Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi
Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi
sularında: Ø-- sulu sepken:⌠1⌡/2. Kar, yağmurla karışık bir biçimde (yağmak)./ “Öğleye dek sulu sepken yağmış, bire doğru da güneş açmıştı.” (SKA-GA). → yağ-. sureta:⌠2⌡/1. Görünüşe göre, görünüşte./ “Kâzım Karabekir Paşaya, Fuat Paşaya ve diğer bütün paşalarına ve kumandanlarına, benim emrimde gibi elele, hep beraber vatanın halâsına çalışacaksınız bu yurmuş, sureta bana karşı bile geleceksiniz, ahval ve şerait ne gerektirirse onu yapacaksınız buyurmuş.” (TB-KA). “Babam sureta hak verdi ama bir de içine sor!” (PS-FH). ; /2. Yalandan./ “Ø”. 1.⌠-⌡→ hak ver-, karşı gel-. 2.⌠-⌡→ Ø. suskun:⌠13⌡/2. Sessiz, sakin bir biçimde./ “Uzun süre suskun kaldı.” (CK-İSDY)., “En üst balkondan, duhuliyeden iki kişi kinsiz, öçsüz Chopin'i suskun alkışladılar.” (TDK.-ÖÖ)., “Cennet babasının karşısına oturup suskun bekledi.” (F-BS)., “Hiç kimse konuşmuyor, suskun dinliyordu Haydar Ustayı.” (YK-BE)., “Odunlar, çadır, öteberiler yanıp kül oluncaya kadar bütün oba suskun ayakta dikilip bekledi.” (YK-BE)., “Ezik, suskun odaları dolaştı durdu…” (KŞY-2002). → kal- [2], alkışla-, bak-*, bekle-, dinle-, dur-, izle-, yürü-. ║ önüne bak-. ║ ayakta dikilip dur-, dalaştı durdu. suspus:⌠6⌡/2. Susmuş, sinmiş bir biçimde./ “Kızlar sus pus oturuyorlardı.” (AK-AA)., “Öyle de suspus durulmaz.” (AN-ŞÇH)., “Doğrusu bir şey düşünmemiştik. Suspus kaldık.” (DC-BSKY). → otur- [3], durul-*, kal-, kesil-. → suspus olmak. ⇒ suspus oturmak. susuz:⌠14⌡/5. Su olmadan./ “Akşamları bir tek içer ama, susuz içer o teki.” (MU-BDA)., “Ben fidanlarımı susuz bırakamam!” (NC-SY)., “At susuz da çeker, yemsiz de!” (CD-Oİ)., “Bu topraklar susuz komaz insanı.” (CAK-AKBO)., “Aç kaldın, susuz oturdun.” (CK-YÖ)., “‘Biz çok yürüyoruz susuz, aç kalırız.’” (FA-SUYK). → iç-* (rakı vb.) [6], bırak-* [3], çek- {yük taşımak}, ko-, ol-, otur-, yürü-. ⇒ susuz içmek. süklüm püklüm:⌠30⌡/Suç işlemiş gibi utanç veya korku içinde büzülmüş olarak./ “Hala oğlu akşam üstü süklüm püklüm konağa döndü.” (HT-M)., “Fakat o hızla biraz gittikten sonra ne düşündüyse düşündü, süklüm püklüm geri döndü.” (RNG-ÇK)., “Sonunda Melahat çıktı tuvaletten süklüm püklüm.” (FÇ-UV)., “Işıklar kararır bir an, sahne yeniden aydınlandığında Hasso gene arzuhalcinin karşısında süklüm püklüm durmaktadır.” (OA- KO)., “Az sonra süklüm püklüm geldi Zafer.” (SD-K)., “Öfkeyle teknelerine bindiler, adalarına süklüm püklüm vardılar.” (YK-KSİ)., “Arka sırada oturan, kendi üzüntüleri içinde, herhalde öğretmeni hiç dinlemiyordu ki, süklüm püklüm ayağa kalktı, sesini çıkarmadı.” (AN-ŞÇH)., “Valide Sultan gene süklüm püklüm kalkar gider.” (PNB-AGUG). 408
→ dön- (-e, geri) [6], çık- (-den) [3], dur- (karşısında) [3], gel- (-e) [3], gir- (-e) [2], otur- [2], de-, sin-, var- (-e), yaklaş-, yat-. ║ ardından git-, ayağa kalk-, öne çık-, takip et-. ║ kalkar gider. süratle:⌠88⌡/Çabucak./ “Başını kısarak çayırlığı süratle geçti, ormana girdi.” (KT-Gİ)., “Kız süratle dışarı çıktı.” (KT-Gİ)., “Evinin önünden geçen çocuk, büyük adımlarını sıklaştırır, süratle uzaklaşırdı.” (GY-H1)., “Hiddetle, süratle fırlar, çıkar.” (AMD-O)., “Daha ileri gitmekten kendimi men etmek için süratle döndüm ve yerime oturdum.” (SA-K/S)., “İhtiyar adamı koridorda yalnız bırakarak süratle merdivenlerden indi.” (RNG-YD)., “Hüseyin Efendi süratle çekildi.” (HEA-VK)., “Şahin Efendi, süratle geri çekildi.” (RNG-YG)., “Hayvanlar, her vakitki gibi levent başlarını havada silkerek ufka doğrulttular ve arabayı, bir saman yığını gibi hafifçe, gürültüsüzce süratle çekip götürdüler.” (PS-SK). “Bekir, ümitsiz etrafına bakındı. Süratle gece oluyordu.” (KT-Gİ). → geç- [6], çık- (dışarı vb.) [5], uzaklaş- [5], fırla- (dışarı vb.) [3], dön- [2], git- [2], ilerle- (zaman vb.) [2], in- (merdiven vb) [2], soyun- [2], yaklaş- [2], yap- [2], yayıl- (isyan) [2], yürü- [2], arşınla- {yürümek}, sar- (ateş), bak-, bul-, çek- {giymek}, çekil-, çevir-, de-, doğrul- , doldur-, düşün-, düzeltil-, eski-, gel-, ilerle- (hastalık), hatırla-, hazırla-, kalk-, kavra-, mahmuzla-, serinleş-, sislen-, süz-, unutul-, genişlet- (yangın), genişle- (yangın), yay- (dergi), yan- (ışık), yaz-, yazdır-, yerleştir-, yırt-. ║ geri çekil- [2], elini çek- [2], davet edil-, eline al-, etraf yap-, ev ara-, gece ol-, gözünün önüne getir-, hareket et-, harekete geç-, inkişaf et-, işe gir-, mesele çöz-, nefes al-, plan yapıl-, zihinden geç-. ║ çekip götür-, dönüp git-, uçup git-. sürekli:⌠267⌡/2. Uzun süreli olarak, daima./ “Göze gelen ışınlar, bir nesnenin çevresinde yürürken bakıldığında olduğu gibi, nesnenin yeri ve açısı değiştikçe, sürekli değişir.”(DC-Yİİ)., “Bu öyle değil ki; düşünüyorsunuz sürekli, Tashihi siz yapıyorsunuz, redaksiyonu siz yapıyorsunuz...” (FA-SUYK)., “Adı aynı kalsa da geride bıraktığı 10-11 bin yıl içinde kültür sürekli gelişmiştir.” (BG-KA)., “İnsanların acılarını görmek istemiyorum, sürekli kaçıyorum acılardan, benim acılarım başkalarınki gibi taa derinlerde saklı değil çünkü, hemen tenimin altında duruyor, bir başkasının acısı benim tenime değdiği anda, tenimi yarıp acılarımı ortaya çıkarıyor.” (AA-YÖT)., “Esmer genç, sürekli dışarı bakıyor fakat, ortalarına doğru kayıp, her ikisine' de yavaş yavaş sürtünüyordu. (KK-SE)., “Göz açıp kapayacak kadar çabuk geçen bir kırk beş yıl ağır, ama sürekli çalışmış, elini bir gün olsun bu yüzden eksik etmemiş, oynamış durmuştu demek.” (SKA-GA)., “Kar sürekli yağıyormuş.” (AA-RÜ)., “O bahse dönülmesin diye mi sürekli konuşuyor?” (Aİ-OKB)., “Sürekli haberleşiyorlardı.” (HT-GF)., “Yengemi seviyorum, sürekli gülüyor, annem gibi ağırbaşlı değil.” (EA-DÖY)., “Yayımlandığından beri düzenli aralarla basılıyor ve sürekli okunuyor.” (İA-İKG)., “Yaşıtlarını veya yetişkinleri sürekli taklit eder, onların davranışlarını ve sözlerini tekrarlar; insanları sever ve onlarla ilgilenir.” (LN-BD)., “Evin önünde sürekli nöbet tutacaklar gelin çıkınıma kadar!” (FB-T)., “Hemen hemen evden çıkmıyor, sürekli başı ağrıyordu.”(İA- ÖEK)., “Gözlerim hep etrafımdadır, sürekli notlar alırım.” (ZA-MAAİ)., “Gerçek benliğine karşı geliştirdiği nefret sonucu görkemli bir kişiliği benimsemeye çalışan insan bu uğurda sürekli ödün verir.” (EG-İO). → değiş- [5], düşün- [5], geliş- [4], kaç-* [4], konuş- [4], tartış- [4], vur- [4], ağla- [3], bak-* [3], iç- [3], iste- [3], izle- [3], oku- [3], sor- [3], söylen- [3], uyu-* [3], yaşa- [3], yaz- [3], bekle- [2], çal- [2], çalış- [2], değiştir- [2], ertele- [2], etkile- [2], gözle- [2], izlen- [2], okun- [2], otur- [2], suçla- [2], uyar- [2], vurgula- [2], yan- [2], yinele- [2], açıkla-, aktar-, al-, anlat-, ara-, art-, asıl-, aş-, atıştır-, ayıpla-, azal-, bağır-, bakıl-, bas-, böbürlen-, cilveleş-, çat-, çiz-, de-*, 409
- Page 391 and 392: → tüt- (duman) [2].║ içini ya
- Page 393 and 394: öğle vakti:⌠6⌡/Günün öğle
- Page 395 and 396: yavaşladı, sonra durdu…” (Aİ
- Page 397 and 398: ötede beride: Ø öteden beri:⌠6
- Page 399 and 400: kabul ettiler.” (FA-SUYK)., “D
- Page 401 and 402: gir-, hayal meyal hatırla-, hayran
- Page 403 and 404: P palas pandıras:⌠8⌡/1. Gereğ
- Page 405 and 406: parmak parmak:⌠1⌡/2. Parmaklaya
- Page 407 and 408: 3. ⌠298⌡→ sev-* [31], bil-* [
- Page 409 and 410: → git- [2], açıl- (kapı), dü
- Page 411 and 412: pisi pisine:⌠5⌡/Boş yere, boş
- Page 413 and 414: seç-, seçil-, seril-*, sırıt-,
- Page 415 and 416: evlen-*, görül- {anlaşılmak}, g
- Page 417 and 418: (tekerlek), döv-, duy-, düşünü
- Page 419 and 420: kalkacak sabahları bütün çocukl
- Page 421 and 422: sabırsızlıkla:⌠79⌡/Büyük b
- Page 423 and 424: sahi:⌠19⌡/Gerçekten, gerçek o
- Page 425 and 426: samimi:⌠16⌡ /3. İçli dışlı
- Page 427 and 428: saygısızca:⌠2⌡/2. Saygısız
- Page 429 and 430: sere serpe:⌠21⌡/Serbest, rahat
- Page 431 and 432: (içki vb.) [2], aç- (göz), aç-
- Page 433 and 434: lafları o kadar sık duydum ki, be
- Page 435 and 436: kaybolur, giderdi.” (AN-MB)., “
- Page 437 and 438: peykesi üstüne serdiği ve kar gi
- Page 439 and 440: → davran [12], bak- [3], karşıl
- Page 441: → de- [7], bul- [6], başar- [4],
- Page 445 and 446: sürü sürü:⌠4⌡/Pek çok./
- Page 447 and 448: → dur-*, kurtul-, yık-. şaka yo
- Page 449 and 450: şarıl şarıl:⌠7⌡/Su veya ya
- Page 451 and 452: şiddetle:⌠165⌡/Güçlü {sert}
- Page 453 and 454: et-, ayağa kalk-, ayırt et-, baş
- Page 455 and 456: şimdi şimdi:⌠5⌡/Ancak çok ya
- Page 457 and 458: değildir.” (GY-R)., “Evet bu b
- Page 459 and 460: ta: Ø T taammüden:⌠1⌡/1. Bili
- Page 461 and 462: tak tak:⌠12⌡/2. ‘Tak’ sesi
- Page 463 and 464: ⇒ tamamen değişmek, (bir şeyde
- Page 465 and 466: taşımlık: Ø tatlı:⌠38⌡/4.
- Page 467 and 468: tek elden:⌠1⌡/Bir yerin veya bi
- Page 469 and 470: teklifsizce:⌠13⌡/Teklifsiz bir
- Page 471 and 472: 2.⌠16⌡→ çözül- (saç, dü
- Page 473 and 474: tereddütsüz:⌠17⌡/2. Kararlı
- Page 475 and 476: Ruslardan başka kimseyi göremeyin
- Page 477 and 478: → benze- [3], otur- {uymak} [2],
- Page 479 and 480: top top:⌠6⌡/Top biçiminde olar
- Page 481 and 482: U ucun ucun:⌠2⌡/1. Uç uca, ucu
- Page 483 and 484: umursamazca: Ø upuzun:⌠7⌡/2. T
- Page 485 and 486: → de- [5], okşa- [2], ağar- (or
- Page 487 and 488: olmadığını uzaktan uzağa farke
- Page 489 and 490: sırtını sıvazla-, söz edil-, t
- Page 491 and 492: üstten:⌠5⌡/Derinleştirmeden,
sularında: Ø--<br />
sulu sepken:⌠1⌡/2. Kar, yağmurla karışık bir biçimde (yağmak)./ “Öğleye dek sulu sepken<br />
yağmış, bire doğru da güneş açmıştı.” (SKA-GA).<br />
→ yağ-.<br />
sureta:⌠2⌡/1. Görünüşe göre, görünüşte./ “Kâzım Karabekir Paşaya, Fuat Paşaya ve diğer bütün<br />
paşalarına ve kumandanlarına, benim emrimde gibi elele, hep beraber vatanın halâsına çalışacaksınız bu yurmuş, sureta<br />
bana karşı bile geleceksiniz, ahval ve şerait ne gerektirirse onu yapacaksınız buyurmuş.” (TB-KA). “Babam sureta hak<br />
verdi ama bir de içine sor!” (PS-FH). ; /2. Yalandan./ “Ø”.<br />
1.⌠-⌡→ hak ver-, karşı gel-.<br />
2.⌠-⌡→ Ø.<br />
suskun:⌠13⌡/2. Sessiz, sakin bir biçimde./ “Uzun süre suskun kaldı.” (CK-İSDY)., “En üst<br />
balkondan, duhuliyeden iki kişi kinsiz, öçsüz Chopin'i suskun alkışladılar.” (TDK.-ÖÖ)., “Cennet babasının karşısına<br />
oturup suskun bekledi.” (F-BS)., “Hiç kimse konuşmuyor, suskun dinliyordu Haydar Ustayı.” (YK-BE)., “Odunlar, çadır,<br />
öteberiler yanıp kül oluncaya kadar bütün oba suskun ayakta dikilip bekledi.” (YK-BE)., “Ezik, suskun odaları dolaştı<br />
durdu…” (KŞY-2002).<br />
→ kal- [2], alkışla-, bak-*, bekle-, dinle-, dur-, izle-, yürü-. ║ önüne bak-. ║ ayakta<br />
dikilip dur-, dalaştı durdu.<br />
suspus:⌠6⌡/2. Susmuş, sinmiş bir biçimde./ “Kızlar sus pus oturuyorlardı.” (AK-AA)., “Öyle de<br />
suspus durulmaz.” (AN-ŞÇH)., “Doğrusu bir şey düşünmemiştik. Suspus kaldık.” (DC-BSKY).<br />
→ otur- [3], durul-*, kal-, kesil-.<br />
→ suspus olmak.<br />
⇒ suspus oturmak.<br />
susuz:⌠14⌡/5. Su olmadan./ “Akşamları bir tek içer ama, susuz içer o teki.” (MU-BDA)., “Ben<br />
fidanlarımı susuz bırakamam!” (NC-SY)., “At susuz da çeker, yemsiz de!” (CD-Oİ)., “Bu topraklar susuz komaz insanı.”<br />
(CAK-AKBO)., “Aç kaldın, susuz oturdun.” (CK-YÖ)., “‘Biz çok yürüyoruz susuz, aç kalırız.’” (FA-SUYK).<br />
→ iç-* (rakı vb.) [6], bırak-* [3], çek- {yük taşımak}, ko-, ol-, otur-, yürü-.<br />
⇒ susuz içmek.<br />
süklüm püklüm:⌠30⌡/Suç işlemiş gibi utanç veya korku içinde büzülmüş olarak./<br />
“Hala oğlu akşam üstü süklüm püklüm konağa döndü.” (HT-M)., “Fakat o hızla biraz gittikten sonra ne düşündüyse<br />
düşündü, süklüm püklüm geri döndü.” (RNG-ÇK)., “Sonunda Melahat çıktı tuvaletten süklüm püklüm.” (FÇ-UV)., “Işıklar<br />
kararır bir an, sahne yeniden aydınlandığında Hasso gene arzuhalcinin karşısında süklüm püklüm durmaktadır.” (OA-<br />
KO)., “Az sonra süklüm püklüm geldi Zafer.” (SD-K)., “Öfkeyle teknelerine bindiler, adalarına süklüm püklüm vardılar.”<br />
(YK-KSİ)., “Arka sırada oturan, kendi üzüntüleri içinde, herhalde öğretmeni hiç dinlemiyordu ki, süklüm püklüm ayağa<br />
kalktı, sesini çıkarmadı.” (AN-ŞÇH)., “Valide Sultan gene süklüm püklüm kalkar gider.” (PNB-AGUG).<br />
408