Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

library.cu.edu.tr
from library.cu.edu.tr More from this publisher
19.07.2013 Views

düşündüler, nihayet karar verdiler:Baba Mozart, yalnız bırakmaya kıyamadığı yirmi yaşındaki oğlunu annesine emanet ederek iş aramaya başka kentlere göndermeye razı oldu.” (NN-DM)., “Pazar sabahı erkenden ailecek uyandık.” (Mİ-DHB)., “Biz, ailecek buralı sayılıyoruz efendim.” (TDK.-ÖÖ). → dön-, düşün-, eğlen-, görüş-, götür-, uyan-, yerleş-. ║ bir arada olun-, bir yerli sayıl- , (geceyi) geçir-, karar ver-. akabinde:⌠4⌡/Arkasından, hemen arkadan, ardından, hemen ardından./ “Akabinde Kaan Arslanoğlu'nun farklı bir görüşle ortaya çıktığını gördük.” (ZA-MAAİ)., “Bazen çekip gitmeyi kuruyordu, fakat akabinde bunun saçmalığını kendi de idrak ediyor, "aptallığın âlemi yok, deli olma oğlum" diye bu tasavvurundan çabuk vazgeçiyordu.” (HT-KSA)., “Kendi ölümüne değil, benim parasızlığıma üzülmüş, ağlamış, akabinde hemen teslim olmuş.” (FA-GGİ). → gör-. ║ idrak et-, teslim ol-, vazgeç-. akıbet:⌠4⌡/2. Sonunda, önünde onunda./ “Akıbet hekim geldi.” (YKK-KK)., “Akıbet saat yedi buçukta oyun nihayet buldu.” (YKK-KK). → gel-. ║ karar ver-, nihayet bul-, mecbur et-. akıllıca:⌠6⌡/2. Akla yakın, doğru bir biçimde, akılane./ “Barınmak... daha daha, dişisini arayıp bulmak... Bütün bunları domuzdan daha akıllıca düzenleyemez miydi?” (RI-KG)., “Ne olur bu kadar doğru, gerçekçi, akıllıca konuşma Alyoşa!” (OB-EA)., “Sense, derli toplu, akıllıca, ölçüyü kaçırmadan sevdin beni.” (İA-ÖEK)., → düzenle-*, düzenlen-, konuş-, kullan-, sev-. ║ plan yap-. akıllı uslu:⌠5⌡/2. Akıllı olarak, yaramazlık yapmadan, {usturuplu bir biçimde.}/ “Kendini topla da akıllı uslu çalış.” (SA-KY)., “Hayreti En zekî ve güzel kızları bile dinlemekten sıkılan, kadınlarla yalnız âşıkdaşlık etmekten hoşlanan ben; ciddî konuşan kadınlara için için gülen ve onları baştan çıkarmak için plânlar yapan ben bu genç kızın basit sözlerini samimî bir alâka ile ve akıllı uslu dinliyordum.” (SA-K/S)., “Şöyle akıllı uslu yazsam da fiili hep sonuna bıraksam cümlenin, olmuyor mu sanki?” (NA-KD/A). → çalış-, dinle-, konuş-, yaz-. ║ evlilik yap-. akın akın:⌠27⌡/Arkası kesilmeyen kalabalık öbekler durumunda./ “Akın akın millet geliyor, hepsi tâ nerlerden geliyor.” GY-H2)., “Herkes sandallarla akın akın Göksu'ya gidiyor.” (GY-KO)., “Köprüden akın akın halk, üstünden de rükûb-ı umûmîye mahsus tayyareler geçiyordu. (YKB-Aİ)., “Rum gençleri, yalnız gençleri değil, eli silah tutanların çoğu akın akın Pontus ruhunu gerçekleştirmek için Trabzon'a koşuyordu.” (TB-KA)., “Fırat'ın en kalın kollarından biri olan alabalıkh Tohma Çayı'yla... akın akın İstanbul'a, bir çağlayan gibi boşalır, boşalıyor.” (CS-GC). → gel- [12], git- [4], geç- [3], koş- [3], boşal- [2], dol-, gir-, ilerle-. ║ üye ol-. ⇒ akın akın gelmek. akilane: Ø aklen: Ø aklınca:⌠12⌡/Düşüncesine göre, aklı sıra./ “Beni karalıyor aklınca.” (ZA-MAAİ)., “Anlaşılan aklınca alay etti galiba pezevenk!” (ÇA-BAG)., “Aygırın aklı oynadı; Ayşen'in aşağıya inmesini sabırsızlıkla bekliyor, 64

aklınca belli etmiyordu.” (RHK-BS)., “Konuşuyorlar, dertleşiyorlar. Herkes aklınca, bir çıkar yol arıyor.” (KT-YS)., “Ağzımı mı yokluyor, yoksa tuzak mı hazırlıyor aklınca, beni daha iyi çözümleyebilmek için?” (EB-BG). → karala- {kötülemek}, yaran-. ║ alay et- [3], alaya al-, belli et-*, bir çıkar yol ara-, efelik et-, tuzak hazırla-. ║ verip veriştir-, sorup soruştur-. ⇒ aklınca (…ile) alay etmek. aklı sıra:⌠2⌡/Aklınca, sandığına göre, düşünüşe göre, umduğuna göre./ “Aklı sıra bizi böyle yıkacak.” (HT-GF)., “Yiğitlik taslıyor, aklı sıra...” (KT-Gİ). → yık- {zarar vermek}. ║ yiğitlik tasla-. aksi aksi:⌠6⌡/Olumsuz bir biçimde, ters ve kızgın olarak./ “Recep Efendi, aksi aksi yüzüme bakıyor:Amma yaptın ha, amma yaptın ha, diyordu.” (RNG-ÇK)., “Olmaz! diyerek kafasını aksi aksi salladı adam.” (Sİ- İGÇÖ2). → bak- [3], de- [2]. ║ kafa salla-. ⇒ aksi aksi bakmak. aksine: Ø-- akşama doğru:⌠114⌡/Gündüzün akşama yakın bir zamanında, akşamdan./ “Akşama doğru ancak gelirler.” (YK-İM1)., “Akşama doğru ellerinde bulunmuş bir diken, tabanlarında kanı kurumuş ve siyahlanmış yeni bir yara ile dönerler.” (FRA-Z)., “Akşama doğru biraz bahçeye çıktım; bir sandalyenin üstünde, kitap okumağa çalıştım.” (OA-KB)., “Akşama doğru, uzakta denizi gördüler.” (KT-Gİ)., “Akşama doğru şöyle bir uğrarım.” (EÖ-P/S)., “Akşama doğru, serinlikte yol almak için, çingeneler toplandılar ve dağın eteğinden öbür ovaya indiler. (RHK-MH)., “Onunla akşama doğru konuşacaktı.” (YA-AA)., “Akşama doğru, grup toplantısı, Meclis toplantısına çevrilerek, İkinci Millet Meclisinin milletvekilleri saat sekiz buçukta Teşkilât-ı Esasiye Kanunundaki tadilleri kabul ettiler ve Mustafa Kemal'i Türkiye'nin ilk Cumhurreisi seçtiler.” (FRA-Ç)., “Akşama doğru bir aralık, Munise ortadan kaybolmuştu.” (RNG-ÇK)., “Akşama doğru salon dolmuş taşıyordu, millet yerlere oturmuştu.” (EI-KA). → gel- [15], dön- [6], git- [4], başla- [3], çık- (-e) [3], gir- (-e) [3], gör- [3], ol- [3], uğra- [3], al- [2], anlaşıl- [2], bul- [2], çağırt- [2], kalk- [2], toplan- [2], açtır-, ağırlaş-, anla-, ara-, art- (ateş), ateş kes-, bırak-, buluş-, buluşul-, çağır-, çalış-, çekil-, çıkar-, dağıl- (rüzgâr), değiş-, dikil-, doldur-, duyul-, geç-, getir-, görül-, götür-, (gözünü) aç-, hafifle- (hava), hareketlen-, in- (-e), işitil-, kal-, kızar- (lamba), geç- {gitmek}, konuş-, kurul- {oluşmak}, getir-, odaklan-, öğren-, rastla-, sakinleş-, seç-, sor-, topla-, uğraş-, ulaş-, uyan- (duygu), var-, yanaş-, yerleş-, yoğunlaş-, yorul-. ║ kabul et- [2], ortadan kaybol- [2], yola çık- [2], aklını tak-, (arkada) koy-, (cebine) koy-, fark et-, geri al-, (gözlerini) kapa- {ölmek}, hareket et-, (hava) aç-, kıyamet kop-, nikâh kıyıl-, (nüfusu) art- {kalabalıklaşmak}, tur yap-, yol al-, yorgun ol-, ağrısı tut-. ║ dolmuş taşıyor. akşama kadar:⌠166⌡/Bütün gün, ara vermeden./ “Akşama kadar avare, yıkılmış, hakikaten bir sevgiliden ayrılmış gibi perişan dolaştı.” (GY-H1)., “Akşama kadar bekleyebilecek miydi?” (ÜK-BDG)., “Akşama kadar 65

aklınca belli etmiyordu.” (RHK-BS)., “Konuşuyorlar, dertleşiyorlar. Herkes aklınca, bir çıkar yol arıyor.” (KT-YS).,<br />

“Ağzımı mı yokluyor, yoksa tuzak mı hazırlıyor aklınca, beni daha iyi çözümleyebilmek için?” (EB-BG).<br />

→ karala- {kötülemek}, yaran-. ║ alay et- [3], alaya al-, belli et-*, bir çıkar yol ara-,<br />

efelik et-, tuzak hazırla-. ║ verip veriştir-, sorup soruştur-.<br />

⇒ aklınca (…ile) alay etmek.<br />

aklı sıra:⌠2⌡/Aklınca, sandığına göre, düşünüşe göre, umduğuna göre./ “Aklı sıra bizi<br />

böyle yıkacak.” (HT-GF)., “Yiğitlik taslıyor, aklı sıra...” (KT-Gİ).<br />

→ yık- {zarar vermek}. ║ yiğitlik tasla-.<br />

aksi aksi:⌠6⌡/Olumsuz bir biçimde, ters ve kızgın olarak./ “Recep Efendi, aksi aksi yüzüme<br />

bakıyor:Amma yaptın ha, amma yaptın ha, diyordu.” (RNG-ÇK)., “Olmaz! diyerek kafasını aksi aksi salladı adam.” (Sİ-<br />

İGÇÖ2).<br />

→ bak- [3], de- [2]. ║ kafa salla-.<br />

⇒ aksi aksi bakmak.<br />

aksine: Ø--<br />

akşama doğru:⌠114⌡/Gündüzün akşama yakın bir zamanında, akşamdan./ “Akşama<br />

doğru ancak gelirler.” (YK-İM1)., “Akşama doğru ellerinde bulunmuş bir diken, tabanlarında kanı kurumuş ve siyahlanmış<br />

yeni bir yara ile dönerler.” (FRA-Z)., “Akşama doğru biraz bahçeye çıktım; bir sandalyenin üstünde, kitap okumağa<br />

çalıştım.” (OA-KB)., “Akşama doğru, uzakta denizi gördüler.” (KT-Gİ)., “Akşama doğru şöyle bir uğrarım.” (EÖ-P/S).,<br />

“Akşama doğru, serinlikte yol almak için, çingeneler toplandılar ve dağın eteğinden öbür ovaya indiler. (RHK-MH).,<br />

“Onunla akşama doğru konuşacaktı.” (YA-AA)., “Akşama doğru, grup toplantısı, Meclis toplantısına çevrilerek, İkinci<br />

Millet Meclisinin milletvekilleri saat sekiz buçukta Teşkilât-ı Esasiye Kanunundaki tadilleri kabul ettiler ve Mustafa Kemal'i<br />

Türkiye'nin ilk Cumhurreisi seçtiler.” (FRA-Ç)., “Akşama doğru bir aralık, Munise ortadan kaybolmuştu.” (RNG-ÇK).,<br />

“Akşama doğru salon dolmuş taşıyordu, millet yerlere oturmuştu.” (EI-KA).<br />

→ gel- [15], dön- [6], git- [4], başla- [3], çık- (-e) [3], gir- (-e) [3], gör- [3], ol- [3], uğra-<br />

[3], al- [2], anlaşıl- [2], bul- [2], çağırt- [2], kalk- [2], toplan- [2], açtır-, ağırlaş-, anla-, ara-, art-<br />

(ateş), ateş kes-, bırak-, buluş-, buluşul-, çağır-, çalış-, çekil-, çıkar-, dağıl- (rüzgâr), değiş-,<br />

dikil-, doldur-, duyul-, geç-, getir-, görül-, götür-, (gözünü) aç-, hafifle- (hava), hareketlen-,<br />

in- (-e), işitil-, kal-, kızar- (lamba), geç- {gitmek}, konuş-, kurul- {oluşmak}, getir-, odaklan-,<br />

öğren-, rastla-, sakinleş-, seç-, sor-, topla-, uğraş-, ulaş-, uyan- (duygu), var-, yanaş-, yerleş-,<br />

yoğunlaş-, yorul-. ║ kabul et- [2], ortadan kaybol- [2], yola çık- [2], aklını tak-, (arkada) koy-,<br />

(cebine) koy-, fark et-, geri al-, (gözlerini) kapa- {ölmek}, hareket et-, (hava) aç-, kıyamet<br />

kop-, nikâh kıyıl-, (nüfusu) art- {kalabalıklaşmak}, tur yap-, yol al-, yorgun ol-, ağrısı tut-. ║<br />

dolmuş taşıyor.<br />

akşama kadar:⌠166⌡/Bütün gün, ara vermeden./ “Akşama kadar avare, yıkılmış, hakikaten bir<br />

sevgiliden ayrılmış gibi perişan dolaştı.” (GY-H1)., “Akşama kadar bekleyebilecek miydi?” (ÜK-BDG)., “Akşama kadar<br />

65

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!