 45 bin asker nüfus var.<br />
Lefkoþa bölgesinde 36, Maðusa'da 42, Girne'de 42,<br />
Güzelyurt'ta 30 ve Ýskele bölgesinde 43 köy var.<br />
Bin kiþiye 500 otomobil, 1414 cep telefonu düþüyor<br />
Kuzey Kýbrýs'ta. Kiþi baþýna yýlda 916 lt akaryakýt ve<br />
3567 kilowatt saat elektrik tüketiliyor. Üretilen ve/veya<br />
ithal edilen elektrik ve akaryakýt miktarýna bakýldýðýnda<br />
bile, KKTC nüfusunun, devletin sayarak bulduðundan<br />
çok daha fazla olduðu bir kez daha ortaya çýkýyor.<br />
Dedim ya!<br />
Ya saymayý bilmiyorlar, ya da.....<br />
Kesin olan þudur...<br />
KKTC sýnýrlarý içinde resmi istatistiklerin üzerinde<br />
bir nüfus yaþamaktadýr. Fakat iddialarýn resmi<br />
rakamlarýn 5 katýna kadar çýkabiliyor olmasý, resmi ya<br />
da gayriresmi, terazinin topuzunun kaçtýðýný gösteriyor.<br />
Ýddialar o kadar da temelsiz deðil: KKTCELL 400 bin<br />
aboneye sahipse, bu rakama diðer þirket abonelerini<br />
de eklediðimizde, rakam bir kaç yüz bin daha<br />
arttýrýlmalýdýr. Elbette, ortaya çýkacak toplam abone<br />
sayýsýndan, birden fazla telefon abonesi olanlarla<br />
birlikte nüfusa dahil edilmeyen TC vatandaþý asker ve<br />
öðrencileri çýkarttýðýnýzda, rakam sanýrýz en az 500<br />
binlerde olacaktýr. Yapýlmasý gereken ilaveler bitmedi;<br />
bu tahmini rakama, kayýt dýþý nüfusu da eklemeniz<br />
gerekir. Yine bitmedi, doðurganlýk oranlarýndaki artýþa<br />
bakýlýrsa, mevcut nüfusun kat be kat arttýðý ortaya çýkar.<br />
Oranlardaki bu artýþ, büyük bir göç dalgasý yaþandýðýný,<br />
nüfusun kat be kat arttýðýný gösteriyor. Bu bilimsel<br />
çýkarsamalar, nüfusun 1 milyonun üzerinde olduðunu<br />
söylememize imkan vermektedir.
4 Nisan 2010 Pazar Pazar 7<br />
Akordeon çalan kýz...<br />
Hava masmavi... Mevsime göre<br />
sýcak... Gökyüzünde kuþ kanadý kadar<br />
bile bulut yok... Sanki baharýn ikinci<br />
günü deðil de, ortasý gibi... Kýzýlay'dan<br />
Kuðulu Park'a doðru yürüyorum. Bir<br />
baþkasý olsaydý, baþka türlü tarif ederdi<br />
yürüdüðüm yeri...<br />
Yirmi yýlý aþkýn bir süredir yaþadýðým<br />
bu þehrin sadece birkaç semtini<br />
bildiðimi düþünüyorum...<br />
Düþünüyorum da kendi kendime<br />
þaþýrýyorum... Yürüdüðüm cadde,<br />
Ankara'nýn bildiðim birkaç caddesinden<br />
biri...<br />
Tatil günü deðil... Vakit sabahla öðle<br />
arasý... Ýþi olanlarýn iþlerinde,<br />
öðrencilerin okullarýnda olduklarý bu<br />
saatte, kaldýrýmlar yine de kalabalýk...<br />
Herkes telaþ içinde... Kimileri<br />
paltolarýný, ceketlerini çýkarýp ellerine<br />
almýþlar...<br />
Uzaktan çok güzel bir müzik sesi<br />
geliyor... Ýnsanýn içine huzur veren bu<br />
müziðin nereden geldine bakýyorum,<br />
bir þey göremiyorum... Zaten burada<br />
müziðin çalýnacaðý bir yer de yok.<br />
Caddenin karþý tarafýnda bakanlýklar,<br />
yürüdüðüm tarafýnda da maðazalar var.<br />
Müziðin geldiði yöne doðru yürüyor<br />
olmalýyým ki, ses giderek yükseliyor.<br />
Adýmlarýmý sýklaþtýrýyorum. Sonunda onu<br />
görüyorum. Eski Orman Bakanlýðý<br />
binasýnýn önünde oturmuþ, en çok yirmi<br />
yaþýnda gösteren, zayýf mý zayýf bir kýz<br />
akordeon çalýyor. Yanýnda bir bebek<br />
arabasý. Arabanýn içinde mavi battaniye<br />
ile örttüðü bebeði. Bebek belli ki bu<br />
müziðe alýþýk. Uyuyor... Kýz bir ara<br />
çalmayý býrakýp bebeðinin battaniyesini<br />
düzeltiyor... Sonra tekrar çalmaya<br />
baþlýyor... Çok güzel çalýyor...<br />
Gülümseyerek bakýyor etrafýna... O<br />
kadar kendinden emin ve mutlu<br />
görünüyor ki, sanki kadýrým kenarýnda<br />
deðil de, hýnca hýnç dolu bir konser<br />
salonunda çalýyor gibi... Önündeki küçük<br />
bir kap ve içindeki üç beþ bozuk para da<br />
olmasa, bebeðini gezdiriyordu da uykusu<br />
gelince ona ninni çalýyor gibi...<br />
Yanýndan geçenlere bakýyorum...<br />
Herkes kendi telaþýnda, kendi<br />
kavgasýnda... Para vermek bir yana,<br />
kimse dönüp bakmýyor bile... Yanýmdaki<br />
bütün parayý kýzýn önündeki kaba<br />
koymak istiyorum ama o anda vergi<br />
dairesine gittiðimi hatýrlýyorum. Yanýndan<br />
geçerken gülümsüyorum. O hem<br />
gülümsüyor, hem de baþýyla selam<br />
veriyor. 'Çok güzel çalýyorsunuz'<br />
diyorum... Teþekkür ediyor...<br />
Adýmlarýmý sýklaþtýrýp vergi dairesine<br />
gidiyorum... Ümidim verginin yanýmdaki<br />
paradan daha az tutmasý... Beyannameyi<br />
dolduruyorum. Ýlgili memura<br />
uzatýyorum. Birkaç soru sorduktan ve<br />
hesap makinesi ile bazý hesaplar yaptýktan<br />
sonra, beni baþka bir memura<br />
gönderiyor. Daire çok kalabalýk, sýcak ve<br />
havasýz, bir an bayýlacak gibi oluyorum.<br />
Neyse diðer memura ulaþýyorum.<br />
Elimdeki beyannameyi alýp bilgisayarda<br />
birþeyler yazýyor, sonra bir örneðini bana<br />
uzatýyor ve 'vezneye ödeyeceksiniz'<br />
diyor. Gözlüðümü takýp bakýyorum.<br />
Rakamlardan bir þey anlamýyorum. Vezne<br />
kuyruðunda beklerken, kazanç geçen yýlki<br />
ile ayný, vergisi de ayný olur diye<br />
düþünüyorum.<br />
Sýra bana geliyor. Veznedeki memur<br />
sanki çantamdaki paranýn miktarýný bilmiþ<br />
gibi nerede ise tamamýna yakýn bir rakam<br />
Fatma Ergün<br />
Uzaktan çok güzel bir müzik sesi geliyor. Ýnsanýn içine huzur veren bu müziðin nereden<br />
geldine bakýyorum, bir þey göremiyorum. Caddenin karþý tarafýnda bakanlýklar,<br />
yürüdüðüm tarafýnda maðazalar var. Müziðin geldiði yöne doðru yürüyor olmalýyým ki,<br />
ses giderek yükseliyor. Adýmlarýmý sýklaþtýrýyorum. Sonunda onu görüyorum. En çok<br />
yirmi yaþýnda gösteren, zayýf mý zayýf bir kýz akordeon çalýyor. Yanýnda bir bebek<br />
arabasý. Arabanýn içinde bebeði uyuyor. Kýz bir ara çalmayý býrakýp bebeðinin<br />
battaniyesini düzeltiyor. Sonra tekrar çalmaya baþlýyor... Çok güzel çalýyor...<br />
söylüyor. Parayý uzatýrken, 'Geçen yýl<br />
da kazanç aynýydý, vergi niye bu yýl<br />
kýrk lira fazla' diye soruyorum.<br />
Makbuzu ve birkaç bozukluðu<br />
uzatýrken 'Damga vergisi arttý' diyor...<br />
Vergi dairesinden çýkýyorum.<br />
Avucumdaki bozukluklara bakýyorum.<br />
Üzgünüm...<br />
Eve dönecek, yol parasý kadar.<br />
Keþke ödeyeceðimiz verginin bir kýsmý<br />
ile iyilik yapabilme þansýmýz olabilseydi<br />
diye düþünüyorum. O zaman da birçok<br />
kiþi, iyiliði kendine mi yapardý acaba?<br />
Geri dönüyorum. Biraz yürüdükten<br />
sonra yine müziðin sesini duyuyorum.<br />
Kýz yerini deðiþtirmiþ, kavþaktaki<br />
kaldýrýma geçmiþ. Çaldýðý müziði,<br />
önündeki kaba para koyamadýðým için,<br />
suçlu suçlu dinliyorum. Yanýndan<br />
geçerken yine birbirimize<br />
gülümsüyoruz.<br />
Kýz, Türkiye Büyük Millet<br />
Meclisi'ne birkaç yüz metre uzaktaki<br />
kavþakta, akerdeonunu çalmaya<br />
devam ediyor. Yanýnda, arabasýnda,<br />
mavi battaniye ile örtülü güzel bebeði,<br />
onu dinliyor...
8 Pazar<br />
4 Nisan 2010 Pazar<br />
Slavoj Zizek'ten 'Avatar' ve<br />
Avatar, Avatar'ýn<br />
ta kendisi<br />
James Cameron'ýn "Avatar" filmi,<br />
uzak bir gezegendeki mavi tenli yerli<br />
bir halkýn arasýna sýzmak ve onlarý<br />
doðal kaynaklarýnýn çýkarýlmasýna<br />
ikna etmek üzere gönderilen engelli<br />
bir eski askerin hikâyesini anlatýyor.<br />
Karmaþýk bir biyolojik baþkalaþým<br />
sonucu kahramanýn zihni kendi<br />
'avatarý'nýn kontrolünü ele alýyor ve<br />
genç bir yerlinin vücudunda zuhur<br />
ediyor. Bu yerliler son derece ruhani<br />
ve doðayla uyum içinde yaþýyorlar.<br />
Tahmin edileceði gibi asker güzel bir<br />
yerli prensesine âþýk oluyor ve<br />
savaþta yerlilerin safýna katýlýyor,<br />
insan iþgalcileri kovup gezegenlerini<br />
kurtarmalarý için onlara yardým<br />
ediyor. Filmin sonunda kahraman<br />
ruhunu yaralý insan gövdesinden yerli<br />
avatarýna aktararak onlardan biri<br />
haline geliyor.<br />
Filmin üç boyutlu hipergerçekliði<br />
göz önüne alýndýðýnda, "Avatar",<br />
"Masum Sanýk Roger Rabbit" veya<br />
"Matrix" gibi filmlerle kýyaslanmalý.<br />
Üç filmde de kahraman sýradan<br />
gerçekliðimizle hayali bir evren<br />
arasýnda (Roger Rabbit'teki<br />
karikatürler, Matrix'teki dijital<br />
gerçeklik ya da Avatar'da dijital<br />
olarak geliþtirilmiþ gündelik hayat)<br />
sýkýþýp kalýr.<br />
"Avatar"ýn anlatýsýnýn tek ve ayný<br />
'gerçek' gerçeklikte yaþandýðý<br />
söyleniyor olsa da, altta yatan<br />
sembolik ekonomi düzeyinde, iki<br />
gerçeklikle iþtigal ediyoruz: Bir yanda<br />
emperyalist sömürgeciliðin sýradan<br />
dünyasý, diðer yanda doðayla ensest<br />
bir bað kurarak yaþayan yerlilerin<br />
fantazi dünyasý. Filmin sonu<br />
kahramanýn tümüyle gerçeklikten<br />
fantazi dünyasýna göç etmesi olarak<br />
okunmalý. ( Matrix'te Neo'nun<br />
kendisini tekrar tümüyle matrikse<br />
sokmaya karar vermesi gibi.) Ancak<br />
bu, gerçek <strong>dünyaya</strong> yönelik daha<br />
'otantik' bir kabul ediþ adýna "Avatar"ý<br />
reddetmemiz gerektiði anlamýna<br />
gelmiyor. Fantaziyi gerçeklikten<br />
çýkarýrsak, bizzat gerçeklik<br />
tutarlýlýðýný yitirip daðýlýr. 'Ya<br />
gerçekliði kabul et ya da fantaziyi<br />
tercih et' arasýnda seçim yapmak<br />
yanlýþ: Sosyal gerçekliðimizi<br />
gerçekten deðiþtirmek ya da ondan<br />
kaçmak istersek, yapýlacak ilk þey bu<br />
gerçeklikle uyum saðlamamýza yol<br />
açan fantazilerimizi deðiþtirmektir.<br />
"Avatar"ýn kahramaný bunu<br />
yapmadýðýndan, subjektif konumu<br />
Jacques Lacan'ýn, Sade ile ilgili<br />
söylediði þey haline gelir: Kendi<br />
hayallerinin kurbaný.<br />
Bu yüzden "Avatar"ýn devamýnda<br />
olabilecekleri hayal etmek ilginç:<br />
Sözgelimi birkaç yýllýk (ya da aylýk)<br />
saadetten sonra, kahraman tuhaf bir<br />
rahatsýzlýk hissetmeye ve çürümüþ<br />
insan dünyasýný özlemeye baþlar. Bu<br />
rahatsýzlýðýn kaynaðý ne kadar<br />
kusursuz olursa olsun her gerçekliðin<br />
bizi er geç hayalkýrýklýðýna uðratmasý<br />
deðildir sadece. Böyle kusursuz bir<br />
fantazi bizi tam da kusursuz olduðu<br />
için hayalkýrýklýðýna uðratýr: Bu<br />
kusursuzluðun iþaret ettiði þey, onu<br />
hayal eden özneler olarak orada bize<br />
yer olmamasýdýr.<br />
"Avatar'da" tahayyül edilen<br />
ütopya Hollywood'un bir çift<br />
Film bize þunu öðretiyor: Yerlilerin tek<br />
seçeneði insanlar tarafýndan<br />
kurtarýlmak ya da yok edilmek.<br />
Sadece emperyalist gerçekliðin<br />
kurbaný olmakla beyaz adamýn<br />
fantezisinde kendilerine biçilmiþ rolü<br />
oynamak arasýnda tercih yapabilirler.<br />
yaratmak için bildik formülünü<br />
kullanýyor: Uygun cinsel partnerini<br />
bulmak için barbarlarýn arasýna karýþmasý<br />
gereken, kaderine boyun eðmiþ beyaz<br />
kahraman (Kurtlarla Dans'ý hatýrlayýn).<br />
Tipik bir Hollywood yapýmýnda,<br />
Yuvarlak Masa Þövalyeleri'nden <strong>dünyaya</strong><br />
çarpan göktaþlarýna kadar her þey Ödipal<br />
bir anlatýya tahvil edilir. Büyük tarihsel<br />
olaylarýn bir çiftin vuslatýnýn arka planý<br />
olarak kullanýldýðý bu prosedürün gülünç<br />
zirvesi, Warren Beatty'nin "Kýzýllar"<br />
filmidir. Hollywood bu filmde, 20'nci<br />
asrýn en travmatik tarihsel vakasý olduðu<br />
söylenebilecek Ekim Devrimi'ni<br />
rehabilite etmenin yolunu bulmuþtur.<br />
"Kýzýllar"da John Reed-Louise Bryant<br />
çifti derin bir duygusal kriz içindedir;<br />
aþklarý Louise ateþli bir devrimci<br />
konuþma yapan John'u seyrederken<br />
alevlenir. Devamýnda çiftin seviþmesi,<br />
arketip devrim sahneleriyle kesiþir ve<br />
bunlardan bazýlarý cinsellikle fazlasýyla<br />
bakýþýr; sözgelimi John Louise'in içine<br />
girdiðinde kamera bir gösterici<br />
kalabalýðýnýn hareket halindeki 'fallik' bir<br />
tramvayý kuþatýp durdurduðu bir sokaða<br />
döner -bu arada arkada 'Enternasyonel'<br />
marþý terennüm edilmektedir. Orgazm<br />
anýnda bizzat Lenin de arzý endam eder;<br />
bir salon dolusu delegeye konuþmakta<br />
ve soðuk bir devrimci liderden ziyade<br />
aþk baþlangýcýna nezaret eden bilge bir<br />
öðretmeni andýrmaktadýr. Hollywood'a<br />
göre bir çiftin ikinci baharýna hizmet<br />
ediyorsa Ekim Devrimi bile kullanýlabilir.<br />
Cameron'ýn bundan önceki giþe filmi<br />
"Titanik" de gerçekte geminin buzdaðýna<br />
çarparak yaþadýðý felaketle mi ilgilidir?<br />
Tam felaketin gerçekleþtiði ana dikkat:<br />
Genç sevgililer (DiCaprio ve Winslet)<br />
iliþkilerini kesinliðe kavuþturduktan<br />
hemen sonra güverteye döndüklerinde<br />
yaþanýr felaket. Daha da hayati olaný,<br />
Winslet'in sevgilisine gemi ertesi sabah<br />
New York'a vardýðýnda onunla<br />
kaçacaðýný, yani gerçek aþkýyla yoksul<br />
bir hayatý zenginler arasýnda yanlýþ,<br />
çürümüþ bir hayata tercih edeceðini<br />
söylemesidir. Bu anda gemi, asýl felaket<br />
olacaðý aþikâr olan þeyi, yani çiftin<br />
birlikte yaþayacaðý hayatý önlemek<br />
babýnda buzdaðýna çarpar. Dolayýsýyla<br />
felaket onlarýn aþkýný kurtarmak, çiftin<br />
aslýnda 'ilelebet mutlu yaþayacaðý'<br />
yanýlsamasýný sürdürmek için vuku<br />
bulmuþtur. DiCaprio'nun son dakikalarý<br />
daha açýk bir ipucu daha barýndýrýr. Suda<br />
donarak ölmekte olduðu sýrada Winslet<br />
büyük bir tahta parçasýnýn üzerinde<br />
güvendedir. DiCaprio'yu kaybetmekte<br />
olduðunun farkýnda olan Winslet, "<strong>Sen</strong>i<br />
asla býrakmayacaðým" diye feryat eder<br />
-ve bunu söylerken, sevgilisini elleriyle<br />
uzaða itmektedir.<br />
Niye? Çünkü DiCaprio vazifesini ifa<br />
etmiþtir. "Titanik" bir aþk hikâyesinin<br />
altýnda baþka bir hikâye anlatýr. Kimlik<br />
krizi yaþayan þýmarýk bir sosyete kýzýnýn<br />
hikâyesidir bu: Kafasý karýþmýþtýr ve<br />
DiCaprio aþk partnerinden ibaret<br />
olmanýn ötesinde, iþlevi kýzýn kimlik<br />
duygusunu ve hayat amacýný tesis etmek<br />
olan bir tür 'aracý'dýr. DiCaprio'nun<br />
dondurucu Kuzey Atlantik denizinde<br />
kaybolmadan önceki son sözleri bir<br />
âþýðýn deðil, bir vaizin sözleridir.<br />
Cameron'ýn yüzeysel Hollywood<br />
Marksizmi (aþaðý sýnýflara kaba saba bir<br />
biçimde iltimas geçerken, zenginlerin<br />
acýmasýz bencilliðini karikatür düzeyinde<br />
tasvir etmesi) bizi yanýltmamalý.<br />
Yoksullara yönelik bu sempatinin<br />
altýnda, Rudyard Kipling'in "Cesur<br />
Kaptanlar"ýndaki gerici bir mit yatýyor.<br />
"Cesur Kaplanlar"daki hikâye, krizdeki<br />
genç ve zengin bir insanýn, yoksulun<br />
kanlý canlý hayatýyla kýsa ve yakýn bir<br />
temas sayesinde yaþama gücü<br />
kazanmasýyla ilgili. Yoksula duyulan<br />
þefkatin arkasýnda, vampirce bir<br />
sömürme yatmaktadýr.<br />
Bugün Hollywood bu formülü<br />
býrakýyor gibi. Fakat "Avatar"ýn bir çift<br />
yaratmayý öngören eski formüle<br />
sadakati, yani tümüyle fanteziye bel<br />
baðlamasý ve yerli bir prensesle evlenip<br />
kral olan beyaz adama dair hikâyesi, onu<br />
ideolojik olarak muhafazakâr, eski moda<br />
bir film kýlýyor. Teknik parlaklýðý bu<br />
muhafazakârlýðý örtmeye hizmet ediyor.<br />
Siyaseten doðru temalarýn altýnda<br />
(emperyalist iþgalcilerin 'askeri-sýnai<br />
kompleksi'ne karþý koyan ekolojik<br />
yerlilerle saf tutan dürüst beyaz adam),<br />
kaba ýrkçý motiflerden mürekkep bir<br />
silsile var: Dünyadan kovulmuþ ama<br />
güzel bir yerel prensesin elini tutup<br />
yerlilerin nihai savaþý kazanmasýna<br />
yardým etmeye muktedir bir felçli.<br />
Film bize þunu öðretiyor: Yerlilerin<br />
tek seçeneði insanlar tarafýndan<br />
kurtarýlmak ya da yok edilmek. Sadece<br />
emperyalist gerçekliðin kurbaný olmakla<br />
beyaz adamýn fantezisinde kendilerine<br />
biçilmiþ rolü oynamak arasýnda tercih<br />
yapabilirler. "Avatar" para basarken,<br />
tuhaf bir biçimde anlattýðý hikâyenin<br />
hayata geçtiðini düþündüren bazý<br />
geliþmeler oluyor.
4 Nisan 2010 Pazar Pazar 9<br />
'The Hurt Locker' üzerine...<br />
Dongria Kondh halkýnýn yaþadýðý<br />
Hint eyaleti Orissa'nýn güney tepeleri,<br />
boksit damarlarýný çýkarmayý planlayan<br />
maden þirketlerine satýldý. Tepki olarak<br />
Maocu (Naksalit) bir silahlý isyan patlak<br />
verdi.<br />
Hindistan baþbakaný isyaný 'iç<br />
güvenliðe yönelik en büyük tehdit'<br />
olarak niteledi; isyaný ilerlemeye karþý<br />
aþýrýlýkçý bir direniþ olarak yansýtan<br />
anaakým medya 'kýzýl terör'e dair<br />
haberlerle dolup taþýyor. Hint devletinin<br />
orta Hindistan'daki 'Maocu kalelere'<br />
karþý büyük bir operasyon yürütmesine<br />
þaþmamak lazým. Ve her iki tarafýn bu<br />
acýmasýz savaþta büyük bir þiddete<br />
baþvurduðu, Maocularýn 'halk adaleti'nin<br />
acýmasýz olduðu da doðru. Fakat bu<br />
þiddetin liberal aðýz tadýmýza uyup<br />
uymadýðý bir yana, bunu kýnamaya<br />
hakkýmýz yok. Neden? Çünkü bu<br />
insanlarýn durumu Hegel'in<br />
ayaktakýmýna denk düþüyor:<br />
Hindistan'daki Naksalit asiler, asgari<br />
düzeyde onurlu bir yaþamdan mahrum<br />
býrakýlan, açlýk çeken bir kabile halký.<br />
Peki Cameron'ýn filmi bu açýdan<br />
nerede duruyor? Hiçbir yerde: Orissa'da<br />
kendilerini baþtan çýkarýp halkýna yardým<br />
edecek beyaz kahramanlarý bekleyen asil<br />
prensesler yok, aç köylüleri Maocular<br />
örgütlüyor. Film tipik bir ideolojik ayrýmý<br />
tecrübe etmemizi saðlýyor: Gerçek<br />
mücadelelerini reddederken, idealize<br />
edilmiþ yerlilere sempati duymak. Filmi<br />
beðenen ve yerli asilerine hayranlýk<br />
duyanlar, muhtemelen Naksalitleri<br />
görse, cani teröristler diyerek tabanlarý<br />
yaðlayacaktýr.<br />
Bu yüzden gerçek avatar Avatar'ýn<br />
ta kendisi-gerçekliðin yerine geçen film.<br />
*Ýngiltere'de yayýmlanan haftalýk<br />
newstatesman dergisi/ 27 Mart 2010<br />
The Hurt Locker<br />
Kathryn Bigelow imzalý 'The Hurt<br />
Locker'ýn Oscar töreninde James<br />
Cameron'ýn 'Avatar'ý karþýsýnda<br />
kazandýðý zafer genel olarak<br />
Hollywood'da iþlerin gidiþatýna dair iyi<br />
bir iþaret gibi algýlandý: Düþük bütçeli,<br />
baðýmsýz bir film, hikâyesinin basitliði<br />
teknik parlaklýðý tarafýndan örtülemeyen<br />
bir süper prodüksiyonu sollamýþtý.<br />
Demek ki Hollywood bir gösteriþ<br />
makinesinden ibaret deðildi, marjinal<br />
yaratýcý çabalarý nasýl takdir edeceðini<br />
hâlâ biliyordu. Belki de öyledir. Fakat<br />
þöyle de bir durum var: Bütün o<br />
mistifikasyonlarýyla beraber 'Avatar',<br />
küresel askeri-sýnai komplekse karþý<br />
çýkanlarýn yanýnda açýkça saf tutarken,<br />
'The Hurt Locker' ABD ordusunu,<br />
içinde yaþadýðýmýz insani müdahaleler ve<br />
militarist pasifizm çaðýnda bizatihi o<br />
ordunun imajýna daha iyi ayak uyduran<br />
bir tarzda sunuyor. Film ABD'nin<br />
Irak'taki askeri müdahalesine dair<br />
tartýþmayý büyük oranda görmezden<br />
geliyor ve bunun yerine, görev baþýnda<br />
olan ve olmayan, tehlike ve yýkýmla baþa<br />
çýkmaya mecbur býrakýlan sýradan<br />
askerlerin her günkü zorlu mesailerine<br />
odaklanýyor. Görünürdeki belgesel<br />
tarzýyla, bir Patlayýcý Ýmha Birliði'nin<br />
hikâyesini anlatýyor. Bu son derece<br />
semptomatik bir tercih: Asker olmalarýna<br />
raðmen öldürmüyor, sivilleri öldürmeyi<br />
amaçlayan terörist bombalarýný etkisiz<br />
hale getirerek hayatlarýný riske atýyorlar.<br />
Liberal gözlerimize bundan daha<br />
sempatik gelecek ne olabilir? Süregiden<br />
Terörle Savaþ'ta ordularýmýz,<br />
bombalayýp yerle bir ettiklerinde bile,<br />
terörist þebekeleri sivillerin hayatlarýný<br />
daha güvenli hale getirmek adýna sabýrla<br />
etkisizleþtirmiyor mý?<br />
Fakat filmin dahasý var. 'The Hurt<br />
Locker' Hollywood'a, 1982'deki Lübnan<br />
Savaþý hakkýnda çekilen iki Ýsrail filminin<br />
baþarýsýný açýklayan trendi geri getirdi.<br />
Bu filmler Ari Folman'ýn belgesel<br />
animasyonu 'Beþir'le Vals' ve<br />
yönetmenin genç bir askerken<br />
yaþadýklarýna dayanan, olaylarýn büyük<br />
kýsmýnýn klostrofobik bir biçimde bir<br />
tankýn içinde geçtiði Samuel Maoz imzalý<br />
'Lübnan Lübnan'. Maoz'un filmi, Ýsrail<br />
hava kuvvetleri tarafýndan bombalanmýþ<br />
bir Lübnan kasabasýndaki düþmanlarý<br />
'temizlemek'le görevlendirilen dört<br />
tecrübesiz askeri takip ediyor.<br />
Aktörlerden biri olan Yoav Donat 2009<br />
Yoav Donat "Bu size savaþta<br />
olduðunuzu hissettiren bir filmdir" diyor.<br />
Bu en saf haliyle ideolojidir: Failin<br />
travmatik tecrübesine odaklanmak,<br />
savaþýn bütün etik-siyasi arka planýný<br />
silmemizi saðlar.<br />
Ýdeoloji, tam da görünmezliði dahilinde,<br />
hiç olmadýðý kadar burada duruyor:<br />
Evlatlarýmýzla birlikte biz de oradayýz;<br />
orada ne yaptýklarýný sorgulamak<br />
yerine onlarýn korkusu ve acýsýyla<br />
özdeþlik kuruyoruz...<br />
Venedik festivalinde kendisiyle yapýlan<br />
söyleþide þunlarý söylüyor:<br />
"Bu size 'sadece bir film izliyorum'<br />
diye düþündüren bir film deðil. Bu size<br />
savaþta olduðunuzu hissettiren bir film."<br />
Maoz da filminin Ýsrail politikalarýnýn<br />
kýnanmasý deðil, yaþadýklarýna dair<br />
kiþisel bir muhasebe olduðunu<br />
vurguluyor:<br />
"Benim hatam filme Lübnan adý<br />
vermek, çünkü Lübnan savaþýnýn<br />
özünde diðer savaþlardan hiçbir farký<br />
yoktu ve benim için siyasi olmak<br />
yönündeki her teþebbüs filmi<br />
düzleþtirecekti." Bu en saf haliyle<br />
ideolojidir: Failin travmatik tecrübesine<br />
odaklanmak, savaþýn bütün etik-siyasi<br />
arka planýný silmemizi saðlar.<br />
'The Hurt Locker'ýn gündelik dehþete<br />
ve bir savaþ bölgesinde görev yapmanýn<br />
travmatik etkilerine dair tasvirleri,<br />
onu ABD ordusunun insani rolü<br />
üzerine John Wayne'in kötü þöhretli<br />
'Yeþil Bereliler'indeki gibi duygulu<br />
kutlamalardan kilometrelerce uzaða<br />
koyuyor gibi görünüyor. Ancak 'The<br />
Hurt Locker'da savaþýn<br />
saçmalýklarýna dair ters-gerçekçi<br />
sunum kafa karýþtýrýyor ve<br />
kahramanlarýnýn 'Yeþil Bereliler'deki<br />
kahramanlarla ayný iþi yaptýðý<br />
olgusunu kabul edilebilir kýlýyor.<br />
Ýdeoloji, tam da görünmezliði<br />
dahilinde, hiç olmadýðý kadar burada<br />
duruyor: Evlatlarýmýzla birlikte biz de<br />
oradayýz; orada ne yaptýklarýný<br />
sorgulamak yerine onlarýn korkusu<br />
ve acýsýyla özdeþlik kuruyoruz.<br />
(London Review of Books<br />
dergisine baðlý blog, 23 Mart 2010)
10 Pazar<br />
-Oldum olasý ünlü birileriyle övünen<br />
insanlardan hazzetmemiþimdir. Ünlü<br />
diyebileceðim iki kiþiyle Beyoðlu'nda yürürken<br />
tanýþtým. Biri Murat Kekilli, diðeri de Göksel.<br />
Ýkisi de gayet doðal, biri ekstradan güzel. Ne<br />
konuþacaðýný da bilemezsin ki ünlü görünce.<br />
Deðiþik bir tonlama. Bazý adamcýklar ünlüye<br />
selam verdiði aný öyle bir anlatýrlar ki, sanýrsýn<br />
ünlü ara ara 5 çayý içmeye geliyor evlerine.<br />
Ünlünün cep telefonu kendisinde vardýr ama<br />
ünlüyü çok aramadýðý için zamanla numara<br />
zaman aþýmýna uðramýþtýr. Ünlü, ünlü<br />
olduðundan sýk sýk numara deðiþtirirmiþ. Bunun<br />
bir de 'ünlü þahsýn kendisiyle yatmak istemesi'<br />
versiyonu mevcuttur. Pis bir geyik, upper bir<br />
seviye. Gördüðün yerde kaç.<br />
-Durduk yerde ünlü hevesliliði konusundan<br />
boþuna giriþ yapmadým elbet. Esas konu o kadar<br />
zihnimi meþgul etti ki, nasýl baþlayacaðýmý<br />
bilemedim a dostlar. Gazeteyi açýyorum her<br />
sabah olduðu gibi.<br />
Ben de isterdim kahvemi yudumlarken gazete<br />
okuyordum demeyi ama ne<br />
'Talat Varsa Ben de Varým. Çünkü, beni<br />
<strong>dünyaya</strong> baðlýyor' cümlelerinin altýnda<br />
elinde bir fotoðraf tutan genç bir kadýn.<br />
Fotoðrafta Hillary Clinton ve Talat el<br />
sýkýþýyor. Talat'ýn <strong>dünyaya</strong> baðladýðý<br />
kadýn sözüm sana: Talat beni <strong>dünyaya</strong><br />
baðlayacak desen gelecek zaman<br />
derim. Fakat bu devam eden bir þey: -<br />
yor. Baðlýyor. Ne ile baðlýyor? HDMI?<br />
Bluetooth? Tallat'ýn yüzündeki ifade.<br />
Evet, ben bu kadýnla el sýkýþtým bana<br />
oy verin. Ben bu kadýnla görüþtüm.<br />
Hello dedim, o da bana hello dedi.<br />
Ben Ban-ki mun ile de el sýkýþtým.<br />
Resmen ünlülerle toka ediyorum,<br />
bakýn görün. O yüzden connect the<br />
world men!.<br />
ÜNLÜ<br />
mümkün. Genelde gazete okurken diðer taraftan<br />
biriyle konuþur, diðer taraftan cep telefonumdan<br />
sabah þarkýsý ararým. O açýdan bazý haberleri<br />
algýlamayýp geri dönmüþlüðüm vardýr. Bu sefer beni<br />
geriye kilitleyen bir haber deðil, reklam. 'Talat Varsa<br />
Ben de Varým. Çünkü, beni <strong>dünyaya</strong> baðlýyor'<br />
cümlelerinin altýnda elinde bir fotoðraf tutan genç<br />
bir kadýn. Fotoðrafta Hillary Clinton ve Talat el<br />
sýkýþýyor. Talat'ýn <strong>dünyaya</strong> baðladýðý kadýn sözüm<br />
sana: <strong>Sen</strong> nasýl baðlandýn? Ben beceremiyorum da.<br />
Bana da yardýmcý olabilirsen sevinirim. Beni de<br />
<strong>dünyaya</strong> baðlayýn. Evet, bunu gerçekten istiyorum.<br />
Hayýr, Talat beni <strong>dünyaya</strong> baðlayacak desen gelecek<br />
zaman derim. Fakat bu devam eden bir þey: -yor<br />
eki. Baðlýyor. Ne ile baðlýyor HDMI? Bluetooth?<br />
Yoksa SCART ile mi baðlanýyorsunuz; bana da<br />
söyleyin. Gerçekten caným çekiyor. Bana yol<br />
gösterin. Baðlanmak isteyen arkadaþlarým da var.<br />
Ben onlara anlatýrým.<br />
Ve tabii Hillary Clinton. Talat'ýn yüzündeki ifade;<br />
iþte bu!. Evet, ben bu kadýnla el sýkýþtým bana oy<br />
verin. Ben bu kadýnla<br />
4 Nisan 2010 Pazar<br />
Halil Aða<br />
cypaibo@gmail.com<br />
görüþtüm. Hello dedim, o da bana hello dedi.<br />
Evet, bu kadar da geliþmiþ bir yapýmýz var.<br />
Sonra ben Ban-ki mun ile de el sýkýþtým. O halde<br />
bütün seçim propagandasýný bunlar üzerinden<br />
yapmalýyým. Evet, Ban ki mun ile el sýkýþtýðým<br />
için bütün ülke halký nasýl refaha ulaþtýysa,<br />
bunun devamý için uðraþýyorum. Resmen<br />
ünlülerle toka ediyorum, bakýn görün. O yüzden<br />
connect the world men!.<br />
-Seçimler bitene kadar bana bol bol malzeme<br />
çýkacak ha... Gitgide daha fantastik oluyor her<br />
þey. Her seçim aday olan bir arkadaþýn afiþinde<br />
'Yol Verin Sizi Kurtarayým' yazýyordu. Cem<br />
Uzan'la bu adam tanýþmasýn. Tüm dünya<br />
vatandaþlarý için iyi þeyler olmaz bundan<br />
eminim.<br />
-Kurban'ýn Sahip'i zihnin kör noktalarýný<br />
açýyor. Ruha iyi geliyor. Resmen bir öküz kadar<br />
sert, bir kelebek kadar kýyýlamaz bir þey. Copy-<br />
Paste olayýný pek sevmesem de, Misafir<br />
þarkýsýndan:<br />
'Çok eski bir dostuyum diyen bir adam/ gün<br />
gelir, kapým çalarsa benim için 'öldü' deyin.<br />
Güzel yüzlü, sert bakýþlý, zor bir kadýn derse<br />
'geldim anýlarla' 'seni çoktan gömdü' deyin...'<br />
-Oh be, eski dosttan yeni dost, eski aþktan<br />
yeni aþk olamayacaðýný iddia ederken anlam<br />
güçlendirmesi amacýyle fon müziði buldum.<br />
Devir pazarlama devri. Apple'a Haziran 2010'da<br />
IPHONE 4G<br />
geliyormuþ. Þimdiden Konuþmaya baþladýk.<br />
Pazarlama önemli. Ban ki Mun, Hillary Clinton<br />
falan filan.<br />
-Resmen 1 Nisan ruhunu kaybettim. Ve biz<br />
büyüdük kirlendi dünya edebiyatýna baðlýyordum<br />
ki bunu, vazgeçtim. Balonlarýmýz uçtu önce.<br />
Kalemlerin rengi bile deðiþti.. Daha lacivert<br />
geliyordu herþey. Koþma dediler. Þaþýrdým.<br />
Koþmadým, coþmadým. Bir de baktým ki evraklar<br />
arasýnda boðuþan bir adam. Yalnýz ve Issýz. 1<br />
Nisan'ý bile kaybeden bir adam...<br />
-Kolaymýþ. Siz de deneyin. SMS olsun, sözlü<br />
olsun farketmez.<br />
-1950 lerin fotoðraf teknolojisinden midir<br />
nedir, kadýnlarýn yüzünde bir nur, bir aydýnlýk<br />
var.<br />
-O deðil de Digital SLR ile çekilen<br />
fotoðraflarda herkes güzel, herkes tatlý. Yaþasýn<br />
Digital SLR!<br />
-Bak gene seçime geldim. Henüz algýlamaya<br />
çalýþýyorum. Cumhurbaþkaný halktan para mý<br />
topluyor? Yanlýþ anlamýþ olmalýyým.<br />
-Ýþyerinin önünde en az 5 arabalýk park yeri<br />
olan bir dükkan var. Arabanýzý 2 dakika bile<br />
park edecek olsanýz patýr patýr yanýnýza koþar<br />
ve kesinlikle park etmemeniz gerektiðini<br />
söylerdi. Kimseyi park ettirmedi. Dükkanýnýn<br />
önü tertemiz kaldý. Ýki kuruþ ekmek<br />
parasý kazanmaya<br />
çalýþanlara da park<br />
ettirmedi, zenginlere de.<br />
En sonunda arabanýn<br />
biri, vitrinden içeri<br />
girdi!.. Geçmiþ olsun<br />
diyorum ama sanki<br />
yýllarýn acýsýný çýkarmýþ o<br />
araba. Geçmiþ olsun o<br />
ayrý.<br />
-Keþfedildikçe<br />
keþfedilecek kadýn Banu<br />
Alkan. Doðuþ dostun<br />
gönderdi de ben de<br />
keþfettim. Üzerinde<br />
koskocaman bir kürkle<br />
limanda gezinen Banu<br />
direkt kameraya bakýyor.<br />
Ve insan neden intihar eder<br />
konulu kýsa bir Hayat<br />
Bilgisi dersi veriyor.<br />
Yönetmenden de razý olsun,<br />
senden de, 80'lerin<br />
ruhundan da...<br />
-Apýþýnýn arasýyla<br />
düþünen yarataný yapma<br />
dese de yapar/ ölünce elbet<br />
herkese bir ev var/ ve bir<br />
kýsmýnýn manzarasý ateþtir.<br />
KURBAN/YOBAZ
4 Nisan 2010 Pazar Pazar 11<br />
ÇIPLAKLIÐI "GÜNAH", ÝNSAN ÖLDÜRMEYÝ "MÜBAH" SAYAN ZÝHNÝYET<br />
Büyük gruplar halinde çýplak insanlarýn fotoðraflarýný çekerek ünlenen Amerikalý fotoðraf sanatçýsý Spencer Tunick'in Ýsrail'de çekim yapma talebi Ýsrail Parlamentosu'nda<br />
"bomba" etkisi yarattý. Parlamentodaki dinci partilerin, özellikle de koalisyon ortaðý Þas partisinin çýplaklýða gösterdikleri büyük tepkiyi, ayný partilerin Gazze'de abluka<br />
altýnda tutulan Filistinlilere yaptýklarý vahþetle ayný yere koyunca, ürperdik, ortaya çýkan arýzanýn çokboyutluluðu karþýsýnda. Çýplak resim çektirmeyi "fuhuþ" sayan Þas<br />
Partisi milletvekilleri, çýplaklýðý "günah", Filistinlileri katletmeyi "mübah" sayýyor olmalýlar herhalde. Þas milletvekili Nissim Zeev'e göre "Kutsal topraklarda toplu çýplak<br />
fotoðraf çekme fikri delilik"miþ; "Bu fotoðraflar insanlarý hayvanlaþtýrýyor"muþ; "fuhuþun sanat haline gelmesi" ise "ilginç"miþ... Tunick'in, Tel Aviv limanýnda toplu<br />
çýplak fotoðraflar çekmek istemesini memnuniyetle karþýlayan Tel Aviv Belediyesi de saldýrýlardan payýný aldý. Çýplak fotoðraf çekilmesi fikrine destek veren Turizm Bakaný<br />
Stas Misezhnikov'u topa tutan Þas milletvekili "Bu nasýl bir Yahudi kültürüdür, nasýl deðerlerdir bunlar. Hepimiz deliriyor muyuz" diye soruyor. Dünyadaki binlerce insan<br />
gibi, Ýsrail'deki muhalifler de hükümetlerinin Filistinlilere yaptýklarý zulüm karþýsýnda aynen bu sorularý soruyor iþte. Aþaðýda okuyacaðýnýz Ýsrailli yazar da zihinlerin<br />
soyunmasýný, sessizliðin kýrýlmasýný savunanlardan...<br />
(ç)alýntý :<br />
Larry Derfner / (Jerusalem Post, 13 Mart 2010)<br />
"Sessizliði Kýrmak" hareketinin yeni raporunda<br />
þok edici tanýklýklar var. Kadýn sýnýr muhafýzý, ucuz<br />
oyuncaklar satmak için Ýsrail'e sýzmaya çalýþan<br />
Filistinli çocuklarý nasýl yakaladýklarýný þöyle<br />
anlatýyor:<br />
-Çocuklarýn plastik torbalarýný boþaltmak ve<br />
oyuncaklarýyla oynamak gayet rutindi. Yani<br />
oyuncaklarý top gibi birbirimize atmak. Çocuklar<br />
aðladýlar. Korkmuþlardý. Onu çocuðunun önünde<br />
aðlattým, altýna doldurmasýný saðladým. Ýnsanlar<br />
dayak atarken altlarýný ýslatýyordu. Bir keresinde<br />
yine, bir yetiþkin çocuðuyla birlikte gözaltýna<br />
alýnmýþtý. Muhafýz yetiþkinin kendisine merhamet<br />
edilmesi için çocuðu yanýna aldýðýný düþünerek<br />
rahatsýz olmuþtu. Ona dedi ki: 'Sana acýmamýz için<br />
çocuðu yanýna alýyorsun. Sana neyin ne olduðunu<br />
gösterelim.' Onu dövdü. Korkudan altýný ýslattý.<br />
Çocuðunun önünde. Buna benzer yýðýnla hikâye<br />
var. Bu hikâyeler rutindi. Bir subay bilmediðini<br />
söylerse yalan atýyordur. Bölük komutaný,<br />
yardýmcýsý, operasyon subayý bunu teþvik ediyordu.<br />
Bu meþru görülen bir þeydi.<br />
*<br />
Ýsrail askerlerinden oluþan "Sessizliði Kýrmak<br />
Hareketi" son 10 yýldýr Batý Þeria ve Gazze'de görev<br />
... pazar KritiK ...<br />
Ýsrail’de sessizliði kýrmanýn<br />
mücadelesini verenler...<br />
yapan 21 kadýn askerin tanýklýklarýný yayýmladý.<br />
Masum Filistinlilerin aþaðýlanmasýnýn ve<br />
dövülmesinin, paralarýnýn ve mallarýnýn çalýnmasýnýn<br />
ve bazen silahsýz þüphelilerin öldürülmesinin rutin<br />
olduðunu söylüyorlar.<br />
"Sessizliði Kýrmak" son yýllarda ismi açýklanmayan<br />
yedek askerlerin tanýklýklarýný yayýmladý. Bunlar<br />
arasýnda Gazze'deki Dökme Kurþun Operasyonu'na<br />
katýlan 26 askerin tanýklýðý da var.<br />
Ýsrail Savunma Gücü'nün tepkisi hep ayný:<br />
'Askerlerin isminin belli olmamasý kuruluþun<br />
gerçek niyetini açýða vuruyor. Doðruluklarýný<br />
denetlemenin hiçbir yolu yok.'<br />
66 numaralý tanýk bir kadýn çavuþ. Talim üssüne<br />
vardýðýnda askerlerin 'bir görev'den döndüðünü<br />
gördüðünü þöyle anlatýyor:<br />
-Askerlerin ellerinde tespihler ve küçük<br />
Kuranlar vardý. Bunlarý nereden aldýklarýný<br />
sordum. Ne demek istiyorsun dediler. Evlerden<br />
hediyelik aldýk dediler. Ertesi gün tabur<br />
komutanýna anlattým. Rahatsýz oldu, telefonu<br />
kaptýðý gibi bahsi geçen bölük komutanýný aradý.<br />
Aldýðý cevap, 'Yalan söylüyor. Askerlerim asla böyle<br />
þeyler yapmaz' oldu. Bunun üzerine tabur komutaný<br />
ahizeyi bana verdi. 'Dinle, bütün bunlar oldu' dedim.<br />
'<strong>Sen</strong>i zavallý bücür' diye baðýrmaya baþladý. O andan<br />
itibaren bölük beni dýþladý. Komutan herkese benim<br />
muhbir olduðumu söyledi. Bölüktekiler beni<br />
görünce ayaðýmýn dibine tükürüyordu.<br />
*<br />
Konuþan askerlerin isimlerinin neden<br />
açýklanmadýðýný herkes biliyor: Kim olduklarý<br />
bilinseydi, Ýsrail'in Dökme Kurþun Operasyonu'ndaki<br />
ihlalleri üzerine rapor yazan yargýç Richard<br />
Goldstone gibi dýþlanýrlardý.<br />
Dokuz yaþýndaki Batý Þerialý oðlan çocuðunun<br />
koþarken vurularak öldürüldüðüne; silah taþýmayan,<br />
üstelik kimliði de olan El Halilli bir adamýn 'ruh hastasý'<br />
bir kadýn asker tarafýndan karnýndan vurulduðuna;<br />
ihtiyar bir Gazzeli çiftçinin, sýnýrdaki dikenli tellere<br />
'fazla yaklaþtýðý' için öldürüldüðüne dair tanýklýklar<br />
da var. Savunmasýz Filistinli kadýnlarý, erkekleri ve<br />
çocuklarý yumruklayan, tekmeleyen, onlarýn<br />
paralarýný çalan, onlara tükürüp gülen askerlere dair<br />
hikâyelerin bini bir para.<br />
Atmosfer kesinlikle bu. Baþbakanlýðýn ve saðcý<br />
güçlerinin "Sessizliði Kýrmak" ve ülkedeki diðer solcu<br />
muhalifleri afaroz etmeye çalýþmasý þaþýrtýcý deðil.<br />
Fakat Ýsrail'in dýþýnda da bir dünya var ve Diaspora<br />
Yahudileri iþgale karþý hoþgörülerini yitiriyor. Ýþgal<br />
sürdükçe, hâlâ vicdaný olan Diaspora Yahudileri bu<br />
hikâyeleri duyacak. Filistinlilere vahþet uygulamaya<br />
devam edebiliriz. Ama bunu sessizce yapamayýz,<br />
bana umut veren de bu.<br />
... pazar KritiK ...
ISSIZ<br />
DAÐBAÞLARINDA<br />
Pazar<br />
Nisan aylarýnýn<br />
altýn akasyalý yollarý<br />
neden hala her Temmuzda<br />
kanlý Beþparmaklara çýkarýr bizi?<br />
Konuþamaz sahipsiz kemikler<br />
çalý diplerinde ayaklarýmýza takýlýr.<br />
Belirsiz bir uluma gibidirler<br />
ýssýz daðbaþlarýnda....<br />
Anýlar neden kucaklamaz<br />
kaybolmaya yüz tutan bir insanlýðý?<br />
Neden unuturuz<br />
kendimizi sahiplenmek yerine<br />
bir þeylere sahip olmanýn<br />
sahte mutluluðunu?<br />
Yarýþma dur durmak bitmiyor<br />
kapalý odalar ve çýkmaz sokaklarda.<br />
Ruhlar deðil afiþler konuþuyor<br />
yorum yapmaktan yoksun kitlelere.<br />
Düþünmekten yorulup<br />
sevgiye sarýlýyorum yeniden.<br />
Sessiz aðaç kuytularýndan geçiyorum<br />
yapraklarýyla rüzgarý<br />
tarifsiz bir þarkýya çeviren.<br />
Avucumdaki minik kuþ<br />
bir an irkilip yeniden<br />
gözlerime bakýyor<br />
sürüsüyle bir çoban<br />
az ötemizden geçip gidince.<br />
Sahibi:<br />
“AFRÝKA”<br />
Yayýncýlýk<br />
Limited<br />
Editör:<br />
FAÝZE<br />
ÖZDEMÝRCÝLER<br />
Zeki Ali<br />
Dizilip Basýldýðý<br />
Yer:<br />
“AFRÝKA” Yayýncýlýk<br />
Limited Tesisleri<br />
Görsel Tasarým:<br />
Erdem Yorgunoðlu<br />
E-Mail: avrupa@kktc.net<br />
Web sayfasý: www.afrikapazar.net