PiVOLKA - Başkent Üniversitesi
PiVOLKA - Başkent Üniversitesi
PiVOLKA - Başkent Üniversitesi
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
<strong>Başkent</strong> <strong>Üniversitesi</strong><br />
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi<br />
Eleştirel - Yaratıcı Düşünme ve Davranış Araştırmaları Laboratuvarı<br />
Yıl 6 Sayı 20 Mart 2007<br />
elyadal.org pivolka.com<br />
Yayın Kurulu’ndan<br />
Doğan Kökdemir<br />
dogan@kokdemir.info<br />
Eleştirel - Yaratıcı Düşünme ve Davranış Araştırmaları Laboratuvarı<br />
Herhangi bir derginin uzun soluklu olması pek de kolay bir başarı<br />
değildir; üstelik bu dergi bir bilim dergisi ise söz konusu başarı daha<br />
da anlamlıdır. <strong>PiVOLKA</strong>, 2002 yılından beri matematikten psikolojiye<br />
çeşitli alanlarda bilimsel yazıların yayınlandığı bir dergi oldu. Her<br />
zaman istediğimiz aralıklarla ve düzenli bir şekilde okuyucularla<br />
buluşmayı başaramadık belki ama yine de Türkiye’de bilimsel bilginin<br />
hiç de zannedildiği gibi sıkıcı olmadığını gösterme konusunda elimizden<br />
geleni yaptık. <strong>PiVOLKA</strong> her adımında amatör bir heyacan yaşayan<br />
ve yaşatan bir organizma gibi elimizde büyüdü. Hala amatör yapısını<br />
koruyor ve galiba bu şekilde kalmaya da devam edecek. Çünkü bu<br />
derginin üzerinde emek veren genç bilim insanları, onun bu yapısının<br />
bozulmasını – sonuçta profesyonel bir dergi olmanın faydalarını<br />
yaşayacak olsa bile – vitrinde boy gösteren bir dergi olmasını istemiyor,<br />
istemiyoruz. <strong>PiVOLKA</strong>, ilk ortaya çıktığı gündeki misyonu ve vizyonu<br />
ile bilimin varolmasına elinden gelen katkıyı gösterecek ücretsiz bir<br />
dergi olmaya devam edecek.<br />
(devamı 2. sayfada)<br />
<strong>PiVOLKA</strong> Yolculuğu - 3<br />
ELYADAL<br />
Yayın Kurulu<br />
Editör<br />
Zuhal Yeniçeri<br />
Yardımcı Editörler<br />
Başak Karagöz<br />
Efe Kıvanç<br />
Danışma Kurulu<br />
Okan Cem Çırakoğlu<br />
Kürşad Demirutku<br />
H.Kemal İlter<br />
Doğan Kökdemir<br />
Bahar Muratoğlu<br />
N.Can Okay<br />
Bilgeliğe Giden Yol Mideden Geçer mi? - 6<br />
İnsancıl Yaklaşım’da Bireyin<br />
Fenomenolojisi - 13<br />
Okul ve Başarı - 16<br />
e-Devlet Dönüşümünde Kritik Faktörler<br />
ve İşletmecilik Açısından Değerlendirmeler - 19
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-2<br />
<strong>PiVOLKA</strong>, bu kapsamda ve şekilde yayın yapan tek<br />
dergi olma özelliğini hala sürdürüyor. Türkiye’de<br />
zaten oldukça sınırlı olan bilim ve popüler bilim dergilerinin<br />
ya da gazetelerin eklerinin dışında bilimsel<br />
tartışmaları, zengin bir konu şemsiyesi içinde ücretsiz<br />
olarak ilgilenen herkesin görüşüne, bilgisine ve eleştirisine<br />
sunan başka bir dergi daha yok. Şimdiye kadar<br />
bunu hiç dile getirmedik ama sanırım hem <strong>PiVOLKA</strong><br />
hem de ELYADAL bütün amatörlüğüne ve sadece bir<br />
avuç insanın çabasına rağmen galiba “iyi bir iş” yapıyor.<br />
Keşke, bu konuda yalnız olmasak; <strong>PiVOLKA</strong> gibi<br />
dergi ve bültenlerin, ELYADAL gibi laboratuvarların<br />
çok olduğu, hatta aralarında tatlı bir rekabetin yaşandığı<br />
bir ortamda daha da üretken olabilir miydik diye<br />
düşünüyor insan. Maalesef, bizim sıklıkla gördüğümüz,<br />
eğer ucunda proje vb. gelirleri yoksa ya da pragmatik<br />
açıdan fayda sağlamıyorsa bu tür uygulamaların<br />
hemen hiç kimse tarafından gündeme bile alınmadığı.<br />
Bir yandan bu “boşvermişlik” varken öte yandan<br />
astrolojiden metafiziğe, sahte bilimlerin önlenemeyen<br />
yükselişi ve nüfusun çoğunluğunu oluşturan gençlerin<br />
cehaleti büyümeye devam ediyor.<br />
Biz, hala, yaşamda yaptıklarımızın sonsuzlukta yankılanacağına<br />
dair güvenimizi kaybetmeden çalışıyoruz.<br />
Bu konuda bizi yalnız bırakmayan <strong>Başkent</strong><br />
<strong>Üniversitesi</strong>’ne, üniversitemizin İktisadi ve İdari Bilimler<br />
Fakültesi’ne ve tabii ki “Yeni <strong>PiVOLKA</strong> ne zaman<br />
çıkacak?” diye soran sizlere sonsuz teşekkürlerimizi<br />
sunuyoruz.
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-3<br />
<strong>PiVOLKA</strong> YOLCULUĞU<br />
Zuhal Yeniçeri<br />
zuyen@baskent.edu.tr<br />
Eleştirel - Yaratıcı Düşünme ve Davranış Araştırmaları Laboratuvarı<br />
<strong>PiVOLKA</strong>’nın Kısa Tarihi<br />
<strong>PiVOLKA</strong>, 2002’nin Mart ayında tek bir sayfadan oluşan<br />
sıfırıncı (0) sayısında kendinden bahsederek yayın<br />
hayatına başladı. Eleştirel ve Yaratıcı Düşünme Araştırmaları<br />
Laboratuvarı (ELYAD) ve Davranış Araştırmaları<br />
Laboratuvarı’nın (DAL) ortak yayınıyken; Eylül<br />
2003’de iki laboratuvarın birleştirilmesiyle birlikte<br />
Eleştirel - Yaratıcı Düşünme ve Davranış Araştırmaları<br />
Laboratuvarı’nın resmi yayını olarak varlığını devam<br />
ettirdi. Yıllara göre yayınlanan sayılar ve makale<br />
sayıları Tablo 1’de verilmiştir.<br />
Laboratuvar üyelerinin Pi sayısı, Volvoks kolonileri<br />
ve Karadelikler konusunda oluşturdukları üç ayrı çalışma<br />
grubundan ismini alan <strong>PiVOLKA</strong>’nın dört (4) yıl<br />
boyunca toplam 19 sayısı yayınlanmıştır. Başlangıcından<br />
bu yana <strong>PiVOLKA</strong>’da yayınlanmış yazılarda yazarların<br />
unvanları hiç kullanılmamıştır. <strong>PiVOLKA</strong>’nın<br />
bir Ek Sayısı ve bir de Özel Sayısı bulunmaktadır.<br />
<strong>PiVOLKA</strong>’da matematik ve istatistik, biyoloji, fizik,<br />
kimya ve enerji, ekonomi ve işletme, psikoloji, sosyoloji,<br />
antropoloji, siyaset bilimi, bilim felsefesi, etik,<br />
yöntem, eğitim, sahte bilimler, iletişim, sanat, edebiyat,<br />
mühendislik, bilgisayar ve internet konularında<br />
toplam 98 makaleye yer verilmiştir. Yayınlanan makalelerin<br />
konulara göre dağılımı Şekil 1’de verilmiştir.<br />
2006 yılında yenilenme sürecine giren <strong>PiVOLKA</strong>, bir<br />
yıl süre ile yayınına ara verildikten sonra 2007’den<br />
itibaren yılda dört (4) sayı ile yayın hayatına devam<br />
edecektir.<br />
<strong>PiVOLKA</strong>’nın Yayın İlkesi (İçerik ve Nitelik)<br />
<strong>PiVOLKA</strong>’da,<br />
1. Bilim ve yöntem,<br />
2. Bilim felsefesi,<br />
3. Eleştirel ve yaratıcı düşünme,<br />
4. Alana özgü ancak<br />
a. Deneme yazısı olmayan,<br />
b. Edebi yazı olmayan,<br />
c. Nesnelliği tartışmalı olmayan bilim yazıları<br />
yayınlanır.<br />
<strong>PiVOLKA</strong>’da yayınlanması isteği ile gönderilen yazılarda<br />
12 punto Times New Roman yazı karakteri ve<br />
1.5 satır aralığı kullanılmalıdır. Bunun yanı sıra yazıların<br />
akdemik yazım kurallarına uygunluğuna dikkat<br />
edilmektedir. Gerekli görüldüğü takdirde yazarlar<br />
tarafından kullanılan şekillerin GIF, JPEG formatında<br />
ya da Word Drawing Tool kullanılarak sunulması;<br />
tabloların ise Word ya da Excel programlarında hazırlanması<br />
gerekmektedir.<br />
<strong>PiVOLKA</strong> Yayın Süreci<br />
<strong>PiVOLKA</strong>’da yayınlanması isteğiyle e-posta aracılığı<br />
ile gönderilen yazılar öncelikle editör tarafından değerlendirilir.<br />
Değerlendirme sonucunda genel olarak<br />
<strong>PiVOLKA</strong> yayın ilkesine uygun bulunan yazılar için<br />
hakem ya da hakemler belirlenir. Hakemler yazıları,<br />
<strong>PiVOLKA</strong> Çalışma Değerlendirme Formu’nu kullanarak<br />
değerlendirirler. Değerlendirme sonuçları editör<br />
tarafından düzenlendikten sonra karar yazara bildiriler.<br />
Kabul kararı alınan yazılar için hemen, Kabul/<br />
Düzeltme kararı alınan yazılar için ise yazarın gerekli<br />
görülen düzeltmeleri yapmasının ardından baskıya<br />
hazırlık işlemleri başlatılır. Baskıya hazırlık işlemleri<br />
tamamlandıktan sonra <strong>PiVOLKA</strong> baskıya gönderilir<br />
(<strong>PiVOLKA</strong> Süreç Akış Şeması için Şekil 2’ye bakınız).<br />
<strong>PiVOLKA</strong>’nın Bugünü<br />
Fotokopilerin gelmesini günlerce bekleyip, okuyucumuza<br />
bir an evvel ulaşması için ders aralarında zımba<br />
işlemleriyle boğuştuğumuz <strong>PiVOLKA</strong>, internet sürümüyle<br />
herkese, basılı sürümüyle de Türkiye’deki<br />
tüm devlet ve vakıf üniversitelerinin kütüphanelerine<br />
ulaşıyor bugün. Başlangıcından bu yana Yayın<br />
Kurulu’nda yer alan herkese, yazılarıyla bizi destekleyen<br />
yazarlarımıza, tüm okuyucularımıza ve emeği<br />
geçen daha pek çok insana teşekkürü borç biliriz.
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-4<br />
Yıl Sayı Makale<br />
1 (2002) 0,1,2 10<br />
2 (2003) 3, 4, 5, Ek Sayı, Özel Sayı, 6, 7, 8, 9, 10 60<br />
3 (2004) 11, 12, 13, 14, 15 30<br />
4 (2005) 16, 17, 18, 19 15<br />
5 (2007) - -<br />
Toplam 115<br />
Tablo 1. Yıllara göre <strong>PiVOLKA</strong>’da yayınlanan sayılar ve makale sayıları.<br />
Şekil 1. <strong>PiVOLKA</strong>’da yayınlanan makalelerin konulara göre dağılımı.
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-5<br />
Şekil 2. <strong>PiVOLKA</strong> Süreç Akış Şeması.
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-6<br />
Bilgeliğe Giden Yol Mideden Geçer mi?<br />
Dr. H. Kemal İlter<br />
kilter@baskent.edu.tr<br />
Eleştirel - Yaratıcı Düşünme ve Davranış Araştırmaları Laboratuvarı<br />
Bilgelik, insanoğlunun yüzyıllardır peşinde koştuğu<br />
bir bilgi düzeyi olarak algılanmış, farklı kültür ve<br />
bilim toplulukları tarafından değişik şekillerde zihinlerde<br />
canlandırılmıştır. Osmanlıca “Hikmet, Rüştü<br />
kiyâset, İlmü mârifet, Basiret, Akıl, İlim, Felsefe” İngilizce<br />
“Wisdom”, Fransızca “Sagesse”, Almanca “Weisheit” ve<br />
İtalyanca “Sagezza” olarak ifade edilen bilgelik, antiçağ<br />
Yunan felsefesi açısından “Akla uygun davranmak”<br />
olarak tanımlanmıştır. Socrates’in “Kendini tanımak”<br />
olarak tanımladığı, törebilimcilere göre “Tutkulara kapılmama”<br />
olarak, Epikuros’a göre de “Erdem yoluyla<br />
varılan yüksek bir sarsılmazlık durumu, salt dinginlik<br />
ve aldırmazlık” olarak tanımlanmıştır. Bilgelik,<br />
tanrıbilimsel olarak ise “Tanrısal bir nitelik ve tanrıya<br />
özgü” olarak tanımlanmıştır.<br />
Tanımı ne olursa olsun, bilgelik, bu düzeye ulaşacak<br />
kişiye evrenle ve onun işleyişi ile ilgili bir kavrayış<br />
verecek kavram olarak görülmektedir. Bilgelik, modern<br />
zaman açısından incelendiğinde bilginlik olarak<br />
da anlaşılabilir. Belirli bir konuda bilgi sahibi olmak<br />
ve o konuda uzmanlaşmak, kişiyi, bilgeliğin ilk basamaklarına<br />
taşıyacaktır. Bilgelik hiyerarşisi (Şekil 1),<br />
çevreden toplanan bilginin bilgeliğe dönüştürülme<br />
aşamalarını göstermektedir. Bu hiyerarşik yapı, çevrede<br />
gözlenen olaylardan elde edilen verinin, tek başına<br />
anlamsız olduğunu belirtmektedir. Bilgelik hiyerarşisi<br />
içindeki veri 1 ancak belirli bir çalışma sonrasında, kullanılabilir<br />
veriye, diğer bir deyişle bilgiye dönüşmektedir.<br />
Bilgi, veriden elde edilmiş olmasına rağmen<br />
bir bakış açısı oluşturacak yoğunluğa sahip değildir.<br />
Zamanla, yüksek miktarda bilginin (veriden) dönüşerek<br />
kullanıma hazır hale geldiği görülmektedir. Bilgi,<br />
temel fonksiyonlarını yerine getirmeye çalışan çevre<br />
faktörleri için yeterli olmasının yanı sıra onu daha iyi<br />
bir şekilde kullanabilecek, onu depolayabilecek, daha<br />
sonra tecrübeleri ile birleştirebilecek kullanıcılarını<br />
aramaktadır.<br />
Veriden oluşan bilgi, evrim geçirerek, diğer bilgilerle<br />
birleşerek, deneyimi de içine alarak üst bilgiye dönüşmektedir.<br />
Üst bilgi, çevresindeki olayları sadece anlayan<br />
değil, onu yöneten bir bakış açısını da yanında<br />
getirmektedir. Deneyimle ve yeteneklerle yoğunlaşan<br />
üst bilgi, ortaya çıkan diğer üst bilgilerle etkileşim<br />
halinde olmakta ve daha da gelişmektedir. Bilgelik<br />
hiyerarşisinin ulaşılmaya çalışılan noktası ise, üst bilginin<br />
veremediği kavrayışın ortaya çıkmasıyla oluşan<br />
bilgelik düzeyidir. Bilgelik, çevresini kontrol etmek<br />
ve yönetmek dışında, çevrede ortaya çıkan olayların<br />
birbirleri ile etkileşimini, neden-sonuç ilişkisini, analiz<br />
ve sentez yeteneğini, kavrayış ve sistem yaklaşımı<br />
çerçevesinde bütünleştiren çevre faktörlerine sunulan<br />
bir unvan olarak görülmektedir.<br />
1 İng İng Datum, data (çoğul)<br />
Şekil 1 Bilgelik süreci<br />
Batı’nın ve Orta Batı’nın Filozof ve düşünürler (Şekil<br />
2) yukarıda anlatılan şekliyle belki birer bilge değillerdi<br />
ancak bilgelik tanımına uyan işler yaptılar ve bugün<br />
yaşayan bilgelerin ortaya çıkmasını sağladılar. Yaptıkları<br />
çalışmalar, ortaya attıkları fikirler ve katlandıkları<br />
bilimsel zorluklar, bugün başka konularda onları takip<br />
etmemizi kolaylaştırdı. Evreni ve insanın evren<br />
içindeki yerini daha iyi anlayabilmemizi sağlayacak<br />
taşları yerleştirmeye başladılar. Biz de bilim insanları<br />
olarak bu taşlara yenilerini ekliyor ve insanoğlunun<br />
her konuda kavrayışını ve bilgeliğini artırmaya çalışıyoruz.<br />
Doğu’nun filozofları ve düşünürlerinin, evrensel<br />
bilgi birikimine en az Batı’nın filozof ve düşünürleri<br />
kadar katkı yaptılarını yadsımak mümkün değildir.<br />
Bu, izleyen bir çalışmanın konusu olacak.<br />
Klasik Dönem’in, M.Ö. 600-500 aralığına bakıldığında<br />
Thales’in suyu tek element olarak tanımladığı ve<br />
Phythagoras’un ruhun ölümsüzlüğünden bahsettiği<br />
çalışmaların olduğu görülmektedir. M.Ö. 500-400<br />
yılları arasında yaşamış olan Socrates birçok çalışmasının<br />
yanında diyalektik konusunda da çalışmıştır.<br />
M.Ö. 400-300, Euclid’in geometri ve Aristotales’nun<br />
evrensel mantık çalışmalarına tanıklık etmiştir. M.Ö.<br />
300-200 aralığı ise büyük usta Archimedes’in mühendislik<br />
çalışmaları ile ünlenmiştir.<br />
Sıfır yılı ile başlayan Roma Dönemi’nin ilk 1200 yılı<br />
şüphesiz kendinden önceki dönemden daha verimli
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-7<br />
Şekil 2 Batı ve Orta Batı’nın filozof ve düşünürleri (devamı için sayfa 26’ya bakınız)<br />
geçmiştir. Fibonacci’nin kendi adıyla anılan sayı dizileri<br />
konusundaki çalışmalarının ve Bacon’un deneysel<br />
çalışma konusundaki fikirlerinin 1200-1300 yılları<br />
arasındaki döneme damgasını vurduğu görülmektedir.<br />
Erken Modern Dönem’de, 1500-1550 yılları arasında<br />
Copernicus’un gezegen hareketlerini incelediğini<br />
görmekteyiz. 1600-1700 yılları arasında ise Kepler’in<br />
güneş merkezli yörünge fikri ortaya çıkmış ve<br />
Galilei’nin bilimsel metodu oluşmuştur. 1600-1650<br />
arasında Descartes’ın şüphecilik bakış açısının geliştiği<br />
ve Format’ın olasılık konularında çalışmalar<br />
yaptığı görülmektedir. 1650-1700 tarihleri, Pascal’ın<br />
mekanik hesap makinesini yaptığı ve Newton’un da<br />
yerçekimi ile ilgili çalışmalarını bitirdiği yıllar olmuştur.<br />
1750-1800 yılları arasında Euler’in sayılar teorisi<br />
ile ilgili çalışmaları dikkat çekmektedir.<br />
Modern Dönem, Gauss’un asal sayılarla çalıştığı ve<br />
Laplace’ın determinizm ile ön plana çıktığı 1800-<br />
1850 yılları arasında başlamaktadır. Bu dönem,<br />
Fourier’in ısı iletimi çalışmaları ile hareketlenmekte<br />
ve Babbage’ın fark makinesi ile sürmektedir. 1875-<br />
1900 arasındaki yıllar ise, Peano’nun mantıksal aritmetik<br />
çalışmalarının ortaya çıktığı dönem olmuştur.<br />
Geç Modern Dönem’in başlarında (1900-1925)<br />
Poincare’in üst bilgi, Zermelo’nun küme teorisi,<br />
Einstein’ın görelilik kuramı ve Bohr’un quantum teorisi<br />
ile ilgili çalıştığı görülmektedir. 1925-1950 arasındaki<br />
yıllar, Reichenbach’ın görelilik, Heisenberg’in<br />
belirsizlik ve Ramsey’in semantik paradoks ile ilgili<br />
çalıştığı yıllar olmuştur. 1950-1975 yılları arasında<br />
Neumann’ın oyun teorisi çalışmaları göze çarpmaktadır.<br />
Bu yıllarda Hopper’ın programlama ve<br />
Feynman’ın bilim felsefesi ile ilgili çalışmaları görülmektedir.<br />
1975-2000 yılları arasında, Hawking<br />
kuantum fiziği ilgili çalışmaları ile öne çıkarken, Eco<br />
semiotik analiz ile, Dummett sezgisel matematik ile,<br />
Mandelbrot fraktal geometri ile ve Haraway, beni<br />
hayrete düşüren, robot (cyborg) feminizmi ile ilgili<br />
çalışmalarını sürdürmüşlerdir.<br />
Milenyum Dönemi’ni ifade eden 2000 yılından sonraki<br />
dönemde, ışığın hızını yavaşlatarak bilim çevrelerinde<br />
hayranlık uyandıran Hau görülmektedir.<br />
Genel olarak bakıldığında üç bin yıllık bir dönem içinde<br />
insanoğlunun evrenle ilişkili bir kavrayış oluşturacak<br />
bilgi birikimini ve tecrübeyi elde etmeye çalıştığı<br />
görülmektedir. Bilgeliği arayan insan, acaba aradığını<br />
bulabilecek midir?<br />
Rene Descartes (Şekil 3), 1596-1650 yılları arasındaki<br />
kısa hayatına, günümüzün felsefe temelini atacak çalışmalarını<br />
sığdırmıştır. 1618’de Compendium Musica<br />
(Müzik ansiklopedisi) ile başlayan yazma deneme
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-8<br />
leri, izleyen yıllarda başka eserleri ortaya çıkarmasını<br />
sağlayacak deneyimi kendisine sağlamıştır. 1628’de,<br />
Regulae ad directionem ingenii (Akıl Yolu için Kurallar<br />
- Rules for the Direction of the Mind) ve Le Monde,<br />
ou Traité de la Lumière (Dünya, Işık Üzerine Çalışma)<br />
çalışmaları ile, Descartes’ın, hem felsefenin temelini<br />
atacak hem de bilimsel yöntemi takip eden optik çalışmalarını<br />
ortaya çıkaracak olması tesadüf değildir.<br />
Felsefe konusundaki çalışmalarını dualite kavramı ile<br />
bütünleştirerek matematiksel bakış açısının önemini<br />
vurgulamaya çalıştığı eserler, 1637’de Discours de<br />
la méthode pour bien conduire sa raison et chercher<br />
la vérité dans les sciences (Bilimde Gerçeği Aramanın<br />
ve Nedeni Doğru Belirlemenin Metodu Üzerine Çalışma<br />
- Discourse on the Method of Rightly Conducting One’s<br />
Reason and Of Seeking Truth in the Sciences) ile okuyucuya<br />
heyecan yaratacak şekle gelmiştir.<br />
Şekil 3 Rene Descartes (1596-1650)<br />
1641’de Meditationes de Prima Philosophia (Genç<br />
Felsefe Üzerine Düşünceler - Meditations on First Philosophy)<br />
(Şekil 4), 1644’de Principia Philosophiae (Felsefenin<br />
İlkeleri - Principles of Philosophy), 1647’de İnsan<br />
Vücudunun Açıklaması (The Description of the Human<br />
Body) ve 1649’da Les Passions de L’Ame (Ruhun<br />
İhtirasları - The Passions of the Soul) ile eserleri felsefeden<br />
biyolojiye, fizikten matematiğe birçok alanla ilgili<br />
olarak görülebilir.<br />
Şekil 4 Genç Felsefe Üzerine Düşünceler (Descartes,<br />
1641)<br />
Descartes, matematiğin hayatın temelini teşkil eden<br />
kuralları oluşturduğunu ve her şeyin matematikle<br />
ifade edilebileceğini iddia ederek determinizme katkı<br />
yapmaktadır. Dualizm ile ruh ve beden ayrımını,<br />
dini arka planda tutarak, tanrısal özellikleri çalışmalarından<br />
uzak tutmaya çalışmıştır. Fikirleri, gözleme<br />
dayalı çalışmaların gerçeği yansıtmaktan uzak olabileceği<br />
konusunu da içerecek şekilde genişlemiş, insan<br />
aklı ve felsefi düşünceyi de kapsayarak bir ilke imza<br />
atmıştır. “Düşünüyorum, öyleyse varım” ifadesi ile, düşündüğünün<br />
farkında olan insanoğlunun varoluşunu<br />
bu şekilde ispatlayabileceğini anlatmaya çalışmıştır.<br />
Descartes, şüpheciliğin ilk örneklerini ortaya koyarak<br />
bilim felsefesi alanındaki çalışmalara ışık tutmuştur.<br />
Günümüzde kullanılan analitik geometrinin temellerini<br />
atan Descartes, kendi adıyla anılan “Kartezyen”<br />
koordinat sistemini geliştirmiştir (Şekil 5). “Benimle<br />
herşey matematiğe dönüşecek” (Omnia apud me<br />
mathematica fuint) ifadesi ile, bilgeliğin önderlerinden<br />
biri olabilir mi acaba?<br />
Şekil 5 Kartezyen koordinat sistemi<br />
Leonardo Da Vinci (Şekil 6), 1452-1519 yılları arasında<br />
yaşamış, filozof, ressam, heykeltraş ve düşünürdü.<br />
Birçok konu hakkında çalıştı (örnekler için eklere bakınız)<br />
ve bilgeliğe aday insanlardan biri haline geldi.<br />
Acaba onun yaptığı çalışmalar bilgeliğe giden yolun<br />
kapısını aralamış olabilir mi? Kendisine ait yaygın<br />
olarak bilinen birçok eserden farklı olarak fazla tanınmayan<br />
bir eserinden bahsetmek belki de bu soruya<br />
bir yanıt olacaktır.<br />
Şekil 6 Leonardo Da Vinci (1452-1519)
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-9<br />
Vinci’nin robotu (1495) (Şekil 7), o dönemde yapılmış<br />
olan en harika makinelerden biri olsa gerek. Ancak,<br />
bu çalışma, farklı bir bakış açısını yansıttığı ve hareket<br />
eden, kendine yetebilen makinelerin var olabileceğini<br />
gösterdiğinden dolayı, ayrıca, önemlidir.<br />
Şekil 7 Vinci’nin robotu<br />
Vinci’nin robotu, o dönemden sonra birçok düşünürün<br />
aklından geçecek olan fikrin basit bir haliydi sadece,<br />
ancak kendinden sonraki dönemlere esin kaynağı<br />
olduğu söylenebilir. Otomata (otomatik makineler)<br />
teorisinin temelinde var olan özelliklerin ortaya<br />
çıkmaya başladığı yılları 1495’den sonra 1649’da XIV.<br />
Louis için minyatür at arabası, 1688’de General De<br />
Gennes’nin ürettiği Tavuskuşu ve 1737’de Jacques de<br />
Vaucanson’nun Fülütçü’sü (Şekil 8) önemli otomata<br />
örneklerini teşkil etmektedir.<br />
Şekil 8 Vaucanson’nun Fülütçü’sü<br />
1769’da Wolfgang von Kempelen’nin satranç oynayan<br />
ilk otomatik makine olarak tanıtılan Türk (the<br />
Turk) adlı makine (Şekil 9) bütün dünyada yankı bulmuştur.<br />
Makine, Napolyon ile yaptığı bir satranç maçını<br />
da kazanarak ününü artırmış, günümüze kadar<br />
hakkında çok sayıda çalışma yapılmış ve kitaplar yazılmıştır.<br />
Makine, içine saklanmış cüce bir santrançcı<br />
tarafından idare edilen bir makine olmasına rağmen,<br />
otomatik işler yapan bir makine olarak ünlenmiş ve<br />
otomatanın temel masalını oluşturmuştur.<br />
Şekil 9 Türk Otomatik satranç makinesi<br />
1738’de Vaucanson’un “Sindiren Ördek”i (Şekil 10) de<br />
ilginç örneklerden biridir. Tam anlamıyla bir ördeği<br />
simüle eden bu makine, yediği yiyecekleri kimyasal<br />
olarak sindiren bir ördek-makine olarak tasarlanmış<br />
ve hayata geçirilmiştir. Olayları modelleme fikrinin<br />
ilk örneklerindendir. Oysa günümüzde Honda’nın<br />
ürettiği, konuşan, koşan ve bizleri olanca sevimliliği<br />
ile selamlayan Asimo’su ile robotik teknolojiler gelişmekle<br />
kalmamış, insanlar ile ortak çalışabilecek robot<br />
örneklerinin üretim sistemlerinde ortaya çıktığı görülmüştür.<br />
Yakın bir zamanda insan ile robotun aynı<br />
bedende can bulacağına kim itiraz edebilir? Yapay<br />
kalp gibi tıptaki gelişmeleri destekleyen teknolojilerin,<br />
robotları da insanın içine dahil edeceği zamanlar<br />
çok uzakta değil.<br />
Şekil 10 Vaucanson’un Sindiren ördeği<br />
Mekanik evren fikrinin babası Descartes’den günümüze,<br />
otomata teorisinin de ilerisinde yeni fikirlerin<br />
gelişerek geldiği ve bizi geleceğe ait fikirlerimizi değiştirmeye<br />
zorladığı görülmektedir. Bilgeliğe ulaşabilmek,<br />
temel mekanik evren tanımının üstüne yapay<br />
zeka uygulamalarını dahil etmek ile gerçekleşebilir<br />
mi? Analitik düşünmenin bilgi, bilgi kullanımı ve bilgelik<br />
konusunda destek sağladığı bir gerçektir<br />
(Şekil 11).
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-10<br />
Bilgeliğe ulaşabilmek için geçilmesi gereken yollar<br />
bilgi piramidinin (Şekil 12) aşamalarına benzemektedir.<br />
Veriden bilgeliğe kadar olan yükselme sırasında,<br />
gözlemlerden iletişime varan boyutlarda değişiklik<br />
gerekmekte ve bilge olana sağlanacak değerin buradan<br />
çıkacağı varsayılmaktadır.<br />
Şekil 12 Bilgi piramidi<br />
Bilgelik için gereken şartlara bakıldığında ise, hem<br />
bağlam hem de anlayış açısından, gerçekleştirilmesi<br />
gereken bir bakış açısının ortaya çıktığı görülmektedir<br />
(Şekil 13). Bilgelik, deneyimlerin düşünme becerilerine<br />
dahil edilmesi ile oluşmaktadır.<br />
Zaman içinde, gelişen bilgi teknolojileri aracılığı ile<br />
bilgeliğe ulaşmak daha da kolaylaştı ve ortaya çıkan<br />
faydanın miktarı da arttı. 1950-2000 arasındaki yıllarda,<br />
bilgi sistemlerinin etkin ve yaygın kullanımı,<br />
veri ve bilgelik arasındaki düzeyleri hızla aşmamızı<br />
sağladı. Gelecek, bilgeliğin, farklı anlamlarda ve bakış<br />
açılarıyla gelişmesini sağlayacak gibi görünüyor<br />
(Şekil 14).<br />
Şekil 11 Bilgi, üst bilgi, bilgelik ilişkisi<br />
Şekil 14 Bilgelikle ilgili bakış açısının bilgi sistemleri<br />
açısından gelişimi<br />
Düşünme, varlıkların dünyayı modellemesini ve<br />
onunla etkileşmesini sağlayan mental süreç olarak<br />
tanımlanabilir. Bilgelik için düşünmeden bahsedildiğinde<br />
ise, diğer özelliklerin de (problem çözme,<br />
eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme ve analitik düşünme)<br />
dahil olduğu bir modelden söz etmek uygun<br />
olacaktır. Problem çözme, içinde çok farklı bakış açısını<br />
içeren bir düşünme yöntemi olarak görülebilir.<br />
Problem çözme süreci içinde birçok farklı yöntemin<br />
kullanılması mümkün olmaktadır (Şekil 15).
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-11<br />
Şekil 15 Bazı problem çözme yöntemleri<br />
Eleştirel düşünme süreci dört aşamadan oluşmaktadır<br />
• Fikirleri, ilişkili bütün konulardan ayırmak ve bu<br />
konularla ilgili birbirini destekleyecek mantıklı argümanlar<br />
toplamak,<br />
• Argümanları bileşenlerine ayırmak ve bu bileşenlerden<br />
ek çıkarımlarda bulunmak,<br />
• Bileşenleri ve çelişkilerini sınamak,<br />
• Argümanlar arasındaki çatışan iddiaları ve göreli<br />
ağırlıklarını belirlemek.<br />
Yaratıcı düşünme, eleştirel düşünmeyi tamamlayacak<br />
bir bakış açısını anlatmaktadır. Entelektüel lider-<br />
Şekil 13 Bağlam-Anlayış ilişkisi<br />
lik, problemlere karşı duyarlı olma, orijinallik, yaratıcı<br />
hayalgücü, olağandışılık, uygunluk ve kullanışlılık<br />
yaratıcı düşünme sürecinin parçaları olarak ortaya<br />
çıkmaktadır.<br />
Bilim, eleştirel ve yaratıcı düşünme ile daha anlamlı<br />
hale gelen, gerçeği ararken bilginin elde edilmesini<br />
sağlayan sistemler bütünü olarak görülebilir. Bilim<br />
için bilimsel yöntemin kullanılması kadar doğal bir<br />
durum olamaz. Bilimsel yöntemin aşamalarına yakından<br />
bakıldığında, çok detaylı olmayan ancak sistematik<br />
bir düşünme yapısının ortaya konulduğu<br />
görülmektedir<br />
1. Problemin tanımlanması<br />
2. Problemle ilgili bilgi ve kaynakların elde edilmesi<br />
3. Hipotezin oluşturulması<br />
4. Deney yapılması ve veri toplanması<br />
5. Veri analizi<br />
6. Verilerin yorumlanması ve değerlendirilmesi<br />
7. Sonuçların paylaşılması<br />
Bilimsel yöntem analiz 2 ve sentez 3 yapma zorunluluğunu<br />
yanında getirmektedir. Temel olarak analiz<br />
kelimesi bile işin içinde bir yerlerde analitik bakış<br />
açısının olduğunu ve temelde mekanistik düşüncenin<br />
elemanlarını matematiksel ilişkilerle açıklamanın<br />
önemini anlatmaktadır. Analitik düşünme, bilimsel<br />
düşünmenin bir parçası olarak (diğer parçaları gibi)<br />
bilim içinde yer alacak, bilim insanlarının analitik bakış<br />
açısıyla bütünleşmiş becerilerini daha fazla görme<br />
fırsatını bizlere verecektir. Hatta “sosyal” bilimler<br />
için bile.<br />
2 Bir bütünün parçalarına ayrılarak detaylı incelen incelenmesi.<br />
3 Ayrıntılardan bir bütünün oluşturulması<br />
oluşturulması.
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-12<br />
Bu çalışmanın ele aldığı ana fikir, analitik düşünmenin<br />
önemini vurgulamak ve analitik bakış açısını kullanabilecek<br />
özelliklerin arkasında teknolojinin desteğini<br />
sürekli gördüğümüzü anlatmaktı. Bilgeliğe giden<br />
yol, analitik düşünmenin önemini kavramaktan<br />
ve teknolojiyi bu düşünme şeklini daha etkin kılacak<br />
şekilde kullanmaktan geçmektedir. Bilgeliğe giden<br />
yol, sindiren ördeğin midesinden, otomata teorisinden,<br />
Descartes’ın mekanistik felsefesinden, bilgi ve<br />
teknoloji sistemlerinden geçmektedir. Diğer bir deyişle,<br />
bilimsel metodun kullanımını daha etkin kılan<br />
ve analitik bakış açısının temelini oluşturan matematiksel<br />
süreçler, bilim insanı için önemlidir.<br />
(Bu yazıya ait “Batı Batı ve Orta Batı’nın lozof lozof ve düşünürleri”<br />
tablosunu sayfa 26’dan itibaren inceleyebilirsiniz.)<br />
Leonardo Da Vinci’nin Çalışma Örnekleri
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-13<br />
İNSANCIL YAKLAŞIM’DA BİREYİN FENOMENOLOJİSİ:<br />
Varoluşçu Psikoloji’den İnsancıl Psikoloji’ye, “Fenomenoloji”ye Kısa Bir Bakış<br />
Başak Karagöz<br />
basakkaragoz@gmail.com<br />
Eleştirel - Yaratıcı Düşünme ve Davranış Araştırmaları Laboratuvarı<br />
İnsancıl psikolojinin ardalanının oldukça geniş olmasına<br />
ve evrildiği birçok değişik kaynak bulunmasına<br />
rağmen, kökleri temel olarak iki alanda yatar Avrupa<br />
kaynaklı Varoluşçu yaklaşım ve Carl Rogers ile Abraham<br />
Maslow gibi bazı Amerikalı psikologların çalışmaları<br />
(Burger,2006). Bu iki alanın ortaya çıkışına kısaca<br />
değinmenin, konuya bir giriş sağlaması açısından<br />
yararlı olacağını düşünüyorum.<br />
Çok sayıda Avrupalı psikiyatrist ‘varoluşçuluk’u<br />
Freud’un psikanalitik yaklaşımının temel ilkeleriyle<br />
ele almıştır. Freud’un ruhsal işleyiş modeline, insanoğlunu<br />
fiziksel bilimlerden ödünç alınan enerjinin<br />
korunması şeması yoluyla anlama çabalarına karşı çıkmış<br />
ve böyle bir yaklaşımın insanoğlunun yetersiz bir<br />
şekilde algılanmasıyla sonuçlanacağını ileri sürmüşlerdir.<br />
Eğer bir şema bütün bireyleri açıklamak için<br />
kullanılırsa, belirli bir kişinin eşsiz deneyiminin atlanacağı<br />
şeklinde itirazda bulunmaktadırlar. Freud’un<br />
indirgemeci görüşüne (bütün insan davranışlarını<br />
birkaç temel dürtüye bağlamak), materyalizmine (bütün<br />
zihinsel işleyişlere mevcut olan tanımlanabilir<br />
faktörlerin neden olduğu inancı) karşı çıkmaktadırlar.<br />
Çeşitli Varoluşçu analizciler temel bir yöntemsel<br />
nokta konusunda aynı fikirdedirler analizci, hastaya<br />
fenomenolojik olarak yaklaşmalıdır; yani, hastanın<br />
dünyasına girmeli ve anlayışı bozan önvarsayımlarda<br />
bulunmadan bu dünyanın olgularını dinlemelidir.<br />
Varoluşçu analizciler içinde en iyi bilinenlerinden<br />
olan Ludwig Binswanger , “Yalnızca tek bir uzay ve<br />
zaman yoktur, insan sayısı kadar çok zaman ve uzay<br />
vardır.” , diyerek bu konunun yaşamsallığını ortaya<br />
koymuştur (Yalom,2001).<br />
Avrupalı Varoluşçu analitik eğilim, hem felsefi kavramların<br />
insanın klinik incelemesine uygulanması arzusunun<br />
bir sonucu hem de Freud’un insan modeline<br />
karşı bir tepki olarak doğmuştur. Birleşik Devletlerde<br />
1950’lerin sonlarında benzeri bir hareketin sesleri duyulmaya<br />
başlamıştır. Akademik psikolojiye 1950’lere<br />
kadar egemen olan iki okuldan birincisi -ve şu ana<br />
kadar en baskın olanı- bilimsel pozitivist davranışçılıktı,<br />
ikincisi ise freudyen psikanalizdi. Gordon Allport,<br />
Henry Murray ve Gardner Murphy, daha sonra<br />
George Kelly, Abraham Maslow, Carl Rogers ve Rollo<br />
May gibi kişilik kuramcıları bu iki yaklaşımında insanı<br />
insan yapan en önemli bazı özellikleri dışladığını<br />
düşünüyorlardı; örneğin, seçim, değerler, sevgi,<br />
yaratıcılık, öz farkındalık, insan potansiyeli gibi (Yalom,2001).<br />
Bu yüzden 1950’de bu kişiler resmi olarak<br />
“hümanist(insancıl) psikoloji” adını verdikleri yeni<br />
bir ideolojik okul kurdular.<br />
İnsancıl yaklaşımı tanımlamak kolay değildir; çünkü<br />
insancıl kişilik kuramını oluşturan şeylerin tanımı<br />
üzerinde bir görüş birliği yoktur. Hangi kuramın ya<br />
da yaklaşımın insancıl olarak ele alınacağını belirten<br />
ölçütler çok net olmasa da, bir kurama “insancıl” etiketini<br />
koymadan önce, o kuramda şu dört öğenin varlığının<br />
araştırılması önerilir<br />
• kişisel sorumluluğa yapılan vurgu<br />
• “şimdi ve burada” ya yapılan vurgu<br />
• bireyin fenomenolojisine yapılan vurgu<br />
• kişisel gelişim üzerine yapılan vurgu (Burger,2006).<br />
Burada temel olarak ele alınması amaçlanan konu<br />
fenomenolojidir ve bu konunun yukarıda sıralanan<br />
diğer öğeler üzerindeki gücünün de açık olduğu düşünülmektedir.<br />
Zira insancıl psikolojinin bu denli<br />
hızlı büyümesinin bir nedeni de, davranışı anlamaya<br />
dönük araştırma yaklaşımlarının üniversiteler üzerindeki<br />
egemenliğiydi. İnsancıl psikologlar, insanların<br />
sadece sayılara indirgenemeyeceğini savunuyordu.<br />
Kişilik testlerinden alınan puanlar, kişinin iç dünyasındaki<br />
güçleri, duyguları ve özellikleri tam olarak<br />
yansıtamazdı. Daha da önemlisi, kişiyi bir özellikler<br />
cetveli çerçevesinde sınıflandırmak, o kişinin biricikliğini<br />
ve bireyselliğini yok ediyordu (Boeree,2000). İşte<br />
fenomenolojik yaklaşım ya da bireyin fenomenolojisine<br />
yapılan vurgu böyle bir yönteme karşı sunulmuş<br />
bir alternatif olarak gösterilebilir.<br />
En genel anlamıyla fenomenoloji kişinin kendisini ve<br />
çevresini kendine özgü bir şekilde algılama ve anlama<br />
biçimidir (Daş,2006).Mackewn’e göre; fenomenolojik<br />
bakış açısında önemli olan, bir olayın, durumun,<br />
nesnenin ya da herhangi bir şeyin genel olarak taşıdığı<br />
anlam değil, o kişinin o an ve mekanda taşıdığı<br />
spesifik ve öznel anlamdır(Daş’dan aktarılmıştır). Fenomenoloji,<br />
deneyimlerin dikkatli betimlemeleri ve<br />
nitelendirilmeleri yoluyla kendi benliğimize ilişkin<br />
anlayışımızı geliştirmek ve değerini arttırmak yolundaki<br />
bir çabadır. Yüzeysel olarak bakıldığında fenomenoloji<br />
doğal gözlem ya da içebakıştan daha farklı<br />
gözükmemektedir. Biraz daha yakından incelendiğinde<br />
ise, temel varsayımlarının deneysel yönelimli insan<br />
bilimlerinin ana görüşlerinden oldukça farklı olduğu<br />
ortaya çıkar Fenomenolojide, ele alınan fenomen, o<br />
fenomeni açıklayacağı varsayılan nesnel olguya indirgenmeyerek<br />
tanımlanmaya çalışılır. Geçerlemenin<br />
nesnelliğine başvurmak yerine, deneklerarası(inters<br />
ubjective) uyuşmaya başvurulur (Corsoni,1994, Boeree,2000).Örneğin;<br />
davranıştan çok içsel zihinsel süreçlere<br />
önem vermesiyle fenomonolojik yaklaşı bilişsel<br />
yaklaşıma benzemektedir. Bununla birlikte, incelenen<br />
sorunların türü ile bunların incelenmesinde kullanılan<br />
yöntemlerin bilimselliği açısından büyük bir fark söz<br />
konusudur. Bilişsel psikologlar, öncelikle bireylerin<br />
olayları nasıl algıladıkları ve bilgiyi nasıl kodlayıp,
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-14<br />
sınıflandırıp, bellekte nasıl temsil ettikleriyle ilgilenmektedirler;<br />
algıyı ve belleği etkileyen değişkenleri<br />
belirlemeye ve davranışı kestirebilmek için, zihnin<br />
çalışma tarzını açıklayacak bir kuram geliştirmeye<br />
çalışırlar. Fenomonolojik yaklaşımı benimseyen psikologlar<br />
ise, kuram geliştirmek ya da davranışı kestirmekten<br />
çok, bireyin içsel yaşamlarıyla deneyimlerini<br />
anlamak uğraşı içindedirler. Örneğin, kişinin<br />
benlik kavramıyla, benlik değerine ilişkin duygularıyla<br />
ve benlik bilinciyle ilgilenmektedirler(Hilgard<br />
ve ark.,1996).Fenomonolojik yaklaşımı benimsemiş<br />
psikologlarca deneysel yöntem bireyin tümlüğünü<br />
görebilme yeteneğinden uzak, son derece sınırlı bir<br />
yöntemdir. İnsan davranışını etkileyen, ona yön veren<br />
en önemli etkenleri deneysel yöntemle inceleme<br />
olanağı yoktur. Deneysel yöntemle elde edilen bilgiler,<br />
bütünden kopuk parça parça bilgiler olup, bireyin<br />
tümünü anlamaya götürmezler. İnsanı anlayabilmek<br />
için, onun yaşamında neyin anlamlı olduğunu, neyi<br />
gerçekleştirmeye çalıştığını, bir başka deyişle onun<br />
fenomenini anlamamız gerekir.<br />
Fenomenolojik yöntem; “açık olması”yla, “doğru<br />
soruları sorabilmek”le ve “deneyimlerin oldukları<br />
gibi nitelendirilmesi”yle tanımlanabilir. Fenomonolojik<br />
yaklaşımın odak noktası ‘öznel deneyim’dir. Bu<br />
yaklaşım, bireyin kişisel dünya görüşüyle ve olayları<br />
yorumlamasıyla; yani, ‘bireyin fenomonolojisi’yle ilgilenir.<br />
Olayları ya da fenomenleri, hiçbir ön kavram<br />
ya da kuramsal düşünceyi empoze etmeksizin, birey<br />
tarafından yaşandığı gibi anlamaya çalışır. Fenomonolojik<br />
yaklaşımı benimseyen psikologlar, insanların<br />
eylemlerini gözlemlemeye oranla, onların kendilerini<br />
ve dünyalarını nasıl gördüklerini inceleyerek insan<br />
doğası hakkında daha çok şey öğrenebileceğimize<br />
inanmaktadırlar. İki insan, aynı duruma tepki olarak<br />
birbirlerinden oldukça farklı davranabilmektedir; ancak,<br />
her birinin aynı olayı nasıl yorumladığını öğrenerek<br />
davranışlarını tamamıyla anlayabiliriz. (Cüceloğlu,2000)<br />
Fenomenoloji, “fenomen”lerle başlar ve onlarla birlikte<br />
devam eder (Corsoni,1994). Fenomen; kendini<br />
ve dış dünyayı kendine özgü bir biçimde algılayan<br />
bir kişinin öznel yaşantısına verilen isimdir(Hilgard<br />
ve ark.,1996).Bireyin davranışını ne çevre koşulları ne<br />
de organizmadaki biyolojik dürtüler, istekler, gereksinimler<br />
belirler Bireyin davranışını biçimlendiren<br />
en önemli etken onun kendini ve çevreyi o andaki<br />
anlamlandırış biçimi, başka bir deyişle bireyin o andaki<br />
fenomenidir. Fenomen, bir deneyimi deneyim<br />
yapan niteliklerine dair önceden hüküm vermek değildir.<br />
Tersine fenomenler incelenirken fenomenolojik<br />
tutumla meşgul olmak yerine, deneyimin sorgulanması<br />
ve bize gerçekte ‘ne olduğunu’ anlatmasıyla<br />
uğraşılır(Boeree,2000). Fenomenolojiye göre, birey<br />
fenomene tüm duyularını kullanarak bütün perspektiflerden<br />
bakar, hatta bireyin düşünceleri ve duyguları<br />
da bu sürece eşlik eder. Fenomenolojik yöntemi<br />
benimseyen psikologlar fenomenlerin ‘kendi kendi<br />
lerine konuştuklarını’; yani, kanıt gerektirmeyecek<br />
kadar açık olduklarını söylerler (Corsoni,1994).Fenomene<br />
bu şekilde yaklaşmak (1) amaçlılığı anlayarak<br />
ve (2) parantez içine almanın uygulanması ile gerçekleşir.<br />
Don Ihde bunu şu şekilde açıklamıştır “Her deneyimleme,<br />
deneyimlenen şeye karşı kendi referansına<br />
ve yönüne sahiptir ve her deneyimlenen fenomen,<br />
deneyimin şimdiki zamandaki mevcut durumuna<br />
dayanır ya da bu durumu yansıtır.” (Boeree’den<br />
aktarılmıştır,2000).(1)Bütün deneyimler hem öznel<br />
hem de nesnel bileşenlere sahiptir ve bir fenomenin<br />
anlaşılması demek bu iki bileşeninde anlaşıldığı anlamına<br />
gelir. Peki, bu ne demektir? Fenomenin nesnel<br />
kutbuna “amaçlı nesne” ya da “noema” denir ve<br />
fenomenin öznel kutbuna ise “amaçlı eylem” ya da<br />
“noesis” denir. (Corsoni,1994).Amaçlı eylemler; görmeyi,<br />
duymayı, hissetmeyi, düşünmeyi, yargılamayı<br />
vb. ve amaçlı nesneler; görüleni, duyulan sözcükleri,<br />
hissedilen duyguyu, düşünceleri, yargıları vb. içerebilir.<br />
Amaçlı nesnelerin sadece geleneksel anlamdaki<br />
maddesel nesneleri içermediği; ayrıca duygular,<br />
düşünceler gibi kaygan kavramları da içerebileceği<br />
akılda tutulmalıdır. Kısaca, amaçlılık; fenomenin tüm<br />
görünüşlerine -nereye ait olduklarını atlamadan- açık<br />
olmaktır. (2)Parantez içine alma, fenomenolojisel indirgeme<br />
olarak da adlandırılır, madalyonun diğer<br />
yüzüdür; ele aldığımız fenomen hakkındaki tüm<br />
alışılmış ve “doğal” varsayımlarımızı bir kenara bırakmak<br />
demektir. (Corsoni,1994). Bu, eğilimlerimizi,<br />
peşin hükümlerimizi, teorilerimizi, felsefemizi, dinsel<br />
inancımızı, hatta üzerinde anlaşmaya varılmış olan<br />
yargıları ve fenomenin ‘ne olduğu’ dışındaki her şeyi<br />
ortadan kaldırmamız anlamına gelir. Eğer terapistler,<br />
terapi ortamına bunlar gibi önsel yargılarını taşırlarsa,<br />
danışanı benzersizlikleri içinde anlamayı başaramayacaklardır.<br />
Aynı durum herhangi bir fenomen<br />
içinde geçerlidir.<br />
İnsancıl görüş, psikolojinin laboratuarda, yalıtılmış<br />
davranış birimlerini incelemek yerine, dikkatini insanlığın<br />
sorunlarına yöneltmesi gerektiği yolundaki<br />
uyarısıyla önemli bir noktanın altını çizmektedir. Ne<br />
var ki, günümüzün hayli karmaşık toplumunun ortaya<br />
çıkardığı zor sorunları, bilimsel araştırma yöntemleriyle<br />
ilgili öğrendiğimiz her şeyi göz ardı ederek<br />
çözebileceğimiz fikrini savunmak gerçekten de yanlıştır.<br />
Smith’in de belirttiği gibi “Bilimselliği gözden<br />
çıkaran insancıl bir psikolojiyi destekleyemeyeceğimiz<br />
gibi insani kaygıları bir yana bırakan bilimsel bir<br />
psikolojiyi destekleyemeyiz.” (Hilgard ve ark.’dan<br />
aktarılmıştır,1996) Fenomonolojik yaklaşım modern<br />
psikolojiye bir katkı olarak kabul edilmekle beraber,<br />
günümüz psikologları, psikoloji biliminin bilimsel<br />
yöntemlerle ilerleyebileceği yönündeki inançlarını<br />
devam ettirirler. Bazı psikologlar, Fenomonolojik<br />
yaklaşımdan vazgeçmeden deneysel veriler toplamının<br />
mümkün olduğuna inanır ve veri toplama çabasını<br />
sürdürürler (Cüceloğlu,2000).
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-15<br />
Kaynakça<br />
Boeree,C.(2000).Phenomenological existentialism,10 Aralık 2006,<br />
http//www.ship.edu/%7Ecgboeree/phenandexist.html<br />
Burger,J.M. (2006).Kişilik psikoloji biliminin insan doğasına dair<br />
söyledikleri (1.Baskı).(İ.D.Erguvan,Çev.) İstanbul Kaknüs Yayın-<br />
ları.<br />
Corsoni, R.J. (Ed.) (1994).Encyclopedia of psychology-volume 3<br />
(3rd ed.). A Wiley- Interscience Publication.<br />
Cüceloğlu, D.(2000).İnsan ve davranışı (2,Baskı).İstanbulRemzi<br />
Kitabevi.<br />
Daş, C.(2006). Bütünleşmek ve büyümek gestalt terapi yaklaşımı<br />
(1.Baskı). Ankara HYB Yayıncılık.<br />
Hilgard,E.R.,Atkinson,R.C.,Atkinson,R.(1996). Psikolojiye giriş.<br />
(A.Yavuz, K.Atakay, M.Atakay, Çev.) İstanbul Sosyal Yayınlar.<br />
Yalom, I.(2001).Varoluşçu psikoterapi (3.Baskı).(Z.İyidoğan Baba-<br />
yiğit, Çev.) İstanbul Kabalcı Yayınevi.
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-16<br />
Giriş<br />
Okula giden bir çocuktan neler beklenmelidir? Bu klasik<br />
soruya; ortalama olarak iyi bir karne ve teşekkür/<br />
takdir belgesi (kısaca akademik başarı) gibi cevaplar<br />
vermek oldukça olağan kabul edilmektedir. Gerçekten<br />
de okul çocuğundan bunları beklemek doğru mudur?<br />
Başarı denildiğinde sadece akademik başarıyı ya<br />
da daha yalın bir ifade ile notu mu anlamak gerekir?<br />
Akademik olmayan başarı/başarılar da olamaz mı?<br />
Eğer, okullu çocuktan sadece akademik başarı bekleniyorsa,<br />
insan yetiştirme sistemimizde çok ciddi bir<br />
sorun olduğunu da kabullenmek zorundayız. Çünkü,<br />
akademik başarı insanı tek bir yönüyle ele almaktır.<br />
Bu ise, insan ve niteliklerini basite indirgemek demektir.<br />
Hiçbir insan mükemmel olmadığı gibi, birkaç basit<br />
beceri ya da yetenekle açıklanacak sıradan bir varlık<br />
da değildir. İnsanın potansiyelinin (bilişsel, duyuşsal<br />
ve fiziksel boyutları ile) geliştirilmesi ise okulun en temel<br />
görevlerinden birisidir. Ancak, yazılı olmayan bir<br />
anlaşma varmış gibi, okul, aile, öğretmen, sosyal çevre<br />
ve siyasal sistemin odaklandığı bir tek boyut olduğu<br />
görülmektedir. Onun adı da akademik başarıdır, yani<br />
nottur.<br />
Bunu kanıtlamak için Google tarama motorunda yapılacak<br />
basit bir tarama sorunu açık ve net olarak ortaya<br />
koyabilir. Yapılan tarama şu sonuçları vermektedir<br />
Akademik başarı tarandığında 12.500 sonuç; sosyal<br />
başarı tarandığında 127 sonuç ve kendini gerçekleştirme<br />
başarısı tarandığında ise “Aradığınız - “kendini<br />
gerçekleştirme başarısı” - terimlerini içeren herhangi<br />
bir belge bulunamadı” sonucu ile karşılaşılmaktadır.<br />
Bu tarama, 18 Mayıs 2006’da yapılmıştır. Sanırım, bu<br />
bizim neye ne kadar değer verdiğimizin somut bir kanıtı<br />
olarak düşünülebilir.<br />
Akademik başarı gerçekten de bu kadar önemli mi<br />
dir? Sosyal başarı ve kendini gerçekleştirme başarıları<br />
görmezden gelinecek kadar önemsiz midir? ABD’de<br />
yapılan çalışmalar; okul birincilerinin okul sonrası yaşamlarında<br />
başarısız olduğunu göstermektedir (Yapıcı,<br />
2004). Bunu akademik başarıya yüklenen anlamın<br />
abartılı olduğu şeklinde yorumlamak gerekir mi?<br />
ABD okul kuruluş sistemlerine genel olarak bakıldığında,<br />
akademik başarı önde olmak üzere, sosyal<br />
başarı ve kendini gerçekleştirme başarısının da önemsendiği<br />
görülmektedir (Illich, 1985; Spring, 1991). Kuşkusuz,<br />
söz konusu okul kuruluş sistemlerinde, sosyal<br />
başarı ve kendini gerçekleştirme başarısına yüklenen<br />
anlamın evrenselliği, insancı bir felsefeye sahip olma<br />
düzeyi tartışmaya açık olmakla birlikte, en azından<br />
OKUL VE BAŞARI<br />
Mehmet Yapıcı<br />
myapici@aku.edu.tr<br />
AKÜ Eğitim Fakültesi<br />
var oluşu kayda değer bir durum olarak düşünülebilir.<br />
Ülkemizde her öğretim yılı sonunda yazılı ve görsel<br />
basına yansıyan karne fetişizmi, akademik başarısı<br />
düşük olduğu için evden kaçan çocuklar, intihara sürüklenen<br />
gençler; Türk eğitim sistemi için alışıldık bir<br />
manzaradır. Ve yetkili kurum ve akademisyenler, bu<br />
durumda nasıl davranılması gerektiğini uzun uzun<br />
anlatırlar. Ama hiç kimsenin (çoğunlukla) aklına akademik<br />
başarıya paralel olarak, okulun çocukta sosyal<br />
ve kendini gerçekleştirme başarısını da kurgulaması<br />
gerektiğini söylemek gelmez. Çünkü onlar da aynı sistemden<br />
çıkmışlardır. Öğüt verme sırası onlardadır.<br />
Akademik Başarı<br />
Akademik başarı, çoğunlukla bilişsel beceri ve yeterliliği<br />
ölçmeye yarayan ve derslerde gösterilen performansın<br />
betimlenmesine dayanmaktadır. Bu performansın<br />
gerçekten ölçülüp ölçülemediği ise oldukça<br />
farklı ve ayrıca ele alınması gereken bir olgu olarak<br />
düşünülmelidir.<br />
Derslerde, kendisinden istenileni yerine getiren, notlarını<br />
yüksek tutan, ders çalışma niteliği ile öne çıkan<br />
öğrenci akademik açıdan başarılıdır. Akademik başarı<br />
gösteren öğrenci, bu özelliğiyle sürekli ön planda<br />
tutulur. Akademik başarısı yüksek öğrenci, kendisini<br />
önemli ve değerli hisseder ve sosyal kabullenme<br />
açısından avantajlı bir duruma gelebilir. Bunun zıddı<br />
olarak, akademik başarısı düşük öğrenci, kendini<br />
değersiz ve önemsiz hisseder. Sosyal bir varlık olarak<br />
kabullenme güçlükleri yaşayabilir.<br />
Bir diğer açıdan, akademik başarı sağlıklı bir şekilde<br />
ölçülebilmekte midir? Ezberleyerek başarılı olunabilir,<br />
kopya çekerek başarılı olunabilir, öğretmenin<br />
ölçme aracını değerlendirirken yapacağı subjektif değerlendirmelerle<br />
başarılı (ya da başarısız) olunabilir.<br />
Bunların hepsi de düşünen ve sorgulayan bireyler yetiştirmek<br />
isteyen bir eğitim sistemi için birer fiyaskodur.<br />
Aralarında fark yoktur. O zaman temel sorun sadece<br />
akademik başarının başat ölçüt yapılması değil,<br />
ondan da önemlisi akademik başarının bile objektif<br />
olarak ölçülememesidir.<br />
Sosyal Başarı<br />
Sosyal başarı, bireyin sosyal yaşamın içinde, insan ilişkileri<br />
açısından iletişim becerilerine sahip olması ve<br />
bunu uygulayabilmesi olarak kabul edilebilir. Sosyal<br />
bir varlık olarak, öğrencinin sınıfın doğal bir üyesi olmaktan<br />
haz alması, grup dinamiği içinde sosyal bir rol<br />
üstlenmesi, beklenen ve istenilen bir niteliktir.
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-17<br />
Okul da bu rolü önemser. Ancak sosyal başarı niteliği<br />
olarak karnelerin davranışlar kısmında yer alan<br />
bu özellikler hakkaniyet içinde ele alınmaz. Onları<br />
akademik başarının bir uzantısı haline getirilir. Akademik<br />
yönden başarılı olan, sosyal başarıya da sahip<br />
kabul edilir.<br />
Sosyal başarıya “sahipmiş” gibi varsayılan bu insanlar,<br />
okul kurumu sonrasında, toplumda gerçekle<br />
yüzleşmeye başlarlar. Gerçek yaşam okul yaşamı gibi<br />
değildir. Orada “mış” gibi yapılamaz. Sosyal başarısı<br />
olmayan biri sosyal başarısı varmış gibi gösterilemez.<br />
Sosyal başarı, bireyin kendisine ilişkin olumlu benlik<br />
algısının, sosyal benlik algısına dönüşmesi olarak<br />
düşünülebilir. Bu dönüşümün gerçekleşmesinde öncelikle<br />
aile sonra da okul en önemli role sahiptir. Bu<br />
nedenle, okulda sosyal etkinliklerin planlanması ve<br />
yürütülmesi, en az dersler kadar önemli bir eğitimöğretim<br />
etkinliği olarak düşünülmelidir.<br />
Kendini Gerçekleştirme<br />
Kendini gerçekleştirme psikolojik sağlık halinin en<br />
üst seviyesidir (Schultz ve Schultz, 2002). Kendini<br />
gerçekleştirme, bireyin kendine ilişkin olumlu benlik<br />
algısına sahip olması demektir. Bunun için de insan-<br />
ın kendisini olumlu ve olumsuz yönleri ile tanıyıp<br />
betimlemesi, olumsuzları ortadan kaldırıp olumluya<br />
çevirmesi, olumlu olanları da daha ileri noktalara<br />
taşıması gerekir. Bunu yapabilen insan, süreç için de<br />
kendini kabullenip sevmeyi öğrenmeye başlayacaktır.<br />
Kendisini seven başkalarını da daha kolay sever<br />
(Yapıcı ve Yapıcı, 2005).<br />
Okul çocuğu için gerçekleşmesi en olanaksız başarı<br />
kendini gerçekleştirme başarısıdır. Üstelik kendini<br />
gerçekleştirme başarısı, sosyal başarı gibi akademik<br />
başarı ile ilişkilendirilerek geçiştirilebilir de değildir,<br />
çünkü kendini gerçekleştirme sürecinin başlatılabilmesindeki<br />
en önemli yaşamsal uyarıcı koşulsuz sevgidir<br />
(positive regard). Okul ya da öğretmen sevgisi<br />
çoğunlukla koşullu sevgidir (eğer varsa). Koşullu sevginin<br />
bağlandığı uyarıcılar ise; yüksek not, öğretmen<br />
ve okul beklentilerine uygun davranışlar, kuralları<br />
sorgulamadan kabullenme, verilen ya da sunulanı<br />
öğrenmedir. …vs. vs.<br />
Tartışma<br />
Okul çocuğu açısından, okulun oluşturmak istediği<br />
hedefleri sıraladığımızda şunun ortaya çıkması gerekir;<br />
öncelikle kendini gerçekleştirme başarısı sonra<br />
sosyal başarı ve en son olarak da akademik başarı.<br />
Kendini gerçekleştirme başarısının öncelikli olarak<br />
düşünülmesinin sebebi, ondan sosyal ve akademik<br />
başarının türeyebileceği varsayımıdır.<br />
Okullarımızda akademik başarı çok fazla öne çıkarıldığı<br />
için, okul sonrası ortaya çıkan sosyal sorunlarla<br />
baş edemeyen, hazır reçete bekleyen, kafası karışık,<br />
kısa vadeli önceliklere (para kazanma, araba ve ev<br />
alma, para biriktirme) odaklanmış bir yetişkin profili<br />
ile karşılaşıldığı, toplumsal gözlemlerden ortaya<br />
çıkabilmektedir. Sonuç olarak bakıldığında, ülkenin<br />
en önemli üst düzey kurumlarında, çoğunlukla akademik<br />
yönden oldukça başarılı (çoğunlukla okul birincileri)<br />
insanların görev aldığını görebilmek mümkündür.<br />
Ama manzara şudur<br />
• Uluslararası sınavlarda başarısız bir öğrenci profili<br />
(bu sınavlara da akademik yönden başarılı öğrencilerin<br />
girdiği bütün itirazlara rağmen doğru olarak kabul<br />
edilebilir),<br />
• Bilim üretemeyen (istisnai örnekler muhtemelen<br />
bu yüzden abartılmaktadır) ama oldukça çok sayıda<br />
ve titrlerle donatılmış bir akademik kitle,<br />
• Kronikleşen ve kabullenilen bir enflasyonist yaşam<br />
ve bunu ortadan kaldıramayan seçkin, önemli bir kısmı<br />
yurtdışı doktoralı, birkaç yabancı dil bilen ve ihtimal<br />
ki okul birincisi okullularında içinde bulunduğu<br />
bir ekonomik sistem,<br />
• Günü kurtarmaya hedeflenmiş seçkin ve saygın bir<br />
siyasal kurum,<br />
• Montaj sanayi ile övünen, teknoloji üretemeyen bir<br />
sanayi sektörü.<br />
Kanımca bütün bunların nedeni okulun akademik<br />
başarıya yüklediği anlamda yatmaktadır. Abartılı<br />
göründüğünü bilmekle birlikte bir eğitimci olarak,<br />
çuvaldızı kendimize batırmamız gerektiği kanısında-<br />
yım.<br />
Kaynakça<br />
Illich, I. (1985). Okulsuz toplum (B. Üstün, Çev.). Ankara Birey ve<br />
Toplum Yayınları.<br />
Schultz, D.P. ve Schultz, S.E. (2002). Modern psikoloji tarihi, (Y. As-<br />
lay, Çev.). İstanbul Kaknüs Yayınları.<br />
Spring, J. (1991). Özgür eğitim (A. Ekmekçi, Çev.). İstanbul Ayrıntı<br />
Yayınevi.<br />
Yapıcı, M. (2004). Okul ve insan. Ankara Ocak Yayınları.<br />
Yapıcı, Ş. ve Yapıcı, M. (2005). Gelişim ve öğrenme psikolojisi. Ankara<br />
Anı Yayıncılık.
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-18
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-19<br />
E-DEVLET DÖNÜŞÜMÜNDE KRİTİK FAKTÖRLER VE İŞLETMECİLİK AÇISINDAN<br />
DEĞERLENDİRMELER<br />
F. Efe Kıvanç<br />
Halil İbrahim Özbilger<br />
Tolgahan Yıldız<br />
Dr.H.Kemal İlter<br />
efekivanc@gmail.com<br />
Eleştirel - Yaratıcı Düşünme ve Davranış Araştırmaları Laboratuvarı<br />
Giriş<br />
21. yüzyılda ülkelerin gelişmişlik düzeyleri yalnızca<br />
kaynaklarının zenginliği ile değil sahip oldukları, bilgiye<br />
ulaşım ve bilgi kullanımı gibi bilgi toplumunun<br />
temelini oluşturan faktörler ile ölçülmektedir. Bundan<br />
dolayı, kamu yönetiminin daha etkin ve fonksiyonel<br />
bir hale getirilmesi için devlet ile diğer aktörler arasındaki<br />
bilişim teknolojilerinden daha fazla yararlanılması<br />
bir zorunluluk haline gelmiştir. Bilişim teknolojileri<br />
temelinde ortaya çıkan bu ilişkiler “elektronik devlet”<br />
ya da “dijital devlet” (e-devlet) kavramını ortaya çıkarmıştır.<br />
Pek çok ülke e-devlet sürecine hazırlık çalışmalarını<br />
sürdürmekte ve uygulamaların geliştirilmesine<br />
devam etmektedir. Türkiye’nin de gelişmekte<br />
olan ülkeler içindeki yerini küresel açıdan yükseltmesi,<br />
E-Dönüşüm Türkiye Stratejik Planı kapsamındaki<br />
e-devlet dönüşümünü gerçekleştirmedeki başarısı ile<br />
doğru orantılıdır.<br />
E-devlet en yalın biçimiyle, 2001 yılında gerçekleştirilen<br />
Türkiye Bilişim Şurası’nda “Devletin vatandaşlara<br />
karşı yerine getirmekle yükümlü olduğu görev ve<br />
hizmetler ile vatandaşların devlete karşı olan görev<br />
ve hizmetlerinin karşılıklı olarak elektronik iletişim<br />
ve işlem ortamlarında kesintisiz ve güvenli olarak<br />
yürütülmesidir.” biçiminde tanımlanmıştır. 1 İnce’nin,<br />
“geleceğin devleti” olarak tanımladığı e-devlet, temel<br />
olarak kamunun hizmet verdiği alanlarda bilgi<br />
ve iletişim teknolojilerinin kullanılması yoluyla, daha<br />
şeffaf, vatandaşa daha yakın, daha ucuz ve daha iyi<br />
çalışan bir idari yapıdır. 2 E-devlet kavramı, Aktan’ın<br />
da altını çizdiği gibi, çeşitli aktörlerin (vatandaşların,<br />
işletmelerin, kamu kurumlarının v.b.) mal, hizmet,<br />
para ve bilgi alışverişi temelindeki ilişkilerinin bilişim<br />
teknolojilerinin yardımıyla elektronik ortamda gerçekleştirilmesidir.<br />
3<br />
E-devlet, kamu yönetiminin, gelişen teknolojiyle, aktörlerin<br />
değişen ihtiyaçlarına yeni çözüm yolları sunacak<br />
biçimde bir dönüşümü içermektedir. E-devlet dönüşümü,<br />
modern bir bakış açısıyla müşterisini (çeşitli<br />
aktörleri) odak noktaya getirmekte ve memnuniyet<br />
düzeyini artıran servisleri de geliştirmeyi hedeflemektedir.<br />
Dolayısıyla e-dönüşümün başarısındaki önemli<br />
etkenlerden biri, Kırçova’nın (2003 12) belirttiği gibi<br />
1 Türkiye Bilişim uraı, uraı, E Devlet Çalı ma ruu ruu aporu aporu ,<br />
Ankara, 2001, . 5.<br />
2 İnce, Murat, Elektronik DevletKamu DevletKamu Hizmetlerinin Sunulma Sunulma-<br />
ında Yeni İmkanlar, DPT Ankara 2001, . 21.<br />
3 C.Can Aktan, Etkin Devlet, Konya Konya Çizgi Kitaevi, Kitaevi, 2003.<br />
“Devletin yeniden yapılandırılması sürecinde hareket<br />
noktası devletten hizmet alanların [vatandaş ve özel<br />
işletmeler] ‘müşteri’ olarak görülmesidir.” düşüncesinin<br />
yerleşmesidir. E-devlet dönüşümü yalnızca vatandaş-devlet<br />
bağlantısını kuran elektronik bilgi sistemlerinin gerçekleştirilmesi<br />
olmayıp aynı zamanda kamu yönetimi<br />
açısından da büyük değişimleri içermektedir.<br />
İnternet temelli teknolojilerin kamu hizmetlerinin<br />
takibi için kullanılmaya başlamasıyla birlikte, devlet<br />
için bugüne kadar uzak bir kavram olan verimlilik<br />
kavramı da önemli bir faktör olarak değerlendirilmeye<br />
başlanmıştır. Aktörler ile devletin elektronik<br />
olarak yakınlaşması, zaman ve mekan kullanımlarını<br />
daha verimli hale getirmekte ve işlem sürelerinde büyük<br />
kazançlara olanak tanımaktadır. İşlem sürelerindeki<br />
azalma ise kamu kaynaklarının optimum düzeyde<br />
kullanımını sağlayarak orta vadede maliyetlerde<br />
azaltmayı ve tasarruf yapabilme kabiliyetini devlete<br />
sunmaktadır. Bilgi toplumu dönüşümünün bir parçası<br />
olarak düşünüldüğünde, aktörlerin ekonomi<br />
içindeki yerlerinin küresel olarak daha etkin olacağını<br />
söylemek yanlış olmayacaktır. Bilgi toplumunun<br />
temelini oluşturan özellikler, gelecekte e-demokrasi<br />
ve e-seçim gibi kavramlarla daha fazla ilgilenilmesini<br />
gerektirecektir. Dolayısıyla devletin katı bürokratik<br />
yapısı daha esnek ve hızlı bir hal alacak, demokrasi<br />
daha katılımcı bir hale gelebilecektir.<br />
E-devlet dönüşümü, temelinde toplumun sosyo-kültürel<br />
yapısının da sisteme eklenmesini gerektirmektedir.<br />
Elektronik süreçlerin birer hizmet olarak sunulmasının<br />
dışında, arka planda çalışan yapıların dönüşümü de edevlet<br />
kavramı içinde yer alması gereken önemli bir<br />
değişimdir. Elektronik devletin ana amacı, kamu hizmetlerinin<br />
daha kaliteli ve daha az maliyetle sunulmasıdır.<br />
Bu süreçte en önemli araçlar, elektronik sektörü<br />
ve ona bağımlı ve bağlı olarak gelişen bilişim teknolojilerinin<br />
sunduğu imkanlardır. Özellikle son 10-15 yıl<br />
içerisinde yaşamın her alanını hissedilir ölçüde etkilemeye<br />
başlayan bilişim teknolojilerinin, hantallaşmış,<br />
gereğinden fazla büyümüş, yüksek maliyetle daha az<br />
iş yapabilir hale gelmiş olan kamu yönetiminin iyileştirilmesi<br />
çabalarına iyi bir çare olduğunun keşfedilmesi<br />
de fazla uzun sürmemiştir. Özellikle 1990’lı yılların<br />
başından itibaren, bilgi ve iletişim teknolojilerinin geniş<br />
ve her geçen gün gelişen olanaklarının kamu hizmetlerinin<br />
sunumunda bir araç olarak nasıl kullanılacağı<br />
hususu önem kazanmaya başlamıştır. Başarılı
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-20<br />
ülke uygulamaları, elektronik devlet yaklaşımının kabul<br />
edilebilir, gerçekleştirilebilir ve uygulanabilir bir<br />
fikir olarak görülmeye başlanmasına vesile olmuştur.<br />
E – devlet dönüşümünün aşamaları , temel olarak,<br />
Dünya Bankası’nın ortaya koyduğu şu şekilde belirtilebilir<br />
4<br />
• Bilgilerin işletmelere ve vatandaşlaraağ üzerinden<br />
aktarımı,<br />
• Ulusal mali ve idari kamu yönetimi sistem<br />
nin entegrasyonu (veri toplamadan bilgi yönetimine<br />
geçiş ),<br />
• Vatandaşlar, işletmeler ve bölgeler arasında<br />
direkt iletişimi sağlayan bir yapılanma,<br />
• Hizmetlerin elektronik ortamda sağlanması<br />
ve devletin büyük ölçüde bilgi ağlarına entegre<br />
olması.<br />
Bu çalışmada e-devlet dönüşümünün gerçekleştirilebilmesi<br />
için kararlı bir misyonun, vizyonun, strateji ve<br />
faaliyetlerin belirlenip, uygulanması gerekliliği vurgulanarak<br />
çeşitli problemlere yönelik çözüm önerileri<br />
getirilmektedir. Çalışmada e-devlet dönüşümündeki<br />
kritik faktörler belirlenerek, işletmecilik bakış açısıyla<br />
işletme-devlet arasındaki elektronik ilişkiler üzerine<br />
karşılaştırmalar da yapılmıştır.<br />
e-Devlet Modelinin Gelişimi<br />
e-Dönüşümde Kritik Faktörler ve Temel Bileşenler:<br />
E-dönüşüm gerçekleşirken, devletin tüm kurum, kuruluş<br />
ve çalışanlarıyla süreci desteklemesi önemli bir<br />
noktadır. Bu süreç içinde, klasik devlet örgüt yapısı ve<br />
kamu yönetimi çeşitli değişimlere uğramaktadır. Bu<br />
değişimlerden bazıları şunlardır<br />
• Devlet yapısı esnekleşmekte ve katı merkeziyetçi<br />
örgüt yapısı, kararların merkezden uzak bir şekilde<br />
alınabildiği bir yapıya dönüşmektedir,<br />
• Kamu kurumları tarafından ayrı ayrı verilen hizmetlerin,<br />
e-devlet dönüşümü ile, tek elden verilmesi<br />
mümkün olmaktadır,<br />
• Devlet yapısında şeffaflık daha önemli duruma<br />
gelmektedir,<br />
• Kamu kurumları arasındaki iletişim ve veri alışverişi<br />
artmaktadır,<br />
• Hem kamu kurumlarının hem de özel işletmelerin<br />
örgüt yapıları değişmekte ve, daha esnek, yatay<br />
4 1.orldank.orgpulicectoregovorregokeynote.pdf<br />
1.orldank.orgpulicectoregovorregokeynote.pdf<br />
yapıların oluşması söz konusu olmaktadır,<br />
• Kamu çalışanlarının sayısı azaltılarak, daha az sayıda<br />
fakat bilgi toplumunun ihtiyaçlarına daha iyi<br />
cevap verebilen çalışanlar istihdam edilmektedir,<br />
• Rekabetçi küresel ortam içinde Ar-Ge faaliyetlerine<br />
yapılan yatırımlar artmaktadır.<br />
Tüm bu değişimlerin yanında, devletin e-dönüşüm<br />
planları için bazı faktörlerin kritik olduğu görülmektedir.<br />
Bu kritik faktörler, etkilemekte olduğu toplumun<br />
e-dönüşüm süreçlerini ve sonucunda e-devlet yaratabilme<br />
başarısını yakından ilgilendirmektedir. Değişim<br />
faktörlerinden önemli olanları aşağıdaki gibi sıralamak<br />
mümkündür<br />
Kültür: E-devlet dönüşüm uygulamalarında ortaya<br />
konan stratejilerin ve yapılan eylem planlarının küresel<br />
olarak aynı özellikleri taşıdığı görülmesine rağmen<br />
kültür faktörünün olduğundan daha fazla göz önünde<br />
tutulması gerekmektedir. Şu an e-Avrupa 5 olarak<br />
adlandırılan, temelleri Lizbon Stratejisi 6 ile atılmış fakat<br />
daha sonra revize edilmek zorunda kalınan programda<br />
ve Türkiye’de daha önce hazırlanan planda<br />
(Bkz.2005 Eylem Planı) olduğu gibi e-dönüşüme verilen<br />
tepki, aynı coğrafi bölgeler içinde dahi farklılık<br />
gösterebilmekte ve planların belirlenen süre içerisinde<br />
tamamlanmasına engel oluşturabilmektedir. Bu bakımdan,<br />
oluşturulan planların, ilgili toplumun kültürünü<br />
yakından tanıyan uzmanlarca yapılması, planların<br />
başarısı açısından çok önemlidir.<br />
Ekonomi: Bilgi toplumuna dönüşüm sürecinde, devletin<br />
sahip olduğu ekonomik güç önemli rol oynamaktadır.<br />
Taylor Nelson Sofres tarafından 2001 yılında yapılan<br />
ve ülkelerin online devlet kullanımı ile internet<br />
kullanım oranlarını yansıtan araştırmada 7 görüldüğü<br />
gibi, sıralamalarda üst sırada yer alan devletlerin, ekonomik<br />
olarak güçlü, GSMH oranı yüksek ve göreceli<br />
olarak daha eşit gelir dağılımına sahip olan ülkeler olduğu<br />
gözlemlenmektedir.<br />
Devlete Olan Güven: E-devlet dönüşüm sürecinin başarısı,<br />
aktörlerin devlete güven yüzdesi ile orantılı şekilde<br />
değişmekte olduğundan, güven, etkin bir faktör<br />
olarak değerlendirilebilir. Taylor Nelson araştırma şirketi<br />
tarafından yapılan 2001 tarihli araştırma; “online<br />
devlet ne kadar güvenli?” sorusuna 25 ülkeden alınan<br />
“güvensiz” cevabının yüksek oranlar oluşturduğu ve<br />
ortalamada %62,12 düzeyine ulaştığı görülmektedir.<br />
Demograk Yapı: Toplumda yaşayanların yaş, cinsiyet<br />
ve nüfus yoğunluğu gibi demografik özellikleri e-dönüşüm<br />
sürecinde kritik faktör olarak değerlendirilebilmektedir.<br />
5 httpec.europa.eugrothandoindeen.htm<br />
httpec.europa.eugrothandoindeen.htm<br />
6 İnan, A. (2005). Avrupa irliği irliği ekonomik yaklaşımı lizon lizon<br />
trateii ve maatricht kriterleri. Bankacılar Dergii, (52), 6786.<br />
7 http.edevlet.netraporveyayin.htm.
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-21<br />
Örneğin Singapur gibi az nüfuslu ülkeler hazırladıkları<br />
planları çok daha kolay ve kısa sürede hayata geçirebilirken,<br />
daha fazla nüfusa sahip Türkiye ve benzeri<br />
ülkelerde bu bir engel olarak görülebilmektedir.<br />
E-devletin Temel Bileşenleri: Devletin ve e-devletin temel<br />
bileşenleri ile ilişkileri ve aralarındaki farklar, Şekil<br />
1’de görülmektedir.<br />
Şekil 1’de devletin ve ona bağlı kamu kurumlarının<br />
diğer aktörlere nasıl ulaştığı görülmektedir. Bu iletişim<br />
sisteminin artan nüfus ve hızla çoğalan bilgi karşısında<br />
etkinliğini koruyabilmesi mümkün değildir. Bu<br />
yüzdendir ki, işlemlerin daha hızlı gerçekleşebildiği,<br />
iletişim kanalların çift yönlü olduğu ve kaynağın tek<br />
nokta olarak belirlendiği bir sisteme acilen gereksinim<br />
duyulmaktadır. Bunu sağlayabilecek ve geleceğin devleti<br />
olarak tanımlanan yapı ise e-devlettir.<br />
İletişim kanalının taraflarına göre süreçleri; devletten<br />
vatandaşa (G2C), devletten şirketlere (G2B), devletten<br />
devlete bağlı kurumlara (G2G) ve ayrıca devletten<br />
devlet çalışanlarına (G2E) olarak ayırmak mümkündür<br />
8 . E-devletin oluşum sürecinde başlangıç noktası<br />
her kurumun kendi internet sitesini kurarak bilgiyi bu<br />
yolla paylaşmasıdır. E-devlet projelerinin gelişimiyle<br />
beraber tüm hizmetlerin tek yerden sunulma düşüncesi<br />
diğer bir deyişle portal kavramının ortaya çıktığı<br />
görülmektedir. A.B.D Ulusal Elektronik Ticaret Koordinasyonu<br />
Konseyi, e-devletin diğer aktörlere verdiği<br />
hizmetin derecesine göre bu portalları aşağıdaki düzeylerde<br />
sınıflandırmaktadır 9 <br />
• Birinci düzey portallar, Sadece bilgi verme amacına<br />
hizmet etmektedir.<br />
• İkinci düzey portallar, kullanıcıların veri tabanları<br />
üzerinde vergi numarası sorgulama, pasaport kayıt<br />
gibi basit işlemleri gerçekleştirebildiği portallardır.<br />
• Üçüncü seviye, kullanıcıların bir tanımlama numarası<br />
ve şifreye sahip oldukları, portal içinde yaptıkları<br />
tüm işlemleri bu kimlik adı altında gerçekleştirdikleri<br />
platformlardır.<br />
• Dördüncü düzey, kurumlarda bulunan farklı<br />
veritabanlarını birbirleriyle paylaşmaları sonucu<br />
kullanıcının tek kanaldan pek çok işlemi gerçekleştirebildiği<br />
karmaşık portallardır.<br />
• Beşinci düzey portallar ise karşılıklı etkileşime<br />
dayanan iletişimin iki yönlü olduğu hem kullanıcının<br />
hem de dağıtıcının aktif olarak bulunduğu portallardır.<br />
Dolayısıyla beşinci düzey portallar çok<br />
daha ayrıntılı işlemleri gerçekleştirebilme kabiliyetindedirler.<br />
Portallarda görülen bu ilerlemeyi e-devletin<br />
yapılandırma sürecinde de görebilmekteyiz.<br />
8 Kırçova, İrahim, İrahim, Edevlet Edevlet uygulamaları ve ekonomiye Etki Etkileri,<br />
İTO yayınları, İtanul, 2003, .5161.<br />
9 Türkiye Bilişim uraı, uraı, E Devlet Çalı ma ruu ruu aporu aporu ,<br />
Ankara, 2001, . 68.<br />
Başarılı bir yapılandırma için devlete bağlı kurumlar<br />
arasındaki koordinasyon büyük önem taşımaktadır.<br />
E-Devlet Uygulamaları ve Türkiye’deki Gelişim<br />
Aşamaları<br />
E-Devlet dönüşümü girişimlerinin gerektirdiği uzun<br />
vadeli, çok yönlü ve büyük ölçekli yatırımlar, ülkelerin<br />
yaratıcı çareler aradıkları bir diğer konu olmuştur.<br />
Küresel e-devlet yaklaşımları öncelikli olarak yerel yönetimlerdeki<br />
uygulamalarla geliştirilmiştir. 10<br />
Bilindiği üzere tüm dünyada bilgi ve iletişim teknolojilerindeki<br />
gelişmelerin doğal ve kaçınılmaz bir sonucu<br />
olarak kamu sektöründe “elektronik devlet”<br />
ya da “dijital devlet” adı verilen uygulamalar önem<br />
kazanmıştır. Gelişmiş ülkelerde e-devlet servisleri ve<br />
uygulamaları konusunda bir çok proje yapılmaktadır.<br />
Örneğin; e-devlet uygulamalarında başarılı bir ülke<br />
olan Singapur, Ulusal Bilgisayarlaştırma Planı, Bilgi<br />
Teknolojileri 2000, Infocomm 21 gibi projeleri gerçekleştirmiş<br />
ve “Singapur-One” (http//s-one.net.sg) adlı<br />
iletişim ağı sayesinde de hemen hemen tüm servislerde<br />
yüksek hızda internet bağlantısını sağlamıştır.<br />
“Singapare One” geniş bant hizmeti, interaktif multimedya<br />
uygulamaları ve hizmetlerini Singapur’daki<br />
tüm ev, işletme ve okullara yaygınlaştırmıştır. Ayrıca<br />
okullara, yaşlı, işsiz ve özürlülere bedava internet eğitimi<br />
sağlanmış ve beş yaşın üzerindeki her vatandaşa<br />
ücretsiz elektronik posta adresi verilmiştir. 11 E-devlet<br />
çalışmalarına 1993’te başlayan ve tüm kamu hizmetlerinin<br />
tek duraklı olarak çevrim-içi sunulmasını hedefleyen<br />
A.B.D’de, A.B.D başkanı üç yıl içinde devletin<br />
“vatandaş odaklı” bir hale getirilmesi planın bir parçası<br />
olarak e-devlet fonu kurulması için 100 milyon<br />
dolar harcamayı taahhüt etmiştir. 12 Teknolojilerinin<br />
vatandaşlar ve işletmelerce kullanımında ileri bir ülke<br />
olarak kabul edilen Finlandiya ise “Komünikasyon<br />
Süper Gücü” olarak nitelendirilmektedir. Ülkede iyi<br />
gelişmiş bilgi alt yapısı, yüksek nitelikli iş gücü, etkin<br />
politika uygulamaları, uzmanlaşmış BİT uygulamalarının<br />
kullanılmasına imkan vermektedir. “Tretotupa”<br />
(bilgi merkezleri) gibi bölgesel programlarla internet<br />
ve diğer teknolojilere erişim yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır.<br />
13<br />
Türkiye: Türkiye’deki e-devlet modelinin oluşmasına<br />
başlangıç sayılabilecek proje, 5 Mayıs 1972 tarihindeki<br />
1587 sayılı nüfus kanunu ile ortaya çıkan Mernis Projesi<br />
14 dir. Proje kapsamında Türkiye’nin nüfus yapısına<br />
ait gerekli bilgilerin, kamu kuruluşları ve vatandaşlarla<br />
elektronik ortamda paylaşılması hedeflenmiştir. İlk<br />
düşünülen devletin uygulamaya koyduğu her proje<br />
10 Ali Arifoğlu ve Diğerleri, EDevlet EDevlet Yolunda Türkiye, Türkiye<br />
Bilişim Derneği, Kamui, Ankara, 2002<br />
11 httpturkpoint.comeyaamdunyadakiaariliedevlet<br />
httpturkpoint.comeyaamdunyadakiaariliedevlet<br />
uygulamalari.ap<br />
12 httpedevlet.tripod.comhandan2.htm<br />
httpedevlet.tripod.comhandan2.htm<br />
13 .e.finland.fi<br />
14 http.nvi.gov.tr11,AnaSayfaMerni1,2.html<br />
http.nvi.gov.tr11,AnaSayfaMerni1,2.html
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-22<br />
de kamu yararının gözetilmiş olduğudur. Fakat Mernis<br />
Projesi’nde ulaşılmak istenen hedeflere tam olarak<br />
ulaşamama ya da gecikme gibi dezavantajlar söz konusu<br />
olmuştur. Mernis Projesi’nin ana amacı; vatandaşlara<br />
verilecek kimlik numarası ile devletle olan işlemlerinin<br />
tümünün tek numaradan yapılabilmesidir.<br />
Fakat her kamu kurumunun bilişim projelerini koordinasyondan<br />
uzak bir şekilde ve tek başına yürütmeleri<br />
sonucu, bu projenin başarısı hedeflenen düzeyde<br />
olmamıştır.<br />
Geleceğini bilgiye dayalı ekonomi üzerine<br />
kurmayı amaçlayan toplumlarda ülkenin refah<br />
düzeyi, kaçınılmaz olarak artacaktır. Türkiye’de,<br />
ticari amaçla kullanılan internet teknolojilerinin<br />
kullanılmaya başlandığı 1990’lı yıllardan bu yana,<br />
uygulamaya konulan e-devlet projelerinde yaşanan<br />
koordinasyon eksikliği ve dinamiklikten uzak kalan<br />
kamu yönetim sistemindeki örgütsel yapılanmalar,<br />
kamu açısından geri dönüşü tam sağlanamamış mali<br />
kaynaklar anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, yapılan<br />
yatırımların hedeflenen projeler için yeterli olmadığını<br />
söylemek mümkündür.<br />
58. Hükümet tarafından hazırlanan Acil Eylem<br />
Planı’nda” 15 e-dönüşüm Türkiye projesine yer<br />
verilerek Türkiye’nin e-devlet uygulamalarına<br />
yönelik projelerinin koordinasyonu, izlenmesi,<br />
değerlendirilmesi ve yönlendirilmesi amacıyla Devlet<br />
Planlama Teşkilatı bünyesinde Bilgi Toplumu Dairesi<br />
Başkanlığı kurulmuş ve söz konusu projelerin üst<br />
düzeyde kurumsal bir bakış açışı ile değerlendirilmesi<br />
ve üyelerini Türk iş dünyasının önemli kuruluşlarının<br />
oluşturduğu sivil toplum örgütlerinin e-dönüşüm<br />
uygulamalarındaki insiyatif gerektirecek alanlara<br />
daha fazla dahil edilmesi hedeflenmiştir. Bu sivil<br />
toplum örgütleri arasında başı çekenler Türkiye Bilişim<br />
Derneği, Türkiye Bilişim Vakfı ve TÜSİAD’dır. Ortaya<br />
konan bütün projelerin hayata geçirilebilmesindeki<br />
en önemli faktör bu projelerin finansmanıyla ilgilidir.<br />
Finansman konusu içinde en önemli alanlardan biri olan<br />
bilgisayar ve genişbant internet erişimi maliyetlerinin<br />
diğer ülkelerle karşılaştırıldığında yüksek olması 16<br />
ortaya konan projelerin uygulanabilirliğinin önündeki<br />
önemli engellerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.<br />
Maliyetlerdeki bu yüksekliğe çözüm olarak üretilen ve<br />
Bilgi Toplumu Stratejisi 2006-2010 Eylem Planı’nında<br />
uygulanması hedeflenen veri ve internet erişimindeki<br />
özel tüketim vergisinin kaldırılması hedefinin 17 etkisi,<br />
tartışılabilir bir konudur.<br />
E-devlet dönüşümünün küresel uygulamalarına<br />
bakıldığında, projelerde göze çarpan en belirgin<br />
özelliğin ülkelerin ve işletmelerin genel bütçeleri<br />
içinden bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişimine<br />
15 http.ilgitoplumu.gov.tredtr.ap<br />
http.ilgitoplumu.gov.tredtr.ap<br />
16 http.ilgitoplumu.gov.trduyurucraKurulu20060706<br />
http.ilgitoplumu.gov.trduyurucraKurulu20060706<br />
2005EylemPlanıSonuçSunumu.pdf<br />
17 Bilgi Toplumu Strateii Strateii Eylem Planı (2006 2010) Madde<br />
No 105<br />
yönelik çalışmalara ayrılan payın yüksek olduğu 18<br />
görülmektedir. E-dönüşüm projelerinde bilgi ve<br />
iletişim teknolojilerine genel bütçe içinden ayrılan<br />
payın ülke nüfusuna oranının artırılması projelerin<br />
sağlıklı işlemesi için gerekli olan finansman<br />
ihtiyacının, borçlanmaya gerek kalmaksızın, önemli<br />
ölçüde karşılanmasını sağlayacaktır. Genel bütçeden<br />
bilişim teknolojilerine ayrılacak yüksek pay sayesinde<br />
tüm okullara internet bağlantısı sağlanması ve bilişim<br />
alanında çalışabilecek yüksek nitelikli iş gücü için<br />
eğitim 19 gibi gereksinimler ortaya konulan ulusal<br />
hedeflerin Türkiye’deki uygulamaların aksine daha<br />
kolay gerçekleşmesini sağlayacaktır. Ayrıca büyük<br />
ve hantal örgütlerde kaçınılmaz olarak görülen<br />
ve e-devlet uygulamalarında da görülebilecek<br />
olan bürokrasi kavramının önüne geçebilmek için,<br />
yapılan tüm e-devlet uygulamalarının tek bir portal<br />
üzerinden ve kullanıcısının ihtiyaçları doğrultusunda<br />
özelleştirilerek tüm e-devlet işlemlerinin tek noktadan,<br />
gerekli yönlendirmelerin yapılarak uygulanması edönüşümün<br />
başarısını pozitif yönde etkileyecektir.<br />
e-Devlet Dönüşüm Uygulamalarında İşletmelerin<br />
Yeri ve Önemi<br />
İşletmeler e-devletin temel bileşenlerinden biri olmakla<br />
beraber e-devlet dönüşüm sürecinde ve toplumun<br />
bilgi toplumuna geçişinde öncü konumdadırlar.<br />
Özmen’e göre (2003 1) “Bilgisayar, internet ve iletişim<br />
teknolojilerinin tetiklediği değişimler, ağ ekonomisi<br />
olarak adlandırılan bir ekonominin oluşmasına<br />
neden oldu”. İşletmelerin ilk olarak kendi iç süreçleri<br />
için intranet teknolojilerinden yararlandıkları, daha<br />
sonra ise intranet ağlarının geliştirilerek birden<br />
çok işletmenin, tedarikçilerin ve hatta müşterilerin<br />
iletişimini sağlayan extranet ağlarının oluştuğu<br />
görülmektedir. 20 İşletmeler tarafından kullanılan<br />
bu sistemlerin işlem ve iletişim maliyetlerinde<br />
azalma, yönetim mekanizmasını kolaylaştırması,<br />
zamandan tasarruf ve işletmelerde dinamizmin<br />
artması vb. faydalarının ortaya çıkmasıyla beraber,<br />
özellikle intranet sistemleri kamu kurumlarında da<br />
kullanılmaya başlanmıştır.<br />
Gelişen ağ sistemleriyle birlikte işletmelerdeki<br />
geleneksel “iş” kavramı da değişim göstermiştir.<br />
Özellikle extranet yapılarında ortaya çıkan yeni<br />
uygulamalar ve internet kullanımının hızlı artışı ile<br />
geliştirilen geniş bant teknolojisi; işletmeleri, hem<br />
tedarikçileri hem de müşterileriyle farklı iletişim<br />
kanalları oluşturma yoluna itmiştir. İşletmeler artık<br />
bulundukları mekandan ve zamandan bağımsız, farklı<br />
türde kuralların olduğu çok daha rekabetçi küresel bir<br />
pazarın içinde mücadele etmektedirler.<br />
18 httpvizyon2023.tuitak.gov.trteknoloiongoruupaneller<br />
httpvizyon2023.tuitak.gov.trteknoloiongoruupaneller<br />
egitimveinankaynaklarikaynaklararge.pdf<br />
19 Özgüler, Caney Caney Verda, AB Ülkerinde Bilgi Toplumu Olma<br />
Yolunda Ulual E trateiler, .iguc.org<br />
20 Kırçova, İrahim, İrahim, Edevlet Edevlet uygulamaları ve ekonomiye Etki Etkileri,<br />
İTO yayınları, İtanul, 2003, .5161.
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-23<br />
Bu durumu hem olumsuz hem de olumlu yönleri ile<br />
ele almak doğru bir yaklaşım olacaktır. Geliştirilen yeni<br />
teknikler ile firmalar daha büyük pazarlara ulaşma<br />
avantajını elde ederken, rakiplerinin de aynı avantaja<br />
sahip olduklarını gözönünde bulundurmalıdırlar.<br />
Ayrıca gelişen teknoloji işletmelerin müşteri yapısını<br />
da oldukça değiştirmektedir. Müşteriler artık bilgiye<br />
çok daha hızlı ve kolay ulaşarak firmaları daha rahat<br />
kıyas edebilme avantajına sahiptirler. Bu durum<br />
müşterilerin çok daha seçici davranmalarına sebep<br />
olmaktadır. İşletmelerin, ancak sağlam bir bilişim<br />
altyapısı, hızlı işlem süreleri, dinamik örgüt yapısı,<br />
tedarikçileri ile etkin iletişim ve devlet tarafından<br />
çok iyi düzenlenmiş bürokratik sistem ve kurallar ile<br />
küresel rekabette ayakta kalabilecekleri açıktır.<br />
Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı e-devlet<br />
dönüşüm süreci ile işletmelerin elektronik dönüşümleri<br />
birbirine kuvvetli biçimde bağlıdır. Dolasıyla devlet<br />
ve işletmeleri birbirini besleyen ve destekleyen alanlar<br />
olarak değerlendirmek gerekmektedir.<br />
E-devlet dönüşüm süreci ve genel olarak<br />
toplumun bilgi toplumuna geçişi kapsamında<br />
işletmelerin elektronik dönüşümünde birtakım<br />
darboğazlar ile karşılaşılmaktadır. Bu darboğazları<br />
işletmelerin e-dönüşümde kritik faktörleri olarak<br />
tanımlayabilmekteyiz. Bu kritik faktörleri işletme-içi<br />
ve işletme-dışı faktörler olarak ele almak doğru bir<br />
yaklaşım olacaktır.<br />
İşletme-İçi Kritik Faktörler<br />
Örgüt Yapısı: İşletmenin içinde bulunduğu sektör<br />
gereğince üretim ve/veya hizmet, yönetim, finans<br />
ve pazarlama alt birimlerinde uyguladığı sistem ve<br />
politikalar, işletmenin elektronik ortama geçişinde çok<br />
önemli bir rol oynamaktadır. İşletmenin elektronik<br />
dönüşümü sonucu; daha küçük, merkeziyetçilikten<br />
uzak bir örgüt yapısı, birimler arası yatay eşgüdüm,<br />
diğer işletmelerle ilişkilerin artması, modüler<br />
yapılanma avantajlarını işletmeye katacaktır. 21 Bu<br />
bakımdan “gerçek ortamda” esnek üretim ve yönetim<br />
sistemlerini benimseyen, finans ve pazarlama alt<br />
sistemlerini de bu amaç doğrultusunda yapılandıran<br />
işletmelerin e-dönüşüme ve e-devlet uygulamalarına<br />
uyumu çok daha kolay gerçekleşecektir.<br />
Yöneticinin Etkisi: Türkiye gibi gelişmekte olan<br />
ülkelerde KOBİ’lerin ekonominin “dinamosu”<br />
özelliğini taşıdıkları görülmektedir. KOBİ’ler içinde<br />
özellikle mikro ve orta düzey olanlar da ise yöneticinin<br />
tüm sistem içinde alınan kararlarda geniş yetkiye<br />
sahip olduğu bir gerçektir. Dolayısıyla e-dönüşümün<br />
başlatılması ve entegrasyon sürecinde yöneticilerin<br />
sahip oldukları vizyon da aynı derecede önemli hale<br />
gelmektedir.<br />
21 Daft, L..(2004). L..(2004). Organization theory and deign. deign. OH OH Thom- Thom<br />
on SouthWetern, .307309<br />
İşletmenin Büyüklüğü: İşletmenin sahip olduğu<br />
büyüklük (üretim kapasitesi, çalışan sayısı, pazar<br />
büyüklüğü, finansal büyüklük) tüm karar ve dönüşüm<br />
süreçlerinde olduğu gibi e-dönüşüm sürecinde de<br />
oldukça etkilidir. İşletme, boyutuna göre çeşitli avantaj<br />
ve dezavantajlara sahip olmaktadır Eğer dönüşümde<br />
söz konusu olan işletme “küçük” olarak nitelendirilen<br />
kategoride ise, karar alma ve uygulama süreçleri hem<br />
daha hızlı hem de daha kolay olabilirken, “büyük”<br />
işletmelerin dönüşüm süreçleri ise daha güç ve uzun<br />
zaman alan süreçler haline dönüşmektedir.<br />
Altyapı ve İstihdam: İşletmelerin elektronik<br />
dönüşümünde bilişim altyapısı çok önemli bir faktör<br />
olarak göze çarpmaktadır. Bu bağlamda işletmenin<br />
sahip olduğu bilgisayar, bilgisayar destekli üretim<br />
ve/veya hizmet, yönetim, finans ve pazarlama araç<br />
ve sistemleri (Örn. CRM, ERP, CNC, FMS) ve bunları<br />
kullanım oranları ile bu sistemleri kullanabilecek<br />
uzman ve “bilgi çalışanı” sayısı o işletmenin<br />
dönüşümdeki başarısını net biçimde etkilemektedir.<br />
Finansman: Altyapı ve istihdam faktörüne bağlı olarak<br />
işletmenin bu ihtiyacı nasıl ve hangi kaynaklarla<br />
finanse edeceği e-dönüşümde ayrı bir darboğaz olarak<br />
ortaya çıkmaktadır. Özellikle Türkiye’de küçük ve<br />
orta işletmelerin her tür finansman konusunda büyük<br />
güçlük yaşadıkları bilinen bir sorundur. Bilgi Toplumu<br />
Stratejisi Eylem Planı (2006 - 2010) kapsamında Bilgi<br />
ve İletişim Teknolojilerinin İş Dünyasına Nüfuzu<br />
“İşletmelere bilgi ve iletişim teknolojileri yoluyla<br />
rekabet avantajı” başlığı altında KOBİ’lere yönelik<br />
yapılacak çalışma şu şekilde açıklanmıştır “Bir yandan,<br />
KOBİ’lerin bilgisayar sahipliği ve internet erişimi<br />
artırılarak e-ticaret yapmaya teşvik edilmeleri, diğer<br />
yandan stratejik önem taşıyan sektör ve bölgelere<br />
ilişkin bilgi ve iletişim teknolojileri ihtiyacının<br />
belirlenerek bu ihtiyacı karşılamak üzere sektöre özel<br />
verimlilik programları hayata geçirilecektir.” 22 . Fakat<br />
bu hedefin hangi finans kaynakları ile gerçekleşeceği<br />
net biçimde ifade edilmemektedir.<br />
Güvenlik: Güvenlik konusu e-dönüşümün işletmeler<br />
için bir başka kritik faktörü olarak ortaya çıkmaktadır.<br />
İşletmeler elektronik ortamda faaliyetlerini yürütürken<br />
ilişkide oldukları diğer aktörlerle (devlet, tedarikçiler,<br />
müşteriler) karşılıklı sorumluluğa sahiptirler.<br />
İlişkideki aktörlerden herhangi birinde meydana<br />
gelecek güvenlik problemi diğer aktörlerin güven<br />
bunalımına sürüklenmelerine dolayısıyla sistemin<br />
olumsuz etkilenmesine sebep olacaktır.<br />
Koç.net’in (Bkz. http//www.kocnet.com.tr) 2003<br />
yılında farklı sektörlerde faaliyet gösteren yaklaşık 1000<br />
şirket ile yapılan araştırmanın raporu şu şekildedir 23 <br />
• Şirketlerin yüzde 87'si farklı düzeylerde güvenlik<br />
riski taşıyor.<br />
22 Bilgi Toplumu Strateii Strateii Eylem Planı (2006 2010), .2 .2<br />
23 httpetmpo.yk.comPonet1duyuruDetayirkentlerin<br />
httpetmpo.yk.comPonet1duyuruDetayirkentlerinyuzde87i.htm
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-24<br />
• Şirketlerin yüzde 56'sının web sunucu bilgileri kolaylıkla<br />
çalınabilir durumda, ana sayfaları değiştirilebilir<br />
veya bir başka adrese yönlendirilebilmesi<br />
mümkün.<br />
• Şirketlerin yüzde 43'ünün DNS sunucularındaki<br />
açıklardan dolayı şirket e-postaları ele geçirilebilir<br />
veya çalışanların Internet üzerinden eriştiği bankacılık<br />
gibi işlemlerde kullanılan şifrelerin çalınabilmesi<br />
mümkün.<br />
• Şirketlerin yüzde 28'inin güvenlik duvarları konfigürasyonu<br />
kötü olduğu için by-pass edilerek her<br />
türlü bilgiye erişilebiliyor.<br />
• Şirketlerin yüzde 29'unun sistemlerinde çok yüksek<br />
seviyede açıklar bulunuyor.<br />
Şirket ayrıca ABD’de yapılan bir araştırma ile<br />
Türkiye’deki sonuçları kıyaslamış ve elde ettiği veriler<br />
ışığında Türkiye’deki şirketlerin Amerika’daki<br />
şirketlerin 4 katı kadar güvenlik açığına sahip olduğu<br />
bilgisine ulaşmıştır. Yine bu araştırma kapsamında<br />
araştırmaya katılan şirketlerin %60’ını oluşturan<br />
KOBİ’lerin verileri ayrıca değerlendirildiğinde aşağıdaki<br />
sonuçlara ulaşılmıştır<br />
• KOBİ’lerin yüzde 70’inde güvenlik duvarı kullanılmamaktadır<br />
veya konfigürasyonunda ciddi<br />
eksiklikler vardır. Yüksek seviyeli açıkların yüzde<br />
40’ı web servislerindeki açıklardan kaynaklanmaktadır.<br />
Bu durum e-ticaret yapan KOBİ’lerin<br />
hem kendilerinin hem de müşterilerinin yüksek<br />
risk altında olduğunu göstermektedir.<br />
• KOBİ’lerin yüzde 20'si veritabanlarını tüm Internet<br />
erişimine açmıştır. Bu şirketlerin kritik verilerinin<br />
hepsine (ürün, müşteri bilgileri, kredi kartı,<br />
müşteri ad/adres bilgisi, finsansal bilgiler vb) kolaylıkla<br />
erişilebilir.<br />
• KOBİ’lerin yüzde 15’inin dosya sunucuları tüm<br />
Internetten erişilebilir durumdadır. Bu şirketlerin<br />
tüm kritik bilgilerine kolaylıkla erişilebilir.<br />
Koç.net’in yaptığı araştırmanın sonuçlarına bakıldığında<br />
belirlenen güvenlik problemlerinin aşılmadan<br />
KOBİ’lerin e-ticaret ve e-devlet uygulamalarına tam<br />
entegrasyonun şu aşamada mümkün olmadığı görülmektedir.<br />
Bu problemin aşılmasındaki en önemli<br />
etken kurulan sistemlerin güvenliklerinin de uzman<br />
kişiler tarafından sağlanıp, denetlenmesidir. Ayrıca<br />
işletme yöneticilerinin e-işletme anlayışlarındaki; süreçlerin<br />
elektronik ortama aktarılışını sadece bir internet<br />
sitesine sahip olmak ve buradan ürün satmak<br />
yönündeki tamamen yanlış fikirlerinin çeşitli eğitim<br />
ve bilgilendirme programlarıyla düzeltilmesi de bu<br />
tür sorunların oluşturacağı zemini ortadan kaldıracağı<br />
açıktır.<br />
İşletme-Dışı Kritik Faktörler<br />
Toplumsal Kültür: İşletmeler içinde bulundukları toplumun<br />
kültüründen fazlasıyla etkilenmektedirler. Son<br />
yıllarda tüketici profilinde meydana gelen değişim,<br />
üretici firmaları da çeşitli açılardan değişmeye zorlamaktadır.<br />
Tüketiciler artık daha ucuz ve daha kaliteli<br />
ürünleri çok daha kısa sürede edinmek istemektedirler.<br />
Bu faktörü işletmeler için hem bir avantaj hem de<br />
dezavantaj olarak değerlendirmek gereklidir. Tüketici<br />
isteklerindeki bu kültürel değişimi, daha doğrusu<br />
bu değişimin kendileri için krtik bir faktör olduğunu<br />
farkeden işletmeler, iş süreçlerini de bu yönde planlamaya<br />
başlayacaklardır. Bu faktörü geç farkeden ya da<br />
hiç farkedemeyen işletmeler ise rekabette geriye düşmeye<br />
mahkum olmaktadır.<br />
Ekonomi: İşletmenin içinde bulunduğu ekonomik çevreyi<br />
iki boyutta düşünmek mümkündür. Bulunduğu<br />
ülke için, ekonomik gelişim, kaynak ve ürün alanları,<br />
altyapı, enflasyon, yatırım oranları ve ekonomik<br />
büyüme birer göstergedir. Fakat son yıllarda artan<br />
uluslararası ticaret, e-ticaretin yaygın olarak kullanılmaya<br />
başlanması ve e-dönüşümle birlikte, işletmeler<br />
artık sadece bulundukları ülkenin ekonomisini analiz<br />
etmekten öte, rekabette oldukları diğer uluslararası işletmelerin<br />
ekonomik koşullarını da iyi biçimde analiz<br />
etmek zorundadırlar.<br />
Devlet: İşletmenin devlette olan bağlantısı ve hukuksal<br />
sorumlulukları e-dönüşüm ve e-devletin başarısı<br />
açısından son derece önemlidir. E-devletin başarısı<br />
bu bağlantıyı etkin yapılandırabildiği ölçüde olacaktır.<br />
Bu konuda devlete ve devlete bağlı kuruluşlara<br />
büyük görevler yüklenmektedir. İşletmelere elektronik<br />
dönüşümün getireceği faydalar net bir biçimde<br />
anlatılabilmeli, entegrasyon için gerekli eğitimler sunulmalı,<br />
altyapılarındaki eksikler veya e-dönüşüm<br />
anlayışında bilgi yetersizliği gibi sorunlar devletin<br />
görevlendirdiği birimler tarafından çözülebilmelidir.<br />
Bu konuda Türkiye’de KOSGEB ve İGEME gibi birimlerin<br />
birtakım faaliyetler içinde olduğu görülse de maalesef<br />
bu çalışmaların yeterli ve etkin düzeyde somut<br />
çalışmalar olduğu söylenememektedir. Planlamalarda<br />
uygulanamaz hedefler koymak ve bunlara ulaşmaya<br />
çalışarak zaman kaybetmek yerine, daha optimal<br />
hedefler belirlenerek uygulamaya dönük, gerçekçi çalışmalar<br />
yapmak hem zamandan tasarruf sağlayacak<br />
hem de oluşabilecek olası hayal kırıklıklarının önüne<br />
geçecektir.<br />
Sonuç<br />
Giderek küreselleşen dünya toplumlarının, hızlı bir<br />
şekilde bilgi toplumuna geçişi önlenemez bir gerçektir.<br />
Dolayısıyla bu dönüşüm içinde, vatandaş, işletme<br />
ve kamu çalışanları arasında iletişim ve düzenlemeyi<br />
sağlayan devlete büyük sorumluluk ve görevler düşmektedir.<br />
Hem vatandaşlar hem de işletmeler
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-25<br />
bazında bilgi toplumuna dönüşüm ve rekabette üst<br />
sıralarda yer alabilmek için devletin vatandaşlarına<br />
daha etkin ve hızlı bir hizmet sağlarken, işletmelerin<br />
ise bürokratik işlemlerini olabildiğince hızlandırması<br />
gerekmektedir. E-devlete işletmeler açısından<br />
baktığımızda da getireceği en büyük yeniliğin bu<br />
olduğu görülmektedir.<br />
Elbetteki bu dönüşümün sağlıklı, kısa sürede, sağlam<br />
temellere dayalı ve etkin biçimde olabilmesi sadece<br />
devletin uyguladığı politikalara bağlı değildir.<br />
İşletmelerin de kendileri için oluşan kritik faktörleri<br />
bir an önce tespit edip, bunları aşmaya yönelik somut<br />
adımları atabilmeleri gerekmektedir. İşletmeler<br />
açısından bu kritik faktörlerin aşılmasında iş<br />
dünyası ile üniversitelerin iş birliğinin çok önemli rol<br />
üstlendiğine inanmaktayız. Bilgi toplumu kavramını<br />
parçalara ayırarak devlet, vatandaş ve işletmeler<br />
ve diğer çevrelerin dönüşümü olarak görmektense,<br />
birbirlerini direkt etkileyen; bireyin, toplumun ve tüm<br />
dünyanın dönüşümü olarak görmek çok daha doğru<br />
bir yaklaşım olacaktır.<br />
Dönüşümü Türkiye olarak sınırlandırdığımızda ise<br />
önümüzde oldukça uzun ve zorlu bir süreç olduğu<br />
açıktır. Diğer “gelişmiş” ve örnek aldığımız Kıta<br />
Avrupası ve Kuzey Amerika ülkelerine baktığımızda<br />
Türkiye’den çok daha önce bilgi toplumuna geçiş<br />
hazırlıkları ve bunun bir parçası olan e-devlet<br />
uygulamalarına yatırım yapmaya başladıklarını ve<br />
Türkiye’den daha fazla yol katettiklerini varolan<br />
uygulamalardan rahatlıkla görebilmekteyiz. Bu<br />
ülkelerin ortak özelliklerine bakıldığında ise ekonomik<br />
yönden güçlü ve kendi teknolojilerini üreten ülkeler<br />
olmaları, onları dönüşüme yatırım yapan diğer<br />
ülkelerden ayıran en önemli özellikleridir. Bu<br />
kapsamda Türkiye’nin bu ülkeleri yakalayabilmesi ve<br />
ekonomik yönden rekabet edebilir duruma gelmesi<br />
için ilk şart; teknolojiyi dışarıdan alıp kullanan bir ülke<br />
olmak yerine teknoloji üreten bir ülke olabilmesidir.<br />
Bu konuda yine en önemli görev devlete düşmektedir.<br />
Devletin teknoloji üreten ve geliştiren üniversite, özel<br />
sektör ve hatta bu konu üzerinde çalışma gösteren<br />
devlet kuruluşlarına aktif destek sağlaması ve<br />
gerçekleştirilen çalışmaların uygulanmasını teşvik<br />
etmesi son derece önemlidir.<br />
Kaynakça<br />
Arifoğlu A. ve Diğerleri. (2002). e-Devlet Yolunda Türkiye. Türkiye<br />
Bilişim Derneği, Kamubib Ankara.<br />
Aktan, C.C. (2003). Etkin devlet. Konya Çizgi Kitabevi.<br />
Bilgi Toplumu Stratejisi 2006-2010. (2006). 30 Ekim 2006, http//<br />
www.bilgitoplumu.gov.tr.<br />
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı Bilgi Toplumu Dairesi.<br />
(2005). E-devlet proje ve uygulamaları.<br />
Ankara DPT Yayınları.<br />
Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı Bilgi Toplumu Dairesi.<br />
(2005). E-dönüşüm türkiye projesi birlikte çalışabilirlik esasları rehberi.<br />
Ankara DPT Yayınları.<br />
Daft, L.R.(2004). Organization theory and design. OH Thomson<br />
South-Western.<br />
Dünya Bankası İnternet Sitesi. 30 Ekim 2006, http//www1.<br />
worldbank.org/publicsector/egov/<br />
orrego_keynote.pdf.<br />
e-Avrupa Resmi İnternet Sitesi. 30 Ekim 2006, http//ec.europa.<br />
eu/growthandjobs/index_en.htm.<br />
eDevlet Technologies. 30 Ekim 2006, http//www.edevlet.net.<br />
Erdal, M.(2004). Elektronik devlet: e-türkiye ve kurumsal dönüşüm.<br />
İstanbul Filiz Kitabevi.<br />
Erkul, E. (2005). digital devlet. 5 Ekim 2006, http//digitaldevlet.net.<br />
Eylem Planı. (2006). 30 Ekim 2006, http//www.bilgitoplumu.gov.<br />
tr.<br />
Finlandiya Resmi e-Devlet İnternet Sitesi. 30 Ekim 2006, http//<br />
www.e.finland.fi.<br />
İnan, A. (2005). Avrupa birliği ekonomik yaklaşımı lizbon stratejisi ve<br />
maastricht kriterleri. Bankacılar Dergisi, (52), 67-86.<br />
İnce, M. (2001). E-devlet, kamu hizmelerinin sunulmasında yeni<br />
imkanlar. Ankara DPT Yayınları.<br />
İş Yaşamı Portalı. 30 Ekim 2006, http.iguc.org<br />
Kırçova, İ. (2003). E-devlet uygulamaları ve ekonomiye etkileri (38).<br />
İtanul İTO Yayınları.<br />
Kişiel Çalışma Sitei. 30 Ekim 2006, httpedevlet.tripod.com<br />
Özmen, . (2003). Ağ ekonomisinde yeni ticaret yolu: e-ticaret. (1.Bakı).<br />
İtanul İtanul Bilgi Üniveritei Yayınları.<br />
Vizyon 2023 emi İnternet Sitei. 30 Ekim 2006, httpvizyon2023.<br />
tuitak.gov.tr<br />
Türk Point İnternet Sitei. 30 Ekim 2006, httpturkpoint.comeyaam<br />
dunyadakiaariliedevletuygulamalari.ap.<br />
Türkiye Bilişim uraı. (2001). E – devlet çalışma grubu raporu. Ankara.<br />
Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı Nüfu ve Vatandaşlık İşleri enel<br />
Müdürlüğü İnternet Sitei. 30 Ekim 2006, http.nvi.gov.tr.<br />
Yapı Kredi Bankaı Ponet İnternet Sitei. 30 Ekim 2006. httpetmpo.<br />
yk.com.
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-26
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-28
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-29
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-30
Mart 2007, Yıl: 6, Sayı: 20 <strong>PiVOLKA</strong>-31
<strong>Başkent</strong> Üniveritei<br />
İktiadi ve İdari Bilimler akültei<br />
Bağlıca Kampuu, Ekişehir Yolu 20. km<br />
Ankara<br />
Tel 0312 2341010 1726 1674 1721<br />
ak 0312 2341043