Kur'an'ı Anlayarak Okumak. - Fırat Üniversitesi

Kur'an'ı Anlayarak Okumak. - Fırat Üniversitesi Kur'an'ı Anlayarak Okumak. - Fırat Üniversitesi

web.firat.edu.tr
from web.firat.edu.tr More from this publisher
21.08.2013 Views

KUR’ANI ANLAYARAK OKUMAK Prof.Dr. Mehmet SOYSALDI * Kur’an inananlara doğru yolu göstermek için Yüce Allah tarafından Cibril vasıtasıyla Hz. Muhammed (sav)’e indirilen en son vahiydir. Bilindiği üzere Kur’an’ın ilk emri, “Yaratan Rabbinin adıyla oku.”dur. (Alak, 96/2) Dolayısıyla Kur’an, her seviyedeki insanın okuması gereken bir kitaptır. Birçok insan, Kur'an’ı manasını bilmeden ibadet neşvesi ile okur. İşte bu yazımızda Kur’an’ı okumak ve anlamanın önemi üzerinde durup asr-ı saadetten günümüze kadar Kur’an’ın nasıl okunduğu hususuna açıklık getirmek istiyoruz. Kur’an Okumanın Fazileti Allah kelamı olan Kur’an-ı Kerim’in Müslümanlar nezdinde çok büyük bir değeri vardır. Çünkü o inananlara hidayet kaynağı olarak indirilmiştir. 1 Kur’an-ı Kerim’i okumak, Allah katında ecir ve sevabı çok yüksek olan bir ibadettir. Nitekim Hz. Peygamber (sav) bu hususu hadislerinde şu şekilde beyan etmektedir: “Ümmetimin ibadetinin en faziletlisi Kur’an okuma ibadetidir.” 2 “Bir kimsenin Allah’ın Kitabından bir harf okuması bir hasenedir. Hasene de on misli sevap (mükafaat)la karşılanır. Ben size (Elif-Lam-Mim) bir harftir demiyorum. Belki “Elif” (başlı başına) bir harf, “Lam” da bir harf, “Mim” de bir harftir.” 3 “Kur’an okuyunuz, zira Kur’an, kendisini okuyanlara kıyamet gününde şefaatçi olarak gelir.” (Müslim, Müsafirun, 252) Yukarıda zikrettiğimiz hadislerde açıkça görüldüğü gibi Hz.Peygamber, okunan Kur’an’ın her harfine karşılık on sevap verileceğini, okuyanlar için Kur’an’ın dünyada huzur kaynağı, ahirette de şefaatçi olacağını bildirmiştir. Hz.Peygamber’in Kur’an’ın okunmasıyla ilgili emir ve teşvikleri sebebiyle, Sahabe-i Kiram ve onları takip eden Müslümanlar, Kur’an okumayı ve onunla meşgul olmayı daima ön plânda tutmuşlardır. Bizler de Kur’an okumaya gece ve gündüz devam etmeliyiz, Kur’an’ı elden ve dilden hiç bırakmamalıyız. İşte o zaman göğüsler açılıp ferahlanır, kalpler nurlanır ve O’nunla, inanan her nefis şifa bulur. Nitekim Yüce Allah “Ey İnsanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerinizdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir” (Yunus, 10/57) buyurmaktadır. Kur’an’ı Anlamanın Önemi Kur’an’ı okumanın sevabı, O’nun manasını anlamaya çalışarak daha çok kazanılır. Elbetteki O’nun manasını anlamadan içtenlikle okumanın da sevabı vardır. Ancak Kur’an’ı ağır ağır yüce ve ince manalarını anlamaya çalışarak okumak daha faziletli bir ibadettir. Kişinin gerçek mutluluğa ulaşması, içerisinde insanlık için bütün saâdet ilkelerini içeren Kur’an-ı Kerim’in hikmet dolu prensiplerini uygulaması ve onun gösterdiği yola yönelmesiyle gerçekleşebilir. Pek açıktır ki, bu hikmetli prensiplerin ruhuna uygun olarak davranabilmek de, Kur’an’ın derinlemesine düşünülmesi ve anlaşılmasıyla mümkündür. Zira Kur’an’ı anlamaya çalışmak ve üzerinde düşünmek Yüce Allah tarafından istenen bir husustur. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kur’an olarak indirdik.” (Yusuf, 12/2) “Biz, düşünüp anlamanız için onu Arapça bir Kur’an yaptık.” (Zuhruf, 43/3) “Allah size ayetleri, düşünesiniz diye böylece açıklar.” (Nur, 24/61) Yukarıda zikrettiğimiz ayetlerde görüldüğü gibi Yüce Allah, bizlerden Kur’an’ın ayetlerini düşünmemizi ve anlamamızı istemektedir. Bazı ayetlerde de; “Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?” (Muhammed, 47/24) “Onlar bu sözü (Kur’an’ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, daha önce atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?” (Mü’minûn, 23/68) * Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Öğretim Üyesi. msoysaldi@hotmail.com 1 Bakara, 2/2. 2 Celalüddin es-Suyûtî, Camiu’s-Sağir, Kahire 1954, I, 50; el-İtkan fi Ulumi’l-Kur’an, Beyrut 1973, I, 104; el-Hindî Alauddin, Kenzu’l-Ummal, Beyrut 1985, I, 526; İbnü’l-Cezerî, en-Neşru fi Kıraati’l-Aşr, I, 3-4. 3 Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’an, 16. Bu konudaki başka hadisler için bkz., Darimî, Sünen, Beyrut trs, II, 429; Tirmizî, Fedâil, 2

KUR’ANI ANLAYARAK OKUMAK<br />

Prof.Dr. Mehmet SOYSALDI *<br />

Kur’an inananlara doğru yolu göstermek için Yüce Allah tarafından Cibril vasıtasıyla Hz.<br />

Muhammed (sav)’e indirilen en son vahiydir. Bilindiği üzere Kur’an’ın ilk emri, “Yaratan Rabbinin<br />

adıyla oku.”dur. (Alak, 96/2) Dolayısıyla Kur’an, her seviyedeki insanın okuması gereken bir kitaptır.<br />

Birçok insan, Kur'an’ı manasını bilmeden ibadet neşvesi ile okur. İşte bu yazımızda Kur’an’ı okumak<br />

ve anlamanın önemi üzerinde durup asr-ı saadetten günümüze kadar Kur’an’ın nasıl okunduğu<br />

hususuna açıklık getirmek istiyoruz.<br />

Kur’an Okumanın Fazileti<br />

Allah kelamı olan Kur’an-ı Kerim’in Müslümanlar nezdinde çok büyük bir değeri vardır. Çünkü o<br />

inananlara hidayet kaynağı olarak indirilmiştir. 1 Kur’an-ı Kerim’i okumak, Allah katında ecir ve<br />

sevabı çok yüksek olan bir ibadettir. Nitekim Hz. Peygamber (sav) bu hususu hadislerinde şu şekilde<br />

beyan etmektedir: “Ümmetimin ibadetinin en faziletlisi Kur’an okuma ibadetidir.” 2 “Bir kimsenin<br />

Allah’ın Kitabından bir harf okuması bir hasenedir. Hasene de on misli sevap (mükafaat)la karşılanır.<br />

Ben size (Elif-Lam-Mim) bir harftir demiyorum. Belki “Elif” (başlı başına) bir harf, “Lam” da bir harf,<br />

“Mim” de bir harftir.” 3 “Kur’an okuyunuz, zira Kur’an, kendisini okuyanlara kıyamet gününde şefaatçi<br />

olarak gelir.” (Müslim, Müsafirun, 252)<br />

Yukarıda zikrettiğimiz hadislerde açıkça görüldüğü gibi Hz.Peygamber, okunan Kur’an’ın her<br />

harfine karşılık on sevap verileceğini, okuyanlar için Kur’an’ın dünyada huzur kaynağı, ahirette de<br />

şefaatçi olacağını bildirmiştir.<br />

Hz.Peygamber’in Kur’an’ın okunmasıyla ilgili emir ve teşvikleri sebebiyle, Sahabe-i Kiram ve<br />

onları takip eden Müslümanlar, Kur’an okumayı ve onunla meşgul olmayı daima ön plânda<br />

tutmuşlardır.<br />

Bizler de Kur’an okumaya gece ve gündüz devam etmeliyiz, Kur’an’ı elden ve dilden hiç<br />

bırakmamalıyız. İşte o zaman göğüsler açılıp ferahlanır, kalpler nurlanır ve O’nunla, inanan her nefis<br />

şifa bulur. Nitekim Yüce Allah “Ey İnsanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerinizdekine bir şifa,<br />

müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir” (Yunus, 10/57) buyurmaktadır.<br />

Kur’an’ı Anlamanın Önemi<br />

Kur’an’ı okumanın sevabı, O’nun manasını anlamaya çalışarak daha çok kazanılır. Elbetteki O’nun<br />

manasını anlamadan içtenlikle okumanın da sevabı vardır. Ancak Kur’an’ı ağır ağır yüce ve ince<br />

manalarını anlamaya çalışarak okumak daha faziletli bir ibadettir.<br />

Kişinin gerçek mutluluğa ulaşması, içerisinde insanlık için bütün saâdet ilkelerini içeren Kur’an-ı<br />

Kerim’in hikmet dolu prensiplerini uygulaması ve onun gösterdiği yola yönelmesiyle gerçekleşebilir.<br />

Pek açıktır ki, bu hikmetli prensiplerin ruhuna uygun olarak davranabilmek de, Kur’an’ın derinlemesine<br />

düşünülmesi ve anlaşılmasıyla mümkündür. Zira Kur’an’ı anlamaya çalışmak ve üzerinde<br />

düşünmek Yüce Allah tarafından istenen bir husustur. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:<br />

“Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kur’an olarak indirdik.” (Yusuf, 12/2)<br />

“Biz, düşünüp anlamanız için onu Arapça bir Kur’an yaptık.” (Zuhruf, 43/3)<br />

“Allah size ayetleri, düşünesiniz diye böylece açıklar.” (Nur, 24/61)<br />

Yukarıda zikrettiğimiz ayetlerde görüldüğü gibi Yüce Allah, bizlerden Kur’an’ın ayetlerini<br />

düşünmemizi ve anlamamızı istemektedir. Bazı ayetlerde de;<br />

“Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?” (Muhammed, 47/24)<br />

“Onlar bu sözü (Kur’an’ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, daha önce atalarına gelmeyen<br />

bir şey mi geldi?” (Mü’minûn, 23/68)<br />

*<br />

<strong>Fırat</strong> <strong>Üniversitesi</strong> İlahiyat Fakültesi, Öğretim Üyesi. msoysaldi@hotmail.com<br />

1<br />

Bakara, 2/2.<br />

2<br />

Celalüddin es-Suyûtî, Camiu’s-Sağir, Kahire 1954, I, 50; el-İtkan fi Ulumi’l-Kur’an, Beyrut 1973, I, 104; el-Hindî<br />

Alauddin, Kenzu’l-Ummal, Beyrut 1985, I, 526; İbnü’l-Cezerî, en-Neşru fi Kıraati’l-Aşr, I, 3-4.<br />

3<br />

Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’an, 16. Bu konudaki başka hadisler için bkz., Darimî, Sünen, Beyrut trs, II, 429; Tirmizî, Fedâil, 2


“...Bu adamlara ne oluyor ki, bir türlü laf anlamıyorlar” (Nisâ, 4/78) buyurarak, Kur’an’ı<br />

düşünmeyenleri yermektedir.<br />

Hz.Peygamber de, Kur’an-ı Kerim’in manasının anlaşılmasının lüzum ve önemini belirtmekte,<br />

kurtuluşun ancak, onu doğru anlayıp, prensiplerini uygulamakla gerçekleşebileceğini açıklamakta, bu<br />

yüce Kitabı, üzerinde düşünmeden okuyup geçmenin hatalı bir davranış olduğunu vurgulamakta ve<br />

şöyle buyurmaktadır: “Sizin en hayırlınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğreteninizdir” (Buhârî, Fadâil, 21)<br />

Bu hadisinde Hz.Peygamber, öğrenip öğretmekten maksadın, Kur’an’ın hem okunuşunun, hem de<br />

manasının öğrenilmesi olduğunu ifade etmektedir. Zira anlamadan, körü körüne bir şeyi ezberlemek,<br />

tam ve kâmil manada onu öğrenmek demek değildir. Yalnız Kur’an’ı yüzünden okumakla yetinmek,<br />

onun mana ve hükümlerini anlamaya çalışmamak doğru bir davranış olamaz. Asıl istenen, ilâhî<br />

kelâmın manasını anlamaya çalışmak ve Allah’ın mesajından haberdar olmaktır. 4 Hatta<br />

Hz.Peygamber, göklerin ve yerin akıllara durgunluk veren hakikatlerinden söz ederek, “Göklerin ve<br />

yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde akıl sahipleri için gerçekten açık<br />

ibretler vardır.” (Âl-i İmrân, 3/190) ayeti üzerinde düşünmeyenleri yermektedir. Rasulullah, bu ayeti<br />

okuyup da akıl yormayanların, onu okumuş bile olmayacaklarını bildirerek şöyle buyurmuştur: “Bu<br />

ayeti okuyup da manası üzerinde düşünmeyen basiretsizlere yazıklar olsun.” 5<br />

Demek ki önemli olan, Kur’an’ı sadece yüzünden okuyup geçmek değil, aksine, onun hedef<br />

gösterdiği hususları incelemek, plânlı hareket etmek ve Allah’ın bunca nimetlerinden yararlanmak ve<br />

bütün insanlığın da yararlanmasında rol oynamaktır. 6<br />

Ebu Sâid el-Hudrî (r.a), Rasulullah (sav)’in şöyle buyurduğunu işitmiştir: “İçinizden öyle gruplar<br />

türeyecektir ki, siz, onların namazları yanında namazlarınızı, oruçları yanında oruçlarınızı, amelleri<br />

(iyi işleri) yanında amellerinizi basit ve küçük göreceksiniz. Onlar, Kur’an da okuyacaklardır. Fakat<br />

Kur’an’ın feyzi onların boğazlarını geçmeyecektir. Onlar okun yaydan çıktığı gibi dinden<br />

çıkacaklardır...” 7 Bu hadisten anlaşıldığına göre, Kur’an’ı yalnız diliyle okuyup da, üzerinde<br />

düşünmeyen, manasını anlamayanlar, ondan gereği gibi yararlanamayacak, onun esprisini kavrayıp<br />

kalp ve ruhlarına yerleştiremeyeceklerdir. 8<br />

Enes b. Mâlik (r.a)’den rivayet edildiğine göre, Ebû Musa (r.a), Hz.Peygamber (sav)’in şöyle<br />

buyurduğunu nakletmektedir: “Kur’an okuyan, gereğini olduğu gibi uygulayan mümin, kokusu hoş,<br />

tadı güzel turunç meyvesi gibidir. Kur’an okumayan, fakat gereğini uygulayan mümin, tadı güzel olan<br />

fakat kokusu olmayan hurmaya benzer. Kur’an okuyan, fakat gereğini uygulamayan münafık, kokusu<br />

hoş, tadı acı olan fesleğen gibidir. Kur’an okumayan münafık ise, tadı da kokusu da acı ve kötü olan<br />

Ebû Cehil karpuzuna benzer.” (Buhârî, Fadâil, 35; Müslim, Müsafirîn, 243) Hz.Peygamber bu hadisi ile,<br />

Kur’an okumanın iyi ve müspet bir faaliyet olduğunu, onun hükümlerini uygulamanın yararları<br />

bulunduğunu belirtmekte, bunların mutlaka samimiyetle yapılmasının gereğine dikkat çekmektedir.<br />

Onun prensiplerinin tatbik edilebilmesi için de mutlaka, içerdiği hususların doğru olarak anlaşılması<br />

icap eder. Bu da, Kur’an dilinin ve onun anlaşılmasına yardımcı olan ilimlerin iyi bilinmesi ile<br />

gerçekleşebilir. İşte o zaman insan, içi dışı bir, dengeli bir varlık hâline gelebilir.<br />

Hz.Peygamber’in Kur’an’ı Okuyuş Tarzı<br />

Hz.Muhammed (sav) biz müminlere her konuda oluğu gibi Kur’anı okuma ve anlama konusunda<br />

da en güzel örnektir. Nitekim Yüce Allah, Müzzemmil suresinde “Kur’an’ı ağır ağır oku.” (Müzzemmil,<br />

73/4) buyurmaktadır. Bu ayette geçen tertil, Arap dilinde; bir şeyi güzel dizmek ve tertiplemek;<br />

kusursuz olarak, açık, seçik ve hakkını vererek beyan etmek; bir metni okurken, yavaş yavaş, acele<br />

etmeden, tane tane ve her harfin tilavetinin, hakkını vererek okumak demektir.” 9<br />

Kıraat ilminde ise tertil; Kur’an’ı yavaş yavaş, acele etmeden, harf ve harekeleri, dizilmiş inci<br />

taneleri gibi net bir şekilde telaffuz ederek; ayetteki mana ve hikmeti düşünerek ağır ağır okumak<br />

demektir. 10<br />

4<br />

Aynî, Bedrüddin Muhammed, Umdetü’l-Kârî, Beyrut trs., XX,43.<br />

5<br />

Gazâlî, İhyâu Ulumi’d-Din, Kahire 1968, IV, 146, 527; İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azîm, Mısır 1953, I, 440.<br />

6<br />

Taberî, Câmiu’l-Beyân, Mısır 1954, IV, 209; Akseki, Ahmed Hamdi, İslâm, İst. trs, s. 327.<br />

7<br />

Buhârî, Fadâil, 35; Müslim, Zekat, 142, 154; Mâlik b.Enes, el-Muvatta, Kur’an, 4.<br />

8<br />

Kastallânî, İrşadü’s-Sârî, Mısır 1889, VII, 477; Miras, Kamil, Sahihi Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Terc., İst. 1947,<br />

XI, 286.<br />

9<br />

Rağıb el-Isfehânî, Müfredat, s, 341; İbn Manzur, Lisanu'l-Arab, RTL mad.<br />

10<br />

Kurtubî, el-Câmi Li Ahkâmi’l-Kur’an, I,17; İbnü’l-Esîr, en-Nihaye, RTL mad.<br />

2


Mü’minlerin annesi Ümmü Seleme’ye: “Rasulullah’ın Kur’an’ı kıraatı nasıldı?” diye<br />

sorulduğunda; Rasulullah’ın kıraatının manaya yönelik bir okuma tarzı olduğunu açıklamış ve bu<br />

açıklamasında O, Fatiha suresini örnek vererek: “Allah’ın Resulü Fatiha suresini okurken<br />

“elhamdülillahi rabbi’l-âlemin” der dururdu, “er-Rahmanirrahim” der dururdu, “Maliki yevmi’d-<br />

Din” der dururdu. Onu dinleyenler bildiler ki, Allah Resulü, harf harf Kur’an’ı tefsir ediyordu,” 11<br />

demiştir.<br />

Ayrıca Peygamber Efendimiz (sav), Kur’an okurken, âdeta onunla sıkı bir ilişki hâlinde bulunduğu<br />

ifade edilmiştir. Hz.Peygamber, Kur’an okurken, rahmet ayetine geldiği zaman durup Allah’tan<br />

rahmet diliyor, azap içeren bir ayet okuduğunda da o azaptan Allah’a sığınıyor ve dua ediyordu. 12<br />

Âlimler, Peygamber (sav)’in bu tarz okuyuşunu ve bu konudaki tavsiyelerini göz önünde<br />

bulundurarak, Kur’an’ı okurken bu şekilde davranmanın sünnet olduğunu söylemişlerdir. 13<br />

Meselâ, bu hususta ez-Zerkeşî şöyle demektedir: “Dil, Kur’an’ın lafızlarını okurken, kalp de<br />

manasını tefekkürle meşgul olmalı ve her ayetin manası bilinerek okunmalıdır. Manası bilinmeden ve<br />

anlaşılmadan ayet terk edilip gidilmemelidir. Kur’an okunurken rahmet ayetine rastlayınca kalp<br />

sevinçle dolmalı, rahmetini daim etmesi için Allah’a dua edilmeli; azap ayetine rastlayınca, ayet<br />

kâfirler hakkında ise, imanı sebebiyle kul Rabbine hamd ve şükür etmeli ve ateşten Allah’a<br />

sığınmalıdır. Okuyan, kendisinin muhatabı olduğu ayetlerde durup düşünmeli, şayet emredilen şeyler<br />

kendinde var ise yine Allah’a hamdetmeli ve arkasından “Allahım, seni zikretmem, sana şükretmem<br />

ve güzel ibadet etmem için bana yardım et.”; “Rabbim, ilmimi ve anlayışımı artır, beni Müslüman<br />

olarak ruhumu al ve salihler zümresine ilhak eyle” diye dua etmeli; ayette emredilen şey kendisinde<br />

yok ve bu konuda hatalı ise, özrünü bilip derhal büyük bir pişmanlıkla Allah’a tövbe edip<br />

affedilmesini niyaz ettikten sonra okumasına devam etmelidir. Allah’ın yasaklarını ihtiva eden<br />

ayetlere gelince de tersini düşünmeli. Anlatılan kıssalardan, hikmet dolu öğüt ve nasihatlerden, yol<br />

gösteren kılavuzluğundan istifade etmelidir.” 14<br />

Meselâ, Kur’an okuyan Mü’min Allah’ın: “Ey İnananlar! Allah’a tevbe-i nasuh ile tevbe ediniz”<br />

(Tahrim, 66/8) ayetini okuyup da tövbe etmeden geçmesi, yani işlemiş olduğu günahlarını göz önüne<br />

getirip hatırladıktan sonra, bir daha işlememek üzere kesin karar verip Allah’tan affını istemeden<br />

geçmesi, ya ayeti anlamadığını gösterir veya Allah’ın emrine kulak asmadığını gösterir ki, her ikisi de<br />

en azından Kur’an okumanın maksadına ters düşer.<br />

Şunu çok iyi bilmeliyiz ki, Kur’an okuyan mümin, Allah’la konuşmaktadır. Muhammed İkbal’in<br />

dediği gibi kişi, onu okurken ilk defa kendisine indiriliyor ve muhatabı sadece kendisi olan ayetler<br />

olarak okumalıdır. 15<br />

Kur’an’ın üzerinde düşünmeden ve manasını anlamadan onu bu şekilde okumanın mümkün<br />

olamayacağı açıktır.<br />

Kur’anın ayetleri üzerinde düşünmeye ve manasını anlamaya o kadar önem verilmiştir ki bazı<br />

âlimler Kur’an’ı tarif ederken; “üzerinde düşünüp ibret almak için indirilmiş Arapça sözlerdir”<br />

demişlerdir. 16<br />

Sahabenin Kur’an’ı Okuyuş Tarzı<br />

Hz.Peygamber’den sonra kendimize örnek ve rehber edinmemiz gereken kişiler, sahabe-i kiramdır.<br />

Asr-ı Saadette Sahabe-i Kiram, Kur’an’ı okuyup ezberlemeye özen gösterdikleri gibi aynı zamanda<br />

onun üzerinde düşünme, onu anlama ve onunla amel etmeye de özen gösteriyorlardı.<br />

Tâbiûnun ileri gelenlerinden Ebû Abdirrahman es-Sülemî (ö.74/693) şöyle demektedir: “Osman<br />

b.Affan, Abdullah b.Mes’ud ve Kur’an-ı Kerim’i bize öğreten diğerleri, Peygamber’den on ayet<br />

öğrendiklerinde o ayetlerdeki ilim ve ameli öğrenmeden başka ayetlere geçmediklerini anlatırlardı.<br />

Diyorlardı ki: Biz, Kur’an’ı, ilim ve ameli birlikte öğrendik.” 17<br />

11 Tirmizî, Kıraat, 2927; İmam Gazalî, İhya, I, 288.<br />

12 Bkz., Müslim, Salatu'l-Musâfirîn, 38; Nesâî, Kıyâmu'l-Leyl, 25; İbn Mâce, İkâmetü's-Salat, 179.<br />

13 Suyûtî, Adâbu Tilâveti'l-Kur’an ve Te'lifihi, Beyrut 1987, s.104.<br />

14 ez-Zerkeşî, Bedruddin, el-Burhân fî Ulumi'l-Kur’an, Beyrut trs, I, 454 vd.<br />

15 Duman, M.Zeki, Nüzulünden Günümüze Kur’an ve Müslümanlar, Ankara 1996, s. 68.<br />

16 Vehbe ez-Zühaylî, Usûlü'l-Fıkhı'l-İslâmî, Dımeşk 1986, I, 421.<br />

17 Taberî, Câmiu'l-Beyân, I, 35-36; İbn Teymiye, Mecmûu'l-Fetâvâ, ikinci baskı, 1399h., XIII,365; Suyûtî, el-İtkân fî<br />

Ulûli'l-Kur’an, Mısır 1978, II,226; ez-Zehebî, et-Tefsir ve'l-Müfessirûn, I, 50.<br />

3


İbn Mes’ud (r.a)’ın şu sözü çok manidardır: “Bize, Kur’an’ın lafzını ezberlemek zor, onunla amel<br />

etmek ise kolay gelirdi; bizden sonrakilere de Kur’an’ı ezberlemek kolay, onunla amel etmek ise zor<br />

gelmektedir” 18 Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’ın, Bakara suresini sekiz yılda ezberlediği<br />

nakledilmektedir. 19<br />

Bu rivayetler Kur’an okurken onların günümüzde olduğu gibi okuyup geçmediklerini, üzerinde<br />

düşüne düşüne ve içlerine sindire sindire okuduklarını göstermektedir. Hatta Sahabenin, muhakemeleri<br />

henüz gelişmemiş ve Kur’an’da anlatılanları anlayamayacak yaştaki çocuklarına Kur’an okutmadıkları<br />

ifade edilmektedir. 20<br />

İşte bu hususları göz önünde bulundurarak bazı âlimler, Kur’an’ı anlayıp üzerinde düşünmeden onu<br />

okumayı hoş karşılamamışlardır. 21 Hasanü’l-Basrî’nin (ö.110//728), anlamını bilmeden çocuk ve<br />

kölelerin Kur’an’ı okumalarından şikâyet ettiği ve bu şikâyetini dile getirirken şu ayeti okuduğu<br />

rivayet edilmektedir; 22<br />

“(Ey Muhammed!) Sana bu mübarek Kitabı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar<br />

diye indirdik.” (Sâd, 38/29)<br />

Yine Tâbiûndan Sâid b.Cübeyr (ö.95/713), “Kur’an’ı okuyup sonra da onun manasını anlamaya<br />

gayret etmeye kişi, kör -veya bedevî- gibidir.” demiştir. 23<br />

Hz.Ömer zamanına ait olarak nakledilen şu rivayet, dikkat çekicidir: Hz.Ömer’in hilâfeti<br />

döneminde Basra valisi Ebû Musa el-Eşarî, Hz.Ömer’e bir mektup göndererek Basra’da o yıl Kur’an’ı<br />

ezberleme işiyle uğraşanların çokluğundan sözeder ve Beytü’l-Mal’dan bunlara yardım gönderilmesini<br />

ister. Vali ertesi sene aynı istekte bulunur ve Kur’an hıfzıyla uğraşanların kat kat arttığını haber verir.<br />

Hz. Ömer’in ona verdiği cevap şöyledir: “Onları kendi halleriyle başbaşa bırak. Korkarım ki insanlar,<br />

kendilerini Kur’an’ı ezberleme işine kaptırır ve onu anlama işini ihmal ederler.” 24<br />

Bütün bu rivayetler gösteriyor ki, Asr-ı Saadette Kur’an’ın, sırf lafzını ezberlemeye yönelik okuma<br />

şekli ne tavsiye edilmiş, ne de önem kazanmıştı. Sadece Kur’anın manasını anlamak ve hükümlerini<br />

hayatta yaşamak için okunmuş, lafzının değil manasının hafızı olmak için çalışılmış ve yaşanmıştır.<br />

Çünkü o dönem, Kur’an’ın anlaşılma ve yaşanma dönemi; hayata bakış, eşyayı değerlendirme, dünya<br />

ve ahiret dengelerini kurabilmek için nefisle mücadele devri idi.<br />

Bu arada ashabın Kur’an’a mutlak bir bağlılıkla bağlı olduklarını, gelen emirlere anında itaat<br />

ettiklerini de belirtmek gerekir. Bu konuda pek çok misal göstermek mümkündür. Ancak konuyu<br />

uzatmamak için bir misali zikretmekle yetineceğiz:<br />

Enes b.Mâlik şöyle diyor: Peygamber (sav) daha önce Kudüs’e doğru namaz kılıyordu. Bilâhare;<br />

“Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz. Hoşnut olacağın kıbleye seni, ey Muhammed, elbette<br />

çevireceğiz. Artık yüzünü Mescid-i Haram semtine çevir...” (Bakara, 2/144) ayeti indi. Bu ayet indikten<br />

sonra biri, Seleme oğullarının yurdundan geçiyordu. Onlar sabah namazına durmuş rükûda idiler.<br />

Namazın bir rekâtını kılmışlardı. O geçen kişi, kıblenin değiştiğine dair onlara seslendi. Rükûda<br />

oldukları halde Kabe’ye doğru yöneldiler. (Müslim, Mesâcid, 15) İçkinin kesin olarak yasaklanması ve<br />

diğer emir ve yasaklarla ilgili ayetler indiğinde de aynı hassasiyeti göstermişler ve hemen hayatlarında<br />

uygulamaya geçmişlerdir.<br />

Kur’an ayetleri üzerinde düşünmek ve onları anlamaya çalışmak hususunda herhangi bir kültür<br />

düzeyi aranmıyordu. Kur’an okuyan herkes, onu anlamak ve onunla amel etmek için çalışıyordu.<br />

Ancak herkesin böyle bir çaba içerisinde olması, hepsinin onu aynı düzeyde anladıkları anlamına<br />

gelmez. Anlamını bilmedikleri kelime veya terkipleri Peygamber (sav) hayatta iken ona, onun<br />

vefatından sonra ise o konuda uzman olan âlimlere soruyorlardı.<br />

Kur’an-ı Kerim, onların konuştukları bir dille inmişti. Ancak Kur’an’ı aynı düzeyde anlamaları<br />

için, bu yeterli değildir. Çünkü Kur’an ayetleri birbirlerini açıklamaktadır. Kur’an’la iştigali daha fazla<br />

olan, onu anlama konusunda diğerlerinden daha fazla imkâna sahiptir. Yani sahabenin Kur’an’ı<br />

18<br />

Kurtubî, age., I, 39.<br />

19<br />

Suyûtî, age., II, 226.<br />

20<br />

Kettânî, Abdulhay, et-Terâtibu'l-İdariyye, Beyrut trs, II, 296.<br />

21<br />

Zerkeşî, age., I, 455.<br />

22<br />

Acurrî, Ebu Bekr Muhammed b. Hüseyin, Ahlaku Hameleti'l-Kur’an, Beyrut 1987, s. 50.<br />

23 Taberî, Câmiu'l-Beyân, I, 36.<br />

24 Kettânî, age., II, 279.<br />

4


anlama düzeyleri birbirinden farklıydı. Ancak anlama düzeyi düşük olan da Kur’an’ı anlamaya<br />

çalışıyordu ve kimse ona, niçin Kur’an’ı anlamak için uğraşıyorsun? Bu işten vazgeç, seviyen buna<br />

müsait değildir, demiyordu. Anlayabildiğini anlıyor anlayamadığını da bir âlime soruyordu. Nitekim<br />

Yüce Rabbimiz de “Eğer bilmiyorsanız ilim ehline sorun.” (Nahl, 16/43) buyurmuştur.<br />

Dikkati çeken diğer bir husus ise, yanlış anlayanların hatalarını kabullenmeye hazır olmalarıdır.<br />

Bu, onların dine olan bağlılık ve samimiyetlerinin, ayrıca birbirlerine olan güvenlerinin göstergesidir.<br />

Özet olarak diyebiliriz ki, o devirde Kur’an’ın öğrenim ve öğretimi -günümüzde olduğu gibi-<br />

Kur’an’ı sadece lafız olarak okumaya ve ezberlemeye yönelik bir okuma şekli değildi. Tam aksine<br />

zarf durumundaki kelimelerin, Yüce Allah’tan taşıdığı manayı öğrenmek ve o manaya göre<br />

yaşamaktan ibaretti. Kur’an’ın zarfı değil, mazrufu okunuyordu. Hele hele, mana tamamen gözardı<br />

edilerek, Kur’an’ın sadece metninin ezberlenmesi hiç değildi. Çünkü sahabenin, yukarıda<br />

naklettiğimiz sözleri bunu ifade etmiyor. “Biz, Kur’an’daki, ilim ve ameli bir arada öğrendik” sözü de<br />

sadece lafızların okunup ezberlenmesi anlamını taşımıyor. “Sadece Bakara suresini öğrenmek için,<br />

tam sekiz yıl bu sure üzerinde durdum” derken Abdullah b.Ömer, lafzını okumak ve ezberlemek için<br />

sekiz yıl çalıştığını da söylemiyor. Çünkü Bakara suresinin ezberlenmesi, sekiz yıl değil, belki sekiz,<br />

bilemedin on sekiz günde mümkündür. Özellikle de, Rasulullah (sav)’in, “siz Kur’an’ı, şu dört kişinin<br />

birinden öğrenin” dediği Abâdile (Abdullah b.Amr, Abdullah b.Ömer, Abdullah b. Cübeyr, Abdullah<br />

b. Abbas)’dan biri olan Abdullah b. Ömer’in, Bakara suresinin, sırf lafzını ezberlemek için sekiz yıl<br />

çalışması olacak şey değildir.<br />

Asr-ı Saadette ve Hulefâ-i Raşidin dönemlerinde, Kur’an okumak ve öğrenmek, sadece Kur’an’ın<br />

lafzını okuma ve ezberlemeye yönelik bir okuma tarzı değildi. Veya sırf sevap kazanmak maksadıyla<br />

da okunmuyordu. Bir fantezi olsun diye sadece manasını öğrenmeye yönelik bir okuma da değildi. O<br />

devirlerde Kur’an öğretimi, hem Kur’an’ın lafzını okuma, hem manasını kavrama, hem de tefekkür ve<br />

tedebbürü gerektiren ayetler üzerinde, yeterince düşünüp bilgi üretme ve yaşamaya yönelik bir<br />

öğretim idi.<br />

Günümüzde Kur’an’ın Okunuşu<br />

Hz. Peygamber’in ve Sahabenin Asr-ı Saadette Kur’an-ı Kerim’i okuyuş tarzlarını zikrettikten<br />

sonra, şimdi de günümüzde Kur’an’ı Yüce Allah’ın indiriş maksadına uygun olarak nasıl okumalıyız<br />

bunun üzerinde duracağız.<br />

Kur’an, sonraki devirlerde, özellikle Emevî’ler döneminin başlangıcından günümüze kadar gereği<br />

gibi anlaşılamamış, sadece lafızları okunur ve ezberlenir olmuştur. Manasını anlamadan yapılan<br />

okuma ve ezberin Kur’an’ın bizden istediği manasını düşünüp anlayarak okumadan çok uzak olduğu<br />

gayet açıktır. Günümüzde Müslümanlar Kur’an’ı anlamamakta ve onu müzik dinler gibi güzel sesli<br />

hafızlardan anlamını düşünmeden dinlemektedirler.<br />

Biz, bilerek veya bilmeyerek Kur’an’ı günlük hayatımızdan uzaklaştırdık. Çünkü Kur’an’ın ne<br />

demek istediğini anlamadan okuduk ve hâlâ bu şekilde okumaktayız. Bunun neticesinde de Kur’an’ın<br />

iç dinamiğine aykırı olan görüşleri bile farkında olmaksızın Kur’ânî görüşlermiş gibi benimsedik.<br />

Çoğu kere de kendi dışımızda düşmanlar bularak, veballeri bu düşmanların omuzlarına yüklemek<br />

istedik ve kolayca sorumluluğun altından kurtulmaya çalıştık. Ama gerçekler onlardan kaçılarak değil,<br />

onlar göğüslenerek anlaşılır.<br />

Tarihî misyonu gereği, ne zaman ve nerede bulunursa bulunsun, Müslümanın her şeyden önce<br />

Kur’an’ı anlayarak okuması zorunludur. Onu anlamadan atacağı her adım, beraberinde problemler<br />

getirecek ve bir süre sonra -İslamın geçen asırlarında olduğu gibi- Kur’an diyalektiğinden uzak<br />

anlayışlar, çözümü imkânsız bir kördüğüm hâline gelecektir.<br />

Günümüz Müslümanı ise Kur’an’ı anlamaya çok daha fazla muhtaçtır. Çünkü Batıya dayalı hayat<br />

standartlarının getirdiği karmaşa içinde, Müslümanın kendi inancını yaşaması artık bir ihtisası<br />

gerektirecek kadar güçleşmiştir.<br />

Müslümanlar, artık Kur’an’ı harfî okumadan kurtulup, ayetler üzerinde düşünüp anlamayı esas alan<br />

bir yöntemle okumaları gerekmektedir.<br />

Bütün dünyada insanlar öğrenmek için okurken, biz tam tersine okumak için öğreniyoruz. Zira<br />

bütün gayretimiz, sadece ayetin Arapça orijinalini güzel okumaya yönelik olmaktadır. İnsan, Kur’an’ı<br />

bu şekilde tilavet ederken, güzel okuyayım endişesiyle ayetlerin hangi manaları içerdiğini düşünmeye<br />

fırsat bulması mümkün değildir.<br />

5


Kur’an’ı düşünerek, tefekkür ederek ve cümlelerin manasını iyice anlayarak okumak lazımdır. Her<br />

insanın gücü yettiğince Kur’an’ı anlamaya çalışması gerekir. Anlamadığı zaman da bilen bir âlime<br />

sorması gerekir. Zira Yüce Allah: “...bilmiyorsanız zikir ehline sorun.” (Nahl, 16/43) buyurmaktadır.<br />

Kur’an’ı okurken kişinin kendini kitaba kaptırması ve kafasında, kitapta anlatılan gerçekleri, kıssaları<br />

ve istekleri canlandırması gerekir. Nitekim daha önce de bahsettiğimiz gibi Sahabe-i Kiram, Allah’ın<br />

kitabını böyle okuyorlardı. Onlar, Kur’an’ı okuduklarında onun seviyesine yükseliyorlardı. Bizler ise,<br />

Kur’an’ı okuyup, O’nu kendi seviyemize indirmeye çalışıyoruz. Bu ise Allah’ın kitabına karşı bir<br />

kusur, bir haksızlıktır.<br />

Kur’an incelendiğinde, O’nun meseleleri, belirli bölümler hâlinde ele almadığı görülecektir. Yani<br />

her konuya Kur’an’da sureler veya cüzler tahsis edilmemiştir. Bir veya bir grup ayeti okurken kendi<br />

aklî melekemizle o ayet veya ayetlerin; Allah, kâinat, ceza, insan, iman ve ahlâktan içiçe bahsettiğini<br />

görürüz. Bu, Kur’an’a has bir üslûp olup, onu başka kitaplarda görmek mümkün değildir.<br />

Kur’an’ın emirleri hakkında ilk devirlerde yapılan içtihatları son ve kesin görüş olarak kabul etmek<br />

ve bunların her zaman ve mekânda ihtiyaçlara çare olabileceğini iddia etmek yanlış olur. Zira bu iddia,<br />

Müslümanı düşünmekten alıkoymuş, aklının kullanım alanını sınırlamış ve Kur’an’ın evrensel<br />

düşüncesini yakalamasına mani olmuştur. Aynı zamanda onun, çağın problemlerine çare bulmasını<br />

engellemiş, Müslümanın Kur’an’ı bilgi ve medeniyet kaynağı olarak kabul etmesini önlemiştir.<br />

Bugün Kur’an’ı doğru olarak anlamak mecburiyeti vardır. Bu bakımdan günümüz müslümanı,<br />

Kur’an’ı, düşünce, bilgi ve medeniyet merkezinin tam ortasına yerleştirmelidir. Müslümanların artık<br />

Kur’an’ı sadece lafzî olarak değil, düşünme ve anlamayı esas alan bir yöntemle okumaları<br />

gerekmektedir.<br />

6

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!