2. Heyecan, telaş, kızgınlık göstermeden./ “‘Hiç,’ dedim sakin sakin, ‘ustanız nerede?’ (HAT-KHK)., “O müthiş günleri sakin sakin anlatıyordu: ….” (TÖ-ŞÇT)., “Dinliyorum sakin sakin.” (VB-SvB)., “Rakıyı sakin sakin içiyor, fakat gözlerini Şerif Ağa'nın ellerinden ayırmıyordu.” (KT-Gİ)., “Sevgili biricik Güzin, Sanırım, bu mektubumu tez sabahı alırsın, sakin sakin konuş, öğrencilerin önündeymişsin gibi telâşsız, bildiklerini anlat, çok başarılı olacaksın.” (GD-ADM).; /3. Uslu uslu./ “Eşekler, parlayan çakılların yanma, ayakları kuma gömüldüğü halde, sakin sakin yanaştılar.” (KT-Gİ). , takip et-. 1.⌠13⌡→ otur- [5], dur- [2], bekle-, uyu-. ║ çiçek sula-, kahvaltı hazırla-, sakal sıvazla- 2.⌠31⌡→ de- [5], anlat- [4], dinle- [4], iç- (çay vb.) [4], konuş- [4], düşün- [2], sor- [2], bitir-, dolaş-, söyle-, uzan-, yürü-. ║ cıgara sar-, meşgul ol-, söze başla-. (CD-Oİ). 3.⌠1⌡→ yaklaş-. ⇒ sakin sakin oturmak, sakin sakin anlatmak (konuşmak, demek). salakça:⌠1⌡/Salağa yakışır bir biçimde./ “Akıllıca lâf etmek istedim ama salakça çıktı ağzımdan.” → (laf) ağzından çık-. salimen:⌠7⌡/Sağ ve esen olarak, hiçbir kötü durumla karşılaşmadan./ “Çünkü bana korku ve heyecan veren ve oldukça meşakkatli geçen bir yolculuktan sonra Ankara'ya salimen varmıştım.” (SB-HAY)., “Tanrıya şükür, salimen Waginfe, Stain'e, Ferbertsheim'e ve Wasserburg'a geldik.” (NN-DM)., “Şayet salimen bana intikal ederseniz, mülakattan sonra salimen Dersim'e intikalinize namus ve şeref sözü veriyorum.” (BE-Ç)., “Öyleyse meraklanma, evvel Allah salimen vasıl oluruz.” (KT-Gİ). → var- [2], gel-, getir-. ║ çekip çıkar- (göçökten), intikal et-, vasıl ol-. ⇒ salimen varmak. salisen: Ø salkım salkım:⌠3⌡/2. Salkım olarak, salkım biçiminde./ “Sıkı Yönetim Komutanı Nurettin Aknoz Paşa, hemen o sabah, "6-7 Eylül suçlusu olarak, solcular, Sultanahmet meydanında salkım salkım asılacak" diye buyurdu.” (MU-BDA)., “Gökyüzü açık, gecede siyah elmas saydamlığı ve parlaklığı: takım yıldızlar, kristal sarmaşıkları halinde, salkım salkım sarkıyor; Samanyolu, belli belirsiz, toz yaldız bulutlarıdır; kar aydınlığı, aynı siyah gümüş panltısıyla, taa yukarılara vurmuş!” (Aİ-OKB). ; /3. Öbek öbek, küme küme./ “Ø”. 2.⌠3⌡→ asıl-, sallan-, sark-. 3.⌠-⌡→ Ø sallapati:⌠1⌡/3. Düşüncesizce, saygısızca ve patavatsız bir biçimde./ “‘İslam muhadderatları"nın yanına öyle sallapati girilmez, diye bana çıkışıyordu.” (RNG-ÇK). → giril-*. salt: Ø-- 390
samimi:⌠16⌡ /3. İçli dışlı, senli benli olarak./ “Samimi konuşuyorum bak, ondört bin kukuluk dev bir arşivden söz ediyoruz burda...” (AA-AD). “Sonra tekrarladı: - O ne kadar samimi söylüyordu.” (KHK-YAH)., “Samimi davranırdı bu yüzden.” (OA-KB)., “Senin merakla karışık samimiyetine çok aldanmadan, ihtiyarî olarak samimi cevap veriyorum.” (Sİ-İGÇÖ1 → konuş- [5], söyle- [4], davran- [2], bul-, çalış-, geç- (konuşma), gel- (hâl), karşıla-. ║ cevap ver- [3], itirafta bulun-. → samimi olmak. ⇒ samimi konuşmak (söylemek), samimi davranmak. samimiyetle:⌠15⌡/İçtenlikle./ “Yugoslavlar Moskova'nın emriyle hareket ettiklerine samimiyetle inanmışlardır, muhtemelen bugün bile inanmaktadırlar.” (Aİ-OKB). “Bunu yapabileceğini samimiyetle düşündü.” (SD- FC)., “Demokrasi sahte havarilerinin tekelinden kurtarılıp doğru tarif edilir ve samimiyetle uygulanırsa, eminim, Türkiye için en ideal çözümü getirecektir.” (BA-YYY)., “‘Bayramınızı kutlar, ellerinizi samimiyetle sıkarım.’” (SD-FC). “Fakat barış meselesinde özellikle Başkan Wilson, bir intikamcılık duygusu ile hareket etmemiş ve adil ve devamlı bir barış düzeninin kurulmasını samimiyetle arzu etmişti.” (FA-YST). → inan- [3], ağla-*, de-, düşün-, karşıla-, sokul-, sor-, söyle-, uygulan-. ║ el sık- [4], arzu et- [2], bağlı kal-, cevap ver-, el sıkış-, hareket et-, itiraf et-, ortaya koy-, reddet-, rica et-. ⇒ samimiyetle inanmak, samimiyetle el sıkmak. sana: X sanatkârane: Ø sanatkârca: Ø sanki: Ø-- sapır sapır:⌠7⌡/Güçlü ve sürekli bir biçimde. {aşırı biçimde}/ “Sapır sapır düşüyor Müslüman yiğitleri, neden?” (FB-ID)., “Geldi ama ne geliş, sanki, bütün gece içki içmiş gibi sapır sapır sallanıyor.” (KK- SE). “Başı dönüyor, bacakları sapır sapır titriyordu.” (HT-KSA)., “Oysa dışarıda olup bitenleri gördükçe ecel terleri dokunu o; hem kuş gözü kadarcık deliğin gerisindeki zifiri karanlıkta durup sapır sapır ter döküyor, hem titriyor, …” (HAT- KHK). → düş- {ölmek, yok olmak} [2], öl-, sallan-, titre-. ║ içini dök-, ter dök-. → sapır sapır dökülmek sarahaten:⌠1⌡/Açıkça, apaçık, açıktan açığa./ “Bihterin muvafakat cevabı vereceğinden emin idi, bunu genç kızın zaten gözlerinde sarahaten okumuş, gözlerinin bakışında müracaatta teahhüründen şikâyete bezer bir şey bile fark etmiş idi.” (HZU-AM). → (gözlerinden) oku-, fark et-. sarahatle:⌠8⌡/Açıklıkla, {açıkça}./ “Artık sarahatle biliyordum ki vatan nasıl tecelli etmişse, onu öyle anlamalıdır.” (YKB-Aİ)., “….sanat âleminde muvafıkların sesi muhaliflerin yaygarası arasında sarahatle duyulmaz, fakat biz bu muhteriz, bir mırıltı kabilinden müşevvik sadaları hayalen tefrit eder ve onunla cesaretimizi beslerdik.” (GY- 391
sallapati:⌠1⌡/3. Düşüncesizce, saygısızca ve patavatsız bir biçimde./ “‘İslam<br />
muhadderatları"nın yanına öyle sallapati girilmez, diye bana çıkışıyordu.” (RNG-ÇK).<br />
→ giril-*.<br />
salt: Ø--<br />
390
Attention! Your ePaper is waiting for publication!
By publishing your document, the content will be optimally indexed by Google via AI and sorted into the right category for over 500 million ePaper readers on YUMPU.
This will ensure high visibility and many readers!