19.07.2013 Views

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

Prof. Dr. Mehmet ÖZMEN - Çukurova Üniversitesi

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

sahi:⌠19⌡/Gerçekten, gerçek olarak./ “Bak bakalım benziyor mu? Sahi benziyor...” (KT-Gİ).,<br />

“Yüzünü çil basmış kabacaları, başım kaldırdı: Sahi gidelim, haydi çevir şunları.” (KT-Gİ)., “Sahi gökyüzünü unuttuk.”<br />

(İB-E)., “...Sahi beğendin mi?” (Aİ-OKB)., “Üzücü, sahi aklıma geldi.” (CB-BO3)., “Ama sahi elden gitmişti bir kez.”<br />

(NG-BKR).<br />

→ benze- [2], git- [2], unut- [2], ağla-, beğen-, bil-*, de-, gel-, söyle-, vur-, yaşa-. ║<br />

aklına gel-*, elden git-, haber ver-*, iyi de-, telefon et-.<br />

sahiden:⌠127⌡/Gerçek olarak, gerçekten./ “Hâle, bu Arap'la sahiden evlenmek mi istiyorsun?”<br />

(OP-KK)., “Demek biçare Nihal artık sahiden ölecekti.” (HZU-AM)., “Belki sahiden de bilmiyorlardı!” (MU-BDA).,<br />

“Uğruna evini barkını harcayanları bile ikinci görüşünde tanımamazlıktan geliyor, daha doğrusu sahiden tanımıyordu.”<br />

(SA-K/S)., “Ben balkondaki adamım ya. Sahiden soruyorum.” (NM-TÖ2)., “Utanıyordu biraz da: 'San' Mustafa, Hasan<br />

Âli'nin 'Bereli' Şevkıye ile buluşmasında, Ahmet Ziya'nın da 'hazır bulunduğunu' ya sahiden bilmiyor, ya da kibarca<br />

bilmezlikten geliyordu.” (Aİ-OKB)., “Ben bu kızı almazsam sahiden öleceğim.” (PNB-AGUG)., “Ferit'i sahiden sevmişti.”<br />

(Sİ-ÖKS)., “Sahiden anlamıyordu.” (EI-KA)., “Aslında bir şeyleri saklamak değil maksat, bu bilgileri sahiden gereksiz<br />

bulur usta..” (EI-NS)., “Biz Neler oluyor, demeden, Şaka yaptım, sahiden çok mu merak ettiniz?” (İO-LBA)., “Bu kadar çok<br />

cephane ve gerecin yakalanması sahiden felaket olurdu.” (TÖ-ŞÇT).<br />

→ iste-* [10], sev-* [10], bil-* [5], inan- [5], tanı-* [5], yaşa- [5], bit- [3], git- [3], kork-*<br />

[3], öl-* [3], sor- [3], anla-* [2], gecik- [2], gör-* [2], gül- [2], kız- [2], söyle- [2], utan- [2], vur-<br />

[2], yap- [2], acı-, açıl-, art-, bak-, bayıl-, boğul-, çıldır-, de-, dinle-, geç-, kaç-, kapıl-, karış-,<br />

kestir-*, kıskan-*, kitle-, konuş-, kurtul-, ol-, oluş-, san-, sık-, sıkıl-*, soğu-, uç-, unut-, uyu-,<br />

yak-, yürü-.║ arsız ol-, arzu et-*, ay tutul-, canavar kesil-, canı iste-, çişi gel-, felaket ol-,<br />

gereksiz bul-, (gözleri) birleş-, işe yara-, kâr et-* {işe yaramak}, karı kapat-, kokusu çık-,<br />

mahvol-, merak et-, musluğu aç-, müteessir ol-, nezle ol-, söz dinle-, tarafsız ol-, tedirgin et-,<br />

telaş et-, üstüne titre-, yalan söyle-, zannet-.<br />

⇒ sahiden istemek, sahiden sevmek.<br />

sakarca:⌠1⌡/Sakar gibi, sakara benzer bir biçimde./ “…seçtiğim nar göz göre göre<br />

yağmalanmış, kırık, kırgın, öksüz kalmış sürgünde gönül, içlendiğim hüzünler sakarca yaralanmış,…” (NB-DÜF).<br />

→ yaralan-.<br />

sakır sakır: Ø<br />

sakince:⌠9⌡/2. Sakin bir biçimde./ “Dilara Hanım, gümüş çıngırağı çaldı, içeriye giren hizmetçiye<br />

sakince sordu: - Yemek hazır mı?” (AA-İGA)., “Rasim, sevgili dostum, tahmininin doğrulanmasından gururlu, sakince öptü<br />

yanaklarımı, sıkıca kucaklaştık. (VB-SvB)., “Yorulmasını bekliyordum sakince.” (PK-BCR)., “Bıyığını ısırarak, sakince<br />

‘Hiç’ dedi.” (NM-TÖ2).<br />

→ sor- [2], anlat-, bekle-, de-, giy-, kes-, öp-, yürü-.<br />

sakin sakin:⌠45⌡/1. Durgun, dingin olarak./ “Nenelerini aramağa gittiklerini anlamışlar,<br />

korkmadan sakin sakin oturmuşlardı.” (YK-OD)., “Yumurta olduğu yerde, sakin sakin duruyordu.” (KT-Gİ)., “Osman,<br />

arka üstü yatmış sakin sakin uyuyordu.” (SK-D)., “Sakin sakin çiçekleri suluyor ve kahvaltı hazırlıyordum.” (CK-BR). ;<br />

389

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!